You are on page 1of 132

Tasavvuf

Kitabı
***

Derleme ve Şerh:
http://jonasclean.blogspot.com

***

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

1
***

Ve onlar ki,

“Ey Rabbimiz!”

diye niyaz ederler,

“Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet;

bizi

Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için

örnek ve öncü yap!”

{Furkan 74}

***

(Nuh’un (a.s.) oğlu)

“Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım”

dedi.

2
(Nuh (a.s.), ona)

“Bugün Allah'ın emrinden kurtaracak hiçbir güç yoktur,

sadece O'nun esirgedikleri kurtulabilir”

dedi.

Ve öylece

ikisinin arasına dalgalar girdi de

boğulanlardan oldu.

{Hud 43}

***
Allah’dan korkun da yetimlere mallarını verin
ve temizi murdara (helâli harama) değişmeyin,
onların mallarını kendi mallarınıza katıb yemeyin
çünkü o büyük bir vebal bulunuyor.

{Nisa 2}

***

3
Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız,
o zaman,

size helal olan (diğer) kadınlardan biri ile evlenin


(hatta) ikisi, üçü veya dördü (ile);

ama

onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden


korkarsanız,

o zaman (sadece) bir tane ile

yahut meşru şekilde sahip olduklarınız


(Odalık/Cariye) ile (evlenin).

Bu, doğru yoldan sapmamanız


(Adaletten ayrılıp Zulmeden olmamanız) için

daha uygundur.

{Nisa 3}

***
“Kadınlar arasında adâletle muâmele etmeyi ne kadar isteseniz,
bu hususa ne kadar düşseniz imkân yok,
yapamazsınız,
adâletle muâmele edemezsiniz…”

{Nisa 129}

4
***

Allah sizden hafifletmek ister.

Zira

insan zâif olarak yaratılmışdır.

{Nisa 28}

***

Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür,

ama kim affeder,


bağışlarsa

onun mükafatı Allah'a aittir.

Şüphesiz ki Allah,

zalimleri sevmez.

{Şura 40}

***

5
“Sen af yolunu tut,

ve

iyilikle emret…”

{Araf 199}

***

Sûfiler âhirete nisbetle akıllı,


dünyâya nisbetle delidirler.
Kalp açısından akıllı,
nefis açısından delidirler.
Onları hakir görmeyin.
Onlara eziyet etmeyin.
Onlara zulmetmeyin.

Onlara yardım eden

onlardandır.

Mü'minin zaferi geç gelir.


Mü'min, kendisine zulmedeni yere sermedikçe,
ona karşı zafer kazanmadıkça,
onun cenâzesini, malının talan edildiğini,
mevkîsinin düşmanlarının eline geçtigini,
yasaklarının câiz olduğunu görmedikçe

ölmez.

6
Hz. Peygamber'den şöyle rivâyet edilmiştir:

“Allâhü Teâlâ' dan başka yardımcısı olmayan kişiye zulmedildiğinde

Allâhü Teâlâ şöyle buyurur:

“Đzzetim ve celâlim hakkı için, daha sonra da olsa,

sana mutlakâ yardım edeceğim.”

Hakk'ı bulursan

eşyâyı ondan görürsün.

Ne düşmanın kalır,

ne üzerinde hakkın olan biri.

Hakkını aramada Allâhü Teâlâ'ya sığınırsan,

kalbin cevher olur,

sırrın da safa bulur.

Allâhü Teâlâ için amel, O'na itâat ve O'nu hakîkî tevhîd eden
kimseyi

O,

amelde sebeplere sanlmaktan

ve sebeplerle ilgilenmekten kurtarır,

Bütün ahvâlinde hayırdan başka bir şeyle karşılaşmaz.

Allâh'ım! işlerimizi üstlen!

Bizi

ne nefsimize,

ne de yarattıklarından her hangi birisine dayandır.

7
“Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver

ve cehennem azâbından bizi koru.”

{Abdülkâdir Geylanî (r.a.)}

***

“…O size öğüt veriyor, umulur ki böylece düşünüp tutarsınız.”

{Nahl 90}

***

Biz, bu ilahi vahyi kullarımızdan seçtiklerimize miras olarak bahşettik.


Onlardan bazısı kendilerine zulmeder, bazısı ara yolu tercih eder,
bir kısmı da Allah'ın izniyle iyilikte başı çekenlerden olur.
Bu en büyük fazilettir.

{Fatır 32}

***

8
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

“Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam geldi ve:

“Ey Allah'ın Resulü, helak oldum!” dedi.

Aleyhissalatu vesselam:

“Seni helak eden şey nedir?” diye sorunca:

“Oruçlu iken hanımıma temas ettim” dedi.

Bunun üzerine Resulullah'la aralarında şu konuşma geçti:

“Azad edecek bir köle bulabilir misin?”

“Hayır!”

“Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?”

“Hayır!”

“Altmış fakiri doyurabilir misin?”

“Hayır!”

“Öyleyse otur!”

Biz bu minval üzere beklerken,

Aleyhissalatu vesselam'a

içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.

“Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı.

Adam:

“Benim! Buradayım!” deyince, Aleyhissalatu vesselam:

9
“Şu sepeti al, tasadduk (Sadaka olarak dağıt) et!”

dedi.

Adam:

“Benden fakirine mi? Allah'a yemin ediyorum, Medine'nin şu iki kayalığı


arasında benden fakiri yok!”

cevabını verdi.

Bunun üzerine Resulullah güldüler

ve:

“Öyleyse bunu ehline yedir!”

buyurdular."

***

Allah sizden hafifletmek ister.

Zira insan zâif olarak yaratılmışdır.

{Nisa 28}

***

10
“Đnsanlardan öylesi de vardır ki,

Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder…”

{Bakara 207}

***

Sizler üç sınıfa ayrılmış olacaksınız.

{Vakıa 7}

Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak.


Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!

{Vakıa 8}

Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak.


Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!

{Vakıa 9}

Önde olanlar ise,


öne çıkanlar olacak.

{Vakıa 10}

Đşte onlar,

Allah’a yaklaştırılmış olanlardır.

{Vakıa 11}

***
11
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık.

Onu deniyoruz.

Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

Biz ona yolu gösterdik;

ya şükredici olur

ya da nankör.

{Đnsan Suresi 2-3}

***
“Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik.

Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı.

Sizin bir kısmınızı bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık…”

{Furkan 20}

***
“Hani bir zaman meleklere,

Âdem'e secde edin (saygıyla eğilin) demiştik…”

{Đsra 61}

***

12
Ben cinleri de, insanları da

(başka bir hikmete değil)

ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.

{Zariyat 56}

***
“…Đblis (Şeytan) cinlerdendi…” {Kehf 50}

***

Ve Firavun,
halkına bir çağrıda bulunarak

“Ey kavmim!” dedi,

“Mısır'ın hakimiyeti bana ait değil mi?

Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu?

(Sizin en büyük efendiniz olduğumu)

görmüyor musunuz?”

{Zuhruf 51}

***

13
Firavun Musa'ya:

“Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi?

Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

Sonunda yapacağını da yaptın (bir adam öldürdün).

Sen (min el kâfirîne) kafirsin!

(hakikati örten/nankör).”

dedi.

{Şuara 19}

***

Musa,

“Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.”

“Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım.

Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.”

“Başıma kaktığın iyilik de,

Đsrail oğullarını köleleştirmen yüzündendir!”

{Şuara 20/21/22}

***

14
Firavun şöyle dedi:

“Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?”

{Şuara 23}

***

Derken (Đbrahim) yıldızlara bir baktı da

“Ben gerçekten hastayım.” dedi.

{Saffat 88/89}

***

15
Biz sana Kur'ân’ı sıkıntıya düşesin diye indirmedik.

{Taha 2}

***

Ey Đman edenler!
Allah yolunda sefere çıktığınız zaman,
mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın.
Size selam veren kimseye,
dünya hayatının menfaatini gözeterek,
“Sen mümin değilsin”
demeyin.
Allah katında çok ganimetler var.
Đslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz.
Sonra Allah size lütufta bulundu.
Onun için, iyice araştırın.
Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

{Nisa 94}
***
Muhammed, adamlarınızdan hiç birinin babası değildir.
Fakat Allahın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.
Allah her şey'i hakkıyle bilendir.

{Ahzab 40}

***

16
“…Henüz ergenlik çağına girmemiştim.

Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim;

istekten kesilirdim.

Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım.

Bir gün babam bana çıkıştı :

“‘Oğlum”,

dedi

“ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum.

Bunun sonu nereye varacak?”

ben ona şu cevabı verdim:

“Baba, seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin?
Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla bir de kaz yumurtası koymuşlar.
Vakti gelip de civcivler çıktığı zaman, bunlar hep birlikte analarının ardına
düşerler, bir göl kenarına gelirler. Kaz yumurtasından çıkan civciv hemen
kendini suya atar, bunu gören ana tavuk, eyvah yavrum boğulacak der.
Çırpınmaya başlar. Halbuki kaz yavrusu, neşe içinde suda yüzmektedir.

Đşte, seninle benim aramdaki fark da böyledir…”

{Şems-i Tebrizi (r.a.)}

***

17
“Ey Rabbimiz,

ben çocuklarımdan bir kısmını

senin hürmetli beytinin yanında,

ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.

Onları birtakım ürünlerden rızıklandır.

Umulur ki şükrederler.”

{Đbrahim 37}

***

“Keşke cennetine (bağına) girdiğinde

‘MaşâAllah {Allah dilemesinin meydana getirdiğidir};

la kuvvete illâ billah {bende açığa çıktığı görülen} kuvvet

sadece Allah'a aittir’, deseydin...

Gerçi sen beni, zenginlik ve evlatça

kendinden düşük de görüyorsun.”

{Kehf 39}

***

18
Bunun üzerine Firavun:
“Soylular!”
dedi,

“Ben sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum!

Bunun içindir ki, sen ey Haman, benim için (tuğla) ocağını tutuştur,
balçığı pişir ve

bana öyle yüksek bir kule yap ki,

çıkıp Musa'nın şu tanrısını bir göreyim!

Çünkü ben o'nun şu onmaz yalancılardan biri olduğunu sanıyorum!”

{Kasas 38}

***

“…Gezer daldan dala yorulur ahmak…”


{Aşık Veysel (k.s.)}

***
Eğer yeryüzünde (yaşamakta) olanların çoğunluğuna uyacak olursan,
seni Allahın yolundan saptırırlar:
onlar ancak (başkalarının) zanlarına tabi olurlar
ve kendileri hiçbir şey yapmayıp

sadece tahmin yürütürler.

{Enam 116}

19
***

Hani, o gençler mağaraya sığındıkları zaman,

“Ey Rabbimiz!” demişlerdi,

“Bize katından(min ledun-ke) bir rahmet bahşet;


ve içinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun

irşad et
(doğrulukda başarılı kıl).”

{Kehf 10}

***
“…ve bize ibadetimizin yollarını göster,

tevbemize (sana yönelişlerimize) rahmetle bakıver.

Hiç şüphesiz Tevvâb sensin,

Rahîm sensin.”

{Bakara 128}

***

20
“(Đbrahim:)…

Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak,

onlara (Allah’ın ilminin toplandığı) kitap ve hikmeti öğretecek,

onları temizleyecek

bir peygamber gönder.

Çünkü üstün gelen,

her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.”

{Bakara 129}

***

“Ey Ümmeti Ashabım!..

Siz ilmin çok, soranın az bulunduğu bir devirdesiniz..

Şimdi, sizin âmel etmeniz

ilim yapmanızdan efdaldir.

Ancak öyle bir zaman gelecek ki,

o zaman ilim yapanlar az, soru soranlar ve cahil hatipler çok olacak..

Đşte o vakit; sizin ilim yapmanız

amel etmenizden efdaldir

(daha faydalıdır).”

(s.a.v.)

21
***

Allah tanıklık etti muhakkak ki o, ilâh yoktur O’ndan başka.

Ve Melekler şehadette bulundu,

ve (kendilerine Allah tarafından ilim verilen)

Đlim sahipleri de

adaletle (sıdk)

şahitlik ettiler.

Đlah yoktur, O Aziz (mutlak galip)

ve Hakim’ (tam hüküm ve hikmet sahibi) den başka.

{Ali Đmran 18}

***

Böylece biz Đbrâhîm’e


göklerin ve yerin hükümranlığını gösteriyorduk ki

yakîn hâsıl edenlerden olsun.

{Enam 75}

***

22
Đşte, gerçek egemen olan Allah yücedir.

Vahy daha tamamlanmadan ona acele ederek,


(kelimeleri kaçırmıyayım diye)
dilini onunla depretme;

ve de ki:

“Rabbim ilmimi arttır.”

{Kıyame 16}

***

Yemin olsun ki,

Yûsuf ve kardeşlerinde

istek ve arayış içinde olanlar için

ayetler

(ibretler/deliller/işaretler) vardır.

{Yusuf 7}

***

23
Öteden bir kafile gelmiş, sucularını göndermişlerdi,

vardı koğasını saldı,

â... müjde

bu bir gulâm dedi

ve tuttular onu ticaret için gizlediler,

Allah ise

biliyordu

ne yapacaklar.

Değersiz bir baha ile onu bir kaç dirheme sattılar,

hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı

Mısırdan onu satın alan ise haremine dedi ki:


“Buna güzel bak, umulur ki bize faidesi olacaktır, yâhud evlâd ediniriz”,

bu suretle

Yusuf’u orada yerleştirdik;

hem de ona hâdisatın mealini istihraca dair ilimler öğretelim diye,

öyle ya

Allah, emrine galibdir,

velâkin

insanların ekserisi

bilmezler.

24
Vaktâ ki kıvamına irdi

(ergenlik çağını aştı)

biz ana bir huküm ve bir ilim bahşettik

ve işte muhsinlere böyle karşılık veririz.

{Yusuf 19/20/21/22}

***

Đlim ilim bilmektir

Đlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır

{Yunus Emre (k.s.)}

***

25
Yavrum!

Dedi:

“Ru'yanı biraderlerine anlatma.

