You are on page 1of 9

H.

Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU :KIRIKHAN OLAYI


1945’de ABD ile ikili anlaşmalar yapıldı. ABD, savaş artığı araçlarını ve
depolarında bayatlamış gıda maddelerini ülkemize hibe etmeye başladı.

Bir yandan hibe ederken, öte yandan da istihbarat (CIA) elemanlarını, Barış
Gönüllüleri’ni göndermeye, ülkemizde kadrolaşmaya yöneldiler. Binlerce
CIA uzmanı, bir o kadar işbirlikçi ve Barış Gönüllüleri ile ülkemizde yerleşik
etnik ve inançsal (dinî) toplulukları saptamaya, aralarında çelişki yaratmaya
ve çatıştırmaya çalıştılar. 1970 yılından itibaren de MHP’nin güdümü ve
öncülüğünde bu kamplarda ülkücü(!) gençler silahlı eğitim görüyorlardı.
Böylece üniversitelerde kanlı saldırılar, ölümler, yolcu otobüslerinin
taranması güncelleşti. Kürtlerin, Alevilerin yoğunlukta olduğu Erzincan,
Erzurum, Kars, Kırşehir, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Tunceli ve benzeri
illerde saldırılar yoğunlaştı, giderek kitlesel katliâmlara dönüştü.

Kırıkhan Olayı bu planın bir halkasıdır. Komando kampları 1970’de açıldı.


Burada silahlı eğitim gören tetikçilerin ilk eylemi ve deneyimi Kırıkhan’da
başlatıldı. Kırıkhan’da yeterince katliam olmadı ama, Kırıkhan’da yerleşik
Aleviler her şeyini bırakarak başka illere göz etmek zorunda kaldı.

Faşistler (ırkçı-siyasal dinciler), eylemlerinde bayrak ve camiyi hep araç


olarak kullanıyorlardı. Kırıkhan’da 1 Mart 1971’de “Hamidiye” camisine ses
bombası atılır. Ülkücüler ve siyasal dinciler çevre il ve ilçelerde, “Aleviler ve
Komünistler Kırıkhan’da camileri bombalıyor, namaz kılan Müslümanlara
saldırıyorlar.” propagandasıyla halkı kışkırtmaya çalışıyorlardı. Böylece 5
Mart 1971’de 20 binden fazla saldırgan Kırıkhan’da toplanmışlardı. Saldırıya
maskeli kişiler rehberlik ediyordu.

Kırıkhan’da saldırının hedefi Ali Göçmen idi. Ali Göçmen’in babasına ait
işyerleri, Ali Göçmen’e ait Dağyeli Gazetesi, Matbaası ve bürosu yakıldı,
yıkıldı. Ali Göçmen de kıl payı ölümden kurtuldu. Aslında Ali Göçmen hukuk
fakültesinin ikinci sınıfında iken ayrılmak zorunda kalmış, TİP’in Antakya ve
Kırıkhan kurucularındandı. Okuyan yazan ve halkla ilişkilerini iyi sürdüren
bir aydındı. Kırıkhan’da “Dağyeli” adıyla günlük bir gazete çıkarmaktaydı.

Kültürlü, halkla ilişkilerini sıcak tutan Ali Göçmen, Kırıkhan’da meydana


gelen saldırı yağmalama ve adam öldürme olayının canlı tanığıdır. Olayların
öncesini ve sonrasını gün gün not eder. Kitaplaştırmaya çalışır. Bu
kapsamlı çalışmanın bazı bölümlerini özüne dokunmadan ve kendisinin de
oluruyla özetleyerek sunmaya çalışacağız.
Ali Göçmen’in notlarından alıntılar:

Kırıkhan’da Ermeniler yerleşikti. Çeşitli nedenlerle Kırıkhan boşaltılmıştı.


