Professional Documents
Culture Documents
Özgün İngilizce basımın sponsorları: ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD Uluslararası Gelişme Kurumu (USIAD),
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Güney Avrupa İstikrar Paktı (SPC).
Yasal Uyarı: Bu kitapta kullanılan tanımlamalar ve materyalin sunuluşu, yayıncı (Center for Democracy and
Reconciliation in Southerast Europe – Güneydoğu Avupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) ya da sponsorlar
(ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD Uluslararası Gelişme Kurumu, USIAD, Almanya Dışişleri Bakanlığı, Güney Avrupa
İstikrar Paktı ve UNDP) tarafından bir görüş bildirimi anlamını taşımamaktadır. Kitapta yer alan görüşler yazarların
kendilerine aittir ve her zaman CDRSEE ve sponsor kuruluşların görüşleriyle örtüşmeyebilir.
Yayın hakkı: Center for Democracy and Reconciliation in Southeast Europe - Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma
Merkezi (CDRSEE)
Krispou 9, Ano Poli, 54634 Selanik, Yunanistan
tel.: +30 2310 960820-1, fax: +30 2310 960822
email: info@cdsee.org, web: www.cdsee.org
Ç A L I Ş M A K İ TA B I 2
Selanik 2008
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ........................................................................................................................................................................................ 13
KRONOLOJİ ......................................................................................................................................................................... 17
Harita 1: Modern Balkan devletlerinin doğuşu .............................................................................................................................25
I-18. Ortak bir Rumen-Bulgar devleti kurma planları konusunda Ruslar tarafından yazılmış
bir rapor (1867)....................................................................................................................................................40
I-19. Siyasi özgürlükle ulus arasındaki ilişki hakkında 19. yüzyıldan bir görüş – Svoboda
gazetesinde Ljuven Karavelov imzasıyla yayımlanmış bir makale (Kasım 1869) .........................................40
G1. Slovenya: Tabor Hareketi (1869) ................................................................................................................41
I-20. Bulgar Eksarhhanesi’nin Kuruluş Fermanı (1870) (Günümüz Türkçe'siyle)...........................................41
I-21. Üsküp ve Ohri Episkoposlukları’nın bağlanacağı yerin belirlenmesi için yapılan halk
oylamasının sonuçları (1874) .............................................................................................................................42
I-22. Bulgarların ulusal bağımsızlık için savaşmaları gerektiği konusunda Hristo Botev’in görüşleri (1875).42
I-23. Merkezi Bulgar Hayır Cemiyeti’nin siyasi programı (Bükreş, Kasım 1876) ............................................43
I-24. Berlin Kongresi (1878) sırasında bir Arnavut tarafından yazılmış olan bir şiir .......................................43
I-25. Berlin Barış Konferansı (1878) ..................................................................................................................44
Harita II: Berlin Balkanları, Temmuz 1878 .........................................................................................................46
G2. Yunanistan, Türkiye’yle Avrupa arasında. Aristophanes gazetesinden bir karikatür (1882) ...................47
I-26. Bir Arnavut’un ayrı bir Arnavut devletini savunan görüşleri (1886) ..........................................................48
I-27. Ivan Hacı-Nikolov’un anılarında, 1892’de, Dahili Makedonya Devrimci Örgütü’nün
(DMDÖ) kurulmasıyla sonuçlanacak olan tartışmalar (1893) ..........................................................................48
I-28. Dahili Makedonya Devrimci Örgütü’nün (DMDÖ) silahlı bir ayaklanma başlatma
kararını Büyük Güçler’e duyurduğu bildiri (1903) ............................................................................................49
I-29. Krste Misirkov’un Makedonya meselesine Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde siyasi
çözüm getirilmesi gerektiği konusundaki görüşü (1903) .................................................................................50
I-30. Aurel C. Popovici’nin Avusturya-Macaristan’ı “Büyük Avusturya Birleşik Devletleri
adıyla federal bir devlet halinde yeniden yapılandırma projesi (1906).............................................................51
I-31. Arnavutların kendi ulus-devletlerine erişmek için verdikleri mücadelenin İngiliz elçisi
tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na takdimi (1912) .......................................................................................52
G3. Vlora’da, Arnavutluk’un bağımsızlığının ilanı (1912) – o dönemden bir gravür ......................................52
I-32. Cemal Paşa’nın Türklerle Araplar arasındaki ilişkiler hakkında Şam’da yaptığı konuşma (1913) ........53
I-33. Dimitrija Čupovski’nin bir Federal Demokratik Balkan Cumhuriyeti kurma projesi (Saint
Petersburg, 1917) ...............................................................................................................................................53
I-34. Sırp, Hırvat ve Sloven birliğinin ilkeleri üzerine Korfu Beyannamesi (1917) ...........................................54
I-35. Başkan Woodrow Wilson’un 14 Maddesi (1918) – Güneydoğu Avrupa’yla ilgili hükümler ...................55
I-36. Alba Iulia Millet Meclisi’nin Transilvanya’nın Romanya’yla birleşmesi yönündeki kararı (1918) ............56
I-37. Iuliu Maniu’nun Alba Iulia Rumen Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma (1918) ........................................57
Harita III: Versay ve Lozan’dan sonra Güneydoğu Avrupa, 1923....................................................................58
I-38. Makedonya devletinin, İsviçre’nin kanton modelindeki gibi örgütlenmesi yolunda bir öneri (1919) ......59
I-39. Yunanistan’la Türkiye arasında Kıbrıs’la ilgili Zürich Antlaşması (1959) .................................................61
I-40. Franjo Tudjman her ulusun kendi devletine sahip olma hakkını savunuyor (1982) ..............................62
Harita IV: I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa..................................................................................................62
Yunanistan Ulusal Bankası’nın çıkardığı ilk 500 drahmi’lik kağıt para (1841) .................................................82
II-24. Ulus-devletin güçlenmesinde demiryollarının rolü üzerine bir Rumen’in görüşü (1870).......................82
II-25. Bulgar prensi (1879-1886) Alexander Battenberg’in demiryollarının önemi hakkındaki görüşü ..........83
II-26. 19. yüzyıl sonlarında bir Bulgaristan demiryolunun durumu ...................................................................83
II-27. Bulgaristan Ölçü Birimleri Yasası (1889)..................................................................................................84
G6. Yeni teknolojiler ve ulusal semboller: Dikiş makinesi reklamının yapıldığı bir poster
(Yunanistan, 19. yüzyıl sonları) ..........................................................................................................................84
IIe. Ulus-kuruculu!u....................................................................................................................................................85
II-28. Ivan Kukuljevic, Hırvat dilinin yetersiz kullanımın nasıl acınası bir şey olduğunu belirtiyor (1843).......85
II-29. Ulusal kimlik için dilin önemi üzerine bir Sloven görüşü (1861) ..............................................................86
II-30. Rumen kimliğinde dilin önemi üzerine Titu Maiorescu’nun görüşleri (1866)..........................................86
II-31. Hırvat Parlamentosu’nun İmparator-Kral Francis Joseph’e Yugoslav Bilim ve Sanat
Akademisi’nin kuruluşuna onay vermesi için yazdığı dilekçe (1867)...............................................................87
G7. Ön yüzünde Bükreş’teki Ulusal Tiyatro’nun yer aldığı bir kartpostal (1890’lar) ........................................87
II-32. Devletlerin gelişmesinde dilin ve edebiyatın önemi- Arnavutça yazıların basılması için
kurulan derneğin tüzüğünden bir madde (1879)...............................................................................................87
II-33. Saint Petersburg’taki Makedon öğrencilerin Makedonca edebi dili hakkındaki
memorandumları 1902) ......................................................................................................................................87
II-34. Transilvanya’da Rumenlerin ulusal duygularını yeşertme planları- Dr. I. C. Dragescu’nun
Emilia Ratiu’ya mektubu (1874) .........................................................................................................................88
II-35. Arnavut ulusal hareketini yapılandırma planı- Gazeteci Faik Konitza’dan Baron
Goluchowski’ye mektup (Brüksel, 1897) ...........................................................................................................88
II-36. Yunanistan’da tarih öğretiminin temel amaçları (1881) ...........................................................................89
G8. Tarihsel giysiler içindeki çocuklar (Yunanistan, tahmini 1875) ..................................................................90
II-37. Romanya’da ulusal sporu yaratma hamlesi (1898).................................................................................90
G9. “Gazeta Sporturilor” gazetesinin erkek çocuklar için düzenlediği bir liseler arası spor
müsabakasında verilen sertifika (Romanya, iki dünya savaşı arası dönem) ..................................................91
II-38. Arnavutluk Kralı I. Zogu’nun, zorunlu askerliğin ulus inşasındaki rolü hakkındaki görüşleri (1928) .....91
G10. Asker kıyafeti giydirilmiş Rumen çocuğu (1916) ......................................................................................92
II-39. Ziya Gökalp’e göre Türk eğitiminin amaçları (1914)................................................................................92
II-40. Bir muhalifi, Atatürk’ün tarih ve dil politikasını eleştiriyor (özel günlük, 1932) ........................................92
II-41. Mahmud Esad Bozkurt’un “Atatürk Devrimi”nin milliyetçi özü hakkındaki anıları .................................93
10
11
Uluslar, modern Avrupa’nın, ayrıca Avrupa dışındaki dünyanın büyük bir kısmının temel bileşenlerindendir.
19. yüzyıldan beri milliyetçi ideolojilerin gücü gerek geniş kitlelerin eylemlerine gerek devletlerin işleyişine yön
vermiştir. Bu bakımdan Güneydoğu Avrupa da bir istisna değildir. Bölgede 19. yüzyıl boyunca beş ulus-devlet
doğdu. Bunlardan bazıları, önceden doğrudan Osmanlı idaresinde olan topraklarda ortaya çıkmış olan yep-
yeni devletlerdi: Sırbistan (özgürlük mücadelesine 1804’te başladı; 1815 ile 1830 arasında kademeli olarak
muhtariyet, 1878’de resmen bağımsızlık kazandı), Yunanistan (1821’de özgürlük için savaşmaya başladı;
1830’da bağımsızlığına kavuştu) ve Bulgaristan (1876’da Osmanlı’ya isyan etti; 1878’de özerklik, 1908’de ba-
ğımsızlık kazandı). Diğerleri, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Hıristiyan devletlerden doğan ulus-devletlerdi,
sözgelimi Romanya (Eflak ve Boğdan’ın 1859’da birleşmesiyle oluştu, 1877/1878’den itibaren bağımsız oldu)
ve Karadağ (18. yüzyıldan beri din adamı-prensler tarafından idare edilen özerk bir bölge olan Karadağ
1852’de hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir prenslik haline geldi; 1878’te bağımsızlığa ulaştı). 20. yüz-
yılın başında iki ulus-devlet daha sahneye çıktı: Balkan Savaşları’nın bir sonucu olarak 1912/1913’te kurulan
Arnavutluk ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne bağlı olarak ortaya
çıkan Türkiye (1919’dan itibaren fiili olarak ulusal hükümete kavuştu; 1923’te Türkiye Cumhuriyeti resmen
ilan edildi). 1960’da İngiltere Krallığı’nın bir sömürgesi olan Kıbrıs bağımsız bir devlete dönüşürken, 1991’de
de Yugoslavya’nın dağılması pek çok yeni devletin ortaya çıkmasına neden oldu: Slovenya, Hırvatistan, Eski
Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, Bosna-Hersek; ve -2002’de reorganize edilen ama sürüp sürmeyeceği
bugünlerde bir soru işareti olan – Sırbistan-Karadağ federasyonu.
Elbette, geçmişte de bugün de Güneydoğu Avrupa’daki yegâne devlet türü ulus-devlet değildir. Çok uluslu
imparatorluklar ve pek çok etnik grubu barındıran başka devlet biçimleri de mevcuttu; çeşitli uluslar ise uzun
süre kendilerine ait bir devletleri olmaksızın varlıklarını sürdürdüler. Bununla birlikte, uluslarla devletler arasın-
daki karmaşık ilişki bölgenin tarihine yön verdi ve ulus-devlet Güneydoğu Avrupa’nın temel özelliklerinden biri
haline geldi. Her ne kadar bu ulus-devletler Fransa, İspanya ya da İngiltere gibi kimi başka Avrupa devletleri-
ne kıyasla gençse de (fakat ilginçtir ki, Sırbistan ile Yunanistan, İtalya ya da Almanya’dan önce ulus-devlete
dönüşmüştür), sarsıntılı geçmişleri ve bunun getirdiği milliyetçi temeldeki çatışmalar, Güneydoğu Avrupa’nın
son iki yüzyıldaki bütün tarihsel gelişimi için can alıcı öneme sahip kabul ediliyor.
Güneydoğu Avrupa’da yaşayanların çoğu için, etnik köken üzerinden tanımlanan ulus-devlet, devlet ya-
pılanmasının “normal” şekline dönüştü. İnsanlara kendilerini “kendi” uluslarıyla özdeşleştirmeleri, kendi ulus-
devletlerini kurmak/korumak için savaşmaları öğretildi. Güneydoğu Avrupa’daki ulus-devletler yakın sayıla-
bilecek bir zamanda ortaya çıktığı için, gerek tarihçiler gerek politikacılar onlarla antik ve/veya Ortaçağ’a ait
devletler arasında bağ kurarak meşruiyetlerini pekiştirmeye çalıştılar. Böylece, rakip ya da rakip olma potan-
siyeli taşıyan uluslara karşı ideolojik yarışta “daha eski olmak” gibi bir gerekçe edinilmiş oluyordu (sözgelimi
“kronolojik olarak ilk önce biz vardık…”). Bu durumda çoğu zaman, bölgedeki her halkın bütün bir tarihi, ulusal
idealler uğruna yürütülen (ve teleolojik olarak, ulus-devlete varacak) bir mücadele olarak ele alındı; tarihin bü-
tün karakterlerine, anlarına ve süreçlerine, ulusal ideale ulaşmaya olan katkılarına bakılarak değer biçilir oldu.
Bu türden çarpıtılmış söylem kalıpları, tarihi büyük-anlatılar, hem toplumu modernleştirme girişimlerini güçlen-
dirmek hem de ulusal birlik ve bütünlüğün inşası için kullanılıyordu. Bu modernleştirme çabalarının tarihinde
önemli başarılarla, tartışmasız başarısızlıklar yan yanadır ve Güneydoğu Avrupa’nın ulus-devletleri, bu ta-
rihsel bilançodaki bütün kalemlerin sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Öte yandan, bu tarihsel kurguların
kimi zaman halkı düşmana, içerideki ve/veya dışarıdaki gerçek ya da bir hayalden ibaret çeşitli düşmanlara
13
karşı harekete geçirmek adına kötü yönde kullanılmış olduğu da açıktır. Kısa süre önce eski Yugoslavya’da
yaşanan tecrübenin de gösterdiği gibi, tarihin politikaya bu şekilde alet edilmesi savaşlara yol açabilmiş, farklı
uluslar ve etnik gruplar arasında düşmanlıklar yaratabilmiştir.
Son zamanlarda milliyetçilik üzerine çalışmalarda kayda değer bir ilerleme görülüyor. Tarihçiler ve sosyal
bilimciler hem ulus-devletlerin yapısını oluşturan öğeleri, hem bunların tarihsel gelişimini mercek altına aldılar.
Ulusların ve milliyetçiliğin niteliği hakkında, özcü etnosantrizmden, ulusların oldukça yakın bir zamanda “icat
edilmiş” zihinsel kurgulardan ibaret olduğunun ileri sürüldüğü konstrüktivist yaklaşımlara dek uzanan pek çok
teori ortaya atıldı. Konu hâlâ yoğun bir biçimde tartışılmaya devam etmekteyse de, akademisyenler arasında
“ulusların” ve ulusal kimliklerin “ebedi öğeler” değil, tarihsel olarak gelişmiş, özel bir tarihsel bağlamda ortaya
çıkmış olgular olduğu ve zaman içinde geliştikleri, kesintilere uğradıkları, inşa, çözülme, yeniden inşa edilme
süreçlerinden geçtikleri görüşü, giderek daha çok taraftar buluyor. Modern milliyetçilikler çoğunlukla eski etnik
hassasiyet ve simgeleri, yeni unsurlarla harmanlayarak ve bunlara yeni anlamlar yükleyerek kullanmış ve
ortaya çıkan bütünü yeni bir zihinsel ve ideolojik iskeletin içine oturtmuşlardır. Bu bakımdan modern uluslar
gerçekten de Benedict Anderson’un formüle ettiği gibi “hayali cemaatlerdir” (“hayali”nin “uydurma” anlamına
gelmediğine dikkat edelim). Bu şablon salt Güneydoğu Avrupa’ya özgü değildir; modern dünyanın ortak bir
özelliğidir.
Tarihçiler modern ulusların “yaratılmış olduğu” konusunda temelde fikir birliğine varmanın yanı sıra, çeşitli
ulus-devletleri şekillendiren genel unsurlar ve özel durumlara dair pek çok yeni bilgiye de ulaştılar. Güney-
doğu Avrupa özel örneğinde, ulus-devletler Avrupa’nın kimi başka yerlerine kıyasla daha geç ortaya çıkmış
ve özgürlüklerini kazanmak için hem mevcut çok uluslu imparatorluklara, hem de rakip ulus-devletlere kar-
şı uzun, karmaşık savaşlar vermeleri gerekmiştir. Dolayısıyla bu bölgede, çeşitli biçimleriyle milliyetçilikler,
ulus-devletlerin yaratılmasından önce ortaya çıkar. Ancak yeni politik ve kültürel elitin mensupları, mevcut
ulusal değerler setini yeni devletlerin işleyişi için yetersiz bulacak ve yurttaşlarını milliyetçi değerlere göre
yeniden şekillendirmek üzere harekete geçecektir. Bu “ulusun devlet önderliğinde inşa edilmesi” durumu da
Güneydoğu Avrupa’ya özgü değildir. Tam tersine, Batı Avrupa’nın bazı yerlerinde, daha erken dönemlerde
ve çok daha büyük bir acımasızlıkla aynı politikalar uygulanmıştır. Eugen Weber’in ünlü kitabı Peasants into
Frenchmen, Fransa’da bile, kırsal kesimdeki nüfusun büyük çoğunluğunun ancak 19. yüzyılda, ilköğretimin,
mecburi askerlik hizmetinin ve modern iletişim yöntemlerinin etkisiyle kendini ulusalcı bir söylemle tarif etme-
ye başladığını ortaya koymuştur.
Uluslarla dinler arasındaki ilişkinin de son derece karmaşık olduğu bilinir. Güneydoğu Avrupa’da yaşa-
yanların pek çoğu için dini bağlılıklar son derece önemliydi. Hâlâ da öyledir; sözgelimi Yunanlarla Sırpların
Ortodokslukla, Hırvatların Katoliklikle olan bağları. Arnavutlar gibi daha başkalarının gözündeyse din o kadar
önemli değildi ve ulus, farklı dinlere mensup insanları çok büyük zorluklarla karşılaşmadan kucaklıyordu.
Uluslarla dilsel aidiyetler arasındaki ilişki gibi daha başka özgün sorunlara da elinizdeki kitapta kısaca açıkla-
ma getirilmiştir.
Bu yardımcı ders kitabının temel hedefi hem öğretmenlere hem de öğrencilere, Güneydoğu Avrupa’da,
uluslarla devletler arasındaki ilişkinin ne kadar karmaşık olduğunu anlamalarına yardım edecek tarihsel ka-
nıtlar sunmaktır. Öte yandan, kitabı makul sınırlar içinde tutabilmek, ayrıca öğretmenlere, öğrencilere ve
akademisyenlere kolay kullanabilecekleri bir araç sunabilmek için birtakım konulara öncelik vermeyi uygun
bulduk. Temel olarak ulus-devletlerin yaratılmasına, ulusun inşasıyla ilgili meselelere, milliyetçi ideolojilere
ve milliyetçiliğin beslediği çatışmaların bir kısmına odaklanmaya karar verdik. İçerikle ilgili bu tercihler aynı
zamanda konuyla ilgili olarak hangi tarihler arasındaki kaynaklara bakacağımızı da belirledi. Kitabın temel
olarak 19. yüzyıla yoğunlaşması düşünülmüştü; fakat Güneydoğu Avrupa’da ulusal hareketlerin yükselişini
etkilemiş olduklarından, 1800 öncesi Aydınlama’yla ve Fransız Devrimi’nin buralardaki yankılarıyla ilgili birkaç
tarihsel kaynağa da yer verdik. 20. yüzyıla ait bazı tarihsel kaynakları ise, yeni ulus-devletlerin ortaya çıkışını,
uluslarla devletler arası ilişkilerdeki değişimi, milliyetçiliğin bazı çatışmaların baş göstermesine nasıl katkıda
14
bulunduğunu ve bir de, milliyetçiliği alt etmeye yönelik yeni eğilimin bazı bileşenlerini belgelemek amacıyla
dahil ettik. Öte yandan, bu projenin, Balkan Savaşları’nın ve İkinci Dünya Savaşı’nın derinlemesine ve ay-
rıntılı olarak ele alındığı diğer iki kitabıyla çakışma olmamasına da dikkat ettik. İkinci Dünya Savaşı sonrası
dönem için dikkatimizi özellikle eski Yugoslavya’ya ve 1990’larda yeni “Eski Yugoslav” ulus-devletlerin ortaya
çıkmasına neden olan çatışmalara yönelttik. 20. yüzyıldaki milliyetçi hareketlerin gelişiminin bazı yönlerinin
yeterince anlatılmadığının ya da kitapta hiç yer almadığının farkındayız. Milliyetçi ideolojilerin ve ayrımcılı-
ğın zirveye çıktığı iki dünya savaşı arasındaki dönem veya Yugoslav, Arnavut, Rumen ve Bulgar nasyonal-
komünizmlerinin kendilerine has özellikleri, hiç bahsedilmeyenler arasında en önemlileri olsa gerek. Ne var ki,
konular çok boyutlu olduğu için çok fazla ek kaynağı işin içine katmak gerekecekti; kitabın proje kapsamındaki
diğer üç kitaba göre zaten fazla hacimli olduğunu göz önüne alarak, sözkonusu meseleleri bir başka sefere
bırakmaya karar verdik.
Güneydoğu Avrupa’daki bütün ülkelerden kanıtlar sunmanın, bölge halklarının birbirlerine ilişkin bilgi da-
ğarcıklarındaki boşlukları da dolduracağını umuyoruz. Aslına bakılacak olursa, Güneydoğu Avrupa’da yaşa-
yanların büyük çoğunluğu daha ziyade kendi ulusları ve dünyanın (Batı dünyasının) “ana” ulusları hakkındaki
bilgilere itibar ederken, komşularını tanımayı ihmal etmiş ya da onlar hakkında sadece önyargılı bilgiler edin-
mişlerdir. Arzumuz, bu kitaba dahil edilmiş olan malzemenin üzerinden, öğretmenleri ve öğrencileri kendi
ülkelerinin tarihini Güneydoğu Avrupa’daki diğer ülkelerin tarihiyle karşılaştırmaya, kimi ülkelere ya da bazı
tarihsel dönemlere özgü yapıları ve unsurları keşfetmeye ve tarihsel değişimin ne kadar karmaşık olduğunu
görmeye teşvik etmektir. Son iki yüz yıl boyunca uluslarla devletler arasındaki ilişkinin her boyutu hakkında,
bütün ülkelerden malzemeyi buraya alamayacağımız açıktır. Birtakım seçimler yapmak zorunda kaldık; kimi
seçimlerimizde konuyla ilgili kaynakların ulaşılabilir olup olmaması, kimilerinde ise belli bir dengeyi koruma
ve kitapta Güneydoğu Avrupa’daki bütün ulusların ve devletlerin adının geçmesini sağlayabilme isteği etkili
oldu. Bütün çabalarımıza rağmen şunu da kabul etmek zorundayız ki, bu kitabı okuyacak olanlar arasından,
“ben olsaydım şu şu metinleri de çalışmaya katardım” diyecekler çıkabilir; eğer bu gerçekleşirse kitap hedef-
lerinden birine ulaşmış, öğretmenleri, öğrencileri ve meslekten tarihçileri de Güneydoğu Avrupa’da, uluslar ve
devletler arasındaki tarihsel ilişkilerin karmaşıklığına yeni bir gözle bakmaya yüreklendirmiş demektir.
Güneydoğu Avrupa ulus-devletlerinin tarihine daha dengeli ve belgelere dayanan bir bakışın, genç kuşa-
ğın diğer uluslara ve/veya etnik gruplara daha hoşgörülü olmasına, günümüzde yaşanan gelişmelere daha
açık fikirlilikle yaklaşmasına yardımcı olacağına inanıyoruz. Yükselmekte olan ve birey, cemaat, ulus-devlet,
uluslar üstü teşkilat ve kurumlar arasında daha şimdiden yeni ilişkiler şekillendiren tarihi süreçlerin karşımıza
çıkardığı meselelere göğüs germek ve çeşitli seçenekler içinden bilgiye dayanan akılcı seçimler yapmak da,
onlara -ve bizlere- düşüyor.
15
KRONOLOJİ
Paisiy Hiledarski ulusal özbilince ulaşmak için çağrıda bulunduğu Slav-Bulgar Tarihi’ni
1762
yazdı.
Rigas Velestinlis “Helen Cumhuriyeti”nin anayasası için bir taslak kaleme aldı.
1797 Fransızlar Venedik’i işgal etti; Venedik, Campo Formio Antlaşması’yla Fransa ile
Habsburglar arasında paylaşıldı: Habsburglar Dalmaçya’yı alırken, Fransa İon Adaları’nı
elde etti (Fransız hâkimiyeti 1799’a kadar sürdü).
Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir vasal devlet olarak “İon Cumhuriyeti” kuruldu. 1807’de
1800-1807
İngiltere tarafından işgal edildi ve 1864’e kadar da İngiltere’nin himayesinde kaldı.
1804-1813 Karacorci’nin önderliğinde başlayan Birinci Sırp İsyanı, Osmanlılar tarafından bastırıldı.
Miloş Obrenoviç’in önderliğinde İkinci Sırp İsyanı patlak verdi; 1815 Aralık’ında Sultan,
1815
Miloş’u Belgrad paşalığındaki Sırpların yüce knez’i (prensi) olarak tanıdı.
Epidauros’taki Yunan Milli Meclisi Yunan Cumhuriyeti’ni ilan etti ve ilk Yunan anayasası
1822
için oylama yaptı.
Sultan II. Mahmut yeniçerileri ortadan kaldırdı ve böylece Osmanlı İmparatorluğu için
1826
reformların önünü açmış oldu.
Britanya, Fransa ve Rusya'nın Yunanlara açık desteği; müttefik kuvvetlerden oluşan bir
1827
filo, Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını bozguna uğrattı.
Edirne Barış Antlaşması imzalandı; Sırbistan başında Miloş Obrenoviç’in olduğu, özerk
1829 bir prenslik olarak tanındı. Eflak ve Boğdan Osmanlı’ya bağlı kaldı fakat Rusya’nın da
himayesine girdi.
17
Sırp Anayasası (Sultan tarafından 1838’de onaylandı); prensin gücü seçilmiş bir meclisce
1835
sınırlandı.
1843-1844 Yunanistan erkeklerin hemen tamamının oy kullandığı meşruti bir krallık haline geldi.