Sonra sana bir tuzak kurarlar,

çünkü Şeytan

insana

belli bir düşmandır

{Yusuf 5}

***

“...ne ilan et,

ne de gizle;

ikisinin arasında bir yol tut.”

{Đsra 110}

***

26
“…Aziz dostum!

Sen yüzünü Hakk'a çevir


halkı bırak,
ne derlerse desinler.
Allah, kulundan hoşnud olduktan sonra
halk senden ister memnun kalsın ister kalmasın.
Bunun ne ehemmiyeti var?...”

...Bir kimse halvete çekilip kendi aleminde


insan arasına karışmadan yaşasa
onun için:

“Bu iki yüzlünün birisidir.


Numara yapıyor...
Đnsandan sanki şeytandan kaçarmış gibi kaçıyor!”
derler.

Güzel yüzlü ve sıcak kanlı ise,


o zaman da onu namus ve takva sahiblerinden saymayıp

“iffetsizdir”

derler.

Zengini çekiştirerek derisini yüzerler :

“Eğer bu alemde bir firavun varsa işte budur”,


derler.

Şayet biri de fakir ise ve zaruretten sızlanıp kıvranıyorsa onun için de:

“Uğursuz sefil”, derler. Ve ilave ederler:

“Bu hal onun beceriksizliğindendir. Kabahat kendisinindir...”

Varlıklı bir adam, insanlık hali düşecek olsa sevinerek ve bunu fırsat
bilerek derler ki, “Oh olsun! Allah ne güzel yaptı...
Kibrinden yanına varılmıyordu. Malına, mevkiine güveniyor, her yükselişin
bir düşüşü olacağını aklına getirmiyordu”.

27
Bir fakirin işi yoluna girer, hali vakti iyileşirse, zehirli dişlerini gıcırdatarak:
“Alçak felek böyle alçakların elinden tutar” derler.

Đşinle meşgul görürler:

“Aman ne kadar haris adam. Gözü bir türlü doymuyor.


Para delisi...”derler.

Biraz tembellik etsen:

“Dilenci huylu, lüpçü, bedavacı..”

adlarını takarlar.

Güzel konuşsan: “Hezeyanla dolu davul”,


güzel konuşmayı beceremiyorsan: “Cahil”,derler.

Tahammülü olanlara:”Korkusundan sesini çıkaramıyor”, derler.

Yiğit ve şecaatli olandan “Herif keçileri kaçırmış!”,diye kaçarlar.

Az yiyen için: “Mirasçılarına saklıyor”, helalinden yeyip içene: “Pisboğaz,


mideci”,derler.

Biri zengin olduğu halde basit ve sade mi giyiniyor?: “Akılsız,kendi


parasını kendisinden esirgiyor”, diye kılıç gibi dil uzatırlar.
Fakat adam,mesela bir köşk yaptırıp kemerini nakışlatsa veya güzel süslü
giyinse, bu sefer de: “Şeddad gibi binalar yaptırıyor;kadın gibi
süsleniyor”,diye onu canından bezdirirler.

Seyahate çıkmamış olanları, seyahat edenler adam yerine koymayıp:


“Karının koynundan çıkmayan adamda hiç ilim, hüner ve marifet olur
mu?”,derler. Bir seyyah görseler, bu sefer de:”Avare serseri! Đyi bir şey
olsa zaten şehirden şehire sürünüp durmazdı...”diye adamın derisini
yüzerler.

“Bunlardan yatıp kalktıkları yer bile incinir”,diye bekarları kınarlar.


Evlenirse de: “Gönlü yüzünden eşek gibi boynuna kadar çamura
battı”,derler.

28
Öfkeli ve asabi olan için: “Daha nefsine hakim olamıyor!”.derler.
Sabırlı, halim, selim olanlardan ise, “Haysiyetsiz,izzeti nefissiz”, diye
bahsederler.

Bir adam cömert ise: “Ayol! Ne diye saçıp savuruyorsun? Yarın


namahrem yerini örtecek bez parçası bile bulamayacaksın. Bir elinle
önünü, öbür elinle arkanı kapatmak zorunda kalacaksın!”,diye onu
ayıplarlar.
Birisi kanaatkar ise tutumluluğuna laf ederek:

“Bu alçak da babası gibi olacak. O da bunun gibi yemedi, içmedi, yığdı,
biriktirdi ve sonunda hasret gitti”, derler.

Çirkine çirkindir, güzele güzeldir diye dil uzatırlar, cefa ederler.

Selamet köşesinde kim rahat oturabilir ve başı dinç kalabilir?

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bile kötülerin


dillerinden kurtulamadı.

Eşi; ortağı, zevcesi ve oğlu olmayan Allahu Teala için bile Hıristiyanların
neler söylediklerini işitmedin mi?

Hulasa insanların elinden kurtulmaya imkan yoktur.


Dile düşen için bir tek çare vardır; o da sabretmek...

“…Halkın kötülüğünü düşünenler,


Hakk Teala'dan habersizdirler.

Çünkü onlar halkla uğraşmaktan Hakk'ı düşünmeye vakit bulamazlar…”

{Şeyh Sadi-i Şirazi (r.a.)}

***

29
“…Ey evlat,

önce nefsine öğüt ver,

onu yola getir,

sonra da başkalarını...

Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var,

bunu sen de biliyorsun.

Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı
olabilirsin?

Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme


sevdasındasın...”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***
“…Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi
bir hali vardir.

O, kimseyi dilemez, istemez.

Kimse de onu istemez, dilemez.

Böyle bir kişiye: “Neşe ile yaşa!” de!

Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur.

Onun kendine göre hoş bir alemi vardır…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

30
***

Đnsan, hayret edilecek şekilde bir varlıktır.

Hilâfete liyakat peydan eylemiş;

emanet ağırlığını dahi yüklenmiştir.

Sana anlatılacak olan, insanın duyulmamış hususiyetlerini dinle...

Đnsan muamelesi, o mertebeye ulaşmıştır ki;

onun için, mücerred ehadiyet aynalığı hasıl olmuştur.

Böylece de, Zat-ı Ehadiyete bir zuhur mahalli oluyor.

Hem de, sıfatların ve şüunatın iktiranı olmadan...

Halbuki Hazreti Zat, bütün vakitlerde sıfatları ve şüunatı özünde


toplamaktadır. Asla aralarında ayrılmak yoktur. Hem de vakitlerin
hiçbirinde...

Üstte anlatılan cümlenin daha açık manası şöyledir:

Đnsan-ı kâmil, Yüce Mukaddes Hazret-i Zat'tan gayrının esaretinden halâs


olduğu zaman;

onun için Zat-ı hadiyet ile alâka meydana gelir.

Bu durumda; sıfatlardan, şüundan hiçbir şeyin mülâhazası,

nazara alınması,

maksud ve matlub olması

onun için yoktur.

“Đnsan sevdiği ile beraberdir.”

Đmam-ı Rabbani (r.a.)

***
31
“Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis kötülüğü emreder

(tabiatı budur);

meğer Rabbim rahmetiyle bağışlaya,

çünkü Rabbim çok bağışlayan,

çok merhamet edendir.”

{Yusuf 53}

***

“…Allah, her zaman beni kutlayın, beni kutlayın! da demez.

Çünkü bunlar hayret ve taaccub ifade eden sözlerdir.

Hak nasıl olur da hayret ve taaccub beyan eder?

Eğer kuluna ait bir ilgi dolayısıyle

taaccüp ifade eden subhan kelimesini kullanırsa doğru olabilir…”

{Şems-i Tebrizi (r.a.)}

***
“…ve de ki :
“Umarım ki Rabbim beni doğru olma yönünden
daha isabetli davranışa muvaffak kılar”

{Kehf 23/24}

32
***

Musa ona dedi: “Öğretildiğin şeyden,

doğruya daha yakın olmam için

bana da öğretir misin,

sana tabi olayım?”

(Hızır)Dedi ki:

“Doğrusu sen benimle birlikteyken sabretmeye güç yetiremezsin.”

Tecrübe halinde kavrayamayacaklarına

nasıl sabredeceksin.

{Kehf 66/67/68}

***
Hani, o gençler mağaraya sığındıkları zaman,

“Ey Rabbimiz!” demişlerdi,


“Bize katından bir rahmet bahşet;
ve içinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun irşad et
(doğrulukda başarılı kıl).”

{Kehf 10}

33
***

(Musa)

”Đnşaallah, beni sabırlı bulacaksın.

Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.

{Kehf 69}

***

(Hızır)

“O halde eğer bana tabi olacaksan;

ben sana sırrını anlatana kadar,

hiçbir şey hakkında bana soru sorma!”

{Kehf 70}

***

34
Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme.

Đster daha altını, ister daha üstünü..

Hiçbir makam arzu etme...

Padişahın kapısına geldiğinde, hemen içeri girmeği isteme..

Zorla içeri alınıncaya kadar bekle..

Kendi isteğinle değil, zorla içeri alınmalısın.

Tekrar, tekrar istemelisin..

Pek nazlı da olma...

Đçeri girmek için mücerret (belirsiz/soyut) izinle de yetinme..

Seni tecrübe için olabilir..

belki de padişah tarafından deneniyorsundur...

Koşma; bekle.

Ta ki seni zorla içeri alsınlar.

Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur.

Saraya bu şekilde girdikten sonra, seni kimse tekdir etmez.

Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir…

35
O,

seni bizzat içeri aldıktan sonra,

korku da olmaz..

Padişahın yaptığından mes’ul olmazsın.

Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma


düşersin..

Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.

Bu makamda senin için iyi olmayan şey

kendi arzunla hareket etmendir...

Sabrın azlığı,

edebe riayetsizliğin,

bulunduğun hale rıza göstermemen

senin için hiç de iyi olmayan hareketlerdir...

Saraya girmek sana nasib olunca;

başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın.

Edepli terbiyeli olarak,

verilen her hizmet ve vazifeyi yapmağa çalış.

Daha fazla yükselmeği isteme...

36
Ayet: “Onlara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme,

onları tecrübe etmek için, dünya süsü olarak kadın verdik.

Rabbın sana verdiği rızık,

hem hayırlı hem de devamlıdır...”

Allah-ü Teala, bu ayetle seçkin Peygamberine edep öğretiyor,

dolayısıyla

bize...

“Halini muhafaza et, verilene razı ol...” Buyrulmasındaki Murad:

“Sana verdiğim pek çok hayır,

peygamberlik,

ilim,

kanaat,

sabır,

islam dini üzerindeki saltanat

ve o yoldaki mücadele

senin için en büyük nimettir...

Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir.

37
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır.

Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir.

Başka bir şeye iltifat etmemektedir.

Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır.

Birincisi, senin nasibin olmasıdır.

Đkincisi başkasının nasibi olma ihtimali.

Üçüncüsü,

ne senin ne de başkasınındır.

Đhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak


yaratmıştır...

Baktığın şey

her ne ise...

Eğer o, sana nasip olmuşsa

ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir

koşmasan da.

38
Đstesen de gelir,

istemesen de..

Bu hale göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve edebe


uymayan bazı hareketler yapman sana yakışmaz.

Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak
meydana çıkmaz.

Eğer o şey, başkasının nasibi ise....

çırpınman niçin?..

Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.

Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için
yaratılmıştır.

Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi
ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..

Bu izahlardan anlaşılıyor ki;

bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada

ve haddi tecavüz etmemededir...

Avuç içi kadar dar yerde de kalsan,

geniş sahalara da çıksan,

39
her ikisi de sana göre musavi olmalı...

Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın.

Başını önüne eğ.

Çok edepli ol...

Daha da üstün vazife görmeğe çalış.

Çünkü padişaha en çok sen yakınsın,

senin kabahatin de çabuk görülür.

Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.

Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme.

Orada sabit kalmayı, baki olmayı arzu etme.

Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe yeltenme...

Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur.

Böyle bir şey yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun;

bu ise, dünya ahirette sahibini utandırır...

Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış...

Neticede öyle bir hale gelirsin ki,

o halde senin için bir makam verilir.

Seni ondan hiç ayırmazlar.

40
Sen de onun, Allah tarafından bir vergi olduğunu anlarsın.

Böyle oluşun delili ve beyanı meydandadır,

bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın...

Veliler için haller vardır.

Ebdal için makamlar vardır.

Ve sana hidayeti Allah nasip edecektir...

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

“… “Biz Allah’ı aşikâre görmedikçe senin sözünle asla


inanmıyacağız”…”

{Bakara 55}

***

“…akıllarını kullanmazlar…”

{Ankebut 63}

***

41
“…kördürler…”
{Bakara 18}

***

(Đbrahim:)

“Bu işi, belli ki, şu yapmıştır,

putların en irisi yani.

Ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun;

tabii, eğer

konuşmasını biliyorlarsa!”

Bunun üzerine

birbirlerine dönüp,

içlerindeki sese

kulak verdiler:

“Doğrusu, asıl zalim olan sizlermişsiniz!”.

Ama çok geçmeden

yine eski düşünce tarzlarına döndüler

ve (Đbrahim'e:)

42
“Bunların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!”

dediler.

{Enbiya 63/64/65}

***

“…sağırdırlar…”

{Bakara 18}

***

Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki

hiç bir şey bilmiyordunuz,

öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz

{Nahl 78}
***

Her halde hem benim rabbım hem sizin rabbınız olan Allaha dayanmışım,

hiç yerde bir debelenen yoktur ki

perçemini O tutmuş olmasın,

şüphe yok ki rabbım doğru bir yol üzerindedir.

{Hud 56}

43
***

“…Ey evlat!

Gücün yettiği kadar duyduğun mânevi zevki sakla; güçlü olursan bunu
yap.

Duygulara alt olursan mazur sayılırsın.

Sevgi,

perde ve örtüleri harap eder, haya duvarını yıkar, vücut yapısını bozar,

halkı görmeyi yok eder.

Halk sevgisi kalpten zorla çıkarılmalıdır.

