You are on page 1of 13

YARA ÖRTÜ MALZEMESİ ÜRETİMİ

YARA ÖRTÜ MALZEMELERİ

1. GİRİŞ

İnsanoğlunun yarayı kapama içgüdüsü yarayı çevreden korumayı amaçlar. Arkeolojik çalışmalar M.Ö.
2500-3000 yıllarında Çin ve Mısır'da yaraların palmiye lifleri ve bitkilerle kapandığını ortaya
çıkarmıştır. Zaman içinde yara kapamada keten, pamuk ve gazlı bezler kullanılmaya başlanılmış,
bunların yaraya yapışmaları üzerine gazlı beze parafin emdirerek yaraya yapışmayan tül gras sargısı
geliştirilmiştir. Bu tip bez sargılar hava ve su geçirdiği için bunlara açık sargılar denilir. Pamuk ve gazlı
bez bakterilere belli bir mekanik bariyer oluştursalar da,bakterilerin 64 kat gazlı bezi geçtiği
gösterilmiştir. Özellikle bu sargılar yara sıvısı İle ıslandıklarında bu geçiş çok daha kolay olur. 1958'de
Odland üst kısmı kaldırılmayan veziküllerindaha hızlı iyileştiğini gösterdikten sonra, 1962'de Winter
domuzlarda polietilen film kullanarak kapalı ortamda yara iyileşmesinin daha hızlı olduğunu gösterdi
ve bu araştırma ile sargılar konusunda bir devrim başlamış oldu. Su ve nem geçirmeyen sargılara
okluzif sargılar denir, Okluzif sargılar sentetik yapılı örtülerdir ve altlarında nemli yara ortamı
sağlarlar. 1960'ların sonlarında poliüretan bir film olan Opsite piyasaya çıkan ilk sentetik örtü
oldu.1980'lerde diğer formlarda sentetik örtüler geliştirildi. Okluzif sargıların maserasyon ve aşırı sıvı
birikmesine yol açmaları nedeniyle su buharı ve oksijeni geçiren ama su ve bakterileri geçirmeyen
semiokluzif sargılar geliştirildi. Modern sentetik örtülerin gelişmesi bu şekilde olurken tarihte
kullanılan ilk okluzif sargı olduğu söylenen, P.Gerson Unna (1850-1929) tarafından staz ülserleri İçin
çinko oksit, jelatin, gliserin emdirilmiş pamukla hazırlanan Unna botları, tam olarak nemli yara ortamı
sağlayamaz. Bunların esas etkileri yaptıkları kompresyona bağlıdır. [1]

Medikal tekstiller teknik tekstiller endüstrisinin giderek büyüyen önemli bir alanıdır. Belirli ihtiyaçları
karsılamak için dizayn edilmis tekstil materyal ve ürünleri; dayanıklılık, esneklik ve bazen de nem ve
hava geçirgenliği gibi özelliklerin istendiği medikal ve cerrahi uygulamalarda kullanım potansiyeline
sahiptir. Yara örtüleri, çesitli medikal ve cerrahi uygulamalarda kullanılan vücut içine implante
edilmeyen tekstillerdir. Geleneksel olarak, pamuklu gazlı bez iyi absorbans özelliği ve yumusak
tutumundan dolayı yara örtücü olarak kullanılmaktadır. Ne var ki; gazlı bez yara iyilesme sürecini
hızlandıran nemli yara ortamının devamlılığını sağlayamamaktadır. Ayrıca; yapılan arastırmalarda
gazlı bezin yara yüzeyinden nemin buharlasmasına izin verdiği, yara yatağına yapıstığı dolayısıyla
çıkartılma esnasında travmaya neden olduğu ve sık değistirilmesi gerektiği gözlenmistir. Bu
dezavantajları gidermek için yapılan arastırmalar sonucu modern yara örtüleri kesfedilmistir. Modern
yaklasımda, nemli yara ortamının sağlanılması üzerine odaklanılmıstır. Ayrıca; modern yara
örtülerinde kontaminasyonu ve yara yatağında travmayı önlemek ve örtü değistirme sıklığının
minimize edilmesi amaçlanmıstır.[2]

1
2. YARA İYİLEŞMESİ

Vücudun en geniş organı olan deri, insan vücudunu dış organizmalara karşı koruyan ilk savunma
hattıdır. Derinin en önemli fonksiyonları koruma, termoregülasyon, metabolizma, duyu ve iletişimdir.
Deri bütünlüğünde bozulma ortaya çıkıncaya dek sağlam derinin önemi çoğunlukla göz ardı
edilmektedir. Yara, genellikle “normal deri bütünlüğünün ortadan kalkması” olarak tanımlanır.
Vücutta dış bir etki ile oluşan, doku yapı ve bütünlüğünü bozan her türlü lezyona yara adı verilir. Yara
tedavisi insanlığın var oluşundan bu yana güncelliğini koruyan ve sürekli üzerinde çalışılan konuların
başında gelir. Yaralar insanlık tarihi kadar eskidir ve Smith papirüsüne göre yara pansumanlarının
5000 yıllık tarihi. Her yara birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Pansuman malzemesi olarak piyasada
yüzlerce materyal bulunmaktadır ve bu durum uygun pansuman seçimini zorlaştırmaktadır. Birçok
klinik derecelerde olabilen yaralar değerlendirildikten sonra her yaranın evresine uygun ve farklı
ürünlerin kullanılması gerekir. Yara tedavisinde pansuman materyali seçilirken pansumanın etkili olup
olmadığına karar vermek için materyal mutlaka etkinliği yönünden değerlendirilmelidir. Eaglstein’in
belirttiğine göre, kronik yaralarla ilgili yapılan çalışmalarda, tedavinin 2-4 haftası içinde yara
boyutunda anlamlı bir küçülme olmamasının, kullanılan pansuman materyalinin etkisiz olduğunu
gösterdiği bulunmuştur. Pansuman materyali ile ilgili kanıta dayalı bilgiler gözden geçirildikten sonra
seçim yapılmalı ve tarafsız olunmalıdır. Islak pansumanların yara iyileşmesindeki yararları pek çok kez
ortaya konulmuştur. Nemli ortam oluşturulan yaralar açıkta havaya maruz bırakılan yaralara göre
daha hızlı iyileşmektedir. Islak pansumanlar, yara pansumanının yüzeyleri arasında hastanın kendi
vücut sıvılarının birikimini sağlaması, dehidrasyonu ve kurumayı önlemesinden dolayı yara
iyileşmesinde etkili olmaktadır.[3]