Zaman içinde değişik etnik ve inançsal (Araplar, Türkler, Kürtler, Aleviler)
gruplar gelip yerleşmişlerdi. Aralarında etnik ve inançsal ayrışma
yaşanmamış. Kırıkhan tarım bölgesidir ama büyük toprak ağaları yoktur.
Küçük toprak sahibi ağalar, aralarında anlaşarak Kırıkhan politikasını
belirliyorlardı. Göçle gelenlerin büyük çoğunluğu evsiz, tarım ırgatçısı
olarak çalışıyorlardı.

Aleviler Kırıkhan’ın kenar mahallesi olan “Gündüz” mahallesinde


yerleşiklerdi. Sonra göçle gelen bazı Alevi aileler de “Yeni Mahalle”de
yerleşiklerdi. Alevi toplumunun büyük çoğunluğu sosyal demokrattı,
CHP’ye topluca oy veriyorlardı. Sonrada Alevilerin bir bölümü TİP’e oy
vermeye yöneldiler. Ben TİP’in kurucuları arasında idim. Çıkardığım
“Dağyeli” gazetesiyle CHP ve TİP’e yakın görüyordum. Kırıkhan’da yerleşik
Türk Sünnilerinin etkin aileleri Kırıkhan’ın siyasi ve ekonomik gücünü ve
yönlendirmesini kendi denetimlerine almaya çalışıyorlardı. O sırada
ABD’nin Barış Gönüllleri’nden bayan bir öğretmen Kırıkhan’a geldi.
Kırıkhan’da iki yıl çalıştı. Dönem komando kamplarında silahlı eğitim yapan
MHP’nin ülkücü gençliğinin baskı ve saldırılara yöneldiği dönemdi. Kırıkhan
halkının siyasi ve ekonomik gücünü denetimlerine almak isteyenler MHP ve
ülkücü gençlerle işbirliğine giriştiler. Özellikle Alevileri ve yoksul Kürt
halkını Kırıkhan’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Kırıkhan’da görevli
demokrat savcı (Hasan Tulunay) ve hâkimlerin tayinini başka yerlere
çıkardılar. Davranış ve uygulamalarıyla ülkücülerden, siyasal dincilerden
yana görünen bir Savcı atandı. 1 Mart 1970’de Alevilerin çoğunlukta olduğu
bir mahalledeki camiye (Hamidiye camii) ses bombası atıldı. Gazeteci olarak
edindiğim bilgilerle bombayı atan kişilerin listesini Savcı’ya verdim. Savcı
olayı araştıracağına, yüzüme bakmadan verdiğim listeyi almadı.
“Mahkemede söylersin” dedi. Açılan davada vermeye çalıştığım kişilerin adı
yoktu.

Ülkücüler, “Müslümanların inancını küçük düşürmeye, Müslümanları


korkutmaya çalışan, camiye bomba atan komünistleri telin etmek için bir
miting düzenliyoruz” diye propaganda yapmaya başladılar. Ülkücülerin ve
siyasal dincilerin çoğunlukta olduğu Konya, Malatya, Adıyaman, Gaziantep,
Adana, Maraş ve Antakya’nın sağ partilerinin il başkanlarına çağrı telgrafları
çektiler. Belediye hoparlörlerinden propaganda yaptılar. Böylece 5 Mart
1971’de çevre il ve ilçelerden gelen 20-30 bine yakın saldırgan Kırıkhan’a
yığıldı. Kırıkhan’dan da çok katılım oldu. Meydanda toplanan saldırganlar
devlet güçlerinin gözleri önünde saldırıya geçtiler. Ben hem okur-yazardım,
hem ekonomik durumum iyiydi. Gazetem vardı. Bu nedenle beni Alevi ve
yoksul Kürtlerin koruyucusu olarak görüyorlardı. Bu nedenle, beni
saldırının baş hedefi olarak belirlediler.

