You are on page 1of 11

1.

Gün

Kayseri’den saat 10:00 sularında yola çıktık, sırasıyla Sivas, Tokat, Niksar ve Akkuş’dan
geçerek saat 16.00 gibi Ünye’ye vardık.
Keyifli bir yolculuk oldu, iç Anadolu’dan Karadenize doğru yaklaştıkça, etrafımızda
gördüğümüz toprak miktarı gittikçe azalıyor, özellikle Akkuş’ dan sonra etrafta sadece
yeşilin tonları hakim.

Akkuş’dan almak zorunda kaldığımız yakıt aracımızın motor arıza lambasının yanmasına
neden oldu, keyifler biraz kaçtı tabii. Ünye’ye kadar biraz gergin bir yolculuk olsa da
denizi görünce keyfimiz yine yerine geldi.

Kısa bir Ünye turunun ardından çadırı kuracağımız Uzunkum sahiline gittik. Ünye çok
güzel bir ilçe, şehir içinden pek fotograf çıkmasada sahil şeridi çok güzel manzaralar
sunuyor insana.
2. Gün

Ünye’den Fatsa’ ya geçtik, Fatsa, Ünye’ye benziyor fazla oyalanmadan eski yoldan
Ordu’ya doğru yola çıktık. Eğer Fatsa’dan Ordu’ya geçmeniz gerekiyorsa biraz daha
vaktiniz varsa kesinlikle bu yolu tercih edin, yol boyunca çok güzel manzaralar var daha
da önemlisi “uzun saçlının yeri” bu yolun üzerinde.

Uzun saçlının yerinde çok güzel bir kahvaltı ve çayın ardında,n yol üzerideki Yanos
kilisesine uğradık, kilisede ve sahilde biraz fotograf çekip yola devam ettik.

Sırasıyla Ordu ve Giresun’u geçip, Akçaabat’a vardık. Valla buradan köfte yemeden
geçmeyin, eğer toksanızda az yiyin ama yiyin. 
Akçaabat’da fazla oyalanmadan, Trabzon Maçka’ya geçtik. Maçka süper bir yer, harita
bulmak için belediye binasına girdik (gerçekten karadenizde bir sürü Temel varmış, bir
odada üç tane gördük ) sağolsun orada çok yardımcı oldular bize, oradaki harita
mühendisi üşenmeden kendilerine ait çok detaylı haritalardan çoğaltıp çeşitli rotalar
çizdi.

Vakit akşam üstüne yaklaştığı için o akşam Maçka’da kalmaya karar verdik, Maçka’da
iki tane otel var ucuz olan üç kişilik odayı 180 ytl’den başlayıp 140 ytl’nin altına
inmeyince biz yine çadırda kalmaya karar verdik. Çadır kurmak için yer aramaya
hazırlanırken bir öğrenci yurdu görüp şansımızı denemeye karar verdik, ekipteki en çok
öğrenciye benzeyen eleman olan Taha’yı yem olarak kullanıp adam başı 20 ytl ye yurdu
bağlayıp geceyi orada geçirdik.
3. Gün

Sabah erkenden Sümela manastırına doğru yola çıktık, yol boyunca çok güzel manzaralar
var, özellikle Altındere milli parkı mükemmel bir yer. Irmak yol boyunca hiç yanınızdan
ayrılmıyor adım başı fotoğraf çekebilirsiniz.

Manastıra gelince; izleme noktalarından sıradan da olsa şık fotoğraflar elde edebilirsiniz,
ama içi benim için biraz fiyasko oldu, kısacası içeride bir saatten fazla vakit geçirmek
biraz zor.
Manastırdan sonra tekrar Maçka’ya dönüp Şolma yaylasına doğru yola çıktık. Yayla’ya
Maçka’dan önceki tünelin yanındaki yoldan giriliyor, burada sizi uzun ve berbat bir yol
(28 km uzunluğunda, büyük çoğunluğu toprak, yaklasık 1700 m yüksekliğe çıkıyor)
bekliyor ama her zamanki gibi yol boyunca mükemmel manzaralar var.

