You are on page 1of 108

Do umunun 100.

Yılında N HÂL ATSIZ

Hazırlayan
Yücel HACALO LU

Do umunun 100.Yılında
H.N HAL ATSIZ

Türk Ocakları
Ankara ubesi
Yayınları : 15

ubat 2005
Basıldı ı Yer : Boyut Tan.Matbaacılık - ANKARA
1
(0312) 384 73 51

2
3
Ç NDEK LER

Açı Konu ması 1


Türk Ülküsü Atsız 7
Nihâl Atsız’ın Türkçülü ü ve
Türk Dünyasına Bakı ı 33
Atsız’ın Romanlarında “A K”’ın
Anlamı Üzerine 73
Tanıdı ım Atsız 85
Oturum Ba kanı
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un
De erlendirmesi 99

4
AÇI KONU MASI

Türkân HACALO LU∗

Sayın Dâvetliler, Aziz Türk Ocaklılar,

Tataristanlı bir Tatar Türkü olan Profesör Sadri


Maksudî Arsal’ın kızı büyükelçi rahmetli Adile Ayda,
Atsız’ı öyle tarif eder: “Siz yüzyıllar geçtikten sonra bile
ilham kayna ı olacak bir millî uur âbidesisiniz.”
Evet, millî uur âbidesi, büyük Türkçü Nihâl
Atsız’ı do umunun 100.yılında anmak için tertip etti imiz
toplantımıza ho geldiniz der, hepinizi saygıyla selam-
larım.
Öncelikle, düzenledi imiz bu paneli sizlere suna-
bilmemiz için her türlü fedakârlı ı sa layan, millî de er-
lerimize her platformda sahip çıkan, Türk dünyası ile
bütünle en, Avrasya Türk Metal çileri Federasyonu ve
Türk Metal Sendikası Genel Ba kanı, Türkmen a ası
Sayın Mustafa Özbek ve Genel Mâlî Sekreter Sayın Mecit
Hazır, ve hizmeti geçenlere, de erli görü ve dü ünceleri
ile bizleri aydınlatacak olan oturum ba kanımız Sayın
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’a, Sayın Prof. Dr. Dur-
sun Yıldırım’a, Sayın Ömer Özcan, Sayın Doç. Dr. bra-
him ahin ve Sayın Altan Deliorman’a te ekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.


Türk Ocakları Ankara ubesi Ba kanı
5
Sayın davetliler,

12 Ocak 1905 tarihinde stanbul’da dünyaya gelen,


anne ve baba tarafından asker bir aileye mensup olan
Atsız, gerek tahsil hayatının, gerekse memuriyet hayatının
çileli yolculu unu 11 Aralık 1975 yılında yine stanbul’da
mütevazi evinde tamamlayarak uçma a vardı.
“Türk bir vazife için yaratılmı tır, o vazife kâinat
güzelle ti i zaman biter” diyen Atsız, milletimizin yeti -
tirdi i en hudut tanımaz idealist bir fikir adamı idi. Atsız
çok yönlü bir ki iydi. Duygulu bir airdi. yi bir dil bilgi-
niydi. Çok kuvvetli tarihçiydi. Ama bunların hepsinin
üstünde ülkü adamıydı.
Türk tarihine bakıldı ında, milletin hislerine
tercüman olan ki iler ortaya çıkarak mücadeleye atılmı lar
ve savundukları dâvânın bayraktarları, neferleri olmu -
lardır. Bu noktada Atsız, bir fırtına gibi esmi , bir bora ve
tayfun gibi gelip geçmi , bu cesur, mert ve korkusuz
mücadele kahramanı, tarih romanlarında canlandırdı ı
“yılmaz, yanılmaz, yenilmez, vatanperver” yi itlerin ya a-
yan timsali olmu tur.
Ölümünden bu yana (30 sene içinde) dünyada ve
Türk dünyasında birçok olaylar gerçekle ti. Hayatta
olsaydı ne yapardı? Sovyetler da ıldı, ba ımsız Türk
devletleri kuruldu. Türk cumhuriyetlerinin ba ımsızlı ını
ilan etmelerini kutlar, Birle ik Türk Cumhuriyetleri
devletler toplulu unun nasıl olu aca ı hakkında görü -
lerini dile getirirdi.
Bugün “Globalle me” veya AB’ye girme vaadi ile
Ege ve Kıbrıs konusunda hergün yeni artlar ileri sürüp
millî onurumuzu zedeleyenlerin, bir takım dayatmalarla

6
ülkemizdeki millî birli in bölünmesindeki giri imlerini
reddederdi.
Atatürk, “Hâkimiyet bilâ kayd-u art Türk
milletindir” diyerek egemenlik hakkını Türk milletine
bıraktı ını söyler. Bugün AB’nin millî onurumuzu
zedeleyici, Türkiye Cumhuriyeti’nin ba ımsızlık ilkesini
gölgeleyici bu ve benzer dayatmalar kar ısında kayıtsız
artsız millete ait olan egemenlik hakkının AB’ye
devredilmesine kar ı çıkardı. Ülkemizde gerek basının,
gerekse sivil toplumun gösterdi i tepkileri yetersiz
bulurdu. Millî egemenli imizin devri anlamına gelen her
türlü anla mayı reddederdi.
Kültürel haklar veya Anadolu mozai i adı altında
Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının bozulmasına,
parçalanmasına yol açabilecek bir takım tavizleri vermeye
yeltenenleri, bu yüzden ortaya çıkacak olayların ba
sorumlusu sayar, uyarısını yapardı. Millî mücadele ile
kovdu umuz milletlerin torunlarının millî sınırlarımız
içerisinde tekrar aynı bölgelerde toprak satın alarak
demografik yapımızı bozmaya çalı anlara kar ı çıkardı.
Atsız'ı tanıyanlar, O' nun ölümsüz eserlerini oku-
yanlar, hep 1944 yılındaki Türkçülük dâvâsından hatırlar;
iirleri, romanları ve makaleleriyle O' nu Türk Milliyet-
çili i ile bütünle tirmi lerdir.
Günümüzde de Türkçülerin, Atsız’a yönelik duy-
guları çok güçlüdür. Hiçbir ki i, kurum hatta devlet tara-
fından dahi önemsenmeyip, belli odaklar tarafından top-
lum dı ına itilmeye çalı ılan Türkçüler, Atsız’ı milliyetçi
duygularına tercüman olan ki i olarak görmektedirler.
Atsız’ın, Türk dü manlarına kar ı iddetli polemikçi ve
taviz vermeyen sert tavırları, Türkçüleri her zaman etki-
lemi ve hâlâ etkilemektedir.
7
Atsız, bütün yollarda ızdırapla bo u ur. O, bu
ızdıraplara kar ı dimdik ayakta durur. Izdıraba aldırmaz.
Onu, zaferle bo ar. Zaferin sarho lu u Atsız’ın saadetidir.
Büyük ülküler, büyük ahsiyetler yeti tirir ve bü-
yük ülküler, o ahsiyetlerin omuzlarında daha da yükselir.
Türkçülük büyük bir ülküdür. Yüce Türk milletinin ülkü-
südür. Son yüzyılda, onun ba rından büyük ahsiyetler
çıkmı tır. Bu ahsiyetler arasında, Atsız' ın özel ve seçkin
bir yeri vardır. Bu sebepledir ki, Atsız'ın adı, Türkçülü ün
binlerce yıllık gelece inde bir yıldız gibi parlayacaktır.

“Bilsin cihan ki ben bu cihânın nesindeyim,


Bir ülkünün mehâbetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,
Ben ırkımın eref, ta an efsanesindeyim”.

Türkçülük, Türk milletinin dünyada lâyık oldu u


yere gelmesini, ba ımsız ve hür bir hayat ya amasını
amaçlayan ülkünün adıdır.
Atsız’ı ve Atsız gibileri hayalci olarak küçüm-
semek, hatta suçlamak isteyenler çıkmı tır. imdi onların
Atsız ve Atsız gibi dü ünenlerden özür dilemeleri gereki-
yor. Çünkü bundan 60 yıl önce söyledikleri bir bir gerçek-
le iyor.
Herkesin bir hayali vardır, gelece i ile ilgilidir,
çevresi ile ilgilidir. Atsız’ın hayali gelecekteki muhte em
Türklü ün hayali idi. Hayali olmayan insanın ülküsü de
yoktur, dolayısıyla hayali toplumların ülküsü de yoktur
ülküsüz toplumlar ise mânâsız bir kalabalıktır. Devleti-
mizin kurulu a amasında ba ta Mustafa Kemal olmak
üzere Türk milletinin bir hayali vardı, ülküsü vardı:

8
ba ımsız bir Türk devleti kurmak. O zaman toplu atıyordu
yürekler.
Millî ülküye do ru yürüyen Türk milleti
Atatürk’ün dedi i gibi “Millî birlik ve beraberlik ile bütün
güçlükleri yenmesini bilmi ” ve Türkiye Cumhuriyeti
devletini kurmu tur.
Atsız’ın Türklü e olan derin sevgisi ve yaptı ı
hizmetlerin, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi
kavranaca ı kanaatindeyim. Bu millî ülkü çerçevesinde
dü ünen Türk milleti Kıbrıs’ta oynanan oyunları,
Kerkük’te yapılan zulmü kavrayacaktır. Bu oyunları ve
zulmü ciddiye almayanlara faturayı a ır ödeteceklerine
inanıyorum.
Türk milliyetçili ine hizmet edenleri kendilerine
örnek alan genç nesiller:
Türk milliyetçili i yolunda giderek artan bir
gayretle çalı aca ınıza, Türkçülük bayra ını asla yere
dü ürmeyece inize inanıyor, sözlerimi, destan airimiz
Niyazi Yıldırım Gençosmano lu’nun Atsız’a sesleni i ile
bitiriyorum:

Fanili in bitti i sınırın ötesinde;


Bozkurtların önünde, tu ların gölgesinde
Seni Tanrı Da ında Kür ad a ırlayacak,
Elbet tarih seni de bir gün alkı layacak
Bir gönül ülkesinde saltanat sürüp tahtsız,
Taht kurdun gönüllerde, âbide oldun ATSIZ....

Kar ılıksız bir sevgi ile Türklü e ömrü boyunca


hizmet eden Atsız, gelecekte de bütün Türkçülerin yüre-
indeki yeri koruyacaktır. Mekânı cennet olsun..

9
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!!!

10
TÜRK ÜLKÜSÜ ATSIZ

Prof.Dr.Dursun YILDIRIM*

Türk ülküsü Atsız’dan söz etmek demek, bana


göre, tarih içinde istedi i anda zamanları, yüzyılları a ıp
istedi i ça da yolculuk yapan birinden söz etmek,
demektir. Böyle birinden söz etmek, benim için çok kolay
bir i de ildir. Atsız Be üzerine günlerce konu ulabilir,
konu urum da, bunu ben de biliyorum. Fakat, ben burada,
Türk ülküsü Atsız hakkında konu manın, zamanla sınırlı
olmanın zorlu undan söz ediyorum. Hangi sözün onu
do ru anlataca ını, hangi sözün onu incitece ini iyi
seçmek gerekiyor. Anma günü de olsa, sözün inceli ine
dikkat etmem gerekiyor.
Bilirsiniz, Türk ülküsü, Atsız’ın a ızdan çıkan
sözlerinin, yazıya geçen dü üncelerinin bir seçkisidir.
Seçki, kitap biçiminde kendini ilk kez, ellili yıllarda
gösterir.Türk ülküsünü anlatan bir makaleler dizisi olan bu
seçki, sonraki baskılarında daha da zengin ve Türk
ülküsüne gönül veren ülkü erlerine bu yolu açıklayıcı bir
dü ünce programı seçkisi hüviyeti kazanır.Artık bu seçki,
son biçiminde tam bir Türk ülküsü Atsız olma sürecini
tamamlamı tır.

*
Hacettepe Üniversitesi Ö retim Üyesi.
11
Seçkinin, yani Türk Ülküsü’nün ilk baskısına o
sıralarda, bir sözba ı yazan ülkü yolda ı smet Tümtürk,
bakınız Atsız için ne diyor:
“Atsız hakkında gönüller dolusu konu mak
mümkündür. Burada onu yapmıyaca ım..Sebebi:
Atsız, övülmekten nefret eder” [Türk ülküsü.
stanbul,1956, sh.3].
Atsız’ı yahut Türk ülküsünü anlatırken söz
seçiminde incelik ve sorumluluk burada ba lıyor. Bundan
dolayı sözümü seçmede sakınıyorum. Do ruyu, ki iyi
övmeden açıklamak ama, sözün de hakkını vermek, herkes
kabul ederki zor bir i tir.Bugün burada, anmak üzere
toplandı ımız ahsiyeti övecek de ilim. Sözün zorlu u da
bu gerçekte yatmaktadır. Bundan dolayı, Atsız hakkında
sözlerime ya adı ım bir anektod ile ba lamak istiyorum.
Atsız Be ’in rahmetli hocam Ahmed Cafero lu’ya birgün
yapmı oldu u ziyaretten ve tanık olu umdan ve geçen
muhavereden söz ederek konu mama ba layaca ım.
Atsız Be , birgün, rahmetli hocam Ahmed
Cafero lu’yu ziyarete geldi inde, kendisiyle tesadüfen
Fakülte kapısında kar ıla tım.Selamla tık, a ırdım, onun
okula geldi i hiç duyulmamı tı. Bana, hocanın odasını
sordu. Onu oraya götürebilece imi söyledim, birlikte
merdivenleri çıktık ve kendisine, hocanın odasına kadar
refakat ettim. Cafero lu bir süre beni de yanlarında
alakoydu, ikimize kahve ısmarladı; ben bir kahve içimi
yanlarında oturdum.O sırada Cafero lu hoca bana öyle
sordu : “ Bu adamı iyi bilir misin? Kendi ba ına kendi
cumhuriyetinde ya ar; kimseye metelik vermez. Etrafta
gördü ün pek çok insan, bir zamanlar onun etrafında
pervane idi. imdi onlar, bizi bile tanımıyor ” dedi.

12
Bir süre bu çerçevede konu uldu; hususî
görü meleri oldu unu dü ünerek daha fazla oturup kalmak
istemedim ve müsaade isteyip yanlarından ayrıldım. Bu
kısa anıyı niye mi aktardım? unun için efendim:
Cafero lu hoca bana diyordu ki; Atsız, yalnız ve tekba ına
kendisi için kurdu u cumhuriyet içinde ya ar; orada kendi
ba ına bulunur ve kimseye boyun e mez; bildi i gibi
ya ar. Ben, hocam Cafero lu’nun bana söylemi oldu u
sözleri böyle anlamı tım. Atsız Be ’in kendi cumhuri-
yetinde ya ayan bir insan oldu u efsanesi de o sıralarda
zâten ö rencilerin ve çevremizdekilerin dillerinde dola ı-
yordu, bizim için aslında pek de yeni bir durum sayıl-
mazdı.
Atsız,tarihî Türk yurtları co rafyası üzerinde
kurdu u ve zihninde ya attı ı Türk Cumhuriyeti sınırları
içine çekilip ya ayan bir insandı. Bizlere, genç Türkçülere
yarının türkülerini ö reten adam, altmı lı yıllarda, kendine
kurdu u cumhuriyetin sınırları içinde tek ba ına
ya ıyordu. Türk dü manları ile sava mak üzere, zaman za-
man bu cumhuriyetin sınırları dı ına kalemiyle akınlar
düzenliyor ve çetin mücadelelere giri iyordu.Zaman içinde
yalnızlı ın ve ızdırabın mahiyetini ö rendikçe, onun nasıl
bir mücadele içinde yürüdü ünü daha iyi anlıyor, onu
anlarken de, kendi küçük serencamımı daha iyi
kavrıyordum. Benim bu küçük serencamım belki tam
tanımlanamaz; belki o, geçmi in ve nizâm-ı âlem efendisi
oldu umuz zamanların özlemini duydukça sevdası
derinle en, sevdası derinle tikçe otaçısı olmayan bir
tutkuydu.
Tarihin denizinde tarihî Türk co rafyasında hü-
kûmran dola anların, ça ımızda bugün ya anan çirkin-
liklerle sava anların, dirili in çok uzaklarda oldu unu
13
görmelerinden dolayı duydu u yalnızlık duygusu,
yalnızlık ızdırabı, dayanılması a ır bir yüktür. Bu esir
yurtların, esir Türklerin yalnızlı ı ve ızdırabıdır. Türk
ülküsü Atsız’ın yalnızlı ı, ızdırabı, ya adı ı ça da budur.
çinde ya adı ı cumhuriyetin ba ımsızlı ı, bu ızdırabı, bu
yalnızlı ı dindirmez. Türk co rafyası ba ımsız olma-
dıkça,Türk milleti yeniden nizâm-ı âlem’i kurup tarihe hız
kazandırmadıkça, bu dünyada onun için, ne övülecek bir
i , ne bir ki i ve ne de bir zafer vardır. Er ki iye övünmek
de yara maz, övünmek bo i lerle u ra maktan ba ka bir
ey de ildir.
Övünmekle yol alınmaz, ba ımsız ya anmaz. Ülkü
eri övünmeden, ülkü yolunda ölesiye kalasıya ömür tüke-
tiyor ise, o, görevini yapıyor demektir. Bundan dolayı,
Atsız’ın ülkü yolda ı smet Tümtürk, yazdı ı sözba ında
onu övmez; ama, Atsız’ı ya adı ı bu büyük yalnızlı ın ve
ızdırabın insanı olarak tanımlar :
“Atsız kendini yüzde yüz samimi bir Türklük
sevgisine verdi; garipsedi, garipsendi; çevresinde-
kilerden bamba ka bir duygu ve dü ünce aleminde
ya adı; bütün ömrü boyunca acı bir yalnızlı a sarılı
kaldı..onun ya adı ı yıllar Türk milletinin zulüm
gördü ü, bahtının karanlık oldu u yıllardı.Türkiye
dı ındaki Türkler, yani milletin üçte ikisi, yabancı
milletlerin zulmü altında imha ediliyordu..”.[Türk
ülküsü, stanbul,1956, sh.3].
Sovyet cehennemi, Çin cehennemi; Balkanlar,
Kafkasya, Kıbrıs,Kerkük, Batı Trakya, Adalar Denizi,
Güney Azerbaycan ve ötesi pek çok cehennemler, hepsi
bu büyük yalnızlı ın ve ızdırabın dinmek bilmez kaynak-
larıydı. Macarlar için de, yürek a rısı çekerdi.Atsız Be ,
Macarların bir Turan kavmi olarak o günlerde kızıl rejime
14
kar ı verdi i anlı mücadeleye de alkı tutar, yürek sızısı
duyardı.Türk milletinin yalnızlı ı ve ızdırabı, bizim
yalnızlı ımız, bizim çaresizli imiz, kendimizi unutmu -
lu umuz nedeniyle a ır bir sancı gibi, sırtına tarihin
yükledi i bir yük gibi, beynine ve yüre ine yerle ip Atsız
Be ile zaman içinde yürüyordu.
Atsız’ın ta ıdı ı sadece dı arının yarattı ı yalnız-
lı ın ve ızdırabın a ır yükü müydü? Hayır! Ona,içerisi de
ızdırap vermekteydi. Kızıllar, içeride de Türk milletinin
mukaddesatına saldırıyordu. Daha acısı, bunlar, o günlerde
ülkeyi yönetenlerden cesaret alıyordu. nönü’lü yıllarda
gemi azıya alıp kızıllar, ülkede her eye saldırıyor, kimse
ses çıkarmıyor; devlet, herkes gibi susuyordu. Tümtürk, o
sıralarda Atsız Be ’in durumunu öyle tasvir eder :
“Türk’ü türk yapan bütün mukaddesat tahrip
ediliyordu.Bütün bunlar kar ısında, içerde ve dı arda,
büyük kitleler uursuz ve iradesiz görünüyordu. Atsız
bütün ömrü boyunca bunları görmenin ve bilmenin ve
elinde bunları de i tirecek bir kudret olmadı ını
hissetmenin ızdırabı içinde ya adı. Bu büyük ızdırabın
do urdu u tepkiler Atsız’ı kâh hırçın ve isyankâr, kâh
münzevî ve insanlardan kaçar, kâh yaslı ve bedbin
gösterdi” [Türk ülküsü, stanbul,1956, sh.6-7].
Bugün benden burada, böyle bir insandan söz
etmem istendi. Türk ülküsü Atsız’ı anlatmam istendi. Bu
benim için zor bir i , hiç zorlanmadı ım kadar zorlan-
dı ım bir görev. Gelin, ben sizlere bugün, Türk ülküsü
Atsız’ın bütününden söz etmeyeyim. Bugün, biraz
Atsız’dan, biraz kendimden, biraz bizden, biraz biz dı ına
dü enlerden söz edeyim.
Dü ünüyorum da, bugün, Türk ülküsüne gönül ver-
mi , bu yolda ömür tüketmeyi hayat tarzı seçmi ler
15
arasında aynı ızdırabı ve yalnızlı ı duymayan var mıdır?
Türk ülküsü yolunda yürüyenlerden ihanete u ramayan
kaç ki i vardır? Mansıp ve makam ardında ko anların,
Türk ülküsüne gönül verenleri arkadan vuru larına hep
tanık olmu uzdur.Burada bulunan ülkü erleri, bu ya an-
mı gerçe i iyi bilirler. Türkçülük, öyleyim demekle
ya anır bir sevda de ildir.
Türkçülük, Türk milletinin yeniden nizâm-ı âlem
kurması u runa verilecek mücadelenin adı, kar ılık
beklemeden bu u urda sava an erlerin yoludur. Yolda ını
ardından vuranların, yarı yolda yalnız bırakanların da yolu
de ildir. Ülkü erleri yolu, bu tehlikeleri bile bile yürür.
Türkçülük, tüm ihanetlere gö üs gerip Türk ülküsü yo-
lunda kararlılıkla yürümektir.
Bu bir sevdadır. Türk ülküsüne gönüllü tutsaklık-
tır. Tutsaklı ı yaratan ve ya atan a k, en mukaddes varlı ı-
mızdır. Türkçülük, bu varlı ın ebedî saadeti ve yeniden
nizâm-ı âlem efendisi olması u runa ölesiye, kalasıya
kar ılık beklemeksizin ölünceye dek çalı maktır. Bilimde,
teknikte, ahlâkta, medeniyette ileri gitmektir.
Dün, bugün ve belki de yarın ve yarınlarda bu hep
böyle olacaktır. Kutlu ve çetin yolun ülkü erleri, bu yolda
yalnızlı ı bilerek, ya ayarak ve duyarak at binerler.Bir
kere bu yola at binenler, eri de bilir, yolu da bilir. Fakat,
hepimiz fani varlıklarız, yanıldı ımız, aldatıldı ımız
zamanlarımız da olmu tur, bunu da inkâr etmek do ru
olmaz.Yanılırız, ders alırız, yalnız da olsa yürürüz; ama ne
yoruluruz, ne döneriz.
Sevdamız sevda, kar ılıksız a kımız a k; ızdırabı
katık yapar, ülkü yolunda ömür tüketiriz. Türkçülük
budur. Türklük a kı, Türk milleti ve Türk vatanı a kı,
nizâm-i âlemi yeniden kurma a kı, bizim a kımız,
16
Türkçülerin a kı budur, türküsü budur, ülküsü budur. Bu
yolda bizi, kuduz it de dalar, sırtlan da.Bunlara aldırı
etmeyiz, dü manı bilir, hesabını görürüz. Ne ilin içinden
çıkan kuduz itten, ne elin içinden çıkıp saldıracak
sırtlandan korkumuz vardır. El bilir, il bilir, bu dünya
mezelletine mahkûm de iliz.Biz hesabımızı önce yüce
Tanrıya, sonra tarihimize veririz; ardından gökala atlara
biner, geldi imiz yerlere döneriz.
Biliniz, ihanete, kuduz ite kar ı ülkü erlerinin
çomakları daima ellerindedir. Çomak dedi im, yürektir,
kalemdir, vecd halinde sevmektir, dü üncedir. Bıkmadan
usanmadan, göz ya ı dökmeden bu yolda bir ülkü eri
olarak dü man ile vuru mak, devleti,milleti ve vatanı
savunmak, nizâm-i âlemi yeniden tesis için bu u urda
çalı ıp ömür tüketmektir.Kim bu sevda için nefes almıyor
ve ya amıyor ise, Türk ülküsünün eri de ildir, Türkçü
de ildir.Kim bu yolda dünya mezelletine dalmı ise,
bizden de ildir.
Ben, Atsız Be i, önce romanlarından tanı-dım.
Beni masal denizinden tarih ça ına çekip çıkardı ında,
onu, yazdı ı tarihî romanlarından tanıdım. O benim kim
oldu umdan elbet haberdar de ildi. Ama o ça larımda
Atsız, benim için,beni Köktürk yi itleriyle tanı tırıp
onlarla birlikte sefere çıkartan insandı. Beni, Feridun
Fazıl’ın Akdeniz’e Türk leventleri ile sefere çıkarttı ı
zamanlardan geri döndürüp, Çine sefer yapan ordulara
karı tıran, Atsız idi. O tarihlerde ben, onun tanımadı ı
nice büyük ve küçük okuyucularından biriydim.Bu
duygular içinde altmı lı yıllara eri tim. Altmı lı yıllar,
benim için onunla, büyük ülkü eri Atsız Be ile tanı tı ım
yıllardır.