Hak sevgisini kalbine yerleştiren,

o sevginin mağlûbudur.

O sevgi ayağından çıkan tozu sürme yap,

gözüne çek.

Bu sayede

her gördüğün şeye,

içinden kopup gelen her duyguya:

“Bu nefisten geliyor, bu kalpten geliyor,

bu halktan geliyor ve

bu da Hak'tan geliyor” diyebilirsin…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

44
***

Bir beşer için Allah'ın kendisiyle konuşması

(karşılıklı/yüzyüze;herhangi olan gibi)

olacak şey değildir.

Meğer ki bir vahy ile

veya

perde arkasından,

yahut bir elçi gönderip de izni ile dilediğini vahyetmesi başka.

Muhakkak ki O;

çok yüce,

hikmet ve hüküm sahibi.

{Şura 51}

***
“Allah, kulunun dili ile

“Semiailahü limen ham'ıdeh

(Allah, kulunun hamdını işitti)”

buyurur.”

(s.a.v.)

45
***

“...Dağların da üstündeki yüce zirvelere olan teceliyat-ı ilâhiyeye bir bak!.

Bil ki!..

O görenlerin, daima nazarları o zirvelerdeki tecelliyata olur.

Alçalmada yücelik olmasaydı,

yüzlerimiz,

görüneni gözler ile aramakla alçalmazdı...

Đşte bundan dolayı Allah bize, secde etmemizi emr etti...”

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***

“...El parmaklarını rükû’de açmak ve secdede birbirlerine yapışdırmak


sünnetdir.

Bunlara da dikkat etmelidir.

Parmakları açık yâhud bitişik bulundurmak

sebebsiz,

boş şeyler değildir...”

{Đmam-ı Rabbani (k.s.)}

***

46
Allah tanıklık etti

muhakkak ki o,

ilâh yoktur O’ndan başka.

Ve Melekler şehadette bulundu,

ve (kendilerine Allah tarafından ilim verilen)

Đlim sahipleri de

adaletle (sıdk) şahitlik ettiler.

Đlah yoktur, O Aziz (mutlak galip)

ve Hakim’ (tam hüküm ve hikmet sahibi) den başka.

{Ali Đmran 18}

***

Ey Aziz!.

Cenab-ı Hak, Rasûlüne ilmi sıfatının dışındaki sıfatlar hakkında


böyle bir talebi emretmemiştir.

(de ki: “Rabbim ilmimi arttır.”)

Bu da bize ilmin Allah katındaki şerefini izah etmektedir.

Đlim hakkında niye bu kadar çok beyanatta bulunduk.

47
Zira, ilmin makamı hakkında kendilerinde cehaletin gâlib geldiği ve heva-ı
nefsin kendileriyle oyun oynadığı adedleri sayılmayacak kadar kimseler
bu zamanda türemeye başladılar.

Hattâ onlar;

ilmin perde olduğunu söylerler.

And olsun!.. Onlar, söylemiş oldukları bu şeye inanıyorlarsa farkında


olmadan doğru söylemişlerdir.

Evet!.

Đlim, kalbi gafletten, cehaletten ve ilmin zıttı şeylerden engelleyen büyük


bir perdedir.

Öyle ise, ilim hakikâte ulaşmaya kesinlikle engel değildir.

Ancak, Đlimle gururlanılmadığı müddetçe.

Đlim ne şerefli bir sıfattır ki;

Allah Subhanehû bizlere, ondan lezzet ve hâz almakla ihsanda bulundu.

Nasıl olur da insan ilimden ötürü sevinmez.

Đlim, öyle bir sıfattır ki onu elde etmek için her şey terk edilebilir.

Đlim için iki yüce şeref vardır.

Şöyle ki:

1- Allah Tealâ, kendi Zâtını ilimle vasıflamıştır.

2- Kur'an'da Enbiyâ ve Melekler ilimle övülmeye mazhar olmuşlardır.

48
Dolayısıyla Ulemâ, Enbiyâ'nın varisleridir.

Ey Aziz!. Allah Tealâ, bizleri ilimde Enbiyâya varis kılmakla bize en büyük
nimetle ihsandan bulunmuştur.

Bu ihsana nail olmamızı da Allah Rasûlü Aleyhisselâtu Vesselam şöyle


beyân etmiştir:

“ Enbiyâ ne bir dinar, ne de bir dirhem miras bırakmışlardır. Onların


bıraktığı miras, ancak ilimdir.

Kim ilme nail olursa

büyük bir nasibe,

yüksek bir dereceye ulaşır.” (Tirmizi)

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***
“…Ey cemaat! Size Hâlık'ı anlatıyorum.

O'nu iyi bilin. O'nun huzurunda


edepli olun.

Kalbiniz, O'ndan uzak kaldığı müddet

edepli ve terbiyeli olun…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

49
De ki:

“Đşte benim meslekim bu,

basiret üzere Allaha da'vet ederim

ben

ve bana tabi olanlar,

ve Allah’ı tesbih ile tenzih eylerim

ve ben müşriklerden değilim.

{Yusuf 108}

***

“…Bunlar “Kalp” le olur,

dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz.

Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın.

Kuru davaya kimse inanmaz.

Halk arasında söylediğin sözleri yalnız kaldığında söylüyor musun?…

Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman mümkün oluyor


mu?…

Đşte bunları yapabiliyorsan mesele yok…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

50
“…Madem ki gayretle aradın

dikkatle baktın,

bu işe adamakıllı sarıldın.

Elbette bulursun.

Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler.

Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni sımsıkı kucaklar.

Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın.

Bu işten haberi olmayan da

“Đşte sana riyakar, işte sana münafık!” der…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

“Bir de gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler,…”

{Yusuf 19}

***

51
Bir bahçeye giremezsen

durup seyran eyleme,

bir gönülü yapamazsan

yıkıp viran eyleme.

{Yunus Emre (r.a.)}

***

“...Abdülkadir Geylani hazretlerini Kabe'nin hareminde gördüm. Yüzünü


çakıl taşları üzerine koymuş, muttasıl böyle diyordu:

“Đlahi! Beni affet.

Eğer azaba düçar olacaksam, kıyamet günü beni kör olarak dirilt,
mezardan beni gözüm görmez olarak çıkar

da, iyilerin karşısında mahcup olmayayım.”...”

{Sad-i Şirazi (r.a.)}

***

52
Ve onlar ki

Rablarının azâbından korkarlar.

{Mearic 27}

***

Muhakkak ki Rablerinin azabından emin olunmaz.

{Mearic 28}

***

“… şüphe yok ki ben,

tevbe eden,

iman edip sâlih amel işleyen,

sonra da Hakk yolunda ölünceye kadar sebat edenleri elbette

çok bağışlayıcıyım.”

{Taha 82}

***

53
“…rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır…”

{Araf 156}

***

Sen benim gönlümde oldukça,

Yemen'de de olsan benim yanımdasın.

Eğer sen benim gönlümde değilsen, yanımda da olsan Yemen'de


sayılırsın.

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

54
“…Yolda çocuklar oyun oynarken yanlarından geçti.

Bir kaç çocuk, Ahmed Rufâî (r.a.) hazretlerinin heybetinden korkup kaçtı.

Arkalarından koştu ve:

“Hakkınızı helal edin, sizi korkuttum.

Gelin oyununuza devam edin” diye onlardan özür dilemişti…”

***

“Size Yemenliler geldi.

Onlar,

ince ruhlu ve yufka yürekli insanlardır.

Đman Yemenlidir,

hikmet de Yemenlidir.

Küfrün başı şark cihetindedir.

Böbürlenme ve kibirlenme deve besleyenlerdedir.

Sükûnet ve vakar

Koyun (besleyenler)dedir.”

(s.a.v.)

***

55
“…ne zaman niyaz elimi sırları bilen Cenab-ı Hakk’ın dergahına kaldırsam
o (başından geçen bir olaydaki) süslü put aklıma gelir

ve kibrimin üzerine toprak serpilir.

Anlarım ki niyaz (dua/sesleniş) elimi kendi kuvvetimle kaldırmıyorum.

Demek ki gönül adamları ellerini kendi iradeleriyle kaldırmıyorlar.

Gaybden ipin ucunu bir çeken vardır.

Kaza ve kaderin anahtarı kimsenin elinde değildir. Kadir-i Mutlak ancak


Allah’tır.

Doğru yolu tutmuş gidiyorum diye gururlanma.

Çünkü elinden tutarak doğru yola seni O sevk etti...”

{Sad-i Şirazi (r.a.)}

***

“…O size öğüt veriyor,

umulur ki böylece düşünüp tutarsınız.”

{Nahl 90}

***

56
“… Đsrailoğullarının çölünde (Paran Çölü, et-Tih) bulunuyordum.

Hacca gitmek istiyordum.

Yolda, henüz sakalları bile çıkmamış bir gencin, Beyt-i Atîk’e doğru,
azıksız ve bineksiz bir biçimde yürüdüğünü gördüm.

Yanımdaki arkadaşıma dedim ki:

“Đnnâ lillah! Eğer bu çocuk yakîne ermişse iyi

fakat değilse helak olur.”

Ve onun yanına vardım, şöyle dedim:

“Ey delikanlı!”

Şöyle cevap verdi:

“Hizmetindeyim (lebbeyke).”

Şöyle sordum:

“Böyle bir yerde, bu vakitte, azıksız ve bineksiz olunur mu?”

Bana bir nazar etti

ve şöyle dedi:

“Ya Şeyh!

Kaldır başını ve bir bak!

57
Acaba O’ndan başkasını görecek misin?”

Ben de ona şöyle dedim:

“Sevgili dostum!

Dilediğin yere git!” …”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

“…

Bekle dost kapısın sadık dost isen

Gönüller tamir et ehli dil isen

Sevda Sahrasında Mecnun değilsen

Ne Leyla'yı çağır

58
ne çölü incit

…”

{Aşık Hüdai (k.s.)}

***

Rabbinin hükmüne sabret.

Gerçekten de sen gözlerimizin önündesin;

ve her ne zaman ayağa kalkarsan

Rabbinin sınırsız şanını hamd ile yücelt!

{Tur 48}

***

“... Şunu bil ki,

üveysiler denilen bir zümre vardır.

Bunların şeyhe ihtiyacı yoktur.

Zira başka bir aracıya hacet kalmadan

nübüvvet bunları kendi kucağında terbiye etmiştir,

tıpkı Veysel'i terbiye ettiği gibi.

59
Gerçi o zahiren Peygamberler Efendisini görmemişti.

Ama onun tarafından terbiye ve irşat edilmişti.

(Risalet ocağında) nübüvvetten terbiye görmüş

ve hakikatle dost olmuştu.

Bu makam o kadar ulu ve yücedir ki,

kolay kolay kimseyi oraya ulaştırmazlar.

Bu devlet kime yüz gösterir ki?

“…Bu Allah'ın dilediğine bahşettiği bir lütufdur…”

{Maide 54}

{Feridüddin Attar (k.s.)}

***

(Đbrahim'in karısı:)

“Olacak şey değil!

Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken

çocuk mu doğuracağım?

Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi.

60
(Melekler)

“Allah'ın dilediğini gerçekleştirmesini mi yadırgıyorsun?”

dediler…”

{Hud 72/73}

***
DÖRDÜNCÜSÜ:
En yüksek derece buna verilmiş
ve melekut aleminde kendisine:
- “AZÎM”
Adı verilmiştir.
Đşte Hazter-i Nebi (SAV) bu büyük zatın şanını tarif ederken
şöyle buyurmuştur:
- “Bir kimse öğrenir öğretirse… Ayrıca bildiği, öğrettiği ile amil olursa
melekut aleminde ona, AZÎM ismi verilir.”
Bu zat, alim-i billah’tır.
Mertebeler ölçülürse en yüksek derece onun olduğu ortaya çıkar.
Dinin hikmet yönünü en iyi bilen odur.
Allah-ü Teala (CC) birçok bilinmeyen ilimleri onun kalbine yerleştirmiştir.
Hiç kimsenin erişemiyeceği sırları ona sezdirmiştir.
Bu saf ve temiz kul, Allah (CC) tarafından seçilmiş, sevilmiş ve Hakk’a
(CC) cezbedilmiştir.
Đlâhi hikmetleri çözüldüğü kapıya yalnız bu insan yetişmiştir.
Hidayet yolları buna açıktır. Bunda istidat çok büyüktür. Ve bütün sırları
anlamak kabiliyeti vardır. Bunda bilgi sonsuz, hikmet ölçüsüzdür.
Bu zat, Allah (CC) yolunda bir şahtır. Hak yola o çağırır, kötülükleri onlara
o gösterir, kıyamet günü şefaatçi, dünyada temiz, Allah (CC) indinde
herşeyi makbul ve merguptur.
Doğrudur, doğruluğu tastiklidir. Resul (AS) ve Nebilerin (AS) vekilidir.

Đşte Peygamberler (AS), bunları vekil etmiştir.

61
Đşte son had buraya kadar…
Đnsanoğlunun son durağı bu makama varır.
Buradan öte Peygamberlik başlar. Sana bu insan lazım.
Bunu ara, bulunca muhalefet etme, sözlerine darılma,
uzak kalmaktan hoşlanma. Onu sev ve sözlerine bağlan, her
nereye varsan böyle birini ara ve zihninde onu gezdir.
Şunu bil ki: O ne söylerse selamet ondadır.
Helak, bataklık başkadadır.
Allah’tan (CC) onu iste, yol bundan başkaya varmaz.
Himmet başkalarında yoktur.
Yolunu bu ülkeye vardırmayan
kurtulamaz.

Ama Allah (c.c.) başka türlü emretmiş ise

bir şey denemez.

Allah’ın (c.c.) doğru yolu gösterdiği kimselere

kimse şaşmaz…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

“… De ki: “ Bütün Hamd yalnız Allah'a mahsustur!”

