Professional Documents
Culture Documents
İktisat Uygulamaları
İçindekiler
Özet
1. Giriş
2. Küreselleşme ve Finansal Krizler
2.1. Küreselleşme Nedir?
2.2. Finansal Kriz Nedir?
3. Küresel Finansal Krizin Nedenleri
3.1. Likidite Bolluğu
3.2. Aşırı Borçlanma
3.3. Türev Ürünler
4. Küresel Finans Krizi Öncesi Türkiye Ekonomisi
4.1. Mali Sektör
4.2. İmalat Sektörü
5. Küresel Finans Krizi Sonrası Türkiye Ekonomisi
5.1. Mali Sektör
5.2. İmalat Sektörü
6. Sonuç
7. Kaynaklar
2
Küresel Finansal Krizin Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri: Mali Sektör ve
İmalat Sektörü
Özet
Bu çalışmada 2008’in son çeyreğinde ortaya çıkan küresel finansal krize bağlı olarak
meydana gelen likidite daralmasının yükselen piyasa ekonomisi olarak kabul edilen Türkiye
ekonomisi üzerine olan etkileri incelenmiş, bu etkilerin ülke ekonomisinde yaptığı etkiler mali
sektör ve imalat sektörü bağlamında ortaya konmuştur. Çalışmada Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun sitelerinden alınan sayısal veriler Excel
programı yardımıyla grafik olarak ortaya konmuştur. Küresel krizin mali sektöre etkisinin çok
fazla olmadığı, ancak imalat sektörünün küresel krizden oldukça kötü etkilendiği sonucu
ortaya çıkmıştır.
3
1. GİRİŞ
2000 yılından itibaren dünyada var olan likidite bolluğu ve bu likidite bolluğunun
ABD konut kredilerinde yarattığı balon finansal piyasaları büyük şekilde etkilemiştir ve
etkilemeye devam etmektedir. Banka iflasları, devletlerin bazı bankalara el koyması,
bankaların birleşmesi, bankaların yardım paketleri istemeleri birer örnek olarak verilebilir.
Zaman içerisinde ise finansal piyasalardaki problemler reel sektöre yansımıştır. Şirket
iflasları, üretimlerin durdurulması, milyonlarca kişinin şirketler tarafından işten çıkarılması
reel sektörün ne kadar zor bir durumda olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni ise likidite
daralmasıdır.
Krize müdahale türü ise her ne kadar serbest piyasa ekonomisinin iyi işlediği zamanlar
karşı çıkılsa da yine Keynesyen politikalar olmuştur. Devletin ekonomideki yeri ve etkinliği
tekrar sorgulanmaya başlanmıştır. ABD’de başlayan ekonomiye müdahale gelişmekte olan
ülkelerde de kendini göstermektedir. Özellikle yükselen piyasa ekonomileri içinde yer alan
Türkiye, krizden en az etkilenmek isteyen ekonomiler arasında yer almaktadır. Çünkü
Türkiye 2001 krizinden sonra müthiş bir büyüme ivmesi yakalamış ve bu yakalamış olduğu
ivmeyi en az kayıpla atlatmak istemektedir.
1990 yılından itibaren, Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra, planlı ekonomi içinde
yer alan ülkelerin de serbest piyasa ekonomisine geçmesiyle beraber küreselleşme olgusu
giderek yaygınlaşmıştır. Zaman içinde küreselleşme zenginliğin ve çağdaşlaşmanın temeli
olarak görülmeye başlanmıştır. Erinç Yeldan’a göre küreselleşmenin gerekleri yerine
getirilmezse bu seçkin âlemde yer almak olanaksızdır. Küreselleşmenin gerekleri ise dış
ticaretin serbestleştirilmesi, finansal akımların tümüyle serbest bırakılması, devlet
harcamalarının kısılması, merkezi yönetim yerine yerel yönetimlerin varlığıdır (Yeldan,
2008:17).
Küreselleşme ile birlikte sermaye akımları ve finansal piyasalar daha serbest hale
gelmiştir. Özellikle 2000 yılından itibaren gerek doğrudan yabancı sermaye yatırımında
gerekse portföy yatırımında, Türkiye’ye olan sermaye akımlarında gözle görülür bir artış
4
yaşanmıştır. Türkiye ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımlarının bu
denli artış göstermesinin nedenleri arasında gevşek para politikası, faizlerin diğer ülkelere
göre yüksek olması ve yapılan reformlarla gelişmekte olan ülkelerde yatırım fırsatlarının
artması yer almaktadır.1 Finansal serbestliğin getirdiği bu olumlu akımdan faydalanmak
isteyen ülkeler çoğu zaman bu gelişmelerden zararlı çıkmaktadır. Çünkü sermaye hareketliliği
iç ve dış ekonomik politikalara ve dünya genelindeki ekonomik gelişmelere karşı çok duyarlı
olmaktadır
Bir başka tanıma göre küreselleşme, dünya ekonomisini oluşturan sosyal ve iktisadi
parçaların birbirleriyle ve giderek dünya piyasalarıyla eklemlenmesi şeklinde algılanmaktadır
(Yeldan, 2008:17).