İstanbul Ekümenik Patrikliği Yunan Kilisesi’ne (1833’te zaten ilan edilmiş olan) otosefallik
1850
mertebesini bahşetti.
I. Danilo Petroviç (1851-1860) Karadağ’ı bir piskoposluk olmaktan çıkarıp laik bir prensliğe
1852
dönüştürdü ve bir modernizasyon programı uygulamaya başladı.
Paris Konvansiyonu yapıldı; Büyük Güçler Eflak ve Boğdan’ı ayrı devletler olarak fakat
1858
“Birleşik Prenslikler” adı altında yeniden düzenledi.
Aleksandru Yoan Cuza iki kez Eflak ve Boğdan prensi seçildi ve 1862’ye dek iki prenslik
1859
kademeli olarak kurumsal açıdan birleşti. Modern Romanya devleti kuruldu.
18
1862 I.Otto bir ihtilalin sonucunda Yunanistan’ı terk etmek zorunda kaldı.
Aleksandru Yoan Cuza tahtından feragat etmeye zorlandı; Alman prensi Karl von
Hohenzollern-Sigmaringen Romanya prensi oldu (1866-1914 yılları arasında yaşadı ve
1866 1881’de kral ilan edildi); 1866 Anayasası’yla meşruti monarşi kuruldu, yurttaş hak ve
özgürlükleri güvence altına alındı fakat (mülkiyeti esas alan) nüfus sayımına dayalı, kısıtlı
bir oy hakkı tanındı.
1869 Bulgar Devrimci Merkez Komitesi, Lyuben Karavelov’un önderliğinde Romanya’da kuruldu.
Osmanlı devletinin kararıyla Bulgar Eksarhlığı kuruldu; Bulgarlar henüz ayrı bir devlete
1870
değilse de, İstanbul Patrikhanesi’nden ayrı bir kilise teşkilatına sahip oldular.
1875 Bosna Hersek’te Osmanlı karşıtı ayaklanma; 1875-1878 Doğu Buhranı başladı.
19
Bulgaristan’da Tırnova Meclisi meşruti bir monarşi kurdu; ilk prens, Battenberg’li
1879
Alexandre (1879-1886) oldu.
Doğu Rumeli, Bulgar Prensliği’yle birleşti; Sırbistan tazminat elde etmek için girişimde
1885
bulunduysa da, Sırp-Bulgar savaşından dolayı (1885-1886) bu gerçekleşmedi.
Bulgaristan’da politik kriz yaşandı; Prens Alexander Battenberg tahttan feragat etti.
1886
Rusya Bulgaristan’la diplomatik ilişkilerini kesti.
1898 Girit yarı-özerk bir vasal devlete dönüştü; Yunan Prensi Yorgo valiliğe atandı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Jöntürk devrimi; 1876 tarihli Kanun-i Esasi tekrar yürürlüğe
kondu ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı için seçimler yapıldı. Bulgaristan bağımsızlığını ilan
1908
etti. Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i ilhak etti (Sırbistan ve Rusya’yla “Bosna Krizi”
yaşandı).
20
1912 Arnavut isyanı; İsmail Kemal ile Luici Gurakuqi’nin önderliğinde silahlı ihtilal hareketi.
Prens Wilhelm von Wied, Büyük Güçler’in (Düvel-i Muazzama) önerdiği üzere tahta
1914
geçerek Arnavutluk kralı oldu.
Bütün Osmanlı Ermenileri'nin göç ettirilmesinin başlaması (Nisan). 6 Ekim 1915'te Lordlar
Kamarası'nda konuşan Vincent Bryce "800.000 civarında" Ermeni'nin de bu süreçte
1915
katledildiğini söyledi. O tarihten bu yana soykırım meselesi, özellikle Türkiye'de bir
tartışma konusudur.
Sırbistan hükümeti ve (çoğu sürgünde olan) Hırvat hükümetinin Londra Komitesi, Korfu
1917
Deklarasyonu’yla, ortak bir Yugoslav devleti kurmak konusunda anlaştılar.
İttifak Devletleri yenildi. Bulgaristan ile Osmanlı İmparatorluğu teslim oldu. Avusturya-
Macaristan dağıldı. Slovenlerle Hırvatlar Sırplarla birleşerek Sırp, Hırvat ve Sloven
1918
Krallığı’nı kurdular (1929’da adı Yugoslavya olarak değişti); Bukovina ile Transilvanya
Rumenleri Romanya’ya katıldılar.
21
Sevr Barış Antlaşması; Sultan VI. Mehmet Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen dağılmasını
kabul etti (Arap ülkeleri, Ermenistan ve Trakya İmparatorluğun elinden gidecekti; İzmir
1920 beş yıl Yunan idaresinde kaldıktan sonra referandum yapılacaktı; bağımsız bir Kürdistan
seçeneği olacaktı; İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Küçük Asya’da nüfuz bölgeleri olacaktı);
Türk milliyetçileri Sevr'i reddettiler; Ermeni ve Kürt isyanlarını bastırdılar.
Türk ordusu Yunan ordusuna karşı zafer kazandı; Türk birlikleri İzmir/Smyrna, İstanbul/
1922
Constantinople ve Doğu Trakya’nın kontrolünü ele geçirdi.
Lozan Barış Antlaşması; Yunanistan ile Türkiye arasında zorunlu nüfus değiş tokuşu
(mübadelesi) yapıldı.
1923
Osmanlı İmparatorluğu ortadan kalktı ve Türkiye Cumhuriyeti resmen ilan edildi.
Bulgaristan'da Stambluski ve Çiftçiler'in katledilmesi.
Hırvat siyasi önder Stjepan Radic Belgrad’da, Yugoslav Parlamentosu’nun bir oturumu
1928
sırasında Karadağlı Sırp milliyetçisi bir milletvekili tarafından öldürüldü.
New York Borsası Çöktü. Küresel bunalım ve ekonomik kriz. Balkan ekonomileri devletin
1929 daha büyük müdahalesine dayanan bir sistem içinde kendi ekonomik kaynaklarına
yöneldiler.
22
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye, Kıbrıslı Türk ve Rumların ortak devleti olarak bağımsız
1959
bir Kıbrıs devletinin kurulması için anlaşmaya vardılar.
Yugoslavya’da yeni bir federal anayasa. Cumhuriyetlerin sorumlulukları arttı; ayrıca parti
ve devlet daireleri de ayrıştırıldı. Cumhuriyetlerdeki sorumluların eskiye göre serbestlik
ve güç kazanması milliyetçiliğin yükselmesine zemin yarattı, özellikle de Kosova ve
1963
Hırvatistan’da (“Hırvat Baharı”) ; hareket 1972’de, Tito tarafından bastırıldı.
Kıbrıs’ta topluluklar arası etnik çatışmalar, Kıbrıslı Türklerin hükümetten çekilmesine yol
açtı.
23
1991 Avrupa Topluluğu yeni bir düzenlemeyle Avrupa Birliği’ne dönüştü (Maastricht Anlaşması).
Romanya ile Macaristan, hem iki devlet hem de etnik gruplar arası ilişkilerin geliştirilmesini
1996
teşvik eden bir anlaşma imzaladı.
1998 Kosova’da (Arnavut) Kosova Özgürlük Ordusu ile Yugoslav ordusu arasında savaş.
NATO Yugoslavya’ya karşı savaş açtı. Başkan Slobodan Miloseviç Kosova’yı teslim etmeye
1999
zorlandı; Kosova, Birleşmiş Milletler’in idaresi altına girdi.
Yugoslavya’da Slobodan Miloseviç rejimine karşı başarıya ulaşan bir devrim; demokratik
2000
bir siyasi sisteme geçişin ilk adımları.
Sırbistan’la Karadağ geçici bir anlaşma imzalayarak, üç yıl içinde ayrılma olasılığının saklı
2002
tutulması kaydıyla, Federasyon’un geçici olarak devam ettirilmesine karar verdi.
Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler, iki tarafı ayıran Yeşil Hat’ın açılmasıyla, 1974’ten bu
2003
yana ilk kez serbestçe bağlantıya geçtiler.
Kıbrıs’ta birleşmeye yönelik Annan Planı için referandum yapıldı: Kıbrıslı Türkler planı
onaylarken, Kıbrıslı Rumlar reddetti.
2004 Slovenya ve Kıbrıs (fiiliyatta sadece Kıbrıs Rum kontrolünde olan alanlar) Avrupa Birliği’ne
katıldı; Bulgaristan ve Romanya 2007 takvimine alındı; Hırvatistan üyelik müzakerelerine
başladı.
24
25
Ulus-devletler ezeli ve ebedi değildir. Bunlar görece yakın bir zamanda, özellikle de son iki
yüzyılda yükselmiştir. Avrupa ölçeğinde bakıldığında, 19. yüzyılın milliyetçi hareketlerin yüzyılı olduğu
genellikle kabul edilir. Yüzyıl boyunca Avrupa’nın her yerinde ulusal aidiyetle siyasi süreçler arasında
sıkı bir bağ oluştu. Bununla birlikte 19. yüzyılda bile ulus-devlet ne yegâne ne de baskın siyasi
yapıydı. Ulus-üstü imparatorluklar çok daha geniş alanları ve toplulukları kontrol ediyordu. Ulusaltı,
bölgesel/yerel ya da toplumsal aidiyetler de önem taşıyordu. Din ise, her ne kadar üst tabakalara
mensup olanların davranışlarındaki etkisini kaybetmeye başladıysa da, çoğunluk için hâlâ can alıcı
bir rol oynuyordu. Ulusal kimlik konusunda da, her ulusal grubun “normalde” kendi devletine sahip
olması gerekip gerekmediği hususunda da herkes aynı fikri benimsemiş değildi. Bu türden çok farklı
görüşlerin ve siyasi seçeneklerin mevcudiyeti, 19. yüzyılın tarihinin şekillenmesinde, genellikle kabul
etmeye hazır olmadığımız kadar büyük bir oranda etkili oldu. Bununla birlikte milliyetçilik giderek
zemin kazandı; çok uluslu imparatorlukların dayanıksızlığı ve çökebileceği ortaya çıktı ve ulus-devlet
olarak örgütlenen siyasi yapılar gitgide çoğaldı.
Güneydoğu Avrupa, Avrupa’nın bu genel tarihi şablonunun içinde bir istisna değildir. 1800’lerde
bölgenin büyük bölümü ulusüstü imparatorluklar tarafından yönetilmekteyken, 19. yüzyıl boyunca
milli hareketler giderek yükseldi ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda ulus-devletler üstünlüğü ele
geçirdi. Görünüşte, tarih ulus-devletin nihai zaferine doğru emin adımlarla ilerlemişti. Oysa, tarihsel
evrim aslında bu kalıplaşmış milliyetçi söylemlerdeki halinden çok daha karmaşıktı. Sadece bazı
ulusal gruplar ulus-devletlerini yaratabildiler; ötekiler, başaramadı. Kaldı ki, başarıya ulaşanlar da
pek çok farklı siyasi görüş arasında gidip geldiler ve nihai sonucu da, sadece sözkonusu halkın
eylemi değil, aynı zamanda Büyük Güçler’in müdahalesi ve dünya tarihindeki süreçler belirledi.
Bu bölümde şu konular ele alınıyor: Farklı imparatorluk rejimlerinin yarattığı hoşnutsuzluğun
nedenleri; milliyetçi ideolojilerin yaygınlaşması; uluslararası ilişkiler ve Büyük Güçler’in müdahaleleri;
ulusal kurtuluş mücadelesine katılanlar, hangi nedenlerle bu mücadeleye katıldıkları ve amaçları/
programları; ulusu inşa etme mücadelesinin biçimleri; bu mücadelenin sonuçları; somut sonuçları
şekillendiren çeşitli ödünlere, uzlaşmalara da özellikle dikkat edilecektir. Bu konular gerçekte birbirine
karışmış olduğundan ve ayrıca bu kitap için seçilen tarihsel kaynaklarda da iç içe geçtiğinden
kaynakları tematik bir şema izlemeye kalkışmaksızın, kronolojik olarak sıraladık. Öte yandan,
bölümün sonunda belli kaynaklarla bağlantılı olan konuları bir tabloya yerleştirmenizi isteyeceğiz.
Seçilmiş metinlerin Güneydoğu Avrupa’da ulus-devletlerin yaratılma sürecinin her anını, buna
katkısı olan her şeyi içermesinin imkânsız olduğu açıktır. Her ülkede öğretmenlerin ve öğrencilerin
bu sürece yapılmış önemli katkıları içeren zengin listeler ekleyebileceğine inanıyoruz; ayrıca onları
yardımcı kitabımızla bağlantılı kaynakları tartışmaya teşvik etmek de isteriz. Bu bölümdeki temel
amacımız 19. ve 20. yüzyıl insanlarının ne kadar farklı siyasi çözümler geliştirdiğini göstermek.
Bunun, 21. yüzyıl insanlarına da, yapmak durumunda kalacakları siyasi tercihlere daha iyi hazırlanma
hususunda yardımı olacağına inanıyoruz.
26
1
Moesiodax “Hellas” ve “Helenler” terimlerini kullanıyordu; aynı dönemde başka akademisyenler ise “Γραικοί” ve “Γραικία” ya da
“Ρώµιοί”de karar kılmıştı. Çeviride modern Yunan ulusunu ifade ederken biz “Yunanistan” ve “Yunanlar” terimlerini kullanacağız.
27
I-2. Paisiy Hylendarski’nin kaleminden kında kanıtlar vardır; çünkü Bulgarlar hakkında
Bulgar ulusunun tarihsel temelleri (1762) bütün söylediklerim doğrudur.
Paisiy, s.19-20.
Dikkatle dinleyin ey okurlar ve dinleyiciler, halkı-
nı ve anavatanını seven, onları yüreğinde taşı-
yan Bulgar halkı; Bulgarlar olarak kökenleriniz Paisiy Hilendarski (1722 -1773) Ay-
hakkında, babalarınız, atalarınız, çarlar, patrik- naroz’da, Hilendar Manastırı’nda ke-
ler ve azizler hakkında tespit edilmiş olanları, şişti. 1762’de Slav-Bulgar Tarihi’ni kaleme
bir vakitler nasıl yaşadıklarını, vakitlerini nasıl alarak Bulgar milli uyanışı fikrini dile getiren
geçirdiklerini öğrenmek isteyen sizler. Köklerini ilk kişi oldu.
ve dillerini bilen, bir tarihi olan, okuyup yazabi-
len herkesin de bu tarihi tekrar tekrar anlattığı,
köküyle, diliyle gurur duyan başka toplumların
halkları gibi sizin de babalarınızın yaptıkları
Paisiy bu kitabı niye yazdı? Metni
hakkında neler öğrenilmiş olduğunu bilmeniz
bugün nasıl yorumlayabiliriz? 18.
hem gerekli, hem de yararlı.
İşte bundan dolayı sizin için, kökeniniz ve di- yüzyılda Yunanca, Güneydoğu Avrupa’da
liniz hakkında tespit edilmiş olan her şeyi kro- nasıl bir rol oynuyordu? Ulusal kimlik için
nolojik bir sırayla yazdım. Okuyun ve öğrenin din mi yoksa dil mi daha önemliydi?
ki, başka toplumlar, başka halklar size gülme-
sin ve sizi ayıplamasın. Bu incecik tarih kitabı-
nı kopya edin ya da okuması olanlara parayla I-3. Evgenios Vulgaris bir Yunan devletinin
kopyalatın ve sakın kaybetmeyin! Ne yazık ki kurulmasõ gerekti"ini savunuyor
hâlâ, Bulgar soyundan geldiklerini görmezden (tahmini 1770)
gelen, yabancı bir kültüre, yabancı bir dile kapı-
sını açan, Bulgarca’yı önemsemeyen insanlar Bugün Osmanlı devletinin zayıflamış olmasının
var. Böyleleri Yunanca okuma yazma öğrenir- tek sebebi askerlerin yeterince talim yapmaması
ler ve kendilerine Bulgar demeye utanırlar. Ey ve tecrübesizliği değildir; tebaasındaki garezin
sizi zavallı deliler! Niye Bulgarlığınızdan utanır, de etkisi vardır. Birincisi uygulamadaki bir ek-
niye anadilinizde yazıp okumazsınız? Yoksa siklikten kaynaklanıyor; ikincisinin temelinde ise
Bulgarların kendi çarlıkları, kendi ülkeleri ol- taşkın bir kin var. Bünyesindeki Yunanları, nice
madı mı sanırsınız? Bulgarlar yıllarca hüküm zamandır zulüm gören kalabalıkları besleyen
sürdüler, adlarını bütün dünyaya duyurdular, o krallık budur ve Yunanlar baskının ve ıstırabın
güçlü Romalıları, o akıllı Yunanları defalarca giderek arttığını gördükleri için, zalimlere karşı
vergiye bağladılar. Çarlar, krallar, Bulgar çar- hınçtan başka bir şey hissetmiyorlar.
larıyla barış içinde yaşayabilmek için kızlarını […] Fakat iddiaya göre, bu barbar ve zalim Os-
bizim çarlarımıza eş olarak verdiler. manlı iktidarı şimdi Tataristan’a ve Daçya2’ya,
Bulgarlar kendilerini çar ilan eden, bir patriği ezilen Yunanların sığınıp huzur bulacağı bir yer
olan, Hıristiyanlığı seçmiş ilk Slav topluluktur; niyetine, Peloponnesos’a ya da Yunanistan'ın
en geniş toprakları da Bulgarlar fethetmiştir. İlk daha başka küçük herhangi bir köşesine özgür-
Slav azizler Bulgar dı ve en güçlüler ve Slav lüğünü vermek zorunda kalsa, Avrupa’daki güç
toplumları tarafından en çok saygı görenler dengesi bir anda alt üst olurmuş! Hatta Hıristi-
de onlardı; bu tarih kitabında kronolojik sırayla yanların düşmanı her zarara uğradığında Hıristi-
yazdığım gibi, Bulgarca’nın durumu da aynıydı. yan âleminin aleyhine olurmuş!
Nice başka halkların tarihinde Bulgarlar hak- Vulgaris, s. 38, 41.
2
Sırasıyla Kırım ve Romanya.
28
3
Yunanca orijinal metinde “Romios” (Rum).
29
4
Sedes: Transilvanya’nın Saxon ve Szekler bölgelerinde özel yerleşim alanları.
30
la meşgul olsunlar diye her yerde kendilerine Ve gözyaşları içinde bize sesleniyor.
yandaşlar buldular ve kendileri de o sırada, Çocuklarım, yiğit Yunanlar,
İnsan Hakları dedikleri, her dile çevrilip her Erkeğiyle, genciyle, davranın bir an evvel;
yerde yayımlanan o beyannameyle, her mil- Tek yumruk olup,
letten ve dinden insanı başlarındaki hüküm- Bağırın hep beraber,
darlara isyan etmeye teşvik ettiler. Coşkuyla haykırarak
Lewis, s. 66-67. Sarılın birbirinize.
Zulme son!
Layiha, Reis-ül-küttab Ahmet Atıf Selam özgürlüğe!
Efendi tarafından 1798’de, Divan için
kaleme alınmıştır. 1797’de Fransa’nın, Ve- (i)
Harika, cesur Fransızlar,
nediklilerin elinde bulunan İonya Adaları’nı
Kimseler benzemez size Yunanlar kadar
işgal etmesi, bunun yanında Fransa’nın
Cesur ve cefaya alışkındır onlar.
Yunanistan’da yürüttüğü propaganda faali- Özgürlüğün ve
yeti, General Napolyon Bonapart’ın önder- Yunanların kurtuluşunun yoldaşı
liğinde Mısır seferi için hazırlıkların başla- Fransızlar olduktan sonra
ması ve İngiltere’yle Rusya’nın Fransa’ya Başkasını ne yapalım?
karşı bir ittifak çağrısı yapması, Fransa’da Dostluk bağıyla bir araya geldi mi
olup bitenlere karşı Osmanlı devletinin ilgi- Fransızlar ile Yunanlar,
sini artırmıştır. Sadece Yunan ya da Fransız değildir,
Tek bir ulustur onlar o zaman, Yunan-Fransız.
Haykırırlar: Kaldıralım dünya yüzünden, silelim,
O melun esareti.
Osmanlı makamları neden teyakkuza Selam olsun özgürlüğe!
geçmişlerdi? Sizce Fransız Devrimi’ne Dimaras, s. 88-91.
ait fikirler aynı zamanda Güneydoğu Avru-
pa’daki Osmanlı tebaasını da etkilemiş ola-
bilir mi? Osmanlı devletinin onu resmen Fransız Devrimi’nden etkilenmiş bir
mâhkum etmesi, ideolojinin bu şekilde yayıl- Yunan aydını olan Adamantios Korais
(1748-1833), özgürlüğün eğitimle elde edilebi-
masını engelleyebilir miydi? leceğine inanıyordu. Eserleriyle Yunan Bağım-
sızlık Savaşı’na katkıda bulunmuş entelektüel
liderlerden biri olarak tanınır. Savaş Şiiri’yle mil-
I-7. Fransõz Devrimi’nin Güneydo"u letini zulümle mücadeleye çağırmıştır (1800).
Avrupa’daki entelektüeller üzerindeki etkisi –
Adamantios Korais’ten Savaş Şiiri (1800)
(a)
Vatansever dostlarım,
Ne zamana kadar sürecek bu esaretimiz,
Şiirde Fransız Devrimi’yle bağlantılı olan
Yunanistan’a zulmeden
ne gibi fikirler görüyorsunuz? Fransız
Alçak Müslümanlara?
Devrimi’nin fikirleri Güneydoğu Avrupa’daki
Ey dostlar, vakti geldi intikamın;
milliyetçi hareketleri nasıl etkiledi?
Anavatanımız ağlıyor,
31
32
önüne geçeceğini ve Bosna’da eski düzeni, gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet bü-
eski askeri teşkilatı olduğu gibi muhafaza yüklerinin müdahalesine uğramayacaktır. […]
edeceğini ve böylelikle bir kere daha bize er- Yüce devletimizin tebaası Müslümanlarla öbür
demini göstereceğini umut ediyoruz. milletler bu haklardan tam yararlanacaktır. […]
Alicic, s. 166-167. Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz
bağlanmamış olanlarınkiler de belirlenecektir.
Sultan II. Mahmut (1808 -1839) 1826’da Bu yolla da, şeriata aykırı olan ve ülkenin geri-
yeniçeri ocağını ortadan kaldırdı; lemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü
böylece, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır.
reform hamlelerine direnmiş olan en önemli Vucinich, s. 160-161.
gücü bertaraf etmiş oldu. Bu sayede eyalet-
leri İstanbul’un kontrolüne sokma yolunda
ilerlemeye devam edebildiği gibi, Tanzimat İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nın Gül-
devrinin reformları için de zemini hazırlamış hane Parkı’nda yeni sultan I. Abdül-
oldu. mecit (1839-1961) adına okunmuş olan fer-
man, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yapısını
modernleştirmeye yönelik reformların resmi
başlangıcı sayılır.
Bosna eşrafının tavrını, Osmanlı İmpa-
ratorluğu’yla olan ilişkilerini göz önüne
alarak değerlendirin. Sizce yeniçerilerin kal-
dırılmasına ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hatt-ı Humayun’la çözüm getirilmeye
reform hareketlerine karşı tavır almalarının çalışılmış olan sorunları saptayın. Fer-
sebebi neydi? manın hedefi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Devleti modernleştirmenin bir yolu muydu
yoksa amaç sadece tebaanın hoşnutsuzlu-
I-10. Gülhane Hatt-õ Humayun'u (1839) ğunu gidermek miydi?
(günümüz Türkçe’siyle)
33
34
6
Transilvanya Temsilciler Meclisi.
35
36
I-15. Dine bakõlmaksõzõn bütün Osmanlõ sabalarda, kazalarda ve köylerde dini ibadete
tebaasõna e!itlik getiren Osmanlõ Hatt-õ adanmış binaların, okulların, hastanelerin ve
Hümayun’u (1856) (Islahat Fermanõ, mezarlıkların asıl planlarına göre tamir edil-
günümüz Türkçe’siyle) mesine kimse engel olmayacaktır.
Bütün ayrımcılıklar ya da İmparatorluğum te-
Birinci sınıf Mecidiye Nişanı ve Liyakat Ma- baasının içinden herhangi bir sınıfın, din, dil
dalyası sahibi sadrazam Mehmet Emin Ali ya da ırk yönünden diğer sınıflardan aşağı ol-
Paşa’ya; Allah şanını artırsın, gücüne güç kat- duğuna dair bütün ifadeler idari kayıtlardan si-
sın!... linecektir. Gerek bireyler arasında gerek yetki-
İmparatorluğumun iradesi ve […] soylu mütte- li makamlar tarafından aşağılayıcı ya da onur
fiklerim Büyük Güçler’in yardımlarıyla buyurdu- kırıcı tabirlerin kullanılmasına yasalarla engel
ğum yeni kurumları yenileyip genişletmek şim- olunacaktır.
di arzumuzdur […]. Tarafımızdan Tanzimat’a Topraklarımda her din serbestçe icra edildi-
uygun olarak, Gülhane Hatt-ı Hümayun’uyla ğinden ve edileceğinden, İmparatorluğum te-
vaat edilmiş olan güvenceler […] şimdi onay- baasından hiç kimsenin ibadetine engel olun-
lanmış ve pekiştirilmiştir, tam olarak etkili ola- mayacaktır […] Hiç kimse din değiştirmeye
bilmeleri için ciddi tedbirler alınmalıdır. zorlanmayacak […] ve […] İmparatorluğumun
Atalarımın bütün Hıristiyan cemaatlere ve İm- bütün tebaası millet farkı gözetilmeksizin dev-
paratorluğumda himayem altında yerleşmiş let hizmetine girebilecektir. […] İmparatorlu-
bulunan diğer gayri Müslim mezheplere öte- ğumun bütün tebaası ayrım gözetilmeksizin
den beri tanıdığı imtiyazlar ve manevi doku- devletin askeri okullarına alınacaktır… Ayrıca
nulmazlıklar tasdik edilecek ve devam ettirile- her cemaatin bilim, sanat ve sanayi okulları
cektir. kurmasına izin verilmiştir […]
Bütün Hıristiyan ya da diğer gayri Müslim Müslümanlarla Hıristiyanlar ya da diğer gayrı
cemaatler belirli bir süre içinde ve kendi bün- Müslim tebaa arasındaki ya da Hıristiyanlarla
yesinden üyelerle özel olarak oluşturulmuş bir başka mezhepten gayrı Müslimler arasındaki
komisyonun yardımıyla, yüksek müsaadele- her tür ticari ve cezai davada karma mahke-
rimle ve Bab-ı Ali’nin gözetimi altında hareket melere başvurulacaktır. Bu mahkemelerde
edecek, şu anki dokunulmazlıklarını ve imti- davalar halka açık olarak görülecektir: Taraf-
yazlarını gözden geçirecek ve medeniyetin ve lar yüz yüze gelecek, tanıklar gösterecek, her
çağın ilerlemesinden dolayı ne gibi reformla- mezhebin dini kanununa uygun olarak yemin
rın gerektiğini tartışacak ve Bab-ı Ali’ye suna- ettirilecek olan tanıkların, aralarında ayrım gö-
caktır. Sultan II. Mehmet ve ardından gelenler zetilmesizin ifadeleri alınacaktır […]
tarafından Hıristiyan patriklere ve papazlara İmparatorluğumun bütün tebaasından din ya
tanınmış olan yetkiler, cömert ve lütufkâr ni- da sınıf farkı gözetilmeksizin eşit oranda vergi
yetlerimle yeni duruma uygun hale getirilecek- alınacaktır. Vergiler, özellikle aşar toplanırken
tir […]. Şu an yürürlükte olan seçim kuralları- meydana gelen yolsuzluklara karşı acilen, şid-
nın gözden geçirilmesinden sonra patriklerin detli çareler düşünülecektir. Devlet gelirlerinin
ömür boyu kaydıyla göreve getirilmesi ilkesi, her türünde iltizam sistemi kademeli olarak,
atama fermanlarının genel tabiatına uygun en kısa zamanda kaldırılarak yerine doğrudan
olarak harfiyen uygulanacaktır. vergi toplama sistemi getirilecektir.