Fakat (Hayır,) onların çoğu bilmez…”

{Lokman 25}

***

62
“…Şeyh Ebubekr'in (Sellebâf) de hırka vermek âdeti yoktu. Onun kendi
şeyhini de göremedim ki, onda var mı yok mu anlayayım. Ancak ben de,
bu istekle Tebriz'den çıktım ama bulamadım. Gerçi âlem boş değil, belki
bir şeyh vardır. Hatta derler ki, filân şeyh hırka verdiği müridinin haberi
olmadan ona hırka bağışladı; mal, mülk verdi ve öldü. Ben şeyhimi
görmedim, ancak şu kadar öğrendim ki, kendisinden bir söz nakledene
gücenirmiş. En çok incindiği kimseler, kendisinden söz nakledenlermiş.
Böyle bir kimseyi de görmedim ki, o makamda olsun da kendisinde bu
sıfat bulunsun. Sonra şeyhin kendisi için yüz bin yıllık yol olan bir kimseye
de rastlayamadım. Ancak Mevlânâ'yı bu sıfatta buldum. Şimdi Halep'ten
tekrar dönüşümde de, o yine bu sıfatta idi. Bana deselerdi ki: ‘Baban seni
çok özlemiş, mezarından kalkmış Telbaşir köyüne bir adımlık yerde seni
görmek için bekliyor. Seni görüp tekrar mezarına dönecek. Gel! Artık
babanı görmeye gel!’ ‘Hayır, olsun! Ne yapayım,’ derdim. Halep'ten bir
adım bile dışarı çıkmazdım. Ben ancak Mevlânâ için geldim…

…Onu niçin bu kadar yükseltiyorlar? Ben şundan korkuyorum ki, bu


saatte sen ayrılık eleminden gafil, şefkat gölgesinde hoşça uyumaktasın.
Öyle bir hareket yapıyorsun ki, şefkat sona ersin. Sonra da bu hali
rüyada görüyorsun, ama Şeyhi görmüyorsun. Çünkü Şeyhi görmek onun
isteği olmadan mümkün değildir; ne rüyada, ne de uyanıkken onu
göremezsin…

…O (bir) Şeyh diyordu ki: “Filan şeyhin güzel kokusu, Allah kokusundan
da üstündür.” Dedim ki: “Bu koku belki senin karından ve onun
oynaşından geliyor.” Bu ne eşektir ki, eşekliği yönünden söylemiştir…

Ey kara yüzlü! Himmetin ne olduğunu sen ne bilirsin? Git abdest al,


namaz kıl tövbe et! De ki: “Kâfir idim imana geldim. Küfürden vaz
geçtim.” Git otur yerinde. Pamuğunu eğirmeye bak! Sen kim
oluyorsun?…

…Bana yaraşan, zahirde bizim hayatımızdaki dostluk ve kardeşlik hangi


yolda ise onu korumaktır. Yoksa şeyhlik müridlik gibi ilişkiler hoşuma
gitmez. Hani, üstatlığı da şakirtliği de yere batsın, derler. Bize bir söz
söylemek isteyen kimse de bizim gibi olmalıdır. Böyle açık söylemelidir.
Bizim veliliğimiz bahsinde bundan incinirler. Onlara, eşek, diyen zavallı
taklitçi eşektir. Şimdi bana kendinden bir fazilet, bir üstünlük veriyorsun.
Ben onu söylemiyorum. Benim önümde bu böyledir. Sözü yorumsuz ve
açık söylüyorum. Aramızdaki ayrılığın bir sebebi varsa budur ancak. Ama
o zaman sen beni anlamıyorsun!

63
Halbuki ben buraya bir şeyler öğretmeye geldim…”

{Şems-i Tebrizi (r.a.)}

***

“…Nihayet sana bir çift söz söyleyeyim: Bu halk nifak yolu ile
konuşmaktan, ikiyüzlülükten hoşlanırlar. Doğru sözden sıkılırlar. Birine
desem ki: ‘Sen çağımızın tek büyük adamı, biricik şerefli insanısın,’ şüphe
yok ki hoşuna gider, ellerimi yakalayarak, ‘Sizi çok özlemiştim, kusurum
çoktur,’ gibi iltifatlarda bulunur. Halbuki geçen sene onunla
dosdoğru konuşmuştum, bana düşman oldu. Bu şaşılacak bir şey
değildir.

Çünkü halk ile ikiyüzlülük yönünden geçinmek ister.

Tâ ki, onlarla birlikte hoşlukla vakit geçiresin.

Ama böylece doğruluk yolunu tuttun mu

dağlara, kırlara kaçmak gerektir.

Eğer o sözü kabul edersen,

sana o gün bir acıma hali gelir;

sana bir çok devlet ve saadetler yüz gösterir.

Çünkü O’nu ulular, niyaz ve yalvarma yolu ile dinlersen,

bu meclis hoşuna gider.

Dervişin hayalinde bu dernek hoş görünür; her vakit O’nu hatırlar, gönlü
O’na yönelir ve o meclisten ürkmez, gönül rahatlığına kavuşur…”

{Şems-i Tebrizi (k.s.)}

***
64
Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle

onlara karşı yumuşak davrandın.

Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,

onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.

Artık onları sen bağışla,

onlar için Allah'dan mağfiret dile.

(Yapacağın) işlerde onlara da danış,

bir kere de azmettin mi,

artık Allah'a dayan.

Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

{Ali Đmran 159}

***
Allah onların kalplerinde ne var, ne yok pek iyi biliyor;

onun için sen onlara aldırma,

kendilerine öğüt ver

ve onlara kendileri hakkında

beliğ, açık, tesirli, güzel söz söyle.

{Nisa 63}

***

65
“Allah, sizi şunlara iyilik etmekten ve adaletli davranmaktan men etmez:

Size dinde zorlamada bulunmayanlar,

sizi yurdunuzdan çıkarmayanlar.

Çünkü Allah adaletli olanları sever.

Allah sizi yalnız şunlara dostluk etmekten yasaklar:

Sizi dinde zorlayanlar,

sizi yurdunuzdan çıkaranlar

ve çıkarılmanıza yardım edenler.

Her kim bunlara dostluk ederse

işte o takdirde zalimler

onlardır.”

{Mümtehine 8/9}

***
Onlar bollukta ve darlıkta Allah için verirler ve kızdıklarında öfkelerini
yutanlar

ve insanların kusurlarını affedenlerdir.

Ve Allah güzel düşünüp güzel davrananları sever.

{Ali Đmran 134}

***

66
Oku,

O,

cömertliğinin sonu olmayan

Rabbindir!

{Alak 3}

***

Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür,

ama kim affeder, bağışlarsa

onun mükafatı Allah'a aittir.

Şüphesiz ki Allah,

zalimleri sevmez.

{Şura 40}

***

67
“…Affetsinler,

hoş görsünler.

Allah'ın

sizi/sizin için/size

mağfiret buyurmasını

sevmez

(arzu etmez) misiniz?

Allah gerçekten gafurdur, rahîmdir

(çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).

{Nur 22}

***

“Sen af yolunu tut,

ve iyilikle emret…”

{Araf 199}

***

68
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu

ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar.

(Yusuf) dedi ki:

“Ey babacığım!

Đşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın tevilidir.

Rabbim onu hakk olarak gerçekleştirdi.

Doğrusu, Rabbim bana (çok şey) ihsanda bulundu…

Beni zindandan çıkardı

ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra

sizi çölden getirdi.

Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir.

Kuşkusuz O her şeyi çok iyi bilen “Aliym”dir,

hikmet sahibi

“Hakiym”dir.”

{Yusuf 100}

***
“…sarfı nazar eyle…”

{Araf 199}

***

69
Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın.

Parçalanıp ayrılmayın.

Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün.

Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de,

O, kalplerinizi birleştirdi.

O'nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz.

Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken

oradan da sizi O kurtardı.

Đşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki,

doğru yola eresiniz.

{Ali Đmran 103}

***

Ey benim zindan arkadaşlarım,

farklı farklı Rabler mi daha hayırlı,

yoksa bir ve tek

her şeye hakim olan Allah mı?

{Yusuf 39}

***

70
O:

“Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye

dinden Nuh'a vasiyet ettiğini

ve sana vahyettiğimizi,

Đbrahim'e,

Musa'ya

ve Đsa'ya vasiyet ettiğimizi

sizin için de teşri etti (bir şeriat kıldı).

Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi.

Allah, dilediğini buna seçer

ve içten Kendisi'ne yöneleni

hidayete erdirir.

{Şûrâ 13}

71
***

De ki:

“Ey Kitab Ehli!

Sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye geliniz.

Allah'tan başkasına kul olmayalım ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım

ve bir kısmımız, bir kısmımızı,

Allah'tan başka Rab'ler edinmesinler.”

Bundan sonra eğer dönerlerse, o zaman;

“Bizim müslüman olduğumuza şahit olun”

deyiniz.

{Ali Đmran 64}

***

Göklerde ve yerde istisna olmamak üzere herkes,

ancak kul olarak Rahmana gelecektir.

{Meryem 93}

***

72
“…Sözgelişi bir insanın “eğer ona şunu demeseydim, şu olurdu.”

“eğer ben olmasaydım, çoluk çocuk helak olurdu.” demesi

bu türden bir iddiadır

ve bu,

uluhiyet mertebesinin en aşağısıdır.

Hatta bu tarikattaki bir Şeyh şöyle demiştir:

“Eğer benim himmetim falancaya eşlik etmeseydi, mutlaka helak olurdu.”

Bu sözlerin tümü uluhiyet sırrı hastalığından kaynaklanan illetler

ve marazlardır.

Bu sözleri söyleyenlerin, bu iddiada bulunanların

her biri iddiasının oranında ceza görecektir.

Ya en büyük cezaya çarptırılır,

ya da nasip eksilmesine uğrar.

Ama mutlaka ceza görür.

Bu yüzden bize göre fena (yokluk) anlayışı üzere kalmak en yücedir.

Bizden önceki kuşaktan arkadaşlarımız bu hakikatin farkına varamadılar.

Ey dostum!

Sen bunu bil!...”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

73
“Ey insanlar!

Sizler Allah'a muhtaç fakirlersiniz,

Allah ise ihtiyacı olmayan zengin.

O her türlü övgüye

hakkıyla layık olandır”

{Fatır 15}

***
Sizden cehenneme uğramayacak yoktur.

Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.

{Meryem 71}

***
Bir kere daha (hatırlatalım ki):

Biz, Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyanları (cehennemden) kurtaracağız;


ama zalimleri

onun içinde diz üstü bırakacağız.

{Meryem 72}

***

74
Bizim elçilerimiz (melekler) Đbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman,
dediler ki:

“Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız.

Çünkü onun halkı zalim oldular.”

Dedi ki:

“Onun içinde Lut da vardır.”

Dediler ki:

“Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz.

Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız.

O (karısı) arkada kalacak olanlardandır.”

{Ankebut Suresi 31/32}

***

Đbrahim'den korku gittiği

ve ona müjde geldiği zaman,

Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du).

Doğrusu Đbrahim, yumuşak huylu,

duygulu

ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.

75
“Ey Đbrahim,

bundan vazgeç.

Çünkü, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek


bir azab gelmiştir.”

{Hud Suresi 74/75/76}

***

Allah, kardeşim Yusuf’a rahmet etsin,

eğer

“beni efendinin yanında an”

demeseydi,

zindanda birkaç yıl daha kalmayacaktı.

(s.a.v.)

***

76
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Hz. Đbrahim (a.s.)’ in şu sözleriyle ifade
ettiği şüpheyi yaşamaya biz ondan daha layıkız: “Ey Rabbim ölüleri nasıl
dirilteceğini bana göster” demiş, (Allah: “Buna) inanmadın mı yoksa”
demiş, o da: “Đnandım, fakat kalbimin, (gözümle görerek) yatışması için
(istedim, diye) söylemiştir (Bakara, 260). Allah, Lut (a.s.)’ a rahmetini bol
kılsın, aslında o çok muhkem bir kaleye sığınmıştı. Eğer, Hz. Yusuf (a.s.)’
un kaldığı müddetçe hapiste ben kalsaydım, davete icabet ederdim.”

(s.a.v.)

{Ravi: Ebu Hüreyre}

***
Tirmizi`nin bir rivayetinde Hz. Yusuf’la ilgili olarak Resulullah (sav) şöyle
buyurmuştur: “Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim; Đbrahimoğlu
Đshakoğlu Yakuboğlu Yusuf’tur.” Ve ilave etti: “Şayet, hapiste onun
yerine ben yatmış olsaydım da, sonunda bana elçi gelseydi, çıkma
hususunda hemen cevap verirdim.” Resulullah (sav) arkadan şu ayeti
okudu: “Kendisine elçi gelince, “Efendine dön de ellerini kesen o
kadınların zoru neydi kendisine sor” dedi. Resulullah (sav) devamla şunu
söyledi: “Allah Teala’ nın rahmeti Lut’ a olsun, o aslında çok sağlam bir
kaleye sığınmışta Allah ondan sonra, her peygamberi kavminden
kalabalık bir cemaat içinde gönderdi.”

***
Resulullah (sav)’ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate namazı
kimin kıldıracağı soruldu. “Ebu Bekr’e söyleyin, halka namazı o kıldırsın”
buyurdular. Hz. Aişe (ra): “Ebu Bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin
yerinde namaza duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka
kıraati duyuramaz, (namaz kıldırma işini) Ömer’e emretseniz!” dedi.
Aleyhissalatu vesselam yine: “Ebu Bekr’e söyleyin, namazı kıldırsın”
buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam:
“Ona (Ebu Bekr`e) emredin, namazı kıldırsın” dedi ve: “Siz (kadınlar)
kendi kafanıza göre düzende Hz. Yusuf’un kadın arkadaşları gibisiniz!”
diye söylendi.

(s.a.v.)

77
***
“…herkes, şarap, çalgı gibi şeylere düşer de

kendi aklından bir an olsun kurtulmaya çalışır.

Herkes bilir ki bu varlık tuzaktır.