17
Yakamda ta ıdı ım bozkurt rozeti, altmı lı
yıllarda, önce Atsız Be ’i yakından tanıyan gençler ile
tanı mama imkân verdi.Bu yıllar, Orkun’un adını
duydu um yıllar. Af in adına düzenlenen yarı maya
katıldı ım yıllar.Her Türkçü genç gibi, birgün Bögü
Alp,bir gün ‘Kurtkaya, bir gün Kür ad, bir gün Çine
akına çıkan gözü pek çeri, birgün Urungu oldu um; bir
gün Açlık yazıda, sonsuz dinginlik için ölen sevdi i kadını
e erinde tutup uçuruma at salan yi itli i dü ünerek ızdırap
çekip hayâl kurdu um, Kara Ka anlara öfke ve nefret
kustu um zamanlar.
Yalnızlı ın ve ızdırabın, Türklük a kı ile karı ıp
damarlarımda dola tı ı ça da, rûhum, Bozkurtların
ölümü adlı örste, Bozkurtlar Diriliyor adlı çekiçle
dö ülüp duruyordu.Atsız’ın bu eserlerini okuyan her
birimiz, eminim buna benzer eyler hissetmi ve
ya amı ızdır.
O zamanlar, bana öyle geliyordu ki, Atsız, bu
eserlerde anlatılanları mutlaka o ça da ya ayıp görmü ve
bize, öylece yürekten anlatıyordu.O, üçbin yılın ve belki
daha uzak bir geçmi in içinden çıkıp gelmi , Köktürk
ça ını görüp ya amı ve oradan yüzyılları delip kendini
yirminci yüzyılda bulan bir Türk beyi, Kür ad’ın Çin
sarayı baskınından sa kurtulan yi idiydi. Ba kası
olamazdı, olanları ba kası böylesine bilemezdi.
O günlerde ben onu, böyle bir çerçevede tasavvur
ediyordum. Ve henüz kendisi ile tanı mayı da hayal
edemiyordum. Bu yüzden romanlarını döne döne okuyup,
bir yerde onu bulup ortaya çıkaraca ımı dü ünüyordum.
O, bu olayların hangi kahramanıydı da, kendini okuyucuya
kar ı neden ustaca gizliyordu? Atsız’ı ke fetme, roman-
larında yakalama hırsım, hangi kahraman oldu u-nu
18
bulma merakım o yıllarda, her iki eseri döne döne okuma-
mı sa ladı.
Her gece, bir ip ucu bulurmuyum derdiyle, Çin
sarayına baskını inceliyordum. Acaba Üço ul muydu,
yoksa Bögü Alp mi? Kimdi o zaman Atsız, Urungu mu,
Taçam mı ? Her gece bunları okur dü ünür ama i in
içinden bir türlü çıkamazdım. çimi tarifi imkânsız bir
heyecan sarar, kendimi olayların içinde tasavvur ederdim.
Kendimi ço u zaman, Bozkır yaylalarında sefere çıkanlar
arasında bulurdum. Atsız, hangisiydi, acaba Altaydaki
demirci kam usta mıydı? Altay’daki demircinin yaptı ı
bıça a deli olurdum. Ay ı ı ında, ya da gün batımına
yakın sırrına vakıf olunabilir bir bıçaktı. Bögü Alp’ın ‘ta
yerinde a ırdır Ka an’ sözüne bayılırdım. O yıllarda
bilemedim Atsız, hangi yi it idi?
Atsız’ın sırrını yıllar sonra Rûh Adam ile
anlayacaktım. O, Börikayı idi.Selim Pusat idi; hayır, o,
kahramanların hepsi, hepsinin toplandı ı ve ça ımızda
tecessüm etti i bir Türk ulusu Atsız idi.Türklü ün,Türk
ülküsünün ta kendisiydi.Bu kanaatimi, onun,1943 yılında
bir yazısında okudu um u sözleri de peki tiriyordu :
“Ben yalnız Türkçüyüm.Türk tarihinin içinde
yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde
geçiyor. Bize kimin dost,kimin dü man oldu unu
biliyorum. Onun için de hiçbir yabancı milleti sevmi-
yorum... izan sahipleri benim Türklük duygusundan ve
millî gururdan ba ka hiçbir duyguya ve prensibe ba lı
olmadı ımı anlarlar... Ben,yabancı kaynaklı hiçbir
fikri benimseme e tenezzül etmiyecek kadar millî uur
ve gurura malik bir Türküm.Siyasî, içtimâî mezhebim
Türkçülüktür “[EN S NS TEHL KE, ST,1992,sh.67-
68].
19
Evet, sonunda kim oldu unu, nereden gelip nereye
gitti ini ö renmi tim. Atsız, buydu. O, Türk ülküsünün
kendinde tecessüm eden, geçmi ten gelece e zamanları
delip geçen,istedi i ça da mola verip yoluna devam eden,
sönmeye yüz tutan Türk ocaklarının ate ini yeniden yakıp
giden Türklü ün e siz süvarisi Atsız idi.
Atsız, yüz yılları delip zamanımıza gelip çıktı ında
tarih, stanbul ehrinde, 12 Ocak,1905 yılını gösteri-
yordu.Tam, 27 yüzyılı delip geçerek, Türk tarihinin
yeniden dirili e geçece i zamanlara geri dönü-
yordu.Yıkımlar içinde bedenlenip büyüdü, Kuvây-ı
Milliye ate i ile çelikle ti, dönülmez Türk ülküsü seferine
çıktı.Dirili in daha anlı, geçmi ten daha muhte em olması
için, askerli e sarıldı, bilime ve ö retmenli e sarıldı,
âirli i hep seferden sefere rastlar. O, anlı tarihi bilgeli-
iyle gençlere, çocuklara anlatır.Türklük dü manlarıyla,
fikri mücadele planında amansız mücadelelere girerdi.
Sava meydanında Türklük dü manlarıyla, ölesiye
kalasıya tam ercesine mücadele etti. Do ruları u runa
u radı ı sürgünleri, rütbe tenzillerini, tabutlukları, diri diri
mezara konu ları gö üsledi, acı çekti, ızdırap çekti, ne
a ladı, ne yakındı. Ço u zaman yalnızlı ı ve ızdırabı,
Türkçülük mücadelesinde bir enerji kayna ı gibi kullandı.
Her sürgünü, Türklük için açtı ı anlı sava ın bir seferi
gibi ya adı.Bu dünyanın kiriyle elini asla kirletmedi.
Dünyada Türk ülküsü için ya ayan erlere dünya
kiri bula maz. Çünki onlar, bu dünyada sadece, Türkün,
Türklü ün a kı üzerine nefes alır, ömür tüketirler. Bu a k
u runa ya anacak hayat da, varılacak ölüm de güzeldir.
Hayat ve ölüm arasında, bir tercih yapılacaksa,
ülkü eri, ya amak yerine anlı Türk ülküsü u runa ölümü
seçer. Atsız için de, yegâne hayat yolu budur:
20
”Hayat ve ölüm..Bunların ikisi de güzeldir.
Fakat esas ve ebedî olan ölümdür. Öteki bir rüya
kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı kâinatın
ba rında yatmak.. te bizim nasibimiz budur. Bu
nasibimizi almadan önceki kısa rüya âleminde
kendimizi ölüm kadar ebedi bir fikre vermek ve fikir
u runda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptır-
maktan erefli ne olabilir? Bu ölüm,bizi, gayemize,
Tanrı Da ı’nda bekleyen ataların rûhuna ve Tanrı’ya
kavu turacak ânlı ve güzel bir ölümdür. Bu ölümün
güzelli i ile, içki ve ehvet içindeki hayatın çirkinli ini
dü ünmek, gerçe i anlamaya da yardım edecektir”
[Türk ülküsü, stanbul,1995, sh.109-110].
Ben, dünya kirine ba lanmı bir hayat yerine, Türk
ülküsü u runa mücadele ederek ölüme uzanan hayatı
tercih eden Atsız Be ile, ilk kez Süleymaniye’de çalı tı ı
sıralarda tanı tım. Süleymaniye’ye Ahmet ile ziyaretine
gidip tanı tım. Yıl, altmı dört olsa gerek. Hatırladı ım,
bir tahta masa ve vakur bir adamın bizi büyük adam yerine
koyup misafir etmesi, konu ması, çay ısmarlamasıdır. O
sıralarda Kerküklü genç ö renci arkada ların dertleri ile
u ra ıyorduk.Yanımızda onlardan Suphi veya bir ba kası
vardı, imdi tam hatırlıyamıyorum .
Sohbet sırasında, söz, Kerkük’ün Türkiye’ye nasıl
katılaca ı üzerinde geldi dayandı. Soruyu sanırım
Kerküklü arkada lardan biri sormu tu. Atsız Be , büyük
bir ciddiyetle: “Bu i in en kolay halledilme yolu,
Kerkük’ün Türkiye’yi kendine katmasıdır.” demi ti.
Tabii bunu, öfkesinden, Türkiye’yi yönetenlerin duyarsız-
lı ından dolayı kinaye olarak söylemi ti. Do rusu, tarih
onu bu öfkesinden dolayı bugün de utandırmıyor, haklı
çıkarıyor, yazık! Atsız’ın, Türklü ün kalp sızısını dindire-
21
cek yi itler dönülmez seferlere çıkmı !. Bugün, Türkün
acısını, sızısını, yalnızlı ını dindirecek yi itlerimiz ülkeyi
sahipsiz bırakmı lar sanki!..
Do ru demi ti Atsız, Türkiye Kerkük Türklerini
kurtaramaz!. Bu ülkede Türkün hakkını satacak ebekeler
var da, koruyacak yi itler yok mu dersiniz? Ama ne
derseniz deyiniz; bugün Kerkük yalnız, ızdırap içinde,
dünyanın gözleri önünde bo azlanmaya bırakılmı ; kasabı
palazlatan yüzlerin yüzsüzlü üne bakın!. Elden medet
umarak yola çıkanların bizi gelip çıkardı ı çıkmaza
bakın!.. Bundan dolayı, i yine Allah’a kalmı tır beyler.
Biz dün kimdik, bugün neyiz, yarın ba ı-mıza neler
gelecek bilmiyoruz. Geçmi imizi yitirdik, gelece imizi
kararttık, sizi pek hatırlamıyorlar. Siz, bize “biz Türküz,
Türkmeniz” diyorsunuz, biz sizden miyiz, bilmiyoruz
diyenler var. Kimileri diyorlar, bilmedi imiz insanlar yü-
zünden ekme imizden, ahırımızdan, rahatımızdan olama-
yız. Kerküklüm, yi idim, dar zamanda, zor zamanda,
yaman ça ımdayım. Burada insanların kimli ini, bilincini
ve aklını çalmı lar; insanlar cedlerinden, miraslarından,
tarihlerinden habersizdir, bilesin!.. Biliyorum, bunlar sizi
bo azlanmaktan, beni bu utançla tarih içinde yer almaktan
kurtarmaz.
Bir ülkenin ufuklarından ülkü ve erdem göç etmi
ise, ve o ülkeyi kollayıp koruyacaklar izinde ise, vay o
ülkenin gelece ine. Böyle bir durumda, o ülkenin gelece-
inden korkmak gerekir! Öyle bir ülkenin adı ya ar olsa,
inanın ya amaz, sonu tarih mezarlı ı olur. Ama, diyorum,
böyle bir duruma getirilmek istenen ülke, Türk ülkesi,
sonunda kurtulur ve ya ar veya hayatın sonu olur.
Türk milleti, kanaat getirirse ölümün gelip dayan-
dı ına, inanın, küllerinden kıvılcım çıkarır, yanacaksa
22
cihanı yakar bitirir, tarihi bitirir, dünyanın kaderi buraya
kadar der, bitirir. Sanmayın bu dünyada bu kirli ihanet
ça ı kapanmaz; Türk için bir daha dirili olmaz; olur,
dünya var olmaya devam edecekse, bu cihanda, yeniden
bir Türk dirili i olur.
Ya adı ımız ve gördü ümüz bu ça da, hepimizi
derinden yaralayan, dost ve müttefik varsayıp algılattırıl-
dı ımız ülkelerin akıl almaz, hiçbir kitaba sı maz
dü manlı ıdır. unların Türkiye’ye kar ı kurdu u gizli ve
sinsi yıkım planlarına bakın! Bunları bilip bilmezden gele
gele bugüne gelip dayandık! Yeter artık, dosta dost,
dü mana dü man olalım. Ülkeyi idare edenlerin de,
edeceklerin de adam gibi dik durma zamanıdır. Gelin
elbirli iyle bu zamanı bo a tüketmeyelim.
Bu küstahlıklara ya asaydı, ne M.Kemâl Atatürk,
ne Atsız Be cevap vermezlik ederdi. Dosta dostluk
gösterir, dü mana dü manlı ının bedelini ödetirlerdi. Her
ikisi de artık bu ülkede her ba lamda mevcut de ildir.”
Ba ımsızlık benim karekterimdir’ diyen Atatürk’ün tam
ba ımsızlık mücadelesi terk edilmi tir. Heyhaat, bugün
Türk vatanında, Atatürk’ün kurdu u tam ba ımsız bir
Türk Cumhuriyeti de, artık yoktur.
Buradan açıkça ça rıyorum: Vardır, diyen bir
yi it varsa beri gelsin; hangi makamda olur ise olsun,
buyursun meydana gelsin; bu meydanda yüce bilgeli ini
kanıtlasın, Türk cumhuriyetinin bugün ba ımsız varlı ını
bize ve dünyaya kanıtlasın! Bizi ele güne güldürmeden,
bize bugün nasıl bir ba ımsızlı a sahip oldu umuzu
anlatsın!
Alev Alatlı sanırım, ‘Orda kimse yok mu?’ diye
soruyordu. Belki soru ba kasınındı, tam hatırlamıyo-
rum.Sorunun cevabını sordum, soru turdum: Orda da,
23
burda da kimse yok! Adam arama, adam yok, hepsi
kaybolmu ortadan. lem tamam, diyorlar. Bu gerçek
yüre imi acıtıyor, kanatıyor ve ızdırap veriyor. Zamanı
dünyanın kiri u runa satanlara kahroluyorum. Bu cehen-
nemin reklamı daha ne kadar sürecek, daha ne kadar
zaman bu aldatmacalara Türk milleti katlanacak, bilmi-
yorum. Benim soruma verilen cevap bu ülkede bir gerçek
mi, bir kötü rivayetten ibaret mi, birileri bir cevap versin,
kâbustan kurtulalım.Ülküsüz yürünmez, millî hedefsiz yol
alınmaz, sürü olunur.
M.Kemâl Atatürk, bu ülkede,’Yıldırımlar Yara-
tan bir ırkın ahfadıyız’ diyenlerin oca ındandır. Ardına,
tam ba ımsız Türk Cumhuriyeti’ni dünyanın en üstün
medeniyetine çıkaracak mirasçılar, emanet sahipleri geride
bırakmı tı. Atatürk, Türk ırkının ahfadıydı ve Atsız da
öyle. Atatürk de, Atsız da, bu ırkın ya aması için ömür
tüketti. Bunları hatırlıyor musunuz? Peki, soruyorum, ya
siz kimlerin ahfadısınız ve neyin bekçisisiniz?
Evini korumaktan, ona çeki düzen vermek-ten aciz
insana, adam mı derler. Derler, ça ımızda devlet adamı
geçinen, ülkesi yıkılacak olanlara derler. Hino lu hinler
tezgâhı kurarlar, adamı alırlar aralarına, aslansın, ne
büyüksün derler, reformlara devam et derler. Kurtulduk
derken yıkılı ını seyrettirirler. Türk milleti bu filmi gör-
dü, ya adı ve canını di ine takıp ölümden kurtuldu. Bu
gerçe i unutmayalım.
Bilir misiniz, bir imparatorluk, o günün Avrupa
ülkelerinin yaptırttı ı reformlar ile, Islahat Fermanı ile
yıkıma götürüldü. O zaman da bu reformlar, o günün
AB’sine alınma artıydı, tıpkı bugünki gibi.Toprak da
aldılar, ama aldıklarıyla doymadılar, sonunda sözlerinde
durmadılar, imparatorlu u yıktılar. Ellerinizle palazlandır-
24
dı ınız a iret a aları meydan okuyor. Dost ve muttefik
dedi iniz, hem içerde hem dı arda teröristler ile i birli i
yapıyor, gelece i dizayn ediyor. Aç gözünü artık, uyan
Türkiyem, uyan ey halkım, gözünü aç artık!.. Bu gidi , o
gidi .Allah serencamımızı o akibetten korusun!..
Bilir misiniz, bundan senelerce evvel, Atsız Be ,
memlekette ba gösteren gizli siyasî Kürtçülük tehlikesine
kar ı, dergisinde yazdı ı açık mektuplar ile zamanında
devleti uyarmı tı. Bilir misiniz, bu tehlikeyi yazdı diye
Atsız’ı hapse attınız. Ey bu ülkeye bir zaman hükumran
olanlar, bu gerçe i imdi hatırlıyor musunuz? imdi vatan
u runa ölen Türk ehitlerine sadece arkada kalan anaları
a lıyor? Söyleyin, onlara ba ka kim sahip çıkıyor,
haklarını kim koruyor bu ülkede? Analarından ba ka, bu
ülkede kim onların hesabını soracak yüre e sahip? Bir
aldıran, bir durup dü ünen ba görmedim, yazık, eyvah,
çok yazık!..

Bir köy dü ünün hanımlar, beyler!

Orda kuduz itler etrafa salıverilmi , ta lar ba -


lanmı , insanlar çaresiz!. Dünya teröristi meydan okuyor,
her köyü böyle mum etmeyi planlamı !. Dü ünün böyle
köylerden bir köy. O köyde, dünyadan habersiz, hergün
uyuyan çaresiz bir köy kâhyası; köpeklerin sahibi ile ülfete
dalmı bir vekilharç; eli kolu ba lanmı gibi melûl melûl
bakan bir bekçi; olanlara de i im diye çanak tutan dellal;
eli bö ründe efendisine muntazır el buyru u bekleyen bir
muhtar; bütün bunları o köye yaptırana bezirganlık eden
bir çerçi var! Varın böyle bir köy dü ünün! Bu durumda o
köyde ahali kimden medet umsun, nasıl çaresiz kalmasın?
Bu durumda onlar kime dert yansın! Ben, böyle bir köye,
25
bu ne yapaca ını bilmez duruma gelmi köylülere ve
onların gelece ine acırım!.
Böyle bir köyde ya amak zor, nefes almak imkân-
sız.Türk co rafyasında böyle bir Türk yurdu görmek,
dü ünmek sadece bir bitmez ızdırap kayna ı olur. Ben öle-
yim, böyle bir Türk yurdu görmeyeyim, dü ünmeyeyim.
Benim, ulu yurdumun boylarından umudum var. Bu
karanlık bitecek, yarın mutlaka aydınlık olacaktır. Ben bu
cihanda, Kuvây-ı Milliyeyi yaratan, bu dünyada nizâm-ı
âlemi ihdas eden bir ırkın çocu uyum. Türk milleti,
bunları dün yarattı, bugün yine yaratmaya muktedirdir,
eyvallah, buna imanım var. Ancak, dar zamanda, zor za-
manda, yaman ça dayız.

Hanımlar,beyler!

Yaman ça ımızda, bir olma, birlik kurma ça ın-


dayız. Dü ünceler birle meli, yürekler birle meli, zihinler
aynı hedefe kitlenmeli ve dünden çok çalı malıyız. Bir
olanlar, dik duranlar, zafere eri irler. Bu millet, yine ihti-
yaç duydu u liderlere muhtaçtır. Ortaya çıkanlar, bu
gerçe e dönmelidir, ham hayaller pe inde ko mamalıdır.
Kendilerine de, bu ülkeye de yarın daha büyük acılar
çektirmeye hakları yoktur, bu gerçe i bilmeliler.
Atsız diyorki:
“Millî uur ve gurura mâlik liderlerin en büyük
faydası, toplumu a a ılık duygusuna dü mekten
korumaktır. Bir millet büyük i yapabilmek için,
kendisinin büyük millet oldu u inancını duymalıdır.
Atatürk devrinde, Türk milleti nüfus,servet, teknik ve
kültür bakımından bugüne göre çok geride olmasına
ra men, mânevî güç bakımından kudretliydi ve onun
26
içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve
kuvveti buluyordu”
[Türk ülküsü. stanbul,1995.sh.116].
imdi, bugün, çekilen ızdırabın kayna ını daha iyi
anladı ınıza üphem yoktur. Dik duran bir öndere susa-
mı lı ımız var. Millî uura ve gurura mâlik önderlere
ihtiyacımız var. Hedefi ve kudreti nasıl kullanaca ını
bilmeyenlerin, bir ülkede giri ece i kalkınma ba arılı
olamaz, zafere eri emez. Böyle liderlerin elinde bir ülke
ancak ba kalarına u ak olur. A a ılık duygusuna tutsak
önderlerle bir yere varılamaz.Çünki :
“ önderlerde ve aydınlarda a a ılık duy-gusu
olursa, o milletin kalkınmasına imkân yoktur. Çünkü
kalkınma hamlelerinin bo una olaca ı kuruntusu
rûhlara i lenmi , gönüller ümitsizlikle dolmu tur.
Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tara-
fından kazanılamaz”[Türk ülküsü. stanbul,1995,sh.116].
Türk vatanında, Türk varlı ına ve kudretine inancı
olan önderler kalkınmayı ba arabilir. Bu bilince sahip
önderler hangi siyasî anlayı a sahip olursa olsun, yeterki
Türk varlı ına ve kudretine inancı tam ve eksiksiz olsun.
O zaman görün bu kalkınma hamlesi nasıl olacak ve
zafere eri ecektir:
“Türk milletinin kalkınması derken, bu hare-
kete, gönülleri heyecanla çarpı tıracak ve yurtta ları
fedâkârlı a ve hattâ kahramanlı a sürükleyecek bir
anlam vermek.. birinci arttır. Kültürü, bilimi, tekni i
ile birlikte, ahlâkı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak
Türkiye.. Yoksa, sadece refah ve zenginlik için
yapılacak hamlenin, bir ticaretevi hareketinden farkı
yoktur” [Türk ülküsü. stanbul, 1995; sh.117].

