You are on page 1of 168

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 1

ANKARA BAROSU DERGĐSĐ


Üç Aylık Hakemli, Bilimsel ve Mesleki Yayın
Ankara Barosu Başkanlığı, 2008
Tüm hakları saklıdır.

ISSN 1300 9885

Ankara Barosu Dergisinde ileri sürülen görüşler yazarlarına aittir.


Ankara Barosunu bağlamaz.

Sahibi Ankara Barosu adına


Av. Vedat Ahsen COŞAR

Sorumlu Yazı Đşleri Müdürü


Av. Emre ĐNCULA

Yayın Danışmanları
Prof. Dr. Celal GÖLE, Prof. Dr. Nevzat TOROSLU, Prof. Dr. Ejder YILMAZ,
Prof. Dr. Turgut TURHAN, Prof. Dr. Yahya ZABUNOĞLU, Prof. Dr. Lale SĐRMEN,
Prof. Dr. Turan YILDIRIM, Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI

Yayın Kurulu Başkanı


Av. Bülent Turhan GÜNDÜZ

Editör
Av. Mustafa Bayram MISIR

Editör Yardımcısı
Av. Esin ERCAN

Đcra Kurulu
Av. Aydın ERDOĞAN, Av. Hakan AKARKEN, Av. Nurten Çağlar YAKIŞ,
Av. Pınar ÜNLÜ, Av. Ozan Fazıl ALARSLAN, Av. Cemalettin GÜRLER,
Av. Serol KARADUMAN, Av. Mustafa Bayram MISIR, Av. Bülent Turhan GÜNDÜZ

Yayın Kurulu
Av. Đbrahim AKIN, Av. Zennure TOKGÖZ, Av. Güzin TANYERĐ, Av. Đdil TAVŞANCIL
Av. Cumhur ÇAYCI, Av. Sıtkı TELLĐOĞLU, Av. Faruk ÇAYIR, Av. Ahu Sinem CĐVĐLOĞLU, Av. Emel KOÇ
Av. Alper ÇELEN, Av. Emrah ALTUNOĞLU, Av. Duygu DEMĐREL

Kapak Tasarım
Mehmet ULUSEL

Sayfa Düzeni
Yalçın ATEŞ

Baskı ve Cilt
Pelin Ofset Tipo Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Mithatpaşa Cad. No: 62/4 Kızılay-Ankara
Tel: (312) 418 70 93-94 • Faks: 418 10 46
www.pelinofset.com.tr

Đletişim Adresi
Ankara Barosu Başkanlığı, Adliye Sarayı Kat. 5 Sıhhıye/Ankara
Tel: (0.312) 310 21 91 (Pbx), 310 55 26 • Faks: (0.312) 309 22 37
http://www.ankarabarosu.org
e-mail : ankarabarosu@ankarabarosu.org

2 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Đçindekiler

Bu Sayıda… 5

Başkan’dan 7

Ya Sev Ya Terk Et, Yoksa Ne? 9


Bülent Turhan Gündüz

Cumhurbaşkanı’nın Tek Başına YaptıŞı şşlemler ve Yargısal Denetimi Sorunu 13


Ali Ulusoy

Vergi Hukukunda “Peçeleme” Kavramının Hukuksal ve Sosyolojik Analizi 26


9efik Taylan Akman

“Yargı Darbesi” Kavramı Üzerine Eleştirel Bir Not 49


Mustafa Bayram Mısır

Miras OrtaklıŞında Mirasçıların Dava ArkadaşlıŞı 60


Gökçen Topuz - Seçkin Topuz

Müteselsil Borcun Sona Erme Nedenleri 68


Ferhat Canpolat

Hukuk-Politika-Adalet şlişkisi Açısından Yassıada Yargılamalarına Kısa Bir Bakış 82


Zeliha Hacımuratlar

Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulamadan DoŞan Hukuki SorumluluŞun Sebepleri ve Sonuçları 90


Berna Özpınar

Meclis Başkanlık Divanı’nın Bireysel ve Düzenleyici şdari şşlemleri 104


Abdurrahman Saygılı

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda Arama ve Elkoyma Usulü 108


9entürk Çıldır - Hüseyin Denizhan

Sürdürülebilir Yaşam, SaŞlıklı Yaşlanma ve Haczedilmezlik 129


Hilmi 9eker

Türk Yargı Sisteminde Toplam Kalite Yönetiminin GerekliliŞi 140


Hakan Öztürk

Karar Notları 151


• Takipten Önceki şhtiyati Haciz Kararının şnfazı Sırasındaki şkrarın şmzaya ştiraz Hakkına Etkisi
Emel HanaŞası

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 3


• Kamu Kurumlarının Birlikte Oluşturdukları ya da Kendi Başvuru veya ştirazları Sonucu
Oluşan şşlemlere Karşı Dava Açma Ehliyetleri
K. Burak Öztürk

şzi Kalanlar 169


• Anayasa Mahkemesi Kararlarında Savunma ve Avukatlık MesleŞi
(Türkiye Barolar BirliŞinin Anayasa Mahkemesine SunduŞu Görüş şle Birlikte)
Derleyen: Atilâ Sav

DeŞiniler – Katkılar 203


• Ankara Barosu Yönetim Kurulu'nun Ergenekon Soruşturması kapsamında gerçekleştirilen 01.07.2008
günlü gözaltılarla ilgili 02.07.2008 günlü Basın Açıklaması
• Yürütme erkinin, yargı erki başta olmak üzere başka kurum ve kuruluşları eleştirmeyi ve onlarla
kavga etmeyi bir yana bırakıp önce kendisini bir özeleştiriye tabi tutması, iktidar sorumluluŞu içeri-
sinde davranması, ülkeyi içine düştüŞü siyasi krizden çıkarması ve normalleştirmesi gerekir

Bazı Başvuru Bilgileri 209


• HUMK ve şşK Parasal Sınırları
• CMK Avukatlık Ücret Tarifesi
• Kanuni Faiz ve Temerrüt Faiz Oranları
• Yıllık Ücretli şzinler
• Hizmet Sözleşmesi Sona Erdirilirken Dikkate Alınacak Bildirim Süreleri ve şhbar Tazminatı
Tutarları
• Kıdem Tazminatı Tavanı
• Tüketici Hakem Heyetine ve şl Hakem Heyetine Başvuru Sınırları
• Avukatlarla şlgili SGK Uygulaması

4 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Bu Sayıda…

Merhaba,
Bu sayımızda, Ankara Barosu Başkanı Sayın V. Ahsen Coşar köşesini ABAYS’ın ve Ankara Baro-
su’nun gerçekleştirdiŞi iki önemli hizmet yatırımına ayırdı. Dergimiz Yayın Kurulu Başkanı Bülent
Turhan Gündüz, “Ya Sev Ya Terk Et, Yoksa Ne?” başlıklı yazısında, faşizmi ve faşizan eŞilimleri gün-
cel görünümleri içerisinde deŞerlendiriyor. Gündüz, “…Faşizm modern dünyanın en karanlık, en ra-
hatsız edici halidir! şktidarların faşist olması tehlikelidir ama vatandaşların faşist ideolojiyi ve safsata-
larını kutsaması kadar deŞil. Özgür vatandaşlar sonunda faşist iktidarları yıkıp, özgür fikirleri iktidar
yaparlar ama vatandaşların faşist ideolojiyi ve safsatalarını kutsamaları hali özgür yaşama umutlarının
tamamının sonu anlamına gelir! ” belirlemesinde bulunuyor.
Prof. Dr. Ali Ulusoy, “Cumhurbaşkanı’nın Tek Başına YaptıŞı şşlemler ve Yargısal Denetimi Soru-
nu” adlı makalesinde, “Cumhurbaşkanının idari işlemleri arasında “karşı imzaya tabi işlemler” ve “tek
başına yaptıŞı işlemler” olarak, sadece ikili bir ayırım yapılabilir. Cumhurbaşkanının “tek başına yap-
tıŞı işlemler” ise, “resen imzaladıŞı işlemler” ve “iradesinin başka organlarca sınırlandıŞı işlemler” şek-
linde ikiye ayrılır. Rektör atama örneŞinde olduŞu gibi, Cumhurbaşkanının “iradesinin başka organ-
larca sınırlandıŞı işlemlerin”, bu makamın “başka organların katkıları ile yaptıŞı işlemler” adı altında,
“tek başına yaptıŞı işlemler” ve “karşı imzaya tabi işlemler” yanında 3. bir işlem kategorisi olarak gö-
rülmesi ve bu yolla idari yargı denetimine tabi kılınması mümkün deŞildir. Bu tür işlemlerin idari yar-
gı denetimine açılmasına Anayasanın m.105/2 deŞil, fakat m.125/2 hükmü engeldir.” sonucuna varı-
yor. Daha ileride yer verdiŞimiz bir makalede ise, Abdurrahman Saygılı “Meclis Başkanlık Divanı’nın
Bireysel ve Düzenleyici şdari şşlemleri”ni deŞerlendirdi.
9efik Taylan Akman, hakem incelemesinden geçen makalesinde, vergi hukukundaki “peçeleme”
kavramının hukuksal ve sosyolojik bir analizini gerçekleştiriyor. Peçelemenin (hileli işlemlerin) hu-
kuksal ve sosyolojik analizinin vardıŞı sonuç; “Salt amir hükümlerin ihlalini herhangi bir kast arama-
dan hile telakki etmek kadar, her hileli işlemde kastı hilenin zorunlu ögesi saymak da yerinde deŞil-
dir; her somut olay için kastın varlıŞını baŞımsız olarak incelemek ve buna dayanarak karar tesis et-
mek daha isabetli bir tutum olacaktır.” biçiminde.
Mustafa Bayram Mısır ise, “‘Yargı Darbesi’ Kavramı Üzerine Eleştirel Bir Not” kaleme aldı. Mısır,
bu kavramı “ileri sürerek hararetle savunan bütün anayasa hukukçuları”nın “tartışmayı belki de meş-
ru bir şekilde sınıf mücadelelerinin ve dolaysız sonucu politikanın alanına havale ederek bir disiplin
olarak anayasa hukukunu kolektif olarak ilga etmiş olduklarını” belirterek, bu durumda tartışmayı
“başka bir yoldan yürütme olanaŞının tümüyle tükenmiş bulunduŞunu” tespit ediyor. Zeliha
Hacımuratlar yazısında, Nürnberg Mahkemesi ’ni Bauman’ın gözünden anımsayarak, Yassıada Yargı-
lamalarına hukuk-politika-adalet ilişkisi açısından “kısa bir bakış” gerçekleştirdi.
Hakem incelemesinden geçen yazılarında Gökçen Topuz ve Seçkin Topuz, miras ortaklıŞında mi-
rasçıların dava arkadaşlıŞını deŞerlendiriyorlar. Ferhat Canpolat ise, müteselsil borcun sona erme ne-
denlerini irdeliyor. Avukat meslektaşımız Berna Özpınar, “Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulamadan Do-
Şan Hukuki SorumluluŞun Sebepleri ve Sonuçları”nı irdeledi.
Yargıtay Tetkik Hakimleri, sayın 9entürk Çıldır ve Hüseyin Denizhan, “Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu’nda Arama ve Elkoyma Usulü”nü açıkladılar. Yargıç Hilmi 9eker, “Sürdürülebilir Yaşam, SaŞ-
lıklı Yaşlanma ve Haczedilmezlik” konusunda görüşlerini paylaşırken; Yargıç Hakan Öztürk, “Türk
Yargı Sisteminde Toplam Kalite Yönetiminin GerekliliŞi”ni tartıştı.
Bu sayımızda ilgiyle okuyacaŞınızı umduŞumuz iki ayrı karar notuna yer veriyoruz. şlki, Emel
HanaŞası’na ait. HanaŞası, “takipten önceki ihtiyati haciz kararının infazı sırasındaki ikrarın imzaya

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 5


itiraz hakkına etkisi”ni yargı kararlarıyla tartıştı. şkinci karar deŞerlendirmesi, K. Burak Öztürk’e ait
ve kamu kurumlarının birlikte oluşturdukları ya da kendi başvuru veya itirazları sonucu oluşan işlem-
lere karşı dava açma ehliyetlerini tartışıyor.
şzi Kalanlar bölümümüzde meslek büyüŞümüz Atilâ Sav, Anayasa Mahkemesinin savunma ve
avukatlık mesleŞine ilişkin kararını hatırlattı ve Türkiye Barolar BirliŞinin Anayasa Mahkemesine
sunduŞu görüş ile birlikte derledi.
Baromuz Başkanı Sayın V. Ahsen Coşar’ın yasama ve yürütme erkinin yargı üzerindeki tasarrufla-
rını deŞerlendiren basın bildirisi ile Baromuz Yönetim Kurulu’nun Ergenekon Soruşturması kapsa-
mında 01.07.2008 günü gerçekleştirilen gözaltılarla ilgili açıklamasını DeŞiniler - Katkılar bölümü-
müzde okuyabilirsiniz.
Sosyal Güvenlik Kanunu’nun avukatları da ilgilendiren hükümleri Ekim ayı itibariyle yürürlüŞe
girecek. Bu konuda Türkiye Barolar BirliŞi’nin bilgilendirici açıklamasına Bazı Başvuru Bilgileri bölü-
mümüzde yer verdik. Bu bölümümüzde, HUMK ve şşK Parasal Sınırları, Kanuni Faiz ve Temerrüt Faiz
Oranları, Yıllık Ücretli şzinler, Hizmet Süreleri Sona Erdirilirken Dikkate Alınacak Bildirim Süreleri ve
şhbar Tazminatı Tutarları, Kıdem Tazminatı Tavanı, Tüketici Hakem Heyetine ve şl Hakem Heyetine
Başvuru Sınırları her zaman olduŞu gibi yer alıyor.
Bu sayımızı da ilgiyle okuyacaŞınızı umuyoruz. Gelecek sayımızda buluşma dileŞimizi, karar de-
Şerlendirmelerinizi hala ve özellikle beklediŞimizi de hatırlatarak iletelim.

6 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Sevgili Meslektaşlarım,

Sizlerin de takdir edeceŞi üzere görev süremiz içinde yönetim olarak çok ama çok şey yaptık. Ya-
pılan bütün işlerin ve hizmetlerin dışında yapılması gereken iki önemli iş/hizmet vardı.
Bunlardan birincisi, mülkiyeti Ankara Barosu Yardımlaşma SandıŞı’na ait olan ve Ankara Barosu
tüzel kişiliŞi tarafından kiracı olarak kullanılıp işletilen Gölbaşı’ndaki Sosyal Tesisin yıkılıp yeniden
inşa edilmesi; ikincisi ise, yine mülkiyeti Ankara Barosu Yardımlaşma SandıŞı’na ait olan Ihlamur So-
kak No: 1 Sıhhiye adresindeki Baro Han’ın yenilenmesi.
Ankara Barosu’nun geçmiş yönetimlerinin de hedefi olan, ancak mal sahipleri tarafından satılma-
dıŞı için mülkiyeti edinilemeyen Gölbaşındaki Sosyal Tesisin saŞındaki ve solundaki her iki komşu
parselin mülkiyetini edinmek bizim yönetimimize kısmet oldu.
Baromuzun internet sayfası ile panolarında yapılan 04 Ekim 2007, 30 Ekim 2007 ve 07 Ocak
2008 tarihli açıklamalar aracılıŞıyla sizlerle de paylaştıŞımız üzere, sözü edilen bu komşu parsellerden
1004 m2 alanlı 587 ada, 4 parsel nolu hisseli taşınmazın tamamı 769.000.-YTL na 04 Ekim 2007 ve 30
Ekim 2007 tarihlerinde; 1095 m2 alanlı 587 ada, 2 nolu parsel ise 07 Ocak 2008 tarihinde 850.000.-
YTL na satın alınmış, 28 9ubat 2008 tarihinde tevhit işlemi yapılmış ve böylece Gölbaşı’ndaki taşın-
mazımızın toplam alanı 3235 m2’ye ulaşmıştır.
Bu aşamada, yaklaşık elli yıla ulaşan yaşıyla oldukça yıpranmış olan, gerek yaşı, gerekse Ankara
Barosu ailesinin sayısının artmış olması nedeniyle gereksinimi karşılamayan, her sene bir tarafı arıza
çıkartan ve o nedenle fazlasıyla masraflı olmaya başlayan, son birkaç yıl içinde Ankara çevresinde olu-
şan depremlerle birkaç kolonu ve duvarı çatlayan mevcut binanın yıkılarak yerine yenisinin yapılması
zorunlu oldu.
Hazırlatılan ve sizlerin de onayına ve bilgisine sunulan projelerin Gölbaşı Belediyesi tarafından
onaylanmasının, 21 Temmuz 2008 tarihinde inşaat ruhsatının alınmasının, yapılacak inşaatın keşfinin
çıkartılmasının ve ihaleye çıkılmasının ardından inşaatın yapımına fiilen 21 Temmuz 2008 tarihinde
başlanıldı.
Yapılan açık davete icabet eden meslektaşlarımızın katılımıyla 31 Temmuz 2008 günü temel atma
töreni yapılan inşaatın 07 Ekim 2008 tarihi itibariyle kaba inşaatı tamamlanmış durumdadır. Sözleş-
mesine göre 07 Kasım 2008 tarihinde tamamlanması öngörülen bina keşif artışları nedeniyle en geç
Aralık/2008 ayı içerisinde bitirilecek ve siz deŞerli meslektaşlarımızın hizmetine sunulacaktır.
150 kişilik şömineli restoranı, 50 kişilik asma kat kafesi, barı, mutfaŞı, idare odası, çocuk odası
vb. gibi birimleri olan tesisin alt katında 200 kişilik bir konferans salonu ve fuayesi yer alıyor. Bahçe-
sinde barı, dinlenme alanları, açık şömineli mekânları, çocuk bahçesi, otoparkı, özel bitki donanımı
bulunan ve kır düŞünü yapmaya da elverişli olan tesis tamamlandıŞında, Gölbaşı’nın en seçkin yeri
olacak ve Ankara Barosu ile üyelerinin gereksinimine uzun yıllar hizmet edecektir.
Kimi zaman Baro Han, kimi zaman Ankara Barosu EŞitim Merkezi (ABEM) olarak isimlendirilen
Ihlamur Sokak No: 1 Sıhhiye adresindeki binanın alt katındaki konferans salonuyla giriş katında ders-
lik olarak kullanılan mekân ve yine asma katındaki kafeterya ile bu katta bulunan staj sekreterliŞi Sa-
yın Sadık ErdoŞan’ın başkanlıŞını yaptıŞı 2000-2002 döneminde yapılan son derece yerinde bir tercih-
le Baromuza, meslektaşlarımıza ve stajyerlerimize hizmet verecek duruma getirilmiş, Sayın Semih
Güner’in başkanlıŞını yaptıŞı 2002-2004 yönetimi de bu mekanları koruyup geliştirmiş ve amacına
uygun hizmet verecek konuma getirmiştir.
Bizden önceki yönetimlerden devir aldıŞımız bu güzel miras 2004-2006 ve 2006-2008 yönetimleri
olarak tarafımızdan da korunmuş, asma kata yapılan teras kafeterya ve yine bodrum kata yapılan Hu-
kuk Müzesi ile mevcut mekânlar geliştirilip zenginleştirilmiştir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 7


Baro Han’da kiracı olan T.C. Başbakanlık Özürlüler şdaresi’nin kirası altında olan katları tahliye
etmesi sonrasında, bu yerler Ankara Barosu tarafından kiralanmış ve böylece binanın tamamına kiracı
olarak tasarruf etme yetkisi Ankara Barosu’na intikal etmiştir.
Binanın gerek kırkı aşan yaşıyla fazlaca yıpranmış bulunması, gerekse çok uzun yıllardan bu yana
binada herhangi bir tadilatın/onarımın yapılmamış olması nedeniyle binada esaslı bir tadilat/onarım
süreci başlatılmıştır.
Başlanılan bu süreçte ve bu aşamaya kadar binanın 8 katındaki ara bölmeler yıkılmış, çatı yalıtımı
yapılmış, elektrik, su, mekanik tesisatı, pencere doŞramaları, asansörü tamamen yenilenmiş, dış cephe
boya ve tadilat işleri tamamlanmıştır.
Aralık/2008 ayı içerisinde tamamlanması öngörülen binanın han girişi ile kafeterya/staj sekreterli-
Şi girişi tek giriş haline getirilecek, binanın giriş katı önünde geniş bir fuayesi olan “Sanat Galerisi”
olarak düzenlenecek, bu bölüme staj eŞitiminde kullanılmak üzere mobil kurgusal duruşma salonu
yerleştirilecek, birinci ve ikinci katlarda 6 adet derslik bulunacak, üçüncü, dördüncü ve beşinci katlar
kurullara tahsis edilecek, altıncı kata halen Necatibey 51 numarada bulunan “Bilgi ve Belge Merke-
zi/Kütüphane” yerleştirilecek, yedinci kat yönetim katı olarak düzenlenecek, sekizinci kat, içinde bi-
lardosu, internet kafesi, oyun ve okuma bölümü, barı, TV/maç yayın düzeni olan avukat hobi katı ola-
cak, sekizinci kat merdivenle çatı katına/roofa baŞlanacak, çatı katının/roofun üzeri camla kaplanacak-
tır. Barı, lokantası, kafeteryası bulunan bu mekân, kış aylarında kış bahçesi, yaz ve bahar aylarında
yan cepheleri açık keyifli bir teras olarak kullanılacaktır.
Bütün bunları neden mi yaptık? Sizler her şeyin en güzeline layık olduŞunuz için yaptık, Andre
Gide’nin özlü ifadesiyle “Yapılması gerekeni yapmamak düne ayak uydurmak” olduŞu için, yani düne
ayak uydurmamak için yaptık.
Aralık/2008 ayı ortalarında Gölbaşındaki yeni tesisimizde sabah kahvaltısında, Ihlamur Sokak
No: 1 adresindeki Baro Han’ın sekizinci katında beş çayında buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın.
Saygılarımla.

Av. V. Ahsen Coşar


Ankara Barosu Başkanı

8 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Ya Sev Ya Terk Et, Yoksa Ne?
Bu tehdidi demokratik buluyorsanız eğer;
eğer; siz faşizmi ne sanıyorsunuz?
Bülent Turhan Gündüz*

Özgün biçimi, ‘Amerika: ya sev ya terk et’ten taklit ‘ya sev ya terk et’ safsatası
bu günlerde ülkemiz siyasetini karartmaya başladı.
(Safsatanın bile taklidini kullanıyorlar)

Bir yanlış dilemma örneŞi olan ‘ya sev ya terk et’ safsatası, yalnızca iki seçe-
nek varmış gibi bir akıl yürütmeyle insanı iki seçenekten birini seçmeye zor-
lar. Safsatalar yanlış akıl yürütme örnekleridir; kanıtlanmak istenen sav için
ortaya konulan varsayımlar yetersizdir ve kanıtlanmak istenen savı ya da ula-
şılmak istenen sonucu desteklemezler. Oysa seçenek sayısı ikiden fazladır;
örneŞin sevmeyebilir ama terk etmeyebilirsin de ya da sevip terk edebilirsin.

Seçenekler bunlarla da sınırlı olmayıp, “kimi sevmeliyim; tek yönlü yola ters-
ten girip, geri giderek haksızlıŞınıza yol açmadıŞım için beni dövmeye çalışan
sizi mi?” diye sorabilir; “Güldürmeyin beni… Sizi sevmeyeceŞim! Siz istiyor-
sunuz/istemiyorsunuz diye de yaşadıŞım coŞrafyayı terk etmeyeceŞim.” resti-
ni de çekebilirsiniz!

William Styron’un aynı adlı romanından Alan J. Pakula’nın yazarla birlikte senaryolaştırdıŞı
‘Sophie’s Choice’ filminde, Alman SS Subayı Sophie’den seçim yapmasını ister. Subay Polonya’da
Sophie’nin yaşadıŞı kentteki insanlar arasından Yahudi, Çingene ve Komünistleri ayırarak çocuk yaşlı
demeden onları Auschwitz toplama kampına göndermekle görevlendirilmiştir.
…onlar Nazi Partisini ve iktidarını sevememişlerdir, gidecek bir yerleri de yoktur!
Subay hoşlandıŞı (bu sadece yataŞa atmak isteŞi ile sınırlıdır, sevgi içermez) ve Yahudi veya Ko-
münist olmadıŞını söyleyen, hatta Hıristiyan olduŞunu iddia eden kadına kendince bir iyilik yapmak-
ta; kadını serbest bıraktıŞı gibi iki çocuŞundan birini de kurtarma şansını vermektedir. Üstelik de
Sophie’nin Hıristiyan inancını denemekte ve ona bunun gerekçesini yine Yeni Ahitten şsa’ya atfedilen
bir algıyı “şsa, ‘bana gelmek için küçük çocuklara ızdırap çektirin’ dememiş miydi?” diye sorarak
anımsatıp işlediŞi suça övgü düzmeyi de ihmal etmez ve hükmünü verir; “çocuklarından biri sende
kalabilir”
…ve bir faşistten daha iyisini bekleyemezsiniz!
Oysa Sophie için olan biten; bir annenin aylarca her tür acıya katlanarak canından can kattıŞı yav-
rularından birini kendi elleri ile ölüme göndermek ve kurtardıŞı yavrusunun yüzüne her baktıŞında,
yaptıŞının kahredici vicdan azabını çekmeye mahkûm edilmesidir.
…ve bir faşistten bunu anlamasını bekleyemezsiniz!
Faşizm iki dünya savaşı arasında ştalya’da Benito Mussolini’nin kurduŞu partiyi ve iktidarı sıra-
sındaki uygulamalarını tanımlamakla birlikte; özellikle ikinci dünya savaşı sırasında, Alman Nazi Par-
tisi (Nasyonal Sosyalist Parti) ve kurucusu Adolf Hitler’in (uyguladıkları vahşetin) gölgesinde kalması
nedeniyle; günlük kullanımda Alman Nazi Partisinin yaşama geçirdikleri ile tanımlanmaktadır. ştalyan

* Avukat, Ankara Barosu.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 9


faşizm’i ile Alman Nazizm’i arasında elit yaklaşım açısından büyük farklar olmasına raŞmen; örgütsel
ve duygusal yönelim açısından herhangi bir farkın olmaması, var olan farkları görmezden gelmemizin
en büyük nedeni.
Faşizmi, faşist partilerin bu güne kadar (iktidarları dönemlerinde) yaptıklarına bakarak tanımlamak
istersek eŞer; devlet organizasyonunun tipik biçimde terör içeren egemenliŞini, güçler ayrılıŞının (en be-
lirgin biçimiyle baŞımsız yargı ve hukukun üstünlüŞü) olmadıŞı, milliyetçi küçük burjuva ideolojisiyle
donanmış tek partinin kontrolündeki baskı rejimini savunan bir ideoloji olduŞunu söyleyebiliriz.
KastettiŞimizin ulus-devlet içinde yaşayan her etnik köken ve kültürden insanı vatandaş düzle-
minde kavrayan bir milliyetçilik olmadıŞı açıktır. Faşizmin kendini tanımladıŞı milliyetçiliŞin, daha
net biçimde üstünlük ölçütleri tanımlanmış tek bir etnik köken ve kültürü kutsayan ırkçılık (kafatas-
çılık) olduŞunun kabulü gerekir.
Faşizm bu güne kadar hep bir saŞ ideoloji ve bu ideolojinin baskıcı devlet yapısı olarak kabul
gördü. Temelinde doŞru olan bu kabul; bazı durumlarda gerçekleri açıklamaya yetmiyor. ÖrneŞin
ikinci dünya savaşı sonrası biçimlenen yeni Dünya’da yerini bulan ve Sosyalist ideolojiyle tanımlan-
maya çalışılan devlet örgütlenmelerinin (bazılarının kuruluş anında, bazılarının da zaman içinde) faşi-
zan örgütlenme ve yönetme ilkelerini yaşama geçirdiklerini gördük. Yine dinden temellenen (şeri)
devlet örgütlenmelerinde de (ki şsrail ve şran iki başarılı örnektir), aynı türden yönetme ilkelerinin
yaşama geçirildikleri açıkça görülmektedir. Kısaca faşizmin gelişen/deŞişen arketipine her türden tota-
liter/baskıcı devlet örgütlenmesinde rastlarız.
Faşizmin iki dünya savaşı arasındaki dönemde ve ikinci dünya savaşı sonrası süreçteki gelişimini
bir iki nedenle açıklamak olanaklı olmasa da; nedenleri ülkeden ülkeye ve yaşananlara baŞlı olarak
deŞişiklikler göstermekle birlikte; ekonomik göstergelerin tabana vurduŞu, üretim araçlarına sahiplik
ve paylaşımda insanlar arasında uçurumların oluştuŞu, yaşanılan açlık ve sefaletin insanların her tür-
den özgürlük istemlerinin üzerini örten bir çaresizliŞe dönüştüŞü coŞrafyalar, faşizmin güçlenmesi
için en uygun ortamları oluştururlar. Halkın cehalet düzeyi, faşizm için süreci hızlandıracak bulun-
maz bir fırsata dönüşebilir.

…Faşizm modern dünyanın en karanlık, en rahatsız edici halidir!


şktidarların faşist olması tehlikelidir ama vatandaşların faşist ideolojiyi ve saf-
satalarını kutsaması kadar deŞil. Özgür vatandaşlar sonunda faşist iktidarları
yıkıp, özgür fikirleri iktidar yaparlar ama vatandaşların faşist ideolojiyi ve
safsatalarını kutsamaları hali özgür yaşama umutlarının tamamının sonu an-
lamına gelir!

Özgür insanların yaşadıŞı toplumlarda kimse, ötekini birbirinin tersi iki seçenekten oluşan bir
safsatanın altına gizlenmiş kötülükler içeren tehditlerle, bu safsatanın içerdiŞi seçeneklerden birini
yapmaya zorlayamaz.
Hukuk devletinde işler biraz daha farklıdır, böyle bir safsata ile insanları tehdit edenlerin başına
savcılar üşüşür de bu haddini bilmez zorbalar nefes alamaz hale gelirler.
Geri kalmış ülkelerde faşizmin kolayca güçlenmesinin ekonomi dışında anlaşılabilir nedenleri
vardır, ortadadır. Bir kere iktidarı oluşturan güçler, iktidarın ve yaşamın kendileri ile kaim olduŞu ya-
nılsaması/açgözlülüŞü/aldatması ile donanmışlardır. Kendileri dışındaki insanların iktidar hak ve yet-
kilerini kullanabilecek kadar donanımlı (elit) olmadıklarına inanmışlardır. Esas olan topluma hizmet
etmek deŞil, olabildiŞince çok iktidar etmektir. Zaten iktidarı da toplum için deŞil, kendileri ve yakın
çevreleri için istemektedirler.
Sergilediklerinin aksine, milliyetçi deŞildirler. Kişisel çıkarları için gerekirse yabancı güçlerle iş-
birliŞi yapmakta bir saniye bile tereddüt etmezler. Hatta yabancı güçlerin ülkelerinde üslenmelerine,

10 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


bu üstlerde görevli yabancıların ülke hukukunun üstünde bir korumaya sahip olmalarına bile göz
yumarlar.
Gelişmiş yabancı ülkelere ve ülke insanlarına hayranlık duyar, kendi ülke insanlarından nefret
ederler. Ancak iktidarlarının devamı vatandaşların milliyetçi olmalarına ve ruhban sınıfının baskısı al-
tında bir dogmaya iman etmelerine sıkı sıkıya baŞlıdır.
Bunun kaçınılmaz sonucu ve bir gereksinim olarak; insanlara duygularıyla baŞlanacakları simge-
ler gösterirler. Dogma olan sorgulanamaz din inancını ve güvenilmez nasıl okunsun istenirse öyle ya-
zılan, nasıl yazılırsa öyle okunan tarih disiplinini kullanarak simge düşmanlarını da birlikte yaratıp,
yönetilenlerin önüne koyarlar. Güçlü dış düşman ekonominin sorunsuz kazanımı için tercih edilir bir
yöntem olmakla birlikte; dış düşmanın zayıfladıŞı anlarda veya iktidarlarının muhalefetle karşılaştıŞı
dönemlerde iç düşman yaratmaktan da çekinmezler. Yönetilenler bir yandan bu simgelerle kompleks-
lerini tedavi etmeye çabalarken, diŞer yandan da simgelere düşman vatan hainleri ile uŞraşmaktan,
hiçbir şey üzerinde uzun uzadıya düşünmeye fırsat bulamazlar. Yanaklarındaki çökmüş sararmanın,
yönetenlerin yanaklarındaki şişkin kızarmanın farkına bile varamazlar. Asıl hedeflenen de budur!
Geri kalmış ülke insanları çoŞunlukla, aşiret kurallarıyla ve baskıcı aile yapılanmasıyla faşizm
ideolojisinin yönetme biçimine alışkındırlar. Kendine güvensiz yapısıyla yaşamak ve doŞru davran-
mak için yönlendirilmeye, yönlendirecek bir lidere doŞal gereksinim duyarlar.
Bu kişisel yapıları ve yönetenlerin gürültülü propagandaları altında muhakeme yeteneŞini yitiren
yönetilenler, gerçeklik yanılsaması içinde cepheleşirler. Zamanla öyle bir hal alır ki bu durum, kim
hangi cephede belli deŞildir, niye o cephede olduŞunu kimse bilmez ve cepheler anlık olarak deŞiş-
meye başlar. Cepheler deŞiştikçe düşmanlarla birlikte dostlar da deŞişir. Bir gün önce nefret ettiŞi eski
düşmanla ittifak yaparken, bir gün önce ittifak ettikleri yeni düşmanı boŞazlamaya çalışırlar. Din ve
tarih ile anlatılmaya çalışılanlarla günlük gerçekler karşılaştırılmaz bile.
...sorgulanamaz dogmalardan özgürlük, güvenilemez geçmiş kurgusundan güvenli bir gelecek ku-
rulamaz!
“Özet faşizan”, özetin özeti ‘slogan’dır. Okuma ve düşünme yoksunu geri kalmış ülke insanları,
tartışmaları bile sloganlarla yaparlar. Geçmişten getirdikleri ve günlük propagandaların ezici etkisi al-
tında empati yeteneŞini yitirmiş insanlar, adalet duygusundan yoksun yaşarlar. Farklı düşünen herkes
diŞerine göre ‘vatan hainidir’ artık…
Hiç kimse en cahil bile övemediŞi bir suçu işleyemez. Düşünsel yetersizliŞin çaresizliŞinde şiddete
yönelen geri kalmış insan için vatan hainlerinin deŞersiz yaşamlarına son vermek kahramanlıktır…
…ve kahramanlık katle düzülen en yüksek övgüdür!

Sayın Baylar/Bayanlar;
Baylar/Bayanlar;
Her kimseniz,

Bizleri birbirinin tersi iki seçenek arasında seçim yapmaya zorlayan, bunları yapmazsak öldürüle-
ceŞimiz tehdidini altına sakladıŞınız bu safsatadan ne umuyorsunuz?
Bir yıl önce yapılmış kaldırımları söküp yeniden yapan, kişisel hırslarını deniz fenerleri ile aydın-
latan sizleri, sevemeyeceŞimizi bilecek kadar akıllısınız.
Tehdidin muhatabı diŞer insanları bilmem ama kendi adıma vereceŞim yanıt “Daha çok beklersi-beklersi-
niz.”
niz.” olacaktır! Yanlış anlamayın sizden ve tehditlerinizden korkuyorum. Çünkü çıkarlarınız için bana
hiç acımadan her şeyi yapabileceŞinizi biliyorum. Biliyorum çünkü bundan önce binlerce insana sade-
ce bu nedenle inanılmaz zararlar verdiniz. Ama bu korku bile sizi ve yaptıklarınızı kabullenmeme
yetmez. Tam aksine ömrüm oldukça sizlerle, yaşadıŞım coŞrafya ve çocuklarımızın gelecekleri için
mücadele edeceŞim. Asla teslim olmayacaŞım, yaşadıŞım coŞrafyayı terk etmeyeceŞim.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 11


Arabalarınızın camlarına, kaputlarına yapıştırdıŞınız çıkartmalar ile beni kandıramazsınız. Yurt-
sever olmadıŞınızı arabalarınızı çocuk yaşlı demeden kendi insanlarınızın üzerine sürmenizden anlı-
yorum.

Geri kalmış ülke insanları patates gibidir. Bütün zenginlikleri yerin altındadır
(geçmişinde) ve yerin üzerinde (bu günlerinde) deŞerli hiçbir şeye sahip ol-
madıklarını düşündükleri için; geçmişleri ile övünür dururlar.

Her türden sohbet veya toplantıda “her karışı atalarımızın kanlarıyla sulanmış” diyerek kutsadıŞı-
nız vatan topraklarının yine her karışına balgam tükürmekten en ufak bir sıkıntı duymuyorsunuz.
Bir karış daha fazla mülk edinebilmek için ormanlarını yakarken; bir kirli kuruş fazla kazanabil-
mek için fabrikalarınızın atıkları ile nehirlerini kuruturken; birkaç fazla oy için daŞıttıŞınız kaçak kö-
mürle solunacak havasını zehirlerken;
Bu ülkenin limanlarını, madenlerini velhasıl sahip olduŞu her tür zenginliŞi üç kuruşa yabancıla-
ra satarken; en romantik antiemperyalist mücadelelerden biri olan Kurtuluş Savaşı şehit ve gazilerini
bir an için olsun yâd ediyor musunuz gerçekten?
Zorlamayın o narin beyinlerinizi, patlatırsınız sonra! Aklınızın ucundan bile geçmediŞini biliyo-
rum zaten, sizinle eŞleniyorum… Bunu anlayabildiniz mi? Sanmıyorum!
Sahi siz faşizmi ne sanıyorsunuz?

12 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 13-25

Cumhurbaşkanı’nın Tek Başına


Başına Yaptığı Đşlemler ve
Yargısal Denetimi Soru
Sorunu

Ali Ulusoy*

Cumhurbaşkanının yapmaya yetkili olduŞu iş- devamında (2. Fıkra) ise, “Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının
lemlerden hangilerinin “tek başına yaptıŞı işlem- resen imzaladıŞı karar
kararlar ve emirler aleyhine
ler” kategorisine girdiŞi; başka bir ifadeyle, “Cum- Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine
mercilerine baş-
baş-
hurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemler” ifade- vurulamaz.”
vurulamaz hükmü getirilmiştir. Konuyla doŞ-
sinden tam olarak neyin anlaşılması gerektiŞi ve rudan ilgili bir başka anayasal düzenlemede
ayrıca, bu tür işlemlerin yargı mercileri önünde (m.125/2) de, “Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının tek başına
dava edilip edilemeyeceŞi ve dava edilebilirse yapacaŞı işlemlerin yargı denetimi dışında oldu-
oldu-
hangilerinin dava edilebileceŞi sorunu Kamu Şu”
Şu hükme baŞlanmıştır. Aynı şekilde, 2577 sayı-
Hukuku Doktrini ve PratiŞini sürekli meşgul lı şdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesi-
eden önemli sorunlardan biridir. Sorunu salt teo- nin son fıkrasında, “Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının doŞru-
doŞru-
rik boyutun dışına taşırıp, uygulamada da önemli dan doŞruya yaptıŞı işlemler idari yargı de
denetimi
bir sorun haline getiren asıl nokta, 1982 Anaya- dışındadır”
dışındadır şeklinde bir düzenleme bulunmakta-
sasında bu tür işlemlere karşı yargı yoluna gidil- dır.
mesini engelleyen veya sınırlayan açık anayasal Doktrinde, demokratik meşruluŞun bir gereŞi
hükümlerin varlıŞıdır (m.105/2 ve m.125/2). * olarak, sorumsuz Devlet Başkanının (Cumhur-
BilindiŞi üzere Anayasanın 104. maddesinde, han- başkanı) işlemlerinin kural olarak karşı-imzaya
gilerini “karşı-imza”ya tabi olarak, hangilerini ise tabi olması gerektiŞi, aksi halde bu tür işlemlerin
“tek başına” yapabileceŞi hususunda herhangi bir siyasi yönden sorumlusunun bulunamayacaŞı;
belirleme yapılmaksızın, Cumhurbaşkanının gö- ancak Devlet Başkanının yaptıŞı bazı işlemlerin
rev ve yetkileri sayma yoluyla belirtilmiştir. Ana- ise (örneŞin Devletin başı olma sıfatının gerektir-
yasanın bir sonraki maddesinde ise, öncelikle, diŞi bazı sembolik yetkiler ve Yasama alanına
Cumhurbaşkanının kararlarının genel kural olarak ilişkin bazı yetkiler), doŞası gereŞi karşı-imza ku-
“karşı-imzaya”, (yani Başbakan ve ilgili bakanların ralından ayrık tutulması gerektiŞi ve hemen tüm
imzalarına) tabi olduŞu öngörülmüş (m.105/1); demokratik ülkelerde bu tür istisnalara yer veril-
ancak Anayasa ve kanunlarda Cumhurbaşkanının diŞi; buna karşın 1982 Anayasamızda Cumhur-
karşı-imzaya gerek olmaksızın “tek başına yapabi- başkanının hangi işlemlerinin karşı-imzaya tabi,
leceŞi belirtilen işlemleri” bu karşı-imza kuralın- hangilerinin ise tabi olmadıŞı noktasında açıklık
dan ayrık tutulmuştur (m.105/1)1. Aynı maddenin olmamasının karmaşa yarattıŞı; ayrıca Cumhur-
başkanının “tek başına”/”resen”/”doŞrudan doŞ-
* Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi şdare Hu-
kuku Anabilim Dalı ulusoy@law.ankara.edu.tr başına yapabileceŞi belirtilen işlemleri dışındaki bütün
1
“Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diŞer kanunlarda Baş- kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu ka-
bakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek rarlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.”

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 13


ruya” yaptıŞı işlemlerden özellikle “idari” ve nu ile en baŞlantılı gibi görünen yüksek mahke-
“icrai” nitelikte olanlarına karşı yargı yolunun melere (Anayasa Mahkemesi ve Danıştay) üye
kapatılmasının demokratik hukuk devleti ilke ve seçme ve atama işlemleri dahi Yargı Fonksiyonu-
teamülleriyle baŞdaşmadıŞı hususlarında fikir na deŞil şdari Fonksiyona dahil işlemlerdir. Çün-
birliŞi bulunmaktadır2. kü bu tür seçme ve atama işlemleri maddi veya
Buna karşın, Doktrinde olsun, yargısal içtihatlar- şekli ölçüte göre Yargı Fonksiyonu tanımı kap-
da olsun, Cumhurbaşkanının “tek başına”, “re- samına girmediŞi gibi, örneŞin rektörlük veya
sen” veya “doŞrudan doŞruya” yaptıŞı işlemlerin genel müdürlük gibi tipik bir kamu görevine
tam olarak neyi ifade ettiŞi yeterince ortaya ko- seçme ve atama işlemi ile arasında teknik yönden
nulamamaktadır. Ayrıca bu tür işlemlere karşı kaydadeŞer bir fark bulunmamaktadır. Cumhur-
yargısal başvuru olanaŞının boyutlarının net ola- başkanının Yargı Fonksiyonuna dahil olarak gö-
rak ve hukuksal dayanaklarıyla belirlenmesi ve rülebilecek işlemlerine verilebilecek nadir örnek-
gerekçelendirilmesinde de önemli sorunlar bu- lerden biri, Anayasa Mahkemesine dava açma iş-
lunduŞu gözlemlenmektedir. lemidir5.
1) Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının “tek başına”
başına”, “resen”
resen” veya Cumhurbaşkanının Yürütme fonksiyonuna dahil
“doŞrudan doŞruya”
doŞruya” yaptıŞı işlemler hangile-
hangile- işlemleri ise, Devlet Başkanı sıfatıyla yaptıŞı ve
ridir? esasen sembolik nitelikte olanlar (sembolik iş- iş-
Cumhurbaşkanının işlemlerini
işlemleri fonksiyonel (iş-
lemler) ve icrai nitelikte
nitelikte olanlar (icrai işlemler)
olarak ikiye ayrılabilir. Bunlardan birinci gruba
levsel) açıdan üç gruba ayırabiliriz: Yasama fonk-
fonk-
siyonuna dahil işlemleri, Yargı fonksiyonuna da- girenler, siyasi yönden etki ve sonuç doŞurabilse
da-
hil işlemleri ve Yürütme fonksiyonuna de, gerçek anlamda hukuksal etki ve sonuç do-
fonksiyonuna dahil iş-
iş-
3
lemleri . Bu arada not edelim ki, fonksiyonel açı- Şurmayan işlemlerdir. şcrai olanlar ise, Cumhur-
dan bakıldıŞında, Cumhurbaşkanının Yargı fonk- başkanının Yürütme fonksiyonuna dahil olup,
gerçekte hukuksal etki ve sonuç doŞuran işlemle-
siyonuna dahil olan işlemleri son derece sınırlı-
dır. Zira maddi ölçüt de uygulansa şekli ölçüt de ridir. Bunları da Siyasi Yö
Yönü AŞır Basan şşlemler
uygulansa4, Cumhurbaşkanının Yargı Fonksiyo-
(siyasi işlemler) ve şdari işlemler olarak yine iki
gruba ayırmak mümkündür. Cumhurbaşkanının
2
Siyasi yönü aŞır basan işlemleri, Ülkenin iç ve dış
Bkz. Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, 8. Baskı,
Yetkin y., Ankara 2005, s.311 vd.; Bülent TANÖR/Nec-
siyaseti ve uluslararası ilişkileriyle doŞrudan ilin-
mi YÜZBA9IOİLU, Türk Anayasa Hukuku, 8. Baskı, Be- tili olan ve “hükümet tasarrufu” kategorisinde
ta y, şstanbul 2006, s.305 vd.; 9eref GÖZÜBÜ- görülebilecek işlemlerdir. Bu özelliŞi itibarıyla bu
YÜK/Turgut TAN, şdare Hukuku, C.I, Genel Esaslar, 5. tür işlemlerin yargısal denetime tabi tutulması
baskı, Turhan y, Ankara 2007, s.191 vd.; Kemal GÖZ-
LER, Türk Anayasa Huku Hukuku
zaten mümkün deŞildir. şdari işlemler ise, Cum-
ku, Ekin y, Bursa 2000, s.518
vd. hurbaşkanının teknik olarak “idari işlem” niteli-
3
Bu çalışmada Yasama ve Yürütme fonksiyonlarının mad- Şinde görülebilecek, yani “idari fonksiyon kap-
di ölçüte göre deŞil şekli ölçüte göre tanımlanmaları esa- samında, hukuksal etki ve sonuç doŞurmaya el-
sı benimsenmiş olup; şekli ölçüte göre Yasama Fonksi-
verişli ve tamamlanmış irade açıklaması” özelliŞi
yonu, parlamento tarafından, önceden belirlenmiş pro-
sedüre göre kanun yapma, hükümetin siyasi denetimini taşıyan işlemleridir.
yapma ve bütçe denetimi yapma faaliyetleri ile bu faali- Cumhurbaşkanının idari işlemleri arasında ise,
yetlerin doŞrudan ve asli şekilde nedeni veya sonucu
olan faaliyetlerdir. Yürütme fonksiyonunun ise şekli öl-
çüte göre somut ve kapsayıcı bir tanımı yapılamamakta göre Yargı Fonksiyonu ise, baŞımsız bir mahkeme tara-
ve ancak “Yasama ve Yargı fonksiyonuna girmeyen her fından, yargılama prosedürü uygulanarak, kesin hüküm
türlü kamusal faaliyetler” olarak tanımlanabilmektedir. gücünde bir kararla ortaya konulan uyuşmazlık çözme
4
Maddi ölçüte göre Yargı Fonksiyonu, bir hukuksal uyuş- ve ceza verme faaliyetleri ile bu faaliyetlerin doŞrudan ve
mazlıŞın nihai ve kesin olarak çözümlenmesi ve hukuka asli şekilde nedeni veya sonucu olan faaliyetlerdir.
5
aykırı fiillere karşı yaptırım kararı alınması (ceza veril- Zira mahkemeye dava açma işlemi, yukarıda verdiŞimiz
mesi) faaliyetleri ile bu faaliyetlerin doŞrudan ve asli şe- Yargı Fonksiyonu tanımına göre, yargılama faaliyetinin
kilde nedeni veya sonucu olan faaliyetlerdir. 9ekli ölçüte doŞrudan ve asli şekilde “nedeni” olan bir faaliyettir.

14 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


karşı-
karşı-imzaya tabi
tabi olan işlemler ve tek başına yap-
yap- yasa Mahkemesine Yargıtay, Danıştay, Askeri
tıŞı işlemler olarak ikili bir ayırım yapılabilir. Yargıtay, AYşM, Sayıştay ve YÖK tarafından öne-
Cumhurbaşkanının karşı-imzaya tabi olan işlem- rilen adaylar arasından üye seçilmesi ile Askeri
leri, Cumhurbaşkanının, tekemmül etmesi ve ic- Yargıtay ve AYşM’e üye seçilmesi işlemleri de ay-
ra edilebilir olması ancak Başbakanın ve ilgili ba- nı kategoriye girmektedir.
kanların imzasıyla mümkün olabilen işlemleridir. Cum-
Bu noktada ayrıca not etmek gerekir ki, Cum-
Bakanlar Kurulu kararları ve müşterek kararna- hurbaşkanının iradesinin başka makamlarca sı- sı-
meler bunun en tipik örneŞidir. Cumhurbaşka-
Cumhurbaşka- nırlan
nırlandıŞı işlemler ile Cumhurbaşkanının karşı-
karşı-
nının tek başına yaptıŞı işlemler ise, Cumhur-
Cumhur- imzaya tabi olan işlemleri’ni birbirine karıştır-
başkanının karşı-
karşı-imzaya tabi olmayan ve tekem-
tekem- mamak gerekir. Birincilerde tekemmül eden iş-
mül eden işlem metninde sadece Cumhurbaşka-
Cumhurbaşka- lem metninde sadece Cumhurbaşkanının iradesi
nının imzasının bulunduŞu
bulunduŞu işlemle
işlemleridir. Nitekim (imzası) yer almakta iken, ikincilerde tekemmül
Anayasanın 105. maddesinin 1. fıkrası “Cumhur- eden işlem metninde Cumhurbaşkanının iradesi
başkanının tek başına yaptıŞı işlemleri” bu ma- (imzası) ile birlikte ve aynı metinde başka ma-
kamın karşı-imzaya tabi olmayan işlemleri şek- kamların (Başbakan ve ilgili bakanlar) da iradele-
linde tanımlamaktadır. Hatta aynı hükümde, bu ri (imzaları) bulunmaktadır. ÖrneŞin rektör ata-
tür Cumhurbaşkanı işlemlerinin neler olduŞu- masında, işlemi tekemmül ettiren nihai metin
nun Anayasa veya kanunlarda açıkça belirlenme- olan ve Resmi Gazete’de yayımlanan kararname-
si gerektiŞi esası da öngörülmektedir. Yukarıda de sadece Cumhurbaşkanının imzası bulunmakta
da deŞindiŞimiz gibi, pozitif hukukumuzda bu iken, tipik bir karşı-imzaya tabi işlem olan müş-
baŞlamdaki sorun, Anayasa ve kanunlarda bu hu- terek kararnamelerde ise Resmi Gazetede yayım-
susta açık belirleme yapılmamış olmasıdır. lanan işlem metninde Cumhurbaşkanının imzası
Cumhurbaşkanının işlemleri konusunda yapıl- yanında (altında) Başbakanın6 ve ilgili bakanın
ması gereken son bir ayırım daha bulunmaktadır. imzaları da yer almaktadır.
Buna göre, Cumhurbaşkanının idari işlemlerin- Cumhurbaşkanının resen imzaladıŞı işlemler ise,
den ikinci kategori olan “Tek
Tek başına yaptıŞı iş-
iş- diŞer kategorinin aksine, Cumhurbaşkanının ira-
ira-
lemler kategorisini de, Cumhurbaşkanının ira-
lemler” ira- desinin başka makam ve organlarca sınırlanma-
sınırlanma-
desinin başka makamlarca sınırlandıŞı işlemler dıŞı işlemlerdir.
işlemlerdir Bu tür işlemlerde Cumhurbaş-
ve Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının resen imzaladıŞı işlemler kanının iradesi, Anayasa ve kanunlarla belirlenen
olarak ikiye ayırmak gerekmektedir. temel çerçeve içinde o işlemin içeriŞini belirle-
Cumhurbaşkanının iradesinin başka makamlarca mede serbest olup, işlemi o ya da bu şekilde yap-
sınırlandıŞı işlemler, Cumhurbaşkanının tek ba- mada seçme hakkına sahiptir. ÖrneŞin bu kate-
şına yaptıŞı işlemlerden, işlemin yapılması ve içe- goriye giren atama işlemlerinde Cumhurbaşkanı,
riŞinin (konusunun) belirlenmesi hususunda Anayasa ve kanunlarla belirlenen asgari şartları
Cumhurbaşkanının iradesinin bütünüyle serbest taşıyanlar arasından kimi seçeceŞi hususunda
olmadıŞı ve bu iradenin Anayasa veya kanunlar hiçbir makamın karar, görüş ve tavsiyesi ile baŞlı
uyarınca başka organ veya makamlarca belli öl- olmadıŞı gibi, iradesi başka makam ve organların
çüde kısıtlandıŞı işlemler kategorisidir. Bu tür iş- kararlarıyla kayıtlanmış ve kısıtlanmış da deŞil-
lemlere tipik örnek olarak rektör atamaları veri- dir. ÖrneŞin Cumhurbaşkanınca Anayasa Mah-
lebilir. Rektör atama işleminde Cumhurbaşkanı kemesi’ne (üç asil bir yedek üye) ve Danıştay’a
Kanunda öngörülen asgari şartları taşıyan her- (üyelerin dörtte biri) yüksek bürokratlar ve avu-
hangi bir öŞretim üyesini deŞil, ancak ve ancak katlar arasından üye seçilmesi işlemleri bu kate-
YÖK Genel Kurulu tarafından seçilen üç adaydan goriye girmektedir.
birini rektör olarak seçebilmekte ve atayabilmek- Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemler
tedir. Dolayısıyla rektör atama işlemine ilişkin
iradesi YÖK tarafından sınırlanmıştır. Cumhur- 6
Koalisyon hükümetlerinde ayrıca Başbakan Yardımcısı-
başkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Ana- nın da imzası gerekir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 15


arasında Cumhurbaşkanının iradesinin başka iradelerin ve başka makamların “katkılarının” da
makamlarca sınırlandıŞı işlemler ile Cumhurbaş-
Cumhurbaş- bulunup bulunmadıŞı veya önceki aşamada
kanının resen imzaladıŞı işlemler şeklinde ikili Cumhurbaşkanının iradesinin sınırlanmış olup
bir ayırım yapılmasının bizzat Anayasadan kay- olmadıŞının bir işlemin “tek başına yapılan iş-
naklanan bir temeli de bulunmaktadır. Nitekim, lem” olup olmamasına herhangi bir etkisi yoktur.
Anayasanın 105. maddesinin 1. fıkrasında önce- Çünkü teknik olarak “yapılan işlem”den kasıt,
likle Cumhurbaşkanının “karşı-imzaya tabi iş- hukuksal bir irade açıklamasının hukuken sonuç
lemleri” ile “tek başına yaptıŞı işlemleri” arasında doŞurma mertebesine erişmiş halidir.
bir ayırım yapıldıktan sonra, sadece bu ayırım ile Her “işlem” esasında bir “süreci” gerektirdiŞine
yetinilmediŞine ve “tek başına yaptıŞı işlemleri” göre, bu “süreç” içindeki hangi aşamada veya
arasında da 105. maddenin 2. fıkrasında ikinci hangi aşamanın sonunda teknik anlamda bir “iş-
bir alt ayırıma gidilerek, Cumhurbaşkanının “re- lemden” bahsedilebilecektir? ÖrneŞin bir rektör
sen imzaladıŞı kararlarının”, “tek başına yaptıŞı atama işleminde aslında iki farklı algılama müm-
işlemlerin” bir alt kategorisi olarak algılandıŞına kündür. şlk algılamada, “rektör atama işlemi”
tanık olunmaktadır. denildiŞinde gerçekte bir süreç kastedilmekte ve
Başka bir anlatımla, Anayasa m.105/1 ve 125/2’de işlemden bu sürecin tamamı anlaşılmaktadır. Di-
Cumhurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlem- Şer algılamada ise, “rektör atama işlemi” denildi-
ler”den; m.105/2’de ise “resen imzaladıŞı karar- Şinde anlaşılması gereken, rektör atamasına iliş-
lar”dan söz edilmektedir. Cumhurbaşkanının kin nihai irade beyanını gösteren işlem metnidir.
“resen imzaladıŞı kararlar”ın “tek başına yaptıŞı Aslında bu ikinci algılama ilk algılamanın hukuk
işlemler”den tamamen ayrı ve ilgisiz işlemler ola- aleminde “somutlaşmış” ve “sonuca ulaşmış” ha-
rak görülmesi mümkün olamayacaŞına göre; bu- linden başka bir şey deŞildir. Bir bakıma bu iki
rada tartışmaya deŞer husus, Anayasada Cumhur- algılama da pratikte aynı sonuca varmaktadır.
başkanının “resen imzaladıŞı kararlar” ile “tek Ancak somutlaşmamış düşünceler ve irade açık-
başına yaptıŞı işlemler” ifadelerinden tamamen lamalarına hukuksal deŞer atfetmek mümkün
aynı şeyin mi kastedildiŞi, yoksa birincilerin ikin- olamayacaŞına göre, bir işlemden sözettiŞimizde
cilerin bir alt-türü olarak mı düşünüldüŞü husu- ancak bu işlem sürecinin somutlaşmış ve ilgili
sudur. irade açıklamasının sonuçlanmış boyutuna hu-
Düzenleme tekniŞi açısından, aynı maddede veya kuksal bir deŞer atfetmemiz gerekir. Yani teknik
birbirine yakın maddelerde aynı şeyi ifade etmek anlamda, geçerli bir “işlem”den sözedebilmek
için birbirinden tamamen farklı ifadelerin/kav- için, o işlem “sürecinin” hukuken sonuç doŞur-
ramların kullanılması tutarlı olmayacaktır. O hal- ma mertebesine erişmiş noktasını dikkate almak
de, eŞer aynı şeyi ifade etse idi, Anayasanın aynı zorundayız.
maddesinin (m.105) ilk fıkrasında ve diŞer bir Özetlersek, bir makamın “işleminden” bahsetti-
hükmünde (m.125/2) Cumhurbaşkanının “tek Şimizde, kastettiŞimiz şey, belli bir “süreç” sonu-
başına yaptıŞı işlemler”den; diŞer bir fıkrasında cunda o makamın nihai irade açıklamasını so-
ise “resen imzaladıŞı” işlemlerden bahsedilmesi mutlaştıran metin veya belgedir.
ve aynı ifadenin kullanılmaması anlamlı olmaya- Konuya tam ters açıdan yaklaşırsak, belli bir sü-
caktı. reç sonucundaki işlem metninde kimin veya kim-
Öte yandan, her iki ifadenin içeriŞi de birbiriyle lerin somutlaşmış irade açıklaması varsa, o işlem
bütünüyle örtüşmemektedir. Cumhurbaşkanının o kimse veya kimselerin “işlemi” kabul edilmeli-
“tek başına yaptıŞı işlem”den kastedilen, yukarı- dir. Nihai işlem metnindeki somutlaşmış irade
da da deŞinildiŞi gibi, bu makamın karşı imzaya açıklamaları öncesinde, yani işlem sürecinin ön-
tabi olmayıp, tekemmül eden işlem metninde ceki aşamalarında başka kişi, organ veya makam-
yalnızca Cumhurbaşkanının iradesi/imzası bulu- ların da irade açıklamalarında bulunması bu ol-
nan işlemlerdir. Tekemmül eden işlem metni ön- guyu deŞiştirmez; yani o işlemin aynı zamanda
cesinde Cumhurbaşkanının iradesi dışında başka bu kişi, organ veya makamların da “işlemi” oldu-

16 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Şu sonucunu doŞurmaz. ÖrneŞin, bir A kişisinin Zaten Anayasada Cumhurbaşkanının “tek başına
rektör atanmasına ilişkin işlemde, Resmi Gazete- yaptıŞı işlemler” şeklinde bir ifade kullanılmış-
de yayımlanan nihai işlem metninde (atama ka- ken, ayrıca bir de aynı makamın “resen imzaladı-
rarnamesi) sadece Cumhurbaşkanının imzası bu- Şı kararlar” şeklinde farklı bir ifade kullanılması
lunduŞuna ve başka bir kişi, organ veya makamın da bu iki ifadenin tamamen aynı anlama gelme-
imzası bulunmadıŞına göre, bu işlem sadece diŞine bir işaret olarak kabul edilebilir. Bunun
Cumhurbaşkanının bir işlemidir. Bu işleme iliş- yanında, Türk Dil Kurumu’na göre, sözlük anla-
kin sürecin önceki aşamalarında YÖK’ün ve o mı olarak “resen” ifadesi “baŞımsız olarak”, “kim-
üniversite öŞretim üyelerinin de o işleme ilişkin seye baŞlı olmaksızın” anlamına gelmektedir8. Bu
irade açıklamalarında bulunmuş olmaları (aday- da göstermektedir ki burada kastedilen, Cum-
lar arasından seçim veya 6 aday arasından 3 aday hurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemler içinde-
belirleme) sözkonusu “rektör atama işleminin” ki, tamamen “baŞımsız” olarak hareket edebildiŞi
aynı zamanda bunların (YÖK ve öŞretim üyeleri) ve başka organların iradelerine hiçbir şekilde
da işlemi olması anlamına gelmez. Yukarıda yap- “baŞımlı” olmadıŞı işlemler bölümüdür.
tıŞımız açıklamalar çerçevesinde, bu işlem (en
azından uygulamada) karşı-imzaya tabi olan bir Doktrinde Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı
işlem de olmadıŞına7 göre, bu işlem ayrıca, işlemlerinin burada önerdiŞimiz şekilde ve net
“Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı bir işlem- olarak iki ayrı kategoriye ayrılmadıŞına; başka bir
dir”. Bununla birlikte, Cumhurbaşkanının kimin ifade ile, bu tür işlemler için herhangi bir alt ayı-
rektör atanacaŞına ilişkin iradesi sınırlanmış ol- rıma gidilmediŞine tanık olunmaktadır. Buna
duŞundan, böyle bir işlem Cumhurbaşkanının karşın, bazı Danıştay kararlarında ve Doktrinde
“resen imzaladıŞı bir karar” deŞildir. bazı yazarlarca, Cumhurbaşkanının “başka başka or-
or-
ganların katkılarıyla yaptıŞı işlemlerden”
işlemlerden bahse-
Sonuç olarak,
olarak Cumhurbaşkanının tek başına yap- dilmektedir. Bu tür işlemlere tipik örnek olarak
tıŞı işlemlerden, bu makamın iradesinin başka
ise Cumhurbaşkanınca rektör atama işlemi göste-
makamlarca sınırlandıŞı işlemler kategorisini, bu
rilmektedir.
makamın iradesinde böyle bir sınırlamanın söz-
konusu olmadıŞı ve “resen imzalanan” kararlar Bu konuda tam bir netlik olmamakla birlikte,
kategorisinden ayırdetmek gerekmektedir. Her Cumhurbaşkanının bu tür işlemleri, Cumhur-
ne kadar Anayasada Cumhurbaşkanının “tek ba- başkanının “karşı-imzaya tabi işlemleri” ve “tek
şına yaptıŞı işlemler” ve “resen imzaladıŞı karar- başına yaptıŞı işlemleri” dışında, bunlardan bü-
lar” dışında, “iradesi başka makamlarca sınırlan- tünüyle ayrı, üçüncü bir kategori gibi algılan-
mış olan işlemler” şeklinde ayrı bir işlem katego- maktadır. Öte yandan, Cumhurbaşkanının “tek
risinden açıkça bahsedilmese de, yukarıda deŞi- başına yaptıŞı işlemler” ile “resen imzaladıŞı ka-
nildiŞi üzere, “resen imzaladıŞı kararların” “tek rarlar” tamamen aynı şey (aynı kavram) olarak
başına yaptıŞı işlemlerin” bir alt-türü olduŞu an- kabul edilmektedir. Böyle bir algılama, yapabildi-
laşıldıŞına göre, “tek başına yapılan işlemlerin” Şimiz tespite göre, ilk olarak 1993 yılında Lütfi
başka bir alt-türünün bulunması da tutarsız ol- DURAN tarafından, Cumhurbaşkanının bir hu-
mayacaktır. kuk profesörünü Anayasa Mahkemesine üye seç-
me hususundaki bir hukuksal soruna ilişkin ola-
7
Doktrinde bazı yazarlar rektör atama işlemlerinin karşı- rak yazılan bir makalede9 ortaya atılmış ve bu
imzaya tabi olması gerektiŞini savunmaktadırlar (Ör. düşünceyi hemen sonrasında Danıştay 5. Dairesi
özler, age). Ancak bu hususta Ankara 2. şdare Mahke-
Gözler de aynen benimsemiştir10. Aynı yaklaşımın daha
mesinin, “… yüksek öŞretim kurumlarının rektörlerinin
atanması konusunda karşıt imza kuralının aranmasının
8
Anayasanın bu kuruluşlar için öngördüŞü özerklik yapı- http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433
sına aykırı olacaŞı” yönündeki içtihadı Danıştay 8. Dai- CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518CA
9
resi tarafından da onanmıştır (Bkz. Danıştay 8.D, 16.02. Lütfi DURAN, “Anayasa Mahkemesine Bir ÖŞretim Üye-
2007, E.2006/9, K.2007/805). Dolayısıyla pozitif huku- si”, Mali Hukuk, Mart-Nisan 1993, S.44, s.3-5.
10
kumuza göre rektör atama işlemleri karşı-imzaya tabi Danıştay 5.D,
5.D 16.09.1993, E.1992/4035, K.1993/3177,
deŞildir. DD, S.89, s.277 vd.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 17


yakın tarihlerde Danıştay şdari Dava Daireleri şkinci olarak,
olarak sözkonusu yaklaşım Cumhurbaş-
(Genel) Kurulu ve Danıştay 8. Dairesi’nce de ka- kanının “tek başına yaptıŞı işlemler” ile “resen
bul edildiŞine tanık olunmaktadır11. imzaladıŞı kararlar”ı, ikincilerin birincilerin alt-
Lütfi DURAN tarafından ortaya atılan ve Danış- kategorisi olduŞu gerçeŞini göz ardı ederek, bir-
tay tarafından da benimsenen bu yaklaşım üç biriyle tamamen aynı kavramlar olduŞunu var-
açıdan eleştiriye açıktır: saydıŞı için, kanımızca hatalıdır. Nitekim, Ana-
yasanın m.105/1-2 ve m.125/2 hükümlerinden,
şlkin,
şlkin yapılan isimlendirmede sorun bulunduŞu bu makamın “resen imzaladıŞı kararları” ile “tek
görülmektedir. Zira “başka organların katkılarıy- başına yaptıŞı işlemlerin” tamamen aynı şeyi ifa-
la yaptıŞı işlemler” ifadesi, bu makamın “resen de etmediŞi ve birincilerin ikincilerin bir türü
imzaladıŞı kararlar” ifadesinden farklı bir şeyi (alt-türü) olduŞu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu
ifade etmek için kullanılmakla birlikte, Cumhur- hususa ilişkin açıklama ve deŞerlendirmelerimiz
başkanının “resen” imzaladıŞı bir işlemin bile yukarıdadır.
başka organların “katkılarıyla” yapılmasının her
zaman mümkün olduŞu olgusu gözden kaçırıl- Son olarak ise, adıgeçen yaklaşım, Cumhurbaş-
maktadır. ÖrneŞin, Cumhurbaşkanının “resen” kanının işlemlerinden “başka organların katkıla-
yaptıŞı tipik işlemlerden “bir mahkumu affetme- rıyla yaptıŞı işlemler” olarak isimlendirdiŞi ve as-
si” işlemi, uygulamada, ilgililerin inisiyatifi üze- lında “iradesinin başka organlarca sınırlandıŞı iş-
rine, Cumhuriyet savcılıkları ve Adalet BakanlıŞı lemler” olarak isimlendirilmesi gereken kategori-
tarafından yapılan ön işlemler sonucunda Cum- yi, bu makamın “karşı-imzaya tabi işlemleri” ve
hurbaşkanlıŞına intikal ettirilen başvuru ve tek- “tek başına yaptıŞı işlemler” dışında, bunlardan
lifler üzerine tesis edilmektedir. Burada Cumhu- farklı 3. bir işlem türü olarak öngördüŞü için ha-
riyet savcılıkları veya Adalet BakanlıŞının “katkı- talıdır. Çünkü ilgili Anayasa hükümleri esas alı-
larının bulunması” bu tür işlemlerin “resen imza- narak yapılacak deŞerlendirmede, Cumhurbaş-
lanan karar” niteliŞinde görülmesine engel deŞil- kanının idari işlemleri için, “karşı-imzaya tabi iş-
dir. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanınca “resen” im- lemleri” ve “tek başına yaptıŞı işlemler” dışında
zalanan başka bir karar olarak, Anayasa Mahke- üçüncü bir işlem kategorisi bulunduŞunu ileri
mesine avukatlar kontenjanından üye seçimi ön- sürmek mümkün deŞildir. Bu hususta öngörülen
cesinde, Türkiye Barolar BirliŞinden bir aday bu üçüncü kategori yapay ve hatta “zorlama” ola-
hakkında görüş sorulsa ve gelen görüşten sonra rak nitelenebileceŞi gibi, herhangi bir anayasal ve
üye seçimi yapılsa, burada da “başka organların hukuksal dayanaktan da yoksundur.
katkıları” ile bir işlem tesis edilmiş olmayacak Bu konudaki temel içtihat olan Danıştay 5. Dai-
mıdır? resi’nin 1993 yılındaki kararında, Cumhurbaşka-
O halde buradaki isimlendirmede olması gereken nının -rektör ataması gibi- başka organların “be-
ölçüt başka organların “katkısının” bulunup bu- lirleyici ve sınırlandırıcı nitelikteki idari işlemler-
lunmaması deŞil, Cumhurbaşkanının iradesinin le baŞlantılı”12 işlemlerinin “Cumhurbaşkanınca
başka organlarca hukuken “sınırlanmış” olup ol- sonuçlandırılan” işlemlerden olduŞu kabul edil-
mamasıdır. Zira bir makamın yaptıŞı işleme “katkı mekte; ancak bunların bu makamın “tek başına
saŞlama”, mutlaka o makamın iradesini “sınırla- yaptıŞı işlemlerden” farklı bir işlem kategorisi ol-
yabilme” anlamına gelmeyebilir. Yani “katkıda
12
bulunma” hukuksal etki ve sonuç doŞurmayabi- Danıştay 5. Dairesi’nin bu içtihadında, anılan işlemler
lir. için “başka organların katkılarıyla yapılan işlemler” ifa-
desi yerine böyle bir ifade kullanması, isimlendirme ko-
nusunda yukarıdaki deŞerlendirmelerimiz uyarınca, son
11
Danıştay şDDGK,
şDDGK 4.11.1994, E.1994/482, K.1994/619; derece yerindedir. Yüksek Mahkemenin burada kullan-
Danıştay 8.D,
8.D 31.05.1995, E.1994/5965, K.1995/1797, dıŞı ifade bizim önerdiŞimiz ifade olan “Cumhurbaşka-
DD, S.91, s.857 vd; Danıştay şDDGK,
şDDGK 7.03.1997, nının iradesinin başka organlarca sınırlandıŞı işlemler”
E.1995/353, K.1997/227; Danıştay şDDGK,
şDDGK 8.03.1999, ifadesi ile neredeyse tamamen örtüşmektedir. Ancak ko-
E.1998/831, K.1999/337; Danıştay 8.D,
8.D 4.12.2007, nuya ilişkin sonraki içtihadında Danıştay şDDGK ve 8.
E.2007/7056, K.2007/6618. Daire, aynı isimlendirmeyi kullanmamıştır.

18 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


duŞu esası benimsenmektedir. Oysa yukarıda da 2) Yargısal Başvuru So
Sorunu
açıklandıŞı üzere, Cumhurbaşkanının idari iş- Bu baŞlamda akla şöyle bir soru gelebilir: Hem
lemleri arasında sadece “karşı-imzaya tabi olan- isimlendirilmesi ve hem de sınıflandırılması hata-
lar” ve “tek başına yaptıŞı işlemler” şeklinde ikili lı olduŞu halde, niçin Cumhurbaşkanının işlem-
bir ayırım yapılabilir. “Tek başına yaptıŞı işlem- leri arasından “başka organların katkılarıyla yap-
ler” ise işlem metninde sadece Cumhurbaşkanı- tıŞı işlemler” olarak ve özellikle de bu makamın
nın imzası (iradesi) bulunan, yani “Cumhurbaş- “tek başına yaptıŞı işlemler” kategorisinden ayrı
kanınca sonuçlandırılan”, her türlü işlemi içerir. ve tamamen farklı bir işlem kategorisi yaratılma-
Bir başka ifade ile, bir işlem “Cumhurbaşkanınca ya çalışılmış olabilir?
sonuçlandırılan” bir işlem ise, yani işlem met-
ninde sadece Cumhurbaşkanının imzası/iradesi Bu sorunun yanıtı gerçekte Anayasanın “Cu Cum-
Cum-
varsa, bu işlem otomatik olarak zaten Cumhur- hurbaşkanının resen imzaladıŞı kararlar ve emir-
emir-
başkanının “tek başına yaptıŞı” bir işlemdir. Zira, ler aley
aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı
nihai işlem metninde kimin/kimlerin imzası/irade mercilerine başvurulamaz.”
başvurulamaz şeklindeki m.105/2
açıklaması varsa, işlem o kimsenin/kimselerin iş- ve “Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanının tek başına yapacaŞı iş- iş-
lemidir. O halde, ortada sadece “Cumhurbaşka- lemlerin yargı denetimi dışında”
dışında” olduŞunu öngö-
nınca sonuçlandırılan” bir işlem varsa, bu işlem ren m.125/2 hükümlerinde saklıdır.
kaçınılmaz olarak o makamın “tek başına yaptı- Buna göre Anayasa Cumhurbaşkanının hem “tek
Şı” bir işlemdir. Bu nedenle Danıştay 5. Dairesi- başına yaptıŞı işlemleri” için (m.125/2), hem de
nin, “Cumhurbaşkanınca sonuçlandırılan” birta- “resen imzaladıŞı kararları” için (m.105/2) açıkça
kım işlemleri (örneŞin rektör atama işlemi gibi, yargısal kısıtlamalar öngörmekte ve yargısal baş-
iradesinin sınırlandıŞı işlemler) bu makamın “tek vuru olanaŞını ortadan kaldırmaktadır. Bu olgu
başına yaptıŞı işlemler” kategorisinin dışına çı- karşısında, aslında Cumhurbaşkanının tek başına
karması tutarlı temelden yoksun görünmektedir. yaptıŞı işlemlerin bir alt-türü olmasına karşın,
Cumhurbaşkanının uygulamada en çok tartışma

CUMHURBA9KANININ ş9LEMLE
ş9LEMLERş

Yasama fonksiyonuna Yargı fonksiyonuna Yürütme fonksiyonuna


dâhil işlemleri dâhil işlemleri dâhil işlemleri

Sembolik şş- şcrai


lemler şşlemler

şdari şşlemler Siyasi şşlemler

Cumhurbaşkanının resen
imzaladıŞı işlemler Tek başına yaptıŞı Karşı-imzaya tabi
işlemler olan işlemler
Cumhurbaşkanının iradesinin
sınırlandıŞı işlemler

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 19


doŞuran, rektör, YÖK Başkanı ve (bir kısım) üye- olarak ifade edilen işlemler), tıpkı Cumhurbaş-
leri, (iki doŞal üye hariç) HSYK üyeleri, Yargıtay kanının karşı-imzaya tabi işlemleri gibi, yargısal
Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesine denetime açık olacaktı. Bu durumda da, çok bü-
yüksek yargı organları, Sayıştay ve YÖK tarafın- yük olasılıkla, böyle bir işlem kategorisinin Cum-
dan belirlenen adaylar arasından üye seçmek ve hurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemlerden ta-
atamak gibi işlemleri için “başka organların kat- mamen ayrı bir kategori olduŞu fikri ortaya atıl-
kılarıyla yapılmış işlemler” adı altında tamamen mayacaktı. Zira ortada “yargısal denetim” sorunu
ayrı bir kategori yaratılarak, bu tür işlemlere kar- bulunmayacaŞından, böyle bir “yapay” kategori
şı yargısal başvuru yolunu açmaktır. Bunun da “yaratılmasına” gerek duyulmayacaktı.
pratikteki anlamı, Cumhurbaşkanının yüksek ida- Ne var ki Anayasada Cumhurbaşkanının hem
ri ve yargısal görevlere ilişkin en önemli seçme ve “resen imzaladıŞı” kararlarına ve hem de tek ba-
atama yetkilerini Danıştay’ın “şekil” ve aynı za- şına yaptıŞı tüm işlemlerine yargısal denetim yo-
manda “esas” denetimine tabi kılmaktır. lunu kapatan m.105/2 ve 125/2 hükümleri halen
Böyle bir girişimin (en azından görünürde) hu- yürürlüktedir. Yukarıda açıklandıŞı üzere, Cum-
kuksal bir çerçeveye oturtulabilmesi için en belir- hurbaşkanının “iradesinin sınırlanmış olduŞu iş-
leyici nokta ise, bu tür seçme ve atama yetkileri- lemler” (hatalı şekilde “başka organların katkıla-
ne ilişkin işlemlerin, “başka organların katkıla- rıyla yapılan işlemler” olarak ifade edilen işlem-
rıyla yapılan işlemler” şeklinde ayrı bir kategori ler), bu makamın “tek başına yaptıŞı işlemler”
altında toplanarak, “Cumhurbaşkanının tek başı- sınıfının bir parçasıdır. Bu tür işlemlerin Cum-
na yaptıŞı işlemler” kategorisinin/sınıfının dışına hurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlemlerden”
çıkarılmasıdır. Buradaki en kritik husus, bu tür ayrı ve baŞımsız bir kategori olarak görülmesi
işlemlerin (“başka organların katkılarıyla yapılan hukuksal ve mantıksal açıdan olanaksızdır. O
işlemler” şeklinde) ayrı bir kategori altında top- halde Anayasa m.105/2 hükmü bunlar için yargı-
lanması veya bunların “Cumhurbaşkanının resen sal denetime engel olmamakla birlikte (zira bun-
imzaladıŞı kararlardan” sayılmaması deŞil, “Cum- lar bu makamın “resen” imzaladıŞı kararlardan
hurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemler” sınıfı- deŞildir), m.125/2 hükmü bunlara karşı yargısal
na dahil edilmemesidir. Zira Anayasa, yargı yolu- denetim yolunu açıkça kapatmaktadır.
nu kapatmayı sadece Cumhurbaşkanının resen Kanun/Anayasa hükümlerini uygulamak ve/veya
imzaladıŞı kararlarla sınırlı tutmamakta; aynı za- yorumlamaya yetkili olanlar, beŞenmeseler, de-
manda bu makamın “tek başına yaptıŞı” tüm iş- mokratik bulmasalar ve doŞru olmadıŞını düşün-
lemlere de teşmil etmektedir (m.125/2). seler dahi, bu hukuk normlarını görmezden gel-
EŞer Anayasada m.125/2 hükmü olmasaydı, yani me ve uygulamama olanaŞına ve yetkisine sahip
Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı işlemler olmadıkları gibi; bu normlara, sahip oldukları re-
için yargısal denetim yolu kapatılmasaydı ve sa- el anlamdan başka anlamlar vererek, içeriklerini
dece m.105/2 hükmüyle, yani sadece resen imza- “amaçsal” yorum “maske”si altında başkalaştırma
ladıŞı kararlar için yargı yolunun kapatılmasıyla yetkisini de haiz deŞildirler.
yetinilseydi, rektör atama işlemi gibi Cumhur- Kuşkusuz bir hukuk devletinde yargısal denetim
başkanının iradesinin sınırlanmış olduŞu işlemler yolu anayasal düzenlemelerle kapatılmış birtakım
(hatalı şekilde “başka organların katkılarıyla ya- idari işlemlerin bulunması övünülecek ve doŞal
pılan işlemler” olarak ifade edilen işlemler) için karşılanacak bir durum deŞildir. Hatta idareciler
yargısal denetim yolunun kapalı olması sözko- ve/veya yargıçlar, bu tür anayasal/yasal hükümle-
nusu olmayacaktı. Çünkü bu olasılıkta yargısal ri uygularken ve yorumlarken, kendilerine (Ana-
başvuru yasaŞı sadece Cumhurbaşkanının resen yasa ve kanunlarla) tanınmış olan “makul deŞer-
imzaladıŞı kararlar için sözkonusu olacak; bu tür lendirme marjı” içerisinde daha demokratik uy-
kararlardan olmayan “Cumhurbaşkanının irade- gulama ve yorumlar üretebilirler. Ancak bu “ma-
sinin sınırlanmış olduŞu işlemler” (hatalı şekilde kul deŞerlendirme marjı”nın dışına taşılması,
“başka organların katkılarıyla yapılan işlemler” demokrasi ve hukuk devleti adına dahi olsa, hu-

20 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


kuk sisteminde çok aŞır yaralar açar. şyiniyetli de lenme işlemini iptal ettiŞi bu kararının gerekçe-
olsa, bu tür girişimler, belli bir boyuta ulaştıŞın- sinde; “üniversite
üniversite ve YükseköŞretim Kurulunca
da, hukuk sistemini temelden çökertebilecek “vi- alınan belirleyici ve sınırlandırıcı nitelikteki idari
rüsler” gibidir. Zira bir yasal/anayasal hükmü reel işlemlerle baŞlantılı olarak Cumhurbaşkanı tara- tara-
anlamını başkalaştırarak uygulamak ve yorum- fından tesis edilen üniversite rektörlüŞüne atama
lamak, aslında illegal olarak o yasal/anayasal hük- işlemlerinin”
işlemlerinin idari yargıda dava konusu edilme-
mü koyanın yerine geçilmesi ve onun yetkileri- sine anayasal engel bulunmadıŞına; zira bu tür iş-
nin “gaspedilmesi” anlamına gelir. Bunun de- lemlerin “Cumhurbaşkanınca
Cumhurbaşkanınca sonuçlandırılan”
sonuçlandırılan
mokratik meşruiyeti de yoktur. Ayrıca, uygulayı- işlemlerden olmasına karşın, bu makamın “tek
cının ve yorumlayanın kanunu/Anayasayı bir başına” veya “resen” yaptıŞı işlemler sınıfında
somut olayda gerçek anlamını başkalaştırarak uy- olmadıŞına ve bunlardan farklı bir işlem grubu
gulaması ve yorumlaması, hukuki istikrar ilke- olduŞuna işaret etmiştir. Danıştay’ın bu gerekçe-
sinde onarılmaz yaralar açtıŞı gibi, o yasal/ana- lerinin, ilk defa, Lütfi DURAN tarafından yazılan
yasal normların aynı durumda olanlar için farklı ve yukarıda sözü edilen ve bu karardan birkaç ay
şekillerde uygulanmamasını gerektiren “eşitlik” önce yayınlanmış olan Makalede ileri sürülen gö-
ilkesinin de içini boşaltır. rüşlerle tamamen örtüştüŞü görülmektedir.
Hatırlatmak gerekir ki, kendi “makul deŞerlen- Daha sonra, Danıştay şdari Dava Daireleri (Ge-
dirme marjları” ötesinde, demokratik ilkelere uy- nel) Kurulu ve Danıştay 8. Dairesi, birçok kara-
gun olmayan yasal/anayasal hükümlerin “vicdani” rında, Cumhurbaşkanının, Milli EŞitim Bakanı ve
ve “etik” sorumluluŞu, bunları uygulamakla ve Başbakanın önereceŞi üç isim arasından yeni açı-
yorumlamakla görevli idareci ve yargıçların ha- lan üniversitelere kurucu rektör atama işlemleri-
nesine deŞil, deŞiştirme olanakları olduŞu halde ni, başka organların katkıları üzerine yaptıŞı iş-
bunları deŞiştirmeyen Yasama Organı üyelerinin lemler olmaları nedeniyle Cumhurbaşkanının
hanesine yazılacaktır. “tek başına” veya “resen” yaptıŞı işlemlerinden ol-
a) Rektör Atama ÖrneŞi madıkları gerekçesiyle, iptal davasına konu edi-
lebilir işlemler olarak kabul etmiştir14.
Bu deŞerlendirmelere somut örnek olarak, son
dört Cumhurbaşkanının rektör atama işlemlerine Kurucu rektör atama veya görevden alma işlem-
karşı açılan davalara karşı Danıştay’ın yaklaşımı leri ayrık tutulacak olursa, adı geçen 1993 içtiha-
mercek altına alınabilir. dından sonra15, Ahmet Necdet SEZER’in Cum-
hurbaşkanlıŞı döneminde (2000-2007) bazı rek-
Bu konudaki içtihat kabul edilebilecek ilk kararı-
tör atama (ve görevden alma) işlemlerine ilişkin
nı Danıştay (5. Dairesi) 1993 yılında vermiştir13.
Danıştay’ın önüne yeniden davalar gelmeye baş-
YÖK Kanununda 3826 sayılı Kanunla yapılan bir
lamıştır.
deŞişiklikle rektörlük süresinin en fazla iki dö-
nem ile sınırlanması üzerine, toplamda iki dö- Bunların (tarafımızca tespit edilebilen) ilkinde,
nem rektörlük yapmakla birlikte, bu kanun deŞi- Dokuz Eylül Üniversitesine rektör seçim ve atan-
şikliŞinden sonra daha iki dönem rektörlük yap- masına ilişkin olarak, YÖK’ün (üç) aday belirle-
mamış olduŞundan, yeni (3.) dönem için de Es- me işleminin iptali; “buna dayalı olarak Cum-
kişehir Anadolu Üniversitesi’ne rektör adayı ol- hurbaşkanınca yapılan atama işleminin yokluŞu-
muş bir kimsenin bu aday olma işlemine karşı nun saptanması” ve rektör seçimini düzenleyen
diŞer adaylardan biri iptal davası açmıştır. Aslın-
14
da açılan dava Cumhurbaşkanının rektör atama Danıştay şDDGK,
şDDGK 4.11.1994, E.1994/482, K.1994/619;
işlemine karşı olmamasına ve ilgili üniversitenin Danıştay 8.D,
8.D 31.05.1995, E.1994/5965, K.1995/1797,
DD, S.91, s.857 vd; Danıştay şDDGK,şDDGK 7.03.1997,
aday belirleme işlemine karşı olmasına raŞmen,
E.1995/353, K.1997/227; Danıştay şDDGK,
şDDGK 8.03.1999,
5. Daire, bu kimsenin yeniden rektör adayı belir- E.1998/831, K.1999/337.
15
Danıştay 5. Dairesi’nin sözü edilen 1993 şçtihadı esna-
13
Danıştay 5.D,
5.D 16.09.1993, E.1992/4035, K.1993/3177, sında CumhurbaşkanlıŞı Makamında Turgut ÖZAL bu-
DD, S.89, s.277 vd. lunmakta idi.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 21


2547 sayılı Kanunun 13. maddesinin Anayasaya nedenle idari yargıda iptal davasına konu edile-
aykırılıŞı nedeniyle Anayasa Mahkemesine gön- meyip, ancak dayandıŞı YÖK işleminin iptal edil-
derilmesi talepleriyle idare mahkemesine dava mesi halinde, hukuken dayanaksız kalması du-
açılmış; idare mahkemesi ileri sürülen Anayasaya rumunda hakkında “yokluk” yönünden bir de-
aykırılık iddiasını ciddi bularak adıgeçen Kanun Şerlendirme yapılabileceŞini öngörmektedir.
hükmünü Anayasa Mahkemesine göndermiş; 5 Rektör atama işlemi Cumhurbaşkanının resen
ay sonunda Anayasa Mahkemesinden bu konuda imzaladıŞı bir işlem olmadıŞına göre, burada
karar gelmemesi üzerine uyuşmazlıŞı mevcut Anayasa m.125/2 yerine m.105(/2)’ye dayanılma-
hukuk kurallarına göre çözümleyerek, YÖK’ün sı hatalıdır. Olması gereken, anılan işlemi bu ma-
(üç) aday belirleme işlemini hukuka aykırı bul- kamın “tek başına yaptıŞı” ancak “resen imzala-
mamış; “hukuka
hukuka uygun bulunan (bu) işlem üze-
üze- madıŞı” işlemler (“iradesinin sınırlandıŞı işlem-
rine Cumhurbaşkanınca tesis edilen seçim işle-
işle- ler) kategorisine sokarak, m.125/2’yi referans
minin, ilk işleme baŞlı olarak Anayasanın 105. göstermekti. Buna karşın, her ne kadar Kararın
maddesi uyarınca tek başına incelenme olanaŞı gerekçesi yukarıda algıladıŞımız ve belirttiŞimiz
bulunmadıŞı gerekçesiyle davayı reddetmiştir16.
bulunmadıŞı” kadar açık ifade edilmemiş olsa ve yapılan bu
şdare Mahkemesinin bu kararı (ve karar gerekçe- kökten içtihat deŞişikliŞinin gerçekte “konjonk-
leri) temyiz aşamasında Danıştay 8. Dairesince türel” olup olmadıŞı bilinmese de, varılan sonuç-
aynen onanmıştır17. lar açısından bu içtihadın hukuksal yönden çok
Danıştay 8. Dairesi tarafından onanarak kesinle- daha isabetli olduŞu düşünülmektedir.
şen bu kararın, Cumhurbaşkanının, rektör atama Bununla birlikte Danıştay’ın (8. Daire) 2007 yı-
gibi, tek başına yaptıŞı işlemlerden olmakla bir- lında, Ahmet Necdet SEZER’in Cumhurbaşkanlı-
likte, resen imzaladıŞı kararlardan olmayan işlem Şı döneminin bitimine yakın bir tarihte bu konu-
kategorisi hakkında 1993 yılından itibaren Da- daki içtihadını tekrar radikal biçimde deŞiştirdi-
nıştay’ca istikrarlı biçimde benimsenen içtihada Şine tanık olmaktayız.
uygun olmadıŞı ve bu içtihattan bariz bir biçimde
“geri adım atılması” niteliŞinde olduŞu ortadadır. Gazi Üniversitesi rektörlüŞü için öŞretim üyele-
Zira, çok açık biçimde belirtilmese de, bu kararın rinden en çok oyu alan ve YÖK tarafından da ilk
gerekçesinden anlaşılan, YÖK’ün rektör adayı be- sırada konulan adayın yerine, Cumhurbaşkanın-
lirleme işleminin tek başına iptal davasına konu ca YÖK’ün önerdiŞi listeden başka bir adayın
edilebileceŞi, ancak Cumhurbaşkanının rektör atanması üzerine, Cumhurbaşkanının atama iş-
atama işleminin tek başına iptal davasına konu lemine karşı açılan iptal davasında Ankara 2. şda-
edilemeyeceŞi, çünkü buna Anayasa m.105’in en- re Mahkemesince dava, ön koşullar yönünden
gel olduŞu; YÖK’ün işlemi hukuka aykırı bulu- reddedilmeyerek Cumhurbaşkanının sözkonusu
nursa Cumhurbaşkanının atama işlemi hakkında atama işlemi iptal davasına konu edilebilir bir iş-
-dayanaŞı bu işlem iptal edildiŞi takdirde- sadece lem olarak görülmüş; ancak esasa yönelik deŞer-
“yokluk” yönünden bir deŞerlendirme yapılabile- lendirmede, “Cumhurbaşkanı tarafından takdir
ceŞi; somut olayda YÖK’ün aday belirleme işlemi yetkisi kullanılarak seçilip atanması işleminde
hukuka aykırı bulunmadıŞı için Cumhurbaşka- hukuka aykırılık bulunmadıŞı” gerekçesiyle dava
nının atama işleminin “yokluŞuna” dair iddianın reddedilmiştir18. Danıştay 8. Dairesi, temyiz ince-
incelenemeyeceŞidir. Bir başka anlatımla, bu ka- lemesinde bu kararı ve gerekçesini aynen ona-
rar, Cumhurbaşkanının rektör atama işlemini mıştır19. şdari yargı, bu yeni içtihadında, Cum-
“tek başına yaptıŞı işlemlerden” saymakta ve bu hurbaşkanının rektör atama işlemini, “tek başına
yaptıŞı işlemlerden” olup olmadıŞı sorununu tar-
16
tışmaksızın, idari yargıda kendi başına iptal dava-
şdare Mahkemesinin anılan karar metnine tarafımızca
sına konu edilebilir (kesin ve yürütülebilir) bir
ulaşılamamış olup, bu bilgiler sözkonusu kararın temyi-
zine ilişkin aşaŞıda belirtilen Danıştay 8. Dairesi karar
18
metninden alınmıştır. Ankara 2. ş.M.,
ş.M. 17.06.2005, E.2004/2781, K.2005/972.
17 19
Danıştay 8.D,
8.D 7.05.2003, E.2002/4430, K.2003/2062. Danıştay 8. D,
D 16.02.2007, .2006/9, K.2007/805.