Yara iyilesmesi travma ile baslayan ve yeni doku olusumu ile sonuçlanan hücresel ve biyokimyasal
olaylar sürecidir. Yara iyilesmesi yaralanmaya karsı olusan doğal bir yenilenme ve tamir cevabıdır.

İyilesme sürecinin sistematik bir akısı vardır ve klasik olarak 3 bölümde incelenebilir. Bunlar;
inflamasyon, hücresel proliferasyon (çoğalma evresi) ve maturasyon evreleridir. Yara iyilesmesinin
evreleri kemiriciler, tavsanlar, koyunlar ve diğer tüm memelilerde benzerdir.

İnflamasyon evresi, yaralanmadan hemen sonra baslar ve yaklasık olarak 4 gün sürer. Bu fazın ilk
amacı, hemostazis yani kanamanın duldurulmasıdır. Yaralanmadan sonra kan damarlarının bütünlüğü
bozularak kanama meydana gelir. Kanamayı durdurmak için önce vazokonstrüksiyon (damarların
kasılması ve daralması) olur. Bir süre sonra yara yatağına hücre göçünü baslatmak için vazodilatasyon
baslar. Yara yatağından, bakterilerden ve açığa çıkan hücrelerden salınan kemotaktik ve büyüme
faktörleri uyarısıyla damar duvarlarındaki bosluklardan kandaki inflamatuar hücreler yara yatağına
göç etmeye baslar. Yara yatağında bir matriks (kafes) olusturulduktan sonra fibroblastlar sahaya gelir
ve kollagen sentezine baslarlar. İnflamasyon evresinin ikinci amacı; bakterilerin, yabancı cisimlerin ve
diğer enfekte edici maddelerin uzaklastırılmasıdır. Bu proses parçalı çekirdekli lökosit olarak bilinen
nötrofiller tarafından gerçeklestirilir.

Proliferasyon evresi (hücre çoğalması), inflamasyon fazının bitimine doğru baslamakta ve 3 hafta
boyunca sürmektedir. Bu evrede, fibroblastların hakim olmasıyla yaradaki granülasyon dokusunun
olusumu, epitelizasyon ve yara kontraksiyonu gerçeklesmektedir. Anjiogenezis yani yara bölgesinde
var olan endotel hücrelerden yeni kan damarları olusur. Fibroblast tarafından üretilen kollajen ve

2
proteoglikan zemin yapısı boyunca granülasyon dokusu meydana gelir. Granülasyon dokusu kırmızı
renkli bir dokudur ve bağ dokusu ile bol damardan olusur. Granülasyon dokusu, proliferasyon fazı
esnasında yara yatağını doldurur. Granülasyon dokusundaki fibroblastlar, yapısal ve fonksiyonel
olarak farklılasarak kontraktil yeteneğine sahip miyofibroblast olarak isimlendirilen düz kas
hücrelerine benzer bir yapı kazanırlar.

Miyofibroblastların kontraksiyonu, yara kenarlarını yara merkezine doğru çekerek, yara alanının
küçülmesini sağlar.

Epitelizasyon, yaralanmadan sonra epitel hücrelerinin ayrılmasını, göç etmesini, çoğalmasını, organize
ve keratinize olmasını kapsayan bir süreçtir. Olusan yeni epitel hücreler, mikroplara karsı bariyer
özelliği sağlamakta ve sıvı kaybını önlemeye yardımcı olmaktadır. Bu nedenle; modern yara örtüsü
ürünlerin çoğunun amacı, epitelizasyonu gelistirmek için nemli yara ortamı sağlamaktır. Epitelin
tabakalasması ile yüzeysel epitel yavas yavas keratinize olur ve sağlamlasır.

Maturasyon yara onarım sürecinin son ve en uzun evresidir. Maturasyon evresinde, fibroblastların
sayıları azalır, kollajen üretimi dengeye ulasır. Bu evre sürecinde, fazla miktarda hücresel ve damarlı
yapıya sahip granülasyon dokusu, yavas yavas sekil ve yapı değistirerek daha az hücre ve damara
sahip skar dokusuna dönüsür. Bu süreçte kollajen formları diğer kollajen yapılar ve protein
molekülleri arasında çapraz bağlarla sağlamlasır ve skar dokusunun direncini artırır. [1]

3. YARA ÖRTÜ MALZEMELERİ

Modern yara örtülerinin gelişimi ”nemli iyileşme ortamı” kavramının keşfiyle başlamıstır. Birçok
yüksek-teknolojili yara örtüleri, yara ve örtü arasındaki nem seviyesini kontrol edebilmekte ve
böylece nemli; fakat ıslak olmayan bir yara ortamı oluşturmaktadır.