27
Biz, bu güzellikleri bunca zaman tatmadık, ezdi-
rildik, tekmelendik, a a ılandık, çuval giydirilip ba ımıza
horlandık, insanlarımızın ömrü geçim derdiyle tükettirildi,
onları dü ünemez hale getirildik. ehitlerin neden ehit
dü tü üne, kimin ve neyin u runa hayatlarını yitirdi ine
yüreklerimiz yanmaz, beyinlerimiz bir cevap veremez,
dü ünemez sürülere dönü tük; yazık, eyvaah, biz nereye
gidiyoruz beyler, haberi olan var mı?
Atsız, ülküsünü, ızdırabını ve yalnızlı ını derin
a kı ile birle tirerek, sadece 27 yüzyıllık tarihin içinde
dola maz, aynı zamanda bu süreç içinde dü manları ile hiç
bir eyden korkmaksızın vuru up durur. Toptan tanktan
daha korkutucu bir kalemi, bir sözü vardır. Türklü e her
saldırıyı anında cevaplamaz ise, gündüz rahat etmez, gece
uyuyamaz bir ülkü eridir.
Atsız’ın ilk büyük isyanı, Türk tarihçili inin dünya
çapında yeti mi bilgini Zeki Velidi Togan’a kar ı yapılan
haksızlı a kar ı çıkı ıdır. Mükafatı, Üniversite’den alınıp
Malatya Ortaokuluna tenzili rütbe ile sürülme olmu tur.
Bilimi savunmanın cezası budur. Atsız, hocası gibi, tarih
bilimi dendi inde bilimden zerre taviz vermez. Orada
duyguya, tarafgirli e yer tanımaz. Orada hileye,
kayırmaya, ideolojik bakı a tahammülü yoktur. Tarih,
gerçe in ta kendisine ı ık tutmalıdır. Bu yönüyle Atsız,
hocası Togan’ı titizlikle izler. Dünya tarihçili inde saygın-
lıkları, onların bu taviz tanımaz tarih bilimine olan saygı
ve ba lılıklarıdır.
Ülkeyi ve devleti, vatan hainlerine kar ı savun-
manın bedeli ise, Atsız ve yolda ları için, nönü’nün 1944
yılında açtırtmı oldu u ‘Irkçılık ve Turancılık davası’
denen ‘Tabutluk’ olayı olmu tur. in ilginç yanı, o
tarihlere kadar okulların bir kısmına ö renciler, Türk ırkı
28
esasına göre alınmakta ve bu durum, o günün gaze-
telerinde ilân edilmektedir. Atatürk’ün mirası da, o ça da
bu ekilde, kısmen de olsa, bir kısım mekteplerde devam
etmektedir.Fakat, zavallıların korku ve yetersizliklerine
mahkûm ya adı ı bu ça da, Atsız, nönü’nün sayesinde,
komünistlere kar ı tek ba ına savundu u devletinin
mahkemeleri tarafından, neden hainlere saldırıyorsun,diye
yargılanıyordu.
Atsız, 9 Mayıs 1944 yılında tevkif edildi,
nönü’nün ve yolda larının zulmüne u radı, ı ıksız
çukurlarda irade talimine tabi tutuldu. Uydurmadan bir
tiyatro kuruldu ve mahkemeye çıkarıldı. Bir tarih aheseri
olan savunmasında yer alan sözlerden bir kaçı:
“..Kimseden haksız bir ey talep etmiyoruz.
Atalarımızdan kalan mirasın, mefahirimizin gömülü
oldu u toprakların bizim olması ülküsünü kalbimizde
ta ıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz. Ben bunları
ahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik veya
apartman yapacak de ilim... Kimin hain kimin vatan-
perver oldu unu tarih tayin edecektir. Hatta etmi tir
bile... Kimsenin görüp bilmedi i vasiyetnamemde,bazı
ahısları sevmedi im için beni hiçbir kanun,hiçbir
mahkeme mahkûm edemez. Ben herkesin sevdi i
insanları sevme e mecbur de ilim..... Bütün didinme-
lerden sonra büyük kâinat manzumesinde meçhul bir
zerre olaca ımızı dü ünüyor ve bu kadar bo bir ne-
ticeye varmadan önceki u kısa misafirlikte, insanların
vicdanına karı mak hamakatını gösterenlere
acıyorum... Hiçbir hakiki bahtiyarlı ın bulunmadı ına
kani oldu um dünyada tek vazife ve teselli bildi im
ülkü, ahıslardan sıyrılmı yüksek bir duygu ve dü-
üncedir. O, çirkin yüzlü ölümü bile güzelle tirip bir
29
sevgili gibi ba rımıza bastırır. Hayatın zehir zem-
berek kasırgalarını ruhumuzda Nisan rüzgârı gibi
estirir. Acıların önünde bizi granit heykeller gibi
susturur... Ben de bu yolun üzerindeyim. Mazide ve
istikbalde ya ıyarak, fakat bugünden i renerek bu
yolun üzerindeyim..” [Türk ülküsü. stanbul,1956, sh.14-
15].
Temyiz,Türk ordusu pa alarının ananevi eref ve
celadetine uygun karar verdi ve ‘ırkçılık’ diye bir suç
olamayaca ına, bunun Türk milliyetçili inin tabii bir
unsuru ve her Türk’ün hakkı oldu unu açıkça belirtip,
tiyatrovari kararı bozdu. Türkçüler beraat etti. Çünki,
onlar: ‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’ diyen
bir oca ın pa alarıydı. Bunu hangi Türk pa ası unutabilir!
Unutana ben Türk pa ası mı derim!..
Biliniz bu dünyada, kuduz itlerin salıverildi i,
ta ların ba landı ı ça sürüp gitmez. Biliniz er geç bir
gün, Türk afa ı yeniden, mutlaka do acaktır. Do acaktır;
do maz ise, dünya durur, medeniyet yürümez. Tanrı bize
gösterdi ki, tarihin yüce kanunu budur, de i mez! Eminim,
bu gidi in sonunda: Köpekler ba lanacak, ta lar çözüle-
cek, insanlar özgürlü üne kavu acak, medeniyet yürü-
yecek ve tarih, akı ını sürdürecektir. Bu yolda u ra
verenlere, kutlu olsun zafer. Ben görmesem, sen görmesen
ne çıkar, elbet Tanrıda ında rûhlar olur bahtiyar.. Ebedî ve
ezelî zamana karı ıp yeni bir serencamı ya arız.
Izdırap çek, inleme,ses çıkarmadan a ın/ bir damla
da olsa, acizliktir göz ya ın, sözünü dü ünürüm, çalı ırım,
inlemem! Ne diz çökerim, ne mücadeleden dönerim. Ben
bu yola Çin sarayını vuranların ça ında çıktım.Yürümeye
çalı ırım bu yol üstünde, gücüm yetti ince yürü-
rüm.Yürürüm, emanetçi gelinceye dek. De meden dün-
30
yanın kiri üzerime, Tanrıya sı ınırım ve gökalaya atlayıp
sürerim Tanrı da larına, Orhun ırma ı kıyılarına
.N’ola,ben de onlar gibi bir rûh adam olsam, karı sam
aralarına.Hangi rûh bundan bahtiyar olmaz.Ben de, atımı
sürer, Orhun ırma ı kıyılarına yayılmı obalar arasına
karı ırım.Bu obalardan birinde, Bilge Tonu Ak A a’yı
erlere tarihten konu urken dinlerim.
Ve yine Köktürk çerilerinin arasına karı ıp
Tanrıkulu yolda ı bulurum, dertle irim. Bir zaman,
Köktürk çerileri arasında bize de söz dü er,a ız açarsak,
Atsız Be ’in Türk yurtlarında arkada bıraktı ı macerayı,
olanı biteni anlatırım. Ben anlatırım çadırın önündeki
ate in kar ısında, Çin sarayı vurulanda gördü üm
Karaozan kopuzun tellerinde sözüme e lik eder. Ve bu
büyük ölenin erleriyle yeni ve gerçek bir zafere at sürmek
üzere, yarın için söylenmi türkülerin avazesini birlikte
cihana salarız.
Böyle bir diyara henüz varmadık, ama varaca ız.
Bilmiyorum, benim için menzil uzak mı, yakın mı?
Tanrı’nın biçti i zamanı kim bilebilir? Atsız Be i, yani
Türk ülküsünü anlatmaya çalı ıyorum aklımca. Bir an
araya girdim, sözü de i tirdim. Sözün zorlu unu a mak
istedim. Söz nerede kalmı tı, evet, Atsız, Türk ülküsüne
dönü mü , diyordum ya. Bu fikir, bende Rûh Adam’ı
okudu umda yerini buldu.
Do ru dü ünmü üm, dedim. Köktürk ulusu Atsız,
kendisini orada yakalamama izin vermi ti, onun nereden
gelip nereye gitti ini o zaman anlamı tım. O, yirmiyedi
yüzyılı bir rûhta cem edip bedeninde ta ıyan adamdı. O,
bütün zamanlar içinde var olan Türklü ün ta kendisiydi;
ya adı ı zamanda ya ayanlara Atsız diye görünmü tü.
Bildiler, bilemediler ve fakat, Atsız buydu.
31
Dolayısıyla, benim için Atsız, Türk ülkü-sünün
bizatihi kendisidir.Türk ülküsü, tarihin öte-lerinden kopup
gelmi bu ulu ki inin bedeniyle bedenlenmi , ete kemi e
bürünmü ve ça ımızda cihana Atsız diye görünmü tür.
Atsız, Türk ülküsü bayra ını, M.Kemâl Atatürk’ün
bıraktı ı yerden eline alıp tek ba ına korumaya yücelt-
meye çalı mı tır. Türklü e kar ı açılmı her haçlı seferini,
her iç kalkı mayı if a ettikçe, onu, kendi devletinde
kendini bilmezler, mahkumiyetle tecziye etmi lerdir. Ama
o, hiç yılmamı tır. O bugün burada ya ıyor. Dün, onu
fikren öldürmek, mahkûm etmek isteyenler, bugün
çukurlarında unutulmu tur. Oysa Atsız, bir Türk ulusu
gibi, bugün ya ıyor ve bilinen tarihî ya ı ile tam yedibin
yüz ya ındadır. Bu yurtta Türkler yok olmadıkça nice
yüzyıllar Atsız, Türk ülküsü diye ya ayacaktır. O zaman
sormak gerekir, Türk ülküsü nedir,diye.Burada sözü
sahibine, kendine, Atsız Be ’e bırakmak gerekiyor :
”Türk ülküsü, Türk büyüklü ü ve Türk kudreti
iste i ve inancıdır.. Milli bir ülkü olmadıktan sonra,
insanın hayvandan ne farkı kalır? Ölümden korkma-
yan, ıztıraptan kaçmayan, kuvvetli ile sava ı göze alan
yaratık, ancak ülkücü insandır... Dini inancı da içine
almı olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren
ve asille tiren bu duygu ve dü üncedir”
[Atsız, Türk Ülküsü. stanbul, 1995,sh.8-9].
Atsız, ülküyü, milletleri ileriye, gelece e ba arıyla
hareket ettiren yegâne güç kayna ı görür. O, bir milleti
her türlü tehlike ve zayıflıklardan kurtaracak tek çıkı
yoludur. Ülküsü olmayan toplumlar, milletler, önünde
sonunda da ılma a, yok olmaya mahkumdur. Onları
birle tirecek, birlikte hareket etmeye sevk edecek
aralarında ortak bir hedef, bir ulvi ba yoktur. Türk
32
ülküsü, bizi, tarihten geldi imiz gibi, gelece in tarihine
ta ıyacak yegâne yürütücü, yaratıcı enerji kayna ımızdır.
Kahramanlar, yâni devlet adamları, yöneticiler bu gerçe i
görüp ona göre hareket ettikleri zaman, millet, manen ve
madde-ten istenen olgunlu a eri ir, eri kin,yetkin bir
‘nizâm-ı âlem‘ efendisi olur.
Dün bir kanalda, bir zamanlar nizâm-ı âlem
efendisi olan milletimiz ile ilgili bir haber vardı. Dünya
üzerinde Türk medeniyetinin bin yılına bir ku bakı ı sergi
açılmı Londra’da; herkes a kınlıkla seyrediyormu !
Yirmi birinci yüzyıl Avrupasında, u cehaletin katmer-
lisine bakınız! Nihâyet ‘dank’ etmi cahil Avrupa halkla-
rının beynine!
Tabii onların, bu gerçe i yüzyıllar boyu kendile-
rinden saklayan, aksini söyleyen, kör bırakan aydınla-
rından, gözleri kararmı papazlarından hesap sormaları
gerekir. Fakat, kendi halkını bu ku bakı ı tarih serenca-
mından bile habersiz, uursuz bırakanlara ne denir,
bilemiyorum, cevabı size bırakıyorum.
Sergiyi hazırlayanlar arasında bir bilge Türk
hanımefendisi vardı; sözünün eri bir ki i idi. Londra’da
sergilenen Türk medeniyetini yaratan Türk’ten elin ca-
hillerine söz ediyordu: “Farklı bir ırk, farklı bir millet.
Uzaktan bir ku bakı ı. Bin yıl ötesinden bir bakı , bir
ku bakı ı”. Evet, bu sözleri atalarının medeniyeti üzerine
bir Türk hanımefendisi söylüyordu. Hanımefendi ırkına
yara anı yapıyordu. Binlerce alkı , yüreklerden,
gönüllerden. Cahillere, yüzyılların zavallılarına Atalarımı-
zın medeniyetinden bir serencam gösterip, Avrupanın
zavallı halkını aydınlatıyordu!
Evet, bugün bize tepeden bakanların yer-yüzünde
olmadı ı ça da, atalarımız dünyaya düzen, tarihe hız,
33
medeniyet dünyasına yaratıcılık nedir diye ö retiyordu.
Bu muhte em tarihin çocuklarına, torunlarına ne oldu,
nerelerde helâk olmaktalar, bilen var mı? Soran var mı,
dü ünen, çâre arayan var mı? Ecdadının yaptıklarını ö re-
nip onlara yenilerini ve daha muhte emlerini koyacak
nesilleri ye tirmeliyiz. Geçmi le övünüp kalacak,
ba kalarına kul olacak nesiller de il; gelece in ihti amını
yaratacak, yine nizâm-ı âlem efendisi olacak nesiller
yeti tirmeliyiz. Bu devletin, bu milletin çocuklarının
gerçek anlamda yaratıcı yeteneklerini ortaya çıkaracak bir
millî e itime ihtiyacı vardır. Kendine güvenen, tarihini bi-
len, büyüme iste i ile dolu, yaratıcı ve çalı kan, hedefi
belli Türk ülküsüne inanmı nesiller yeti tirecek bir millî
e itime ihtiyaç vardır.
Bir kere insan Türk ülküsüne inanmı ve rûhu bu
istekle dolu ise, bu vatan, bu bayrak ve bu millet için
gerekti inde dü ünmeden, gözünü kırpmadan ölüme gider.
Böyle bir insan, ya arken, Türk ülküsünün gerçekle mesi
yolunda, ter dökmez, bilim yapmaz, teknoloji üretmez de
ne yapar? Elbet ömrü bu yollarda tükenecektir.

Evet, böyle bir insanın ömrü bu yollarda tükendi.


O insan, bugün burada konu mamıza, bir araya gelmemize
yol açan ‘nizâm-ı âlem’ erlerinden rahmetli Atsız
Be ’dir.Fâni bedeni, Osmana a camii avlusundan
u urlanıp rûhu Gökala atına binip Tanrı Da ı eteklerine
do ru yol aldı ında, tarih 12 Aralık 1975’i gösteriyordu.
Bugün, çok sevdi i Kür ad’ın ordusundan bir günlü üne
izin alıp gelerek aramızda varlı ını hissettiriyor; rûhu
aramızda dola ıyor. Bunu u anda hissediyorum. imdi
kula ıma öyle diyor: ”Biliyorum, diyor, anılmaktan
kim, hangi rûh ho lanmaz. Ama, Dursun, sözü
34
uzatma, artık burada dur, buyruk var ben Tanrı Da ı
eteklerine dönece im” diyor ve burada sözü bırakıp:
Türk milleti bu dünyada var oldukça, Türk
ülküsü Atsız ebedî vatanında ebediyen ya ayacaktır,
diyorum.

35
N HAL ATSIZ’IN
TÜRKÇÜLÜ Ü VE TÜRK DÜNYASINA BAKI I

ÖMER ÖZCAN (*)

36
Cumhuriyet dönemi Türk dü ünce hayatında iz
bırakan önemli isimlerin ba ında gelen Atsız hakkında
öhretine mütenasip ara tırmaların yapıldı ını söylemek
oldukça zordur. Adeta efsanele tirilen ismi yüzünden
birçok ara tırmacı yapacakları ilmi mesainin ileride
sıkıntı do uraca ı ve husumet çekmeme dü üncesiyle
ondan uzak durmayı tercih etmi lerdir .
Vefatından sonraki ilk yıllarda çıkarılan hatıra ki-
tabı hakkındaki en derli toplu çalı madır. 1 Ölümünün
ikinci yıldönümünde hakkında bir kitap çıkarılması ta-
sarlanmı , yakın arkada larından yazılar derlenmi , bazı
sebeplerle sonuçlanamayan çalı ma maalesef yıllar sonra
basılma imkanı bulabilmi tir.2 Ö rencisi Deliorman, ho-
cası hakkındaki hatıralarını önce Orta Do u gazetesinde
tefrika halinde ne rettikten sonra kitap haline getirmi tir.3
Oldukça geni olan çevresine yazdı ı mektupların ancak
bir kısmı toplanabilmi , bazıları Orkun dergisinde ne -
redildikten sonra kitap olarak basılmı tır.4

(*) Millî E itim Bakanlı ı Talim Terbiye Kurulu Üyesi


1
Atsız Arma anı , (Haz. E.Güngör , M.N.Hacıemino lu, M.Kafalı ,
O.F.Sertkaya) , stanbul 1976
2
Türkçülerin Kaleminden Atsız ,(Haz .Refet Körüklü-Cengiz Yavan)
, stanbul 2000, Türk Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını . Atsız ve
Türkçülük hareketi hakkında bazı makale topluları ne redilmi tir : 3
Mayıs 1944 50.Yıl Türkçülük Arma anı , Haz. smail Aka, Turan
Akkoyunlu, Cansever Tanyeri, Cahit Telci, zmir 1994 , Nihal Atsız
ve Nejdet Sançar Arma anı , Yay. Kur. smail Aka , Turan Akkoyun,
Mustafa Turan , Afyon 1995 , Medrese Kitapevi . 3 Mayıs Tükçüler
Günü Antolojisi , Birinci Cilt , Ankara 1967 , Türk Milliyetçiler
Birli i Ankara Oca ı Yayınları .
3
Altan Deliorman , Tanıdı ım Atsız , 2. Baskı , Orkun Yayınları
, stanbul 2000
4
Yücel Hacalo lu , Atsız’ın Mektupları , Orkun Yayınları , stanbul
2001
37
Dr. Fethi Teveto lu, büyük Türkçü, edip Ahmet
Hikmet Müftüo lu hakkındaki eserinin giri inde önce
onun fizik ve moral tarifini yapmı tır. Atsız’ın fizik ve
moral tarifinin yapılabilmesi için öncelikle yeti ti i e itim
ortamlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. lk, orta ve lise
ö renimlerini stanbul’da muhtelif okullarda yapmı tır.
Askeri Tıbbıye’nin üçüncü sınıfından 1925 yılında tard
cezası ile uzakla tırılmı tır. 1926 yılında stanbul Üni-
versitesi Edebiyat Fakültesi Edebiyat bölümüne ve
stanbul Üniversitesi‘nin yatılı kısmı olan yüksek Muallim
Mektebi’ne yazılmı tır. Bir hafta sonra askere ça rılmı ,
tecil talebinin kabul edilmemesi üzerine askerli ini 9 ay
olarak (28 Etim 1926-28 Temmuz 1927) stanbul’da
Ta kı la’da 5.piyade alayında er olarak yapmı tır.5 O
tarihlerde Türk Dili ve Edebiyat bölümünde, Türk Dili
Ragıp Hulusi Özdem, Garb edebiyatı Yusuf erif Bey,
Arap Edebiyatı O. Rescher 6, Namık Kemal’in o lu
erhü’l-mütûn Ali Ekrem Bolayır, Türk Tarihi Zeki Velidi
Togan, ran Edebiyatı Tarihi Ferit Kam, çtimaiyat s-

5
Osman F. Sertkaya , Nihal Atsız , Ankara 1987 , s.4
6
Atsız , 1932 yılında Atsız Mecmua’nın 17. sayısında ‘Darülfünunun
Kara , Daha Do rusu Bir Tabirle Yüz Kızartacak Listesi ‘ isimli
yazısında bu hocasının portresini çizmi tir ; Alman Yahudisi
oldu unu ,Türkçeyi iyi konu amadı ını ,verdi i Arap Edebiyatı
Tarihi dersinin Arap airleri Biyografisi mahiyetinde oldu unu ,
eserlerini yalnız yetmi nüsha bastırıp , yalnız muayyen kütüphane ve
bayilerle mübadele etti ini , bir vazifesinin de nadide yazma kitapları
toplayıp Almanya’ya göndermek oldu unu belirtmi tir .(bk. Altan
Deliorman ,Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar ,Yek=Osman Re er
, Orkun , sayı 20 , Ekim 1999 , s.25
38
mail Hakkı Baltacıo lu ve Türk Edebiyatı Tarihi Fuat
Köprülü tarafından okutuluyordu.7
Atsız’ın yüksek hayatı boyunca gece gündüz bir-
likte oldu u okul arkada ları arasında Orhan aik Gök-
yay, Nihad Sami Banarlı, Ziya Karamuk, Pertev Naili
Boratav, Tahsin Banguo lu, Abdülbaki Gölpınarlı 8, ükrü
Güllüo lu, Mecdut Mansuro lu bulunmaktadır.9 Lisede
Boratav’la aynı sınıfta okuyan Niyazi Berkes, bir yıl
Hukuk okuduktan sonra Edebiyat Fakültesi Felsefe ube-
si’ne girmi tir.10 Bu isimlerin gelecekte Türk tarih, ede-
biyat, edebiyat tarihi ve folklor alanlarının ünlü otoriteleri
olmalarında yukarıda adlarını saydı ımız zamanın ta-
nınmı hocalarından ders görmelerinin büyük tesirinin bu-
lundu u muhakkaktır. Ya mur Atsız, sa cılık-solculuk
hikayeleri ve yolların ayrılmasından önce, babasının bu-
lundu u ‘Yüksek Muallim Mektebi’ grubunda Ahmet
Hamdi Tanpınar , felsefeci, Dünya Güzeli ‘Sarı ın’ Ne vet
(Ne vet Teyze, yani Ediz Hun’un annesi), Orhan Veli’nin
müstakbel Büyük A kı Nahit Hanım’ın bulundu unu be-
lirtmi tir.11 Bu ki iler, daha ö rencilik yıllarında sahip
oldukları ahsi kabiliyetleri, bildikleri yabancı dillerle
dünya çapında tanınan Fuat Köprülü’ye çalı malarında
yardımcı olmu lardır. Oldukça elveri li bir e itim orta-
mında yeti en Atsız ve Gökyay’ın tarih ve edebiyat alanı
7
Orhan aik Gökyay , Eski, Yeni ve Ötesi , Seçme Makaleler 1 ,
stanbul 1995 , s.13
8
Prof.Dr. Orhan Okay , Vefatının 30.Yılında Nihad Sami Banarlı
,Kubbealtı Akademi Mecmuası , yıl 34 ,sayı 1 , Ocak 2005 , s.18
9
Mete Çetik , Pertev Naili Boratav’ın Gençlik Döneminden Bazı
Özellikler ,Pertev Naili Boratav’a Arma an , Hz.Metin Turan ,Ankara
1998 , s.34 , Kültür Bakanlı ı yayını .
10
Çetik,a.g.m.,s.34
11
Ya mur Atsız , Orhan Amca , Yeniyüzyıl , 27.2.1998
39
tefriki yapmadan her iki dalda da önemli eserler verme-
lerinin temelinde bu çevrenin tesiri büyüktür.12 simlerini
belirtti imiz ö retim üyelerinden sadece Togan, dil Ural
bölgesinde do up yeti mesi sebebiyle di erlerine göre
farklı bir ortamdan gelmi ti. Köprülü, telif etti i Türk
Edebiyatında lk Mutasavvıflar isimli büyük eserinden
dolayı Türk Kültürü’nün Türkistan ba lantısına vakıftı.
Di er isimlerin Atsız’ın Türkçülük fikrini kazanmasında
do rudan tesirlerinin bulundu u söylenemez. Atsız’ın dü-
ünce evreninin te ekkülünde aldı ı e itimin, önemli alan
dersleri tarih ve edebiyatın, yeni kurulan Türkiye Cum-
huriyeti’nin ya adı ı güçlüklerin, Avrupa’nın belli ba lı
emperyalist devletleriyle, bize kar ı hasmane tutumları
a ikar olan kom ularımızın niyetlerinin belli oranlarda
hisseleri bulunmaktadır. Ülkenin ve o ülkenin bir ferdinin
dünyaya bakı ında önemli olan bu unsurlar hakkında çok
tafsilatlı olarak durulabilir. Kısaca bunlar üzerinde
durmak gerekir .

12
Togan’ın memleketi Ba kurdistan’da ne redilen bir kitapta 1928
yılında alınmı bir grup foto rafında Köprülü , Atsız , Ragıp
Hulusi Özdem , Gökyay , Abdülkadir nan , Boratav bulunmaktadır
;A. M. Yolda baev , Izveztnıy Neızvestnıy Zaki Valıdı , Ufa 2000 .
40
YEN TÜRK YE CUMHUR YET

Cumhuriyetimizin uzun süre Osmanlı mirasına


sıcak bakmadı ı, adeta reddi miras etti i bir gerçektir .
Ba ta devletimizin banisi Mustafa Kemal olmak üzere
silah arkada ları ve sivil bürokrasinin tamamına yakını
Osmanlı döneminin mekteplerinden mezun olmu lardır.
Yeni devlet asker ve sivil bürokrasisini olu tururken milli
mücadeleye dü manlıklarını açık olarak gösteren az
sayıda insanı dı lamı geriye kalanların tamamını istihdam
etmi tir . Osmanlıdan kalan asker ve sivil erkandan bir
kısmı da etrafımızda yeni kurulan devletlerde çalı mayı
tercih etmi , oralarda devlet ba kanlı ı, ba bakanlık
makamlarına kadar yükselmi lerdir. Karde inin Irak’ta
vazife almasına ra men airimiz Ahmet Ha im Türkiye’de
kalmı tır.
1789 Fransız ihtilali ile dünyada milliyetçilik
dü üncesi yayılmaya ba lamı tır. Osmanlı devleti bünye-
sinde çok farklı milletleri barındırmı tır. Devlet, Av-
rupa’nın ilim, iktisat ve askeri alanda gerçekle tirdi i
büyük geli melere ayak uyduramaması sonucunda sürekli
gerileyip toprak kaybına u ramı tır. Milletle me sürecine
erken giren, ayrılıkçı duygularla yeti mi münevverlere
sahip olan egemenli imiz altındaki gruplar Avrupa’nın
deste i sonucunda teker teker ana unsurdan kopmu lardır.

41
Devletin da ılma sürecinde yeti en Türk münevverlerinin
bu kötü gidi ten etkilenmi ler, çözüm yolları üretmeye ça-
lı maları kaçınılmaz olmu tur. Bu artlar Cumhuriyet
döneminde ulus-devletin kurulmasından çok önce Türk
milliyetçili inin temellerinin atılmasına zemin hazırla-
mı tır .
Milliyetçilik bir dü ünce akımı olarak 19. yüzyılda
do mu ba ımsız ulus-devletlerin kurulu unu hedef-
leyerek önce Avrupa’da, daha sonra dünyaya yayılmı tır.
Türk milliyetçili inin de i ik evreleri üzerine çok sayıda
eser yayınlanmı olmasına ra men, I. ve II. Dünya
Sava ları arasındaki dönemle alakalı çalı malar azdır. Bu
dönemle ilgili olarak yapılan çalı malarda ilmi tarafsız-
lı ın korundu unu söylemek zordur. Çalı maların ço-
unlu u azınlıklar üzerinde ki baskıların ortaya
konulması ekseni üzerine oturtulmu tur. Bu sebeple
bizatihi kendisi azınlık mensubu olan ara tırmacının
çalı malarının bütünü tahlil edildi inde tarafsız kala-
madı ı açıkça görülür. ki sava arasındaki dönemde
çevremizdeki ülkelerin ço unlu unda tek partilerin oto-
riter veya fa ist, baskıcı rejimlerinin varlı ı görülmek-
tedir. Türkiye, geçmi teki imparatorluktan geriye kalan
topraklarla yetinmek durumunda kalmı , gururu incinmi
bir ülke durumuna dü ürülmü tür. 1930 lu yıllarda
Türkiye’ye benzeyen bir çok ülkede milliyetçilik akımı
güç kazanmı tır. Türklerin anlı bir devlet oldu u fikrinin
önem kazandı ı bu dönemde Ankara’nın kati bir Türkiye
vizyonu vardı.13 1930 yıllarda çıkarılan yeni kanunlar ve
talimat-namelerde Türk kavramına vurgu yapıldı ı ve öne
13
Soner Ça atay, Kim Türk kim vatanda ? Erken Cumhuriyet
dönemi vatanda lık rejimi üzerine bir çalı ma , Toplum ve Bilim ,
sayı 98 , Güz 2003 , s.168
42
çıkarıldı ı görülür. Bu ortam içinde yeti en aydınların
etkilenmediklerini söylemek güçtür .
1924 yılında TBMM, Türk vatanda larının sahip
oldu u irketlerin gümrük vergilerinden muaf olmalarını
sa layan bir kanunu kabul etti. 12 Mayıs 19287de 1246
sayılı Kanun yürürlü e girdi. Bu kanunla Türkiye
Cumhuriyeti dahilinde gerek mekteplerde gerek mektep
haricinde izcilik, ke aflık, boyskavntik veya di er
herhangi nam ve unvan altında izcilik te kilatı olu turma
hakkı münhasıran Türk vatanda larına verildi. 14 15 Mart
1926 tarihinde kabul edilen Memurin Kanunu’nda memur
olabilmek için Türk olmak gereklidir artı vardı. 11 Nisan
1928 tarihinde kabul edilen ‘Tababet ve uabatı
San’atlarının Tarzı crasına Dair Kanun‘ ile ülkedeki
doktorların stanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu ve
Türk olmaları artı getirildi. Di çiler, ebeler ve hem ireler
de Türk olmak zorundaydı. Yabancı okullardan diploma
almı Türk olan doktorların Türkiye’de doktorluk yapabil-
meleri için doktorluk derecelerinin Sa lık Bakanlı ı
tarafından kabul edilmesi yeterliydi. 1936 yılında kabul
edilen Cemiyetler Kanunu etnik ve dini azınlık gruplarını
temsil eden derneklerin kurulmasını yasaklamı tı. 1931
yılında çıkan Matbuat Kanunu’na göre ancak Türk olanlar
dergi ve gazete sahibi olabileceklerdi. Bu gibi örnekleri
ço altmak mümkündür .
Dü ünce dünyasının olu umunun ana hatlarını çiz-
meye çalı tı ımız Atsız’da Osmanlının da ılma döne-
minde do an, devletin sonrada kaybetti i geni toprak
parçasının bir ucunca babasının memuriyeti sebebiyle kı-
sa bir müddet olsa da ya amı bir insandır. Babasının