22 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


işlem olarak görmekte; bununla birlikte, somut lan Kararın 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı deŞi-
olayda, YÖK’ün önerdiŞi üç isim arasından her- şiminin hemen sonrasına denk gelmesi dikkat
hangi birini atama hususunda Cumhurbaşkanına çekicidir.
verilen “takdir yetkisi” üzerinde etkin bir dene- b) Yargısal Denetime şlişkin DeŞerlendirmeler
tim/deŞerlendirme yapmayı tercih etmemektedir.
Sonuçta, rektör atama işlemi örneŞinde olduŞu
O halde bu içtihadı, Danıştay’ın, 1993 içtihadın- gibi Cumhurbaşkanının iradesinin başka organ-
dan 2003 yılındaki keskin “dönüşünden” vazge- larca sınırlanmış olduŞu işlemlere karşı yargı yo-
çip, 1993 içtihadına “geri dönüşü” olarak nitele- luna başvurulmasına Anayasanın 105. maddesi-
mek yanlış sayılmaz. Ancak sözkonusu bu karar nin 2. fıkrası engel deŞildir. Zira bu hükümde
gerekçesinde rektör atama işleminin, 1993 içti- Cumhurbaşkanının diŞer tür işlemleri deŞil, sa-
hadında olduŞu gibi Cumhurbaşkanının tek ba- dece “resen imzaladıŞı kararlara” karşı yargı yolu
şına yaptıŞı işlemler kategorisinde sayılmama yö- kapatılmıştır. Ancak bu makamın resen imzala-
nünde açık bir yaklaşım sergilenmeyip, bu hu- dıŞı kararlar Cumhurbaşkanının iradesinin başka
susta daha ihtiyatlı bir tutum sergilendiŞi de gö- organlarca herhangi bir şekilde sınırlanmamış
rülmektedir. Anılan 9ubat 2007 şçtihadı ile 1993 olduŞu işlemler olduŞundan, rektör atama işlemi
şçtihadı arasındaki diŞer bir önemli fark ise, ka- gibi “iradenin sınırlanmış” olduŞu işlemler bu iş-
rar gerekçesinde Cumhurbaşkanına verilen tak- lem türüne girmemektedir. O halde Anayasa
dir yetkisi üzerinde etkin bir denetim yapılmadı- m.105/2 hükmü bu sonunculara karşı dava açıl-
Şının ifade edilmiş olmasıdır20. Ancak aşaŞıda masına engel teşkil etmeyecektir.
deŞinilen daha yeni bir içtihat, bu husustaki yak-
laşımın “genel” ve “baŞlayıcı” bir yaklaşım olma- Buna karşın Anayasanın 125. maddesinin 2. fık-
yıp, daha çok “konjonktürel” bir yaklaşım oldu- rası, herhangi bir ayırım yapmaksızın, Cumhur-
Şu izlenimini güçlendirmektedir. başkanının tek başına yaptıŞı her türlü işleme
karşı yargısal denetim yolunu kapattıŞından, bu
Afyon Kocatepe Üniversitesi rektörlüŞüne yapı- tür işlemlerin iki alt-türünü oluşturan, Cumhur-
lan atama işleminin iptali istemiyle Cumhurbaş- başkanının “resen imzaladıŞı kararlar” ve “irade-
kanlıŞına karşı açılan davada Ankara 4. şdare sinin başka organlarca sınırlandıŞı işlemlerin”
Mahkemesi, Anayasanın 105. maddesini dayanak her ikisi için de yargısal denetim yapılması aynı
göstererek, açılan davayı incelemeksizin reddet- hüküm tarafından açıkça engellenmektedir. O
miş21; temyiz aşamasında ise Danıştay 8. Dairesi, halde, rektör atama örneŞinde olduŞu gibi, anılan
rektör atama işleminin, başka organların katkıları makamın “iradesinin başka organlarca sınırlandı-
sonucu yapıldıŞından Cumhurbaşkanının tek ba- Şı” işlemler esasında bu makamın “tek başına yap-
şına yaptıŞı işlemlerden olmaması ve dolayısıyla, tıŞı işlemler” çatısı altında bulunduŞundan, bun-
iptal davasına konu edilebileceŞi gerekçesiyle, ilk
lara karşı yargısal denetim yolu Anayasa m.125/2
derece mahkemesi kararını bozmuştur22. Danış-
tarafından kapatılmıştır.
tay’ın bu son Kararının 1993 yılı içtihadının tam
anlamıyla teyidi niteliŞinde olduŞu görülmekte- Bu noktada tartışmaya açık olan tek husus, Ana-
dir. Ayrıca bu Kararda, 9ubat 2007 şçtihadı ge- yasa m.125/2 hükmünün, Cumhurbaşkanının
rekçesindeki “Cumhurbaşkanına verilen takdir “iradesinin başka organlarca sınırlandıŞı” işlem-
yetkisi üzerinde etkin bir denetim yapılmaması” ler de dahil olmak üzere, “tek başına yaptıŞı iş-
yönündeki belirlemeye itibar edilmemesi ve anı- lemler” hakkında sadece idari yargıda iptal davası
açılmasını mı yasakladıŞı, yoksa bu işlemlere
20
karşı açılabilecek her türlü dava yolunu mu ka-
BilindiŞi üzere, takdir yetkisinin sınırsız olmadıŞı ve yar-
gısal denetim esnasında idarenin takdir yetkisini hizmet
pattıŞı hususudur.
gereklerine ve kamu yararına uygun kullandıŞını kanıt- Cumhurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlem-
laması gerektiŞi Danıştay’ın en yerleşmiş içtihadından ler”den “resen imzaladıŞı kararlar” açısından bu
biridir.
21
Ankara 4. ş.M.,
ş.M. 18.04.2007, E.2007/284, K.2007/904. konuda herhangi bir tartışma yoktur. Çünkü bun-
22
Danıştay 8.D.,
8.D 4.12.2007, E.2007/7056, K.2007/6618. lara karşı yargı yolu sadece Anayasa m.125/2

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 23


hükmüyle deŞil, aynı zamanda m.105/2 tarafın- mek istendiŞi ve özellikle de adli yargıda bu iş-
dan da kapatılmıştır. Üstelik anılan hükümde lemlerden görülen zararın tazmini amacıyla taz-
bunlar hakkında sadece idari yargı yerlerinde ip- minat davası açılmasının da yasaklanmasının kas-
tal davası açılamaması deŞil, Anayasa Mahkemesi tedilmediŞini ileri sürmek hukuken mümkün
dahil hiçbir yargı merciine “başvuru” yapılama- müdür?
ması da öngörülmüştür. O halde bu tür işlemlere “şdarenin yargısal denetiminin salt iptal davası ile
karşı idari veya adli yargı yerlerinde ne iptal da- deŞil, görülen zararın idareye ödettirilmesi yoluy-
vası açılabilecek, ne de tazminat, tam yargı davası la tam yargı davası ile de yapılacaŞına” dair daha
vb. bir dava açılabilecektir. geniş bir algılama kabul edilirse, “idarenin yargı-
Cumhurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlem- sal denetiminin kural olarak adli yargı yerlerince
ler”den, “iradesinin başka organlarca sınırlandıŞı deŞil, idari yargı yerlerince yapılması gerektiŞi”
işlemler” için ise durum biraz farklıdır. Yukarıda yönündeki düşünce uyarınca, Anayasa m.125/2
da deŞinildiŞi üzere bunlar için m.105/2 hükmü hükmü, Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı iş-
deŞil, sadece m.125/2 hükmü uygulanabileceŞin- lemlerden “iradesinin sınırlandıŞı işlemler” için,
den ve bu hükümde ise “hiçbir yargı merciine idari yargı mercileri önünde sadece iptal davası
başvurulamaz” şeklinde tümüyle kapsayıcı bir açılmasına deŞil, aynı zamanda tam yargı davası
ifade yerine, “yargı denetimi dışında olduŞu” şek- açılmasına da engel olacaktır.
linde bir ifadeyle yetinilmesi akla bazı soru işa-
Ayrıca, Anayasa m.105/3 hükmünde -vatana iha-
retleri getirmektedir.
net suçlaması haricinde- Cumhurbaşkanı için do-
Anayasa m.125/2 hükmünde, m.105/2’de öngö- laylı da olsa öngörülen cezai ve hukuksal “so-
rüldüŞü şekliyle “yargı mercilerine başvurula- rumsuzluk” olgusu uyarınca, zaten Cumhurbaş-
maz” ifadesi yerine, “yargı denetimi dışındadır” kanına karşı görevine ilişkin bir fiil ya da işlem
ifadesinin kullanılmış olması, acaba Anayasa, nedeniyle idari veya adli yargı yerlerinde tazmi-
Cumhurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlemler- nat talebinde bulunulması mümkün görünme-
den” “resen imzaladıŞı kararlar” dışında kalanlar mektedir. Bu baŞlamda olsa olsa, salt bir teorik
için (“iradesi sınırlanmış işlemler”) sadece idari varsayım olarak, CumhurbaşkanlıŞı Makamı aley-
yargıda iptal davası yolunu kapatmakla mı yetin- hine deŞil, bizzat Cumhurbaşkanına karşı adli
di ve bunlar hakkında tazminat, tam yargı davası yargıda tazminat davası açılabilmesi olasılıŞından
gibi davalar açılmasına engel olmak istemedi mi? sözedilebilir. Bunun için ise Cumhurbaşkanının
şeklinde bir soru akla getirmektedir. Zira hukuk- böyle bir işleminde, göreviyle baŞını kesecek bo-
sal işlemler hakkında “yargı denetimi” ifadesi yutta, çok açık ve aŞır bir hukuka aykırılık var-
hukukumuzda yerleşik olarak idari işlemler hak- olmalıdır. Zira Anayasanın, “kamu görevlilerinin
kında idari yargı önünde “iptal davası” açılması- kişisel kusurlarından dolayı tazminat davalarının
na ilişkin kullanılan bir ifadedir. şdari yargıda (rücu hususu saklı olmak üzere) ancak idare
açılan tam yargı davaları ve adli yargıda açılan aleyhine açılabileceŞine” dair m.125/5 hükmü
tazminat ve diŞer davalar için bu ifade olaŞan nedeniyle, Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, ki-
olarak kullanılan bir ifade deŞildir. Zira idarenin şisel kusuru nedeniyle kamu görevlisi aleyhine
ve idari işlemlerin yargısal açıdan “denetlenmesi- adli yargıda tazminat davası açılabilmesi için, bu
nin” en önemli aracı olarak “iptal davaları”nın görevlinin -kişisel husumet beslemesi gibi- göre-
gösterilmesinde Doktrinde ve Yargı içtihatlarında viyle baŞını kesecek derecede ve yoŞunlukta aŞır
görüş birliŞi bulunduŞu tartışmasızdır. hukuka aykırı davranışı bulunmalıdır23. Pratikte
Her ne kadar anılan m.125/2 hükmünde “idari ise Cumhurbaşkanının tek başına yaptıŞı bir iş-
yargı denetimi dışındadır” ibaresi yerine sadece leme ilişkin olarak, “Devlet Başkanı” sıfatıyla
“yargı denetimi dışındadır” ibaresinin bulunması Devletin en üst konumdaki makamında bulunan
bu soruya olumlu yanıt vermeyi son derece güç-
leştirse de, Anayasanın bu hükmünde esas olarak 23
Ör. Yargıtay 4. H.D.,
H.D. 15.05.1970, E.1968/4549, K.1969/
idari yargıda “iptal davası” açılmasının engellen- 5644.

24 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


bir kimsenin “kişisel husumet beslemesi” gibi bir da yeterince hassasiyet duymayanlardan oluşaca-
iddianın ciddiye alınmasını beklemek rasyonel Şı bir evrede ise bireylere hukuk güvenliŞi saŞ-
görünmemektedir. lanması ve dolayısıyla “hukuk devleti” olunması
Sonuç sadece sözden ibaret kalır.
Cumhurbaşkanının idari işlemleri arasında “karşı Ankara, 30 Eylül 2008
imzaya tabi işlemler” ve “tek başına yaptıŞı iş-
lemler” olarak, sadece ikili bir ayırım yapılabilir.
Cumhurbaşkanının “tek başına yaptıŞı işlemler”
ise, “resen imzaladıŞı işlemler” ve “iradesinin
başka organlarca sınırlandıŞı işlemler” şeklinde
ikiye ayrılır. Rektör atama örneŞinde olduŞu gibi,
Cumhurbaşkanının “iradesinin başka organlarca
sınırlandıŞı işlemlerin”, bu makamın “başka or-
ganların katkıları ile yaptıŞı işlemler” adı altında,
“tek başına yaptıŞı işlemler” ve “karşı imzaya tabi
işlemler” yanında 3. bir işlem kategorisi olarak
görülmesi ve bu yolla idari yargı denetimine tabi
kılınması mümkün deŞildir. Bu tür işlemlerin
idari yargı denetimine açılmasına Anayasanın
m.105/2 deŞil, fakat m.125/2 hükmü engeldir.
Anayasa ve kanun metinlerinin “zorlanması” yo-
luyla mevcut bir sorunu -hele de siyasi boyutları
da olabilecek bir sorunu- çözmeye çalışmak, kısa
vadede belli bir tarafı memnun eden çözüme ula-
şıldıŞı izlenimi verse de, orta ve uzun vadede çok
daha büyük sorunlar doŞurduŞu gibi, Yargının
etkinliŞini, saygınlıŞını ve meşruiyetini de olum-
suz etkiler. BeŞenilmeyen, hatalı bulunan ve yan-
lış olduŞu düşünülen Anayasa ve kanun metinle-
rinin meşru yollarla deŞiştirilmelerini saŞlamaya
çalışmak, bunları zorlama yorumlarla oraya bu-
raya çekiştirmeye çalışarak mevcut hallerini fiilen
başkalaştırmaya göre daha demokratik bir yakla-
şımdır. Kanun metinlerinin mevcut hallerini ol-
duŞu gibi anlayıp yorumlamak yerine, başkalaştı-
rarak yorumlama yolu (Pandora’nın Kutusu!) bir
kez açıldıŞında ve hele de mutat yorum ve uygu-
lama metodu haline geldiŞinde, kanun maddele-
rinin içeriklerinin ve mevcut anlamlarının hiçbir
önemi kalmaz. Tüm toplumun ve bireylerin ka-
deri bu kanunları uygulayan/yorumlayanların
(yargıçlar ve idareciler) sübjektif dünya görüşle-
rinin “insafına” kalır. “Hukuki istikrar” diye bir
kavramdan bahsetmek mümkün olmaz. Sözko-
nusu uygulayıcı/yorumlayıcıların çoŞunluŞunun
modern demokratik ilke ve kavramlar konusun-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 25


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 26-48

Vergi Hukukunda “Peçeleme” Hukuksal ve Sosyolojik Analizi*


Peçeleme” Kavramının Hu
Şefik Taylan Akman**

ÖZET

Bu çalışmada, genel olarak peçeleme kavramı ve bu kavramın hukuksal ve sosyolojik analizi yapıl-
maktadır. şki ana bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde, peçeleme kavramının anlamı ve nite-
likleri üzerinde durulacaktır. Peçeleme kavramı, kanuna karşı hile ve muvazaa kavramlarıyla örnekler
yoluyla karşılaştırılacaktır. Peçeleme ile ilgili teori ve uygulamada görülen çeşitli sorunlar tartışılacak-
tır. şkinci bölümde ise peçeleme kavramı ve uygulamadaki belli başlı örnekleri sosyolojik ve psikolo-
jik açılardan analiz edilmeye çalışılacaktır. Bu baŞlamda vergide adalet, vergiden kaçınma, vergi norm-
larının dolanılması ve yorumlanması, hukuk devleti gibi çeşitli kavram ve olgular incelenecektir. Pe-
çeleme ve genel olarak kanuna karşı hilenin toplumsal ve bireysel alanda yarattıŞı olumsuzluklar tartı-
şılacaktır. Son olarak bu olumsuzlukların neden olduŞu sorunların giderilmesine ilişkin birtakım çö-
züm yolları ortaya konmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Peçeleme, kanuna karşı hile, muvazaa, vergi adaleti, vergi sosyolojisi.

Legal and Sociological Analysis of the “Tax Camouflage”


Camouflage” Concept in Tax Law
ABSTRACT

This paper deals with the legal and sociological analysis of the “camouflage” concept in taxation. The
paper has two main parts: The first part explores the meaning and characteristics of the concept. The
camouflage concept is compared and contrasted with “fraud against law” and “collusion” concepts
through examples. Theoretical and practical problems that relate to the concept are also examined in
the first part. The second part covers sociological and psychological analysis of tax camouflage
examples. Within this context, other issues such as “justice of taxation”, “tax avoidance”, “collusion”,
“interpretation of tax laws” and ”constitutional state“ are discussed. Problems caused by camouflage
in taxation and fraud against law at social and personal sphere are also analysed in the second part.
Finally, the paper concludes with suggestions to relieve problems caused by camouflage transactions.
Keywords: Tax camouflage (or tax-veiling), fraud against law, collusion, justice of taxation, tax so-
ciology.

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir.


** A.Ü.H.F. Kamu Hukuku ABD Doktora öŞrencisi

26 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


1. Giriş makla birlikte vergi hukuku - özel hukuk ilişkile-
Bu çalışmanın özünü, peçeleme kavramı ve genel ri göz önüne alındıŞında -aynı zamanda çalışma-
olarak peçeleme işlemlerinin hukuksal ve sosyolo- nın konusunu oluşturan peçeleme işlemlerinin
jik analizi oluşturmaktadır. Vergi hukukuna özgü niteliŞi dolayısıyla da-, öncelikli ve ayrı olarak
bir kavram olan peçeleme kavramının tek başına incelenmesi gereken bir mahiyet arz etmektedir.
ele alınması yapısı itibarıyla onun hukuksal mahi- Kanuna karşı hile kavramını ele alırken öncelikle
yetinin ve toplumsal etkilerinin anlaşılabilmesi kendisine uyulması zorunlu olan bir normla,
bundan kaçmaya çalışan yani hem normun ge-
için yeterli deŞildir. Bu bakımdan çalışmada önce-
reklerini yerine getirmek istemeyen hem de bu
likle peçeleme kavramını da içine alan kanuna
eylemini gizlemek isteyen bir özneyi tasavvur
karşı hile kavramı, daha sonra ise kanuna karşı hi-
etmek gerekir1. Bir başka ifadeyle “kanun belli
le ve peçeleme ile olan ilişkisi baŞlamında muva-
bir hususu, bir hukuki veya ekonomik sonucu
zaa, özellikle de vergisel saikli muvazaa ayrıca in-
emredici bir kuralla yasaklamışsa, aynı sonuca
celeme konusu yapılacak, peçelemenin kendine
kanunun metnine uygun başka bir yoldan gide-
has özelliklerin belirlenebilmesi için de muvazaa
rek ulaşmak kanuna karşı hile niteliŞindedir, hu-
ile arasındaki benzerlik ve farklılıklar ortaya kona-
kuka aykırıdır”2. Yapılan bu hileli işlem, yasakla-
caktır. Kanuna karşı hile ve peçeleme kavramları-
nan işlemden beklenen sonucu gerçekleştirmeye
nın hukuksal analizlerinin ardından, kanuna karşı elverişli olmalıdır3. Kısacası “kanuna karşı hilede;
hile ve onun vergi hukukuna yansımış biçimi olan taraflar, hukuk düzeninin yasakladıŞı hukuki ve-
peçelemenin toplumsal alandaki etkilerini ortaya ya ekonomik bir sonucu elde etmek için, yapıl-
koyabilmek amacıyla söz konusu olguların sosyo- ması hukuken caiz başka bir muamele yaparlar”4.
lojik analizi yapılmaya çalışılacaktır. Yürürlükte olan bir kanun hükmünün amacın-
Sosyolojik analiz başlıŞı altında özellikle vergi dan saptırılması ve bu saptırma ile bir başka ka-
kanunları açısından insanların niçin bu normları nun hükmünden kaçılması söz konusu olur.5
dolanmayı seçtikleri ya da doŞrudan, açık açık bu
normları ihlal ettikleri hem bireysel hem de top- 1
TOPÇUOİLU, Hamide, “Kanuna Karşı Hile (Kanundan
lumsal açıdan incelenecektir. Bu incelemenin bir Kaçınma Yolları)”,
Yolları)” Selüloz Basımevi, şzmit, 1950, s. 3.
boyutu, toplumsala kaydıŞı oranda sosyolojinin, TopçuoŞlu’nun kanuna karşı hile tanımı şöyledir: “Ka-
diŞer boyutu bireyin alanına girdiŞi oranda da nunların mana ve maksatlarına mugayir olmakla beraber
lafızlarına mutabakatı yüzünden metinlerin normal
psikolojinin araştırma alanı içinde yer almakta- tatbiklerile takip edilemeyen ve ancak gai tefsirleri saye-
dır. Bu başlık altında ayrıca vergi hukukunda sinde müeyyidelenebilen fiil ve muameleler”dir. Ibid.,
Ibid. s.
adalet, hukuk devleti, sivil itaatsizlik gibi kav- 2
188.
ramlara yeri geldiŞince deŞinilmeye çalışılacaktır. REşSOİLU, Safa, Borçlar Hukuku - Genel Hükümler,
Hükümler
11. baskı, Beta Yayınevi, şstanbul, 1997, s. 101. Ayrıca
Bu çerçevede, adaletli bir vergi sisteminin nasıl bkz. TEKşNAY, Selahattin Sulhi / AKMAN, Sermet /
saŞlanabileceŞi, insanların vergisel yükümlülük- BURCUOİLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Tekinay Borçlar
lerden neden kaçındıklarının sebepleri ortaya Hukuku - Genel Hükümler,
Hükümler 7. baskı, Filiz Kitabevi, şs-
konmaya çalışılarak tartışılacaktır. Kanun koyu- tanbul, 1993, s. 420 - 421.
3
Ibid.,
Ibid. s. 422.
cunun vergi normlarını hazırlarken vergiden ka- 4
EREN, Fikret, “Borçlar Hukuku - Genel Hükümler”,
Hükümler” C:
çınmanın sosyolojik ve psikolojik nedenlerini de 1, 6. baskı, Beta Yayınevi, şstanbul, 1998, s. 345. Roma
göz önüne alacak biçimde düzenlemeler yapma- hukukundan günümüze dek yapılmış farklı kanuna kar-
masının yaratabileceŞi sıkıntılar ile bu sıkıntılar- şı hile tanımları için bkz. TOPÇUOİLU, 1950,
1950 s. 180 −
dan kaynaklı olarak toplumsal ve bireysel alanda, 187.
5
Ibid.,
Ibid. s. 236. Her ne kadar bu çalışmanın sınırlarını aşı-
özellikle adalet idesine yönelik yaşanabilecek ola- yor olsa da TopçuoŞlu’nun altı başlık altında topladıŞı
sı güven bunalımlarının sebepleri ele alınacaktır. kanuna karşı hilenin esaslı unsurlarını belirtmek faydalı
olacaktır. Bunlar: 1. Kanuna karşı hile, hükümlerin do-
2. Kanuna Karşı Hile ve Peçeleme Kavramları
lambaçlı bir ihlalini teşkil ettiŞinden hukuka aykırı mu-
2.1. Kanuna Karşı Hile Kavramı amelelerdir. 2. Görünürde ve sahte bir muamele olmayıp
hukuken hüküm ifade etmesi istenen gerçek bir muame-
“Kanuna karşı hile”, bir özel hukuk kavramı ol- ledir. 3. Ne bizzat muamelenin kendisi ne de yapılmasını

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 27


Böylece bir taraftan yasaklanan işlemin sonuçları lem veya gizli anlaşma, muvazaa yapılmasının
doŞarken diŞer taraftan görünüşte yasal bir işle- nedenini oluşturan saiklere ilişkindir. Dolayısıyla
min yapılması neticesinde hukuka aykırılık da gizli anlaşma, çeşitli saikleri saklamak hususun-
ortaya çıkmamaktadır. Taraflar hukuk düzeni daki gerçek iradelerin doŞrudan tezahürü niteli-
içinde olaŞan koşullarda ve normal yollardan ula- Şindedir. ÖrneŞin gizli anlaşma, görünürdeki söz-
şamayacakları bir neticeye, asıl iradelerini sakla- leşmenin hiçbir hüküm doŞurmayacaŞına, görü-
mak suretiyle ulaşırlar. nürdeki sözleşmenin yerine başka bir sözleşme-
Kanuna karşı hile kavramının yanı sıra üzerinde nin geçirilmesine, görünürdeki sözleşmenin sa-
durulması gereken bir diŞer kavram da yine bir dece ikinci derecedeki sonuçlarının gerçekleşme-
özel hukuk kavramı olan muvazaadır. Bir söz- sine, görünürdeki sözleşmenin sadece bazı kayıt-
leşmede muvazaa, tarafların yaptıkları sözleşme- larının deŞiştirilmesine veya sözleşmenin tarafla-
nin ya hiç hüküm doŞurmaması ya da görünür- rına8 ilişkin olabilir9.
deki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hüküm- GörüldüŞü üzere muvazaa ile kanuna karşı hile
lerini doŞurması hususunda anlaşmalarıdır. Böy- aralarında bazı benzerlikler bulunsa da aslında
lece taraflar üçüncü şahıslara karşı aslında iste- amaç ve nitelikleri yönünden birbirinden ayrı
medikleri beyanlarıyla meydana gelen sözleşmey- kurumlardır. Muvazaalı işlemde taraflar görünür-
le görünmeyi, fakat gerçekte, yaptıkları sözleş- deki işlemin sonuçlarını istemezler. Oysa, kanu-
menin ya hiçbir sonuç doŞurmamasını veya baş- na karşı hilede yukarıda da bahsedildiŞi üzere ta-
ka bir sözleşmenin hükümlerini meydana getir- raflar asıl niyetlerini saklayarak akdettikleri gö-
mesini arzu etmekte ve bu hususta anlaşmakta- rünürdeki sözleşmenin sonuçlarını istemektedir-
dırlar6. Buradan hareket edilirse, muvazaalı bir iş- ler10. Aynı zamanda muvazaada taraflar arasında
lemin içinde üç farklı işlemin var olduŞu görülür. gizli bir anlaşma söz konusu iken, kanuna karşı
Bunlar, üçüncü kişileri aldatmak için yapılmış hilede taraflar arasında ayrı bir gizli anlaşma bu-
görünürdeki bir işlem, görünürdeki bu işlemin lunmamaktadır.
taraflar arasında hüküm ifade etmeyeceŞini belir-
Muvazaa ile ilgili belirtilmesi gereken bir diŞer
leyen muvazaa anlaşması ve tarafların gerçek ira-
husus muvazaanın türleri ile ilgilidir. Buna göre
delerine uyan gizli bir işlemdir7. Yapılan gizli iş-
muvazaalı sözleşme hiç hüküm doŞurmayacak
nitelikte ise adi muvazaa (basit veya mutlak mu-
mümkün kılan niyet gizlidir. Genel olarak gizlenen
vazaa), muvazaalı sözleşme başka bir sözleşmeyi
amaç, muamelenin “niyeti” deŞil belki “saikidir” ve bu
saik amir hükümden kurtulma gayesine yöneldiŞinden gizlemek amacıyla yapılmış, yani taraflar gizli bir
gayrimeşrudur. 4. Kanuna karşı hile bütün hukuki mu- sözleşmenin hükümlerinin meydana gelmesi için
ameleler hakkında icat edilebilir. Hatta muayyen amme anlaşmışlarsa nisbi muvazaa (mevsuf muvazaa)
makamlarının tasarrufları dahi hileli bir surette elde edi- olarak adlandırılmaktadır11. Muvazaalı sözleşme-
lebilir. (Yani bu makamlar kendilerine yaptırılan mua-
melelerin hangi saikle yaptırıldıŞını bilmeyebilirler). Kı- ler, muvazaanın sözleşmenin bütününe şamil
saca, hukukun her sahasında bu maraz zuhur edebilir. 5.
Kanuna karşı hilenin ispatında tam bir delil serbestisi muvazaada gizli işlem yoktur) belirtmek gerekir.
8
vardır. Kanuna hilenin failleri, yaptıkları muamelenin ÖrneŞin “sözleşmenin ‘taraflarında muvazaa’ da müm-
kanuna karşı hile olduŞunu iddia ile buna dayanmayabi- kündür. Sözleşmenin taraflarında muvazaa şöyle olur:
lirler. 6. Kanuna karşı hile mutlaka bir müeyyide ile kar- (A) görünürde malını (B)’ye satmaktadır. Oysa (C) adın-
şılanmalıdır. Bu müeyyide, hile ile erişilmesi hedeflenen da bir şahsın da katıldıŞı (yani bir tarafta A diŞer tarafta
gayeye faili eriştirmemekten ibaret olmalıdır. Çünkü B ve C’nin yer aldıŞı) gizli sözleşmede, gerçek alıcının
hukuki bir müeyyide hiçbir zaman medeni ceza demek (C) olduŞu ve (B)’nin satım sözleşmesinden hiçbir hak
deŞildir. Ibid.,
Ibid. s. 248. elde edemeyeceŞi kararlaştırılmıştır”. TEKşNAY / AK-
6
OİUZMAN, Kemal / ÖZ, Turgut, “Borçlar Hukuku - MAN / BURCUOİLU / ALTOP, 1993, 1993 s. 411.
9
Genel
Genel Hükümler”,
Hükümler” 2. baskı, Filiz Kitabevi, şstanbul, Ibid.,
Ibid. s. 409 – 411.
10
1998, s. 106; Tanım ve örnekler için ayrıca bkz. TE- EREN, 1998,
1998 s. 347. Muvazaa ile kanuna karşı hile ara-
KşNAY / AKMAN / BURCUOİLU / ALTOP, 1993, 1993 s. 407 sındaki benzerlik ve farklılıklar ile ilgili ayrıntılı bir
− 408, 422 − 423. açıklama için bkz. TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 210 – 217.
7 11
REşSOİLU, 1997,1997 s. 77. Fakat gizli işlemin bütün mu- Mutlak ve nisbi muvazaa konusunda ayrıca bkz. Ibid.,Ibid. s.
vazaalı işlemlerde mevcut olmadıŞını (örneŞin mutlak 208; REşSOİLU, 1977,
1977 s. 77.

28 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


olup olmadıŞı bakımından da ikili bir ayrıma tabi leme sözleşmeleri ile görünürde var ve geçerli
tutulmaktadır. EŞer muvazaa sözleşmenin tama- olan işlem aracılıŞıyla vergi normları etkisiz hale
mını kapsıyorsa tam muvazaadan, bazı hükümle- getirilmekte; iktisadi amaç veya kazanç özel hu-
rine ilişkin ise kısmi muvazaadan söz edilmekte- kuk işlemlerinin ardında16 görünmez kılınmaya
dir12. çalışılmaktadır. Böylece gerçek iktisadi çıkar, bir
2.2. Kanuna Karşı Hilenin Vergi Hukukundaki
Hukukundaki özel hukuk işleminin formundan yararlanılarak
Görünümü: Peçeleme Sözleşmeleri vergisel mükellefiyetler alanının dışında gösteril-
meye çalışılmaktadır. Peçeleme sözleşmelerinin
Kanuna karşı hilenin vergi hukuku alanındaki
diŞer bir yönü de, fiilen yapılan görünürdeki iş-
yansıması, yazında, kural olarak peçeleme söz-
lemlerin gerçekten o işlemi yapan birey veya bi-
leşmesi13 olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de
reylerin istençlerinin dışa vurumu olarak ortaya
kanuna karşı hile ile peçelemenin unsurlarının
çıkmalarındadır. Yani bir taraftan görünürdeki
büyük oranda örtüştüŞü, farklılıŞın sadece alana
özgü olarak geliştirilen kavramlarda olduŞu söy- özel hukuk işlemi veya sözleşmesi, taraf veya ta-
lenebilir14. Vergi hukuku açısından önemli olan rafların gerçek istençleri ve ulaşmak istedikleri
tıpkı kanuna karşı hilede olduŞu gibi hangi söz- hedef ile özdeş iken, diŞer taraftan altta -vergi
leşmelerin peçeleme sözleşmesi olduŞunun belir- idaresinden- saklanmak istenen iktisadi saik de,
lenebilmesi ve bu sözleşmelerin altındaki gerçek görünürdeki özel hukuk işlemine binaen gerçek-
iradelerin ortaya çıkartılabilmesidir. Bunun için leşmektedir. Dolayısıyla iç işlem -gizlenen iktisa-
de, öncelikle peçeleme sözleşmesinin niteliŞinin di saik- ile dış işlem -görünürdeki özel hukuk iş-
belirlenmesi gereklidir. lemi veya sözleşmesi- bir ahenk oluşturarak bir-
birlerini tamamlamakta ve amaçsal bir bütünlük
Vergi yükümlüleri ve sorumluları özel hukuk bi- oluşturmaktadırlar. Tüm bu amaçsal bütünlüŞün
çimlerini ve kurumlarını olaŞan kullanımları dı- nihai hedefi ise ilgili vergi normlarının lafzından
şında kötüye kullanarak vergisel avantaj elde et- yararlanılarak onların dolanılmasıdır. Gerçekten
me amacı güdüyorlarsa bu amaca yönelen söz- peçeleme işlemleri ile vergi normunun lafzı ve
leşmelere peçeleme sözleşmesi adı verilir15. Peçe- amacı arasındaki görünüşteki farktan yararlanıla-
rak somut maddi olayın bu fark doŞrultusunda
12
OİUZMAN / ÖZ, 1998, 1998 s. 106 – 107; EREN, 1998,
1998 s. maniple edilmesi; yani somut maddi olayın, aynı
327 – 332.
13 iktisadi içerikte fakat farklı bir özel hukuk formu
9anver “vergide kaçamak” ve “vergi peçelemesi”, Kaneti
“peçeleme işlemi” ve “perdeleme işlemi” terimlerini kul- biçiminde dış dünyaya yansıtılarak vergi normu-
lanmıştır. Bkz. 9ANVER, Salih, şşletme VergiciliŞi ve nun dolanımı söz konusudur17. Buradan hareket-
Türk Vergi Sistemi,
Sistemi şstanbul şktisadi ve Ticari şlimler le, yapılan bir işlemin peçeleme kapsamına girip
Akademisi Yayını, No: 42 - 99, şstanbul, 1968, s. 123;
girmediŞinin anlaşılabilmesi için temelde dört
KANETş, Selim, Vergi Hukuku,
Hukuku 2. baskı, Filiz Kitabevi,
şstanbul, 1989, s. 49. Tuncer ve 9anver’in Blumens- unsurun var olması gerektiŞi söylenebilir. Bun-
tein’dan naklettiŞi peçeleme tanımı da ayrı bir örnek ola- lar18:
rak belirtilebilir. Buna göre “bazı hallerde, mükellefler
hukuken müsaade edilen tarzda yani Medeni Hukuk şe-
killerinden faydalanarak, vergi doŞuran olayın vukuuna tafa, Vergi Hukukunda Ekonomik Yaklaşım,
Yaklaşım Turhan Ki-
ve böylece vergi mükellefiyetinin yerine getirilmesine tabevi, Ankara, 2002, s. 96; KARAKOÇ, Yusuf, Genel
mani olabilirler. Bu hallerde vergiyi içetme’den bahsedi- Vergi Hukuku,
Hukuku 3. baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2004,
lir ki, modern vergi anlayışı bu imkanın selbi ve iktisadi s. 120 – 121.
16
durumun avdeti yolundadır”. TUNCER, Selahaddin / Hem tarihsel hem yasal bir örnek olması açısından 1919
9ANVER, Salih, “Vergi Mükellefiyeti Vergi Borcu - Vergi tarihli Die Reichabgabenordnung’un özel hukuk sözleş-
Mes’uliyeti”, şktisat ve Maliye,
Maliye C.: V, S. : 11, 15 9ubat melerinin vergi mükellefiyetinden kaçınmak için kulla-
1959, s. 532. nılmasını düzenleyen ilgili 10. maddesi için bkz. TOP-
14
SABAN, Nihal, Vergi Hukuku,
Hukuku 4. baskı, Beta Yayınevi, ÇUOİLU, 1950,
1950 s. 55; Ibid.,
Ibid. s. 198.
17
şstanbul, 2006, s. 73. AKKAYA, 2002,
2002 s. 96. Karş. KANETş, 1989,
1989 s. 49.
15 18
ÖNCEL, Muallâ, / KUMRULU, Ahmet, / ÇAİAN, Nami, Peçelemenin unsurları ile ilgili olarak ayrıca bkz. 9EN-
Vergi Hukuku,
Hukuku 14. baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, YÜZ, DoŞan, Vergi Hukuku Açısından Özel Hukuk Söz- Söz-
2007, s. 26. Karş. KANETş, 1989,
1989 s. 49; AKKAYA, Mus- leşmeleri,
leşmeleri Yaklaşım Yayınları, Ankara, 2002, s. 29 – 30.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 29


1. Özel Hukukun Düzenleme Olanaklarının Kul- Kul- kar, vergi borcunun doŞumunun engellenmesi
lanılması: Peçelemenin varlıŞından söz edebil- veya bir vergi kolaylıŞından yararlanılması biçi-
mek için öncelikle vergi yasası, vergi dışı huku- minde gerçekleşebilir21.
kun, özellikle özel hukukun kalıp ve biçimlerine 4. Vergiyi Dolanma Amacının (Kastının) Gerekli-
Gerekli-
dayalı olarak vergiyi doŞuran olayı tanımlamış liŞi: Peçelemede kastın aranıp aranmayacaŞı ya-
olmalıdır19. zında tartışmalı bir konudur. Fakat bu tartışma-
2. Özel Hukukun Düzenleme Olanaklarının Kö- Kö- nın daha ziyade teorik bir niteliŞe sahip olduŞu,
tüye Kullanılması: Bu unsurun anlaşılabilmesi için çünkü vergi yasasının dolanılması amacının, uy-
kötüye kullanma koşulunun sınırlarının net bir gulamada peçelemenin varlıŞının temel bir unsu-
şekilde ortaya konabilmesi gerekir. Başvurulan ru ve göstergesi olarak ortaya çıktıŞı görülür. Za-
yolun hayatın olaŞan akışı ile ne derece uyumlu ten aksi görüş, yani kastın aranmasına gerek ol-
olduŞu, ölçülü olup olmadıŞı araştırılmalıdır. Fa- madıŞı savunulursa sözleşmelerin düzenlenmesi
kat bu ölçülülük kavramı da kendi içinde sorun- sırasındaki bilgisizlik, deneyimsizlikten ötürü ek-
lu olup, özellikle göreceli niteliŞi ortak bir pay- sik ya da yanlış kullanılmalarda da peçeleme hü-
daya varılmasını zorlaştırır. Fakat tüm bu karı- kümlerinin uygulanması gerekir22. Bu durum,
şıklıŞına raŞmen Tipke tarafından geliştirilen kri- peçeleme olgusunun gereŞinden fazla genişletil-
ter bu sorunun çözümünü büyük oranda kolay- mesi riskini doŞurarak mükelleflerin aleyhinde
laştırır. Tipke’ye göre, peçelemenin varlıŞının tar- ciddi bir sorun ve sürekli bir tehdit haline gelir.
tışılabileceŞi bir özel hukuk işleminde, vergisel Ayrıca kastın aranmaması, suiniyetli olmayan,
avantaj saŞlama amacı dışta tutulduŞunda geride hüsnüniyetli kişilerin salt bilgisizlik veya tecrü-
hala anlamlı bir iktisadi bütünlük kalıyorsa, seçi- besizliklerinin cezalandırılması manasına gelir ki,
len form ölçülüdür ve kötüye kullanma koşulu böyle bir cezalandırmaya gidilmesi de bireyler ve
gerçekleşmemiştir. Buna karşın vergisel avantaj nihayetinde toplum nezdindeki “adil vergi siste-
saŞlama amacı dışta tutulduŞunda geride anlamlı mi” algısına zarar verir.
bir iktisadi bütünlük kalmıyorsa seçilen form öl- Peçeleme ile ilgili diŞer bir husus, peçelemenin
çüsüzdür20. varlıŞının saptanması halinde uygulanacak kural-
3. Vergisel Çıkar SaŞlanması: Peçeleme sonucun- lardır. Vergi hukuku açısından yapılan işlemler-
da vergisel bir çıkar elde edilmelidir. Vergisel çı- de, peçeleme saptanırsa, peçeleme konusu olan
özel hukuk işlemlerinin kaderinin ne olacaŞıdır.
19
AKKAYA, 2002,
2002 s. 97 – 98; KANETş, 1989,
1989 s. 50. Peçe- Gerçekten yapılan hukuki işlemde “peçelemenin
leme sözleşmelerinde özel hukuk formlarının kullanıl- varlıŞı saptandıŞında, taraf veya taraflarca seçilen
masının sebebi vergiyi doŞuran olayların genelde özel ölçüsüz işlem yerine ikame edilen varsayımsal
hukuktan kaynaklanan ilişkilere dayanmasıdır. Saban’a
göre “vergilendirme işlemlerinin büyük çoŞunluŞu özel
ölçülü işlem vergilemede esas tutulur. Bir başka
hukuk ilişkileri üzerine kurulduŞu için vergilendirme ifadeyle, eŞer peçeleme saptanırsa vergiyi dolan-
alanında yapılan işlemler özel hukuk kurallarını esas ma yönündeki amaç elimine edilerek, işlem ola-
almaktadırlar”. SABAN, 2006,2006 s. 69. “ÖrneŞin, vergiyi Şan koşullarda yapılsaydı, nasıl vergilendirilecek
doŞuran olay gelir vergisinde gelirin, kurumlar vergisin-
ise o şekilde vergilendirilir. Vergi hukuku açısın-
de kurum kazancının elde edilmesi, taşıt alım vergisinde
taşıtın iktisap edilmesi, tapu harçlarında satışın veya ba- dan bir işlemin peçeleme olarak nitelendirilmesi,
Şışın, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde tapuya tes- işlemin özel hukuktaki geçerliliŞini hiçbir surette
cili içeren özel hukuk işlemleri sonucu ortaya çıkmakta- etkilemez”23.
dır. Geçerli bir sözleşmenin vergiyi doŞuran olayla ilgi-
sinin bulunması halinde vergilendirme buna göre yapı-
21
lacaktır”. 9ENYÜZ, 2002,
2002 s. 13. AKKAYA, 2002,
2002 s. 100 – 101.
20 22
KRUSE, H. W., in: TIPKE, K., KRUSE, H. W., Abga- Ibid., s. 101.
Ibid.
23
benordnung, Finanzgerichtsordnung, Kommentar zur Ibid.,
Ibid. s. 101 – 102. Kaneti’ye göre de VUK m. 3, b. I’in
AO 1977 und FGO, 15. Aufl., Köln 1965/80 (Stand No- öngördüŞü vergi hukuku açısından işlemin gerçek nite-
vember 1995), 42 Tz., 14’ten aktaran AKKAYA, 2002, 2002 s. liŞine göre deŞerlendirilmesi ilkesi, iktisadi sonuç göz
100. Karş. KANETş, 1989,1989 s. 50. Hakkın kötüye kulla- önünde tutularak, peçeleme işleminde seçilen hukuksal
nımı ile ilgili olarak ayrıca bkz. SABAN, 2006,
2006 s. 67 – 69. yapıya bakılmaksızın, vergilendirmenin yapılmasını ge-

30 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Burada önemli bir diŞer nokta, vergi hukukunda bu olayın nitelikleri deŞiştirilememekle birlikte,
kanunilik24 takdir yetkisinin kısıtlılıŞına ve mat- peçeleme hali bu durumun, yani somut olayın
rahın belirlenmesinde beyanın esas alınmasına olduŞu gibi ele alınması ve gerçek olgu olarak
ilişkin temel ilkelerin peçelemenin varlıŞının sap- kabul edip işlem yapılmasının en önemli istisna-
tanması halinde -taraf veya taraflarca seçilen öl- sını oluşturur; yukarıda da belirtildiŞi üzere ka-
çüsüz işlem yerine ikame edilen varsayımsal öl- nunilik ilkesinin26 dışına çıkıldıŞı bu durumda,
çülü işlemin vergilemede esas tutulmasıyla bera- asıl saik ortaya çıkarılmaya çalışılarak nihayetin-
ber- geçersiz hale geleceŞidir. Çünkü gerçekleşen de devletin vergisel kayıpları azaltılmaya çalışıl-
somut olay25 yerine varsayımsal bir olayın vergi- maktadır. Vergi hukukundaki bu temel ilkelerin
lendirilmesi söz konusu olmaktadır. Vergi huku- geçersiz hale gelmesinin önemli bir sonucu, özel-
kunda kural olarak, gerçekleşen somut olay ve likle Danıştay kararlarında peçelemenin söz ko-
nusu olduŞu durumlarda, Danıştay’ın itina ile
peçeleme kavramını kullanmaktan kendini sa-
rektirmektedir. Yani, iktisadi sonuç, vergi yasasının kap-
samındaki doŞal ve olaŞan olarak başvurulması gereken
kınmasında görülür. Gerçekten de Danıştay, pe-
işlemle elde edilmiş olsaydı ne yolla vergilendirilecekse, çelemeye dayanak yapabileceŞi açık bir kanun
peçeleme işlemi de o şekilde vergilendirilecektir. Bkz. hükmünün bulunmaması sebebiyle kararlarında
KANETş, 1989,
1989 s. 50 – 51. bu kavramı kullanmaktan kaçınmaktadır. Bu ne-
24
.Vergilendirmenin ancak kanun niteliŞindeki hukuksal denle peçeleme kavramının yasal bir düzenleme-
tasarruflarla yapılabileceŞinin vurgulanması bireyin ikti-
sadi menfaatlerinin ve bireysel özgürlüklerinin korun- ye tabi tutulması son derece yerinde olacaktır.
masına çalışılmasından kaynaklanır. Bireyin vergilendi- Aynı zamanda bu tür bir kanuni düzenlemenin
rilmesi, kesin olarak ilgili vergi yasasında belli bir iktisa- vergi hukukunun genel ilkelerinin çiŞnenmemesi
di olgunun ya da sonucun yer alıp almamasına, orada özelinde de önemli bir boşluŞu dolduracaŞı açık-
belirlenip belirlenmesine baŞlıdır. 9öyle ki, yasada vergi-
yi doŞuran olay yer alıyorsa ve birey ile baŞlantısı varsa
tır.
vergilendirme yapılacaktır, yer almıyorsa o birey vergi- Peçelemenin tespitinde uygulanacak yöntem so-
lendirilmeyecektir. Genişletici yorum bile yapılmayacak- runu da incelemenin diŞer bir boyutunu oluştu-
tır. Çünkü verginin yasallıŞı ilkesi gereŞi olarak vergi
hukukunda genişletici yorum yasaŞı ve örnekseme (kı- rur. Hangi yorum yönteminin nasıl kullanılacaŞı,
yas) yasaŞı yer almaktadır. GÜNE9, Gülsen, “Hukuka ve gerçeŞe ulaşma konusunda ne kadar fayda saŞla-
Ahlaka Aykırı Faaliyetlerin Vergilendirilmesi”, Prof. Dr. yabileceŞi son derece önemlidir. ÖrneŞin huku-
Selim Kaneti’ye ArmaŞan,
ArmaŞan Aybay Yayınları, şstanbul, kun olaŞan yorum yöntemlerinin27 sınırları için-
1996, s. 240 – 241.
25
Vergilendirmenin vergiyi doŞuran olaya dayanması ne-
de kalınması halinde, yapılan bir işlemin gerçek
deniyle sözleşmeler çerçevesinde vergiyi doŞuran olayın iktisadi mahiyetinin ve amacının tespitinde ye-
meydana gelip gelmediŞinin çok iyi ve hassas bir biçim- tersiz kalınabilme ihtimali vardır. Dolayısıyla
de tespiti gerekir. Çünkü günlük hayatta somut olarak vergi hukukundaki çeşitli iktisadi olaylar karşı-
meydana gelen bir olayın vergi kanununda belirtilen so-
yut olarak tarif edilen normla (vergiyi doŞuran olay) ör-
26
tüşmesi (tipiklik) vergisel sonucun ortaya çıkmasını ka- TopçuoŞlu’na göre nasıl ceza hukukunda “kanunsuz ce-
çınılmaz kılar. Bu nedenle vergi hukukuna ilişkin sonu- za olmaz” prensibi geçerli ise, mali hukukta da “kanunla
cun ortaya çıkması meselesine soyut olayın ne olduŞu- tespit edilen muayyen hal ve şartların dışında herhangi
nun belirlenmesi, sonra maddi (somut) olayın gerçekleş- bir vergi ödemek mükellefiyeti yoktur” düsturu hakim-
tiŞinin tespiti ile başlamak gerekliliŞi vardır. Buna göre dir. TOPÇUOİLU, 1950,
1950 s. 49.
27
bir olayın vergi hukukuyla ilişkisinin kurulabilmesi için Yorum metotları özetle, doŞrudan kanun metninin an-
birinci aşamada kanundaki tanımlanan soyut vergiyi do- lamını ortaya çıkarmaya çalışan lafzi yorum, kanun ko-
Şuran olayın belirlenmesi (anlamlandırılması), ikinci yucunun kanunu hazırlarken sahip olduŞu iradesini
aşamada günlük hayattaki somut olayın gerçekleşip ger- araştıran tarihi yorum, kanun maddelerinin kanunun
çekleşmediŞinin belirlenmesi ve üçüncü aşamada soyut bütünü içinde işgal ettiŞi yere bakarak anlamını yorum-
vergiyi doŞuran norm ile somut olayın örtüşme halinin lamaya çalışan sistematik yorum ve yasanın deŞişen sos-
tespiti gerekir. 9ENYÜZ, 2002,
2002 s. 15 – 17. Peçelemenin yal ve ekonomik koşullar altında kazandıŞı anlamından
var olduŞunun tespiti halinde ise yukarıda da bahsedil- hareketle, yasanın koşullara baŞlı amacını araştıran
diŞi üzere bu genel kural işlememekte, gerçekleşen so- amaçsal yorum olarak sayılabilir. Bkz. ÖNCEL / KUM-
mut olay yerine varsayımsal soyut olayın vergilendiril- RULU / ÇAİAN, 2007,
2007 s. 19 – 22, SABAN, 2006,
2006 s. 59 –
mesi yoluna gidilmektedir. 60, KARAKOÇ, 2004,
2004 s. 113 – 116.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 31


sında bu iktisadi olayları mevcut zamanın eko- hem de somut maddi olayın -vergiyi doŞuran
nomik gerçekliklerini de göz önüne alarak irde- olayın- nitelendirilmesi sürecinde iktisadi boyu-
leyebilecek yöntemlere ihtiyaç duyulur. Bu ihti- tun esas alınması ekonomik yaklaşım neticesinde
yaçlar dolayısıyla da vergi hukukunda ekonomik mümkün olabilmektedir”32.
yaklaşım olarak nitelenen ve bir yönüyle ekono- Ekonomik yaklaşım, yapılan bir sözleşmenin ve-
mik irdelemeyi diŞer yönüyle ekonomik yorumu ya sözleşmeler dizisinin peçeleme sözleşmesi olup
içeren bir yöntem kullanılır. Böylece ekonomik olmadıŞının belirlenmesinde sözleşmenin veya
yaklaşım ilkesi ile vergi hukukunda, “başka hu- sözleşmelerin yapılmasındaki gerçek saikin orta-
kuk dallarının şekilsel olarak öngördükleri bazı ya çıkartılmasını saŞlamak amacıyla kullanılmak-
kalıplar kırılabilmektedir”28. Peçeleme işlemleri- tadır. Bunda da sözleşmenin taraflarının haksız
nin ortaya çıkarılabilmesi için de ekonomik yak- bir çıkar saŞlayıp saŞlamadıklarını, sözleşme veya
laşım ilkesinin kullanılması, gerçek iktisadi özün, sözleşmeler dizisi ile vergisel anlamda bazı so-
amacın ortaya konulabilmesini kolaylaştırmakta, rumlulukları yerine getirme yükümlülüklerinden
mümkün kılabilmektedir. kurtulup kurtulmadıklarını temel inceleme öŞesi
Böylece ekonomik yaklaşımda, idare ve vergi yar- haline getirerek iktisadi fayda saŞlayıp saŞlama-
gısı organları vergilendirmede görünürdeki söz- dıklarını göz önüne alır. Böylece çok çeşitli özel
leşmeyi deŞil, gerçek iktisadi durumu göz önüne hukuk sözleşmelerinin vergisel avantaj elde etme
alırlar29. Yani “ekonomik yaklaşım, vergi doŞuru- amacıyla kötüye kullanılmasını önlemede, hem
cu olayların saptanmasında ve vergi yasası hü- sözleşmenin taraflarının gerçek iradelerinin orta-
kümlerinin yorumlanmasında hukuki biçimlerin ya çıkarılması ve bu yolla ödeme gücü ve eşitlik
ötesine geçilerek gerçek ekonomik nitelik ve içe- gibi vergi hukukuna rengini veren ilkelerin ya-
riklerin esas alınması anlamını taşır”30. Bir başka şama geçirilmesi, hem de devletin (hazinenin)
ifadeyle ekonomik yaklaşım, vergi yasalarının içe- vergi kaybına uŞramasının engellenmesi bakı-
riŞinin belirlenmesinde ve belli olaylara uygu- mından ekonomik yaklaşım temel bir işleve sa-
lanmasında, olguların biçimsel yapısından çok hiptir. ÖrneŞin gayrimenkullerin ölünceye kadar
maddesel ve iktisadi yapısına aŞırlık verilmesi- bakma sözleşmesi ile temliki bir ivaza dayandıŞı
dir31. “Hem vergi normunun anlamlandırılması için veraset ve intikal vergisinin konusunun dı-
şındadır. Karı koca birbirlerine gayrimenkullerini
28
karşılıklı olarak ölünceye kadar bakma sözleşme-
GÜNE9, 1996,
1996 s. 241. Ekonomik yaklaşım ilkesinin en
önemli avantajlarından biri ekonomik yaklaşımın ilke
leri ile devretmişlerse peçelemeden söz edilebilir.
olarak genişletici yoruma ya da kıyasa yer vermemesi Çünkü evlilik ilişkisi tek başına karı ve kocayı,
veya bunlara yol açmamasıdır. Bu nedenle ekonomik birbirlerine ölünceye kadar bakmakla yükümlü
yaklaşım ilkesinin uygulanması ile örnekseme yasaŞı kılmaktadır33. Bu örnek bir özel hukuk sözleşme-
arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Fakat duraksama si olan ölünceye kadar bakma sözleşmesi görün-
olan noktada, yani ekonomik yaklaşım ilkesi ile örnek-
seme yasaŞı ilkesi çatıştıŞında, hukuksal güvenliŞin ver- tüsü altında vergisel sorumluluklardan kaçma
gi hukuku alanındaki en belirgin yansıması olan örnek- iradesinin somutlaşmış bir halidir. Söz konusu
seme yasaŞı ilkesine aŞırlık verilecektir. Bkz. Idem. özel hukuk sözleşmesi sadece gerçek iradeyi giz-
29
ÖNCEL / KUMRULU / ÇAİAN, 2007, 2007 s. 25. lemeye yönelik olduŞundan kanunun lafzının
30
Ibid.,
Ibid. s. 24.
31
KANETş, 1989,
1989 s. 46. VUK’un 3 üncü maddesinin (B)
kullanılması suretiyle kanuna karşı hile yapılmak
bendine göre “vergilemede vergiyi doŞuran olay ve bu
olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır”. görünüşü deŞil, gerçek ekonomik içeriŞi, ekonomik özü
Kaneti’ye göre bunun anlamı vergiyi doŞuran olay ile bu göz önünde tutulacaktır. Vergi hukuku açısından önem
olayla ilgili işlemlerin nitelendirilmesinde ekonomik bir taşıyan olgu ya da işlem ekonomik sonuçlarına göre na-
yaklaşımın izlenmesi gerektiŞidir. Genel olarak vergi- sıl deŞerlendirilebiliyorsa, vergi hukukunun hangi ku-
lendirme ekonomik olgularla ilgili olduŞundan bu olgu- ralları ile ekonomik sonuçları baŞlantı halinde ise, nite-
ların gerçek mahiyeti de hiç kuşkusuz ekonomik alanda lendirmede buna göre yapılacaktır. Ibid.,
Ibid. s. 48.
32
olmaktadır. Bir diŞer deyişle vergisel olguların gerçek AKKAYA, 2002,
2002 s. 33.
33
mahiyeti onların genel olarak iktisadi içeriŞi ile ilgilidir. Söz konusu Danıştay Kararı için bkz. ÖNCEL / KUM-
şşlemin ya da eylemin gerçek niteliŞi belirlenirken onun RULU / ÇAİAN, 2007,
2007 s. 27.

32 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


istenmiş böylece ekonomik çıkar saŞlanmıştır34. “Vergiyi doŞuran olaya uygulanacak hukuk kura-
Ekonomik yaklaşımın biri ekonomik irdeleme di- lının ekonomik gerçekler göz önüne alınarak
Şeri de ekonomik yorum olmak üzere iki alt un- saptanması ise ekonomik yorumdur”39. “Ekono-
sura sahip olduŞu daha önce belirtilmişti. Eko- mik yaklaşımın normun anlamlandırılması yö-
nomik irdeleme ile, işleme konu olan somut olay- nünü ifade eden ekonomik yorum, bilinen yorum
daki gerçek iktisadi mahiyetin ne olduŞunun or- yöntemlerinin ötesinde ve dışında bir yöntem
taya konması amaçlanırken; ekonomik yorum bel- deŞildir. Vergi yasası bütünü içinde bir normun
li bir olay karşısında uygulanacak hukuk normu- anlam ve amacının saptanmasında iktisadi boyu-
nun gerçek manasının anlaşılabilmesinde iktisadi tun dikkate alınması gereŞinin ortaya çıkması ha-
gerçekliklerin de göz önüne alınmasının gerekli- linde işlerlik kazanan ekonomik yorum, normun
liŞine işaret eder. ve genel planda normun yer aldıŞı yasanın amacı
nedeniyle aynı kavrama farklı anlamlar yüklene-
Ekonomik irdeleme vergiyi doŞuran olayın ikti- bilmesinin tipik bir uygulamasıdır”40. Bununla
sadi niteliŞi ve işlerliŞine göre saptanması ve de- beraber ekonomik yorum aynı zamanda amaçsal
Şerlendirilmesi olarak tanımlanabilir35. Ekono- yorumun vergi hukukunda yerinde bir kullanım
mik irdeleme ile, “ilke olarak, somut maddi ola- biçimi olarak, yasaların yorumunda salt lafzı veya
yın büründüŞü formun ötesine geçilerek iktisadi kanun koyucunun ruhunu temel alan, nispeten
özüne inilmesi ve vergilendirmenin bu öze uygun duraŞan yorum metotları yerine yasalardaki olası
olarak yapılması”36 öngörülür. Yani “ekonomik zaman mekan kopukluklarını göz önüne alan,
irdelemede, saptanmış olan somut maddi olay ik- bunları mevcut ekonomik gerçekliŞin varlıŞı
tisadi bütünlüŞü ve uygulanması olası normun içinde yeniden deŞerlendirebilen ve şimdiki za-
içeriŞi dikkate alınarak nitelenmektedir. Amaç manın içinde anın -var olanın- gerekleri doŞrul-
ekonomik çekirdeŞe iktisadi öze ulaşmadır”37. Bu tusunda gidererek yeniden inşa eden bir niteliŞe
yönüyle ekonomik irdeleme; vergiyi doŞuran ola- de haizdir. Bu nitelik, sürekli deŞişen iktisadi an-
yın gerçekleşip gerçekleşmediŞi; gerçekleşti ise, layış, deŞer ve uygulamalar karşısında donuk va-
ne şekilde gerçekleştiŞi konusunda hakimi ikna ziyette bekleyen normun, bu gelişen ve deŞişen
faaliyetinin, yani ispatın bir parçasını oluşturmak- yeni deŞerler doŞrultusunda yeniden yorumlan-
tadır38. Dolayısıyla ekonomik irdeleme uygula- ması olanaŞını saŞlayarak; normu, mevcut anın
maya dönük işleviyle de, özellikle peçeleme işlem- akışına uyumlu hale getirir. Böylece norm gerek
lerinin tespitinde gerçek amacın iktisadi mahiye- lafzının gerekse tarihsel anlamının dışında yeni
tinin ortaya konabilmesi veçhesinde rol oynar. bir amaçsal anlam kazanır. Hayatın gerçekliŞi ile
her somut olay bazında ayrı ayrı uyumlu hale ge-
34
Özel hukuk sözleşmelerinin kullanılması suretiyle başka tirilebilecek bir potansiyele sahip kılınır.
peçeleme sözleşmeleri yapmak da mümkündür. Bkz. Bu başlık altında anlatılması gerekli son husus da
KARAKOÇ, 2004,2004 s. 121 – 122,
35
ÖNCEL / KUMRULU / ÇAİAN, 2007, 2007 s. 25; KARA- muvazaa -özellikle vergisel saikli muvazaa- ile
KOÇ, 2004,
2004 s. 119. peçeleme arasındaki benzerlik ve farkların ortaya
36
AKKAYA, 2002,
2002 s. 78. konmasıdır. Peçeleme sözleşmesinde taraflar, “ya-
37
Ibid. s. 78 – 79. Akkaya’ya göre “ekonomik irdelemenin
anayasal dayanaŞı “vergilendirmede eşitlik ilkesi”dir. Bu
39
ilke aynı iktisadi olgu ve olayların istisnasız aynı şekilde ÖNCEL / KUMRULU / ÇAİAN, 2007, 2007 s. 25.
40
vergilendirilmesini; somut maddi olayların büründükleri AKKAYA, 2002,
2002 s. 66. Ekonomik yorumun, amaçsal yo-
ya da dışa yansıtıldıkları hukuki formdan baŞımsız ikti- rumun özel bir uygulaması olduŞu ve onun kapsamı
sadi içerikleriyle deŞerlendirilmesini gerektirir”. Idem. içinde yer aldıŞı hususunda görüş birliŞi vardır. Gerçek-
Ekonomik irdelemenin yasal dayanaŞını ise VUK’un 3 ten de ekonomik yorumun Türkiye vergi hukukunda
üncü maddesinin ispat başlıklı (B) bendinde yer alan pozitif bir dayanaŞa sahip olmadıŞı dikkati çeker. Örne-
“vergilendirmede vergiyi doŞuran olay ve bu olaya iliş- Şin vergi kanunlarının uygulanması ve ispat başlıklı
kin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır” hükmü oluş- VUK’un 3 üncü maddesinin (A) bendinin 2 nci fıkrasın-
turmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. AKKAYA, 2002,
2002 s. da vergi normlarının ekonomik yorumuna ilişkin açık ya
79 − 81. da kapalı tek bir ibare bulunmamaktadır. Bkz. Ibid.,
bid. s.
38
KARAKOÇ, 2004,2004 s. 119. 66 – 67.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 33


sanın sözüne uygun davranıyor görünmekle bir- kaçınmak için, resmi senette gösterilen satış be-
likte, onun özünü ihlal etmektedirler. Yasanın delinin gerçekten kararlaştırılandan düşük olma-
amacı tamamen bertaraf edilmektedir. Vergi yü- sı halinde, bu durum tesbit edildiŞinde, vergilen-
kümlüleri ya da sorumlularınca durumun gerek- dirmenin gerçek bedel üzerinden yapılması ge-
lerine göre doŞal olarak kendisine başvurulama- rekmektedir; yani verginin gizlenen gerçek deŞer
yacak bir hukuki biçime vergi yasasını dolanmak üzerinden ikmalen tarhı yoluna gidilmelidir
amacıyla başvurulmaktadır”41. Muvazaanın vergi- (VUK. m. 29). Vergilendirmenin gerçek deŞer
sel açıdan sonuç doŞurabilmesi ise onun hangi üzerinden yapılması burada söz konusu işlemin
türde yapılmış olduŞuna baŞlıdır. EŞer görünüşte peçeleme olmasına deŞil, muvazaalı işlemlerde,
bir işlem olmakla beraber o işlemin altında gizli vergilendirmenin gerçek ve gizli işlem göz önün-
bir işlem yoksa, iktisadi sonuçlar doŞmayacaŞın- de tutularak yapılmasına dayanmaktadır44.
dan bu tür bir muvazaanın vergi hukuku açısın- GörüldüŞü üzere peçeleme ile özellikle nisbi mu-
dan da bir deŞeri yoktur; çünkü vergiyi doŞuran vazaa arasında çeşitli benzerlikler söz konusudur.
olay gerçekleşmemiştir. Buna karşın tam muva- Hatta muvazaa, bilhassa vergisel saikli muvazaa
zaa yapılarak, yaratılan görüntü ile vergi idaresi- ile peçeleme arasında teorik olarak bazı farklar
nin üçüncü kişi konumu itibariyle aldatılması ve ortaya konulabiliyor olsa da vergi hukukunda bu
bu yolla taraflar bakımından vergisel avantaj saŞ- iki kavram arasında net bir sınır çizmek oldukça
lanması istenmiş olabilir. 9enyüz’e göre bu du- zordur45. Fakat burada Akkaya’nın da belirttiŞi
rumda taraflar, gerçekte hiç sözleşme yapmayı üzere iki temel farka işaret etmek gerekir. Bun-
düşünmedikleri halde, sırf vergi dairesine karşı lardan ilki, peçelemede taraf veya tarafların yap-
vergi yükünü azaltmak için görünürde bir söz- mak istedikleri ile sergiledikleri işlemlerin aynı
leşme yapmış gibi davranmaktadırlar42. olmasına karşılık vergisel motifli muvazaada, ta-
Buna karşılık nisbi muvazaada görünürdeki işle- rafların sergiledikleri görünüşteki işlem ile yap-
min altında gizli bir işlem vardır. Bu gizli işlem mak istedikleri gerçek işlemin farklı olmasıdır.
ile aynı zamanda ekonomik bir sonuç da gerçek- şkinci farklılık ise, peçelemede özel hukuk bakı-
leşmişse, bu durum, vergilendirme açısından mından geçerli bir işlemin var olması karşısında
önem kazanır. Çünkü bu ekonomik sonuç, bera- muvazaada görünüşteki işlemin geçersiz olacaŞı;
berinde vergiyi doŞuran olayın gerçekleşmesini gerçek işlemin ancak geçerlilik koşullarına uygun
de saŞlamış olabilir. Vergiyi doŞuran olay gerçek- yapılmışsa geçerli olabileceŞidir46.
leşmişse, artık gizli işleme göre vergilendirme sü-
reci de başlamış olur43. ÖrneŞin tapu harcından 44
KANETş, 1989,
1989 s. 53; KARAKOÇ, 2004, 2004 s. 124.
45
Akkaya’ya göre burada veya benzer olaylarda “peçeleme
41
ÖNCEL / KUMRULU / ÇAİAN, 2007, ve vergisel saikli muvazaanın sınırlarının belirlenmesi
2007 s. 28.
42 açısından ortaya çıkan güçlüŞün nedeni, peçeleme veya
9ENYÜZ, 2002,
2002 s. 69. Bu baŞlamda örneŞin “veraset so-
muvazaalı işlemin taraf veya taraf iradelerini de kapsar
nucu ortaya çıkacak veraset ve intikal vergisini bertaraf
biçimde bir bütün olarak kavranamaması ve özel huku-
etmek amacıyla miras bırakan ile mirasçı arasında miras
kun düzenleme olanaklarının ne zaman kullanıldıŞı ko-
bırakanı borçlu gösteren muvazaalı bir sözleşme kurul-
nusundaki belirsizliktir”. AKKAYA, 2002,
2002 s. 104 – 105.
ması halinde gerçekte olmayan bir borç ilişkisi varmış 46
Idem. Kaneti’ye göre de peçelemede, yapılan işlem taraf-
gibi ortaya konmuş olur. Görünürde oluşturulan borç larca görünüşteki şekliyle istenmiştir, muvazaadakinin
ilişkisi geçersiz kabul edilecek ve vergilendirme eylemli tersine görünüşteki işlem ve gizli işlem olmak üzere iki
iktisadi sonuçlara göre veraset ve intikal vergisine uygun ayrı işlem yoktur. Bunun yanında peçelemede özel hu-
şekilde gerçekleştirilecektir”. Ayrıca bkz. Ibid.,
Ibid. s. 70 – kuk açısından geçerli bir hukuksal yapı vardır. Fakat bu
71. Peçeleme sözleşmesi ile muvazaa akdi arasındaki yapı, vergi yasasını dolanmak için seçilmiştir. Oysa mu-
farklar için ayrıca bkz. 9ANVER, 1968,
1968 s. 124. vazaada -nisbi muvazaa- tarafların görünüşteki işleminin
43
Bkz. KANETş, 1989,1989 s. 52; ÖNCEL / KUMRULU / ÇA- altında sakladıkları gizli işlem, asıl ekonomik sonuçları-
İAN, 2007,
2007 s. 28 – 29; AKKAYA, 2002,
2002 s. 90 – 91. Nispi nı istedikleri işlemdir; işte bu gizli işlem vergi yasaları-
muvazaa kendi içinde sözleşmenin niteliŞinde muvazaa, nın doŞrudan doŞruya vergilendirdiŞi işlemdir. KA-
sözleşmenin ivazında muvazaa ve tarafların şahsında NETş, 1989,
1989 s. 53. Borçlar hukuku açısından da muva-
muvazaa olarak çeşitlere ayrılabilir. Bu çeşitlerle ile ilgili zaada söz konusu her iki işlemin -görünürdeki anlaşma
ayrıntılı bilgi için bkz. 9ENYÜZ, 2002,
2002 s. 77 – 85. ve gizli anlaşma- hükmünün ne olacaŞının belirlenmesi

34 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Yukarıda belirtilen muvazaa ile peçeleme arasın- mevcuttur. Dolayısıyla yapılan işlemin muvazaa
daki sıkı benzerlikler nedeniyle uygulamada her mı yoksa peçeleme mi olduŞu her somut olaya
iki kavrama yönelik deŞerlendirmelerde çeşitli göre deŞişebilecek ve her somut olayın şartları
sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Gerçekten, so- dahilinde ayrı ayrı deŞerlendirilmek suretiyle
mut olarak ayrılabilecek örneklerin47 yanı sıra, gerçek mahiyetine ulaşılabilecek bir nitelik göste-
aynı biçimde kolayca ayrılamayacak, yer yer mu- rir. Fakat nisbi muvazaa ile peçeleme arasına son
vazaa ile peçelemenin unsurlarının birbirine çok tahlilde yine de teorik bir fark, bireyin ya da bi-
yakınlaştıŞı ve girift bir hal aldıŞı örnekler de48 reylerin istencinin aslında neye tekabül ettiŞi esa-
sına ve gizli bir anlaşmanın olup olmadıŞına da-
önemlidir. Bu belirlemeye vergi hukukundaki problemin
yanılarak konabilir. 9öyle ki birey ya da bireyler
çözülmesine yardımcı olabileceŞi veçhesiyle deŞinmek için, görünen -hukuk aleminde resmen vücut bu-
gerekebilir. Buna göre görünürdeki sözleşme, gizli an- lan- sözleşme veya işlemin sonucu, onların ger-
laşmayla çeliştiŞi, onunla uyuşmazlık halinde bulundu- çek istençleriyle bir uyum arz ediyorsa, istençle-
Şu ölçüde batıldır. Zira burada taraflarca açıklanan be-
yanlar onların iradelerine uymamakta ve bu beyanlar bir
rini tam olarak karşılıyorsa ve yansıtıyorsa, bu
irade beyanı niteliŞini taşımamaktadırlar. şkinci olarak halde peçelemeden, eŞer birey veya bireylerin is-
ise eŞer muvazaa, yapılan sözleşmenin hiç hüküm ifade tençlerini tam olarak karşılamıyorsa -aksine is-
etmeyeceŞine veya sadece ikinci derecedeki sonuçlarının tençlerini gerçekleştirmek için sadece yapılması
gerçekleşmesine ilişkin olursa sözleşmenin tamamı batıl gereken bir işlem olarak görülüyorsa- kısaca gö-
olur. Gizli anlaşmanın geçerliliŞine gelince, eŞer taraflar
arasındaki gizli anlaşma, görünürdeki sözleşmenin hü- rünen işlem araçsal bir niteliŞe haizse -araçsal-
kümsüzlüŞüne ilişkin olmakla kalmışsa mesele yoktur. laştırıldıysa-, muvazaadan söz edilebilir. Yani
Bu anlaşma, görünürdeki sözleşmeyi hükümsüz bırakır muvazaada gerçek istencin gün yüzüne çıkmadı-
ve taraflar arasında başka bir hukuki ilişki kurulmuş Şı, -görünürdeki işlemin araçsallaştırıldıŞı- ama
olmaz. Keza taraflar, gizli anlaşmada, görünürdeki söz-
leşmenin sadece derecedeki bazı sonuçlarının gerçek-
peçelemede bizzat gün yüzüne çıktıŞı - görünür-
leşmesini saŞlamak istemişlerse durum aynıdır: Bu tak- deki işlemin amaçsallaştırıldıŞı- söylenebilir ve
dirde görünürdeki sözleşme batıl olup, gizli anlaşmadan buna dayanarak bir ayrıma gidilebilir. Burada,
da herhangi bir hukuki sonuç doŞmayacaktır. Fakat gizli muvazaadaki görünür işlemin tarafların istençle-
anlaşma, görünürdeki sözleşmenin yerine başka bir söz-
rine dayanmadıŞından hareketle, aynı zamanda
leşmenin geçmesine ya da görünürdeki sözleşmenin bir
kaydının deŞişmesine dair ise, durum deŞişir: Bu takdir- muvazaalı işlemde taraf istençlerinin birbirleriyle
de, kural olarak gizli anlaşma geçerli olur. Keza sözleş- buluştuŞu bir gizli anlaşmanın var olduŞu da göz
menin taraflarında muvazaa yapılmışsa, kural olarak, önüne alınmalıdır. Peçelemede görünürdeki söz-
sözleşmenin gerçek tarafları gizli anlaşmaya göre tayin leşme taraf istençleriyle uyum içinde olduŞundan
edilir. Ne var ki, gizli anlaşma, kanunda sıhhat şekline
tabi tutulan bir işlem ise sözü edilen şekil şartı yerine böyle bir gizli anlaşma yapmaya da gerek yoktur,
getirilmiş olmadıkça geçerli olmaz. TEKşNAY / AKMAN dolayısıyla böyle bir gizli anlaşmanın varlıŞı da
/ BURCUOİLU / ALTOP, 1993, 1993 s. 411 – 413. söz konusu deŞildir.
47
ÖrneŞin aile bireyleri ile ölünceye kadar bakma sözleş-
mesi yapmak, ölümden sonra mirasçı olacak aile bireyle- Yukarıda ortaya konan görüşten hareket edilerek
rini veraset ve intikal vergisi dışında tutma amacını içer- -yani istençlerin yöneldiŞi işlemin gözetilmesi
diŞinden tipik bir peçeleme sözleşmesi örneŞidir. esasına dayanılarak-, muvazaa ile peçeleme ara-
AKKAYA, 2002,
2002 s. 104; ÖNCEL / KUMRULU / ÇAİAN, sındaki ayrımı belirli örnekler özelinde deŞerlen-
2007,
2007 s. 27. Farklı örnekler için ayrıca bkz. KANETş,
1989,
1989 s. 51; KARAKOÇ, 2004 2004, s. 121 – 122.
dirmek, konunun uygulamadaki yansımalarının
48
ÖrneŞin vergi yasasındaki istisna hükümlerinden yarar-
lanmak isteyen ebeveynin tek bir baŞışlama iradesine çelemenin aksine özel hukukun düzenleme olanakların-
dayalı beş ayrı baŞışının muvazaaya deŞil peçelemeye dan yararlanarak dolanılmamakta, açık biçimde ihlal
örnek verilmesinde (şlgili örnek için bkz. ÖNCEL / edilmektedir. Aynı biçimde peçeleme olduŞu da savunu-
KUMRULU / ÇAİAN, 2007, 2007 s. 26) Akkaya’ya göre ke- labilir; çünkü, irade muhtariyeti aynı sözleşmenin parça-
sinlik yoktur. Ona göre bu işlem hem muvazaa hem de lar halinde yapılmasını engellemez. Vergi yasası hük-
peçeleme sayılabilir. Bu işlem muvazaa sayılabilir, çünkü münde öngörülen rakamın üzerindeki baŞışın arzulan-
gerçek baŞışlama iradesi, beş ayrı baŞışlama işleminin ması durumunda, baŞış tutarının bu rakama bölünerek
toplamıdır (gerçek işlem). Yapılan işlem ise beş ayrı ba- bir seri baŞışlama yapılması da peçelemedir. Bkz. AK-
Şışlamadır (görünüşteki işlemler). Yani yasa hükmü, pe- KAYA, 2002,
2002 s. 104.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 35


gösterilebilmesi açısından yerinde olacaktır49. Bu Bu örneklerde, asıl saikler karşılıklı olarak deŞi-
bakımdan ilk olarak, karma sözleşme olarak nite- şebilmekle birlikte -farklı kurgulamalara göre-,
lendirilen “para faizsiz - ev kirasız”50 sözleşmesi parasını faiz karşılıŞında üçüncü kişiye vermek
ele alınabilir. Burada olay, sözleşmenin tarafları isteyen -ama bu faiz gelirinin vergisini ödemek
olan her iki şahıs -faizsiz parasını kullandıran ve istemeyen- bir kişi ile evini bedeli mukabilinde
karşılıksız evini kiralayan şahıslar- ve bunların kiralamak isteyen -ama kira gelirinin vergisini
asıl saikleri açısından ayrı ayrı deŞerlendirilebilir. ödemek istemeyen- bir kişi atipik bir sözleşme
Öncelikle görünürdeki sözleşmelere bakmak ge- akdederek altta gizledikleri sözleşmelerin sonuç-
rekir. şlk olarak, örneŞin A kişisi B kişisine faizsiz larına ulaşmak istemişlerdir. A bakımından faiz
olarak para vermektedir. B kişisi de A kişisine karşılıŞında borç vermek, B bakımından ise evini
evini bedelsiz olarak kiralamakta, evinin kulla- bedel karşılıŞında kiralamak asıl istenen durum-
nım hakkını bedelsiz olarak ona devretmektedir. lardır. Fakat bu iradeler gizlenmiş ve görünürde,
Fakat görünürdeki bu iki sözleşme aslında her iki A için faizsiz bir borç verme sözleşmesi, B içinse
kişinin gerçek istençlerini yansıtmamaktadır. bedelsiz olarak gayrimenkulün kullanım hakkı-
Gerçekte A’nın istenci aslında faizsiz para vermek nın devrini içeren bir sözleşme yapılmıştır. So-
deŞildir, faiz karşılıŞında bunu vermektir, fakat nuçta her ikisi de gizli amaçları olan vergiden
faiz karşılıŞında bu parayı verirse, elde ettiŞi faiz kurtulmayı başarmışlardır. O halde burada peçe-
gelirinin vergisini ödemek zorunda kalacaktır, A lemeden ziyade muvazaa -vergisel saikli muva-
bu ödemeden kaçınmaya çalışmaktadır. Bu du- zaa- olduŞu söylenebilir. 9öyle ki, görünürde ya-
rumda örneŞin borç verdiŞi B’nin bir evi varsa pılan işlemler gerçek istençleri yansıtmamakta,
orada bedelsiz kalarak faiz gelirini almamakta di- altta saklanmak istenen asıl istençleri kamufle
Şer taraftan da kira giderini ödememektedir, böy- etmek için kullanılan bir perde mahiyeti göster-
lece faiz gelirinin vergisel sorumluluŞundan kur- mektedirler. Peçelemenin ayırt edici özelliklerin-
tulmaktadır. Bu durumda B de kira gelirinin ver- den biri olan, görünürdeki sözleşmenin tarafların
gisel yükümlülüŞünden kurtulmaktadır. da gerçek istençlerini yansıttıŞı kabulünden ha-
Söz konusu durumun tersi evini kiraya vermek reket edilirse, buradaki olayda, görünen işlemle-
isteyen ama bu kiradan saŞladıŞı gelirin vergisin- rin gerçek istençleri yansıtmadıŞı, dolayısıyla da
den kurtulmak isteyen B için de benzer biçimde peçeleme kapsamında sayılamayacaŞı, alttaki giz-
kurgulanabilir. B, kiracısı A’dan herhangi bir li sözleşmelere hizmet ettiŞi -aynı zamanda bu
borç almadıŞı halde borç almış gibi göstererek gizli sözleşmelerin yasal sonucu olan vergi yü-
borcunun faizi karşılıŞında A’dan kira almadıŞı- kümlülüŞünün doŞmasından kaçınıldıŞı- söyle-
nı, dolayısıyla da vergisel yükümlülüŞünün doŞ- nebilir. Yani A’nın asıl amacı faizsiz deŞil, faiz
madıŞını iddia edebilir. Burada da aslında hiçbir karşılıŞında borç vermek; B’nin asıl amacı ise evi-
borç ilişkisi ve dolayısıyla borç sözleşmesi olma- ni bedelsiz deŞil, bedeli karşılıŞında kiralamaktır.
dıŞı halde sırf vergisel yükümlülükten kaçınmak Dolayısıyla gerçek istençlerle görünürde yapılan
amacıyla böyle bir sözleşme ve taraf iradesi var- işlemler uyuşmamakta, görünürdeki işlemler giz-
mış gibi gösterilmektedir. li olan amacı -en nihayetinde vergi kaçırmayı-
maskelemeye çalışmaktadır.
49
Burada kullanılan örnekler için bkz. ÖNCEL / KUMRU-
Bu baŞlamda başka bir örnek baŞışlama sözleş-
LU / ÇAİAN, 2007,
2007 s. 25 – 27. mesi kapsamında verilebilir. Buna göre Veraset
50
“Para faizsiz – ev kirasız” ya da “ev kirasız – para faizsiz” ve şntikal Vergisi Kanunu’nun 4 üncü maddesi-
sözleşmeleri konusunda Maliye BakanlıŞı’nın yayınladıŞı nin (D) bendi gereŞince51 ivazsız suretle vaki in-
konuyla ilgili 89 ve 104 seri numaralı iki tebliŞe de doŞ-
rudan bu sözleşmeye deŞinmesi ve bakanlıŞın görüşünü
51
yansıtması bakımından ayrıca deŞinilebilir. TebliŞler 7338 sayılı VşVK’in 4 üncü maddesine eklenen ek fıkra
için bkz. 89 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel TebliŞi,TebliŞi ile söz konusu maddenin (b), (d) ve (e) bentlerinde be-
http://www.gib.gov.tr/index.php?id=1028 , 04/10/2008, lirtilen miktarların her yıl yeniden deŞerleme oranında
104 Seri No’lu Gelir
Gelir Vergisi Genel TebliŞi,
TebliŞi http://www. artış ile belirleneceŞi hükme baŞlanmıştır. 26/12/2007
gib.gov.tr/index.php?id=1028 , 04/10/2008. tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 2008 yılı için belir-