Modern yara örtüleri, genel olarak 5 ana grup altında sınıflandırılabilmektedir. Bu ürünler, genellikle
çeşitli fizyolojik yaralar üzerine farklı iyileşme süreçlerinde tek başlarına veya birkaçının
kombinasyonu halinde uygulanmaktadır. Bu yara örtüleri:

1. Alginat örtüleri
2. Poliüretan filmler
3. Hidrojeller
4. Hidrokoloid örtüler
5. Köpüklerdir.

3
3.1 Alginat Örtüler

Deniz alglerinden elde edilen biyosentetik örtülerdir. Yosunlarda kompleks polisakkaritlerin sodyum
tuzu olarak bulunurlar. Üretilirken sodyum yerine kalsiyum iyon değişimi yapılır ve alginat lifleri
oluşturulur. Alginat lifleri, eşsiz iyon değişim özelliğine sahiptir. Yara salgısı ile temas halinde, lifteki
kalsiyum iyonları vücut sıvısındaki sodyum iyonlarıyla yer değiştirir. Bunun sonucunda, lifin bir
bölümü sodyum alginat haline gelir. Sodyum alginat suda çözünebilme özelliğine sahiptir. Bu iyon
değişimi, lifin şişmesini sağlar ve yara yüzeyinde oluştuğu yerde jel oluşumuna neden olur. Bu eşsiz
özelliğinden dolayı alginat lifleri ”nemli iyileştirici” yara örtülerinin üretimi için ideal materyallerden
birisi olarak görülmektedir. Farklı deniz yosunlarından elde edilen farklı özelliklere sahip alginat
çeşitleri günümüzde kullanılmaktadır. Ayrıca çinko ve gümüş alginat gibi bir çok alginat tuzu da
sırasıyla çinkoeksikliği yaşayan insanlarda ve antimikrobiyal özellik sağlamak amacıyla
kullanılabilmektedir. Ayrıca; çinko kanamayı dindirici özelliği artırmak amacıyla da alginat örtülere
ilave edilebilmektedir.

Alginat örtüler yapışkan değildir ve kullanımı kolaydır. Ayrıca; örtü değistirme sıklığını
düşürebilmektedir. Alginat örtüler, hidrofilik özellikte olduklarından, ağırlıklarının 20-30 katı kadar
yara sıvısını absorblayabilmektedir. Bu prosesle baslangıçtaki kuru materyal, yara yüzeyinden kolayca
uzaklaştırılabilen hidrofilik jel haline dönüşmektedir. Kalsiyum ve sodyum iyon değişimi ile meydana
gelen hidrofilik alginat jeli, yara iyileşmesi için nemli yara ortamı sağlamaktadır. Yapılan araştırmalara
göre, bu yara örtüleri epitelizasyonu ve granülasyon doku oluşumunu artırmaktadır. Bu essiz
özelliklerinden ve yara örtülerinin kuru formda veya sulu formda kullanılabilmelerinden ötürü,
alginatörtüler yara bakımında geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Alginat örtüler; kısmi ve tam
kalınlıkta yaralarda, oyuk yaralarda, orta ve şiddetli sızıntılı yaralarda, enfeksiyonlu yaralarda

4
kullanılabilir, bazıları da az kanayan yaralarda uygundur. Kuru yaralarda ise kurumayı önlemek için
tamponlu ikinci bir örtü gerektirir.

3.2 Poliüretan Filmler

Yara-bakım materyallerinde yarı-geçirgen filmler (transparan filmler), havayla taşınan bakterilerin


yaraya bulaşmasını önlemesine karşın yara ve ortam arasındaki gaz değişimine izin vermektedir.
Filmlerin yarı-geçirgen yapısı, yüksek oranda nem buharının film boyunca iletilmesine izin vermekte;
fakat yara salgısının absorbsiyonunu engellemektedir. Çünkü; bu filmler, gaz ve nem değişimine izin
vermekte; fakat su ve mikroorganizmalara karsı bariyer özelliği göstermektedir. Bu nedenle; yarı-
geçirgen filmler daha çok kuru yaralarda kullanılmalıdır. Böylece; daha nemli bir yara ortamı
oluşabilmekte ve yaranın kuruması önlenebilmektedir. Bu filmler; nispeten kullanışlıdır ve kullanım
esnasında herhangi bir rahatsızlık yaratmaz. Saydam olduklarından yara bölgesi doğrudan
gözlenebilmektedir.

Yarı-geçirgen film örtüler; cerrahi yaralarda, yüzeysel kısmı yanıkların ve bası yarasının (yatak yarası)
tedavisinde ve damar içi kateter (damar içine girip besin vermek ya da film çekmek için kullanılan ince
uzun boru) bölgesinde kullanılabilmektedir. Transparan film örtüler, nekrotik yaraların otolizine
yardımcı olmaktadır. Bu yara örtüleri hafif ve esnektir; ayrıca yara yüzeyine iyi bir şekilde
sarıldığından ve yara yüzeyi ile iyi uyumluluk gösterdiğinden sürtünmeye karsı deri hasarını önlemek
için de idealdir.

