Professional Documents
Culture Documents
Bu çalışma Buğra Cengiz tarafından ITB 202 Psikoloji dersinin dönem ödevi olarak hazırlanmışır.
CARL GUSTAV JUNG (1875-1961)
İsviçreli bir psikiyatr olan Carl Gustav jung analitik psikolojinin kurucusudur. Aynı zamanda
yirminci yüzyılın en önemli filozof ve bilim adamlarından biri olarak kabul edilir.
Babası Filoloji uzmanı protestan bir rahip olan Carl Gustav Jung’un aynı zamanda ailesinde
de çok sahide din adamının olmasından dolayı din eğitimi almaya hazırlandı. Fakat ilk kariyer
tercihi arkeolojidir. (6 yaşında Latince öğrenmeye başlayan Jung’un dil bilime ve edebiyata,
özellikle antik edebiyata derin bir ilgisi vardı. Jung, pek çok modern Avrupa dilinin yanı sıra
Eski Hint kutsal kitaplarının dili olan Sanskritçe de dahil bir çok eski dilde yazılan yazıları
ve daha sonra tıp öğrenimi görmeye karar verdi . 1895-1900 yılları arasında Basel
Üniversitesinde öğrenim gördü. Fakat Psikanalizin kurucusu olan Freud ile yakınlaşması
Zürih üniversitesi’nde yaptığı çağrışım testleri ile oldu. Aynı zamanda bu testler ile
uluslararası bir ün kazandı. 1902 de Zürih Üniversitesini bitirerek doktor oldu daha sonra
Paris’e giden C.G.Jung 1907-1912 yılları arasında ünlü psikiyatr Pieerre Janet ile birlikte
çalıştı. Bu sırada Freud ile çalışma arkadaşlığı yapmakdaydı. Fakat 1912 de yayımladığı
“Bilinçdışı Psikoloji” adlı yapıtı ile Freud’u eleştirdi. Bu yapıtın etkisi ile yavaş yavaş Freud
ile yoları ayrılmaya başladı 1913’te de tamamen Freud ve psikanaliz ekolü ile bağlarını
kopardı.
1911-1914 yıllarında kurucusu olduğu Uluslararası Psikanaliz Derneği ‘nin başkanlığını yaptı.
Daha Carl Gustav Jung kendini tamamen bilinçdışının niteliğini ve algılamalarını araştırmaya,
ve psikolojik davranış sorunlarına adadı. Birinci Dünya Savaşı Jung için oldukça acı veren bir
kişilik testi dönemi oldu. Bu dönem Jung’un geliştirdiği kişilik teorisinin temellerinin
oluştuğu dönemdir. 1921 yılında Kuzey Afrika’da daha sonra da Amerika’da Pueblo
kızılderilileri arasında Arizona’da ve New Mexico’da bulundu. Kenya’da uzun süre yerlilerle
birlikte yaşadı. 1930’lu yıllarının başlarında Doğu öğretileri ilgilendi ünlü Hinduizm
araştırmacısı olan Heinrich Zimmer ile birlikte çalıştı. Hayatı boyunca birçok üniversiteden
çok sayıda ödül aldı ve adına birçok enstitü kuruldu. 1961 yılında Zürih’te hayatını kaybetti.
Carl Gustav Jung dil, din, mitoloji ve klasik edebiyat alanında da geniş bilgiye ve
deneyime sahiptir. Birinci dünya savaşı ülkelerin çıkar savaşıdır. Gelecek kaygısı adına
yapılmış olan bu büyük savaşın ardındaki psikolojik süreç Jungu’un teorisine de yansımıştır.
Freud’tan ayrı olarak psikolojik sürecin işleyişinde teolojik etkenlerin de önemli olduğunu
savunur. Çok erken yaşta edindiği dilbilgisi sahesinde farklı kültürler hakkında geniş bir fikir
Jung teorisinde insanı bir bütün olarak değerlendirir. Bu bitün psişeyi oluşturur. Psişe; bilinç,
akıl olarak nitelendirir. Ego bilinçin seçici kısmıdır. İnsanın bilincinde yer alan duyguları
seçer. Eğer ego olmasıaydı insanın katlanamayacağı sayıda düşünce duygu, an... insanın
bilincini doldurmuş olurdu. İkinci bölüm kişisel bilinçaltıdır. Bilinç düzeyinde bulunmayan ve
bilinç düzeyine çıkabilecek hersey kişisel bilinçaltı kapsamına girer. Fakat Freud’un aksine
içgüdüler bunun dışındadır. Burada kompleklerden de söz etmekte yarar vardıır. Jung’un
Klomplekler insanı egenemliği altına alabilir. Bunlar kişisel bilinçdışı altında bulunan küçük
daha sonra bunun tek başına etkili olamayacağını düşünmüş ve kollektif bilinçaltı kavramını
keskin bir şekilde ayırır. Bu genetik kalıtımın ruhsal yönüdür. Herkes tüm deneyimlerini ve
davranışlarını burada depolar ve herkes kollektif bilinçaltı ile doğar fakat bunu doğrudan
anlaymaz. Bu deyimlerin etkilerini görerek anlayabiliriz. ( ilk görüşte aşk, deja-vu gibi).