Bir başka tanımlamaya göre finansal kriz kavramı, finansal piyasalarda, aktif
fiyatlarında büyük düşüşlerin yaşandığı ve finansal ve finansal olmayan birçok firmanın iflas
ettiği büyük rahatsızlıkları ifade etmektedir.
1
Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl Başladı, Hangi Aşamadayız?, Durmuş Yılmaz, Ankara,
27 Aralık 2008.
5
Son yaşanan küresel finansal krizin etkilerinin çok büyük olması, yaşadığımız krizin
nedenlerini açıklamayı zorunlu hale getirmiştir.
Dünya ekonomisinin 21. yüzyılın başından itibaren yaklaşık 6 yıl boyunca bir likidite
bolluğu yaşadığı bilinmektedir. ABD’nin bütçe ve dış ticaret açıklarını kapatmak istemesi
üzerine özellikle Çin’deki likidite ABD ekonomisini finanse etmek için devreye girmiştir. Çin
liderliğindeki dış ticaret fazlası olan ülkeler küresel likiditeyi arttırmaya başlamışlardır.
Bunun yanı sıra 1991’de çöküşün içine giren Japonya’nın durgunluktan çıkmak için gevşek
para politikası uygulaması küresel likiditeyi artıran diğer etmenlerden biri olmaktadır.
2008 Nobel ödülü sahibi Krugman krizlerin bir talep yaratma sorunu olduğunu
savunmaktadır.2 Geleneksel para ve maliye politikalarının Japonya’yı bile kurtarmaya
yetmediğini, büyüyen ABD ekonomisinin kendisini aynı tuzağın içinde neden bulmayacağını
belirtmiştir.
2
Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, Paul Krugman, 2008.
6
başlamıştır. Aşağıdaki grafikte S&P / Case-Shiller Endeksi’ne göre ABD’deki konut
fiyatlarının gelişimi görülmektedir.3
250
200
150
Case-Shiller National
Case-Shiller 10-city Composite
100
Case-Shiller 20-city Composite
50
0
2003Q4 2004Q4 2005Q4 2006Q4 2007Q4 2008Q4
Kaynak: S&P
Grafikte görüldüğü üzere ABD’de konut fiyatları hızlı bir yükselişin ardından
2007’nin başından itibaren düşmeye başlamıştır.
3
Veriler www2.standardandpoors.com sitesinden alınmıştır.
4
Küresel Finans Krizi, Mahfi Eğilmez, 2008, s.67.
7
Mali sektör için en önemli göstergelerin başında sermaye yeterlilik oranı (rasyosu)
gelmektedir. Sermaye yeterlilik oranı; yasal sermaye ve risk ağırlıklı varlıklar esas alınarak
hesaplanmaktadır. Tanım olarak sermaye yeterlilik oranı, sermaye tabanının risk ağırlıklı
varlıklara bölünmesi sonucu elde edilen orandır. Sermaye tabanını bulmak için banka
sermayesinden, grup şirketlerine ve iştiraklerine verdiği sermaye ve kredi gibi kaynaklar,
başka bankalara verdiği sermaye benzeri krediler, iştiraklerinde oluşan zararlar, peşin gider
karşılıkları v.b. rakamlar düşülmektedir. Risk ağırlıklı varlıklar, risk derecesine göre sınıflanıp
ağırlıklandırılmış krediler ile nakdi olmayan (teminat mektubu, akreditif taahhütleri v.b.)
yükümlülüklerden oluşmaktadır.
Basel II standartlarına göre toplam sermaye yeterlilik oranı %8’in altında olmamalıdır.
Hatta hedef sınır %12 olarak düşünülmektedir.
2001 krizi ve son yaşanan küresel kriz arasında Türkiye’deki bankaların sermaye
yeterlilik oranları aşağıdaki grafikte görülmektedir.