Đnsanın kendi ihtiyarı ile bir şeyi düşünmesi,

bir şeyi anması cehennemdir âdeta.

Onun için herkes varlığından,

kendiliğinden geçme âlemine,

yahut sarhoşluğa kaçar,

yahut da bir işe koyulup kendini unutur.

Fakat yine bu âlemden kendini çeker, varlık âlemine gelirsin.

Çünkü o kendini unutma âlemine

Tanrı fermanı olmadan gitmiştik…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

“…Allah, Kuran’ı azim diye nitelediği gibi,

Hz Peygamber'in yaratılışını da azamet özelliğiyle nitelemiş,

bu nedenle Kuran Hz peygamber'in ahlakı olmuştur.

Bu yüzden ümmetinden kendisine yetişememiş kimselerden

78
onu görmek isteyenler,

Kuran'a bakmalıdır.

Bir insan Kuran'ı Kerim'e bakarsa, ona bakmakla

Peygambere bakmak arasında hiçbir fark yoktur.

Böylece Kuran-ı Kerim adeta bir beden suretinde inşa edilmiş de

ona Abdulmuttalib oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed denmiştir.

Kuran-ı Kerim, Allah'ın kelamı,

kelam ise O'nun niteliğidir.

Böylece Muhammed (a.s.) de

Allah'ın sıfatı olmuştur…”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ederler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki:

“- Nübüvvetten sonra baki kalacak ancak mübeşşirattır.”

Sahabiler sordular:

- Mübeşşirat nedir, ey Allah'ın Resulü?

Buyurdular ki:

“- Salih rüyadır,”

79
Yine Kâinatın Nuru ve Allah'ın Sevgilisi buyuruyorlar:

“- Beni rüyada gören kimse, uyanık iken de görecektir veya görmüş


gibidir. Zira şeytan benim suretime giremez.”

***

Avf Đbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu


vesselam buyurdular ki: “Rüya üç kısımdır:

“Birkısmı; âdemoğlunu üzmek için şeytandan olan korkulardır;

birkısmı, kişinin uyanıkken kafasını meşgul ettiği şeylerdendir;

bunları uykusunda görür;

birkısım rüyalar da var ki,

onlar peygamberliğin kırkaltı cüzünden birini teşkil eder.”

Râvi Müslim Đbnu Mişkem der ki: “Ben, Avf Đbnu Mâlik radıyallahu anh:
“Sen, bu hadisi Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bizzat işittin mi?”
dedim.

Avf, (iki sefer tekrarla): “Evet! Ben bunu Resülullah aleyhissalâtu


vesselâm'dan işittim.

Ben bunu Resülullah aleyhissalâtu vesselam'dan işittim” dedi.”

***

80
“Đyi rüya Allah’tandır.

Kötü rüya şeytandandır.

Bir kimse hoşlanmadığı bir rüya görürse

sol tarafına üç defa tükürsün

ve şeytandan Allah’a sığınsın.

Böylece o rüya zarar vermez.”

(s.a.v.)

***

“Sizden birinizin rüyada gördüğü şeylerin en hayırlısı, o kimsenin

Allah'ını,

peygamberini

veya müslüman ana babasını görmesidir.”

Sahabiler Allah'ın sevgilisine (s.a.v.) sordular:

- Ey Allah'ın Resulü, bir insan rüyasında Rabbini görür mü,

(bu mümkün mü?).

Buyurdular ki:

- Sultanı görür.

Sultan da Allah'tır...

81
***

“Mümin bir kulun müjdesi, sâlih rüyalardır.”

(s.a.v.)

***

Mübeşşirat: “Hayırlı alamet “ (bir şeyin olduğuna veya olacağına dair


belirti)

***

En iyisi; insanın teslim olması,

Hakka teslim olmayı dilemesi ve sırf nefsiyle meşgul olması,

onu bulunduğu mertebeden daha iyi bir mertebeye yükseltmeye


çalışmasıdır. Đşte varlığın hakikatlerine ulaşmış said/mutlu insan budur.
Bu sırları lafızlara dökme-yip gizleyenler, yabancılar farkına varmasın diye
onları saklayanlar, himmet neticesinde bir takım eserlerin meydana
geldiğini söyleyenler, her zaman bu metotlarını devam ettirirler. Tâ ki
fehvanı (anlamsal) makamlardan yakınlığa erişmişlerin mertebesindeki
yüce ruhaniler kendi elleriyle parlak alametleri onlara gösterinceye kadar.
Bu makamda ise yazılı kutsal kitablar vardır. Böylece bu sırların sahipleri
bildikleri hakikatlere dair gerçek şahidler görmüş olurlar. Bu vasıftan
başka bir vasfa intikalin ne büyük bir aşama olduğunu anlarlar. Bu
intikalin ayırıcı özelliği, sırrı gizleyenin sırrının artık ortaya çıkması,

82
düğümün çözülmesidir. Kilidinin açılması, bağının çözülmesidir. Böylece
bu diğerinin himmetleri de aynı noktada birleşir. Çünkü teklik hakikatini
görmüştür. Her ikisi tekten başka bir şey görmezler. Bütün etkiler ve
eserler hakikate dayanır böylece. Bazen döndürmek şeklinde tezahür
ederken, bazen de bu himmetler doğrudan O'ndan gelmiş gibi
belirginleşir. Çünkü hakikate bütün yönleriyle yönelmiştir, bilmese de.
Her himmeti istemiştir, bizzat ulaşmasa da. Telaffuz edemese de bütün
lisânlarla konuşmuştur.Bu ne dehşetli bir hayret ve ne çetin bir hasrettir!
Perde açıldığı zaman, gözle bütünleştiği zaman. Ay ve güneş bir araya
geldiği, eser sahibi eserde zuhur ettiği ve de çıplak gözle görüldüğü
zaman! Onlara suretlerde belirdiği, tuzağı kuran tuzağa düştüğü, iman
edenin kazandığı, inkar edenin de kaybettiği zaman! Đlâhî hitap, en kutsal
lisânla ve ihlâs diye ifade edilen bir ibareyle yönelmiştir. Dolayısıyla
alacağı ödül için değil, ibadetini ihlâsla sunan, her türlü sapıklıktan uzak
hanîf yolunu izleyen, ilâhî yakınlık mezhebine intisab eden kimse, emri
yerine getirme sorumluluğunu gerçekleştirmiş olur. Böyle bir kimse nur
alemine mensub olur, ücret alemine değil. “Allahu nuru'ssemavati ve'l
ardi / Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nûr, 35) “Lehum ecruhum ve
nuruhum /Onların ücretleri ve nurları verilir.” (Hadid, 19) “Nuruhum yes'a
beyne eydihim / Onların önlerinden nurları gider.” (Tahrirn, 8) Nur, “Ben
sizin rabbinizim”,der, onlar da Ona tabi olurlar.

Muhyiddin ibn arabi (k.s.)

***
“…Allah'ı tanıma bahsi derindir.

Ey ahmak derin sensin!

Derin olan bir şey varsa, o sensin! Sen nasıl bir dostsun ki, damarlarının
içine kadar girmiş olan sevgilinin sırrını el ayası gibi açık bilemiyorsun!
Sen nasıl Allah kulusun ki, onun sırlarını ve iç yüzünü bilmiyorsun!
Seninle konuştuğum bu sözleri senin şeyhinle konuşmadım. Onu kahır
içinde bıraktım gittim…”

{Şems-i Tebrizi (k.s.)}

83
***

Kim, Allah'a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister. Kim de Allah
ile karşılaşmak istemezse, Allah da onunla karşılaşmak istemez.

(s.a.v.)

***

Ey o bütün iyman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden


üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin!

Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir.

{Hucurat/2}

***

“Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli


vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince,
dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i
üzüyor, o da size bir şey söylemeye utanıyordu.

Allah gerçeği söylemekten çekinmez…”

{Ahzab 53}

***
84
“... gerçeği söyler ve doğru yola iletir.” {Ahzab 4}

***

“Allah'ın ahlakı ile ahlaklanınız.”

(s.a.v.)

***
Sonra acı bile olsa sana gerçeği söyleyen, Allahın dostlarında
bulunmasını hoş görmediğin şeylerde sana az müsaade eden kişileri seç,
onların gözleri seni gerçeğe götürür, haksızlıktan geri kor. Takva ehliyle
gerçek kişilerle dost ol. Onların seni fazla övmene sebep olmalarına
müsaade etme, çünkü fazla övülme insanı kibre götürür, faziletten
düşürür.

Hz Ali k.v.

***

Ben seni çeşitli bilgisizliklerden dolayı, kendini alim bilmemen için daha
önceden kınadım ki, bildiğin bir şeyle karşılaştığında onu büyük
saymayasın. Çünkü alim bir kimse bildiğini, bilmedikleri şeyler karşısında
pek az görür. Bu yüzden kendisini cahil bilip, neticede ilim tahsil etmede
daha çok çaba gösterir; daima onu ister, ona ilgi duyar, onu arar durur.
Đlim ehlinin karşısında mütevazı olup ona yönelir. Susmaya sarılıp, hata
yapmaktan çekinir, ondan utanır. Bilmediği bir meseleyle karşılaştığında
da onu inkâr etmez; çünkü önceden nefsi kendi cehaletine ikrar etmiştir.
Cahil kimseyse bütün cehaletiyle birlikte kendisini alim sayar; reyini
yeterli görür; daima alimlerden uzaklaşır; onları ayıplayıp durur; onunla

85
muhalefet edenleri, hata ettin diyerek dışlar; bilmediği her şeyi sapıklık
sayar; bilmediği bir meseleyle karşılaştığında onu inkâr ve tekzip eder;
cehaleti yüzünden: Ben onu böyle bilmiyorum, böyle olduğuna
inanmıyorum, böyle olduğunu sanmıyorum, bu söz de nereden çıktı? der
durur. (Bu sözlerle onun batıl olduğunu söylemek ister.) Bütün bunlar
kendi görüşüne (yersiz olarak) itimat ettiğinden ve kendi cehaletini pek
az tanıdığından ileri gelir. Böylece, bilmediği konularda yanılgıya düştüğü
için, sürekli cahilliklerle başbaşa kalır ve (yeni) cahillikler arar; hakkı inkâr
edip, cehalet içinde şaşırıp kalır; ilim talep etmekten böbürlenerek
kaçınır.

Hz Ali k.v.

***

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor:

“Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelmiştim. Kapıyı çaldım. “Kim o?”


buyurdular. “Benim!” dedim. (Beni almak üzere) çıktı ama: “Ben! Ben!”
diye söyleniyordu. (Belliydi ki kendimi tanıtma tarzımı) beğenmemişti.”

***
“Boyuna Allah aşıklarını ara, her ne söyleyeceksen, onlardan rivayet et,
onların sözlerini söyle. Aşkın, aşıkların yüzünden artar, onlarla eş-dost
oldun mu, ölçülü düzenli bir hale gelirsin. A kardeş, cinsinden
başkalarıyla oturup kalkma da din konağına yol al.”

{Hz. Sultan VELED ( k.s. )}

***

86
“...Onların anılmasıyla inen rahmet ise iliklerde müşahede edilir ve etkileri
de dışarılardan zuhur eder. Bu rahmet, onların ailelerinden ve
memleketlerinden ayrılmaları; sahillerde, çöllerde, yollarda ve vadi
içlerinde, dağlarda ve tepelerde yaşamaları; dünya ve dünya ile ilgili
haberlerle ilişkilerini kesmeleri sebebiyle; onlar anıldıklarında, haberleri
aktarıldığında; Allah ile olan halleri, söyleşmeleriyle, ünsiyetleriyle ve
halvetleriyle kanıtlandığında; insanın içinde hissettiği incelik ve gönül
kırıklığıdır. Đşte bu anma esnasında, dinleyenlerin gönüllerinde Rablerine
karşı bir hasret duyulur, üns yaygısında, O’nunla söyleşmenin ve O’nunla
tek kalmanın lezzeti hissedilir. Allah’ın onlar için seçmiş olduğu güzel
hallere ulaşma arzusuyla; ağlamaktan gözleri yaşarır ve bu kutsal ve
eşsiz özelliklerin kalplerinde tecelli etmesine sevinirler. Đşte bunların
hepsi, onlar anıldıklarında Allah katından gönüllere indirilmiş olan
rahmettir…”

{Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)}

***
Onlar tek başına kaldıklarında, ağlayanlardandırlar. Kendileriyle ilişki
kurulduğunda ise, son derece utangaç oldukları görülür. Öğrenildiklerinde
(konuştuklarında), hikmet ehli oldukları anlaşılır. Kendilerine bir şey
sorulduğunda, ilim ehli oldukları fark edilir. Cehaletle
küçümsendiklerinde, tepkileri hilim erbabınınki gibidir.

Onları fark ettiğinde, sanki utancından içeri kaçan bakirelermiş gibi


olduklarını sanırsın. Onların gönüllerindeki mahabbet, üzerlerinde nurun
parıldadığı suretlerin güzelliği ile harekete geçmektedir. Kalplerinin üzeri
açıldığında, onların kalplerinin yumuşak ve kırık, zikirle nurlu, sevgili ile
söyleşmekle mamur olduğunu görürsün. Kalplerini O’ndan gayrısıyla
meşgul etmezler. O’ndan başkasının etrafında da dolaşmazlar. Allah
mahabbeti, sadırlarını doldurduğundan, O’ndan başkalarının ve üns ehli
olmayanların kelamına iştahları yoktur. Çünkü, Allah ile söyleşmede
gerçek lezzet vardır.

87
Gerçek ve sâdık kardeşler, hayâlı, vekarlı, vera’lı, takvalı, marifet ehli ve
dindar olanlar; vadileri, çöllerde kaybolmadan aşmışlar, hiçbir zaman
Hak’tan ayrılmadan, yaygın ahlaki bozulma ve çürümeye sabırla göğüs
germişler, ve batıl karşısında daima Hakk’a sığınmışlardır. Ve onlara delili
(el-hucce) Hak açıklamış ve gerçek yolu da O göstermiştir. Böylece onlar,
tehlikeli yolları reddetmişler ve yolların en iyisine suluk etmişlerdir.