3.3 Hidrojel Örtüler

Hidrojeller, % 90-95 su içeren hidrofilik polimerlerin üç boyutlu ağıdır. Hidrojeller; polimerle çapraz
bağ yapmışjelatin, polisakkarit, polivinilalkol veya polietilenoksit gibi materyallerden meydana
gelmektedir. Bu yara örtüleri, yüksek absorbsiyon kapasitesine sahiptir ve yara yüzeyine yapışmaz.
Ayrıca; ağrı dindirici özelliğe sahiptir ve yaranın ısısını düşürerek serinletici bir etki yaratır. Hidrojeller,
protein ve hücre gibi biyolojik bileşenleri zayıf absorbe etme eğilimi gösterirler. Bundan dolayı;
bakterilere karşı zayıf bariyer özelliğine sahiptir ve koruma amaçlı ikinci bir örtü gerektirir.

Hidrojel örtüler, kuru yara yüzeyine uygulandıklarında, yarayı nemlendirerek yaranın iyileşmesi için
nemli yara ortamı yaratmaktadır. Jellerin kapalı bir yapı olarakdüşünülmesine rağmen, bu örtüler bir
miktar yara sıvısını polimer matris içerisine absorblayabilmektedir. Ayrıca; yarı geçirgen
membranlarla kıyaslanabilir su buharı geçirgenliğine sahiptir. Bu örtüler, kolaylıkla yara yatak
bölgesinden ayrılabilmektedir. Çünkü; örtü ve yara arasındaki nemli ara yüzey, örtünün yaraya
yapışmasını önlemektedir. Ayrıca; hidrojel örtülerle, yara yüzeyine yüzeysel olarak ilaç
uygulanabilmekteve jelin çapraz bağlanma derecesi kontrol edilerek ilacın yara bölgesine difüzyonu
sağlanabilmektedir.

3.4 Hidrokoloid Örtüler

Hidrokoloid yara örtüleri genellikle elastik adezif matris içerisinde çözülmüş hidrofil polimer
taneciklerinden meydana gelmektedir. Hidrofil tanecikler; sodyum karboksimetil selüloz, pektin,

5
jelatin ve sodyum alginat gibi hidrofil polimerlerdir. Adezif matris ise genellikle poliisobütilendir.
Hidrofil polimer tanecikleri, adezif matriks içerisinde homojen olarak çözünmüş halde bulunmaktadır.
Nihai örtü genellikle polimerik membran veya film tabakası üzerine kaplanmıs hidrokoloid matristen
meydana gelmektedir. Yara sıvısı ile temas halinde hidrofil tanecikler, yara sıvısını absorbe edip jel
formuna dönüşmekte ve örtü 7 gün boyunca yara üzerinde kalabilmektedir. Adezif matris ise;
örtünün yarayüzeyine tutunmasını sağlar. Hidrokoloid matriks boyunca nem iletimi oldukça yavaş
olduğundan, yara üzeri yara iyileşmesini destekleyen nem iletici tabaka ile kaplanır.

Hidrokoloid örtüler, hem ıslak hem de kuru dokulara yapışma eğilimi gösterir. Bu ürünlerin her
çeşidinin farklı absorpsiyon kapasiteleri vardır. Oldukça fazla miktarda yara sıvısını absorbe
edebilmesinden dolayı, hidroaktif örtüler olarak da adlandırılmaktadır. Hidrokoloidler, nemli yara
yüzeyinde sarı renkli sıvı oluşturarak çözünmektedir. Hidrokoloidler, aynı zamanda epitelizasyon
hızını ve kollajen üretimini artırmaktadır. Bu örtülerin kullanımı kolaydır; çünkü yaraya doğrudan
yapıştığından ikinci bir örtükullanımı gerektirmemektedir. Ağrıyı dindirir ve dış kontaminantları
geçirmez. Dış kaynaklımikroorganizmaları ve yabancı maddeleri yara yatağının dışında tutar.
Geleneksel örtülerden daha az örtü değişimi gerektirir. Kısmı veya tam yaralarda, hafif-orta sızdıran
yaralarda kullanımı uygundur. Ayrıca bu örtülerin, anjiyogenezi (damar olusumu) uyardığı ve yara
iyileşme oranını artırdığı gözlenmistir. Enfeksiyonlu yaralar için tavsiye edilmez. Eğer uygun aralıklarla
değiştirilmezse deriyi zayıflatabilir. Yapışkan çıkarma esnasında hassas deriye zarar verebilir.

3.5 Köpükler

Köpükler, hem esnek hem de yüksek absorbsiyon kapasitesine sahip gözenekli materyallerdir.
Köpükler, poliüretan ve silikon bazlı olabilirler. Silikon bazlı köpük yara örtüleri tıbbi amaçlı kullanılan
vizkoz polidimetilsiloksan ve kalaylı oktanat katalizöründen elde edilir. Ayrı ayrı bulunan bu iki bilesen
uygulamadan önce birbiriyle karıştırılmakta ve yara içine dökülmektedir. Bu karısım oda sıcaklığında
sertleşmekte ve derin yaralarda, bandaj veya ikincil bir örtü gerekmeksizin, yara içine döküldüğü
formda kalabilmektedir.