14
Ça aptay , a.g.m.,s.168-169
43
Kızıldeniz’de bulunan Malatya gambotunun süvarisi
olması, Süvey ’te talyan çocuklarıyla sürtü melerinin
ruhunda derin izler bırakması muhtemeldir. lk gençlik
yıllarında da ılmanın acı veren tesirlerini, sava ın
sıkıntılarını bizatihi ya amı tır .
Hakkındaki biyografi yazılarında ahsiyeti üze-
rinde kısa de erlendirmeler yapılmı tır. Takdirini
kazandı ı, mü külpesent ve irdeleyici bir karaktere sahip
olan bnülemin Mahmut Kemal nal‘atlıyı atından
indirecek derecede iddetli yazılar yazdı ını ifade etmi tir
Atsız, edebiyat tahsili yaptı ı halde ilk planda
tarihi ele alması sebebiyle umumiyetle tarihçi olarak
bilinir. Onun hayatının son yıllarında kaleme almakta
oldu u, bazılarına göre ise tamamladı ı Türk tarihi ile
alakalı eserinin gün ı ı ına çıkmaması ayrı bir üzüntü ve
merak kayna ıdır .15
Ziya Gökalp, I.Dünya Sava ı öncesinde manevi
vatan duygusunun güçlendirilmesi amacıyla bir kahra-
manlık tarihinin icat edilmesi gerekti ini yazmı tı. Bu
dü üncesini Genç Kalemler’de ne redilen bir konfe-
ransında dile getirmi tir .Genç Kalemler, az sayıda ya-
zarın, gelece i geni ekilde etkileyecek ekilde ne riyat
yaptıkları bir dergidir. Bu etki sadece ttihat ve Terakki ile
sınırlı kalmamı , Cumhuriyet döneminde de devam et-
mi tir. I. Türk Tarih Kongresi’nde Maarif Vekili Esat Bey,

15
O lu Ya mur Atsız , babasının ölümünden sonra annesi ve
karde iyle bütün evrak-ı metrukesini titizlikle aradıklarını fakat
yazıldı ı söylenen tarih kitabı ile ilgili metne ait tek bir ize
rastladıklarını , onun da 1950’lerden kalma ve ileride kaleme alınması
mutasavver bir Türk tarihine dair son derece kabataslak bir yazım
planı oldu unu belirtmektedir : ‘Zaruri Bir Açıklama ‘ , Tercüman ,
14.1.2005
44
Biz muallimler ve mürebbiler, di er herhangi bir
vatanda tan farklı olarak bu tarihi hakikatleri yalnız
ö renmek ve bilmek de il ellerimize teslim edilmi olan
memleket çocuklarına, memleket gençli ine ve hatta
bütün vatanda lara ö retmek ve milli ve medeni
vasıflarımızı, kabiliyetlerimizi kendilerinde milli
mefkure, milli uur halinde ya atmak ve yükseltmek
gibi mukaddes bir vazifeyi ve mesuliyeti omuzlarında
ta ıyan kimseleriz. Tarih tedrisinde birinci vazifemiz
milli tezin mahfuziyetidir. Milli tezimizi çürütecek
mevzulardan uzak kalmak her birimiz için, muallim
için, talebe için milli ve vatani bir mükellefiyettir
‘demi tir.16
Bilime pozitivist yakla ımlar bilimin do rudan
veya dolaylı olarak toplum hayatına katkısı oldu u
görü ünü savunurlar. Bu anlayı ın temelinde u ra ılan
bilim dalının faydalı oldu una dair genel kabul görmesi
için gerekçeler olu turulması dü üncesi yatmaktadır.
Tarih, bireyin vatanda lık e itiminde bir araç olarak
algılana gelmi tir. Tarihin vatanda lık e itimi kapsamında
milli duyguların geli mesine , insan hakları demokrasi ve
kültürel haklara saygı , kültürel kimli in geli tirilmesi gibi
bir çok ö eyi seçilmi olay ve olgularla besledi i
dü ünülmektedir .17
Tarihe gelece in toplumunu hazırlamada bir
misyon yüklendi i takdirde , tarihin geçmi ten toplanan
verilerle gelece i ekillendirmede bize dersler veren ve

16
Murat Belge , Cumhuriyet tarihçili i , Milliyet Popüler Kültür ,
9.5.2004
17
Yrd. Doç.Dr. Dursun Dilek , Tarih Derslerinde Ö renme ,Ankara
2001 , s. 31
45
ilmi açıdan genellemeler ve teoriler üreten bir disiplin
olaca ı dü ünülebilir .
Bu amaçla hazırlanan programların temelinde milli
ba ımsızlı ımızın ve demokrasinin de erini kavratmak,
yurt ve millet bütünlü ümüzü korumak, milli çıkarla-
rımızı ve demokrasiyi üstün tutma uurunu ve davranı ını
kazandırmak amacı bulunmaktadır .
Tarihi olayların her biri tek ve tekrarlanamaz
olarak kabul edilir. Bu olaylar özel artlarda meydana
gelmi lerdir ve tarihi olarak her biri ayrı bir vakıadır.
Bunlar belli bir zaman diliminde ya ayan tarihi ki iliklerin
meydana getirdi i olaylardır. Bu olaylar ve tarihi ki ilikler
ancak devrinin kültürel ve tarihi özellikleri göz önünde
bulundurularak anla ılabilir.
Tarih dersinin bir sosyalle me aracı olarak kul-
lanılması, ö retim programında yer alan di er derslerin
pratik anlamda faydalı olması kaygısından kaynak-
lanmı tır. Bu sebeple tarih ö retiminin kapsamı demokrasi
ve moral e itimini de içine alacak ekilde geni letilmi tir.
Mesela okullarda okutulan tarih dersinin ö rencilerin mo-
ral geli imine katkıda bulunması dü üncesinden hareketle
Amerikalı ara tırmacılar tarihin önemli olaylarının ö re-
timi yoluyla insan davranı ının nedenlerini anlama kabili-
yetini ö rencilerde geli tirmeyi hedeflediler .Böyle bir
projenin amacı hukuk, ahlak ve vatanda lık e itimine kat-
kıda bulunacaktır.
Okullarımızda okutulan tarih, sosyal bilgiler ders-
lerinin amaçları üzerine ilmi ara tırmalar yapılmı tır.
Tarih ö retimi yoluyla ö rencilerin ki ilik geli imi, sos-
yalle me ve vatanda lık e itimi ne katkıda bulunma
amaçlanmaktadır. Tarih e itimi vatanda lı duygusu, moral
ve kültürel de erleri a ılamak açısından Türk toplumunun
46
ihtiyaçlarını kar ılamak üzere düzenlenmi tir. Sosyal bil-
giler e itimi programının tarih kısmı, ö rencileri kendi
milli kimlik, kültürel miras ve Türk toplumunun de er-
lerinin farkına varmaları açısından milli tarihin önemli
olaylarını kapsamaktadır. Ö rencilerin ula aca ı bu far-
kındalı ın demokratik toplum içinde sosyal geli imin sü-
reklili ine yardımcı olaca ı dü ünülmektedir .
Tarih ö retiminin ö rencilere tarihi duyarlılık, ilmi
yakla ım, tarihçiler gibi çalı ma, kronolojiyi bilme, de-
i im ve süreklilik gibi kavramları kazandırması gerekti i
dü ünülmekte , tarih ö retiminin geçmi i aynen yansıtmak
yerine, sosyal bilimci ve tarihçi gibi geçmi i yorumlayarak
ve yapısını ayrı tırarak yeniden yaratması gerekmektedir .
E itim anlayı ının de i imi, siyasi ve sosyal de i-
imle iç içedir. Türkiye’nin milli mücadele dönemi
sonrası, üniter yapıda bir ulus devlet anlayı ına sahip ol-
masının ardından, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte,
bütün e itim kurumları sistematik olarak Milli E itim
Bakanlı ı’nın kontrolü altında toplandı. Hükümetlerin si-
yasi hedefleri e itim politikalarını do rudan etkilemeye
ba ladı . 1924 sonrasında e itim politikasında yapılan ye-
nilikler üç döneme ayrılmaktadır .

1.Cumhuriyet dönemi radikal hareketler (1923-1948)


2.Demokrat Parti (1948-1960)
3.Ço ulcu Toplum (1960-1970)

lk dönemlerde toplumun do ulu ve dini yapı-


sını laik ve batılı anlamda de i tirmek amaçlanmı tır.
Cumhuriyetin ilanının hemen sonrasında Maarif Vekili
smail Safa Özler’in ilan etti i Maarif Misak-ı’nın genel
amacı ‘Türk Milleti’ni medeniyet safında en ileri götür-
47
mek ve yeni nesilleri, Türk olmak haysiyetinin gerekli
kıldı ı bu amaca en kısa zamanda varmayı mümkün
kılacak irade ve kudrette yeti tirmektir ‘ eklindedir .

Maarif Misak-ı nın özel amaçları arasında ‘Milli-


yetçi, halkçı, inkılapçı, laik Cumhuriyet vatanda ları
yeti tirmek ‘ifadesi yer almaktadır. 1936 yılından itibaren
ilkokul programının amaçları tamamıyla milliyetçi ve
devrimci bir nitelik kazanmı olan CHP’nin milli e itim
programına dayandırılmı tır .
Demokrat Parti döneminin sosyal politikası laik
demokratik devlet yapısı içinde dini ve milli kültür de-
erlerine dayalı ekonomik, sosyal ve kültürel geli im atılı-
mını ihtiva etmektedir .
Ço ulcu toplum olarak nitelendirilen son dönem
,laik devlet yapısı içinde kültürel ço ulculu u i aret
etmektedir .
Modern e itim süreci iki temele dayandırılmalıdır.
Bunlar milli e itim ve uluslar arası veya evrensel ö re-
timdir. Gökalp Türk milletinin modern hayatının Türk-
lerin kültür, gelenek ve de erlerinden çıkarılması gerek-
ti ine inanmı tır. Gökalp, bir ülkenin geçmi inin özel bir
yorumuna dayandırılan –ulus devletin yükseli i, milli kim-
li in yorumuyla birlikte ifade edilen ve dü sel bir toplum
vaat eden klasik milliyetçilik fikrine sahipti. Klasik milli-
yetçili in yükseli i sıkı bir ekilde yaygın e itim siste-
miyle ba lantılıdır. Klasik milliyetçilikte e itim özellikle
milli tarihin oynadı ı rol ile birlikte insanlara kendilerinin
aynı milli toplulu a ait oldukları dü üncesini vermeyi
sa layacaktır

48
Sosyal yapılandırmacı olarak Gökalp , Türkiye’nin
entelektüel ve e itim anlamında ça da la masında
önemli yere sahiptir. E itim sistemimizde milliyetçilik fik-
ri ulus-devlet ideolojisinde ifadesini buldu. Temir, 1960
yılında toplanan Milli E itim urası’na sunulmak üzere,
milli kültür ve e itim konularında ki görü lerini, kısa
tarihçeleri ile birlikte bir rapor haline getirmi tir.18
Cumhuriyet dönemi dü ünce akımları, e itim uy-
gulamaları üzerine genel ele tiriler yapılmaktadır.19 Cum-
huriyetin en azından tek parti dönemine ele tirel yakla-
ımlarda fikirlerini açık olarak belirten ara tırmacı son
derece azdır. Cumhuriyetin banisi Atatürk’ü tartı maktan
çekinenler sistemli olarak bazı fikir adamları üzerinden
sisteme ele tirilerini yöneltmenin kendileri için daha ha-
yırlı oldu unu dü ünmektedirler. Bu yolda en fazla ele -
tiriye muhatap olanların ba ında Atsız gelmektedir.20 Sos-
yal ilimler elbette her türlü konu ile ilgilenecektir. Toplum
hayatımızın geçirdi i evreler, de i melerin sebepleri ilmi
tenkit süzgecinden geçirilmelidir. Bu çalı malar yapılırken
ilmi tarafsızlıktan taviz verilmemesi, ki ilere ve hadiselere
pe in hükümlerle yakla ılmaması gerekmektedir .

18
Dr. Ahmet Temir , Milliyet Ülküsü çinde Bilim ve E itim ,Ankara
1961 .
19
Tarih Ö retimi ve Ders Kitapları , 1994 Buca Sempozyumu , Yay.
Haz. Salih Özbaran , stanbul 1995 , Tarih Vakfı Yurt Yayınları .
20
Atsız’ın siyasi bir hareket olan ‘Ülkücülük’ üzerinde etkisini ,
akademik hayatının ilk merdivenlerini çıkmakta olan genç bir
ara tırma görevlisi incelemi , ilmi tarafsızlı ı bir kenara koyması
sebebiyle sathi kalmı , oldukça yanlı sonuçlara ula mı , hareketin
siyasi önderi ile Atsız arasındaki gerilimin boyutlarına bile nüfuz
edememi tir : Cenk Saraço lu , Ülkücü Hareketin Bilinçaltı Olarak
Nihal Atsız , Toplum ve Bilim , sayı 100 , Bahar 2004 , s.100-124
49
Sabahattin Ali , 1944 yılında Orhun dergisinde dö-
nemin ba bakanına hitaben yayınladı ı açık mektuplarda
kendisine hakaret etti ini ileri sürerek Atsız’ı mahke-
meye vermi ti. Duru manın yapıldı ı gün mahkemeye
dinleyici olarak giden Siyasal Bilgiler Okulu ö rencisi
Mehmet Çınarlı adliyeden sonra Atsız ve arkada larıyla
Gençlik Parkı’nda foto rafçılara poz vermi , aradan
birkaç ay geçtikten sonra Emniyet Müdürlü ü’nde önüne
konan foto rafın hesabını vermek durumunda kalmı tır .
Atsız’la resim çektirmek bazı ö rencilerin geleceklerini
karartmaya vesile olacaktır .21
Atsız’ın Türk dü ünce hayatındaki yerine i aret et-
meden önce karakter yapısının ve haleti ruhiyesinin bilin-
mesi gerekmektedir . Bir ara tırmacıya göre Atsız, saldır-
gan ve provokatif üslubu yüzünden yönetici elitlerin hı -
mına u ramı bir dava adamıdır.22 Ö rencisinin tarifiyle;
orta boylu, dolgunca, burnu hafif kavisli, çok geni , üste
do ru çıkıkça bir alna sahip, saçları sa yandan ayrılmı ,
gözleri ate parçası gibidir.23 Kalabalıktan ve sıkı ık yer-
lerden ho lanmaz, mecbur kalmadıkça kalabalı a girmez,
sessizli i ve yalnızlı ı tercih eden, ailesine ba lı bir
erkektir.24 En mühim hususiyeti ahsiyetinin tam bir bü-
tünlük arzetmesidir. Ruh, kafa ve fikir yapısında herhangi
bir bo luk, eksiklik yahut çeli ki yoktu. Tepkileri, öfkesi,
sevinci takdiri, alkı ı, azarlaması, affedi i ve müsamahası
hep bir düz hat takip ederdi. Be endi i bir hareketi, kim

21
Mehmet Çınarlı , Hatıraların I ı ında , stanbul 1984 , s.36
22
Güven Bakırezer , Nihal Atsız , Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce
: Milliyetçilik ,Cilt 4 , stanbul , 2002 ,s.352
23
Altan Deliorman ,Tanıdı ım Atsız , stanbul 2000 , s.11,12,Orkun
Yayınları .
24
Deliorman , a.g.e.,s.16
50
yaparsa yapsın, takdirle, do ru bulmadı ı bir hareketi de
nereden gelirse gelsin öfkeyle kar ılardı.25 Dava ve
hapishane arkada ı Eri ’e göre; kılınçlı, dö ü lü hikayeleri
ve romanları okumaktan ho lanırdı, aceleci ve teheyyüci
bir ruh yapısına sahipti, akalarına kendisiyle istihza
edecek bir çe ni vermekten çekinmezdi, çok akacıydı
,konu maları ve mektuplarında bu yönü bariz bir ekilde
görülür.26 Atsız’ın dü ünce çizgisine pek yakın olmayan
ba ka bir ö rencisi de; ‘Liselerin dört yıla çıkarılmasıyla
olu an bo luklar seminer denilen serbest saatlerle dol-
durulur ve sözü sohbeti çekilen hocalar seminer saati ter-
tip ederlerdi. Hangi sınıftan olursa olsun, isteyen istedi i
seminere gidebiliyordu. Ben iki hocanın pe ine dü -
mü tüm. Biri Nihal Atsız, di eri Mahir z. Nihal Bey, çok
heyecanlıydı, seminerlerinde Türkçülü e davet eder tarzda
konu urdu.’demektedir.27 Devlet yöneticilerinden uzakta
kalmı , yakın dostları ve arkada larının ikbal günlerinde
bile bu tavrını devam ettirmi tir.28 So uk bir kı günü kur-
ban bayramında Osmana a Camii’nde cenaze namazı
kılındıktan sonra safta duranlardan Fethi Gemuhluo lu,

25
Necmeddin Hacıemino lu , Bir Yi it Adam , Bo aziçi , sayı 77 ,
Aralık 1988 , s.10
26
Muzaffer Eri ,Atsız’dan Hatıralar , Bo aziçi , sayı 77, Aralık 1988
, s.5,6
27
Be ir Ayvazo lu , M. Ugur Derman Anlatıyor :Ben ki Nesil
Arasında Köprü Oldum , Türk Edebiyatı , sayı 305 , Mart 1999 , s.16
28
Sınıf arkada ı olup , milletvekilli i , senatörlük ve Milli E itim
Bakanlı ı yapan Tahsin Banguo lu ile yıllardır görü medi i ve
haberle medi i , kendisine evli misin , çocukların var mı sorularının
tevcih edilmesinden anla ılmaktadır ; Mehmet Uzun (Babao lu) ,
Hüseyin Nihal Atsız’dan Tahsin Banguo lu’na , Müteferrika , sayı 15
, Yaz 1999 , s.133-138
51
tezkiye yapıldıktan sonra yanındakilere ‘Allah’a ükür,
gerçek anlamda bir er ki inin namazını kıldık‘ demi tir .29
Atsız, çok yakınında bulunanların aktarımlarına
göre imkan oldu unda tek arzusunun Harbiye’de ö ret-
menlik oldu unu dile getirmi tir. Bu arzusu devlet gele-
ne imizde en eski kurum olan ordunun belkemi ini te kil
eden genç subay adaylarıyla do rudan muhatap olmaktan
kaynaklanmı olmalıdır. Zaten lise tahsilini tamamladıktan
sonra, 1922’de Askeri Tıbbiye’ye girmi ti. Askerli i çok
sevdi i ve temel bir meslek olarak gördü ü için bu yolda
hizmet vermeyi dü ünüyordu. Ö retmenlik mesle ini çok
sevmesine ra men ö rencileriyle ba ba a dersanede kala-
bildi i yıllar oldukça sınırlıdır. Elbette dü ünen bir kafa
olarak birikimlerini gençlere ve topluma aktarmak iste-
mi tir. Bu yolda ö retmenli i bir vasıta olarak görmü tür.
Dü üncelerinin tebli inde ikinci bir yol olarak sanatı
seçmi tir. lmi birikimi ve mizacı sanatta tarihi romancı-
lı a yönelmesinin ba lıca saikidir. Tarihi roman yazarı,
milli uurla yo rulmu , engin ve co kun bir ruha, zengin
bir muhayyileye sahip olması gerekir. Var olan küçüklük
ve çirkinliklerden mazinin epik ve muhte em devirlerine
kaçmaya e ilimli bir mizaçta olmalıdır.30
Bozkurtlar’da Bö ü Alp, Kür ad, Tonyukuk ve
Urungu’yu, Delikurt’ta Murad’ı zaman zaman kendi miza-
cının unsurları ile bezemi tir. Edebi türde, fakat kendine
mahsus bir tarzda yazılmı olan Ruh Adam, Atsız’ın

29
Dr. Emin I ık , Bir Er Ki inin Ardından , Kubbealtı Akademi
Mecmuası , yıl :33 , sayı 4 , Ekim 2004 , s. 20
30
Sadık K. Tural , Tarihi roman ve Atsız’ın tarihi romanları üzerine
dü ünceler , Atsız Arma anı , stanbul 1976 , s . CVII
52
romanları arasında müstesna bir yer i gal eder. 31 lk bas-
kısı 1972 yılında yapılan romanın konusunun, Atsız’ın
ö retmenlikten alınıp 1952 yılında Süleymaniye Kütüp-
hanesi’nde görevlendirilmesinden sonra kafasında ekil-
lenmeye ba ladı ı, Deliorman’ın onunla yaptı ı görü -
melere göre 1956-57’lerde ise henüz tam eklini alma-
dı ı tahmin edilmektedir. Basım yılına kadar üzerinde 15
yıldan fazla çalı tı ı anla ılmaktadır. Ruh Adam’da
de i ik tipler ve karakterler canlandırılmı tır. Romanın
asıl kahramanı Selim Pusat Atsız’ın kendisidir. Ay e Ho-
canım, e i Bedriye Atsız’dır. Atsız romanının kahraman-
larını önemsiz birkaç tip dı ında, hayattan ve kendi
çevresinden seçmi tir.

TÜRKÇÜLÜ ÜN DO U UNDA ETK L OLAN FAKTÖRLER

Tarihte milliyetçili i devlet siyasetinde temel ya-


pan ilk devlet adamı Asya Hun mparatorlarından Çi-
çi’dir. Türklerde milliyet uuru slamiyetin kabulünden
sonrada uzun bir süre ya amı tır. Ka garlı Mahmut’un
Divan-ı Lügat’ında milliyet uurunun izleri açıkça görül-
mektedir. Osmanlılarda II. Mahmud döneminde Re id-el
Din Tarihi’nin Türk boylarının ilk tarihini ele alan birinci
kitabı Farsçadan Türkçeye çevrildi. Osmanlı hanedanının
soyu O uz Han’a dayandırıldı. Dü ünce tarihimizde
millet fikrinin ortaya çıkması ve bu fikre dayalı olarak
milliyetçilik Türkçülü ün tekamülüne ba lı olarak orta-
ya çıkmı tır .