Kırıkhan’da iki Murat vardı. İkisi de Kürt Sünni idiler. 1. Murat Mengeç (ağa),
Suriye’den mülteci olarak gelmişti. Emniyette sivil bir görevli idi. 2. Murat
Raşa, şeyh soyundan gelen ve etkin olan, bürokrasiyle iyi ilişkiler içinde
olan biriydi. Çocuklarının kirvesiydim. Miting öncesi emniyette görevli olan
Murat Ağa oluşumları bana gizliden (Malatya’dan 2; Antep’ten 2; Maraş’tan
4 otobüsle miting için geliyorlardı. Ayrıca Konya’dan, Adana’dan,
Hatay’dan, Dörtyol’dan, Erzin, Reyhanlı, Yayladağı, Altınözü ilçelerinden de
çok sayıda militanın yola çıktığını ve mitinge katılacağını) bildirmişti. Keza
Murat Raşa ise; “Büyük kalabalık kitlenin, önce gazete ve matbaayı
basacaklarını, sonra (HAÇ) işareti ile belirledikleri Alevilerin dükkanlarını ve
evlerini yakıp yıkacaklarını, tedbirli olunmasını” haber vermişti.

Bu duyumları ve kuşkularımızı Vali, Emniyet Müdürüne iletmek üzere partili


arkadaşlarımızla Antakya’ya gidildi. Ayrıca Kırıkhan Kaymakamlığı’na ve
Garnizon Komutanı’na iletildi. Yetkililere durumu bildirmek ve önlem almak
için yapılan girişimlerin önündeydim. Bize verilen yanıt “Devlet güçlüdür,
her türlü önlem alınmıştır” diyorlardı. Oysa yollar kesildi, yolcu otobüsleri
durdurularak yolculardan bıyıklı, saç favorisi olanlarını ayırarak hem
işkence ediyorlardı, hem de makasla saç, bıyıklarını kesiyorlardı. Kadınların
saçlarını ve eteklerini kesiyorlardı. Bir vahşetti.

Kırıkhan’da doğudan batıya doğru uzanan bir cadde bulunmaktadır. Bu


cadde üzerinde resmi daireler, çarşı bulunuyordu. Caddenin merkezi
bölümünde Belediye, Kaymakamlık ve lise bulunmaktadır. Benim matbaa ve
gazete büromda bu caddenin üzerindeydi. Bu cadde üzerindeki büromuz
Kaymakamlık binasına 50 metre, Emniyete 70 metre uzakta idi. Bu cadde
üzerinde ve büromuza 100 metre yakınında bir hoparlör konulmuş, “Cuma
günü telin mitingi yapılacağını, mukaddes camimize leke sürenlere ders
verileceğini, bugünün cihad günü olduğunu” aralıksız anons ediyorlardı. Bu
anonsları Emniyet ve Jandarma yetkilileri de duyuyordu. Ama önlem yoktu.

Yakınlarım, beni öldüreceklerinin kuşku ve korkusunu taşıyorlardı. Gazeteyi


ve matbaayı bırakıp buradan uzaklaşmamı istiyorlardı. Kendilerine “Bu
önerilerinize uyarak ayrılmam onursuzluktur. Onurumla saldırıya
uğrayacakların yanında olacağım. Ölmeyi tercih edeceğim” diyordum.
Herkese moral vermeye çalışıyordum.

5 Mart 1971 Cuma günü sabahın ilk saatlerinde matbaa ve gazete büroma
geldim. Çalışan işçiler de gelmişlerdi. Beni ve matbaa bürosunu, gazeteyi
korumak için akrabalarımdan dayım Mehmet Tepe, teyzemin oğlu Hasan
Atalan, halamın oğlu Hüseyin Tayyar ve beraberindeki 5 kişi de geldiler.
Ellerinde av tüfeği vardı. Biraz sonra Arap Alevilerinden 40 kişi geldiler.
Ayrıca Sünni ailelerden ve TİP üyesi ve yöneticisi Yahya Yıldırım da geldi.
Kırıkhan çarşısı kaynıyordu. Cihad çağrısı ve sloganlar yankılanıyordu. Ama
devlet güçlerinden önlem yoktu. Cuma namazından çıkanlar ve dışarıdan
gelenlerle otuz bin kişiyi aşkın bir topluluk oluştu. Önlerinde rehberleri
olmak üzere üç koldan saldırıya geçtiler. Liseye giden grup öğretmenlere
saldırıyor, dövüyorlardı. Bayan öğretmenlerin etek ve saçlarını, erkek
öğretmenlerin de bıyık ve saçlarını kesiyorlardı. Küfür ve hakaretler
ediyorlardı.