Köpük örtüler, yara sıvısının sızmasını önlemek ve bakterilerin penetrasyonunu engellemek için
hidrofobik tabandan meydana gelen hidrofil köpüklerdir. Maksimal emme gücüne sahiptirler ve
optimal derecede yara salgısını absorbe ederler. Ayrıca bunu buhar geçirgenliği ile dengelerler. Bu
örtüler, gaz geçisine izin verirler ve yapışmazlar. Dışardan sıvı geçirmezler. Köpük örtüler, uygulama
rahatlığı sağlayan adezif yüzey özelliği gösterirler ve kolay çıkarılırlar. Termal izolasyon sağlar ve nemi
korurlar. Yara oyuğu içine konulduklarında tam uyum sağlarlar ve zamanla şişerek genişlerler. Oyuk
içinde şişen köpük yara duvarlarına hafif bir basınç yaparak yara çevresindeki ödemi azaltır ve
granülasyon dokusunun oluşumunu hızlandırır. Temizlenmesi hızlıdır. Ancak;
bakteriyelkontaminasyonu sınırlıdır. Nekrotik yaralarda ve orta derecede sızdıran tam yaralarda
kullanılırlar. Kuru ve kabuklu yaralar için kullanımı uygun değildir. Örtüyü sağlamlaştırmak için ekstra
ürüne gerek duyulur. [4]

4. YARA ÖRTÜLERİNİN GÖREVLERİ

Yara örtülerinin başlıca görevleri asağıda özetlenmektedir:

6
1. Sıvı kontrolü: Yara örtüsü, bakteri penetrasyon riskini azaltmak ve bandajdan yara
sıvısınınsızmasını önlemek için yara salgısını absorblayabilmeli ve kuru yaraya gerekli nemi
sağlayabilmelidir.Yaralı alanda epidermal tabakanın kendini hızla yenileyebilmesi için yaranın
yeterince nemli olması gerekmektedir. Yeterli nem; yarada vaskülerizasyonu, makrofajların fagositik
işlevini artırır.

2. Koku giderilmesi: Yara çoğu zaman hoş olmayan zararlı bir koku üretir. Bu koku oluştuğunda, yara
örtüsü bu kokuyu kontrol altına alabilmelidir.

3. Mikrobiyal kontrol: İltihaplı yaralar için, bakterilerin uygun metotlarla kontrol altına alınması önem
taşır.

4. Fiziksel bariyer: Yara örtüsü, yara yüzeyinin atmosferden ayırarak bakteri bulaşmasını vedokunun
zarar görmesini engellemelidir. Ayrıca, yarayı travmalara karsı korumalıdır.

5. Bosluk doldurucu: Derin oyuklu yaralarda, yaranın dolgu materyalleriyle açık tutulmasıönemlidir.
Böylece; yara iyileşme süreci dokunun altından üstüne doğru gerçekleşebilmekte ve tüm
yaraboşluğun iyileşmeden yaranın gereksiz yere kapatılması önlenebilmektedir.

6. Yaradaki yabancı cisimlerle, hasarlı ve enfekte olmus dokuların tamamen


temizlenmesi(debridman): Ölü çürümüş dokuların uzaklaştırılması, normal yara iyileşme sürecini
kolaylaştırmaktadır.Yara örtüleri uygun nem, pH, sıcaklık ve diğer ideal olan kosulları sağlayarak
yaradaki yabancıcisimlerle, hasarlı ve enfekte olmuş dokuların tamamen
temizlenmesini/çıkarılmasınıhızlandırabilmektedir.

7. Kanama etkisi: Ağır cerrahi yaralar ve travmatik yaralarda, kan kaybının önlenmesi içinkanamanın
mümkün olduğunca hızlı bir şekilde duldurulması önem taşır. Uygun yara örtüleri kanpıhtılaşmasına
yardımcı olabilmektedir.

8. Düsük yapıskanlık: Yara örtüsünün tamamının veya bir kısmının yara yüzeyine yapışması enönemli
sorunlardan birisidir. Çoğunlukla yara örtüsünün yara yüzeyine yapışması, yara örtüsününçıkarılması
esnasında travmaya neden olmaktadır. Düşük-yapışkanlık özelliği gösteren yara örtüleri, yara
örtüsünün yara yüzeyine yapışmasını azaltabilmekte veya ortadan kaldırabilmektedir.

9. Yara izinin giderilmesi: Büyük yaralarda, yara izi olusumu hastalar için estetik bakımındanönemli
bir sorundur. Yara izi olusumunu azaltabilen veya önleyebilen yara örtüleri, hastaya büyük yarar
sağlayabilmektedir.

10. Metal iyon metabolizması: Demir, çinko, bakır, magnezyum, selenyum gibi birtakım metaliyonları
hücresel aktivitede önemli rol oynamaktadır. Herhangi bir metal iyonunun eksikliği, yaraiyileşmesini
geciktirmektedir. Sistematik olarak bu metal iyonlarının alınımından başka, uygun yara örtüleri
kullanılarak da bu sorun giderilebilmektedir.

11. Yara iyilesmesinin hızlandırılması: Yara iyileşmesi, kompleks fizyolojik bir süreçtir. Yaraörtüleri,
çoğunlukla yara iyilesme sürecinin hızı üzerinde küçük bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte; birtakım
etkenlerle kombine edildiğinde uygun yara örtüsü kullanımı yara iyileşme sürecini
hızlandırabilmektedir. [2]

Günümüzde modern yara örtülerinin sahip olması gereken özellikler şu şekilde özetlenmektedir.

7
5. YARA ÖRTÜLERİNDE POLİÜRETAN KULLANIMI

PU, izosiyanat ve hidroksil grubu içeren bileşiklerin reaksiyonu sonucu elde edilir.