31
Altan Deliorman , Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar , Orkun ,
sayı 18, A ustos 1999 , s.28
53
19. yüzyılda Osmanlı devletinin genel durumu,
toprak kayıpları bir çok gerçeklerin anla ılmasına sebep
olmu tur. Ezeli dü man Rusya büyümek için Osmanlıyı
kendisine hedef seçmi , ilerleyen süreç içinde devamlı
toprak kazanmı tır. 1774 Küçük Kaynarca Antla ması ile
Ortodoks teb’anın koruyuculu unu üstlenmi tir. 1783
yılında Kırım’ı i gal etmi , hızla Balkanlara inmi tir.
Kafkaslarda aleyhimize büyümeye ba lamı bo azlara ve
stanbul’a gözünü dikmi tir. Batıda Fransa ve ngiltere
kapitülasyonlar ve yeni sömürgeler kazanmada birbiriyle
amansız yarı a giri mi lerdir. Osmanlı yönetimi ça da -
la ma hareketleriyle devleti ayakta tutmaya çalı mı , den-
ge siyaseti ile varlı ını devam ettirmeye gayret etmi tir .
Osmanlı devleti, milliyetçilik hareketleri öncesinde
bünyesinde bulunan çok sayıda etnik grup ve toplumu
millet sistemi adı verilen bir yapı içinde te kilat-
landırmı tır. Bu sistemde millet tabiri etnik de il, dini
grupları belirtmek üzere cemaat kar ılı ı olarak kullanılı-
yordu. Ayırt edici çizgiler milli de il, diniydi. Bu sistem
içinde Rum toplumu de il, Ortodoks milleti vardı. Bu
mezhep içinde bir çok etnik grup yer almı tı. 1856 Islahat
Fermanı’yla gayri müslim teb’alar birçok haklar kazana-
rak millet olma yolunda bir zemin temin etmi lerdir.
Giderek sırasıyla Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerine
millet nizamnamesi verildi. 19. yüzyılın ikinci yarısından
sonra Türk olmayan Müslüman unsurlar arasında da
milliyetçilik hareketleri yayılmaya ba ladı. Araplarda dı
etkilerle genellikle milliyetçilik hareketi aydın kesimine
münhasır olarak kaldı. II. Abdülhamid’in slamcılık
siyaseti ayrılıkçı hareketleri geciktirmi tir. Batı dünyasın-
daki Türkiyat çalı malarının Türk aydınları üzerinde
büyük etkisi olmu tur. Türkiye dı ındaki Türk gruplarında
54
geli en Türkçülük hareketi bilhassa Rusya’da ilk olarak
dil Ural merkezli olarak ortaya çıkmı tır. Kursavi,
Mercani, Hüseyin Feyizhani, Nasiri tarafından yürütülen
milli uyanı hareketi giderek büyük bir e itim reformu
do urmu tur. Sadece Rusya Türkleri içinde de il bütün
Türk dünyası üzerinde büyük tesir yaratan smail Gas-
pıralı e itim yoluyla modernle menin temellerini atmı tır.
Ne retti i Tercüman gazetesi zaman zaman yasaklan-
masına ra men Osmanlı topraklarında bile dikkatle izlen-
mi tir. Cedit hareketinin Azerbaycan’da güçlü izleyicileri
olmu tur. Onlar arasından yeti en A ao lu Ahmet Os-
manlılarda Türkçülü ün tebli inde önemli bir görev ifa
etmi tir. Yine ba ka bir Azerbaycanlı Hüseyinzade Ali
Bey,Türkiye’de etkili olmu tur .
Tanzimat döneminde Türkçülük kültürel milliyet-
çilik çerçevesinde sade bir dil yaratma gayreti olarak or-
taya çıkmı tır. E itimi halk arasında yayılması için her-
kesin anlayabilece i bir ekilde yazı dilinin sadele -
tirilmesi çalı maları konu ma ve yazı dili ikili ini orta-
dan kaldırmayı hedeflemi tir. Dil ve edebiyat alanında gö-
rülen ilk Türkçülük hareketinin önderi Ahmet Vefik
Pa a’dır. Süleyman Pa a, Ali Suavi dil ve tarih alanında
Türkçülü e özen gösteren ilk isimlerdir .
II. Me rutiyet döneminde fikir akımları ve tartı -
maları belirginle meye ba lamı tır. Batıcılık, slamcılık ve
Türkçülük bu dönemde görülen belli ba lı fikir akım-
larıdır. Türk milliyetçili inin II. Me rutiyet öncesinde dil,
tarih ve edebiyat sahalarında ki çalı malarla kültürel te-
melleri atılmı tır. Millet hayatında din kadar önemli olan
ikinci faktör olan milliyet duygusu da önem kazanmaya
ba lamı tır. Milli kültürün in a edilmesine öncelik veril-
mi tir. Daha önce Türkçülük siyasi bir akım haline getiril-
55
memi ti. II. Me rutiyetin ilanıyla Türkçü fikirler siyasi ha-
yatta ye ermeye ba lamı tır. Türk Derne i’nin kurulması
ve Genç Kalemler hareketi bu uygulamanın ilk örnek-
leridir. Yeni dil anlayı ını savunan Genç Kalemler hareke-
tine Ziya Gökalp’in katılması, Turan iirini ne retmesi
Türk gençleri üzerinde derin tesirler yapmı tır. Türk
Yurdu Cemiyeti 1911 yılında kurulan ikinci Türkçü
dernektir. Bu cemiyet Türk Ocaklarının kurulu
çalı maları sırasında ortaya çıktı ı için fazla varlık göste-
rememi , kurucuları bilahare Türk Ocakları içinde yer al-
mı tır .
Fiili kurulu u 20 Haziran 1911 tarihinde gerçek-
le tirilen Türk Ocakları resmen 12 Mart 1912 tarihinde
açılmı tır. Müstakil bir siyasi fırka kurmak için ba kanlık
görevinden ayrılan Ahmet Ferit Tek’in yerine 1913’te
Hamdullah Suphi’nin seçilmi tir. ttihat ve Terakki’nin
merkezinde görevli bulunan Ziya Gökalp Ocak yöneti-
minde resmen görev almamı tır .
Bazı ara tırmacılara göre 1923-1931 yılları ara-
sında Türkçülük fikri devlette tek hakim ideolojidir. Türk-
çülük fikrini ta ıyanlar bütün bürokratik kademelere ha-
kim olmu lardır. Türkçülük fikrinin ideologu ziya Gökalp
Türkçülü ün Esasları eserini bu dönemde ölümünden bir
yıl önce ne retmi tir. Türkçülü ün resmi ideoloji oldu u
anlamını ta ıyan ifadeler kullanıldı. 1929 yılında çi leri
Bakanı ükrü Kaya Elazı ’da ‘Türkçülük bizim için
hem bir mesnet , hem de bir gayedir‘ demi tir. 1929
yılından sonra zirveden ini ba lamı tır. Atatürk 5.2.1931
tarihinde ‘Türk Ocakları Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
hars ubeleridir. Fikri hayatta millete mürebbilik
yapacak, ilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi
bütün hars sahalarında vatanda ları yeti tirmek için
56
pi valık edecektir. Gayemiz çok faydalı oldu u kanaa-
timiz bulunan bu yol üzerinde bütün milleti hemahenk
olarak beraber yürütmekten ibarettir‘ demi tir .
Atatürk daha sonra ‘Aynı cinsten olan kuvvetler
birle melidir‘ diyerek Türk Ocakları’nın istikbali ile ilgili
dü üncesini ortaya koymu tur. Ocak kurultayı 10 Nisan
1931 tarihinde toplanmı ve CHF’sına iltihak kararı al-
mı tır .
Türkçülük hareketi Ocak’ın kapatılmasıyla fazla
sarsılmamı tır. Yalnız devlet kendisinin dı ındaki hareket-
lere fazla göz yummamı tır .
Atsız 1930 yılında Üniversiteyi bitirmi tir. Hocası
Köprülü, Bakanlık nezdinde tavassutta bulunarak yatılı
okuması sebebiyle liselerde 8 yıl ö retmenlik yapmak
mecburiyeti bulunmasına ra men 25 Ocak 1931 tarihinde
kendisine asistan tayin ettirmi tir .
1929 yılında Resimli Ay mecmuasında Nazım Hik-
met ‘Putları Yıkıyoruz’ adı altında açtı ı geni bir kam-
panya ile Türk dü ünce hayatının sembol isimleri üzerinde
süpekülatif fikirler ileri sürmü tür. Onun tenkit oklarından
Türk Ocakları reisi Hamdullah Suphi’de nasibini almı tır .
Resimli Ay dergisini çıkaran Serteller, liberal dü üncenin
savunucusu olduklarını ileri sürmekle birlikte Nazım
Hikmet’i himaye etmi , Marksist fikirlerini propaganda
etmesine zemin hazırlamı lardır. Serteller, bilhassa Sabiha
Sertel liberalizm kalkanı gerisinde yürüttü ü tahripkar
faaliyetlerden sonra Türkiye’yi terk edip muhacir oldukları
dönemde TKP’nin yönetici kadrosunda çalı mı tır. Nazım
Hikmet’in tanınmı Türk fikir adamlarına kar ı tenkit
dozunu a an karalama kampanyasına giri ti i dönemde
kar ısında duracak kuvvetli bir kalem ve organize bir
gençli in bulundu u söylenemez. Atsız 15 Mayıs
57
1931’den itibaren 25 Eylül 1932’ye kadar Atsız Mec-
mua’yı 17 sayı halinde ne retti. Ba lı ının altında ‘Türkçü
ve Köycü’ ibaresi bulunan dergide edebiyat ve tarih bil-
ginlerinin bulundu u geni bir kadro yazmı tır. Cumhu-
riyet devrinde Türkçülü ün öncüsü olmu tur.

ATSIZ’IN TÜRKÇÜLÜ Ü

Atsız hakkındaki ara tırmalarda fikri hayatı bir


bütün halinde ele alınmı tır. Aslında fikir dünyası bü-
tünlük arzetmekle birlikte dünyanın ve Türkiye’nin ge-
li imine paralel olarak bazı konularda hassasiyeti muhak-
kak farklı olmu tur. Bu sebeple ana konumuz Türkçülü ü
hakkında son dönemde çıkardı ı Ötüken dergisindeki
yazılarına bakmak gerekir . Ocak 1964 de yayın hayatına
giren Ötüken’in ilk sayısındaki yazısı ‘Türkçülük ‘ adını
ta ımaktadır.32Yazısına Türkçülü ün Türk Milliyetçi-
li inin adı oldu unu belirterek ba lamı tır. Türkçülü ün
bir ülkü, ülkülerin milletlerin manevi gıdası, ülküsüz
milletlerin en talihlisinin nihayetsizlik ve sönük kalmaya
mahkum oldu unu vurgulamı tır. Ülküler hakikatle ha-
yalin karı masından do mu olan, düne bakarak ya-
rını arayan, milletlere hız veren ve u runda ölünen
büyük dileklerdir. Milletler ölebildikleri kadar ya ama
hakkına maliktirler .

32
Atsız’ın bu yazısı ilk olarak Orhun dergisinin 1 Ekim 1943 tarihinde
çıkan 10. sayısında ne redilmi tir . Atsız , fikriyatının temel
ilkelerinde de i me olmaması sebebiyle aynı yazıyı 21 yıl sonra
çıkardı ı derginin ilk sayısına koymakta beis görmemi tir . Makaleyi
ülkü yazılarını toplayan kitabına da almı tır : Türk Ülküsü , Ankara
1966 , s.19-20 , Af in Yayınları
58
Türkçülük; büyük Türk Eli’nde, Türk uru u-
nun kayıtsız artsız hakimiyeti ve ba ımsızlı ı ile
Türklü ün her yönden bütün milletlerden ileri ve üs-
tün olması ülküsüdür. Türkçülük, Türklü ün geç-
mi teki haklarının mirasını istemek bakımından haklı ,
me ru ve tarihi bir davadır. Türkçülük, Türk soyunun
ruhunda, kanında beyninde ya ayan hayat prensip-
lerinin fikir haline gelmi bir eklidir. Bundan dolayı
da, ‘sıra’ ve ‘saygı’ esaslarını ihmal edemez. Türk-
çüler’in, daha eski Türkçüler’e saygı göstermesi bunun
için arttır .
1962 yılında çıkmaya ba layan Orkun dergisinin
birinci sayısında ‘Türk Milleti’ne Ça rı’ ba lı ı altında
ne redilen yazısında, 9 madde halinde özetlenen milli kal-
kınma programının ilki Türkçülüktür .

Atsız’a göre Türkçülük dört kaynaktan


gelmektedir:

1. Kökü çok eski olan ve Türk uru unun uur-


altında asırlardan beri ya ayan milliyetçilik ;
2. Tanzimat’tan sonra, Avrupa’da ki milliyetçilik-
lere benzeyen halkçı bir hareketin, bizde de
tatbik olunması isteyen milliyetçilerin hareketi ;
3. Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti
dolayısıyla do an tepki ;
4. Türkler’in 200 yıldan beri çektikleri büyük
sıkıntılar ve geçirdikleri felaketlerin verdi i
uyanıklık .

59
Bu dört kaynaktan gelen dü ünceler birbiriyle
karı ıp yu rularak, bugünkü Türkçülü ü ortaya
çıkarmı tır.

Onun yorumuna göre :

Bugün ülküler ve kahramanlar ça ında ya ıyo-


ruz. Geçmi haklara dayanılarak davaların öne atıl-
dı ı, hesapların görüldü ü günlerdeyiz. ....Bugün
ayakta kalabilmek için eskisi kadar sa lam olmak ye-
ti miyor. Çok güçlü, çok sa lam , çok sert, çok yürekli
olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci artı
Türkçülük ülküsüne sıkı sıkıya yapı maktır. a ıran,
ürken, sapıtan milletleri tarih ba ı lamıyor. Türk-
çülük ülküsü bizden amansız bir görev ahlakı istiyor.
Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptırırsa,
ö retmen bıkmadan ,ö reticilik i ini yaparsa, memur
sinirlenmeden halka kolaylık göstermekte devam eder-
se, doktor her eyden önce yurtta ların sa lı ı ile ilgili
olursa, ö renci her eyden önce dersini bellemeye çalı-
ırsa ve bütün vazifelerle rütbeler arasında ne caka, ne
gösteri , ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir
ahenk kurulursa; a a ıdakiler yukarının buyru unu
ukalalık saymaz, yukarıdakiler de a a ının do ru ih-
tarlarına kızmazlarsa, bütün kar ılıklı i lerde, görü -
me ve konu malarda ne ikiyüzlülü e kaçan nezaket, ne
de kabalı a kaçan sertlik bulunmazsa vazifenin bizden
istedi i ey yapılmı olur. Gerçekten Türkçü olma
kolay de ildir. her önüne gelen Türkçü olamayaca ı
gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü sayılmaz .

60
Bugün, Türkiye ve Türk aleminde, Türkçülük,
Ülkücülük isimlerinin kullanıldı ı gibi, daha çok yaygın
olarak Milliyetçilik, Türk Milliyetçili i isimlerini kullan-
maktayız. Milliyetçilik, Türk’ü ya atan manevi güçtür .
Türkçülü e ele tirel yakla ımlarda, Türkçülük akı-
mının Türklük anlayı ının imparatorlu un siyasi sınırla-
rının ötesinde ki öbür bölgelerde ya ayan geni bir akra-
balık grubu anlamına geldi ini, Cumhuriyetin kurul-
masıyla birlikte Türkçülü ün Türk milliyetçili ine dönü -
tü ünü, Cumhuriyetin büyük ölçüde Türk halkından mey-
dana geldi ini, resmi ve siyasi anlayı a göre bütün yurtta -
ların Türk milletini te kil etmekte oldu u belirtilir. Cum-
huriyet döneminde Türklük dar anlamıyla tanımlanmı ve
siyasi milletle özde le mi tir. Bu dönemde hala Cumhu-
riyet vatanda ları arasında ayrım yapılması, bu akımın
savunucularının benimsedi i millet anlayı ının yeni mo-
dern kavramın sınırlarını a tı ını ileri sürerler. Pan Türkçü
görü ü ihtiva etti ini iddia ederler.
Atsız ile aynı yıllarda Türkçülük hareketinin
fikriyatını yapan Reha O uz Türkkan’ın ‘Türkçülük’ anla-
yı ları arasında ki farklar eserlerinin mukayesesinden
anla ılmaktadır.33
Türkçülü ü sadece sözde ve gönülde kalmamı ,
her türlü sıkıntıyı göze alarak do ruları söylemekte kararlı
hale getirmi tir. Çalı ma hayatının Edirne Lisesi Edebiyat
ö retmenli i döneminde iken Atsız Mecmua’nın devamı
olarak Orhun dergisini çıkarmakta idi. Türk Ocakları Türk
Tarihi Tetkik Heyeti tarafından 1930 yılında Türk Tari-

33
Reha O uz Türkkan , ‘Türkçülük ‘, Türkçülü e Giri , stanbul ,
1940 , s.5-11 , Bozkurtçu Yayını , Milliyetçilik Yolunda –
Ergenekon,Bozkurt, Gök Börü ve Yeni Yazılar , stanbul 1944 ,
Müftüo lu Yayınevi
61
hinin Ana Hatları kaleme alınmı ve yine bu anlayı
temelinde dört ciltlik Tarih ders kitabı hazırlanmı tır.
Ardından bu ilk kitabın bazı bölümlerinden olu turulan 74
sahifelik özet nitelikli Türk Tarihinin Ana Hatları-Medhal
adlı risale hazırlanmı ve 1931 yılında otuz bin adet bastı-
rılarak okullara da ıtılmı tır. Atsız Orhun’da liselerde
okutulmak üzere çıkarılan dört ciltlik Tarih kitabının yan-
lı larını a ır bir ekilde tenkit etmi tir. Bu tezler Atsız’ın
hocası Togan tarafından 2 Temmuz 1932 tarihinde top-
lanan I. Türk Tarih Kongresi’nde ele tirilmi tir.34
Togan’ın tenkitlerine cevap verilmemi , Dr. Re it Galip
tarafından, Rusya’da Çarlık yönetiminin yıkılmasından
sonra ba ımsızlık kazanmak üzere yapılan mücadeleler
esnasındaki tartı malar gündeme getirilerek susturulmaya
çalı ılmı tır. Togan görevli bulundu u stanbul Üniversi-
tesi’nden ayrılarak yurtdı ına gitmek mecburiyetinde
kalmı tır. Atsız, hocasına kar ı yapılan haksızlı a kar ı
çıkmı , Köprülü hadisenin gidi atından ürkerek kendisini
üniversite hocalı ından çıkarmı tır .1930 lu yıllarda ortaya
atılan Türk Tarih Tezi ile modern Türkiye’yle köprü kura-
bilecek seküler bir altın ça (Orta Asya) tahayyül edilmi ,
hem de bu medeniyetin dünya tarihinin geli iminde kilit
rolü bulundu u öne sürülerek batı’nın ana anlatısına daha
sancısız dahil olunabilme denenmi tir. Medeniyetin Orta
Asya’da Türk kökenli topluluklarca meydana getirildi i ve
dünyaya yayıldı ı; bu sebeple kadim Mezopotamya, Ana-
dolu ve Ege kültürlerini yaratanların Türkler oldu u tezi
öne sürülerek üç hedef düzeltilmi olmakta idi:

34
Nadir Özbek , Zeki Velidi Togan ve Türk Tarih Tezi , Toplumsal
Tarih , sayı 45 , Eylül 1997 , s.20-27
62
1. 1.Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu üzerindeki
varlı ını me rula tırmak
2. 2.Laisizmin vurgulanması ve yeni milli kimli i
slamın dı ına ta ımak bakımından slam öncesi
Türk tarihine (Orta Asya’ya) uzanmak
3. 3.Dünyadaki di er ça da ve egemen milletle
e itler ili kisi içine girebilmek için bugünkü
dünya uygarlı ının yaratıcıları arasına Türkleri
de koyacak olan Orta Asya merkezli bir kül-
türel yayılım tezini savunmak .35

Pragmatik bir yakla ımla tarih yazıcılı ı, yeni bir


kimli in yaratılması ve benimsetilmesi sürecinde kulla-
nılan bir amaç haline getirildi. Üretilen bu tarih tezleri,
liseler için yazılan tarih kitaplarının da esasını olu turdu.
Aslında bu tezler daha önce Enver Celalettin Pa a tara-
fından 1917 yılında teklif edilmi ve kamuoyunda pek ilgi
uyandırmamı tı. Bu tarih tezleri 30-40 yıl boyunca e itim
müfredatının önemli bir parçasını olu turdu.
Zamanın yönetimi bir lise ö retmeninin tek parti-
nin tek ders kitabına yöneltti i tenkitleri tahammülle kar-
ılamamı , onu vekalet emrine almakla kalmayarak dergi-
sini Bakanlar Kurulu kararı ile kapatmı tır. O dönemde
vekalet emrine alınmalar günümüzdeki benzeri uygula-
malarla mukayese edilemez. Açıkta olmanın uzaması hali
ki inin açlıkla kar ı kar ıya kalması demektir. Atsız 9 ay
vekalet emrinde kaldıktan sonra ba ka bir yerde görevine
iade edilmi tir. Atsız’ın bu ele tirisi, dönemin Türk Tarih

35
Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy, Milliyetçi Tarihyazımı ve
‘Azgeli mi lik Bilinci’ , Toplum ve Bilim , sayı 91 , Kı 2001-2002 ,
s.248
63
tezine kar ı yöneltilen kritiklerde nedense pek dikkate
alınmamaktadır.
Atsız’ın üniversiteden uzakla tırılması hem onun
ilmi kariyeri, hem de fikirlerini rahat bir ortamda yaya-
maması bakımından son derece zararlı olmu tur. Atatürk
bu hadiseye ehemmiyet bile vermemi , Atsız’ın bundan
sonraki yıllarda yazdıklarını okumu , be enmi kendisiyle
tanı mak istemi tir. Ya mur Atsız’ın babasının gerçek iki
dostundan biri oldu unu belirtti i 36 Yılmaz Öztuna’ya
göre Köprülü, Atsız’ın kendisinden intikam alabilece i
gibi bir vehme kapıldı ı için, Atatürk’e Atsız’ın meclisine
giremeyecek derecede sert tabiatli bir genç oldu unu
söyleyip davetten vazgeçirmi tir. Atatürk, istidatlardan
ho lanan bir tabiata sahipti, Atsız’la arasında bir ey
geçmemi ti. Atsız’ın Atatürk’ün çevresine girememesi, o
çevreden ve Atatürk’ten fikirler alamaması, fikirlerini
yayamaması Türk bilim hayatı bakımından fevkalade
zararlı olmu tur. Atatürk tarafından me rula tırılan ve
üniversitedeki hayatı iade edilen bir Atsız, her devrin
menkubu olmaz ve fikirlerini meydan muharebesi verip
sertle tirmeye mecbur kalmaksızın yayabilirdi.37 Ata-
türk’ün Türkçü yönü yıllar sonra ba ka bir yazar tara-
fından da vurgulanmı tır: ’Kemalizm, Türkçülü e kar ı
olamaz; neden çünkü kendisi Türkçüdür; Kemalizm dine
kar ı olamaz; çünkü onu yasaklamamı sadece toplum-
sallıktan bireyselli e çevirmi tir ki ‘medeni dünyanın‘
tavrı da budur; sonradan laikli in biraz da mütecaviz
yorumu, Müdafaa-i Hukuk Doktrini’nin, ba at karakteri
Anti/emperyalizmi gizlemek isteyenlerce öne çıkarıl-
36
Ya mur Atsız , Zaruri Bir Açıklama , Tercüman , 14.1.2005
37
Yılmaz Öztuna , Atsız’ın Ardından , Bo aziçi , sayı 42 , Aralık
1985 , s.25
64
mı tır; yoksa okuyunuz Gazi’nin slamiyet, Halifelik vs.
hakkındaki konu malarını; önce bilgisinin derinli ine
a ıracaksınız; sonra mü’min Türk halkına olan say-
gısına! ‘38
Atsız, Türkçülük fikrinin gere i olarak munis mi-
zacına ra men bazı tanınmı isimlerle sert polemikler
yapmaktan geri kalmamı tır. Farklı görü lerde kalem
erbabı ile giri ti i polemikleri ilk gençlik yıllarından
itibaren görülmektedir. Mustafa Çokayo lu ile fikri
tartı masına ileride temas edilecektir. Dönemin kö e
yazarlarından Vala Nurettin ile tartı maya giri ti i bilin-
mektedir.39 Fikriyatının temel ta larından biri olan Turan
kavramına muhalif dü ünceler ta ıyan Anadolucu çizgi-
nin ilk önderlerini yakından tanımı tı. Onlarla bu do rul-
tuda polemi e girmemi tir. Bütün Türklerin dayana ı ve
belkemi i olan Anadolu Türklerini her eyden önce
dü ünmek, onları kalkındırmak anlamında olan Anadolu-
culu u makul kar ılamı tır. Bu çizginin dı ında Anado-
lu’nun ötesinde kalan Türkleri defterden silmeyi hatta
onlara kar ı dü manlık gütmeye kar ı durmu tur. 1950 li
yıllarda Nurettin Topçu’yu bu sebeple sert bir ekilde
tenkit etmi tir. Topçu’nun stanbul ve Rumeli Türkleriyle,
Anadolu’nun Sünni olmayan Türklerini milletten çıkaran,
Türkistanlıların temsilcisi olarak gördü ü Aksak Temir’i
Kahpe Timur diye bahsetmesinden dolayı tenkit etmi tir.40

38
Attila lhan ,’.b. Gazi’nin Nokta-i Nazarı ! .. ‘ , Cumhuriyet ,
10.1.2005
39
H. Nihal , ‘Vala Nurettin Beyden Bir Sual’, Atsız Mecmua ,sayı 17
,15 Eylül 1932 ,s.175 .Nurettin’in cevabı ,’Ben dönek de ilim’
,Ak am , 17 Te rinievvel 1932
40
Atsız , Felsefe Ö retmeninin Yanlı ları , Ocak , sayı 33 , 1 Nisan
1957 , s.2 . Osman F. Sertkaya’nın Nihal Atsız isimli monografisinde
65
Temir’le Yıldırım’ın çarpı masını bir karde kavgasından,
tarihi mukadderattan ba ka bir ey olmadı ı görü ünde
olan Atsız, üniversite arkada ı Banguo lu’na yazdı ı bir
mektubunda Temir’den cennetmekan Aksak Temir olarak
sözetmi tir.41 Bu ifadelerinden Türk tarihine bütüncü bir
bakı açısına sahip oldu u açıkça görülmektedir .
Atsız, ikinci keskin kalem tartı masını Ali Fuat
Ba gil ile yapmı tır. 1961 yılında yapılan genel seçimlere
AP senatör adayı olarak katılan Ba gil, son Havadis
gazetesindeki bir yazısında ‘Biz Türkiye Türkleri, muh-
telif din, dil, tarih ve ırktan birçok millet elemanlarının
asırlar içinde ve slam kültürü kazanında kaynayıp hal ve
hamur olmasından meydana gelmi mürekkep bir mil-
letiz... Gerçi dil elemanlarımız bakımından Orta Asya ile
yakın bir hısımlı ımız var . Fakat biz ne beden ve ne ruh
yapımız itibarı ile Orta Asyalı de iliz. Biz bilakis slam
çenberiyle çevrilmi bir ülkede, ırklar sentezi halinde
kendi ba ına ya ayan , nevi ahsına münhasır bir milletiz.’
eklinde bir görü ileri sürmü tür.42 Atsız, bu görü e
kar ı ‘Sakarya bo u ması sırasında bizim için ‘Uzaktaki
Karde ime’ diye iir yazan Kazak Ma can veya Kunuri
ehitlerinin hatırasına mevlut okutarak a layan Japon-
ya’daki Tatarlar benim milletimden de il midir ‘ sorusunu
yöneltmi tir. Atsız, onun milliyetçilik aleyhtarlı ının çok
öncelere kadar uzanan bir geçmi i oldu unu, 19.12.1950
tarihli Zafer gazetesinde ne redilen ‘ deal Buhranı’

ki makaleler bibliyografyası oldukça eksik olup yukarıda


zikretti imiz makalenin kaydı bulunmamaktadır : Ankara , 1987 .
Hacalo lu , Atsız’ın bibliyografyasını biraz geni letmi olmakla
birlikte Topçu hakkındaki makaleyi kaydetmemi tir .
41
Mehmet Uzun(Babao lu) , a.g.m. , s.133
42
Son Havadis , 7.10.1961
66
ba lıklı bir yazısından iktibas etti i bölümlerdeki
fikirlerinden örneklerle göstermi tir.43 Ba gil, Atsız’ın bu
risalesine uzun müddet cevap vermemi tir. 1961 yılı
sonbaharında yapılan seçimlerde , parlamentoya girmi ,
AP mensuplarınca Cumhurba kanlı ına aday gösterile-
ce i söylentileri hızla yayılmı tır. 27 Mayıs ihtilalinden
sonra parlamento seçimlerinin yapılmak suretiyle demok-
rasinin kurallarına göre uygulanması te ebbüslerine ra -
men Ba gil’in adaylık söylentisi bazı kesimlerce tepki ile
kar ılanması üzerine, tehditleri gö üsleyemeyerek istifa
etmi ve yurtdı ına çıkmak mecburiyetinde kalmı tır.
Atsız’a bu hadiselerden dolayı cevap vermekte gecikmi
olabilir. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra 30 Kasım
1963 tarihli Yeni stanbul gazetesinde ‘Milliyetçilik
Bahsi’ ba lıklı yazısında milliyetçilikle Müslümanlı ın
ba da amayaca ını belirtmi tir. Bu yazıda stanbul gaze-
telerinden birinde yazdı ı yazıdan dolayı bir yazarın
hücumuna u radı ını belirtmesinden Atsız’ın risalesinden
haberdar oldu u anla ılmaktadır.Yeni stanbul’da,
Ba gil’in bu mealde yazıları ne redilmeye devam etti . Bu
ne riyat yüzünden dönemin Orkun dergisinde ‘Orkun’dan
Sesler ‘ ba lıklı , bu tutum ve görü ü protesto eden yazılar
çıktı: ’Bu yazılarda,’Din namına fetva verenler; dinleyi-
niz! Anlayınız! Türküz ve Müslümanız, Türklü ümüzü
uurumuzdan, imanımızı kalbimizden, sizin sahte fetva-
larınız hiçbir zaman söküp çıkaramıyacaktır! ..’ .44