Maçka’nın içinde Şolma’yı sorduğumuzda “Şolma mı? Allah akıl, fikir versin.” diyenlere
aldırmadan çıktığımıza çok memnun olduk çünkü gerçekten şahane bir yayla sizi
bekliyor. Köyde Mustafa amca ile karşılaştık, sağolsun çok iyi ağırladı bizi uzun uzun
muhabbet ettik kendisi ile.

Yaylada çok güzel manzaralar ve makrolar çekebilirsiniz; geceleride astronomi


fotografları için çok uygun, pırıl pırıl bir gökyüzü sizi bekliyor olacak. Bu gece yine
çadırdayız, hava soğuk ama tedbirli gelmiştik pek sorun olmadı
4. Gün

Bugüne kadar çadırda uyuduğumuz en güzel uykudan, son derece dinç bir şekilde
uyundık. Sabah sağolsun Mustafa amca kendi yaptığı kaymakdan getirmiş, onu yiyip dağ
yolundan sabah yürüyüşüne çıktık. Yolda ormancı Hasan abiye rastladık, bizi pick-up’ına
alıp ormanları gezdirdi tabi muhabbet gırla gidiyor. Biraz off-road macerasından sonra
çadırımıza ulaştık, toparlanıp yola çıkmak için hazırlanmaya başladık.

Dönüş yolunda ağaç kesimi vardı, bir süre onların kesmesini bekledik, biraz daha
ilerleyince iki kamyonun yolu kapatıp ağaç yüklediğini görünce uzunca bir süre geri geri
geldikten sonra yolumuzu tekrar düzelttik.

Asıl macerada bundan sonra başladı, arabayı iniş yolunda diğer arkadaşımız Mustafa
kullanıyordu, iki saat boyunca frene abanıp indiğimiz için yolun sonuna doğru olm
balatalar kokuyor dememden takriben 30sn sonra, el frenini çekmesiyle lan frenler
tutmuyor diye bağırması bir oldu. Neyse bir müddet kaydıktan sonra filmlerdeki gibi
uçurumun kenarında durduk, herhalde hayatımdaki en berbat anlardan birisiydi.
Tabi moraller sıfır, bir muddet balataların soğumasını bekleyip tıpış tıpış yola devam
ettik.

Biraz toparlandıktan sonra Uzungöle doğru yola çıktık, Uzungölun pek bir numarası yok
aslına bakarsanız hiçbir numarası yok.
Çadır kurmak için yer varmı diye sorduğumuzda 1km yukarıda bulabileceğimizi
öğrendik, ama yola çıkınca 1 değil 8 km’lik bir yolun bizi bekledigini anladık.
Zorlu bir yolun ardından Yaylaönü köyüne vardık, benim hayatımda görüp görebilecegim
en güzel yer sanırım Yaylaönü köyüydü.

Bazı köylüler ve muhtar ile tartışma yaşadık, gezi sırasında ilk ve son defa insanlar
yüzünden tatsızlık yaşattılar bize sağolsunlar. Gerçi sonra pişman olup iki parti halinde
gelip davet etselerde pas vermedik. Ama koyun civarını gezemediğim içimde içimde ukte
kaldı.
5. Gün

Önceki günkü tatsızlıktan dolayı erkenden kalkıp yola çıktık, Uzungöle vardığımızda
Cuma sandığımız günün Cumartesi olduğunu öğrendiğimizde küçük çaplı bir şok daha
yaşadık, gerci öğlen vakti Cuma namazı diye öğle namazına gidip kimseyi bulamasaydık
daha çok şaşıracaktık. 

Uzungölde kahvaltı edip Rize’ye doğru yola çıktık. Rize çok güzel bir şehir. Şehrin
içindeki botanik bahçeye çıkıp Çaykurun yerinde bolca çay içtik, tavsiye ederim.