36 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


tikallerin 2008 yılı için 2216 YTL’si istisna kap- baŞışlama yapma istencinin 10000 YTL’lik baŞış-
samındadır. A şahsı, B şahsı lehine 10000 YTL’lik lama yapma istenci ile eşit olamayacaŞı, 10000
baŞış yapmak istediŞinde, bunu bütün olarak ba- YTL’lik baŞışlama yapmak istencini gizlemek için
Şışlarsa, B veraset ve intikal vergisi ödemek zo- yapılan -örnek olayda B’nin vergisel yükümlülü-
runda kalacaktır. Fakat A, B’nin veraset ve intikal Şün doŞmasını engellemek saikiyle yapılan-, iş-
vergisi ödememesi için bu 10000 YTL’lik baŞışı lemlerden biri olduŞu görülür. Yani görünen -ama
beş ayrı baŞış biçiminde yaparsa, 2000 YTL istis- her biri gerçek istenci yansıtmayan- bu beş ayrı
na kapsamında olacaŞından B vergi ödeme yü- hukuksal işlemle alttaki gerçek istenç yaratılmak-
kümlülüŞünden kurtulacaktır. Bu olay kapsa- ta, gizlenen iktisadi çıkar ortaya çıkmaktadır. Bu
mında böyle bir işlem yapılırsa yapılan işlemin durumda da muvazaadan söz etmek daha yerinde
muvazaa mı yoksa peçeleme mi olduŞu yine tar- olacaktır.
tışma konusu olur. Çalışmada savunulan gerçek Peçeleme ile muvazaa arasındaki ayrıma ilişkin
istencin araştırılması ve ortaya konması gereklili- bir diŞer örnek ölünceye kadar bakma sözleşmesi
Şi üzerinden düşünülürse, burada da peçeleme- baŞlamında ele alınabilir. ÖrneŞin karı ve koca
den ziyade yine vergisel saikli bir muvazaadan arasında karşılıklı olarak yapılan ölünceye kadar
bahsetmek daha tutarlı olur. Çünkü A’nın asıl is- bakma sözleşmesi ile kendilerine ait gayrimen-
tenci 10000 YTL’lik “tek ve bütün” bir baŞışlama kulleri ivaz olarak belirledikleri kabul edilsin. Bu
yapmaktır, yoksa 2000 YTL’den oluşan beş ayrı karşılıklı iki sözleşme sayesinde karı ve koca, eş-
baŞışlama yapmak deŞildir. Fakat 10000 YTL’lik lerden birinin ölümü halinde ölünceye kadar
tek bir baŞışlama yapmanın B açısından doŞura- bakma sözleşmesi dolayısıyla veraset ve intikal
caŞı vergisel dezavantajı bertaraf etmek için A, vergisinden kurtulmuş olacaktır. Oysa karı ve
gerçek istencinin hilafına beş tane istisna sınırları kocanın zaten birbirlerine bakma yükümlülüŞü
dahilinde baŞışlama yapmaya yönelmiştir. Böyle- içinde oldukları düşünülürse yaptıkları bu söz-
ce gizlenen iktisadi özü, iktisadi çıkarı saŞlamış leşmeler ile vergi ödemekten kurtulmaya çalıştık-
olmaktadır. Yani görünen beş ayrı işlem, aslında ları ortaya çıkar. Yoksa yapılan bu sözleşmelere
bunların tek bir defada yapılmak istendiŞi (ki asıl başka bir anlam vermek mümkün deŞildir. Fakat
istenç de bu yöndedir) amacını gizlemeye yöne- bu sözleşmeler tam olarak her iki tarafın gerçek
liktir ve gerçek istenci yansıtmamaktadır. Fakat istençlerini yansıtmaktadırlar. Çünkü bu sözleş-
burada şöyle bir itiraz öne sürülebilir; beş ayrı melerin nihai amacı -doŞal olarak hukuksal ama-
baŞışlama işleminin neticesinde asıl istence ula- cı da- gayrimenkullerin devrine ilişkindir. Kişiler
şılmıyor mu? O halde burada -görünen işlemin de zaten öldüklerinde bu devrin gerçekleşmesini
nihai neticesi, eninde sonunda gerçek istence ulaş- istemektedirler. Sadece gizledikleri bir ekonomik
tıŞına göre- peçelemeden bahsedilemez mi? Fa- saikleri vardır. O da veraset ve intikal vergisini
kat bu noktada gözden kaçan husus, eŞer vergi ödememektir. Yani görünen sözleşmenin dışında
istisnasının sınırı 2000 YTL deŞil de 10000 YTL altta gizlenen bir alt sözleşme ve onun istenmesi
olsaydı beş ayrı baŞışlama şeklinde bir dizi seri mevzu bahis deŞildir. Görünürdeki sözleşmenin
baŞışlama işlemine başvurulmayacaŞı, A’nın doŞ- hukuki sonucu her iki tarafın istencini yansıt-
rudan 10000 YTL baŞışlayacaŞıydı. Çünkü A’nın maktadır. Dolayısıyla burada açık bir peçeleme
gerçek iradesi “tek ve bütün olarak” 10000 işlemi söz konusudur ve her iki ölünceye kadar
YTL’nin baŞışlanması yönündedir, dolayısıyla gö- bakma sözleşmesi de açık bir peçeleme sözleşme-
rünürdeki bir dizi baŞışlama işlemi A’nın asıl si mahiyetindedir.
gerçekleşmesini istediŞi istencini yansıtmamak-
tadır. Her baŞışlama işleminin hukuken ayrı bir Sonuç olarak kanuna karşı hilenin vergi huku-
işlem olduŞu da düşünülürse, 2000 YTL’lik bir kundaki yansıması olan peçeleme ile vergisel
saikli muvazaa arasında aslında tam olarak bir
ayrım yapmak gerçekten güçtür. Bu tür bir ayrım
lenen deŞerleme oranları için bkz. 39 Seri No’lu Veraset
ve şntikal Vergisi Kanunu Genel TebliŞi,
TebliŞi http://www.gib.
neticesinde varılabilecek “kesin” bir tespitin de
gov.tr/index.php?id=1028 , 04/10/2008. özellikle pratikte gerçekleşebilecek çok farklı olay-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 37


lar karşısında, geçerliliŞini yitirebileceŞi olasılıŞı biçiminde53 kimi zaman ise içinde şiddet öŞeleri
göz önüne alınmalıdır. Dolayısıyla teorik bir ay-
53
rım olarak -uygulamada her ikisinin de aslında Rawls’a göre sivil itaatsizlik, yasaların ya da hükûmet
vergisel sonuçları aynıdır; gizlenen iktisadi ger- politikasının deŞiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önün-
de icra edilen, şiddete dayanmayan, vicdani, ancak yasal
çeklik vergilendirilir, bu bakımdan peçeleme ve-
olmayan politik bir eylem olarak tanımlanabilir. Sivil
ya muvazaa olması örneŞin vergi idaresi açısın- itaatsizlik, yasaya karşı itaatsizliŞi, sınırları zorlama du-
dan çok da önemli deŞildir- kabul edilebilecek rumunda da olsa, yasaya sadakat sınırları içinde ifade et-
peçeleme − muvazaa ayrımı arasındaki belirsizlik tiŞi için de barışçıldır. Yasa ihlal edilir, ancak yasaya
kanun koyucunun peçelemeyi tanımlaması ve ne baŞlılık, eylemin aleniliŞi, barışçı niteliŞi ve eylemcilerin
eylemlerinin yasal sonuçlarını üstlenmeye hazır olmaları
olduŞunu belirlemesi suretiyle ortadan kaldırıl- yoluyla ifade edilir. RAWLS, John, “Sivil ştaatsizliŞin
malıdır. Böylece özellikle yargı kararlarında söz Tanımı ve HaklılıŞı”, Kamu Vicdanına ÇaŞrı Sivil ştaat- ştaat-
konusu olan, peçeleme işleminin kanunen dü- sizlik,
sizlik Haz. Ateşman, Ender , (çev. Coşar, Yakup), Ay-
zenlenmemiş olması sebebiyle kendisine gön- rıntı Yayınları, şstanbul, 1997, s. 56 - 59. Hukuk devleti
ile sivil itaatsizlik edimi arasında baŞlantı kuran ve ger-
derme yapılmadan karar alınması yönündeki te- çek bir hukuk devletinin sivil itaatsizliŞe gereksinimi ol-
mayül de, peçelemenin kanunen düzenlenmesi duŞunu belirten Ökçesiz’e göre ise “sivil itaatsizlik, hu-
suretiyle aşılabilir. Teori, pratik ve hukuki yapı kuk devleti idesinin içerdiŞi üstün deŞerler uŞruna ka-
arasındaki tutarsızlık veya farklılaşmalar da bu muya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sı-
sayede en aza indirgenebilir. Vergi hukukunun rada üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiŞneme-
yen barışçıl bir protesto edimidir. ÖKÇESşZ, Hayrettin,
daha önce de bahsedilen ve peçelemenin önemli Sivil ştaatsizlik,
ştaatsizlik 3. baskı, Eko KitaplıŞı Yayınevi, şstan-
bir istisnasını oluşturduŞu, kanunilik, takdir hak- bul, 2001, s. 123. Sivil itaatsizlik konusunda verilebile-
kının kısıtlılıŞı ve vergilendirmede somut olayın cek en iyi örneklerden biri, gerek Güney Afrika gerekse
esas alınmasına ilişkin ilkelerinin etkinliŞinin Hindistan’da çeşitli vergisel yükümlülükler de dahil ol-
mak üzere birçok hükûmet politikasına karşı sivil itaat-
azalması, peçelemenin yasal olarak düzenlenme- sizlik yöntemini kullanan Gandhi ve onun sivil itaatsiz-
siyle bir ölçüde engellenebilir. Peçelemenin yasal lik yerine kullandıŞı “Satyagraha” eylemidir. “Gerçek
dayanaŞa kavuşturulması, vergi yükümlüleri nez- sebat” olarak Türkçe’ye çevrilebilecek olan “Satyagraha”,
dinde hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin saŞ- Gandhi’ye göre, sınırları muŞlak ve esnek bir sivil itaat-
sizlik yöntemi olarak şngilizlerle ve genel olarak haksız-
lanabilmesi bakımından da oldukça önemlidir.
lıklarla her türlü işbirliŞini reddetme anlayışıydı.
Bu durum aşaŞıda deŞinilecek sosyolojik analiz Gandhi, Hintlilere şngilizlerin okullarında ve mahkeme-
kapsamında, halkın vergiye, vergi toplanmasına lerinde çalışmamalarını öŞütlüyor, bu itaatsizliŞin, ada-
ilişkin olası olumsuz reaksiyonunu -açıklık ve ke- letsizliŞi reddetmek ve bir hak arayışı olduŞunu belirti-
sinliŞin saŞlanması suretiyle- bir nebze azaltarak, yordu. Gandhi’ye göre özgürlük ancak kişisel fedakarlık-
la, baskılara göŞüs gererek ve hepsinden önemlisi her
aynı zamanda adalete yönelik algıda güvenin saŞ- türlü şiddet yöntemini reddetmekle gerçekleşebilirdi.
lanabilmesi veçhesinde de faydalı olabilecektir. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi,
Ansiklopedisi
3. Peçeleme (edi. Kürkçü, ErtuŞrul), C.: 4, şletişim Yayınları, şstan-
Peçeleme Sözleşmelerinin Sosyolojik Analizi
bul, 1988, s. 1051 – 1053; GANDHş, Bir Özyaşam Öy- Öy-
Hukuk sosyolojisi açısından kanunlara uymama- küsü (YaşadıŞım GerçeŞin Öyküsü),
Öyküsü) (çev. Günyol, Ve-
nın, bireysel veya toplumsal bazda göz önüne dat), Cem Yayınevi, şstanbul, 1997, s. 318 – 319. Sivil
itaatsizliŞe benzer diŞer bir durum da Fransa’da 1950’li
alınması gereken çeşitli sebepleri vardır. Hemen
yıllarda yaşanan “vergi grevi” olarak adlandırılabilecek
her dönemde, ya fazla baskıcı, sınırlandırıcı ka- “Poujade Hareketi”dir. Küçük esnaf eylemliliŞi olarak
nunlara karşı, hayatın zorunlulukları nedeniyle nitelendirilebilecek bu itaatsizliŞin iki yönü olduŞu, ilk
yahut da isabetli sayılabilecek kanunlara karşı ki- yönünün maliye memurlarının verginin tahsili husu-
şisel çıkar ve arzularına fazla düşkün bireylerin sundaki kanuni muameleleri yapmalarını fiili şekilde
engellemek ve vergi borçlarını ödememek, ikinci yönü-
ihtirasları yüzünden birtakım kaçamak yollar icat nün kanunların deŞiştirilmesi, bazı vergi memurlarının
edilmiştir52. Baskıcı ve yasaklayıcı kanunlar kar- azli için milletvekilleri ve meclis vasıtasıyla hükûmet
şısında gerek bireysel gerekse toplumsal bazda üzerinde baskı yapmak şeklinde gerçekleştiŞi söylenebi-
muhalefet yapılmış, kimi zaman sivil itaatsizlik lir. BULUTOİLU, Kenan, “Vergiye Karşı Tipik Bir Reak-
siyon Poujade Hareketi”, Maliye Enstitüsü Konferansla-
Konferansla-
rı,
rı Seri: 4, şstanbul Üniversitesi Yayınları, Sermet Matba-
52
TOPÇUOİLU, 1950,
1950 s. 14. ası, şstanbul, 1959, s. 191. Sivil itaatsizlik eylemine karşı

38 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


de barındıran doŞrudan eylemlilik biçiminde54 me pratikleri geliştirilmiştir. Bu tür haksızlıklara
çok çeşitli kanuna uymama, kanuna karşı diren- karşı geliştirilen direnme pratiklerinin aynı za-
manda geniş kitlelerden destek bulduŞu ve onlar
çıkanların ve bu eylemi suç olarak görüp cezalandırıl- tarafından meşru bulunduŞu da belirtilmesi ge-
masını isteyenlerin ise argümanlarını daha ziyade pozitif reken bir diŞer husustur. Fakat bu çalışma kap-
hukuk temelinde oluşturdukları ve kanuna itaatsizliŞin samında hukuksal düzenlemelere yönelik bu tür
ahlaken haklılaştırılabilse dahi yasal olarak haklılaştırı- direnmelerden ziyade bireylerin -ne kadar çok bi-
lamayacaŞını söyledikleri ve bu malum gerçekten dolayı
kanunların zorla uygulanması gerektiŞini savundukları rey yaparsa yapsın- kişisel çıkarlarını artırabil-
görülür. Sivil itaatsizliŞin cezalandırılması gerektiŞini mek bakımından gerçekleştirdikleri hukuka aykı-
söyleyenlere göre “hukukun özü, herkese eşitçe uygu- rılıklar incelenerek, bunların hem bu aykırılıŞı
lanması ve kişisel gerekçeye bakmaksızın herkesi baŞla- gerçekleştirenler bakımından nasıl ve hangi ge-
masıdır. Bu nedenle, ahlaki inanç nedeniyle sivil itaatsiz-
lik niyetinde olan kişi bunu cezai mahkumiyet takip et-
rekçelerle meşrulaştırılabildiŞi, hem de toplumun
tiŞinde şaşırmamalı ve kızmamalıdır”. Yazındaki bu ve bu tür olaylar karşısında nasıl bir reaksiyon gös-
benzeri görüşlerin aktarıldıŞı bir kaynak için bkz. terdiŞi üzerinde durulacak ve bunların nedenleri
DWORKIN, Ronald, “Sivil ştaatsizlik”, Hakları Ciddiye tartışılacaktır. Özellikle, devletin doŞrudan zor
Almak,
Almak (çev. TürkbaŞ, Ahmet Ulvi), Dost Kitabevi Ya-
yetkisine dayanarak topladıŞı, bireylere mali bir
yınları, Ankara, 2007, s. 249 vd.
54
Amerikan baŞımsızlık savaşına yol açan etkenlerin te- yükümlülük getiren vergilendirme süreci, birey-
melde mali kaynaklı olduŞu açıktır. şngiltere’nin mali lerin bu yükümlülüklerden kaçınma istekleri ve
gereksinimlerini karşılamak için kendi ülkesindeki va- bu istekleri gerçekleştirebilmek amacıyla geliştir-
tandaşlardan topladıŞı vergilerin yetersiz kalması, kolo- dikleri yollar incelenecektir55. Gerçekten vergisel
niler üzerinde yeni vergilerin uygulanmaya başlamasına
yol açmıştır. BaŞımsızlık savaşını başlatan unsurlar da yükümlülüklere birçok yükümlü uymakla birlik-
temelde bir kısım mali düzenlemelere duyulan tepkinin te birçoŞu da uymama eŞilimi gösterir. Bu uy-
açık bir direnişe dönüşmesiyle gerçekleşmiştir. Bu ba- mama açıkça kanuna aykırı davranmak biçimin-
kımdan, pekmez yasası, şeker yasası, para yasası, konak- de gerçekleşebildiŞi gibi, kanunu dolanmak bi-
lama yasası gibi yasalar gerek Amerika’da gerekse diŞer
kolonilerde şngiltere karşıtı bir tepkinin doŞmasına ne- çiminde de gerçekleşebilmektedir. Bu çalışmada
den olmuştur. Özellikle 1765’teki pul yasası ve Ameri- her ne kadar kanunu dolanmak maksadının sos-
kan baŞımsızlık savaşının fitilini ateşleyen çay yasası - yolojik ve psikolojik nedenleri araştırmanın ana
vergisi- Amerika’nın baŞımsızlıŞını kazanmasında vergi- konusu olsa da öncelikle genel olarak vergi ka-
lere ilişkin adaletsiz mali düzenlemelerin kışkırtıcı etki-
sine ve bunlara duyulan tepkinin bir ülkenin baŞımsızlı- nunlarına niçin uyulmadıŞının sebepleri ortaya
Şını kazanmasında oynadıŞı role somut bir örnektir. konmalıdır. Çünkü temel nedenler ortaya kon-
Devrimler ve Karşı Devrim
Devrimler Ansiklopedisi,
Ansiklopedisi (edi. Arıklı, madan nispeten özel durumlara tekabül edebile-
Ercan), C.: 4, Gelişim Yayınları, şstanbul, ?, s. 782 − cek olan kanuna karşı hile ve peçeleme kavram-
791. Yine 1789 Fransız devriminin gelişim sürecinde de
kralın yeni vergiler koymak amacıyla halk temsilcilerin- larının analizlerini gerçekleştirebilmek güçlük
den oluşan Etats Généraux’ları toplamak istemesinin ar- arz etmektedir.
dından gelişen, aristokrasi, din adamları ve burjuvazi
Vergi ödemek istememe ya da daha az vergi
arasındaki çekişmelerin nihayetinde devrime kadar uza-
nan bir süreci başlattıŞı söylenebilir. Bkz. Ibid.,
Ibid. s. 821 - ödeme isteŞinin altında genel olarak vergi siste-
827. Ayrıca şngiltere’de 1648 Cromwell devrimine giden minden duyulan bir rahatsızlıŞın olduŞunu söy-
yolda, kralın koyduŞu aŞır vergisel yükümlülüklerin de
önemli bir etkisi olmuştur. ÖrneŞin 1628’de kabul edi-
55
len Haklar Bildirisi’nin (Petition of Rights) kralın koy- Gerçekten de vergi yükümlüsü kendini, verimli faaliye-
duŞu aŞır vergilere bir tepki olduŞu, bu belge ile parla- tinden saptıran karmaşık vergi sistemi içinde kaybolmuş
mentonun onayı olmadan kralın keyfi olarak vergi ala- ve vergi yükü altında ezilmiş hissettiŞi ve adaletsizliŞin
mayacaŞı hükme baŞlanıyordu. Bkz. AİAOİULLARI, ve yüklerin eşitsiz daŞıtımı altında kalmış saydıŞı zaman
Mehmet Ali / KÖKER, Levent, Kral – Devlet ya da ve kendisinden haksız olarak istendiŞini sandıŞı vergileri
Ölüm
Ölümlü Tanrı,
Tanrı 2. baskı, şmge Kitabevi, Ankara, 2000, s. imtiyazlılar üzerine aksettirmekten ümidini kestiŞi an-
157. Roma, şngiltere ve Fransa’da mükelleflerin kolektif dan itibaren, kendisini meşru müdafaa durumunda say-
direnişi ile ilgili olarak ayrıca bkz. LAUFENBURGER, dıŞından, nefsini savunmadan veya bundan kaçınmadan
Henry, Maliyenin Ekonomik ve Psikolojik Teorisi,
Teorisi (çev. başka bir şey düşünemez hale gelir. Vergiden ya kanuni
Ülkmen, şsmail Hakkı), 5. baskı, Maliye Enstitüsü Ya- yollar ile kaçınmaya ya da gayri meşru veya gayri kanuni
yınları, Ankara, ?, s. 284 – 285. yollardan kaçmaya yönelir. Ibid.,
Ibid. s. 276.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 39


lemek yanlış olmaz. Bu baŞlamda vergi sistemine si, dolanılması, boşluklarından yararlanılması ge-
karşı duyulan rahatsızlıŞa ilişkin üç temel neden reken, “ticari hayatın” önündeki engeller, haksız
gösterilebilir. Bunlar verginin aŞırlıŞı dolayısıyla devlet zorlamaları biçiminde tecessüm edilmele-
bireyin üzerinde yarattıŞı baskı, vergi sistemleri- rine yol açmaktadır. Dolayısıyla vergiden kur-
nin karışıklıŞı ve de vergi sistemlerinin adalet- tulmaya yönelik arayışlar da, vergiye duyulan
siz56 olduŞu düşüncesidir57. Vergilerin aŞırlıŞının tepkinin bireyin zihnindeki soyut kurgulamadan,
fazla olması durumunda bireylerin bir şekilde somuta geçip bizatihi hukuksal alanda vücut
daha az vergi ödemeye temayül etme iradesini bulmakta, bir başka ifadeyle söz konusu arayışla-
göstermeleri yüksek bir ihtimaldir. Çünkü vergi- rın sonuçları bizatihi hukuk dünyasında sonuç
nin aŞırlıŞı, vergiyi doŞru olarak beyan edip doŞurmaktadır.
ödemesi halinde yükümlünün yürüttüŞü faaliye- Çalışmanın konusu itibariyle peçeleme de, bu
tin mali bakımdan finansmanını imkansız kılacak baŞlamda vergisel yükümlülüklerden kaçınma
derecede olabilir. Bunun yanında “vergi rejimle- özelinde59, kanuna karşı hilenin60 vergi hukuku-
rinin gittikçe artan karışıklıŞı, özellikle, vergi sis- na yansımış biçimi olarak esaslı bir yere sahip ol-
teminin gittikçe artan siyasileştirilmesi sebebiyle duŞundan temel inceleme öŞesi, olarak ele alına-
git gide yaygın hale gelen, yüklerin eşitsiz daŞıl- caktır. Bu tür kanuna karşı hilelerin, gerek yapı-
makta olduŞu duygusu”58 bireylerin vergi adaleti lan işlemin tarafları açısından gerekse toplum
telakkisini olumsuz bir veçheye temayül ettirerek açısından nasıl algılandıklarına ilişkin yapılan
vergi normlarının bir şekilde üstesinden gelinme- tespitler, hem yürürlükteki vergi normlarının uy-
gulayıcılar tarafından nasıl yorumlanması gerek-
56
Bir vergi sisteminin nasıl adaletli olacaŞının ya da bir tiŞi hususunda hem de yeni normlar hazırlanır-
başka ifadeyle adaletli bir vergi sisteminin neye tekabül ken toplumun sosyoekonomik, kültürel ve tarih-
ettiŞinin cevabının verilmesi aslında büyük önem taşır. sel koşulları ile uyumlu kurallar konabilmesi için
Bu bakımdan vergi sisteminin adil olup olmadıŞının
analizinde vergi hukuku alanına ilişkin normların dü-
göz önüne alınması gereken verileri oluştururlar.
zenleme, uygulama ve yargılama aşamalarında gerek ver- Konulan vergi normlarının adaletli olmadıŞı yö-
gi hukukunun kendi bir takım temel ilkelerine gerekse nünde oluşan toplumsal kanılar61, bireylerin bu
de hukuk devletinin gereklerine uygun davranılıp dav-
ranılmadıŞı araştırılmalıdır. KARAKOÇ, Yusuf, “Hukuk- 59
Tam bu noktada “vergiden kaçınma” ile “vergi kaçırma”
laşamayan Bir Alan: Vergi Mevzuatı - Vergi Hukuku”, kavramları arasındaki farka yer vermek gerekir. Vergi
HFSA - Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Arkivi 14. Kitap, Kitap kaçırmak, mükellefin vergi yükünü yasa dışı yollarla
şstanbul Barosu Yayını, şstanbul, 2005, s. 136 – 139. azaltmasıyken, vergiden kaçınma mükellefin vergi yü-
Genel olarak bir vergi sisteminin adaletli olabilmesi için, künü yasal yollarla düşürmesidir. Yani vergi kaçırmak
“bir ülkede ekonomik gücü olan herkes vergilendirilmeli açık bir kanuna aykırılık teşkil ederken, vergiden ka-
(vergilendirilmede genellik), herkes ekonomik gücü çınma aynı biçimde bir kanuna aykırılık teşkil etmemek-
oranında, elde ettiŞi gelir, sahip olduŞu servet ve yaptıŞı tedir. Vergiden kaçınma yasal boşluklardan yararlanmak
harcamaya göre vergilendirilmeli (ödeme gücüne göre suretiyle olabileceŞi gibi, mükellefin vergiden muaf olan
vergilendirme), eşit ekonomik güce sahip olanlar eşit, veya daha az vergilendirilen ekonomik aktivitelere yö-
farklı ekonomik güce sahip olanlar farklılıkları ölçüsün- nelmesi biçiminde de olabilir. BAYRAKLI, Hasan Hüse-
de farklı vergi yüküne tabi olmalı (vergilendirmede ya- yin / SARUÇ, Naci Tolga / SAİBA9, şsa, “Vergi Kaçır-
tay ve dikey eşitlik), vergilendirme keyfi biçimde deŞil mayı Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi ve Vergi Kaçak-
önceden getirilmiş kesin soyut ve genel kurallar çerçeve- larının Önlenmesi: Anket Çalışmasının Bulguları”, 19.
sinde yapılmalı (vergilerin kanuniliŞi), yükümlülerin ta- Türkiye Maliye Sempozyumu,
Sempozyumu (Haz. Gerçek, Adnan),
bi olacaŞı vergi yükü önceden miktar,tarh ve tahsil za- Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 205 – 206. Ayrıca
manları açısından öngörülebilir olmalı ve vergilendir- bkz. SUR, Fadıl H. Maliye Dersleri,
Dersleri C.:1, Zerbamat Yayı-
meye ilişkin kurallar da kesin, anlaşılabilir ve açık olma- nevi, Ankara, 1943, s. 156 – 164. ÖrneŞin ithal içki içen
lı, vergilendirmede keyfiliŞe yer vermemelidir (vergilen- birinin ithal içkiler üzerindeki vergi oranlarının artırıl-
dirmede belirlilik)”. FURTUN, şdris Hakan, Vergi Hu- Hu- masının ardından yerli içkilere yönelmesinde vergiden
kukunda Mahkemelerin Hukuk Yaratma - Kanun Boşlu- Boşlu- kaçınma söz konusu olup, bu durumun hukuka aykırı
Şu Doldurma Yetkileri,
Yetkileri Ankara, 2005, (Yayınlanmamış bir yönü bulunmamaktadır.
60
Doktora Tezi), s. 178. Mali hukukta kanuna karşı hile meselesi ile ilgili olarak
57
LAUFENBURGER, s. 257. bkz. TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 48 − 49.
58 61
Ibid.,
Ibid. s. 259. TopçuoŞlu’na göre “ferdin vergi kanuna olan isyanı,

40 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


normlardan bir biçimde kaçınmaya çalışmalarını, kin bir düşüncenin oluşmasının yanında, bu dü-
gerektiŞinde hile yapmalarını adeta teşvik etmiş şüncenin oluşmasının öncülü olan bir başka ne-
olur. Dolayısıyla mali yönden gerçek anlamda bir denden, kanunların günün gereklerine uymama-
adaletin tesis edilebilmesi, bu tür kanuna karşı larından, sosyal ve bireysel ihtiyaçları karşılaya-
hilelerin minimum düzeye çekilebilmesinin de mamalarından kaynaklanabilmektedir. Çünkü
öncelikli şartını teşkil eder. güncel olmayan, günün ihtiyaçları karşısında ye-
Kanuna karşı hile yapılmasının sebeplerinden bi- tersiz kalan bir kanun aynı zamanda bireyler için
ri, bireylerde kanunların adaletli olmadıŞına iliş- bir ayak baŞına dönüşür ve dolanılması gereken
bir olgu olarak telakki edilmeye başlanılır62. Bu
onun adaletsiz veya nisbetsiz oluşundan ziyade bizzat
tür durumlarda kanunu ne olursa olsun uygula-
vergi talep etmiş olmasındandır. Fertteki bu ruh haleti maya devam etmek ve güncel şartların gerektir-
mali kanunların ideal bir şekilde ıslahı ile deŞil, belki diŞi deŞişiklikleri gerçekleştirmemek hem o ka-
hakiki bir vergi terbiyesi ile deŞiştirilebilir ki bu da pasif nuna karşı yapılan hileleri artıracak hem de ka-
bir şekilde kalarak umumi efkarın kendiliŞinden deŞiş-
mesine intizarla temin edilemez” Ibid.,
nunların adaletli olduŞuna ilişkin kamusal algıyı
Ibid. s. 53. Ayrıca bkz.
Ibid.,
Ibid. s. 177 – 180. Fadıl Hakkı Sur da benzer biçimde bozacaktır. Dolayısıyla vergi kanunları ile ilgili
görüşler öne sürer ve maliye siyasetinin vergiden kaçma çok önemli bir diŞer husus da toplumun büyük
ile ilgili gerekli tedbirler alması gerektiŞini belirtir. Sur’a oranda kabul edeceŞi ve meşru göreceŞi bir bi-
göre bu tedbirlerin en başında mükelleflerin milli terbi- çimde düzenlenmeleri gereŞidir. Bu da vergilen-
yesinin yükseltilmesi gelmektedir. Asıl yapılacak iş şuur-
lu bir vazife hissi uyandırmaktır. Bunun için mektepler- dirmede kanunilik ve belirlilik esaslarına ve ni-
den, radyolar, gazeteler ve sinemalar gibi telkin ve terbi- hayetinde hukuk devletinin gereklerine63 sıkı sı-
ye vasıtalarından faydalanılmalıdır. Memlekette herkesin kıya uyulmasını gerektirir. ÖrneŞin vergilendir-
vergiyi bir vatan borcu sayması ve vergiden kaçmanın mede demokrasi ilkesi, vergilendirmenin yüküm-
askerden kaçmak gibi çok aŞır bir suç olduŞu bilincinin
yaygınlaştırılması gerekmektedir. Keza vergilerin aŞırlıŞı
lülerin iradesine binaen yapılmasını, bir başka
vergiden kaçınmayı arttırıyorsa ve memleketin yüksek ifade ile yükümlü temsilcilerinin görüşleri alın-
menfaatleri vergilerin hafifletilmesine elverişli deŞilse, dıktan sonra vergi konulmasını gerektirir. Bu se-
maliye teşkilatını [vergi idaresini] kuvvetlendirmek ge- bepten ötürü vergilendirme, ancak demokratik
rekmektedir. Bkz. SUR, 1943, s. 158 ve 211. Bu görüş-
lerde, kanuna karşı hilenin sebebinin vergi normlarının
62
adaletsizliŞinden ziyade salt bireyde aranması gerektiŞi- Fox’a göre kanundan kaçmak eŞer toplumun çıkarları
ne dayanan ve bireyin adalet algısının aslında normların gereŞi ise kanundan kaçılır. Tarafların amir hükümlerin
dolanılmasında önemli olmadıŞına yönelik bir anlayış boşluklarından yararlanarak buldukları yeni hukuki şe-
mevcuttur. Bu anlayış neticede kanunları adaletsiz de ol- killere, eski amir hükümlere karşı aykırı işlemler gerçek-
sa direnilemeyecek bir kurallar bütünü olarak görür ve leştirmelerine cephe almak anlamsız bir hukuki taasuba
tüm sorumluluŞu bireye yükler. Tüm sorun ve hatanın delalet eder. PERREAU, Les attenutions par actes juri-
bireye yükletilerek kanunları “kötü veya yanlış”tan diques aux lois imperatives et prohibitives, (Rev. Trim.
arınmış gösterme çabası ise mükellef ile devlet arasında- 1923, s.291)’den aktaran TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 276.
63
ki ilişkide tek taraflı bir bakış açısına ve deŞerlendirme- “Hukuk devleti, öncelikle her şeyin hukuk çerçevesinde
ye sebep olur ki, bu da saŞlıklı analizler yapılmasını en- cereyan etmesiyle varlıŞını meşrulaştırma ve kendini
geller. Özellikle vergi kanunlarında yapılan deŞişiklikle- başka sistemlerden farklı kılma iddiasına dayanır. Bu id-
rin amacının vergi adaletini saŞlama veçhesiyle deŞil de, dianın en önemli unsurlarından birini de, hukuk kural-
normlarda var olan boşlukları doldurmak suretiyle ka- larının sadece yönetilenler için deŞil, fakat öncelikle ve
nuna karşı hilelerin önüne geçme ihtiyacıyla yapılmasını özellikle yönetenler, yani devletin bütün organları için
meşrulaştırmak, dolayısıyla mükelleflerin beklentilerini, baŞlayıcı olması teşkil eder. Bunun en önemli sonucu
devletin adil bir vergi sistemi uygulaması gerekliliŞini ve da, yasallıŞın devlet faaliyetlerinin meşruluŞunun ol-
kamu harcamalarını yerinde bir biçimde gerçekleştirme mazsa olmaz şartı olarak kabul edilmesidir”. SANCAR,
yükümlülüŞünü göz ardı etmek, olması gereken sosyal Mithat, “Hukuk Devleti: Cumhuriyetin Temel Nitelikle-
bir hukuk devleti için pek de kabul edilebilir deŞildir. rinden Biri (mi?)”, Devlet Aklı Kıskacında Hukuk Dev-Dev-
Böyle bir bakış açısı örneŞin Varlık Vergisi gibi bir olgu leti,
ti 3. baskı, şletişim Yayınevi, şstanbul, 2004, s. 78 –
karşısında da itaati şart koşar ve adaletsiz bir kanuna bi- 79. Hukuk devletinin bu tanımının vergisel adaletin ger-
le salt “kanun” olduŞu için mutlak biçimde uyulmasını çek manada saŞlanabilmesi için de, özellikle vergisel
salık verir. Uymama halindeki sorumluluŞu, mali politi- normların düzenlenmesinde ve yeni vergilerin konulma-
kalardaki olası bir adaletsizlikten ziyade bireyde var ka- sında bireyler için çok önemli bir güvence saŞlayacaŞı
bul ettiŞi ihtirasa baŞlar. açıktır.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 41


müzakereler sonucunda, yasama organından yasa açısından peçelemenin yapıldıŞının idarece fark
adı ve şekli ile çıkan hukuki düzenlemelere da- edilmesinden sonra gerçek iktisadi özün vergi-
yanılarak yapılmalıdır. Hukuk devleti ve hukuki lendirilmeye tabi tutulması suretiyle en azından
güvenlik ilkeleri, vergilendirmeye ilişkin düzen- devletin -hazinenin- uŞradıŞı zararın telafisi yo-
lemelerin mutlaka yasalar ile yapılmasını, bu luna gidilmektedir. Özel hukuk sözleşmesinin
alandaki kuralların açık ve belirli olmasını gerek- ardına gizlenen iktisadi öz, vergi hukukun konu-
tirir64. Tüm bu esaslar gözetilerek yapılacak olan su haline getirilerek, gizlenen iktisadi gerçeklik,
bir vergi normunun hem kamusal hem bireysel vergilendirme işlemine konu edilmektedir. Bu
düzlemde daha geniş bir kabul göreceŞi, daha süreç içinde kanuna karşı hile yoluna başvurmuş
adil telakki edileceŞi söylenebilir. Bu durum aynı bireyin neden buna temayül ettiŞi genellikle göz
zamanda vergiye karşı olumsuz reaksiyonları da ardı edilmektedir. Bireyin zorunluluk nedeniyle
azaltacaktır. Fakat vergi normlarının hazırlanı- mi yoksa salt kendi çıkarını saŞlamak amacıyla
şında, yürürlüŞe konmasında, güncelliŞini yitiren mı bu hileye başvurduŞu araştırılmaz. Hatta idare
normların deŞiştirilmesinde veya kaldırılmasında kimi zaman kast unsurunu dahi aramadan yapı-
demokratik bir süreç izlenmemekte; demokratik lan çeşitli özel hukuk işlemlerini hemen peçele-
toplum ve devlet düzeninin gerekleri -hukuk me olarak kabul edip, yer yer aşırı hazineci bir
devletinin gerekleri- yapılmamakta, yükümlüler tutumu da benimseyebilir. Tüm bu olgular, bire-
göz ardı edilmeye devam edilmektedir. Sonuçta yin kişisel menfaatlerini koruma ve geliştirme ile
bireyler de haksız gördükleri bu normlardan bir devletin en fazla geliri elde etme isteŞi, sürekli
şekilde kurtulmak için yeni arayışlara girmekte- bir çatışma66 biçiminde gelişir. Özellikle bireyle-
dirler. rin zihninde oluşabilecek, yaptıŞı vergisel ödeme-
Gerçekten de kanunların bireyler tarafından ge- lerin doŞru ve yerinde kullanılmadıŞı duygusu,
rek adaletli olmadıkları, gerekse başka herhangi toplumsal bazda giderek daha fazla vergiden ka-
bir nedenden dolayı ihlal edilmelerinin ve kanu- çınma ve vergi normlarını dolanma refleksini ar-
na aykırı işlemler yapılmasının kökeninde kar- tıracaktır. Bireyler öncelikle kendi çıkarlarını ko-
maşık bir yapı vardır65. ÖrneŞin vergi hukuku rumaya yöneleceklerdir. TopçuoŞlu’na göre ger-
çekliŞe inildiŞi zaman, daima bireyler, onların ih-
64 tiyaçları ve bunların tatmini için yapılan bireysel
FURTUN, 2005,
2005 s. 204.
65
Bu karmaşık yapının çözümlenmesi önemli bir zorunlu- faaliyetler bulunur. Sosyal ihtiyacı tespit eden,
luk arzeder. Bu analiz aynı zamanda doŞrudan hukuk onu karşılamak için kanun koyan ve sonra bu
devleti algısıyla da ilgili olduŞundan bireyin sadece ver- kanundan kurtulma çaresini arayan bizatihi bi-
gisel sorumluluklarını yerine getirmesiyle deŞil, bütü- reylerdir. Kısacası kanun yaratan da, ihlal eden
nüyle hukuksal muamelelerine sirayet edebilecek bir
mahiyete de sahiptir. Fakat durum sadece vergisel adale- de gerçeklikte bireysel iradelerdir. Kanun koyucu
tin saŞlanması ve bunun bireyler tarafından algılanması da bireysel bir zekadır, ondan kaçmak isteyen de.
özelinde ele alındıŞında dahi büyük bir öneme sahiptir. 9u halde toplumun kendi koyduŞu kuralları gene
ÖrneŞin “vergi kayıp ve kaçaŞı ile mücadelede etkili ön- kendisinin yıkması olgusu, gerçeklikte sosyal ih-
lemlerin alınmamasının; hatta, çok sık çıkarılan af ka-
nunlarıyla, vergi yasalarına uymayanların, bir anlamda,
tiyacı teşkil eden bireysel ihtiyaçlar toplamından
ödüllendirilmesinin, vergisini zamanında ve noksansız
ödeyen mükelleflerde, vergi ödemenin ödememekle aynı liye Sempozyumu,
Sempozyumu (Haz. Gerçek, Adnan), Yaklaşım Ya-
olduŞu, vergi ödemenin “enayilik” anlamına geleceŞi yıncılık, Ankara, 2004, s. 275. Bu durumun önüne ge-
kanısını yaygınlaştırmak gibi, psikolojik; finansman çilmediŞi takdirde,, vergisel adaletin olmadıŞı inancını
dengesini bozarak, devleti, borçlanmak zorunda bırak- pekiştireceŞini ve nihayetinde bireylerin vergisel reaksi-
ması gibi, mali; enflasyonu artırmak, ekonomik dengele- yonunu vergiden kaçınma ve normları dolanma yönün-
ri bozmak gibi, ekonomik; dürüst vatandaşları da, vergi de döndüreceŞini söylemek çok da abartılı olmaz. Buna
kaçırmaya yöneltmek gibi, ahlaki ve, nihayet, devleti, karşın devletin de yine ek vergi ya da vergi oranlarını ar-
vergilendirme ilkeleri dışına çıkarak düzenleme yapmak, tırmak gibi önlemlere başvurması en son kullanılacak
mevcut vergileri artırmak ve ek vergiler koymak zorun- yöntem olmalıdır, öncelikle aksaklıklar giderilerek ada-
da bırakması gibi, hukuki sonuçları olduŞu” söylenebi- let idesinin yeniden tesisi saŞlanmalıdır. Ek vergiler ile
lir. CANDAN, Turgut, “Yargı Kararları IşıŞında Vergi ilgili analiz için bkz. Ibid.,
Ibid. s. 276.
66
Kayıp ve KaçaŞının DeŞerlendirilmesi”, 19. Türkiye Ma-Ma- Ayrıca bkz. TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 177.

42 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


bir kısmını kanunun tatminsiz bırakması netice- tulma yollarını aramaya sevk etmiştir. Hatta bi-
sinde, bu ihtiyaç sahipleri tarafından ihlal edil- rey, bu gibi hareketlerini kendi öznel ahlak anla-
mesinden ibarettir67. Burada önemli olan nokta yışına göre vicdanına karşı haklı göstermeyi de
öncelikle bu ihlali yapanların zihninde bu ihlalin öŞrenmiştir. Gerçekten birey, bazen hayatın ciddi
nasıl meşrulaştırılabildiŞidir. zorunluluklarının etkisiyle hile yapar, bazen ka-
TopçuoŞlu’na göre her kanun ancak muayyen nuni sınırlamaları şahsen mantıksız bulur ve bu
miktarda bireysel ihtiyacı karşılayabilir ve gene gibi manasız usullere riayeti budalalık sayar, bun-
muayyen miktarda bireysel ihtiyacı da tatminsiz lardan kurtulmayı da marifet bilir. Bilhassa böyle
bırakır. Zira bireysel ihtiyaçların sınırsız olması- bir kaçamak yola müracaattan zarar görecek so-
na karşılık, korunan ihtiyaçlar sınırlı olmak zo- mut bireyleri tayin edemediŞi veya bunların yok-
rundadır68. Esasen, her kanun, psikolojik bakım- luŞuna kanaat getirdiŞi zaman, yaptıŞı işi kendi
dan, birey için bir sınırlamadır69. Bu sınırlamanın aklına göre meşru da sayar. Çünkü zarar gören
birey üzerinde yarattıŞı baskı ile toplumsal ger- bir şahıs ortada olmadıŞına ve bu ufacık itaatsiz-
çeklikte gördüŞü adaletsizliklerin70 bileşkesi ve likle toplum da yıkılmayacaŞına göre büyük bir
kendi adalet idesi işte bu noktada bireyin davra- problem de yoktur71.
nış yönünü belirler ve hangi davranış biçimini Bireyin kanuna karşı hileli veya genel olarak ka-
benimseyeceŞini şekillendirir. nuna aykırı davranışlarda bulunması aynı za-
Gerçekten kanunların bireyler üzerinde gerek manda caydırıcı faktörler karşısında bulunduŞu
onların eylemlerini ve yaşam tarzlarını gerekse de konum ile alakalı olarak da eyleminin yönünü
hak ve özgürlüklerini sınırlamaları ve bireylere belirlemesinde etkili olur. Caydırıcı faktörler bu
çok çeşitli yükümlülük ve ödevler yüklemeleri, bakımdan üçlü bir ayrıma tabi tutulabilir. Bunlar,
bazı bireylerin kanunu dolanmak yoluyla kendi devletin uyguladıŞı yasal müeyyideler olan “ce-
menfaatlerini geliştirme isteklerini kamçılar. Bu za”lar, kişinin ait olduŞu gruptaki sosyal norma
noktada kendisini kanunlarla çevrelenmiş ve ha- uygun olarak davranmadıŞı zaman karşılaşacaŞı
reket alanı kısıtlanmış olarak gören bireyin psi- utanç ile kaybedeceŞi saygınlıŞı ifade eden top-
kolojisi devreye girer. TopçuoŞlu’nun da belirtti- lumsal etki -bir anlamda toplumsal “ceza”lar- ve
Şi üzere, kanunların çoŞalması, bireyin hareket- kişinin kendi kendisine uyguladıŞı bir ceza olan
lerini sınırlandıran kordonların büsbütün girift suçluluk duygusudur72. şlk faktörün aşırı aŞırlaş-
bir hale gelmesine yol açmıştır. Bu hal bireyi, çok tırılması kadar, müeyyidelerin hafif olması da
defa, kendisini her adımda köstekleyen, her ham- birçok soruna yol açabilecek niteliktedir. Örne-
lesini kıran bu meşru sınırlamalar aŞından kur- Şin aŞır cezai müeyyideler ve sıkı denetimlerin73

71
67
TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 6.
Ibid.,
Ibid. s. 4. 72
BAYRAKLI / SARUÇ / SAİBA9, 2004, 2004 s. 211.
68
Ibid.,
Ibid. s. 5. 73
Bununla birlikte düzenli ve yeterli denetimlerin belirli
69
Ibid.
Ibid.,
id. s. 6. bir hakkaniyet çerçevesinde yapılması da vergi kayıp ve
70
Adalet duygusu kadar adaletsizlik duygusundan da bah- kaçaklarını azaltacaŞına şüphe yoktur. Gerçekten de et-
setmek gerekir. Adaletsizlik duygusu bireysel olarak tec- kili bir denetim, denetim elemanı sayısının yeterli olma-
rübe edilebileceŞi gibi kamusal karakterli de olabilir. sı, denetim elemanlarının iyi yetiştirilmeleri ve deneti-
Adaletsizlik duygusunun bireysel karakteri çalışmada min vergiyi doŞuran tüm olayları kavrayabilmesi halinde
birçok yerde belirtildiŞi üzere kanunu dolanma, kanuna kayıp ve kaçakları azaltabilecektir. Bkz. CANDAN, 2004,
2004
uymama gibi biçimler altında gerçekleşirken, kamusal s. 262 - 270. Buna karşılık denetim işlemlerinin hukuka
karakteri, tehlikenin tanınması, ona karşı direnilmesi ve uygun, insan hak ve özgürlüklerini gözeten ve en önem-
adaletin başarılı bir gösterge ortaya koyması durumunda lisi gerçekten hukuk devleti sınırları içinde adaletli bir
halkın kıvancında belirginleşmekte; sosyal deŞişmeleri biçimde yapılması zorunludur. Mükellefin haklarına ve
etkileyen türde olmaktadır. Sonuç olarak adaletsizlik özel yaşamına saygı gösterilmesi mutlak bir gerekliliktir.
duygusu genel kanunların ve özel kararların aktif bir ya- Aksine fiiller, yani denetlemenin devlet tarafından bir
pıcısı ve şekil vericisi olabilmektedir. YÜCEL, Mustafa tehdit aracı olarak kullanılması, hukuk kurallarına aykı-
T., “Adaletsizlik Duygusu, GÜRşZ, Adnan (edi.), Adalet rı yapılması kendisinden beklenen sonuçları vermeyece-
Kavramı,
Kavramı Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, Şi gibi, toplumsal düzlemde ters bir etki de yaratabilir.
1994, s. 94 − 97. Vergi denetimlerinin hukuk devletinin gerekleri doŞrul-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 43


vergi kaçaklarını ya da kanuna karşı hileleri ta- çerçevesinde şekillenir. Burada da en önemli et-
mamen ortadan kaldırdıŞını söylemek güçtür. ken bireyin yaptıŞı kanuna aykırılıŞı kendi ken-
Aksine bu tür davranışlar vergiye karşı reaksiyo- dine meşrulaştırıp meşrulaştıramadıŞı noktasında
nu artırarak yükümlünün tepkisini çoŞaltabile- düŞümlenir78. Çok sayıda farklı etmenin etkisiyle
cektir74. Gerçekten “psikolojik etki olan nefret oluşan bu bireysel algı, neticede bireyin bunu
etkisi ya da kin etkisine (spite effect) göre dene- vicdanında meşrulaştırmasıyla veya meşrulaştı-
tim oranlarındaki artış, devlet ile vatandaş ara- ramamasıyla, kanuna aykırı davranma veya dav-
sında var olduŞu düşünülen güveni ortadan kal- ranmama arasında yapacaŞı kişisel seçiminde be-
dıracak, vergi ödevini azaltacak, kişinin vergi lirleyici olur.
ödemede asli motivasyon (intrinsic motivation) Kanunlara uyma ya da uymama yukarıda anlatıl-
kaynaŞı olan vergi ahlakını bozarak mükellefin dıŞı üzere bir yönüyle psikolojik saiklere daya-
daha çok vergi kaçırmasına neden olabilecek- nabileceŞi gibi diŞer yönüyle sosyal ve ekonomik
tir”75. şkinci faktör, yani bireyin içinde bulundu-
Şu toplum ile ilişkisi ve kanuna karşı hile veya 78
Türkiye’de vergi mükelleflerinin genel olarak vergi ve
aykırılık hallerine gösterdiŞi tepki ya da tepkisiz- vergilendirme ile ilgili düşüncelerini gösteren bir araş-
lik de bireyin davranış yönünü belirlemesinde tırma için bkz. BAYRAKLI / SARUÇ / SAİBA9, 2004, 2004 s.
etkili olabilir. Gerçekten bu tür olaylara karşı 218 – 232. Bu araştırma kapsamında yapılan ankette ve-
toplumsal tepkinin sert olması, bireyin sosyal ha- rilen çeşitli cevaplar bu çalışma bakımından da önem arz
ettiŞinden ayrıca belirtilmelidir. ÖrneŞin vergi kaçırma
yattan dışlanması gibi olguların varlıŞı ciddi bir olgusu karşısındaki toplumsal algı dikkat çekicidir. De-
caydırıcı etki doŞurabileceŞi gibi, tersi de bu tür neklere sorulan “günümüzde vergi yükünü göz önüne
kanuna aykırı fiillerin gerçekleştirilmesini teşvik alırsak, vergi kaçıran mükellefleri pek suçlayamayız”
edici olabilir. Özellikle toplumun geneline yayıl- ifadesine deneklerin % 59’u olumlu yaklaşmış ve vergi
kaçıran mükelleflerin suçlanamayacaklarını belirtmişler-
mış vergilerin adaletsiz olduŞuna ilişkin bir dü- dir. % 7’si kararsız olduŞunu belirtirken sadece % 34’ü
şünce ya da toplum içinde vergi kaçırmaya yöne- ifadeye katılamayacaklarını bildirmişlerdir. Yine benzer
lik güçlü bir temayül76, bireylerin vergi kaçırma- bir ifadeyi, “vergi sisteminin adaletsizliŞi göz önüne
ları halinde toplumsal bir tepki görmemeleri77 alındıŞında vergi kaçıranlara hak verilebilir” ifadesini
deneklerin % 56’sı yerinde görmüş, % 13’ü kararsız ol-
sonucunu da beraberinde getirir. Üçüncü faktör
duŞunu, % 31’i karşı olduŞunu belirtmiştir. Bu durum
de, hem yukarıda bahsedilen vergi adaletine iliş- deneklerin vergi sisteminin adaletsiz olması sebebiyle
kin toplumsal algı hem de bireyin kişisel algısı vergi kaçırılmasına hak verdiŞini göstermektedir. Yani
denekler hem vergi sistemini adaletli görmemekte, hem
tusunda yapılması ile ilgili olarak bak. SABAN, Nihal, de bu adaletsizlikten ötürü ihlal edilmesine bir haklılık
“Bir Yaşam / şki Yasa Olayı: Vergi Denetiminde Hak şh- payı vermektedirler. Dolayısıyla çalışmanın sosyolojik
lalleri”, 19. Türkiye Maliye Sempozyumu,
Sempozyumu (Haz. Gerçek, analiz kısmında bahsi geçen ve toplumun vergi adaletine
Adnan), Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2004, Passim. yönelik inanç kaybının insanlarda vergisel yükümlülük-
74
ÖrneŞin Fransa’da vergi kontrolleri Amerika ve şngilte- lerden kaçınma veya normları dolanma yönündeki te-
re’ye nispetle daha çok ve sıkı olmasına raŞmen, kaçak- mayülü arttıracaŞı ve hem toplumsal hem de bireysel
çılık nispeti daha yüksektir. LAUFENBURGER, s. 264. bazda bu tür fiilleri meşrulaştıracaŞı görüşünü onayla-
75
BAYRAKLI / SARUÇ / SAİBA9, 2004, 2004 s. 211 – 212. maktadır. Ankette verilen örneklerden son olarak bura-
76
ÖrneŞin “çevresindeki insanların vergi kaçırdıŞından da ele alınacak olan “devlet tarafından toplanan vergiler
şüphelenen mükellef bu yüzden kendisi de vergi kaçıra- akıllıca kullanılarak bana hizmet olarak geri dönüyor”
bileceŞi gibi vergi kaçırdıktan sonra savunma mekaniz- ifadesini ise katılımcıların sadece % 8’i onaylamış, % 16’sı
masını kullanarak suçluluk duygusunu azaltmak için as- kararsız olduŞunu, % 76’sı ise katılmadıŞını belirtmiştir.
lında çevresindeki herkesin vergi kaçırdıŞı bahanesini de Bu ifadeden elde edilen sonuçlar da genel olarak devlete
kullanabilir”. Ibid.,
Ibid. s. 216. karşı duyulan güvensizliŞin ve ödenen vergilerin yerinde
77 kullanılmadıŞına ilişkin toplumsal kanının ne kadar
Hatta toplumun geniş kesimlerine yayılmış bir vergi ka-
çırma durumu söz konusu ise vergi kaçırılmasına birey- yüksek olduŞunun önemli bir göstergesidir. Bu duru-
ler arası dayanışma neticesinde destek olunduŞu dahi mun da bir önceki ifadenin yorumlanması neticesinde
söylenebilir. ÖrneŞin maliye memurlarının yaptıkları ulaşılan sonuçlar ile paralel sonuçlar barındırdıŞı açıktır.
denetimlerin önceden öŞrenilip, bunun herkese haber Anketteki diŞer ifadeler ve cevaplar da çok önemli ol-
verilmesi ya da vergi kaçırmanın bir övünme konusu ha- makla birlikte her birinin tek tek deŞerlendirilmesi ça-
line getirilmesi rastlanan örneklerdir. Konuyla ilgili lışmanın amacını aşacaŞından burada ayrıca ele alınma-
Fransa örneŞi için bkz. BULUTOİLU, 1959,
1959 s. 180. mıştır.

44 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


nedenlere de dayanabilir79. Özellikle zorunluluk lamı yorumlanmalıdır. şkinci olarak yapılan ey-
veya ciddi hayati ihtiyaçların giderilebilmesine lemin kanun maddesinin lafzı ve ruhuyla ne de-
yönelik ihlaller bu kapsamda ortaya çıkabilir. Fa- rece uyumlu olduŞu araştırılmalıdır. Eylem, ka-
kat her halükarda bireyin kanunlara karşı tutu- nun maddesini doŞrudan ihlal etmemekle bera-
munda üçlü bir yönelim içinde bulunduŞu kaba- ber, maddenin amaçladıŞı saiki dolaylı olarak ter-
ca da olsa söylenebilir. Bunlardan birincisi ka- sine döndürüyor ve neticede maddenin uygula-
nunlara “her şeye raŞmen itaat etmektir”; ikincisi nabilme sahasını yok ediyor olabilir; bu durumda
“kanun maddesini açıkça ihlal etmektir”; burada doŞrudan bir kanuna aykırılık mevzu bahis ol-
fert açıkça bu ihlalin bedelini ödemeyi, cezalan- mamakla birlikte kanunun hedeflediŞinin dışında
dırılmayı baştan göze alabileceŞi gibi, cezai saha- hukuki sonuçlar doŞarak kanun etkisiz hale gel-
da yakalanmamayı veya hukuki sahada şikayet mektedir. Dolayısıyla kanun maddesinin dola-
edilmeme veya göz yumulma gibi ihtimallerin nılması suretiyle kanuna karşı bir hile yapıldıŞı
gerçekleşebileceŞini umarak ihlali yapar. Üçün- söylenebilir. 9öyle ki bir yandan kanun maddesi-
cüsü ise çalışmanın da konusunu oluşturan “ka- nin karşılamayı amaçladıŞı hususlar bertaraf edil-
nun maddesinden gizlice kaçınmaktır”. şşte tam mekte, öbür yandan bu bertaraf ile bertaraf eden
da burada, kanuna karşı hile ile adeta kanun ko- lehine haksız bir menfaat elde edilmektedir.
yan, bizzat kendi sözleriyle ilzam edilmekte - Bu noktadan bakıldıŞında önemli olan husus
susturulmakta-; gerçekte onun iradesine ve va- hükmün yerinde bir yorumuyla ne ifade ettiŞinin
zettiŞine ters sonuçlar doŞmaktadır80. Hangi dav- tespitiyle beraber, eylemi gerçekleştirenin gerçek
ranışların kanuna karşı hile sayılacaŞı ve hangi iradesinin ortaya konulabilmesidir. Bu ise birey-
davranışların hile olmadıŞının tespiti işte bu nok- deki kaçma niyetinin, hareket saiklerinin araştı-
tada önem kazanır. rılmasını gerektirir; bir başka ifadeyle suiniyetin
Kanuna karşı hilenin tespitinde iki yönlü bir yo- ve hakkın kötüye kullanılmasının, hukuki sebep-
ruma gitmek yapılması gereken ilk iştir. Öncelik- lerdeki sakatlık meselelerinin incelenmesini ge-
le dolanılan kanun maddesi ve kanunun bütünü- rektirir81.
nün korumayı amaçladıŞı saik tam olarak ortaya Peçelemenin sosyal boyutu ile ilgili son olarak
konmalıdır. Dolayısıyla kanunun ne amaçladıŞı, bahsedilecek husus da gerek peçelemede gerekse
koruduŞu haklar, getirdiŞi yükümlülükler göz genel olarak kanuna karşı hilede kastın varlıŞının
önüne alınmalıdır. Kanun maddesinin bu kap- aranıp aranmayacaŞı ya da büyük oranda teorik
samda hangi amaçla oluşturulduŞu ve gerçek an- bir tartışma olmakla beraber “hile” olgusunun
79
kastı doŞal olarak barındırıp barındırmadıŞıdır.
Kanunlara uyma ve uymama olgusu, aynı zamanda dev-
letin halktan beklediŞi yürürlükte olan kanunlara itaat
Bu mesele yazında da tartışılmış ve bir görüşe gö-
edilmesi talebi ile de paralellik gösterir. Gerçekten devlet re kastın varlıŞı gerekli görülürken, diŞer bir gö-
yaptıŞı kanunlar için halktan mutlak bir itaat bekler. rüşe göre amir hükümlerin çiŞnenmesi yeterli
Fakat bu itaat beklentisi ancak bireyin söz konusu ka- görülmüş, ayrıca kastın var olması gerektiŞi red-
nunu adaletli bulması ve vicdanında onaylaması halinde
dedilmiştir.
bir anlam ifade eder. ştaatin kural olarak istendiŞi ve bu
beklentinin bir buyruk düzeninde muhataplara koşulsuz şlk görüşe göre kastın varlıŞı gereklidir, fakat
yöneltildiŞi yerde aynı zamanda bu talebe bir direniş kast aynı zamanda hile ile bir arada zaten kendi-
olacaŞını da en baştan varsaymak gerekir. Dolayısıyla
hukuk devleti açısından düşünüldüŞünde demokratik
liŞinden var olagelmektedir. Yani kanuna karşı
hak ve özgürlüklerin bir güvencesi olarak sivil itaatsizli- hilenin müeyyidelendirilmesinin asli sebebi olan
Şin de bir insan hakkı olarak görülüp, kabul edilmesi ve “hileli bir niyet”in kasıtla bitişik, bir arada oldu-
bu hakkın kullanımının güvenceye alınması gereklidir. Şu savunulmuştur82. Dolayısıyla kast, hileli işle-
Bkz. ÖKÇESşZ, Hayrettin, “Hukuk Devletinde Direnme min zaten mutlak bir unsuru olarak telakki edil-
Hakkı”, HFSA - Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Arkivi 10.
Kitap,
Kitap şstanbul Barosu Yayını, şstanbul, 2004, s. 125 –
81
128. Ibid.,
Ibid. s. 8.
80 82
Bireylerin kanunlara karşı tutumlarıyla ilgili bu üç du- Ibid.,
Ibid. s. 265. Bu görüşteki yazarlar için bkz. Ibid.,
Ibid. s. 265
rum için bkz. TOPÇUOİLU, 1950, 1950 s. 6 – 7. – 267.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 45


miş, bu bakımdan ayrıca aranmasına gerek olma- salt “kanunların korunması ve uygulanması” is-
dıŞı savunulmuştur. Yani burada kast hileli işle- temiyle zarar verebilir. şlk görüş ise her ne kadar
min asli kurucu unsuru olarak ele alınmıştır. Bir kastı hilenin var olabilmesi için zorunlu olarak
başka ifadeyle bu görüşe göre “kastsız hile tasav- kabul ediyorsa da adeta hileli her işlemin kastı
vur olunamaz”83. doŞal olarak barındırdıŞı ön kabulüyle olası aşırı
DiŞer bir görüşe göre ise kanuna karşı hilede kas- genelleştirmelerin önünü açabilecek bir mahiyet
tın aranmasına gerek yoktur84. Amir hükümlerin gösterir. 9öyle ki, hile kavramı çoklukla kastı zo-
gizli veya açık, vasıtalı veya vasıtasız olsun, hiçbir runlu olarak barındırıyor gibi gözükse de, ayrıksı
zaman ve hiçbir suretle ihlal edilmemeleri gere- bazı hallerin olabilme ihtimali de vardır. En
kir; eŞer bir ihlal varsa sadece ihlal yeterli olup, azından teorik olarak düşünüldüŞünde, bir işle-
ayrıca ihlali yapanların niyetlerine bakmaya, kas- min kastın dışında başka nedenlerle de hile ola-
tın var olup olmadıŞının aranmasına ihtiyaç yok- rak nitelenebilmesi mümkündür. Hata, tecrübe-
tur.85 Önemli olan nokta kanundaki amir bir sizlik gibi durumların hile görüntüsü vermesi
hükmün ihlal edilmesidir, bu yapıldıysa failin ni- mümkün olduŞu gibi, farklı sosyal ilişki ve ko-
yetinin -hile yapma kastının- uzun uzadıya tartı- numların da aslında bir hile kastı olmaksızın hile
şılmasına da gerek yoktur86. Bu görüşe göre kas- görünümlü işlemlere neden olabilmesi mümkün-
tın olup olmaması, hatta hilenin olup olmaması dür. Dolayısıyla bu tür işlemlerde kasttan gayrı
önemli deŞildir; önemli olan nokta kanunun bir hileye hükmedilmesi yer yer sosyal adaletsiz-
amacının dışında sonuç doŞuran ve amir hüküm- liklere de yol açabilir.
lerden birini ihlal eden her türlü edimin saikine Sonuç olarak hileli işlemlerde kastın aranıp aran-
bakılmaksızın bir bakıma hile sayılması ve buna maması bir yönüyle hukuksal boyutu diŞer yö-
göre müeyyidelendirilmesi gerektiŞidir. nüyle sosyolojik boyutu ilgilendiren bir mahiyete
Her iki görüş de, belli bir bakış açısını yansıt- sahiptir. Dolayısıyla kastın aranıp aranmaması
maktadır. şlk görüş kastı hilenin adeta olmazsa adaletin gerçek anlamda gerçekleştirilip gerçek-
olmaz bir parçası görerek hileli işlem ile karşıla- leştirilmemesiyle doŞrudan baŞlantı içindedir.
şıldıŞında kastın varlıŞını bir karine olarak gör- Salt amir hükümlerin ihlalini herhangi bir kast
mekte; ikinci görüş ise daha totaliter bir bakış aramadan hile telakki etmek kadar, her hileli iş-
açısıyla amir hükmün ihlalinin kastın aranmasına lemde kastı hilenin zorunlu öŞesi saymak da ye-
gerek görmeden doŞrudan bir müeyyideye tabi rinde deŞildir; her somut olay için kastın varlıŞı-
tutulması gerektiŞini bildirmektedir. şkinci gö- nı baŞımsız olarak incelemek ve buna dayanarak
rüş, bir yönüyle suiniyetli olmadan kanuna aykırı karar tesis etmek daha isabetli bir tutum olacak-
işlem yapanları, salt bu işlemleri dolayısıyla so- tır. Böylece, hem öncelikle hüsnüniyetin korun-
rumlu tutmaya yönelirken kast unsurunu arama- ması yönünde bir seçimin muteber sayılması
yarak, diŞer yönüyle salt amir hükmün ihlalini mümkün olur hem de herhangi bir saik öne sür-
yeterli görerek idareye çok geniş bir takdir yetkisi meden salt idarece öne sürülebilecek amir hü-
tanıdıŞı için kamusal algıda hukuk devleti, hak- kümlerin ihlal edildiŞine dair savlar, bunların bir
kaniyet ve adalet idesine yönelik ciddi kuşkular karine olarak kabulünün reddiyle bertaraf edile-
uyandırabilecek niteliktedir. Bu bakış açısı hüs- bilir. Kamusal algılamadaki hukukun bozuldu-
nüniyetli kişilerin konumunu suiniyetli kişilerin Şuna ve adalete ilişkin olumsuz tasavvurlar da bu
konumuyla eşdeŞer hale getirerek adalet algısına sayede azaltılarak hukukun genel meşruiyeti güç-
zarar verebilecek bir mahiyet gösterir. Dolayısıyla lendirilebilir.
hukukun kamusal alandaki meşruiyet algısına,

83
Ibid.,
Ibid. s. 21.
84
Ibid.,
Ibid. s. 267 – 270.
85
Ibid.,
Ibid. s. 267 – 268.
86
Ibid.,
Ibid. s. 278 – 279.

46 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


KISALTMALAR CETVELş DWORKIN, Ronald, “Sivil ştaatsizlik”, Hakları Ciddi-
Ciddi-
ye Almak,
Almak (çev. TürkbaŞ, Ahmet Ulvi), Dost
b. : Bent
Kitabevi Yayınları, Ankara, 2007, (s. 249 – 267).
bkz. : Bakınız EREN, Fikret, “Borçlar Hukuku - Genel HükümHükümler”
ler”,
C. : Cilt C.: 1, 6. baskı, Beta Yayınevi, şstanbul, 1998.
çev. : Çeviren FURTUN, şdris Hakan, Vergi Hukukunda Mahkeme-
Mahkeme-
lerin Hukuk Yaratma - Kanun BoşluŞu Doldurma
edi. : Editör Yet
Yetkileri,
kileri Ankara, 2005, (Yayınlanmamış Doktora
Haz. : Hazırlayan Tezi).
Ibid. : Aynı yerde GANDHş, Bir Özyaşam Öyküsü (YaşadıŞım Ger
GerçeŞin
Öyküsü),
Öyküsü) (çev. Günyol, Vedat), Cem Yayınevi, şs-
Idem.
Idem. : Aynı sayfada
tanbul, 1997.
Karş. : Karşılaştırınız GÜNE9, Gülsen, “Hukuka ve Ahlaka Aykırı Faaliyet-
m. : Madde lerin Vergilendirilmesi”, Prof. Dr. Selim Kaneti’ye
ArmaŞan,
maŞan Aybay Yayınları, şstanbul, 1996, (s. 240
Passim. : Tümüne bakınız
– 253).
s. : Sayfa
KANETş, Selim, “Vergi Hukuku”
Hukuku”, 2. baskı, Filiz
vd. : Ve devamı Kitabevi, şstanbul, 1989.
VşVK : Veraset ve şntikal Vergisi Kanunu KARAKOÇ, Yusuf, Genel Vergi Hukuku,
Hukuku 3. baskı,
Yetkin Yayınları, Ankara, 2004.
VUK : Vergi Usul Kanunu
KARAKOÇ, Yusuf, “Hukuklaşamayan Bir Alan: Vergi
Mevzuatı - Vergi Hukuku”, HFSA - Hukuk Felse-Felse-
YARARLANILAN KAYNAKLAR fesi ve Sosyoloji Arkivi 14. Kitap,
Kitap şstanbul Barosu
Yayını, şstanbul, 2005, (s. 135 – 141).
Makale ve Kitaplar LAUFENBURGER, Henry, Maliyenin Ekonomik ve
Psikolojik Teorisi,
Teorisi (çev. Ülkmen, şsmail Hakkı),
AİAOİULLARI, Mehmet Ali / KÖKER, Levent, Kral
5. baskı, Maliye Enstitüsü Yayınları, Ankara, ?.
– Devlet ya da Ölümlü Tanrı,
Tanrı şmge Kitabevi, An-
kara, 2000. OİUZMAN, Kemal / ÖZ, Turgut, “Borçlar Hu Hukuku -
Genel Hükümler”
Hükümler”, 2. baskı, Filiz Kitabevi, şstan-
AKKAYA, Mustafa, “Vergi Hukukunda Ekono Ekonomik
bul, 1998.
Yaklaşım”
Yaklaşım”, Turhan Kitabevi, Ankara, 2002.
ÖNCEL, Mualla, / KUMRULU, Ahmet, / ÇAİAN, Na-
BAYRAKLI, Hasan Hüseyin / SARUÇ, Naci Tolga /
mi, “Vergi Hukuku”
Hukuku”, 14. baskı, Turhan Kitabevi,
SAİBA9, şsa, “Vergi Kaçırmayı Etkileyen Faktör-
Ankara, 2007.
lerin Belirlenmesi ve Vergi Kaçaklarının Önlen-
mesi: Anket Çalışmasının Bulguları”, 19. Türkiye ÖKÇESşZ, Hayrettin, Sivil ştaatsizlik,
ştaatsizlik 3. baskı, Eko Ki-
Maliye Sempozyumu, (Haz. Gerçek, Adnan), taplıŞı Yayınevi, şstanbul, 2001.
Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2004, (s. 204 – ÖKÇESşZ, Hayrettin, “Hukuk Devletinde Direnme
254). Hakkı”, HFSA - Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji
BULUTOİLU, Kenan, “Vergiye Karşı Tipik Bir Reak- Arkivi 10. Kitap,
Kitap şstanbul Barosu Yayını, şstanbul,
siyon Poujade Hareketi”, Maliye Enstitüsü
Enstitüsü Konfe-
Konfe- 2004, (s. 122 – 129).
ransları,
ransları Seri: 4, şstanbul Üniversitesi Yayınları, RAWLS, John, “Sivil ştaatsizliŞin Tanımı ve HaklılıŞı”,
Sermet Matbaası, şstanbul, 1959, (s. 173 – 197). Kamu Vicdanına ÇaŞrı Sivil ştaatsizlik,
ştaatsizlik Haz.
CANDAN, Turgut, “Yargı Kararları IşıŞında Vergi Ka- Ateşman, Ender , (çev. Coşar, Yakup), Ayrıntı
yıp ve KaçaŞının DeŞerlendirilmesi”, 19. Türkiye Yayınları, şstanbul, 1997, (s. 54 – 75)
Maliye Sempozyumu, (Haz. Gerçek, Adnan), Yak- REşSOİLU, Safa, Borçlar Hukuku - Genel Hü Hükümler,
kümler
laşım Yayıncılık, Ankara, 2004, (s. 255 - 280). 11. baskı, Beta Yayınevi, şstanbul, 1997.
Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi,
Ansiklopedisi (edi. Arık- SABAN, Nihal, “Bir Yaşam / şki Yasa Olayı: Vergi De-
lı, Ercan), C.: 4, Gelişim Yayınları, şstanbul, ?. netiminde Hak şhlalleri”, 19. Türkiye Maliye

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 47


Sempozyumu,
Sempozyumu (Haz. Gerçek, Adnan), Yaklaşım
Yayıncılık, Ankara, 2004, (s. 717 – 734).
Vergi Hukuku,
Hukuku 4. baskı, Beta Yayınevi, şstanbul, 2006.
SANCAR, Mithat, “Hukuk Devleti: Cumhuriyetin
Temel Niteliklerinden Biri (mi?)”, Devlet Aklı
Kıskacında Hukuk Devleti,
Devleti 3. baskı, şletişim Ya-
yınevi, şstanbul, 2004.
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi,
Ansiklopedisi
(edi. KÜRKÇÜ, ErtuŞrul), C.: 4, şletişim Yayınla-
rı, şstanbul, 1988.
SUR, Fadıl H. Maliye Dersleri,
Dersleri C.: 1, Zerbamat Yayı-
nevi, Ankara, 1943.
9ANVER, Salih, şşletme VergiciliŞi ve Türk Vergi Sis-
Sis-
temi,
temi şstanbul şktisadi ve Ticari şlimler Akademisi
Yayını, No: 42 - 99, şstanbul, 1968.
9ENYÜZ, DoŞan, Vergi Hukuku Açısından Özel Hu-
Hu-
kuk Sözleşmeleri,
Sözleşmeleri Yaklaşım Yayınları, Ankara,
2002.
TEKşNAY, Selahattin Sulhi / AKMAN, Sermet /
BURCUOİLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Tekinay
Borçlar Hukuku - Genel Hükümler,
Hükümler 7. baskı, Filiz
Kitabevi, şstanbul, 1993.
TOPÇUOİLU, Hamide, “Kanuna Karşı Hile (Kanun-
(Kanun-
dan Kaçınma Yolları)
Yolları)”
ı)”, Selüloz Basımevi, şzmit,
1950.
TUNCER, Selahaddin / 9ANVER, Salih, “Vergi Mükel-
lefiyeti Vergi Borcu - Vergi Mes’uliyeti”, şktisat ve
Maliye,
Maliye C.: V, S. : 11, 15 9ubat 1959, (s. 525 –
537).
YÜCEL, Mustafa T., “Adaletsizlik Duygusu, GÜRşZ,
Adnan (edi.), Adalet Kavramı,
Kavramı Türkiye Felsefe
Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, (s. 93 – 98).

TebliŞler
39 Seri No’lu Veraset ve şntikal Vergisi Kanunu Genel
TebliŞi,
TebliŞi http://www.gib. gov.tr/index.php?id=
1028 , 04/10/2008.
89 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel TebliŞi,
TebliŞi http://
www.gib.gov.tr/index.php?id= 1028, 04/10/2008.
104 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel TebliŞi,
TebliŞi http://
www.gib.gov.tr/index.php?id= 1028, 04/10/2008.

48 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 49-59

“Yargı Darbesi”
Darbesi” Kavramı Üzerine Eleştirel Bir Not
Mustafa Bayram Mısır*

Başta*Prof. Dr. Ergun Özbudun1 olmak üzere, bert ve Jacques Lambert ’in4 formüle ettiŞi “yar-
Prof. Dr. Zühtü Arslan, Doç. Dr. Serap Yazıcı ve gıçlar yönetimi” eleştirisi var.
benzeri bir çok akademisyen “yargı darbesi” kav- Yazıcı ise, daha Anayasa Mahkemesi kararı ortada
ramını kullanmaya başlamış görünüyorlar. Doç. yokken bu tezi bir adım daha ileri götürerek
Dr. Serap Yazıcı Taraf Gazetesi’ne verdiŞi müla- “yargıçlar devletine doŞru koştuŞumuzu” belirti-
katta bir adım daha ileri giderek “yargıçlar devle- yor. Daha ilginci ise, Neşe Düzel’in “Yargıtay’dan
ti” belirlemesini ortaya atıyor.2 sonra Danıştay da bir muhtıra yayınlayarak Yar-
Arslan’a göre, Anayasanın 10. ve 42. maddesini gıtay’ı destekledi.. Bir hukukçular ayaklanması mı
deŞiştiren yasanın iptali için açılan davada Ana- yaşıyoruz?” sorusuna verdiŞi yanıttır: “Evet. Tür-
yasa Mahkemesinin verdiŞi 05.06.2008 günlü ka- kiye’de bugüne dek bu tür müdahaleler Silahlı
rar bir “yargı darbesidir”. Arslan bunu, IŞdır Ba- Kuvvetler’den gelirdi. Geçen yıl cumhurbaşkanlı-
rosu’nun düzenlediŞi toplantıda açıkça ifade edi- Şı sürecinde Silahlı Kuvvetler ve Yargı koalisyonu
yor. Nitekim Yeni 9afak Gazetesi’ne verdiŞi mü- vardı. 9imdi ise yeni bir durumla karşı karşıyayız.
lakatta da muhabir “Peki bu açıkça bir yargı dar- Tümüyle Yargı’nın üstlendiŞi bir süreci yaşıyo-
besi mi?” diye sorunca şu yanıtı veriyor: “Askeri ruz. şnşallah bundan sonrası bütün devlet organ
darbeden farklı olarak, yargı darbesi iktidar deŞi- ve makamlarının hukukun sınırları içinde kalma-
şimini ifade etmiyor. Yargı darbesi, hukuk düze- ya gönüllü oldukları bir uzlaşma ortamını getirir
ninin normatif temelini deŞiştiren radikal yargı bize.”5
kararları için kullanılıyor. Bu anlamda Anayasa Yazıcının sözünü ettiŞi şey ise, Edouard Lambert
Mahkemesi’nin son iptal kararını, geçen yılki 367 ve Jacques Lambert’in anayasa yargısında bir so-
kararı gibi bir yargı darbesi olarak nitelemek run olarak formüle ettiŞi “yargıçlar devleti” eleş-
mümkündür. Çünkü bu kararla anayasal düzenin tirisiyle aynı çerçeveyi paylaşmıyor.
temel paradigmalar[ın]dan biri, belki de en önem-
lisi, deŞiştirilmiştir.”3 Bu tezler özetlendiŞinde şu önerme ile karşılaşı-
yoruz: “Türkiye’de Yargıçlar ayaklanmış; Anayasa
Bu kapsamda bir “yargı darbesi” kavramı litera- Mahkemesi de, verdiŞi karar(lar)la bir ‘yargı dar-
türde bulunmuyor; sadece anayasa mahkemeleri- besi’ yapmıştır. Bu ‘yargı darbesi’ ile egemenliŞin
nin yorumlarının yasa koyucunun iradesi üzerine kullanımını düzenleyen anayasal hüküm / meşru-
çıkması karşısında bunu eleştiren Edouard Lam- luk kriteri deŞiştirilmiş olduŞundan bir ‘yargıçlar
*
Av. Ankara Barosu
1 4
Bkz. http://www.taraf.com.tr/Yazdir.asp?id=11016, Taraf Bkz. Bakır ÇaŞlar, “Parlamentolar ve Anayasa Mahkeme-
Gazetesi, 21.06.2008. leri, Teoride ve Pratikte Anayasa Yargısının Sınırları Prob-
2
Bkz. http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID lemi”, Anayasa Mahkemesi Dergisi, cilt no: 3 (1986),
=1&ArsivAnaID=45534, Taraf Gazetesi, 26.05.2008. ss.137-187.
3 5
Bkz. http://yenisafak.com.tr/Roportaj/?t=16.06.2008&i= Bkz. http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID
123464, Yeni 9afak Gazetesi, 16.06.2008. =1&ArsivAnaID=45534, Taraf Gazetesi, 26.05.2008.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 49


devleti’ne doŞru adım atılmış olup, Adalet ve let Meclisi şçtüzüŞünün Anayasaya şekil ve esas
Kalkınma Partisi’nin kapatılması halinde de ‘yar- bakımlarından uygunluŞunu denetler. Anayasa
gıçlar devleti’ kurulmuş olacaktır.”6 deŞişikliklerini ise sadece şekil bakımından ince-
Bu önerme ile siyasi olmayan bir tartışma yürütü- ler ve denetler. Ancak, olaŞanüstü hallerde, sıkı-
lemeyeceŞi bana göre açık olduŞundan, önce yönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hük-
Anayasa Mahkemesi üzerine kısaca duracak ve münde kararnamelerin şekil ve esas bakımından
daha sonra bu önermenin tarihsel anlamı üzerine Anayasaya aykırılıŞı iddiasıyla, Anayasa Mahke-
anayasa hukuku disiplini ile ilişki içinde ama ona mesinde dava açılamaz.”
da baŞlı kalmayarak eleştirel bir deŞerlendirmede Hüküm açık; üstün norm anayasa, Anayasa Mah-
bulunacaŞız. VardıŞımız sonuç, liberal ülkünün kemesi ise, Yüce Divan sıfatıyla yaptıŞı yargılama
anayasa hukukunda da onu laŞvetme pahasına dışında teknik anlamda bir mahkeme deŞil, kay-
çöküş içinde olduŞudur. naŞını anayasada bulan ve işlevi anayasayı koru-
1. Anayasa Mahkemesi, Anayasa Yargısı ve Yar-
Yar- mak olan siyasi bir organdır. Bu siyasi organa,
gıçlar erkler ayrılıŞının düzenlenmesinde -ya da daha
doŞru ifadeyle erkler arasındaki işbirliŞinin saŞ-
Türkiye’de de Anayasa Mahkemesi Kıta Avrupa’sı
lanmasında- anayasal hak ve özgürlüklerin ko-
sistemindeki gibi “üstün norm denetimi” gerçek-
runması için ihtiyaç duyulmuştur. Anayasa Mah-
leştirmek amacı ile oluşturulmuştur. Anayasa
kemesinin anayasal bir siyasi organ olduŞunda
Mahkemesi dokunulmaz olmadıŞı gibi kararları
anlaşma varsa -ki bence olmalıdır-, bu siyasi or-
da eleştirilmelidir. Bunda da hiçbir beis yoktur.
ganın yetkileri ve çalışma usulleri ayrıca teknik
Ama önce “üstün norm denetimi”nin anlamı ve
bir hukuki deŞerlendirmenin konusu yapılabilir.
ne olmadıŞında uzlaşmak gerekir. Türkiye Cum-
Anayasa hukuku disiplinin “anayasa yargısı” alt
huriyeti Anayasası’nın 148. maddesi ilk fıkrasına
başlıklı bölümünün konusu da baştan sonra bun-
göre, “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun
dan ibarettir zaten.7 Bu aynı zamanda, Anayasa
hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Mil-
Mahkemesinin siyasi bir organ olmasının, ona
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın aktardıŞımız
6
Bu makale yazıldıktan sonra, Anayasa Mahkemesi, Ada- ilgili maddesinde tanımlanandan fazla bir rol, iş-
let ve Kalkınma Partisi’ne açılan kapatma davasını so-
lev ve yetki vermeyeceŞini de anlatır.
nuçlandırdı. Delilleri deŞerlendiren mahkeme, partinin
laiklik karşıtı bir odak olduŞuna dair kanaat oluşturdu, Anayasa Mahkemesinin -Yüce Divan dışında-
ancak, yaptırım olarak “kapatma” yerine “hazine yardı- verdiŞi kararlar genel anlamda siyasi kararlardır.
mının yarısından mahrum bırakma”yı belirledi. Taraf
Gazetesi’nin -yazıda sözü edilen hukukçuların görüşle-
Burada sorun, bu genel anlamda siyasi olan ka-
rinden esinlenerek- manşete çektiŞi yorumu aktarmayı rarların, Anayasa metni somut, yazılı ve kurallar
gerekli görüyoruz: “Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapat- içeren bir metin olduŞuna göre, bu metne daya-
tırma hamlesi boşa çıktı. - 22 Temmuz seçimlerinin so- narak verilen kararların bazı nötr ilkelere dayan-
nuçlarını yok saymaya yönelik ‘Google davası’ ülkeyi
dört buçuk ay oyaladıktan sonra, hükûmet partisini ka-
dırılıp dayandırılamayacaŞıdır. Weschle’nin “Ana-
patmayı başaramadan noktalandı.” Bu durumda, bu ya- yasa Hukukunun Nötr şlkelerine DoŞru” adlı kla-
zıda adı geçen sayın profesör ve doçentlerin “yargı dar- sikleşen makalesinde, yargı kararlarının etnik,
besi” kavramı kadük mü kalmıştır; yoksa, yargıçların ekonomik... görüşler yerine nötr ilkelere dayan-
darbeye eksik teşebbüsten süren bir soruşturmaya karış-
dıŞını ileri sürdüŞünü biliyoruz.8 Bu bakımdan
tırılmaları mı gerekir? Sanırım ilgili soruşturmanın sayın
savcısı, bunu sayın profesör ve doçentlere deŞil de, Em- Anayasa Mahkemesi’nin Anayasanın 10. ve 42.
niyet şstihbarat Daire BaşkanlıŞına soracaktır. Malum maddesini deŞiştiren yasanın iptali için açılan
cemaatin “hoşgörü toplumu” ilkesi gereŞi! (Bu arada, davada verdiŞi 05.06.2008 günlü kararın gerek-
kapatma kararı verilse idi ne olacaktı? Yargı “darbe”
çesi açıklanmadan nötr ilkelere dayanıp dayan-
yaptıŞına göre, bu sayın profesör ve doçentler darbeciler
hakkında ilgili soruşturmanın sayın Savcısına “suç du-
7
yurusu”nda bulunacaklar mıydı? Yoksa sadece, verdikle- Bkz. şbrahim KaboŞlu, Anayasa Yargısı, şmge Yayınları,
ri mülakatların ihbar mı sayılmasını bekleyeceklerdi. Ankara, 2008.
8
Güçler dengesi neyi gerektirirse artık!) Bkz. ÇaŞlar, agm.

50 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


madıŞını “kanıtlamak” mümkün deŞildir. Hele Kaldı ki, ÇaŞlar ’ın vurguladıŞı üzere, anayasa
hele buna “yargı darbesi” demeyi, anayasa huku- mahkemeleri ideolojik-siyasi krizlerin ertesinde,
ku içinde anlamlandırmak neredeyse imkansız- insan haklarının korunması ve demokratik rejim-
dır. Kaldı ki, yapılacak kısa bir deŞerlendirmede9, lerin güvenceye kavuşturulması amacıyla şkinci
tam aksi de kolaylıkla kanıtlanabilir. Dünya Savaşı sonrası anayasalarda yerini almış-
Sorun mahkeme kararının siyasi olduŞuna dair tır.12 ÇaŞlar’a göre, “savaş sonrası anayasa mima-
eleştiride odaklanıyor.10 Bu da yukarıda yaptıŞı- risinin özelliŞi ve bir önceki dönemin liberal-
mız açıklama karşısında son derece anlamsız bir demokratik anayasalarından farkı, ‘çoŞunluk ku-
eleştiridir, Yargıç Jackson’un belirttiŞi gibi, “her ralı’nı sınırlayıcı kurumsal ve usuli düzenleme-
anayasa yorumunun şu ya da bu ölçüde siyasi lerden meydana gelen bir bütün, bir patchwork13
sonucu vardır!”11 olmasıdır.”14
Bu çerçeve içinde bakıldıŞında, anayasa mahke-
9
Bkz. Mustafa Bayram Mısır, “Gazeteci Sana Bir Habe- melerinin, bu patchworkün parçası ama kriz
rim Var”, http://www.bianet.org/bianet/kategori/medya/ eşikleri -sınırlı geçiş dönemleri- dışında, Robert
107621/gazeteci-sana-bir-haberim-var, 13.07.2008. “Ana- A. Dahl’in gözlediŞi ve ÇaŞlar’ın yetkince aktar-
yasanın 4. Maddesi, “IV. DeŞiştirilemeyecek hükümler” dıŞı gibi “establishment”in15, hakim ulusal koa-
başlıŞını taşır ve “Madde 4. – Anayasanın 1’nci madde-
sindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduŞu hakkında-
lisyonun bir ortaŞı olarak diŞer siyasi kurumların
ki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelik- kararlarına destek olan bir parçası olduŞunu
leri ve 3’ncü maddesi hükümleri deŞiştirilemez ve deŞiş- unutmamak gerekir.16 Nitekim Türkiye’de de Ana-
tirilmesi teklif edilemez” biçimindedir. ÖrneŞin, Anaya- yasa Mahkemesinin özelleştirme kararları ile sos-
sanın 4. Maddesinden sonra gelmek üzere, herhangi bir
yalist, komünist ve Kürt partilerine karşı aldıŞı
maddesine “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini
şslâmdır” diye yazıldı. 9ekle uygun olarak kabul edildi. kapatma kararları bu gerçeŞi kanıtlar. Dahl ’in
Hatta, referanduma gitti ve kabul edildi. Ne olur? “Öyle vurguladıŞı gibi Türkiye’de de Anayasa Mahke-
şey mi olurmuş? Bu bir fantezi...” diye köşe yazısı olur mesi ile kural koyucu çoŞunluk arasında bir “bü-
ama hukuki tartışma olmaz; hepsi hukuk nosyonu almış tünleşme” söz konusudur. Evet, 05.06.2008 gün-
O dokuz Yargıç’la köşenden eŞlenmeden önce dersini
çalışmalısın!.. Hukuki tartışma tam olarak tıpkısıyla aynı lü karar bu bütünleşmenin bir başka ifadesi ola-
böyle olur, hukukçunun “bu olursa” diye düşünmesi rak deŞerlendirilemez ama bu kural gereŞi, sade-
öncelikle gereklidir. Çünkü AKP ve MHP Anayasa deŞi- ce sınırlı bir geçiş sürecine tekabül eder.
şikliŞi buna eşdeŞerdir. EşdeŞerdir zira, aynı Mahkeme
bir kez türbanla ilgili düzenlemeyi “rejimin niteliklerine Liberal olarak tanınan anayasa hukukçularının
aykırı” bularak iptal etmiştir ve bir kez de yorumlu ret bu sınırlı geçişi görmemeleri ve “yargı darbesi”
kararı vermiştir. Bunlar da AşHM denetiminden geçmiş- kavramına sarılarak bu bütünleşmeyi bir an için
tir. Bu durumda mahkeme elbette gerekçesinde açıkça unutmayı seçmeleri, kendi kişisel tarihleri içinde
“türbanla ilgili olduŞu yazılan” Anayasa deŞişikliklerini;
4. Madde “teklif edilemez” diyen şekli bir madde oldu-
bir gaf deŞilse, açıkça angaje oldukları siyasi bir
Şundan mevcut deŞişiklikleri “teklif edilemez” bulup,
12
“sadece şeklen denetler” diyen 148. Maddeye uygun ola- KaboŞlu, Age, s.19’da “Avrupa’da faşizmin ve Nazi dö-
rak gene şekli inceleme ile iptal etmiştir. Yetki aşımı neminin sona ermesiyle, Anayasa Mahkemeleri Kelsen
yoktur, mahkeme yurttaşın temel ve hak özgürlüklerini modeli üzerinde yeniden doŞup gelişecektir. Bu şekilde
yetkisi kapsamında muhafaza etmiştir.” ortaya çıkan Avrupa anayasa yargısı, ‘anayasa mahkeme-
10
şlhan ÖZAY’ın “Anayasa Mahkemeleri ya da Yargısının leri’ modeli olarak da adlandırılmaktadır.” diye yazıyor.
13
Meşruiyeti” adlı makalesinden aktarıyorum: “Uygunluk Karışık fikirlerden oluşmuş bir teori ya da tez anlamına
denetiminin “sadece hukuksal deŞil, fakat ştalya’daki gibi geldiŞi gibi, “yamalı bohça” anlamına da gelir. Günlük
özellikle birçok maddesi gerçek norm olmayıp ileriye yö- dilde, farklı renkteki parça kumaşlardan çeşitli amaçlarla
nelik siyasal direktif niteliŞindeki bir Anayasa söz konusu üretilen bez anlamında kullanılmaktadır; patchwork ma-
olduŞundan aynı zamanda politik bir içerik kazanması” sa örtüsü gibi.
14
(Clamandrei) kaçınılmazdır. Mahkemenin bir çok kararı- ÇaŞlar, agm, s.153.
15
nın siyasal tercihlerin ürünü olması da doŞaldır, zira bun- Geleneksel olarak yöneten sınıfları ve onların kurumla-
lar düzenin başındaki ilkelerin tanımına ilişkin olmakla rının tümünü kapsayan bir terim. Amerika Birleşik Dev-
kendiliklerinden politiktirler (Branca).” Anayasa Mahke- letleri’nde genel olarak geniş anlamda -topluma kurum-
mesi Dergisi, cilt no:9 (1992), ss. 67-74, s. 69. ları ile nüfuz eden- devleti kast ederek de kullanılır.
11 16
Bakır ÇaŞlar, agm, s.140. Agm, s.156.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 51


tartışmanın sonucudur ve bu halde, -benim gibi Anayasa hukuku da bu varsayım üzerine bina
Marksistler için bile ideolojik pozisyon deklare edilir: Biçimsel demokrasi, toplumsal varlıŞını,
etmeye gerek kalmadan- bu gafın tarihsel anlamı sermaye iktidarının maddi tahsisat pratikleri, ta-
üzerine düşünmek yeterli olacaktır. hakküm pratikleri ve anlamlandırma (sembolik
2. Baron de Montesquieu17 Ne Demişti de Burju-
Burju- temsil) pratikleri ile kazansa da, mevcut bir ku-
va Parlamenter
Parlamenter Demokrasiler şnanmıştı? rumlar -Wagner’in kullandıŞı geniş anlamda- uz-
laşmasını temsil eden “anayasa metni” ile siyasi
Bir sonuç olarak anayasa hukukunu da olanaklı içeriŞini niteler. Böylece, somut bir demokrasi-
kılan tarihin büyük bölümü Batı adı verilen coŞ- den -biçimsel olarak- söz etme olanaŞı doŞar. Bu
rafyada hükmünü sürdü. Bir cümleyle özetlene- somut demokrasinin, bir anayasa metni ile görü-
mezse de buna giriştiŞimizde söylenebilecek olan nür kıldıŞı siyasi ve toplumsal uzlaşmayı sür-
şey, kendi kaderini tayin etmek arzusunu, mo- dürme ya da insan teklerinin ve hatta bütün in-
dern bir arzu olarak ve tarihsel belirleyicilerin sanlıŞın tarihsel demokrasi istencini besleyecek
hükmünde duyan insanlık, önce feodal baŞımlı- doŞrultuda onu ileriye götürmeye dair pratikleri
lıktan mutlakiyetçi devlet lehine, sonra da anaya- ile bu pratikleri hukuk disiplini diyebileceŞimiz
sacılık hareketleri de içinde bir dizi mücadele ile bir ifade tarzı içinde anlamlandırma pratiklerinin
mutlakiyetçi devletten (tarihsel niteliŞi itibariyle toplamı anayasa hukuku dediŞimiz alanı oluştu-
kapitalist) parlamenter demokratik devlet lehine rur.
tercihte bulundu. Bugün de bu son tercihin dev-
rimci eleştirmenleri varsa da “demokrasi” bu mo- Bunun da insanlıŞın özgürleşme istencinden ayrı
dern arzunun hemen hemen bütün insan tekleri düşünülemeyecek bir tarihi ve bu tarih içinde ya-
için kabul edilmiş ifade şekli. rattıŞı “kuvvetler ayrılıŞı” adı verilen bir “mitos”u
var: Baron de Montesquieu, Kanunların Ruhu’n-
Tarihsel bir umut ve arzu olarak demokrasi tar- da19 ideal bir anayasadan söz etmişti. Bu anayasa
tışması konumuz deŞil. Bunun sözü edildiŞinde, her yönetimde var olan üç erki özgürlüŞü orta-
“gerçek demokrasi”nin sermaye egemenliŞi bir dan kaldırmayacak şekilde düzenlemelidir. Bu
bütün olarak eleştirilmeden, bizzat siyasal düze- erkler “yasama, uluslararası hukuka baŞlı konu-
yin aşılacaŞı bir program tarihsel içeriŞiyle savu- larla ilgili olarak yürütme ve medeni hukuka baŞ-
nulmadan yol alamayacaŞımızı benim gibi Mark- lı konularla ilgili olarak yürütme”dir. Birinci erk-
sistler Komünist Manifesto’dan beri ileri sürüyor- le, kral ya da idareci geçici ya da kalıcı yasalar çı-
lar. Fakat bu, anayasa hukukunu da olanaklı kı- karır ve yürürlükte olan yasaları deŞiştirir veya
lan, içeriŞi çoŞunlukla Alain Touraine ve Peter fesh eder. şkinci erkle, barış imzalar ya da savaş
Wagner gibi yazarların kullandıŞı anlamda ku- ilan eder, halkın güvenliŞini saŞlar. Üçüncü erk-
rumsal18 pratikler, süreçler ve bunların gereksin- le, suçluları cezalandırır, bireyler arasındaki an-
diŞi uzlaşmalardan oluşan biçimsel bir demokra- laşmazlıkları çözer. Baron de Montesquieu, ikin-
sinin varolduŞunu ileri sürmemizi engellemez. ciye kısaca “yürütme”, üçüncüye ise kısaca “yar-
Bu biçimsel demokrasinin olanaklı kıldıŞı özgür- gı” demiştir.20
lüŞün “sınırlı”, eşitliŞin ise “salt hukuki ve bu
yüzden eksik” olduŞu eleştirisi ile bizzat biçimsel Baron de Montesquieu’ya göre, “yasama ve yü-
demokrasinin varlıŞı farklı şeylerdir. rütme erkleri aynı kişide veya aynı yetkili kişile-
rin elinde toplanırsa, özgürlük mümkün deŞildir
17
çünkü kralın ya da meclisin baskıcı yasalar çıka-
Charles Louis de Secondat, Baron de Montesquieu, Ka-
nunların Ruhu Üzerine I ve II, çev. Fehmi Baldaş, Top-
19
lumsal Dönüşüm Yayınları, şstanbul, 1998. Baron de Montesquieu, Age. 1. cilt, ss.234-247 arası. Ya-
18
“Kurumlar herhangi bir yaşayan gerçek insan varlıktan zı içinde, Dost yayınlarından çıkan, Siyasal Düşünce (ed.
önce var olabilir, ama ancak insan eylemiyle yaratılıp, Michael Rosen – Jonathan Wolf, çev. Sevda ve Hamit
insan eylemi tarafından sürekli yeniden yaratılmaları sa- Çalışkan, 2006, ss.161-163) adlı derlemedeki çeviriler
yesinde varolmaya devam ederler.” Bkz. Peter Wagner, esas alınmıştır, atıf yapılan çevirideki sayfa numarası ay-
ModernliŞin Sosyolojisi, çev. Mehmet Küçük, Sarmal, şs- rıca dipnotta gösterilmiştir.
20
tanbul, 1996, s. 45 vd. Montesqueu, age, s. 234.