Yüryüzünün direkleri (el-Evtâd) işte bunlardır. Onların (varlığı ve duaları)


sebebiyle, ilahi bağışlar dağıtılır, (maddi-manevi) fetihler olur, (yağmur
ve rahmet) bulutları oluşur, (yeryüzündeki) azab kalkar ve tüm mahlûkat
(yaşam nedeni olan) suya kavuşur. Allah’ın rahmeti hem bizlerin hem de
onların üzerine olsun!

{Zunnûn-i Mısrî Hazretleri}

***

Büyük alimlerden Şakik Belhi (VIII. yy) bir kıtlık senesinde, herkesin kara
kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin kıtlığı
önemsemeyerek eğlendiğine şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu:

- Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye
güvenerek böyle eğlenebiliyorsun? Köle cevap verdi:

- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim
efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor.

Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan
dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle
dedi:

88
- Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca
güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların
rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice
tevekküldür ki rızık endişesi içindesin…

***

Sevgiliye kavuşmak, ele geçer mi acabâ?


Yüksek dağlar ve korkunç tehlikeler var arada!

{Đmam-ı Rabbani (r.a.)}

***

Sizden birisi, ben kendisine çocuğundan, ana babasından ve tüm


insanlardan daha sevgili gelmedikçe o kimse iman etmiş olmaz.

(s.a.v.)

***

Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Anası onu za'f,
za'f üstüne taşıdı, süt kesimi de iki sene içindedir. “Bana, ana ve
babana şükret” diye tavsiyede bulunduk. Dönüş ancak banadır.

{Lokman/14}

***

89
“…Kafirler onunla alay etmek istediler, yanına geldiler dediler
“-Sen peygamber misin ya Muhammed?”.
“-Evet Allah'ın resulüyüm. Sizi Hakka ve necata çağırıyorum.”
“-Nasıl peygambersin? Hani senin paran? Sen yetimsin?”
...sanki bi kabahatmiş gibi.

Halbu ki cenabı peygamberin yetim olmasında büyük esrarı ilahi vardır..


Allahu teala ve takeddes hazretleri daha annesinin karnındayken,
cenabı peygamberin pederi olan Hz Abdullah'ın ruhunu kabzeyledi.
Sonra dünyaya teşrif buyurdular, bir müddet sonra da altı yaşında Hz
Amineyi kaybetti..

Peygamber anadan babadan hür yetim kaldı.

Bunun sırrı şu idi.. Melekler sordular bunu cenabı hakka..


“-Yarabbi habibim mahbubum Muhammedim (s.a.v.) dedin,
anadan babadan hür yetim bıraktın,
hem babadan yetim hem anadan öksüz oldu.

Bundaki sır nedir?” dediler.

Cenabı Hakk buyurduki “- Eziyet cefa gördüğü vakıtta,


anası babası sağ olsaydı onlara seslenecekti.. Onları aldım ki bana
seslensin” dedi Cenabı hakk celle ve tekaddas hazretleri...

He şimdi bu bi kabahatmiş gibi peygambere gelip diyorlar ki senin


okuman yazman yok mektebe gitmedin ders görmedin hocadan,
nası peygamber olursun?.. halbuki okumak ve yazmak kasanın
anahtarına benzer kasada bulunan defineyi almak için anahtar lazımdır.
Đlim öğrenmek için bi adamın tahsil etmesi lazımdır. Đlmi tahsil anahtar
gibidir, ilmin cevahiri kasadadır. Peygamber cevahire malik olmuş..
peygamber(s.a.v) Allah mektebinde okumuş.. ve peygamberin hocası
Allahu Subhanu ve teala olmuş…”

{Muzaffer Ozak (r.a.)}

***

90
“…Ahkâf sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen, (Đnsanlara, analarına
babalarına ihsân etmelerini söyledik) buyuruldu. Lokmân sûresinin
ondördüncü âyetinde meâlen, (Bana ve anana babana şükr et!)
buyuruldu.

Böyle olmakla berâber, bütün bu iyi işler, hakîkî varlığa kavuşmak


yanında boş, fâidesiz kalırlar.

Sülûk konaklarını geçmek yanında lüzûmsuz, boş seylerdir. (Ebrârın


iyilik olarak yapdıkları, mukarrebler yanında günâh olur) sözünü
işitmişsinizdir.
{Bu sözü,seyh Ebû Sa’îd-i Harrâz söylemişdir “kaddesallahü
sirrehül’azîz”.}

Fârisî beyt tercemesi:

Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka,


Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa!

Allahü teâlânın hakkı, bütün mahlûkların haklarından dahâ önce


gelir. Onların haklarını gözetmek de, Onun emri iledir. Yoksa, Onun
hizmetini bırakıp da, başkalarına hizmet etmek kimin elinden gelebilir?
Bunun için, başkalarına hizmet etmek, Ona olan hizmetlerden biri olur.
Fekat, hizmetler arasında çok fark vardır. Tarlayı sürenler ve ekini
biçenler de, pâdişâhlara hizmet etmekdedir. Fekat, serâyda olanların
yapdıkları hizmetlerin şerefi başkadır. Bunların yanında, tarlayı sürmek ve
ekini biçmek gibi şeyler söylemek, suç bile olur. Her işin karşılıgı, o işin
kıymetine göre ölçülür. Tarla sürenler, sabâhdan aksama kadar ter içinde
çalısır. Buna karsılık, az birsey alır. Mukarrebler ya’nî sultâna yakın
olanlar ise, her sâatde yüzlerce lira alırlar. Böyle olmakla berâber,
bunların bu paralarda hiç gözleri yokdur. Gözleri, gönülleri hep
sultândadır…”

{Đmam-ı Rabbani (r.a.)}

***

91
“… “Sizin için Allah'tan başka ne bir velî/sâhip, ne de bir
yardımcı vardır” Sağlam ipine yapışır. Sonra şaha kalkıp koşar ve “Ben
cinleri ve insanları sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım”
denizinde yüzer, “Allah'a kaçınız.” gemisine biner. Đşte o zaman,
ruhunu ortaya koyup feda ederek o denize dalar. Eğer aradığı cevheri
bulursa “Muhakkak büyük bir kazanca nail olmuştur”; eğer o
denizin diplerinde telef olursa “Artık onun mükâfatını vermek
Allah'a düşer”…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

“Ölmeden evvel ölünüz.”

(s.a.v.)

***

Aşk'ın aslı da, nesli de, işte şudur: Mirac’da Allahü teâlâ, Peygamber
efendimize (s.a.v),

“Senden başka her şeyi senin için yarattım.” buyurunca,

Resulullah da,

“Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim” dedi.

{Muhammed bin Ramezan (k.s.)}

***

92
“…Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır.”

{Ahzab Suresi 21}

***

“De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki,

Allah da sizi sevsin …”

{Ali Đmran 31}

***

“Rabbim, bir göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime bırakma”

(s.a.v.)

***

Đnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.

(s.a.v.)

***
93
Aşağıda anlatılacak kudsi hadis dahi bu manaya işaret etmektedir:

“Ya Muhammed, ben ve sen varız. Senden başkasını senin için yarattım.”

Bunun üzerine, Resulullah (sav) Efendimiz dahi, şu münacaatı yapmıştır:

“Allahım, sen varsın; ben yokum. Senin gayrını zatın için bıraktım.”

{Đmam-ı Rabbani (k.s.)}

***

Sonra bir duman halinde olan göğü yaratmayı hükmetti


ve ona
ve yeryüzüne:

“Đsteyerek

veya

istemeyerek

meydana gelin.”

dedi.

Onlar,

“Đsteyerek geldik”

dediler.

{Fussilet 11}

***

94
***

“… Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı.
Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. Ona iki üç yumruk vurmak,
sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgeçti…

***

Hz Allah Đbrahim Aleyhisselam efendimizin malını mülkünü daha çok


verdi, evladını da öldürtmedi, kendini de yakmadı..

Yalnız!.. denedi.. Đmtihan etti.

O da teslim oldu,

“bin tane canım olsa yarabbi sana feda” dedi...

dedi ama!...

Allah'a aşık olanın gönlü böyle olacak..

o zaman kolay..

Muhibbi Safer Dal (k.s.)

***

95
“… Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı. Sofi, hey
asi kaltaban diye bağırdı. Ona iki üç yumruk vurmak, sakalını, bıyığını
yolmak istedi ama vazgeçti… Halk da hastadır, hummalıdır, çaresizdir.
Şeytanın iğvasıyla böyle sille vurur durur. Hepside suçsuzları incitmeye
haristir. Birbirlerinin kafasını noksan görürler. Ey suçsuzların kafasına
vuran, bunun cezasını kendi kafanda görmüyor musun?...

…Ey hava ve hevesini hekimlik sanıp zayıfları tokatlamaya kalkışan!


Sana bu ilâçtır diyen, seninle alay etmiş, sana gülmüştür. O, Âdem’e de
buğdaya kılavuzluk ettiydi ya! Ey Tanrı yardımını dileyen Âdem ve Havva,
ilâç için bunu yiyin, “Ebedi olarak yaşarsınız” demişti ya! Şeytan, Âdem’in
ayağını titretti, sürçtürdü, onun kafasına vurdu. Fakat o sille döndü,
şeytanın kafasına geldi, ona ceza oldu. Şeytan, Âdem’i adam akıllı
sürçtürdü ama Âdem’in arkası Tanrı idi, elini tutan Haktı…

…Âdem bir dağdı, yılanla dolsa ne çıkar? Tiryak madeniydi, ona hiçbir
zarar gelmedi. Sende tiryakten bir zerre bile yok, kurtulacağını nasıl
umuyor, nasıl aldanıyorsun? Nerede sen de Halil’cesine Tanrıya
dayanma, nerede sende Kelîm’deki keramet? Nerede o Tanrıya
dayanma ki kılıcın Đsmail’i kesmesin, nerede o keramet ki Nil’in
dibini ana cadde yapasın? Kutlu bir adam, minareden düşse
elbisesine rüzgâr dolar, onu yere yavaş indirir, kurtulur.

Ey güzel adam, o bahta inanmıyorsan neden kendini yele veriyorsun


ya? Bu minareden Âd gibi yüz binlercesi tepesi üstüne düştü, başlarını da
yele verdiler, canlarını da. Bu minareden tepesi üstüne düşen milyonlarca
kişiye bak. Đp üstünde oynamayı bilmiyorsan ayaklarına şükret,
yeryüzünde yürü. Kendine kâğıttan kanat yapıp dağdan uçmaya
kalkışma. Bu sevdada niceler başından oldu…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

96
“Allah sizden hafifletmek ister…”

{Nisa 28}

***
Andolsun ki sizi biraz korku

ve açlıkla,

bir de mallar,

canlar

ve ürünlerden

eksilterek

deneriz.

Sabredenleri müjdele.

{Bakara 155}

Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. {Mearic 19}

“...acele etme.

“Rabbim! Đlmimi arttır” de.” {Taha 114}

“...Allah, gayet Alîm, gayet Halîm’(yumuşak)dir.”

{Hac 59}

***

97
“Ey iman edenler!

Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum
getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere
karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah
yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da
korkmazlar. Đşte bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah,
geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”

{Maide 54}

***

Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu


vesselâm'a halk hayırdan sorardı. Ben ise, bana da ulaşabilir korkusuyla,
hep şerden sorardım. (Yine bir gün:)

“Ey Allah'ın Resûlü! Biz Cahiliye devrinde şer içerisinde idik. Allah bize bu
hayrı verdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?”
diye sordum.

“Evet var!” buyurdular.

Ben tekrar: “Pekiyi bu şerden sonra hayır var mı?” dedim.

“Evet, var!
Fakat onda duman da var”
buyurdular.

Ben: “duman da ne?” dedim.

“Bir kavim var.


Sünnetimden başka bir sünnet edinir;
hidayetimden başka bir hidayet arar.
Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun”

98
***
“…”Ne başımı kaşımaya vaktim var, ne din kaynağına dönüp ibadet
etmeye, ailemin rızkını kazanmaktan başka bir şey yapamıyorum, dişimle
tırnağımla çalışıp helâlinden kazanıyorum” diyorsun.

Ey sapıklara karışan, ne helâli!

Senin kanından başka helâl göremiyorum…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***
“…O şahısların doğrulukta derin izleri vardır.

Onlar Himmet vasıtasıyla öldürürler.

Himmet doğruluk demektir…”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

“Ve her şeyin karşıtını yarattık;


olur ki inceden inceye düşünürsünüz diye.

Artık Allah'a kaçın.”

{Zariyat 49/50}

99
***

“…Ebu Said el-Harraz şöyle demiş:

“Allah'ı ancak iki zıddı kendinde toplaması özelliğiyle bildim.” Sonra da şu


ayeti okumuştur: “O Evveldir, Ahirdir, Zahirdir ve Batındır.” Burada, islam
alimlerinden akılcıların düşündüğü gibi farklı nispetler değil, tek bir
yönden Evvel-Ahir, Zahir-Batın olma kastedilmektedir…”

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***

“…Her zıt farklıdır, ama her farklı zıt değildir…”


{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

“…Kahrına da hakkıyla âşığım, lûtfuna da...

Ne şaşılacak şey ki ben bu iki zıdda da gönül vermişim…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)}

***

100
“…Bütün bu incelikleri ancak; Allah ve Rasûlü'nün yolunda ittibâ
edenler, Allah ve Rasûlü'nün bildirdiklerine çelişmeyecek tarzda
anlatanlar idrâk edebilir.

Allah Celle ve Alâ; “Ben, kâinatı, arşı, insanı ve bütün varlıkları yarattım”
diyor.

Hayır efendim, “âlemde hiçbir şey yoktur, yalnızca ALLAH mevcuttur...”


veya

“Allah âlem'in bâtınında ve zahirinde görünmektedir..”

denilebilir mi?..