O O
|| ||
HO-R-OH + OCN-R’-NCO →(O-R-O-C-NH-R’-NH-C)n

Üretan tepkimelerinin mekanizması açıklanırken izosiyanat grubundaki karbon atomu üzerine alkoksit
iyonunun atak yapması ile başladığı kabul edilir.

Karbon atomu üzerindeki pozitif yüklemenin biraz artması tepkimenin hızının artması ile
sonuçlanacaktır. Aromatik izosiyanatlarla olan üretan tepkimelerinin daha hızlı olması bu varsayımla
açıklanmaktadır. PU’lar, esnek ve sert kısımlardan meydana gelen blok kopolimerler olarak

8
düşünülebilir. Poliollerden oluşan yumuşak kısımlar PU’a elastomerik özellik kazandırmaktadır.
Diizosiyanatların oluşturduğu sert kısımlar ise çapraz bağlanma oluşumunda etkilidir. PU’ın fiziksel ve
mekanik özellikleri büyük ölçüde yumuşak ve sert kısımların malzeme içindeki dağılımına bağlıdır.
Yumuşak ve sert kısımlar arasındaki faz dağılımı değiştirilerek malzemenin mekanik ve fiziksel
özellikleri değiştirilebilir.

PU’lar, kondenzasyon tepkimesi ile elde edilir PU tepkimeleri ekzotermik tepkimelerdir.


Polimerizasyon esnasında sıcaklık ve viskozite artar. PU oluşum tepkimelerinin genellikle ikinci
dereceden tepkime hız kanununa uyduğu bilinir.

5.1 KG karışımının hazırlanması

Keten yağı ve gliserin (yağ’ın % 8.5’i) reaksiyon balonuna konur ve ısıtılır. Sıcaklık 218 oC’ye
ulaştığında katalizör olarak Ca(OH)2 (yağ’ın %0.1’i) ilave edilir. Sıcaklık 232 oC’e yükseltilir ve 45 dakika
bu sıcaklıkta çalışılır. Reaksiyon azot atmosferinde gerçekleştirilir. Reaksiyon karışımı soğutulduktan
sonra, dietil eterde çözülür. Serbest gliserin ve katalizörün ortamdan uzaklaştırılması için önce
seyreltik sülfirik asit çözeltisiyle daha sonra distile su ile yıkanır. Susuz Na2SO4 ile bir gün kurutulur.
Na2SO4 süzülerek uzaklaştırılır ve eter uçurulur. Çözücüsü giderilmiş olan kısmi KG karışımının asit ve
hidroksil değeri belirlenir.

5.2 PU numunelerinin hazırlanması

KG ve ksilen reaksiyon balonuna konur ve atmosfer şartlarında yarım saat karıştırılır. Daha sonra
reaksiyon karışımı 45 oC’ye ısıtılır ve ekivalent miktarda HMDI 30 dakikalık periyotta yavaş yavaş ilave
edilir. Sıcaklık 90 oC’a yükseltilir ve reaksiyon bu sıcaklıkta azot atmosferinde gerçekleştirilerek HMDI
bazlı PU (PU HMDI) elde edilir.

Reaksiyon FT-IR ile izlenir. 2270 cm-1’deki serbest izosiyanat piki görülmeyene kadar reaksiyona
devam edilir.

HMDI ve MDI’ın her ikisinin de kullanıldığı reaksiyonda ilk olarak hidroksil gruplarının yarısına
ekivalent olacak şekilde HMDI ilave edilir. Reaksiyonun tamamlandığı FT-IR spektrumlarında
belirlendikten sonra MDI reaksiyon ortamına eklenerek HMDI ve MDI bazlı PU (PU HMDI-MDI)
reaksiyonu gerçekleştirilir. HMDI ve MDI’ın toplam miktarı, KG’deki hidroksil gruplarına ekivalent
olacak şekildedir.

9
5.3 Poliüretanların molekül ağırlığı ve belirlenmesi

PU sentezi sırasında birçok farklı çözücü kullanıldığından elde edilen polimerlerin molekül ağırlıkları
farklıdır. PU alifatik-aromatik yapıda izosiyanatlar kullanıldığında daha iyi mekanik özellik göstermesi
ve biyoparçalanma süresinin daha fala olmasından dolayı kullanım olarak tercih edilir. Yara örtüsü
olarak kullanılan poliüretan filmlerin molekül ağırlığın (M w) 13730’dır. Bu değer rekraktif indeks
dedektörlü, polistiren kolonlu Agilent 1100 GPC’de tetrahidrofuran (THF) çözücüsü kullanılarak
hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra diğer çözücülerle üretilen poliüretanın molekül ağırlığı 25000’e kadar
çıkabilir.

5.4 Mekanik Özellikleri

Poliüretan filmlerin mekanik özellikleri çapraz bağlama ajanı kullanılarak hazırlanan filmlerin çekme
mukavemetlerini yüksek iken yüzde uzama miktarları düşük çıkmıştır. Bu istenilen bir sonuçtur.
Çekme mukavemetleri 2.2 – 5.6 MPa arasında değişirken Kopma anındaki uzama %25 ile %60

10
arasında değişmektedir. Ayrıca polimerlerin film özelliği incelendiğinde kısa kuruma süresine, oldukça
iyi esneklik ve yapışma özelliklerine sahiptir. Ayrıca aside ve suya karşı dirençli olduğu da deneysel
araştırmalar sonucunda doğrulanmıştır.[5]