Hangi türden olursa olsun kiliselere ödenen Vucinich, s. 161-163.
aidatlar lağvedilecek, yerine patriklere ve ce-
maat başlarına sabit maaş bağlanacaktır […].
Bütün ahalinin aynı dine mensup olduğu ka-
37
7
1861-1876 yılları arasında Osmanlı sultanı.
38
İki odaklı bir Osmanlı-Bulgar devleti için- arasında yer aldı. Rum Patrikhanesi’nden ba-
de Bulgaristan’ın oluşturulması için öngö- ğımsız, ayrı bir Bulgar kilisesi kurma hareke-
rülen yolu inceleyin. Osmanlı devletiyle nasıl tinde aktif rol üstlendi.
bir ilişki mevcuttu? Sizce Gizli Komite’nin üye-
leri neden bir başka öneriyle değil de, bununla
gelmiş olabilirler? Avrupa’da iki odaklı başka
devlet örneği biliyor musunuz? Fuad Paşa’nın tutumunu yorumlayın.
Öneriyi hangi dayanaklara göre eleşti-
riyor? Sizce Osmanlı devletinin resmi tutu-
munu temsil ediyor muydu?
B. Hristo Stambolski’nin anõlarõnda anlatõldõ"õ
Bir tartışma tertip edin:
!ekliyle Fuad Pa!a’nõn8 tepkisi
İki gruba ayrılın: Gruplardan biri, iki odaklı
bir Bulgar-Osmanlı devleti önerisini savun-
Fuad Pa!a’ya ziyaret. Gene aynı gün, bay-
mak için argümanlar bulsun; diğeri ise bu
ram tatilinin ikinci gününe denk gelen 2 Ni-
meseleyi Fuad Paşa’nın bakış açısından
san 1867’de Hristo, bayram tebriki ve kendini
ele alsın.
tanıtma bahanesiyle, bugün Hariciye Nazırı
Özgün tarihsel koşulları göz önüne alarak
olan Fuad Paşa’ya gitti… Konuşma sırasında
kendi kimliğinizin ait olduğu grubun pers-
Nazır layihadan bahsederken hükümet için
pektifinden benzer bir öneriyi de tartışmayı
“a fait sourde oreille” [duymazdan geldi] dedi; deneyebilirsiniz.
sefirlerinden hiçbirinin konu hakkında tek keli-
me etmediğini söyledi. “Bulgarlar” diye ekledi
Fuad Paşa, “eğer Bulgarlar bu layihanın mi-
marıysa çok benciller demektir. Eğer Osman- I-17. Bulgarlarla Sõrplarõ, Sõrp prensi Mihail
lı İmparatorluğu’nda salt Türklerle Bulgarlar Obrenoviç’in hükümranlõ"õndaki bir Güney
yaşasa durum bambaşka olurdu; fakat ayrıca Slav çarlõ"õnda birle!tirme projesi (1867)
Rumlar, Ermeniler, Arnavutlar, Kürtler, Arap-
lar ve daha pek çok millet var ve bu milletlerin Protokol
her biri aynı siyasi ve milli hakları, ayrıcalıkları Günümüzün koşulları, Türkiye’deki bütün bas-
haiz… Türk devletini salt Türkler, Rumlar ya da kı gören halkları özgürlük yolunda eylemle-
layihada bahsedildiği gibi Bulgarlar değil, bun- re çağırdığı için biz; Bulgaristan, Trakya ve
ların hepsi birden ayakta tutabilir. Eşit olarak. Makedonya’da yaşayan Bulgarlar, sevgili vata-
Ne var ki, bu yolda her millet makul zeminde nımızı bağımsızlığına kavuşturmak üzerine dü-
yürümelidir.” Sonra, “İşte bunun içindir ki” dedi şünmek ve bir yol bulmak, böylece özgür ülkeler
Nazır, “bu layihayı kaleme alanlar bencil ve toy ailesine katılmak ve dünyaya var olduğumuzu
insanlar olmalılar.” göstermek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Stambolski, s. 292-293. Bu aziz mücadelede başarıya ulaşmak için,
komşu milletler arasından, yardımlarıyla -iki
Dr. Hristo T. Stambolski (1843, Ka- tarafın da çıkarına- özgürlüğümüzü kazanabi-
zancık 1932, Sofya) bir tıp dokto- leceğimiz birini seçmek zorundayız ve bu millet
ru ve tanınmış biriydi. İstanbul’da, Tıbbiye-i de ancak, milli, dini ve coğrafi konum itibariyle
Şahane’de anatomi hocasıydı. 1878’den sonra bizimle bağlantılı olan Sırplar olabilir. Sırplar
Bulgaristan’da sağlık hizmetlerini tesis edenler ve Bulgarlar, Güney Slav Krallığı adı altında,
8
Fuad Paşa (1815-1869) Tanzimat Devri’nin önde gelen Osmanlı reformcularındandır. Beş kez Osmanlı hariciye nazırlığını (dışişleri
bakanlığı) yürütmüş, iki kez sadrazam olmuştur.
39
I-18. Ortak bir Rumen-Bulgar devleti kurma Yeryüzünde yaşayan hayvanların havaya, ba-
planlarõ konusunda Ruslar tarafõndan yazõlmõ! lıkların suya ihtiyacı olduğu gibi, insanoğlunun
bir rapor (1867) da öncelikle ve esas olarak özgürlüğe ihtiyacı
vardır. Bir insan özgür değilse, kendine insan
15 Nisan tarihli, 1 Numaralı mektupta Majeste- diyemez, yarım insan diyebilir ancak. Özgürlük
leri’ne, bilinen adıyla Gizli Bulgar Komitesi’nin olmadan bir insan doğanın kendini yarattığı şe-
esas olarak gençlerden oluştuğunu, temel ola- kilde kalamaz, dolayısıyla mutlu da olamaz.
rak Avrupa’da Bulgarlar lehine kamuoyu yarat- Bir bireyin ihtiyaç duyduğu her şey ulusun ta-
ma, aynı zamanda da Avrupa kamuoyunu Türk mamına da lazımdır. Yalnızca kendine ait bir
zulmüne karşı çıkmaya teşvik etme hedefiyle tarihi olan, dışarıda ve içeride özgür, diğer bir
kurulduğunu bildirme onuruna erişmiştim. deyişle, siyasi ve zihinsel olarak bağımsız bir
Toplamış olduğum ilave bilgilere göre, komite, ulus varlığını sürdürebilir ve gelişebilir. Siyasi
Romanya’daki Kızıllar [Liberaller] Partisi’yle özgürlüğü olmayan her ulus daima –en liberal
birtakım Bulgarlar arasında yapılmış olan bir hükümetle de olsa- merkezileşmenin ve hâkim
anlaşma sonucunda kurulmuştur. Dahası, an- ulusun görünmez nüfuzu altındadır ve bunun,
laşmaya göre, Rumenler Sultan’dan kendi ba- tutsak edilmiş ulusu olumlu yönde etkilediği de
ğımsızlıklarını talep edebilmek için, Bulgarların çok nadir görülür.
Karavelov, s. 165. .
40
Lyuben Karavelov (1834/1835– 1879) “Bir bireyin ihtiyaç duyduğu her şey ulu-
yazar, gazeteci, Bulgar ulusal bağım- sun tamamına da lazımdır” ifadesini ana-
sızlık hareketinin kuramcılarından ve örgüt- liz edin. Metne Dimitri Bolinteneau’nun yazdığı,
çülerindendi. Devrimci Bulgar örgütlerinin III-1 numaralı metni de göz önünde bulundu-
en büyüğünün kurucusu, örgütün gazetesi- rarak bakın ve ikisini karşılaştırın. Yazarların
nin de editörüydü. Aynı zamanda yeni Bul- telkin etmeye çalıştıkları ne? Sizce ulus dü-
gar edebiyatının kurucuları arasında da sa- şüncesinin üzerinde neden duruyorlar?
yılır.
41
42
43
44
herkese ve ayrıca yabancılara her tür inancın- medeni veya siyasi haklarını kullanmasına,
da ve ibadetinde özgürlük sağlanacak, farklı kamu hizmetlerinde görev almasına, ödüllen-
mezheplerin hiyerarşik olarak yapılanması- dirilmesine ya da çeşitli meslekleri ve zana-
na ya da ruhani önderleriyle ilişkilerine mani atları benimsemesine engel olunmayacaktır.
olunmayacaktır. Hangi devletin tebaası ya da Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan herkese
vatandaşı olursa olsun, tüccarlara ve diğer- ve ayrıca yabancılara her tür inancında ve
lerine Romanya’da, inancına bakılmaksızın, ibadetinde özgürlük sağlanacak, farklı mez-
tam eşitlik temelinde muamele edilecektir. heplerin hiyerarşik olarak yapılanmasına ya
Madde XLV. Romanya Prensliği, Besarab- da ruhani önderleriyle ilişkilerine mani olun-
ya topraklarının 1856 Paris Antlaşması’yla mayacaktır.
Rusya’dan kopmuş olan, batıda Prut Neh- Türkiye’nin Avrupa’daki ya da Asya’daki top-
ri hattıyla, güneyde Kilia koluyla ve Stari- raklarında seyahat eden her milletten din
Stambul’un ağzıyla sınırlanan parçasını Ma- adamları, hacılar ve keşişler aynı haklardan,
jesteleri Rus İmparatoru’na geri verecektir avantajlardan ve ayrıcalıklardan yararlana-
[bugün Moldova’nın olduğu yer]. caklardır.
Madde LVIII. Bab-ı Ali Asya’da Ardahan, Gerek yukarıda anılan kişilerin gerek Mukad-
Kars ve Batum’u, sonuncusunun limanıyla des Mahaller’de ya da herhangi bir yerde bu-
birlikte Rus İmparatorluğu’na bırakacaktır lunan dini kurumlarının, hayır kurumlarının ve
[bugünkü Ermenistan, Gürcistan ve Kuzey- diğerlerinin Büyük Güçler’in Türkiye’deki dip-
doğu Türkiye’nin bir bölümü]. lomatik ve konsüler ajanları tarafından resmi
Madde LIX. Majesteleri Rus İmparatoru olarak himaye edilmesi kabul edilmiştir. Fran-
Batum’u temel olarak ticari bir açık limana sa sahip olduğu hakları kesinlikle korumak-
dönüştürmek arzusunda olduğunu ilan et- tadır ve Mukaddes Mahaller’in statükosunda
mektedir. hiçbir değişiklik yapılamayacağı açıkça anla-
Madde LXII. Bab-ı Ali dini özgürlük ilkesini şılmıştır. Aynaroz Dağı’ndaki keşişler, hangi
koruma ve mümkün olduğu kadar genişletme memlekette doğmuş olurlarsa olsunlar, eski
arzusunu dile getirdiğinden, antlaşmayı im- mülklerini ve avantajlarını koruyacak, istisna-
zalayan taraflar bu içten ifadeyi kayda geç- sız olarak eşit hak ve ayrıcalıklardan faydala-
mişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun hiçbir nacaklardır.
yerinde din farkı sebebiyle hiç kimseye ay- Metnin İngilizce’si için:
rımcılık yapılmayacak, herhangi bir kimsenin http://www.fordham.edu/halsall/mod/1878berlin.html
Üç tane harita çizin: Birincisi 1878’den önceki durumu, ikincisi her bir etnik grubun toprak
talebini, üçüncüsü ise Berlin Barış Antlaşması’nın somut hükümlerini göstersin. Gözlemleriniz
neler?
45
46
G2. Yunanistan, Türkiye’yle Avrupa arasõnda. Aristophanes gazetesinden bir karikatür (1882)
Louvi, s. 230.
TÜRKİYE: “Çekil önümden, bebeği yi- Neden Yunanistan yeni doğmuş bir
yeceğim.” bebek olarak resmedilmiş. Üç karakterin
AVRUPA: “Vazgeç Madam Türkiye, varlığını nasıl tasvir edildiğini kısaca tarif edin. Ne dü-
bana borçlusun.” şünüyorsunuz? Çizer, gazete okurlarına neyi
telkin etmeye çalışmış?
47
I-26. Bir Arnavut’un ayrõ bir Arnavut devletini geldi mi, bir tanesini ortalıkta göremezsin Make-
savunan görü leri (1886) donya meselesi hakkında konuşabileceğin bir
tek kişi var burada. Askeri okul öğrencisi Goce
Biz sadece her millet neyi isterse onu istiyoruz: Delcev.” Sahov’la, Goce Delcev’e10 onunla gö-
“Aynı aileden insanlar nasıl aynı evde toplanırsa, rüşmek istediğimi, Pazar günü saat 14.00’da
aynı kandan gelen insanların da aynı çatı altında Sahov’un yerinde buluşabileceğimizi haber ver-
toplandığı, bize ait ayrı bir devlet.” me hususunda anlaştık. Kararlaştırılan saatte
Kondo, s. 126. Kosta Sahov’un matbaasına gittiğimde, ikisini
gözden uzak bir köşeye çekilmiş, meseleyi tar-
Yukarıdaki alıntı, Jeronim (Girolamo) tışırken buldum.
de Rada (1814-1903) imzasıyla iki Teşkilatı kurma planı:
dilde, aylık olarak çıkan Fiamuri i Arbrit – La 1. Örgüt Sofya’da değil, Makedonya’da kurulma-
Bandiera dell’Albania (Arnavut Bayrağı) gazete- lı; zira Sofya’da kurulursa, kendileri de benzer
sinde yayımlanmış olan bir makaledendir. Aynı teşkilatlar vücuda getirmiş Sırplar ve Yunanlar
zamanda şair olan yazar, ayrıca L’Albanese ona Bulgar hükümetinin bir işi gözüyle bakar, o
d’Italia adında, gene iki dilde yayımlanan zaman da bizim örgütten sonuç alınamaz. Ör-
bir gazete çıkarmıştır. Hayatını İtalya’da geçir- güt ayrıca gizli olmalı.
miştir. 2. Kurucular Makedonyalı olmalı; böylece
Makedonya’daki halkla sürekli temas halinde
olur, yandaşlarıyla aynı tehlikelere göğüs gerer
ve bu sayede, halkın güvenini daha kolay ka-
zanırlar.
Yazar neden ulusla aile arasında pa-
3. Örgütün sloganı “Makedonya’ya özerklik”
ralellik kuruyor? Böylesi bir görüşün
olmalı. Başarı şansı olması için, taleplerimizin
kişilerin, uzun vadede aynı topraklarda ya-
Berlin Antlaşması’nın 23. Maddesi’ne uygun
şayan başka insanlara karşı tavırlarını nasıl olması gerekir. Makedonya’yı özerkliğine ka-
etkileyebileceğini tahmin etmeye çalışın. vuşturmak onu sadece Türklerden değil, aynı
zamanda Sırplardan ve Yunanlardan da kopar-
mak anlamına geliyor. Özerk Makedonya’nın
I-27. Ivan Hacõ-Nikolov’un9 anõlarõnda, sınırları bir kere çizildikten sonra Sırplarla Yu-
1892’de, !ç Makedonya Devrimci Örgütü’nün nanlar toprak isteyecek durumda olmayacaklar;
(IMRO) kurulmasõyla sonuçlanacak olan fakat Bulgaristan’la birleşme yoluna gidersek,
tartõ malar (1893) Sırplarla Yunanlar da ülkeden pay isteyebi-
lirler. Görevimiz Makedonya’yı bir bütün ola-
Temmuz 1892’de Makedonca bir gazete yayım- rak kurtarmak olmalı. Bunun da yolu özerk bir
layan Kosta Sahov’u görmek üzere Sofya’ya Makedonya’dan geçiyor.
gittim. Sahov Makedonyalı, saygın bir insandı; 4. Teşkilat özerk ve bağımsız olmalı; etki altında
Selânik’e gidecek ve Makedonya’nın özgürlü- kalmamak için, komşu ülkelerin hükümetleriyle
ğüne kavuşmasını hedefleyen devrimci teşkila- herhangi bir bağı ya da anlaşması bulunmama-
tın ön saflarında yer alacaktı. lı. Aynı zamanda, o hükümetlerden birinin kom-
Sahov beni dinledikten sonra şöyle söyledi: “Ne şu hükümetlerden herhangi birinde kışkırtma
istediğini anlıyorum; fakat uygun kişiyi burada amaçlı kullanacağı bir araç da olmamalı.
bulamazsın. Bunlar sırf konuşmayı bilir; sıra işe 5. Bulgaristan’daki Makedonlardan ve Bulgar
9
Ivan Hacı-Nikolov (1861-1934), IMRO’nun kurucularından biri.
10
Goce Delcev (1872-1903), Makedon özgürlük mücadelesinin önemli simalarından biri.
48
Metne bakın ve 19. yüzyılın sonunda, Metnin temel meselesi ne sizce? Ya-
Güneydoğu Avrupa’da siyasi bir teşki- zarların ulaşmaya çalıştığı hedef ne?
lat kurarken karşılaşılan tatbiki sorunları tes- Silahlı çatışma arzu edilen bir amaç gibi mi
pit edin. Özerklikle bağımsızlığı birbirinden yoksa başka amaçlara ulaşmayı sağlayacak
ayırmak sizce neden bu kadar önemliydi? mecburi bir araç gibi mi sunulmuş?
49
50
51
Aurel C. Popovici ulusal ve federal bi- vutların çabalarını şu sözlerle özetliyordu: “Arnavut
rimler arasındaki ilişkileri nasıl kuruyor? hareketinin tamamen doğal bir hareket olduğu da
Ayrı ulus-devletler yerine federatif sistemi yadsınamaz. En az etrafındaki ırklar kadar eski ve
niye tercih ettiğini bulmaya çalışın. farklı olan Arnavutlar, komşu soyların milli unsurla-
rının çeşitli Avrupalı güçler tarafından himaye altına
alındığını gördüler ve onlar da kendilerini daha ba-
ğımsız bir hayatın özlemine kaptırdılar […] Ne var
I-31. Arnavutlarõn kendi ulus-devletlerine ki, aynı muameleyi görmediler. Bir ulus oldukları
eri mek için verdikleri mücadelenin !ngiliz görmezden gelindi; […] toprak değişimi teklif edil-
elçisi tarafõndan Osmanlõ !mparatorlu"u’na di; daha başka zorluklar baş gösterdi; fakat her şey
takdimi (1912) hâlâ Arnavutluk’un aleyhine ve Arnavutlar bir ulus
olma talebi hiç gündeme getirilmeksizin Slavların
O sırada İstanbul’da Majesteleri’nin elçisi olan ve Yunanların insafına bırakılmış durumda.”
Lord Goschen konu hakkındaki raporunda Arna- Durham, s. 72.
52
"Size şunu belirtmek isterim ki, İstanbul'da ve I-33. Dimitrija Cupovski’nin bir Federal
Türklerin yaşadığı Müslüman ülkelerde bugün Demokratik Balkan Cumhuriyeti kurma
gördüğünüz Türklük akımı, Araplık akımına ke- projesi (Saint Petersburg, 1917)
sinlikle karşı değildir. Sizin de pekâlâ bildiğiniz
gibi, şimdiye kadar Osmanlı ülkesinin her bir Balkanlar Balkan halklarınındır,
köşesinde Bulgarlık, Rumluk, Ermenilik akımla- Her ulusa, tastamam, kendi kaderini tayin hakkı.
rı yok değildi. Şimdi buna Araplık akımı da ek-
lendi. Türk, kendisini unutmuş, hatta milliyetini Sürmekte olan Dünya Savaşı, esir edilmiş
ağzına almaktan utanır olmuştu. Millet fikrinin pek çok halka özgürlük ve kendi kaderini tayin
kaybolması, son tahlilde kesin bir çöküşle neti- imkânı sağlıyor. Makedonya yüzyıllar boyunca
celenebilirdi. Bundan ürken Türk gençliği takdir özgürlük ve bağımsızlık uğruna mücadele ver-
edilebilecek bir uyanışla ayağa kalkıp Türk'e di; fakat etrafındaki hanedanların alçakça şove-
Türklüğünü ve onun sınırsız erdemlerini an- nizmi ve tamahkârlığı yüzünden adeta ihanete
latmak üzere milli cihat ilan etti. […] Şimdi sizi uğrayarak bir köşeye itildi. Bu görülmemiş yağ-
temin ederim ki, Türklük akımı, Araplık akımı- manın tek sonucu Balkan halklarının karşılıklı
nın kesinlikle düşmanı değil, onun kardeşi ve olarak birbirlerini katletmesi değil, aynı zamanda
ayrılmaz dostudur. Türk genci, Arap’ın ilerleyip bu benzeri görülmemiş savaştır. Şimdi, Balkan
milli haklarına tamamıyla sahip olmasını canı Yarımadası’nın büyük bir kısmı harabeye dön-
gönülden ister. Türk gencinin bugünkü hedefi müşken ve üzerinde yaşayan halklardan geriye
ve çalışması, Türk milletinin milli duygularını kalanlar Avusturya-Macaristan’ın boyunduruğu-
uyandırdıktan sonra Türk'ü çalışkan kılmak, na girmişken, ıstırabı herkesinkinden büyük olan
esaretten kurtarmak, sağlığını geri kazandır- biz Makedonyalılar sizi, bütün Balkan halklarını
mak, nüfusunu artırmak, refahını yükseltmek, geçmişteki kavgaları unutmaya, tek yumruk olup
kısacası Türk'ü XX. yüzyılda yaşayan milletler elbirliğiyle savaşmak ve Federal Demokratik
arasında yaşama hakkına saygı duyulan ve Balkan Devleti’ni kurmak için bütün Balkanlar’ı
muhterem bir millet olarak dünyanın dikkatine kapsayan devrimci programı benimsemeye ça-
sunmaktır. […] Ey Arap gençliğinin seçkin tem- ğırıyoruz.
silcileri! Siz de aynı gayelerin gerçekleşmesi Devrimci Komite’mizin programı aşağıda yazı-
için çalışınız...” lanları içermektedir:
Cemal, s. 220. Bütün Balkan halkları varolan hanedanları ala-
şağı edip cumhuriyetçi hükümetler kurmaya
mecburdur.
Cemal Paşa mevki sahibi bir subay,
Federal Demokratik Balkan Cumhuriyeti, şu
aynı zamanda da Jöntürklerin önder-
cumhuriyetleri bünyesinde toplayacaktır: Make-
lerinden biriydi.
donya, Arnavutluk, Karadağ, Yunanistan, Sırbis-
1913 Ocak’ındaki Bab-ı Ali Baskını ola-
tan, Bulgaristan, Hırvatistan, Bosna ve Hersek,
rak da bilinen hükümet darbesinden sonra
Slovenya ve Trakya.
İstanbul’un askeri idaresini, ardından Bahri-
Bağımsız cumhuriyetlerle kastedilen sadece tek
ye Nazırlığı'nı devraldı. Birinci Dünya Sava-
bir halkın yaşadığı devletler değildir; aynı za-
şı sırasında Suriye'de ordu komutanı olarak,
manda coğrafi, tarihi, siyasi, ekonomik ve kültü-
İngilizlere karşı koymaya ve Arap nüfusun
rel koşullarından ötürü hayati çıkarları birbirine
Osmanlı İmparatorluğu’na sadakatını koru-
sıkı sıkıya bağlı halkların karışık olarak yaşadığı
maya çalışmıştır.
bölgeleri de kapsarlar.
53
Halkı karma olan cumhuriyetlerde, her bir halkın ne kadar bağımsız hareket etmiş olan Yugoslav
gerek anadilini kullanma hususunda gerek inan- Komitesi’nin temsilcileri, (Sırp) Parlamentosu
cında ve geleneğinde yüzde yüz özgür olacağı başkanının huzurunda ve desteğiyle bir kon-
özerk yerleşim birimleri ve belediyeler kurulabi- feransta bir araya gelerek Sırpların, Hırvatların
lir. ve Slovenlerin gelecekte tek bir devlet çatısı al-
Her bir cumhuriyetin resmi dili, çoğunluğun ko- tında yaşamasına dair fikir ve görüşlerini pay-
nuştuğu dil neyse o olacaktır. laştılar.
Her cumhuriyet Federal Demokratik Balkan […] Sırp, Hırvat ve Slovenlerin temsilcileri, ulu-
Cumhuriyeti’nin genel federal parlamentosuna sumuzun aynı kandan geldiğini, konuşup yaz-
yetkili temsilciler gönderebilir. dığı dille, sahip olduğu birlik duygusuyla, ya-
Yetkili temsilcilerin birleşimiyle, Federal Cumhu- şadığı toprağın devamlılığı ve bütünlüğüyle ve
riyet’te cumhurbaşkanının yerini tutacak bir fe- ayrıca hayatta ulusal varlığa ilişkin her mese-
deral hükümet ve meclis kurulmalıdır. leyle ilgili hedefleriyle, nihayet ahlaki ve maddi
Federal hükümet ve mecliste federasyondaki her gelişimiyle bir olduğunu özellikle ve öncelikle
cumhuriyetten eşit sayıda temsilci bulunmalıdır. vurgularlar.
Federal hükümet ve meclis, Balkan Cumhu- Zalim iktidarlardan ve adaletsizlikten ötürü çok
riyeti’nin bütün ortak iç meselelerinde ve ulusla- çile çekmiş ve kendi kaderini tayin etmek is-
rarası meselelerinde koordinasyonu sağlar. tediği için büyük ıstıraplar yaşamış olan üç
Makedonium, s. 75-76. isimli ulusumuz, bu yüce ilkeyi, bir ulusun kendi
kaderini tayin hakkının göz ardı edilmesinden
kaynaklanan bu korkunç mücadelenin ana he-
defi olarak büyük bir sevinçle benimsemiştir.
Dimitrija Čupovski (1878-1840) Saint Bunun yanı sıra Sırp, Hırvat ve Slovenlerin yet-
Petersburg’daki Makedonya Cemi- kili temsilcileri, halkımızın pazarlık konusu edi-
yeti’nin önde gelen üyelerindendi. I. Dünya lemez talebinin, yani bir ulusun kendi kaderini
Savaşı’nın ve 1917 yılındaki Rus Devrimi’nin özgürce tayin etmesinin, temelinde yatan şe-
açılımlarından cesaret alarak savaştan son- yin yabancı işgalinden tamamen kurtulup tek
ra Güneydoğu Avrupa’yı yeniden organize ve özgür bir ulus-devlette birleşmek olduğunu
etmek üzere cesurca planlar yapmıştır. tasdik etmiş; her bir devletinin bu modern ve
demokratik ilkelere göre kurulacağı konusunda
fikir birliğine varmıştır (bölüm 1).