Rizeden çıkıp, Çamlıhemşine dogru yola koyulduk, gerçekten olağanüstü güzellikte


yerler büyük ihtimalle fotoğraf çekmekten sıkılabilirsiniz.
Çamlıhemşini geçtikten sonra Aydere vardık, Ayder artık yayla olmaktan çıkmıs kasaba
görünümüne kavuşmus. Ayderde kalacak yer ayarladıktan sonra, Kavrun yaylasına doğru
yola çıktık. Yolda yeni mükemmel fotoğraflar sizi bekliyor, özellikle ırmağın üzerindeki
buzullar şahane. Aksama doğru Aydere varıp pansiyonumuza yerleştik.
6. Gün

Sabah kalkıp kaplıcaya girdik, hamur gibi olduk çıktık.  Niyetimiz beni en çok
heyecanlandıran Pokut yaylasına gitmekti ama kısmet olmadı ne yazık ki, yollar çok
çamurluymuş boynumuzu büküp geri dönmek zorunda kaldık.

Trabzona doğru yola çıktık, Trabzonda Ayasofya kilisesine uğradık pek beğenmeyip
çıktık. Haritadaki Çal mağarasını merak edip mağaraya doğru yola çıktık. Mağarada uzun
ikna turlarından sonra tripodu ve makineyi içeri sokmak için görevliyi ikna ettim, mağara
içindeki göle vardığımda elektrikler kesildi karanlıkta tek başıma sap gibi kaldım kaygan
taşların üzerinde. Bir süre sonra elektrikler gelince Tahayı yanıma alıp tekrar suyun
yanına girdim, tam bir kare fotoğraf çekmistim ki Taha’nın “Ömer duvarda akrep var,
Ömer duvarda bir sürü akrep var” demesiyle LCD’ye bakmadan kendimden
beklemediğim bir atiklikle soluğu Taha’nın yanında aldım.

Mağaradan sonra çadırı kurmayı planladıgımız Sera gölune doğru yola çıktık, göl tam
hayal kırıklığıydı, bizde tekrar Ünye’ye dönmeye karar verdik. İki saatte varırız diye
düşündüğümüz Ünye’ye yolda denk geldigimiz fırtına yüzünden dört saatte vardık,
yorgunluktan serilip kaldık zaten.
7. Gün

Ünye’de sahilde kahvaltının ardından aynı yoldan geri dönüş. Kısacası bazen çok gerilip,
korksak da çok ama çok eğlendigimiz mükemmel bir gezi oldu.
Marketten defter isteyince veresiye defterini verenden tutunda, çalıstığı yerle birleşik
olan dükkanın adını bilmeyen garsonlara kadar türlü eğlenceli insanla tanıstık. 
Şahane manzaralara tanık olduk ve güzel fotoğraflar çektik.

Fotografla alakalı konuşmak gerekirse; ben geziye EOS 5D ile 17-40mm f/4, 85mm f/1.2
ve sigma 150mm f/2.8 lenslerle gittim.
Gerektigi zamanlarda Kenko 1.4 TC kullandım. Gideceklere tavsiyem yanlarında
kesinlikle 70-200mm bulundurmaya çalıssınlar. Filtre olarak yanımda Hoya PRO 1D
8xnd, Singh Ray 8x grad ND ve BW polarize vardı. ND’ler gerçekten çok işime yaradı
gezi boyunca. Iyi bir tripod ve Head’i taşımamızı ise hatırlatmama gerek yok sanırım.

Karadeniz insanının fotoğrafa bakışı gayet olumlu geldi bana, en azından yaşadığım
yerdeki insanlardan çok daha rahatlar. Kısa bir muhabbetin ardından rahatça fotoğraf
çekebilirsiniz.
Karadenizde sizi çok güzel portreler ve manzaralar bekliyor olacak, yeter ki biraz vakit
ayırıp şehirden uzaklaşın.

Ve birkaç fotoğraf daha sizlere karadenizden diyerek gezi yazım bitiriyorum.

You might also like