Saldırganların bir grubu, sözde bombalanmış camiye ve Alevi mahallesine


yöneldi. Alevilerin ev ve işyerleri ateşe veriliyordu. Şehrin içi savaş alanına
dönmüştü. Dükkanlar önce yağmalanıyor, sonra ateşe veriliyordu.
Saldırganlardan yakalananları Savcı hemen müdahale ederek bıraktırıyordu.
İşyerleri yakılmış Aleviler de gözaltına alıp tutuklamaya çalışıyordu.
Böylece matbaam, gazetem (Dağyeli) ve işyerim tamamen tahrip edildi,
yakıldı. Babama ait konfeksiyon dükkanı yağmalandı. İşaretlenmiş 15 işyeri
de yağmalandı ve yakıldı.

İlçede ve yörede yardımseverliğiyle, hastalarına yakınlığıyla ünlenmiş Sünni


kökenli ve TİP ilçe üyesi olan İzzettin İyiel’in muayenehanesi, eşine ait
eczanesi de saldırıların hedefi oldu. Her taraf yakıldı, yıkıldı ve saldırı
anında Türk bayrağına sarılan doktor İzzet İyiel yaralanarak askerler
tarafından Askeri Garnizona götürüldü. Ayrıca doktorun eşi Olcay ve oğlu
evde muhasara altındaydı. Onları da askerler aldı ve Garnizona götürdü.
Alevi aileler halen saldırı altında idi. Saldırıda yakınım olan Hüseyin Tayyar,
Hasan Atalan, Hıdır Doğan ve Yahya Yıldırım yediği darbeler sonucu öldü
sanılarak yerde bırakıldılar. Aylarca süren tedaviden sonra yaşama
dönmüşlerdi. Saldırıda koyun çobanı Mehmet Susuz, kamyon şoförü Kasım
İnal’ı taş ve sopalarla öldürmüşlerdi. Saldırıda en azından 50-60’a yakın kişi
yaralanmıştı. Bu arada matbaa ve gazetem, bürom yakılırken arkadaşlarım
beni zorla çatıya çıkardılar. Sonra askeri birlik beni alıp Askeri Garnizona
götürdü. Askeri Garnizon’da iken yedek subay olan bir doktor geldi. “Haklı
olduğunuz halde suçluları bırakıp sizi tutuklamalarına kızıyorum. Gerçekler
anlaşılacaktır. Merak etmeyiniz” diyordu. İlçe Savcısı gözaltına alınanlara
soruyor, Sünni olanları bırakıyor, Alevileri tutuklamaya çalışıyordu. Öyle
ilginç bir olay ki, Savcı gözaltına alınan Dr. İzzettin İyiel ile TİP İlçe Başkanı
Halil Çeken’in oğlu Çetin’i “Siz Müslümansınız, bu dinsizlerin içinde ne
işiniz var?” diyerek onları da serbest bıraktı. Savcı beni ve Alevi olan bazı
kişileri tutuklamayı planlıyordu. İlçeye “Mehmet Emin Keskir” adında bir
yeni bir Hâkim atanmıştı. Askeri Garnizonda ifadelerimizi aldı ve Savcının
tutuklama önerisini reddederek bizi tutuklamadı. O sırada Garnizonda
bulunan bir general, hakimi yanına çağırarak çıkıştı ve öfkeyle “Nasıl olur
da bu komünistleri serbest bırakırsın?” diyordu. Savcı, Hâkimin serbest
bırakma kararına itirazlarla dosyayı Antakya’daki bir üst mahkemeye
götürdü.
Üst mahkeme Savcının tutuklama istemini reddetti. Bunun üzerine Savcı
bana “Sen Kırıkhan’da kalamayacaksın” dedi ve bir askeri ciple beni
Antakya’ya gönderdiler.