Halkımızın kimsenin mülkünde gözü yoktur;
İlk paragrafı dikkatle okuyup I-28 ve halkımız sadece kendine ait şeyleri talep et-
I-29 numaralı metinlerle karşılaştırın. mekte, bir bütün olarak özgürlüğe kavuşmayı
Čupovski’nin neden bir Makedonya ulus- ve birleşmeyi dilemektedir. İşte bu nedenle,
devleti yerine federatif cumhuriyeti tercih etti- olanca dikkat ve kararlılığıyla halkımız ulusal
ğini tahmin etmeye çalışın. bağımsızlık ve birleşme meselesinde hiçbir
kısmi çözümü kabul etmemektedir. Avusturya-
Macaristan İmparatorluğu’nun egemenliğinden
kurtulmak ile Sırbistan ve Karadağ’la birleşme
I-34. Sõrp, Hõrvat ve Sloven birli"inin ilkeleri meselelerini, ayrılmaz bir bütün olarak görmek-
üzerine Korfu Beyannamesi (1917) tedir.
Petranoviç, Zečeviç, s. 66-68.
Eski Koalisyon Komitesi ve Sırp Kralı’nın kabi-
nesi, ayrıca merkezi Londra’da bulunan, bugü-
54
55
56
uluslarıyla olan ilişkilerde, her zaman, her yerde demokratik bir idareyle güçlendirebiliriz, hele
Rumen ulusunu temsil etme ve ulusun çıkarları de modern devletin ihtiyaçlarını da hesaba kat-
doğrultusunda bütün kararları alma yetkisine sahip mamız gerekirken. Ancak ve ancak memlekette
olacaktır. haklara ve özgürlüklere dayalı bir idareye sahip
İngilizce’si için: http://www.cimec.ro/lstorie/Unire/rezo eng.htm olabilirsek, bütün dünyaya davamızın haklılığını
kanıtlayacak güce kavuşmuş oluruz.
Murgescu, s. 284.
Rumen devletinin bünyesindeki azınlık-
larla ilgili öneriler nelerdir? Sizce neden
Rumenler, Romanya’yla birleşme bildirilerine Iuliu Maniu (1873-1953) Avusturya-
bu ifadeleri de dahil etmişlerdir? Macaristan egemenliği altındaki
Transilvanya’da Rumen ulusal hareketinin
belli başlı önderlerinden biriydi. Romanya’yla
I-37. Iuliu Maniu’nun Alba Iulia Rumen Millet birleşmeyi savundu ve Büyük Romanya’yla
Meclisi’nde yaptõ"õ konu ma (1918) tam olarak birleşmesine dek, Transilvanya’yı
yöneten Büyük Millet Meclisi’nin başka-
Birliğimizi ve ulusal özgürlüğümüzü nasıl kulla- nı oldu. İki dünya savaşı arası dönemde
nacağımız konusunda yabancıların aklında uya- Maniu, Milli İşçi Partisi’nin başkanlığını ve
nabilecek bütün şüpheleri silmek üzere Rumen başbakanlığı üstlendi (1928-1930, 1932-
Büyük Millet Meclisi amacının baskıcı bir impa- 1933). 1938’den sonra Romanya’da kurulan
ratorluk kurmak olmadığını ilan eder. Ne eskiden çeşitli diktatörlüklere karşı demokratik de-
olduğu gibi baskı altında yaşamak, ne de baskı ğerleri savundu ve komünist idareye ait bir
kurmak isteriz. Herkesin özgürlüğünü güven- cezaevinde öldü.
ce altına almayı, birlikte yaşayan bütün halkla- Maniu’nun konuşması, Birinci Dünya Sa-
rın gelişmesini sağlamayı arzuluyoruz. Büyük vaşı’nın sonunda gerçek bir ulus-devlet ya-
Millet Meclisi’miz şu eski atasözümüzü rehber ratan hareketin coşkusunu ve taşkın duy-
bellediğini ısrarla belirtiyor: “Kendine yapılma- gularını yansıtıyor. Ne var ki, Büyük Millet
sını istemediğin şeyi başkasına yapma.” Büyük Meclisi’nin kararlılığında da kendini belli eden
Romanya topraklarında şiarımız herkese ulusal bu ruhu bütün Rumen politikacılar benimse-
özgürlüktür. Her bir ulusun kendi dilinde kendini miş değildi. Ne yazık ki, iki dünya savaşı ara-
geliştirebilmesini, Tanrı’ya kendi inancına göre sı dönemde Romanya’nın ulusal azınlıklara
dua edebilmesini, kendi dilinde adalet talep ede- yönelik somut politikaları, Maniu’nun 1918’de
bilmesini istiyoruz. tesis etmeye çalıştığı standartlardan fersah
Dilimizin okullardan, kiliselerden ve yargı siste- fersah uzaktı.
minden kovulduğunu görüp gözyaşları dökmüş
insanlar olarak, biz başkalarının elinden dilini
almayacağız. Biz başkalarından hayatlarının
anlamını almayacağız. Başkalarının alın teriyle I-36 ve I-37 numaralı belgeleri karşılaş-
yaşamak istemeyiz; zira kendi sanayimizle, ken- tırın. Bir konuşmayla resmi bir beyanat
di gücümüzle, kendi emeğimizle yaşayabiliriz arasında ne gibi farklar vardır?
[alkışlar]. Rumen topraklarını ancak ve ancak
57
58
59
ve Rum halkları tarafından ayrı ayrı, yüzde 70’i Aynı doğrultuda, halklardan biri, bu kurumların
Rum, yüzde 30’u Türk olmak üzere seçilecek faaliyeti için gerekli sayıda öğretmen, profesör
temsilcilerden oluşan Temsilciler Meclisi’ne ve- veya din adamına sahip olmadığı inancında ise,
rilecektir. Bu oran, istatistik değerlendirmeden Yunan ve Türk Hükümetleri, kendi halklarının bu
bağımsız olarak saptanmıştır. […] gereksinimlerini tamamen karşılayabilecekler-
11. Kamuda çalışanların yüzde 70’i Rum, yüz- dir. […]
de 30’u Türk olacaktır. 26. Antlaşmaların imzalanması sonucu kurula-
Tabii bu dağılım, yönetimin bütün kademelerin- cak olan yeni devlet, en kısa sürede, bu antlaş-
de mümkün olduğu oranda uygulanacaktır. maların imzalanmasından sonra üç ayı aşma-
İki toplumdan birinin yüzde yüze yakın bir ço- yan bir zaman dilimi içinde kurulacaktır.
ğunluğu oluşturduğu bölge ve mahallerde, mer- 27. Yukarıda belirtilen bütün noktalar Kıbrıs
kezi yönetime karşı sorumlu yerel idare organ- Anayasası’nın temel maddeleri sayılacaktır.
ları, sadece bu topluma mensup memurlardan İngilizce'si için:
oluşacaktır. […] http://www.kibris.gen.tr/english/photos/documents/zurich02.html
18. Cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı yardım-
cısı, kendi toplumlarına mensup idam mahkûm- 1950’lerde Kıbrıslı Rumlar, 1878’den
larına ayrı ayrı, özel affetme yetkisine sahiptir- beri adaya hükmeden İngiliz idare-
ler. Suçlu ve mağdurun ayrı toplumlara mensup sine karşı özgürlük hareketine hız verdiler.
olduğu hallerde, özel af hakkı, cumhurbaşkanı EOKA11 başlattığı gerilla hareketiyle İngiliz
ve cumhurbaşkanı yardımcısı tarafından birlikte otoritesini sarsmayı başardı. Bununla birlik-
kullanılacaktır. Anlaşmazlık halinde, af lehinde- te (Türkiye tarafından desteklenen) Kıbrıslı
ki oy esas alınacaktır. Af halinde, ölüm cezası Türkler Yunanistan’la birleşme ihtimalini ka-
ömür boyu hapis cezasına çevrilecektir. bul etmeyerek bunun yerine Kıbrıs’ın payla-
19. Toprak reformu yapılırken, topraklar, kamu- şılmasını talep ettiler. Sonunda Yunanistan
laştırılan araziler ancak sahiplerinin mensup ol- Başbakanı Konstantin Karamanlis’le Türki-
duğu halkın bireylerine dağıtılacaktır. […] ye Başbakanı Adnan Menderes 11 Şubat
21. Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İngiltere ve 1959’da, Zürich’te karşılıklı uzlaşmayla bir
Türkiye arasında, yeni Kıbrıs devletinin bağım- anlaşmaya imza atarak, bağımsız bir Kıbrıs
sızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasasını devletinin esaslarını ortaya koydu. Hemen
güvence altına alacak bir antlaşma yapılacak- ardından bir anayasa benimsendi ve birta-
tır. Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye kım anlaşmalarla İngilizlerin askeri üsleri ve
arasında ayrıca bir askeri ittifak antlaşması ya- Yunanistan ile Türkiye’nin müdahale hakları
pılacaktır. Bu iki antlaşma, anayasa hükmünde (kuruluş anlaşması ve garanti anlaşması) gü-
olacaktır. (Bu sonuncu fıkra anayasaya, temel vence altına alındı. Tüm bunlardan sonra, 19
maddelerden biri olarak geçirilecektir.) Ağustos 1960’da, Kıbrıs bağımsız bir devlet
22. Kıbrıs’ın herhangi bir devlet ile tamamen haline geldi.
veya kısmen birleşmesinin veya ayrılıkçı bir ba-
ğımsızlığın (örneğin Kıbrıs’ın iki ayrı devlet ola- İki toplumun siyasi olarak temsil edil-
rak taksiminin) önlenmesi kabul edilecektir.[…] meleriyle ilgili özel hükümler hakkında
24. Yunan ve Türk Hükümetleri, kendi halklarına ne düşünüyorsunuz?
ait eğitim, kültür ve spor kurumlarına ve hayır Tarihte benzer siyasi sistemlerin uygulandı-
işlerine mali yardımda bulunma hakkına sahip ğı başka örnekler biliyor musunuz?
olacaklardır.
11
Etniki Organosis Kyprion Agoniston (Ulusal Kıbrıslı Mücahitler Örgütü). IV-6 ve IV-11 numaralı metinlere bkz.
60
61
1 - 1914'te Avrupa
Rus İmparatorluğu
Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu
62
II. BÖLÜM:
ULUS-DEVLETİ ÖRGÜTLEMEK
Yeni Güneydoğu Avrupa ulus-devletleri, neredeyse hepsinde de ortak olan ciddi sorunlarla karşılaştılar.
Bunlardan birincisi, elbette, yeni devlet yapılarının ve mekanizmalarının tanımlanmasıydı. Bu süreç açısından
anayasalar genelde hayati önem taşıyordu; ancak yasal çerçeve yanında somut kurumsal yapıyı kurma gibi
karmaşık bir mesele de vardı. Yeni politik seçkinler, yerel/milli gelenek ve çıkarlarla Batı modelini pratik
bir tarzda birleştirmeye çalıştılar. Tüm 19. yüzyıl boyunca, cumhuriyetçi girişimlere rağmen, yeni oluşan
Güneydoğu Avrupa devletlerinin tamamında, bazıları yerel prensler (Karadağ, Sırbistan), bazıları Batılı
prensler (Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk) tarafından yönetilen monarşik rejimler egemen
oldu. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonradır ki bu kalıp değişti ve yeni ulus-devletler ve eskilerin de bir
kısmı, cumhuriyetçi yönetim biçimlerini seçtiler (ya da seçmeye zorlandılar). Anayasal, çok partili ve makul
oranda demokratik bir politik sistemin kurulmasının genellikle son derece güç bir iş ve dolambaçlı bir süreç
olduğu; esnemeye yatkın olmayan toplumsal yapılar, ekonomik ve kültürel gerilik ve otoriter geleneklerle
tavırlar tarafından engellendiği görüldü.
Yurttaşlığın tanımlanması son derece hassas bir meseleydi. Yeni ulus-devletler etnik ya da dinsel
bakımdan homojen değillerdi. Ayrıca, modern dünya, insanların sınırlar ötesi hareketliliğini ve nüfus çeşitliliğini
artırmıştı. Çeşitli önyargılar ve çıkarlar, yasal sınırlamalar koymaktan fiili ayrımcılık biçimlerine uzanan, dahil
etme/dışlama mekanizmalarına şekil verdi. Bu alandaki evrim süreçleri özellikle karmaşıktı; genellikle dış
güçler tarafından dayatılan, dinsel ve etnik azınlıklara haklarının verilmesi süreci, yabancı düşmanlığında
belirgin bir artışı, kriz durumlarında şiddetli çatışmaları ve zulmü de beraberinde getirdi.
Yeni ulus-devletler kırılgan ve savunmasızdı. Hayatta kalmak için, çalışan kurumlar oluşturmak ve
modernleşmek zorundaydılar. Bu, etkili bir yönetim aygıtı ve güvenilir bir askeri sistem kurmayı, yasalarla
uygulamaları birleştirmeyi, kiliseyi ulusal temellerde yeniden yapılandırmayı ve aynı zamanda demiryolları
inşa etmeyi gerektiriyordu. Ulus-kurma, kurumlarla ve altyapıyla sınırlı değildi. Aynı zamanda bir kültürel inşa
süreciydi de. Genel eğitim sistemi, eğitimli topluluklar ve diğer çeşitli kültürel aygıtlarla kurumlar, insanların
zihinsel yapılarını yeniden şekillendirdi, yeni politik sistemleri meşrulaştırdı ve bireylerle sosyal grupların
kendilerini yeni ulus-devletlerle özdeşleştirmelerini sağladı.
12
Burada “Yunan” yerine “Helenik” sözcüğünü tercih ettik; çünkü Rigas’ın düşüncesinde bu terim bir Yunan devletine değil, klasik çağın
politik ideallerinden esinlenmiş bir devlete gönderme yapar. Zaten, Rigas yazılarında da, dönemin diğer bazı düşünürleri gibi “Yunan” ve
“Yunanistan” ya da “Romioi” değil (bkz. metin I-4 ve I-7),“Hellen” ve “Hellas” terimlerini kullanmıştır.
63
13
Sırp ayaklanması süresince yerel iktidarı da kullanan askeri kumandan.
64
olunca iki katı daha değerli ve güzeldir. Öz- olanlar ise Majesteleri’nin hiç tanımadığı insanlar-
gürlük bizi hayvanlardan ayırır ve bir köle, bir dır. […]
hayvandan daha kötüdür; çünkü köle kendisini Bu memnuniyetsizliğin nedenleri pratik olarak
insan yapan şeyden yoksundur. Korkunç köle- iki ana gruba ayrılabilir. İnsanlar memnuniyetsiz
lik koşullarında yaşamaktansa, yaşamamak çünkü ya imkânlarına ve arzularına uygun olarak
daha iyidir. Özgürlük… bizi insan yapar; öz- yaşayamıyorlar ya da kimse hayatı veya şerefi
gürlük ve kurtuluş bir askere güç, voyvodalar- (namusu) konusunda güven içinde değil. Kimse-
la valilere akıl ve sağlıklı muhakeme yetisi ve- nin Tanrı vergisi olan, emeğiyle ve yasayla edin-
rir… Özgür bir ülkede, ekinler daha iyi yetişir; diği mülküne sahip çıkılmıyor da olabilir. Genelin
sığırlar daha iyi süt verir; leziz ekmekler yenir çıkarı için yeterli çaba sarf edilmiyor ya da (onlara
ve iyi şarap içilir. Tek kelimeyle, özgürlüğün ol- göre) bunun gerektiği gibi yapılmıyor ve yapıla-
madığı yerde, hayat da yoktur.” mıyor olması da mümkün. […]
Memoari, s. 295-297. Öncelikle belirtmek istiyorum ki, her şeyin değer-
lendirilebileceği bir kural olarak, her hükümdarın
gerçek çıkarı yalnızca halkın gerçek çıkarında
Boza Grujeviç (Teodor Filipoviç) Rus- yatar; halkına zararlı olan hiçbir şey onun için
ya’ya yerleşmiş, Harkov’da üniver- gerçekten faydalı olamaz. […]
site hocalığı yapan, Macaristanlı bir Sırp’tı.
1804 güzünde, Saint Petersburg’a giden ve 1) Yapılması gereken ilk şey halka adalet ya
Rusya’dan yardım ve destek arayan Sırp da şimdi Avrupa’da herkesin dediği gibi, ana-
isyanı delegasyonuna katıldı. 1805 yılında yasa vermektir. Burada Fransız ya da İngiliz
Sırbistan’a gelerek burada hükümet örgütlen- anayasasından ya da yeni Yunan anayasasın-
mesine ve yeni devletin ilk kurumlarının yapı- dan söz etmiyorum; bahsettiğim, hükümetin
landırılmasına katkıda bulundu ve Konsey’in yapısını ve hükümet üyelerinin atanma biçi-
(kurulan ilk hükümet) bir üyesi oldu. mini belirleyen; herkese yaşama, mülk edin-
me ve onurunu koruma garantisi veren; her-
kesin kimseye zararlı olmadığı sürece istediği
Yazar konuşmasında ne anlatmak iste- işi yapmasına ve istediği hayatı yaşamasına
miş? Son cümlesi hakkında ne düşünü- imkân sağlayan; herkesin yükümlülüklerinin
yorsunuz? neler olduğunu kesin bir dille belirleyen ve
kimsenin ne sizden ne de başkasından kork-
mamasını sağlayan […] bir anayasadır.
2) Bence, zavallı olan kendisini kendi halkın-
II-3. Vuk Karadziç’in Prens Milo Obrenoviç’e dan korumak için adamlar, askerler ve mu-
mektubu (1832) hafızlar tutan hükümdardır! Bir hükümdarın
ülkesindeki en iyi savunması halkının sevgisi,
Zemun, 24 Nisan 1832 yönetiminden memnun olması ve hükümdar
Majesteleri, şayet ölürse, hiçbir biçimde daha iyi değil,
Muhterem Efendimiz! […] daha kötü olacakları inancıdır. […]
a) Bugün Sırbistan’da, kelimenin tam anlamıy-
Büyüklerimizin dediği gibi, kimse bütün dünya- la, hükümet denen bir şey yoktur. Siz ken-
yı doyuracak kadar büyük kek yapamaz; ama diniz hükümetsiniz: Siz Kragujevac’taysanız
Majesteleri’nin şimdiki davranışı karşısında, ne- hükümet de Kragujevac’ta oluyor; siz Poza-
redeyse genel olarak denebilir ki, kimse memnun revac’tayken, hükümet de Pozarevac’ta; siz
değil. Bunu daha da açacak olursak, en az mem- Topcider’deyken, hükümet de Topcider’de
nun olanlar size en yakın olanlar ve çoğu zaman oluyor; siz uzaklardayken, hükümet de uzak-
Majesteleri’nin yakınında bulunanlar; en mutlu larda. Eğer Siz, Tanrı esirgesin, bir gün öle-
65
66
67
Madde 4. Zatı Hazreti Padişahi hasbelhilâfe dini Madde 19. Devlet memuriyetinde umum tebaa
İslâmın hâmisi ve bilcümle tebeai Osmaniyenin ehliyet ve kabiliyetlerine göre münasip olan me-
hükümdar ve padişahıdır. muriyetlere kabul olunurlar.
Madde 5. Zatı Hazreti Padişahinin nefsi hüma- Mülkiyet Hakkõ
yunu mukaddes ve gayri mesuldür. Madde 21. Herkes usulen mutasarrıf olduğu
Madde 7. Vükelânın azil ve nasbı ve rütbe ve mal ve mülkten emindir. Menafii umumiye için
menasıp tevcihi ve nişan itası ve eyalâtı müm- lüzumu sabit olmadıkça ve kanunu mucibince
tazenin şeraiti imtiyazilerine tevfikan icrayı tev- değer bahası peşin verilmedikçe kimsenin tasar-
cihatı ve meskûkat darbı ve hutbelerde nâmının rufunda olan mülk alınamaz. […]
zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve Meclisi Umumi
harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriye- Madde 42. Meclisi Umumî Heyeti Âyan ve He-
nin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı yeti Mebusan nâmlarile başka başka iki heyeti
şeriye ve kanuniyenin icrası ve devairi idarenin muhtevidir.
muamelâtına müteallik nizamnamelerin tanzi- Madde 43. Meclisi Umumînin iki heyeti beher
mi ve mücazatı kanuniyenin tahfifi veya affı ve sene teşrisani iptidasında tecemmu eder ve ba
Meclisi Umuminin akt ve tatili ve ledeliktiza He- iradei seniye açılır ve mart iptidasında yine ba
yeti Mebusanın azası yeniden intihap olunmak iradei seniye kapanır ve bu heyetlerden biri di-
şartile feshî hukuku mukaddesi Padişahi cüm- ğerinin müctemi bulunmadığı zamanda mün’akid
lesindendir. olamaz.
Ki i Özgürlükleri Madde 47. Meclisi Umumî âzası rey ve mütalea
Madde 8. Devleti Osmaniye tabîyetinde bulunan beyanında muhtar olarak bunlardan hiçbiri bir
efradın cümlesine her hangi din ve mezhepten gûna vaad ve vaid ve talimat kaydı altında bulu-
olur ise olsun bilâ istisna Osmanlı tabir olunur namaz ve gerek verdiği reylerden ve gerek Mec-
ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale lisin müzakeratı esnasında beyan ettiği mütale-
göre istihsal ve izae edilir. alardan dolayı bir veçhile ithal olunamaz; meğer
Madde 9. Osmanlıların kâffesi hürriyeti şahsiye- ki Meclisin Nizamnamei Dahilisi hilâfına hareket
lerine malik ve aherin hukuku hürriyetine teca- etmiş ola. Bu takdirde nizamnamei mezkûr hük-
vüz etmemekle mükelleftir. münce muamele görür.
Madde 10. Hürriyeti şahsiye her türlü taarruz- Vilayet
dan masundur. Hiç kimse kanunun tayin ettiği Madde 108. Vilâyetin usulü idaresi, tevsii mezu-
sebeb ve suretten maada bir bahane ile müca- niyet ve tefriki vezayif kaidesi üzerine müesses
zat olunamaz. olup derecatı nizamı mahsus ile tâyin kılınacak-
Din tır.
Madde 11. Devleti Osmaniyenin dini İslâmdır. Çe itli Kayõtlar (Mevaddõ !ita)
Bu esası vikaye ile beraber asayişi halkı ve ada- Madde 115. Kanunu Esasinin bir maddesi bile
bı umumiyeyi ihlâl etmemek şartile memaliki Os- hiçbir sebep ve bahane ile tatil veya icradan is-
maniyede maruf olan bilcümle edyanın serbestii kat edilemez.
icrası ve cemaatı muhtelifiye verilmiş olan imti- http://www.belgenet.com/arsiv/anayasa/1876.html
yazatı mezhebiyenin kemakân cereyanı Devle-
tin tahdi himayetindedir.
Kanun Önünde E itlik, Devlet Memuriyeti 1876 Osmanlı Anayasası, çeşitli Gü-
Madde 17. Osmanlıların kâffesi huzuru kanun- neydoğu Avrupa ulus-devletlerinin ana-
da ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada yasalarına hangi bakımlardan benziyor? Bu
memleketin hukuk ve vezaifinde mütevasidir. Anayasa metninde despot bir yönetime dö-
Madde 18. Tebaai Osmaniyenin hidematı Dev- nüşü engelleyecek emniyet tedbirleri bulu-
lette istihdam olunmak için devletin lisanı resmi- nuyor mu?
si olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.
68
14
Osmanlılarla yapılan savaşlar.
69
2. Ayanın sayısı, mebusların sayısının üçte bi- eğitim devlet okullarında ve halkın açtığı okul-
rini geçmemek koşuluyla, Ayan Meclisi seçimi larda, Türkçe olarak verilecektir. Ülkenin kay-
şu şekilde olacaktır: Üçte biri Sultan tarafın- naklarını geliştirme amacıyla ticaret, tarım ve
dan, üçte ikisi ise halk tarafından seçilecektir endüstri okulları açılacaktır.
ve ayanların görev süresi sınırlı olacaktır. 18. Ülkenin kaynak zenginliğinin artırılması ve
3. Yirmi yılını doldurmuş bütün Osmanlı tebaa- iletişim imkânlarının çoğaltılması için yolların,
sı, mal ve mülk sahibi olup olmadıklarına bakıl- demiryollarının ve kanalların açılmasına yöne-
maksızın, oy kullanma hakkına sahip olacaktır. lik adımlar atılacaktır. Ticaret ve tarımın önün-
Medeni haklarını kaybedenler doğal olarak bu deki tüm engeller kaldırılacaktır.
haktan mahrum kalacaktır. http:www.fordham.edu/halsall/mod/1908youngturk.html
4. Özgür bir biçimde politik gruplar oluşturma
hakkı, 1293 tarihli [Hicri] Anayasası’nın Birinci
Madde’sine uygun olarak, anayasada özel bir
1877-1878 savaşında alınan yenilgi-
madde içinde düzenlenmelidir.
nin ardından, Sultan II. Abdülhamid
7. Türk dili resmi devlet dili olarak kalacaktır.
Resmi haberleşme ve müzakereler Türkçe ya- 1876 Anayasası’nı askıya aldı ve despotça
pılacaktır. bir yönetim sergilemeye başladı. Asıl ola-
9. Her yurttaş, milliyetine ya da dinine bakıl- rak subay ve aydınlardan oluşan muhalif
maksızın, tam özgürlük ve eşitlikten yararlana- bir örgüt olan Jöntürkler, Anayasa’nın ye-
caktır ve aynı yükümlülüklere tabi tutulacaktır. niden yürürlüğe konulması ve İmparatorlu-
Devletle ilgili görevler ve haklar bakımından ya- ğu güçlendirmek için modernist reformların
salar önünde eşit olan bütün Osmanlılar, birey-
yapılmasını talep ediyordu. Sonunda, 1908
sel kapasitelerine ve eğitimlerine uygun olarak,
hükümet görevleri için ehildir. Gayrı Müslimler yılında, başarılı bir devrime liderlik yapan
eşit olarak askerlik yasasına tabidir. teşkilat, ele geçirdiği iktidarı 1918 yılına ka-
10. Farklı milliyetlere verilmiş olan dini ayrıca- dar korudu.
lıkların özgürce kullanılması sürdürülecektir.
14. Toprak sahiplerinin mülkiyet hakları çiğnen-
memek şartıyla (zira, yasalara göre, bu tür hak- II. Abdülhamid’e muhalefetleri süre-
lara saygı göstermek şarttır ve onlara dokunul- since Jöntürkler’in temel politik talebi
mamalıdır), köylülerin toprak sahibi olmalarına
1876 Anayasası’nın yeniden yürürlüğe kon-
izin verilecek ve makul bir faizle borç almaları
masıydı. Bununla birlikte, bu Anayasa’da
için gerekli koşullar yaratılacaktır.
[…] bazı değişikliklerin yapılmasını da talep etti-
16. Eğitim parasız olacaktır. Anayasa’da be- ler: Bu değişiklikleri sayınız ve Jöntürkler’in
lirtilen sınırlar içinde, her Osmanlı yurttaşı bu bu maddeler konusunda neden bu kadar ıs-
alandaki yasalara uygun olarak özel bir okul rarcı olduğunu açıklayınız.
işletebilecektir. 17. Madde’yi II-E bölümündeki metinlerle kı-
17. Bütün okullar devlet gözetiminde işletile- yaslayın. Ulus kurma sürecinde okulun rolü
cektir. Osmanlı yurttaşları için tek tip ve birle-
nedir?