43
Atsız , ‘Ordinaryus’un Fahi Yanlı ları-Ali Fuat Ba gil’e Cevap)
15 Ekim 1961 , stanbul , 1961 , Küçükaydın Matbaası
44
Hayrani Ilgar , Sözde ve Gerçek Milliyetçilik (Atsız-Ba gil
Mücadelesinin ç Yüzü) , zmir 1964 , s..31, Ülkü Yayınları Nu:1
67
Dergilerde çıkan makalelerinin konularına bakıla-
rak Türkiye’nin gündemini tespit etmek mümkündür. Ül-
kenin siyasi ve kültürel konularında do ruları yazmaktan
geri durmamı tır. Günümüzde ülkemizin büyük sıkıntıla-
rının ba ında gelen etnik bölücülük hareketi 196O’lı yıl-
lardan itibaren geni leme emaresi göstermi tir. Bitlis
senatörü Ziya erefhano lu’nun Amerika’ya kaçarak
Kürtlük davası için çalı malarda bulunması, 8-29 Mart
1967 tarihleri arasında Do an Kılıç ıhhasanlı isimli
bölücü bir gazetecinin ‘Barzani’nin Karargahında’ ba lıklı
yazı dizisinin Yeni Gazete’de tefrika edilmesi, sonra do u
ve güneydo u bölgelerimizdeki bazı il ve ilçelerinde
bölücü mitinglerin yapılması üzerine gelecekte ülkeyi
bekleyen tehlikelere i aret eden makaleler ne retti.45
Makalelerinde ileri sürdü ü fikirler üzerinde tartı ma ve
tedbir almak yerine CHP stanbul milletvekili Re it Ülker
Millet Meclisi Ba kanlı ı’na bir sözlü soru önergesi
vererek bu yazılar hakkında neden i lem yapılmadı ını
sormu tur.46 AP Diyarbakır senatörü Selahattin Ciz-
relio lu senatoda gündem dı ı konu ma yaparak aynı
hususta görü belirtti. Bu önerge ile Atsız’ın, mahkemeye
verilmesi ve ceza alması, Yargıtay tarafından cezasının
onanması üzerine hapse konulması süreci ba lamı tır.
Atsız hakkında suç duyurusunda bulunan ve 6 dönem
stanbul milletvekilli i yapan Ülker’in top doktoru olan

45
Konu malar I, Ötüken , sayı 40 , Nisan 1967 , Konu malar II ,
Ötüken , sayı 41 , Mayıs 1967 , , Kızıl Kürtlerin Yaygarası , Ötüken ,
sayı 42 , haziran 1967 , Konu malar III , Ötüken , sayı 43 , Temmuz
1967 , Ba ımsız Kürt Devleti Propagandası , Ötüken , sayı 45 , Eylül
1967 , Do u Mitinglerinde Perde Arkası , Ötüken , sayı 47 , Kasım
1967 , Satılmı lar-Moskof U akları , Ötüken , sayı 48 , Aralık 1967 .
46
Yeni stanbul , 6.7.1967
68
o lunun sonraki yıllarda ‘ stanbul Çerkezleri‘ ba lıklı seri
yazıları dergilerde görülmü tür. 47
Türkçenin özle tirilmesi gayretlerinin artması üze-
rine mücadeleye giri en Adnan Ötüken’in ‘Türk Dili çin
Mücadele’ ba lı ı ile yayınladı ı iki risalenin tanıtımı için
bir makale ne retti.48
Kutsi mefhumlar hakkında toplumda mevcut bilgi-
ler üzerinde kaos yaratmak için giri ilen te ebbüsleri
izah etmek üzere makaleler yayınladı. Yakın günlerde top-
lum gündemini i gal eden Türkiyelilik kavramının tehlike-
sine, misyonerlik faaliyetine zemin hazırlayan faaliyetlere
yıllar önce i aret etti:’Türk Milletinin kafası ve gönlü
dini(!), milli (!), sosyal (!), safsatalar la doldurulursa o
artık Türk milleti olmaktan çıkar ve bu yakınlarda sık
sık tekrarlandı ı gibi ‘Türkiye milleti’ veya ‘Anadolu
milleti’ haline gelir ki geçmi le ilgili kesilmi , mukad-
desatsız, tekni i ileri olsa da kültürü ve ahlakı olmayan
bir güney Amerika milletinden farkı kalmaz ‘.49

ATSIZ VE TÜRK DÜNYASI

Atsız’ın Türk dünyası ile alakasına de i ik bakı


açılarından yakla ılabilir. lk önce Türk dünyasına, co -
rafyasına sanatçı gözüyle duygu dünyasında yakla mı
,eserlerinde tema olarak ele almı ,terennüm etmi tir. Eski
47
Doç . Dr. Süreyya Ülker , stanbul Çerkezleri I , Birle ik Kafkasya ,
sayı 7 (Haziran-Temmuz-A ustos 1996) , s.26-37 , stanbul Çerkezleri
II , sayı 8 (Eylül-Ekim-Kasım 1996) , s.38-44 , stanbul Çerkezleri
III , sayı 9 (Aralık-Ocak- ubat 1996-1997) , s.25-32
48
Atsız , ‘Bozulan Türkçe’ , Ötüken , sayı 59 , Kasım 1968 , s.3
49
Atsız , ’16 Devlet masalı ve Uydurma Bayraklar’ , Ötüken , sayı 65
, Mayıs 1969 , s. 3 , ‘Bu Yurdun Kutsal Yerleri ‘ , Ötüken , sayı 90 ,
Haziran 1971 , s. 3
69
yurdumuzu, Ata yurdlarını topluma tanıtmı , sevdirmi tir.
Altaylar, Tanrı Da ları.... hayalimizde pembe bulutlarla
kaplı , görkemli, efsanevi diyarlar oldular. O diyarlar ki:

Bir gün olur, yılda ,ayda canda ?


Bulu uruz hep Altay’da
Güz ayında, Kurultay’da
Ba ı börklü Han görünür !
Atsız der ki, ne var canda
Yatarız taze çimende.
Rus’un adı her geçende,
Gözlerime kan görünür!

Bu ve buna benzer iirlerini kahramanlık günle-


rinde, milli gecelerimizde okuyarak, ne elendik, duygulan-
dık, evklendik, heyecanlandık. Nasip olup ata toprakla-
rına ilk gidenler Tanrı Da ları’ndan ta parçalarını kutsal
bir emanet gibi Türkiye’ye ta ıdılar, evlerinin en mutena
yerlerine koydular . Bu davranı ın arkasında onun belirsiz
silueti hep durdu .
Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki esir Türk-
lerin bir gün hürriyetlerine kavu acaklarını tahayyül et-
mi ti. 50 Bir milletin 50 yıl zulüm altında ya ayıp, kültür
bakımından ilerleyerek uyandıktan sonra onu eskisi gibi
idare etme e imkan bulunmadı ını, 20 yıla kadar Rus-
ya’da bol evizmin bitece ini ve Rusya’nın parçalana-
ca ını yakın bir dostuna 1972 yılında gönderdi i mektu-
bunda ileri sürmü tür.51 Atsız’ın tahmini 2 yıl sapma ile

50
Ya mur Atsız , Atsız , Tercüman , 12.1.2005
51
Hacalo lu , a.g.e.,s.194
70
do ru çıkmı 1990 yılında Sovyet sistemi da ılmı , günü-
müzdeki Türk Cumhuriyetleri do mu tur .
Turancılık dü üncesi yüzünden yakın akrabaları ile
arası açılmı tır. Bacana ı Mehmet Kaplan bu görü
ayrılı ına i aret etmi tir: ‘Irkçı de ilim. Türkiye içinde
ya ayan ve Türk’e ihanet etmeyen, Türkiye’ye faydalı
olan her insan bence iyidir. ster Arnavut, ister Çerkes
olsun Türkiye’ye zarar veren adam halisü’d-dem Türk
olsa da onu sevemem. Bütün aydınların mümkünse yalnız
Türkiye’yi dü ünmelerini temenni ediyorum. Ne Rusya
Türkleri, ne ba ka milletler beni yakından alakadar eder.
Bundan dolayı bacana ım Atsız’la aramız eskiden beri
açıktır. Türkiye’nin fikir, para, ruh, zeka kuvvetini
Türkiye’nin dı ına çeviren adam bence Türkiye’ye ihanet
ediyor demektir. ‘52
Türk dünyasının yeti tirdi i bütün dü ünürler hak-
kında malumat sahibi oldu u bilinmektedir. Hocası Fuat
Köprülü’nün temel eseri Türk Edebiyatında lk Muta-
savvıflar’dan dolayı Ahmet Yesevi’yi inceledi i bir anek-
dottan anla ılmaktadır. Atsız, stanbul Bayezit’te Samiha
Ayverdi ile kar ıla ır ve der ki:’Samiha, Samiha sen yap-
tı ını biliyor musun? Sen Ahmet Yesevi’nin yaptı ını
biliyor musun’ 53
Namı yalnız Türkiye’de de il, bütün Türklük ale-
minde öhret bulmu tu. Hatta Türklerle akraba Turanlı
kavimler (Finler, Macarlar, Mo ollar, Japonlar) dahi

52
Mehmet Kaplan , Ali’ye Mektuplar , Haz. Zeynep Kerman- nci
Enginün , stanbul 1992 , s.184 , Dergah Yayınları .
53
Namık Kemal Zeybek , A.Yesevi, N.Atsız ,S. Ayverdi ve Ba bu ,
Tercüman , 21.6.2003
71
Atsız’ı bilirler ve tanırlardı.54 Uzak Türk diyarlarından
uzun yollardan geçerek Türkiye’ye gelen karde lerimizin
O’nun kapısını çalarak arayıp sordukları, elini-yüzünü
öptükleri bilinmektedir .
Türk dünyasının sıkıntılarını daima dile getirmi tir.
Irak’ta Kerkük’te Türkmenlere yapılan toplu katliamın 6.
yıldönümünde Ötüken özel sayı olarak çıkmı kendiside
bir makale ne retmi tir.55 Do u Türkistan, Kıbrıs, ran
Türklerinin meseleleri yazılarının ana konularıdır .56
Do u Türkistan’ı terkederek Himalaya Da ları’nı
a an Kazak kafilesinde bulunanlar Türkiye’ye geldikleri
1954 yılından önce Ke mir’de ilk defa adını duymu lardır.
Atsız Mecmua’da ‘Türk ırkının istiklalini kuracak ve
koruyacak olanlar Türkistan’ın sart’ları ile Türki-
ye’nin ehirlileri de il, Türkistan’ın göçebeleri ile
Türkiye’nin köylüleridir’, diye yazdı ı, bunun Ya
Türkistan’da tartı ma konusu oldu undan Ke mir’de söz
edilmi tir. 57 Atsız, hocası Togan’ı müdafaa etmek için
Mustafa Çokayo lu ile aralarında polemi e giri mi , önce
bir makale 58, daha sonra bir risale ne retmi tir.59 Atsız,

54
Zeki Sofuo lu , Büyük Türkçü’yü Anarken , Türkçülerin
Kaleminden Atsız, Hz.Refet Körüklü-Cengiz Yavan , stanbul 2000 ,
s.10 , Türk Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını .
55
Atsız , Kıbrıs’tan sonra Kerkük , Ötüken , sayı 19 , Ttemmuz 1965
56
Atsız , ho’cular ve Osman Batur , Ötüken , sayı 70 , Ekim 1969 ,
ran Türkleri , Ötüken , sayı 73 , Ocak 1970 , Türkiye ve Kıbrıs ,
Ötüken , sayı 85 , Ocak 1971
57
Hasan Oraltay , Atsız Be , Türkçülerin Kalemin Atsız , s.31
58
H.Nihal Atsız , Çokayo lu Mustafa Beye son cevap , Atsız Mecmua
, sayı 17 ,15 Eylül 1932 , s.163-164
59
H. Nihal, Sart ba ına cevap , yerli doktorlar bulamadı ı için ölen
merhum Atsız Mecmua Müdürü’nden , ecnebi doktorlar sayesinde
ya ayan Ya Türkistan Müdürü’ne , stanbul 1933 , 8 s.
72
Genel Ba kanı oldu u Türkçüler Derne i’nin zmir ubesi
ba kanlı ının ‘Altaylar’dan gelmi bir Kazak‘ tarafından
deruhte edilmesinden memnuniyet duymu tur.60
Hep Dı Türklerin savunucusu olan Atsız’la,
Togan, Abdülkadir Togan’ın birinci ölüm yıldönümünde
Ötüken özel sayı olarak ne redilmi tir.61 nan, M. Sadık
Aran gibi Dı Türkler’in bazı ileri gelenleri hariç lider ve
siyasi geçinen çıkarcı, Türkiye’deki siyasi iktidarlardan
menfaat bekleyenler pek ili ki kurmazlardı. Hocası
Atsız’ın, Almanya Münih’te Sovyetler Birli ini Ö renme
Enstitüsü’nün ne retti i Dergi’nin sahibi durumunda olan
Kırımlı Edige Mustafa Kırımal ile münasebetinin bulun-
du unu biliyoruz. Türk uruglarının Türkiye’deki temsil-
cileri arasında vücut bulan, ilmi temeli olmayan tamamen
hissiyata dayanan kabilecilik cereyanından üzüntü
duydu u, Togan’ın ölümü kar ısında Türk Kültürü dergi-
sinin kayıtsız kalmasından üzüldü ü bilinmektedir.62
1944 yılındaki me hur tutuklamalarda kader ve hapishane
arkada lı ı yaptıkları arasında hocası Togan’da bulun-
mu tur. Aynı davada yargılananlar arasında karı koca iki
Türkistanlı daha bulunmaktadır; Ahmet ve Nuriiman Ka-
rada lı .Yargılananlar arasında bulunan tek bayan olan
Nuriiman Karada lı Do u Türkistanlı Uygur olan ilk
e inden ayrıldıktan sonra Ahmet Karada lı ile evlenmi ,
tanıyanların anlatımına göre oldukça süslü ve ilk evlili-
inden çok sayıda çocu u bulunan bir hanımdır.
Turani akrabalarımızdan, Sovyet mezalimime ma-
ruz kalan Macarlara ve hür dünyada ya ayan temsilci-
lerine kar ı oldukça hassastı. Vatansız bir Macar mültecisi
60
Oraltay , a.g.e.,s32
61
Ötüken , sayı 91 , Temmuz 1971
62
Oraltay , a.g.e.,s.33
73
olarak Türkiye’ye gelen mre von Taht onu ziyaret etti-
inde, kendisini yalnız karde Türkiye’de de il, aynı za-
manda kendi vatanında ve ılık kanı kadar öz bir karde
nezdinde imi gibi hissetti ini vurgulamaktadır. 63 Uzun
yıllar yalnız ba ına Türkiye’de ya ayan Taht’a Ötüken
dergisinin sayfaları açılarak, çok miktarda yazısının
ne redilmesi temin edilmi , hür dünyada Macaristan’ın
ba ımsızlı ı için mücadele eden te kilatlarla ilgili haber-
lere yine dergide yer verilmi tir. Atsız, ‘Macarlar’a Sevgi’
ba lıklı bir iir yazarak Ötüken dergisinde ne retmi tir.
Macar Turancıları hakkında ki bir kitapta dı arıda yürü-
tülen mücadele görmezlikten gelinmi , uzun süre Türki-
ye’de ya ayan ve 18 Nisan 1982 tarihinde Ankara’da vefat
eden Taht’tan söz edilmemi tir.64
Kazak Türklerinden olan Hasan Oraltay’ın Ala isimli
kitabına bir takdim yazısı yazmı tır.65 Orta Asya Türk ta-
rihi ile ilgili engin bilgisine dayanarak kısa takdim yazı-
sında geni mesajlar vermi tir. Takdimin sonuna do ru
geçmi te yüksek ö renim için Türkiye’ye gelen ran’ın
Hazar kıyılarında Sovyet sınırına biti ik Gümü Tepe böl-
gesinden be Türkmen hakkında verdi i kısa bilgiden

63
Prof. Dr. mre von Taht , Nihal Atsız ..!Tarihi Turanlı –Hun Türk-
Macar Milletinin Ebediyen Ya ayacak Karde i ! , Türkçülerin
Kaleminden Atsız , s.35
64
Kitabın tenkidi hk. bk. Ömer Özcan , Macar Turancıları , Toplumsal
Tarih , sayı 94 , Ekim 2001 , s.60-64
Literatürde Taht hakkındaki görebildi imiz tek yazı hk. bk. Ünsal
Akta , Macar Turancısı Bir övalyenin Son Yılları: mre Taht (Toth) ,
Emel’imiz Kırım , sayı 46 , (Ocak- ubat-Mart 2004) , s.59-62
65
Hasan Oraltay , Ala -Türkistan Türklerinin Milli stiklal Parolası ,
stanbul 1973 , s.11-16
74
Türk co rafyasının bütün kesimlerinin temsilcileriyle
irtibatının bulundu u anla ılmaktadır.66
Himalayalar’ı a arak Türkiye’ye gelen ba ka bir Ka-
zak Hızır Bek Gayretullah, önceden bir kitabından dola-
yı adını bildi i ve 1958 tanı tı ı Atsız’ın Türk’ün a ı ı
oldu unu, nerede bir Türk varsa ona yakın olmak, derdine
derman bulmak istedi ini ifade etmi tir. 67
29 ya ında iken edebiyat ö retmeni olarak tayin
edildi i Edirne Lisesi’nde Türk Tarihi’nin ö retilme-
sindeki, istemi ve metodu ortaya koymu , Türk Tarihinin
Tekamül Seyrinin Tespiti’ni yapmı tır. Türk tarihinin bir
bütün olarak ele alınması gerekti ini, milletin ve yurdun
tek oldu unu, ayrı devletlerin bulunmadı ını, tek bir mil-
letin ba ına gelmi hanedan, sülale ve ailelerin bulun-
du unu göstermi tir.68
Atsız’ın hayatının sonuna kadar takipçisi oldu u
Turan fikrinin Sovyetlerin da ılmasından sonra ba ım-
sızlı ını ilan eden Türk Cumhuriyetleri arasında gönül bir-
li i olarak uygulama alanı bulmu tur. Bu ülkelerin yöne-
ticileri zaman zaman biraraya gelerek önemli konularda
mü terek hareket edilmesi hususunda kararlar almakta-
dırlar. So uk sava döneminde milliyetçili e ve Turancı-
lı a kar ı giri ilen sistemli saldırılar etkilenen eski bir
vatanda ımız Sovyetler Birli i’ne seyahat imkanı elde etti-
inde özellikle Türklerin ya adıkları bölgeleri görmek
istemi tir. Rusya’da do up Türkiye’ye geldikten yıllar
sonra vatanda lı a kabul edilerek Erol Güney adını alan
Musevi asıllı gazeteci 1955 yılında Bakanlar Kurulu

66
Oraltay , a.g.e.,s.16
67
Hızır Bek Gayretullah , Atsız , Millet , 21.12.1977
68
Mehmet Orhun , Hocam Hüseyin Nihal Atsız Be , Türkçülerin
Kaleminden Atsız , s. 43
75
Kararı ile yurt dı ına çıkarılmı tır. II.Dünya Sava ı
yıllarında Milli E itim Bakanlı ı Tercüme Bürosu’nda
çalı an Güney’in e i de Talim ve Terbiye Kurulu
kütüphanesinde görev yapmı tır. Dönemin sola sempati
duyan bütün aydınlarıyla oldukça sıkı fıkı olmu , daha
sonra gazetecilik yapmaya ba lamı tır. Sovyetler’e Pantu-
ranizm hakkında inceleme yapmak için gitmek istedi ini ,
gezisi sonunda cumhuriyetlerin bir gün özgür olurlarsa
Türkiye’yle sıkı kültürel ve ekonomik ba lar kurabi-
leceklerini, ama asla bir tek devlet ya da federasyon
kuramayacaklarını anlamı tır.69 Eski vatanda ımızın
ula tı ı neticeden memnun oldu u görülüyor! Do du u
Odessa ehrini bile görmek istemeden Türk illerine seya-
hat arzusu, Turancı kar ıtı dü üncelerinin uuraltındaki
baskısından kaynaklanmı tır. Bu küçük örnek verilen mü-
cadelenin ve fikrin büyüklü ünü göstermektedir .

69
Haluk Oral-M. eref Özsoy, Erol Güney’in Ke(n)disi –Göçmen-
Cevirmen-Gazeteci-Sevgili , stanbul 2005, s.257
76
ATSIZ’IN ROMANLARINDA “A K”’IN ANLAMI
ÜZER NE

Doç. Dr. brahim AH N∗

“Ölüme kar ı verilen sava ,


gelecekle ve geçmi le u ra ma
biçimini alır ve imdiki zaman,
hayat zamanı kayıptır!”
Norman O. Brown

Bir romana sorulacak do ru sorunun ne oldu unu, ço u


zaman romanın yapısı belirler. Bu yüzden klasik anlayı la
yazılmı bir romana sorulabilecek sorularla, post-modern
teknikle yazılmı bir ba ka romana sorulacak soru ya da
sorular farklı olabilir.Ama genel bir ifadeyle bir edebi
metnin ne/neler söyledi i sorusunu, ayrıntılara girmeden
her zaman sorabiliriz.”Bu roman ne söylüyor” sorusu ço u
zaman, romana haksızlık etmek anlamına gelebilir. Çünkü
roman okuyucusu, bir romanın bir tek ey söylüyor


Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü Ö retim Üyesi.
77
olabilmesinin yanlı oldu unu, çok ey söylemenin, ro-
manı daha de erli kılaca ını pe inen kabul eder. Halbuki
her roman aslında, derinde bir yerde, bir ey söyler. Aynı
yazarın ba ka romanlarında da aynı çatı manın oldu unu
söyleyebiliriz. Di er söylenenler veya romandan çıkara-
bilece imiz ba ka anlamlar, temeldeki çatı manın üzerine
in a edilmi hususlardır. O zaman bir roman önce “ne”
söyler; daha sonra ise “neler” söyler sorularını hak
etmektedir.
Atsız’ın romanı/romanları neler söylüyor diye sordu-
umuzda, hiç üphe yok ki verilebilecek ilk cevaplar
Türk’ün tarihi karakterine ili kindir. Bozkurtların Ölümü
(1946); Bozkurtlar Diriliyor(1949); Deli Kurt(1958)
emsalsiz bir tarihi dekor içinde, bize Türk’ün tarihi
karakterine ili kin ayrıntılar, veriler sa layacaktır. Kahra-
manlık, fedakarlık, dostluk, vatan ve millet sevgisi, özgür-
lük tutkusu, ırk bilinci, yüksek askeri disiplin ve tartı ıl-
maz derecede sa lam bir ahlaki yapı vs… Bunlar onun
Ruh Adam(1972) da dahil dört romanı için de söylenebilir.
1923 sonrası, Türkiye’nin geçirdi i siyasi ve sosyal yapı
içerisinde bu de erlerin anlamı, bir kimli in in ası süre-
cidir. Atsız’ın romanlarına konu olan tarihi devirle ro-
manların kaleme alındı ı devir arasındaki tarihi süreç,
tarihi Türk kimli inin a ındı ı gibi bir sonucu do urmu
ve Tanzimat’ta ba layan kimlik in ası cumhuriyet sene-
lerinde daha keskin bir anlam kazanmı tır. Bu yüzden
Atsız’ın aradı ı ö eler, romanlara vak’a zamanı açısından
bakarsak, Türklerin Orta Asya co rafyasındaki kimlikleri
vasıtasıyla yeniden in a edilmeye gayret edilmi tir. Bu
in a faaliyetinin ba langıç seneleri Tanzimat’a kadar iner
ve ilk ciddi dönü ümü Gökalp’la; ikinci ve daha keskin bir
dönü ümü de Atsız’ın eserleri ve siyasi mücadeleleriyle
78
gerçekle tirir. Çünkü, Atsız’la beraber Türkçülük siyasi
bir aksiyon hareketine dönü mü , bu siyasi hareketin
temelini ise Tarihi Türk kültürü te kil etmi tir.
Atsız’ın romanlarındaki tarihi Türk kimli inin ana un-
surları nereden kaynaklanmaktadır? 1940’lı yılların Türki-
ye’sinde, kültürel manzara böyle bir kimlik in asını me ru
kılar mıydı? Bu sorulara verilecek cevap üphesiz
“evet”tir. Çünkü, cemiyetin yeni do mu bebek muame-
lesi gördü ü bir devirde, ona giydirilmeye çalı ılan elbi-
senin biçimine ili kin malzeme sa lanması gerekmektedir.
Atsız, bu malzemeyi tarihin derinliklerinde aramayı do ru
bulmu tur. Elbette bahsedilen elbiselerin “de erler”
anlamına geldi ini biliyoruz. Onun romanlarında sunulan
de erler üzerinde durmak, daha çok sosyolojik bir
inceleme gerektirdi inden ve söyleyeceklerimiz bilinen-
lerin tekrarı olaca ından, bu konuya de inmek istemi-
yoruz.
Bizim asıl meselemiz, Atsız’ın Bozkurtların Ölümü,
Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt ve Ruh Adam adlı
eserlerinde geçen bir metaforik malzemenin ne anlama
gelebilece i üzerinde durmaktır:

Zaman/Ölüm Uçurumu

Bozkurtlar Diriliyor adlı romanda öyle bir sahne vardır:


Gök-Türk ordusu, Ay Hanım liderli indeki, Dokuz O uz-
lara, Türk birli ini sa lamak amacıyla saldırır. Dokuz
O uzların yenildi i bu çarpı malar sırasında Ay Hanım da
ölür. Fakat Urungu, daha evvel iki defa kar ıla tı ı Ay
Hanım’a a ıktır. Ay Hanım’ın öldü ünü ö renen Urungu,
Ay Hanım’ı kuca ına alır, atına atlar ve “ölüm uçuru-
mu”na do ru yola çıkar. Ancak yine Ay Hanım’a a ık olan
79
onsekiz-ondokuz ya larındaki Deli Ersegün ba ta olmak
üzere; ya lı binba ı Pars, onun o ulları Yula ve Ezgene ve
onların yanında Urungu’nun ilk evlili inden olma o lu
Taçam da Urungu’nun pe inden at sürerler:
“Elli yıla yakın sert bir ya ayı tan, görülmedik çilelerden
sonra, Tanrılar kadar güzel Ay Hanım’ın ancak ölüsüne
kavu an Urungu; kahraman ve ebedi Kür ad’ın o lu,
kuca ında sevgilisi oldu u halde batıya do ru mesafeleri
a ıyordu.
Yüzba ı Ezgene ile Onba ı Yula, Pars’ın iki yi it o lu,
babalarından aldıkları buyruk üzerine yan yana, atba ı
beraber oldukları halde yıldırım gibi uçuyorlardı.”70
Taçam, Deli Ersegün ve Pars da onların pe indedir.
Anlatıcı, bu destani manzaranın dekorunu u satırlarla
ifade eder:
“Ay yükselmi , gö ün ta tepesine gelmi ti. Bozkırlıların
keskin gözleri önlerindeki atın binicisiyle kuca ındaki
ölünün gölgesini artık seçebiliyordu. Fakat o ardına bir
kere bile bakmadan, belki kovalandı ını dahi bilmeden
batıya do ru yolu almakta devam ediyordu. Ba rına
bastırdı ı sevgilisi sanki ölmemi de yaralıymı gibi atın
üzerinde onu en iyi durumda tutuyor, gönlünden gelerek
kollarına giden gücünün bütün verimiyle onu kavrayarak
meçhule do ru akıyordu. Ay Hanım’ı tutu unda yalnız
sevgi ve efkat de il, büyük bir saygı da vardı ve
muhakkak ki, ölmü olmasına ra men ka an kızı bunu
duyuyordu.
Sonsuz bozkır!...Ayın ilahi ı ıkları ve atların ahenkli nal
sesi!”71