30,9
28,8
25,1 23,7
21,9
18,9
Kaynak: BDDK
8
Grafik 3: Kredilerin Toplam Varlıklara Oranı (%)
Kaynak: BDDK
2001 krizinden 2007 yılının sonunda kadar, bankacılık sektörü genelde döviz pozisyon
açığı vermiştir. BDDK yaptığı açıklamalarda döviz pozisyonu açığı olmasına rağmen
doğrudan kur riski olmadığını vurgulamıştır. Bilanço içinde açık verilmesine karşılık, bilanço
dışında türev işlemler ile açığın kapatıldığı belirtilmektedir. Aşağıdaki grafikte 2002-2007
arası bankacılık sektörünün yabancı para ne genel pozisyonu görülmektedir.
Kaynak: BDDK
9
alacakların azalması ise bankaların daha rahat kredi verebilmesine imkân tanımıştır. Grafikte
2002-2007 arasında takipteki alacakların toplam kredilere oranı görülmektedir.
Kaynak: BDDK
Kaynak: TCMB
10
Küresel kriz öncesi iç ve dış pazarda talep fazlalığı sonucu imalat sanayinde kapasite
kullanım oranları da yüksek seviyelerde olup genellikle %80 dolaylarında gerçekleşmiştir.
2005-2007 arası kapasite kullanım oranlarına ilişkin grafiksel gösterim aşağıda görülmektedir.
5
Kaynak: TCMB
Mali sektör için en önemli göstergelerden biri olan sermaye yeterlilik oranı 2007
yılında %18,9’a kadar düşmüştür. Ancak küresel krizin kendini daha çok belli etmeye
başladığı 2008 yılında sermaye yeterlilik oranındaki düşüşte bir azalma ve 2009’dan itibaren
bankaların sermaye yeterlilik oranlarında artış görülmektedir. Bu artış grafiksel olarak aşağıda
ortaya konmuştur.
5
Üretim Değeri Ağırlıklı ISIC REV.3 (Aylık).
11
Grafik 8: Sermaye Yeterlilik Oranı (%) (2002-2009)
Kaynak: BDDK
Kaynak: BDDK
2001 yılından 2007 yılına Türk bankacılık sektörü genelde döviz pozisyon açığı
veriyorken, 2008 yılından itibaren bankacılık sektörü döviz pozisyon fazlası vermeye
12
başlamıştır. Küresel kriz öncesi ve sonrası döviz pozisyonları aşağıdaki grafikte
görülmektedir.
2001 krizinden sonra hızlı bir iyileşme gösteren takipteki alacaklar / toplam krediler
oranı, küresel krizin kendini belli etmeye başladığı 2008 yılından itibaren tekrar artış
sergilemektedir. BDDK’nın bankaların durumunu ortaya koyan ekim ayı raporuna göre takipe
düşen krediler bir yılda %76 oranında artmıştır. Takipteki alacakların toplam kredilere
oranının küresel kriz öncesi ve sonrası durumu aşağıdaki grafikte görülmektedir.
Kaynak: BDDK
6
2009 Aralık ayına ait veri 11 Aralık itibari iledir.
13
5.2. İmalat Sektörü
Küresel krizin Türkiye’nin imalat sektörüne etkisi çok ağır olmaktadır. Küresel krizin
etkisiyle dünya genelinde çok büyük bir talep daralması yaşanmaktadır. İmalat sektörünün bir
önceki yılın aynı ayında göre değişimi giderek sürekli negatif yönde gerçekleşmektedir.
Ancak 2009 Ekim ayında 2008 yılı aynı ayına göre yüzde değişim 6,57 olmuştur. 2008 yılının
Ağustos ayından bu yana ilk defa pozitif yönde bir ivme olmuştur. İmalat sanayi alt grupları
incelendiğinde ise en yüksek artışın tıbbi hassas ve optik aletler ile saat imalatında
gerçekleştiği görülmektedir. Bununlar birlikte en yüksek düşüş ise %31,5 ile büro makineleri
ve bilgisayar imalatında gerçekleşmiştir. 2008 ve 2009 yılına ilişkin imalat sanayi üretim
endeksi aşağıda grafiksel olarak gösterilmiştir.
Kaynak: TCMB
Küresel kriz kapasite kullanım oranlarını oldukça kötü etkilemiştir. Tarihin en dip
seviyelerini gören kapasite kullanım oranları hala %70 düzeyinde bulunmaktadır. Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından iç pazardaki talep yetersizliğinin, işyerlerinin tam kapasite ile
çalışmamasının en önemli nedeni olarak görülmektedir. Yine TUİK’e göre iç pazarda talep
yetersizliği %55,4 ve dış pazarda talep yetersizliği %29,7 oranında etkili olmuştur. Mali
imkânsızlıklar %3,4, yerli mallarda hammadde yetersizliği %3,7 ve ithal mallarda hammadde
yetersizliği %1,7, işçilerle ilgili meseleler ise %1,1 oranında etkili olmuştur. 2008 ve 2009
yılına ilişkin kapasite kullanım oranları aşağıdaki grafikte görülmektedir.