şik bir eğitimin sağlanması için, devlet okulları
açılacak, bu okullardaki eğitim parasız olacak 18. Madde’yi analiz edin ve bunu II-D bö-
ve bu okullara her milletten öğrenciler kabul lümündeki metinlerle kıyaslayın. Ekonomik
edilecektir. Halkın açtığı okullarda Türkçe eği- gelişmede politik liderlere biçilen rol konu-
tim zorunludur. Devlet okullarında, halk eğitimi sunda dikkatinizi çeken nedir?
parasız olacaktır. Ortaokul ve lise düzeyindeki
70
Ana de i"iklikler
!lk Modern İkinci Dünya
Devlet Birinci Dünya Mevcut Anayasa
Anayasa İki savaş arası Savaşı’ndan
Savaşı öncesi
sonra
1925, 1928,
Arnavutluk15 1920 14.03.1946, 1976 21.10.1998
1939
24.02.1993,
Bosna ve Hersek
14.12.1995
1879 (Târnovo
Bulgaristan 04.12.1947,1971 12.07.1991
Anayasası)
Hırvatistan 22.12.1990
Makedonya 17.11.1991
Osmanlı
1876
İmparatorluğu
13.04.1948,
Romanya17 1866 1923,1938 08.12.1991
1952, 1965
1838, 1869,
Sırbistan 1835 28.09.1990
1888, 1901
Slovenya 23.12.1991
1921
(Vidovdan 31.01.1946,
Yugoslavya 27.04.1992
Anayasası), 1963, 1974
1931
15
Yarı-anayasal düzenleme: Arnavutluk İçin Uluslararası Komisyon’un Statüsü (1914).
16
İlk Yunan anayasaları, devlet kurulmadan önce, bağımsızlık savaşı sırasında varlık gösteren devrimci meclisler tarafından oylanıp
kabul edilmiştir: 1822 (Epidaurus), 1823 (Astros), 1827 (Troezene).
17
Yarı-anayasal düzenleme: Eflak ve Boğdan’da Organik Düzenlemeler (1831/1832); Eflak ve Boğdan Birleşik Prenslikleri (1859’dan
sonra Romanya) için Paris Konvansiyonu (1858).
71
72
IIb. Yurtta"lõk
II-10. Epidaurus’ta kabul edilen Yunan Din üzerine
Anayasasõ’nda yurtta"lõ õn tanõmõ (1822) a- Yunan topraklarında geçerli olan din, İsa’nın
Doğu Ortodoks Kilisesi’nin dinidir; ancak Yuna-
KUTSAL VE BÖLÜNMEZ TESLİS ADINA, nistan Yönetimi öteki dinlere de hoşgörülü ola-
Yunan ulusu, dehşet verici Osmanlı yönetiminin cak, onlar da dinlerinin gereklerini bir engelle
ağır yükünü artık taşıyamaz hale geldiğinden, karşılaşmadan yerine getirebileceklerdir.
bu boyunduruğu büyük fedakârlıklar yaparak KISIM B
silkeleyip atmıştır ve bugün bir Ulusal Meclis’te Yunan topraklarõnda ya"ayan halkõn genel
yasal Koruyucular yoluyla, Tanrı’nın ve halkın haklarõ üzerine
huzurunda, “politik varlığını ve bağımsızlığını” b- İsa’ya inanan, Yunan topraklarının doğal sa-
ilan eder. kinleri Yunanlardır ve ayrım gözetmeksizin, bü-
Epidaurus, 1 Ocak 1822, Bağımsızlık’ın 1. yılı. tün politik haklardan yararlanırlar.
YUNANİSTAN’IN GEÇİCİ POLİTİK YAPISI c- Sınıf ya da mevki, hiçbir ayrıcalık, temelli is-
BAŞLIK A tisna tanımaksızın, bütün Yunanlar yasalar kar-
KISIM A şısında eşittir.
73
d- Dışarıdan gelip Yunan topraklarına yerleşen II-12. 1835 tarihli Sõrbistan Anayasasõ’nda
ya da bu topraklarda çalışan herkes yasalar kar- yurtta"lõk tanõmõ
şısında yerli halkla eşittir.
Vakalopoulos, s. 390. Madde 108. Sırbistan’da doğan her çocuk ya da
Sırbistan dışında Sırp ana-babadan olma her ço-
Yunan Devrimi süresince, ilk “par- cuk; mevcut anayasanın ilanı tarihinde Sırbistan’da
lamento” Epidaurus’ta toplandı ve ya da Sırbistan dışında Sırbistan’ın görevlendirdi-
Fransız Devrimi’nin benzer metinlerinin etki- ği Hıristiyan dinine inanan bütün memurlar ya da
siyle hazırlanmış ilk Anayasa’yı oyladı. Daha hizmetliler; on yıldan uzun bir süredir Sırbistan’da
devrim sürerken değişmiş olmakla birlikte, yaşayan ya da Sırbistan’da taşınmaz mülkleri olan
Epidaurus Anayasası Yunan politik kültürün- herkes Sırp olarak değerlendirilecek ve Sırp yurt-
de temel bir referans noktası ve ulusal ba- taşı olmaya hak kazanacaktır.
ğımsızlık mücadelesi ideallerinin bir sembolü Madde 109. Hıristiyan dinine inanan yabancı tüc-
olarak varlığını korudu. carlar, fabrika sahipleri, zanaatkârlar ve çiftçiler,
Sırbistan’da yedi yıl yaşama ve dürüst davranma
koşuluyla ya da Prens’in onları bir göreve layık bul-
masıyla Sırp yurttaşlık haklarına sahip olabilirler.
Epidaurus Anayasası’na göre kimler Sırbistan’a saygı gösteren yabancılar, Prens’ten
Yunan’dır? Dinle ulusal kimlik arasın- bir onay mektubu alma koşuluyla, Sırp olarak yurt-
daki ilişki nedir? Dil ulusal kimlik için bir ön- taşlığa kabul edilirler.
koşul mudur? Sırbistan yurttaşlığı hakkının nasıl kullanılacağı
Bu anayasada Fransız Devrimi’nin hangi il- ayrı bir yasayla belirlenecektir.
kelerini saptayabiliyorsunuz? Madde 111. Her Sırp, hiçbir ayrıma tabi tutulmak-
sızın, en küçüğünden en büyüğüne, bütün mahke-
melerde hem savunma hem de ceza ehliyeti bakı-
II-11. Troezene’de kabul edilen Yunan mından, Sırp kanunları önünde eşit olacaktır. […]
Anayasasõ’nda yurtta"lõ õn tanõmõ (1827) Madde 116. Her Sırp yurttaşı, yetkin ve layık ol-
mak koşuluyla, Sırbistan’daki bütün mevkilerde
6. a. İsa’ya inanan ve Yunan topraklarında do- görev alma bakımından eşit olacaktır. Yetenekle-
ğup büyüyenler; rin eşit olması durumunda, bir Sırp bir yabancıya
b. İsa’ya inanan ve mücadeleye katılmak ya tercih edilecektir.
da yaşamak için Yunan topraklarına gelmiş ya Madde 118. Sırbistan topraklarına giren her köle,
da gelecek olan Osmanlı yönetimi altındakiler; onu Sırbistan’a kimin getirdiğine ya da hangi yol-
c. Yabancı topraklarda yaşayan ve bir Yunan dan, nasıl geldiğine bakılmaksızın, hemen özgür
babadan olma insanlar; olacaktır. Bir Sırp, bir köle almakta serbesttir an-
d. Bu Anayasa yayımlanmadan önce yaban- cak onu satamaz.
cı ülkelerin vatandaşı olmuş ama şimdi Yunan Joviciç, s. 48-64.
topraklarına gelerek Yunan yemini etmiş yerli
ya da yabancılar ve onların çocukları; Bu metni II-14’le karşılaştırın; burada
e. Gelip yurttaşlık almış bütün yabancılar bilginize sunulan anayasaların madde-
Yunan'dır. lerinden hareketle din ile yurttaşlık arasında-
OEAB, s. 107. ki ilişkiyi çözümleyiniz. Kendi ülkenizdeki ilk
Anayasa’ya bakınız ve yurttaşlıkla bir dine
II-10 ve II-11 metinlerini yurttaşlık kav- bağlı olma ilişkisi konusunda belli kayıtların
ramı açısından kıyaslayınız. Dikkatinizi olup olmadığını kontrol ediniz. Yurttaşlığın dine
çeken farklar nelerdir? bağlı olması gerektiğini düşünüyor musunuz?
74
18
Karadağ’ın kuzeydoğusuna düşen Brda Dağları 1796 tarihinde bu prensliğe dahil edilmiştir ve bu bölge halkı kuşaklar boyunca özel
bir kimliği korumuştur.
75
bulunmuş ve hükümetin önerisiyle, başka formalite hiçbir yasa, düzenleme ya da resmi eylemin onla-
aranmaksızın tek bir kararla, toplu olarak yurttaşlığa rın üzerine çıkamayacağını garanti eder.
kabul edilenler. Madde 2
III. Kişiler ancak yasalar çerçevesinde ve birey ola- Romanya, doğum yeri, milliyet, dil, ırk ya da din
rak yurttaşlığa kabul edilebilirler. ayrımı yapmaksızın Romanya sınırları içinde ya-
IV. Romanya topraklarında kalabilecek yabancı uy- şayan bütün insanların hayatlarını ve özgürlükle-
ruklu kişileri belirleyecek tek bir yasa olacaktır. rini eksiksiz ve tam olarak koruma yükümlülüğünü
V. Romanya sınırları içinde kırsal kesimde, yalnızca üstlenmiştir.
Romanyalılar ve Romanya yurttaşlığına kabul edi- Romanya sınırları içinde yaşayan bütün insanlar,
lenler gayrimenkul edinebilirler. kamu düzeni ve genel ahlakla çelişmediği süre-
Bu zamana kadar kazanılmış bütün haklara saygılı ce, din ve inancını, dünya görüşünü kamuya açık
olunacaktır. olarak ya da özelinde özgürce açıklama hakkına
Bu zamana kadar imzalanmış bütün uluslararası an- sahip olacaktır.
laşmalar bütün koşulları ve maddeleriyle geçerlilikle- Madde 3
rini koruyacaktır. Bu anlaşmanın aşağıda belirtilen, özel kayıt altına
Constitutiile, s. 34-35. aldığı hususlar dışında, Romanya, bu anlaşma-
nın imzalandığı tarihte, Avusturya-Macaristan ile
1866 Romanya Anayasası, yurttaşlığı imzalanan Barış Anlaşmaları’yla ve bu anlaşma-
Hıristiyanlarla sınırlandırmış (7. Mad- dan sonra yapılabilecek bütün ek düzenlemelerle
de), dolayısıyla Yahudileri ve Müslümanları dış- belirlenen ve belirlenebilecek olan Romanya sı-
lamıştır. Berlin Barış Anlaşması’nda (1878) nırlarının tamamı içinde, bu ülkede oturma hakkı
Büyük Güçler Romanya’nın bağımsızlığının ta- olan herkesin başka hiçbir koşula ve formaliteye
nınmasını, 7. Madde’nin Hıristiyan olmayanlar tabi olmaksızın, Romanya yurttaşı olduğunu ka-
lehine değiştirilmesi koşuluna bağlarlar. Rumen bul ve ilan eder.
politik seçkinler bu talebe öfke duyarlar ama Bununla birlikte, Avuturya-Macaristan yurttaşla-
sonuna kadar da onu savunamazlar; sonunda rından on sekiz yaşının üzerinde olanlar, yukarıda
sorunlu 7. Madde’yi değiştirerek bir uzlaşma belirtilen anlaşmalarla belirlenen koşullar çerçe-
metni düzenlenir. vesinde, kendilerine tanınmış olan öteki yurttaş-
lıkları seçme hakkına sahip olacaktır. Kocaya
Romanya yurttaşlığı bakımından 7. tanınan seçme hakkı karısını ve anne-babaya ta-
Madde’de yapılan değişiklik gerçekten nınan seçme hakkı on sekiz yaşını doldurmamış
dinsel ayrımcılığı sona erdirdi mi? Romanya çocukları da kapsayacaktır.
yurttaşlığına başvurmak için bir yabancıda Yukarıda belirtilen tercih hakkını kullanan kişiler,
aranan nitelikler nelerdir? Siz yurttaşlık hak- bunu izleyen on iki ay içinde, ikametlerini seçmiş
kını nasıl düzenlemeyi düşünürdünüz? oldukları devlete taşımakla yükümlüdür. Bu kişile-
rin Romanya içindeki taşınmaz mallarını koruma
hakları vardır. Bu kişiler her türlü taşınır mallarını
II-15. Romanya ile !tilaf Devletleri arasõnda yanlarında götürebilirler. Bu tür mallarla bağlantılı
imzalanan Azõnlõklar Anla"masõ (1919) olarak herhangi bir gümrük vergisi istenmeyecek-
tir.
Madde 1 […]
Romanya, bu Bölüm içinde 2. Madde’den 8. Madde 5
Madde’ye kadar olan koşulları temel yasalar ola- Romanya, İtilaf Devletleri ile Avusturya-Macaristan
rak tanır ve hiçbir yasa maddesi, düzenleme ya arasında imzalanmış ya da bundan sonra imza-
da resmi eylemin bu koşullarla çelişmeyeceğini, lanacak anlaşmalar çerçevesinde, ilgili kişilerin
onlara müdahalede bulunmayacağını ve ayrıca Romanya yurttaşlığını seçme ya da seçmeme
76
77
Genel Sorular:
Yurttaşlıkla ulusal ve dinsel kimlikler, cinsiyet ve ırk arasındaki ilişkiyi tartışın. Ülkenizdeki mevcut
anayasaya bakın ve yurttaşlık koşullarını bulun. Mevcut uygulamayı burada anlatılan örneklerle ya da
ülkeniz tarihinden örneklerle kıyaslayın. Yurttaşlık hakkından mahrumiyeti nasıl açıklayabilirsiniz?
78
II-17. !stanbul Ortodoks Patri i, çocuklara için herhangi bir özel eylem ya da anlaşma
Hõristiyan adlarõ yerine antik Yunan isimleri gerekmezdi; çünkü toprak parçası ve Kilise
verilmesi âdetini kõnõyor (1819) bir ve aynı şeydi. […]
Matalas, s. 49.
Hıristiyan isimlere karşı bir tür hor görme olarak
algılanabilecek […] vaftiz edilmiş çocuklara an-
tik Yunan isimleri verilmesi şeklindeki yeni âdet Bağımsızlık kazandıktan sonra Yu-
tümüyle uygunsuz bir şeydir; bu yüzden, kesin nan devleti kiliseyle ilgili sorunu da
kurallar koymanız gerekmektedir. […] halletmek zorunda kaldı. Yunanların çoğu
Dimarras, s. 364. Ortodoks’tu ama Ortodoks Kilisesi’nin başı,
Konstantinopolis Patriği, Osmanlı kontrolü
altındaydı. Osmanlı İmparatorluğu’na kili-
İnsanlar sizce neden çocuklarına an- se bakımından bağımlılığını sürdürmekten
tik Yunan isimleri vermeye başlamış- kaçınan Yunanistan’daki Ortodoks Kilisesi,
tır? Patrik’in tutumu hakkındaki fikriniz nedir? Konstantinopolis’teki Patrikhane’yle kurum-
Dinsel otoritelerin anne babalara çocuklarının sal bağlarını kopardı. Bu konuda patlak
veren tartışmalar Theokletos Farmakides
ismini seçme hususunda müdahale etmesi
(1784-1860) ve Konstantinos Oekonomos
doğru mudur? Bu konuda politik otoritelerin
(1780-1857) tarafından yazılan, burada için-
müdahalesi daha mı meşrudur? 19. yüzyılda den alıntılar yaptığımız kitaplarda aktarıl-
ülkenizde çocuklara yaygın olarak hangi isim- mıştır.
ler veriliyordu? Bugün durum nedir? Sizce,
isimler dinsel, bölgesel ya da ulusal kimliğin bir
göstergesi olarak mı kullanılıyor? Kimlik hak-
kında kararı kim veriyor? B. Bir muhalif: Konstantinos Oekonomos
79
80
müdahale edip baskıya ve zulme son vermesini ve öğretiyle ilgili meselelerde ekümenik Doğu
sağlamak üzere onların dilinde, Latince, dilekçeler Kilisesi’yle birlik içinde hareket eder.
yazmanın ötesine geçmiyorlar. İki dini [Ortodoks Конституция, s.6.
ve Katolik] ayıran uyumsuzluğun korunması hu-
susunda endişe duymaya gerek yoktur. Osmanlı
devleti, iyi bir nedenle, Hristiyanların eğitimlerine Dini meseleler neden Anayasa’yla hal-
karışmıyor ve bu rolü kiliselere bırakmış; bu da ledilmiş? Ülkenizin bugünkü anayasa-
doğal olarak, eğitmen rahiplerin dinler arasındaki sında din ve kilise hakkında herhangi bir dü-
uyumsuzluğu her şeyin temeli olarak aldığını akla zenleme bulunuyor mu?
getiriyor. Böyle bir sistemin sonucu da açıktır ve
vahimdir: Yunan-Ortodoks çocuklar iguman’dan
[Ortodoks keşiş], Katolik çocuklar franciscan’dan
[rahipler] ve Müslüman çocuklar ise ulema’dan,
yalnızca birbirlerinden nefret etmeyi öğrenecektir II-22. Nikola Pasiç’in Sõrp ulusuyla
ve asıl olarak, büyüyünce akıllarında kalacak tek Ortodoks Kilisesi arasõndaki ili"ki
şey bu olacaktır. hakkõndaki görü"leri (1890)
Yriarte
Ortodoks Kilisesi hakkõnda
Ortodoks Kilisesi’nin neden halkın kilisesi olduğu
Yazarın Bosna’daki Katolik ve Ortodoks gayet açıktır. Çünkü o, Katolik Kilisesi’ne kıyasla,
cemaatler/kiliseler bağlamında dinsel inançlı halkın ruhuyla bütünleşmiştir ve onlarla
kimlik ve ulusal kimlik ilişkisini anlatma biçi- daha yakından ilişkidedir. […] Bu yüzden, onlar
mini yorumlayınız. Yalnızca kendi dinlerini Sırp Kilisesi, Bulgar Kilisesi, Yunan Kilisesi, Rus
öğrenen çocukların ancak birbirinden nefret Kilisesi derler. […]
etmeyi öğrenebileceği görüşüne katılıyor mu- Bütün Slav Ortodoks Kilisesi başından beri ken-
sunuz? Böyle bir durumun nasıl önüne geçi- disine sadık kalmış Slav halklarıyla bağlantı için-
lebilir? dedir ve bu, halkların Slav vasıflarında, karakter
Sizin ülkenizde, ulusal harekette din nasıl bir özelliklerinde ve doğalarında muhafaza edilmiştir
rol oynamıştır? ve bugün bu sayede Slavlar günümüzdeki geliş-
melerin sonuçlarını kabul etme kapasitesine sa-
hiptirler. […]
81
Nikola Pasiç (1845-1926), 19. yüzyıl Yazarın bakış açısından kilisenin rolü
sonlarından 1920’lere kadar, önde
gelen Sırp devlet adamlarından biri olmuş- nedir? Yazar halkla devlet arasındaki
tur. Mühendislik eğitimi gördükten sonra po- ilişkiyi nasıl meşrulaştırıyor? Yazarın kendi-
litikaya atılmış ve 1881’de Radikal Parti’yi sini bu tür önermelerde bulunmak zorunda
kurmuştur. Birkaç kere başbakanlık yapmış- hissetmesinin nedeni sizce nedir?
tır.
82
lişmesi üzerindeki etkisinin ne kadar büyük ol- II-25. Bulgar Prensi (1879-1886) Aleksander
duğu gösterilmekle birlikte, birçok insan kendi Battenberg’in demiryollarõnõn önemi
kendine değerli ulusal birliğin parçalanıp par- hakkõndaki görü"ü
çalanmayacağını soruyor; hatta bu insanlar
ulusal birliğin hâlâ gerçekleşip gerçekleşmedi- Veliaht Prens: “Okullar ve yasalar demiryolları
ğinden emin değiller. Onlar, açıkça beyan etme kadar önemli değildir.” Sofya’nın başkent ol-
dürüstlüğünü göstermeksizin, bu akıl karışıklı- masına karar verildi; çünkü Belgrad-İstanbul
ğını arzuluyorlar; kızgın Avrupa’nın kendilerini dünya atardamarı Sofya’dan geçiyor. Berko-
hor görmesi karşısında bazı partiler ülkenin ge- vitsa yakınındaki Balkan Dağları yoluyla sağ-
leceğini kurban ediyor. lanacak bağlantı kışın tamamen kesilebiliyor.
Milcov’un iki kıyısında da, Rumen halkına dost Prens, Avusturya’nın bu demiryolu aracılığıyla
olan, şansımıza, çoğunluğu oluşturan dürüst Bulgaristan ticaretini ele geçirebileceğine iliş-
partiler haricinde, Moldo-Romanya’nın birli- kin abartılı korkulardan bahsetti. Prens: “Biz
ğinden pişmanlık duyan ve halkın duygularını demiryollarını kimin inşa edeceğiyle ilgilenmi-
sömürmek suretiyle bu projelerini hayata geçir- yoruz. Önemli olan mümkün olduğu kadar kısa
meye çalışarak, karanlık emellerini bağımsızlık bir sürede demiryollarına kavuşmaktır.”
ve liberalizm kisvesi altında yürüten başka par- Jirecek, s. 27.
tilerin de olduğu gerçeğini kimse inkâr etmiyor.
Yine de biz, büyük Romanya ailesinin fertleri
arasındaki uzaklığın aşılacağına, akıllı bir ücret
Bu iki metni karşılaştırın. Yeni bir dev-
politikası sayesinde kişilerin ve malların dola-
let için bir demiryolu şebekesi kurmak
şımının kolaylaşacağına inanmak durumunda-
yız; bu demiryolları geriletici eğilimleri ortadan neden o kadar önemlidir? Demiryolları inşa
kaldırmanın en önemli silahlarından biri olacak etmenin hiçbir tehlikesi yok mudur?
ve Romanya halkının büyük arzusunu hayata
geçirme, eski Daçya’nın bütün kısımlarının bir-
liğini sağlama yolunda büyük bir katkı sağlaya-
caktır. II-26. 19. yüzyõl sonlarõnda bir Bulgaristan
Brătianu, s. 51-52. demiryolunun durumu
83
çan üç kere çaldıktan sonra hareket ederdi… lerde ise 1 Ocak 1892 tarihinden itibaren yü-
Biri mutlaka trene kaçak binerdi ve bu oldukça rürlüğe girecektir. […]
neşeli, içinde endişeli bir bekleyişin de olduğu Madde 16. Devlet kurumlarında yeni ölçü bi-
bir oyuna dönerdi. Daha bir sürü yeni ilginç şey rimlerinin kullanılması 1 Ocak 1889 tarihinden
dikkati çekerdi: bir demiryolu istasyonu, trenler, itibaren zorunludur.
yabancılar, yabancı diller. Bu geniş, bilinmeyen Bütün devlet memurları resmi evrakta yeni
bir dünyadan bir esinti, düşler krallığına kısa bir ölçü birimlerini kullanmakla yükümlüdür.
gezintiydi. Ve Sofya’ya yolculuk hazırlığı, gün- Devlet kurumlarıyla iş yapan bütün yurttaşlar
lerce süren gerçek bir maceraydı… hesaplarını ve bildirimlerini kurumlara yeni
Константинов, s. 19-20. ölçü birimleriyle sunmakla yükümlüdür. […]
Държавен вестник, no. 7, 19 Ocak 1889.
A. Uzunluk ölçüsü
I. Eskinin yeniye dönüşümü
Madde 9. Bir mimari (inşaatçının) arşın 758
mm (0.758 m).
Bir (terzinin) arşın 680 mm (0.680 m).
Bir dirsek 650 mm (0.650m) olacaktır.
[…]
Genel Ko"ullar
Madde 13. Bu yasa yiyecek ölçümlerinde 1 Atina, Fotopoulos’taki Helenik Edebiyat ve Tarih Arşivi, s. 480.
Haziran 1889 tarihinden itibaren, öteki ölçüm-
84
IIe. Ulus-kuruculu u
85
Kukuljevic Hırvat dilinin yaygın olarak kul- “Ulus nedir? Ve özel olarak Sloven
lanılmasını nasıl savunuyor? Kukujevic bir ulusu nedir?” adlı makale, öğretmen
soyludur; okuduğunuz metinden bu anlaşılıyor ve edebiyat tarihçisi Ivan Macun tarafından,
mu? Bütün köylüler anadilini konuşurken (ve ülkeyi boydan boya dolaşan ve vatandaşla-
sayıları hiç de az değilken), Kukuljevic neden rını tanımaya çalışan bir çocuğun yaşadıkla-
yalnızca az sayıda insanın anadilini konuştu- rını anlatan bir hikâye biçiminde yazılmıştır.
ğunu iddia ediyor? Bu makale 1861 yılında, Ljubljana’da Novice
(Haberler) gazetesinde yayımlanmıştır.