Ölüme yaklaşma deneyimi kollektif bilinçaltına bir örnektir. . Ölüme oldukça yaklaştıktan
sonra hayata döndürülen pek çok farklı kültürel altyapıya sahip bir çok insan birbirine oldukça
çevreleyen olayları net olarak gördüklerinden, ucunda parlak bir ışık olan uzun bir tünele
mutlu anı yaşarken bedenlerine geri dönmekten duydukları düş kırıklığından bahsetmişlerdir.
Kollektif bilinçaltında ölüm bu şekilde depo edilmiş ve bizde davranış olarak kendini
göstermiştir.
ARKETİPLER:
Arketipler kollektif bilinçaltını oluşturan ögelerdir. Arketipler belli şeyleri yaparken belirli bir
yola olan öğrenilmemiş eğilimlerdir. Freud’un kişilik teorisinde içgüdülere benzer. Başlıca
arketipler:
Anne Arketipi
Jung’ga göre hepimize atalarımıdan bir annelik figürü alarak geldik ve bu figürü gerçek
dünyaya yansıtacak bir kişi istmeye ve aramaya hazırız. Eğer bu arketipi yönlendirecek bir
kişi bulamazsak bu arketipi sembollere yükleriz. Anne arketipi genel olarak toprak ana ile
Mana:
Freud’a göre rüyanızda uzun çisimler görüyorsanız bunların Phallus’u ve seksi işaret
etmektedir. Ama Jung’a göre doğrudan görülen bir penis dahi seksi sembolize etmeyebilir.
Jung ilkel toplumlarda Phallic sembollerin doğrudan seks ile ilgili olduğu konusunda
süphelere sahiptir.Bu semboller gücü işaret etmekte ve ilkel toplumlar tarafından bu ruhsal
Gölge insanın hayvan yönüne işaret eden bir arketiptir. İlkel dönemlerden gelen hayatta
kalma, üreme içgüdüleri gölgedir. Biz hayvanlar gibi vahşice öldürme yeteneklerie sahibiz
ama yapmayız. Hayvanlar açısından masum olan bu yetiyi biz gölgede saklamışızdır.Jung’a
göre gölge kişiliğimizin itiraf edemediğimiz yönlerinin saklandığı bir çöp kutusudur.
Persona:
Sosyal yönümüzde taktığımız kişiliğimizden bağımsız maskedir. Her insan iyi imajı vermek
ister. Bunu yaparken toplumun isteklerini yerine getirirmek ve uyum sağlamak için maske
takınırız. İşyerinde patron olan ilişkide farklı, arakdaşlar ile olan ilişkide farklı bir maske
takarız. Burada sorun bazen bu personanın kişiliği ele geçirme ihtimalidir. Bazen olmak
Anima ve Animus:
Jung, Freud ve Adler gibi biseksuel doğaya sahip olduğumuzu düsünmüştür. Anne karnındaki
fetus dönemde kimsenin cinsiyeti beli değildir daha sonra hormonlar sayesinde belirli
farklılıklar olmuştır. Anne karnındaki dönemden sonra insan bebeklik dönemimde yani bir
nevi sosyal hayatın fetüs döneminde kimsenin bir cinsiyetinin olmadığı ama daha ilk
dönemlerden itibaren cesitli etkilerle (Basit olarak kırmızı kurdela pembe kurdela gibi)
Bir bireyin hem dişi hem kadın yönlerinin olması fakat toplumun ona sadece bir yanını
biçmesi bireyin diğer yarısını yani potansiyelinin diğer kısmını geliştirememesini sağlar.
Anima erkeklerin kolletif bilinçaltındaki dişi yanı, Animus da kadınların kollektif bilinç
Anima ve animus aşk hayatımızla da ilgilidir. Bir erkeğin aşık olduğu birey onun eksik kalan
Benlik:
Ben arketipi diğer arketiplerin merkezinde yer alır ve onların uyumunu düzenler. Belkide en
söylemiştir.
temsil eder. Kahramanın sadık atı hayvan arketipinin yansımasıdır. Tanrı arketipi; evreni
anlamaya, olanlara bir anlam vermeye, herşeyi bir amacı ve bir yönü varmış gibi görmeye
Jung insan zihnini açıklarken 3 temel ilkeden bahsetmiştir. Bu ilkelerden birincisi karşıtlık
ilkesidir Jung’a göre her düsünce bir karşıtına da işaret eder. İyi düşünce içinde karşıtı olan
kötü düşünceyi de barındır. Çünkü iyiyi tanımlarken kötü referanstır. Yani kötü düşünce
olmadan iyi tanımlanamamaktadır Bir pilin artı ve eksi uçları nasıl gücü yaratıyorsa insan
Bir diğer ilke de eşitlik ilkesidir. Eşitlik ilkesine göre karşıtlıklardan doğan enerji iki tarafa da
eşit olarak dağıtılır. Düşünceye göre enerji bir kutba göre davranışa dönüşür. Karşı kutba
giden enerji 2 şekilde etkiye dönüşür. Eğer bu karşı düşüncenin farkında olursanız ve onu
düşünceyi yok sayıp hiç olmamış gibi davranırsanız bu enerji kompleksleri oluşturacaktır.