Böylece Kırıkhan’da üç yıl daha direndik, olmadı. İşyerlerimizi düşük


fiyatlarla sattık ve 15-20 evlik akrabamla İskenderun’a göç etmek zorunda
kaldık. Diğer Aleviler ve yoksul Kürtler de başka illere göç ettiler. Bu arada
her şeyi yakılan, yıkılan eczanesi yağmalanan ve yakılan Dr. İzzettin İyiel,
Gazeteci İlhan Selçuk’a bir mektubu yazdı. Mektup Cumhuriyet Gazetesi’nin
11 Mart 1971 tarihli sayısında yayımlandı. Bu mektubu da buraya alıyorum.

“Sayın İlhan Selçuk,

Size 5 Mart 1971 günü Kırıkhan’da cereyan eden olaylardan bahsetmek


istiyorum. Olay günü muayenehanem, karıma ait eczane tahrip edildi.

Şöyle ki:

Kırıkhan’da bir müddet önce bir camiye dinamit atıldığı iddia edildi. Birkaç
kişiyi yakaladılar, sonra serbest bıraktılar. Suçlu tespit edilememişti. Fakat
suçlu yaratıldı, bunu Komünistler, İşçi Partililer yaptı denildi. Dinamit olayı
ile 5 Mart arasında geçen zaman içinde bütün şehir ve çevre köylerdeki halk
ve bilhassa gericiler, Nurcular aleyhimize kışkırtıldı. Şehirde olayı tel’in
yürüyüşü için komite kurdular. Yürüyüş 5 Mart Cuma namazından sonra
yapılacak, beni öldürecekler, muayenehanem tahrip edilecek, karıma ait
eczane yakılacak. İşçi Partililere ait birçok işyeri-matbaa listeye alınmış,
tahrip ve talan planı önceden köylere ve halka bildirilmişti. Her şeylerden
günü gününe haber alıyorduk. Valiye, Kaymakama, Jandarma Komutanına
birçok defalar haber verdik. Vahim olaylar çıkacağını söyledik. Tedbir
istedik, can ve mal emniyeti istedik. Aldığımız cevaplar, “Siz müsterih olun,
her türlü tedbiri aldık” oldu.

Olaylardan bir gün önce yürüyüş tertip komitesi ve diğer hazırlayıcılar,


büyük tahriplerin yapılacağını bildiklerinden, sorumluluktan kurtulmak için
izinli yürüyüşten vazgeçtiler. Diğer hazırlayıcılardan bir kısmı şehri terk etti.
Fakat suçları sabitti, oku hedefe fırlatmışlardı.

Tecavüze uğrayan bizler son gece tekrar Vali, Emniyet Müdürü, Kaymakam
ve Jandarmaya müteaddit ikazlarda bulunduk, cevaplar “müsterih olun
tedbir aldık...” oldu.

5 Mart Cuma sabahı karımı eczaneye göndermedim. Kardeşim ve bir de


kalfa yardımcısı eczanede bekledik. Diğer üç kişiyi evlerine gönderdik.

Sabah saat 07.00 sırasında şehrin olaylara sahne olan tek caddesinde,
yukarıdan aşağıya doğru caddeyi kaplayan saf halinde dizilmiş koyu mavi
uzun kollu gömlek giymiş, belleri kırmızı kuşaklı, elleri kuşaklarında olarak
ağır ağır yürüyorlardı. Bunlar herhalde Bozkurtlardı. Durumu Kaymakama
anlattım, endişe etmeyin dedi. Biraz sonra bir jeeple polis memuru
önümüzden gelip geçti. Bu bir tedbirdi.