52 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


rarak bu yasaların baskıcı bir şekilde uygulamaya ŞunluŞun iktidarını sınırlamaya, Montesquieu’nun
koyacakları yönünde kaygılar doŞabilir”.21 Aynı düşüncesinde olduŞu gibi soylular sınıfının ya da
şekilde: “Yargı erki, yasama ve yürütme erkinden Amerikan cumhuriyetinin başlarında olduŞu gibi
ayrı deŞilse, yine özgürlük mümkün deŞildir. aydın, seçkin bir sınıfın çıkarlarını korumaya ya-
Yargı erki yasama erki ile aynı kişide ya da kişi- radıŞını ileri süren, Alain Touraine örneŞinde25
lerde birleşirse, vatandaşın yaşamı ve özgürlüŞü olduŞu gibi eleştirmenleri de olmuştur. Ancak bu
keyfi denetimlere açık olur; çünkü yargıç, aynı eleştirmenler bile, Montesquieu’nun kaygılarına
zamanda yasa koyucu olmuştur. Yargı erki yü- tarihsel deneyimi izleyerek katılırlar ve mutlak
rütme erki ile birleşirse, yargıç şiddete ve baskıya çoŞunluk yönetiminin gerçekte demokratik bir
başvurabilir...”22 Devam ediyor: “...yürütme erki ilke olamayacaŞında birleşirler: “Kuvvetler ayrılı-
yasama organında bulunan kişiler arasından seçi- Şı ve salt kurumsal bir demokrasi anlayışının za-
len belli sayıda kişiye teslim edilmek zorundaysa, feri, oligarşik bir iktidarın itirazlarını parçalamak
bu durumda özgürlükler son bulur; çünkü bu ve zayıflatmak için siyasal kurumları ve hukuk
durumda, aynı kişilerin elinde bulunan iki erk kurallarını birer araç olarak kullanıp pazarın
birleşmiş olur ve bu kişiler her zaman iki erkte egemenliŞini ve eşitsizliklerin artışını örtebilir.”26
de söz sahibi olurlar.”23 Demokratik ilkenin çoŞunluk yönetiminde bir-
Tarihsel seyri içinde, mutlakiyetçi devletten kla- leştiŞi konusunda neredeyse tartışma yok gibi ge-
sik demokrasiye geçiş, gerçekte bir dizi sınıf mü- lir ama John Rawls’ın Adalet Teorisi ’nde27 buna
cadelesinin sonucudur. Bu mücadeleler sonunda, pek de saŞlam kanıtlar bulamadıŞını unutmamak
hangi kökenden gelirlerse gelsinler insanların eşit koşuluyla; bu ilke, bir varsayımdır ve doŞruluŞu
oldukları kabul edilmiş, eşitlikle birlikte, düşün- (adil bir varsayım olarak kalması) ancak diŞer
ce özgürlüŞü ile seçme ve seçilme hakları da ta- demokratik ilkelerin (kamusal tartışma, aleniyet,
nınmıştır. Günümüzde parlamenter temsili de- azınlıŞın korunması ve her türden siyasal özgür-
mokrasi anlayışının temel ögelerinden biri birey, lükler -konuşma ve toplantı özgürlüŞü, kamuyu
diŞeri ise aynı deŞerleri, amaçları ve düşünceleri ilgilendiren konularda rol alma özgürlüŞü ve
paylaşan insanların oluşturduŞu gruplardır. Grup- anayasal yollarla yasama sürecini etkileme özgür-
lar da “demokratik baskı grupları” ve “siyasi par- lüŞü- ) varlıŞı ve garantiye alınması ile ilgilidir.
Sonuçta, o halde der Rawls,
tiler” olarak iki ana bölüŞe ayrılabilirler.24 Sözü-
nü ettiŞimiz grupların pratiklerinin -yarattıŞı ku- “ÇoŞunluŞun istediŞi şey haklıdır görüşü pek
rumların- demokratik bir anayasadan söz eder- saŞlam deŞildir. Aslında hiçbir geleneksel adalet
ken başvurdukları en temel uzlaşı, Baron de düşüncesi, oylamanın sonucunun siyasi ilkelere
Montesquieu’nun özgürlük ideali baŞlantılı bi- baŞlı olduŞunu bildiŞi için bu öŞretiyi savunmaz.
çimde kurduŞu ve bugün hepimizin ezbere bildi- Belli koşullarda yasa yapmanın (uygun biçimde
Şi “kuvvetler yarılıŞı” mitosudur. Biçimsel de- tanımlanmış ve çerçevesi çizilmiş) bir çoŞunlu-
mokrasiler, bu mitos yoluyla kendi kurumsal Şun anayasal hakkı olduŞunun kabul edilmesine
pratiklerinde özgürlüŞe alan açmaya çalışırlar. karşın, bu, çıkarılan yasaların adil olduŞu anla-
Kitlesel demokratik siyasal partiler başta olmak mına gelmez. ÇoŞunluk yönetimi hakkındaki tar-
üzere, anayasal uzlaşının gerçek ya da muhayyel tışma, onun en iyi nasıl tanımlandıŞıyla ve ana-
bütün tarafları bu mitosa bir anlam ve önem yük- yasal kısıtlamaların genel adalet dengesini güç-
lemekten geri durmamışlardır. lendiren etkili ve mantıklı araçlar olup olmadı-
Şıyla ilgilidir.”28
Bu mitosun, kuvvetler ayrılıŞı ilkesinin demokra-
si tarihinin başında daha çok demokrasiyi ve ço- 25
Alain Touraine, Demokrasi Nedir?, çev. Olcay Kunal,
Yapı Kredi Yayınları, şstanbul, 1997, s.51.
21 26
Age, s.235. Touraine, age, s.52.
22 27
Age, s.235. John Rawls, A Theory of Justice, Clarendon Press,
23
Age, s.240. Oxford, 1972, s.356 vd.
24 28
Bkz. Kemali Saybaşılı, Siyaset Biliminde Temel Yakla- Aynı eserden akt. Michael Rosen – Jonathan Wolf, age,
şımlar, Doruk, Ankara, 1999, s.29-30. s.143-144.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 53


Nihayet, Touraine demokrasinin kuvvetlerin ay- de, yasamanın kendisine gösterilen güveni sarsa-
rılmasıyla deŞil, sivil toplum, siyasal toplum ve cak bir davranış içinde olması durumunda, ya-
devlet arasındaki baŞların doŞasıyla tanımlanma- sama erkini ortadan kaldıracak veya deŞiştirecek
sını isteyecektir29 ama “Güç yukarıdan aşaŞıya yüksek erk hala bulunmaktadır.” Locke, bana gö-
doŞru kullanılıyorsa, demokrasi yok demektir, re burada açıkça federatif erk’e vurgu yapar:
çünkü biz, toplumsal faillerin devleti sırayla de- “Çünkü erk bir amaç için verilir ve o amaçla sı-
netleyecek kendi siyasal temsilcilerini seçtikleri nırlıdır; ne zaman bu amaç açıkça göz ardı edilir
toplumlara demokrasi diyoruz.” derken Locke’un veya engellenirse, güven kaçınılmaz olarak sarsı-
çoŞunluk yönetimi ilkesini tekrar etmekle yetin- lır ve erk tekrar onu verenin eline geçer ve onlar
miyorsa, ki ilerleyen sayfalarda geri adım atacak- da kendi selametlerini ve güvenliklerini en iyi
tır, Baron de Montesquieu’nun açtıŞı yol, özgür- koruyacaŞını düşündüklerine bu erki devreder-
lük ilkesine alan açacaksa biçimsel -kapitalist- ler. Böylece, toplum kendisini başkalarının, hatta
demokrasiler için tek yol gibi görünür. vatandaşların özgürlüklerini kısıtlamaya (...) kal-
kışacak kadar aptalca ve kötü davranışlar içinde
Anayasa hukukunun temel konusu da -Marx’ı
bulunan yasa koyucularının girişimlerinden ko-
görmezden gelmekle malul olduŞundan- işte bu
ruyacak olan üstün erke her zaman sahiptir.”30
kuvvetler ayrılıŞı mitosu ve bu mitos yoluyla kar-
şımız çıkan her türden pratiktir. SaŞolsunlar, ata- Locke üzerine yorum farklarımızı bir yana bıra-
ları Baron de Montesquieu’nun açtıŞı yolun mi- kacak olursak, “yargı darbesi” kavramını ortaya
rasçıları olması gereken Anayasa Hukukçuların- atan anayasa hukukçuları, konuyu bir makale bü-
dan “yargı darbesi” kavramı üretenler bu mitosu tünlüŞünde “yazma”ya henüz tenezzül etmeseler
“çoŞunluk yönetimi” lehine köklü şekilde sabote bile, gazete makalelerinden anladıŞımız kadarıyla
ederek -gerçekte Locke’un kötü bir tekrarıyla ye- yasama erkinin tek bir yüksek erk olduŞu tezine
tinmeyi seçtiklerinden- işimizi epeyce kolaylaş- ve bu tezden çıkarılan Locke’un çoŞunluk yöne-
tırdılar. timi ilkesine sıkı sıkıya baŞlılık beyan ediyorlar.
ÇoŞunluk yönetimi ilkesi, bir “öz yönetim” tarih-
3. Locke’çu ÇoŞunluk Yönetimi ve Liberal AçAçmaz
sel programı ya da Locke’daki biçimiyle sınır
Baron de Montesquieu’dan önce kuvvetler ayrılı- kavramı olan federatif erk’in demokratik anlam-
Şı kavramına atıf yapan Locke’dur. Locke, bana ları ile31 birlikte düşünülmediŞinde demokratik
göre aslında kuvvetler ayrılıŞından deŞil, yasama ilke sayılamaz. Hele de erkler çoŞunluk yöneti-
ve yürütme gücü olarak beliren erkler karşısında minde birleşirlerse... Baron de Montesquieu’nun
doŞal durumun aşılamamasından, bir sınır erk anlattıŞı da buydu aslında: “Avrupa’daki krallık-
olarak, “insanların toplumları oluşturmadan önce ların çoŞunda idare şekli mutedildir; çünkü ilk
doŞal olarak sahip oldukları” federatif erk’ten söz iki yetkiyi elinde bulunduran hükümdarlar, üçün-
eder. Daha sonraki izleyicilerinin bu federatif er-
cü yetkiyi tüm halkın eline verirler. Padişah bu
kin özerk konumunu öne çıkarması beklenebi- üç yetkiyi de kişiliŞinde birleştirmiş olduŞundan
lirdi; ancak siyasal nedenlerle öyle olmuyor, bu-
Türkiye’de korkunç bir istibdat idaresi vardır.”32
günün “liberal” anayasa hukukçuları, sadece
Locke’un tutumunu açıkça çoŞunlukçuluk yö-
nünde kurduŞunu hatırlıyorlar: “Kendi temelleri 30
John Locke, Two Treaties of Civil Government’den akt.
üzerinde duran ve kendi doŞasının gerektirdiŞi 31
Michael Rosen – Jonathan Wolf, age, s.163.
şekilde (yani, toplumun korunması için çalışmak Bir kafa karışıklıŞına mahal vermemek için, federatif erk
kavramının hem öz yönetim doŞrultusunda hem de de-
amacıyla) hareket eden bir ülkede tek bir yüksek mokratik olmayan bir kurucu iktidarın meşruluŞunu sa-
erk olabilir; bu erk yasama erkidir ve diŞer erkler vunma doŞrultusunda okunabileceŞini belirtelim. Sade-
ona baŞlı olmalıdır.” şyi de aynı Locke, devam ce bu cümlede federatif erki direnme hakkının da kay-
ediyor: “Ancak yasama erki belli amaçlar için naŞı, öz yönetimsel bir sınır kavram olarak kullanıyoruz.
emanet edilmiş bir erk olduŞundan, halkın elin- Genellikle böyle anlaşılmamış, “olaŞanüstü hal” sınır
kavramına yakın yorumlanmıştır, kurucu iktidarın doŞal
hakkı olarak...
29 32
Touraine, age, s.53. Montesqueu, age, s. 235.

54 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Yine de liberal çoŞunluk yönetimi ilkesinin temel böyle olduŞunu daha 1794’te Gracchus Babeuf’ün
sorunu sadece bu deŞildir, daha açıŞa çıktıŞı ilk Halkın Kürsüsü Gazetesi’nde yazdıkları açıkça
andan itibaren gerçekte çoŞunluŞa, yani halka gösterir: “Halk yönetiminde sistem ve plan bakı-
kayıtsız olmasıdır. Biçimsel demokrasinin mülki- mından birbirlerine taban tabana zıt iki parti var-
yetçi bireyselliŞi gizleyen bir meşrulaştırma sis- dır bence. Koşullar birinin ya da öbürünün gücü-
temi haline dönüşebilmesi bile ancak sınıf müca- nü arttırır. (...) Her ikisinin de istediŞi de cumhu-
deleleri içinde mümkün olmuştur. ÖrneŞin J. S. riyettir sanırım. Ama işleyişleri ayrı ayrıdır. Biri
Mill, “rasyonel bir demokrasi düşüncesi, halkın cumhuriyetin burjuva ve aristokrat olmasını ister,
kendi kendini yönetmesi deŞil, iyi bir biçimde öbürüyse hep halkçı ve demokrat olmasını. Birinin
yönetilme garantisidir (...) en iyi yönetim en akıl- istediŞi bir milyonun cumhuriyetidir; o milyon ki,
lıların yönetimi olmalıdır ve bunların sayısı da öteden beri yirmidört milyonun düşmanı, eli kır-
daima az olmalıdır.” diye yazar.33 Yukarıda açıkça baçlı efendisi, zorbası ve sülüŞüdür. O milyon ki,
görüldüŞü gibi, Locke için genel kabulle iş başına yüz yıllardan beri bizim alınterimiz ve emeŞimiz
gelen hükûmet düşüncesi demokrasi sayılmaz. pahasına yan gelip yatar. Öbür partinin istediŞi bu
Halk, istediŞi herhangi bir sivil ya da anayasal yirmidört milyonun cumhuriyetidir; o yirmidört
sistemi kabul edebilir.34 Sonuçta farkına varma- milyon ki, cumhuriyetin temellerini kurmuş, har-
mız gereken şey, bugün anladıŞımız anlamda cına kanını katmış, yurdunun bütün ihtiyaçlarını
(genel oy hakkına dayanan) bir demokratik katı- karşılamış, onu savunmuş, güvenliŞi ve şerefi uŞ-
lımın Locke, çaŞdaşları ve izleyicileri için “aşırı- runa canını vermiştir. Birinci parti cumhuriyette
lık” olduŞudur; ancak mülk sahipleri, insan hak- soylu kişiler ve kaba halk ayrımı ister. Bir yanda,
larına sahip olabilir; ancak mülk sahipleri, politik boŞazına kadar gereksiz şeyler ve hazlar içinde bir
haklara (oy hakkına da) sahip olabilir. Bu du- avuç imtiyazlı olacak, öbür yanda, köle durumun-
rumda bir “çoŞunluk yönetimi” gerçekte söz ko- da koskoca bir çoŞunluk. Parti herkes için yalnız
nusu bile deŞildir; çünkü çoŞunluk, “halk” de- hak eşitliŞi, yasa eşitliŞi istemekle kalmaz; herke-
Şildir, halk “mülk sahibi ergin erkek”lerden olu- sin namusu ile rahat yaşamasını, bütün bedensel
şur! Thomas Paine, 1791 gibi erken bir tarihte, ihtiyaçlarının ve toplumsal haklarının, yasalara
erken bir görü geliştirerek, çoŞunluk çoŞaldıkça uygun olarak saŞlanmasını, herkesin toplum için-
(işçiler, kadınlar ve diŞer dışlananlar oy hakkı de gördüŞü iş ölçüsünde haklı bir pay almasını
kazandıkça) özgürlüŞü mülkiyetçi bireyselliŞin ister...” Birinci parti yandaşları ise, çoŞunluŞa
doŞal hakkında arayanların işlerinin daha da zor- “ayaktakımı” diyordu.37
laşacaŞını kestirmiş bir halde, “temsilci” hilesi ile Daha Lenin’e gelmedik bile; ki, gerek de bulun-
demokrasiden kurtulabileceŞimizi umuyordu.35 muyor... Sadece, bizim “liberal” anayasa hukuk-
Bunda, konu kapitalist yasallıŞın zaferi ya da da-
ha doŞru ifadeyle biçimsel demokrasinin mülki-
37
yetçi bireyselliŞin meşruluŞunu kurması oldu- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdo-
Şan’da “amele bayramı”nı Taksim’de kutlamak isteyenle-
Şunda en azından 20. yy için yanıldıŞını söyle- re “ayaklar baş olursa kıyamet kopar” diyerek izin ver-
memizle haklı çıktıŞını gözlememiz arasında çok memişti. 1812’de Lordlar Kamarasında ayak takımından
fazla açı yoktur. tiksinen liberallere karşı konuşan romantik şair Byron,
“Bu insanları ayak takımı, gözü dönmüş, tehlikeli ve ca-
Çünkü, Ernest Weekley ’in vurguladıŞı gibi, “De- hil olarak adlandırabilirsiniz... Topraklarınızda çalışan
mokrasi Fransız Devrimine kadar sadece edebi ve evlerinizde hizmet eden ayak takımıdır -vasıfsız işçi-
bir kelimeydi, fakat sonraları politikanın kelime niz, ordudaki acemi erinizdir-... Halka ayak takımı diye-
daŞarcıŞından bir parça haline geldi.”36 Neden bilirsiniz, fakat unutmayın ki ayak takımı halkın duygu
ve düşüncelerini çok sık dile getirir.” diye yanıt veriyor-
du. Cevaben söylenen, “halkın ayak takımı olmadıŞı”dır.
33
Akt Anthony Arblaster, Demokrasi, çev. Nilüfer Yılmaz, Liberal Bright aynı kürsüden “Kendimi bir demokrat
Doruk, Ankara, 1999, s.75. olarak görmüyorum. Bu sıfatı asla kabul edemem ve
34
Age, s.54. inanıyorum ki beni tanıyanlar ve benimle konuşanlar da
35
Age, s.72. bunu bana uygun görmezler.” diye seslenmiştir. Bkz.
36
Age, s.61. Age. 69 vd. - 76 vd.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 55


çularına “liberal çoŞunluk yönetimi” ilkesinin do- iki kuvvet karşısındayız: yürütme ve yasama.”41
Şuşundan itibaren gerçekte demokratik bir ilke Bu eleştiri kolaylıkla güncelleştirebilir. Modern
deŞil, burjuvaların, seçkinlerin ve soyluların yö- biçimsel demokrasiler içinde, çaŞımızın Montes-
netimine yol açmak için üretilmiş bir kavram ol- quieu’leri kuvvetler arasında bir işbirliŞinden,
duŞunu, daha sonra Marx’ın siyasal düzeyin yitip ılımlı güçler ayrılıŞından söz etmektedirler. An-
gittiŞi yerde başladıŞını açıkça gözlediŞi “gerçek cak, bundan söz edildiŞi anda, özgürlüŞün, mito-
demokrasi”nin ancak Locke’un federatif erk’inde sun kendi varsayımına göre ortadan kalktıŞı kuş-
-o da ancak öz yönetimci bir yorumla- gözlenebi- kusuzdur. Yargı erkinin bir erk olarak “zaten”
leceŞini hatırlatma gereŞi duyuyorum. varolmadıŞı bir kuvvetler ayrılıŞı sisteminde ger-
4. Baron de Montesquieu’nun Mitosunun Eleşti-
Eleşti- çekte karşı karşıya olduŞumuz şey, bu halde
risi: Althusser “yargı darbesi” falan deŞil, vaktiyle Baron’un Pis-
kopos Bossuet’in Discourse on Universal History
Althusser, Baron de Montesquieu’nun “Kuvvetler
(Evrensel Tarih Üzerine Söylev) kitabının teolo-
AyrılıŞı” kavramının bir mitos38 olduŞunu ileri
jik gerekçelerine bayrak açarken durduŞu yerin
sürerek, Baron’un bu mitosa duyduŞu ihtiyacın
bir karikatürüdür. Baron - “liberal” ve anti-
nedenini de “siyasi tercihi” olarak açıklıyor. Alt-
mutlakiyetçi dürtülerle42 krallıŞı savunsa da- teo-
husser ’in tezini dayandırdıŞı hukukçu Eisenman,
lojik gerekçeyi eleştirirken hiç deŞilse sosyoloji
önce Baron de Montesquieu’nun bazı açmazlarına
denilen disiplinin ilk mumlarını yakmıştı; bizim
deŞiniyor. Açmazlar, erkler arasındaki yetki ge-
anayasa hukukçularımızın ise yaptıŞı bununla
çişlerine ilişkindir. Montesquieu’nun kralcı gö-
kıyaslanmaz bile, onlar çoŞunlukçu parlamenter
rüşleri bu açmazlara sebebiyet veriyordu, çünkü,
rejimin olanaklı kıldıŞı bir tek parti krallıŞına te-
Kral’a veto yetkisi veriyordu; yasama, bakanlar- olojik gerekçeler arıyor gibiler.
dan hesap sorabiliyordu; yasama, bazı özel du-
rumlarda yargı yetkisini kullanıyordu. Eisenman Halbuki 1789 Fransız Devriminin anısı ve etkisi
bugünde (tüm parlamenter demokrasilerde) de- insan türü var oldukça yaşayacak ve sürecek şn-
vam eden bu açmazlardan gerçekte, Montes- san ve Yurttaş Hakları Bildirisinin 16. Maddesi,
quieu’nun sisteminin kuvvetlerin ayrılıŞı olma- anayasayı demokrasinin temel ilkelerinden biri
yıp, kuvvetlerin birleşimi, kaynaşımı, birbirlerine olarak bize belletmişti: “Hakların garanti altına
baŞlılıŞı olduŞunu çıkarmıştı.39 Aktaralım: alınmadıŞı ve kuvvetler ayrılıŞının saŞlanmamış
olduŞu toplumların anayasası yoktur”. Bu mad-
“Bu kanıtlamanın temel noktası, her şeyden önce de, kuvvetler ayrılıŞı mitosunun biçimsel demok-
yargı kuvvetinin gerçek anlamda bir kuvvet ol- rasilerde gördüŞü en önemli işleve işaret eder:
madıŞıdır. Bu kuvvet görünmez ve yok gibidir, “temel hak ve özgürlükleri baskıcı iktidarlara
diyor40 Montesquieu. Ve gerçekten O’na göre karşı korumak...”
yargıç bir ses ve sözden ibarettir. Bütün görevi
5. Yargı Darbesi Kavramının Anlamı: Faşizan
yasayı okumak ve söylemektir onun. Bu yorum
‘OlaŞanüstü Hal’ ÇaŞrısı...
tartışılabilir ama yargıcın canlı bir yasanın öte-
sinde biri olduŞu durumlar için Montesquieu’nun Carl Schmitt, Weimar Cumhuriyeti -gerçi ken-
hukuki deŞil, siyasal garantiler getirdiŞini gör- dine Deutsches Reich (Alman şmparatorluŞu) di-
mek gerekir: soyluların işlediŞi suçlar ve siyasal yordu- Hitler tarafından Reichstag Yangını baha-
davalara kimin baktıŞını görmek yeterlidir! Yar- ne edilerek yıkılırken Nazizme akıl hocalıŞı eden
gıcın sahip olabileceŞi siyasal etkileri doŞrudan büyük “Alman” kamu hukukçusu -bu Bismark
doŞruya siyasal devreden önlemler alınınca, yar- torunlarının büyük olmayanı da yoktur ya!-; Si-
gıdan geriye hiçbir şey kalmamaktadır. O zaman yasi şlahiyat43 adlı meşhur eserinin ikinci baskı-
41
Althusser, agy.
38 42
Bkz. Louis Althusser, Politika ve Tarih, Çev. Alaeddin Ellen Meiksins Wood, Kapitalizmin Arkaik Kültürü, çev.
9enel, Ömür Sezgin, Verso, Ankara, 1987, s.68 vd. Oya Köymen, Yordam Kitap, şstanbul, 2007, s.122.
39 43
Althusser, age, s.71. Carl Schmit, Siyasi şlahiyat, çev. A. Emre ZeybekoŞlu,
40
Montesqueu, age, s. 239-240. Dost, Ankara, 2005.

56 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


sına Önsöz’de de şöyle yazar: “Saf normativist, de Kuvvetler AyrılıŞı (Dengesi) başlıŞı altında,
gayrişahsi kurallar çerçevesinde düşünür ve de- “Montesquieu’nun kuvvetler ayrılıŞı öŞretisini
sizyonist, doŞru teşhis edilen siyasi durumun ge- basitleştiren özetleme geleneŞinin güçlü etkisi al-
rektirdiŞi hukuku kişisel bir karar aracılıŞıyla tında kaldıŞımız için, devlet faaliyetinin bir par-
uygularken, kurumsal hukuk düşüncesi kişiler çası olan parlamentoyu diŞer parçalara (yürütme
üstü kurumlar ve örgütlerle kendini gösterir.” ve yargı) muhalefet eden bir kurum olarak gör-
Siyasi şlahiyat çok hacimli bir eser deŞildir, meye alıştık. Ancak parlamento, yalnızca denge-
1933’ten önce 1922’de yazılmıştır, yöntemsel bir nin bir parçası deŞil, bilakis yasama organı oldu-
“kamu hukuku” metnidir, öyle Nazizmle falan da Şu için, tam da bu yüzden kendi içinde denge-
ilgili deŞildir. Meraklısı okursa; düşünür Martin lenmiş olmalıdır. Bu, bir müzakere sisteminde,
Heidegger’in kendi felsefi açmazını çözemediŞi mutlak bir birlik yerine, içkin bir dinamikten ge-
yerde, Nazizmin tekniŞin olanakları içinde araş- lişecek olan dengeyi koyabilmek için her alanda
tırdıŞı üstün insana hayranlıkla bakması gibi, çoŞulculuk yaratan bir düşünce tarzına daya-
kamu hukuku disiplinine şevkle baŞlı Schmitt ’in nır.”46 belirlemesinde bulunuyordu.
de, Marksizmle hiç karşılaşmamayı umduŞu için Baron de Montesquieu’nun ayrımı, egemenliŞin
“kamu hukuku burada sona erer” sav sözüyle bölünemez niteliŞinin hep meylettiŞi olaŞanüstü
özetlenen meşhur açmazı, bu meşhur eserden hali varsayımsal demokratik bir ilke ile -belirgin
çok sonra, Hitler’in “kurumsal” cumhuriyetine çelişki içerse de- kararlı bir biçimsel demokrasiye
akıl vererek aşmaya çalıştıŞını rahatlıkla görebi- evriltme arzularına ışık olmuştu (şnsan ve Yurt-
lir. taş Hakları Bildirgesinin 16. Maddesi). Çelişkinin
Konumuz dışına henüz çıkmadık, endişe etme- apaçıklıŞı apayrı bir sorundu; Schmitt, Siyasi şla-
yin; Schmitt’e göre, bu kelimelerle ifade etmese hiyat’ta kararlı bir biçimsel demokrasinin sınırla-
de, egemenliŞin tek icra edilme tarzı yoktur. Nor- rını olaŞanüstü hal kavramını izleyerek gözlüyor
mativist, desizyonist ve kurumsal hukuk pratik- ve egemenliŞi olaŞanüstü halle ilişkisi içinde bir
leri içinde (devlet, hareket, halk) icra edilir. El- sınır kavram olarak tanımlamayı seçiyordu. Sch-
bette, bunların, Aristo’daki gibi yozlaşmış biçim- mitt’in sınır kavramının Locke’un federatif erk’ini
lerinden de söz eder yazar; Weimar Cumhuriyeti, andırdıŞını nedense az sayıda kuramcı gözlemiş-
yozlaşmıştır. tir. Schmitt ’e göre, egemen olaŞanüstü hale karar
Açık ki, ben burada kuvvetler ayrılıŞının temel verendir.47
bir demokratik ilke olduŞunu ileri sürmüyorum. Schmitt’in olaŞanüstü hal tanımını kullanan ko-
şleri sürdüŞüm şey, kuvvetler ayrılıŞı ya da den- laycı bir analiz, Anayasa Mahkemesinin anayasa-
gesi anayasal kuruluş varsayımına dayanmayan nın deŞiştirilmesi teklif edilemez hükümlerine
bir somut biçimsel demokrasiden söz edilemeye- dair yorumunun böyle bir yeni egemen yarattıŞı
ceŞidir. Bütün belirgin çelişkilerine raŞmen, Sch- vehmine kapılabilir: Bu vehim, gerçeŞe çok da
mit ’in banal bulduŞu Locke’un “yasaları yapan uzak deŞildir, eŞer Anayasa Mahkemesinin arka-
makamın bunları bizzat uygulaması tehlikeli sına bir silahlı güç dizerseniz. “Yargı Darbesi”
olurdu; bu durum, beşeri iktidar hırsı açısından kavramının büyüsüne kapılanların gerçekte ima
fazlasıyla güçlü bir iŞva44 olurdu”45 cümlesini ak- etmeye çalıştıkları da budur aslında. Sorun tamda
tarırken anayasa hukukçularının yaptıŞı hiç de- burada “kuramsal çehresini” ediniyor işte. Öyle
Şilse biçimsel demokrasiyi savunmaktı. Sonuçta, ise, buradaki darbe kudretine sahip egemenin
bunun demokratik etkisini Schmitt de kabul edi- “yargı” olduŞunu nasıl ileri sürebilirsiniz ki? Ba-
yor; Parlamenter Demokrasinin Krizi adlı eserin- ron de Montesquieu’nun gözlediŞi gibi, bu anda

44 46
TDK Türkçe Sözlük’te karşılıŞı yoksa da “yoldan çıkma, Carl Schmit, Parlamenter Demokrasinin Krizi, çev. A.
baştan çıkarılma” anlamına geliyor. Emre ZeybekoŞlu, Dost, Ankara, 2006, s.62-63.
45 47
Akt. Carl Schmit, Parlamenter Demokrasinin Krizi, çev. Carl Schmit, Siyasi şlahiyat, çev. A. Emre ZeybekoŞlu,
A. Emre ZeybekoŞlu, Dost, Ankara, 2006, s.63. Dost, Ankara, 2005, s.13 vd.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 57


yargı, “aşaŞı yukarı bir hiç sayılır”.48 DoŞrusu ise nin 16. Maddesini) paspas etmeyi tercih ettikle-
tam tersidir, siyasi irade Schmitt’e çaŞrılmaktadır. rini gördüŞümüzü de söyleyebiliriz. Metafizik,
Bu durumda, ya tarihsel maddeci eŞilimin yaptıŞı eninde sonunda kendine doŞrultmasa bile kendi
gibi Baron de Montesquieu’nun ayrımından dola- silahından çıkan kurşunla intihar ediyor.
yısıyla da anayasadan vazgeçeceksiniz ve demok- Başka türlü göremeyiz, çünkü yaptıkları Cice-
ratik ilke olarak öz yönetimi tanıyacaksınız -böy- ro’nun “tumultum censeo decerni, iustitium in-
lece anayasa hukukunun ölümü size acı gelmeye- dici, saga sumi dico opere”50 diye Senato’da yap-
cek!- ya da Piskopos Bossuet ’in izinden geriye tıŞı çaŞrıyla aynıdır. Yargıçların ayaklandıŞını ile-
giderek “teolojiye” sıŞınacaksınız. Halbuki, “saf ri sürüp, yargıçlara karşı olaŞanüstü hal istiyor-
normativist” olmasa idiniz, en azından Schmitt’in lar; bu “egemen olma” arzusudur da aynı zaman-
ilk dönemi kadar biçimsel demokrasinin varsa- da. Ne yazık, Cicero’nun meşruluŞuna da yak-
yımsal ilkesinin, mitosunun kuvvetler ayrılıŞı ol- laşmayan bir arzu bu, ne bir savaş tehdidi son de-
duŞunu kolaylıkla gözleyebilirdiniz. rece yakın -Antonious ordusuyla Roma’nın di-
“Yargı Darbesi” kavramının çaŞırdıŞı şey, “olaŞa- binde deŞil, yani bir darbe tehdidi yok- ne de re-
nüstü hal”dir. Yargı açıkça bir silahlı güçle bir- jimin geleneksel otoriterliŞini çözecek bir siyasi
leşmediŞinde -ki bu ancak fiili birleşmedir, yargı- iradeye yapılıyor bu çaŞrı, aksine, bizzat bir siyasi
cın general ya da polis şefi olması gibi- olaŞanüs- partinin çoŞunluk yönetimini otoriter uygulama-
tü hal -ya da sıkıyönetim- ilan edemeyeceŞine gö- lara, olaŞanüstü hale -başka bir darbeye!- davet
re, örneŞin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda - ediyor.
tabi afetle ilgili 119. madde düzenlemesi deva- Bu davetin içerdiŞi saf şiddeti görmek için
mında- 120. maddede “Anayasa ile kurulan hür Benjamin olmak gerekmiyor.
demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetle- 6. Sonuç Yerine: Anayasa Hukukunun Ölümü
ri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet ha-
reketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması Anayasa Mahkemesinin aldıŞı kararla “yargı dar-
veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin besi” yaptıŞını ileri sürmek, anayasa hukukunun
ciddî şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaş- sonunun, gene anayasa hukukçuları tarafından
kanı başkanlıŞında toplanan Bakanlar Kurulu, ilan deŞilmesi deŞilse başka nasıl bir anlama ge-
Millî Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan lebilir, benim için meçhuldür. Bu önerme karşı-
sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde sında “nötr”, “bilimsel”, “ideolojik olmayan” bir
veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere deŞerlendirme yapılamayacaŞını da ileri sürmek
olaŞanüstü hal ilân edebilir.” denildiŞine, keza durumundayım. Platon yaşasa idi, insanlık filo-
122. maddede sıkıyönetim ilanı düzenlendiŞine zoflar devletini kurmayı beceremedi ama en azın-
ve aynı esaslar tekrar edilerek yetki açıkça yü- dan Türkiye Cumhuriyeti Yargıçlar Devleti ola-
rütmeye verildiŞine göre, gerçekte var olduŞu rak bir adım attı diye sevinir miydi acaba? Bile-
dahi kuramsal olarak şüpheli bir erke “darbe mem ama anayasa hukukunun ölümünün ilanı
kuvveti” atfeden bu kavramı ortaya atan hukuk- karşısında ben deŞilsem de bazıları herhalde üzü-
çuların, aynı metafizik yorumun izinde, yürütme lecektir. Yukarıda adı zikredilen ve zikredilmese
erkinin peşinden çoŞunlukçu bir “devlet, hare- de aynı tezi ileri sürerek hararetle savunan bütün
ket, halk”49 bütünlüŞü arzusuyla yanıp tutuştuk- anayasa hukukçuları tartışmayı belki de meşru
larını ileri sürmekte bence beis yoktur. Hatta ileri bir şekilde sınıf mücadelelerinin ve dolaysız so-
giderek, “Yargı Darbesi” kavramını popülerleşti- nucu politikanın alanına havale ederek bir disip-
renlerin tümüyle siyasal bir dürtüyle anayasayı lin olarak anayasa hukukunu kolektif olarak ilga
(başka deyişle şnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi- etmiş olduklarından, tartışmayı başka bir yoldan
yürütme olanaŞı tümüyle tükenmiş bulunmakta-
48
Montesquieu, age, s.239-240. dır.
49
Bkz. Selim Evren, “Günlerin Bugün GetirdiŞi”, http://
50
www.bianet.org/bianet/kategori/emek/106604/gunlerin- Giorgio Agamben, OlaŞanüstü Hal, çev. Kemal Atakay,
bugun-getirdigi , 29.04.2008. Varlık, şstanbul, 2008, s.61 vd.

58 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Çok basit bir nedenden böyledir bu: Yargılamayı
yapan yargıçları, bir yargı pratiŞi içindeki yargıç-
lar olarak deŞil de egemenliŞi kendisinde topla-
maya çalışan bir “darbe”ciler grubu olarak gör-
meye vesile olan ve hükûmet yanlısı günlük ba-
sında da tam olarak bu şekilde anlaşılarak kulla-
nılan bu yorumla “hukuken” hesaplaşma olanaŞı
yoktur. AçıŞa çıktıŞı anda “gayri-hukuki” ya da
ileri sürüldüŞü gibi Anayasa Mahkemesi Kararı
hukuki deŞilse ancak o kadar hukuki sayılabile-
cek ve ondan daha fazla siyasi olan ve daha kötü-
sü eleştiri ötesine geçerek yargıçları “kriminalize
eden” bu yorumdur.
Ben gene de, yanılma payımı herkes kadar saklı
tutup, sorunu tarih-toplumsal baŞlamı yanında
kısmen anayasa hukuku disiplini içinde de tartı-
şarak, yapılan hatanın “öngörülemez kuramsal
sonuçları” ile bazılarının yüzleşmesine katkı su-
nabilmiş olduŞumu umuyorum. Elbette, yeni
anayasa “yazıcı”larından olmanın cezbesi ve ken-
di sözlerinin büyüsünde hakikatle bilimsel bir
yüzleşme olanaŞını katıldıkları toplu siyasi libe-
ral ayin tümüyle ortadan kaldırmadı ise...

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 59


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 60-67

Miras Ortaklığında Mirasçıların Dava Arkadaşlığı*


Gökçen Topuz**
Seçkin Topuz***

ÖZET

Bu çalışmada, Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü ile miras ortaklı-
Şında mirasçıların her birine münferit dava açma hakkı verilmiş olup olmadıŞı ve mirasçıların zorunlu
dava arkadaşlıŞı konusu Alman ve şsviçre hukuk sistemleriyle karşılaştırılarak incelenmektedir. şlk
olarak her bir mirasçının terekeyle ilgili bir davayı tek başına açıp açamayacaŞı ele alınmaktadır. şkin-
ci olarak ise, mirasçıların terekeyle ilgili açılan davalarda davalı olmaları incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Miras ortaklıŞı, zorunlu dava arkadaşlıŞı, davayı takip yetkisi, tereke temsilcisi.

Privies in Law of Successors in Joint Succession


ABSTRACT

In this study, whether article 640, para. 4 of Turkish Civil Code grants each inheritor the right to sue
individually in case of joint succession and the subject of privies in law of the inheritors are analyzed,
in comparison with German and Swiss laws. Firstly, whether each inheritor is allowed to file a suit
about estate assets individually is discussed. Then, inheritors’ being the defendant party in the cases
about estate assets is examined.
Keywords: Joint succession, privies in law, the competence to litigate, estate agent.

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir.


** Dr.
*** Dr.

60 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


A. Genel Olarak ral, zorunlu dava arkadaşlıŞıdır. Ancak, bu kurala
Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesinin bi- bazı durumlarda istisnalar getirilmiştir. ÖrneŞin,
rinci fıkrasına göre, birden çok mirasçı bulunma- Kadastro Kanunu’nun 29. maddesinin ikinci fık-
sı halinde mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya rasında mirasçılardan her birine diŞer mirasçıla-
kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak rın muvafakati olmaksızın dava açma ve davayı
ve borçları kapsayan miras ortaklıŞı meydana ge- yürütme hakkı saŞlanmıştır. Bunun dışında acele
lir. Maddenin ikinci fıkra hükmüne göre de miras hallerde, miras ortaklıŞının menfaatlerini koru-
ortaklıŞında mirasçılar arasında elbirliŞi ilkesi hâ- mak için, mirasçılardan birinin bütün mirasçılar
kimdir. Bu ilke gereŞince mirasçılar -sözleşme adına dava açabileceŞi kabul edilmektedir2. Acele
veya kanundan doŞan yönetim ve temsil hakkı hal kavramıyla neyin ifade edildiŞi burada önem
saklı kalmak kaydıyla- terekeye ait bütün haklar taşımaktadır.
üzerinde birlikte tasarruf edebilirler. Söz konusu şsviçre Federal Mahkemesi, miras ortaklıŞının
kanun maddesinin dördüncü fıkrasında ise, mi- menfaati için acil olarak yapılması gereken işleri -
rasçılardan her birine terekedeki hakların ko- özellikle, terekeye temsilcisi atanması zaman ala-
runmasını isteme hakkı tanınmıştır. Çalışmamız- cak ve bu arada hak düşürücü sürenin geçmesine
da Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesinin neden olacak durumları- “acele hal” olarak nite-
dördüncü fıkrası karşısında, mirasçılara münferit lendirmektedir3. Türk hukuk doktrinde de acele
olarak dava açma hakkının tanınmış olup olma- hal kavramı “bir hakkın hemen kullanılmaması
dıŞı, yani mirasçılar arasında zorunlu dava arka- halinde, o hakkın ortadan kalkacaŞı veya talep
daşlıŞının olup olmadıŞı, tereke temsilcisi atan- edilemeyeceŞi haller” olarak tanımlanmıştır4. Böy-
ması ve tereke temsilcisinin dava açma yetkisi ve le durumlarda mirasçılardan biri tek başına dava
son olarak da mirasçılara karşı dava açılması in- açabilmektedir. Ancak şsviçre hukukunda acil
celenmektedir. durum ortadan kalkar kalmaz diŞer mirasçıların
Miras ortaklıŞının tüzel kişiliŞi olmadıŞı için ta- davaya dâhil olmaları veya terekeye bir temsilci
raf ehliyeti de yoktur. Bu nedenle terekeye ilişkin atanması gerektiŞi kabul edilmektedir5. Benzer
davaların bütün mirasçılar tarafından açılması, çözüm yolu bizim sistemimizde de kabul edil-
yine aynı şekilde terekeye karşı açılacak davala- mektedir. Öyle ki, acele hallerde mirasçılardan
rın bütün mirasçılara karşı açılması gerekir. An- biri dava açabilmesine raŞmen, açtıŞı bu davayı
cak bu kural mirasçıların davacı veya davalı ol- tek başına yürütememekte, davaya devam edile-
masına göre farklı uygulanmaktadır. Bu nedenle bilmesi için ya diŞer mirasçıların tamamının da-
de konunun mirasçıların davacı veya davalı ol-
malarına göre ayrım yapılarak incelenmesi gere- 2007, s. 242; Saim ÜstündaŞ, Medeni Yargılama Huku-
ku, şstanbul 1997, s. 368; Hakan Pekcanıtez
Pekcanıtez/
nıtez OŞuz Ata-
Ata-
kir.
lay/
lay Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, Ankara
B. Mirasçıların Dava Açmaları (Davacı Olmaları) 2006, s. 193;Yavuz Alangoya,
Alangoya Medeni Usul Hukukunda
Dâva OrtaklıŞı (Tarafların Taaddüdü), şstanbul 1999, s.
Miras ortaklıŞı devam ederken mirasçıların tere- 102; Süha Tanrıver,
Tanrıver Yeni Medenî Kanun’un Mirasa şliş-
keye ilişkin bir hakla ilgili dava açmaları, hep bir- kin Hükümlerde Getirmiş OlduŞu DeŞişikliklerin Me-
likte hareket etmelerine baŞlıdır. Bu bakımdan denî Usul ve şcra-şflâs Hukuku Açısından Etkilerinin
mirasçılar arasında mecburi dava arkadaşlıŞı söz Tespiti ve DeŞerlendirilmesi, Medenî Usul ve şcra- şflâs
konusudur1. Mirasçıların davacı olmalarında ku- Hukukçuları Toplantısı-I, Eskişehir 2002, s. 121; Ömer
Ulukapı, Medeni Usul Hukukunda Dava ArkadaşlıŞı,
Konya 1991, s. 81 vd.
1 2
Hans Ulrich Walder-
Walder- Richli,
Richli Zivilprozessrecht, Zürich Honsell/ Vogt/ Geiser,
Geiser s. 674; Arnold Escher,
Escher Kom-
1996, s. 152; Paul Piotet,
Piotet Schweizerisches Pirivatrecht, mentar zum Schweizerischen Zivilgesetzbuch, Erbrecht ,
Erbrecht, Band 4, Basel, Stuttgart 1981, s. 653; Heinrich Band III, Zürich 1960, s. 403; Kuru/ Arslan/ Yılmaz, s.
Honsell/
Honsell Nedim Peter Vogt/
Vogt Thomas Geiser,
Geiser Basler Kom- 242; Ulukapı,
Ulukapı s. 83.
3
mentar zum Schweizerischen Privatrecht, Zivilgesetz- BGE 58 II 195, (Escher
Escher,
Escher s. 403).
4
buch II, Basel, München 2003, s. 674; Baki Kuru/
Kuru Rama- Ulukapı,
Ulukapı s. 83.
5
zan Arslan/ Ejder Yılmaz,
Yılmaz Medenî Usul Hukuku, Ankara Escher,
Escher s. 404.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 61


vaya dâhil edilmesi (davacı olarak) ya da terekeye Başka bir görüşe göre10 ise, 640. maddenin dör-
bir temsilci atanması gerekmektedir6. Bunun dı- düncü fıkrasının mirasçılara tek başına dava aç-
şında Türk hukukunda acele olmayan hallerde de ma hakkı saŞladıŞı şeklinde yorumlanmaya uy-
mirasçılardan birinin terekeyle ilgili bir davayı gun olmayıp, sadece mirasçılara “koruma önlem-
açabileceŞi ancak davanın bütün mirasçılar tara- lerini talep etme” (örn. defter tutma, mühürleme
fından yürütülebileceŞi veya terekeye bir temsilci gibi) hakkı saŞlandıŞı şeklinde yorumlanmalıdır.
atanacaŞı kabul edilmektedir7. Hükmün mirasçılara müstakil dava açma hakkı-
Belirtilen bu istisnalar dışında, Türk Medeni Ka- nın saŞlandıŞı şeklinde yorumlanması halinde,
nunu’nun 640. maddesinin dördüncü fıkrasının, bu durum, elbirliŞi ilkesinin doŞasına aykırılık
mirasçıların birlikte dava açma zorunluluklarına oluşturur ve paylı mülkiyet ve elbirliŞi mülkiyeti
bir istisna getirmiş olup olmadıŞının da açıklan- ayrımının medeni usul hukuku baŞlamından iş-
ması gerekmektedir. Bu hususta doktrinde farklı levselliŞini kaybetmesine neden olur. Ayrıca ka-
görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre8, mi- nun koyucu her bir mirasçıya dava açma hakkını
rasçıların her biri bu hükme dayanarak dava aç- öngörseydi bunu kanun metninde açıkça ifada
ma hakkına sahip olmakta ve bu hükümle dava ederdi. Ayrıca bir mirasçının dava açmak için di-
arkadaşlıŞına bir istisna getirilmiş olmaktadır. Şer mirasçıların onayını alamaması veya güçlükle
Nitekim maddenin gerekçesinde de ifade edildiŞi karşılaşması halinde 640. maddenin üçüncü fık-
üzere: “...Bu hüküm, mirasçıların her birinin rası hükmüne göre terekeye bir temsilci atanma-
hakkını korumak için tek başına dava açmasına sını isteme hakkı da vardır.
imkân saŞlamakta ve saŞlanan korumadan miras- Kanaatimize göre Türk Medeni Kanunu’nun 640.
çıların hepsinin yararlanmasını öngörmektedir. maddesinin dördüncü fıkrasını yorumlarken şs-
Davacı mirasçı davayı kaybederse, bundan diŞer viçre ve Alman hukuklarındaki mevcut düzenle-
mirasçılar etkilenmeyecektir.” meler bize yol gösterici olabilir.
Doktrindeki bir başka görüşe göre9 ise, esas ola- Alman hukukunda mirasçıların münferit dava
rak 640. maddenin dördüncü fıkrasıyla zorunlu
açma hakları, Alman Medeni Kanunu’nun (BGB)
dava arkadaşlıŞına bir istisna getirilmektedir. An-
2039. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu
cak, söz konusu hükümle mirasçıların dava açar-
maddeye göre, terekeye ait bir talep hakkı varsa,
ken zorunlu dava arkadaşlıkları kurumu sadece
bu talep hakkının yükümlüsü, sadece tüm miras-
“terekedeki hakların korunması” halinde söz ko-
çılara eda edebilir ve her bir mirasçı sadece edimi
nusu olmayacaktır. Bunun dışındaki diŞer haller-
de ise, mirasçılar zorunlu dava arkadaşı olarak tüm mirasçılar için talep edebilir. Her bir mirasçı,
kalmaya devam edeceklerdir. terekeye ait hakkın yükümlüsünden eda edilmesi
gereken malın tüm mirasçılar için saklamasını
6
ÜstündaŞ, s. 369; Ulukapı,
Ulukapı s. 83.
veya saklama için uygun deŞilse, mahkemece be-
7
şBK. 11.10.1982, RG. 30.11. 1982, S. 17884; Kuru/ lirlenecek bir müstevdiye teslim etmesini borçlu-
Arslan/ Yılmaz, s. 242. dan (yükümlüden) isteyebilme (talep etme) hak-
8
Baki Kuru,
Kuru Yeni Türk Medeni Kanunu’nun Medeni Usul kına sahiptir.
ve şcra –şflâs Hukuku Bakımından DeŞerlendirilmesi,
Medeni Usul ve şcra –şflâs Hukukçuları Toplantısı-I, BGB’nin 2039. maddesi ile tüm mirasçılara mün-
Tartışmalar, s. 137–138; Mustafa Dural/
Dural Turgut Öz,
Öz feriden dava açma hakkının saŞlandıŞı Alman hu-
Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, şstanbul kukunda kabul edilmektedir11. Söz konusu mad-
2003, s. 440; Hasan şşgüzar,
şşgüzar Yeni Türk Medeni Kanu-
nu’na Göre Miras Hukuku Hükümlerindeki DeŞişiklik-
10
ler ve Yenilikler, Ankara 2003, s. 128. Tanrıver, s. 122; Saim ÜstündaŞ,
ÜstündaŞ Yeni Türk Medeni Ka-
9
Ahmet M. KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu Miras Hukuku, Ankara 2007, s. nunu’nun Medeni Usul ve şcra –şflâs Hukuku Bakımın-
279; şnan/Ertaş/Albaş’a göre söz konusu maddede öngö- dan DeŞerlendirilmesi, Medeni Usul ve şcra –şflâs Hu-
rülen istisnai hüküm miras sebebiyle istihkak ve önalım kukçuları Toplantısı-I, Tartışmalar, s. 138.
11
davalarında geçerli olmayıp, burada mirasçıların zorunlu Andreas Heldrich,
Heldrich Münchener Kommentar zum Bür-
dava arkadaşlıŞı söz konusudur. Bkz. Ali Naim şnan/
şnan 9e- gerlichen Gesetzbuch, Band 9, München 2004, s. 612;
ref Ertaş/
Ertaş Hakan Albaş,
Albaş Türk Medeni Hukuku Miras Hu- Olaf Werner,
Werner J. von Staudingers Kommentar zum
kuku, Ankara 2004, s. 540. Bürgerlichen Gesetzbuch mit Einführungsgesetz und

62 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


denin bu şekilde yorumlanmasının sebebi ise yıp, kanuni (kanundan doŞan) dava yetkini18
maddede geçen “talep” kavramının kullanılma- (gesetzlicher Prozesstandschaft) olarak davayı
sından kaynaklanmaktadır. Talep kavramı BGB’nin kendi adına açan ve yürüten “davanın taraf”ı olan
194. maddesinde tanımlanmıştır. Söz konusu mad- kişidir. Bu nedenle de diŞer mirasçılarla araların-
deye göre, talep, bir başkasından bir şeyin yapıl- da mecburi dava arkadaşlıŞı söz konusu deŞil-
masını veya yapılmamasını isteme hakkıdır. Ta- dir19.
lep hakkı ise mahkeme dışında kullanılabileceŞi Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesine karşı-
gibi mahkeme yoluyla da kullanılabilir12. Her bir lık gelen şsviçre Medeni Kanunu’nun 602. mad-
mirasçının diŞer mirasçıların katılımı olmaksızın desinde ise, mirasın geçmesiyle birlikte mirasçılar
ileri sürebileceŞi terekeye ilişkin bir talep kavra- arasında paylaşmaya kadar miras ortaklıŞı olaca-
mının içerisine, sadece borçlar hukuku karakterli Şı, mirasçıların tereke üzerinde sözleşmeden ve
taleplerin deŞil, aynî, şahsi, özel hukuk veya ka- kanundan doŞan temsil yetkisi hariç, hep birlikte
mu hukuku karakterli taleplerin de gireceŞi ka- tasarruf edebilecekleri ve mirasçılardan birinin
bul edilmektedir13. Ancak mirasçılardan her biri istemesi halinde paylaşmaya kadar terekeye bir
diŞer mirasçılardan baŞımsız olarak bir inşaî hakkı temsilci atanmasının yetkili makamdan istenebi-
kullanma yetkisine sahip deŞildir14. Bunun sebebi leceŞi açıkça hükme baŞlanmıştır. Söz konusu
ise bir inşaî hakkın kullanılmasının BGB’nin maddede mirasçıların terekeye ilişkin hakların
2038 ve 2040. maddeleri anlamındaki birlikte korunması için münferit dava açma haklarının
yapılması gereken tasarruf işlemi olarak kabul olduŞuna dair her hangi bir hüküm yer alma-
edilmesindendir15. Oysa 2039. maddede mirasçı- maktadır. Bu nedenle de mirasçılar sadece zorun-
lara sadece “talep” hakkını diŞer mirasçılardan lu dava arkadaşı olarak dava açabilmektedirler20.
baŞımsız olarak kullanma hakkı verilmiş olup, Ancak şsviçre hukukunda bazı yazarlar Alman
tasarruf işlemlerini baŞımsız olarak yapma yetkisi Medeni Kanunu’nun 2039. maddesine benzer bir
verilmemiştir. Tasarruf işlemi ise, mevcut bir hükmün şsviçre’de de kabul edilmesi gerektiŞini
hakka doŞrudan etki ederek ortadan kaldırma, ileri sürmektedirler21.
devretme, bir yükle yükleme veya deŞiştirme yo-
luyla hukuki işlem yapma olarak nitelendirilmek- şsviçre ve Alman hukukundaki mevcut durum
tedir16. Bu nedenle de bir mirasçı diŞer mirasçı- hakkındaki bu kısa bilgiden sonra Türk Medeni
lardan baŞımsız olarak terekeden kaynaklanan Kanunu’nun 640. maddesini inceleyebiliriz. 640.
inşaî hakları kullanamaz. BGB’nin 2039. madde- maddeyi Alman hukukundaki bakış açısıyla de-
sinde bir mirasçıya diŞer mirasçıların onayı ol- Şerlendirecek olursak, öncelikli olarak dördüncü
fıkradaki “istem”/talep kavramının anlamını ver-
maksızın bu şekilde bir dava açma ve davayı yü-
memiz gerekir. şstem veya talep kavramının an-
rütme yetkisinin verilmesi, davayı takip yetkisi
lamı Türk hukukunda kanunda düzenlenmemiş-
kurumuyla açıklanmaktadır17. Dava açan mirasçı,
tir. Ancak doktrinde talep kavramı Alman huku-
diŞer mirasçıların temsilcisi konumunda olma-
18
Nebengesetzen, Buch 5, Berlin 2002, s. 607; Winfried Dava yetkini hakkında bilgi için bkz. Rosenberg/
Rosenberg Sch-
Sch-
Schlüter,
Schlüter Erman Bürgerliches Gesetzbuch, Köln 2004, s. wab/Gottwald
wab Gottwald,
Gottwald s. 272; Joachim Musielak,
Musielak Grundkurs
4948; Wolfgang Edenhofer,
Edenhofer Palandt Bürgerliches ZPO, München 2004, s. 76; Eberhard Schilken,
Schilken Zivil-
Gesetzbuch, Band 7, München 2004, s. 2210. Gerhard prozessrecht, Köln –Berlin-Bonn-München 2002, s. 148;
Wagner,
Wagner Grundprobleme der Parteifähigkeit, Zeitschrift Peter Wunderlich,
Wunderlich Zur Prozesstandschaft im Interna-
für Zivilprozess 117. Band, Heft 3 2004, s. 356. tionalen Recht, Dissertation- München 1970, s. 3 vd.;
12
Heldrich,
Heldrich s. 612; Schlüter, s. 4948. Nevhis Deren Yıldırım,
Yıldırım Türk şsviçre ve Alman Medeni
13
Werner,
Werner s. 608; Heldrich,
Heldrich s. 612. Usul Hukukunda Kesin Hükmün Subjektif Sınırları, şs-
14
Werner,
Werner s. 610; Heldrich,
Heldrich s. 612; Schlüter, s. 4949. tanbul 1996, s. 27 vd.
15 19
Werner,
Werner s. 610; Heldrich,
Heldrich s. 612. Werner,
Werner s. 613; Heldrich,
Heldrich s. 616.
16 20
Werner,
Werner s. 619. Walder-
Walder- Richli,
Richli s. 152; Piotet,
Piotet s. 653; Honsell/
Honsell Vogt/
Vogt
17
Leo Rosenberg/
Rosenberg Karl Heinz Schwab/
Schwab Peter Gottwald,
Gottwald Geiser,
Geiser s. 674; Escher,
Escher s. 402.
21
Zivilprozessrecht, München 2004, s. 274; Wagner,
Wagner s. Bkz. Jost,
Jost Die Aktivlegitimation das Miterben zu erbrec-
356. htlichen Klagen, SJZ 46 S.154 (naklen Escher,
Escher s. 403).

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 63


kundakine paralel bir şekilde tanımlanmıştır. kabul edilmektedir28.
Edis’in tanımına göre talep, başkasından bir edi- Kanaatimizce dava sonunda verilen hüküm her
mi veya kaçınmayı isteme hakkıdır22. Hak sahi- zaman tasarruf işlemine benzer sonuçlar doŞur-
binin talebini borçlu yerine getirmez ise, bunun mayacaŞı için, her hangi bir ayrım yapılmaksızın
hukuki yoldan elde edilmesi ve bunun için dava mirasçılardan birinin terekeye ilişkin davaları di-
açılması kaçınılmazdır23. Böyle bir durumda hak Şer mirasçılardan baŞımsız olarak açamayacaŞı-
sahibinin dava hakkından bahsedilir. Kanunda nın kabulü yerinde bir çözüm deŞildir. Bu neden-
öngörülen açık istisnalar dışında hukukumuzda le de Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesinin
ihkakı hak (kendiliŞinden hak alma) yasaŞı söz dördüncü fıkrası söz konusu sakıncalı durumu
konusu olduŞu için, borçlunun kendisinden ta- ortadan kaldırdıŞı için isabetli olmuştur. Ancak,
lep edilmesine raŞmen borcunu yerine getirme- madde hükmünde de açıkça ifade edildiŞi üzere,
mesi halinde hak sahibinin dava açma veya takip mirasçıların münferiden dava açma hakları sade-
yapma hakkı söz konusu olur. Bu bakımdan ka- ce “terekedeki hakların korunmasına” yönelik
naatimizce, 640. maddenin dördüncü fıkrası ir- davalara ilişkindir. ÖrneŞin, müdahalenin men’i
delendiŞinde, “Mirasçılardan her biri, terekedeki veya menfi tespit davası gibi. Nitekim Yargıtay’ın
hakların korunmasını isteyebilir” ifadesinden, çeşitli kararlarında hangi davaların mirasçı tara-
mirasçıların her birine dava açma hakkının veril- fından tek başına açılabileceŞi açıklamaktadır29.
diŞi şeklinde yorumlanabilir. DiŞer yandan “dava
açma” bir usul hukuku işlemidir24. Usul işlemleri 28
Alangoya,
Alangoya (Dava OrtaklıŞı), s. 102.
ise, maddi hukuk anlamında “tasarruf işlemi” 29
“ ...OlaŞan koruma eylemleri ve buna baŞlı olarak ona-
olarak nitelendirilemez25. Buna baŞlı olarak da rımlar, mahsullerin toplanması bozulacak olanların sa-
mirasçılardan birinin diŞer mirasçıların katılımı tılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin
yerine getirilmesi ile istihkak, elatmanın önlenmesi, tapu
olmaksızın dava açması, Türk Medeni Kanu- sicilindeki hak sahipliŞinin saptanması gibi taksimi
nu’nun 640. maddesinin ikinci fıkrası anlamında mümkün olmayan talepler, ortaklardan her biri tarafın-
bir tasarruf işlemi olarak nitelendirilemez26. Bu- dan dava yoluyla ileri sürülebilir.” HGK 16.02.2005, 8-
nunla birlikte, bazı durumlarda dava sonunda ve- 22/64, (Nazif Kaçak,
Kaçak Yeni Miras Hukuku, Ankara 2006,
s.371); “...AşaŞıdaki açıklamalar, bir mirasçının terekeye
rilen hükümle tasarruf işlemlerine benzer sonuç-
ait ( yani miras şirketi tarafından açılması gereken ) bir
lar doŞmaktadır27. Bu nedenle de dava açma tek- davayı bir başına açması durumu ile ilgilidir.
nik anlamda bir tasarruf işlemi olmamasına raŞ- II- TEREKEDEKş HAKLARIN KORUNMASI
men, mirasçıların birlikte dava açmaları gerektiŞi TMK. mad. 640/II hükmüne göre ““Mirasçılar terekeye
elbirliŞiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan do-
Şan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, te-
rekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf eder-
22
Seyfullah Edis,
Edis Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hü- ler”“ Aynı maddenin IV. fıkrasına göre: ““Mirasçılardan
kümleri, Ankara 1993, s. 359. her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir.
23
Edis,
Edis s. 360; Zahit şmre,
şmre Medeni Hukuka Giriş, s. şstan- SaŞlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır”“
bul 1976, s. 247. (Koşut anlamda TMK. mad. 702/IV)
24
Yavuz Alangoya,
Alangoya Medeni Usul Hukuku Esasları, şstanbul TMK. mad. 640/IV hükmü, mirasçılardan biri ya da bir
2001, s. 202; ÜstündaŞ,
ÜstündaŞ s. 272; Pekcanıtez/ Atalay/ kısmının başvurabileceŞi yasal yolları ““terekedeki hak-
Özekes, s. 156. ların korunması”“ ile sınırlı tutmuştur. Açılan dava veya
25
Alangoya,
Alangoya (Dava OrtaklıŞı), s. 101. başvurulan yasal yolun bu nitelikte olmadıŞı durumlar-
26
Nitekim doktrinde acele olmayan hallerde de mirasçılar- da ana kural (TMK. mad. 702/II) geçerli olup, bir ya da
dan birinin terekeyle ilgili bir davayı açabileceŞi, ancak bir kısım mirasçının istemi, sıfat yokluŞundan reddedi-
davanın bütün mirasçılar tarafından yürütülebileceŞi ve- lecektir.
ya terekeye bir temsilci atanacaŞı kabul edilmektedir Uyuşmazlık konusu olayda, davacı, murisinden intikal
(Kuru/
Kuru/ Arslan/ Yılmaz, s. 242). 9ayet diŞer mirasçılar eden taşınmaza (paydaş bulunmayan) davalının elatma-
davaya katılmaz veya terekeye bir temselci atanmaz ise, sının önlenmesi ile birlikte ecrimisil istemiştir. Terekeye
dava reddedilmektedir. Bunun sebebi ise, kanaatimizce, dahil bir taşınmaza elatmanın önlenmesi davası ““tere-
dava açan mirasçının davayı takip yetkisinin olmaması- kedeki hakların korunması”“ kavramına dahil olduŞun-
dır. Çünkü davayı takip yetkisi bir dava şartıdır (PekPek-
Pek- dan mirasçılardan herhangi birisi veya birkaçı tarafından
canıtez/ Atalay/ Özekes, s. 182 ). açılabilir. Buna karşın ecrimisil davası, ““terekedeki hak-
27
Alangoya,
Alangoya (Dava OrtaklıŞı), s. 102. ların korunması”“ ile ilgili olmayıp terekedeki taşınmaz-

64 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


DiŞer davaların ise, örneŞin tapu iptali ve tescili Ancak tapu iptali ve tescili davası mirasçıya karışı
davaları gibi, mirasçıların tamamı tarafından veya açılacak ise bu durumda mirasçıların zorunlu da-
içlerinden birinin açması halinde diŞerlerinin de va arkadaşlıŞı söz konusu deŞildir30.
bu davayı onaylamaları veya katılmaları gerekir. Mirasçılardan birinin Türk Medeni Kanunu’nun
9ayet bu da mümkün olmaz ise, tereke temsilcisi 640. maddesinin dördüncü fıkrasına dayanarak,
atanarak davayı tereke temsilcisi yürütmelidir. terekedeki hakların korunmasına yönelik davala-
rı, diŞer mirasçıların onayı olmaksızın açması ve
dan yararlanmaya yönelik bulunmaktadır. Böyle bir du-
yürütmesi, Alman hukukunda olduŞu gibi, dava-
rumda ana kural gereŞince birlikte hareket etme gereŞi
vardır. Bu nedenle, iştirak halinde mülkiyet konusu olan yı takip yetkisi kurumuyla açıklanabilir. Dava
bir mal veya hakka ilişkin (örneŞin uyuşmazlık konusu açan mirasçı, diŞer mirasçıların temsilcisi konu-
olan olayda olduŞu üzere - ecrimisil -) davalarının, - munda olmayıp, kanuni (kanundan doŞan) dava
baŞımsız olarak açıldıŞı takdirde elbirliŞi (iştirak) halin- yetkini (gesetzlicher Prozesstandschaft) olarak
deki maliklerin (paydaşların) hepsi tarafından veya hep-
sine karşı birlikte açılması zorunludur.
davayı kendi adına açan ve yürüten “davanın ta-
II/1) TEREKEDEN (veya tereke mallarının semerelerin- raf”ı olan kişi olarak nitelendirilebilir. Davanın
den) FAYDALANMA BşRLşKTE HAREKET ESASINA kazanılması halinde 640. maddenin dördüncü
DAYANIR. fıkrası gereŞince diŞer mirasçılar da saŞlanan ko-
Mirasçılar, tereke mallarını kullanabilir ve bunlardan ya- rumadan yararlanırlar.
rarlanabilirler. Kullanma ve istifade hakkı müşterektir ve
tüm mirasçılara aittir. Bu hak, terekenin idaresine ve bir- Bu konuda incelenmesi gereken bir diŞer husus
likte hareket esasına dayanır. Bu konuda, mirasçıların da tereke temsilcisinin atanması ve dava açıp bu
anlaşmaları şarttır. Anlaşmazlık halinde, mirasçılara ta-
davayı yürütme yetkisidir. Mirasçıların tamamı
yin olunacak temsilci, tereke mallarını idare edeceŞi gi-
bi, mirasçıların kullanma ve faydalanma haklarını da tarafından açılması/yürütülmesi gereken terekeye
düzenler. ilişkin davalarda mirasçıların açılan davaya onay
II/2) ALACAK HAKLARI ÜZERşNDE TASARRUF vermemeleri veya katılmamaları halinde terekeye
Terekeye dahil alacakları mahkeme ve cebri icra yoluyla sulh mahkemesi tarafından bir temsilci atanır.
takibe, mirasçıların (ortakların) hepsi birden yetkilidir.
Tasarruf mahiyetinde olan tüm işlemler gibi, dava da
Ancak tereke temsilcisinin davayı açıp yürütmesi
ancak ortakların hepsi veya mümessilleri tarafından açı- durumunda teknik anlamdaki temsilin söz konu-
labilir. Nitekim şsviçre Federal Mahkemesi de dava yo- su olmadıŞı, bilakis dava takip yetkisinden bah-
luyla bir alacaŞı takipte, tasarruf mahiyeti görmüştür. sedilmesi gerektiŞi usul hukukçuları tarafından
Terekeye ait bir alacaŞın tüm mirasçılar tarafından ileri kabul edilmektedir31. Tereke temsilcisi açılan da-
sürülmesi zorunluŞu, mirasçılardan birinin davayı kötü
idaresi yüzünden diŞer mirasçılara da ait olan bir alacaŞı vaya “görevden ötürü taraf” olarak davayı takip
yok edebileceŞi düşüncesinden doŞmaktadır (Ayiter, yetkisiyle devam eder32. Yargıtay uygulamasına
Nuşin: ElbirliŞi Ortaklıkları, Ank. 1961, sh. 133 ve ora- göre, tereke temsilcisi özel kayyım niteliŞindedir
da anılan Federal Mahkeme Kararları ve sh. 140). ve Türk Medeni Kanununun 431. maddesi uya-
II/3) YAPILMASI ZORUNLU ş9LEMLER
OlaŞan koruma eylemleri ve buna baŞlı olarak onarım-
rınca vasi tayinindeki usul kayyım (mümessil)
lar, mahsullerin toplanması, bozulacak olanların satıl-
30
ması, ivedi olarak yapılması zorunlu bulunan işlerin ye- “Tapu iptali ve tescil davasına konu taşınmaz elbirliŞi
rine getirilmesi gibi işlemler, tek bir mirasçı tarafından mülkiyeti hükümlerine tabidir. Bu nevi mülkiyette kural
yapılabilir. Çünkü bunlar, tereke mallarının deŞerlerinin olarak tasarrufi işlemlerin oybirliŞi ile yapılması gerekir.
korunması için yapılan eylem ve işlemlerdir. Dava da tasarrufi işlemlerden olduŞundan tüm mirasçı-
II/4) TAKSşMş KABşL OLMAYAN TALEPLER (örneŞin; ların birlikte hareket etmesi gerekir. Mirasçının mirasçı-
istihkak, elatmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahip- ya karşı açtıŞı davalar, anılan kuralın istisnalarındandır.
liŞinin saptanması gibi talep ve davalar) ORTAKLAR- Başka bir anlatımla, bir mirasçı diŞer mirasçıya karşı ta-
DAN HER BşRş TARAFINDAN şLERş SÜRÜLEBşLşR. pu iptali ve tescil davası açabilir. Bu durumda ise dava-
ECRşMşSşL GşBş TAKSşMş KABşL DAVALARIN OR- cının payı oranında iptal ve tescile karar verilebilir. Dava
TAKLARDAN BşRşSş TARAFINDAN AÇILABşLECEİş- dışı mirasçılar adına da karar verilmesi usul ve yasaya
NşN KABULÜ şSE, DşİER ORTAKLARI ZARARA SOK- aykırıdır.” 8. HD 13.7.2005, 4935/5346, (www.kazan-
MASI OLASILIİINI GÜNDEME GETşREBşLECEİş Gş- cı.com.tr.); 8. HD 17.2.2005, 759/1146.
31
Bş TEREKE MALLARININ DOİRU BşR 9EKşLDE PAY- Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, s. 183; Deren-
Deren-Yıldırım,
Yıldırım s.
LA9TIRILMASINDA DA SAKINCALAR YARATABşLşR.” 89-90.
32
3.HD 6.11.2003, 13090/13274, (www.kazancı.com.tr). Deren-
Deren-Yıldırım,
Yıldırım s. 90.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 65


için de uygulanır. Medeni Kanununun 422. mad- Bibliyografya
Bibliyografya
desi gereŞince vasinin sıfatına karşı yapılan iti- Alangoya,
Alangoya Yavuz: Medeni Usul Hukukunda Dâva Or-
razları veya vasinin ileri sürdüŞü kaçınma sebep- taklıŞı (Tarafların Taaddüdü), şstanbul 1999.
lerini inceleme görevi ile ilgili yasal hükümlerin
Dural, Mustafa / Öz,
Öz Turgut: Türk Özel Hukuku Cilt
tereke temsilcisine yapılan itirazın ya da kaçınma IV Miras Hukuku, şstanbul 2003,
sebeplerinin incelenmesinde de gözetilmesi gere-
Edenhofer,
Edenhofer Wolfgang: Palandt Bürgerliches Gesetz-
kir33.
buch, Band 7, München 2004
C. Mirasçılara Karşı Dava Açılması (Mirasçıların Edis,
Edis Seyfullah:: Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç
Davalı Olmaları) Hükümleri, Ankara 1993.
Miras ortaklıŞı devam ederken terekeye ilişkin Escher,
Escher Arnold: Kommentar zum Schweizerischen
olarak mirasçılara karşı açılacak olan davalarda Zivilgesetzbuch, Erbrecht , Band III, Zürich 1960.
davanın tüm mirasçılara karşı açılması gerekip Heldrich,
Heldrich Andreas: Münchener Kommentar zum
gerekmediŞi, davanın konusuna göre deŞişmek- Bürgerlichen Gesetzbuch, Band 9, München
tedir. 2004.
Türk Medeni Kanunu’nun 641. maddesinin bi- Honsell, Heinrich / Vogt, Nedim Peter / Geiser,Geiser
rinci fıkrası ve bu maddeye karşılık gelen mehaz Thomas: Basler Kommentar zum Schweizerisc-
kanunun ZGB Art. 603 hükmüne göre, mirasçılar hen Privatrecht, Zivilgesetzbuch II, Basel, Münc-
tereke borçlarından müteselsilen sorumludurlar. hen 2003.
Bu hüküm gereŞince terekeye ilişkin olarak mi- şmre,
şmre Zahit :Medeni Hukuka Giriş, s. şstanbul 1976.
rasçılara karşı açılacak olan para alacaŞı davala- şnan,
şnan Ali Naim / Ertaş,
Ertaş 9eref / Albaş,
Albaş Hakan: Türk Me-
rında davacı istediŞi mirasçıya karşı dava açabilir deni Hukuku Miras Hukuku, Ankara 2004.
veya takip yapabilir34. Bu durumda mirasçılar
şşgüzar, Hasan: Yeni Türk Medeni Kanunu’na Göre
arasında ihtiyari dava arkadaşlıŞı söz konusu
Miras Hukuku Hükümlerindeki DeŞişiklikler ve
olur. Yenilikler, Ankara 2003.
Terekeye ilişkin olarak mirasçılara karşı açılacak Kaçak,
Kaçak Nazif : Yeni Miras Hukuku, Ankara 2006.
olan davanın konusu paradan başka bir şey ise,
KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu Ahmet M.: Miras Hukuku, Ankara 2007.
davanın bütün mirasçılara karşı açılması gere-
kir35. Bunun sebebi ise, miras ortaklıŞında miras- Kuru, Baki/ Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz,
Yılmaz Medenî
çıların terekedeki mal ve haklar üzerinde elbirliŞi Usul Hukuku, Ankara 2007.
halinde hak sahibi olmaları ve tereke üzerinde Musielak,
Musielak Joachim:
Joachim Grundkurs ZPO, München 2004.
ancak hep birlikte tasarruf edebilmeleridir (TMK. Pekcanıtez, Hakan / Atalay, OŞuz / Özekes Muham-
m.640; ZGB Art.602). Bu durumda davalı miras- met : Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2006.
çılar arasında zorunlu dava arkadaşlıŞı söz konu- Piotet,
Piotet Paul: Schweizerisches Pirivatrecht, Erbrecht,
su olur. 9ayet terekeye bir temsilci atanmış ise, Band 4, Basel, Stuttgart 1981.
bu durumda davanın tereke temsilcisine yönel- Schilken,
Schilken Eberhard:: Zivilprozessrecht, Köln-Berlin-
tilmesi gerekir36. Bonn-München 2002.
Schlüter,
Schlüter Winfried: Erman Bürgerliches Gesetzbuch,
Köln 2004.
Tanrıver,
Tanrıver Süha: Yeni Medenî Kanun’un Mirasa şlişkin
Hükümlerde Getirmiş OlduŞu DeŞişikliklerin Me-
33
2. HD 10.3.2003, 2050/ 3151; 2. HD 18.2.2004, 16721/ denî Usul ve şcra-şflâs Hukuku Açısından Etkile-
1817, (www.kazancı.com.tr.). rinin Tespiti ve DeŞerlendirilmesi, Medenî Usul
34
Honsell/
Honsell/ Vogt/ Geiser,
Geiser s. 674; Escher,
Escher s. 405; Kuru/ ve şcra-şflâs Hukukçuları Toplantısı-I, Eskişehir
Arslan/Yılmaz,
Arslan/Yılmaz s. 242; Ulukapı,
Ulukapı s. 90. 2002, s. 121;
35
Honsell/ Vogt/ Geiser,
Geiser s. 674; Kuru/Arslan/Yılmaz,
Kuru/Arslan/Yılmaz s.
242; Ulukapı,
Ulukapı s. 90. Ulukapı, Ömer Medeni Usul Hukukunda Dava Arka-
36
Kuru/Arslan/Yılmaz,
Kuru/Arslan/Yılmaz s. 243; Ulukapı,
Ulukapı s. 90. daşlıŞı, Konya 1991.

66 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


ÜstündaŞ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, şstanbul
1997.
Wagner,
Wagner Gerhard: Grundprobleme der Parteifähigkeit,
Zeitschrift für Zivilprozess 117. Band, Heft 3
2004, (s.305 vd.)
Walder-
Walder- Richli,
Richli Hans Ulrich: Zivilprozessrecht, Zürich
1996.
Werner,
Werner Olaf: J. von Staudingers Kommentar zum
Bürgerlichen Gesetzbuch mit Einführungsgesetz
und Nebengesetzen, Buch 5, Berlin 2002.
Wunderlich,
Wunderlich Peter: Zur Prozesstandschaft im Inter-
nationalen Recht, Dissertation- München 1970.
Yıldırım,
Yıldırım Nevhis Deren: Türk şsviçre ve Alman Mede-
ni Usul Hukukunda Kesin Hükmün Subjektif Sı-
nırları, şstanbul 1996.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 67


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 68-81

MÜTESELSĐL BORCUN SONA ERME NEDENLERĐ


-Borçlar Kanunu Tasarısı’ndaki Đlgili Hükümlerin
Birlikte-*
Kısa Değerlendirilmesi Đle Birlikte-
Ferhat Canbolat**

ÖZET

Müteselsil borçluluk, niteliŞi itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusunun bulunmasıdır.
Bu borç ilişkisinde borçlulardan her biri, alacaklıya karşı edimin tamamını ifa etmekle yükümlüdür.
Müteselsil borçlulukta borcun doŞumu kadar sona ermesi de önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışma-
da, müteselsil borçluluŞu sona erdiren nedenler incelenmiştir. Müteselsil borçluluŞu sona erdiren ne-
denler BK. m.145’de düzenlenmiştir. Bunlar ifa ve takas gibi alacaklı tatmin edilmek suretiyle; ibra,
kusursuz ifa imkânsızlıŞı, yenileme, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi, zamanaşımı, sulh ve
konkordato gibi alacaklı tatmin edilmeksizin müteselsil borçluluŞu sona erdiren nedenlerdir. Ayrıca
çalışmada sona erme nedenlerine ilişkin olarak Borçlar Kanunu Tasarısı’ndaki ilgili hükümler de ince-
lenmiştir.
Anahtar Kelimeler:
Kelimeler Müteselsil Borçluluk, Borcun Sona Ermesi, Borçlar Kanunu Tasarısı, şfa, şbra

Reasons for Expiration of Joint Debt


-in Conjunction With the Related Provisions of the Draft Code
Code of Obligations-
Obligations-
ABSTRACT

Joint indebtedness means that an obligation which is divisible in nature has multiple debtors. Each
debtor is responsible for meeting all the claims of the creditor. As regards as the joint indebtedness,
expiration of debt is not less important than its transpiration. Therefore, reasons for expiration of
joint debt is analyzed in this study. These reasons are set in Art. 145 of Turkish Code of Obligations.
These reasons are classified as reasons satisfying (fulfillment and barter) or not satisfying the creditors
(acquittal, objective impossibility, unification of the position of debtor and creditor, statute of
limitations, amicable settlement and composition with creditors) in the article. Related provisions of
the Draft Code of Obligations are also considered in this study.
Keywords: Joint Debt, Expiration of Joint Debt, Draft Code of Obligations, Fulfillment, Acquittal

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir.


** Dr., Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Araştırma Görevlisi

68 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


I. GENEL OLARAK borçlu, borcun bölünmesi, hisselere ayrılması sa-
Bir borç ilişkisi, kural olarak iki kişiden oluşmak- vunmasında bulunamaz. Her bir borçlu, asıl bor-
la birlikte, alacaklı veya borçlu tarafında birden cu fer’ileriyle birlikte üstlenmiştir. Bu yönüyle
fazla kişinin bulunması mümkündür. Borçlu ta- alacaklının konumu iyidir. Her bir borçluyu ayrı
rafında birden fazla kişinin bulunması, “birlikte ayrı takip etme olanaŞı vardır. Alacaklı borçlu-
borçluluk” şeklinde ifade edilmektedir. Birlikte lardan her birini, bir kısmını veya tamamını dava
borçluluk ise, “bölünemez borçluluk”, “iştirak ve takip edebilir. Her bir borçlu, iç ilişkide kendi
halinde borçluluk”, kısmi borçluluk” ve “müte- hissesine düşmeyen borçtan da sorumludur. Ala-
selsil borçluluk” şeklinde dörtlü bir ayrım ile caklı, edimin tamamını veya bir kısmını borçlu-
karşımıza çıkmaktadır1. Birlikte borçluluŞun uy- lardan herhangi birinden talep etmek yetkisine
gulamada en sık görülen halini, müteselsil borç- sahiptir. Bu durum BK. m.142/1’de “…alacaklı
luluk oluşturmaktadır. müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden
borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte
Müteselsil borçluluk, niteliŞi itibariyle bölünebi- muhayyerdir…” şeklinde ifade edilmiştir. Müte-
len bir edimin birden fazla borçlusundan her bi- selsil borçlulukta alacaklının, borçlulardan biri
rinin, alacaklıya karşı edimin tamamını ifa et- tarafından tatmin edilmesi ile diŞer borçlular bu
mekle yükümlü bulunduŞu ve borçlulardan yal- oranda olmak üzere alacaklıya karşı borçtan kur-
nız birisinin bu edimi ifa etmesiyle diŞer borçlu- tulurlar3.
ların da borçtan kurtulduŞu bir birlikte borçluluk
türüdür2. II. BORÇLAR KANUNUNDA MÜTESELSşL BOR-
BOR-
CUN SONA ERME NEDENLERş
Müteselsil borçlulukta, borçlulardan her biri, iç
ilişkideki düzenlemede üstlendikleri borç oranı Müteselsil borçluluŞu sona erdiren nedenler BK.
ne olursa olsun, borcun tamamından sorumlu- m.145/1 ve 2’de düzenlenmiştir. BK. m.145/1’e
dur. Bu nedenle, alacaklı her bir borçluya karşı, göre, “Tediyesi ile veya yaptıŞı takas ile borcun
borç ilişkisinden kaynaklanan her türlü savunma tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan müte-
olanaklarına sahiptir. Alacaklının başvurduŞu selsil borçlulardan biri, sakıt olan borç nispetin-
de, diŞer borçluları halas etmiş olur”. Bu fıkrada
1
Birlikte borçluluk ve ayrımları konusunda ayrıntılı bilgi takas ve ifa ile müteselsil borcun, alacaklı tatmin
için bkz. Akıntürk Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara edilmek suretiyle sona ermesi düzenlenmiştir.
1971, s.4 vd.; Canyürek Murat, Müteselsil Borçlulukta şç BK. m.145/2’ye göre “EŞer müteselsil borçlular-
ve Dış şlişkiler, 1. Bası, şstanbul 2003, s.5 vd.; şnan Ali dan biri borç tediye olunmamış iken ondan ta-
Naim, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Anka-
ra 1984, s.401 vd.
hallüs etmiş ise, diŞer borçlular ancak halin veya
2
Bkz. Bucher Eugen, Schweizerisches Obligationenrecht borcun mahiyetinin irae ettiŞi nispette bu bera-
Allgemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2. Aufl., Zürich etten istifade edebilirler”. şkinci fıkra hükmünde
1988, s.491; Von Tuhr Andreas/ Escher Arnold, Allge- ise, müteselsil borcun, alacaklı tatmin edilmeksi-
meiner Teil des Schweizerischen Obligationenrechts, Bd. zin sona ermesi düzenlenmiştir. Biz de müteselsil
II, 3. Aufl., Zürich 1974, s.297; Oser Hugo/ Schönenber-
Schönenber-
ger Wilhelm, Zürcher Kommentar, Bd.V, Das Obligatio- borcun sona erme nedenlerini, kanunda yapılana
nenrecht, Art. 1-183, 2. Aufl., Zürich 1929, Art.143-150, uygun ikili bir ayrımla inceleyeceŞiz4.
N.1; Brox Hans// Walker Wolf-Dietrich, Allgemeines A- Müteselsil Borcun Alacaklı Tatmin
Tatmin Edilmek
Schuldrecht, 30. Aufl., München 2004, s.389; Schell- Schell-
hammer Kurt, Schuldrecht nach Anspruchsgrundlagen Suretiyle Sona Ermesi (BK. m. 145/1)
samt BGB Allgemeiner Teil, 6. Aufl., Heidelberg 2005, 1- şfa
s.807 vd.; Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hüküm-
ler, 9. Bası, şstanbul 2006, s.1152; Tekinay Selahattin şfa, diŞer tüm borç ilişkilerinde olduŞu gibi mü-
Sulhi// Akman Sermet// BurcuoŞlu Haluk// Altop Atilla, teselsil borçlulukta da borcu sona erdiren neden-
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, şstanbul
1993, s.285 vd.; OŞuzman M. Kemal/ Öz M. Turgut,
3
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, şstanbul Ayrıntılı bilgi için bkz. Akıntürk,
Akıntürk s.35 vd.; Canyürek,
Canyürek
2006, s.837; TunçomaŞ Kenan, Borçlar Hukuku I, Genel s.11 vd.
4
Hükümler, 6. Bası, şstanbul 1976, s.1034; şnan,şnan s.402- Konu, doktrinde de benzer ayrımla incelenmektedir.
403; Akıntürk,
Akıntürk s.35; Canyürek,
Canyürek s.11. Bkz. Bucher,
Bucher s.495-496; Eren, s.1164 vd.; şnan,
şnan s.407.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 69


lerden birini oluşturmaktadır. Kanuni bir tanımı kabul etmek zorunda deŞildir. Buna karşılık ala-
bulunmayan ifa, doktrinde, borçlanılan edimin, caklının kısmi ifayı kabul etmesi durumunda
tam ve doŞru bir şekilde yerine getirilmesi, ala- borç, ifa edilen kısım oranında sona erer. Alacak-
caklının tatmin edilmesi suretiyle borcun sona lı, kalan kısmın ifasını, bütün borçlulardan mü-
erdirilmesi şeklinde tanımlanmaktadır5. teselsilen isteyebilir. Zira müteselsil borçluların
BK. m.145/1’de kullanılan “tediye” kavramının, sorumluluŞu, borcun tamamının ifasına kadar
“ifa” şeklinde anlaşılması gerektiŞi doktrinde ka- devam eder (BK. m.142/2). Alacaklının sadece ifa
bul edilmektedir6. Zira tediye kavramı özel olarak edilmeyen kısmın ifasını isteyebileceŞine ilişkin
para borçlarının ifası için kullanılmasına karşın, kuralın istisnası, şşK. m.204’de düzenlenmiştir.
ifa kavramı, geniş anlamda borcun yerine geti- Bu maddede borcun, müteselsil borçlulardan biri
rilmesini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. tarafından kısmen ifa edildikten sonra diŞer borç-
Müteselsil borçluluŞun, sadece para borçları ba- lunun iflas etmesi durumunda alacaklının, ifada
kımından söz konusu olmadıŞı da düşünüldü- bulunmuş olan borçlunun müflis borçluya rücu
Şünde, müteselsil borcun yerine getirilmesini ifa- hakkının bulunup bulunmadıŞına bakılmaksızın,
de etmek üzere ifa kavramını kullanmak isabetli alacaŞının tamamını iflas masasına kaydettireceŞi
gözükmektedir. hükme baŞlanmıştır8. Ancak alacaklı, bu kayda
raŞmen, alacaŞından fazlasını alamayacaktır9.
Sözleşmeden doŞan borç ilişkilerinde borçlu,
edimi bir bütün olarak borçlandıŞı için, edim, ni- Borçlulardan birinin ifası ile müteselsil borçlu-
teliŞi itibariyle bölünebilir bir edim olsa dahi, ku- luktan doŞan borç, ifa edilen miktar oranınca so-
ral olarak tamamını ifa etmek zorundadır7. Dola- na erer. Borcun sona ermesi, sadece ifada bulu-
yısıyla alacaklı, kısmi ifayı kabul etmek zorunda nan borçlu bakımından deŞil tüm borçlular ba-
deŞildir (BK. m.68). Müteselsil borçlulukta da kımından söz konusu olur. DiŞer borçluların ifa
alacaklı, borçlulardan birinin kısmi ifa teklifini edilen oranda borcun sona ermesinden yararlan-
maları ve bu oranda borçtan kurtulabilmeleri
5 için, ifada bulunan borçlunun, müteselsil borçlu-
Guhl Theo/ Koller Alfred/ Schnyder Anton K./Druey
Druey Je-
an Nicolas, Die Schweizerische Obligationenrecht, 9. luktan doŞan borcu ifa etme niyeti ile hareket
Aufl., Zürich 2000, s.231; Bucher,
Bucher s.292; Gauch etmiş olması gerekmez. Borçlu, müteselsil borç-
Peter/Schluep Walter R./Jäggi
Jäggi Peter, Schweizerisches luluktan doŞan borcu ifa etme niyeti ile hareket
Obligationenrecht Allgemeiner Teil, ohne außervertrag- etmiş olmasa ve diŞer bir müteselsil borçlunun
liches Hauptpflichtrecht, Bd. II, 6. Aufl., Zürich 1995,
N.2005 vd.; Koller Alfred, Schweizerisches Obligatio-
bulunduŞundan haberdar olmasa borç, tüm mü-
nenrecht Allgemeiner Teil, Bd.II, Bern 2006, s.3 vd.; teselsil borçlular bakımından sona erer10. Bu du-
Schwenzer Ingeborg, Schweizerisches Obligationenrecht rum, müteselsil borcun mahiyetinden kaynak-
Allgemeiner Teil, 4.Aufl. Bern 2006, s.475; Brox/ lanmaktadır. Zira müteselsil borçlulukta, her bir
Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.122 vd.; Schellham-
Schellham- borçlunun sorumlu tutulmasının nedeni, alacak-
mer,
mer s.686; Eren,
Eren s.868; Serozan Rona, Borçlar Hukuku
Genel Bölüm, şfa, şfa Engelleri, C.III, Haksız Zenginleş-
8
me, 4. Bası, şstanbul 2006, s.7 vd.; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.196- Bkz. Kuru Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz Ejder, şcra ve
197; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.758; KılıçoŞlu şflas Hukuku, 21. Bası, Ankara 2007, s.538. şşK. m.204
Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası Anka- hükmüne göre, alacaklı veya kısmi ifada bulunan müte-
ra 2006, s.393; ReisoŞlu Safa, Borçlar Hukuku Genel selsil borçlu, iflas masasına kayıt yaptırma hakkına sahip
Hükümler, 16. Bası, şstanbul 2004, s.243. bulunmaktadır. Alacaklı, iflas masasınca yapılacak tak-
6
Bkz. Canyürek,
Canyürek s.70; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.840, dn.157; şnan,
şnan simde, alacaŞının tamamına düşen hisseden alacaŞını
s.407. Aynı şekilde şsviçre hukuku bakımından da OR. tamamlayacak kadarını alacak, geriye kalan paradan,
Art.147/1’de “Zahlung” ifadesi kullanılmasına raŞmen müteselsil borçluya rücu hakkı olduŞu miktara düşen
doktrinde “Erfüllung” ifadesi kullanılmaktadır. Bkz. hisse verilecek ve artan para da masaya kalacaktır.
9
Bucher,
Bucher s.495. Nitekim Alman Medeni Kanunu’nda Akıntürk,
Akıntürk s.170-171; Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.4;
(BGB. § 422) “Erfüllung” kavramı kullanılmaktadır. Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.309; Eren, s.1165; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.
Doktrinde de aynı şekilde “Erfüllung” kavramı kulla- 1051;
10
nılmaktadır. Bkz. Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuld- Canyürek,
Canyürek s.71; Akıntürk,
Akıntürk s.171; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.
recht, s.393 vd. 309; Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.2-3; Eren, s.1164;
7
Eren,
Eren s.880. TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1050 vd.