Jung fizikten aldığı bir ilke olan entropi ilkesidir. Doğada minumum enerji maksimum entropi
ilkesi vardır. Enerji alış verişi süreklidir ve entropi doğurur ve asla dengeye ulaşmaz. Jung’un
entropi ilkesi enerjinin psikenin çeşitli bölümleri arasında denge kurma çabasını tanımlar.
Psikolojik süreçlerin işleyişi hakkında ileri sürelen iki düşünceyi içine alarak eşzamanlılığı
öne sürer. İki yöntemden biri olan mekanizmacı mantık psikolojik süreçlerin daha çok neden
sonuç ilişkisine göre işlediğini geçmişte yaşanan olayların bugüne şekil verdiğini savunur.
Teolojik düşünce insanın psikolojik işleyişinin gelecekle ilgili amaçları fikirleri ile
Eşzamanlılık aralarında anlamlı bir bağ olan fakat neden sonuç ilişkisinnmayane da veya
teolojik olarak birbirine bağlı olmayan olayların aynı anda gerçekleşmesidir. Herkes aslında
açıklanmıştır. Egolar bir okyonusun üstünde bulunan birer adacıktır ve birbirlerine bakarlar,
birbirlerinden ayrı olduğunu düsünür. Ama durum şudur ki her adacık okyonusun
Salvador Dali ispanyol sürrealist ressamdır zamanın diğer sürrealist ressamlar gibi dali de
Salvador dali de eserlerine genellikle rüyalar ilham olmuştur. Bu eserinde insanın hayatının üç
dönemini yansıtmakdaır. Resminde bir insanın .çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemlerine ait
yüz figürleri rahatlıkla seçilebilmektedir. Fakat bu resim bu üç dönemin içini daha derin bir
şekilde yansıtmaktadır.
Jung’un teorisne göz önünde bulundurulduğunsa bu resim daha da anlam taşımaktadır. Çocuk
figürü bir kız çocuğunu yansıtmasına rahmen daha sonrki dönemlerine ait olan yüzler bir
figürü de birçok anlamı bir arada taşımaktadır. Bu figürde birçok arketip gözlenebilir. Figürün
içinde yer alan bir erkek çocuk ile bir kadın vardır. Kadın animusu işaret eder. Çocuk gerek
mitolojide gerekse sanatta yeniden doğuşu ve kurtuluşu temsil eder. Jung “Bedensel
değişikliklere ruhsal devrimler eşlik eder. Psike çok çeşitli kararlar almak ve toplumsal
kabul etmek istemeyen bireyler için bu dönem sorunları da birlikte getirir. Zorlukların ortak
eğilim (çocuk arketipi) çocuk olarak kalmayı yeğler.” (Jung, 2001) der ve benliğini tam
bulanamamış olunan bu dönem karşıtlıkların en yoğun olduğu dönemdir. Bir diğer çarpıcı
figür de genç yüz figürünün arkasında ki gölgedir. Gölge arketipi kişinin bastırdığı kötü
duyguların saklandığı yerdir ve genç yüzün arkadaki yansıması çirkin bir yüz olarak
resmedilmiştir. (Ortadaki yüzün yansımasına bakıldığında sağ profilden görünen figür çirkin
Ve gölgenin içinde kaybolmuş ağlayan bir adam vardır. Yüz figürün güleç olmasına rahmen
ağlayan bu adam gölgenin egemen olduğu kötü komplekslerin yarattığı bir kişilik olabilir.
Yaşlı figüründe göze çarpan ilk şey gölgenin etkisini yitirmiştir ve kişi komplekslerinden
Carl Gustav Jung’un bu teorisi ve kavramları psikolojik süreçleri çok iyi şekilde betimlemiş
ve birçok psikolojik duruma açıklık getirmiştir. Psikolojik süreçleri sadece neden sonuç
ilişkisi veya teolojik olarak değerlendirmemiş durumu bir bütün olarak ele almıştır. Ve bu
http://cepkpss.blogcu.com/jung-teorisi-ve-freud/6646527
http://www.analitikpsikoloji.com/analitik/id1.htm
http://www.ntvmsnbc.com/id/24940034/#storyContinued
Jung, C.G. (2001) İnsan Ruhuna Yöneliş. 4. Basım. İstanbul. Say Yayınları
Koçer, Ş., Özgür, N (2010) Carl Gustav Jung, Yeni Yüksektepe Dergisi sayı 68. 2010.
http://dergi.yeniyuksektepe.org.tr/index.php?
option=com_content&view=article&id=74:nurdan-oezguer-uekriye-
koecer&catid=6:makaleler&Itemid=5