14
Grafik 13: İmalat Sanayinde Kapasite Kullanım Oranları
7
Kaynak: TCMB
6. Sonuç
2008 yılının son çeyreğinde finansal kesimde ortaya çıkan küresel kriz, etkilerini
zamanla reel kesime de yansıtmıştır. Krizin ortaya çıkmasıyla birlikte varlık fiyatlarında
yaşanan büyük düşüşler bankacılık kesiminin bilançolarını oldukça kötü etkilemiştir. Bununla
birlikte, piyasalarda hâkim olan kötümser bekleyişler nedeniyle bankaların piyasaya kredi
vermek istememesi, dünya genelinde bir likidite sıkışıklığına neden olmuştur. Likidite
sıkışıklığı ise dünyada dolaşan yatırım miktarının negatif yönde etkilenmesine yol açmıştır.
Türkiye ekonomisi gelişmekte olan ülkeler içinde, en çok yabancı yatırım çeken
ülkelerden biri konumunda bulunmaktadır. Türkiye, küresel krizin ortaya çıkışına kadar
çektiği yabancı yatırımlarla ekonomisini oldukça geliştirmiştir. Ancak küresel krizin bir
sonucu olan likidite sıkışıklığı, yükselen piyasa ekonomisi olan Türkiye ekonomisine gelen
yatırımların azalmasına yol açmıştır. Yatırımlardaki azalma ise Türkiye ekonomisini gerek
mali sektör gerekse imalat sektörü bazında etkilemiştir.
Türkiye, 2001 yılında yaşadığı bankacılık krizinden sonra bir takım ekonomik
reformlar gerçekleştirmiştir. Yapısal reformların en önemlisi Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurulunun (BDDK) kurulmasıdır. Bankacılık sektöründe yapılan reform,
bankacılık sektörünün giderek güçlenmesini sağlamıştır. 2003 yılında %30,9 olan sermaye
yeterlilik oranı 2008 yılında %18’e gerilese de, alınan önlemlerle 2009 Ekim itibari ile tekrar
%20’nin üzerine çıkmıştır. Bankaların kullandırdıkları krediler ise giderek artan bir seyir
7
Üretim Değeri Ağırlıklı ISIC REV.3 (Aylık).
15
izlemiştir, fakat küresel krizin bir sonucu olarak takipteki alacakların artmasıyla beraber,
bankaların kullandırdıkları kredi miktarlarında azalma görülmektedir. Bankaların döviz
pozisyon açılarını ise 2008 yılından itibaren kapadıkları görülmektedir.
Küresel krizin etkisiyle gerek iç gerekse dış talep adeta bıçak gibi kesilmiştir. İhracat
pazarımızın en önemli konumunda bulunana Avrupa’da ekonomik sıkıntıların had safhada
olması, ihracatımızı oldukça kötü yönde etkilemiştir. İç piyasada da fabrikaların bir bir
kapanıp işsizlik sayısının tarihi seviyelere çıkmasıyla beraber, iç talepte de ciddi bir azalma
yaşanmıştır. Bu talep eksikliğine bağlı olarak daha çok işyeri kapanmak zorunda kalmıştır.
İmalat sanayi endeksi bu talep eksikliğini çok iyi anlatmaktadır. İmalat sanayinin kötü
durumunu ise kapasite kullanım oranlarına bakarak daha iyi anlayabilmemiz mümkündür.
2009’un ilk iki ayında kapasite kullanım oranları %63,8’e kadar gerilemiştir. 2009 Kasım
itibari ile %70 seviyesinde bulunmaktadır. Bu döngünün bir sonucu olarak işsizlik oranı 2009
Şubat ayında %16,1’e yükselmiştir. 2009 Ekim itibari ile %13,4 olarak gerçekleşmiştir.
16
Kaynaklar
* Mishkin, F. , “Lessons From the Asian Crisis”, NBER Working Papers, 1-2, 1996,
www.nber.org/papers/w7102
2007.
* Yılmaz, D. , Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl başladı, hangi
aşamadayız?, Ankara, 27 Aralık 2008.
* www.tcmb.gov.tr
* www.tuik.gov.tr
* www.ntvmsnbc.com
* www.referansgazetesi.com
17
* www.radikal.com.tr
* www.dunyagazetesi.com.tr
* www.standardandpoors.com
18