86
87
edebi dilinin yaratılması sırasında, 19. yüzyıl II-34. Transilvanya’da Rumenlerin ulusal
başlarında, Doğu Sırbistan, Batı Bulgaristan duygularõnõ ye"ertme planlarõ- Dr. I. C.
ve Makedonya’da konuşulan anadillere dikkat Dragescu’nun Emilia Ratiu’ya mektubu
edilmedi ve bu yüzden, Herzegovina dili ede- (1874)
bi dil olarak geliştirilirken, Doğu Sırbistan, Batı
Bulgaristan ve Makedonya’nın ihtiyaçları karşı- […] Bir dilencinin rolü Rumen halkı gibi bir hal-
lanmadı. Doğu Bulgar lehçesini genel edebi dil ka uygun bir rol değildir. Atalarımız verip alma-
için temel alarak Bulgar edebi dilinin yaratılma- ya alışmıştır: Biz dilenemeyiz!
sı sırasında, yine Doğu Sırbistan, Batı Bulga- Köylüleri ve kadınları daha çok düşünmelisi-
ristan ve bütün Makedon lehçelere ve ağızlara niz.
hiç dikkat edilmedi. Burada yeniden doğuş başlıyor. Kadınları iyi
Bulgaristan ve Sırbistan edebi dillerinin yara- birer anne, eş ve Rumen yapın; köylüleri kendi
tılması sürecindeki tarafgirlik yalnızca Balkan şan ve şereflerinin, haklarının ve görevlerinin
Slavlarının birbirine düşman ve tam da hem bilincinde kişilere dönüştürün. Ancak o za-
Sırp hem de Bulgar dillerinin özelliklerini bir- man, ilerleme ve kurtuluş yolunda en zor ve en
leştiren temelde rekabet eden, iki kampa ay- önemli adımı atmış olacaksınız.
rılmasına yardımcı oldu. Öte yandan, eğer şu Bu iki unsurla, her şeyi elde edebilirsiniz. Okul-
ya da bu edebi dilin yaratılması sürecinde, ana lar, yazılar, konferanslar... bunlar araçlardır an-
Balkan dillerinden biri bir edebi dil katına yük- cak. […]
seltilmiş olsaydı, Balkan Yarımadası’nın çeşit- Lungu, s. 141-142.
li parçalarındaki Slavlar arasındaki uzlaşmaz
karşıtlıklardan kaçınılmış olacak ve hepsi bir- Yazar için Transilvanya’da Rumen ulusal
leşip tek bir ulusal-kültürel bütün olacaktı. Biz duygularını güçlendirmek için öngörülen
Makedonca’yı, Bulgarlar tarafından tamamen araçlar nelerdir? Köylülere ve kadınlara vurgu
Bulgar dili, Sırplar tarafından tamamen Sırp yapılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Ka-
dili olarak kabul edilen ama aslında bugün Bul- dınlara nasıl bir rol biçilmiştir?
garistan ve Sırbistan’da konuşulan dillerin or-
tasında bir yerde duran ve bu haliyle birbirine
düşman Bulgaristan ve Sırbistan’ı birleştiren II-35. Arnavut ulusal hareketini yapõlandõrma
bir bağ özelliği taşıyan bir dil olarak kabul edi- planõ- Gazeteci Faik Konitza’dan Baron
yoruz. Goluchowski’ye mektup (Brüksel, 1897)
Bir Makedon lehçesini bir edebi dil katına çı-
karmanın ikinci nedeni, Makedonya üzerindeki A. İlk olarak, gözetilecek ve ulaşılacak amaçlar
Sırp ve Bulgar iddialarını, Makedon halkının şunlar olmalıdır:
moralini bozan ulusal propagandayı ortadan 1. Türklerle aralarındaki temel farklılıkların tam
kaldırma ve Makedonya’nın politik kaderindeki olarak bilincinde olan Arnavutların ulusal duy-
birincil önemini korumak için Makedonya’daki gularını geliştirmek. […]
Slav unsurunu birleştirme gereğidir. […] 2. Hukuktan sapmayarak ve yönetimdeki yet-
Makedonium, s. 56. kililere saygı göstererek, bütün Arnavutların
Doğu Sorunu’nun ortadan kaldırılmasını hızlan-
dıracak, önceden belirlenmesi imkânsız koşul-
Bu metnin amacı nedir? Bir Makedon- larda, ekonomik ve entelektüel gelişme özlem-
ca edebi dilinin zorunluluğu hakkında lerinin hangi yollardan gerçekleştirilebileceğini
yazarın görüşü nedir? Size göre, bir edebi anlamasını sağlayacak şekilde çalışmak.
dilin yaratılması ne anlama gelir? B. İkinci olarak, kullanılacak araçlar şunlardır:
3. Tosk, Geg19 ve Fransızca dilini kullanan ga-
19
Tosk ve Geg, Arnavut dilinin ana lehçeleridir.
88
89
G8. Tarihsel giysiler içindeki çocuklar II-37. Romanya’da ulusal sporu yaratma
(Yunanistan, tahmini 1875) hamlesi (1898)
20
Spiru C. Haret (1851-1912) Paris’te matematik alanında doktora yaptı. Romanya’ya döndükten sonra üniversitede öğretim üyesi olarak
hizmet vermiş, eğitimde üst kademelerde görev almış, üç kere de Din ve Kamu Eğitimi bakanlığını üstlenmiştir. 1900’ler Romanya'sında
eğitimde modernizasyon hamlelerinin simgesi olarak kabul edilir.
21
Oina, Rumenlerin ulusal oyunu olarak kabul edilir. Beysbola benzeyen bu oyun 12’şer kişilik iki grup tarafından, 80x50 m. ölçülerindeki
bir alanda oynanır. Topun çapı 6-9 cm., sopa ise en fazla 95 cm. uzunluğundadır. Ulusal bir oyun olarak kabul edilse de, kurallarını bilen
ya da oynayan pek az insan mevcuttur.
90
91
G10. Asker kõyafeti giydirilmi" Rumen olarak Matematik, Biyoloji gibi ilimleri ve bu
çocu u (1916) ilimleri öğrenmeye yarayan yabancı [Avrupa]
dillerle elişleri, Beden terbiyesi gibi hünerler
öğretiyoruz. Bu kısa göz gezdirmeden anlaşı-
lıyor ki, terbiyede takip ettiğimiz gayeler üçtür:
Türklük, İslamlık, Çağdaşlık. Bir Türk babası,
çocuğunun Türkçe konuşmamasına, Türkçe
okuyup yazmamasına, Türk tarihini bilmemesi-
ne rıza gösteremez; aynı zamanda İslam inanç
ve ibadetlerini bilmemesini uygun göremez. Bu
baba çocuğun Türk ve İslam olarak büyümesini
istediği gibi çağdaş bir insan olarak yetişmesini
de arzu eder. O halde bizim için tam bir terbiye
üç kısımdan meydana gelmiştir: Türk terbiyesi,
İslam terbiyesi, Çağ terbiyesi. […] Bu üç terbiye
biribirinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olmakla
vazifelidirler. Halbuki salahiyetlerinin daireleri
ve bu dairelerin hudutları akla uygun ve doğru
bir şekilde belirtilmez ve sınırlandırılmazsa biri-
birine aykırı ve düşman da olabilirler.
Vucinich, s. 157-159.
92
8 Eylül 1932
Bugün gelen Milliyet’te Mustafa Kemal Dolma-
bahçe Sarayı’nda bu ay içinde bir dil kongresi
toplamış. Yazık dilimize… […] Dil işi büsbütün
karmakarışık olacak. Yeni bir tasfiye için çok zah- Mahmud Esad Bozkurt, Atatürk za-
met çekilecek. Yapmasa daha sevab işlerdi. Bu manında içişleri bakanı olarak görev
adamın bunlar nesine lazım bilmem. İki yılda mü- yapmıştır. Kemalizm’i bir doktrin haline geti-
verrih (tarihçi ç.n.) oldu. Bütün safsatalarla dolu ren ilk fikir adamlarından biridir.
bir Türk Tarihi neşretti. Ve bunu cebren mektep-
lerde okutuyor. Yazık Türk evlatlarının ömür ve
dimağlarına! Şimdi de derhal filolog oldu.
Nur, III, s. 547.
Genel sorular:
II-34, II-35, II-36, II-37, II-38, II-39 numaralı metinlerle G8, G9 ve G10 numaralı görselleri
birbiriyle karşılaştırın: Güneydoğu Avrupa’daki yeni devletlerde ulusu inşa etmek ve ortak bir
kimlik yaratmak için ne gibi araçlar kullanılıyordu?
93
III-1. !air ve siyasetçi Dimitrie Bolintineau’nun hakları ve görevleri varsa, ulus da kendine ve
tanõmõyla Rumen ulusunun haklarõ ve görevleri diğer uluslara karşı aynı hak ve görevlere sa-
(1869) hiptir; hakları aynı zamanda birer görevdir. Bir
ulusun en değerli hakkı kendi kendini, kendi
Rumenler bir ulustur; ulus kanunu, dili, âdeti bildiği gibi idare etme hakkıdır. İkinci hakkı ise,
bir olan, kendilerine biçilmiş topraklarda hep varlığını koruma hakkıdır; bir ulusun dışarıdan
beraber yaşayan halkın, bu halkın bünyesin- gelen her türden haksız saldırıyı gücünü kulla-
deki sınıfların tamamıdır. Her ulusun onu bü- narak püskürtme hakkı daimidir. Üçüncüsü ise
tün diğerlerinden ayıran, kendine has bir ka- başka ulusların çıkarlarını zedeleyecek şekil-
rakteri vardır. Nasıl bir insanın toplum içinde de kullanmamak kaydıyla bütün yeteneklerini
94
95
bir adı varsa, her ulusun da bir adı var. […] III-4. Mustafa Kemal Pa"a’nõn ulus tanõmõndaki
Ayrıca Bulgarlar, Slovenler, Çekler, Lehler, de#i"imler
Ruslar ve bizler de dahil daha birkaç halk gibi
dil ya da gelenekleriyle birbirine hısım uluslar A. Sava" döneminde, dinin öne çõkarõlmasõ
bir aile, büyük bir kabile olarak kabul ediliyor. (1920)
İçinde bulunduğumuz bu kabileye ve akrabalı-
ğa “Slav kabilesi” deniyor. Bu kabileden bizler Suret-i umumiyede prensip şudur ki hudud-u
(Sırplar ve Hırvatlar), Bulgarlar ve Slovenler milli olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan
“Güney Slavları” ya da “Yugoslavlar” olarak anasır-ı muhtelife-i İslamiye yekdiğerine karşı
biliniyor; çünkü biz güneyde yaşıyoruz. Diğer ırki, muhiti, ahlaki, bütün hukukuna riayetkâr öz
Slavlar ise bizim kuzeyimizde ve doğumuzda. kardeşlerdir. Binaenaleyh onların arzuları hilafına
Srpska, I, s. 9-17. bir şey yapmayı biz de arzu etmeyiz. Bizce kat’i
olarak muayyen bir şey varsa o da hudud-u milli
Ders kitabındaki açıklamaya göre bir dahilinde Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu
ulusun temel özellikleri nelerdir? Ders İslam unsurlar müşterekü’l-menfaadir. Beraber
kitabında sunulduğu haliyle Sırp ulusal kimli- çalışmaya karar vermişlerdir. Yoksa hiçbir vakit
ğinin özgün öğeleri nelerdir? Metinde nelerin başka bir nokta-i nazar yoktur; arzu-i vicdani ile
öğretilmesi hedeflenmiş? Metindeki yorum uhuvvetkârane ve dindarâne bir vahdet vardır.
hakkında ne düşünüyorsunuz? O yorumu, Hiç şüphemiz yoktur ki, Kürt, Laz ve diğerlerinin
vatandaşlık bilgisi kitabınızdaki çağdaş ulus reyi istendiğinde rey vereceklerdir. […]
tanımlarıyla karşılaştırın. Öztürk, s. 196-197.
III-3. Ziya Gökalp’in ulus tanõmõ (1923) Türkiye halkı ırkan veya dinen ve harsen müt-
tehit, yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ve
O halde, millet nedir? Irki; kavmi, coğrafi, siyasi, fedakârlık hissiyatiyle meşhun ve mukadderat
iradi kuvvetlere tefevvuk ve tahakküm edebile- ve menafi müşterek olan bir heyeti içtimaiye-
cek başka ne gibi bir rabıtamız var? İçtimaiyat dir.
ilmi ispat ediyor ki, bu rabıta terbiyede, harsta, Atatürk’ün, s. 52.
yani duygularda iştiraktır. […] Bu ifadelerden
anlaşıldı ki, millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, C. Birli#in vurgulanmasõ (1924)
ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet,
lisanca, ahlakça ve bediiyatça müşterek olan, Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu gö-
yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep rülen tabii ve tarihi vakıalar şunlardır: a) Siyasî
bulunan bir zümredir. […] Bu itibarla milliyette varlıkta birlik b) Dil birliği c) Yurt birliği d) Irk ve
şecere aranmaz. Yalnız, terbiyenin ve mefku- Menşe birliği e) Tarihi karabet f) Ahlakî karabet.
renin milli olması aranır. Türk milletinin teşekkülünde mevcut olan bu
Gökalp, s. 11-15. şartlar, diğer milletlerde hepsi birden yok gibi-
dir. Daha umumi bir tarif yapabilmek için diye-
lim ki; bir topluma millet diyebilmek için bu şart-
Bu metni, II-39 numaralı metinle karşı- lar, aynı zamanda bütün olarak veya kısmen,
laştırın: Yazarın ulus niteliği taşıyan bir bir arada bulunmak lazımdır.
topluluğun ayırt edici özelliği olarak üzerin- Atatürk’ün, s. 70.
de durduğu öğe nedir? Eğitime nasıl bir rol
biçiyor?
96
97
98
99
Bennett, s. 30.
100
III-11. Rigas Velestinlis, hayalindeki Yunan Yunan askeri kahramanlara özgü siyah külot
Cumhuriyeti’nin bayra!õnõ ve sembollerini pantolon, beyaz etek ve kırmızı çoraptan ibaret
tarif ediyor (1797) kıyafeti giyecektir.
Bütün Yunan erkeklerinin ve kadınlarının, ay-
Yunan Cumhuriyeti’nin bayrağında ve sancak- rıca cumhuriyet topraklarında yaşayacak olan
larında tepesinde üç haçla Herkül’ün sopası- herkesin miğferine ya da başlığına yukarıda ta-
nın kullanılması münasiptir. Renklerine gelince; rif edilen sopa simgesinin çizilmiş olması veya
üst kısmında kırmızı, orta kısmında beyaz, alt beyaz kumaşa ya da bronza işlenmiş olması
kısmında siyah kullanılmak üzere üç renkli şarttır. Özgür demokratlar ve eşit kardeşler bir-
olacaktır.23 birlerini bu işaretle tanıyacaklardır.
Kırmızı, imparatorluğun erguvan rengini ve Παρθενών [Parthenon], s. 555-556.
Yunan milletinin hür iradesini simgeleyecektir;
atalarımız savaşa giderken, kanayan yaralar
belli olmasın, askerlerin cesareti kırılmasın diye
kırmızılara bürünürlerdi.
Modern Yunan devleti, bağımsızlığın
Beyaz, zulme karşı haklı davamızın saflığını
kazanılmasından sonra Rigas’ın öner-
temsil edecektir.
Siyah, özgürlük ve vatan uğruna verdiğimiz ca- diği sembollerden pek azını benimsemiştir.
nın simgesidir. Bir devletin sınırları içinde yaşayan herkese
Bütün Yunan askerleri başına miğfer takacak- aynı özel kıyafetin mecbur tutulmasının lehi-
tır. ne ve aleyhine fikir üretmeye çalışın.
Bütün Yunan askerlerinin, kılıç gibi bellerine Rigas’ın önerdiği bayrakla şimdiki Yunan
taktıkları, ihtiyaç halinde veya geçit törenlerinde bayrağını karşılaştırın (G17).
tüfeklerine oturttukları birer süngüleri olacaktır.
23
Fransız Cumhuriyeti’nin bayrağında da, siyah yerine açık mavi olsa da, üç renk kullanılmıştır.
101
G14. Ba!õmsõzlõk Sava õ sõrasõnda bir Yunan adasõ olan Psara’nõn bayra!õnõn üzerinde “Ya
özgürlük, ya ölüm” sloganõ, haç ve “Filiki Etaireia” adlõ gizli örgütün sembolleri yer alõyor.
Simaies, s. 22.
102
Dimiç.
III-12. Piskopos Fan Stylian Noli, Faik da, varlığından kimse haberdar olmayacaktı.
Konitza’nõn cenazesinde yaptõ!õ konu mada O âlim, Faik Konitza; meydana çıkardığı bay-
Arnavut bayra!õnõn anlam ve öneminden raksa, şimdi tabutunu örten şu çiftbaşlı siyah
bahsediyor (1942) kartal armalı kırmızı bayraktı.
Konitza 2000, s. 174.
İzin verirseniz Arnavut bayrağı hakkında da
birkaç cümle eklemek isterim. Hepinizin bildiği
üzere, Balkanlar’daki komşularımızdan hiçbiri-
nin bayrağının mazisi yüz elli seneyi geçmez;
yaşı henüz bir asrı bulmayanlar da vardır. Bizim- Konuşma, II. Dünya Savaşı’nın özel
ki ise en az 500 yaşındadır, hatta muhtemelen koşulları hüküm sürerken, Arna-
birkaç asır daha eskilere dayanmaktadır. Bay- vutluk’un İtalyan işgali altında bulunduğu
rak, Arnavutluk’un milli kahramanı Gjergj Kast- sırada ABD’de yapılmıştır. Fan Noli (1882-
riot Skanderbeg'in (İskender Bey) bayrağıydı. 1965) Ortodoks bir din adamıdır; bunun yanı
Çeyrek yüzyıl boyunca Türklere karşı savaş- sıra 1924’te altı ay boyunca Arnavutluk’un
mış olan Skanderbeg, Balkanlar’da en büyük başbakanlığını ve kral naipliğini üstlenmiş-
Türk sultanlarına başarıyla meydan okumuş tir. Ahmed Zogu’ya karşı çıktığı için sürgü-
son Hıristiyan savaşçıydı. Skanderbeg’in ölü- ne yollanmış, sonunda ABD’ye yerleşerek
münden sonra Avrupalı devletlerin bir başına Arnavut-Amerikan cemaatinin en önemli
bıraktığı Arnavutluk, dört yüz elli sene boyunca siması haline gelmiştir. Din, edebiyat ve
tarifi imkânsız Türk boyunduruğu altında inledi. tarih alanında pek çok kitabı yayımlanmış-
Bu dönem boyunca Skanderbeg’in bayrağı da tır; 63 yaşındayken de (1945’te) Boston
unutulmuştu; genç bir âlim tarafından, kütüpha- Üniversitesi’nde Skanderbeg hakkındaki te-
nenin birinde bulunan bir kitabın, Barletius’un ziyle doktorasını tamamlamıştır. Her ne ka-
Latince yazılmış Skanderbeg biyografisinin dar Faik Konitza’yla kişisel ilişkileri (II-35’e
içinden çekilip günyüzüne çıkarılana kadar de bakınız), Konitza’nın Zogu’nun saltanatı
103
104
Özgürlük Şarkısı başlıklı milli marşın sözle- C. Arnavutluk Milli Mar õ (1912)
ri en önemli Yunan şairlerinden Dionysios Tek bir arzu, tek bir amaçla
Solomos’a (1798-1857) aittir. 158 kıtalık Özgürlük Bayrağın etrafında birleşmişken
Şarkısı şiiri 1823’te, Yunan Bağımsızlık Savaşı sıra- Ant içelim şerefimiz üstüne
sında kaleme alınmıştır. Şiirin ilk iki kıtası Nikolaos Kurtuluş uğruna dövüşmeye
Mantzaros’un bestesiyle 1864’te Yunanistan’ın milli Sadece doğuştan hain olan
marşı haline gelerek o zamana dek söylenen, Bav- Kaçar savaştan.
yera milli marşı sözlerinin Yunanca’ya çevirisinin Cesur olan yılmaz asla
yerini almıştır. Şehit düşer dava uğruna.
Elimizde silahlarla
Koruyacağız vatanı daima.
B. Hõrvat Milli Mar õ (1835) Haklarımızı vermeyeceğiz kimseye,
Güzel vatanımız Düşmanlara yer yok burada.
Aziz, kahraman ülkemiz Çünkü bizzat Tanrı söyledi ki
Eski zaferlerden kalan miras Milletler silinecek yeryüzünden,
Mutlu ol sonsuza dek! Fakat Arnavutluk yaşayacak,
Aziz ve şanlı Çünkü onun için, onun için savaşıyoruz biz.
Aziz ve eşsiz İngilizce’si için: http://www.albanian.com/information/history/index.html
Azizdir tüm düzlüklerin
Azizdir tüm dağların
Ak ey Sava, ak ey Drava
Tuna kaybetmesin kuvvetini Şiir, Aleks Stavre Drenova ya da bilinen
Ve mavimsi deniz, sen de söyle herkese adıyla Asdreni’ye (1872-1947) aittir. Haya-
Hırvat nasıl sever vatanını! tının büyük bir bölümünü Romanya’da geçirdikten
Za Hrvatsku, s. 5. sonra Bükreş’te ölmüştür. Asıl adı Betimi mi flamur
(Bayrağa Yemin) olan şiir 1912’de, Bulgaristan,
Sofya’da, bir Arnavut gazetesi olan Lri e Shqipërisë’de
Hırvat Milli Marşı’nın sözleri Antun Mihano- (Arnavutluk’un Özgürlüğü) yayımlanmıştır. Rumen
vic (1796-1861) tarafından yazılmış, 1835’te besteci Ciprian Porumbescu’nun (1853-1883) bes-
Danica [Sabah Yıldızı] dergisinde yayımlanmıştır. telediği ilk iki kıta 1912’de Arnavutluk’un milli marşı
Zagreb’de doğmuş olan Mihanovic, Habsburg or- olarak kabul edilmiştir.
dusunda subay olarak görev yaptıktan sonra dip-
lomat olmuştur. 1840’larda, dizeleri tıpkı onun gibi
Habsburg ordusunun subaylarından biri olan Josip
Runjanin (1821-1878) tarafından bestelenmiştir. Ülkenizin milli marşı hakkında neler biliyorsu-
nuz?
105
G18. Bulgar armasõnõn evrimi (1741’den G19. Pavao Ritter Vitezoviç’in tasarladõ!õ
bugüne) Sõrbistan armasõ (1701)
Davidov, s.21.
Ljušiç 2001 .
106
107
www.seeurope.net; http://en.wikipedia.org
108
Bulgaristan nasıl tasvir edilmiş? Sizin ülkenizde de benzer resimler var mı?
109
110
Bir yüzünde Aziz Yeorgios var. Öbür yüzünde Resim ve metin hangi değerleri ve ta-
Aziz Dimitri. vırları yansıtıyor? Öbür karakterlerle
Yani kutsal alâmetlerin altında çarpışacağız kıyaslandığında Leonidas nasıl tasvir edil-
[…]
miş? Resmin uzamına ne şekilde yerleştiril-
Pulevski, s. 57-58. miş? Neden?
G25. Bugüne örnek olan tarihi kahramanlar Resim nasıl bir rol üstlenmiş? Ne gibi
duygular ve davranışlar telkin edebilir?
Leonidas, eski Sparta kralõ, Perslere teslim İki resmi karşılaştırın.
olmayacaklarõnõ bildiriyor: “Μολών Λαβέ”
(“Gel de al”) – bir Yunan ders kitabõndan III-16. Dr. Rõza Nur’un halk destanlarõnõn
(1901) etkileri hakkõndaki anõlarõ
Bunları seve seve ve heyecanla okurdum. Oku-
dukça bana kahramanlık hevesi gelirdi. Anlıyo-
rum ki, Türk’ün o eski meşhur kahramanlık ter-
biyesini bu eserler veriyordu. Yazık ki, hepsi de
on paralık oldu. Şimdi asri olarak onları yeni-
den yazmak lazımdır. […] Bu eserler ne mühim
eserlerdi. Bence şüphe yoktur ki, Türk’ü kah-
raman eden, bu kadar fütühat yaptıran, yüzde
doksan, çocuklukta bu eserlerin verdiği terbi-
yedir. Zaten bunlar Müslümanlıkta Türk’ün ilk
istila eserleridir. Bunlar islah edilerek yeniden
basılsa milli terbiye için büyük yardımları olur.
Koulouri, s. 72. Nur, s. 90-91.
24
Vasa Čarapiç, 1804-1813 arasında gerçekleşen ilk Sırp ayaklanmasının önderlerinden biriydi.
111
112
113
114
115
Çok eskiden beri kullanılan bir klişe, Balkanlar'ı Avrupa’nın “barut fıçısı” olarak tarif eder. Bu
klişe tasvirin tamamlayıcı bir parçası da küçük ve açgözlü devletler arasındaki ulusal çatışmalardır.
Bu imge 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında biçimlenmiş, Balkan Savaşları ve 1914’teki
Saraybosna suikastıyla da “haklılığı kanıtlanmış” ve pekişmiştir. Oysa, bu kaba tarihsel imge büyük
oranda bir haksızlıktır. Birinci Dünya Savaşı Avusturya-Macaristan’la Sırbistan arasındaki çatışma
nedeniyle çıkmıştır; ama o hepimizin bildiği küresel katliama dönüşmesinin nedeni kesinlikle bu
bölgede yaşayan insanlar değildir. Ayrıca, Güneydoğu Avrupa 20. yüzyılda işlenen insanlık suçları
listesinde alt sıralarda yer alır. Yine de bu, Güneydoğu Avrupa milliyetçiliklerini yarattıkları gereksiz
çatışmaların ve işledikleri korkunç suçların sorumluluğundan kurtarmaz.
Bu ders kitabının amacı, Güneydoğu Avrupa’daki ulusal çatışmaların dehşetini sergilemek değildir.
Bundan kaçınmaya çalıştık aslında ve daha ziyade, ilk bakışta meşru görünebilse de, son tahlilde
insanları şiddet kullanmaya teşvik eden argüman ve ideolojileri sergilemeye odaklandık. Böylesi
kaynakların tarih derslerinde eleştirel bir gözle ele alınıp tartışılmasının gençlerin olgun ve sorumlu
yurttaşlar olmasına yardım edeceğini düşünüyoruz.
Ayrıca bu bölümdeki bir amacımız da, ulusal çatışmaların sonsuza dek sürmeyeceğini göstermektir.
Aslında, Güneydoğu Avrupa'daki ve daha çok da Avrupa’nın diğer bölgelerindeki tarihsel deneyimler
açıkça gösteriyor ki, çatışmalar bitiyor, ulusal nefret ve önyargılar yerlerini daha olumlu davranışlara
bırakıyor ve daha iyi, daha güvenli bir dünya ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği’nin doğuşu ve geçtiğimiz
elli yıldaki Fransız-Alman ilişkileri örneği cesaret vericidir. Benzer iyileşmeler Güneydoğu Avrupa’nın
da bazı bölümlerinde şimdiden görülebilir. Bu tür gelişmelerin varlığından, illa ki ulus-devletin yok
olmakta ya da anlamsızlaşmakta olduğu sonucu çıkmaz. Bütün o ulus-devletin sönüp yok olacağı
beklentilerine rağmen, en azından uzunca bir zaman diliminde, ulus-devletlerin Avrupa ve dünya
politikasında büyük bir etken olarak varlığını sürdüreceğini artık herkes kabul ediyor. Ulusal
kimlik, yaşadığımız sürece önemini koruyacak ve ulus-devletlerdeki evrimler varoluş biçimlerimizi
etkileyecek. Bu yüzden, ortak geleceğimiz açısından ulus-devletlerimizin hareket noktamız olduğu
gerçeğini akıldan çıkarmamamız çok büyük önem taşıyor.
116
117
Rumen kimliği ve Romanya’nın ulusal işte bu yüzden milli partiler kurulması düşünce-
uzamı nasıl tanımlanmıştır? Bu ulusal sinden ürperiyorum. Zamanında, kendisi Arna-
uzam tanımlarının ideolojik ve politik amaç- vut olan Hüseyin Cahit, Tanin’de Rumlara karşı
lar içerdiğini düşünüyor musunuz? “hâkim millet” olma üzerine makaleler yazdı.
Birçok ulusun aynı toprak parçası üzerinde Doğru, Hüseyin Cahit doğrudan Türklükten
hak iddia ettiği durumlar biliyor musunuz? bahsetmiyor ama, “hâkim millet” terimini kullan-
Örnek veriniz. mak anayasal bir rejimde kabul edilemez. Ben
bu adamın çılgın tutumuna karşı öfkeden kudu-
ruyorum ve diyorum ki: “Bu adam bunu ya bile-
rek yapıyor ya da ihtiras adamın gözlerini kalın
IV-5. Osmanlı meclisinde ulusal bölünmeler ve simsiyah bir cehalet perdesiyle kapatmış.