70 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


lının tatmin edilmesini saŞlamaktır. Borcun ifa Borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtu-
edilmesi ile birlikte alacaklı tatmin edilmiş olaca- labilmeleri için borcun mutlaka müteselsil borç-
Şından, bu ifanın bir veya birden fazla kişi tara- lulardan biri tarafından ifa edilmiş olması da şart
fından yapılması arasında fark olmayacaktır. deŞildir. Üçüncü bir şahsın ifası da borçluların
Müteselsil borcun ifasında olduŞu gibi, mütesel- borçtan kurtulmaları neticesini doŞurur. Üçüncü
sil borçlulardan birinin, “ifa yerini tutan edim” şahsın alacaklının haklarına halef olması duru-
ile borcu yerine getirmesi durumunda da bütün munda borçtan kurtulan müteselsil borçlular,
borçlular borçtan kurtulur11. Alacaklı, ifa yerini ona karşı müteselsilen sorumlu olurlar16.
tutan edimi12 kabul ettiŞi takdirde asıl edimi is- 2-Takas
temek hakkından vazgeçmiş sayılır. Burada dik-
şfa gibi müteselsil borçlulardan biri tarafından
kat çeken nokta, ifa yerini tutan edimin ayıplı
yapılmış olan takas da bütün borçluları borçtan
olması halinde nasıl hareket edileceŞidir. Canyü-
kurtarır(BK. m.145/1).
rek13 bu durumda, BK. m.194 vd. maddelerinde
düzenlenen satım sözleşmesindeki ayıba karşı te- Takas; iki kişi arasındaki aynı cinsten, karşılıklı
keffüle ilişkin hükümlerden kıyasen yararlanıla- ve muaccel borçların, taraflardan birinin tek ta-
bileceŞini ileri sürmektedir. Buna göre müteselsil raflı irade beyanıyla sona erdirilmesidir17. Takas
borçlu, satıcı; alacaklı da alıcı gibi kabul edilecek edilen borçların aynı miktarda olması durumun-
ve böylece borçlu, ifa yerini tutan edimin ayıplı da, her iki borç ta tamamen sona erer. Ancak,
olmasından BK. m.194 vd. uyarınca sorumlu tu- borçlardan biri, diŞerinden küçük ise, büyük
tulacaktır. Bu durumda alacaklı, ayıba karşı te- miktarda olan borç, küçük olan miktarınca sona
keffülden doŞan seçimlik haklarını kullanabile- erer18. BK. m.118’de takasın geçerli olması için
cektir14. Alacaklı ilk olarak, BK. m.202’de düzen- bazı şartlar aranır. Bunlar olumlu şartlar olarak
lenen sözleşmeden dönme hakkına benzer şekil- da adlandırılan, alacakların karşılıklı, aynı cins-
de bir “dönme hakkı” kullanmak suretiyle ifa ye- ten, muaccel ve dava edilebilir olmasıdır. Ayrıca
rini tutan edimi iade ederek alacaŞın tekrar do- takas hakkının kullanılabilmesi bakımından
Şumunu saŞlayabilir. Bu durumda asıl alacakla olumsuz şart olarak da adlandırılan bazı şartların
birlikte bu alacaŞa baŞlı kefalet ve rehin gibi fer’i da bulunması gerekir. Taraflar, takas beyanında
alacaklar ve müteselsil sorumluluk yeniden can- bulunma hakkını, takastan feragat sözleşmesi ile
lanmış olur15. ortadan kaldırmamış olmalı(BK. m.124) ve takas
beyanında bulunulan alacak, takas hakkının kul-
11
Canyürek,
Canyürek s.71; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop, s.297- lanımını kısıtlayan BK. m.123 kapsamında bu-
298; Eren, s.1165; OŞuzman/Öz, s.852-853; Akıntürk,
Akıntürk lunmamalıdır19.
s.171.
12
şfa yerini tutan edim konusunda bkz. Bucher,
Bucher s.312-313;
Gauch/ Schluep/ Jäggi,
Jäggi II, N.2306; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher talep etme hakkı da bulunmaktadır. Bkz. Yavuz,
Yavuz s.180
s.11-12; Guhl/ Koller/ Schnyder/ Druey, s.295-296; vd.; Brox/ Walker,
Walker Besonderes Schuldrecht, s.60 vd.;
16
Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.123-124; Akıntürk,
Akıntürk s.172.
17
Eren, s.877-878; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop, s.762. Aral Fahrettin, Türk Borçlar Hukukunda Takas, Ankara
13
Canyürek,
Canyürek s.72. 1994, s.1; Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.132;
14
Satıcının ayıba karşı tekeffülden doŞan sorumluluŞu ve Bucher,
Bucher s.428; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.190; Schellhammer,
Schellhammer
alıcının seçimlik hakları konusunda ayrıntılı bilgi için s.697; Guhl/Koller/Schnyder/Druey, s.297; Gauch/ Sch-Sch-
bkz. Yavuz Cevdet, Satıcının Satılanın(Malın) Ayıpların- luep/ Jäggi
Jäggi,
ggi II, N.3324-3325; Schwenzer,
Schwenzer s.485-486;
dan SorumluluŞu, şstanbul 1989, s.166 vd. ; Brox Hans// Eren,
Eren s.1225; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.452; Tekinay/Ak
Tekinay/Akman/Bur-
man/Bur-
Walker
Walker Wolf-Dietrich, Besonderes Schuldrecht, 30. cuoŞlu/Altop, s.1012; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.633-634; ReisoŞlu,
ReisoŞlu
Aufl., München 2005, s.51 vd.; s.354.
15 18
Canyürek,
Canyürek s.72. Alacaklı, ifa yerini tutması amacıyla ve- Aral,
Aral Takas, s.1-2.
19
rilen şeyin, misli şeylerden olması durumunda malın Bucher,
Bucher s.434 vd.; Gauch/ Jäggi, II, N.3330 vd.;
Gauch/ Schluep/ Jä
ayıpsız misli ile deŞiştirilmesini veya semenin indirilme- Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.133 vd.; Sch-
Sch-
sini de isteyebilir. Son durumda, indirilen miktar bakı- wenzer,
wenzer s.486 vd.; Aral,
Aral Takas, s.17 vd.; Eren,
Eren s.1227
mından borçlular arasında yine teselsül söz konusu ola- vd.; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop, s.1014 vd.; OŞuz-
OŞuz-
caktır. Bu seçimlik hakların yanısıra alacaklının tazminat man/Öz,
man/Öz s.452 vd.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 71


Müteselsil borçlulardan biri, müşterek borcu ala- fer’i nitelikte olmasına karşın, müteselsil borçlu-
caklıdaki bir alacaŞı ile takas ederse, takas edil- ların her biri asli borçlu durumundadır. Ayrıca
miş olan miktar oranında bütün müteselsil borç- fer’i nitelikteki bir borcun borçlusu durumunda
lular borçtan kurtulurlar20. Ancak bir müteselsil olan kefili korumaya yönelik ve istisnai nitelikte-
borçlu, müşterek borcu, alacaklıdaki bir alacaŞı ki bir hükmü geniş yorumlamak da kanun koyu-
ile takas etmek mecburiyetinde deŞildir ve diŞer cunun amacına aykırı olacaktır. Nitekim Alman
borçlular, bu borçluyu takas beyan etmeye zorla- hukuku bakımından müteselsil borçlulardan
yamaz. Aynı şekilde alacaklının takibine maruz birine düşen alacak hakkı nedeniyle diŞer borç-
kalan borçlulardan biri de, müteselsil borcu, di- luların takas hakkını kullanamayacaŞı BGB. §
Şer borçlulardan birinin alacaklıdaki alacaŞı ile 422/2’de açıkça hükme baŞlanmıştır24.
takas edemez. Çünkü takas, ancak karşı alacaŞa B- Müteselsil Borcun Alacaklı Tatmin Edilmeksi-
Edilmeksi-
sahip bir borçlu tarafından yapılabilir, üçüncü zin Sona Ermesi
Ermesi (BK. m. 145/2)
şahıslar takas beyanında bulunamazlar. Aynı za-
manda alacaklı durumundaki müteselsil borçlu 1- şbra
ile alacaklı arasındaki ilişki bakımından diŞer şbra, alacaklı ile borçlunun, aralarındaki borcu
müteselsil borçlular da üçüncü şahıs sayılır. Kı- kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yöne-
saca, her bir müteselsil borçlu, müşterek borcu lik olarak yapmış oldukları sözleşmedir25. Bu söz-
ancak alacaklıdaki kendi alacaŞı ile takas edebi- leşme ile alacaklı alacaŞından vazgeçmekte, borç-
lir, diŞer bir müteselsil borçluya ait alacak ile ta- lu da bunu kabul etmektedir. şbra, dar anlamda
kas edemez21. borcu sona erdiren bir sözleşmedir26. şbra, Türk
Alacaklının takibine maruz kalan müteselsil bir Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiştir. şsviçre
borçlunun, diŞer bir borçlunun takas beyanında BK. m.115’de düzenlenmiş olan ibranın, unutma
bulunmak suretiyle borcu sona erdirdiŞini ileri sonucunda Türk Borçlar Kanunu’na alınmadıŞı,
sürme hakkı vardır. Ancak bu hak, bir başkasının ancak Türk hukuku bakımından da uygulama
takas hakkını ileri sürme ile karıştırılmamalıdır. alanı bulacaŞı doktrinde kabul edilmektedir27. Zi-
Takas beyanında bulunulması sonucu borcun ra irade özerkliŞi ve sözleşme serbestîsi ilkeleri
sona erdiŞinin ileri sürülmesi takibe maruz kalan çerçevesinde tarafların, mevcut bir sözleşmeden
borçlu bakımından aynı zamanda bir zorunluluk-
24
tur. Zira BK. m. 143’e göre müşterek bir def’iyi Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.393.
25
Turanboy Kürşat N., şbra Sözleşmesi, Ankara 1998, s.26;
ileri sürmeyen borçlu, diŞer borçlulara rücu hak- Bucher,
Bucher s.428; Von Tuhr/ Escher,
Escher s.173; Guhl/Koller/
kını kaybeder22. Schnyder/Druey,
Schnyder/Druey s.304; Schwenzer,
Schwenzer s.493-494; Brox/ Brox
Müteselsil borçluluŞun takas ile sona erdirilmesi Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.140; Schellhammer,
Schellhammer
s.706; Eren,
Eren s.1221; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.431; Tekinay/Ak-
Tekinay/Ak-
bakımından önem taşıyan diŞer bir husus ise, BK. man/BurcuoŞlu/Altop,
man/BurcuoŞlu/Altop s.985; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.621; ReisoŞlu,
ReisoŞlu
m.119’da kefile tanınan imkânın kıyasen müte- s.342.
26
selsil borçlulara da tanınıp tanınamayacaŞıdır. şbra iki taraflı, yani borçlu ile alacaklı arasında yapılan
BK. m.119’a göre asıl borçlunun takas beyanında bir hukuki işlem, sözleşme olması nedeniyle alacaklının,
tek taraflı irade beyanıyla alacaktan vazgeçmesi hukuki
bulunma hakkı oldukça, kefilin alacaklıya öde-
sonuç doŞurmayacaktır. Dolayısıyla alacaklının vazgeç-
mede bulunmaktan kaçınma imkânı vardır. meye yönelik beyanının borçlu tarafından kabul edilme-
Doktrinde kabul edilen isabetli görüş uyarınca si gerekir. Bir sözleşme olması nedeniyle, sözleşmelerde
kefile tanınan bu tür bir imkândan, müteselsil aranan bütün koşullar ve unsurlar, ibrada da aranacak-
borçlu da yararlandırılamaz23. Zira kefilin borcu tır. Ayrıca ibra ile alacaktan vazgeçen alacaklının, tasar-
ruf ehliyetine ve hukuksal işlem ehliyetine sahip olması
gerekir. Bkz. Bucher,
Bucher s.401; Gauch/
Gauch/ Schluep/ Jä Jäggi,
ggi II,
20
Eren, s.1164-1165; şnan,
şnan s.407; Tekinay/Akman/Burcu-
Tekinay/Akman/Burcu- N.3191 vd.; Schellhammer,
Schellhammer s.706; Eren,
Eren s.1222-1223;
oŞlu/Altop, s.297. OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.433; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
21
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
urcuoŞlu/Altop s.1014-1015; Akıntürk,
Akıntürk s.986-987.
27
s.173; Canyürek,
Canyürek s.73-74; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.454. Turanboy s.26 vd.; Eren,
Eren s.1221; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.431;
22
Akıntürk,
Akıntürk s.175. Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Şlu/Altop s.988; TunçomaŞ,
TunçomaŞ
23
Bkz. Canyürek,
Canyürek s.74-75; Akıntürk,
Akıntürk s.173. s.1172.

72 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


doŞan bir alacaŞı sona erdirebileceŞi kabul edil- göre, alacaklının diŞer borçluları ibra etmek iste-
melidir. Türk-şsviçre hukuku bakımından farklı diŞi anlaşılamıyorsa ibranın kural olarak sübjek-
görüşler bulunmakla birlikte ibra sözleşmesi tif etkili olacaŞını kabul etmektedir32. Bu görüş
herhangi bir şekle tabi deŞildir28. uyarınca ibra, sadece ibra edilen borçlu bakımın-
Müteselsil borçluluk bakımından alacaklı ile mü- dan sonuç doŞurur, diŞer müteselsil borçlular
teselsil borçlular arasındaki bir ibra sözleşmesi, bundan yararlanamaz. şbradan yararlanamayan
müteselsil borcun, alacaklı tatmin edilmeksizin borçlular dış ilişki bakımından müteselsil sorum-
sona erdirilmesi hallerinden birini oluşturmakta- lu kalmaya devam etmelerine karşın; talep üzeri-
dır. BK. m.145/2 hükmü gözönünde bulundurul- ne alacaŞın tamamını ödeyen borçlu, iç ilişkide
duŞunda alacaklı ile müteselsil borçlular arasın- kendisine düşen pay oranında diŞer borçluların
daki bir ibra sözleşmesi, karşımıza çeşitli ihtimal- yanısıra ibra edilen borçluya karşı da rücu hak-
leri çıkarır. kını kullanabilir33.
şlk olarak alacaklı, müteselsil borçlulardan birisi- Doktrindeki diŞer bir görüş, ibra sözleşmesinin
ni ibra ederken, diŞer müteselsil borçluları da ib- objektif etkili olduŞunu ve böylece müteselsil
ra ettiŞini açıkça belirtmişse ibra, alacaklının sa- borçlulardan birini ibra etmiş olan alacaklının,
rih iradesine göre, diŞer müteselsil borçlular için ibra edilen borçlunun payına düşen miktar ölçü-
de sonuç doŞurur. Aynı şekilde alacaklı açıkça sünde diŞer borçluları da ibra etmiş sayılacaŞını
diŞer müteselsil borçluları ibra etmediŞini bil- kabul etmektedir34. Bu görüş uyarınca diŞer borç-
dirmişse, ibra sözleşmesi diŞer müteselsil borçlu- luların sorumlu olacakları borç, ibra edilmiş olan
ların borcunu ortadan kaldırmaz29. borçlunun iç ilişkide payına düşen miktar ölçü-
sünde azalmış sayılır35. Bu görüşün en önemli
şkinci olarak alacaklı müteselsil borçlulardan sa- temsilcilerinden Tekinay, BK. m.145/2’nin laf-
dece birisini ibra etmekle birlikte durum ve bor- zından hareket etmektedir. Tekinay’a göre söz
cun niteliŞi diŞer borçluların ibradan yararlanma- konusu maddede ifa ve takas dışındaki nedenler-
larını haklı gösteriyorsa, yine diŞer müteselsil den biriyle müteselsil borçlulardan birinin borç-
borçlular da borçtan kurtulur. Alacaklının borç tan kurtulması durumunda diŞer borçlularında
senedini iade etmesi ya da bütün borcun tahsil
edildiŞine dair makbuz vermesi halinde durum 32
Becker Hermann, Berner Kommentar, Schweizerisches Zi-
böyledir30.Bunun gibi alacaklının, borcu doŞuran vilgesetzbuch, Obligationenrecht, VI. Band, 1.Abteilung,
işlemle en fazla ilgisi olan borçluyu ibra etmesi, Allgemeine Bestimmungen, Art.1-183, 2. Aufl., Bern
diŞer müteselsil borçluları da ibra ettiŞine işaret 1941,, Art. 147, N.5; Kırca ÇiŞdem., Müteselsil Sorumlu-
lukta Borçlar Kanunu Tasarısı şle Getirilen DeŞişiklikler,
olabilir31. Prof. Dr. Fikret Eren’e ArmaŞan, Ankara 2006, s.669;
Son ihtimalde ise, alacaklı müteselsil borçlular- Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.310; Oser/ Schönenber
Schönenberger,
ger Art.147,
dan sadece birisini ibra etmekle birlikte, onun N.5; Bucher,
Bucher s.495; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1052; Eren, s.1165;
OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.854; şnan,
şnan s.407-408.
diŞer borçluları da ibra etmek istediŞi, duruma ve 33
Bu görüş kabul edildiŞi takdirde örneŞin B, C ve D
borcun niteliŞine göre anlaşılamıyorsa, bu du- müteselsilen 3000 YTL’yi alacaklı A’ya karşı eşit paylar-
rumda diŞer borçluların bu ibradan yararlanıp da taahhüt etmiş olmakla birlikte, A, sadece B’ yi ibra
yararlanamayacaŞı doktrinde tartışmalıdır. Dokt- ederse; B borcundan kurtulacak, C ve D ise 3000 YTL’lik
borcun tamamından müteselsilen sorumlu kalmaya de-
rindeki bir görüş, duruma ve borcun niteliŞine
vam edecektir. Fakat C veya D’ nin bu borcu ödemesi
durumunda diŞer borçlunun yanısıra ibra edilen B’ye
28
Bucher,
Bucher s.402; Gauch/
Gauch/ Schluep/ Jä
Jäggi,
ggi II, N.3200; Von rücu hakkı saklı kalmaya devam edecektir.
34
Tuhr/Escher, s.174; Oser/ Schönenberger,
Tuhr/Escher Schönenberger Art.115, N.7; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.303-304; Akıntürk,
Akıntürk
Serozan Rona, Sözleşmeden Dönme, şstanbul 1975, s.179-180; Canyürek,
Canyürek s.52-53.
35
s.651-652. Bu görüş kabul edildiŞi takdirde daha önceki örnekten
29
Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.310, dn.92; Oser/ Schönenberger
Schönenberger,
rger hareketle B, ibra sebebiyle borçtan kurtulurken, C ve D,
Art.147, N.5; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.854. B’ye kendi aralarındaki iç ilişkide isabet eden 1000 YTL
30
Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.310; Gauch/
Gauch/ Schluep/ Jä
Jäggi,
ggi II, tutarındaki bir borçtan kurtulacak ve A’ya karşı, 1000
N.3842-3843; Eren,
Eren s.1165. YTL’nin indirilmesi ile sadece 2000 YTL için sorumlu
31
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.302. olacaklardır.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 73


mutlaka borçtan kurtulacakları esası kabul edil- sil borçlulardan birinin borcunun sona ermesi
memiştir. Bununla birlikte maddede aksine bir durumunda, diŞer borçluların da borcunun sona
kural da getirilmemektedir. DiŞer borçluların, ereceŞini kesin bir biçimde kabul etmek deŞil,
“…halin ve borcun mahiyetinin irae ettiŞi nispet- halin ve borcun özelliklerine göre bu sona erme-
te…” faydalanacakları belirtilmiş ve maddede den yararlandırmaktadır. Nitekim doktrinde de
kullanılan “ancak” ifadesinden de anlaşılacaŞı ifade edildiŞi üzere, kanun koyucunun amacı bu
üzere diŞer borçluların mutlak surette borçtan olmasaydı, diŞer borçluların hangi hallerde borç-
kurtulması kural olarak ret edilmiştir. DiŞer bir tan kurtulacaŞını ifade etmek üzere kanun met-
ifade ile BK. m.145/2 hükmünün ifadesinden, ninde “nisbette” sözcüŞü yerine “takdirde” söz-
kanun koyucunun ifa ve takas dışındaki hallerde cüŞü kullanılırdı39. Alman Medeni Kanunu’nda
diŞer borçlularında borçtan kurtulmalarını kabul da (BGB. § 423) alacaklı ile borçlu arasında yapı-
etmekle birlikte, bunun ne oranda gerçekleşece- lan bir ibra sözleşmesinin borcun tamamını orta-
Şini halin ve borcun özelliklerine bırakmakta- dan kaldırma sonucu doŞurması halinde bu ibra-
dır36. dan, diŞer müteselsil borçluların da yararlanması
Doktrinde bir başka görüş ise, ibranın sübjektif kabul edilmektedir40.
etkisi görüşünün, daha çok alacaklının lehine; ib- Sübjektif görüşe katılmak mümkün deŞildir. Zira
ranın objektif etkisi görüşünün ise, daha çok ibra sözleşmesinin varlıŞına raŞmen borçlu, rücu
borçlu lehine bir hukuksal durum yarattıŞından üzerine diŞer borçlulara iç ilişkideki payı kadar
hareketle gerek ibra edilen borçlunun gerekse di- ödeme yapmak zorunda kalmaktadır. Böylece ib-
Şer borçluların menfaatini, alacaklının menfaatle- ra sözleşmesi, anlamsız hale gelmekte ve dış ilişki
riyle de birlikte uzlaştırıcı bir çözümün bulun- bakımından alacaklının ödeme talebinde bulun-
ması gerektiŞini ileri sürmektedir37. Böylece mü- maktan vazgeçmesi anlamı taşımaktan öteye geç-
teselsil borçlular arasındaki teselsül ilişkisi, iradi memektedir. Karma nitelikteki üçüncü görüşe de
olarak doŞmuşsa veya bir kanuni teselsül hali bu- katılmak mümkün deŞildir. Zira müteselsil so-
lunmakla birlikte, bu kanuni teselsül, alacaklıya rumluluŞu düzenleyen çeşitli kanun maddelerini,
teminat saŞlamak amacıyla kabul edilmişse, ala- korunan menfaatin varlıŞına göre kategorize et-
caklının menfaati ön planda tutulduŞundan ibra, mek her zaman başarılı sonuçlar vermeyebilir.
sübjektif etkili olmalı ve sadece ibra edilen bakı- 2- Kusursuz ifa imkânsızlıŞı
mından hüküm ve sonuç doŞurmalıdır. Buna
karşılık kanuni teselsül, borçlular arasındaki şmkânsızlık, doktrinde, borçlanılan edimin ya
menfaat birliŞinin kuvvetli olması veya bir zarar- bastan itibaren geçerli olarak dogmasını ya da
dan birden fazla kimsenin ortak kusurlarına baŞlı sonradan borçlu veya diŞer herhangi bir kimse
olarak birlikte sorumlu olmaları nedeniyle kabul tarafından objektif, sürekli ve kesin olarak yerine
edilmişse ibra, objektif etkili olmalı ve diŞer mü- getirilmesini önleyen, fiili veya hukuki engeller
teselsil borçlular da ibradan yararlanmalıdır38. şeklinde tanımlamaktadır41. Sonraki imkânsızlık
ise, sözleşmenin geçerli olarak kurulmasından
Kanaatimizce alacaklının, müteselsil borçlular- sonra ortaya çıkan bir engelin, edimin ifasına sü-
dan birini ibra etmesinin diŞer müteselsil borçlu-
lara etkisi konusunda objektif nitelikteki ikinci 39
Bkz. Canyürek,
Canyürek s.52; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
görüş daha isabetlidir. Zira BK. m.145/2’nin ifa- s.304-305; Akıntürk,
Akıntürk s.181.
40
desinden de anlaşılacaŞı üzere kanun koyucunun Bkz. Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuldrecht, s.393.
41
amacı, ifa ve takas dışındaki bir nedenle mütesel- Dural Mustafa, Borçlunun Sorumlu OlmadıŞı Sonraki
şmkânsızlık, şstanbul 1976, s.8; Barth Hans Rudolf,
Schadenersatz bei nachträglicher Unmöglichkeit der
36
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.304-305. Erfüllung, Unter dem Gesamtaspekt des Schadenersatzes
37
Gümüş Mustafa Alper, Bir Borç şlişkisinde Müteselsil infolge Vertragsverletzung, Diss., Zürich 1958, s.26;
Borçlulardan Birisinin şbrasının DiŞer Müteselsil Borçlu- Eren,
Eren s.295; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.903 vd.;
lar Üzerindeki Etkisi, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Te- şnan,
şnan s.503. Ayrıca sözlük anlamı için bkz. Köbler Ger-
kinay’ın Hatırasına ArmaŞan, şstanbul 1999, s.320 vd. hard, Juristisches Wörterbuch, 12. Auflage, München
38
Bkz. Gümüş,
Gümüş s.320-321. 2003, s.415.

74 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


rekli ve kesin olarak önlemesidir42. Sonraki ku- inşaattan düşerek kaza sonucu kollarını kaybet-
sursuz imkânsızlık, borcu sona erdiren bir neden mesi durumunda imkânsızlık, kollarını kaybeden
olarak BK. m.117 hükmünde düzenlenmiştir. kişi bakımından sübjektif niteliktedir ve onun
Buna göre imkânsızlıŞın borcu sona erdiren bir sorumluluŞu sona erer. Buna karşılık diŞer iki ki-
sebep sayılabilmesi için bazı şartların gerçekleş- şi bakımından müteselsil sorumluluk devam ede-
mesi gerekir. şmkânsızlık, borç ilişkisinin kurul- cektir.
masından sonra ortaya çıkmalı, objektif, yani Müteselsil borçluların, sonraki imkânsızlık nede-
borçlu ve borçlunun şahsı bakımından deŞil, ni ile sorumluluktan kurtulabilmeleri için, im-
herkes bakımından aynı koşullar altında ifanın kânsızlıŞın meydana gelmesinde kusurlarının bu-
beklenmesinin mümkün olmaması gerekir. Ayrı- lunmaması gerekir. şfanın imkânsız hale gelme-
ca edimin ifasının imkânsızlıŞında, borçlunun sinde müteselsil borçluların hepsinin kusuru var-
kusurunun bulunmaması da gerekir43. sa, tüm borçlular, (BK. m.96 vd. hükümleri uya-
BK. m.117 hükmü müteselsil borçlular bakımın- rınca) tazminat borcundan dolayı müteselsilen
dan da borcu sona erdiren bir nedendir. Bu hü- sorumlu kalmaya devam edecektir. Buna karşılık
küm uyarınca borcun konusunu oluşturan edim, imkânsızlıŞın gerçekleşmesinde sadece bir veya
müteselsil borçlulardan birinin elinde iken, onun birkaç borçlunun kusuru var ise, bu durumda
kusuru olmaksızın imkânsız hale gelmişse, diŞer imkânsızlıŞın meydana gelmesine neden olan
müteselsil borçlular da borçtan kurtulurlar. Mü- borçlular, sorumlu kalmaya devam edecek, diŞer
teselsil borçluların, sonraki imkânsızlık nedeni borçluların sorumlulukları ise sona erecektir45.
ile sorumluluktan kurtulabilmesi için, objektif Fakat ifanın imkânsızlaşmasına kusuru ile neden
nitelikte bir imkânsızlıŞın bulunması gerekir44. olan müteselsil borçlu, diŞer müteselsil borçlu-
şmkânsızlık, edime deŞil de borçlulardan birinin nun ifa yardımcısı durumunda ise, imkânsızlıŞa
şahsına ilişkin bir sebepten kaynaklanıyorsa, yani kusuru ile neden olan borçlu BK. m.96 uyarınca,
sübjektif bir imkânsızlık durumu söz konusu ise, diŞer borçlu ise BK. m.100 çerçevesinde sorumlu
sadece ifa imkânsızlıŞı içinde olan borçlu sorum- kalmaya devam edecektir46.
luluktan kurtulur, diŞer müteselsil borçluların 3- Yenileme (Tecdit)
sorumluluŞu devam eder. ÖrneŞin, bir inşaatı
yapmayı üstlenen üç inşaat ustasından birinin, Yenileme; eski borcun, yeni bir borç yaratılmak
suretiyle ortadan kaldırılmasıdır47. Yenileme, BK.
m.114 ve m.115’de düzenlenmiştir. Yenilemenin
42
Becker,
Becker Art. 97, N.11; Bucher,
Bucher s.334; Gauch/Schluep/ gerçekleşebilmesi için, eski borcun tamamen ve-
Jäggi II, N.3126; Brox/ Walker,
Walker Allgemeines Schuld-
recht, s.208; Oser/Schönenberger,
ya kısmen ortadan kaldırılması, yeni bir borcun
Oser/Schönenberger Art.20, N.3-4 ve
Art.119, N.8; Dural,
Dural şmkânsızlık, s.75; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.482- yaratılması ve yenileme iradesinin bulunması ge-
483; Eren,
Eren s.996; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.787. rekir48. Kanun koyucu, yenileme karinesini kabul
43
Bkz. Altaş Hüseyin, Borçlunun Sorumlu OlmadıŞı Son- etmemiştir (BK. m.114/1). Bu nedenle yenileme
raki şmkansızlık (BK. m.117), Yayınlanmamış Yüksek iradesinin varlıŞı taraf iradelerinden açıkça anla-
Lisans Tezi, Ankara 1991, s.42 vd.; Dural,
Dural şmkânsızlık,
s.110 vd.; Barth,
Barth s.79; Bucher,
Bucher s.418 vd.; Gauch/
Gauch/ şılmalıdır. Ancak mevcut borç için kambiyo ta-
Schluep/ JäJäggi,
ggi II, N.3320 vd.; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.629 vd.; Eren,
Eren ahhüdünde bulunmak, bir alacak senedi vermek
s.1248-1249; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.444; Tekinay/Akman/Bur-
Tekinay/Akman/Bur-
cuoŞlu/Altop,
cuoŞlu/Altop s.998 vd.; Serozan,
Serozan şfa Engelleri, s.183 vd.;
45
ReisoŞlu,
ReisoŞlu s.346. Borcun sonradan imkânsız hale gelme- OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.853, dn.198.
46
sinde borçlunun kusuru bulunursa, borca aykırılık olur. Konuya ilişkin Yargıtay kararları için bkz. Canyürek,
Canyürek
Kusurlu olarak edimin ifasını imkânsız hale getiren s.76 vd.
47
borçlu, BK. m.96 vd. hükümleri uyarınca alacaklıya kar- KoyuncuoŞlu Tennur, Türk ve şsviçre Hukukunda Bor-
şı borca aykırılıktan sorumlu olur. Bkz. Serozan,
Serozan şfa En- cun Yenilenmesi(Novatio), şstanbul 1972, s.49 vd.
48
gelleri, s.199 vd. Bucher,
Bucher s.406; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.179-180; Guhl/Kol-
Guhl/Kol-
44
Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.9; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher ler/Schnyder/Druey,
ler/Schnyder/Druey s.305 vd.; Gauch/
Gauch/ Schluep/ Jä
Jäggi,
ggi II,
s.311; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.299; Eren, Eren N.3216; Schwenzer,
Schwenzer s.495-496; Eren,
Eren s.1215 vd.; OŞuz-
OŞuz-
s.1166; Akıntürk
Akıntürk,
ıntürk s.176; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1053; OŞuzman/ man/Öz,
man/Öz s.437; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.989;
Öz,
Öz s.853, dn.199. KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.623-624; ReisoŞlu,
ReisoŞlu s.343.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 75


ve kefalet sözleşmesi akdetmek yenileme deŞil- ra yenilemenin varlıŞına raŞmen, borçlular ara-
dir. sındaki teselsül baŞı, tamamen kopmamaktadır.
Müteselsil borçlulardan birinin alacaklı ile yapa- B, yenilemeden doŞan borcu tamamen ifa edince,
caŞı bir yenilemenin diŞer borçluları borçtan C ve D’yi borçtan kurtarmış olacaŞından, iç iliş-
kurtarıp kurtarmayacaŞı hakkında Borçlar Kanu- kideki payını aşan ödemesi için onlara rücu etme
nu’nda herhangi bir düzenleme yoktur. Konu imkânı elde edecektir52.
doktrinde tartışmalıdır. Bir görüş49, yenilemenin 4- Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi
de ibra gibi sübjektif etkili olduŞunu ve sadece Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleş-
yenilemeyi yapan borçluyu borcundan kurtardı- mesi durumunda borç sona erer (BK. m.116/1).
Şını, diŞer borçlulara etki etmeyeceŞini kabul Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi, bir kim-
etmektedir. Bu görüş uyarınca yenilemenin ob- senin aynı borcun hem alacaklısı hem de borçlu-
jektif bir sonuç doŞurabilmesi için tarafların, bir su olması halinde söz konusu olur53. Alacaklı ve
müteselsil borçlunun yeni borcunun, diŞer bütün borçlu sıfatlarının birleşmesi külli halefiyet yo-
borçluların önceki borçlarının yerine geçeceŞini luyla, örneŞin alacaklının borçluya veya borçlu-
kararlaştırmış olmaları gerekir. nun alacaklıya mirasçı olmasıyla gerçekleşebile-
Doktrindeki diŞer bir görüş50, ilk görüşün tam ceŞi gibi cüzi halefiyet yoluyla, örneŞin biri diŞe-
aksine yenilemenin objektif etkili olduŞunu ve rine borçlu aynı türden iki şirketin birleşerek ye-
sadece yenilemeyi yapan borçluyu deŞil, bütün ni bir şirket kurmaları ile de gerçekleşebilir.
müteselsil borçluları borçtan kurtardıŞını kabul Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi mütesel-
etmektedir. sil borçlulardan birinin şahsında gerçekleştiŞi
Doktrindeki üçüncü bir görüş ise; yenilemenin takdirde borç, yalnız bu borçlu bakımından sona
diŞer borçlulara kısmen sirayet edeceŞini kabul erer; buna karşılık diŞerleri hakkında devam
etmektedir. Bunun anlamı, yenilemeyi yapan eder54. Böylece bu borçlunun iç ilişkideki payı
borçlunun, iç münasebette hissesine düşen mik- miktarınca, alacak sona erer. Artık bu kişi, bor-
tar oranında borçtan kurtulacaŞıdır51. cun tamamının ödenmesi durumunda diŞer borç-
Kanaatimizce üçüncü görüşe üstünlük tanımak luların takibine maruz kalmaz. ÖrneŞin alacaklı
yerinde olacaktır. Zira müteselsil borçlulardan A, müteselsil borçlulardan B ve C’den alacaklıdır.
biri ile alacaklı arasında yapılan yenilemenin var- B’nin ölmesi üzerine A, onun tek mirasçısı sıfatı-
lıŞına raŞmen, borçlular arasındaki teselsül baŞı, nı kazanmıştır. şşte böyle bir halde B’ye karşı ala-
tamamen kopmamaktadır. Buna göre yenileme, cak sona ererken C’ye karşı devam etmektedir55.
müteselsil borçluluŞa etki etmeli, ancak bu etki, Alacaklının şahsında alacaklı ve borçlu sıfatının
yenilemeyi yapan borçlunun, iç ilişkideki hisse- birleşmesi halinde diŞer borçluların alacaklıya
sine düşen miktar oranında gerçekleşmelidir. Ör- karşı rücu hakları vardır. ÖrneŞimizde borçlu
neŞin alacaklı A’ya karşı eşit paylar halinde mü- C’nin B nedeniyle alacaklı A’ya rücu etme hakkı
teselsil borçlu olan B, C ve D’nin 1.500 YTL tuta-
52
rındaki bir borcu için A ve B borcu yenileme ko- Bkz. Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.307.
53
nusunda anlaşırsa, C ve D’nin alacaklıya karşı Bkz. Bucher,
Bucher s.405-406; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.186-187;
Guhl/Koller/Schnyder/Druey,
Guhl/Koller/Schnyder/Druey s.308; Gauch/Gauch/ Schluep/
olan borçları 1.000 YTL’ye inecektir. Alacaklı A,
Jäggi,
ggi II, N.3249; Schwenzer,
Schwenzer s.494; Eren,
Eren s.1219; OŞuz-
OŞuz-
yenilemeye dayanarak B’yi iç ilişkideki payından man/Öz,
man/Öz s.440-441; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop
fazla bir miktar için takip ederse, bu fazla kısım s.997; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.626-627; ReisoŞlu,
ReisoŞlu s.346.
54
için B’nin, C ve D’ye rücu etme imkânı vardır. Zi- Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.8; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher
s.310; Akıntürk,
Akıntürk s.186; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.854; TunçomaŞ,
TunçomaŞ
s.1053; Eren,
Eren s.1166; şnan,
şnan s.407; Tekinay/Akman/Bur-
Tekinay/Akman/Bur-
49
Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.7; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher cuoŞlu/Altop,
cuoŞlu/Altop s.307.
55
s.310; Becker,
Becker Art. 147, N.4; Eren,
Eren s.1166; TunçomaŞ,
TunçomaŞ Alacaklının alacaŞını müteselsil borçlulardan birine tem-
s.1053. lik etmesi halinde de alacaklı ve borçlu sıfatları, alacaŞı
50
Bkz. Akıntürk,
Akıntürk s.185, dn.65’de anılan yazarlar. devralan borçlunun şahsında birleşmiş olur. Bkz. Akın-
Akın-
51
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.307. türk,
türk s.187; Eren,
Eren s.1166.

76 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


bulunduŞundan, iç ilişkide B’nin C’ye geri vere- Doktrinde bir görüş60, zamanaşımı hangi borçlu-
ceŞi miktarı A’ya ödeyeceŞi borçtan düşürebilir. nun borcu hakkında söz konusu ise o borçlu
Alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi, borcun hakkında sonuç doŞuracaŞını ve diŞer borçlula-
sadece bir kısmı açısından gerçekleşmişse yuka- rın borcuna etki etmeyeceŞini kabul etmektedir.
rıda sunulan çözüm, bu birleşen kısım bakımın- Bu, müteselsil borçlulukta borçluların her birinin
dan geçerli olacaktır. Buna karşılık borcun kalan borcunun diŞerlerininkinden bir ölçüde baŞımsız
kısmı için, diŞer müteselsil borçlular sorumlu olmasının da doŞal bir sonucudur. Zira bir müte-
kalmaya devam edecektir. 9ayet borcun kalan selsil borçlunun borcunun muacceliyet tarihi di-
kısmının, şahsında alacaklı ve borçlu sıfatı birle- Şerlerininkinden farklı olabilir. Zamanaşımı her
şen müteselsil borçlunun iç ilişkideki payını aş- borçlu bakımından ayrı ayrı söz konusu olaca-
ması durumunda, iç ilişkideki kendi payını aşan Şından, bundan sadece kendi borcu zamanaşımı-
kısım açısından diŞer müteselsil borçlulara baş- na uŞramış olan borçlu faydalanır; bu borçlu ala-
vurma imkânı elde edecektir. caklının takibine maruz kaldıŞı zaman zamana-
şımı def’ini ileri sürerek ödeme yapmaktan kaçı-
Borçlulardan birinin şahsında birleşen alacaklı ve
nabilir.
borçlu sıfatlarının ortadan kalkmasıyla borç ye-
niden doŞacaŞına(BK. m.116/2) göre, birleşme Doktrindeki bizim de katıldıŞımız diŞer bir gö-
neticesinde borçtan kısmen kurtulmuş olan diŞer rüş61, borçlulardan birinin borcunun zamanaşı-
müteselsil borçluların borcun tamamından so- mına uŞraması durumunda, bu borçlunun iç iliş-
rumlulukları da tekrar gündeme gelecektir. Bu- kide hissesine düşen miktarın, borcun tamamın-
rada bu borçlulardan biri daha önce borçtan kıs- dan indirilmesini ve diŞer borçluların, sadece
men kurtulmuş olduŞu iddiasıyla borcun tama- böyle bir indirimden sonra kalacak miktar için
mını ifadan kaçınamaz. Alacaklı ve borçlu sıfatla- takip edilmesi gerektiŞini kabul etmektedir. Ala-
rının birleşmesinin son bulması, örneŞin alacak- caklı, borçlulardan birine karşı zamanaşımının
lının mirasçısı olan müteselsil borçlunun sonra- gerçekleşmesine sebebiyet vermesinin sonucuna
dan mirası reddetmesiyle gerçekleşebilir56. katlanmalı ve artık diŞer borçlulardan borcun ta-
5- Zamanaşımı mamını isteyememelidir.
Zamanaşımı, belirli bir sürenin geçmesi ile ala- 6- Sulh
caklının dava ve takip imkânını elinden alan bir Sulh, tarafların aralarındaki mevcut veya muhte-
def’i hakkıdır57. Zamanaşımına uŞramış borç, doŞ- mel bir hukuki ihtilafı veya şüpheli bir hukuki
rudan doŞruya sona ermemekle birlikte, eksik ilişkiyi belirli taviz ve fedakârlıkta bulunarak çö-
borç haline dönüşmektedir58. şfa talebinde bulu- zümledikleri bir sözleşmedir. Sulh, maddi hukuk
nulması üzerine borçlu, zamanaşımı def’ini ileri bakımından borcu, usul hukuku bakımından ise
sürerek ifadan kaçınabilmektedir59. davayı sona erdiren sebeplerdendir62. Sulh, mah-
Müteselsil borçlulukta borçlulardan birinin bor- kemede yapılabileceŞi gibi mahkeme dışında da
cu zamanaşımına uŞradıŞında diŞer borçlular ba- yapılabilir63.
kımından bunun sonuçlarının ne olacaŞı dokt- Sulhun, müteselsil borçluluŞun sona ermesine
rinde tartışmalıdır.
60
Bkz. Oser/ Schönenberger,
Schönenberger Art.147, N.10; Akıntürk,
Akıntürk
56
Bkz. Canyürek,
Canyürek s.57, dn.137; Akıntürk,
Akıntürk s.187. s.188; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1054. Doktrinde zamanaşımının, bü-
57
Tutumlu Mehmet Akif, Türk Borçlar Hukukunda Zama- tün müteselsil borçluları borçtan kurtarıcı etkisinin bu-
naşımı ve Uygulaması, 2. Baskı, Ankara 2001, s.27. lunduŞunu kabul edenler de vardır. Bkz. Akıntürk,
Akıntürk s.188,
58
Tutumlu,
Tutumlu s.26. dn.71’de adı geçen yazar.
59 61
Bkz. Bucher,
Bucher s.444 vd.; Gauch/
Gauch/ Schluep/ Jä Jäggi,
ggi II, Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop s.307; Canyürek,
Canyürek s.60.
62
N.3390 vd.; Von Tuhr/Escher,
Tuhr/Escher s.161-162; Guhl/Koller/ Kuru Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz Ejder, Medeni Usul
Schnyder/Druey,
Schnyder/Druey s.316 vd.; KılıçoŞlu,
KılıçoŞlu s.642-643; Eren,
Eren Hukuku, Ders Kitabı, 15. Bası, Ankara 2004, s.629;
s.1232-1233; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.464; Tekinay/Akman/Bur
Tekinay/Akman/Bur-ur- Guhl/Koller/Schnyder/Druey,
Guhl/Koller/Schnyder/Druey s.32-33; Bucher
Bucher,
er s.414 vd.;
cuoŞlu/Altop,
cuoŞlu/Altop s.1031; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1233; Tutumlu,
Tutumlu s.26- Eren,
Eren s.1211; Akıntürk,
Akıntürk s.187.
63
27. Kuru/
Kuru/ Arslan/
Arslan/ Yılmaz,
Yılmaz Usul, s.630.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 77


etkisi bakımından, alacaklının tatmin edilmesi kendi haklarını yukarıdaki kimselere ödeme mu-
sonucunu doŞurmuş olup olmamasına göre dokt- kabilinde temlik teklif etmek ve onlara toplan-
rinde ikili bir ayrım yapılmaktadır64. Buna göre manın günü ile yerinden en aşaŞı on gün evvel
borçlulardan biri alacaklı ile sulh sözleşmesi yap- haber vermek şartıyla bu hükümden istifade
mış ve bu sulh, alacaklının tatmin edilmesi sonu- eder.
cunu doŞuruyorsa, tüm borçlular bundan yarar- Alacaklı müracaat hakkına halel gelmeksizin yu-
lanabilecektir65. Buna karşılık yapılan sulh, ala- karıdaki kimselere konkordato müzakeresine iş-
caklının tatmin edilmesi sonucunu doŞurmuyor- tirak etmek salahiyetini verebilir ve onların kara-
sa, sadece alacaklı ile sulh yapan borçlu arasında rını kabul taahhüdünde bulunabilir”.
sonuç doŞurur. Bu durumda diŞer borçluların
borçtan kurtulması, alacaklı ile sulh sözleşmesi şşK. m.295’de, konkordatonun, müteselsil borç-
yapmış olan borçlunun iç ilişkideki payına düşen luluk bakımından hukuki sonuçları konusunda,
miktar oranında gerçekleşir66. alacaklının, konkordatoya muvafakat edip etme-
miş olmasına göre ikili bir ayırıma gidilmiştir.
7- Konkordato şşK. m.295/1’e göre alacaklı, müteselsil borçlu-
Konkordato, bir borçlunun talebinin, kanunda lardan biri tarafından yapılan konkordatoya mu-
öngörülen nitelikli çoŞunlukla alacaklılar tara- vafakat etmemiş ise, diŞer borçlulara karşı sahip
fından kabulü ve yetkili makamca tasdik edilmesi olduŞu haklarını koruyacaktır. Buna göre alacak-
sonucunda oluşan ve borçluya borçlarını tam lı, diŞer borçlulardan konkordato yokmuş gibi
olarak ödemesi kaydıyla süre verilmesini ya da alacaŞın tamamını talep edebilecek, buna karşılık
kararlaştırılan oranda bütün adî borçlarında indi- diŞer borçlular da konkordato ile yapılmış olan
rim yapılması olanaŞını tanıyan hukukî kurum- indirimden yararlanamayacaktır. şşK. m.295/2’ye
dur67. Konkordatoda amaç, borçlunun işletmesi alacaklı, müteselsil borçlulardan biri tarafından
ile ilgili faaliyetlerini sürdürmeye devam ettirme- yapılan konkordatoya muvafakat etmiş ise, ala-
si suretiyle, alacaklıların iflas yoluna gitmiş olma- caklının diŞer borçlulara karşı sahip olduŞu hak-
ları halinde elde edebilecekleri miktardan daha ları koruyabilmesi için, diŞer borçlulara alacaŞını
fazla oranda ve daha avantajlı şartlar çerçevesin- kendisine ödemeleri karşılıŞında, konkordato ge-
de alacaklarını tahsil etmesini saŞlamaktır68. reŞince sahip olduŞu haklarını temlik etmeyi
Konkordatonun, müteselsil borçluluk bakımın- önermiş olması ve alacaklılar toplantısının yeri ve
dan hukuki sonuçları, şşK. m.295’de düzenlen- gününü toplantıdan en az on gün önce müteselsil
miştir. “Müşterek borçlulara karşı haklar” başlı- borçlulara bildirmiş olması gerekir. Alacaklı, bu
Şını taşıyan madde hükmü şu şekildedir; şartları yerine getirmesine karşın diŞer borçlular
teklifi kabul etmez ise, bu durumda alacaklı,
“Konkordatoya muvafakat etmeyen alacaklı müş- konkordatoya muvafakat etmesine raŞmen diŞer
terek borçlulara ve borçlunun kefillerine ve bor- borçlulara karşı sahip olduŞu haklarını koruya-
cu tekeffül edenlere karşı bütün haklarını muha- caktır69.
faza eder.
şşK. m.295/3’e göre alacaklı, müracaat hakkına
Konkordatoya muvafakat etmiş olan alacaklı dahi halel gelmeksizin, diŞer müteselsil borçlulara
konkordato görüşmesine katılma yetkisi verebilir
64
Bkz. Akıntürk,
Akıntürk s.187; Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop,
Tekinay/Akman/BurcuoŞlu/Altop ve onların kararını kabul taahhüdünde bulunabi-
s.306; OŞuzman/Öz,
OŞuzman/Öz s.854; TunçomaŞ,
TunçomaŞ s.1052; Eren,
s.1165; Canyürek,
Canyürek s.47.
lir. Bu durumda alacaklının, diŞer müteselsil
65
Bu sonucun doŞabilmesi için alacaklının, sulh sözleşme- borçlulara karşı alacak hakkını tam olarak koru-
si yaparken, sulh yolu ile diŞer borçluların da borçtan yacaŞı doktrinde kabul edilmektedir70.
kurutulmaları iradesi ile hareket etmiş olması gerektiŞi
kabul edilmektedir. Bkz. Canyürek,
Canyürek s.47.
66 69
Canyürek,
Canyürek s.47-48; Akıntürk,
Akıntürk s.187. Ayrıca deŞerlendirmeler için bkz. Canyürek,
Canyürek s.55-56;
67
Tanrıver Süha/ Deynekli Adnan, Konkordatonun Tasdi- Akıntürk,
Akıntürk s.183; Kuru/
Kuru/ Arslan/
Arslan/ Yılmaz,
Yılmaz şcra, s.647.
70
ki, Ankara 1996, s.29; Kuru/
Kuru/ Arslan/
Arslan/ Yılmaz,
Yılmaz şcra, s.629. Bkz. Canyürek,
Canyürek s.56; Kuru/
Kuru/ Arslan/
Arslan/ Yılmaz,
Yılmaz şcra, s.647;
68
Bkz. Tanrıver/
Tanrıver Deynekli,
Deynekli s.30-31. Akıntürk,
Akıntürk s.184.

78 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


III. BORÇLAR KANUNU TASARISINDA MÜTE-
MÜTE- nusu ise borç, bu miktar oranında diŞer borçlular
SELSşL BORCUN SONA ERME NEDENLERş bakımından da sona erecektir72.
Müteselsil borçluluŞa ilişkin hükümler, Borçlar B- Müteselsil Borcun Alacaklı Tatmin Edilmeksi-
Edilmeksi-
Kanunu Tasarısının 161-167 maddeleri arasında zin Sona Ermesi (Tasarı m.165/2)
yer almaktadır71. Müteselsil borçluluŞun sona Tasarı m.165/2 hükmü müteselsil borcun, alacaklı
ermesi Tasarı m.165’de düzenlenmiştir. BK. m. tatmin edilmeksizin sona ermesini düzenlemekte-
145 “Müteselsil Borcun
Borcun Sukutu”
Sukutu” başlıŞını taşır- dir. Buna göre, “Borçlulardan biri, alacaklı
alacaklıya ifada
ken, Tasarı m.165, “Borcun Sone Ermesi”
Ermesi” başlı- bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diŞer borçlu-
borçlu-
Şını taşımaktadır. Buna göre yeniden kaleme lar bundan ancak durumun veya borcun niteliŞi-
niteliŞi-
alınma dışında mevcut kanunun başlıŞı tasarıda nin elverdiŞi ölçüde yararlanabilirler””.
yararlanabilirler
aynen korunmuştur.
Tasarı m.165/2 hükmü, içerik açısından herhangi
Tasarı m.165 hükmü üç fıkradan oluşmaktadır.
bir farklılık oluşturmaksızın mevcut kanun hük-
Yukarıda incelediŞimiz üzere mevcut kanun iki
müne paralel şekilde yeniden kaleme alınmıştır.
fıkradan oluşmaktadır. Tasarıda mevcut kanun
BK. m 145/2 hükmündeki “…halin veya borcun
maddesine yeni bir fıkra eklenmiştir. Bu yeniliŞe
mahiye nisbet…” ölçüsü, “…du-
mahiyetinin irae ettiŞi nisbet…” …du-
uygun olarak, müteselsil borçluluŞun sona erme-
rumun veya borcun niteliŞinin elverdiŞi ölçü…”
ölçü…”
sine ilişkin Tasarı hükmünü üçlü bir ayırım ile
şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre yukarıda yap-
inceleyeceŞiz.
mış olduŞumuz deŞerlendirmeler, Tasarı’da kabul
A- Müteselsil Borcun Alacaklı Tatmin Edilmek edilen ölçü bakımından da aynen geçerli olacaktır.
Suretiyle Sona Ermesi (Tasarı m.165/1)
C- Müteselsil Borcun şbra şle Sona Ermesi (Tasa-
(Tasa-
Tasarı m.165/1 hükmü müteselsil borcun, alacak- rı m.165/3)
lı tatmin edilmek sureti ile sona ermesini düzen-
Müteselsil borcun sona ermesine ilişkin Tasarı’da
lemektedir. Buna göre, “Borçlulardan biri, ifa ve-
ve-
getirilen en önemli yenilik müteselsil borcun ibra
ya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona
ile sona erdirilmesine ilişkin Tasarı m.165/3 hük-
erdirmişse, bu oranda
oranda diŞer borçluları da borçtan
müdür. Buna göre, “Alacaklının borçlulardan bi-bi-
kurtarmış olur”
olur”.
riyle yaptıŞı ibra sözleşmesi, diŞer borçluları da
Tasarı m.165/1 hükmünde borcun ifa veya takas ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma
ile sona erdirilmesi, mevcut kanun hükmüne pa- payı ora
oranında borçtan kurtarır”
kurtarır”.
ralel şekilde yeniden kaleme alınmıştır. Ancak
Tasarının ilk hali, farklı bir düzenleme içermek-
doktrindeki eleştiriler doŞrultusunda “tediye (öde-
teydi. Buna göre m.171/3 hükmü, “Alacaklının,
me)” kavramı yerine “ifa” kavramı kullanılmıştır.
borçlulardan biriyle borç ilişkisinin tamamını or-
or-
Çünkü tediye kavramı münhasıran para borçları-
nın yerine getirilmesi için kullanılmaktadır.
tadan kaldırmak amacıyla yaptıŞı ibra anlaşması
diŞer borçlular için de hüküm ifade eder”
eder” şeklin-
Sonuç olarak, hem ifa hem de takas durumunda deydi. Bu şekildeki bir düzenleme, kendi içinde
borç, bütün borçlular bakımından sona erecektir. çelişkiler barındırmaktaydı. Zira ibra, borç ilişki-
Ancak ifa ve takas borcun bir kısmı için söz ko- sini deŞil, borcu ortadan kaldıran bir sözleşme-
dir. Taraflar, aralarındaki borç ilişkisini tüm hü-
71
Borçlar Kanunu Tasarısı’nda müteselsil borçluluŞa iliş- küm ve sonuçları ile ortadan kaldırmak istiyor-
kin getirilen yenilikler konusunda ayrıntılı bilgi için
bkz. Acar Faruk, Borçlar Kanunu ve Borçlar Kanunu Ta-
larsa, bir ikale, yani “bozma akdi” yapmalıdır.
sarısı Çerçevesinde Müteselsil BorçluluŞa Toplu Bakış Dolayısıyla söz konusu madde, ibra ile ikale
(BK. m.141-147), e-akademi, Sayı 60, 9ubat 2007, www. (bozma) arasındaki farklılık dikkate alınmaksızın
e-akademi.org, parg.4 vd.; Kuntalp Erden/ Barlas Nami/ kaleme alınmıştır73. Daha sonra doktrinde yapı-
AyanoŞlu Moralı Ahu/ ÇavuşoŞlu Işıntan Pelin/ şpek
Mehtap/ Yaşar Mert/ Koç Sedef, Türk Borçlar Kanunu
72
Tasarısına şlişkin DeŞerlendirmeler, Galatasaray Üniver- Acar,
Acar parg.45.
73
sitesi Hukuk Fakültesi Yayını, şstanbul 2005, s.92 vd. şkale(bozma akdi) ve ibradan farklılıŞı konusunda ayrın-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 79


lan eleştiriler74 dikkate alınarak Tasarı hükmü, ye- BşBLşYOGRAFYA
niden kaleme alınmış ve m.165/3’ de yer almıştır. Acar Faruk: Borçlar Kanunu ve Borçlar Kanunu Tasa-
Tasarı m.165/3 hükmü, son hali ile yukarıda in- rısı Çerçevesinde Müteselsil BorçluluŞa Toplu
celemiş olduŞumuz doktrindeki tartışmaları dik- Bakış (BK. m.141-147), e-akademi, Sayı 60, 9ubat
2007, www.e-akademi.org.
kate almış ve bizim de katıldıŞımız alacaklının,
müteselsil borçlulardan birini ibra etmesinin di- Akıntürk Turgut: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971.
Şer müteselsil borçlulara etkisi konusunda objek- Aral Fahrettin: Türk Borçlar Hukukunda Takas, An-
tif nitelikteki görüşü benimsemiştir75. Buna göre kara 1994.
alacaklının, müteselsil borçlulardan birini ibra Barth Hans Rudolf: Schadenersatz bei nachträglicher
etmesi halinde sadece ilgili şahıs borçtan kurtul- Unmöglichkeit der Erfüllung, Unter dem Gesam-
mayacak, ibra edilen borçlunun iç ilişkideki ger- taspekt des Schadenersatzes infolge Vertragsver-
çek sorumluluŞu oranında diŞer borçlular da letzung, Diss., Zürich 1958.
borçtan kurtulabilecektir. Becker Hermann: Berner Kommentar, Schweizerisches
Zivilgesetzbuch, Obligationenrecht, VI. Band, 1.
Abteilung, Allgemeine Bestimmungen, Art.1-183,
KISALTMALAR 2. Aufl., Bern 1941.
Art. : Artikel Brox Hans / Walker Wolf--Dietrich: Allgemeines Sc-
Aufl. : Auflage huldrecht, 30. Aufl., München 2004, (Allgemei-
nes Schuldrecht).
b. : bent
Brox Hans / Walker Wolf-
Wolf-Dietrich:
Dietrich Besonderes Sc-
Bd. : Band huldrecht, 30. Aufl., München 2005, (Besonderes
BGB. : Bürgerliches Gesetzbuch Schuldrecht).
Bucher Eugen: Schweizerisches Obligationenrecht Al-
BK. : Borçlar Kanunu
gemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2. Aufl., Zürich
bkz. : bakınız 1988.
C. : Cilt Canyürek Murat: Müteselsil Borçlulukta şç ve Dış şliş-
kiler, 1.Bası, şstanbul 2003.
dn. : dipnotu
Dural Mustafa:Borçlunun Sorumlu OlmadıŞı Sonraki
şBK. : şsviçre Borçlar Kanunu şmkânsızlık, şstanbul 1976.(şmkânsızlık)
şşK. : şcra şflas Kanunu Eren Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası,
m. : madde şstanbul 2006.
parg. : paragraf Gauch Peter//Schluep Walter R./JJäggi Peter: Schwei-
zerisches Obligationenrecht Algemeiner Teil, oh-
S. : Sayı ne ausservertragliches Hauptpflichtrecht, Bd. II,
s. : sayfa 6. Aufl., Zürich 1995.
vd. : ve devamı Guhl Theo// Koller Alfred// Schnyder Anton K./Druey
./Druey
Jean Nicolas: Die Schweizerische Obligationen-
tılı bilgi için bkz. Bkz. Bucher,
Bucher s.390; Gauch/
Gauch/ Schluep/
recht, 9. Aufl., Zürich 2000.
Jäggi,
ggi II, N.3523; Eren,
Eren s.1210–1211; OŞuzman/Öz, Gümüş Mustafa Alper: Bir Borç şlişkisinde Müteselsil
s.432; TunçomaŞ, s.1156; Tekinay/ Akman/ BurcuoŞlu/ Borçlulardan Birisinin şbrasının DiŞer Müteselsil
Altop,
Altop s.984-985. Borçlular Üzerindeki Etkisi, Prof. Dr. Selahattin
74
Eleştiriler için bkz. Kuntalp/
Kuntalp Barlas/
Barlas AyanoŞlu/
AyanoŞlu Ça-
Ça-
Sulhi Tekinay’ın Hatırasına ArmaŞan, şstanbul
vuşoŞlu/
vuşoŞlu şpek/
şpek Yaşar/
Yaşar Koç,
Koç s.93-94.
75
Tasarı m.165/3 hükmü ile getirilen düzenlemede objektif
1999.
nitelikteki görüşün benimsenmiş olması doktrinde eleşti- şnan Ali Naim: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.
rilmektedir. Zira alacaklının, borçlulardan sadece birini Baskı, Ankara 1984.
borçtan kurtarmak istemesini diŞerlerine de yansıtmak,
alacaklının aleyhine ve onun iradesine aykırı bir durumu KılıçoŞlu Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7.
kabul etmek anlamına gelecektir. Bkz. Kırca,
Kırca s.669. Bası Ankara 2006.

80 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Kırca ÇiŞdem:
ÇiŞdem Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Ka- Tutumlu Mehmet Akif: Türk Borçlar Hukukunda Za-
nunu Tasarısı şle Getirilen DeŞişiklikler, Prof. Dr. manaşımı ve Uygulaması, 2. Baskı, Ankara 2001.
Fikret Eren’e ArmaŞan, Ankara 2006, s.641 vd. Von Tuhr Andreas// Escher Arnold: Allgemeiner Teil
Koller Alfred: Schweizerisches Obligationenrecht All- des Schweizerischen Obligationenrechts, Bd. II,
gemeiner Teil, Bd.II, Bern 2006 3. Aufl., Zürich 1974.
KoyuncuoŞlu Tennur: Türk ve şsviçre Hukukunda Yavuz Cevdet:
Cevdet Satıcının Satılanın (Malın) Ayıpların-
Borcun Yenilenmesi (Novatio), şstanbul 1972. dan SorumluluŞu, şstanbul 1989.
Köbler Gerhard: Juristisches Wörterbuch, 12. Auflage,
München 2003.
Kuntalp Erden// Barlas Nami// AyanoŞlu Moralı Ahu//
ÇavuşoŞlu Işıntan Pelin// şpek Mehtap// Yaşar
Mert// Koç Sedef:: Türk Borçlar Kanunu Tasarısına
şlişkin DeŞerlendirmeler, Galatasaray Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayını, şstanbul 2005.
Kuru Baki// Arslan Ramazan// Yılmaz Ejder: şcra ve şflas
Hukuku, Ders Kitabı, 21. Bası, Ankara 2007, (şc-
ra).
Kuru Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz Ejder:
Ejder Medeni
Usul Hukuku, Ders Kitabı, 15. Bası, Ankara 2004,
(Usul).
OŞuzman M. Kemal / Öz M.Turgut: Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 5. Bası, şstanbul 2006.
Oser Hugo// Schönenberger Wilhelm: Zürcher Kom-
mentar, Bd. V, Das Obligationenrecht, Art. 1-183,
2.Aufl. Zürich 1929
ReisoŞlu Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16.
Bası, şstanbul 2004.
Schellhammer Kurt: Schuldrecht nach Anspruchsg-
rundlagen samt BGB Allgemeiner Teil, 6. Aufl.,
Heidelberg 2005.
Schwenzer
Schwenzer Ingeborg: Schweizerisches Obligationen-
recht Allgemeiner Teil, 4.Aufl. Bern 2006
Serozan Rona: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, şfa, şfa
Engelleri, C.III, Haksız Zenginleşme, 4. Bası, şs-
tanbul 2006, (şfa Engelleri).
Serozan Rona:
Rona Sözleşmeden Dönme, şstanbul 1975,
(Dönme).
Tanrıver Süha// Deynekli Adnan: Konkordatonun Tas-
diki, Ankara 1996.
Tekinay Selahattin Sulhi / Akman Sermet// BurcuoŞlu
Haluk / Altop Atilla:: Borçlar Hukuku Genel Hü-
kümler, 7. Baskı, şstanbul 1993.
TunçomaŞ Kenan: Borçlar Hukuku I, Genel Hüküm-
ler, 6. Bası, şstanbul 1976.
Turanboy Kürşat N.: şbra Sözleşmesi, Ankara 1998.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 81


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 82-89

Hukuk-
Hukuk-Politika-
Politika-Adalet Đlişkisi Açısından Yassıada Yargılamalarına
Kısa Bir Bakış
Zeliha Hacımuratlar*

Türkiye’de 27*Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştiri- baŞımsız bir niteliŞe sahip olduŞu düşünülen hu-
len askeri darbe, bu darbe sonrasında yaşananlar kukun gerçekten de baŞımsız olup olmadıŞının
ve tüm bu olup bitenlerin demokrasi ile hukuk sorgulanmasını gerektirmektedir.
üzerindeki etkileri konusunda oldukça fazla söz Konuya hukuk-politika-adalet ilişkisi açısından
söylenmiş ve söylenmektedir. Özellikle de darbe yaklaşıldıŞında yargılamayı yapanları eleştirme-
öncesi döneminin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, nin birkaç adım ötesine geçilmiş ve konuya daha
dönemin Başbakanı Adnan Menderes, yine o dö- geniş bir perspektiften bakılmış olunacaŞı gibi,
nemin bakanları ve Demokrat Parti üyesi olan yargılamalar sırasında yaşananlara yargılamayı ya-
milletvekilleri hakkında, Yassıada Mahkemesi panların kişisel zaaflarından çok daha doyurucu
olarak bilenen, olaŞanüstü mahkeme tarafından açıklamalar getirme şansı olacaktır. Gerçekten de
yapılan yargılamalar Türk hukuk tarihinde sili- acaba Yassıada yargılamalarında yaşananlar yargı-
nemeyecek birer leke olarak deŞerlendirilmekte- lamaya katılan hakim ve iddia makamlarının sa-
dir. Gerçekten de Yassıada Mahkemesi tarafından nıklara yönelik ön yargılarından mı kaynaklan-
yapılan yargılamaları hukuk adına pek çok yön- maktadır yoksa, hukukun politika ile ilişkisi ve
den eleştirmek mümkündür. Ancak bu konu, sa- özellikle de iktidarın kendini hukukla kamufle
dece sözü edilen yargılamada görev almış hukuk- etmeye daha az gereklilik duyduŞu darbe dönem-
çular ve onları yönlendirenlerin en temel hukuk lerinde bu ilişkinin sorunlu doŞasının en açık
ilkelerini kolaylıkla görmezden geldikleri ve hu- şekli ile yüzleşmenin olası bir sonucu mudur?
kuka darbe indirdikleri bir vaka deŞildir. Yas-
sıada yargılamaları, aynı zamanda hukuk ile poli- Bu yazıda Yassıada yargılamaları, işte bu soru
tika arasındaki ilişki1 ve bu arada adalet kavra- baŞlamında irdelenecek, öncelikle hukuk-politi-
mına yüklenen anlam, bu ilişkide hukukun rolü, ka-adalet ilişkisi üzerinde durulacak, Yassıada
adaletin durduŞu nokta ve bunlar arasındaki iliş- yargılamaları da bu ilişkinin en açık şekilde orta-
kilerin en görünür hale geldiŞi bir örnek olarak ya çıktıŞı çarpıcı bir örnek olarak bir kez daha ele
da deŞerlendirilmelidir. Nitekim Yassıada yargı- alınacaktır.
lamalarında yaşananlar, bu yargılamayı yapanla- şşe hukukun politika ile ilişkisini sorgulamakla
rın hukuk tanımazlıkları yanı sıra ve bundan da- başlamakta yarar var. Nitekim, toplumu düzen-
ha da önemli olarak, her şeyin üstünde duran ve leme açısından hukuk ile politikanın birbirlerin-
den baŞımsız mı oldukları yoksa, sürekli etkile-
* Ar. Gör., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi şdare şim içinde mi oldukları, eŞer hukuk ile politikayı
Hukuku Anabilim Dalı. birbirinden ayırmaya imkan yoksa aralarındaki
1
Yassıada davasında davaya asli karakterini verenin siya- ilişkinin boyutunun ne olduŞu gibi sorular, bun-
set olduŞu tespiti için bkz. Yassıada Yargılamaları (Müş-
dan sonra yapılacak çözümlemelerin ana referans
terek Müdafaa-Kararlar-Kararların Eleştirisi), Demokrat-
lar Kulübü Yayınları, Ankara 1995, s. 1. noktasını teşkil edecektir. Toplumsal ilişkileri

82 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


düzenleyen hukuk, acaba toplumdaki güç ve ik- lem ve işlemlerinin hukuka uygunluklarının yar-
tidar ilişkileri anlamında kullandıŞımız politika- gısal denetimi gibi ilkelerin savunulması, o dö-
dan baŞımsız mıdır? Hukukun içeriŞi bu iktidar nemde burjuvazi sınıfının toplumda bir güç ola-
ilişkilerinden etkilenmeyip, tüm bunlardan ba- rak ortaya çıkmış olması ve bu sınıfın mutlak
Şımsız “yüce” ilkeler tarafından mı belirlenmek- monarşi sisteminin kendi çıkarları açısından ta-
tedir? Hukukun içeriŞini belirleyen “yüce” ilkeler şıdıŞı elverişsiz şartlarına karşı direnmesi, bunun
var ise, bunları geçerli oldukları dönemin top- sonucunda da hem toplumsal örgütlenmeyi hem
lumsal iktidar çatışmalarından ayırabilir miyiz? de toplumsal ilişkileri kendi ideolojileri doŞrul-
Hemen belirtmek gerekir ki, hukuku, toplumsal tusunda dönüştürme çabaları ile doŞrudan baŞ-
güç ve iktidar ilişkilerden soyutlamak mümkün lantılıdır. GörüldüŞü gibi, bugün için toplumsal
deŞildir. Aksine hukukun içeriŞi, çoŞunlukla sö- iktidar ve güç ilişkilerinin etki alanı dışında say-
zü edilen iktidar ilişkilerine göre deŞişmektedir. dıŞımız temel hukuk ilkeleri de ortaya çıktıkları
Nitekim, “hukuk sistemleri, toplumların siyasal tarihsel baŞlamda “politika” ve politik mücadele-
yapısı ile doŞrudan ve çok yönlü ilişki içindedir- lerden kopuk deŞillerdi.
ler. Her toplumun ve dönemin temel ideolojik Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bugün geçerli
anlayışı ve bu anlayışın doŞurduŞu siyasal sistem, olan hukukun temel ilkelerle onlara varlık ka-
mutlak olarak hukuk düzenini de etkiler”2. An- zandıran politik süreçler arasında kurulan bu
cak, hukuk ile politika arasındaki bu baŞlılık ve ilişkiye vurgu yapmak; bu ilkelerin onları var
etkileşim, hukukun tamamen toplumda egemen eden toplumsal çıkar çatışmasından baŞımsızla-
konumda ideolojiye göre şekillendiŞi ve bu ideo- şıp kendi başlarına birer deŞer haline geldiklerini
loji tarafından deŞiştirilemeyecek bir içeriŞinin yadsımak sonucunu doŞurmamalıdır3. Nitekim
olmadıŞı anlamına da gelmemektedir. Zira bugü- burjuvazinin tasarladıŞı toplum düzeni ile ilişkili
nün modern demokratik toplumlarda ve bu top- olarak ortaya çıkmış olan insan hakları daha son-
lumların siyasal örgütlenme biçimi olan demok- ra örneŞin işçi sınıfına da oldukça elverişli bir
ratik hukuk devletlerinde, iktidar ve güç ilişkile- mücadele zemini hazırlamıştır. Burada evrensel
rine göre deŞiştirilemeyecek bir hukuk alanının hukuk deŞerleri ile politik süreçler arasındaki il-
varlıŞı kabul edilmektedir. giye, sadece hukukun -bu arada evrensel hukuk
Bu hukuk alanının içeriŞi ise; evrensel deŞerler kurallarının dahi- politikadan kopuk olarak ge-
olarak kabul edilen insan hakları, hukukun üs- lişmediŞini hatırlatmak için deŞinilmiştir.
tünlüŞü, kuvvetler ayrılıŞı, mahkemelerin baŞım-
Hukuk ile politika arasındaki bu ilişki çeşitli bo-
sızlıŞı, vb. hukuk ilkeleri tarafından şekillendi-
yutlarda karşımıza çıkabilmektedir. şlk akla ge-
rilmiştir. Ne var ki, bugün için iktidar ve güç ça-
len, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacaŞı
tışmalarının etki alanı dışında kaldıŞı kabul edi-
üzere, egemen iktidarın benimsediŞi ideoloji doŞ-
len ve evrensel olduklarına vurgu yapılan bu il-
rultusunda hukuksal ilkeler oluşturulması ve hu-
kelerin ortaya çıktıkları ve benimsendikleri tarih-
kuksal kaynakların içeriŞinin buna göre doldu-
sel seyre bakılacak olursa politik süreçlerden hiç
rulmasıdır. Bu durumda hukuk, siyasal egemen-
de o kadar baŞımsız olarak ortaya çıkmamış ol-
liŞi elinde bulunduran iktidar odaŞı açısından bir
dukları görülecektir.
araç konumuna gelmektedir4. şktidar çoŞunlukla
Nitekim insan haklarının bir deŞer olarak savu-
nulmaya başlandıŞı ve hukukun üstünlüŞünün 3
Mithat SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Dev- Dev-
benimsenerek özellikle yürütmenin hukukla baŞ- leti, şletişim Yayınları, şstanbul 2000, s. 184.
4
lı sayıldıŞı ve yine buna yönelik olarak kuvvetler Burada yine bir kayıt koymakta fayda vardır. Çünkü hu-
ayrılıŞı, mahkemelerin baŞımsızlıŞı, idarenin ey- kukun iktidarın ideolojik olarak kullandıŞı bir araç olma
yönünü vurgularken ve aralarındaki ilişkinin bu boyu-
tuna dikkat çekerken hukukun ideolojilerin emri altında
2
Türkan Yalçın SANCAR;
SANCAR Alenen Tahkir ve Tezyif Suçları bir araç olmaktan öte hiçbir anlam ve işlevi olmadıŞı
(Eski TCK m. 159/1-
159/1-Yeni TCK m. 301/1-
301/1-2),
2) Seçkin Ya- söylenmeye çalışılmamaktadır. Nitekim yukarıda da ifa-
yıncılık, Ankara 2006, s. 31. de edildiŞi gibi en azından modern demokrasilerde hu-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 83


oluşturduŞu hukuk kuralları ve hukuksal biçim- Kısacası yargılamanın baŞımsızlıŞı ilkesine raŞ-
ler aracılıŞı ile ideolojisini hukuksal kılıf altında men yargı alanı, hukuk ile politika arasındaki
hayata geçirebilmektedir. Hukuk ile politika iliş- ilişkinin ortaya çıktıŞı ikinci boyutu oluşturmak-
kisinin belirdiŞi bir başka boyut ise yargılama tadır8.
boyutudur. Hukuk kurallarının somut uyuşmaz- Yargılamanın buradaki inceleme konusu açısın-
lıklar üzerinden hayata geçirildiŞi safha olan yar- dan bir başka önemli yanı, adalet kavramı dolayı-
gılama safhasında da hukuk ile politika arasında sıyla gündeme getirilebilir. Çünkü hukuk ile po-
ilişkinin devam ettiŞi söylenebilir. Nitekim San- litika arasındaki ilişkinin bir diŞer ayaŞını da
car’a göre, “genel olarak hukuk, özel olarak da adalet oluşturmaktadır. Hukukun yöneldiŞi üs-
yargı, savaş dışı olmak anlamında tarafsız ya da tün deŞer olarak adaletin bu ilişkideki konumu,
sonuçlarla ilgisiz deŞildir. Aksine yargı da top- en kolay yargılama faaliyeti dolayısıyla ortaya çı-
lumsal sorunlara müdahalede ve siyasal çatışma- karılabilir. Anlamı ve içeriŞi konusunda somut
ların kaderini belirlemede son derece etkili bir açıklamalar yapılamayan ve felsefe alanın en te-
araç olarak kullanılmaya elverişli bir doŞaya sa- mel tartışma alanını belirleyen adalet kavramı
hiptir”. Aslında tarafsız ve baŞımsız mahkemeler yargılama sürecinde bir ölçüde somutlaşmakta-
tarafından tarafsız ve baŞımsız olarak gerçekleşti- dır. Ancak buna geçmeden önce, adalet kavramı
rilmesi gereken yargılamanın politika, bir başka üzerinde kısaca da olsa durmak gerekir.
deŞişle, siyasal iktidar ile ilişkili olmaması bekle-
nir. Yargı baŞımsızlıŞı ilkesi; esas olarak, yargının Hukukun yöneldiŞi amaçların başında gelen ada-
siyasi iktidara karşı baŞımsız olması ve “siyasal let kavramının anlamı, konusunda bir netlik saŞ-
erkten gelecek etkileme girişimlerine karşı bir lanabilmiş deŞildir9. Felsefe alanında adalet kav-
kalkan oluşturmak ve bu sayede yargıyı özgür- ramı hakkında yapılan çalışmalarda, Eski Yunan
lükler için bir güvence haline getirmek”5 amacı düşünürlerinden başlanarak pek çok düşünürün
ile gündeme gelmişti. Ne var ki, sözü edilen
8
amaçlarla kabul edilip yüceltilen, Sancar’ın ifade- Foucault yargı ile politika ilişkisini çok daha temel bir
si ile “efsane”6 haline getirilen yargı baŞımsızlıŞı, noktada gündeme getirmektedir. Yazar bugün anladıŞı-
mız şekli ile devlet eli ile ve sorgulama yöntemine daya-
yani yargı ile siyasi otorite arasında bir etkileşi-
nan yargılamanın bizzat doŞuşunu politika ile açıkla-
min olamayacaŞı yönündeki ilkenin gerçekliŞe ne maktadır. Ona göre, bugün gerçekleştiŞi biçimi ile devlet
ölçüde yansıdıŞına bakmak gerekir. Zira bir “ef- eli ile yürütülen bir yargılama gündeme gelmeden önce,
sane” şeklinde savunulan yargı baŞımsızlıŞı ilke- uyuşmazlıklar bireyler arasında çözülmekteydi. Bireyler
sinin varlıŞına raŞmen uygulamada yargı ile siya- arasındaki bu mücadele sonucunda mücadeleyi kazanan
taraf diŞer tarafın ekonomik varlıklarına el koymaktaydı.
si otorite arasında “derin” ilişkiler olduŞu yadsı- Böylece ekonomik deŞerlerin el deŞiştirmesi ve bölü-
namayacak durumdadır. Yine Sancar’dan yardım şülmesi de bireyler arasındaki uyuşmazlıkların çözümü
alarak açıklayacak olursak, “her efsane gibi, bu için yaşanan bu çatışma süreci sonucunda gerçekleş-
efsane de gerçekliŞi deŞil, gerçeklik olarak algı- mekteydi. Siyasal otoritenin bu ekonomik bölüşüme ta-
raf olma yönündeki arzusu sonucunda bireyler arasın-
lanması istenen şeyi temsil etmektedir. Norm ile daki uyuşmazlıkların çözümü kendi aralarındaki müca-
gerçeklik arasında pek çok konuda var olan uçu- dele sürecinden koparılarak devlet tarafından yerine ge-
rum, derinliŞi ülkeden ülkeye deŞişmekle birlik- tirilen yargılama sürecine aktarılmıştır. Böylece siyasi
te, yargı baŞımsızlıŞı alanında da mevcuttur”7. otorite de ekonomik deŞerleri paylaşım sürecine dâhil
olmuştur. Bu konumu saŞlamlaştırmak için ise önceki
dönemden farklı olarak suçların toplum dolayısıyla da
kukun iktidar ve güç çekişmelerine kapalı olduŞu düşü- devlet aleyhine işlenmiş oldukları yönünde bir anlayış
nülen bir alanı da (bu alan da tarihsel olarak politika ile geliştirilmiştir. Yazarın yargılama faaliyeti dolayısıyla ik-
baŞlantılı olsa dahi) söz konusudur. tidar odakları ile hukuk arasında kurduŞu ilişki için bkz.
5
SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, Devleti s. Michael FOUCAULT, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”,
184. in: Büyük Kapatılma, Seçme Yazılar 3, Ayrıntı Yayınları,
6
SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, Devleti s. şstanbul 2000, s. 198-218.
9
182. ARAL “Bir Adalet Bilimi Olarak Hukuk Bilimi”,
Vecdi ARAL,
7
SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, Devleti s. in: Adalet Kavramı,
Kavramı Editör: Adnan Güriz, Türk Felsefe
182. Kurumu, Ankara 1994, s. 44.