Tâbi ki Hayır!.

Ancak, varlık Allah'ın sıfatlarının gölgesidir..Dolayısıyla, âlemde Allah'ın


“El- Bâtın” isminin tecellisi batini ve “Ez-Zâhir” isminin tecellisi zahiri
olmak yönüyle, âlem'in batini ve zahiri özellikleri o isimlerin
hakikâtlarinde sabit olan hakikâtlarıdır. Ayrıyetten şunu da belirtmekte
fâide vardır. Zira Esmalar Uluhiyet Makamında her birisi diğerinin aynıdır.
Đste bu cihetle “Vahdet-i Vücûd” denmektedir. Yani, Esma ve Sıfatlar,
Zât-i Đlâhinin varlığında her biri bir diğerinin aynıdır. Orada isimlerde
taaddüt yoktur. Ve Zâtta bütün Esmalar birbirinin aynıdır. Âlemde ki
tecellilere gelince, bu varlıkların istidadına göre açığa çıkmaktadır. Öyle
ise, varlıkta açığa çıkan isim ve Sıfatların özellikleri Hak'kın isim ve
Sıfatlarının aynı değildir. Meselâ; insanda açığa çıkan ilim Hak'kın Đlim
Sıfatının tecellisidir, fakat Hak'kın ilmi, diğer bütün Sıfatların aynı olduğu
gibi Ezelî ve Ebedi'dir, fikir yoluyla elde edilmiş değildir. Bizim ilmimiz ise,
sonradan olma olduğundan Ezelî ve Ebedî değildir. Ayrıca bizde açığa
çıkan ilim, bizim diğer sıfatların aynı da değildir. Şayet, “bizden açığa
çıkan sıfatlar ve özellikler Hakkın Sıfat ve özellikleridir” dersek Hakkı kayıt
altına sokmuş oluruz.. Bu da apaçık olarak Tevhîd'e aykırıdır. Zât-ı Đlâhî'yi
kayıt altına aldıktan sonra tenzîh'in ne anlamı kalır ???!!!...”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

101
Bir câhil bu büyüklere dil uzatırsa,
Cevap vermeye değmez dersem iyi olur.

{Đmam-ı Rabbani (r.a.)}


***

“...Padişahın cinsinden değilim, haşa bunu iddia etmiyorum. Fakat onun


tecellisiyle, onun nuruna sahibim... Nice kişiler var ki suret, onların
yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar...

Ahmet’in (s.a.v.) ümmetler üzerindeki hakkını bil, başın puta secde


etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu. Söylersen bu puta tapmadan
kurtulmanın şükrünü söyle de Tanrı, seni batın putundan da kurtarsın. O,
nasıl, başını putlardan kurtardıysa sen de o kuvvetle gönlünü kurtar.”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)}

***
Đman edenlerin

Allah’ı zikretmekten

ve inen haktan dolayı

kalplerinin saygı ile ürpermesinin

zamanı gelmedi mi?

{Hadid 16}

***

102
Dedi ki: “Sen divane değilsin. Bu eve layık değilsin.” Ben de gittim divane
olup zinciriyle bağlandım.

Dedi ki: “Sen sermest değilsin, git!” Ben de gittim sermest olup neşe ile
doldum.

Dedi ki: “Sen öldürülmemişsin, neşe ve müzik ilgin yok!” Can bağışlayan
yüzüne karşı şehid oldum.

Dedi ki: “Sen zeki bir kişisin, hayal ve şüphenin sarhoşusun.” Ben hemen
abdallaştım, hayal ve şüpheden sıyrıldım.

Dedi ki: “Sen mum oldun, meclisin kıblesi oldun.” Ben mum değilim!”
dedim, yandım, yakıldım, duman oldum.

Dedi ki: “Sen şeyhsin, önde gidenlerdensin, yol gösterensin.” “Hayır! Ben
şeyh değilim!” dedim. “Önde gidenlerden de değilim. Kimseye de yol
gösterdiğim yok. Ben senin emrine kul olmuş bir zavallıyım.”

Sen güneşin kaynağısın, ben söğüt ağacının gölgesi düşen yerim. Sen
benim başucuma gelince, alçalır, erir, yok olur giderim.

Gönlüm canın parıltısını buldu. Dünyanın nuruna nail oldu. Gönlüm yeni
bir atlas buldu da bu hırkaya düşman kesildi.

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***
Göklerde ve yerde nice ayet vardır ki

üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.

{Yusuf 105}

***
103
O ne akıl almaz işler yapar,

ne nakışlar, ne san'at eserleri ortaya koyar.

Şekillerde, suretlerde görünür, ama kendisi can yolundan kaçar gider.

Sen onu göklerde ararsın,

ay gibi suyun üstüne düşer, orada parıl parıl parlar.

Sen onu bulabilmek için suya girersin.

Bu defa o gökyüzüne kaçar.

Sen onu mekansızlık aleminden ararsın,

o izini sana mekan aleminde gösterir.

Mekan aleminde aramaya çalışırsın,

o mekansızlık alemine kaçıverir.!

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)}

***

“…hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı…” {Yusuf 20}

***

104
Böylece biz Đbrâhîm’e
göklerin ve yerin hükümranlığını gösteriyorduk ki

yakîn hâsıl edenlerden olsun.

{Enam 75}

***
“…Yûsuf ve kardeşlerinde,

almak isteyenler için âyetler vardır.”

{Yûsuf 7}

***

De ki: “Hamdolsun Allah'a ve selam olsun O'nun seçtiği kullarına!

Allah mı daha hayırlı,

yoksa onların ortak koştukları mı?”

{Neml 59}

***

105
Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki

ayetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman

secdeye kapanırlar ve

Rablerine hamd ile tesbih ederler.

Onlar kibirlenmezler.

{Secde 15}

(secde ayeti)

***

'Allah'ı severiz,

çünkü Allah güzeldir.

O da bizi ve tüm yaratıkları sever,

çünkü buda güzeli sevmektir.

Allah'ın güzelliği

bütün güzellik türlerinin kaynağıdır.

O,fikri ve manevi güzellikler kadar

şekil güzelliğinin de kaynağıdır.

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

106
***

Ey Allah’ın kullarına rahmeti,

Allah seni cemadat aleminde yerleştirdi.

Ey Allah’ın evi,

kalbimin nuru !

Ey gözümün aydınlığı,

ey kalbim !

Ey aslında varlığın kalbinin sırrı olan,

Ey mabedim,

ey aşkımın saffeti !

Ey Allah’ın Kabe si,

ey hayatım !

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s.)}

***

107
Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde
duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu.

Onlarla ilgilenip “Ben Rabbimi hatırlattıkları için güzel şeyleri


severim.” dedi

ve onlar gözden kayboluncaya dek onları seyredip durdu.

{Sad 31/32}

***
“- Ne kadarsa, ister az olsun ister çok olsun hepsi Aşk-ı Đlahi' dir.

Hatta platonik aşklarda, ve sair, bir kadının bir erkeğe olan aşkı da, bu da
Aşk-ı Đlahi'dir.

Fakat sevdiği ona perde olmuştur.

Birgün o perde aralanacak, Matluba, Maksuda ve Maşuk-u Hakiki'ye nail


olunacaktır.

Đs ki sevsin, sevgi hissiyatı bulunsun.

Sevilsin.

Sevmek kolay, sevilmek güçtür.

Aşık olursa o aşk ateşiyle yanarsa,

bir gün mutlaka maşukuna erecektir…”

{Muzaffer Ozak (r.a.)}

***

108
“…size öğüt veriyor…”

{Nahl 90}

***

“… şüphe yok ki,

Ben pek yakınım ...”

{Bakara 186}

***

Aşık olup,

aşkını gizleyip

ve iffetini koruyup ölen

şehid olur.

(s.a.v.)

***

109
Sen Aşık olduğunu sandığın kişiye bağlanıyorsun.

Onsuz yapamam çok seviyorum diyorsun.

Düşünmez misin onu sana sevdiren kim?

Ben seni; bana sevdireni sevmişim.

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

Ayın güzelliği biraz onun yüzüne benzer.

O melek huyluyu biraz andırır...

Hayır...Hayır!...

Nereden nereye?..

Ay kim oluyor?

Canım ona kurban olsun;

ona benzeyen varsa

ancak kendisidir...

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

110
***
Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman ,

“Onları bana geri getirin” dedi.

Bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

Biz Süleyman'ı denemeye tâbi tuttuk

ve tahtının üzerine bir cesed bıraktık.

Sonra o,

Allah'a sığınıp tekrar tahtına döndü.

“Ya Rabbî!” dedi,

“affet beni

ve bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hakimiyet lütfet.

Çünkü Sen, lütufları son derece bol olan vehhabsın!”

{Sad 31-35}

***
“…Bana aşk ile oynamak helaldir…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

111
“Sa’d çok kıskançtır, ben Sa’d’dan daha kıskancım,
Allah ise benden de kıskançtır.
Kıskançlığından dolayı görünür, görünmez bütün kötülükleri
haram etmiştir”

(s.a.v.)

***
“…-“Kimi sevsem aramız açılıyor. Ya ölüyor, ya kayboluyor. Yahut
aramıza düşmanlık giriyor. Çoğu zaman malım kayboluyor, param
elimden çıkıyor. Bu yüzden dostlarımla bozuşuyorum.”

Ey Allah'ın sevgili kulu, Allah Gayyur’dur.

Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez;

sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz.

Allah, bulunan sevgisini ister.

Kendi sevdiği kulu başkasına vermez.

Hal böyle iken

sen başkasına bağlanıyorsun…”

{Abdulkadir Geylani (r.a.)}

***

112
“…Yazıklar olsun!!! Yazıklar olsun!!!

Đnsanla oyun oynayacak.

Artık böyle asırların kendisini oyuncak yaptığı kimseyi seherde doğan


yıldızların vaktinde riâyet etmesi gereken amellerinden, bakirelerle
oynaşması, güzel kokulu çiçeklerin kokusunu koklaması, mevyelerin
özlerinden lezzet alması, kuşların nağmelerini dinlemesi ve makyaj yapan
kızlarla müzik yaparak dönüşüm yapması, hakikâtten meşgul ederek onu
her şey'den engeller.

Böylece böyle olan herkes sapıtarak şaşkın hâlde


kalır…”

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***
“…haberiniz olsun ki Allah katında en değerliniz Allah'dan en çok
korkanınızdır (saygılı korku).

{Hucurat 13}

***

“Kulları içinden ancak

âlimler, Allah'tan(gereğince) korkar.”

{Fatır/28}

***

113
Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?

Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar,


kulak verirler.

{Şuara 221/222/223}

“…Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde


ve biçimde sizi görürler ve pusuda beklerler!...” {Araf 27}

O, bunun sonuçlarından endişe edecek değil


(her işi âdil, her hükmü mutlak hikmettir).
{Şems 15}

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve


ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.

{Bakara 155}

“…O bütün gaybı bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık vakıf kılmaz…”

{Cinn 26-27}

“Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Başkasını


bilmem...”

(s.a.v.)

Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

{Mücadele Suresi 7}

***

114
“…rahimlerde ne var O bilir…” {Lokman 34}

“…Allah bilir, siz bilmezsiniz....” {Ali Đmran 66}

“…şüphe yok ki, Ben pek yakınım...” {Bakara 186}

“…Allah bilir...” {Ali Đmran 66}

“…bilmezsiniz…” {Ali Đmran 66}

Sizi de, fiillerinizi de yaratan Allah’tır. {Saffat 96}

“…bilir...” {Ali Đmran 66}

“…Allah bilir...” {Ali Đmran 66}

“…siz bilmezsiniz....” {Ali Đmran 66}

***
“…şüphe yok ki,
Ben pek yakınım...”

{Bakara 186}

***

115
Şimdi gördünüz mü o döktüğünüz menîyi?

Siz mi yaratıyorsunuz onu yoksa biz miyiz yaratan?

{Vakıa 58/59}

***

“…fiillerinizi de yaratan Allah’tır.” {Saffat 96}

***

“...Allah her şey'i bilir.” {Tegabun 11}

“...hakkıyla bilir.” {Al-i Đmran 119}

“…sinelerin özünü…” {Mülk 13}

***
“…Allah hakikaten kişi ile kalbinin arasına girer…”

{enfal 24}

***
O, bunun sonuçlarından endişe edecek değil.

{Şems 15}

116
***
Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
Eşleri; meşru şekilde sahip oldukları (cariyeler) müstesna.
Çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar.

{Mearic 29/30}

***
“…haberiniz olsun ki Allah katında en değerliniz Allah'dan en çok
korkanınızdır

(saygılı korku, çekinme, sakınma, edeb: Takva…).” {Hucurat 13}

***
“…Gelip geçmiş olan, yüzyirmidörtbine yakın Peygamberlerin hepsi
“aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” insanları, yalnız bir yaratana ibâdet
etmeğe çağırdılar. Ondan başkasına tapınmağı yasak etdiler. Bütün
Peygamberler, kendilerinin âciz birer mahlûk olduklarını söylediler. Allahü
teâlânın büyüklüğünden, kuvvetinden korkarlar ve titrerlerdi. Hindûların
tapındıkları kimseler ise, herkesin, kendilerine tapınmasını istediler.
Kendilerini ma’bûd olarak tanıtdılar. Bir yaratanın varlığına inanıyorlardı.
Fekat, Onu kendilerine hulûl etmiş, kendileri ile birleşmiş sanıyorlardı.
Bunun için, herkesin kendilerine tapınmasını istiyorlardı. Kendilerine tanrı
diyorlardı. Her kötülüğü yapıyorlardı. Tanrı, her istediğini yapar ve
yaratdığı şeyleri istediği gibi kullanır diyorlardı. Bunlar gibi, dahâ nice
bozuk ve saçma sözleri vardı. Kendileri sapıtmış, başkalarını da
sapdırmışlardı. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” böyle
değildiler. Başkalarına yasak etdikleri kötülüklerden kendileri de ençok
sakınırlardı. Kendilerinin de, herkes gibi insan olduklarını söylerlerdi.
Fârisî mısra’ tercemesi:

Yollardaki ayrılığı gör! Nerden nereye? …”

{Đmam-ı Rabbani (k.s.)}

117
***
Sevme zamanı varolma zamanıdır
Kavuşma zamanıdır, yiyiniz içiniz
Peki o büyük aşk nerede, o unutulmaz dert ?
O büyük tutku? Kafanız karışmadı mı, aklınız nerede ?