5.5 Poliüretan filmlerin üretimi

Çözücü uçtuktan sonra filmin kalınlığı 100 mikron olacak şekilde PU tartılır. % 20PU olacak şekilde
ksilen ile çözülür. PU’a göre %1.8 Pb-naftanat, %0.18 Co-oktaateklenerek 24 saat karıştırılır. Ksilende
çözünmüş PU, teflon kaplı cam yüzey üzerinepaslanmaz çelikten yapılmış 11 cm çapında bileziklerin
içine dökülerek 48 saat oda sıcaklığında, 24 saat 45 oC de vakumda çözücünün uzaklaşmasını ve
oksidatifpolimerizasyonun tamamlanmasını sağlamak amacıyla bekletilirKobalt önce yağ asidindeki ?-
C atomundan hidrojen kopararak radikal yapar.Meydana gelen R de hidroperoksit (ROOH) oluşturur.
Hidroperoksit Co+2 iyonuylatepkimeye girerek parçalanır. Co+3 iyonu tekrar oluşur. Hidroperoksit
Co+3 iyonuylada tepkimeye girer. Kuruma olayı böylece sürüp gider.Biocera A ® katkılı PU film
hazırlamak için ilk olarak Biocera A ksilen içindedağıtılmıştır. Bu amaçla ultrasonik banyoda 45 dakika,
manyetik karıştırıcıda 2 saatçalışılmıştır. Karışmakta olan Biocera A ® dispersiyonuna ksilen içinde
çözünmüşolan PU eklenir. Oluşacak film içersinde Biocera A ® konsantrasyonu % 0.5-10olacak şekilde
hesaplanmıştır.

5.6 Biyouyumluluk

Biyomateryalin neden olduğu çesitli doku tepkilerine pek çok faktör etki etmektedir. Bu faktörler;
implantın sekil ve boyutu, kimyasal reaktifliği, mekanizması, parçalanma hızı ve ürünleri,
implantasyon bölgesi olarak sıralanabilir.Yara örtüleri yerlestirildikleri bölgede olumlu bağısıklık
tepkileri almalıdır. Olumsuz fizyolojik tepkilere neden olmamalıdır. Yani hücreler ve ev sahibi doku
arasında geçen etkilesimler zarar görmemelidir. Sadece iskelenin veya ilaç salınım sisteminin sağlam
haldeki durumu değil, parçalanma ürünleri de biyouyumlu olmalıdır. Özellikle asidik pH’a neden olan
parçalanma ürünleri çok tehlikelidir. Bu sebeple; iskelelerin, ilaç salınım sistemlerinin ve yara
örtülerinin üretiminde biyopolimerler seçilmektedir Yeni nesil tıbbi tekstiller olarak
nitelendirilebilecek nanolifler yara örtüsü olarak kullanımda da büyük bir gelisme göstermektedir.
Yara örtülerinin; bakteriyostatik, hemostatik (kan durdurucu) etkiye sahip,antiviral, mantarların
üreyip gelismesini engelleyecek yapıda, toksik madde içermeyen, yüksek emiciliğe sahip, alerjik
olmayan, nefes alabilen, biyouyumlu, yeterli mekanik mukavemeti sağlayacak kadar güçlü olmaları
istenir.

Vücudun en dıstaki organı olan deri çok farklı fonksiyona sahiptir. Hasarlı derinin rejenerasyonu;
hücreler, doğal ekstra hücresel matris molekülleri ve çözülebilir arabulucular arasındaki karmasık
doku etkilesimlerini içerir. Bu etkilesimler doku yenilenmesi ile sonuçlanmaktadır. Çesitli yara örtüleri
derinin yeniden büyümesi için gerekli ortam kosullarını sağlamayı amaçlar. Yara çevresel tehditlerden
ve bakteri nüfuziyetinden korunmalıdır. Pek çok modern yara örtüsü, iyi uyum gösteren iki katmanlı
yapıdadır.Birisi yoğun tabakadır ve bakteri penetrasyonunu engeller. İkinci yapı da gevsek, yara
salgılarını emen ve yeni olusan dokuya yasayacak yer temin eden yapıdır.

Yara iyilestirme kompleks ve dinamik bir prosestir. Normal yara iyilesme fizyolojisi hemostasis,
alevlendirme, tanelenme ve olgunlasma fazlarını içerir. Bu fazlar için gerekli kosulları sağlayacak olan
yara örtüleri son 15 yıldır pazardaki yerlerini almıslardır. Yara karakteristiğine, iyilesmeye, hasta
ihtiyaçlarına göre farklı örtüler tasarlanmaktadır. Khil ve arkadaşları elektrolif çekim yöntemi ile

11
üretilmis poliüretanı yara örtüsü olarak kullanmıslardır. İyi bariyer özelliklerine sahip olan
poliüretanın oksijen geçirgenliğinin yüksek olduğunu, domuzlar üzerinde olusturulan yaralarda 15.
günde epitelyum dokurejenerasyonunun görüldüğünü bildirmislerdir. Gümüs iyonları yüklenmis
biyopolimerler ile üretilen antibakteriyel nanolifli yara örtülerinin çesitli bakterilere karsı etkin
koruma sağladığı da bildirilmistir.[6]

5.7 Kullanılan Bölgedeki Doku Etkileşimleri

Poliüretanlar ideal bir yara örtü malzemesi için gerekli pekçok özelligi yerinegetirmesinden dolayı, bu
alanda kullanılan en yaygın polimerik malzemedir. İyimekanik, kan ve doku uyumlulugunun yanında
uygun gaz geçirgenliginden dolayıfilm, köpük ya da hidrojel gibi çesitli sekillerde yara örtü malzemesi
olarakkullanılmaktadır.