84 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


adalet üzerine yaptıkları açıklamalardan hareket anlayışı “içeriklerine, kendilerine uyulmasının
edilmektedir. Burada bu açıklamalar üzerinde sonuçlarına, fazilet ve kusurlarına bakmaksızın
durulmayacaktır10. Ancak belirtmek gerekir ki, mevcut kurallara baŞlılık diye”15 ifade edilebilir.
adaletin içeriŞine ilişkin getirilen açıklamalar bu 9ekli adalet anlayışında adaleti saŞlayacaŞı düşü-
kavramı somutlaştırmak konusunda yetersiz nülen ilke, kanun önünde eşitlik ilkesidir. Kısa-
kalmaktadırlar. Sözü edilen açıklamaların genel- cası şekli adalet anlayışına göre, hukuk kuralları-
likle buluştukları ortak nokta, adaletin özünün na göre işlem yaparak ve benzer olaylara benzer
eşitlikle baŞlantılı olduŞudur. Buna göre, adalet, hukuk kurallarını uygulayarak adaleti gerçekleş-
eşit konumdakilere eşit, farklı konumdakilere tirmek mümkün olacaktır16.
farklı davranılmasını ifade eder11. Ancak adaletin GörüldüŞü gibi, şekli adalet anlayışı sadece ka-
eşitlikle birlikte ele alınması da bu kavramın içe- nunların kişilere eşit şekilde uygulanmasını esas
riŞini somutlaştırılmasında yeterli olmamaktadır. alan daha çok prosedüre ilişkin bir anlayışı ifade
Çünkü “yaşamda eşit ya da özdeş iki kişi ve ilişki eder. Kanun önünde eşitlik ilkesi, baştan eşit ko-
dahi bulunmaz. Böyle olunca, adalet gereŞi hu- numda olmayan kişilere aynı kuralların uygu-
kuken bir düzenlemeye girişildiŞinde ister iste- lanması sonucunda doŞacak eşitsizlik ve adalet-
mez kişilere ve olaylara belli bir açıdan yaklaşıla- sizlikle ilgilenmez. Sonuç olarak “hukuki poziti-
cak, eşitlik bir soyutlamaya dayanacak, bazı ben- vizmin, kesinliŞi yani müspet hukukun tam ve
zerlik ya da benzerlikler göz önünde bulunduru-
eksiksiz uygulanmasını bir tür adalet kabul etme-
lup ayrılıklar atılacaktır. Burada hangi benzerlik-
sinde bir gerçeklik payı vardır. Ancak müspet
lerin hukuki düzenlemede temel alınacaŞı, hangi-
hukukun adaletsizliŞi o kadar dayanılmaz bir ha-
lerinin eşitlik kavramına sokulmayacaŞı belirsiz-
le gelebilir ki, bu durumda hukukun kesinliŞinin
dir”12. Dolayısıyla eşitlerle eşit olmayanlar ara-
herhangi bir deŞeri kalmaz. Esasen, pozitivizmin
sında yapılacak ayrımda kullanılacak ölçütlerin
yücelttiŞi hukuki kesinlik ilkesi, hukukun ger-
neler olacaŞı noktasında sorun yaşanmaktadır13.
çekleştirmeyi amaçladıŞı birçok deŞerden yalnız-
Hukuki pozitivistler de adaletin içeriŞinin objek- ca biridir”17.
tif olarak belirlenemezliŞinden hareketle bu ko-
Dolayısıyla adaleti sadece şekli adalet olarak ele
nunun hukukun deŞil felsefesinin alanına girdiŞi
almak adalet adına doyurucu bir sonuç saŞlama-
yönündeki düşünceden yola çıkarak şekli adalet
kavramını geliştirmişlerdir. yacaktır. Gerçek bir adalet durumuna ulaşmak,
şekli adaletin yanı sıra, kuralların uygulanması
Adalet kavramı hakkındaki açıklamalara son yoluyla doŞacak sonuçların da adaletli olup ol-
vermeden önce hukuki pozitivizm tarafından ge- mayacaŞı ile ilgilenen maddi adalet anlayışını da
liştirilen şekli adalet14 kavramı ve buradan hare- göz önünde bulundurmayı gerektirmektedir.
ketle maddi adalet-şekli adalet ayrımı üzerinde
durulacaktır. En genel anlamı ile şekli adalet an- şçeriŞi tam olarak belirlenemeyen maddi adalet
layışında adalet, kanuna uygun davranmaktır. anlayışı ve hukuki pozitivizm tarafından günde-
Kanuna uygun olan bir davranışın aynı zamanda me getirilen şekli adalet anlayışı yargılama faali-
adil olduŞu kabul edilir. Sonuç olarak şekli adalet yeti ile yakından ilgilidir. Temel işlevinin adalet
daŞıtmak olduŞu söylenen yargı, çoŞu zaman
10
Adalet üzerine kimi düşünürler tarafından yapılan bir adalet kavramı ile eş anlamda kullanılmaktadır18.
ÖKTEM “Adalet
kısım açıklamalar için bkz. Niyazi ÖKTEM, Nitekim şekli adalet anlayışının kanun önünde
Kavramı ve Sosyal Realite”, in: Adalet Kavramı,
Kavramı Editör: eşitlik ilkesi yargı alanında da geçerliliŞini sür-
Adnan Güriz, Türk Felsefe Kurumu, Ankara 1994, s. 51- dürmektedir.
52.
11
Selahattin KEYMAN,
KEYMAN Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Metodoloji Do-
15
ruk Yayınları, Ankara 1981, s. 60. KEYMAN,
KEYMAN Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Metodoloji s. 63.
12 16
ARAL,
ARAL “Bir Adalet Bilimi Olarak Hukuk Bilimi”, s. 49. KEYMAN,
KEYMAN Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Metodoloji s. 63.
13 17
KEYMAN,
KEYMAN Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Metodoloji s. 60. KEYMAN,
KEYMAN Hukuka Giriş ve Metodoloji
Metodoloji,
doloji s. 68.
14 18
9ekli adalet anlayışı hakkında bkz. KEYMAN,
KEYMAN Hukuka SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti,
Devleti s.
Giriş ve Metodoloji,
Metodoloji s. 61. 187.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 85


Ancak, daha önce de üzerinde durulan, yargı ile tirmek amacıyla devreye sokulması, daha özgül
siyasal otorite arasındaki ilişki dolayısıyla yargı- olarak da, yürürlükteki hukuk kurallarına aldırış
nın adalet amacını gerçekleştirip gerçekleştire- etmeksizin yargının siyasal baskı ve tasfiye ama-
mediŞi üzerinde durulması gereken önemli bir cıyla işlevselleştirilip araçlaştırılması (dır)”20.
sorundur. Hukuk-politika-adalet ilişkisi de tam Siyasal yargının tanımından da anlaşılacaŞı üzere,
bu noktada düŞümlenmektedir. Politikadan yani devlet aleyhine cürümler dolayısıyla görülen da-
iktidar ilişkilerinden baŞımsız olmayan hukuk ve valarda hukuk ve yargısal süreç iktidarın elinde
yargının politika ile aralarındaki bu ilişki dolayı- sadece bir araç konumuna gelmekte ve iktidarın
sıyla adaleti gerçekleştirme hedefine ne ölçüde hukuk ve yargılama arasındaki bu “sakat” ilişki
ulaşılabilindiŞi sorusu hukuk-politika-adalet iliş- siyasal baskı ve tasfiyeye yönelerek adaleti tüm
kisini ortaya çıkaran bir soru olacaktır. boyutları ile ortadan kaldırmaktadır. Nitekim bu
Hukuk ve yargı ile politikanın ilişkisi ve bu iliş- gibi davalarda, “mahkeme kararları, ana hatları
kinin adalete yansıması, hukukun ve yargılama- itibariyle yargılama başlamadan çok önce ya-
nın tüm dalları açısından gündeme getirilebilir. zıl(makta) ve devletin yargılamaya dönük ilgisi,
Ancak burada bu ilişki sadece ceza hukuku ve hükümden (sonuçtan) çok, duruşmalardan resmi
ceza hukukunun da devlet aleyhine cürümler propaganda için çıkarılacak malzemeye yoŞun-
başlıŞı altında toplanan suç kategorisi ve bu suç- laşmaktır”21. Kısaca belirtmek gerekirse, hukuk-
lar dolayısıyla yapılan siyasal yargı ve bu alanlar- politika ilişkisi bu noktalarda doruŞa ulaşmakta
daki hukuk-politika ilişkilerinin adalete yansıma- ve bu ilişkinin yargılananlarla birlikte adalet kav-
ları baŞlamında ele alınacaktır. ramı ve düşüncesini tasfiyesi gözler önüne seril-
Bu tercihin iki nedeni söz konusudur. Bunlardan mektedir. O kadar ki, bu gibi durumlarda iktidar,
birincisi, hukuk-politika-adalet ilişkisi açısından hukuk üzerindeki etkisini gizleme ve varmak is-
ele alınacak olan Yassıada yargılamalarının tam tediŞi sonucu hukuk ile kamufle etmeye dahi ih-
da sözü edilen suç kategorisi ve siyasi yargı kap- tiyaç duymamaktadır. Bunun içindir ki, bu yargı-
samında deŞerlendirilecek nitelikte olmasıdır. lamalarda şekli adaletin gereŞi olan kanun önün-
şkinci neden ise, hukuk-politika ilişkisinin ve de eşitlik gibi temel ilkeler deyim yerindeyse fü-
bunun adalete yansımasının belki de en açık bi- tursuzca bir kenara bırakılabilmektedir. DeŞil
çimde karşımıza çıkacaŞı alanın devlet aleyhine maddi adalet, şekli adaletin bile rafa kaldırıldıŞı
cürümler ve bu cürümler için yapılan siyasi yar- bu yargılamalarda hukuktan geriye öze yönelik
gılama olmasıdır. Nitekim yargının tarafsızlıŞı olmayan yargılama usulü kuralları kalmaktadır.
yani yargının siyasi otoritenin etkisinden baŞım- Hatta bu gibi durumlarda yargılamayı yapanlar
sız olması sorunu devlet aleyhine cürümler ko- yargılama sonucundaki hükmün meşruiyetini sa-
nusunda özel önem taşır19. Zira bu cürümler do- dece uyguladıkları prosedüre dayandırabilmekte-
layısıyla açılan davalarda yargı ile siyasi otorite dirler.
arasındaki ilişki tüm açıklıŞı ile ortaya çıkmakta
şşte Yassıada yargılamalarında da yaşanan tam
ve bu ilişki, şekli adaletin dahi bir kenara bıra-
olarak buydu. BilindiŞi gibi Yassıada’da sanıklara
kılması biçiminde somutlaşabilmektedir. Devlet
isnat edilen suç, Türk Ceza Kanunun 146. mad-
aleyhine cürümlerle ilgili davalar konusunda
desinde düzenlenmiş olan ve doktrinde anayasayı
gündeme gelen siyasi yargının anlamı üzerinde
ihlal suçu olarak nitelendirilen, devlet aleyhine
durulduŞunda bu ilişki daha da netleşmektedir.
işlenmiş cürümler kapsamında olan suçtu22. Yas-
Zira burada kullanılan siyasal yargı ile kastedilen,
“genel olarak hukuksal usul ve tekniklerin mev- 20
SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti,
Devleti s.
cut egemenlik ilişkilerini pekiştirmek veya deŞiş-
188.
21
SANCAR,
SANCAR “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, s.
19
SANCAR da hukuk politika ilişkisinin yoŞun bir şekilde 189.
22
yaşandıŞı ceza hukuku alanında devletin şahsiyeti aley- Kemal BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve Tahkikat Ko-
Ko-
hine cürümleri bu ilişkinin yaşandıŞı bir örnek olarak misyonunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri Demokratlar Ku-
ele alır. SANCAR,
SANCAR Alenen Tahkir ve Tezyif Suçları,
Suçları s. 32. lübü Yayınları, Ankara 1996, s. 28.

86 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


sıada Mahkemesinin, anayasayı ihlal ithamı ile mutlak dokunulmazlık ve sorumsuzlukla dona-
yargıladıŞı sanıklar için yapılan yargılamanın ni- tılmışlardı. Bir hukuk siteminin bir davranışı ana-
teliŞine bakıldıŞında, yaşananların siyasi yargının yasa tarafından koruma altına alırken ceza kanu-
en tipik örneŞi olduŞu ortaya çıkacaktır. nu ile anayasayı ihlal suçu olarak düzenleyeceŞi
Nitekim Yassıada yargılamalarında sanıkların ana- düşünülemez. Kaldı ki, TCK’nın 146. maddesin-
yasayı ihlal suçunu işledikleri yönündeki iddia, de düzenlenen anayasayı ihlal suçu, ancak cebir
temel olarak milletvekili oldukları dönemde yapı- yolu ile işlenebilecek bir suçtur. Dolayısıyla mah-
lan ve Yassıada Mahkemesi tarafından anayasaya kemenin milletvekillerinin mecliste kullandıkları
aykırı olarak kabul edilen kanunların yapımında oyları cebir unsuru olarak deŞerlendirmesi de
mecliste olumlu oy kullanmış olmaları gerekçe- hiçbir hukuk mantıŞı ile izah edilebilir deŞildir24.
sine dayandırılmıştır. şddia makamının dayandıŞı Mahkemenin verdiŞi hükümlerde dayandıŞı ge-
bu gerekçe, mahkeme tarafından da benimsenmiş rekçelerden bir diŞeri ise, sanıkların vatan haini
ve aynı gerekçe hükümde kimi sanıkların idama, ilan edilen Celal Bayar ve Adnan Menderes ile
kimilerinin de ömür boyu veya aŞır hapse mah- olan kişisel ilişkileri ve yakınlıklarıdır ki, bu ge-
kûm edilmelerine dayanak yapılmıştır23. Açıktır rekçenin de hukuksal bir yanının olmadıŞı orta-
ki, hem iddia makamının sanıklar hakkındaki id- dadır. Bunun yanı sıra, mahkemenin sanıklar
diası hem de bu iddiasını dayandırdıŞı gerekçeler aleyhine verdiŞi hükümler arasında tutarsızlık
pek çok yönden eleştiriye açıktır. Burada söz ko- olduŞu da görülmektedir. Zira mahkeme aynı ge-
nusu iddia, gerekçe ve bu gerekçelere dayanıla- rekçeye dayandıŞı halde sanıklar aleyhinde farklı
rak verilen hüküm, tüm yönleri ile olmasa da hükümler de verebilmiştir25. Kimi zaman ise ver-
yargılamanın niteliŞini ortaya koymak açısından diŞi hükümler arasındaki farklılıŞı sanıklardan
en belirgin yönleri açısından irdelenecektir. birisinin hatıra defterinde yazdıklarına dayandı-
Öncelikle üzerinde durulması gereken, milletve- rabilmiştir26.
killerinin bir yasanın yapımı sırasında mecliste Yukarıda çok kısa olarak yapılan açıklamalardan
olumlu oy kullanmalarının TCK’nın 146. madde- da anlaşılacaŞı gibi, Yassıada yargılamaları tabii
sinde düzenlenen anayasayı ihlal suçuna vücut hâkim, kanun önünde eşitlik gibi pek çok temel
verip vermeyeceŞidir. Genel ifadesi ile anayasa- hukuk ilkesine ve bunun yanı sıra temel hukuk
nın tamamı veya bir kısmını taŞyir ve tebdil veya mantıŞına aykırı bir yargılama idi.
ilgaya cebren teşebbüs ederek anayasal düzeni
Yassıada’da yargılama faaliyeti belli bir kesimin
yıkmaya çalışanların cezalandırılacaŞını düzenle-
siyasi olarak tasfiyesini amaçlayan bir araç olarak
yen söz konusu maddenin bir yasama faaliyeti sı-
kullanılmıştı. Yargılamalar ile ilgili tutanaklar in-
rasında bir yasa için olumlu oy kullanma fiilini
celendiŞinde de görüleceŞi gibi, yargılama sonu-
kapsamadıŞı, üzerinde tartışmaya gerek bırakma-
cunda verilecek hükümler adeta dava başlama-
yacak kadar açıktır. Nitekim herhangi bir millet-
dan yazılmıştı.
vekilinin yasaların yapılması sırasında kullandık-
ları oylarının, deŞil TCK’nın 146. maddesinde Yapılan yargılamada hukuk deŞil, iktidarda olan-
düzenlenen suçu, herhangi bir başka bir suçu lar egemendi ve hukuk sadece onların elindeki
oluşturduŞunu iddia etmek en temel hukuk man- bir “alet”ti. Bu bizzat mahkeme başkanının sözle-
tıŞına sahip olmamayı gerektirir. Nitekim millet- ri ile de kanıtlanmıştı. Zira sanıklardan birisinin
vekilleri 1982 Anayasasında olduŞu gibi 1924
Anayasasında da 17. maddede mecliste yasama 24
BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve Tahkikat Komisyo-
Komisyo-
faaliyetleri dolayısıyla söyledikleri sözler, yaptık- nunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri s. 90, 117-124.
25
ları açıklamalar ve kullandıkları oylar konusunda Örnek olarak bkz. BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve
Tahkikat Komisyonunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri s.
140, 145.
23 26
Örnek olarak bkz. BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve Örnek olarak bkz. BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve
Tahkikat Komisyonunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri s. Tahkikat Komisyonunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri s.
149. 147.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 87


kendileri ile birlikte sözü edilen yasalar için me oluyor”28 denilmektedir.
olumlu oy kullanmış ancak darbeden önce De- Konuya son verirken benzer bir sürecin yaşandıŞı
mokrat Partiden istifa ederek Cumhuriyetçi Halk Nürnberg Mahkemesi ve bu mahkemenin yaptıŞı
Partisine üye olmuş milletvekillerinin neden yar- yargılama için Bauman’ın çarpıcı açıklamasına
gılanmadıklarını sorması üzerine mahkeme baş- yer verilerek bu çalışmada ulaşılması hedeflenen
kanı; “sizi buraya tıkan güç böyle istedi”27 diye- sonucu özetlemek mümkündür:
bilmiştir.
“Birisinin anlaksızlıkla suçlanabilmesi ve bunun
Aslında Yassıada yargılamaları ile ilgili yapılan bu kanıtlanabilmesi için öncelikle o kişinin yenilme-
kısa açılamalardan da anlaşılacaŞı gibi, yaşanan- si gerekiyor. Katliam emri veren Nazi liderleri
lar sadece galiplerin maŞlupları hukuku kendile- yargılandı, mahkum edildi ve asıldı ve bunların
rine araç ederek yok etmeleridir. Bu gibi durum- eylemleri -ki eŞer Almanya savaştan galip çıkmış
larda söz konusu olan, hukuk ile politika arasın- olsaydı tarih kitaplarında bu eylemleri insani
daki ilişkiden ve bu ilişkinin adalete yansımasın- yükselişin hikayesi olarak okuyacaktık- insanlıŞa
dan öte, hukuk ve adaletin ortadan kalkması ya karşı işlenen suçlar olarak sınıflandırıldı. Hüküm
da en azından içi boşaltılmış birer “kukla”ya en az kendisini mümkün kılan zafer kadar- ga-
dönmeleridir. Yassıada yargılamalarında ulaşıl-
rantiydi. Kartlar yeniden karılana ve dolayısıyla
maya çalışılanın adil bir yargılama sonucu adale-
tarihsel hafıza yeni durumlara göre yeniden ta-
tin saŞlanması olmadıŞı ve izlenen usulün de hu-
nımlanana dek bu hüküm baki kalacaktır. Gün
kukun temel ilkelerini içermesinin gerekli dahi
gelip de galipler yenilmedikçe, bunların zalimlik-
görülmediŞi o dönemde basında çıkan deŞerlen-
leri yargılanmayacaktır. Adalet maŞlup olana te-
dirme ve görüş yazılarında da tüm açıklıŞıyla or-
sir ediyor. Ancak adaletin hikâyesi bugünün ga-
taya konulmaktadır. 9u kadar ki, basında da
liplerinden başka hiç kimse tarafından anlatıla-
Yassıada’da hukuktan vazgeçilmesinin adete “do-
madıŞı için dünya daima ahlaksızlıŞın ve ceza-
Şal” sayılabildiŞi görülebilmektedir. Aslında bu-
landırılabilirliŞin eşanlamlı olduŞu ve adaletin
rada deŞinilen tüm hususların açık izlerine Akis
daŞıtıldıŞı bir dünya olarak sunuluyor”29.
Dergisinde o dönemde çıkmış olan bir yazıda
rastlamak mümkündür. Nitekim bu yazıda hiçbir
gizleme gereŞi duyulmaksızın, “şhtilaller suçlula- BşBLşYOGRAFYA
rını beraberinde taşırlar. Bu ihtilale adı verilen ARAL, Vecdi. “Bir Adalet Bilimi Olarak Hukuk Bili-
sosyal hadisenin tabiatı icabıdır. EŞer ‘Avukat mi”, Adalet Kavramı (Editör: Adnan Güriz) için-
Beyler’ müvekillerinin suç işlememiş bulunduk- de, Türk Felsefe Kurumu, Ankara, 1994.
larını ispata çalışacaklarsa evela bir lügatte ‘ihti- BAUMAN, Zygmunt. Parçalanmış Hayat, Çeviren: şs-
lal’ kelimesinin manasını aramalı ve bulmalıdır- mail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, şstanbul, 2001.
lar. Demek ki iki parlak nutuk atacaklar, Yüce BşBEROİLU, Kemal. Yassıada Kararları ve Tahkikat
Adalet Divanı ortada bir suç olmadıŞına karar ve- Komisyonunun Bilinmeyen Gerekçeleri, Demok-
recek ve ‘düşük beyler’ beraat ilamlarını alacak- ratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 1996.
lar? Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı’nın huzu-
DEMşRER, Metin Arif. 6 Eylül 1955 Yassıada 6/7 Ey-
runda hesap verenler SANIK deŞildir. Bunlar suç- lül Davası,, BaŞlam Yayınları, Ankara 1995.
ların en adisini, millete karşı olanını, işlemiş suç-
FOUCAULT, Michel, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”,
lulardır. Duruşma salonunda suçları bulunup bu-
Büyük Kapatılma Seçme Yazılar 3 içinde, Ayrıntı
lunmadıŞına deŞil, suça iştirak payları tayin edi- Yayınları, şstanbul, 2000.
lecektir ve cezalarını ona göre alacaklardır. şhtila-
lin adaleti budur... Yassıada’da Türk milletine 28
Bu yazı için bkz., Metin Arif DEMşRER,
DEMşRER 6 Eylül 1955
karşı suç işledikleri SABşT SUÇLULAR muhake- Yassıada 6/7 Eylül Davası,
Davası BaŞlam Yayınları, Ankara
1995, s. 133-134.
27 29
BşBEROİLU,
BşBEROİLU Yassıada Kararları ve Tahkikat Komisy
Komisyo- Zygmunt BAUMAN,
BAUMAN Parçalanmış Hayat,
Hayat Çeviren: şsmail
nunun Bilinmeyen Gerekçeleri,
Gerekçeleri s. 34-35. Türkmen, Ayrıntı Yayınları, şstanbul 2001, s. 238-239.

88 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


KEYMAN, Selahattin. Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Doruk Yayınları, Ankara, 1981.
ÖKTEM, Niyazi. “Adalet Kavramı ve Sosyal Realite”,
Adalet Kavramı (Editör: Adnan Güriz) içinde,
Türk Felsefe Kurumu, Ankara, 1994.
SANCAR, Mithat. “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk
Devleti, şletişim Yayınları, şstanbul 2000.
SANCAR, Türkan Yalçın. Alenen Tahkir ve Tezyif
Suçları (Eski TCK. m. 159/1-Yeni TCK m. 301/1-
2), Seçkin Yayıcılık, Ankara, 2006.
Yassıada Yargılamaları (Müşterek Müdafaa-Kararlar-
Kararların Eleştirisi), Demokratlar Kulübü Yayın-
ları, Ankara, 1995.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 89


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 90-103

Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulamadan Doğan


Hukuki Sorumluluğun Sebepleri ve Sonuçları
Berna Özpınar*

ÖZET * düşünüyoruz. Bizce yasal düzenleme ihtiyacı var-


Tıbbi müdahaleler, kişinin bedensel ve ruhsal bü- dır. Bu görüşümüzün en önemli dayanaŞı saŞlık
tünlüŞüne yönelik, bireyin saŞlıŞına hizmet eden çalışanı olarak mesleki risklere karşı korunmasız
zorunlu, yararlı ancak bir yönüyle de tehlikeli kalınması, hasta yönünden ise ispat zorluklarını
sonuçlar doŞurabilen uygulamalardır. Çalışma- ve kusursuz sorumluluk halleridir. Bu çalışma-
mızda hukuki sonuçları yönünden sınırlandırdı- mızla tıbbi müdahaleden doŞan sorumluluŞun
Şımız konunun; tıbbi, sosyal, etik ve hukuksal kendi özel kanunu ile düzenlenmesi ihtiyacına da
boyutları çok yönlüdür. dikkat çekmek istiyoruz.
Konumuzun seçilmesindeki amaç, tıbbi müdaha- 1- TIBBş MÜDAHALE
lenin hukukiyönünün ortaya konulması, tıbbi Tıbbi müdahalenin unsurlarının belirlenebilmesi
müdahalede kötü uygulamanın irdelenmesi, saŞ- ve hukuki niteliŞinin ortaya konulabilmesi için
lık çalışanlarının bu konudaki hukuki sorumlu- öncelikle tanımlanması gereklidir. Tıbbi müdaha-
lukların ne olduŞunun belirlenmesidir. Doktrin lenin tanımı konusunda, tam bir fikir birliŞinin
ve uygulamada bu konuda sorumluluŞu belirler- olduŞunu söylemek mümkün deŞildir.
ken “hekim hatası”, “tıbbi hata”, “tıpta kötü uy- Ayan’a göre “Tıbbi müdahale, tıp mesleŞini icra-
gulama”, “malpraktis” gibi deŞişik söylemlerle ya yetkili bir kişi tarafından, doŞrudan veya do-
karşılaşılmaktadır; bu anlamda bu konudaki laylı olarak tedavi amacına yönelik olarak gerçek-
“Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulama” söylemi, te- leştirilen her türlü faaliyeti ifade eder”.1
rim birliŞini saŞlayabileceŞi gibi genel bir tanım- Mehmet Ayan2, Enis Sarıal3, Zeka Kayalı4, Filiz
lama olarak tüm saŞlık çalışanlarını da kapsa- Yavuzipekyüz5 bu görüştedir ve Tıbbi Deontoloji
maktadır. Çünkü, bu çalışma, doŞrudan ve sade- TüzüŞünün 13. maddesinde yer alan “…tabip ve
ce hekimlerin sorumluluŞunu içeren bir çalışma diş tabibi; teşhis ve tedavi veya korumak gayesi
olarak düşünülmemiştir. olmaksızın hastanın arzusuna uyarak veya diŞer
Önemle belirtmek isteriz ki; saŞlık çalışanı ile sebeplerle, akli veya bedeni mukavemetini azalta-
hasta arasındakurulan ilişkinin bizce özel hukuk- cak her hangi bir şey yapamaz...” hükmünü esas
ta yer alan diŞer sözleşme türleri ile karşılaştırı- almaktadırlar.
lamayacak kadar özel durumları mevcuttur. Bu 1
Ayan, M., s.5
sebeple de tıbbi müdahaleden doŞan sorumlulu- 2
Ayan, M., s.5
Şun kendi kurallarıyla düzenlenmesi gereklidir. 3
Sarıal, E., SaŞlararası Organ Nakillerinden DoŞan Hu-
Bunun hem saŞlık çalışanı yönünden hem de kuksal şlişkiler, s.77, şstanbul, 1986
4
hasta yönünden gerekli ve kaçınılmaz olduŞunu Kayalı, Z., Hukuka Uygunluk Sebebi Olarak Tıbbi Mü-
dahaleler, Yüksek Lisans Tezi, s.31, şstanbul, 1996
5
Yavuzipekyüz, F., Türk Hukukunda Hekimlik Sözleşme-
* Av. Ankara Barosu si, s.22, şstanbul, 2006

90 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


“Günümüzde tıp ilminde, tedavi ihtiyaçları kadar teknisyeni, diş teknisyeni, hemşire, ebe, çocuk
sosyal ve ekonomik beklentilerin de, hekimin gelişimci, protezci, optisyen ve diŞer saŞlık per-
müdahalesini gerektirmesi, özellikle estetik amaç- sonelinin tıbbi amaçlı müdahale uygulamaların-
la veya strelizasyon talebiyle hekime başvuran ve dan sorumluluklarının bu kanun kapsamında ol-
aslen sözlük anlamıyla hasta6 olmayan kişilerin duŞu belirtilmiştir.
küçümsenemeyecek sayısı bu görüşü çürütmek- Tüm bu hususlardan çıkan sonuç tıbbi müdahale
tedir”.7 türlerini ve tıbbi müdahale amacını, tıbbi müda-
Öte yandan, tıbbi müdahale şekilleri hızla çeşitli- halede bulunan kişileri sınırlamak, bu yönde so-
lik kazanmaktadır ve bu tanım, bunları izahta ye- rumlu ve sorumluluŞu daraltacaktır. Yukarıdaki
tersizdir. ÖrneŞin, kısırlaştırma her zaman hasta tanımların bu eksikliklerini gideren bir tanım
bir kişiye uygulanmamaktadır; çoŞu zaman saŞ- bizce şöyledir:
lıklı kişi bunu talep etmektedir. Keza organ na- Tıp mesleŞini icraya yetkili kişiler tarafından uy-
uy-
killerinde, verici saŞlıklı kişidir ve ona yapılan gulanan teşhis, tedavi veya hukuka uygun amaç-
amaç-
tıbbi müdahalenin organ verici yönünden tedavi larla kişinin müdahaleden beklediŞi
beklediŞi menfaate
amacı yoktur. Tıbbi, hukuki, ahlaki ve dini pek uygun tıbbın sınırları içinde kalan fiziki ve ruhi
çok yönden tartışılan ötenazi uygulaması kimi girişime tıbbi müdahale denir9.
zaman bir müdahalede bulunmamayı, olumsuz
bir eylemi gerektirmektedir. Bunlar gibi sayısını Tanımı, biraz daha genişletmemiz halinde ise;
artırabileceŞimiz kök hücre uygulamaları, kalon- “Tıbbi müdahale; Kişilerin bedensel, fiziksel ya
lama gibi insan bütünlüŞüne yapılan müdahale- da ruhsal (psikolojik) bir hastalıŞını, noksanlıŞı-
lerde bizce tıbbi müdahaledir. Ancak bunlarda nı teşhis ve tedavi etmek ya da bu mümkün ol-
tıbbi müdahaleye maruz kalan taraf her zaman madıŞı takdirde, hastalıŞını hafifletmek ya da acı-
hasta8 olmayabileceŞi gibi yapılan tıbbi müdaha- larını dindirmek ya da onları böyle bir rahatsız-
lenin de tek amacı tedavi deŞildir. lıktan korumak ya da nüfus planlaması amacı
için, tıp mesleŞini icraya kanunen yetkili kimse-
Esasen tıbbi müdahalenin hasta olmayan kişiye
ler tarafından, tıp bilimince genel kabul görmüş
de tedavi dışında amaçlarla uygulanacaŞını savu-
kural ve esaslara uygun olarak gerçekleştirilen,
nan bu yazarların görüşüne katılmakla birlikte;
en basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden başlaya-
tıbbi müdahalede bulunacak kişiyi sadece “he-
rak en aŞır cerrahi müdahalelere kadar uzanan
kim” olarak sınırlandırması yönünden bu görüş-
her çeşit faaliyet olarak tanımlanabilir10
ten ayrılıyoruz.
Tanımından da anlaşılacaŞı gibi tıbbi müdahale-
Çünkü, Tababet ve 9uabatı San’atların şcrasına
nin hukuka uygun olarak nitelendirilmesi için,
Dair Kanunun da tıbbi müdahalede bulunacak
bir takım unsurları ihtiva etmesi gerekir. Her şey-
kişiler belirlenmiştir. Bunlar; hekimler (Md.1,2,
den önce müdahalenin, ehil kişi tarafından ger-
3), diş hekimleri (Md.29,30), ebeler (Md.47), saŞ-
çekleştirilmesi, doŞrudan veya dolaylı olarak te-
lık memurları (Md.3), sünnetçiler (Md.58), has-
davi , güzelleştirme gibi hukuken kabul edilebilir
tabakıcı, hemşirelerdir(Md.68).
amaca yönelik olması, hastanın rızasının alınması
Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından DoŞan ve fiilin tıp ilminin objektif ve sübjektif sınırları
Sorumluluk Kanunu Tasarısının (Malpraktis) 2. içinde kalması gerekir.
maddesinde kanunun kapsamı belirtilirken, he-
Müdahaleye ilişkin bu unsurlardan yola çıkarak
kim, diş hekimi, biyolog, eczacı, psikolog, fizyo-
terapist, diyetisyen, saŞlık memuru, laboratuar 9
Özpınar, B, Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulanamın Hu-
kuki Sonuçları, Ankara Barosu Yayınları, 2007
6 10
Hasta; saŞlıŞı bozuk olan, esenliŞi yerinde olmayan (bkz Yenerer Ç., Ö., Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku
http://wwwtdk.org.tr) Açısından şncelenmesi, s.24, şstanbul, 2003, naklen Kı-
7
Özay, M., Estetik Amaçlı Hukuki Müdahalelerde Heki- caıoŞlu, M., Yargı Kararları IşıŞında Doktorun(hekimin)
min Hukuki SorumluluŞu s.20, Ankara, 2006 Tıbbi Müdahaleden DoŞan Hukuki SorumluluŞu, Terazi
8
SaŞlık, bedensel ve ruhsal tam bir iyilik halidir. Aylık Hukuk Dergisi, Yıl:1, S:4 Aralık 2006, s.17

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 91


da tıbbi müdahalenin, kişinin beden ve ruh bü- den mali bir zarar söz konusudur. Ancak burada
tünlüŞüne yönelik olduŞunu ve bir insan fiili ol- hukuki bir sorumluluk yoktur.
duŞunu söyleyebiliriz. Tıp zaten kendi içinde kaçınılmaz riskleri ihtiva
Başkasının hukukça korunan beden ve ruh bü- eder. Kısaca her tıbbi müdahale bir risktir. Gün-
tünlüŞüne yönelik bir fiil olan, tıbbi müdahale- lük hayatta, çok aŞır cerrahi müdahaleler sonucu
nin hukuka uygun olabilmesi için yukarıda be- saŞlıŞına kavuşan hastalar yanında, hayati tehli-
lirttiŞimiz; ehil ve yetkili kişiler tarafından veril- kesi olmadıŞı halde tıbbi müdahale bulunulma-
mesi, kişinin bu yönde aydınlatılarak rızasının dıŞı ya da yanlış müdahalede bulunulduŞu için
alınması ve tıbbın sınırları içerisinde kalması ge- hayatını kaybeden vakıalarda mevcuttur.
reklidir. “Bir çok kimse, modern tıbbın bir bilim olduŞu-
2- TIBBş MÜDAHALEDE KÖTÜ UYGULAMA nu söylerse de, gerçek öyle deŞildir. Tedavide,
OLARAK KABUL EDşLEN DURUM
DURUMLAR beklenmeyen komplikasyonlar meydana gelebi-
Tıbbi müdahalede kötü uygulama, kanunda ve lir. Bu hallerde tedaviyi yapan tıp mensubu, olay-
doktrinde tanımlanmamıştır. Bu anlamda olmak da gerektiŞi kadar mevcut olan bilgisini, beceri-
üzere karşımıza “tıbbi hata”, “tıbbi uygulama ha- sini ve icra ettiŞi mahalde uygulanan tıbbi hizmet
tası”, “hekim hatası”, “meslek hatası”, “malp- standartlarına uygun bir hizmet vermiş ise, mey-
raktis” şeklinde yakın anlamlı ya da eş anlamda dana gelen zararlı sonuçtan sorumlu olmayacak-
kullanılan deŞişik söylemlerle karşılaşılmaktadır. tır. EŞer hekim, meslek hatası yapmamış ve hiz-
En genel şekilde, tüm bunlarla anlatılmak iste- met standardını uygulamış ise, burada hatası
nen, yapılan tıbbi müdahale sebebiyle hastanın yoktur. Nitekim bir hekim tıbbi olacaŞı keşif et-
zarar görmesi ve sorumluluŞun saŞlık çalışanına memekten sorumlu deŞildir.
ait olduŞudur. Çalışma konumuz yönünden önemli olan hukuki
şlk söylenişte, “tıbbi müdahalede kötü uygulama” sorumluluŞa sebep olan uygulamalardır.
söylemi, olumsuz bir tanımlama, bir ihtimam Basit olarak, tıbbi mesleki hata; meslekten olan
olarak düşünülse de aslında anlatılmak istenen bir saŞlık hizmeti veren kişinin, ihmalidir. Bu
böyle deŞildir. kimse, bir hekim, bir hemşire, bir diş hekimi, bir
Bilgileri olduŞu üzere, tıbbi sorumluluŞa sebep tıp teknisyeni, bir hastane veya bir hastanede ça-
olan durumlar çoŞunlukla kastla işlenmiş bir fiil- lışan kişi olabilir11.
le deŞil, ihmali davranışlarla ortaya çıkmaktadır. Dünya Tabipler BirliŞi’nin 1992 yılındaki 44.
DiŞer yanda, hekime göre bilgi ve deneyim olarak Genel Kurulu’nda, “Tıpta Yanlış Uygulama” ko-
daha zayıf durumda olan hastanın, sorumluluŞa nulu duyuru yayınlanmıştır. Bu duyuruda, “he-
dayanak tıbbi kusuru ispatı büyük zorluk içer- kimin tedavi sırasında standart uygulamayı yap-
mektedir. maması, beceri eksikliŞi veya hastaya tedavi ver-
Çünkü; memesi ile oluşan zarar” tıbbi yanlış uygulama
olarak tanımlanmıştır.
Öncelikle insan vücudunun karmaşık yapıda ol-
duŞu gibi tıbbi müdahale usulleri de bir o kadar Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından DoŞan
deŞişik türdedir. Sorumluluk Kanunu Tasarısının 3. maddesinde
yer alan tanımlar bölümünde ise; “Tıbbi Kötü
Öyle tıbbi müdahaleler vardır ki, hastaya zarar Uygulama; SaŞlık personelinin, kasıt veya kusur
verse dahi bunların kötü uygulama olduŞunun veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması,
söylemek mümkün deŞildir. ÖrneŞin, diz aŞrısı bilgi eksikliŞi ile yanlış veya eksik teşhiste bu-
şikayeti ile bir hekime gidip, onun koyduŞu tıb- lunması veya yanlış tedavi uygulaması veya teda-
bın gerektirdiŞi standart uygulama çerçevesinde,
koyduŞu teşhis ve devamında tedaviye sürdürdü- 11
Şünüz halde aŞrıların devam ettiŞi durumda, bu Öztürkler, C., Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,
Teşhis, Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden DoŞan Tazminat
hekime ödenen ücret sebebiyle de hasta yönün- Davaları, s.272, Ankara, 2003

92 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


vi vermemesi ile zarar meydana getiren fiil ve du- sında, saŞlık çalışanı, tıbbi müdahaleyi “izin veri-
rumu” olarak tanımlanmıştır. len risk” çerçevesinde gerçekleştirir.
Bu tanımda kötü uygulama olarak belirtilen du- Bu nedenle saŞlık personeli, çalıştıŞı birimin ola-
rumlar esasen tahdidi olarak belirlenmiştir ve nakları ölçüsünde gerekli önlemleri önceden al-
bunlar; saŞlık çalışanın kusuru ile standart uygu- malı, zorunlu haller dışında riskli tedavilerden ka-
lamayı yapmaması, yanlış veya eksik teşhis ve te- çınmalıdır. Bu durumlarda saŞlık çalışanının ye-
davi uygulanması ya da tedavi vermemesidir. terli özeni gösterip göstermediŞi araştırılır. Gös-
Bizce en kısa şekilde; bir hekimin ya da hastane-
hastane- terilecek özenin ölçüsü, tıbbi eylemi gerçekleşti-
nin ülkemizde tıbbın geldiŞi son noktaya göre ren saŞlık personelinin eşdeŞeri statüde bulunan,
bilgilerini bir hastanın tedavisinde yeteri özeni ortalama düzeydeki bir saŞlık personelinin, aynı
göstermeyerek kullanması, standart
standart hizmetin al-
al- hal ve şartlar altında göstereceŞi özendir. Prof.
tında hizmet vermesi ve hiç hizmet vermemesi Hancı, “izin verilen risk” olarak ifade edilen, tıb-
tıbbi müdahalenin kötü uygulanmasıdır. bın kabul ettiŞi normal risk ve sapmalar çerçeve-
sinde hareketleri dolayısıyla kötü sonuçlar mey-
Tıbbi müdahalede kötü uygulamanın hukuki so- dan gelse bile hekime sorumluluk yükletilmedi-
rumluluk sebebi olabilmesi için saŞlık çalışanına Şini, çünkü bu durumda kişinin özen görevine
yüklenilen bir kusurun olması gerekir. Kusur, en uymuş olduŞunu belirtmektedir.15
genel anlamıyla hukuk düzeninin kınadıŞı bir
şhmale dayalı, malpraktis(tıbbi müdahalenin kö-
davranıştır.
tü uygulanması) nedeniyle tazminatın söz konu-
Sorumluluk hukuku yönünden, kusur; kast ve ih- su olması için, aşaŞıdaki unsurların ispatı gere-
mal olarak ikiye ayrılır ve kusurun aŞırlıŞı, ödene- kir.
cek tazminat tutarında önemlidir, ceza hukukun-
1- Genellikle hekim-hasta ilişkisine dayanan, has-
daki şekilde anlaşılmamaktadır (BK. Md.43/I).12
taya karşı bakma yükümlülüŞünün bulunması,
Kasta; borçlu uymakla yükümlü olduŞu örnek ti-
2- Uygulanabilir bir bakım veya tedavi standardı
pin davranışından bilinçli olarak ayrılmaktadır.13
ve bunun ihlali,
şhmal ise, sonucun istenilmediŞi, ancak önlenil-
3- Tazmin edilebilir bir zarar,
mesi içinde özenin gösterilmediŞi durumdur,
özen eksikliŞidir.Tıbbi müdahalenin hukuki so- 4- Bakım ve tedavi standardının ihlali ile meydan
rumluluk sebebi olabilmesi için “ihmal”14 hakim gelen zarar arasında nedensellik baŞının bulun-
teoriyi teşkil etmektedir. Genel kabule göre, tıp ması.16
mesleŞinin icrası sırasında işlenen suçların diŞer Hemen belirtebiliriz ki, tıbbi müdahalenin kötü
kişilerin işleyebileceŞi suçlara göre bir özelliŞi uygulanmasının herkes tarafından kabul edilen
yoktur. tek tanımı yoktur. Kötü uygulama, tıbbi açıdan
Tıbbi müdahalenin bir risk olduŞu gerçeŞi karşı- gerekli olmayan, bir yapma veya tıbben zorunlu
olan bir şeyi yapmama şeklinde de ortaya çıkabilir.
12
Eren, F., II.cilt, s.112 Bu sebeple de tıp biliminin ve uygulamasının ge-
13
Eren, F., II.cilt, s.113 nel olarak kabul edilmiş kurallarının nazara alın-
14
Ersoy’a göre kasıtlı olarak işlenen suçların, dar anlamda maması bir kötü uygulamadır. Burada önemli
“tıbbi hata” kavramı içersinde deŞerlendirilmemesi ge-
rekir. Çünkü bu fillerin tıp mesleŞinin icrasından deŞil, nokta tıbbi müdahalenin esasları ve hukuka uy-
tıbbın suça alet edilmesinden kaynaklandıŞı söylenebilir. gunluŞunun(kötü uygulamanın olup olmadıŞı-
Bunlar herhangi bir kişi tarafından işlenebilen ve “tıbbı nın) tespitin hukuki olduŞu ve esaslarının belir-
yönü” bulunmayan fiilerdir. Kasten adam öldürme fiili- lenmesi zorunluluŞudur. Bu esasların temelde
nin bir doktor tarafından işlenmesi, bu suçun niteliŞini
deŞil, olsa olsa niceliŞini etkileyebilecek bir durumdur.
belirlenmesi, saŞlık çalışanları açısından bir gü-
Bu sebeple de tıbbi hatanın esas itibarıyla taksirli suçlar
15
olarak kendini göstermektedir(Ersoy, Y., “Tıbbi Hatanın Ersoy, Y., s.167,
16
Hukuki ve Cezai Sonuçları” s.167, Türkiye Barolar Birli- Ersoy, Y., “Tıbbi Hatanın Hukuki ve Cezai Sonuçları”
Şi Dergisi, Sayı 53, 2004 s.161, Türkiye Barolar BirliŞi Dergisi, Sayı 53, 2004

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 93


vencedir. Bu halde saŞlık çalışanı sorumluluk Bunun dışında kamu hukukundan doŞan yü-
esaslarını bilerek gereksiz müdahalelerden kaçı- kümlülüklerin ihlali standart uygulamanın ya-
nacak, diŞer yandan hastanın menfaatine gördü- pılmaması sayılmamalıdır. ÖrneŞin, Umumi Has-
Şü müdahaleleri standartlar dahilinde yerine ge- taneler Kanunu (md.31), bu kanuna göre çalışan
tirdiŞinde sorumluluk bertaraf edilmiş olacaktır. saŞlık çalışanı olan, hastanelere belli sayıda para-
Tıbbi müdahalenin yaşam hakkı karşısındaki sız yatak bulundurma yükümlülüŞü getirmiştir.
önemi yönünden böyle bir belirleme hakime de Bu sayıya uymayan, ancak kendisine müracaat
sorumluŞu belirlemede esas olan objektif kıstas- eden hastanın tedavisini özenle yerine getiren
ları sunacaktır. hastanenin hukuki sorumluluŞu olmayacaktır.
Tıbbi müdahalenin gelişen çeşitliliŞi (amaç ve Yukarıda tıbbi müdahalede saŞlık çalışanın borç-
tıbbi müdahale şekilleri yönünden) gerekse mü- ları kısmında, her tıbbi müdahalede, saŞlık çalı-
dahalede bulunan saŞlık çalışanlarının çokluŞu şanınca yerine getirilmesi gerekli yükümlülükler
karşısında meslek kusuru sınırlandırılması deŞil yer almıştır. Bunlar, hastanın kabulü, iletişim,
nelerin kötü uygulama sayıldıŞının belirlenmesi kayıtlarının tutulması, yapılacak tıbbi müdahale
gereklidir. hakkında hastanın aydınlatılarak, rızasının alın-
Dünya Tabipler BirliŞi’nin 1992 yılındaki 44. ması, gecikmeksizin doŞru teşhisin konulması ,
Genel Kurulu’nda, “Tıpta Yanlış Uygulama” ko- doŞru tedavinin uygulanması, tüm bunların her
nulu duyuru yayınlanmıştır. Bu duyuruda, “he- aşamasında sadakat ve özen gösterilmesidir. Özen
kimin tedavi sırasında standart uygulamayı yap- eksikliŞi tek başına sorumluluk sebebidir. Hasta
maması, bilgi ve beceri eksikliŞi veya hastaya te- kayıtlarının yanlış veya karışık tutulduŞu, bir
davi vermemesi ile oluşan zarar” tıbbi yanlış uy- başka hastaya ait laboratuar bulgularının diŞer
gulama olarak tanımlanmıştır. hastanın kayıtları arasına karıştırılması, rıza ol-
madan, ya da kendisine ne yapılacaŞı bilgilendi-
Bu tanımda, kötü(yanlış) uygulama kabul edilen
rilmeden hastaya tıbbi müdahale uygulanması bu
üç durum sayılmıştır; bunlar standart uygulama-
standartlara aykırıdır ve tıbbi müdahalede kötü
nın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliŞiyle zarar
uygulamadır, bir zararın olması halinde sorumlu-
verme ve tedavi vermemedir.
luk sebebidir.
Dünya Tabipler BirliŞince belirlenen bu esaslar;
3- TIBBş MÜDAHALEDE KÖTÜ UYGULAMA-
UYGULAMA-
Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından DoŞan
DAN DOİAN HUKUKş SORUMLULUİUN SE-
SE-
Sorumluluk Kanunu Tasarısında da kabul gör-
BEPLERş VE SONUÇLARI
müş ve tasarıda, sorumluluŞu gerektiren durum-
ları; saŞlık personelin kast ve ihmalliyle standart I- Hukuki SorumluluŞun Tanımı Ve Sebepleri
uygulamanın yapılmaması, hastaya yanlış veya “Sorumluluk” kavramından, çok geniş anlamıyla,
eksik teşhis konulması, yanlış veya eksik tedavi bir kişinin başkasına verdiŞi zararı giderim yü-
uygulanması, hatayı terk etme, tedavi vermeme kümlülüŞü anlaşılır. Kural olarak, bir kişi, başka-
olarak sayılmıştır. sına verdiŞi zarardan hukuken sorumludur. EŞer
SaŞlık çalışanının, tıbbi müdahale ilişkisindeki o kişi, yasa kurallarına karşı gelir ve topluma bir
tüm borçlarına uygun davranması kendisinden zarar verir ya da zarar tehlikesi yaratırsa, cezai
beklenen standart uygulamadır. sorumluluk altına girer. Her iki halde de kişiden,
davranışının hesabını vermesi istenir. Fakat so-
SaŞlık çalışanından beklenen temel standart uy-
uy-
rumluluŞun dayandıŞı temeller farklıdır. Hukuki
gulama, hastanın kabulü ve iletişimin saŞlanma-
saŞlanma-
sorumluluŞun sonucu, zarara uŞrayanın zararını
sı, kayıtlarının tutulması, zamanında ve doŞru
gidermeye yöneliktir. 17
teşhis, zamanında
zamanında ve doŞru tedavi sunulması,
hastanın bilgilendirilerek rızasının alınması, bu Hukuk düzeninin, hukuka veya sözleşmeye aykı-
aşamaların tümünde sadakat ve özenle davran-
davran-
masıdır.
masıdır Bunların kasten veya ihmal ile ihlali 17
Deschenaux, H., Tercier, P., Sorumluluk Hukuku, s.2,
mümkündür. Ankara, 1983

94 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


rı bir fiiliyle maddi ve/veya manevi bir zarar ver- Haksız fiil sorumluluŞu;
sorumluluŞu kusurun, mesuliyetin
miş olan kişiyi, verdiŞi zararı tazmin etmekle yü- sebebi olduŞu sorumluluk türüdür. Haksız fiil
kümlü tutmasına “hukuki sorumluluk” denir. 18 sorumluluŞunda, fail, meşru olmayan ve kusura
Prensip olarak her kişi, malının veya kişiliŞinin dayalı bir eylemde bulunduŞu için sorumlu tu-
uŞradıŞı zarara katlanmak zorundadır. Bu ilke tulmaktadır.23
(casuna sentit dominus) insanlıŞın ve onun ka- Haksız fiil sorumluluŞu, sözleşme dışı, hukuka
derinin doŞal sonucudur. Ancak hukukun geli- aykırı, kusurlu bir davranışla bir kimseye verilen
şim süreci bu ilkeyi hafifletmiş, yerini diŞer esas- zararın tazmini sorumluluŞudur. Haksız fiil, hu-
lara terk etmiştir.19,20 kuk düzeninin izin vermediŞi, hoş karşılamadıŞı
Sorumluluk hukukunun iki temel fonksiyonu zarar verici eylemdir.
vardır. Bunlardan ilki maŞdurun uŞradıŞı zararı, Sözleşme sorumluluŞu, Borçlar Kanunun 96 ve
üçüncü kişinin omuzlarına yıkarak zararı denk- devamı Maddelerinde, “Borçların Ödenmemesi-
leştirmedir. şkinci derecede fonksiyonu ise zararı nin Neticeleri” başlıŞı altında hükme baŞlanmış-
önlemedir. Daha ziyade kusur sorumluluŞunda tır.
zararı önleme fonksiyonu ile, kişinin zarar ver- Günlük hayatta, tek tip bir sözleşme yoktur; hu-
meye yönelik davranışlarından kaçınması amacı- kuk düzeninin kabul ettiŞi çeşitli sözleşme tipleri
nı yerine getirir.21 vardır. Sözleşme sorumluluŞu, borçlunun taraf
Geniş anlamda, kusur sorumluluŞu, haksız fiil- olduŞu sözleşmeden doŞan borç ilişkisinde, söz-
den doŞan sorumluluk ve sebep sorumluluŞudur. leşmeye aykırı davranması sebebiyle sözleşmenin
Objektif hukuk kurallarının bireylere uymasını karşı tarafına verdiŞi zararı gidermekle yükümlü
emrettiŞi vazifelere aykırı fiillerden bir zarar olmasıdır. SaŞlık çalışanının hastaya müdahalesi
doŞmuş ise haksız fiilden söz edilir.22 daha çok taraflar arasındaki bir sözleşmeye daya-
nır, aşaŞıda bu sözleşmenin hukuki özelliŞi ve
Borçlar Kanunun kabul ettiŞi diŞer sorumluluk sorumluluk şartları üzerinde ayrıca durulacaktır.
sebebi ise sözleşmedir, sözleşme sorumluluŞun-
da, çoŞu kez zararı doŞuran fiil sözleşmenin ihla- Modern Hukuk sistemlerinde, kurak “haksız fii-
lidir ve kişiye kusur olarak yükletilebilir, aynı fii- le” dayanan sorumluluktur. Ancak, bunun bazı
lin haksız fiil teşkil etmesi de mümkündür. hallerde hakkaniyete aykırı sonuçları olacaŞı ka-
çınılmazdır. EŞer, zarar doŞurucu fiilin işlenme-
Zarar verenin kusurunun olmadıŞı ve taraflar sinde kusur yoksa zararın tazmini de mümkün
arasında sözleşmenin de bulunmadıŞı ancak ka- olmayacaktır. Gelişen teknoloji, günlük hayatta,
nunun tazmin yükümlülüŞü getirdiŞi durumlar- kusur olmaksızın da büyük zararların doŞura-
da, sorumluluk doŞrudan kanundan doŞmakta- bilmektedir. Kusura dayanmayan objektif sorum-
sorum-
dır. lulukta,
lulukta kusur, olmasa da sorumluluk, kanun ve-
Borçlar Kanunu Md.51’de sorumluluk sebepleri; ya kanun hükmünden dolayı vardır. Kusura da-
haksız fiil, sözleşme ve kanun (kusursuz sorum- yanmayan sorumlulukta, sorumluluŞu doŞuran
luluk) olarak belirtilmiştir. olay, zarar ve zararla söz konusu olduŞunda illi-
yet baŞının bulunması sorumluluŞu doŞurmak
18
Akıntürk, T., Borçlar Hukuku, s.76, şstanbul, 2005 için yeterlidir. Sorumluluk sebebinin, bir kanun
19
Deschenaux, H., Tercier, P., s.4 veya kanun hükmü olduŞu hallere örnek olarak,
20
Casum Sentit Dominus (umulmayan hallerden doŞan sebep sorumluluŞunu, tehlike sorumluluŞunu, ve-
zarara, zarar gören katlanır) ilkesi, kusursuz bir davranış
ya da doŞal olaylardan doŞan zarara, zarar görenin kat-
kaleti olmadan başkası adına iş görme ve zorunlu
lanması gerekir. Burada asıl olan zarar görenin zarara sigorta halleri gösterilebilir.24
katlanmasıdır, istisnai olarak tazmin yükümlülüŞü söz
konusudur. Bir zarara, bir kişi kendisi sebep olursa, za-
rara o kişi katlanır.
21 23
KılıçoŞlu, M., Sorumluluk Hukuku, s.3, Ankara, 2002 Deschenaux, H., Tercier, P., s.16
22 24
TandoŞan, H., Mesuliyet, s.7 Deschenaux, H., Tercier, P., s.29

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 95


2- Tıbbi Müdahalede Hukuki SorumluluŞun Se-
Se- dolayı sorumlu olabileceŞini, borçlar kanunu 55
bepleri anlamında istihdam edilen yardımcı kişilerin fiil-
Tıbbi müdahale ilişkisinde, sorumluluŞun esasla- lerinden de sorumluluŞu olabilecektir.
rının belirlenmesi bizce kaçınılmazdır. Çünkü; Kısaca belirtmemiz gerekirse; mevcut yasal dü-
her uygulamada ve yeni bir denemede saŞlık çalı- zenlemeler çerçevesinde, tıbbi müdahale ilişki-
şanına sorumluluk yüklenmesi tıbbi ilerlemenin sinde hukuki sorumluluk sebepleri; haksız fiil,
de önünde bir engel olacaŞı gibi saŞlık çalışanın sözleşme ve kanundur(kusursuz sorumluluk) .
her zaman kusursuz görülmesi de gereksiz giri- Özel hukuk yönünden, tıbbi müdahaleden doŞan
şimlere sevk edebilir. sorumluluk hallerini genel olarak, Borçlar Kanu-
SaŞlık çalışanın tıbbi müdahale ilişkisinde hasta- nun 41, 55, 58 ve 96. maddelerindeki düzenlen-
nın tedavisi ile ilgili faaliyetleri çok kapsamlıdır. meler ışıŞında inceleyebiliriz. Borçlar Kanunun
Genellikle saŞlık çalışanı hastayla anlaşarak, onu 41. maddesi haksız fiilden doŞan sorumluluŞu,
tedavi ettiŞine göre ortada sözleşme ilişkisi mev- 55. maddesi çalıştırılan kişinin fiillerinden doŞan
cuttur. Bu sözleşme ilişkisi, eylemin, şartları var- sorumluluŞu, 58. maddesi tıbbı müdahalede kul-
sa haksız fiil niteliŞi taşımasını engellemez. lanılan alet ve makinelerin imalat ve bakım ek-
BelirttiŞimiz gibi, saŞlık çalışanın, acil durumlar sikliŞinden doŞan sorumluluŞu ve 96. madde
dışındaki sorumluluŞu esasen bir sözleşmeye da- akti (sözleşme sorumluluŞunu) düzenlemiştir.
yanır. Sözleşme sorumluluŞunda hukuka aykırı- Buna karşılık, saŞlık çalışanı ve hasta arasında
lık sözleşmeye aykırılık olarak karşımıza çıkmak- herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadıŞı ve
tadır. Bunun dışında haksız fiil için de aranılan vekaletsiz iş görme hükümlerinin de uygulana-
şartlar, kusur, illiyet baŞı ve zarar burada da so- madıŞı hallerde ise sorumluluk, genel haksız fiil
rumluluŞun şartlarıdır. Sözleşme ilişkisinde söz- hükümleri (Borçlar Kanunu md.41) çerçevesinde
leşmenin türü istisna, vekalet ya da hizmet söz- çözümlenir. Ancak hekimin, bir tedavi sözleşme-
leşmesi olabileceŞi tartışılmalıdır. Konu ayrıntılı sine dayalı olarak, tıbbi müdahalede bulunduŞu
hukuki sentez gerektirmektedir ve genel kabul durumlarda da akit dışı sorumluluŞu ortaya çı-
gören görüş hasta ile saŞlık çalışanın arasında, kabilir. Zira hekim, hastanın beden bütünlüŞüne
yaptıkları sözleşmenin bir vekalet sözleşmesi ol- yönelik müdahalelerde bulunduŞu için, sözleş-
duŞudur. meye aykırı zarar verici her türlü davranışı, aynı
SaŞlık çalışanın tıbbi müdahale sebebiyle ortaya zamanda Borçlar Kanunun 41. ve devamı madde-
çıkabilecek sorumlulukları, esasen kusura daya- lerindeki anlamında haksız fiil teşkil eder. Dola-
nan bir sorumluluktur. Her somut olayda huku- yısıyla, böyle bir durumda akti sorumlulukla,
ka aykırılık şartları ayrıca araştırılacaktır. Kural akit dışı sorumluluk yarışır. Yani hasta hekime
olarak üçüncü kişilerin cismani varlıŞına, vücut karşı açacaŞı davada akti veya akit dışı sorumlu-
bütünlüŞüne, hayatına, sıhatine yönelik tecavüz- luk esaslarından herhangi birine dayanabilir.25
ler BK:41 anlamında hukuka aykırıdır. Kamu görevlisi olan saŞlık çalışanın görevden ay-
Haksız fiil sorumluluŞu zarar ile fiil arasında illi- rılan kişisel kusurlarından doŞan sorumlulukta
yet baŞının varlıŞını gerektirir. Ancak tıbbi ola- haksız fiil esaslarına tabidir. 9üphesiz kamu gö-
rak bu baŞı kurmak her zaman kolay deŞildir. revlisi olan hekimin görevini yaparken bir takım
SaŞlık çalışanın tedavi ve müdahalesindeki ku- idari kuralarla baŞlı olduŞu düşünülebilir ve
surlu tutumu hayattaki genel davranışlara ve ola- bundan ilk olarak idarenin sorumluluŞu akla ge-
yın tabii akışına göre hastadaki zararı meydana lecektir. Ancak, tedavi zorunluluŞunun rızayı ge-
getirmeye elverişli ise illiyet baŞı var kabul edilir. rektirmediŞi tıbbi el atmalarda örneŞin, zorunlu
aşı, veba ve aıds hastalıŞında olduŞu gibi kamu
Tüm bunların dışında, saŞlık çalışanın sözleşme saŞlıŞının gerektirdiŞi hallerde ve tıbbi el atma ve
sorumluluŞu yanında geniş anlamda haksız fiil yardımı gerektirmeyen rapor düzenlenmesi gibi
sorumluluŞunun olduŞunu, bir sözleşmenin ku-
rulamadıŞı özel şartlarda vekaletsiz iş görmeden 25
Ayan, M., s.116

96 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


hallerde idari kurallara baŞlılık kesin olarak mev- ameliyat etmesinde olduŞu gibi. Hekimin sorum-
cuttur. Bu hallerde hekim eylemi ile hastaya zarar luluŞunda kasıtlı davranışlar fazla görülmez, so-
vermişse Anayasa’nın 129/5 maddesi uygulana- rumluŞa esas fiiller daha çok ihmal şeklindedir.
cak ve idarenin sorumluluŞu esas olacaktır. Kanımızca, meslek kusuru, saŞlık çalışanın so-
Kamu çalışanı olan hekimin eyleminin görevin- rumluluŞu içinde sadece bir bölümü ifade etmek-
den ayrılabilir olduŞu durumda ise bu kez husu- tedir. Yukarıda saŞlık çalışanın borçlarını açık-
met haksız fiil hükümleri çerçevesinde hekime larken de belirtildiŞi şekilde, bu borçlardan her-
yöneltilecektir. Haksız fiil sorumluluŞunun şart- hangi birine aykırılık sorumluluk için diŞer şart-
ları, fiil, hukuka aykırılık, kusur ve illiyet baŞıdır. ların da varlıŞı halinde yeter neden şart olarak
Hukuka aykırılık, doŞrudan ya da dolaylı başka- kabul edilmelidir.
sına zarar vermeyi yasaklayan bir hukuk normu- Hekimin sorumluluŞu için sadece meslek kusu-
nun ihlalini ifade eder. DiŞer bir söyleyişle, bura- runu gerekli gören görüşün kabulü, kusurun be-
da, kişilerin şahıs varlıŞı ve malvarlıŞı deŞerlerini lirlenmesinde, hekimin tıbbi müdahalesinden za-
koruma amacına yönelik hukuk kuralına aykırı rar gören zayıf konumdaki hastanın ispatını güç-
hareket edilmesi, çiŞnenmesi söz konusudur.26 leştirecektir. Bilimsel gelişmeler karşısında, aynı
Kusur ise hukuk düzenince hoş görülmeyen dav- şartlar için tercih edilebilecek tedavi yöntemleri-
ranıştır. Başka bir anlatımla, “başka türlü dav- nin çeşitliliŞi de bizim bu görüşümüzü destekle-
ranma olanaŞı varken ve zorunlu iken, o şekilde mektedir. DiŞer yandan hekimlerin uymakla yü-
davranmayıp, sorumluŞun söz konusu olduŞu kümlü oldukları kuralları belirleyen en önemli
olaydaki gibi davranmış olmaktır”27. Başka bir yasal düzenleme Tıbbi Deontoloji TüzüŞüdür. Bu
anlatımla kusur, olması gereken davranışta göste- tüzüŞün 2, 6 ve 10. maddelerinde; hekime mua-
rilen irade eksikliŞidir. Borçlar Kanunun 41/1. yene hususunda dikkat ve özen göstermesi, sanat
maddesinde kusur, sorumluluŞun kurucu unsuru ve mesleŞini icra ederken, hiçbir tesir ve nüfusa
olarak düzenlenmiştir.Kusurun tanımı, kanun da kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre
yapılmamıştır. Ancak, kusurlu olan davranış, her hareket etmesi öngörülmüş, tatbik edeceŞi teda-
zaman her zaman hukuka aykırı bir fiildir. viyi seçmekte serbest bırakmıştır. 11. maddede
klasik metotların fayda vermeyeceŞi durumda,
Kısaca, kusur, haksız fiil sorumluluŞunda, zara-
kafi derece denenmiş metotların tatbiki şartları
rın bir başkasın yöneltilmesini haklı gösteren te-
düzenlenmiştir.
meldir. SaŞlık çalışanın sorumluluŞu yönünden,
ister sözleşmeden isterse haksız fiilden kaynak- Kısaca yasal düzenleme, genel geçer tıp şartları-
lansın, kusur, kurucu unsurdur, her iki durum- nın olamayacaŞını bizce öngörmüş, hekimin dav-
daki kusur arasında fark yoktur. Sadece akti so- ranış normlarını bu öngörü ile düzenlemiştir. Bu
rumluluktan farklı olarak, akit dışı sorumlulukta, halde somut olayda, tıbbi müdahalede kötü uy-
haksız fiil sorumluluŞunda, kusuru ispatlamak gulamanın olup olmadıŞının deŞerlendirilmesi
külfeti hastaya aittir. (standart uygulamayı yapmama, geç veya yanlış
teşhis, geç veya yanlış tedavi, tedavi vermeme) ve
Sorumluluk hukukunda kusur, kast ve ihmal ola-
bunlardan birinin ihlali, zarara sebep olması ha-
rak ikiye ayrlır. Ceza Hukukunda farklı olarak
linde kusur olarak saŞlık çalışanına yükletilebile-
burada, borçlu her türlü kusurundan sorumlu
cektir.
olduŞu için, kusurun aŞırlıŞı belirlenecek tazmi-
natın miktarı yönünden önem taşır. Kast, hukuka Mahkemelerce kusurun tespiti bilirkişi görüşüne
aykırı sonucun bizzat istenerek meydana getiril- başvurularak olmaktadır. Tıbbi müdahaleler yö-
mesidir. ÖrneŞin, yüksek tedavi ücreti almak nünden; aniden ve umulmadık şekilde öngörül-
için, tedavi süresinin bilerek uzatılması, gereksiz meyen olumsuzluŞun ortaya çıkmasına komli-
kasyon olarak isimlendirilir. Komplikasyonlar,
26 saŞlık çalışanın sorumsuzluk alanı olarak düşü-
Ayan, M., s.116
27
Öztürkler, c., s.131. nülebilir. Çünkü burada gerekli özen gösterilme-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 97


sine raŞmen netice gerçekleşmiştir28. Sözleşme ilişkisinin bulunduŞu hallerde sorum-
SaŞlık çalışanın sorumluluŞunda zarar, insan ya- luluŞun kaynaŞı sözleşmeye dayandırılabileceŞi
şam ve saŞlıŞı ile ruhsal bütünlüŞünde oluşan is- gibi haksız eyleme de dayandırılabilir. Çünkü tıb-
tenmeyen deŞişiklikler nedeniyle ortaya çıkar; bi müdahale esasen kişinin bedensel ve ruhsal
malvarlıŞında eksilme maddi, kişisel deŞerler bütünlüŞüne karşı bir müdahale olup, sözleşme-
üzerindeki eksilme bozulma ise manevi zararı ye aykırı davranış Borçlar kanunu anlamında
oluşturur29. haksız fiil de teşkil eder.

Sözleşme sorumluluŞunda zarara ilişkin belirtti- SaŞlık çalışanı ile hasta arasındaki sözleşmenin
gerek isimlendirilmesi ve gerekse hukuki mahi-
Şimiz durumlar burada aynıdır.30 Zararın varlıŞı-
yeti konusunda doktrin ve uygulamada tam bir
nı, hasta ispatlamalıdır. Zararın türleri ve özellik-
birlik yoktur. Tıbbi müdahalede bulunacak kişiyi
leri aşaŞıda hukuki sorumluluŞun sonuçları bö-
veya tıbbi müdahale talep edilen birimi esas alan
lümünde, zararın neler olduŞu kapsamı ve hesap-
isimlendirmeler mevcuttur.
lanması geniş olarak yer almıştır31
Bu sözleşmenin bir hekimle, hasta arasında olma-
SaŞlık çalışanın akit dışı sorumluluŞu için de ge-
sı halinde “tedavi sözleşmesi”33 veya “hekimlik
rekli son şart, hukuka aykırı, kusurlu eylem (tıb-
sözleşmesi”34 olarak; tedavi hizmeti sunan saŞlık
bi müdahalede kötü uygulama) ile zarar arasında
kuruluşuyla hasta arasında olduŞunda, “teşhis ve
uygun illiyet baŞının bulunmasıdır. Başka bir
tedavi sözleşmesi”35 veya “hastaneye kabul söz-
söyleyişle, zarar, kusurlu davranışla meydana
leşmesi”36 olarak isimlendirildiŞini görmekteyiz.
gelmiş olmalıdır. Buna karşılık, normal hayat tec-
rübelerine göre zararı doŞurmaya elverişli deŞil- Konusu tıbbi müdahale olan bu sözleşmenin hu-
se, artık sorumluluk olmaz. kuki niteliŞi hakkında deŞişik görüşler mevcut-
tur. Bir kısım yazarlar konuyu sadece hekim yö-
“Uygun illiyet teorisinin iki fonksiyonu vardır. nünden alarak bunun Borçlar Kanunda düzen-
Bunlar, sorumluluŞu kurma ve sorumluluŞu sı- lenmiş olan hizmet akti olduŞunu37, bir kısım ya-
nırlama fonksiyonudur... SorumluluŞu kuran il- zarlar diş protezi ve estetik cerrahi müdahaleleri
liyet, haksız bir fiilin veya sorumluluŞu doŞuran esas alarak durumun istisna sözleşmesi niteliŞin-
diŞer bir olayın, hukuki bir deŞerin ihlalinin ve de de olabildiŞini38, diŞer bir kısım yazarlar ise
bu ihlalden doŞan zararın uygun sebebi sayılıp, hasta ile kurulan bu sözleşmenin kendine özgü
sayılamayacaŞını..., buna karşılık sorumluluŞun bir sözleşme olduŞunu39, hakim görüş ise hasta
çerçevesini sınırlayan illiyette, zararlandırıcı so- ile kurulan bu sözleşmenin Borçlar Kanunda dü-
nuçla talep edilen zarar arasında uygun bir se- zenlenmiş olan vekalet sözleşmesi niteliŞinde ol-
bep-sonuç baŞının mevcudiyeti aranır.”32 duŞunu savunmaktadır.40
Hasta ile saŞlık çalışanı arasındaki ilişki, çoŞu Kural olarak saŞlık çalışanı-hasta arasındaki ilişki
kez konusu tıbbi müdahale olan bir sözleşmeye
dayanır. SaŞlık
SaŞlık çalışanın,
çalışanın, sözleşmeden doŞan so- 33
9enocak, Z., s.18
rumluluŞundan
rumluluŞunda bahsedebilmek için taraflar ara- 34
Ayan, M., s.49, AşçıoŞlu, Ç., şpekyavuz, F.
35
sında konusu tıbbi müdahale olan geçerli bir söz- Özdemir, H., s. 28
36
leşmenin kurulmuş olması gerekir. Akkanat, H., Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Görünüm
Tarzları ve Sorumluluk Düzeni, s.25, Seliçi’ye ArmaŞan,
şstanbul
28 37
KıcalıoŞlu, M., s.29 Gücün, Ç.A., Nazari ve Ameli Hukuk Davaları, C.II,
29
AşçıoŞlu, Tıbbi yardım, s.99. s.756, şstanbul, 1946, Donay, S., Doktorun Hukuki So-
30
Zararın kapsamı ise aşaŞıda “Tıbbi Müdahalede Kötü rumluluŞu, şkt. Tic. Der, Sayı .10, s.44-45, 1968 (9en-
Uygulamanın Hukuki Sonuçları” başlıŞı altında yer al- ocak, Z.,naklen s.18)
38
maktadır. ReisoŞlu, s.12, AşçıoŞlu, Ç., s.33, Özay, M., s.Ayan, m.,
31
Bkz. Tıbbi Müdahalede kötü Uygulamanın Hukuki So- s.54
39
nuçları, Tazminatın Kapsamı ve Hesaplanması Atabek/sezen(9enocak, Z., naklens.18)
32 40
Eren, F., Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun illiyet ReisoŞlu, S., s.12, Köprülü, Ö., s.10, AşçıoŞlu, Ç., s.32,
BaŞı Teorisi, Ankara, 1975, s.54. Ayan, M., s.54 , 9enocak, Z., s.33,

98 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


karşılıklı rızaya dayalı bir sözleşmedir. Bu söz- min, tıbbi müdahaleleri için sorumluluŞu bu yü-
leşme tıbbi müdahaleden kaynaklı, özellikleri ol- kümlülüklerin ihlalinden kaynaklanmaktadır. Te-
makla birlikte, borçlar hukuku sözleşmelerine davi sözleşmesinden doŞan yükümlülüŞün ihlal
uygun mütalaa edilebilir. Tabi ki, konusu insan edildiŞini ispat yükü hastanın üzerindedir. O,
yaşamı olması, kişilik hakkına hukukun yükledi- hekimin tedavi faaliyetini gerçekleştirirken yeri-
Şi önem, tarafların içinde bulundukları durum ve ne getirmekle yükümlü olduŞu hangi borcu ihlal
konumları özellik gösterir. Zira sözleşme sorum- ettiŞini kanaat verici şekilde ortaya koymak mec-
luluŞun temeli, borca aykırılık unsurudur ve bu- buriyetindedir43.
rada şahıs varlıŞı zararı söz konusudur. Taraflar- Zaruret hali içinde bulunan bir hastanın hayatını
dan, saŞlıŞını yitirmiş olan hasta, zayıf durumda- kurtarmak veya aŞır bir zarara uŞramasını engel-
dır. Buna karşılık eŞitimi ve sanatı gereŞi, bunu lemek için tıbbi müdahalede bulunan hekim ile
icra etme hakkı olan hekimin mesleki yükümlü- hasta arasında sözleşme ilişkisi bulunmaz. Aynı
lükleri mevcuttur. DiŞer yandan kanunların he- şekilde, ameliyatın devamı esnasında, ortaya çı-
kime yüklediŞi yükümlülükler, çoŞu kez hekim-
kan bir zorunlu genişletme halinde, genişletilen
lik mesleŞi kuralı olarak karşımıza çıkar. Bunun
kısım için de hekim ile hasta arasında herhangi
neticesi sözleşmenin ihlali, meslek kurallarının
bir sözleşme yoktur. Bu gibi durumlarda, veka-
veka-
ihlalidir ve sorumluluk sebebidir. 44
letsiz iş görme hükümleri uygulanır .
Türk, şsviçre Hukukunda hakim görüş, hekimlik
Tıbbi müdahalenin kural olarak rızaya dayalı bir
sözleşmesinin vekalet sözleşmesi olduŞudur41. Bi-
sözleşmeye dayandıŞını belirtmiş bulunuyoruz.
zim de katıldıŞımız bu görüşün açıklanması için
öncelikle vekalet sözleşmesinin unsurları belir- Ancak; bir kaza sırasında o yerde tesadüfen bu-
lenmelidir, aşaŞıda bu konu hekimin sorumlulu- lunan hekimin, bilinci kapalı olan hastaya ilk
Şu esasları aşaŞıda açıklanmıştır42. müdahalesi veya ameliyatın genişletilmesi zorun-
luluŞunun doŞduŞu ve hastanın bu yönde rızası-
Hekimlik (tedavi) sözleşmesinin bir iş görme nın alınamadıŞı durumlarda saŞlık çalışanın tıbbi
sözleşmesi olarak vekalet sözleşmesidir. müdahalesi vekaletsiz iş görmenin tipik örneŞi
Gerçekten, hekim ve hasta arasındaki sözleşme- olarak gösterilmektedir. Böyle durumlarda, he-
den hekim için doŞan en önemli borç, sözleşme- kim, hastanın muhtemel iradesine dayanarak tıb-
nin amacına uygun olarak hastalıŞın teşhis ve te- bi müdahaleyi yapmaktadır45.
davisidir. Ancak, hekim için tedavi sözleşmesin-
Kısaca, saŞlık çalışanın hasta yararına vekaletsiz
den kaynaklanan yegane borç bu deŞildir. Heki-
iş görmesi, hastanın geçerli bir irade beyanında
min , “hastayı aydınlatma”, “sadakat ve özen gös-
bulunamadıŞı durumlarda söz konusudur.
terme”, sır saklama”, “kayda geçirme”, gibi yü-
kümlülükleri de vardır. Sözleşemeye uygun teda- Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde ise , tıb-
viden söz edilebilmesi için hekimin bu yükümlü- bi müdahale ilişkisinin daha çok sözleşmeye da-
lüklere de riayet etmesine baŞlıdır. Aksi takdirde yandıŞını, saŞlık çalışanın, hastaya karşı tıbbi mü-
hekim bu yüzden zarar gören hastaya karşı taz- dahaleden kaynaklı sorumluluŞunun da sözleşme
minat ödemek mecburiyetinde kalır. Hatta heki- ve haksız fiil sorumluluŞunun asıl olduŞunu be-
lirtmiş bulunuyoruz.
41
Bu görüşü savunanlar; Ayan s56, AşçıoŞlu, Tıbbi Yardım Ancak, tıbbın ve teknolojinin geldiŞi bugünkü
s.15, TandoŞan, Borçlar Hukuku, s. 416, Eren (Ayan,
s.51); Yargıtayın yerleşik içtihat kararları, hekim ile has-
düzeyde, tıbbi sorumluluŞun sadece haksız fiil ve
ta arasındaki sözleşmenin vekalet akti olduŞu yönünde- sözleşme sorumluluŞu ile sınırlandırılması; hem
dir. Nitekim Yargıtay 13 H.D. e. 2002/13959, K.2003/ hukuki ilişkinin kendine özgü yönlerine uyma-
2380 sayılı 6.3.2003 tarihli kararında “...dava, davalı dok- yacaŞı gibi, bu ilişki de objektif özen borcunun
torun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcu-
na aykırılık olgusuna dayanmaktadır (mk:qMST Store:
43
C/Program KAZANCI). Ayan, M., s.64.
42 44
Bkz, “Hekimin Sözleşme şlişkisinden DoŞan Sorumlulu- Yılmaz, B., s. 112
45
Şu” başlıŞı ve devamı. 9enocak, Z., s.103

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 99


belirleyiciliŞi karşısında, kusurun olmadıŞı du- miktar tazminat ödemek şeklinde ortaya çıkar.
rumda, zararın karşılanmamasının hakkaniyete Kusurlu olduŞuna karar verilen saŞlık çalışanı,
uymayacaŞı da düşünülerek, kanunda yer alan yukarıda belirtilen sorumluluk sebeplerinin var-
kusursuz sorumluluk durumlarının tıbbi müda- lıŞı ve şartlarının bulunması halinde hastanın hem
haleler yönünden de geçerli olmalıdır. maddi hem de manevi zararını tazmin etmek
Bilgileri olduŞu üzere, sebep sorumluluŞu olarak mecburiyetindedir.
isimlendirilen ve haksız fiil ile sözleşeme sorum- Tazminat davaları, kişilik hakkı tecavüze uŞrayan
luluŞu dışında kalan, kanundan doŞan sorumlu- kimsenin, tecavüz edene karşı, mümkün olduŞu
luklar “sebep olma” düşüncesine dayanmaktadır. kadar, tecavüz öncesi durumuna getirilmesini saŞ-
Sebep sorumluluŞunda,
sorumluluŞunda sorumluluŞun gerçekleş- lamak için başvurabileceŞi hukuki yollardır.46
mesi için sorumluluŞu doŞuran olayla zarar ara- Zarara uŞrayan hasta arada bir sözleşme ilişkisi-
sında sebep-sonuç ilişkisinin varlıŞı aranır. nin bulunduŞu durumda, yukarıda belirttiŞimiz
Sebep sorumluluŞunun en hafif şekli, olaŞan se- gibi dilerse haksız fiile, dilerse akde dayanarak
bep sorumluluŞudur ki, kusur sorumluluŞu ile maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Davalar-
tehlike sorumluluŞu arasında yer alır. OlaŞan se- dan birinin seçimi tazminatın hesaplanması yö-
bep sorumluluŞunda ne kusur ne de tipik tehlike nünden önemli farklılık yaratmayacaktır (BK.
sorumluluk sebebi deŞildir. Sorumluluk kanun- M.98/II). Buna karşılık gerek zamanaşımı açısın-
dan doŞmaktadır ve kanunda belirtilen objektif dan, gerekse kusursuzluŞun hekim tarafından is-
özen ödevinin ihlaline dayanmaktadır. patı açısından sözleşmeye dayanan dava tercih
Bu açıklamalar ışıŞında; hekimin istihdam eden edilecektir.47
kimse olarak yardımcı şahısların fiillerinden so- I- Maddi Tazminat
rumluluŞu, hususi hastane işletmecisinin kendi Maddi tazminat davası, maddi zararın tazmini saŞ-
ile hizmet akti ilişkisi içinde olan saŞlık persone- lamak amacına yöneliktir. Kişilik hakkı hukuka
linin eylemleri ile hastaya verdikleri zarardan so- aykırı olarak tecavüze uŞrayan kimsenin bu teca-
rumlulukları; kendilerinin kusuruna dayanma- vüz yüzünden malvarlıŞında meydana gelen azal-
yan, kanundan doŞan sorumluluklarıdır. ma, maddi tazminat istemine konu olur.
DiŞer yandan, teknolojik gelişmeler, tıp alanında Maddi tazminat tazminat davaları, genel nitelikte
kullanılan teşhis ve tedavi cihazların türlerine her ve parayla ölçülebilen, mameleki davadır. DoŞal-
geçen gün çeşitlilik getirmektedir. Bu alet ve ma- dır ki, kaynaŞına ve sebebine, zarar veren ile za-
kinelerin kurulumları, bakım eksikliŞi gibi du- rar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut
rumlarda hastanın zarar görmesi de mümkündür. olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek,
Bu hallerde de şartların oluşması halinde, heki- benzeri ölçütlere göre, zararın nitelik ve kapsamı
me/hastaneye karşı Borçlar Kanunun 58. madde- her olayın kendine özgü yapısı içersinde deŞişen
sindeki eser maliki sıfatıyla sorumluluŞu söz ko- bir yapı gösterecektir.
nusu olabilir. Zarar, aralarında daha önceden herhangi bir hu-
Ancak bizce, tıbbi müdahalelerden doŞan sorum- kuki ilişki bulunmayan kişiler arasında bir haksız
luluk kendi kurallarıyla özel olarak düzenlenme- eylem nedeniyle doŞabileceŞi gibi, aralarında söz-
lidir. Bu konuda ise Karayolları Trafik Kanundaki leşme ilişkisi mevcut kimseler arasında da söz-
gibi sebep sorumluluŞunun daha özel bir şekli leşmeye aykırı bir davranışın sonucu olarak da
olarak düzenlenmesi halinde tehlike sorumlulu- ortaya çıkabilir.
Şunun da söz konusu olabileceŞini düşünüyoruz. Tıbbi sorumlulukta maddi zarar; yükümlülüŞüne
3- Tıbbi Müdahalede Kötü
Kötü Uygulamanın Hukuki uygun bir müdahale gerçekleşseydi hastanın ka-
Sonuçları
46
Helvacı, S., Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar, s. 177, şs-
Tıbbi müdahalenin kötü uygulanmasından kay- tanbul, 2001
naklanan sorumluluk, esas itibariyle belirli bir 47
ReissoŞlu, s.15.

100 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


vuşacaŞı saŞlık durumu ile yapılan hatalı tedavi- de tutmak suretiyle ödenecek tazminatı belirler
nin gerçek sonuçları arasındaki parayla ölçülebi- (BK. Md.98/II). Hastanın yanlış bilgi verme, teş-
len farktır48. his ve tedaviye yönelik talimatlara uymama, teh-
KaynaŞı ne olursa olsun, zarar görenin arzula- likeli olduŞu önceden bildirilen bir tıbbi müdaha-
madıŞı bir azalmadır.Bir kimsenin iradesi dışında leye razı olma gibi ortak kusuru da nazara alınarak
malvarlıŞında meydana gelen eksilmeye maddi tazminat miktarı indirilebilir (BK. Md.44)50.
zarar adı verilir. Zarar, malvarlıŞının azalmasıyla Tıbbi müdahalede kötü uygulama neticesi hak
ortaya çıkabileceŞi gibi artması gerekirken art- sahiplerinin desteŞi olan hastanın ölümü gerçek-
maması, mahrum kalınması şeklinde de olabilir. leşmişse, hasta hayatta olsaydı, kendilerine bakıp
Maddi tazminat davaları, kişilik hakkı tecavüze ve gözetecek şekildeki kayıplarını “destedestek
destekten
uŞrayan kimsenin, tecavüz edene karşı, mümkün yoksun kalma”
kalma” zararlarını ifade eder. Ölüm ha-
ha-
olduŞu kadar, tecavüz öncesi durumuna getiril- linde,
linde zarar ve ziyan Borçlar Kanunun 45. mad-
mesini saŞlamak amacıyla başvurabileceŞi huku- desine göre tayin edilecektir.
ki yollardır. Ölüm hemen gerçekleşmişse, ölünün yıkanması,
Maddi tazminatın üst sınırı, uŞranılan tüm zarar- kefenlenmesi, tabut yaptırılması, cenaze ilan, gibi
ların toplamıdır. Eksilen malvarlıŞı, haksız fiil masrafları da maddi zarar olarak tazminatın için-
olayının ya da sözleşmeye aykırılıŞın meydana de yer almalıdır. Ölüm hemen meydana gelme-
geldiŞi tarihte mevcut olan mal varlıŞı deŞildir. mişse, zarar ve ziyan ölüm anına kadar yapılan
Eksilen malvarlıŞı, tıbbi müdahalede kötü uygu- tedavi masrafları ile olay anından ölüm anına ka-
lama olayından sonraki kişinin yapacaŞı tedavi dar desteŞin çalışamamasından doŞan gelir ka-
giderleri ya da beden gücündeki azalmanın gele- yıplarını da kapsar51.
cekteki kazanç ve ekonomik deŞer kaybını da Tazminatın hesaplanmasında diŞer unsur ise ta-
içerir. Maddi zararın içeriŞi tedavi giderlerini, ça- rafların kusur durumlarıdır.
lışma gücü Kayıplarını, ölüm halinde destekten
yoksun kalma zararlarını ve ölünün gömülmesi, Tıbbi müdahale sonucu meydana gelen başlıca za-
ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderlerini rarlar tedavi giderleri ve çalışma gücünün azal-
içerir. ması veya tamamen kaybı halinde oluşan zarar-
lardır. Tedavi masraflarını geniş olarak yorum-
Maddi tazminat kapsamına, her şeyden önce yeni lanmakta, yukarıda belirttiŞimiz şekilde yurt dı-
bir ameliyat ya da tedavi için yapılan masraflar şında yapılan tedavi masrafları da maddi tazminat
gibi fiili zararlar girer. kapsamında yer almaktadır.
Hastanın kusurlu tedavi sebebiyle ödemek zorun- Kural olarak, tıbbi müdahalede neticesinde doŞ-
da kaldıŞı tedavi masrafları, çalışma yeteneŞinin rudan doŞruya zarar gören kişilere tazminat öde-
kaybından doŞan zararları, iktisadi geleceŞinin nir. Ancak hastanın ölümü halinde, geride kalan
sarsılmasından dolayı uŞradıŞı zarar karşılanmak yakınları da destekten yoksun kalma tazminatı
zorundadır.49 MalvarlıŞının pasifinde meydana isteyebilir (BK: md. 45/II).52
gelen artmayı da maddi zarara dahildir.
Bu talebin yöneltilmesi için yoksun kalanların
Gerek sözleşme ve gerekse sözleşme dışı sorum- mutlaka ölenin yasal mirasçıları olmak zorunda
lulukta, uŞranılan zararın gerçek miktarını ispat deŞildir. Destekten yoksun kalanla, saŞlık çalışa-
yükü hasta (ve/veya yakınlarına) aittir. nı arasında bir hukuki ilişki bulunmadıŞı için,
Ne var ki, zararın gerçek miktarını tam olarak is- destekten yoksun kalanların istemleri, haksız fiil
patlamak çoŞu zaman imkansızdır. şşte uŞranılan (kusur) sorumluluŞu ilkelerine tabi olmaktadır.53
zarar miktarının tam olarak ispatlanmadıŞı hal-
lerde, hakim somut olayın özelliklerini göz önün- 50
ReisoŞlu, S., s.17, Özdemir, H., s.183
51
Yılmaz, B., s.216
48 52
Yılmaz, B., s.65 ReisoŞlu, S., s.17, Özdemir, H., s.182
49 53
Ayan, M., s.121, KılıçoŞlu, M., s.433, Özdemir, H., s.182 Özay, M., s.131

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 101


II-
II- Manevi Tazminat kapsamı yönünden de çok önemlidir. Çünkü, ma-
Manevi zarar deyiminden, maŞdurun kişiliŞine nevi tazminat ile zarar veren cezalandırılmamak-
yapılmış bir saldırı sonucu duyduŞu fizik ve psi- tadır. Tazminatın sınırının da bu anlamda amaca
şik ıstıraplar anlaşılır. Kavramı, zarar ölçütü ile uygun belirlenmesi gerekir. Kanun koyucu, ma-
örneklemek gerekirse, maŞdurun huzurunda, is- nevi tazminatın takdirinde hakime geniş bir tak-
teŞi dışında meydana gelen bir azalma söz konu- dir hakkı tanımıştır.
sudur. Burada, iki hususu birbirinden ayırmak ge- Tıbbi sorumluluk alanında manevi tazminatın
rekir; Manevi zarar, ancak maŞdurun objektif ola- hukuki dayanaŞını, Medeni Kanunun 24. madde-
rak kişilik haklarının saldırıya uŞraması halinde si ve vücut bütünlüŞünün ihlali ve ölüm halinde
söz konusu olur. Hayatına, vücut bütünlüŞüne Borçlar Kanunun 47. maddesi teşkil eder. Söz
yapılan saldırılardır. Objektif saldırı tek başına konusu madde, vücut bütünlüŞünü ihlal eden
yeterli deŞildir. Ayrıca saldırının sübjektif olarak kimseye veyahut adam ölmesi durumunda yakın-
maŞdur tarafından hissedilmesi de gerekir. Bu larına manevi tazminat ödenmesi konusunda
duruma göre manevi zarar, bir kişinin huzurunda takdir hakkı vermiştir. Bu maddeye göre, hakim
azalmaya yol açan fizik ve psişik ıstıraplar varsa- “hususi haller” dikkate alarak, bu kişilere tazmi-
yımına dayanır.54 nat ödenip ödenmeyeceŞine, ödenecekse bunun
Manevi tazminat istemi, kişilik hakkı hukuka ay- aŞırlıŞına somut olarak karar verecektir.58
kırı şekilde tecavüze uŞrayan kişinin duyduŞu Manevi tazminatın takdirinde objektif ve subjek-
manevi acının, elem ve ıstırabın giderilmesine tif unsurlar rol almaktadır. Bunlar maluliyet ora-
yöneliktir. Hukuki dayanaŞı ise Borçlar Kanunun nın yüksekliŞi, iş göremezlik durumu, çehrede
47. maddesi ile Medeni Kanunun 24. maddesi sabit iz bırakma veya zarar görenin yaşı gibi un-
teşkil eder. Medeni Kanun md. 24 hükümlerine surlar yanında zarar verenin kusurunun aŞırlıŞı
göre talep edilen manevi tazminat davaları, genel dikkate alınmaktadır.
nitelikte ve parayla ölçülebilen, mameleki bir da-
vadır. Manevi tazminatın takdirinde tarafların sosyal ve
ekonomik durumlarının tespiti gereklidir. Çün-
Hekimin faaliyeti de esas itibariyle hastanın be- kü, takdir olunacak tazminatta tarafların sosyal
den bütünlüŞü ve saŞlık deŞerlerine yöneldiŞin- ve ekonomik durumları gözetilmelidir. Yargıtayın
den, kişi, maddi zarar yanında manevi zarara da pek çok kararında vurgulandıŞı üzere ödeyen için
uŞrar55. yıkım, talep eden için ise bir zenginleşme aracı
Manevi tazminatın amacı, bu zararı gören kişi- olmaması gerekir.
nin, uŞramış olduŞu zararı, acı ve üzüntüleri din- Borçlar Kanun 47. maddesi manevi tazminatın
direcek veya hiç olmazsa azaltacak bir tatmin kapsamının belirlenmesinde hakime geniş bir
saŞlamaktır.56 takdir hakkı vermiştir. Bununla birlikte; her so-
Aynı zamanda ruhi ıstırabın dindirilmesini amacı mut olayın özelliŞine, talep edenin çektiŞi acı,
da vardır. Tıbbi sorumlulukta manevi zarar, tıbbi acının sürekliliŞi, yaşadıŞı tıbbi müdahalenin zor-
müdahalede kötü Uygulama sonucu olarak, has- luŞu, yaşı, işi, sosyal durumu gibi faktörler yanın-
tanın duyduŞu bedensel veya manevi acıyı, hayat da zarar verenin kusurunun aŞırlıŞı dikkate alı-
zevklerinde meydana gelen azalmayı ifade eder.57 nacaktır. ÖrneŞin bir ses sanatçısının tıbbi mü-
Manevi tazminat gerçek anlamda bir tazminat dahalede kötü uygulama neticesi ile konuşma ye-
olmadıŞı gibi ceza hiç deŞildir. Burada amaç, za- teneŞinin kaybı ile bir ressamın konuşma yetene-
rar görenin duyduŞu acının hafifletilmesi, onda Şinin kaybı aynı olarak deŞerlendirilemeyecektir.
bir tatmin duygusu yaratılmasıdır. Bu tazminatın Manevi tazminatta, vücut bütünlüŞüne ve kişilik
haklarına saldırıda; vücut bütünlüŞü ve kişilik
54
Deschenaux, H., Tercier, P., s.24 deŞerleri saldırıya uŞrayan kişi hak sahibidir.
55
Ayan, s.110.
56
Öztürkler, C., s.115
57 58
Öztürkler, C., s.41 Öztürkler, C., s.115

102 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Ölüm halinde ise hak sahibi, kural olarak ölenin dahale de, kişinin yaşam hakkına, kişilik deŞerle-
yasal mirasçıları olmaktadır. rine karşı bir müdahaledir. Ayrıca her tıbbi mü-
Manevi tazminat için kan baŞı ve sıhri hısımlık dahale, bünyesinde belirli riski de ihtiva eder;
şart deŞildir. bununla birlikte, hukuk düzeninin olumlu karşı-
ladıŞı, yapılmasına izin verdiŞi müdahaledir.
Manevi tazminat, gerçek anlamda bir tazminat
olmamakla birlikte, bir ceza da deŞildir.Manevi Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluŞu için; ka-
tazminat, zarara uŞrayanda bir huzur hissi, bir nunen tıbbi müdahalede bulunmaya yetkili kişi
tatmin duygusu vermelidir. tarafından gerçekleştirilmesi ve tedavi gibi huku-
ken kabul edilen bir amaçla, hastanın ayrıntılı
III-
III- Zamanaşımı şekilde aydınlatılması ile bu aydınlatmaya dayalı
Zamanaşımı, kanunun belirttiŞi sürelerin belirli rızasının alınması, yapılan müdahalenin tıp bili-
koşullar altında geçmesiyle bir hak kazandıran minin uygulama ve esaslarına uygun olması ge-
veya bir yükümlülükten kurtulmayı saŞlayan sü- reklidir. SaŞlık çalışanın, kast veya ihmalle, stan-
redir. Geçen sürenin etkisi, kanunun belirlediŞi dart uygulamayı yapmaması, geç ve/veya yanlış
sürelerde hakkın kullanılmaması durumunda teşhis, geç ve/veya yanlış tedavi ya da tedavi ver-
hakkın müeyyidesinin ortadan kalkmasıdır. meme, hastayı terk etme, tıbbi müdahalede kötü
Kusurun kurucu unsur olduŞu tazminat davala- uygulamadır.
rına ilişkin zamanaşımı süreleri Borçlar Kanunun Medeni Hukuk yönünden hukuki sorumluluk,
60. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Hü- hukuka aykırı davranışla hastaya verilen zararın
kümde, üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş- tazmini yükümlülüŞünü ifade eder ki, sonucu ise
tür. Buna göre maddi ve manevi tazminat talebi, hastanın maddi ve manevi zararlarının tazminatla
zararın ve failin (tazmin yükümlüsünün) öŞre- giderilmesidir.
nildiŞi andan itibaren 1 yıl içinde ileri sürülmek
zorundadır. Nitekim aynı hükme göre, tazminat
davaları zarar verici fiil veya olayın vukuundan
itibaren 10 yıl içinde açılmalıdır. Yani 1 yıllık sü-
re, fiilden itibaren 10 yıl ile sınırlandırılmıştır.
Davaya konu eylem, aynı zamanda suç teşkil edi-
yor ve Ceza Kanunda daha uzun bir zamanaşımı
süresi öngörülmüşse, tazminat davasına ceza za-
manaşımı süresi uygulanacaktır.
tamamen gerçekleşmiş olmayacaŞı için, zamana-
şımı süresi bu gelişen
SaŞlık çalışanı ile hasta arasındaki ilişkinin veka-
let veya istisna akti hükümlerine tabi olduŞu du-
rumda ise, Borçlar Kanunun 126/f.IV maddesi
uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabi olacaktır.
Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen sü-
reler, haksız fiil SorumluluŞunda geçerli olduŞu
gibi olaŞan sebep sorumluluŞu, adam çalıştıranın
sorumluluŞu ve yapı eseri malikinin sorumluluŞu
içinde uygulanır.
SONUÇ
Kural olarak, insanın vücut ve ruh bütünlüŞüne
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. Tıbbi mü-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 103


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 104-107

Meclis Başkanlık Divanı’nın Bireysel ve Düzenleyici Đdari Đşlemleri


Abdurrahman Saygılı*

Giriş* sı yapılabilir. Fransız modelinde, Başkanlık Diva-


Parlamenter rejimde Meclis Başkanı ve Başkanlık nı tüm yönetsel, hukuki ve yürütme işlerinden
Divanı, parlamento yaşamının anayasa ve içtüzük sorumlu, seçilmiş bir kuruldur. Meclis Başkanı
hükümlerine göre aksamadan sürmesini saŞla- ise, “parlamentoyla ilgili işleri yöneten Başkanlık
makla görevli organların başında gelmektedir. Bu Divanının başı”2 sıfatını haizdir. Başkan, idari iş-
organlar, yasama organı içinde yürütme işlevi leri doŞrudan yapmamakta, sadece gözetlemekle
görmekte; böylece, yasama organı adına parla- yetinmektedir.
mentonun içi ve dış etkinliklerini düzenleme, Başkanlık Divanı yasama organı içerisinde yer al-
destekleme ve temsil etme görevini üstlenmiş makla beraber, aynı zamanda idari işleyişi de saŞ-
olmaktadır. Daha doŞru bir deyişle, Meclis Baş- lamakla görevlidir. Bu yüzden, tıpkı idari bir or-
kanlıŞı ve Başkanlık Divanı yasama organının gan gibi idari işlemler tesis etmektedir. Özellikle
“somut eli” görünümündedir. 1961 Anayasası döneminde bu organın yaptıŞı iş-
Meclis BaşkanlıŞı ve Başkanlık Divanının çaŞdaş lemlerin idari nitelikte mi olduŞu, yoksa yasama
parlamentolar incelendiŞinde üç farklı model göz işlemi mi olduŞu tartışılmış; bu konuda, Danış-
önüne alınarak deŞerlendirildiŞi görülecektir. Bu tay’ın farklı kararlar verdiŞi görülmüştür. Aynı
modeller, Westminister modeli, Amerikan Kong- durum, 1982 Anayasası dönemi içinde de söyle-
re modeli ve Fransız Divan modelidir.1 nebilir. Bu sebeple, makalede, TBMM Başkanlık
Türk parlamento tarihine bakıldıŞında, Kanun-u Divanının idari işleyişi sırasında yaptıŞı bireysel
Esaside yapılan 1909 Anayasa deŞişiklikleriyle (birel) idari işlemleri ile düzenleyici idari işlem-
Meclis BaşkanlıŞı ve Başkanlık Divanının yapı- lerinin hangi hukuki rejime tabi olacaŞı, kısaca,
lanmasının Fransız Modeline benzediŞi saptama- incelenecektir.
I- Genel Olarak Devletin Hukuki Fonksiyonları-
Fonksiyonları-
* Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Çevre Huku- nın Ayrılması
ku Anabilim Dalı Devletin hukuki fonksiyonları; idare hukukuyla
1
“Westminster Modelinde, parlamentonun başı olarak
Meclis başkanın birincil rolü, ‘Meclis görüşmelerinin ta- ilgili genel kitapların hemen başında yasama
rafsız hakemi’ olarak davranmaktır[…]ABD Kongre Mo- fonksiyonu, yürütme fonksiyonu ve yargı fonksi-
delinde, Meclis Başkanı sadece tarafsız bir hakem deŞil yonu şeklinde üçlü bir ayırıma tabi tutularak
aynı zamanda çoŞunluk partisini lideri olarak yasama açıklanmaktadır. Özetle belirtilecek olunursa, ya-
gündemini etkili biçimde kontrol eder[…]ABD Kongre
Modelinde, aynı zamanda çoŞunluk lideri konumundaki sama fonksiyonuyla devletin kural koyduŞu, yü-
Başkan yasama gündemini belirler; Buna karşılık şngiliz rütme fonksiyonuyla devletin koyduŞu kuralları
Westminster Modelinde Başkan, azınlık partisinden bile uyguladıŞı ve yargı fonksiyonuyla devletin birey-
seçilebilir; başlıca sorumluluŞu ise, görüşmelerin tarafsız ler arasında ve bireyle devlet arasında ortaya çı-
hakemi olmasıdır.” Bkz. 9eref şba, Türkiye’de Meclis
BaşkanlıŞı ve Başkanlık Divanı,
Divanı Nobel Yay., Ankara
2
2001, s. 3. Ibid., s. 3.