Giysisi tertemiz sevgili öylesine örtülü ki


Hiç kimseye hiçbir şeye benzetilemez ki O.

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

***
“…Her gönül ki, sevgilinin, o güzel dudaklarının hasretiyle yıkılmış,
harab olmuştur. O, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak
kenarlarında neden dolaşsın dursun? Küçük dallar, birbiri ardinca
Hakk'a secde etsinler diye, rüzgar, ağacın dalı etrafında dönüp
dolaşmakta...”

“...Aşk şarabı içmek, bir baş belası olan akıldan kurtulmak ve utanmanm
perdesini yırtmak için insanın aşık olması lazımdır. Benim şarap içmeme
lüzum var mı ? Đçsem bile, başimda zaten akıl kalmadı ki, şarap neyi
alıp götürecek?...”

“…Gönüller alan o büyük, o eşsiz varlığın yakınlığı, sanmam ki canda


bile bulunsun. O bize canımızdan daha yakındır. Vallahi ben onu asla
anmam. Çünkü insanin yanında bulunmayanlar anılır…”

“...Aşkta ne aşağılık, suflilik vardir, ne üstünlük. Aşkta, ne kendinden


geçiş vardır, ne de aklı başında oluş vardır. Aşkta, hafızlık, şeyhlik,
muridlik de yoktur. Aşkta düşkünlük, kalenderlik, rindlik vardir...”

“...Eğer işitmeye gücün varsa bana kulak ver...”

118
“...Gönlü bir an “Ben Hakk'ım” diye çarpan kişi bugün, şu aşk ipinin
üstünde asılıp durmaktadır. Gozleriyle mutlak büyüler yapıp herkesi
büyüleyen de senin gamınla kendisi için inceliyecek bin türlü
hakikat sırları bulur…”

“…Fakat insan olan kişi, yemediği, tatmadığı halde o nimetleri görüp bazı
kere dilini ısırır, susar; bazı kere de ağzını açar. Onları bütün
canlılara vereni metheder, över…”

“...Dostlar bizi, dünya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu


dünyada, çeşitli merhalelerde oynayıp durdunuz. Şimdi vakit geçirmeden,
o hakikat cihanında, öteki dünyadaki oyuna, oynamaya hazırlanın...”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***

Senin yanında âşıklar kanatlanır uçarlar,

Gözlerinden ciğer kanı saçarlar.

Ben senin kapında toprak gibi oturmuşum.

Yoksa başkaları rüzgâr gibi gelip geçerler.

{Hz Şems-i Tebrizi (k.s.)}

***
Aşkım, ab-ı zülalden daha latif ve paktır.
Bana aşk ile oynamak helaldir.
Başka aşıkların aşkı halden hale inkılap eder.
Benim aşkım ve benim maşukumun ise zeval ve intikali yoktur.

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

119
***
“…O, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak
kenarlarında neden dolaşsın dursun?…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)}

***
“…O şahısların doğrulukta derin izleri vardır. Onlar Himmet vasıtasıyla
öldürürler. Himmet doğruluk demektir…”

***
Ben Kur'an ve Fatiha suresiyim
Ruhun ruhuyum, canlıların ruhu değil

Kalbim bildiğimin katında yerleşmiş


O'nu müşahede eder; dilim ise sizin yanınızda

Göz ucunla bedenime doğru bakma

Ruhunu şarkılarla beslemekten uzak dur

Zat'ın zat deryasına dal da


Gözlere açılmamış sırları gör
Ayrıca sırlar belirsizce gözükür
Manaların ruhlarıyla gizlenmiş olarak

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***

120
(Đbrahim)

Baktı ki ona (Yemeğe) ellerini uzatmıyorlar

o vakit bunları acaib gördü

ve içinde onlardan bir korku duydu.

Dediler,

“Korkma,

çünkü biz Lut kavmine gönderildik”

{Hud 70}

***
“Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.” {Saffat 164}

***
Rahmetini, acımanı, şefkatini bütün canlı varlıklara ve bütün
yaratılmışlara genelleştir. Bu bitkidir canım ne olacak, bu cansızdır
bunlardan hayır yoktur deme! Bunların hiçbir şeyden haberi yoktur deme!

Evet onlarda nice hayırlar, nice haberler vardır ki sende onlara dair bir
haber yoktur.

{Muhyiddin Đbn Arabi.(r.a.)}

***

121
“...Bu grup, hayvan veya bitki veya cansızda abes bir hareketin
olamayacağını bilir. Hükümdarların avcılık yapması ve ihtiyacı olmadığı
halde sadece dinlenmek, oyun ve eğlence için avcılık yapanların
davranışları da anlamsız hareket kısmına dahildir...”

“...onlar: (Vera sahipleri/Şüpheli şeylerden kaçınanlar) melekleri


yaralamaz. Babaları Adem hakkındaki suçlama nedeniyle onlara
sataşmadıkları gibi meleklerin karşısında saygılı davranırlar. Üstelik
Hak’kın mertebesini tercih edip doğru bilgiye ulaşmaları nedeniyle
melekleri mazur sayarlar...”

{Muhyiddin Đbn Arabi.(r.a.)}

***
Çok gülenin, heybeti azalır. Çok şaka yapan, eğlenceye alınır. Bir şeyi çok
yapan, onunla tanınır. Çok konuşan; çok yanılır, hataya düşer. Böyle
kimsenin, hayâ'sı azalır. Hayâ'sı azalan; şüpheli şeylerden az kaçınır.
Şüpheli şeylerden az kaçınanın, kalbi ölür.

{Hz Ömer(r.a.)}

***
Birinci derecede dünyaya önem veren kimsenin, Allah'dan hiç bir şey
beklemeye yüzü olmaz. Allah, dört hasleti onun kalbinden hiç çıkarmaz:
Kurtuluşu olmayan bir endişe. Hiç boş vakit bırakmayan kesintisiz bir
meşguliyet. Hiçbir zenginliğe varamayan fakirlik. Hedefine varması
imkansız bir ihtiras. (s.a.v.)

***
“Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir.” (s.a.v.)

***

122
“…Ey evreni yoktan var eden Allah'ım!

Unutmaktan, sonradan var olmaktan sen münezzehsin,

başımda seni düşünmek, seni sevmekten başka ne varsa

hepsi hatanın kendisidir.

Dilde seni zikretmekten,

tesbih etmekten başka ne varsa,

hepsi sapıklıktır,

boştur…”

{Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)}

***

“…Yahudiler: “Allah'ın eli bağlıdır.” dediler ve bu dedikleri yüzünden


(Cimri edildiler) kendi elleri bağlandı…”

{Maide 64}

***
Dilenciye yedir, içir.

Çünkü o,

senden dilenmesi sebebiyle seni,

kullarına yediren ve içiren Hakkın menziline çıkarmıştır.

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}

***

123
“…Bir kimsenin muhtaç ve muzdarip olduğunu görürsen ve sen de onun
ihtiyacını ve sıkıntısını giderecek güce sahip isen, o zaman senin malında
onun da hakkı olduğunu bilmen gerekir.

Çünkü, Allah onun hakkını veresin diye onun durumunu sana


göstermiştir.

Eğer o hakkı vermezsen, o zaman sorumlu olursun.”

{Muhyiddin Đbn Arabi (k.s)}

***
Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet yapardı.

Onlar ihtilafa devam edeceklerdir.

Fakat Rabbinin rahmet ettikleri müstesna.

Zaten onları bunun için yarattı.

Rabbinin,

“Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla)


dolduracağım” sözü

kesinleşti.

{Hud 118/119}

***
Bu dünya evi Alim ve Aziz Allah’ın takdir ettiği ölçüde, tutarsız gerçeklerle
ve perdelerle örtülüdür.
Allah öte dünyayı yaratmış ve bizi oraya doğru götürmektedir.
Yalancı iddiaların, sahte davaların kabul edilmediği bir yurttur orası.

{Muhyiddin Đbn Arabi (r.a.)}


***

124
(Onlar Ahirette) Dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili
muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su
başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve
yüksek döşekler üzerindedirler.

{Vakıa 28-34}

***
Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan.
{Nebe 35}

***
“…Şimdi siz beni bırakıp da

onu ve soyunu kendinize dostlar mı ediniyorsunuz?

Onlar size düşman iken!

Zalimler için ne kötü bir değişme!

{Kehf 50}

***
Haberiniz olsun! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır.
Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş
olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey
söylemiyorlar.

{Yunus 66}

***
“Böylece işledikleri kötülükleri kendilerine isabet etti…”

{Nahl 34}

125
***
“…O size öğüt veriyor, umulur ki böylece düşünüp tutarsınız.” {Nahl 90}

***
Đnsan aceleci olarak yaratılmıştır; ama yarın ben onlara delillerimi
göstereceğim; şimdi siz acele etmeyin! {Enbiya 37}

***
Đleride biz onlara hem âfakta (evrende) hem nefislerinde âyetlerimizi öyle
göstereceğiz ki nihayet onun hakkolduğu kendilerine belli olucak, kâfî
değilmi bu ki rabbın her şey'e şâhid

{Fussilet 53}

***
“...kalplerimiz perdelidir” dediler.

Oysa Allah, böyle demeleri sebebiyle kalplerini mühürlemiştir.

Bundan dolayı onlar, pek azı dışında iman etmezler.”

{Nisa 155}

***
Hem bunlara “yeryüzünü fesada vermeyin” denildiği zaman

“biz ancak ıslahcılarız (biz iyileriz)” derler. {Bakara 11}

***

126
“…Allah, bozgunculuk yapanları,

düzeltmeye çalışanlardan ayırt etmesini bilir…”

{Bakara 220}

***
Gerçek şu ki, bundan önce Adem’e bir emir verdik,
ama o unuttu
ve biz onda bir azim de bulmadık.
{Taha 115}

***
“Ey Âdem!
Sen ve eşin cennette kalın.

Dilediğiniz yerden yiyin.


Fakat şu ağaca yaklaşmayın.

Yoksa zalimlerden olursunuz.”


{Araf 19}
***
“Şüphesiz senin için orada aç kalmak,

çıplak kalmak yoktur.”

{Taha 118}

***
Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi:

“Ey Adem!

Sana ebedilik ağacını

ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”

{Taha 120}

127
***

“…Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız,


ya da ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı…”

{Araf 20}

***
Şuracıkta oturmuşum,
zaman zaman kendimde öyle bir ilahi kuvvet hissediyorum ki,
elimi uzatıp semayı yerinden koparıp avucuma alayım,
ayağımı yere vurup
toprağı yerin dibine geçireyim, diyorum.
Bazen de dönüp kendime bakıyor,
yüzümü Allah'a çeviriyor
ve:
“Bende mevcut olan şu beden ve tabiatla beraber
bu kadar saltanat

ne işe yarar”,

diyorum.

{Şeyh Ebu Hasan Harakani (k.s.)}

***
“Derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkki etti yalvardı,
o da tevbesini kabul buyurup
ona yine baktı,
Filhakika odur ancak öyle tevvab

öyle rahîm “

{Bakara 37}

128
Şeytan dedi ki:
“Beni azdırmana karşılık,
yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için
senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.
Sonra önlerinden, artlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım;
çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın”
dedi.”

{Araf 16/17}

***

“Ey Đblis!

Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?”

dedi.

{Hicr 32}

***
Azazil (Şeytan) olmasaydı şanına mağrur ve müstekbir (kibirlenen).

Der divan-ı Mevla’dan acep matrud (kovulmuş) olur muydu.

{Đbn Atâullah El-iskenderî (r.a.)}

***
Faziletli kişiler hakkında haset edilir. Cahiller de ilim sahiplerine düşman
kesilirler.

Hz Ali k.v.

***

129
Alim midir ol ilmine layık ameli yok
Cahil midir ol satar aşka iki cihanı

{Eşrefoğlu Rumi (r.a.)}

***

Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir; ve sonra


tümü, sizin hesabınızla bin yıl (kadar) süren bir Gün'de O'na
yükselir. {Secde 5}

***
“Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip
yönetir;…”{Secde 5}

***
“…ve sonra (o işlerin) tümü…” {Secde 5}

***

“bin yıl süren bir Gün'de O'na yükselir…” {Secde 5}

***
“…sizin hesabınızla…”
{Secde 5}

130
***

“…Ey Âdemoğulları!
Tıpkı atalarınızı cennetten çıkarttığı gibi,
Şeytan'ın sizi de ayartmasına izin vermeyin…”

{Araf 27}

***

Ey imân edenler! Allah'tan korkup sakının;


O'na yakın olmak için vesile arayın
ve yolunda gayret edin.
Ola ki, korktuğunuzdan kurtulup
umduğunuza kavuşursunuz.

{Maide 35}

***
Kim Allah'tan başka ilah olmadığına
Allah'ın bir ve şeriksiz olduğuna
ve Muhammed'in onun kulu ve Resulü olduğuna,
keza Hz. Đsa'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olup,
Hz. Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna,
keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse,

her ne amel üzere olursa olsun


Allah onu cennetine koyacaktır.

(s.a.v.)
**
131
*

Sizler üç sınıfa ayrılmış olacaksınız.

{Vakıa 7}

Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak.


Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!

{Vakıa 8}

Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak.


Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!

{Vakıa 9}

Önde olanlar ise,

öne çıkanlar olacak.

{Vakıa 10}

Đşte onlar,
Allah’a yaklaştırılmış olanlardır.

{Vakıa 11}

**
*

132

You might also like