Saat 09.30’a doğru Kırıkhan’a bağlı dağ köylerinden, her birinden yüzden
fazla kamyon şehre girdi. Ellerinde odun ve çalı kesmeye yarayan tahra
dedikleri aletler, balyoz ve sopaları göstererek eczanenin önünden süratle
geçiyor, çok vahim olaylar olacağı muhakkak, inzibat kuvveti gönderin,
dedim. Bir polis memuru, altı jandarma, iki astsubay geldi.

Dedim aydınlık var, dedi aynımda


Dedim günahım çok, dedi gönlümde
Dedim mehtap nedir, dedi koynumda
Dedim ki göreyim, söyledi yok yok
Devrim06

Açık Profil bilgileri

Devrim06 nickli üyeye özel mesaj gönderin

Devrim06 - Daha fazla Mesajını bul

06-18-2009, 13:21 #2

Devrim06
Saat 10.00’na doğru kamyonlardan inen beyaz,
yeşil takkeli, çember ve uzun sakallı sürü şehre
yayılır. Artık er geçen dakika eczanenin önünde
kalabalık artıyordu. Yavaş yavaş küfürler başladı.
Kahrolsun Komünistler, sizleri yok edeceğiz,
vurun, öldürün, bunları öldürmek sevaptır. Tekbir
ve ezan okumalar ile sürüyü iyice hazırladılar.
Kullanıcı Profili Eczane her taraftan taşlanmaya başladı. Bizim
çevremizde binlerce kişi vardı. İçeride biz,
eczanenin önünde hukuk devletinin inzibat
kuvvetleri, onun da önünde eczaneyi taşlayan
canavar sürüsü.

Hadise başlamadan vitrine bir Türk Bayrağı


asmıştık, taşlama arasında: “Bunlar Komünist,
indirsinler bayrağı” sesleri duyulmaya başladı ve
gittikçe şiddetlendi. Komiser ve bir polis memuru
Kullanıcı Bilgileri bayrağı indirmemizi söyledi, biz indirmemek için
Bulunduğu yer: ankara ne kadar direndikse de polisin ısrarlı üzerine
Yaş: 27 bayrağı aldık. Bu sefer “Yuh komünistler, niye
Üye No: 14 kaldırdınız, tekrar asın, yoksa yakacağız sizi” ve
Mesajlar: 4.575 taşlamalar tekrar bütün şiddeti ile devam etti. Bu
Teşekkür Grafikleri arada askeri birlikler çoğalmış, gözü dönmüş
Yaptığı teşekkür sayısı: 3744 gürûh, asker çemberinin dışında kalmıştı. Eczane
2830 konuda 6070 kez teşekkür ile çember arasındaki boşlukta bir Jandarma
edildi. albayı, bir istihkam yarbayı, bir binbaşı, Vali,
Rep Bilgisi Emniyet Müdürü, Kaymakam, Emniyet Amiri vardı.
REP Gücü : 10 Sürünün ısrarı karşısında Kaymakamın sesi
REP Puanı : 884
duyuldu, bana sesleniyordu: “Doktor bey yavrum,
REP Seviyesi :
bayrağı çıkar rica ediyorum.” Bayrağı aldım çıktım.
İletişim
Bu nasıl hükümet kuvveti, bayrağı hem siz
indirtiyorsunuz.

Biraz sonra bir askeri jeep getirildi. Görevli inzibat


subayları bize “Yapacağımız hiçbir şey yok, hiç
olmazsa sizi kurtaralım” diye ısrar ettiler ve bizi
zorla kaçırdılar, İstihdam Tabur Karargahı’na
götürdüler. Biraz sonra, evde mahsur kalan karım
ve çocuklarımı da getirdiler. iki aylık, bir buçuk ve
yedi yaşında üç çocukla beraber akşama kadar
Tabur Dershanesi’nde kaldık.

Olaylar süratle gelişti. Tümen Komutanı, bir


helikopter, keşif uçağı, askeri birlikler geldi. Bütün
hedeflerin tahribi, ateş etmeler, patlamalar ile
şehir bir harp meydanına döndü. Sopayla vurup,
bayıltıp, sonra başını taşla ezerek insan
öldürmeler, bunu Tabur Merkezi’nde helikopterden
inen bir astsubaydan dinledim; helikopterle
kalabalığı yaklaştığını, olayı net olarak gördüğünü,
“Öldüren şahsı görsem tanırım” diye söyledi.