104 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


kan uyuşmazlıkları çözdüŞü ifade edilebilir. Bu larına şüphe yoktur.”5
fonksiyonları birbirinden ayırmak için doktrinde Ancak doktrinde bu görüşe katılmayan bazı ya-
maddi ve şekli (organik) ölçütler kullanılmakta- zarlar; meclisin idari organlarının aldıkları karar-
dır. ları, organik bakımdan yasama işleminin bir çe-
Maddi ölçüt, bu fonksiyonların yerine getirilme- şidi olarak görmektedirler. Giritli/Bilgen/Akgü-
sinde başvurulan işlemlerin hukuki mahiyetini ner, “TBMM Başkanı ve Başkanlık Divanı, Mecli-
esas almaktadır. Buradan hareketle, yasama orga- sin yönetimine ilişkin kararlar almakta, yani kimi
nının genel, sürekli, objektif, kişisel olmayan ku- işlemler yapmaktadır. Bununla birlikte, organik
rallar koyması, onun yasama fonksiyonunu yeri- açıdan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir or-
ne getirdiŞi anlamına gelir. ganı olduŞu, idare organına ve onun hiyerarşisine
9ekli ölçüt ise, bu fonksiyonları ifa eden organa baŞlı olmadıkları için, bu makamlar, organik an-
ve onların yapılış şeklilerine bakılarak yapılan lamda idari makam sayılmazlar. Bu nedenle iş-
ayrıma verilen addır. Buna göre, yasama organı lemleri de, organik açıdan idari olmayıp, Yasama
tarafından yapılan işlemler yasama fonksiyonu- işlemlerinin bir türünü oluştururlar ve ‘Yasama
dur. 9öyle ki, yasama organınca yapılan bir işlem, işlemi’ kabul edilmeleri gerekir”6 demektedirler.
maddi açıdan idari işleme benzese de, aslında bir Bu konuda Danıştay’ın birçok kararı bulunmak-
yasama işlemidir. tadır. Bunlardan ikisini örnek verebiliriz:
şdari işlem yasama işleminden şekli ölçüt esas Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunun verdiŞi
alındıŞında kolayca ayrılabilir. Kısaca, yasama bir kararda, “[…] davaya konu teşkil eden fiilin
organı tarafından yapılan işlemler yasama işlemi, yasama kuvvetine dahil bir uzuvdan sadır olması
idari organın yaptıŞı işlemler de idari işlemlerdir. itibariyle bu bakımdan idari davaya konu teşkil
O halde, parlamento içerisinde yer alan Başkanlık edecek mahiyette bulunmamasına binaen”7 dava-
Divanı gibi bir organın yaptıŞı işlemlerin yasama yı reddetmiştir. Danıştay Meclis BaşkanlıŞının
işlemi niteliŞinde mi, yoksa idari işlem niteliŞin- yaptıŞı idari işlemi, organik ölçüt çerçevesinde
de mi olduŞu analiz etmek gerekmektedir. deŞerlendirmiş ve niteliŞini yasama işlemi olarak
görmüştür.
II-
II- Meclis Başkanlık Divanının şdari Nitelikteki
şşlemleri Oysa TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunun tesis
ettiŞi bir işleme karşı açılan davayı inceleyen Da-
Meclis Başkanlık Divanının işlemlerinin niteliŞi nıştay 5. Dairesi, TBMM BaşkanlıŞının işlemleri-
hakkında doktrinde bir tartışma bulunmaktadır. nin fonksiyonel anlamda idari nitelik taşıdıŞını
Kemal Gözler, bu organların işlemlerini idari ni- ifade etmiş ve kararında şu ibarelere yer vermiş-
telikte görmekteyken;3 ErdoŞan Teziç, Meclis tir: “[…] TBMM Genel Kurulunun ve TBMM şç
Başkanlık Divanının aldıŞı kararların ya da yaptı- TüzüŞüne göre oluşturulmuş olan Plan ve Bütçe
Şı işlemlerin şekli bakımdan yasama işlemi oldu- Komisyonunun Anayasa sistemi içinde “idari ma-
Şunu savunmaktadır.4 Teziç bu işlemler arasında kam” olarak düşünülmesi hiçbir şekilde müm-
idari nitelikte veya idari düzenleyici işlemler ni- kün deŞildir. TBMM BaşkanlıŞınca TBMM’de gö-
teliŞinde olanların varlıŞını kabul etmekte ve rev yapan personel hakkında tesis edilen işlemle-
şöyle demektedir: “[B]ir de, yasama meclislerinin re karşı açılan davalarda ise, bu işlemler fonksi-
idari servislerinin aldıkları kararlar vardır. Bunlar yonel açıdan idari nitelik taşıdıklarından ve
organik bakımdan yasama işlemi olarak görülür- TBMM Genel Kurulu ve Komisyonlarının bir ta-
ler. Fakat maddi bakımdan idari nitelikte olduk- sarrufu olarak düşünülemeyeceŞinden durum

3 5
Kemal Gözler, şdare Hukuku,
Hukuku C. I, Ekin Kitabevi Yay., Ibid., s. 20.
6
Bursa 2003, s. 517vd. şsmet Giritli/Pertev Bilgen/Tayfun Akgüner, şdare
şdare Hu-
Hu-
4
ErdoŞan Teziç, Türkiye’de 1961 Anayasasına Göre Ka-
Ka- kuku,
kuku Der Yay., şstanbul 2001, s. 802-803.
7
nun Kavramı,
Kavramı Fakülteliler Matbaası, şstanbul 1972, s. DDGK, E. 947/46, K. 947/46, K.t. 16.5.1947, Danıştay
20. Kararları Dergisi,
Dergisi Sayı: 36-37, s. 62.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 105


uyuşmazlık konusu işten farklı bir niteliŞe bü- Bunun cevabını aramadan önce, Anayasanın 124.
rünmekte ve bu konudaki davalar idari yargı maddesinde yer alan hüküm, yani yönetme yap-
mercilerinin görev alanına girmektedir.”8 ma yetkisinin tahdidi olup olmadıŞını hakkında-
GörüldüŞü gibi, Danıştay ilk kararda, Meclis Baş- ki görüşleri aktaralım. Sıddık Sami Onar, 1961
kanlıŞı tarafından alınan idari nitelikteki kararı Anayasasının bu hükme karşılık gelen 113. mad-
organik ölçüte baŞlı kalarak yasama işlemi olarak desi hakkında yetki konusunu incelerken, bu
deŞerlendirmiştir. Buna karşılık sonraki tarihli konuda üç farklı görüşün olduŞunundan bahse-
kararında Danıştay, maddi ölçütü kullanarak ön- der. Onar’ın aktardıŞına göre, bir görüş, Anaya-
ceki görüşünün aksine bir hüküm vermiştir. sanın 113. maddesindeki yetkinin tahdidi oldu-
Şunu, bunun dışında hiçbir kuruluşun yönetme-
Doktrinde Meclis Başkanlık Divanının yaptıŞı iş- lik çıkaramayacaŞını savunmaktadır. DiŞer görü-
lemlere genel bir başlık ile ‘yasama organının ida- şe göre ise, Anayasada belirtilen kuruluşlardan da
ri işlemleri’ adı verilmektedir. Bunlar da esas ola- yönetmelik çıkartılabileceŞini, fakat bunların yap-
rak yasama organında çalışan ve parlamento üye- tıkları düzenleyici işlemlerin yönetmelik adını ta-
si olmayan, yani idari personele ilişkin işlemler- şımayacaŞını ileri sürmektedir. Son görüş yanlıla-
dir. Meclis başkanlık Divanı, bireysel idari işlem rı, Anayasadaki hükmün yetki açısından, tahdidi
niteliŞinde işlemler yapabileceŞi gibi düzenleyici olmadıŞını bir örnek niteliŞinde olduŞunu, kısa-
işlemlerde yapabilmektedir.9 ca karar alma yetkisine sahip her yetkili merciin
III-
III- Meclis Başkanlık Divanının Düzenleyici şş-
şş- yönetmelik çıkarabileceŞini kabul etmektedir.10
lemleri Onara göre, kendi görev alanlarını ilgilendirmek
şartıyla her idari organ yönetmelik çıkarabilecek-
Düzenleyici idari işlemlerin idarenin faaliyet şe-
tir.11 Oysa Lütfi Duran, düzenleyici işlem yapma-
killerinden biri ve onun düzenli işlemesinin, do-
nın istisnai bir yetki olmasından bahisle, Anaya-
layısıyla düzenli idare ilkesinin bir belirtisi oldu-
sanın yönetmelik çıkarmaya yetkili makam ve
Şu söylenmektedir. Bu sebeple, idare alanına da-
kuruluşların tahdidi olduŞunu belirterek, Onar-
hil her merci kendi görev alanının işlemesini saŞ-
dan farklı düşünmektedir.12
lamak amacıyla düzenleyici işlem yapma yetkisi-
ne genel olarak sahiptir. Ancak bu genel düzen- 9imdi ilk soruya geri dönülürse, yukarıdaki açık-
leme yetkisinin iki sınırı bulunmaktadır. Birinci lamalar ışıŞında sorunu 124. madde açısından
sınır, normlar hiyerarşisinde üst hukuk kuralla- çözmek gerekecektir. Anayasanın 124. madde-
rına uygun olmalıdır. DiŞer sınır ise, düzenleyici sindeki koşullar dikkate alındıŞında, TBMM’nin
işlem yapan o organın görev alanına taşmayan bir devlet tüzelkişiliŞinden ayrı bir tüzelkişiliŞi ol-
işlem yapılmasıdır. madıŞı için yönetmelik yapamayacaŞı düşünüle-
bilir. Teziç, Anayasal sistem içerisinde kalınarak
Düzenleyici işlemlerde tüzük, yönetmelik, karar, yapılacak bir yorumla Meclis Başkanlık Divanı-
sirküler, genelge gibi bütün objektif düzenleme- nın, yönetmelik ya da talimatname başlıŞı altında
leri kapsar.Bu başlık altında düzenleyici işlem- ortaya çıkan işlemlerinin düzenleyic genel işlem-
lerden biri olan yönetmelik incelenecektir. ler sayılmaması gerektiŞini ifade etmektedir.13
Kural olarak, idari işlemler, idari organ ve ma- Kemal Gözler ise, Teziç’in aksine, icrai karar al-
kamların idare alanındaki irade açıklamaları ola- ma yetkisine sahip her makamın düzenleyici iş-
rak kabul edildiŞine göre, Meclis Başkanlık Diva- lemler yapabileceŞi hatırlatarak, TBMM Başkan-
nının çıkardıŞı yönetmeliklerin hukuksal daya- lık Divanının düzenleyici işlemler yapabileceŞi
naŞı nedir sorusu akla gelebilir.
10
Sıddık Sami Onar, şdare Hukukunun Umumi Esasları,
8
D5D, E. 1987/2379, K. 1987/1785, K.t. 16.12.1987, Da- C.I, şsmail Akgün Matbaası, şstanbul 1966, s. 393-394.
11
nıştay Dergisi,
Dergisi Sayı: 70-71, 1988, s. 273. Onar, şdare Hukukunun Umumi Esasları, s. 393.
9 12
Ayrıntı için bkz. ErdoŞan Teziç, Türk Parlamento Hu-
Hu- Lütfi Duran, şdare Hukuku Dersleri, Fakülteliler Matba-
kukunun Kaynakları ve şlgili Anayasa Mahkemesi Karar-
Karar- ası, şÜHF Yay., şstanbul 1982, s. 422.
13
ları,
ları Fakülteliler Matbaası, şÜHF Yay., şstanbul 1980, s. Teziç, Türk Parlamento Hukukunun Kaynakları ve şlgili
47-54. Anayasa Mahkemesi Kararları, s. 52-53.

106 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


görüşünü ileri sürmektedir.14 Buna karşılık, Tah- yaptıŞı düzenleyici işlemler açısından ortaya çık-
sin Bekir Balta konuya farklı bir açıdan yaklaş- maktadır. Bu tür işlemlerin hukuk devletinde baŞ-
makta ve Anayasada yer alan yönetmelik kavra- lı olacakları hukuksal rejim nedir sorusu askıda
mının uygulama yönetmeliŞini karşıladıŞını söy- kalmamalıdır.
lemektedir. Balta, yönetmelikleri, uygulama yö- O yüzden, “Meclis başkanlık divanının ‘düzenle-
netmeliŞi ve adi yönetmelik şeklinde kategorileş- yici işlemleri’ organik bakımdan yasamaya baŞlı
tirerek, bir kurumun iç düzeni ve mensuplarına kuruluş tarafından yapılmış olmalarına raŞmen
ilişkin olan yönetmeliklere adi yönetmelik de- ‘idare alanına’ ilişkin olmaları, fonksiyonel ba-
mektedir.15 Kısaca Balta’nın kategorisinden hare- kımdan idari nitelikte olmaları nedeniyle idari iş-
ketle Meclis Başkanlık Divanının çıkardaŞı yö- lemlerin hukuksal rejimine baŞlamak gerekir.”18
netmelikleri adi yönetmelik şeklinde belirleyebi-
liriz. Ancak Teziç’in de haklı olarak belirttiŞi gi-
bi, Türk hukuk sisteminde böyle bir ayırım mev-
cut deŞildir.16 Teziç’e göre, bu idari işlemler olsa
olsa idari karar niteliŞindedir. Bu görüşün daya-
naŞı da, uygulamada bu işlemlere başkanlık di-
vanı kararı denilmesi ve Resmi Gazetede yayın-
lanmamalarına baŞlamaktadır.17 Oysa bu görüşe
katılma olanaŞı bulunmamaktadır. 1982 Anaya-
sasının 124/2 maddesinde, “hangi yönetmelikle-
rin Resmi Gazetede yayınlanacaŞı kanunda belir-
tilir” şeklinde bir hüküm olduŞuna göre, Teziç’in
gerekenlerinden biri dayanaksız kalmaktadır. Ay-
rıca bu işlemlere uygulamada karar adı verilmesi,
o işlemlerin niteliŞi belirlemede ölçüt olarak alı-
namaz.
Sonuçta, Meclis Başkanlık Divanı, ister kabul edil-
sin ister edilmesin, 1961 Anayasasından beri dü-
zenleyici işlemler yapmaktadır. TBMM Telefon
YönetmeliŞi, TBMM Araç ve 9ofer Hizmet Yönet-
meliŞi, Parlamento muhabirlerinin parlamento-
daki çalışmalarını düzenleyen talimatname gibi
düzenleyici işlemler örnek olarak verilebilir.
Sonuç
Meclis Başkanlık Divanının idari işlemlerle
TBMM’nin iç düzene ilişkin düzenlemeler yap-
maları, niteliŞi gereŞi kaçınılmaz olmaktadır. Ak-
sini düşünmek, hukukun genel ilkeleri esas alın-
dıŞında, hukuki bir sorunu sonuçsuz bırakmak
anlamına gelecektir. Ancak asıl sorun, Divanın

14
Gözler, şdare Hukuku, s. 519.
15
Tahsin Bekir Balta, şdare
dare Hukuku I, Genel Konular,
Konular An-
kara Üniversitesi Basımevi, SBF Yay., Ankara 1972, s.
181.
16
Teziç, Türk Parlamento Hukukunun Kaynakları ve şlgili
18
Anayasa Mahkemesi Kararları, s. 53 dn. 89. Teziç, Türk Parlamento Hukukunun Kaynakları ve şlgili
17
Ibid., s. 53. Anayasa Mahkemesi Kararları, s. 53-54.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 107


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 108-128

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda Arama ve Elkoyma Usulü


Şentürk Çıldır - Hüseyin Denizhan*

GşRş9*11 Arama kavramı, 5271 sayılı CMK’da tanımlan-


Sözlükte, “aramak işi, taharri” anlamına gelen mamıştır. Ancak, arama yapılacak kişiler ile nere-
arama kavramı, hukuk terminolojisinde ise, “sak- lerde arama yapılacaŞı ve arama şartları, anılan
lanan sanıŞın ve suç belgelerinin elde edilmesi Yasada düzenlenmiştir.
için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde ve- 01.06.2005 günlü ve 25832 sayılı Resmi Gazete-
ya eşyasında yapılan araştırma işlemi” anlamında de yayımlanan Adlî ve Önleme Aramaları Yönet-
kullanılmaktadır. meliŞi’nin “adlî arama ve kapsamı” başlıklı 5.
Arama, gizli ya da saklı olan bir şeyin ortaya çı- maddesinde adlî arama, “bir suç işlemek veya
karılması faaliyetidir. Kural olarak, hâkim, gecik- buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüp-
mede sakınca bulunması halinde Cumhuriyet sav- hesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüp-
cısı ve bunun da mümkün olmaması halinde de helinin, sanıŞın veya hükümlünün yakalanması
kolluk amirinin yazılı emri ile gerek şüpheli veya ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde
sanıŞın yakalanması ve gerekse delil olan eşyaya edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile
elkonulması amacıyla, kişinin mesken ve sair
venlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
yerleri ile üst ve eşyasında yapılan araştırma iş- saŞlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak
lemlerinin tümüdür. ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
Arama, ceza yargılamasında suçluların yakalan- birkaçına baŞlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim ka-
rarı olmadıkça; yine bu sebeplere baŞlı olarak gecikme-
ması ve suç delillerinin ortaya çıkarılması için sinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kı-
başvurulan geçici bir koruma tedbiridir. lınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü,
özel kâŞıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konula-
Arama kavramının, kişi hak ve özgürlükleriyle
maz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
sıkı bir ilişki içerisinde bulunması karşısında, hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
Anayasa koyucu da bu konunun önemine binaen itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koy-
bazı düzenlemelere yer vermiştir.2 ma kendiliŞinden kalkar.
Madde 21 - (DeŞişik madde: 03.10.2001 – 4709 s. Y. 6.
m.) Kimsenin konutuna dokunulamaz. Milli güvenlik,
* Yargıtay 7. Ceza Dairesi Tetkik Hâkimleri. kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel saŞlık
1
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hakkında da- ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve öz-
ha geniş bilgi için bakınız: “Açıklamalı-şçtihatlı-Gerek- gürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birka-
çeli 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu”, 9en- çına baŞlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı ol-
türk ÇILDIR-Hüseyin DENşZHAN; Seçkin Yayıncılık, madıkça; yine bu sebeplere baŞlı olarak gecikmesinde
Ankara 2008. sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
2
1982 Anayasası’nın ilgili hükümleri: merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna
Madde 20 - Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konu-
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve lamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görev-
aile hayatının gizliliŞine dokunulamaz. (Mülga üçüncü li hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koyma-
cümle: 03.10.2001 – 4709 s. Y. 5. m.) dan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el
(DeŞişik fıkra: 03.10.2001 – 4709 s. Y. 5. m.) Milli gü- koyma kendiliŞinden kalkar.

108 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


hayatının gizliliŞinin sınırlandırılarak konutun- I. 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESş KANU-
KANU-
da, işyerinde, kendisine ait diŞer yerlerde, üze- NU’NDA ARAMA
rinde, özel kâŞıtlarında, eşyasında, aracında 5271 1. Kapalı Yerlerde Arama
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diŞer kanun-
lara göre yapılan araştırma işlemi” şeklinde ta- A. 9üpheli veya SanıŞa Ait Yerlerde Yapılan Ara-
Ara-
nımlanmıştır. ma
Bu düzenlemeye göre, arama yapılacak yerler aşa- a. Aramanın Amacı
Şıda sayılmıştır: 9üpheli veya sanıŞa ait yerlerde yapılacak arama
—konutta, 5271 sayılı CMK’nın 116. maddesinde5 düzen-
lenmiştir. Buna göre,
—işyerinde,
—YakalanabileceŞi veya
—kendisine ait diŞer yerlerde,
—Suç delillerinin elde edilebileceŞi hususunda
—üzerinde, makul şüphe varsa;
—özel kâŞıtlarında, —9üphelinin veya sanıŞın
—eşyasında, —Üstü,
—aracında. —Eşyası,
5271 sayılı CMK, 1412 sayılı CMUK’nın 943 ve —Konutu,
95.4 maddelerine paralel olmakla birlikte, kişi öz-
gürlüŞüne korumaya yönelik ve şüpheli veya sa- —şşyeri veya
nıklara yönelik aramayla diŞer kişilere yönelik —Ona ait diŞer yerler aranabilir.
aramayı farklı maddelerde ayrıntılı bir şekilde Anılan maddeye göre arama yapılmasının iki
düzenlemiştir. amacı bulunmakta olup, bunlar;
—9üpheli veya sanıŞın yakalanması,
—Suç delillerinin elde edilmesi.
9üpheli veya sanıŞa ait yerlerde arama yapılabil-
3
Maznuna, şerikine ve yataŞına ait yerlerin ve şeylerin mesi için, şüpheli veya sanıŞın yakalanabileceŞi
aranması
Madde 94 - Bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut
veya suç delillerinin elde edilebileceŞi hususunda
yataklık etmek şüphesi altında bulunan kimsenin evi ile “makul şüphe” bulunması gerekir.
ona ait sair mahallerde aranma yapılabileceŞi gibi gerek “Makul şüphe” kavramı yoruma ve dolayısıyla da
üzeri ve gerek eşyası dahi aranabilir.
Bu arama şüphe altında bulunan kimsenin yakalanması takdir yetkisini kullanmaya açık bir kavramdır.
maksadiyle yapılabileceŞi gibi sübut delillerinin meyda- Anılan kavram, Adlî ve Önleme Aramaları Yö-
na çıkarılması umulan hallerde dahi yapılabilir. netmeliŞi’nin (Arama YönetmeliŞi diye anılacak-
4
Maznun ile şerikinden ve yataŞından başka kimseler tır) “makul şüphe” başlıklı 6. maddesinde aşaŞı-
hakkındaki arama
Madde 95 - Yukardaki maddede yazılı kimselerden baş-
daki şekilde açıklanmıştır.
kalarının gerek üzerlerinde ve gerek eviyle sair mahal- “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar
lerde arama, ancak maznunun yakalanması veya suçun
karşısında genellikle duyulan şüphedir.
izlerininin takibi veya muayyen bazı eşyanın zaptı mak-
sadiyle yapılabilir. Makul şüphe, aramanın yapılacaŞı zaman, yer ve
Bu hallerde aramanın yapılması, aranılan şahsın veya ta- ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların dav-
kip edilen izlerin yahut zaptedilecek eşyanın aranılacak
şahıs veya mahallerde bulunduŞunu istidlal ettirebilecek
5
vakıaların vücuduna baŞlıdır. 9üpheli veya sanıkla ilgili arama
Bu takyit, maznunun içinde tutulduŞu veya takibi sıra- Madde 116 – (1) YakalanabileceŞi veya suç delillerinin
sında girdiŞi mahallerle emniyeti umumiye idaresinin elde edilebileceŞi hususunda makul şüphe varsa; şüphe-
nezareti altında bulunan bir şahsın oturduŞu mahaller linin veya sanıŞın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona
hakkında cari deŞildir. ait diŞer yerler aranabilir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 109


ranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun ta- Ayrıca aramanın yapılabilmesi için kişinin özel-
şındıŞından şüphe ettiŞi eşyanın niteliŞi gibi se- likle şüpheli veya sanık statüsüne girmiş bulun-
bepler göz önünde tutularak belirlenir. ması da gerekmez; tahmin yeterlidir.
Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen Madde, aramada kamusal yarar ile kişisel haklar
emarelerin var olması gerekir. arasındaki dengeyi bu suretle kurmaya çalışmak-
Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara da- tadır.”
yanması şarttır. b. Arama Zamanı
Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacaŞını ve- Arama, kararda veya yazılı emirde belirtilen süre
ya belirli bir kişinin yakalanacaŞını öngörmeyi içerisinde yapılır. Her arama kararı, aksine bir
gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” hüküm içermiyorsa sadece bir kez arama yapma
Buna göre, makul şüphenin özellikleri aşaŞıdaki yetkisi verir. Aramanın amacını tehlikeye sokan
gibidir: acil bir durum yoksa adlî arama gündüz yapılır.
—Makul şüphe, Arama zamanına ilişkin düzenleme 5271 sayılı
—Aramanın yapılacaŞı zaman, yer ve ilgili kişi- CMK’nın 118. maddesinde6 bulunmaktadır. Buna
nin veya onunla birlikte olanların davranış tutum göre, konut, işyeri veya diŞer kapalı yerlerde
ve biçimleri, gece vaktinde arama yapılamaz (5271 s. CMK
—Kolluk memurunun taşındıŞından şüphe ettiŞi m.118/1.). Gece vakti deyiminden, güneşin bat-
eşyanın niteliŞi gibi sebepler göz önünde tutula- masından bir saat sonra başlayan ve doŞmasın-
rak belirlenir. dan bir saat evvele kadar devam eden zaman sü-
resi anlaşılmalıdır (5237 sayılı TCK m. 6/e). Ara-
—Somut olaylar karşısında genellikle duyulan
maların gece vakti sayılan zaman dilimi dışında
şüphedir.
yapılması gerekir. Ayrıca bu yerlerde kolluk âmi-
—şhbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var rinin yazılı emriyle de arama yapılamaz.
olması gerekir.
Ancak, aşaŞıda sayılan hallerde gece vakti sayılan
—9üphenin somut olgulara dayanması şarttır. zaman diliminde de arama yapılabilir (5271 s.
—Belirli bir şeyin bulunacaŞını gösteren somut CMK m.118/2.):
olgular bulunmalıdır. —Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan
—Belirli bir kişinin yakalanacaŞını gösteren so- hâllerde
mut olgular bulunmalıdır.
—Yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da,
Madde gerekçesinde de aramanın ne için yapıla-
—Firar eden kişi,
caŞı ve şartları aşaŞıdaki şekilde açıklanmıştır:
—Tutuklu veya
“Maddeye göre arama:
1. Suç işlediŞi sanılan, şerik oldukları veya yatak- —Hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla ya-
lık ettiŞi düşünülen kişilerin konutlarında, adı pılan aramalar.
geçenlere ait diŞer yerlerde, üstlerinde veya bun- —Geceleyin herkesin girip çıkabileceŞi 2559 sa-
lara ait eşyada, yılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 7 nci
2. Suç işlediŞi sanılan kişinin yakalanması, suçun maddesinde sayılan umuma açık istirahat ve eŞ-
delil, iz, eser ve emarelerinin bulunması, suçla il-
gili eşyanın elde edilmesi için, 6
Gece yapılacak arama
Madde 118 – (1) Konutta, işyerinde veya diŞer kapalı
yapılabilir. yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.
Yukarıda belirtilen yerlerde arama yapılabilmesi (2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller
için, buralarda aramanın amacının gerçekleşebi- ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden
kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması
leceŞinin sanılması ve doŞal olarak bu sanıyı hak- amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygu-
lı kılacak durumların var olması gerekir. lanmaz.

110 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


lence yerlerinde (Arama YönetmeliŞi m. 31).7 kümlerine göre, adli arama kararı verme yetkisi
c. Arama Kararı Verme Yetkisi kural olarak hâkime aittir. Böylece, arama yetki-
sinin kullanılması yargısal bir teminat altına alın-
aa. Hâkimin Arama Kararı
mıştır. Kişi hak ve özgürlüklerini önemli bir öl-
5271 sayılı CMK8 ile Arama YönetmeliŞi9 hü- çüde etkileyen arama tedbirinin keyfi olarak kul-
lanımı hâkim kararı şartı ile önlenmeye çalışıl-
7
Aramanın zamanı mıştır.
Madde 31 - Arama, kararda veya yazılı emirde belirtilen
süre içerisinde yapılır. Her arama kararı, aksine bir hü- Arama kararı, soruşturma evresinde Sulh Ceza
küm içermiyorsa sadece bir kez arama yapma yetkisi ve- Hâkimi, kovuşturma evresinde ise talep üzerine
rir. ya da resen ilgili mahkeme veya hâkim tarafından
Aramanın amacını tehlikeye sokan acil bir durum yoksa, verilir.
adlî arama gündüz yapılır.
Konutta, işyerinde veya diŞer kapalı yerlerde adlî arama Adlî arama kararı talep eden kolluk, hazırladıŞı
gece yapılamaz. Ayrıca bu yerlerde kolluk âmirinin yazı- ve makul şüphe sebeplerini içeren ayrıntılı ve ge-
lı emriyle de arama yapılamaz. Ancak;
a) Suçüstü hâlinde,
rekçeli raporu ile Cumhuriyet savcısına başvurur.
b) Gecikmesinde sakınca bulunan hâlde, Cumhuriyet savcısı da yetkili hâkime başvurarak
c) Firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar
yakalanması hâlinde,
d) Geceleyin herkesin girip çıkabileceŞi 2559 sayılı Polis rekçeli bir rapor hazırlar ve Cumhuriyet savcısına baş-
Vazife ve Salâhiyet Kanununun 7 nci maddesinde sayı- vurur.
lan umuma açık istirahat ve eŞlence yerlerinde, Hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller-
Gece adlî arama yapılabilir. de Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşı-
Önleme aramaları, denetimler ve kontroller her zaman lamadıŞı hâllerde ise kolluk âmirinin yazılı emriyle ara-
yapılabilir. ma yapılabilir.
8
Arama kararı Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan hâllerde kolluk âmi-
Madde 119 – (1) (DeŞişik: 25.5.2005 – 5353 s. Y. 15 m.) rinin yazılı emriyle gerçekleştirilen arama ve elkoyma iş-
Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulu- lemi üzerine; ilgili kolluk görevlilerince neden Cumhu-
nan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcı- riyet savcısına ulaşılamadıŞı, Cumhuriyet savcısının
sına ulaşılamadıŞı hallerde ise kolluk amirinin yazılı em- hangi vasıtalarla arandıŞını belirten ayrıntılı tutanak dü-
ri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konut- zenlenerek ilgili soruşturma evrakına eklenir.
ta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda Kolluk âmirlerince konutta, iş yerinde ve kamuya açık
arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan olmayan kapalı alanlarda arama kararı verilemez. Sayılan
hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. bu yerlerde arama ancak hâkim kararı veya gecikmesin-
Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları de sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazı-
Cumhuriyet BaşsavcılıŞına derhal bildirilir. lı emriyle yapılabilir. Ancak 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mü-
(2) Arama karar veya emrinde; cadele Kanununda öngörülen suçlar bakımından, özel
a) Aramanın nedenini oluşturan fiil, konut ve eklentilerinde hâkim kararı olmadıkça arama
b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacaŞı konut veya diŞer
yapılamaz.
yerin adresi ya da eşya,
Kolluk âmirinin yazılı emriyle yapılan arama ve sonuçla-
c) Karar veya emrin geçerli olacaŞı zaman süresi,
rı Cumhuriyet başsavcılıŞına derhâl bildirilir.
Açıkça gösterilir.
Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan hâllerde ise kolluk
(3) Arama tutanaŞına işlemi yapanların açık kimlikleri
yazılır. (Mülga ikinci cümle: 25.05.2005 – 5353 s. Y. 15 âmirinin yazılı emriyle konut, iş yeri ve kamuya açık ol-
m.) mayan kapalı alanlar dışında arama yapılabilir.
(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri Arama talep, karar veya emrinde;
veya diŞer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,
ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulunduru- b)Aranılacak kişi, aramanın yapılacaŞı konut veya diŞer
lur. yerin adresi ya da eşya,
(5) Askerî mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet sav- c) Karar veya emrin geçerli olacaŞı zaman süresi,
cısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından d) Aranılacak eşyanın elde edilmesi hâlinde el konulup
yerine getirilir. konulmayacaŞı,
9 Açıkça gösterilir.
Adlî aramalarda karar ve emir verme yetkisi
Madde 7 - Adlî aramaya karar vermek yetkisi hâkimin- Cumhuriyet başsavcılıklarınca, arama ile ilgili kararları
dir. Kolluk, arama kararı alınmasını talep ettiŞi durum- vermek üzere, yirmidört saat süreyle nöbetçi Cumhuri-
larda, makul şüphe sebeplerini belirten ayrıntılı ve ge- yet savcısı görevlendirilir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 111


arama kararı talep eder. Ayrıca, kolluŞun başvu- Arama YönetmeliŞi 4. maddesinde10 gecikmesin-
rusuna gerek olmadan Cumhuriyet savcısının de sakınca bulunan hâl, derhâl işlem yapılmadıŞı
doŞrudan yetkili hâkime başvurarak aram kararı takdirde suçun iz, eser, emare ve delillerinin
talep etmesi de mümkündür. kaybolması veya şüphelinin kaçması veya kimli-
Arama talebi karşısında hâkimin ne kadar bir sü- Şinin tespit edilememesi ihtimalinin ortaya çık-
re içerisinde karar vermesi gerektiŞi konusunda ması ve gerektiŞinde hâkimden karar almak için
kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, vakit bulunmaması hâlini şeklinde ifade edilmiş-
arama talebinde bulunulan hâkimin en kısa süre- tir.
de inceleme yaparak bir karar vermesi gerektiŞi Soruşturma konusu arama talebini inceleyen
açıktır. Hâkimin karar vermede gecikmesi halin- Cumhuriyet savcısı gecikmesin de sakınca bulu-
de, Cumhuriyet savcısının kendisi de arama emri nan halin söz konusu olup olmadıŞını kendisi
verebilecektir. Bu durumda, Cumhuriyet savcısı- takdir edecektir. Gecikilmesinde sakınca bulun-
nın talepte bulunduŞu hâkimin karar vermesini mayan bir halde Cumhuriyet savcısı tarafından
bekleme gibi bir zorunluluŞu bulunmamaktadır. arama emri verilmesi halinde, artık ortada kanu-
Arama kararı için hâkime başvurması, Cumhuri- na aykırı bir arama bulunur. Bu nedenle, her ola-
yet savcısına kanun tarafından verilmiş olan ara- yın içerisinde gecikilmesinde sakınca bulunup
ma emri verme yetkisini ortadan kaldırmaz. bulunmadıŞı hususu büyük bir hassasiyetle tak-
dir edilmelidir. Aksine, her olayda arama emri ile
bb. Cumhuriyet Savcısının Arama Emri
arama yapılmasının artık yetki gaspı anlamına ge-
Kanun koyucu, olaŞan yetki kuralına göre hâkim leceŞi unutulmamalıdır.
tarafından arama kararı verilmesi yetkisini dü-
Suçla etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için
zenlerken, suç soruşturmasında yaşanabilecek ge-
bu tür alternatif ve istisnai yetkilerin getirilmiş
cikmelerin telafisi mümkün olmayan zararlara
olması önemlidir. Aksi halde, suç soruşturması
yol açmasını önlemek düşüncesiyle, bu konuda
zorlaşarak suçlular ile delillere ulaşılamayacak ve
istisnai yetkiyi Cumhuriyet savcısına vermiştir.
sonucunda toplumda huzur ve düzen kalmaya-
Buna göre, soruşturma sırasında gecikmesinde caktır.
sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet savcısının
Cumhuriyet savcısınca verilen arama emri yazılı
yazılı emri ile de arama yapılabilmesine imkân
olarak düzenlenir. Söz konusu arama emrinde
getirilmiştir (5271 sayılı CMK m. 119/1, Arama
aşaŞıdaki hususlar açıkça gösterilir:
YönetmeliŞi m. 7).
Kolluk, arama kararı alınmasını talep ettiŞi du- 10
Tanımlar
rumlarda, makul şüphe sebeplerini belirten ay- Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen deyimlerden;
rıntılı ve gerekçeli bir rapor hazırlar ve Cumhu- (…)
riyet savcısına başvurur. Gecikmesinde sakınca bulunan hâl:
a) Adlî aramalar bakımından; derhâl işlem yapılmadıŞı
Cumhuriyet savcısı, başvuruyu incelediŞinde, he- takdirde suçun iz, eser, emare ve delillerinin kaybolması
men hareket edilmesi halinde suç delilleri ile veya şüphelinin kaçması veya kimliŞinin tespit edile-
şüphelilere ulaşılabilmesinin mümkün olduŞunu, memesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiŞinde hâ-
aksi halde en küçük bir gecikmenin birçok sa- kimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini,
b) Önleme aramaları bakımından; derhâl işlem yapılma-
kıncası bulunduŞu kanaatine ulaşır ise hâkimden dıŞı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel
arama kararı talep etmek yerine derhal arama saŞlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürri-
emri verebilir. yetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar
görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya
Kanun koyucu, Cumhuriyet savcısının arama emri bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı
verebileceŞi bu durumu anlatmak için “gecikme- madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimalînin orta-
sinde sakınca bulunan hâller” ifadesini kullan- ya çıkması ve gerektiŞinde hâkimden karar almak için
mıştır. Ancak, 5271 sayılı CMK’da gecikmesinde vakit bulunmaması hâlini,
(…)
sakınca bulunan hâl ifadesi tanımlanmamıştır. ifade eder.

112 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


—Aramanın nedenini oluşturan fiil, nin sıklıkla kullanılabilmesi pek mümkün görül-
—Aranılacak kişi, aramanın yapılacaŞı konut ve- memektedir.
ya diŞer yerin adresi ya da eşya, Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan hâllerde, kol-
—Emrin geçerli olacaŞı zaman süresi, luk âmirinin yazılı emriyle konut, iş yeri ve ka-
muya açık olmayan kapalı alanlar dışında arama
—Aranılacak eşyanın elde edilmesi hâlinde el yapılabilir. Sayılan yerlerde arama yapılması için
konulup konulmayacaŞı. kolluk amiri emir veremez. Böyle bir arama emri
Uygulamada adliyelerde, Cumhuriyet başsavcı- verilir ise, kanunsuz emir olacaŞı açıktır.
lıklarınca, arama ile ilgili kararları vermek üzere, Kolluk âmirinin yazılı emriyle yapılan arama ve
yirmidört saat süreyle nöbetçi Cumhuriyet savcı- sonuçları Cumhuriyet başsavcılıŞına derhâl bildi-
sı görevlendirilir. rilir.
cc. Kolluk Amirinin Arama Emri Kolluk amiri tarafından arama emri verilebilmesi
5271 sayılı CMK’nın 119/1. maddesine göre, için aşaŞıda sayılan şartların gerçekleşmesi gere-
Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan hallerde, kol- kir:
luk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri ara- —Cumhuriyet savcısına ulaşılamamalıdır.
ma yapabilirler. Cumhuriyet savcısına ulaşılama- —Arama, konut, işyeri ve kamuya açık olmayan
yan hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle ger- kapalı alanlar dışındaki yerlerde yapılmalıdır.
çekleştirilen arama ve elkoyma işlemi üzerine; il-
gili kolluk görevlilerince neden Cumhuriyet sav- —Arama ve sonuçları Cumhuriyet başsavcılıŞına
cısına ulaşılamadıŞı, Cumhuriyet savcısının han- derhâl bildirilmelidir.
gi vasıtalarla arandıŞını belirten ayrıntılı tutanak Öte yandan, kolluk amiri tarafından yukarıda
düzenlenerek ilgili soruşturma evrakına eklenir. anılan şartlar altında arama emri verilmesi Ana-
yasaya da aykırı deŞildir. Çünkü, Anayasanın 20.
5271 sayılı CMK kolluk amiri ile kolluk ifadele-
maddesinde, “usulüne göre verilmiş hâkim kararı
rini tanımlamıştır. Ancak, Arama YönetmeliŞinin
olmadıkça; yine bu sebeplere baŞlı olarak gecik-
4. maddesinde11 bunlar tanımlanmıştır. Anılan dü-
mesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla
zenlemeye göre, kolluk, jandarma, polis, sahil gü-
yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadık-
venlik ve gümrük muhafaza görevlilerini; kolluk
ça; kimsenin üstü, özel kâŞıtları ve eşyası arana-
âmiri ise konuyla ilgili yetkili ve görevli olan kol-
maz ve bunlara el konulamaz” hükmü bulun-
luk biriminin âmirini ifade eder. maktadır. Anılan Anayasa hükmündeki “kanunla
Soruşturma evresinin amiri Cumhuriyet savcısı- yetkili kılınmış mercii” artık yetkili kolluk amir-
dır. Kolluk amir ve görevlileri ise, soruşturma sı- liŞidir. Bu nedenle, kolluk amirinin şartları doŞ-
rasında Cumhuriyet savcısının vereceŞi emirleri rultusunda vereceŞi arama emri Anayasa ile de
yerine getirmek suretiyle ona yardımcı olurlar. uyumlu olacaktır.
Kolluk amirinin arama emri verme yetkisi, Cum- Arama talep, karar veya emrinde aşaŞıda sayılan
huriyet savcısına ulaşılamayan hallerle sınırlandı- hususlar açıkça gösterilir;
rılmıştır. Ancak, teknoloji ve ulaşımın bugün —Aramanın nedenini oluşturan fiil,
geldiŞi nokta itibariyle, bu istisnai arama yetkisi-
—Aranılacak kişi, aramanın yapılacaŞı konut ve-
11 ya diŞer yerin adresi ya da eşya,
Tanımlar
Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen deyimlerden; —Karar veya emrin geçerli olacaŞı zaman süresi,
(…)
Kolluk: Jandarma, polis, sahil güvenlik ve gümrük mu- —Aranılacak eşyanın elde edilmesi hâlinde el ko-
hafaza görevlilerini, nulup konulmayacaŞı.
Kolluk âmiri: Konuyla ilgili yetkili ve görevli olan kol- Cumhuriyet başsavcılıklarınca, arama ile ilgili ka-
luk biriminin âmirini,
(…) rarları vermek üzere, yirmidört saat süreyle nö-
şfade eder. betçi Cumhuriyet savcısı görevlendirilir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 113


Ancak, konut, işyeri ve kamuya açık olmayan lisine verilebilir. Arama kararı sureti ilgili kişiye
kapalı alanlardaki aramalar, hâkim kararı veya verilemez ise de, ilgilinse gösterilmelidir. Uygu-
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhu- lamada da, arama kararının bir sureti ilgilisine
riyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk verilmekte ya da gösterilmektedir.
amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Öte yandan, aramanın sonunda, hakkında arama
Cumhuriyet BaşsavcılıŞına derhal bildirilir (5271 işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine bir bel-
sayılı CMK m. 119). Kaçakçılıkla Mücadele Ka- ge verilir.
nununda öngörülen suçlar bakımından, özel ko-
Askerî mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet
nut ve eklentilerinde hâkim kararı olmadıkça ara-
savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar
ma yapılamaz.
tarafından yerine getirilir.
d. Arama Kararı
e. Arama Karar Alınmadan Yapılacak Aramalar
Cumhuriyet savcısının talebini alan yetkili hâ- Arama YönetmeliŞinin 8. maddesinde12 arama
kim, aramanın yapılmasına ya da talebin reddine
ilişkin yazılı olarak bir karar vermek zorundadır. 12
Karar alınmadan yapılacak arama
Uygulamada arama kararları, evrak üzerinden ka- Madde 8 - AşaŞıdaki hâllerde ayrıca bir arama emri ya da
rar verilip, Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli kararı aranmaz:
a) Hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri veya
Yargı şlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hiz- zorla getirme kararı bulunan kişi ile hakkında gıyabî tu-
metlerinin Yürütülmesine Dair YönetmeliŞinin tuklama kararı verilen kaçak yakalandıŞında üstünde,
53. maddesine göre, deŞişik iş (müteferrik) defte- yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim
rine kaydı yapılıp bir sıra numarası eklenmek su- yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak
aramada,
retiyle verilmektedir. b) Hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri
Arama karar veya emrinde aşaŞıda sayılan husus- ile veya kolluk tarafından doŞrudan yakalanan kişinin,
kendisine, başkalarına veya yakalama işlemini yapan
ların açıkça gösterilmesi gerekir:
kolluk görevlilerine zarar vermesini önlemek amacıyla
—Aramanın nedenini oluşturan fiil, yapılacak kaba üst aramasında,
c) Gözaltına alınan kişinin, nezarethaneye konmadan
—Aranılacak kişi, aramanın yapılacaŞı konut ve- önce yapılan üst aramasında,
ya diŞer yerin adresi ya da eşya, d) Herhangi bir sebeple hukuka uygun şekilde yakalan-
dıktan sonra kolluk güçlerinin elinden kaçmakta olan
—Karar veya emrin geçerli olacaŞı zaman süresi, kişilerin veya işlenmekte olan veya henüz işlenmiş olan
—Arama tutanaŞına işlemi yapanların açık kim- veya pek az önce işlendiŞini gösteren belirtilerin olduŞu
likleri. suçun failinin yakalanması amacıyla takibi sırasında gir-
dikleri araç, bina ve eklentilerinde yakalanması amacıyla
Öte yandan, Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın yapılacak aramalarda,
konut, işyeri veya diŞer kapalı yerlerde arama e) 1) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17
nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, kaçak eşya,
yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya
her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu
komşulardan iki kişi bulundurulur. Buna göre, maddelerin bulunduŞu şüphe edilen her türlü kap, am-
—Aramada Cumhuriyet savcısı hazır olmamalı- balaj veya taşımaya yarayan diŞer araçlarda hemen yapı-
lan aramalarda,
dır. 2) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci
—Aramanın konut, işyeri veya diŞer kapalı yer- maddesinin altıncı fıkrası kapsamında gümrük salonları
lerde yapılmalıdır. ve gümrük kapılarında kaçak eşya sakladıŞından kuşku-
lanılan kişilerin gümrük kontrolü amacıyla gümrük gö-
—Aramada o yer ihtiyar heyetinden veya komşu- revlilerince aranmasında;
lardan iki kişi bulundurulmalıdır. 3) 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 18 inci
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, 27.10.1999 tarihli
Arama kararının bir suretinin ilgili kişiye verile- ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu gereŞince belirlenen ka-
ceŞine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu pı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine gir-
nedenle, ilgili kişiye arama kararının sureti ve- mek, çıkmak veya geçmek ve bu yerlerde rastlanacak ki-
şi ve her nevi taşıma araçlarının yetkili memurlar tara-
rilmeyebilir. Ancak, bu kararın verilmesine engel fından durdurulmasında ve bu kişilerin eşya, yük ve
bir hüküm de bulunmadıŞından, karar sureti ilgi- üzerleri ile varsa taşıma araçlarının aranmasında,

114 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


emri ya da kararı aranmayan haller sayılmıştır. ne getirme, 25. maddesindeki14 meşru savunma
Bu sayılan hallerden birinin varlıŞı halinde artık ve zorunluluk hâli ve 26. maddesindeki15 hakkın
bir arama emri ya da kararı olmadan arama yapı- kullanılması ve ilgilinin rızası ile diŞer kanunla-
labilir. Sayılan bu haller aşaŞıdaki gibidir: rın öngördüŞü hukuka uygunluk sebepleri ve su-
—Hakkında tutuklama kararı veya yakalama em- çüstü hâlinde yapılan aramalarda, toplum için
ri veya zorla getirme kararı bulunan kişi ile hak- veya kişiler bakımından hayatî tehlikeyi ortadan
kında gıyabî tutuklama kararı verilen kaçak yaka- kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen
landıŞında üstünde, yakalanması amacıyla konu- yardım çaŞrıları üzerine, konut, işyeri ve yerle-
tunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların ek- şim yeri ile eklentilerine girmek için.
lentilerinde ve aracında yapılacak aramada, 5607 sayılı Yasada öngörülen arama halleri aşa-
—Hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazı- Şıdaki gibidir:
lı emri ile veya kolluk tarafından doŞrudan yaka- —5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun
lanan kişinin, kendisine, başkalarına veya yaka- 9. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gümrük
lama işlemini yapan kolluk görevlilerine zarar salonları ve gümrük kapılarında kaçak eşya sak-
vermesini önlemek amacıyla yapılacak kaba üst ladıŞından kuşkulanılan kişilerin gümrük kont-
aramasında, rolü amacıyla gümrük görevlilerince aranmasın-
—Gözaltına alınan kişinin, nezarethaneye kon- da;
madan önce yapılan üst aramasında, —5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun
—Herhangi bir sebeple hukuka uygun şekilde 9. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, 27.10.
yakalandıktan sonra kolluk güçlerinin elinden 1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu ge-
kaçmakta olan kişilerin veya işlenmekte olan ve- reŞince belirlenen kapı ve yollardan başka yer-
ya henüz işlenmiş olan veya pek az önce işlendi- lerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya
Şini gösteren belirtilerin olduŞu suçun failinin geçmek ve bu yerlerde rastlanacak kişi ve her ne-
yakalanması amacıyla takibi sırasında girdikleri vi taşıma araçlarının yetkili memurlar tarafından
araç, bina ve eklentilerinde yakalanması amacıyla durdurulmasında ve bu kişilerin eşya, yük ve
yapılacak aramalarda, üzerleri ile varsa taşıma araçlarının aranmasında,
—5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24. madde- f. Aramada Hazır Bulunabilecekler
sindeki13 kanunun hükmü ve âmirin emrini yeri- Aramada hazır bulunabilecek olanlara ilişkin dü-
zenleme 5271 sayılı CMK’nın 120. maddesinde16
f) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24 üncü madde-
sindeki kanunun hükmü ve âmirin emrini yerine getir-
14
me, 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk Meşru savunma ve zorunluluk hâli
hâli ve 26 ncı maddesindeki hakkın kullanılması ve ilgi- Madde 25 - (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait
linin rızası ile diŞer kanunların öngördüŞü hukuka uy- bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tek-
gunluk sebepleri ve suçüstü hâlinde yapılan aramalarda, rarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve ko-
toplum için veya kişiler bakımından hayatî tehlikeyi or- şullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorun-
tadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen luluŞu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
yardım çaŞrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yöne-
ile eklentilerine girmek için. lik olup, bilerek neden olmadıŞı ve başka suretle ko-
13
Kanunun hükmü ve amirin emri runmak olanaŞı bulunmayan aŞır ve muhakkak bir teh-
Madde 24 - (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kim- likeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunlulu-
seye ceza verilmez. Şu ile ve tehlikenin aŞırlıŞı ile konu ve kullanılan vasıta
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden
gereŞi zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. dolayı faile ceza verilmez.
15
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine ge- Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası
tirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren so- Madde 26 - (1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.
rumlu olur. (2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceŞi
(4) Emrin, hukuka uygunluŞunun denetlenmesinin ka- bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladıŞı rızası çerçe-
nun tarafından engellendiŞi hâllerde, yerine getirilme- vesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.
16
sinden emri veren sorumlu olur. Aramada hazır bulunabilecekler

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 115


yapılmıştır. Buna göre, aranacak yerlerin sahibi lanmıştır. Kişilerin temel hak ve özgürlüklerini
veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir. ilgilendiren bir konu olan aramanın kurallarına
Ancak, kendisi bulunmazsa temsilcisi veya ayırt uygun olarak icra edilmesi, yargılama süreci için
etme gücüne sahip hısımlarından biri veya ken- oldukça önemlidir.
disiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya kom-
şusu hazır bulundurulur. c) Bu yerlerde oturan veya izin vermeye yetkili kişinin
arama öncesinde bilgilendirilmesinin, delil karartmasına
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 117/1. madde- yol açarak aramanın amacını tehlikeye sokacak veya kol-
sinde gösterilen hâllerde zilyet ve bulunmazsa luk memurlarını veya diŞer bireyleri tehlikeye düşürebi-
yerine çaŞrılacak kişiye, aramaya başlamadan ön- lecek olması.
ce aramanın amacı hakkında bilgi verilir. Kişinin DiŞer hâllerde, kolluk memurları arama kararını göste-
avukatı aramada hazır bulunabilir. Avukatının rirler.
Gecikmesinde sakınca veya tehlike bulunması hâlinde,
hazır bulunmasına engel olunamaz. bilgilendirme içeri girildikten sonra da yapılabilir.
Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işye- Aramayla görevlendirilenler, aramaya karşı çıkılması hâ-
ri veya diŞer kapalı yerlerde arama yapabilmek linde, durumun haklı kıldıŞı ölçüde güç kullanarak di-
renci ortadan kaldırabilirler. Bilgilendirme yapıldıktan
için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan sonra, kapı açılmadıŞı takdirde güç kullanılacaŞı ihtar
iki kişi bulundurulur (5271 sayılı CMK m. 119/4). edilir ve buna raŞmen kapı açılmazsa zorla eve girilir ve
g. Aramanın Yapılması arama gerçekleştirilir. Güç, kademeli bir şekilde artarak
kullanılabilir.
Konut, işyeri ve eklentilerinde aramanın nasıl Bulundurulması suç teşkil eden eşyanın arandıŞı evde
yapılacaŞına ilişkin kurallar Arama YönetmeliŞi- bulunan kişilerin üstü, güvenlik veya suç eşyasının elde
nin 30. maddesinde17 ayrıntılı bir şekilde açık- edilmesi amacıyla aranır.
Arama, bulunması istenen şeyin boyutu ve niteliŞi göz
önüne alınarak, amaca ulaşmak için gerekli olan ölçüde
Madde 120 – (1) Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın gerçekleştirilir.
zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa Aranacak yerde bulunan kişilerin özel hayatlarına ve
temsilcisi veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından mallarına gereken azamî özen gösterilir.
biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya Kasa gibi, açılması özellik isteyen eşya, kolluk tarafından
komşusu hazır bulundurulur. veya masrafları kollukça karşılanmak üzere bu konudaki
(2) 117 nci maddenin birinci fıkrasında gösterilen hâl- meslek erbabına açtırılır. Bu işlemin o yerde yapılması-
lerde zilyet ve bulunmazsa yerine çaŞrılacak kişiye, ara- nın masraflı, külfetli veya oraya zarar verebilecek nite-
maya başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi
likte olması durumunda, eşya kolluk tarafından muhafa-
verilir.
za edilen başka bir yere götürülerek de açılabilir.
(3) Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel
Arama sırasında rastlanan özel kâŞıt ve zarflar, içinde
olunamaz.
17 müsadereye tâbi bir eşya bulunması ihtimali dışında
Konut, işyeri ve eklentilerinde aramanın yapılması
açılmaz; açılsa dahi yazılı bilgiler okunamaz.
Madde 30 – Haklarında gıyabî tutuklama veya tutukla-
ma kararı ile yakalama emri veya zorla getirme kararı Aramada hazır bulundurulacaklarla ilgili olarak aşaŞıda-
bulunan kişilerin yakalanması için yapılacak aramalarda, ki hükümler uygulanır:
ayrıca arama kararı verilmesi gerekli deŞildir. Bu gibi a) Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada
hâllerde sadece yakalanacak kişiyle ilişkili işlemler yapı- hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi veya
labilir. O yerde bulunan diŞer kişiler hakkında, ayrıca ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendi-
karar verilmemişse, arama yapılamaz. siyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya komşusu hazır
Kolluk, arama yapılacak kapalı yerlerde ve eklentilerinde bulundurulur.
gerekli güvenlik önlemlerini alarak kapıyı çalar. b) 9üphelinin veya sanıŞın yakalanabilmesi veya suç de-
Hâkim kararı veya kanunla yetkili kılınmış merciin yazı- lillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diŞer bir kişinin
lı emriyle yapılan aramalarda veya karar alınmasını ge- konutu, işyeri veya ona ait diŞer yerlerde yapılacak ara-
rektirmeyen işlemlerde, mümkünse o yere girme izni malarda, zilyet ve bulunmazsa yerine çaŞrılacak kişiye,
verme yetkisine sahip kişilerle iletişim kurulmasına çalı- aramaya başlamadan önce aramanın amacı hakkında bil-
şılır, kolaylık gösterilmesi istenir. gi verilir.
AşaŞıdaki hâllerde iletişim kurmadan arama amacıyla c) Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel
kapalı yerlere ve eklentilerine girilir: olunamaz.
a) Arama yapılacak olan yerin konut veya yerleşim yeri d) Geceleyin herkesin girip çıkabileceŞi lokanta, bar,
olarak kullanılmadıŞının bilinmesi, pavyon, gazino, meyhane gibi yerler ile kıraathane ve
b) Arama esnasında bu yerlerde kimsenin olmadıŞının oyun oynatılan benzeri yerlerin aranmasında tanık bu-
anlaşılması, lundurulması gerekmez.

116 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Öncelikle, haklarında “gıyabî tutuklama kararı” Bilgilendirme yapıldıktan sonra, kapı açılmadıŞı
veya “tutuklama kararı” ile “yakalama emri” veya takdirde, güç kullanılacaŞı ihtar edilir ve buna
“zorla getirme kararı” bulunan kişilerin yaka- raŞmen kapı açılmazsa zorla eve girilerek arama
lanması için yapılacak aramalarda, ayrıca arama gerçekleştirilir.
kararı bulunması gerekmez. Bu nedenle, sayılan Bulundurulması suç teşkil eden eşyanın arandıŞı
hâllerde sadece yakalanacak kişiyle ilgili olarak evde bulunan kişilerin üstü, güvenlik veya suç
işlemler yapılabilir. O yerde bulunan diŞer kişiler eşyasının elde edilmesi amacıyla aranır.
hakkında, ayrıca karar verilmemişse, arama yapı- Arama, bulunması istenen şeyin boyutu ve niteli-
lamaz. Şi göz önüne alınarak, amaca ulaşmak için gerek-
Arama kararı veya arama emrini icra edecek olan li olan ölçüde gerçekleştirilir. Aranacak yerde bu-
kolluk ilk olarak, arama yapılacak kapalı yerlerde lunan kişilerin özel hayatlarına ve mallarına ge-
ve eklentilerinde gerekli güvenlik önlemlerini reken azamî özen gösterilir.
alarak kapıyı çalar. Kasa gibi, açılması özellik isteyen eşya, kolluk ta-
Hâkim kararı veya kanunla yetkili kılınmış mer- rafından veya masrafları kollukça karşılanmak
ciin yazılı emriyle yapılan aramalarda veya karar üzere bu konudaki meslek erbabına açtırılır. Bu
alınmasını gerektirmeyen işlemlerde, mümkünse işlemin o yerde yapılmasının masraflı, külfetli ve-
o yere girme izni verme yetkisine sahip kişilerle ya oraya zarar verebilecek nitelikte olması duru-
iletişim kurulmasına çalışılır, kolaylık gösteril- munda, eşya kolluk tarafından muhafaza edilen
mesi istenir. başka bir yere götürülerek de açılabilir.
AşaŞıda sayılan hâllerde ise o yere girme izni Arama sırasında rastlanan özel kâŞıt ve zarflar,
verme yetkisine sahip kişilerle iletişim kurmadan içinde müsadereye tâbi bir eşya bulunması ihti-
arama amacıyla kapalı yerlere ve eklentilerine gi- mali dışında açılmaz; açılsa dahi yazılı bilgiler
rilir: okunamaz.
—Arama yapılacak olan yerin konut veya yerle- Aramada hazır bulundurulacaklarla ilgili olarak
şim yeri olarak kullanılmadıŞının bilinmesi, aşaŞıdaki hükümler uygulanır:
—Arama esnasında bu yerlerde kimsenin olma- —Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi
dıŞının anlaşılması, aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa
temsilcisi veya ayırt etme gücüne sahip hısımla-
—Bu yerlerde oturan veya izin vermeye yetkili rından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta
kişinin arama öncesinde bilgilendirilmesinin, de- olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur.
lil karartmasına yol açarak aramanın amacını teh-
—9üphelinin veya sanıŞın yakalanabilmesi veya
likeye sokacak veya kolluk memurlarını veya di-
suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diŞer
Şer bireyleri tehlikeye düşürebilecek olması.
bir kişinin konutu, işyeri veya ona ait diŞer yer-
DiŞer hâllerde, kolluk memurları arama kararını lerde yapılacak aramalarda, zilyet ve bulunmazsa
gösterirler. yerine çaŞrılacak kişiye, aramaya başlamadan ön-
Gecikmesinde sakınca veya tehlike bulunması hâ- ce aramanın amacı hakkında bilgi verilir.
linde, bilgilendirme arama yapılacak yere giril- —Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına
dikten sonra da yapılabilir. engel olunamaz.
Aramayla görevlendirilenler, aramaya karşı çıkıl- —Geceleyin herkesin girip çıkabileceŞi lokanta,
ması hâlinde, durumun haklı kıldıŞı ölçüde güç bar, pavyon, gazino, meyhane gibi yerler ile kıra-
kullanarak direnci ortadan kaldırabilirler. Bu du- athane ve oyun oynatılan benzeri yerlerin aran-
rumda kullanılacak gücün durumun gerektirdiŞi masında tanık bulundurulması gerekmez (Arama
kadar ve dirençle orantılı olmasına özen göste- YönetmeliŞi m. 30).
rilmelidir. Güç kullanımında, kademeli bir şekil- — Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut,
de artırım yapılmalıdır. işyeri veya diŞer kapalı yerlerde arama yapabil-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 117


mek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşular- Öte yandan, üst aramasının gece vakti de yapıla-
dan iki kişi bulundurulur (5271 sayılı CMK m. bilmesi mümkündür.
119/4). Bu arama türünde, üst kavramı öne çıkmakta ve
Arama YönetmeliŞinin 14. maddesine18 göre, as- bu kavramın sınırlarının belirlenmesi kişi hak ve
kerî mahallerde yapılacak arama Cumhuriyet sav- özgürlüklerinin sınırlanmasıyla ilgili bulunmak-
cısının talep ve katılımı ile askerî makamlar tara- tadır.
fından yerine getirilir. Kanun koyucu, üst kavramını tanımlamamıştır.
B. 9üpheli Olmayan Kişilerle şlgili Arama
Arama Ancak üst kavramından, kişinin üzerinde bulu-
9üpheli veya sanık dışındaki diŞer kişilerle ilgili nan her türlü giyim eşyası, protez, aksesuar gibi
yapılacak arama işlemi 5271 sayılı CMK’nın 117. özel kullanımına ait eşyaların anlaşılması gerekir.
maddesinde19 düzenlenmiştir. Anılan maddeye Bu baŞlamda, kişinin üst aramasında, vücudunun
göre, şüphelinin veya sanıŞın yakalanabilmesi dış yüzeyi ile sınırlı olarak arama gerçekleştiril-
veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, melidir. Üst aramasının kişinin elbise ve vücu-
diŞer bir kişinin de; dunun dışında sona ermesi gerekir. Kişinin iç
—Üstü, beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri
biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi ör-
—Eşyası, nekler alınması üst araması olarak deŞerlendiri-
—Konutu, lemez. Bu kapsamda yapılan işlemler, şüpheli ve-
—şşyeri veya ya sanıŞın beden muayenesi ve vücudundan ör-
nek alınması işlemleridir (5271 sayılı CMK m.
—Ona ait diŞer yerler aranabilir.
75–7620).
Bu hâllerde aramanın yapılması, aranılan kişinin
veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulun- 20
9üpheli veya sanıŞın beden muayenesi ve vücudundan
duŞunun kabul edilebilmesine olanak saŞlayan örnek alınması
olayların varlıŞına baŞlıdır. Madde 75 - (DeŞişik madde: 25/05/2005-5353 S.K./2.
mad)
Öte yandan, bu sınırlama, şüphelinin veya sanı- (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sa-
Şın bulunduŞu yerler ile izlendiŞi sırada girdiŞi nık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da
yerler hakkında geçerli deŞildir. vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tü-
kürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet
2. Kişinin Üst Araması savcısı veya maŞdurun istemiyle ya da re’sen hâkim veya
9üpheli veya sanık ile diŞer kişilerin üzeri arana- mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cum-
bilir (5271 sayılı CMK m. 116–117). Üst araması, huriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet
savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mah-
kapalı yerlerin araması ile aynı şartlara tabidir. kemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme, yirmi-
dört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar
18
Askerî mahallerde yapılacak arama hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.
Madde 14 - Askerî mahallerde yapılacak arama Cumhu- (2) şç beden muayenesi yapılabilmesi veya vücuttan
riyet savcısının talep ve katılımı ile askerî makamlar ta- kan veya benzeri biyolojik örnekler alınabilmesi için
rafından yerine getirilir. müdahalenin, kişinin saŞlıŞına zarar verme tehlikesinin
19
DiŞer kişilerle ilgili arama bulunmaması gerekir.
Madde 117 – (1) 9üphelinin veya sanıŞın yakalanabil- (3) şç beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri
mesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, di- biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya saŞlık mes-
Şer bir kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait leŞi mensubu diŞer bir kişi tarafından yapılabilir.
diŞer yerler aranabilir. (4) Cinsel organlar veya anüs bölgesinde yapılan mua-
(2) Bu hâllerde aramanın yapılması, aranılan kişinin ve- yene de iç beden muayenesi sayılır.
ya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduŞunun (5) Üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren
kabul edilebilmesine olanak saŞlayan olayların varlıŞına suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz;
baŞlıdır. kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükü-
(3) Bu sınırlama, şüphelinin veya sanıŞın bulunduŞu rük, tırnak gibi örnekler alınamaz.
yerler ile, izlendiŞi sırada girdiŞi yerler hakkında geçerli (6) Bu Madde gereŞince alınacak hâkim veya mahkeme
deŞildir. kararlarına itiraz edilebilir.

118 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Kişilerin üzerlerinin aranmasında; vücut tamlıŞı- Buna göre, arama işlemini yapacak olan kolluk,
na ar ve hayâ duygularına özen gösterilir. Kadın- aramanın gerçekleştirileceŞi yerde, öncelikle kişi-
ların, kadınlar tarafından aranması için gerekli lerin kaçmasını ve saldırmasını engelleyecek şe-
önlemler alınır (Jandarma Teşkilatı Görev ve kilde gerekli güvenlik tedbirleri alır. Güvenlik
Yetkileri YönetmeliŞi m. 115/k). Üst araması sıra- tedbirlerinden sonra ise kolluk görevlilerince ilk
sında, varsa sanıŞın yanında bulunan eşyalar ile yapılacak işlem, ilgili kişilere, kolluk görevlisi ol-
özel kâŞıtları da aranır. duŞunu ispatlayan kimliŞini göstermeleridir. Üze-
Arama kararı ya da emrini alan kolluŞun arama rinde önemle durulması gereken ikinci husus ise,
işlemini nasıl yapacaŞına ilişkin kurallar Arama üst aramasının, ilgili kişinin cinsiyetinde bulunan
YönetmeliŞinin 28. maddesinde21 açıklanmıştır. görevli tarafından yapılmasıdır. Ayrıca, kişinin
direnmesi halinde artık, üst ve eşya araması oran-
tılı güç kullanılarak gerçekleştirilir.
(7) Özel kanunlardaki alkol muayenesine ve kan örneŞi
alınmasına ilişkin hükümler saklıdır.
DiŞer kişilerin beden muayenesi ve vücuttan örnek Üst araması, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tara-
alınması fından yapılır.
Madde 76 - (DeŞişik madde: 25/05/2005-5353 S.K./3. Üst ve eşya araması sırasında, yapılan aramanın konusu
mad) olan eşyanın ne olduŞu veya aramanın yapılmasına te-
(1) Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla, maŞdurun mel teşkil eden sebepler ilgiliye açıklanır.
vücudu üzerinde dış veya iç beden muayenesi yapılabil- Üst araması sırasında, kişinin beraberinde olan eşya da,
mesine veya vücudundan kan veya benzeri biyolojik ör- mümkünse elektromanyetik cihazlarla, deŞilse beş duyu
neklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesi- organı aracılıŞıyla aranır. Sahipsiz eşya hakkında da aynı
ne; saŞlıŞını tehlikeye düşürmemek ve cerrahî bir mü- hüküm uygulanır.
dahalede bulunmamak koşuluyla; Cumhuriyet savcısı- Kişi direndiŞi takdirde üst ve eşya araması orantılı güç
nın istemiyle ya da re’sen hâkim veya mahkeme, gecik- kullanılarak gerçekleştirilir.
Üst ve eşya araması, kişinin veya aracın ilk durduruldu-
mesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı
Şu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduŞu kadar
tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet savcısının kara-
başkalarının göremeyeceŞi tarzda yapılır. Başka yere gö-
rı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayı-
türülerek arama yapılamaz. GerektiŞinde kolluk aracın-
na sunulur. Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde
dan veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.
kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır
Üst araması sırasında, kişinin üstünde veya eşyasında
ve elde edilen deliller kullanılamaz.
rastlanan özel kâŞıt ve zarflar, içinde müsadereye tâbi bir
(2) MaŞdurun rızasının varlıŞı halinde, bu işlemlerin ya-
eşya bulunması ihtimali dışında açılmaz; açıksa dahi ya-
pılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre karar alın-
zılı bilgiler okunamaz.
masına gerek yoktur. Kişinin kanunlara göre izin verilmeyecek bir şeyi taşıdı-
(3) ÇocuŞun soy baŞının araştırılmasına gerek du- Şına ilişkin makul şüphenin bulunması ve aramanın
yulması halinde; bu araştırmanın yapılabilmesi için bi- amacına başka türlü ulaşılamaması hâlinde, üst araması
rinci fıkra hükmüne göre karar alınması gerekir. aşaŞıda belirtilen şekilde giysiler çıkartılmak suretiyle
(4) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile muayeneden veya yapılabilir:
vücuttan örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuk ve a) Arama yapılmadan önce, bu aramayı yapmanın neden
akıl hastasının çekinmesi konusunda kanunî temsilcisi gerekli görüldüŞü ve nasıl yapılacaŞı, o birimde görevli
karar verir. Çocuk veya akıl hastasının, tanıklıŞın huku- en üst kolluk âmiri tarafından ilgiliye bildirilir.
kî anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda olması b) Arama, aynı cinsiyetten görevliler tarafından yapılır;
hâlinde, görüşü de alınır. Kanunî temsilci de şüpheli ve- arama işlemi kimsenin görmemesini saŞlayacak tedbirler
ya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. alınarak gerçekleştirilir.
Ancak, bu hâlde elde edilen deliller davanın ileri c) Arama, kişinin utanma duygusunu en az ihlâl edecek
aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanunî tem- bir şekilde yapılır; önce bedenin üst kısmındaki giysiler
silcinin izni olmadıkça kullanılamaz. çıkarttırılır; bedenin alt kısmındaki giysiler, üst kısmın-
(5) Bu Madde gereŞince verilen hâkim veya mahkeme daki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler
kararlarına itiraz edilebilir. mutlaka aranır.
21
Karar veya yazılı emir üzerine üst ve eşya aramasının iic-
c- d) Arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli
rası özen gösterilir.
Madde 28 – Aramanın gerçekleştirileceŞi yerde, öncelik- e) Arama, mümkün olduŞunca kısa bir süre içinde bitiri-
le kişilerin kaçmasını ve saldırmasını engelleyecek şekil- lir.
de gerekli güvenlik tedbirleri alınır. Yapılan aramanın neticesinde bir suça ilişkin iz, eser,
Kolluk görevlileri, kolluk görevlisi olduŞunu ispatlayan emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.
kimliŞini gösterir. Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 119


Üst ve eşya araması sırasında, yapılan aramanın 3. Araçlarda
Araçlarda Arama
konusu olan eşyanın ne olduŞu veya aramanın Araçlarda yapılacak olan aramanın usulü Arama
yapılmasına temel teşkil eden sebepler ilgiliye YönetmeliŞinin 29. maddesinde22 ayrıntılı olarak
açıklanır. düzenlenmiştir. Buna göre, kolluk görevlileri,
Üst araması sırasında, kişinin beraberinde olan araçlarda aramanın gerçekleştirileceŞi yerde, ön-
eşya da, mümkünse elektromanyetik cihazlarla, celikle kişilerin kaçmasını ve saldırmasını engel-
deŞilse beş duyu organı aracılıŞıyla aranır. Sahip- leyecek şekilde gerekli güvenlik tedbirleri alınır.
siz eşya hakkında da aynı hüküm uygulanır. Araç araması sırasında, yapılan aramanın konusu
Üst ve eşya araması, kişinin veya aracın ilk dur- olan eşyanın ne olduŞu veya aramanın yapılma-
durulduŞu yerde veya o yerin yakınında, müm- sına temel teşkil eden sebepler ilgiliye açıklanır.
kün olduŞu kadar başkalarının göremeyeceŞi tarz- Araç araması, kişiye en az sıkıntı verici şekilde ve
da yapılır. Başka yere götürülerek arama yapıla- makul olan en kısa sürede yapılır. Bu nedenle,
maz. GerektiŞinde kolluk aracından veya yakın- aracın ilk durdurulduŞu yerde veya o yerin yakı-
daki kapalı bir yerden yararlanılabilir. nında, mümkün olduŞu kadar başkalarının gö-
Üst araması sırasında, kişinin üstünde veya eşya- remeyeceŞi bir şekilde arama yapılır. Araçta daha
sında rastlanan özel kâŞıt ve zarflar, içinde mü- ayrıntılı inceleme yapılmasını gerektiren şüphele-
sadereye tâbi bir eşya bulunması ihtimali dışında rin bulunması halinde, söz konusu araç başka ye-
açılmaz; açıksa dahi yazılı bilgiler okunamaz. re götürülerek de arama yapılabilir. Aynı kural-
Kişinin kanunlara göre izin verilmeyecek bir şeyi lar, deniz araçlarının aranmasında da geçerlidir.
taşıdıŞına ilişkin makul şüphenin bulunması ve Öte yandan, aramaya konu araç boş bir araç ise,
aramanın amacına başka türlü ulaşılamaması hâ- bu işlem sonrasında arama yapıldıŞını belirten
linde, üst araması aşaŞıda belirtilen şekilde giysi- bir not araca bırakılır. Bu notta, arama tutanaŞı-
ler çıkartılmak suretiyle yapılabilir: nın bir kopyasının alınabileceŞi yer belirtilir.
—Arama yapılmadan önce, bu aramayı yapmanın Araç araması sırasında rastlanan özel kâŞıt ve
neden gerekli görüldüŞü ve nasıl yapılacaŞı, o bi-
22
rimde görevli en üst kolluk âmiri tarafından ilgi- Araçlarda arama
liye bildirilir. Madde 29 - Araçlarda aramanın gerçekleştirileceŞi yerde,
öncelikle kişilerin kaçmasını ve saldırmasını engelleye-
—Arama, aynı cinsiyetten görevliler tarafından cek şekilde gerekli güvenlik tedbirleri alınır.
yapılır; arama işlemi kimsenin görmemesini saŞ- Araç araması sırasında, yapılan aramanın konusu olan
layacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir. eşyanın ne olduŞu veya aramanın yapılmasına temel teş-
kil eden sebepler ilgiliye açıklanır.
—Arama, kişinin utanma duygusunu en az ihlâl Araç araması, kişiye en az sıkıntı verici şekilde ve makul
edecek bir şekilde yapılır; önce bedenin üst kıs- olan en kısa sürede yapılır.
Araç araması, aracın ilk durdurulduŞu yerde veya o ye-
mındaki giysiler çıkarttırılır; bedenin alt kısmın-
rin yakınında, mümkün olduŞu kadar başkalarının gö-
daki giysiler, üst kısmındaki giysiler giyildikten remeyeceŞi tarzda yapılır. Detaylı inceleme yapılması ge-
sonra çıkarttırılır. Bu giysiler mutlaka aranır. reken hâllerde, başka yere götürülerek arama yapılabilir.
Deniz şartları sebebiyle aramanın denizde mümkün ol-
—Arama sırasında bedene dokunulmaması için maması veya deniz aracının ayrıntılı aranmasının gerek-
gerekli özen gösterilir. tiŞi hâllerde şüpheli deniz aracı en yakın ve uygun lima-
—Arama, mümkün olduŞunca kısa bir süre için- na çekilerek arama limanda yapılabilir.
Araç araması sırasında rastlanan özel kâŞıt ve zarflar,
de bitirilir. içinde müsadereye tâbi bir eşya bulunması ihtimali dı-
Yapılan aramanın neticesinde bir suça ilişkin iz, şında açılmaz; açılsa dahi yazılı bilgiler okunamaz.
eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır. Yapılan aramanın neticesinde bir suça ilişkin iz, eser,
emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.
Üst ve eşya aramasına ilişkin işlemler gece de ya- Boş araçların aranmasında, arama yapıldıŞını belirten bir
pılabilir. not bırakılır. Bu notta, arama tutanaŞının bir kopyasının
alınabileceŞi yer belirtilir.
Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.

120 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


zarflar, içinde müsadereye tâbi bir eşya bulunma- ya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı
sı ihtimali dışında açılmaz; açılsa dahi yazılı bilgi- haklarında soruşturma, Adalet BakanlıŞının vere-
ler okunamaz. ceŞi izin üzerine, suçun işlendiŞi yer Cumhuriyet
Araç arama işlemi gece vaktinde de yapılabilir. savcısı tarafından yapılır.
4. Avukat Bürolarında Arama Buna göre, henüz hakkında Adalet BakanlıŞının
soruşturma izni bulunmayan avukatın göreviyle
1136 sayılı Avukatlık Kanununun (1136 sayılı ilgili AŞır Ceza Mahkemesinin görevine giren su-
Yasa) 5823 ve 59.24 maddelerinde avukatların gö- çüstü hali dışındaki durumlarda aranamaması ge-
revlerinden doŞan veya görev sırasında işledikleri rekir.
suçlardan dolayı haklarında yapılacak soruşturma
ve yargılamaya ilişkin kurallar düzenlenmiştir. Avukat bürolarında yapılacak aramanın kuralları,
5271 sayılı CMK’nın 13025 ve Arama Yönetmeli-
1136 sayılı Yasanın 58. maddesine göre, avukat- Şinin 13.26 maddelerinde ayrıntılı bir şekilde dü-
ların avukatlık veya Türkiye Barolar BirliŞi ya da
baroların organlarındaki görevlerinden doŞan ve- 25
Avukat bürolarında arama, elkoyma ve postada elkoyma
Madde 130 – (1) Avukat büroları ancak mahkeme kararı
23
Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet
Madde 58 – (DeŞişik: 23.1.2008–5728/331 md.) Avukat- savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu
ların avukatlık veya Türkiye Barolar BirliŞi ya da barola- temsil eden bir avukat aramada hazır bulundurulur.
rın organlarındaki görevlerinden doŞan veya görev sıra- (2) Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler
sında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro baş-
Adalet BakanlıŞının vereceŞi izin üzerine, suçun işlendi- kanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile
Şi yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat ya- müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduŞunu öne
zıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve ka- sürerek karşı koyduŞunda, bu şey ayrı bir zarf veya pa-
rarda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı ket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir
denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evre-
AŞır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan sinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâ-
dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz. kim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhake- şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait
mesi Kanununun duruşmanın inzibatına ilişkin hüküm- olduŞunu saptadıŞında, elkonulan şey derhâl avukata
leri saklıdır. 9u kadar ki, bu hükümlere göre avukatlar iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan
tutuklanamayacaŞı gibi, haklarında disiplin hapsi veya kaldırılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar, yirmidört saat
para cezası da verilemez. içinde verilir.
24 (3) Postada elkoyma durumunda bürosunda arama yapı-
Kovuşturma izni, son soruşturmanın açılması kararı ve
duruşmanın yapılacaŞı mahkeme lan avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avu-
Madde 59 – 58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya katın karşı koyması üzerine ikinci fıkrada belirtilen
ait dosya Adalet BakanlıŞı Ceza şşleri Genel MüdürlüŞü- usuller uygulanır.
26
ne tevdi olunur. şnceleme sonunda kovuşturma yapıl- Avukat bürolarında arama
ması gerekli görüldüŞü takdirde dosya, suçun işlendiŞi Madde 13 - Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın avukat
yer aŞır ceza mahkemesine en yakın bulunan aŞır ceza bürolarında arama yapılamaz.
mahkemesi Cumhuriyet SavcılıŞına gönderilir. Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini dü- belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının de-
zenliyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya netiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden
açılmasına yer olmadıŞına karar verilmek üzere aŞır ceza bir avukat aramada hazır bulundurulur.
mahkemesine verir. Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler bakı-
şddianamenin bir örneŞi, Ceza Muhakemeleri Usulü Ka- mından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı
nununun hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile mü-
yapılan avukata tebliŞ olunur. Bu tebliŞ üzerine avukat, vekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduŞunu öne sü-
kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını rerek karşı koyduŞunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket
ister veya kabule deŞer bir istemde bulunursa nazara içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu
alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleş- konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde
tirilir. sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim ve-
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen ya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin
avukatların duruşmaları, suçun işlendiŞi yer aŞır ceza avukatla müvekkili arasında meslekî ilişkiye ait olduŞu-
mahkemesinde yapılır. (Ek cümle: 2.5.2001 – 4667/38 nu tespit ettiŞinde, elkonulan şey derhâl avukata iade
md.) Durum avukatın kayıtlı olduŞu baroya bildirilir. edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldı-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 121


zenlenmiştir. Buna göre, avukat büroları ancak hakkında arama işlemi uygulanan kimseye istemi
mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla üzerine aramanın 116 ve 117. maddelere göre
ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde yapıldıŞını ve 116. maddede gösterilen durumda
aranabilir. Cumhuriyet savcısı hazır olmadan avu- soruşturma veya kovuşturma konusu fiilin niteli-
kat bürolarında arama yapılamaz. Ayrıca, avuka- Şini belirten bir belge ve istemi üzerine elkonu-
tın baŞlı olduŞu baro başkanı veya onu temsil lan veya koruma altına alınan eşyanın listesini
eden bir avukat da aramada hazır bulundurulur. içeren bir defter ve eŞer şüpheyi haklı kılan bir
Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge ve-
bakımından bürosunda arama yapılan avukat, ba- rilir.
ro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların Düzenlenen bu tutanakta;
avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye —Arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı
ait olduŞunu öne sürerek karşı koyduŞunda, bu yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile
şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak emri veren merci,
hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda ge-
—Aramanın yapıldıŞı yer, tarih ve saat,
rekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh
ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim —Aramanın konusu,
veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elko- —Aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söyleme-
nulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki mes- diŞi takdirde eşkâl bilgileri,
lekî ilişkiye ait olduŞunu saptadıŞında, elkonulan —Araçta, konutta, işyeri ve eklentilerinde arama
şey derhâl avukata iade edilir ve yapılan işlemi yapılmışsa, aracın plaka numarası, markası, ko-
belirten tutanaklar ortadan kaldırılır. Bu fıkrada nutun, işyerinin ve eklentilerinin açık adresi, su
öngörülen kararlar, yirmidört saat içinde verilir. üstü aracının aranmasında su üstü aracının cinsi,
5. Arama Sonunda Düzenlenen Tutanak ismi, sahibi ve kullananı, deniz aracının aranması
hâlinde ise deniz aracının cinsi, ismi, donatanı,
5271 sayılı CMK’nın 12127 ve Arama Yönetmeli-
baŞlama limanı, tonajı, acentesi, kaptanı ve ara-
Şinin 12.28 maddelerine göre, aramanın sonunda,
ma mevkiî,
—Aramanın sonuçları, el konulan suç eşyasına
rılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar yirmidört saat içinde ilişkin belirleyici bilgiler,
verilir.
Postada el koyma durumunda bürosunda arama yapılan
avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın 1) 9üpheli veya sanık olması ve yakalanabileceŞi veya
karşı koyması üzerine üçüncü fıkrada belirtilen usuller suç delillerinin elde edilebileceŞi hususunda makul şüp-
uygulanır. he bulunması sebebiyle mi,
27
Arama sonunda verilecek belge 2) 9üphelinin veya sanıŞın yakalanabilmesi veya suç de-
Madde 121 – (1) Aramanın sonunda hakkında arama iş- lillerinin elde edilebilmesi amacıyla mı,
lemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve yapıldıŞını,
117 nci maddelere göre yapıldıŞını ve 116 ncı maddede b) YakalanabileceŞi veya suç delillerinin elde edilebile-
gösterilen durumda soruşturma veya kovuşturma konu- ceŞi hususunda makul şüphe bulunan şüphelinin veya
su fiilin niteliŞini belirten bir belge ve istemi üzerine sanıŞın üstünün, eşyasının, konutunun, işyerinin veya
elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini ona ait diŞer yerlerin aranması hâlinde, soruşturma veya
içeren bir defter ve eŞer şüpheyi haklı kılan bir şey elde kovuşturma konusu fiilin niteliŞini,
edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir. c) Aramada el konulan veya koruma altına alınan eşya-
(2) Birinci fıkrada belirtilen belgelerde, hakkında arama nın listesini,
işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiye- d) Aramada şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş
tine ilişkin görüş ve iddialarına da yer verilir. ise bunu,
(3) Koruma altına alınan veya elkonulan eşyanın tam bir e) Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, el konu-
defteri yapılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir ve- lan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarını,
ya bir işaret konulur. şçeren belge veya belgeler verilir.
28
Madde 12 - 7 nci maddeye göre yapılacak arama sonun- Koruma altına alınan veya el konulan eşyanın tam bir
da, hakkında arama işlemi uygulanan kişiye talebi hâ- listesi yapılarak resmî mühürle mühürlenir. Bu eşyanın
linde; resmî mühürle mühürlendiŞine dair tutanak tanzim edi-
a) Aramanın, lerek, bir sureti ilgilisine verilir.