Filmlerin egzematöz alanlara yapışma problemleri vardır. Sıkıyapıştırılırlarsa iskemiye,gevşek


yapıştırılırlarsa sıvıbirikimi, sızıntı ve maserasyona sebep olabilirler. Ayrıcayeni oluşan epiteli de
yapışarak kaldırabilirler. Diğer sentetikürünler ve hidrokolloidlerden daha iyi fibrinoliz
yapanhidrokolloid preparat Duoderm ile çok iyi sonuçlar eldeedilmiştir, ağrının azalması da tedaviye
uyumu artırmıştır.

Yoğu yarı tıkayıcı olup nemliyara çevresinin sürdürülmesini ve kontaminasyona karşıetkili bir engel
oluşturulmasını sağlar. Emici değildirlerve yara yüzeyiyle temas etmezler. Saydam örtüler
yarayüzeyinde nemi tutarak nekrotik dokularınyumuşamasına, büyüme faktörleri ve hücre
gelişmesiüzerinde birçok yararlı etkinin arttırılmasına yardımederler.

Epitelyum dokusunun oluşumunun daha hızlı olduğu gözlenmiştir.Ayrıca yara sıvısı içinde meydana
gelen büyümefaktörleri malzeme altındaki ortamda daha aktifve daha uygun hale gelmekte, daha
kolay bir şekildesentez yapabilmektedir.

Matriks materyalleri malzeme tarafından oluşturulan ortamda daha kolaysentez yapabilmektedir.

Saglık alanında yaklasık yarım yüzyıllık kullanımlarından sonra, poliüretanlarbiyomalzeme olarak en


popüler gruplardan biri olmaya devam etmektedir. Güngeçtikçe artan yaygın kullanımının temel
nedeni ise parçalı blok kopolimerikkarakterinin direkt sonucu olarak genis bir aralıkta degisen fiziksel
özellikleri, kan vedoku uyumlulukları ve son yıllarda dikkat çeken biyoparçalanma
karakterleridir.Poliüretanlar 1970 ve 1980’lerde kan uyumluluklarının iyi oldugu anlasılmıs
vekardiovaskular araç olarak kullanılmalarının uygun oldugu görülmüstür. 1990’lardaise
biyoparçalanma özellikleri önem kazanmıstır.Poliüretanların vücut içinde parçalanmaları birbirinden
bagımlı ve bagımsız bir takımfaktörlerin sonucunda gerçeklesir. Poliüretanın kimyasal yapısı, mekanik
özellikleri,üretim ve implantasyon teknikleri ve implantın biyolojik çevreyle olan etkilesimi bufaktörler
arasında sayılabilir.Biyoparçalanma pekçok farklı sekilde gerçeklesebilir. Vücut içinde
polimerinparçalanmasından sorumlu bilesenler su, tuz, peroksitler ve enzimlerdir. Bunlarınyanında
teorik olarak vitaminler ve serbest radikaller gibi diger moleküllerindebiyoparçalanmayı arttırdıgı
bilinmektedir. Eger polimer hidrofobik ise parçalanmagenellikle malzemenin yüzeyinde sınırlı
kalmaktadır. Ancak polimer hidrofilik bir karaktere sahip ise, su polimer yıgınının içine kadar
ilerleyeceginden, parçalanmamalzeme boyunca gerçeklesir.

12
Plasma ve doku gibi kimyasal olarak aktif bir ortamda polimerlerin parçalanmasıgenellikle şu süreçleri
içerir;

1. Polimer yüzeyine kimyasal ortamın adsorpsiyonu,

2. Polimer yıgınının içine kimyasal ortamın absorpsiyonu ve difüzyonu,

3. Polimerin kimyasal olarak kararsız olan baglarının parçalanması,

4. Polimer matriks ve yüzeyinden parçalanma ürünlerinin desorpsiyonu ve

aktarımı.

Parçalanmanın bu tüm bileseninin her zaman gerçeklesmesi gerekli degildir.Genellikle poliester


temelli poliüretanlar hidroliz yoluyla, polieter temellipoliüretanlar ise oksidasyon yolu ile
parçalanmaya ugrarlar.

6. KAYNAKLAR

[1] Kaya T., Bostancı S., “Sentetik Örtüler” T Klin Dermatoloji 1997

[2] Altay P., Başal G., “Yara Örtüleri” Tekstil Teknolojileri Elektronik Dergisi 2010, 4(1) 109-121

[3] Eşer İ., Güneş Ü., “Nemli Yara İyileşmesi ve Oklusif Pansumanların Nemli Yara İyileşmesindeki
Önemi” C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2006, 10(2)

[4] Yücedağ F., “Antibakteriyel Poliüretan Film Üretimi ve Karakterizasyonu” Yüksek Lisans Tezi, 2006,
İTÜ, İstanbul

[5] Gültekin G., “Antibakteriyel Poliüretan Film Üretimi ve Karakterizasyonu” Yüksek Lisans Tezi,
2006, İTÜ, İstanbul

[6] Doğan G., Başal G., “Elektrolif Çekim Yöntemine Göre Çekilen Biyopolimer Nanoliflerin İlaç Salınım
Sistemleri, Yara Örtüsü ve Doku İskelesi Olarak Kullanımı” Tekstil Teknolojileri Elektronik Dergisi 2009,
3(2) 58-70

13

You might also like