Dağyeli Matbaası tahrip edildi, bir kahve ve bir


dükkan yakıldı. Birçok dükkandaki kumaş,
ayakkabı, radyo vs. yağma edildi, altüst edildi.

Bugün Mart Antakya’dayım, Kırıkhan’daki evime


gidemiyorum. Demirel’e sormalı, vatandaşın can
ve mal emniyeti kanun teminatı altında mı, yoksa
gericilerin tekelinde mi?

Saygılarımla...

Dr. İzzettin İyiel”

Ali Göçmen’in Kırıkhan olaylarıyla ilgili notları


böyle. Kırıkhan olayları, kitlesel katliamların ilk
denemesidir. Kendisinin oluruyla notlarından
bölümler aldık.

Kırıkhan olaylarıyla ilgili basında çıkan haberlerin


bir bölümü şöyle:

Kırıkhan Olayları Basında:

Cumhuriyet Gazetesi, 06.03.1971 : Kırıkhan


Hamidiye camiine geçen hafta meçhul şahıslar
tarafından atılan bomba olayını tel’in için
düzenlenen mitingde iki kişi ölmüş, biri polis
olmak üzere 17’e yakın kişi de yaralanmıştır. Çıkan
olaylar sırasında, Dev-Genç Kırıkhan Şubesi
kurucusu ve TİP fahri il başkanı eczacı İzzettin
İyiel’in sahibi bulunduğu eczane ile Kırıkhan’da
yayınlanan Dağyeli Gazetesi’nin matbaası tahrip
edilmiştir. Civar ilçe ve köylerden getirilenlerle
Cuma namazından çıkanlar birleşerek 20 bin kişiyi
bulmuştur. Miting başlamasından kısa bir süre
önce Dev-Genç mensubu oldukları iddia edilen bir
grup miting yapılmasını önlemek için mitingcilerin
yolunu kesmiştir. Çıkan silahlı çatışma sonunda
henüz kimlikleri tespit edilemeyen iki kişi ölmüş,
biri polis olmak üzere 17 kişi yaralanmıştır.
Kırıkhan Kaymakamı Rahmi Yıldız, olayların
bastırılması amacıyla askeri birliklerden yardım
istemiştir. İlçeye gelen bir istihkam taburu olayları
bastırmıştır.

Askeri birliklerin, sağcı oldukları belirtilen grupla


silahlı çatışma yaptıkları da ileri sürülmüştür.
Kaymakam, ilçede sokağa çıkma yasağı
konduğunu söylemiştir. Verilen bilgiye göre,
gerginlik ve olaylar devam etmektedir. Olayın
maksatlı tahriklerle meydana getirildiği de
belirtilmiştir.

Öte yandan Kırıkhan’a bağlı Aktepe bucağı


yakınlarında Gaziantep istikametine gitmekte olan
27 AH 756 plakalı otobüs İmam Hatip Okulu
öğrencileri olduğu ileri sürülen 30 kişilik bir grup
tarafından durdurulmuş ve yolculara işkence
edilmiştir.

Olay yerinde, iki Jandarma olduğu halde, İmam


Hatip öğrencisi olduğu söylenen bir grup,
yolcuları tek tek kontrol etmiş ve bıyıklı, favorili,
top enseli olanları bir kenara ayırmıştır. Yolcuların
şaşkın bakışları arasında kalabalık grup makas ve
traş makinelerini çıkararak yolcuların saçlarını ve
bıyıklarını kesmişlerdir. Daha sonra yolcuları
döverek otobüse bindirmişlerdir. Bu arada
İslahiye’nin Tahtaköprü Bölük Komutanı Teğmen
Sezai Şirin de mütecavüzlerin ellerinden
kurtulamamış ve iyice tartaklandıktan sonra
saçları da kesilmiştir. Olayla ilgili soruşturmaya
Hasan İlçesi Kaymakamı başlamıştır.”