70
Bozkurtlar Diriliyor, rfan Yay., stanbul, 1998, s.206-207.
71
A.g.e., s. 209.
80
Paragrafın üslubu ve kullanılan metaforlar, okuyucuda
romanın tamamlandı ı gibi bir izlenim bırakıyor. Fakat
roman henüz bitmemi tir. Paragrafta batıya do ru gidildi i
vurgulanmı ve tarihi temsil eden Binba ı Pars, o ullarına,
Urungu’yu takip etmelerini söylemi tir. Batı, Türk mitolo-
jisinde “yol” anlamına gelmektedir. O zaman, Pars’ın de-
mek istedi i, Türklerin tarihi batı yolculu udur.
Ötüken’de, Ortaasya’da süreç tamamlanmı ve Türkler,
yeni bir yolculu a çıkacaktır. Nitekim Urungu, “Ölüm
uçurumu”undan atlarken “elveda Ötüken” diye haykırır.
“Ölüm uçurum”u zamandır. Bozkurtlar Diriliyor adlı ro-
manda, Binba ı Pars o ullarını alarak yıllar sonra
Ötüken’e dönerken, Ölüm uçurumunun yanından geçerler
ve ölüm uçurumu hakkında o ullarına bilgi verir. Binba ı
Pars, hatırlanaca ı üzere, Bozkurtların Ölümü’nde daha
onba ıyken, Almıla ile birlikte Ötüken’i terk etmi ti. O
zaman yirmili ya larda olan Pars, artık seksen ya ındadır:
“-‘ te Ölüm Uçurumu’ dedi.
Ötekiler burasını ilk defa görüyorlardı. Da ın yamacından
oldu u gibi gözüken bu uçurum pek korkunç bir eydi.
Belki elli adam boyunda olan yarık, birtakım garip biçimli
kayalarla doluydu. Yarı ın dibini görme e imkan yoktu.
Bu korkunç, meçhul dipten tuhaf tuhaf sesler geliyordu.
Bu sesler bir suyun akmasına, bir sürü atın ki nemesine,
yırtıcı parsların ba ırmasına, atlıların dörtnal sürü üne,
hatta haykıran bir insanın sesine bile benziyordu. htiyar
adam dalgın gözlerle uçuruma bakıyor, eski hatıraları
canlandırmak istiyordu.
-‘Ölüm Uçurumu her yıl bir erkekle bir kadın alır’ dedi.”72

72
A. g. e., s. 107.
81
Aynı paragrafın devamında Binba ı Pars, o ullarına bir
takım hatıralarını anlattıktan sonra “Zamanı Tanrı yapıyor
ve bütün yaratıklar ölüyor…Bakın , u Ölüm Uçurumu ne
yaman bir ey!”73 diyecektir.
Bu paragrafta, “Ölüm Uçurumu” ile zaman yan yana
kullanılmı tır. Binba ı Pars nasıl ki ölüm uçurumunun
yanı ba ında geçmi i hatırlamı ve hatıralarına dönmü
ise, Atsız ‘da yirminci yüzyıl ortalarından ölüm
uçurumuna bakmı tır. Ne için? Hatırlamak için… Hatırla-
manın ne anlama geldi ini ise Deli Kurt romanından
ö reniyoruz, Çakır annesinin mezarını ziyarete gitti inde,
orada, annesinin, babasının, sa Bey’in ve sa Bey’in
Hanımının (Bala Hatun) hayaletleriyle kar ıla ır. Baba-
sıyla arasında u konu ma geçer:

“-Asıl ölüm unutulmaktır.


Amcası ilave etti:
-Unutmak da ölmektir.
sa Be devam etti:
-Hayat birkaç hatıradır.
Bala Hatun bitirdi:
-Hayat ölümün ba langıcıdır.
Çakır farkına varmaksızın elindeki Kuran’ı açmı tı. O
zaman be hayalet birden tekrarladılar:
- nsan anıldıkça ya ıyor demektir.
-Anıldıkça ya ıyor demektir…
-‘Ya ıyor demektir…’”74

73
A. g. e., s. 108.
74
Deli Kurt, rfan Yay., stanbul, 1998, ss. 47-48.
82
Atsız, 1940’ların Türkiye’sinden geçmi e baktı ında gör-
dü ü “ölümü”dür. Dipsiz zaman, ancak uçurum anlamına
gelebilirdi. Ya adı ımız zamandan geriye, yeni bir hayat
hamlesi bulabilmek için döneriz ço u zaman; fakat
kar ıla aca ımız her zaman “ölüm” olacaktır. Hayat ve
ölüm çeli kisi…. Atsız’ın romanlarındaki derin
yapı/çatı ma hayat ve ölüm çatı masıdır. Ba ka bir deyi le
aslında Atsız bireysel anlamda, ölümü bir kurtulu gibi
gören adamdır. Üç romandaki a k hikayesinin de kötü
sonuçla bitmesi bunu gösteriyor. Çünkü kavu ma, a k
ki isel bir tercih oldu una göre, hayatın tercih edildi i
anlamına gelecekti. Atsız’daki çeli ki idealleri ile ki isel
hayatına dair çatı madır. Çünkü idealler topluma ili -
kindir. Bu toplum Türk milletidir ve milletin ya aması
gerekir. Tarihi bilgi bize Türklerin romanda bahsi geçen
co rafyayı asırlar önce terk ederek ba ka bir co rafyaya
batıya yöneldiklerini göstermektedir. Edebi bakımdan hem
batı, hem a k hem ölüm ‘iç’tir. Topyekün iç’te olmayı
tercih eden Atsız, iç’in kapısında ikiye ayrılır: Bireysel
olarak ölüm toplumsal olarak hayat! Büyük a k/büyük
ölüm budur. Ancak iç’in kapısında tereddüt etmesine yol
açan di er husus cemiyet adına endi eleridir. Burada
“millet” sevgisini hatırlayalım. Bozkurtların Ölümü ve
Bozkurtlar Diriliyor ve Deli Kurt adlı romanlarında ırken
Türk olan bir tek olumsuz kahraman yoktur. Bütün
Türkler iyidir. Milletin bekası adına ka anlar acımasız
kararlar alabilir ve ba ka bir Türk boyunu, milletin birli i
için yok edebilirler. Deli Kurt romanında bu tercih,
ehzadelerin kavgası ekline dönü mü , ancak Atsız, bu
konuya dair hiçbir ele tiride bulunmamı tır. Romanda
Deli Kurt’un emanet edildi i, sa Bey’in adamı Çakır bile,
bu konuda hiçbir olumsuz cümle kullanmaz. Olan olmu ,
83
ölen ölmü tür; bundan sonra yeni padi ahın hizmetindedir.
Atsız’daki bu millet sevgisi, millet adına ideallerin ya atıl-
ması gerekti i eklinde tezahür eder ve Atsız bu noktada
“hayat”ı tercih edecektir.
Bu satırlarda geçen üç önemli unsuru; kadın objesini yani
a kı yani Ay Hanım’ı ve onun gözlerini; batıyı ve ölüm
uçurumunu unutmadan, di er romana, Deli Kurt’a ge-
çelim:
Hikayeyi herkesin bildi ini kabul ederek Gökçen’den ve
onun gözlerinden bahsetmek istiyorum. Gökçen bir yürük
kızı. Güzelli i dillere destan. Gözlerinden ye il bir ı ık
saçmakta ve gözlerine bakan ölmektedir. Ancak, Gökçen’i
seven ve onun sevdi i birisi, yine onun alı tırmasıyla
gözlerine bakabilmektedir. Deli Kurt, Gökçen’e a ık olur
ve onun gözlerine alı mak suretiyle bakmayı ö renir.
Fakat bu a kın sonunda da ölüm vardır. Bozkurtlar
Diriliyor’da “ölüm uçurumu”na atlayarak ölen kahraman-
ların yerine Deli Kurt’ta Gökçen kızı sel almı tır.
Romanın sonunda Deli Kurt’un nereye gitti i bilinmez:
“Gece indi. Karanlık yava yava her yeri örttü ve ebedi
yollarda kah “Allah” diye inleyerek, kah “Gökçen” diye
sayıklayarak giden yolcuyu kavradı. Bu meçhul Osmanlı
ehzadesi, kendisinden önce gelen ve gelecek olan sayısız
Osmanlı ehzadesine tarihin mukadderatının çizdi i büyük
ıstırap içinde, ancak kendisinin görebildi i ye il ı ıklar
içinde, bütün gözlerden silinerek kayboldu.
Artık hiçbir ey görünmüyor, fırtınanın u uldadı ı bu
yolda yalnız bir atın nal sesleri ve bir insanın hıçkırıkları
i itiliyordu…”75

75
A. g. e., s. 271.
84
Romanın sonundaki bu sahne, Deli Kurt’un en romantik
sahnesidir. Atsız, yukardan beri saydı ımız “iç” e ili kin
metaforlara bir yenisini eklemi tir: Gece…Romantik
edebiyatın en önemli malzemelerinden biri olan gece, iç’e
dönme zamanı, iç’te olma zamanıdır. Geceyle birlikte
insan kendi evrenine çekilir. Güven ve huzur veren, bütün
aksesuarlarını kendimizin tayin etti i bir alem olarak gece,
aynı zamanda hesapla ma mekanıdır. Nasıl ki Bozkurtlar
Diriliyor’un sonunda, Urungu, ölüm uçurumundan
atlayarak içte olmayı tercih etmi se, Deli Kurt da romanın
sonunda iç’te olmayı tercih etmi tir.
Bozkurtlar Diriliyor romanından aldıklarımızın yanına bu
romandan alaca ımız Gökçen, göz ve ye il ı ık
metaforlarını alalım ve Ruh Adam’a geçelim:
Ruh Adam 1972 yılında yayınlanmı . Yani Atsız’ın
ölümünden üç yıl önce. Di er romanlardaki temel soru,
temel çatı ma, bu romanda çok daha açık olarak ortaya
konmu .Deli Kurt’un son sahnesi için, hatırlanacak olursa
“gece”yle birlikte “iç”e geçildi ini, ve “gece”nin bizim
hesapla ma mekanımız oldu unu söylemi tik. Atsız
hakkında yazılan önemli bir biyografide, bu romanın onun
hayatından izler ta ıdı ı söylenmekte.76 Metaforik anlam-
da Atsız’ın en zengin romanı diyebilece imiz Ruh
Adam’ın bizim açımızdan önemli kahramanı Güntülü’dür.
Güntülü’nün gözlerine ili kin ifadeler, tıpkı Ay Hanım ve
Gökçen kız konusunda oldu u gibi, metnin bir çok
yerinde geçmektedir. Ancak, herkesin bildi i ve roman
kahramanı Selim Pusat’ın Güntülü’ye gönderdi i o

76
Ömer Faruk Akün, slam Ansiklopedisi’nin Hüseyin Nihal Atsız
maddesi, Prof. Dr. Ömer Faruk Akün tarafından yazılmı tır. Türkiye
Diyanet Vakfı Yay., C. 4, ss. 87-91, stanbul, 1991.
85
me hur iirin sadece gözlere ili kin kısmını almak
istiyorum:

“Ruhun mu ate , yoksa o gözler mi alevden?


Bilmem, bu yanarda ne biçim korla tutu tu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutu tu…

Gün senden bir ı ık alsa da bir renge bürünse;


Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her ey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o ye il gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakı ınla,


Ey sen ki gönüller tutu ur her bakı ınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana u runda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah i lemenin zevkini tattım;
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur anlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!77

77
Ruh Adam, rfan yay., stanbul, 2004, s.285.
86
A k/Ölüm

Gözlerine bakılamayan Ay Hanım, yine gözlerine bakıla-


mayan ve gözlerinden ye il ı ık saçan Gökçen kız ve göz-
leri en katı silahı olan-üstelik yine ye il- Güntülü! Yani üç
kadın bir a k ve ölüm… Daha açık bir ifadeyle söyleyecek
olursak, Atsız’daki temel çatı manın biri ahsi, di eri
toplumsal olmak üzere iki yönü vardır: Önce toplumsal
olanı söyleyelim: Ölüm mü hayat mı sorusunu, Atsız önce
mensup oldu u milleti için sorar ve verdi i cevap “hayat”ı
tercih do rultusundadır. Urungu’nun Ay Hanım kuca ında
oldu u halde “ölüm uçurum”undan atladı ı sahneyi tekrar
hatırlayalım. Onun arkasından gelenler, milletin mensup-
larıdır. Ya lı Pars, orta ya lı Yula ve Ezgene, çocuk de-
necek ya taki Taçam ve Deli Ersegün…Onlar batıya
gidecekler ve hayat devam edecektir. Milleti için hayatı,
kendisi için ölümü seçer.
Onun romanlarındaki temel çatı manın ahsi yanına
gelince: Atsız ahsi olarak iç’te olmayı istemektedir. ç,
batı’dır, iç a k’tır, iç ölüm’dür. Onun roman kahramanları
a k’la ölüm’ü aynı düzlemde görmektedirler. I ık yol’dur.
Türk mitolojisinde batı da bilindi i gibi yol anlamına
gelmektedir. Bunu Türk destanlarında görebiliriz. Öy-
leyse, Ruh Adam’daki ı ık kızlar, roman kahramanı için
onu iç’e ça ıran yol anlamına gelmektedir. Roman-
larındaki a k hikayelerinin hiç birisi kavu mayla bitmez.
Ruh Adam’ın sonundaki mahkeme sahnesi, acımasız bir
hesapla madır. Mahkemedeki sorgulamanın ana konusu
bireysel bir a ktır. Selim Pusat, a ık olmakla sanki, kendi
yaratılı gayesine ihanet etmi gibidir. Atsız’ın roman-
cılı ının temelinde insan o lunun en temel korkusu, bir

87
destan üslubuyla mitik bir hale dönü türülerek anlatıl-
mı tır.
Atsız’daki tarih tutkusu ise “ölümsüzlük” a kıyla anlatı-
labilir. Çünkü “hatırlanmak ya amak” demekti. A k da
öyle… Ancak her durumda kar ısına ölüm çıkmaktadır.
Roman kahramanlarının romanların sonundaki yalnızlık-
ları, bu gerçek kar ısındaki çaresizlikten ba ka bir ey
de ildir. Hayatı isterken ölümle yüz yüze gelmek…..

88
TANIDI IM ATSIZ

Altan DEL ORMAN∗

De erli dinleyicilerimizi saygıyla ve sevgiyle se-


lâmlıyorum. Sevgiyle selâmlıyorum, çünkü Atsız gibi bir
ahsıyetin aziz hâtırasını bir kere daha yâd etmek için bu
salonu doldurdular. Bunu bir vefa ve kadirbilirlik örne i
olarak telâkki ediyorum. Vefakârlık ve kadirbilirlik,
milletimize has bu iki haslete son zamanlarda gittikçe daha
az rastlanır olmu tur. Bu bakımdan, takdirlerimi ayrıca
ifade etmekten mutluluk duyuyorum.
Kıymetli arkada larım, Atsız Bey’in çe itli yönlerini
liyakatla belirttiler. Sınırlı bir zaman dilimi içinde ancak
bu kadarı yapılabiliyor. Atsız, çok yönlü bir ahsiyet.
E itimci, yazar, air, romancı, tarihçi, Türkolog, fakat
bütün bunların ötesinde büyük bir ülkü ve mücadele
adamı. Onu bütün yönleriyle anlatmak ve anmak, zaman
sınırlaması olan böyle bir toplantıda elbette mümkün
de il. Ben de, Atsız hakkında genel bir de erlendirme
yapmak ve bir hâtıramı nakletmekle yetinece im.
Atsız Bey, otuz yıl önce, 11 Aralık 1975’te gözle-
rini hayata kapamı tı. Bu kayıp, onu tanıyanların ve


Yazar, Atsız’ın Talebesi
89
Türkçülü e gönül verenlerin yüreklerinde hâlâ dinmeyen
bir sızıdır. Onu tanımı ve ona sevgiyle ba lanmı olanlar
bu dünyadan yava yava ayrıldıkça, duyulan acılar da
azalacak, fakat Atsız’ın aziz hâtırası gittikçe yücelecektir.
lerdeki Türk nesilleri, Atsız’la aynı dönemde ya amamı
olmalarına hayıflanacaklar veya onun kendi ça larında
ya amı olmasını arzulayacaklardır.
Büyük ülkücüler, inançları u runa çile çeken,
olmadık ızdıraplara katlanan, her türlü belâya mertçe
gö üs geren; serveti, öhreti, mevki ve makamı elinin
tersiyle itebilen, kendi hayatlarını hiçe sayan kahraman-
lardır. Günümüzün kahramanları, sadece sava meydan-
larından çıkmıyor. Everest’e ilk tırmanan da cı da, buzlar
arasında donarak hayatını kaybeden kutup kâ ifi de, bütün
hayatını Afrika’nın ücra bir kö esindeki insanların sa lık
hizmetine vakfeden hem ire de birer kahramandır. nanç-
ları yüzünden zindanlara atılanlar, açlı a mahkûm edilen-
ler, en tabiî hakları ellerinden alınanlar da birer kahra-
mandır. Atsız, bu vasıfların hepsini 70 yıllık hayatına
sı dırmı tır.
Toplumlar, zaman zaman ahlâk zafiyetiyle malûl duruma
geliyorlar. Kalabalıkların üzerine çöken bu me ’um gölge,
insanları sahte kahramanlara itaat etmeye, i irilmi
öhretlere alkı tutmaya, e ilip bükülmeye zorluyor. Bu
a ır ve görünmez baskıya direnmek, sanıldı ından daha
güçtür. Atsız’ın dimdik ve dosdo ru ya anmı hayatında
böyle bir lekenin zerresine rastlanmaz.
Türkçülük, Türk milletinin dünyada lâyık oldu u
yere gelmesini, ba ımsız ve müreffeh bir hayat sürmesini
amaçlayan ülkünün adıdır. Atsız’ın bütün hayatı. Türkçü-
lü ün güçlenmesi, geli mesi ve yayılması için çalı makla
geçmi tir. Bu davranı , üphesiz ki takdire lâyıktır. Ama,
90
ne hazindir ki, takdir beklemeyen Atsız, daima tekdire
mâruz kalmı tır. O, içinden yeti ti i toplumun saadeti için
bütün hayatını vermi tir. Buna kar ılık, aynı toplum, ona
zindanları, yoklukları, yoksunlukları reva görmü tür. Bu
sebeple, her ferdinin üzerinde hakkı olan toplumun, Atsız
üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Atsız, ebedî âleme, mensup
bulundu u toplumdan alacaklı olarak göçmü nadir ahsi-
yetlerden biridir.
Bu noktada, sizlere kırk üç yıl öncesine ait bir
hâtıramı nakletmek istiyorum. 27 Mayıs 1960’ta, Silâhlı
Kuvvetler yönetime el koymu lardı. htilal kadrosu içinde,
Albay Alparslan Türke de yer alıyordu. Türke , Atsız’ın,
1944 öncesinden beri tanıdı ı, Türkçülük dâvasında
birlikte hapis yattıkları, iyi yeti mi bir kurmay subaydı.
Atsız, onun duruma hâkim olmasıyla, Türkçülü ün devlet
katında lâyık oldu u yeri bulaca ını ümit ediyordu. Fakat,
Millî Birlik Komitesi içindeki çeki meler, 14 Kasım
1960’ta, Türke ve 13 arkada ının sürgüne gönderil-
mesiyle sonuçlanmı tı. Komiteden tasfiye edilenler, çe itli
ba kentlerdeki büyükelçiliklere mü avir olarak tayin
edilmi lerdi. Fakat, ordu içinde onları destekleyen genç
subayların varlı ı biliniyordu. Millî Birlik Komitesi’nin
dı ında kalmı olan Talat Aydemir Harp Okulu
komutanıydı ve eski arkada larına oldu u kadar i
ba ındaki hükûmete kar ı da mu ber durumdaydı. Onun
bir harekete geçmesine muhakkak gözüyle bakılıyordu.
22 ubat 1962 günü o zamanlar çalı tı ım Ak am
gazetesine ö leden sonra gitmi tim. Gece yarısına kadar
çalı acaktım. Fakat herkes eli-kolu ba lı oturuyordu. O
saatlere mahsus telâ tan eser yoktu. Yalnız bir ba ka
heyecan yine de gizlenecek gibi de ildi.

91
Anlattılar:
– Ankara ile teleks ve telefon ba lantısı kesildi. Haber
alamıyoruz. Ö rendi imize göre Ankara’da askerî birlikler
ayaklanmı . ehre do ru yürüyen tank birlikleri varmı .
Çatı ma olmu mu, belli de il. Mecburen bekleyece iz.
Öyle yaptık.
Radyonun ba ından ayrılmıyor, bildiri veya haber
bekliyorduk. Ankara Radyosunun yayını ise zaman zaman
kesiliyordu. Ara sıra da mar lar çalınıyordu. Radyo kimin
elinde, o da belli de ildi.
Gece bastırınca merakımı yenemedim, çıkıp ehri
dola tım. stanbul, her zamanki hayatını ya ar gibiydi. Ak-
saray, Taksim, Beyazıt, Eminönü gibi merkezî yerlerde
ola anüstü hiçbir görünü yoktu. Yollarda askerî araçlar,
üniformalı birlikler arayan gözlerim, bunların hiçbirine
rastlamıyordu. Ayhan Songar’ın Lâleli’deki muayene-
hanesine u radım. Geç saatlere kadar çalı tı ını biliyor-
dum. Nitekim oradaydı. Radyonun ba ından ayrılmıyordu.
Monte Carlo Radyosu, harekâtı dakika dakika veriyormu .
Kısaca özetledi. Ayaklanan birlikler Ankara’ya hâkimmi .
Tanklar ana yolları, giri -çıkı ları tutmu . Hükûmet uyu -
ma yolları arıyormu . Harekâtın merkezini Harb Okulu ve
Zırhlı Birlikler meydana getiriyormu . Ba ta Albay Talât
Aydemir varmı . Aydemir’in Türke taraftarı oldu u
biliniyormu . stanbul ise bu harekâta taraftar de ilmi .
Böyle bir özet, evvelki bilgilere uyuyor, onları
do ruluyordu. O bakımdan, inanılması mümkün gibi gö-
rünmekteydi. Bu durumda, Ankara’daki ve stanbul’daki
milliyetçi genç subayların, askerî harekâtı desteklemesi
ihtimali galip görünüyordu. Demek ki durum vahimdi.
Gazeteye döndüm. Az sonra radyoda siyasî parti li-
derlerinin konu maları yayınlanmaya ba landı. Liderler,
92
ayaklanmayı tasvip etmiyorlar, demokratik rejimin korun-
ması gerekti inden dem vuruyorlardı. Demek ki, Ankara
Radyosu hükümetin kontrolüne girmi ti.
Fakat, smet Pa a konu maya ba ladıktan az sonra
radyo susuverdi. Bir süre sessizlik, sonra yine mar lar.
Anla ılan radyo tekrar el de i tirmi ti. Bu da çatı ma ol-
du una veya en azından çeki menin devam etti ine açık
bir i aretti.
Gündüz saatlerinden itibaren beni gazeteden arayan
arkada ların telefonları artmı tı. Merak içindeydiler. Yeni
haber olup olmadı ını soruyorlardı. Türkiye’de ilk defa bir
ba bakanın konu ması radyoda susturuluyordu. Dokunul-
maz sanılan smet Pa a’nın maruz kaldı ı bu muamele
neye delâlet ederdi? Âkıbet ne olacaktı? Ayaklanmanın
yönü ve rengi neydi?
Bu soruları cevaplandıracak durumda de ildik.
Ancak, belli olan uydu ki, Ankara’da bir bekleyi vardır.
Bir kıvılcım her eyi ate e verebilir ve stanbul, bunun
dı ında kalamaz. E er Ankara’daki hareket, milliyetçi
veya 14’ler taraftarı subayların deste inde ise, stanbul’da
onlara kar ı giri ilecek bir ba ka hareket, ister-istemez
milliyetçilerin aleyhinde geli ebilirdi.
Böyle kritik zamanlarda, hele merkezî otorite de ortadan
kalkmı sa, kimlerin ne yapaca ı pek belli olmazdı.
Beni arayan arkada larla bulu maya karar verdik.
Bir araya geldi imizde, yine yabancı radyolardan derlen-
me bazı haberler, yeni ipuçları verir gibiydi. Yorumlara
göre Ankara, milliyetçi kuvvetlerin elindeydi, stanbul ise
onlara kar ı bir tavır takınmı tı.
Böyle tehlikeli bir ortamda, meçhul er kuvvetlerinin
Atsız’ı da hedef olarak almaları ihtimali yok muydu? Bize

93
göre vardı. u hâlde onu evden uzakla tırmak ve geceyi
ba ka yerde geçirmesini sa lamak isabetli olacaktı.
Bunu gerçekle tirmek için, aramızdan üç ki i
ayrıldı. Biri Kıbrıs’lı bir genç olan brahim Cemalî idi. (O
sırada Teknik Okul’da -daha sonraki D.M.M.A.- ö ren-
ciydi. Sonraları, Rum taarruzu sırasında Kıbrıs’a dönüp
mücahit olarak çarpı tı. Mühendis oldu. Genç sayılacak
bir ya ta vefat etti.) Di eri smail Hakkı Gökhun,
üçüncüsü de ben. Ötekiler çe itli yönlere gittiler. Dönü te
bir grupla Bostancı’da bulu acak, sonra onlarla birlikte
Üsküdar Araba Vapuru skelesine gidip bizi orada
bekleyecek üçüncü grubu bulacaktık.
Kadıköy’e kalkan son vapura ancak yeti ebildik.
So uk bir kı gecesiydi ama ya ı yoktu. Ne ya mur, ne
kar. Hava berraktı. Lâkin içimizde tuhaf bir sıkıntı
hissediyorduk, biraz da heyecan. Kadıköy’den Kartal’a
kalkan bir minibüsü zorlukla bulduk. Ortalıktan el ayak
çekilmi ti. Gecenin karanlı ı, solgun sokak lâmbalarının
ı ı ı ile yer yer aralanıyordu. Atsız’ın evine vardı ımızda
saat 1.30’u geçmi ti. Kapıyı vurarak Hoca’yı uyandırdık.
çeri geçip oturduk. Manzara hem tuhafımıza gidiyor, hem
de heyecan veriyordu.
– Olup bitenlerden haberiniz var mı?
– Hayır! Ne oldu?
– Ankara’da yeni bir ayaklanma!
Sonra bütün bildiklerimizi anlattık.
O ak am erken yatmı tı. Radyoda çok kere sadece haber-
leri dinlerdi. O ak am da ajans vakti gelince radyoyu aç-
mı , ses gelmedi ini görünce üzerinde durmamı tı. Tabiî,
Ankara Radyosu’ndan ses çıkmıyordu ki, haber alma im-
kânı olsun.