(1908-1914) Devlete nasıl bir zarar verdiğini göremiyor.” As-
lında birçok milletin yaşadığı bir ülkede “hâkim
Bize karşı saldırılarda bulunan İttihatçılar (Jön millet”ten söz etmek doğru değildir. Aksi halde,
Türkler) bizim Türk-olmayanlarla ve anavata- anayasal düzen diye bir şeyden bahsedilemez.
na ihanet eden yabancı unsurlarla birlik oluş- Eğer Türkiye bu bölgeleri özel yasaları olan
turduğumuzu iddia ediyorlardı. Bu, gerçeklerle sömürgeler olarak yönetecekse, bu başka bir
taban tabana zıttı ve yalandı. Muhalefetin saf- mesele. O zaman, seçilmiş temsilcilerden söz
larında Türkleri, Arapları, Arnavutları, Rumları edemeyiz. Zaten, Türkiye’nin böyle bir gücü de
ve Ermenileri barındırdığı doğrudur; ama bu yok. […] Rumlar gerçekten çıldırdılar. Onlar bu
unsurlar İttihatçılar içinde de vardı. Aslında hâkim millete karşı ayaklandılar. Bu makale-
onların çoğunluğu İttihatçı. […] Güçlü bir ör- ler barut fıçısındaki kıvılcımlar gibiydi. Keşke
gütlenmeyle, İttihatçıları yasal bir biçimde püs- hâkim millet yerine Türk deseydi. Demedi; di-
kürtmek mümkündü. Zamanında, Araplar bir yemezdi. […] Neyse, ben muhalif grupları bir
Arap partisi kurma niyetindeydiler. Bu oluşumu araya getirmeye çalıştım. Önde gelen vekillerle
bünyeye katmak için hareketi Babil Kulesi’ne konuştum. Araplar genel bir parti içinde birleş-
dönüştürmek zorunluydu. Babil Kulesi eksikliği mek istemedi. Bu grubu Abdulhamid Zohravi
de çekilmiyor zaten; çünkü İttihatçılar da farklı yönlendiriyor. Şam Vekili Şükrü Asalı’yla dost-
değil. Aslında bütün ülke böyle; ne yapabilirsi- luğum vardı. Naif biriydi kendisi. Fikirlerini açtı
niz ki? Elbette, böyle bir ülkenin parlamentosu bana. Bıraktım konuşsun. Düşüncesi, Şam’da
da kendisine benzeyecektir. Araplar çok tehli- bir Emevi devleti kurmaktı. […] Bu Arapları
keli milliyetçi fikirlerle oynuyorlar. Eğer geçmi- şöyle tehdit ettim: “Eğer siz bir Arap partisi ku-
şe dönülecek olursa, sonuç vahim olacaktır. racak olursanız, biz de bir Türk partisi kurarız
Böyle bir şey Avusturya parlamentosuna ben- ve İttihatçılarla birleşiriz. O zaman kimin zararlı
zeyecektir. Rumlar da, açıktan olmasa da, ör- çıkacağını görürsünüz.” Korktular. Benim fik-
tük olarak bu fikri destekliyor. […] Ben şahsen rimi kabul ettiler. Gümülcineli’nin kışkırtmaları
Türklük için ölmeye hazırım; ama bunu bir sır yüzünden Ahali Fırkası da bize katılmak iste-
gibi saklıyorum. Bu konuda kimseyle konuşmu- miyordu. Elimden geleni yaptım ve onları da
yorum. Eğer bundan (Türk milliyetçiliğinden) ikna ettim.
açıkça söz edecek olursak, ötekilerin de kendi Nur, s. 328-332.
milliyetçilikleri meşru olacaktır. Bu da, ülkenin
bölünmesi ve yok olması anlamına gelir. Vatan Bu metinde dile getirilen sorunları nasıl
toprakları İşkodra’dan Basra’ya, Yemen’e ka- yorumlayabiliriz? Size göre, yazarı ne
dar uzanıyor. Yetmiş iki buçuk millet yaşıyor bu tür ideolojik değişimler ve politik tavırlar ra-
topraklarda. Bu Türkiye’nin en zayıf noktası ve hatsız etmekte ve endişelendirmektedir?
karşı karşıya olduğu en büyük tehlikedir. Ben
118
IV-6. Kıbrıslı Rumların sömürgecilik-karşıtı verin: İLERİ! HEP BİRLİKTE KIBRIS’IN ÖZGÜR-
mücadele duyuruları (1955) LÜĞÜ İÇİN. […]
A. LİDER DIGHENIS
Tanrı’nın yardımıyla, onurlu mücadelemize duydu- Grivas-Dighenis, s. 34.
ğumuz inançla, Helenizm’in desteği ve Kıbrıslıla- B.
rın yardımıyla, atalarımızın kutsal bir emanet ola- 1 NİSAN
rak bize bıraktığı savaş sloganımız olan KARDEŞ
KIBRISLILAR. ÖLÜM YA DA ZAFER diye haykı- “YUNANİSTAN’IN EVLATLARI, ÜLKENİN
rarak, BRİTANYA BOYUNDURUĞUNU ÇIKARIP ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN AYAKLANIN!”
ATMAK İÇİN MÜCADELEMİZİ BAŞLATIYORUZ. 500 milyonluk tebaası olan bir imparatorluğa kar-
Tarihin derinliklerinden, özgürlüklerini koruyarak şı duran, MANEVİYATLA silahlanmış ve İNANÇLI
Yunan tarihini taçlandıran atalarımız; Maraton ve kuşatma altındaki bir avuç insan, maddi güçleri
Salamis savaşçıları, 300 Spartalı ve destansı Ar- arkasına almış Golyat’a art arda darbeler indiri-
navutluk Savaşı’nın erleri bize bakıyor. 1821 yı- yor. Bu, AHLAKİ GÜÇLER yaratan ve HAKSIZLI-
lında savaşan askerler, zalimin boyunduruğundan ĞA ve şiddete karşı, en asil ideallere esin kaynağı
özgürlüğün her zaman Ulusal Devletler yoluyla oluşturan bir ADALET kavgasıdır.
kazanıldığını gösteren savaşçılar bize bakıyor. [….]
[…] Ahlaki bir zafer kazandık. Bir imparatorluk sarsıldı
Bütün Helenizm bize bakıyor ve ilgiyle ama aynı ve küçük düşürüldü. Diplomatlar da dahil, birçok
zamanda ulusal gururla bizi izliyor. kişinin adını bile duymadığı Kıbrıs bugün ulusla-
Yapacağımız işlerle yanıt verelim ve onlara layık rarası gündemin ilk sırasına oturmakla kalmamış,
olduğumuzu gösterelim. Anglo-Amerikanlar için bir baş belası ve İngilizler
Bugün, bütün dünyaya uluslararası diplomasinin için bir çıban başı haline gelmiştir.
HAKSIZ, birçok bakımdan YÜREKSİZ ve Kıbrıs- […]
lı insanların ise kahraman olduğunu gösterme Teslimiyet çağı bitmiştir. Çaresizlik ve acizlik için-
zamanıdır. Eğer bugünün hükümdarları bize öz- de yaşama zamanı değildir artık. Artık ADALET
gürlüğümüzü vermeyecek olursa, biz onu kendi ve AHLAK hâkim olacaktır. Bize karşı kurulan ne
ELLERİMİZLE ve kendi KANIMIZLA almaya muk- Anglo-Amerikan ittifakı ne de iki usta fırsatçının
tediriz. zoraki bir araya gelişinden başka bir şey olmayan
Bütün dünyaya bir kere daha gösterelim ki, çağ- Anglo-Türk ittifakı bizi mağlup edebilir.
daş Yunan’ın boynu boyunduruğu reddediyor. Papageorgiou, s. 138-139.
Mücadelemiz zorlu geçecek. Hâkim güçlerin her
türlü aracı var ve sayıca fazlalar.
Bizim RUHUMUZ var. Haklı taraf biziz. Bu yüz-
den, BİZ KAZANACAĞIZ. Bu iki duyuru da, Yunan ordusuna
DÜNYANIN DİPLOMATLARI kendi işinize bakın. hizmet ettikten sonra Kıbrıs’a dönerek
İnsanların, yirminci yüzyılda, sizin saflarınızda uğ- EOKA’nın başına geçmiş ve Britanya’ya kar-
runa birlikte savaştığımız ve sizin, en azından, uğ- şı Kıbrıs’ı sömürge yönetiminden kurtararak
runa Nazizm ve Faşizme karşı savaştığınız kutsal Yunanistan’la yeniden birleştirmeyi amaçlayan
emanet olan özgürlük için kan dökmek zorunda bir gerilla savaşı başlatmış olan Albay (daha
kalmaları utanç vericidir. sonra General) George Grivas (1898-1974)
YUNANLAR tarafından yayımlanmıştır. Bu mücadelenin so-
Her nerede olursanız olun, şu çağrımıza kulak nuçları için, ayrıca bkz. I-39.
119
IV-7. Stjepan Radic: Hırvat Ülkesini Yugoslav Sırplar, tersine, çektiğiniz büyük acılar yüzünden
Birliği içinde görmek istiyoruz (1918) […] ve kahramanlığa verdiğiniz değeri düşüne-
rek, kendinizi yalnızca Slavlar arasında değil,
Sizinle birlikte (Sırbistan ve Karadağ Krallıkları) bütün dünyada bile birinci millet olarak değerlen-
tek bir uluslararası devlet sınırına sahip olmak dirirsiniz. Sizin kahramanlığınızı takdir ediyoruz;
istiyoruz, […] ama buna ek olarak, aşağıdaki ne- ama sizin bu gururunuz başkalarından, özellikle
denler yüzünden, içerideki Hırvatistan devletinin de Slav halklardan bir şeyler öğrenmeniz yolun-
sınırlarını da muhafaza etmek istiyoruz: da büyük bir engel teşkil edecektir.
Birinci olarak, biz Hırvatlar, köylü halkımızın, özel Radic, s. 211.
koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak, bütün
haklarının verilmiş olduğu konusunda sizi temin
etmek istiyoruz. […]
İkinci olarak, biz Hırvatlar kendi Hırvat ülkemizi
yalnızca köylü değil, Slav oluşumuz gerçeğine
göre düzenlemek istiyoruz; bu nedenle, örneğin, Stjepan Radic (1871-1928): Hırvatistan
Almanca yerine Çek dilini koymayı ve bizim için Köylü Partisi’nin bir lideri, Birinci Dün-
iyi olan bütün Çek yasa ve yönetmeliklerini alıp ya Savaşı sonrası dönemde, önde gelen bir
ülkemizde uygulamayı istiyoruz. Öte yandan, siz Hırvat politikacıdır ve egemen Sırp politikala-
(daha ilerici de olsa) yabancı dünyadan yasa ve rına karşı çıktığı için Belgrad’da öldürülmüştür.
yönetmelikleri alıyorsunuz; dolayısıyla, sizinle Bu makaleyi 1918’de, Avusturya-Macaristan
verimsiz bir tartışmanın içine girip bütün mesele- İmparatorluğu’nun çöküşünün hemen ardın-
lerde sonsuza kadar azınlık kalmak istemiyoruz. dan ve Kuzey-Slav ülkelerinin birleşmesi arife-
Üçüncü olarak, biz Hırvatlar kendi kamu haya- sinde yazmıştır.
tımızı Hıristiyanlık ve Wilson’ın insan hakları te-
melinde düzenlemek niyetindeyiz ve siz kardeş
120
121
122
25
AKEL: Anorthotiko Koma Ergazomenou Laou (Çalışan Halkın İlerici Partisi).
123
26
III. Makaryos (1913-1977) Kıbrıs, Atina ve Boston’da eğitim gördükten sonra 1948’de Kıbrıs’a döndü. II. Makaryos'un ölümünden
sonra, 37 yaşında Kıbrıs’ın en genç başpiskoposu oldu (1950). Britanya yönetimi onu 1956’dan 1957 yılına kadar Şeysel Adaları’na
sürgüne gönderdi. 13 Aralık 1959 seçimlerinde, Makaryos bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk başkanı oldu ve 1961 yılında genç
cumhuriyeti Bağlantısızlar Hareketi’nin bir üyesi yaptı. 15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunan askeri cuntasının hazırladığı darbeyle Makaryos
devrildi ve kaçarak Londra’ya gitti. Bunu 20 Temmuz ve 15 Ağustos tarihli Türk işgali ve adanın bölünmesi takip etti. Makaryos Aralık 1974
tarihinde adaya geri döndü ve 3 Ağustos 1977 tarihinde öldü.
27
Nacak, 1959 ve 1963 tarihleri arasında yayımlanan haftalık bir gazetedir. 1950’lerden beri, Kıbrıslı Türklerin “Türklüğü”nü desteklemiş,
hırslı bir milliyetçi politikacı olan Rauf Denktaş tarafından çıkarılıyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk başkan yardımcısı Fazıl Küçük’ün
uzlaşmacı politikasına karşı olan Rauf Denktaş, 1960 yılında Türk Cemaati Meclisi’ne başkan olarak seçildi. Cemaatler arası çatışmalar
sürerken (1963/64-1967) Türkiye’ye kaçtı. 1968 sonrasında BM gözetiminde yürütülen cemaatler arası tartışmalarda Kıbrıslı Türklerin
temsilcisi oldu. Daha sonra Kıbrıslı Türklerin lideri oldu. Denktaş, Annan Planı'nın reddedilmesini istemiş, (ve sözgelimi planın üçüncü
versiyonunun reddinde -10 mart 2003'te, Lahey'de- rol oynamışsa da), 24 nisan 2004'te yapılan halkoylamasında bu plan Türk tarafında
kabul edilmiş ancak Rum tarafında reddedilmiştir.
124
desteklediler. Rauf Denktaş Kıbrıslı Rumların arzu, ancak başarıldıktan sonra ortadan kaybo-
Anayasa’ya saygı göstermeyeceği ve böylelik- lacak […] ve ancak o zaman biz yeni bir düşü,
le Kıbrıslı Türklerin haklarını tehlikeye atıp ihlal devletsizlik düşünü -[devlete karşı düş]- kurmaya
edeceği yönündeki kuşkularını dile getiriyordu. başlayacağız.
İki cemaat de birbirini, silah stoku yaptığı ve Gotovac, s. 129, 159.
yasadışı silahlı çeteler örgütlediği konusunda
suçluyordu; bir keresinde, bağımsızlık önce- 1960’ların sonunda, Hırvatistan gö-
sinde, Britanya güçleri adaya silah getirmekte rece genç Komünist yöneticiler, Sav-
olan “Deniz” adlı bir gemiye el koydu. 1963’te, ka Dabcevic-Kucar ve Miko Trialo tarafından
ciddi bir anayasal tartışma çıktı ve bu atmosfer- yönetiliyordu. Bu yöneticiler Yugoslavya için-
de Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında de Hırvatistan’ın daha fazla bağımsız olması
şiddetli çatışmalar baş gösterdi. Tüm bunların için çalıştılar. Aynı zamanda bazı demokratik
sonucunda, Ocak 1964 tarihinde, Lefkoşe’de, özgürlükler de tanıdılar; ancak bunlar mevcut
yeşil hat olarak bilinen bir sınır hattı belirlendi. Komünist hükümet çerçevesi içindeydi. Bu ha-
reketin en çok bilinen adı “Hırvat Baharı”ydı;
bunun yanı sıra, “Kitle Hareketi” olarak da
Metin IV-10, IV-11 ve IV-12’yi birbiriyle kı- anılıyordu. Bu hareketin, özellikle öğrenciler
yaslayarak, sunulan üç farklı tutumu an- arasında, çok sayıda yandaşı vardı. Hareket
lamaya çalışın. Yine metin I-39 ve IV-6’yı da 1970’lerin başında sona erdi. Dabcevic-Kucar
okuyunuz. ve Tripalo, Tito’nun bir kararıyla görevden uzak-
laştırıldı. Hareketi destekleyen, özellikle ente-
lektüeller arasından, çok sayıda insan hapse
IV-13. Yazar Vlado Gotovac’ın hatırladığı, atıldı. Bunlardan biri olan yazar Vlado Goto-
1970’ler başındaki “Hırvat Baharı”nın vac, Stara Gradiska adlı, kötü şöhretli hapis-
hedefleri hanede dört yılını geçirdi.
125
IV-14. Sırbistan Sanatlar ve Bilimler sayesinde, bu devletler (1960’ların kritik yıllarının ön-
Akademisi’nin (SANU) Memorandumu cesi ve sonrasında) politik ve ekonomik sistemi etki-
(1986) leyen bütün meselelerde sorumluluklar üstlenmiştir.
Bunlar, Yugoslavya’nın sosyal ve ekonomik yapısı-
Durağanlaşan sosyal gelişme, ekonomik zorluklar, nı kendi amaç ve ihtiyaçlarına uygun biçimde şekil-
artan sosyal gerilimler ve etnik gruplar arasındaki lendirmiştir. […] Mevcut ulusal ayrımcılık biçimlerini
açık çatışmalar yüzünden Yugoslavya derin bir kaygı düşünürsek, günümüz Yugoslavya’sı demokratik bir
içindedir. Ciddi bir kriz yalnızca politik ve ekonomik devlet olarak görülemez.
alanları değil, Yugoslavya’nın bütün hukuk sistemi- […] Yugoslavya kısmen, bir yurttaşlar topluluğu, ya-
ni de kuşatmıştır. Çalışma hayatındaki tembellik ve salar karşısında eşit uluslar ve etnik gruplar olarak;
sorumsuzluk, yolsuzluk ve kayırmacılık, yasalara ama daha çok, eşit sekiz toprak parçasından olu-
güvensizlik ve saygısızlık, bürokratik inatçılık, birey- şan bir topluluk olarak görülüyor. Ama bu eşitlik hali
ler arasında artan güvensizlik, birey ve grup egoiz- bile Sırbistan için geçerli değildir; çünkü Sırp ulusunu
minin giderek dikleşip haddini aşması günlük olgular sürekli gözetim altında tutan özel bir yasal ve politik
haline geldi. Bunun sonucunda ahlaki değerlere ve tutum söz konusudur. Bu politikanın arkasındaki be-
önde gelen kamu kuruluşlarının şöhretine indirilen lirleyici ilkenin “zayıf bir Sırbistan, güçlü bir Yugos-
darbeler ve karar alıcıların ehil kişiler olduğu inan- lavya” olduğu söylenebilir ve bu etkili bir düşünce
cının yokluğu halk arasında vurdumduymazlığın şekline evrilmiştir: Eğer en büyük ulus olan Sırpların
ve sertlik yanlısı tavırların yaygınlaşmasına neden ekonomik yönden hızla büyümesine izin verilirse, bu
olmakta ve beraberinde insanların hukuk ve düzen durum Yugoslavya’daki öteki uluslar için bir tehlike
gibi temel değerlere ve sembollere yabancılaşmasını oluşturur. Bu yüzden, ekonomik gelişme ve politik
getirmektedir. Yugoslav gerçekliğini tarafsız bir gözle dayanışma yoluna giderek daha fazla engel çıkar-
irdeleyecek olursak, görürüz ki, mevcut kriz, Yugos- mak için her fırsattan yararlandılar. Bu engellerin en
lav devletinin parçalanmasına kadar varabilecek bir ciddilerinden biri Sırbistan’ın halihazırda belirlenme-
felaket de dahil olmak üzere, önceden tahmin edil- miş anayasal konumudur; bu yüzden çok sayıda iç
mesi imkânsız sonuçlar doğuracak toplumsal dalga- çatışma yaşanıyor.
lanmalar yaratabilir. […] Sırbistan ile bağlı bölgeleri30 arasındaki ilişkiler
[…][Komünist Yugoslavya’da] ulusal sorunun çözü- tek başına ya da asıl olarak iki anayasal kurumun31
mü teorik olarak Sperans (Kardelj28) tarafından “Raz- biçimsel bir hukuki yorumuna indirgenemez. Bu asıl
voj slovenskoga narodnoga vprsanja” (Sloven Ulusal olarak Sırbistan ulusu ve devletinin bir meselesidir.
Sorununun Gelişimi) adlı kitabında gösterilmiş ve ge- Uzun ve kanlı bir mücadelenin ardından devletini
liştirilmişti; genel olarak bu kitap, en sonunda 1974 kurmuş, sivil demokrasisini yaratmış ve iki dünya
Anayasası’yla hayata geçirilmiş olan, Yugoslavya’nın savaşında iki buçuk milyon32soydaşını kaybetmiş bir
egemen cumhuriyetlerin ve özerk bölgelerin bir kon- ulus, bürokratik olarak kurulmuş bir parti komisyonu
federasyonu doğrultusunda gelişmesi için bir ideolo- tarafından, yeni Yugoslavya’nın kırkıncı yılında, ken-
jik model hizmeti görmüştür. di devleti olmayan tek ulus olmaya mâhkum ediliyor.
Bu Anayasa’yla ulusal programlarını başarıyla haya- Barış zamanı daha acı verici bir tarihsel yenilgi dü-
ta geçiren bu iki en gelişmiş cumhuriyet29 şimdi mev- şünülemez.
cut sistemin en ateşli savunucuları olmuştur. Politik […] Sırbistan halkının konumu sorununa, çok büyük
iktidarın merkezlerindeki liderlerinin politik tutumları sayılarda Sırp’ın Sırbistan dışında, özellikle bilinen
28
Edward Kardelj (1910-1979) Komünist harekete katılan, Komünist Yugoslavya’nın önde gelen devlet adamlarından biri olan bir Sloven
öğretmendir. Titoizmin başlıca ideologu olan Kardelj, Yugoslav federalizminin güçlenmesine de gayret etmiştir.
29
Slovenya ve Hırvatistan.
30
Kosova ve Voyvodina.
31
Federal Yugoslavya’yla Sırbistan Cumhuriyeti’nin kurumları.
32
İki Dünya Savaşında Sırbistan’ın kayıplarıyla ilgili rakamlar son derece tartışmalıdır.
126
Sırbistan sınırları dışında, yaşıyor oluşu ve sayıları- lenmesinde rasyonel olarak temelleri atılmış ve ka-
nın bazı diğer ulusların toplam sayısından daha fazla rarlılıkla uygulanan bir reform yapılmasını ve sosyal
oluşu nedeniyle belirli bir önem veriliyor. 1981 sayı- demokrasi yoluyla, modern dünya ile hızlı ve yararlı
mına göre, Sırp halkının yüzde 24’ü (1,958,000) Sır- bir bütünleşmeye gidilmesini gerektirir. […]
bistan Sosyalist Cumhuriyeti sınırları dışında yaşıyor
ve bu sayı Sloven, Arnavut ve Makedonların toplam http://www.haverford.edu/relg/sells/reports/memorandumSANU.htm
sayısından fazladır ve tek başına alınınca, Müslü-
manların sayısına neredeyse eşittir. Tito’nun Komünist Yugoslavya’da Sırp-
[…] Sırp halkının tam ulusal ve kültürel bütünlüğü, ların etkisini sınırlamaya çalışmasının
hangi cumhuriyet ya da bölgede yaşıyor oluşlarına nedenleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
bakılmaksızın, onların tarihsel ve demokratik hakkı- Bu tutumun nedeni, iki savaş arasındaki
dır. dönemde Pan-Sırp politikaların yarattığı
[…] Sırbistan’ın meşru çıkarlarını gözetmek için, bu gerilimlerin sonucu olabilir mi? Sırbistan
kuruluş yapısında bir düzenlemeye gidilmesi kaçı- Akademisi üyeleri böylesine bir hınç bes-
nılmazdır. Özerk bölgeler Sırbistan Cumhuriyeti’nin lemekte haklılar mı? Bilgileriniz ışığında,
ayrılmaz parçaları haline gelmelidir; onlara Cum- onların yaklaşımlarının öteki Yugoslav cum-
huriyetin bütünlüğünü bozmayacak ve toplumun huriyetlerinin temsilcileri tarafından da pay-
tamamının ortak çıkarlarını gözeterek hareket et- laşıldığını söyleyebilir misiniz?
melerini sağlayacak oranda bir özerklik verilmelidir.
Sırbistan’ın can sıkıcı, devlet kurma hakkı meselesi
anayasal düzenlemelerle düzeltilmesi gereken tek IV-15. Bir Sloven’in Komünist Yugoslavya’daki
eksiklik de değildir. 1974 Anayasası Yugoslavya’yı dil meselesine ilişkin tavrı (1987)
çok istikrarsız bir devlet topluluğu haline getirmiştir;
bu yapı, yakın tarihlerde Slovenya’nın önde gelen Yugoslavya içindeki ilişkiler, eğer Slovenler Sırbo-
şahsiyetlerinin demeçlerinde ve Makedon politikacı- Hırvatça’yı, hatta ayrı diller olarak Sırpça ve Hır-
ların daha önceleri takındıkları tavırlarda açığa çıktığı vatça’yı ve hatta Makedonca’yı bilseler; eğer
gibi, Yugoslav alternatifinden başka alternatiflere de Sırplar ve Hırvatlar Slovence ve Makedonca’yı
açıktır. Böylesi değerlendirmeler ve parçalanmışlık- bilseler ve eğer Makedonlar kendi dilleri dışında
lar, Yugoslavya’nın daha fazla iç çatışmalara gebe bu dillerden birini ya da ikisini bilseler hiç kuşku-
olduğu anlayışına yol açıyor. Sırp ulusu böylesi bir suz ideal olurdu. Pratikte, Slovenler böyle bir iliş-
belirsizlik içinde, başına gelecekleri uysalca bekleye- kiyi sağlamaya ve korumaya çalışıyor. Örneğin,
mez. Bu yüzden, Yugoslavya içindeki bütün uluslara Sloven çocuklar ilkokullarda zorunlu ders olarak
kendi isteklerini ve niyetlerini açıklama imkânı veril- Sırbo-Hırvatça öğreniyor. Bununla birlikte, Sırp-
melidir. Böylelikle, Sırbistan da kendi ulusal çıkarları- lar ve Hırvatlar ilkokullarda genellikle Slovence’yi
nı tanımlama ve ilan etme fırsatını yakalayacaktır. öğrenmiyor. Bu, bizim bilinçdışı bir biçimde ilkeyi
[…] Sırbistan sınırları içindeki Sırp ulusu eşit temel- [dillerin eşitliği] tek yanlı uyguladığımız anlamı-
de bütün karar alma ve uygulama süreçlerine katıl- na geliyor. Slovence Yugoslavya’da ikinci sınıf
madıkça, Yugoslavya güçlü olamaz; ve bu durumda bir dildir; bu, üstünkörü yapılmış bir araştırmayla
Yugoslavya’nın demokratik, sosyalist bir topluluk ola- kolaylıkla ortaya konabilir ve bu konuda binler-
rak mevcudiyeti bile tartışmalı hale gelecektir. ce örnek verilebilir. Sırplar ve Hırvatlar, Sloven-
Yugoslavya topluluğunun ve Sırbistan’ın gelişimin- ce bilmelerinin kendileri için zorunlu olmadığını
deki bir dönem, tarihsel olarak yıpranmış bir ideoloji, gayet iyi biliyorlar. Slovenlerle girdikleri ilişkiler
büyük bir durgunluk ve ekonomik, politik, ahlaki ve onlara, Slovenlerin çoğu durumda onlarla kendi
kültürel alanlarda daha da belirgin bir gerileme ile ar- dilleriyle konuşmaya istekli olduğunu öğretiyor.
tık sona ermiştir. Böylesi bir durum kaçınılmaz olarak Sözgelimi, Slovence öğrenmesi gerektiği düşün-
derinlemesine düşünmeyi, Yugoslavya uluslar top- cesine kapılan bir Hırvat ya da Sırp gayet man-
luluğunun bütün yönetim yapısı ve toplumsal örgüt- tıklı bir biçimde kendine şu soruyu soracaktır:
127
“Daha acil bir durumda kullanabileceğim, gün- Dil sorunu […] Sloven ulusal sorununun dil soru-
delik hayatta işime yarayabilecek ve gelişimime nuyla başladığı anlamına gelmez.
katkıda bulunacak bir dil öğrenmek için harca- Stokes, s. 283-284.
yacağım bu zamanı neden Slovence öğrenmek
için harcayayım ki?”