Hürriyet Gazetesi, 06.03.1971: “... kanlı olayların


tohumu bir hafta önce Hamidiye Camii’nin
dinamitlenmesiyle atılmıştı. İlçede gizliden gizliye
sürdürülen çekişme, Yeni Mahalle’deki Hamidiye
Camii’nin meçhul kişiler tarafından
dinamitlenmesinden sonra hızla gelişmiş, camii
dinamitlenmesinde bazı gruplar ve TİP üyeleri
hedef alınmıştır.

Kendilerine “komando” denilen MHP’li gençler


camii dinamitlenmesi üzerine harekete geçmişler,
ilçede büyük bir miting düzenlemişlerdir. İlçe
yöneticilerine son güne kadar mitingden gelen
kalabalık grupların da katılmasıyla Hükümet
meydanında toplanmışlardır. Gençlerin ilk tahrip
ettikleri işyeri, TİP üyesi Doktor İzzettin İyiel’e ait
eczanesi olmuştu. Bunu Ali Göçmen’e ait
basımevinin tahribi izlemiştir. Komandoların
mitingine Cuma namazını camilerde kılan büyük
bir halk kitlesi de katılınca olaylar meydana
gelmiştir. Çoğunluğunda MHP ve MNP gözaltı
rozeti bulunan halkla, karşı çatışma yapmışlardır.

Askeri birliklerin Ali Göçmen’in matbaası önünden


geri püskürttükleri topluluk daha sonra çarşıya
giderek 12 dükkanı tahrip etmiş ve ateşe vermiştir.
Hareket uzun süre devam etmiş, askeri birlikler,
yakıp yıkmanın daha çok büyümesine engel
olmuşlardır.... Olaylar sırasında Hasan Tercan,
Mustafa Çakır adlı şahıslar derhal ölmüş, ağır
yaralı olarak hastaneye kaldırılan Mehmet Susuz
ise tedavi altında can vermiştir.
Tercüman Gazetesi, 06.03.1971: Kırıkhan Hamidiye
Camisi’ne geçen hafta meçhul şahıslar tarafından
atılan bomba olayını tel’in için düzenlenen
mitingde bir asker ve bir sivil ölmüş, 60’ya yakın
kişi de yaralanmıştır. Olaylar sırasında kuvvetli bir
deprem de olmuş, halk paniğe kapılmıştır. Bu
arada saat 16.00’dan itibaren Kırıkhan’da sokağa
çıkma yasağı uygulamaya başlanmıştır.

Çıkan olaylar sırasında, Dev-Genç Kırıkhan Şubesi


kurucusu ve TİP fahri Başkanı Eczacı İzzettin
İyiel’in sahibi bulunduğu eczane ile Kırıkhan’da
yayımlanan Dağyeli Gazetesi’nin matbaası tahrip
edilmiştir. Halk, civar ilçe ve köylerden gelenlerle
birlikte Cuma namazından çıktıktan sonra
toplanmıştır. Toplananların sayısının 20 bin
civarında olduğu bildirilmiştir.

Mitingin başlamasından kısa bir süre sonra Dev-


Genç’e mensup oldukları iddia edilen bir grup,
mitingin yapılmasını önlemek amacıyla
mitingcilerin yolunu kesmişlerdir. Çıkan silahlı
çatışma sonunda henüz kimlikleri tespit edilmeyen
iki kişi ölmüş, biri polis olmak üzere 50’ye yakın
kişi de yaralanmıştır...”

Kırıkhan olayıyla ilgili olarak “Milliyet Gazetesi,


06.03.1971; Tercüman Gazetesi, 07.03.1971:
Milliyet Gazetesi, 07.03.1971; Hürriyet Gazetesi,
07.3.1971; Milliyet Gazetesi, 08.03.1971” tarihli
sayılarında benzeri haberler bulunmaktadır.

You might also like