94
– Sizin burada yalnız kalmanızı mahzurlu gördük. Hiç
olmazsa bu gece. Ortalık yatı sın, o zaman durum da
aydınlanır. Ama imdi bu evi terk edelim.
– Nereye gidece iz?
– Bilmiyoruz! Önce buradan çıkalım, onu beraberce dü ü-
nürüz.
Divanın üzerinde oturuyordu. Kısa bir sessizlik oldu.
Kendi kendime: “Acaba, diyordum, fazla telâ a mı kapıl-
dık? Hoca’yı lüzumsuz yere mi tedirgin etmekteyiz? Bi-
zim hâlimize içinden gülüyor olmasın!”
Az sonra ba ını kaldırdı:
– Haklısınız, dedi. Gitmek lâzım. Çocukları uyandırayım,
hazırlansınlar Ben de giyineyim. Siz u radyoya bir daha
bakın, belki yeni bir haber vardır.
Yukarı çıktı.
Radyoda yeni bir ey yoktu. Daha do rusu, hiçbir ey
yoktu.
Bir müddet geçince, ellerimi yüzümü yıkamak ihtiyacını
duydum. Banyo yukarı katta, merdiven ba ındaydı.
Yava ça çıktım.
Atsız hemen hemen hazırlanmı tı. Yalnız ceketini giy-
memi ti. Üzerinde beyaz, kolalı, belki ambalajından yeni
çıkmı bir gömlek, boynunda ık bir kıravat. El çantasına
bazı eyler koyuyordu.
– Ma allah hocam! Pek ık giyinmi siniz!
Hafifçe gülümsedi:
– Eee, belki de sava a gidiyoruz. Dü üne gider gibi giyin-
mek lâzım de il mi?
Ben de güldüm.
Tam o sırada masanın üzerinden, beze sarılı, uzunca bir
ey aldı, çantaya koydu.
– Bu ne, biliyor musun?
95
– Hayır!
Az evvel çantaya koydu u eyi çıkardı, üzerindeki bezi
açtı. Elinde uzun bir hançer duruyordu. Kını ve kabzası
i lemeli, süs ve hâtıra olsun diye bulundurulan cinsten bir
hançer.
Elimde olmadan sordum:
– Ne yapacaksınız bunu?
– Sava a silâhsız gidilir mi? Bizim de yanımızda hiç
olmazsa bu bulunsun!
Küçük o lu Bu ra ve evlâtlı ı Kâniye de hazır olmu lardı.
Biraz sonra evden çıkıp cadde tarafına yürüdük.
Atsız, çocukları kom ulardan birine emanet etti. Herhalde
eskiden beri teklifsiz görü üyor olmalıydılar ki, bu kom u
evine tereddütsüz yürümü tü.
Bir vasıta bulup Bostancı’ya geldik. Durakta taksiler
vardı. Onlardan biriyle pazarlık edip bindik. Üsküdar’a
varı ımız uzun sürmedi. Sözle ti imiz gibi, di er
arkada lar da iskeledeydiler. çlerinde Mustafa Kafalı ve
Mehmet Eröz de vardı. (Eröz, o sırada ktisat Fakül-
tesi’nde Prof. Fındıko lu’nun asistanıydı. Sonra profesör,
de erli bir sosyolog ve ilim adamı oldu. Ciddî eserler
verdi. A ır bir hastalık sonucu verimli ça ında kaybettik.)
stanbul’da görevli bazı genç subaylarla görü üp gelmi ti.
Araba vapuruna bindik. Bombo salonda oturup çayla-
rımızı söyleyince, aklımızı kurcalayan soruyu içimizden
biri ortaya attı:
– Nereye gidece iz?
Öyle ya, vakit sabaha kar ı 3.30-4.00 Hiçbir hazırlı ımız
yok. Her ey hızla olup bitmi . Ötelerde ne olup bitti ini
dahi bilmiyoruz.
Atsız:

96
– E er Ankara’da milliyetçiler, burada ötekiler hâkimse ve
bunlar çatı maya giri mi lerse Türkiye ikiye ayrılmı
demektir. O takdirde biz, milliyetçilerin safına katılaca ız.
Onun için Ankara’ya gitmemiz lâzım gelecek. Ama, önce
bunun do ru olup olmadı ını iyice ö renmeliyiz. imdi
Kabata ’a gidelim. Gerisini orada dü ünürüz.
Demek ki evde “sava ” sözünü söylerken pek aka
yapmıyordu. bu kadar ciddî miydi? Bir türlü inanasım
gelmiyordu. Hele “Türkiye ikiye ayrılmı demektir” sözü
bana pek dokunmu tu. rademizin dı ında, bir akıntıya
kapılmı gibi süreklenmeye mi ba lamı tık?
Kabata ’a inince Karaköy yönüne do ru yürümeye ba -
ladık. Bir eye -bir taksiye- binme lüzumunu duyma-
mı tık. Acelemiz veya hedefimiz yoktu ki, binelim. Öyle-
sine yürüyorduk. Sanki zaman dolsun, sabah olsun diye.
Sekiz-dokuz ki iydik. Yollarda hiç kimseler görünmü-
yordu. O saatlerde bu caddeden çok geçmi li im vardı.
Yine böyle kimselerin olmadı ı saatlerde. Sabaha kar ı,
gazeteden çıkıp eve dönerken. Ama hiçbirinde bu yolun,
bu kadar tenha göründü ünü hatırlamıyordum.
Yolun yarısında, sabahın ilk aydınlı ı, buzlu cam
arkasından ı ır gibi, tül tül üzerimize inmeye ba ladı.
Mahalle aralarından tek tük bekçi düdükleri... Ve ıslak bir
sis.
Garip bir kafileydik. Veya bana öyle görünüyordu.
Atsız’ın “Ya ayan Türkçülere A ıt” adlı iirinden bir beyti
hatırlıyordum:
Gitmekte bütün kafile, meçhûle yönelmi ,
Nerden gelerek hangi karanlık sona do ru?
Bir ihtilâl sabahının alaca karanlı ında sokaklara
dökülmü bu insanları bir araya getiren neydi? Savunma

97
içgüdüsü mü, vefa duygusu mu, yoksa bir ülküye gönül
vermi olmanın tabiî akı ı mı?
Hangisi olursa olsun, ne kadar yalnız, ne kadar çaresizdik.
Memleket belki de bir dönüm noktasındaydı. Böyle kritik
bir anda, Türk milliyetçili inin nice cefalara katlanmı
önderi, yanında birkaç gençle stanbul sokaklarında sabah-
lamaktaydı. imdi u ilerdeki kö eba ından çıkacak bir
devriye postası hepimizi toparlayıp götürebilirdi. Hangi
yöne akıp gitti i bilinmeyen bir ihtilâl ortamında
derdimizi kime ve nasıl anlatabilirdik?
O anda aklıma Atsız’ın çantasındaki hançer geldi. Meçhul
dü manlara kar ı bizi koruyacak tek “silâh”! Dudaklarıma
belki belli belirsiz bir tebessüm takılmı tı ama, içime de
bir gariplik, bir hüzün çökmü tü. Türklü e sevdalı,
Türklük için her eyini -canını bile- seve seve adamı bu
insanlar, kendi vatanlarında niye böyle öksüz ve sahip-
sizdi?
Türk milliyetçili ine ve milliyetçilerine yönelmi her
menfî hareket, bende daima bu “vatanda gurbet” hissini
uyandırmı tır. Yüre imin bu duygu ile da landı ı çok za-
manlar olmu tur. O geceden önce ve sonra... Hattâ imdi
bile!
Fındıklı’yı, Salıpazarı’nı, Tophane’yi, Karaköy Meyda-
nı’nı geçtik. Köprü trafi e açılmı tı. Tek tük yayalar, bir-
kaç vasıta... Eminönü’nden Bahçekapı’ya sapıp Sirkeci’ye
yöneldik. Ü ümü ve yorulmu tuk. çimizden biri:
– urada bir muhallebici var, dedi, hem bir eyler içeriz,
hem dinleniriz.
sabet! Camında “Meriç Muhallebicisi” yazılı bir salona
girdik. Dumanı üstünde salepler hepimize canlılık getir-
mi ti. Ben gazeteye kadar çıkıp son haberleri ö renmek
üzere aya a kalkmı tım ki, dı arda gazete müvezzilerinin
98
haykırı ları çınladı. lk baskılar yapılmı tı. Birkaç gazete
birden alıp döndüm. Hepsinin man etinde aynı haberin
im ir harfleri haykırıyordu: “ htilâl bastırıldı!. Ve biraz
tafsilât.
Bize lâzım olan haber buydu. Demek ki artık da ılabilir,
i imize veya evimize gidebilirdik. Birkaçımız ayrıldı, geri
kalanlar Ca alo lu’ndan Beyazıt’a do ru yürümeye
ba ladık.
Atsız’la Edebiyat Fakültesi’nin önünde vedala tık. O,
fakültedeki dostlardan birinin bo odasında bir-iki saat
uyuduktan sonra kütüphanedeki i inin ba ına gidecekti.
Aradan on be yıl geçtikten ve Atsız Bey vefat ettikten
sonra, bu olayı “Tanıdı ım Atsız” kitabımın ilk baskısında
yazmı tım. Daha sonra 12 Eylül harekâtı oldu. Birkaç ay
sonra bir hanım telefon ederek benimle görü mek
istedi ini bildirdi. Geldi, konu tuk. Kendisi, 27 Mayısçılar
arasında yer almı , fakat komiteye girmemi olan Ertu rul
Alatlı’nın kızıydı: Alev Alatlı. Sonraları çok sayıda roman
yazarak ün yapmı tır. Diyordu ki: “Türkiye’de bugüne
kadar sürüp gelen fikir cereyanlarını inceledim. Bunların
arasında Türkçülük ve Komünizm ba ta geliyor. Bu iki
cereyanın da önder isimleri Nihâl Atsız ve Nâzım Hikmet.
Ben sizden Atsız hakkında daha geni bilgi almak
istiyorum.”
Özetle anlattım. Zaten kitabımı da okumu tu. Sonraları
kaleme aldı ı seri romanlarından biri “Okey Musti. Bu i
tamamdır” adını ta ıyordu. Alatlı, bu romanında, 22 ubat
gecesi ya adıklarımızı, isimlerimizi de zikrederek, oldu u
gibi tasvir etmi . Yani, bir romancı gözüyle de, o ihtilâl
gecesindeki durumumuz dramatik bir hâdise olarak
görülmü .
•••
99
Atsız, kabiliyeti, çalı kanlı ı ve Türklük sevgisi sayesinde
büyük bir Türkoloji bilgini olmanın henüz ilk adımlarını
atarken, akademik hayattan mahrum bırakılmı tır. Bu hata,
milletimiz ve bilim dünyamız için ciddî bir kayba yol
açmı tır. Atsız, üniversite dı ında da çalı malarına devam
etmi ; Türk tarihi ve Türk kültürü üzerine de erli eserler
vermi tir. lmî faaliyeti, onun görü leri dikkate alınması
gereken bir dü ünür ve bilim adamı olmasını sa lamı tır.
Kaybeden Atsız de ildir.
Sadece üniversite açısından de il, ö retmenlik hayatı
bakımından da devlet Atsız’a lâyık oldu u yeri vermekten
daima kaçınmı tır. Atsız’ın, üniversiteden ayrıldıktan
sonra 1969’da emekli olana kadar 36 yıllık devlet hizmeti
vardır. Bu sürenin ancak yedi yılı resmî okullarda Türkçe
ve edebiyat ö retmenli i ile geçmi tir. Malatya
Ortaokulunda, Edirne Erkek Lisesi’nde, Deniz Gedikli
Hazırlama Okulu’nda ve son olarak da Haydarpa a
Lisesi’nde, Altı yıl da, Yuca Ülkü ve Bo aziçi liselerinde
olmak üzere, özel okullarda ö retmenlik yapmı tır.
Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki eski eserleri tasnif
komisyonu uzmanlı ı ise on sekiz yıl devam etmi tir.
Demek ki geri kalan be yılda devlet Atsız’a görev
vermemi , onu hapislere gönderdi i gibi açlık ve yoklu a
mahkûm etmi tir.
Özel hayatında son derece nazik, cana yakın ve
ho görülü olan Atsız’ın, millî meselelerde aynı ölçüde sert
ve ha in olması çok kimseye yadırgatıcı gelebilir. Ama, bu
büyük ülkü ve inanç adamlarının ço unda ortak ve
karakteristik bir vasıftır. ahsımıza yapılmı bir hakareti
ba ı layabilir veya yanlı bir davranı ı ho görebiliriz.
Ama, milletimize yönelmi bir kötü niyeti ba ı lama
hakkımız yoktur, olmamalıdır. Bu açıdan bakıldı ında,
100
Atsız’daki farklı ki ilikleri ve bu ki ilikler arasındaki
tezadı daha iyi anlamak mümkündür.

Türkçülük, geli mesini üphesiz çok de erli fikir, yazı ve


te kilâtçı kadrosuna borçludur. Bu kadro içinde, Atsız,
bitip tükenmek bilmeyen gayreti, i lek kalemi, hitabet
kudreti, azmi, sabrı ve tahammülü ile müstesna bir yer
tutar. Ya adı ı olaylar. mâruz kaldı ı haksız muameleler
ve fedakârlı ı, onun adını, bu kadro içinde ön plâna
çıkarmı tır. Bu sebeple, “Atsız” adı, kırk yılı a kın bir
süreyle Türkçülü ü temsil etmi tir. O kadar ki, ölümünden
otuz yıl sonra, bugün bile Atsız adı Türkçülü ü, Türkçülük
Atsız adını ça rı tırmaktadır. Böyle bir eref her kula
nasip olmaz.

Atsız’ın Türklü e olan derin sevgisi ve yaptı ı


hizmetler, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi
kavranmaktadır. Kadirbilir Türkçüler ve ülkücüler, onun
ölüm yıldönümlerinde Türkiye’nin her tarafında aziz
hâtırasını anmak için toplantılar düzenliyorlar. Atsız’ı
kendilerine örnek edinen genç nesiller yeti iyor. Atsız
hakkında yazılar, kitaplar yayınlanıyor. Bunların hepsi
güzel ve yara ır i lerdir. Gittikçe daha büyük ölçüde
yapılması gerekir. Fakat, Atsız’ın ruhunu asıl ad edecek
olan, kendisinden sonraki nesillerin, Türkçülük yolunda
giderek artan bir gayretle çalı malarıdır. Nesiller de i -
tikçe Türkçülük bayra ı el de i tirecek, fakat asla yere
dü meyecektir. Türkçülük bayra ının yükselmesi, Türk
milletinin yükselmesi demektir. Ömürlerini bu yolda
harcayanlar, Atsız’ın hâtırasına en büyük saygıyı göster-
mi olacaklardır.

101
Atsız’ın kaybından sonra Türkçülü ün üzerine
serilmi atalet örtüsü yava yava kalkıyor. Art arda gelen
hamlelerle Türkçülük yerinden do ruluyor, sert ve emin
adımlarla zafere do ru yürüyor. Ya asaydı e er, Atsız, bu
ahlanı tan gurur duyardı.

Atsız Bey, bu dünyadan bir efsane gibi gelip geçti. Atsız’ı


tanımı olup da imdi hayatlarının sonbaharını sürenler,
onu her geçen gün daha fazla özlüyorlar.
Onlardan biri de benim.
Beni sabırla ve ilgiyle dinledi iniz için hepinize te ekkür
ederim.

102
OTURUM BA KANI
PROF.DR. AHMET B CAN ERC LASUN’UN
DE ERLEND RMES ∗

Birkaç cümleyle bugünkü oturumu kapatmak isti-


yorum.Mücadeleli bir hayat ya ayan Atsız, o mizacı unu-
tarak ba ka türlü hayat ya ayamazdı. 30’ların ba ında
üniversiteden atılmasaydı daha kuvvetli eserler verecekti
ve herhalde Atsız’ı Atsız yapan da o u radı ı haksızlıklar
olmu tur.Haksızlıklara u ramasaydı, oradan oraya
sürülmeseydi bugünkü Atsız olmayacaktı muhakkak.O,
böyle bir ömrü, böyle bir çalı mayı kendisi için seçmi ti,
öyle ya adı öyle öldü. Bugün bunun için Atsız' ı
anıyoruz.Atsız’ın ruhunu da bugün kendisini burada
anarak biraz eskitiyoruz, eski hale getiriyoruz.Atsız elbette
ya adı ı zamandan, ya adı ı günden çok defa gayri
memnundu ama Türklü e her zaman inanmı tı. Türklü ün
genetik yüceliklerine, erdemlerine inanmı tı. Zaaflarını da
biliyordu elbette. Milletimizin zaafları da vardı
günümüzde. Bu zaaflar belki de en yüksek noktaya çıktı
ama Türklü ün genetik erdemleri ve yücelikleri de vardı,
onlara inanıyordu ve Türklü ün geçmi te oldu u gibi,
gelecekte de mutlaka yücelece ini kabul ediyordu. Zaten


Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi
103
ba ka türlü dü ünülemez ba ka türlü dü ünen insan da
ülkü sahibi olamaz yani gelece e inanmazsak gelece e
inanmazsanız elbette sizin ülkünüz de olmaz.Atsız
gelece e inanıyordu ve Türk milletine inanıyordu.Aslında
Atsız 1930' lu yılların ba ından itibaren sivil Türk
milliyetçili ini gayri resmî Türk milliyetçili ini temsil
eden adamdır.1920 lerden 1930 ların ba ına kadar elbette
Türkçü bir siyaset güden Atatürk devrinin iktidarı o türkçü
siyaseti inkılapları yine Türkçü bir kurulu olan Türk
Ocakları ile halka ula tırmaya çalı ıyordu yani Türk
Ocakları bir bakıma iktidarla halk arasında ili kiyi kuran
bir kurulu tu; ama 1931 de Türk Ocaklarının
kapatılmasıyla Türkçülük sadece devlet katında resmî bir
Türkçülük olarak kaldı. Yani siz dü ünebiliyor musunuz
Atsız'ın ilk itirazını yaptı ı o telgrafını çekti i yer Türk
Tarih Kurumu. Atatürk Tarih Kurumu ile ilgili ve Türk
Tarih Kurumunun ba ında bir ba ka Türkçü var: Yusuf
Akçura var Türk Tarih Kurumunun ba ında. Yusuf Akçura
var yani devlet Türkçülük yapıyor. Tarih Kurumuyla Dil
kurumuyla Türkçülük yapıyor ama Türk Ocakları ortadan
kalkmı i te .
Atsız bu bo lu u dolduran 1931 den itibaren bu
bo lu u dolduran gayri resmî bir bakıma sivil Türkçülü ü
temsil eden insan ve tabii mizacı gere i en imkânsız
denilen dönemde itirazını yapabilen bir insan. Sonradan
birtakım dönemler için ve birtakım insanlar için vakit
geçtikten sonra ele tiriler yöneltmek çok kolaydır. Bugün
o ele tirileri yönetenleri ele tirilerde hep de itibar
etmemiz do ru olmaz. Atsız kendisine zarar verecek
güçlerin, kuvvetlerin, kudretlerin iktidarda oldu u
dönemde ele tirisini yöneltebilen ve dolayısıyla hayatının
arkada larımız tarafından ifade edilen macerasını
104
ya ayabilen bir insan idi.1938 den sonra Türkçülük, Türk
milliyetçili i devlet katında da parladı ve sivil bir
millliyetçili e ihtiyaç vardı. 1938 den sonra devlet
katından da Türkçülük kaldırıldı yine de bir Türk devleti
anlayı ı vardı. Tabii burada onu ey yapmayalım ama
Türkçülük devlet katından da uzakla tırıldı. te o zaman
Atsız'ın 1931 den beri yürüttü ü sivil Türkçülü ün iti-
razları gündeme geldi, üstelik 1940 larda bir ba ka hareket
Türk devletini ve Türkiye Cumhuriyetini tehdit eden bir
ba ka hareket de ortaya çıkmı tı; dolayısıyla Atsız' ın
etrafındaki Türkçüler o zamandan itibaren o harekete kar ı
yani komünizme ve sosyalizme kar ı kendilerini
göstermi lerdi. Maddî bir komünizm önemli de ildi.
Orada önemli olan Sovyet yayılmacılı ıdır. O zaman ona
kar ı bir mücadele gerekiyordu ve bunun bayraktarlı ını
elbette Atsız ve etrafındaki gençler yapmı lardı ve bu
mücadele Sovyetler da ılana kadar da Türk milliyetçileri
tarafından yapılmı tır.Sovyetler da ılana kadar Sovyetler,
Türkiye için bir tehdit idi.
Bazen tarih yanılgısına dü üyoruz. Anakronizm
deniyor buna, Tarih yanıltısı. imdi Sovyet tehdidi yok ya
1960 larda bo una mücadele etmi iz; bo una ölmü üz gibi
tarih yanılgısına dü üyor insanlar. imdi yok Sovyetler
birli i, o zaman vardı. O zaman vardı ve o tehdide kar ı
mücadele etmek gerekiyordu. O mücadeleyi de Atsızlar
Türk milliyetçileri yapmı lardır. 1960 larda da Türk
milliyetçileri ve ülkücüler yapmı lardır gerek yok ama
imdi yine yanılgıya dü üyoruz. Bence yine bir
anakronizm, bir tarih yanılgısına dü üyoruz.
Zannediyorum ki hâlâ Sovyet tehdidi var ve bir kısım
arkada larımız yine enerjilerini o tarafa do ru
yöneltiyorlar. Elbette potansiyel olarak bir Rusya tehlikesi
105
her zaman var. Türkiye için, ama u anda Türkiye' nin
ba ımsızlı ına kar ı birinci tehdidin Sovyetler olmadı ı
veya Sovyetlerin devamı olan Rusya Federasyonu
olmadı ı da ortadadır.Türkiye’nin ba ımsızlı ına kar ı
birinci tehdidin nerden geldi i de u anda ortadadır. O
halde u anda Türkiye’nin ba ımsızlı ına kimler
kastediyorsa bugünkü mücadelenin ona kar ı yapılması
gerekiyor, yani hiçbir ekilde tarih yanılgısına dü memek
lâzım. Herhalde Atsız ya asaydı Ba kanımızın ba langıçta
ifade etti i gibi, bugün de mücadele azmini, oklarını, en
iddetli oklarını bu yeni dü manlara kar ı yöneltecekti
ama karamsarlı a gerek yok Türk milletinin damarlarında
Türk milletinin kanında, fıkratında de i meyen bir cevher
var ve herhalde o cevher bugün bizlerde kendini
göstermez ise Türk milliyetçisiyiz diye dola ıyoruz diyen
çoklarını da biliyoruz ama o cevher bizlerde ortaya çıkmaz
ise bizden sonraki nesillerde mutlaka ortaya çıkacaktır ve
Türklü ün ölece ine inanmıyorum Atsız bunun için
ya adı. Atsızın ömrü ve mücadelesi elbette unutul-
mayacaktır. Hepinizi saygıyla selâmlıyorum...

106
TÜRK OCAKLARI
ANKARA UBES
YAYINLARI

1. Türk Kültürü ve Do u Türkistan, 44 sf.


Temmuz 2002
2. Aydınlarımız ve Avrupa Birli i, (Nuri Gürgür),
64 sf. Mart 2003
3. Ate Altınday ız, (Nuri Gürgür), 16 sf. Mart 2003
4. Millî Birlik ve Milliyetçilik, 63 sf. Haziran 2003
5. AB – Kıbrıs – Kuzey Irak, (Süleyman Demirel),
32 sf. Haziran 2003
6. Ankara ubesi 10. Genel Kurul Raporu, 32 sf.
Aralık 2003
7. Mehmet Emin Resulzade’yi Anıyoruz, 40 sf.
Mart 2004
8. Kuzey Irak – Kıbrıs, (Kâmuran nan), 56 sf.
Nisan 2004
9. Millî Devlet ve Büyük Ortado u Projesi, 66 sf.
Mayıs 2004
10. Millî Kültür, Mozaik Kültürler ve Bölücülük,
(Nevzat Köseo lu), 46 sf. Haziran 2004
11. Ortado u ve Filistin, 83 sf. Temmuz 2004
12. Hacı Bekta Veli, (Dr. Abdülkadir Sezgin), 92 sf.
A ustos 2004

107
13. Mar larımız ve Destanî iirlerimiz, 117 sf.
Aralık 2004
14. Ses Bayra ımız: Türkçemiz, (Yavuz Bülent
Bakiler), Ziya Gökalp Yazı Yarı ması Töreni, 75
sf. ubat 2005
15. Do umunun 100. Yılında Nihâl Atsız, 103 sf.
ubat 2005
16. Türk Dünyası ki Yüzyılın Arasında, (Prof.Dr.
Orhan KAVUNCU), 165 sf. ubat 2005

108

You might also like