Birçok Sloven, özellikle federal birimlerde çalı- Dışarıya karşı eşitlikçi Federal Yu-
şanlar, örnek olarak öteki yurttaşları da Slovence goslavya’da ilişkilerin asimetrik oluşu-
öğrenmeye ikna etme umuduyla, Sırbo-Hırvatça na ilişkin bir Sloven’in huzursuzluğuyla ilgili
bilmelerinin kendileri için ahlaki bir yükümlülük düşünceleriniz neler? Bu soruna, size göre,
olduğunu düşünür. Bence bu görüş yanlıştır ve pratik bir çözüm bulunabilir mi?
son tahlil de, Slovenler de başkaları gibi kendi-
lerine şu soruyu sormalıdır: “Bu zamanımı daha
önemli bir dil öğrenmek için kullanabilecekken, IV-16. Sloven Demokratik Birliği’nin Mayıs
neden Sırbo-Hırvatça öğreneyim ki? Slovenler, Duyurusu (1989)
Sırbo-Hırvatça yerine, neden İngilizce, Almanca
ya da Rusça öğrenmesin ki?” Bu duyuruya imza koyanların şu talepleri vardır:
Bin yıldır Slovenlerin hep yaptıkları gibi, bu so- 1. Biz Sloven ulusunun bağımsız bir devletinde
rular karşısında korkuyla yalan söylüyor. Yurtdı- yaşamak istiyoruz.
şında bir diplomatik görevde ya da orduda olan 2. Bağımsız bir devlet olarak, Güney Slavlarıyla
bir Sloven hayal edin. Bu kişi, ülkenin Sırbo- ya da ilerici Avrupa’nın başka ülkeleriyle herhangi
Hırvatça konuşan temsilcilerinin bir meclisi kar- bir birlik içinde var olma kararını verebilmeyi isti-
şısında kendisini birdenbire tamamen tek başı- yoruz.
na bulacaktır. Olası tek sonuç şudur: Bu kişi Sırp Sloven ulusunun politik bağımsızlık için duyduğu
ya da Hırvat uluslarının bireysel temsilcilerinin tarihsel arzuyu göz önünde bulundurarak, Slo-
değil, Sırbo-Hırvatça konuşan bir ülke [temsilci- venya devletinin şu ilkelere dayanması gerektiğini
lerinin] karşısında bulacaktır kendisini. Dil soru- söyleyebiliriz:
nu bir yurtseverlik sorunu, hatta son tahlilde bir -İnsan hakları ve özgürlüklere saygı;
vatana ihanet sorunu haline gelir. -Politik çoğulculuğu içeren demokrasi;
[…] Ve şimdi en önemli sorunlardan biri kendini -Mevcut koşullara ve Slovenya yurttaşlarının in-
gösteriyor: Eğer korku içindeyseniz, devletle yüz san kaynaklarına uygun olarak, manevi ve maddi
yüze konuşmak nasıl mümkün olacaktır? Herkes zenginliği teminat altına alacak bir toplum düzeni.
bu deneyimleri yaşamıştır. Komutanın, valinin, Repe, s. 198.
öğretmenin karşısında… er ya da geç kekeleyip
susmak zorunda kalırsınız. Slovenler Yugoslav
dilini kekeliyor. Ancak yurdunda, aile içinde, ken-
di kurumların karşısında akıcı bir biçimde konu-
şabilirsin.
Çok uluslu devletlerin halkları ancak bir ya da iki 1989 Mayıs Duyurusu, 8 Mayıs 1989’da,
dil bilirlerse eşit olurlar ilkesi bu şekilde tartışılır ilk muhalefet partisi olan ve 1990’da di-
hale geliyor. Bu ilkeye ancak tek yanlı bir tutumla ğer muhalif partilerle kurduğu “Demos” koalis-
bağlı kalınabilir ve bu tek yanlı bağlılık bile kendi yonunun bir parçası olarak seçimleri kazanan
içinde çelişkili olmaktan kurtulamaz. Bunu söyle- “Slovenska demokraticna zveza” (Slovenya
yerek, aynı zamanda Yugoslavya’nın eşit uluslar Demokratik Birliği) tarafından yayımlanmıştır.
ve diller ülkesi olmadığını ve uygulamalara ba- Mayıs Duyurusu birçok muhalefet partisi ve
karak, bunun da değişmeyeceğini dile getirmiş grubu tarafından da imzalanmıştır.
oluruz.
128
129
hangi dilde yazacağıma, hangi kültüre ait oldu- najavljuju lepo i vedro vreme” diyorsa, bunun
ğuma karar veriyorlar. Onlar en yakın dostumun bir Sırp radyosu olduğunu biliriz.
hayatını almaya ya da vermeye, kasabalarımı- www.fokus-tjednik.hr
zı yıkıp yıkmamaya, sokak adlarımızı değiştirip
değiştirmemeye karar veriyorlar. Onlar geçmi- 19. yüzyılda, standart yazılı “ulusal”
şimizi siliyor ve geleceğimizi belirliyorlar. […] diller, çeşitli bölgeler ve çevrelerde ko-
Ugresic, s. 121. nuşulan çeşitli lehçelerden ortaya çıkmıştır.
Hırvatlar örneğinde, 19. yüzyıl dilcileri üç ana
Dubravka Ugresic (1949’da doğdu), lehçe olan Stokavian, Kajkavian ve Chakavian
1993’te savaş ve ulusal birlik sorunları arasından Stokavian’ı ortak standart dil olarak
üzerine kamuoyundaki ağır basan yaklaşımla seçmişlerdir. Bu lehçe Sırpça’ya en yakın ola-
barışamaması üzerine Hırvatistan’ı terk eden nıydı ve aslında standart Sırp dilinin de teme-
çok tanınmış bir romancıdır. lini oluşturuyordu. Komünist Yugoslavya döne-
minde (1945-1991) bu standart dile genellikle
Sırbo-Hırvatça (ya da Hırvato-Sırpça) denmiş
Yazarın ifade ettiği duygular nelerdir? ve sıklıkla Sırpça ve Hırvatça’nın aslında aynı
Politik değişiklikler sıradan insanların dil olduğu, yalnızca farklı alfabeler kullandıkla-
hayatlarının nasıl etkiliyordu? Politikacılar rı ileri sürülmüştür. Yugoslavya’nın dağılması
kararlarının insanların hayatlarını etkileye- ve yeni ulus-devletlerin kurulma döneminde,
bileceğini düşünmüş müydü? Bu bağlamda, Hırvatça ve Sırpça’nın birbirinden tamamen
politik propagandanın, politikacıların sıra- farklı iki dil olduğu fikri yaygın kabul görmüş ve
dan insanları politikalarının doğru olduğuna hatta bazı insanlar Bosnaca diye ayrı bir dilin
ikna etmelerinin bir yolu olduğunu düşüne- varlığını ileri sürmüştür.
bilir miyiz?
130
lar, sevinç gözyaşları ve heyecan içinde alkışlar mezarlığına gömüldü. Yüksek otların arasındaki
duyuluyor. Hiç kuşkusuz, bu, sinema tarihinin en mezar taşında Kiril alfabesiyle bir şeyler yazıyor.
çılgın filmidir; belki ancak Amerikan sessiz ko- Onların ailelerinin koruyucu melekler günü var;
medilerinin başlangıcıyla karşılaştırılabilir. Elbet- onların pederleri saçlı sakallı ve evlenebiliyor-
te, bu resmi ve egemen Hırvat film dağıtım ağı lar... Küçük bir Sırp doğduğunda, onlar Alimpi-
içindeki ilk Sırp filmi: “Yaralar ve Altyazılar.” […] je ya da Sava ya da Tanasije adını koyuyorlar
Gerisi daha şimdiden bir efsane. çocuğa. Ve küçük bir Sırp çocuk doğum yoluyla
Jurak. Sırp olduğunu bilir. Onlar için her şey açık. Onlar
bazen “Korcula’dan” olduklarını söyleyebilirler
ama değildirler. Anlatabildim mi? Ama benim için
Hırvatça-Sırpça dil sorunu hakkında var- durum bu değil; bir sorun var. Ben Sırp değilim.
dığınız sonuç nedir? Ulusal kimlik neden Ve ben “Korcula” diye eklemeliyim. Ben Sırp
bu kadar önemli sizce? Dil sorunu tek başına değilim ha! Şimdi, şu an, memnuniyetle ayağa
dilbilimcilerin meselesi midir yoksa uzman ol- kalkacağım ve boşluğa bağıracağım: “Ben Sırp
mayan kişilerin de dille ilgilenmeye hakkı var değilim.”
mıdır? Hırvatça-Sırpça dil meselesi neden Rudan, s. 14-15.
böylesine komik durumlara yol açıyor?
131
132
133
Birliği’yle bütünleşme amaçlı çabalarını des- Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Konseyi
tekleyeceklerdir. […] belgelerinde bulunan, söz konusu azınlık men-
Madde 14 subu kişilerin haklarını belirleyen hükümleri ya-
Anlaşmanın Tarafları, yurttaşları arasında et- sal yükümlülükler olarak kabul ederler.
nik, dinsel, kültürel ve dilsel kaynaklı farklılıklar […]
konusunda hoşgörü ve anlayış ortamı yarata- Madde 19
caktır. Taraflar yabancı düşmanlığını ve ırksal, (1) Anlaşmanın Tarafları, yurttaşları arasında
etnik ya da dinsel nefret kaynaklı her türlü eyle- doğrudan ilişkileri destekleyecek ve kolaylaştı-
mi ve söylemi mâhkum eder ve bunların ortaya racaktır.
çıkışını engellemek için etkili önlemler almayı (2) Anlaşmanın Tarafları, konsolosluk düzeyin-
taahhüt ederler. deki ilişkileri genişletecek ve sınır geçişlerini,
Madde 15 gümrük kontrollerini kolaylaştıracaktır; buna
(1) a) Kendi toprak sınırları içinde yaşayan ulu- bağlı olarak, Taraflar insanların ve malların ge-
sal azınlıklardan birine mensup kişilerin hakla- çişini kolaylaştırmak için yeni sınır kapıları aça-
rını ve ödevlerini belirlerken, Anlaşmanın Ta- cak ve mevcut kapıların kapasitelerini artıra-
rafları, eğer yerel yasalar içinde ulusal azınlık caklardır. Taraflar, bu amaca uygun anlaşmalar
mensubu kişilerin haklarıyla ilgili daha uygun yapıp hayata geçireceklerdir.
düzenlemeler yoksa, Ulusal Azınlıkların Korun- http://www.htmh.hu/dokumentumok/asz-ro-e.htm
ması İçin Avrupa Konseyi Çerçeve Anlaşması
hükümlerini uygulamayı taahhüt ederler. 1996 Romanya - Macaristan
b) Bir önceki paragraftaki hükmün içeriğine iliş- Anlaşması’ndaki güvenlik ve “yüksek
kin bir önyargısı olmayan Anlaşmanın Tarafları, politika” meseleleri üzerine yapılan dü-
Romanya sınırları içindeki Macar azınlığın ve zenlemelerin bir listesini yapınız. Sıradan
Macaristan sınırları içindeki Rumen azınlığın et- insanların yaşamlarıyla ilgili koşullar da bu
nik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini koruma- anlaşmaya dahil edilmiş midir? Bu tür an-
ları ve geliştirmeleri amacıyla, bu Anlaşma’nın laşma koşulları hakkında ne düşünüyorsu-
Ek’inde sıralanmış Birleşmiş Milletler, Avrupa nuz? Bunların haklılık gerekçesi var mıdır?
IV-24. Nüfusun karma olduğu bölgelerde yaşayan Rumenler ve Macarlar arasındaki ilişkiler
deneyimi temelinde bir değerlendirme (2001)
Transilvanya’da yaşayan
%5 %46 %49
etnik Rumenler
http://www.intercultural.ro/carti/interculturalitate_capitol2-1.html#mirceakivu
134
33
1974’te Kıbrıslı Rum nüfusun terk ettiği, şimdi büyük oranda Kıbrıslı Türklerin ikamet ettiği bir köy.
135
fazla Kıbrıslı Rum, kendi küçük “evren”lerinde, mek istedim o evi. Hatıralarımda o ev hâlâ çok
olup bitenlerin büyüklüğünü anlamaktan aciz canlı. Büyükannem beni buraya getirirdi ve ben
bir çok politikacının gözleri önünde, karşılıklı de ağaçların altında oynardım. Şurada iki pal-
olarak hattın öte tarafına geçtiler. 1974’ten son- miye ağacı vardı.” […] Zaman acımasız yüzünü
ra ilk kez, hayatlarımıza bütün bu kısıtlamala- göstermiş ve ev ilgisizlikten yıkılıp gitmiş. Ama
rı getiren insanlar şimdi de onları kaldırmaya palmiye ağacı hâlâ orada duruyor. […]
başladılar. Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler Onları evimize davet ettik. […] Kıbrıslılar olarak
bir taraftan diğerine geçiyor, arkalarında bir bir dakika içinde kaynaşıp samimi olduk.
polis olmadan, sorgu sualden geçirilmeksi- Sonra Eleni anlattı hikâyesini. […] “Radyodan
zin istediği yere -köylere, kasabalara- gidiyor, haberleri duydum. Barikatlar kaldırılmış. İçimde
eskiden beri göremedikleri dostlarını ziyaret güçlü bir biçimde büyükannemin evini görme
ediyor. Gittikleri her yerde sevinçle ve sıcak isteği kabardı. Tatlı anılarım var o eve dair. Bü-
duygularla, gülümseyen yüzlerle ve mutluluk yükannemin evini ziyaret etmek istediğimi söy-
gözyaşlarıyla karşılaşıyorlar. Evet, her yerde! leyip, doktorlarımdan bu konuda izin talep ettim.
Yurttaşlar gerçekten politikacıları aştı. Olanlar, […]
elbette, gereken kalıcı politik çözüm değil; ama Sonra erkek [Nicolas] açıkladı: “Gösterilerinizi
çözüm için güçlü bir göstergedir. izledim. İnsanların ‘Irini’, ‘Bütün Kıbrıs’a barış’,
Report, 46, s. 26. ‘Kıbrıs Türklerin de Rumların da vatanıdır’ diye
sloganlar attıklarını, konuştuklarını duydum.
Hâlâ kulaklarımda yankılanıyor bunlar. Ben de
B. Magosa’dan bir Türk öğretmen Kıbrıslı artık duygularımı saklayamıyorum. Ağladım.
Rum bir ailenin ziyaretini anlatıyor (2003) Hepimiz için ağladım. Ağladım ve Kıbrıs’ı bölen
herkese lanetler yağdırdım. Bunu hak etmedik
Bugün öteki taraftan bir çifti konuk ettik. Görü- biz.”
nen o ki, (Kıbrıslı) birçok Rum ve Türk gibi, onlar Son sözleri yüreğimi bir ateş gibi dağladı.
da doğdukları ve hayatlarının bir kısmını geçir- Report, 46, s. 25.
dikleri yerleri görmek fırsatından yararlanmak is-
temişler. Onlar bölünmemiş bir adada yaşamayı
diliyorlardı ve yüreklerinde her zaman sıcak tut-
tukları duygularını paylaşıyorlardı. Metinde yansıyan biçimiyle, sıradan in-
Evimize girmediler ama arabalarını tam köşe- sanların politikaya ve politikacılara kar-
de park etmişlerdi ve anladığım kadarıyla, uzun şı tavrı nedir? Nicolas’ın “Bunu hak etmedik
süre önce yeni bir isim verilmiş sokaklardan bi- biz” sözünü yorumlayın. Milliyetçiliğin alt edil-
rini arıyorlardı. Ama bölgenin yeni sakinleri eski mesinde sıradan insanların rolü olabilir mi?
ismi, Mozart Sokağı ismini hemen hatırladılar. Nasıl? 20. Yüzyıl Avrupa’sında, bölünmüş
Karım ve ben de gittik yanlarına. […] Sonradan ülkelere ya da kentlere başka örnekler verebilir
adının Eleni olduğunu öğrendiğimiz hanım, “Bü- misiniz?
yükannem buradaki bir evde yaşardı; gelip gör-
Son Soru:
136
KAYNAKÇA
137
■ Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Ankara Dionysios Solomos’un Portresi ve İki Şiiri,
[1923]. http://www.helleniccomserve.com/solomos.html
■ Vlado Gotovac, Zvjezdana kuga, Zagreb 1995. ■ Vuk Stefanoviç Karadziç, Prepiska IV
(Yazışmalar IV) (1829 – 1832), Belgrad, 1988.
■ Στρατηγού Γεωργίου Γρίβα-Διγενή,
Απομνημονεύματα Αγώνος EOKA 1955-1959 ■ Lyuben Karavelov Любен Каравелов. Събрани
[General Grivas Dighenis, EOKA Mücadelesi съчинения (Tüm Eserler), cilt 7, Sofya 1985.
Anıları 1955-1959], Atina 1961.
■ Dimitrios Katartzis, “Συμβουλή στους νέους
■ Josip Horvat, Politicka povijest Hrvatske πως να ωφελιούνται και να μη βλάπτουνται απτά
[Hırvatistan’ın Siyasi Tarihi], cilt I-II, Zagreb 1990. βιβλία τα φράγκικα και τα τούρκικα, και ποια ‘ναι
η καθ’αυτό τους σπουδή” [Gençlere Frenklerin
■ Ferid Hudhri, Albania and Albanians in world art, ve Türklerin kitaplarından zarar görmek yerine
çev. Zef Simoni ve Palvi Qesku, Atina 1990. nasıl fayda sağlayacaklarına, esas neyin eğitimini
almaları gerektiğine dair tavsiyeler],
■ Θέματα Νεότερης και Σύγχρονης Ιστορίας από (ed. C.Th. Dimaras), Atina 1970.
τις πηγές [Kaynaklara Dayanarak Modern ve
Çağdaş Tarihe Dair Meseleler], Atina 2003. ■ Καθημερινή – Επτά Ημέρες [Kathimerini – Epta
Imeres], 30-12-01, [Özel makale: Drahmiye veda],
■ IEE, [Yunan Ulusunun Tarihi], cilt 12. s. 4.
■ D. Ionescu, Albina. Revista populara, I, sayı 35, ■ Paschalis M. Kitromilides, Ιώσηπος Μοισιόδαξ.
31 Mayıs 1898. Οι συντεταγμένες της βαλκανικής σκέψης τον 18ο
αιώνα [Iosipos Moesiodax. 18. yüzyılda Balkan
■ George Ionescu-Gion, Studiul istoriei nationale
düşüncesinin temel noktaları], Atina 2004.
în şcoalele noastre [Okullarımızda Milli Tarih Nasıl
İşleniyor], Bükreş 1889. ■ Ahmed Kondo, Jeronim de Rada. Flamuri i Arbrit
(Jeronim de Rada. Arnavutluk Bayrağı), Tiran
■ Ιστορία της Κύπρου Μεσαιωνική-Νεότερη (1192-
1967.
1974) (1192-1974) [Kıbrıs’ın Ortaçağ ve Modern
Dönem tarihi], Lefkoşa, Eğitim ve Kültür Bakanlığı, ■ Faik Konitza, Vepra te Zgjedhura [Seçilmiş
2001. eserler], Tiran, “Naim Frasheri”, 1993.
■ Konstantin Jirecek, Български дневник [Bulgar ■ Faik Konitza, Seçilmiş Mektuplar 1896-1942,
Günlüğü], cilt I (1879-1881), Sofya 1995. Londra 2000.
■ Miodrag Joviciç (ed.), Ustavi Knezevine i ■Konstitucix na Bqlgarskoto knx'estvo [Bulgar
Kraljevine Srbije [Sırbistan Prensliği’nin ve Prensliğinin Anayasası], Sofya 1879.
Krallığı’nın Anayasası], Belgrad 1988.
■Konstentin Konstantinov, Pqt prez vekovite
■ Ivan Frano Jukic, Putopisi i istorisko-etnografski [Yüzyılları aşan bir yol], Sofya 1997.
radovi [Seyahatnameler ve Tarihi-etnografik
Çalışmalar], Saraybosna 1953. ■ Christina Koulouri, Ιστορία και γεωγραφία
στα ελληνικά σχολεία (1834-1914). Γνωστικό
■ Dragan Jurak, “Feral Tribune”de film ve video αντικείμενο και ιδεολογικές προεκτάσεις. Ανθολόγιο
köşesi, sayı 707, 5 Nisan 1999. κειμένων. Βιβλιογραφία σχολικών εγχειριδίων
(1834-1914). [Yunan okullarında tarih ve coğrafya
■ E. Kapsomenos, Διονύσιος Σολωμός. Ανθολόγιο
(1834-1914). İçerik ve ideolojik imalar. Metin
Θεμάτων της Σολωμικής Ποίησης [Dionysios Solomos.
derlemesi. Okul kitaplarının bibliyografyası],
Solomos’un Şiirlerindeki Temalar Antolojisi], Atina
Atina, 1988.
1998; İngilizce’ye çeviren Prof. Nina Gatzoulis,
138
■ Bernard Lewis, The emergence of modern ■ Hysni Myzyri, Shkollat e Para Kombetare Shqipe
Turkey, Oxford 1968. [İlk Milli Arnavut Okulları], Tiran 1978.
■ Rados Ljusic, Knjiga o nacertaniju [Nacertanije ■ Nacak gazetesi, 73, 7 Ekim 1960.
Kitabı], Belgrad 1993.
■ Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım I, İstanbul 1992.
■ Rados Ljusiç, Istroija srpske drzavnosti. Kniga
II. Srbija i Crna Gora – novovekonve srpske ■ Odbrani tekstovi za istorijata na makedonskiot
drzave [Sırbistan’da Devletleşmenin Tarihi. II. narod, II del [Makedon halkının tarihi hakkında
Kitap. Sırbistan ve Karadağ – Modern dönem Sırp seçilmiş metinler], ikinci bölüm, Üsküp 1976.
devletleri], Novi Sad 2001.
■ Konstantinos Oikonomos, Коментар на кусиот
■ Lina Louvi, Перигелотос Василион; одговор од образованиот учител господинот
Сатиричните весници и националната кауза Неофит Вамвас за модерната Грчка црква
(1875-1886) (1875-1886) [Perigelotos Vassilion- [Değerli öğretmen Neophytos Vamvas’ın, modern
Hiciv Gazeteleri ve Milli Dava (1875-1886)], Atina, Yunan kilisesi hakkındaki kısa cevabı üzerine bir
Hestia, 2002. değerlendirme], Atina 1839.
139
■ David Prodan, Supplex Libellus Valachorum ■ Srpska citanka za nize gimnazije i realke
or The Political Struggle of the Romanians in [Ortaokul alt sınıflar ve kraliyet okulları için Sırp
Transylvania during the 18th century, Bükreş, ders kitapları] (ed. Stojan Novakoviç), Belgrad
1971. 1870.
■ Janko Prunk, Slovenski narodni vzpon [Sloven ■ Avtobiografix, dnevnici, spomeni. [Hristo
ulusunun yükselişi], Ljubljana 1992. Stambolski Otobiyografi. Günlükler. Anıları], Sofya
1927, cilt 2.
■ M. Psalidopoulos (ed.), Документи за грчката
индустрија во XIX век. Природен развој или ■ Gale Stokes (ed.), From Stalinism to Pluralism.
државна грижа? [19. yüzyılda Yunan sanayi A Documentary history of Eastern Europe since
üzerine belgeler. Doğal olarak mı gelişti, himaye mi 1945, ikinci baskı, New York 1996.
edildi?], Atina 1994.
■ Dubravka Ugresic, Americki fikcinonar [Amerikan
■ Gjorgji Pulevski, Izbrani tekstovi [Seçilmiş kelime oyunu], Zagreb / Belgrad 2002.
metinler], Üsküp 1985.
■ A. E. Vakalopoulos, Одбрани основни извори
■ Stjepan Radic, Izabrani politicki spisi [Seçilmiş за грчата револуција [Yunan devrimi üzerine
siyasi yazılar], Opatija 1995. seçilmiş temel tarihi kaynaklar], Selanik, Vanias,
1990.
■ Bozo Repe, Viri o demokratizaciji in
osamosvojitvi Slovenije (I. Del: Opozicijia in oblast) ■ Paşko Vasa, The truth on Albania and the
[Slovenya’nın demokratikleşmesi ve bağımsızlığını Albanians, historical and critical essays, Londra
kazanması üzerine kaynaklar (1. bölüm, Muhalefet 1999.
ve otorite)], Ljubljana 2002.
■ Evgenios Voulgaris, Размисли за
■ “Report. Friends of Cyprus” (Rapor. Kıbrıs моменталната криза во османлиската држава
dostları), sayı 46, Güz 2003. [Osmanlı devletinin bugünkü kritik durumu
hakkında düşünceler], Kerkyra 1851.
■ Собрани дела на Ригас Велестинлис [Rigas
Velestinlis’in tüm eserleri], cilt V (ed. Paschalis M. ■ Wayne S. Vucinich, The Ottoman Empire: Its
Kitrolimilides), Atina 2000. record and legacy, New Jersey 1965.
■ Romania in chipuri şi vederi [Resimlerde ve ■ Martin Wein, Dodjoh, vidjeh, zapisah [Geldim,
kartpostallarda Romanya], Bükreş 1926. gördüm, yazdım], Zagreb 1966.
■ Vedrana Rudan, Uho, grlo, noz [Kulak, boğaz, ■ A. D. Xenopol, Istoria romanilor din Dacia
bıçak], Zagreb 2002. Traiana [Trajan’ın Daçya’sından bugüne
Rumenlerin tarihi], 4. baskı (ed. V. Mihaescu-Birliba
■ August Senoa, Zagrebulje [Zagreb yazıları], ve Al. Zub), Bükreş 1985.
Zagreb 1980.
■ Sarl Irljar, Putopis po Bosni 1875-1876 [Charles
■ Знамиња на слободата. Збирка на Yriarte, Bosna seyahatnamesi 1875-1876],
Националниот историски музеј [Özgürlüğün Saraybosna 1981.
bayrakları. Milli Tarih Müzesi’nden bir koleksiyon],
giriş-metinler I.K. Mazarakis-Ainian, Atina 1996. ■ Za Hrvatsku [Hırvatistan için], Zagreb 1992.
140
Haritaların referansları
Harita I: Dennis P. Pupchick, Harold E. Cox, The Harita III: a.y., harita 35.
Palgrave Concise Historical Atlas of the Balkans,
New York, 2001, harita 25. Harita IV: Patrick K. O’ Brien (ed.), Philipp’s Atlas of
World History, London: George Philip, 1999, s. 220.
Harita II: a.y., harita 28.
141