122 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


—Aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgile- deki eşyayı yanında bulunduran kişinin rızasıyla
ri, kimliŞi belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, teslim etmediŞi bu tür eşyaya elkonulabilir. Eşya
—Arama sonucunda yaralanma veya maddî bir veya diŞer malvarlıŞı deŞerlerini yanında bulun-
zarar meydana gelip gelmediŞi, duran kişi, istem üzerine bu şeyi göstermek ve
teslim etmekle yükümlüdür.
—Arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve
unvanı, Yukarıda belirtilen eşyayı yanında bulunduran
kişi, bu şeyi göstermek ve teslim etmekten kaçı-
Hususları yer alır. nırsa, bu şeyin zilyedi hakkında disiplin hapsine
Bu belgelerde, hakkında arama işlemi uygulanan ilişkin hükümler uygulanır. Ancak, şüpheli veya
kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin sanık ya da tanıklıktan çekinebilecekler hakkında
görüş ve iddialarına da yer verilir. Koruma altına bu hüküm uygulanmaz.
alınan veya elkonulan eşyanın tam bir defteri ya- Elkoyma kararı, hâkim veya gecikmesinde sakın-
pılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya ca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cum-
bir işaret konulur. huriyet savcısına ulaşılamadıŞı hallerde ise kol-
II. 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESş KANU-
KANU- luk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri,
NU’NDA EL KOYMA elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
Elkoyma kavramı, bir eşya üzerinde zilyedin sa- Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi,
hip olduŞu her türlü tasarruf yetkisinin rızası ol- yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına su-
maması halinde dahi kaldırılması işlemini ifade nulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırk-
eder. sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma ken-
diliŞinden kalkar.
Elkoyma kavramı, diŞer yargılama dallarında da
başka isimler altında uygulanmaktadır. ÖrneŞin, ZilyedliŞinde bulunan eşya veya diŞer malvarlıŞı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 101 ve deŞerlerine elkonulan kimse, hâkimden her za-
devamı maddelerinde düzenlenen “ihtiyati ted- man bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir.
bir” ile şcra ve şflas Kanununun 257. maddesinde Askerî mahallerde yapılacak elkoyma işlemi,
düzenlenen “ihtiyati haciz” kavramları da teknik Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî
olarak birer elkoyma işlemidir. makamlar tarafından yerine getirilir.
5271 sayılı CMK’nın 123/1. maddesinde29 düzen- Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören maŞdura ge-
lenen “muhafaza altına alma” kavramı elkoymaya cikmeksizin bildirilir. Elkoyma işlemine ilişkin
yakın olmakla birlikte ondan farklı bir kavram- tutanaŞa, kolluk görevlisinin açık kimliŞi geçiri-
dır. Koruma altına alma işleminde, zilyedinin eş- lir.
ya üzerindeki tasarruf yetkisi kaldırılmaktadır. Taşınmazlara elkoyma tapu kütüŞüne, ulaşım araç-
Koruma altına alınan eşya, soruşturmada ispat larına elkoyma kayıtlı bulundukları sicile şerh
aracı (delil) olabilecek veya ilerde müsaderesine verilmek suretiyle yerine getirilir.
hükmedilebilecek türdeki eşyadır. Bu tür bir eş-
Banka veya diŞer mali kurumlardaki her türlü he-
ya, zilyedinin rızası ile koruma altına alınır. An- saba elkonulması banka veya mali kuruma, şir-
cak elkoyma işleminde zilyedin rızası aranmaz. ketteki ortaklık paylarına elkoyma ilgili şirket yö-
Bu nedenle, soruşturmada ispat aracı olabilecek netimine ve şirketin kayıtlı bulunduŞu ticaret si-
veya ilerde müsaderesine hükmedilebilecek tür- cil müdürlüŞüne, hak ve alacaklara elkoyma ilgili
gerçek veya tüzel kişiye, teknik iletişim araçlarıy-
29
Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara la elkoyma kararının bildirilmesi suretiyle gerçek-
elkonulması leştirilir. Elkoyma kararı ilgili yerlere daha sonra
Madde 123 – (1) şspat aracı olarak yararlı görülen ya da tebliŞ edilir. Elkoyma kararının herhangi bir ile-
eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan tişim aracıyla bildirildikten sonra bu kararı etki-
malvarlıŞı deŞerleri, muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediŞi siz kılmak için hesaplar üzerinde yapılan işlemler
bu tür eşyaya elkonulabilir. geçersizdir.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 123


Elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket önleme, izleme ve araştırmakla görevli olanlar
edilmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 289. mad- açık bir şekilde sayılmıştır. Buna göre, aşaŞıda
desinde30 düzenlenen muhafaza görevini kötüye gösterilen kamu görevlileri hakkında, kaçakçılıŞı
kullanma suçu kapsamında işlem yapılır. önleme, izleme ve araştırma yükümlülüŞü öngö-
III. 5607 SAYILI KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE rülmüştür. Anılan maddede gösterilen görevliler
KANUNUNDA ARAMA VE ELKOYMA aşaŞıdaki gibidir:
1. KaçakçılıŞı Önleme, şzleme ve Araştırmakla —Mülkî amirler,
Görevli Olanlar —Gümrük MüsteşarlıŞı personeli,
31
5607 sayılı Yasanın 19. maddesinde , kaçakçılıŞı —Emniyet Genel MüdürlüŞü personeli,
önleme, izleme ve araştırmakla görevli olanlar —Jandarma Genel KomutanlıŞı personeli,
öngörülmüştür.
—Sahil Güvenlik KomutanlıŞına baŞlı personeli.
Anılan maddenin birinci fıkrasında, kaçakçılıŞı
Yasa koyucu, anılan maddede sayılan kamu gö-
30
Muhafaza görevini kötüye kullanma
revlilerine, kaçakçılıŞı;
Madde 289-
289- (1) Muhafaza edilmek üzere kendisine res- —Önleme,
men teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir
nedenle elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dı- —şzleme ve
şında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar ha- —Araştırma,
pis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırı-
lır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ce- Ödevi yüklemiştir. Maddede sayılan kişilerin, ka-
za yarı oranında indirilir. nunla kendilerine yüklenen görevi yapmaktan
(2) Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluştu-
ran eşyayı kovuşturma başlamadan önce geri veren veya
kaçınmaları veya ihmal etmeleri halinde, cezai
bunun mümkün olmaması halinde bedelini ödeyen kişi sorumluluklarının olacaŞı açıktır.
hakkında verilecek cezaların beşte dördü indirilir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, kaçakçılıŞı önle-
(3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim
olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle me, izleme ve soruşturmakla görevli olanların,
elkonulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüŞüne operasyon gerektiren kaçakçılık olaylarından ha-
aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozul- berdar olduklarında, kanunî görevlerini yapmaya
masına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. başlayarak, aynı zamanda mahallin en büyük
(4) Bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsa-
mında elkonulan eşyayı amacı dışında kullanan kimse,
mülkî amirine de bilgi verecekleri hususu düzen-
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. lenmiştir.
31
KaçakçılıŞı önleme, izleme ve araştırmakla görevli olan-
olan- Yasa koyucu, anılan düzenleme ile, mülki amire
lar
MADDE 19 – (1) Mülkî amirler, Gümrük MüsteşarlıŞı bilgi vermeyi, operasyon gerektiren kaçakçılık
personeli ile Emniyet Genel MüdürlüŞü, Jandarma Ge- olayları ile sınırlandırmıştır. Peki, operasyon ge-
nel KomutanlıŞı ve Sahil Güvenlik KomutanlıŞına baŞlı rektiren kaçakçılık olayları” kavramından ne an-
personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri ön- laşılması gerekir?
leme, izleme ve araştırmakla yükümlüdür.
(2) KaçakçılıŞı önleme, izleme ve soruşturmakla görevli Operasyon kelimesinin sözlük anlamı, “bir dizi
olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık olaylarından eylem, askeri harekât” olarak ifade edilmektedir.
haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya baş-
Yasa koyucu, operasyon gerektiren kaçakçılık
lar ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine
de bilgi verirler. olayları ile haber alınır alınmaz, gecikilmeksizin
(3) KaçakçılıŞı önleme, izleme ve soruşturmakla görevli müdahale gerektiren, aksi halde önlenemeyecek
olanların bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi zararlı sonuçların meydana gelmesi muhtemel
ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya tüzel ki- durumları ifade etmek için kullanmıştır.
şilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak
kaydıyla eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır. Bu nedenle, kanunda sayılan görevliler, böyle bir
(4) Kaçakçılık olaylarını ihbar edenlerin kimlikleri, izin- kaçakçılık suçuyla karşılaştıklarında, derhal ola-
leri olmadıkça veya ihbarın niteliŞi haklarında suç oluş-
ya müdahale edecek; sonrasında ise mülki amire
turmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır. bilgi vereceklerdir. Böyle bir suça hemen müda-

124 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


hale edilmemesi halinde, suçlular ve suç delille- elkoyma” usulüne ilişkin düzenlemelere yer ve-
rine ulaşmada ciddi sıkıntılar yaşanabilecektir. rilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, madde-
Anılan maddenin üçüncü fıkrasında, kaçakçılıŞı de, kaçak eşya bulunduŞundan şüphelenilen eşya
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanla- ve araçlar ile kişilerin üzerinde yapılacak arama
rın bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve el koymalara ilişkin hükümlere yer verildiŞi
ve belge taleplerinin, kamu veya özel, gerçek ve- belirtilmiştir.
ya tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hü- Anılan Yasanın 9/1. maddesinde, 5271 sayılı CMK
kümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak hükümlerinin uygulanacaŞı arama ve elkoyma
karşılanmak zorunda olduŞu düzenlenmiştir. halleri düzenlenmiştir. Anılan maddede, kaçak
Buna göre, kamu veya özel, gerçek veya tüzel ki- eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve
şiler, kaçakçılık suçlarıyla ilgili olarak, kaçakçılı- uyuşturucu maddelerin bulunduŞundan şüphe
Şı önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olan- edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yara-
lar tarafından istenilen bütün bilgileri eksiksiz yan diŞer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapıla-
olarak karşılamak zorundadırlar. Bu durumun is- cak arama ve elkoymalar, 5271 sayılı CMK hü-
tisnasını, savunma hakkına ilişkin hükümler oluş- kümleri uyarınca yerine getirileceŞi belirtilmiştir.
turmaktadır. Buna göre 5271 sayılı CMK hükümleri uygulana-
cak haller aşaŞıda sayılmıştır:
Maddenin son fıkrasında ise, kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimliklerinin, kendi izinleri ol- —Kaçak eşya,
madıkça veya ihbarın niteliŞi haklarında suç oluş- —Her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve
turmadıkça açıklanamayacaŞı öngörülmüştür.
—Uyuşturucu maddelerin bulunduŞundan şüphe
Bu düzenleme ile, kaçakçılık olaylarını bildiren edilen
kişilerin güvenliklerinin saŞlanması suretiyle, ka-
—Her türlü kap,
çakçılık olaylarının ortaya çıkarılmasını kolaylaş-
tırmak amaçlanmıştır. —Ambalaj veya
Buna göre, kaçakçılık suçlarında ihbar edenlerin —Taşımaya yarayan diŞer araçlar ile
kimliŞinin açıklanabilmesi iki önemli durumla —Kişilerin üzerlerinde yapılacak arama ve elkoy-
sınırlandırılmıştır. Yasa koyucu, aşaŞıdaki haller- malar.
de, kaçakçılık suçunu ihbar eden kişilerin kimli-
Yukarıda sayılan hallere ilişkin arama işlemleri
Şinin açıklanabilmesini öngörmüştür.
5271 sayılı CMK hükümlerine göre yerine getiri-
—Muhbirin kimliŞinin açıklanmasına izin ver- lir. Genel hükümlere göre arama ve elkoyma ay-
mesi, rıntılı olarak üst bölümlerde anlatıldıŞından, anı-
—şhbarın niteliŞinin, muhbir hakkında suç oluş- lan kavramlar burada tekrar edilmemiştir.
turması.
Yukarıda sayılan durumlarda, kaçakçılık suçunu yan diŞer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapılacak ara-
ihbar eden kişilerin kimliŞi açıklanabilecektir. ma ve elkoymalar, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu uyarınca yerine getirilir.
Öte yandan, kaçakçılık suçunu ihbar eden bu ki- (2) Gümrük salonları ve gümrük kapılarında kaçak eşya
şiler hakkında, tanıkların korunmasına ilişkin sakladıŞından kuşkulanılan kişilerin üzeri, eşyası, yükle-
hükümler uygulanır. ri ve araçları gümrük kontrolü amacıyla gümrük görevli-
lerince aranabilir. Yapılan arama sonucunda tespit edilen
2. Genel Hükümlere Göre Arama ve Elkoyma kaçak eşyaya derhal elkonulur.
(3) Gümrük bölgesine, Gümrük Kanunu gereŞince be-
5607 sayılı Yasanın 9. maddesinde32 “arama ve lirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden girmek, çık-
mak veya geçmek yasaktır. Bu yerlerde rastlanacak kişi
32
Arama ve elkoyma ve her nevi taşıma araçları yetkili memurlar tarafından
MADDE 9 – (1) Kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, durdurulur ve kişilerin eşya, yük ve üzerleri ile varsa ta-
patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduŞundan şıma araçları aranır. Yapılan arama sonucunda tespit edi-
şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yara- len kaçak eşyaya derhal elkonulur.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 125


3. Gümrük Salon ve Kapılarında Arama ve El-
El- fiillerinin izlenmesine ilişkin olarak anılan Yasa-
koyma nın 19. maddesinde belirtilen görevlilerce düzen-
Gümrük salon ve kapılarında arama ve elkoyma- lenecek tutanaklarda yer alması zorunlu hususlar
ya ilişkin düzenlemeler, 5607 sayılı Yasanın 9/2. belirtilmiştir.
maddesinde öngörülmüştür. Buna göre, gümrük Buna göre ilgili görevlilerce düzenlenen kaçakçı-
salonları ve gümrük kapılarında kaçak eşya sak- lık fiillerinin izlenmesine ilişkin tutanaklarda, aşa-
ladıŞından kuşkulanılan kişilerin; Şıda sayılan hususlar bulunmak zorundadır.
—Üzeri, —Olay tarihi ve yeri,
—Eşyası, —TutanaŞı düzenleyenlerin unvan ve isimleri,
—Yükleri ve —Hâkim kararının tarih ve sayısı,
—Araçları. —Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
Gümrük kontrolü amacıyla gümrük görevlilerin- durumunda emrin tarih ve sayısı,
ce aranabilir. Yapılan arama sonucunda tespit —Olay ve kanıtları,
edilen kaçak eşyaya derhal elkonulur. —Suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araç-
Kanun koyucu, gümrük salon ve kapılarında ara- larının ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve
ma ve elkoyma görevini sadece gümrük görevli- nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konuldukla-
lerine vermiştir. Öte yandan, herhangi bir ihbar, rı,
şikâyet, takip hallerinde genel kolluk tarafından —şlgilinin kimlik, iş ve yerleşim yeri ile varsa
gümrük salon ve kapılarında arama yapılması ge- ifadesi,
rektiŞinde, genel kollukça gümrük yetkililerine
bilgi verilerek gümrük görevlileri tarafından Yukarıda sayılan unsurları içeren kaçakçılık fiil-
arama ve elkoyma işlemi yapılması saŞlanabilir. lerinin izlenmesine ilişkin tutanakların imza altı-
na alınması gereklidir.
4. Gümrük Kapı ve Yolları Dışında Arama ve El-
El-
koyma şşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere
tutanaŞın kendilerini ilgilendiren kısımları oku-
Gümrük bölgesine, Gümrük Kanunu gereŞince nur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gi- husus tutanaŞa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
ren, çıkan veya geçen kişi ve her tür taşıma araç- şmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanaŞa ge-
larında arama ve elkoymaya ilişkin kurallar, 5607 çirilir.
sayılı Yasanın 9/3. maddesinde düzenlenmiştir.
5607 sayılı Yasanın 19. maddesinde gösterilen
Anılan düzenlemeye göre, gümrük bölgesine, be- kolluk görevlilerince düzenlenen suç tutanakları
lirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gir- aksi ispat edilinceye kadar geçerli belge niteliŞin-
mek, çıkmak veya geçmek yasaktır. Bu sayılan
yerlerde rastlanacak kişi ve her türlü taşıma araç- MADDE 20 – (1) Kaçakçılık fiillerinin izlenmesine iliş-
ları yetkili memurlar tarafından durdurularak, kin tutanakların;
kişilerin eşya, yük ve üzerleri ile varsa taşıma a) Tarih, yer, düzenleyenlerin unvan ve isimleri, hâkim
araçları aranır. Bu baŞlamda, yapılan arama so- kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet savcısının yazılı
emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
nucunda ele geçirilen kaçak eşyaya derhal elko- b) Olay ve kanıtlarını, suç veya kabahat konusu eşya ve
nulur. Her türlü taşıma araçları ifadesi ile kara, taşıma araçlarının ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar
hava ve deniz yolu araçları kastedilmiştir. ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) şlgilinin kimlik, iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
5. Arama Sonucunda Görevlilerce Düzenlenecek Kapsaması ve imza altına alınması gereklidir.
Tutanaklar (2) şşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere tu-
5607 sayılı Yasanın 20. maddesinde33, kaçakçılık tanaŞın kendilerini ilgilendiren kısımları okunur veya
okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanaŞa ya-
zılarak ilgililere imza ettirilir. şmzadan kaçınma halinde
33
Tutanaklar nedenleri tutanaŞa geçirilir.

126 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


de olduŞundan yargılamada tutanakların gerçeŞi 5237 sayılı TCK, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Müca-
doŞru yansıttıŞı kabul edilir. dele Kanunu gibi pek çok ceza yasamızda piş-
Maddi gerçeŞe ulaşmada en önemli delil olan suç manlık halinde sanıŞa ya hiç ceza verilmemekte
tutanakları, olay, fail ve suç konusunun anlatıldı- ya da cezasından önemli ölçüde indirim öngö-
Şı, ilk gözlemlenen bulguların yazıldıŞı, iddiana- rülmektedir. Bu nedenle zanlının tutanak tanzimi
menin düzenlenmesi sonrasında yapılan kovuş- sırasında zabıtaya yardımcı olup olmadıŞı, olayın
turma aşamasında hâkime olay anını gösteren bel- etraflıca ortaya çıkmasının, olaya karışan diŞer
gedir. Bu tutanaklar ne kadar eksiksiz ve olaya şahısların ya da o an için zabıtanın elde etmesi
uygun hazırlanırsa, maddi gerçeŞe o kadar çabuk güç olan bir takım başka delillerin elde edilmesi
ve rahat ulaşılır. Gelişigüzel ve eksik hazırlanmış yönünde kendiliŞinden açıklama yapıp yapmadı-
bir suç tutanaŞının yeniden hazırlanması müm- Şı hususu da tutanaŞa mutlaka yazılmalıdır.
kün olamayacaŞı için, eksik düzenlenmiş suç tu- Tutanak düzenlenmesi sırasında sanıŞın açıkla-
tanakları ile maddi gerçeŞin ortaya çıkarılması malarına mutlaka yer verilmeli, ele geçen eşyayı
mümkün olamayacaktır. nerede, nereden, ne zaman, ne şekilde ve hangi
Suç tutanakları soruşturma evresine de çok önem- amaçla temin ettiŞi hususlarına mutlaka deŞinil-
li katkıda bulunmaktadır. Gerçektende, suç vas- melidir.
fının tayini, olaydaki sanıŞın sorumluluŞu ve uy- Tutanak düzenlenmesi sırasında eşya ile ilgili
gulanacak yasa maddesi ile suç tarihinin belir- olarak zanlının fatura, irsaliye gibi bir belge ibraz
lenmesi ve zamanaşımının tespiti açısından suç edip etmediŞi açıklanmalı, belge ibrazı var ise
tutanakları önemli bir işlev görmektedir. Bu ba- belgenin hangi firmaca düzenlendiŞi tarih ve seri
kımdan tutanakların yasa da öngörülen hususlara numarası ile birlikte tutanaŞa geçirilmeli ve bu
uygun şekilde olayı açık ve sarih bir şekilde anla- belgenin ele geçen hangi eşyaya ilişkin olarak ib-
tıyor olması ve kendi içinde çelişki yaratmaması raz edilip edilmediŞi hususuna da yer verilmeli-
gerekir. dir.
Tutanaklar olayın meydana geliş tarzını tüm Zanlının belge ibrazı nedeniyle olay anında el ko-
açıklıŞıyla ve her türlü şüpheden arî, sade bir dil- nulmayıp iade edilen eşya söz konusu ise, hangi
le anlatıyor olmalıdır. belgeye istinaden ve ne miktar eşyanın zanlıya
BilindiŞi üzere yasalarımız hukuka aykırı olarak iade edildiŞi hususu, iade edilen eşyanın belirgin
elde edilen delil, iz, eser ve emarelerden hareket- özellikleri de bahsedilerek tutanaŞa yazılmalıdır.
le, zanlıların mahkûmiyetini öngörmemektedir. Aksi halde, zanlının önce polise, ardından da
Bir delilin hükme esas alınabilmesi için, hukuka mahkemeye aynı belgeyi iki kez ibrazı suretiyle,
uygun olarak elde edilmiş olması gerekir. bir belgeye istinaden birden fazla eşyayı yasal gibi
göstermesi mümkün olabilecektir.
Ceza adalet sistemimiz adil yargılanma ilkesini
benimsemiştir. Bu ilke doŞrultusunda yargıç, Olaya şikâyet üzerine mi, ihbar üzerine mi, şüp-
Cumhuriyet savcısı, polis ve jandarma gibi tüm he ile mi yoksa genel arama sırasında mı el ko-
görevlilerin bütün aşamalarda sanıŞın ve maŞ- nulduŞu hususu tutanaŞa yazılmalıdır. SanıŞın
durların haklarını saptama ve güvence altına al- olay anında kaçmaya teşebbüs edip etmediŞi, eş-
ma konusunda gereken özeni göstermeleri ge- yaların sanıŞın üzerinde mi, gösterdiŞi yerde mi
rekmektedir. Yalnızca sanıŞın haklarını koruyan yakalandıŞı ve eşyaya el konulma şekli tutanakta
ya da yalnızca maŞdurun haklarını koruyan bir açıkça belirtilmelidir.
anlayış adil olamayacaŞından, adil yargılanma il- Ceza Muhakemeleri Kanunumuz arama kararının
kesi gereŞi sanık ve maŞdur haklarının eşit bir Hâkim tarafından ve gecikmesinde sakınca bulu-
düzeyde korunması zorunludur. Bu nedenle tu- nan hallerde Cumhuriyet Savcısı’nın yazılı emriy-
tanakların düzenlenmesi sırasında sanıŞın lehine le kolluk görevlilerince yapılabileceŞini öngördü-
ve aleyhine olan tüm delillerin mutlaka tutanakta Şünden arama kararı verme yetkisinin Hâkim ve
gösterilmesi gerekir. Cumhuriyet Savcılarına ait olduŞu hususu göz

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 127


önünde bulundurularak yetkili bu mercilerin ka- rilmelidir. Yine incelememizden geçen pek çok
rarı olmaksızın yapılan arama ile elde edilen delil davada, sanıkların yakalanan kaçak eşyaların ken-
yargılamada nazara alınamayacaŞından arama ka- dilerine geçici olarak kısa bir süre için bırakıldı-
rarı olmaksızın kolluk görevlilerinin re’sen arama Şını söyledikleri görülmüştür. Bu durumda, eş-
yapmaması gerekir. Yetkili merciinin usulünce yanın nerede, ne şekilde ele geçirildiŞi; kap içeri-
vermiş olduŞu arama kararları üzerine düzenle- sinde mi, çuvalda mı, depoda mı, rafta mı, açık
necek tutanaklarda, arama kararının hangi merci bir yerde mi bulunduŞu hususunda tutanakta bir
tarafından verildiŞi, aramaya hangi görevlilerin açıklık yoksa savunmanın aksine delil bulunma-
katıldıŞı, arama yapılan yerin açık adresi, tutana- dıŞı gerekçesiyle savunmaya itibar etmek zorun-
Şın düzenlenmesi sırasında arama yapılan yerde- luluŞu doŞmaktadır.
ki şahısların açık kimliŞi, arama yapılan yerin iş- Arama kararında belirtilen adreste veya hakkında
yeri mi, konut mu, cadde mi, meydan mı, araç mı şikâyet bulunan zanlıya yönelik arama yapılmalı-
olduŞu hususu suç eşyasının bulunduŞu yerde, dır. ÖrneŞin Konur sokakta bulunan A isimli
tezgâhta mı, kap içinde mi bulunduŞu hususları şahsa ait işyerinde arama kararı verilmiş ise aynı
da açıklanarak, zaptedilen suç eşyasının dökümü sokakta bulunan benzer işi yapan diŞer kişilerin
yapılmalı bu dökümde eşyanın ayırıcı özellikleri işyerlerinde arama yapılabilmesi ancak Ceza Mu-
de tutanakta belirtilmelidir. hakemeleri Kanunu’nun 117. maddesinde belirti-
Yakalanan eşyaların satışa arzedilip edilmediŞi, len şartların oluşması halinde mümkündür. Yasa
bulunduŞu yer itibariyle böyle bir amaç için te- da öngörülen bu şartlar şüphelinin veya sanıŞın
min edilip edilmediŞi tutanaklardan net bir şe- yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edile-
kilde anlaşılmalıdır. bilmesi amacına yöneliktir. Ancak bu amaca hiz-
Tutanakların düzenlenmesi sırasında matbu bel- met söz konusu ise diŞer bir kişinin de üstü, eş-
ge ile yetinilmemeli, olayın özelliŞine göre önce- yası, konutu, işyeri veya ona ait diŞer yerlerde de
den basılmış evraka sıŞdırılmaya çalışılmamalı, arama yapılabilir. Bu şartların oluşmaması duru-
olaya özgü açıklayıcı ifadeleri içerir şekilde hazır- munda arama kararında belirtilen kişi ya da yer
lanmalıdır. dışında üçüncü şahısların üzerlerinin, konutları-
nın ya da işyerleri ile eşyalarının aranması yasal
Yargılama sırasında, sanıŞın olayla ilgisi olmadıŞı deŞildir.
yönünde savunmada bulunması durumunda, tu-
tanakta sanıŞın olay anında elde edilen suç delil- Birden çok müştekinin şikâyeti üzerine alınan
leri ile olan ilgisi tutanakta açıkça ve tam olarak arama kararına istinaden düzenlenecek suç tuta-
belirtilmemiş ise, savunmanın aksine delil olma- naklarında arama sırasında hangi müştekiye ait
dıŞı gerekçesiyle mahkemelerce beraat kararı ve- hangi eserin ve ne miktarda ve hangi zanlıya ait
rildiŞi görülmektedir. işyerinde elde edildiŞi liste halinde tutanakta
açıkça belirtilmelidir.
SanıŞın, yakalanan kaçak eşyalarla ilgisinin bu-
lunmadıŞı ve kendisinin o an için müşteri olarak Arama sırasında ele geçirilen eşya müştekiye sa-
tezgâh başında olduŞunu veya çay satmak için nıŞa ya da yedi emin olarak üçüncü bir kişiye tes-
olay yerine gittiŞini, tezgâh sahibinin polisi gö- lim edilmeyip, zaptedilen eşya mutlaka adli ema-
rünce kaçması üzerine olay yerinde zabıtaca ken- nete teslim edilmelidir.
disinin yakalandıŞı yönündeki aksi ispatlanama-
yan savunmaları karşısında, pek çok dava dosyası
beraat ile sonuçlanmaktadır. Bu durumda, olay
anında düzenlenen tutanakların bu tip savunma-
ları da karşılayacak tarzda olmasında yarar var-
dır.
SanıŞın eşyayı satarken ya da taşırken görülüp
görülmediŞi hususlarına tutanakta açıkça yer ve-

128 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 129-139

Sürdürülebilir Yaşam, Sağlıklı Yaşlanma


Yaşlanma ve Hac
Haczedilmezlik
Hilmi Şeker*

ÖZET: * ki ve sonuçlar doŞuracaŞını göstermektedir. Borç-


1. şşK 82 madde hükmü, borçluya ait özel nite- lu vazgeçmenin ayrıksı olarak, yanlarla ve takip
likteki malın haczedilmeyerek, güvenceye alın- konusu ile sınırlı olarak etki ve sonuç doŞurma-
masını buyurmaktadır. Anılan malı özel ve özge sını isteyebilir. Bu takdirde feragatin, yanların dı-
kılan ise onun asgari bir yaşamı olanaklı kılacak şında bir başkası yararına etki ve sonuç doŞur-
nitel ve nicel yapısıdır. AlacaŞın emeklilikten ması mümkün olmaz. 5. Haktan feragat olanaklı-
kaynaklanan bir aylık olması, bireyin son günle- dır. 6. Feragatin açık olması ve her türlü irade
rinde kendisine özel yasanın buyruŞu ile tevdi bozucu etkiden arî olarak şekillenmesi gerekir.
edilen meblaŞın, her türlü tehdit ve tehlikeden Borçlunun şikâyet süresini geçirmesi, işlemi şi-
uzak bir şekilde amacına uygun olarak ve sükû- kâyet etmemek gibi olgular feragat olarak kabul
net içinde kullanılmasını hedeflemesindendir. 2. edilemez. 7 Feragatin haciz talebinden veya haciz
Yasa yapıcı, borçluyu takibin zayıf tarafı olarak işleminden önce yapılması, mümkün deŞildir.
kabul ederek, haczi ve alacaklının doyurulması Böyle bir irade beyanı, henüz hakkın kullanımını
sırasında meydana gelmesi olası aşkın hacizleri, gerektiren olguların doŞumundan önce kullanıl-
“alacaklara yetecek kadar” söylemi ile önlemeye ması önlemektedir. 8. Bu baŞlamda haciz onayı
çalışmıştır. Böylece alacaklı ile borçlunun menfa- açık, kesin ve her türlü irade bozucu etkiden
at çatışmasında, seçimini önerilmiş olguların ta- uzak ve arî olmadıkça hüküm ifade etmez. şrade
hakkuku koşuluyla zayıf olan borçludan yana beyanının, takip hukuku baŞlamında doŞurduŞu
kullanmayı, aldıŞı bu ikinci önlemle pekiştirmiş- etki ve sonuçların aŞırlıŞı, irade beyanını fesada
tir. 3. Borca yetmek demek, borç miktarı kadar uŞratan nedenlerin anımsanmasını zorunlu kıl-
olmak, o debiye ulaşmak ya da onu karşılayacak maktadır. Hukukun genel bilgisi, iradenin şiddet
denklikte olmak demektir. O halde alacaklının ve tehdide maruz bırakılmasını, hata ve hileye
doyurulması, borçlunun borcu karşılayacak mik- uŞratılmasını, iradeyi fesada uŞratan olgu biçim-
tardaki mal ve haklarının hacziyle sınırlıdır. Bu leri olarak tanımlamaktadır. şradenin anılan ol-
sınır emredici bir ifade ile belirlenmiştir. Bu gularla bozulması, iradenin yöneldiŞi işlemi, ira-
denkliŞin borçlu zararına ve onun açık kabulü ya desi fesada uŞrayan bakımından baŞlayıcı olmak-
da muvafakati olmadan bozulmasına, yasa anlat- tan çıkarır. 9. Bir talebin doŞruluŞu gerçekliŞi ve
maya çalıştıŞımız bu nedenlerle karşı çıkmakta- tipikliŞi sınanmadan haciz kararına dönüşmesi-
dır. 4. Biz vazgeçmeye konu hakkın, nesne baŞ- ne, 79. maddenin varlık nedeni, kesinlikle izin
lamlı olmasından ötürü kural olarak, nesneyi iz- vermez. Öteki ifade ile yasa yapıcı 78. maddedeki
leyen onunla sıkı sıkıya baŞlı olan bir yaşam sü- bir talebin “haczedilebilirlik testini” aşmadan 79.
receŞini savunuyoruz. Bu yaşam tarzı, bu hakkın maddeye dönüşmesini önlemiştir.
erga omnes yani kişi ve takiple baŞlı olmayan et- Çalışmamız, yasalara göre haczedilmesi olanaklı
olmayan SSK emekli maaşının, borçlunun açık
* Yargıç/şstanbul muvafakati olmaksızın, hacz edilip-edilemeyece-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 129


Şini, yaşam hakkını garantiye alan hükümler ve edecek biçimde yorumlanmasına ne yorum ilke-
bu hükümlerle yolunu ayırmakta olan, deneyim- sini harekete geçiren irade, ne yorum ile temin
ler üzerinden okuyarak, saŞlıklı bir haczedilmez- edilmek istenen amaç, ne de güçler ayrılıŞı ilkesi
lik anlamına, ulaşmayı hedeflemektedir. ile umulan yarar, kesinlikle izin vermez. Yasama,
Böyle bir görme biçimi, ilkin emredici hükümle- haczedilmezlikle ilgili seçimini yaparak, kenara
rin niteliŞi ile doŞuracaŞı etki ve sonuçların, ge- çekilmiş ve kendi iradesinin, uygulayıcılar, tara-
riye doŞru bir yolculukla, irdelenmesini gerek- fından yaşama geçirilmesini beklemektedir. Ya-
mektedir. Emredici hukuk normları, hukuka tabi sanın bu umarının, bu yalın ve açık söyleme inat,
olanların kendi iradeleri ile bertaraf edip aksini bertaraf edilmesi, olumlu yasama etkinliŞini he-
kararlaştıramayacakları, tarafların istek ve irade- defleyen açık bir aşkınlık teşebbüsüdür.
leriyle kendilerine aykırı kural ve çözümü redde- Yasanın böyle bir seçiminin arka planındaki ne-
den hukuk kurallarıdır. Dolayısıyla hukuk uygu- denceler önemlidir. Hiçbir düzenleme onu var
layıcılarının, buyurucu nitelikteki bu kuralları, eden, sosyolojik arka plandan arî deŞildir. Ya da
yanların istemlerinden baŞımsız olarak, gözet- her norm mutlaka kendisini var eden haklı, ma-
mek ve uygulamakla ödevlidirler.1 Hukuk düzen- kul ve meşru bir nedenden beslenir. Bu bakış açı-
lemelerinde, emredici hukuk kurallarına yer ve- sı, bizi anılan maddenin hangi kaygıları bertaraf
rilmesi, kamu düzeninin korunması, genel ahlak etmek veya hangi deŞerlerin korunması amacıyla
ve adabın sürdürülebilir kılınması ve toplumdaki kaleme alındıŞı gerçeŞini, araştırmaya mecbur bı-
“zayıf kesimlerin korunması” ve benzer kaygıla- rakır. Maddenin görünen yüzü, anılan ereŞin açı-
rın giderilmesini hedeflemektedir. Böylesi bir ku- Şa çıkarılması bakımından, derin ve yaygın bir
ralın emredici olup olmadıŞı, yasanın ifade biçi- kazı yapmayı önlemektedir. Bu madde, alacaklı-
mi ya da korunmaya aldıŞı yararın niteliŞi gözeti- nın “tatminini” hedefleyen bir dizi takip işlemin-
lerek saptanır. Emredici nitelik, kuralın ifade bi- den, belli ki bazı kimse ve malları ayrık tutmakta,
çimi referans alınarak belirlenecektir. Anılan yön- oluşturduŞu koruyucu koza ile bu kişi ve malları
temin, emredici olmaklıŞı belirlemede yetersiz meşru ilgililerin takibinden kurtarmaktadır. Ka-
kalması halinde, bu kez normun özelliŞi koru- musal umarlar, yasamayı alacaklı birey ile kamu-
mayı amaçladıŞı yararın niteliŞine göre yapılacak sal kimliklerin, kamusal mallar üzerindeki çe-
yorumla açıŞa çıkarılacaktır. 2 kişmelerinde, kamusal kimlikten yana bir seçim
yapmaya zorlamıştır. Kamunun hizmetinde olan
Haczedilmezlik kuralı şşK 82. maddesi ile düzen- ve onun yararına sunulan bir malın, kişisel do-
lenmiştir. şşK.’nun 82/1 madde hükmü, “aşaŞıda- yumlara feda edilmesini, kamu yararı anlayışının
ki şeyler haczolunamaz” demek suretiyle, ardışık yükseltilmiş eşiŞi izin vermemektedir. Bu meyan-
paragraftaki hakların tabii oldukları yazgıyı saltık da baş gösteren bir kriz, hiç kuşku yok ki, kamu-
bir şekilde belirlemiştir. Burada “haczolunamaz- sal hizmetlerin finansmanı ve hizmetinde kulla-
lar” sözcüŞü hem görünümü hem de içeriŞi itiba- nılmak üzere saklanan malların, takipten kurta-
rıyla, anılan nesne ve özneleri, alacaklının taki- rılmasını buyuran yaklaşım tarzının rehberliŞin-
binden koruyan kesin ve mutlak bir ileti taşımak- de çözüme kavuşacaktır. Borçlunun kamu otori-
tadır. Bu hukuki deŞer, içerdiŞi emir kipi ile ala- tesi olması ihtimalinde, memurun bu olguya kar-
caklı ve borçlu arasında bu nesneler üzerinden şı refleksi, kendisini tereddütsüz olarak hacze-
gerçekleşecek haczedilemezlik sorununu, nesne dilmezlik şeklinde gösterecektir.
ve takibe uŞrayan ilgiliden yana bir seçimle, ke-
sin ve mutlak bir söylemle çözmüştür. Bu buy- Söz konusu bu düzenlemenin, ikinci periyodu
ruk, yoruma muhtaç olmayacak denli açık, yalın nesnenin özelliŞinden kaynaklanan, bireysel bir
ve kesindir. Bu kuralın başka amaçlara hizmet korumayı konu edinmektedir. Burada yasama,
borçluya ait olmakla birlikte, özel nitelikteki bir
1
malın haczedilmeyerek, güvenceye alınmasını bu-
Işıktaç/Metin, Hukuk Metodolojisi, Filiz, şstanbul, 2003,
159
yurmaktadır. Anılan malı özel kılan, onun asgari
2
şbid, 159 yaşamı olanaklı kılacak niteliŞidir. Yasa yapıcı bi-

130 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


reyin yaşamının son günlerinde kendisine özel ve sosyal güvenlik hakkını garanti eden bir çö-
yasanın buyruŞu ile tevdi edilen bu aylıŞın, her zümün göŞüsleyeceŞi kesindir. şşK 82.1.1 madde
türlü tehdit, tehlikeden uzak bir şekilde, amacına hükmü, yarışan hakların galibini yarattıŞı avan-
uygun olarak ve sükûnet içinde kullanılmasını tajlarla bir bakıma önceden belirlemiş olmakta-
hedefledi. Bu bakış açısı kaynaŞını, anayasanın dır.
hem yaşam hakkını hem de sosyal güvenlik hak- 85. madde hükmü, aşkınlıkları denge ile önleyen
kını düzenleyen buyurucu hükümlerinden almak- bir bakışın eseridir. Yasa yapıcı, borçluyu takibin
tadır. Yasama, çalışan bireyin, hiç deŞilse yaşa- zayıf tarafı olarak kabul ederek, haczi ve alacak-
mının son günlerinde biyolojik, sosyal, kültürel, lının doyurulması sırasında meydana gelmesi
zihinsel gelişimi ve yaşamı için gerekli olan bu muhtemel her türlü aşkın hacizleri, “alacaklara
miktarı, anılan nedenlerle sınırlı olarak kullan- yetecek kadar” söylemi ile sınırlamaya çalışmış-
masını istemektedir. Anayasal kaygılar, kendisini tır. Anılan söylem, sıradan ve öylesine bir ifade
çok geçmeden ilkin şşK 82.1.1 maddesinde, sonra tarzı olarak telakki edilemez. Haczedilmeyi nitel
da 506 SK. nun 121 maddesinde karakterize et- açıdan sorun olmaktan çıkaran yasama, gözünü
miştir. bu kez diŞer uyuşmazlık noktalarına dikerek bu-
şşK 82.1.1 madde düzenlemesi acze düşmüş ve rada yoŞunlaşmıştır. Öteki deyişle, yasama nele-
bu nedenle alacaklı karşısında söz söyleme hak- rin haczedileceŞini nelerin ise haczedilmeyeceŞi-
kını büyük ölçüde yitirmiş ya da ödeme güçlüŞü ni, hem genel hem de özel emirlerle bildirdikten
yaşayan zayıf konumdaki borçlunun, sayılan özel- sonra, haczi olanaklı nesneleri, nicel açıdan sınır-
liklerinden ötürü korunmasını amaçlamaktadır. layarak, borçluyu başka bir perspektiften ve ikin-
Anılan teorik çözümleme, icra hukukunun man- ci kez korumaya almıştır. Böylece alacaklı ile
tıŞı içinde derinliŞi ve yoŞunluŞu olan deŞerli bir borçlunun muhtemel karşılaşmasında, seçimini
söylemdir. Bu söylem, arkasına ilkin anayasayı önerilmiş olguların tahakkuku koşuluyla, zayıf
sonra da kendisini var eden yasamanın iradesini borçludan yana kullanmayı aldıŞı ikinci önlemle
alarak, kendisini güçlendirmiştir. Böylelikle zayıf pekiştirmiştir. Böylelikle 78. madde aracılıŞı ile
olan borçlunun, meşru ilgililerle icra memuru- gelen haciz istekleri, sekonder süzgeçle karşılaş-
nun, yasaya aykırı her türlü aşkınlıŞına karşı ko- ma niyetindedir. Bu eleme testi ile haczi olanaklı
runması hedeflenmiştir. ÇaŞcıl yasalarda borçlu- olan ve olmayan tüm malların, oylumunu borca
nun mameleki ile sorumlu olduŞu tartışma gö- yetecek kadar veya onu karşılayacak miktar ile
türmese de tartışmasız olan bir şey daha var. O sınırlanmaktadır. Borca yetmek demek, borç mik-
da sözü geçen kuralın kimi muafiyet ve istisnalar- tarı kadar olmak, o debiye ulaşmak ya da onu
la örselenmesinin benimsenmiş olmasıdır.3 Oto- karşılayacak denklikte olmak demektir. O halde
nom bir icra anlayışının olası etki ve sonuçlarının alacaklının doyurulması, borçlunun borcu karşı-
aŞırlıŞından bireyi korumak isteyen yasama, layacak miktardaki mal ve haklarının hacziyle sı-
borçlunun özel nitelikteki bu mallarını 78. ve 79. nırlıdır. Sınır, kalın çizgilerle belirlenmiştir. Den-
maddenin etkisinden ayrık tutarak, istemlerin hiç- genin borçlu zararına ve de onun açık kabulü ya
bir eleme ve dirençle karşılaşmadan hükme dö- da muvafakati olmadan bozulmasına, yasa anlat-
nüşmesini önlemektedir. Pozitif hukukla uyumlu maya çalıştıŞımız nedenlerle karşı çıkmaktadır.
bu bakışı, yaşam ve sosyal güvenlik hakkı ile ala- Yasama böylece, yanlar arasında bu düzenleme
caŞın tahsilini amaçlayan başvuru hakkının, hac- aracılıŞıyla denge yaratmaya ve yaratılan dengeyi
zedilmezlik zemininde yarışmalarına izin ver- borçlunun açık onayına deŞin sürdürmeye çalış-
mektedir. Yarışma kuralları oldukça yalın ve açık maktadır. 85.madde anılan paradigmanın pozitif
biçimde kaleme alınmıştır. Kurallar yaşam hakkı hukuktaki karakterize olmuş halidir. Borçlunun
ile onu tamamlayan sosyal güvenlik kodlarından onayı, yargısal deneyimlerle oluşturulmak iste-
yanadır. Dolayısıyla ipi ilkin avantajlı olan yaşam nen dengeyi, bozucu olgu olarak anlamlandırıl-
maktadır. Borçlunun her şeye raŞmen, haczi ola-
3
ÜstündaŞ, şcra Hukukunun Esasları, 3 naklı olmayan mallarının bir kısmının ya da ta-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 131


mamının haczedilmesine onay vermesi mümkün- söze baŞlılıŞın gereŞi olarak, kaynaŞında hapse-
dür. Onay olgusu, aynı zamanda haczedilemez dilmektedir.
malın bu niteliŞinin takip borçlusuna bahşettiŞi Kural bu olmakla birlikte, istisnai olarak, hakkın
güvenceden/haktan kısmen ya da tamamen fera- sadece takip konusu yanlarla sınırlı olarak kulla-
gat ettiŞi anlamına gelmektedir. Borçlu, verdiŞi nılması söz konusu olabilir. Borçlu vazgeçmenin
izinle o ana deŞin sıkı sıkıya korunan mal üzerin- sadece yanlar ve takip konusu ile sınırlı olarak
deki koruma aŞının kaldırılmasına onay vermek- etki ve sonuç doŞurmasını isteyebilir. Yaşamın
tedir. korunması için, feragatin süreyle sınırlandırılma-
Bu izin niteliŞi itibarı ile korumayı saŞlayan hak- sı da olanaklıdır.6 Bu takdirde feragatin, yanların
tan, vazgeçmek anlamına gelmektedir. Haktan
vazgeçme niteliŞi itibarı ile maddi hukuk işlemi 6
Feragatin etki ve sonuçlarının süre ile sınırlandırılması-
olup, takip hukuku bakımından doŞuracaŞı etki na ilişkin görüşümüzle, haczedilebilirliŞin uzun süre de-
ve sonuçların tartışılmasını zorunlu kılar. Dolayı- vam ederek, borçlunun yaşamını sürdürülemez kılması-
sıyla haktan vazgeçmenin, takip hukukunun ya- nı önleme kaygısından beslenmektedir. Fiyat ve ücret-
rınlarına olan etkisinin nesne ve özne baŞlamın- lerdeki deŞişimin zaman içinde alım gücünü azaltması,
yaşamın idamesi için gerekli olan maaş kesintilerinin,
da oylumunun belirlenmesine gereksinim duyar. belirli zamanla sınırlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Vazgeçme iradesinin, korumaya alınan mala iliş- Zamanın yaşamı boŞması mümkün olmamalıdır. Ayrıca
kin, koruma duvarının kaldırılmasını amaçlayan, feragatten vazgeçme mümkün olmadıŞına göre deŞişen
nesne odaklı bir usul işlemidir. Vazgeçme işle- koşulların bir müddet sonra yaşam hakkını tehdit eder
duruma gelmesinin, yarattıŞı ya da yaratacaŞı negatif et-
miyle birey, sahip olduŞu nesneden ötürü bahşe- kiler uygulayıcıları çare bulmaya zorlamaktadır. şşte
dilen hakkı, kullanmaktan imtina etmektedir. borçlunun böyle bir olgunun yaşamını sürpriz bir şekil-
Ancak imtinanın, “inter partes” mi yoksa “erga de alaşaŞı etmesinin önüne geçebilmesine, hukuk izin
omnes” bir etki mi doŞuracaŞı, çözümünü arayan vermelidir. Anılan yorum, haczedilemezlik kavramının
arka planındaki düşünce biçimi ile son derece uyumlu-
bir takip hukuku sorunudur. Bazı yazarlar, doŞan dur. Birey, hakkından vazgeçmenin doŞuracaŞı etki ve
etkinin takibin yanları ile sınırlı olduŞunu ifade sonuçların statik hesabını herhangi bir yıkımla karşılaş-
ederlerken,4 Meier5 ise vazgeçmenin, herkesi baŞ- mamak için yapabilme hakkına bugünden sahip olmalı-
layıcı etki ve sonuçlar yaratacaŞını savunmakta- dır. şsviçreli kaynakların bu konuyu tartışmamış olmala-
rı (bildiŞimiz kadarıyla) fikrin doŞduŞu coŞrafyadaki
dır. Biz vazgeçmeye konu hakkın, nesne baŞlamlı ekonominin istikrarına baŞlanabilir. Stabil ekonomiler-
olmasından ötürü kural olarak, nesneyi izleyen de, borçlunun bu ve benzeri nedenlerin yaratacaŞı risk-
onunla sıkı sıkıya baŞlı bir yaşam süreceŞini sa- lerin altında kalma ihtimali her zaman mevcuttur. Dola-
vunuyoruz. Bu yaşam tarzı, hakkın “erga omnes” yısıyla olmayan risklerden korunma, olmayanı bertaraf
edecek ekstra önlemlere başvurma ya da çare arama ihti-
yani kişi ve takiple baŞlı olmayan etki ve sonuç-
yacı bulunmamaktadır. Ülkemiz açısından aynı düşün-
lar doŞuracaŞını göstermektedir. Dolayısıyla malı celeri ifade etmek güçleşmektedir. Bu güçlük bizi ya-
koruyan haktan vazgeçme, vazgeçme anından baş- şamdan yana maksimum önlemler alma ve geliştirme gi-
layarak malı eksen alan her takip ve kişi açısın- bi çareler aramaya mecbur bırakmaktadır. Onun içindir
ki, borçlunun ekonomik deŞişin yaşamı üzerindeki ne-
dan baŞlayıcı etki ve sonuçlar doŞuracaktır. Çün-
gatif etkilerini bertaraf etmesine izin vermek, yaşamın
kü bahşedilen yetki, haczi mümkün olmaktan çı- deŞişimlere direnmesi için zorunlu görünmektedir.
karan, istisnai bir irade beyanıdır. şstisnalar nes- Borçlunun feragatini sadece bir ya da birkaç takiple sı-
ne baŞlamlıdır. Dolayısıyla beklenen etkiyi, özle- nırlamasına dair düşüncemiz de esasında gücünü bu ba-
kış açısından almaktadır. Borçlunun ekonomik gidişatı
riyle ilgili ve ona baŞlı olarak doŞururlar. Vaz-
belirleme ya da ona hükmetme olanaŞı yoktur. Ancak
geçme iradesi bir kez açıklanmakla, muhtemel yarınlarını, tehlikelere karşı koruma veya bütçesini deŞi-
tüm uyuşmazlıklarda borçluyu baŞlayıcı olmayı şimlere karşı uyarlama imkânı daima bulunmaktadır.
sürdürecektir. Böylece borçlunun vazgeçmenin Borçluyu bu yetkiden yoksun bırakmak ya da onu sahibi
olduŞu malın yazgısını belirleme hakkından mahrum
etki ve sonuçlarını ortadan kaldırma teşebbüsü,
etmek, haczedilmezlik ve feragat ile temin edilmek iste-
nen amaçla kesinlikle baŞdaşmaz. Feragatin kapsamını
4
ÜstündaŞ, 188, dipnot.575 deki yazarlar belirleyen yaşam hakkıdır. Yaşamın ekonomiden kay-
5
şbid, 188 naklanan bir çıŞın altında kalmaması, borçluya önlem

132 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


dışında bir başkası yararına ve belirlenen süre dı- künlük bizi bu kez sınırlamanın oylumu konu-
şında etki ve sonuç doŞurması mümkün olmaz. sunda, meydana gelebilecek sorunların çözümün-
Bireyin vazgeçmenin olumlu sonuçlarından sınır- de yoŞunlaşmaya sevkeder. Hukuk yargılaması,
lı sayıdaki kimselerin tayin edilen süre kadar ya- kısmen feragate olanak tanımakla birlikte, feraga-
rarlanmasını, belirleme yetkisi bulunmaktadır. tin oylumu hakkında son söylemeyi irade sahibi-
Kaldı ki, borçlunun hakkından koşulların belir- ne bırakmaktadır. Bu düzenleme tarzı, haczedil-
lediŞi olguların etkisiyle vazgeçerek, vazgeçilen mez bir alacaŞın, belirli kısmının haczini olanaklı
miktara tekabül eden borcun, alacaklıya teslimi kılmaktadır. Kısmın hangi ölçütlere göre belirle-
ile onun göreceli olarak doyurulmasını önleyen neceŞi ve debisi hakkında yazılı kural bulunma-
bir hüküm bulunmamaktadır. maktadır. Feragatin kısmi olması ve borçlunun
feragat edilen kısım hakkında suskun kalması ha-
Burada bir hususu özellikle dikkate almamanın,
linde, yapılması gereken feragatin ne kadarlık
haktan vazgeçmenin etki ve sonuçlarını belirleme
kısmı kapsadıŞının, borçluya sorularak açıklıŞa
bakımından ciddi sayılabilecek yanılgılara neden
kavuşturulması ve böylece takibin vazgeçilen kı-
olacaŞını ısrarla anımsatmak istiyoruz. Hacze-
sımla sınırlı olarak yoluna devam etmesini saŞ-
dilmezlik dokunulmazlıŞını esnetilemeyen yaşam
lamaktır.
hakkından alır. Aslolan dokunulmazdır. Aslolan-
dan feragat ise ayrıksıdır. Kural, bir hakkın ku- Yanlarla ve takip konusu nesneyi ilgilendiren her
rumsallaşması ile ilgili temel ilkeleri koyar. Ya- takip işlemi ile bu işlemi temel alan her uyuş-
sama bu ilkeler gerçekliŞi konusunda ısrarcıdır. mazlıkta feragat, “inter partes” etkilerini doŞur-
şrade ayrıksı olgular gerçekleşmedikçe, söylemi- maya devam edecektir. Feragatin, takip işlemle-
nin bu buyruklar üzerinden güçlü ve kırılmaz bir rinin yarınlarını etkilemesi, vazgeçmenin belirle-
şekilde devamını istemektedir. şstisnai uygulama- nen karakteri, onun tereddüde yol açan bir söy-
lar ise kuraldan sapma halinde, varılacak çözü- lem olmasını önlemektedir. AşHM ve iç hukuk
mün kurumsallıŞını temine çalışırken, kuralın metinleri ve onun yorumuna ilişkin deneyimler,
neden olduŞu solunum sendromunu aşmayı he- davayı sona erdiren işlemlerin, her türlü irade
defler. şstisna olmaklık, kuralın aşılmasına neden bozucu etkiden tamamen uzak, yalın ve durak-
olguların, kuralı örselemesine izin vermez. Kural- samaları bertaraf edecek nitelikte olması gerekti-
ların güçlenerek pekişmesine ya da yaşamını sür- Şini içtihat etmektedirler. Haczi olanaklı kılacak
dürülebilir kılmasına önayak olur. Sistem, istis- bu kabul ya da haktan feragat, anayasal normları
nanın kuralı ortadan kaldırmasına veya hukuk bertaraf etmekten başka, takip hukuku bakımın-
yaşamından bütünüyle silmesine sıcak bakma- dan da ciddi sonuçlara yol açar. Sözkonusu so-
maktadır. O halde istisna herkesin bildiŞi gibi dar nuçlar yiyilir yutulur cinsten deŞildir. Dolayısıyla
yorumlanmak ve kuralı hükümden düşürmeyi vazgeçme iradesinin, doŞurduŞu sonuçlarla uyum-
kesin bir söylemle reddeder. lu kesinlik ve açıklıkta ifade edilmesi gerekmek-
tedir. Bu bakış açısı, haczi olanaklı kılan ifade-
Hak üzerinde her türlü tasarruf yetkisi borçluya
nin, devinimsizlik, suskunluk ya da tepkisiz kal-
aittir. Dolayısıyla feragatin kapsamı konusunda
makla özdeşleşmesini ihtimal olmaktan çıkarmak-
ayrıntılı deŞerlendirme yaparak, vazgeçilen kısım
tadır. Başka bir ifade ile haczedilmesi yasak olan
ile vazgeçme süresini saptama yetkisinin borçlu-
malın, haczine haciz süresince ve onu izleyen za-
ya bırakılması hakkın doŞasıyla baŞdaşan düşün-
manlarda seyirci kalmak, tepki vermemek ya da
ce biçimidir. şstisna, haktan vazgeçmeye imkân
suskun kalmak, yasaŞın çiŞnenmesine onay ver-
vermektedir. Yasa, vazgeçmenin sınırları hakkın-
mek olarak deŞerlendirilemez. Ya da bu devinim-
da detay vermekten imtina etmiştir. Bu suskun-
sizlik hali, yasanın saŞladıŞı korumayı reddetmek
luk ya da düzenleme istemsizliŞi bizi usulün ge-
veya ondan mahrum bırakılmayı peşinen kabul
nel paradigması içinde çare aramaya zorlar. Fera-
etmek olarak anlaşılamaz. Onun içindir ki, anılan
gat, kısmen mümkün olduŞuna göre, anılan müm-
onayın, borçlunun şikâyet süresini geçirmesi7 ve-
alma ve onları geliştirme özerkliŞinin verilmesiyle müm-
7
kün olur. Meier, s.69; ÜstündaŞ, 188

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 133


ya işlemi şikâyet etmemek gibi olgularla özdeş luna başvurma olanaŞını ya kısıtlamakta veya or-
tutulmasına dair görüşlere katılmak güçleşmek- tadan kaldırmaktadır. Yetki kendisini işler kıla-
tedir.8 Önerilen modelle uyumlu olmayan vaz- cak koşullar oluşmadan kullanılamaz. Feragat yet-
geçmenin olaŞan etkilerini doŞurması beklene- kisini işler kılan olguların ilki, haciz istemi ile
mez. Beklenmemelidir de. başlayan yakın tehlike yani şşK 78 maddesinin
Bahse son vermeden önce ifade etmek gerekir ki, uygulanmasını saŞlayan talebin kayıtlara geçiril-
feragatin haciz talebinden veya haciz işleminden mesidir. şkincisi ise, haczedilebilirlik riskinin ger-
evvel yapılması, mümkün olmamalıdır.9 Böyle bir çekleşmiş ya da gerçekleşiyor olması ihtimalidir.
irade beyanı, henüz hakkın kullanımını gerekti- Her iki olgu haczedilmezlik hakkından feragati
ren hukuki olguların, oluşmasından önce kulla- tetikleyen gerçekliklerdir. şcra müdürü bu olgu-
nılmasını önlemektedir. Çünkü yasama, sürpriz ların varlıŞı sırasında borçludan gelen feragat ira-
olan hiçbir gelişmenin bireylerin malvarlıŞı üze- de beyanını, gelecekte hiçbir uyuşmazlıŞa neden
rinde ve yaşamı hakkında ciddi sonuçlar yarat- olmayacak biçimde kayıtlara alarak, sorunsuz bir
masına izin vermemektedir. Sürpriz sonuçlar ya şekilde etki ve sonuç doŞurmasına olanak tanıya-
da atideki gelişmelerin yaratacaŞı hukuki potan- caktır. Takip öncesi ya da takip kesinleşmeden
siyeli kestirememe, savunma hakkı ve kanun yo- feragati konu edinen her devinim, yok hükmün-
dedir. Yok varsayılan işlemin, özne ve nesneleri
8
ÜstündaŞ, 188
etkisine alarak onları düzenlemesi mümkün de-
9
Y.12.HD.2008/4224 E. Ve 2008/3590 K. Bu deneyim, Şildir.
hacizden önce yapılan vazgeçmeleri, “vazgeçilen nesne- Haciz onayı açık, kesin ve her türlü irade bozucu
nin bireyde yaratacaŞı yoksunluŞun” doŞuracaŞı etki ve
sonuçların, evvelce kestirilememesi halini, vazgeçme etkiden uzak ve ari olmadıkça hüküm ifade et-
iradesini fesada uŞratan bir beyan olarak anlamlandır- mez. şrade beyanının, takip hukuku baŞlamında
mıştır. Bu bakış açısı, teknik açıdan noksan olsa da so- doŞurduŞu etki ve sonuçların aŞırlıŞı, onu fesada
nuç itibarı ile sürprizlere açık olması ve yoksunluŞun uŞratan nedenlerin anımsanmasını zorunlu kıl-
yol açacaŞı sonuçlar hakkındaki bilgi ihtiyacını, gidere-
cek olanaŞı tanımamasından ötürü, hukuki bir deŞere maktadır. Hukukun genel bilgisi, iradenin şiddet
haiz olmadıŞını ifade etmektedir. Y.12. HD. 02.05.2008 ve tehdide maruz bırakılmasını, hata ve hileye
T. ve 2008/6528 E., 2008/9339 K., sayılı deneyiminde uŞratılmasını, iradeyi fesada uŞratan olgu biçim-
ise, “emekli aylıŞının haczi olanaklı deŞil ise de bu hu- leri olarak tanımlamaktadır. şradenin anılan ol-
sus haciz işleminden sonra, süresiz ve geriye etkili ola-
rak borçluya tanınan bir hak olduŞunu”, ifade ederek bu
gularla bozulması, vazgeçmenin yöneldiŞi işlemi,
durumu gözardı eden müdürlük kararını yerinde bulan, iradesi fesada uŞrayan bakımından baŞlayıcı ol-
mahkeme kararının yasal olmadıŞından ötürü, bozulma- maktan çıkarır. Haczedilmezlik hakkından vaz-
sına karar vermiştir. şlk kararda, hacizden vazgeçme ira- geçme iradesinin, baŞlayıcı etki ve sonuç doŞura-
desini her türlü irade bozucu etkene karşı koruyan daire
bilmesi, onun belirttiŞimiz olgulara maruz kal-
bu bakış açısını, bu kararında yinelemekten kaçınmak-
tadır. şlk kararda, iradeyi geçersiz sayan olgulara karşı mamasına baŞlıdır. Borçlunun iradesinin fesada
duyarlılıŞı harekete geçiren, düzenleme 83/a madde uŞramasına yarayacak ortamın yaratılması, işle-
hükmüdür. şşK.83/a, 82. madde ile aynı genetik soydan min saŞlıŞını tartışmalı hale getirir. Bu baŞlamda,
gelmekte ve bu maddenin muhtemel sertliŞini örseleme-
borçluyu haciz sırasında ve aşırı şekilde baskı al-
yi hedefleyen bir düzenlemedir. şlk içtihadın oluşumuna
neden olan kaygı, haczedilmesi olanaksız olan bir malın, tına almak, hiçbir talebe gerek olmaksızın emekli
irade bozucu etkenlerin tesiriyle, haczedilebilir hale ge- maaşının haczine kalkışmak, hacze izin veren
tirilmesinden kaynaklanmaktadır. Vazgeçme irade beya- irade üzerinde negatif etkiler doŞurur. Gerçek ve
nının saŞlıŞı üzerinde bu denli titreyen Daire, aynı du- olabildiŞince saf bir vazgeçme iradesinin elde
yarlılıŞı haczi olanaklı olmayan ve haczedilmesine de
kesinlikle izin verilmediŞi sabit olan bir nesne hakkında edilmesi, icra müdürünün anılan iradenin ortaya
göstermemesi, aynı nedencelerden beslenen bu içtihatla- çıkmasını saŞlayacak önlemleri almasıyla müm-
rın, farklı etki ve sonuçlar doŞurmasına yol açmaktadır. kün olur. Haciz mahallinde gerçekleşen irade ve
Önerimiz, bu ve benzer içtihatların onları besleyen felse- açıŞa çıkan beyanların, yakından görülmesi ya da
fi arka planla uyumlu olarak kaleme alınarak, benzer
kaygıları olan deneyimler arasındaki farkın, ortadan kal-
büyüteç altına alınması zarureti vardır. Atlan-
dırılmasıdır. maması gereken bir diŞer olgu, beyan sahibi

134 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


borçlunun, meşru ilgililer veya icra memuru tara- Şi resmi kayıtlarla belli olan alacaŞın, anılan tür-
fından hata ve hileye maruz bırakılmaması gerek- den bir nesne olmadıŞını, borçlunun alacaŞın
tiŞidir. Vazgeçme iradesini açıŞa çıkarmak için haczine özgür iradesi ve açık muvafakati ile izin
kullanılan yöntemin hukuki olmaması, beliren verdiŞini kanıtlama edimi müşteki alacaklıya ait-
iradeyi sakatlar. Böylelikle vazgeçme iradesi ile tir. Nesnenin, niteliŞi konusundaki kuşkunun,
temin edilmek istenen amaç, iradeyi fesada uŞra- bu kuşkuyu öne süren kimseler tarafından kanıt-
tan eylemlerle bertaraf edilmekle kalmaz dahası, lanması, ispatın bilinen kuralları ile baŞdaşan bir
birçok takip hukuku sorununun, doŞmasına da olgudur.
neden olur. Tüm bunların yaşanmaması, negatif Yargılama kurallarının işletilmesi, alacaklı için de-
etkileri mayalayan ortamın kurutulmasına baŞlı- zavantaj olarak düşünülemez. Burada önemle vur-
dır. şcra memuru anılan iradenin özerk olarak gulamak istediŞimiz konu, bireye yasa tarafından
doŞması ve takip hukuku bakımından baŞlayıcı verilen olanaŞın, onun açık izni olmaksızın deza-
sonuçlar doŞurması için kendiliŞinden hareket vantaja dönüştürülme imkânının olmamasıdır.
etme ödevini anımsamalıdır. Hacz edilemez olanın haczedilerek, borçlu yara-
Kuşkulu irade beyanına dayalı olarak verilen ka- rına olan hükümlerin bertaraf edilmesi onu dava-
rar, zamandan baŞımsız olarak başvuruya konu laşma süreci ile baş başa bırakmaya icbar eden bir
yapılabilir. Yapılan hacz edilemez olanın yasanın dezavantajdır. Burada doŞru olan ve yasanın bu
açık söylemine aykırı olarak ve de fesada uŞra- konudaki tüm düzenlemeleri ile uyumlu olan
tılmış iradeyle hacz edilebilir kılınmasıdır. Bu ka- davranış, dezavantajı avantaja çevirmeye çalışan
çınmadan kaynaklanan hak kaybı veya yoksun alacaklının başvuru hakkını kullanmasıdır.
kalınan deŞerin eski hale getirilmesi, zamanla sı- Buradan hareketle ifade etmek gerekir ki, 85
nırlandırılması, hak ile korumaya alınan menfaa- madde icra müdürüne alacaklıdan gelen ve borç-
tin hukuki deŞeri ile baŞdaşmamaktadır. şçtihadı luyu zarara uŞratacak, onun yaşam hakkını ber-
gelenek sübjektif bu hakkın korunmasını zaman- taraf edecek her eylem ya da talebi “yeter” ve
la sınırlandırmamış bir deneyime sahiptir.10 Bu- borçlunun açık onayı” kavramları üzerinden sı-
rada şikâyete konu olan nesne, haczedilebilir nayarak önleme ödevi yüklemiştir. Madde, ala-
olup olmadıŞını, yargısal nitelikteki bir kararla caklı için haczin nicel açıdan, gidebileceŞi uç
doŞrulama imkânı bulacaktır. Yargılamada ispat noktayı tayin ederken, borçlu için korumanın
külfeti ve ispatta kullanılacak vasıta sorunu, ge- başlama ve bitme yerine ya da anına işaret etmek-
nel hükümlere göre çözüme kavuşacaktır. Niteli- tedir. Anılan müdahale, borçluya; alacaklı, icra
memuru ile diŞer öznelerden gelen ve yaşam sı-
10
12.HD.10.10.2003 T.15291/19683 K (Kuru, 449) Yargı- nırlarını zorlayan aşkınlıkları bertaraf olanaŞı ta-
tay ve Kimi akademisyenler, kamu düzeni ölçütüne göre nırken, alacaklıya ise alacaŞı kadar ya da alacaŞı-
yaptıkları sınıflandırmada, kamu düzenine ilişkin hac-
zedilmezlik şikâyetlerinin, süreden baŞımsız olarak, ka-
nı karşılamaya yetecek debide, borçlunun mal-
mu düzenine ilişkin olmayan haczedilmezlik savlarının varlıŞına yönelme ve oradan edindikleriyle ken-
ise süre ile sınırlı olarak öne sürülmesi gerektiŞini sav- disini doyurma yetkisi vermektedir. Üstelik her
lamaktadırlar. Böylelikle, kamu düzeni algısı referans iki yanın kendi yararına olmayan uygulamaları
alarak, kimi şikâyetlerde süreyi uyuşmazlıŞın görülebil- şikâyet yoluyla ortadan kaldırma veya yanlış ola-
me koşulu olarak benimsemiştir. Emredici kurallarla
haczi caiz olmayan hak ve malların, haczedilemezlikle- nı yenisiyle deŞiştirme olanakları bulunmaktadır.
riyle ilgili başvuruların, temel hak ve özgürlüklerle olan Hak ve yetkinin karşılaşmasında, birinin yaptıŞı
ilişkilerinden ötürü, zamandan baŞımsız olarak, görüle- aşkınlıklardan diŞerini koruma, icra memurları-
bilir olması gerektiŞini düşünüyoruz. Kesin buyruŞun, nın alacaŞı yasal önlemlerle mümkün olacaktır.
kamu düzeni gibi deŞişken ve öznel nitelikli bir sembol
aracılıŞıyla aşılması, bu düzenlemenin varlık nedeni ile
şcra memurlarının hukuki karakterleri bakımın-
aynı kulvarı paylaşan bir düşünce deŞildir. Burada soru- dan netlik söz konusu olmasa bile, yasayı uygu-
nu çözen düŞüm, haczi olanaklı kılan ya da reddeden lama ödeviyle yüklü oldukları tartışmasızdır.
buyruŞun normatif niteliŞidir. Yasa emrettiŞine göre, ya-
pılması gereken bu emri istisnalarla aşmak deŞil, amaç-
Dolayısıyla taraflar baŞlı olan ve olmayan yetkile-
larla baŞdaşır şekilde kurumsallaşmasını saŞlamaktır. rini kullanırlarken, bu yetkinin izin verdiŞi ölçü-

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 135


de eylemek hukuki istemlere karşı, yanları ye- runlu kılar. Bilgilenmek hukukun doŞru bilgisi
dindeki denge anlayışı içinde çözüme taşımak ile hakların ihlaline seyirci olmayı ya da ihlal edi-
yetkisine sahip oldukları tartışmasızdır. Dolayı- len hakkın başka otorite tarafından giderilmesi-
sıyla hukuku uygularken olası aşkınlıkları, onlara nin koşullarını yaratmak ya da uyuşmazlıkları
yüklenen sorumluluk anlayışı sayesinde denge- mayalamak deŞil yetki ve sorumluluk ölçüsünde
lenmektedir. Sorumlu olmaklık, yasanın buyruk- hukuku sonuna deŞin uygulamak yani hukuka
larına karşı sessiz kalmayı deŞil, onların uygu- taraf olmayı zorunlu kılar.
lanması için aktif bir rol oynamayı zorunlu kılar. Bu yaklaşım biçimi, aynı zamanda hakların ya-
Aktif role soyunmak, gelen istemlerin soyut buy- rışmalarına imkân veren zemini, kesin ve kalın
ruklarla ne denli uyumlu veya uyumsuz olduŞu- hatlarla çizerek, icra aktörlerinin üzerinde oyna-
nu herhangi bir öznenin itkisine muhtaç olma- maları gereken alanı da sınırlamış olmaktadır.
dan ve kendiliŞinden müdahaleyi gerektirir. Bu Meşru ilgililerin oyunu kurallarına göre oynayıp
müdahale yasasızlıŞın ayıklanması ve sistemden oynamadıklarını, kural ve pozisyon hatası yapıp
deneyimler yoluyla atılmasını hedeflerken, yasal yapmadıklarını belirlemek, oyuna hâkim olmak,
işlemlerin de takibin ilerlemesini saŞlayacak iş- nezaret etmek ve yönetmekle mümkündür. şcra
lemlere dönüştürülmesini amaçlamalıdır. Anılan gücünü kullanma, olup bitenler karşısında kayıt-
baŞlam oldukça önemlidir. şcra memurunun, yet- sız kalmayı çoŞu kez reddetmektedir. Liberal sis-
ki ve sorumluluŞu nesneler üzerinden özneler tem, karar verenleri yönetme ve gözetme yetkisi-
yardımı ile takip hukuku sorunları inşa etmek ni tamamen reddetmemekte, kendi yapısıyla
deŞil, yasanın uygulanmasına engel olan tesviye uyumlu olduŞu sürece, gelişmelere müdahale et-
işlemlerini gerçekleştirerek, alacaklıyı hedefi ile meyi paradigmasına aykırı olarak görmemekte-
buluşturmaktır. dir. Dolayısıyla emredici normlara aykırılıklara
Denge olmaklık icra memurluŞunun üzerinde geçit vermememe, bir denge manivelası gibi ha-
yürüyeceŞi zeminin meşruluŞuna kaynaklık eder. reket etme onun icrai sorumlulukları arasında
Dengenin şu ya da bu şekilde yok edilmesi, yani sayılmaktadır. Bu kurallara kimin uyduŞunu ve
işlem yapmada kararsızlık, suskunluk devinim- kimin uymadıŞını belirlemek ya da kurulu den-
sizlik, işlemin zamanında ve gerektiŞi gibi yapıl- genin hangi istemlerle ne ölçüde bozulduŞuna
maması, yapılanların hesabının gerekçe aracılı- karşı duyarlı olmak, icracı güçlerin sorumluluŞu
Şıyla meşru ilgililer ile onları denetleyecek ka- kapsamındadır. şcra müdürü bu karşılaşmada
muya verilmesinden imtina edilmesi, istemlerin öne sürülen her talebi, yasaların önerdiŞi yöntem
kuşkulu ve makul olmayan bir zamana yayılması, çerçevesinde sınamakla yükümlüdür.
dengede kendini bulan meşruluk beklentisini Bu bir ödevdir. Ödev olmaklık, yasalara uymayı
yok eder. MeşruluŞunu yitiren işleme olan inan- kesin ve mutlak emir olarak algılar. Onu aşmak,
cın yeniden tesisi ya da tazelenmesi ancak yargı- görmezden gelmek, örselemek ya da kuralın uy-
sal kararlarla mümkün olur. Mümkün olmaklık, gulanmasını yasanın onay vermediŞi uygulamalar
icra müdürünün gayri hukuki olan eylemlerinin aracılıŞıyla ötelemek, bu anlayışın birlikte yürü-
gerisinde bıraktıŞı tahribatı yıkılan yok olan de- meyi reddettiŞi yaklaşım tarzıdır. Haczedilmezli-
Şerlerin külliyen eski hale getirilmesi ya da ona- Şi düzenleyen buyruklara uymak, acze düşmüş
rılmasını saŞlamaktadır. Özetle, icra organı takip ve yaşam hakkı korunaklı borçlunun, korunma-
hukuku şeması içinde sıradan otorite deŞildir. sını hedefleyen kamusal içerikli ödevdir. Dolayı-
Takip hukuku sadece alacaklıyı doyurma esası sıyla emredici nitelikteki kuralın, uygulamada ya-
üzerine kurgulanmamıştır. Takip hukukunun di- pılacak yorumlarla ve borçlunun açık, özerk ira-
Şer aktörü borçludur. Borçlunun kendisine yöne- desi olmaksızın aşınması yasaktır. YasaŞın başka
len takip işlemlerine karşı, gelişmiş bir hukuku amaçlara hizmet edecek biçimde kullanılması,
vardır. Bu hukukları denge içinde korumak, ku- yasamanın uygulama ve yorum yoluyla hüküm-
ralları var eden toplumsal ve tarihi arka planın den düşürülmesidir. Yanları karşılıklı koruyan
bilinmesini ve buradan beslenmeyi bilmeyi zo- dengenin saŞlayıcısı uygulamacıdır. Yanlar haklar

136 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


ve borçlar için üzerinde eylenecek uzam niteli- memurun reddetmesi olanaksız görevleri arasın-
Şindeki şşK. 85’ maddesi uygulamacının yasanın dadır. Dikkate alınmayı ve deŞerlendirilmeyi is-
buyruŞunu karşılayan egemenlik sahasıdır. Ya- teyen haciz istemini bekleyen ikinci periyot. is-
sama, icra müdürüne kendi iradesine bu alan temin şşK 82.1.1 maddeye uygun olup olmadıŞını
içinde, her bir hak ve yetkinin aşkınlıklarına belirlemektir. Belirleme; bilgilenme, dikkate alma
müdahale ederek onları yasal sınırlarına çekmek ve deŞerlendirme yapmayı zorunlu kılar. DeŞer-
ve törpülemek suretyle yasa karşısında ıslah etme lendirme şşK 85. maddesinin saŞladıŞı maddi
yetkisi tanımaktadır. şcra memuru, kendisine zemin üzerinde kendisini gerçekleştirir. şşK. 78’
muhtelif yollardan gelen meşru talepleri, elindeki maddesine dayalı istemin, şşK. haciz isteminin,
testle sınayacak ve bu sınama sonucunda, istem 82 ve 85 maddedeki amaç ve düzenleme referans
ya büzülecek ya da kendi varlıŞını olduŞu gibi alınmadan deŞerlendirilmesi, talebin doŞrudan
koruyarak, taleple uyumlu hükme dönüşecektir. hükme dönüştürülmesini yasaklar. Yani herhangi
şcra müdürünün, kendisine şşK. 78. madde üze- bir haciz isteminin hiçbir mukavemet ve test ile
rinden gelen talepleri, dikkate alıp deŞerlendir- karşılaşmadan üstelik emredici kurallar dışlana-
mesi, şşK. 82.1.1 madde aracılıŞıyla olacaktır. 82. rak 79. maddeye dönüşmesine yasa izin verme-
madde 78. maddenin, kabul edilebilirliŞini sına- mektedir. şşK 85. madde 78. maddeye göre öne
mada vazgeçilmesi, olanaksız bir testtir. Bu test, sürülen isteŞin, kabul edilebilirliŞinden sonra,
hacze dönüşmek isteyen her talebi süzen meka- etkinliŞini saŞlamak için tasarlanmış düzenektir.
nizmadır. Haciz isteminin, haciz hükmüne dö- Anılan düzenleme haczi olanaklı kılan hukuki
nüşmesi, kendisini üç aşamalı bir periyodla ka- olguların son ortanca halkasıdır. Talebin doŞru-
rakterize eder. Haciz istemi sürecin ilk duraŞıdır. luk gerçeklik ve tipikliŞi sınanmadan aynen uy-
Haciz isteŞinin kabul edilebilir olması, onun ya- gulanmasına 79. maddenin varlık nedeni, kesin-
sal ve meşru istem olmasına baŞlıdır. Yasal ve likle izin vermez. Öteki ifade ile yasa yapıcı 78.
meşruluk kabul edilebilirliŞin ilk koşuludur. şs- maddedeki talebin önerilen “haczedilebilirlik tes-
temin meşruluŞunun diŞer cephesi, isteŞin iyi tini” aşmadan 79. maddeye dönüşmesini önle-
niyet kuralları ile uyumluluŞuna baŞlıdır. şyi ni- miştir.
yet gerek yatay gerekse, dikey ilişkilerde hak ve Testi başaramama halinde talep büzülecek, iste-
yetkilerin kullanılmasını, borçların yerine geti- min yapılan testi aşması halinde ise, 78. madde
rilmesinde dürüst olmayı emreder. Dolayısıyla, ile kendisini var eden istem, oylumunu koruya-
haczedilmesi olanaksız olan malın haczinde ısrar, rak 79. madde aracılıŞı ile kendisini yaşama ta-
yatay ve dikey iyi niyet kurallarını zorlamak de- şıma şansı yakalayacaktır. Bu durak ise talep ile
mektir. Vekil ya da asilin, konumuz baŞlamında başlayan sürecin son halkasıdır. O halde denet-
yaşam ve emeklilik hakkını garanti eden alacaŞın leme ve deŞerlendirme periyodunda icra memuru
haczini isteme yetkisi, bu kurallarla sınırlıdır. talebi a) talebin, takip hukuku bakımından görü-
Emredici kuralın ihlalini istemek ya da kalkış- lebilir olup olmadıŞını, b)haczi istenen malın
mak, hakkın kullanılmasını önler. Talebin meş- (aylıŞın) niteliŞi itibarı ile haczinin olanaklı olup
ruluk debisini düşürür. AlacaŞın tahsilini iste- olmadıŞını, c) haczedilemezliŞin, güvencesini han-
mek ve bunun için çaba sarf etmek yasal bir ta- gi kaynaktan aldıŞını d) haczi olanaklı olmamak-
leptir. Ancak bu hak, diŞer hakkın sınırlarında la birlikte, malın haczine borçlunun, muvafakat
kendisini frenlemek zorundadır. Dikey iyi niyet edip etmediŞini e) Muvafakat iradesinin, hangi
kuralı, memurla ilişkileri düzenler. Haczedilemez kronolojik aralıŞa denk geldiŞini (zamanı) f) Mu-
nitelikteki malın haczini istemek önerilen ilişki- vafakatin gerçek ve doŞru olup olmadıŞını ya da
nin ihlalidir. Israr ihlali pekiştirir. Memurun, di- iradenin, kendisini bozacak ve hükümden düşü-
key iyi niyet kurallarını ihlal eden isteŞi, dinle- recek etkiden ari olup olmadıŞını g) Muvafakatin
mesi ve deŞerlendirmesi mümkün ise de olumlu kapsamını (haczedilemez nitelikteki nesnenin tü-
yanıtlaması olanaklı deŞildir. münü mü yoksa bir kısmını mı hedeflediŞi) belir-
Taleplerin dikkate alınması ve deŞerlendirilmesi lemeye yarayan bu “altılı teste” tabi tutacaktır.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 137


Testin uygulanması halinde ortaya çıkması muh- Bu görev icra memurunundur. şcra memuru anı-
temel sonuçları iki küme halinde sınıflandırmak lan feragatin, saŞlıklı doŞması için gerekli önlem-
olasıdır. Bunların ilki usule diŞeri ise görülebilir- leri almakla ödevlidir. şcra sırasında, ister açık is-
lik koşulunu taşıyan istemin, esastan görülmesi ter örtülü olsun her türlü sözlü ve fiziki müdaha-
üzerine verilen kararları içerir. şstemin takip hu- le, tehdit, hata ve hile ile kendisini karakterize
kukundan kaynaklanan koşulları taşımaması, eden devinim ve davranışlar, fesada davetiye çı-
onun görülebilir olmasını engeller. Bu olasılıŞın karan olgulardır. Olguların gerçekleşmesini ön-
gerçekleşmesi halinde, görülebilir olmayan iste- lememek ve gerekli önlemleri almamak, bu baŞ-
min reddine karar verilir. Verilen karar usule iliş- lamlı bir şikâyete neden olmaktan başka memur
kin olup, istemin esastan görülmesine engel olur. odaklı başkaca sorumluluk hallerine çaŞrı yap-
Talep görülebilir olmakla birlikte, anılan testi ge- mak demektir.
çememesi ihtimalinde, haczedilemeyen malın Aynen koruma, büzülme ya da reddi olanaklı kı-
haczini hedefleyen istemin kabul edilebilir olma- lan şşK 78, 82,85 ve 506 SK. nın 121 maddesinin
ması nedeniyle reddi gerekir. Bu varsayımda, ya yapılmasını ısrarla önerdiŞi bu testtir ve bu test
mal haczedilebilir nitelikte deŞil, ya haczedilebi- haczin yazgısını belirleyen yegâne tertibattır. Dü-
lir olmakla birlikte, borçlu hacze izin vermemek- zeneŞin çalışmasını engellemek ya da testin ya-
te veya haczedilmezlik iradesi haczi, olanaksız kı- pılmasını başkalarına ciro etmeyi savunmak, icra
lacak bir olgu ile bozulmuş veya irade açık yalın müdürünün dikkate alma ve deŞerlendirme yet-
olmadıŞı için, duraksamalara neden11 olmuştur. kisini yadsımak, onu yetkilerinden soyutlayarak,
Her üç ihtimalde de haciz istemi, haczi olanaklı sistemin figüranı haline getirmeyi benimsemek
kılan esaslı ögelerden yoksundur. Dolayısıyla, demektir. Belirtilen olgu, memurluk kurumunun
kendisini olumlayacak iradeye dönüşme şansını varlık sebebini bir çırpıda ve külliyen reddetmek-
yitirmektedir. şstemin, borçlu tarafından tama- le kalmaz, buna baŞlı olarak, sistemin denge üze-
men kabul edilmesi yani bireyin hiç kimsenin te- rine oturtulan söylemini de alaşaŞı eder. Oysa ya-
sirinde kalmadan özgür iradesi ile haczedilmezlik sa yapıcı, icra memuruna sorunları eşitlik ilkesi-
hakkından feragat etmesi durumunda, verilecek ne sadık kalarak, akılcı ve eleştirel bir bakışla ir-
karar, istemin kabulü ile aylıŞın hacz edilmesidir. deleyerek çözüme kavuşturulmasını salık vermiş-
Borçlunun, haczedilmezlik hakkından kısmen fe- tir. Önerilen çözüm, her gelen isteŞin doŞrudan
ragat ederek, hacze vazgeçme kadar izin vermesi doŞruya ve taleple tamamen uyumlu olarak ger-
halinde, verilecek karar, istemin kısmen kabulü çekleşmesini, talebin anılan testi ne denli aşabile-
ile aylıŞın vazgeçme ile sınırlı olarak haczine ka- ceŞi koşuluna baŞlamaktadır. Talep testi aştıŞı öl-
rar vermektir. çüde meşrulaşacak, başarısız olduŞu nispette meş-
Bu aşamada dikkatten kaçmaması gereken husus, ruluk yitimine uŞrayacaktır.
haktan vazgeçilmesine imkân veren feragatin, Emredici nitelikteki, 82. maddenin taleple baŞlı
onu fesada uŞratan etkenden uzak tutulmasıdır. ve onunla tamamen uyumlu davranılarak bertaraf
11
edilmesi gibi, haczedilemez olanı yasaya aykırı
Bu ihtimal zor olsa da gerçekleşmesi ihtimal dâhilidir.
Borçlu ile yaşının ilerlemesi veya benzer nedenlerle, ile-
olarak haczedilebilir kılarak, oluşturulan yasasız-
tişim kurulması güçleşebilir. Borçlunun kendisini sa- lık, ekonomik açıdan zayıf konumdaki borçlu-
vunma olanaŞı bulunmayan ya da hakkında yapılacak iş- nun süresiz şikâyet hakkını kullanma koşuluna
lemlerin etki ve sonuçlarını anlayamayacak bir borçlu- baŞlanması, yasamanın kasten dışlanmasıdır. Or-
dan, haczedilebilirliŞi olanaklı kılacak bir beyanı alırken
tada uygulanması gereken buyurucu nitelikteki
son derece dikkatli olması gerekmektedir. Haczedilmez-
lik hakkından vazgeçmeyi olanaklı kılan iradenin, doŞu- 82. maddenin açık saltık söylemini doŞrudan uy-
racaŞı etki ve sonuçları hesaplamaya elverişli bir akla gulama zorunluluŞu varken, bireyin bu koruma-
sahip olmayan borçludan, gerçek bir irade açıklaması dan yararlanmasını şikâyet müessesinin kulla-
beklemek mümkün olmaz. Yapılacak iş,hacz edilebilirli- nılması koşuluna baŞlamak doŞru deŞildir. Böyle
Şi olanaklı kılacak bir beyan deŞil, hacz edilebilirliŞin
etki ve sonuçlarının bilincinde olan, doŞru ve gerçek bir bir seçenek, icra hâkimliŞinin icra müdürlüŞü ile
vazgeçme iradesinin belirmesini saŞlamaktır. işlevsel açıdan yer deŞiştirmesine çanak tutmak

138 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


demektir. şcra müdürlüŞü buyurucu hükümleri, Yasa yapıcı, yaşam hakkına ilişkin deŞerler dizi-
icra hâkimliŞinden önce uygulamakla ödevlidir. sinin, takip hukuku etkinlikleri aracılıŞıyla, ger-
şşlemlerinin şikâyet ya da itiraz yoluyla tashihi is- çekliŞe dönüşmesini istemektedir. şsteŞin gerçek-
tisnai bir olgudur. şşlemin, gerçekliŞi ve doŞru- leşmesi, uygulayıcıların, yaşam baŞlamlı haczedil-
luŞunun denetlenmeye muhtaç olma fikri, uygu- mezlik, anlayışını yeterince kavramalarına baŞlı-
layıcıların yasaları uygulamaktan imtina etmesi dır. Haczedilmezlik eksenli sorunlar, saŞlıklı, bu
ya da bu konuda keyfi davranmaları varsayımına mana üzerinden okunmak ve uygulanmak zo-
sebep oluşturmaz. Aslolan haczedilmezlik savı- rundadır. Yaşam ile baŞını koparan uygulamala-
nın, ilk duraŞında karşılaşacaŞı ihtimallere göre rın, er veya geç farkında olmadan, hukuk adına,
karara baŞlanması ve bu kararın kararlılıkla tat- hukukla yollarını ayırmayı yeŞleyen tutkulara dö-
bikidir. nüşeceŞi unutulmamalıdır. şsterimiz, haczedil-
Emredici hükümlerin aşılmasının, yarattıŞı olum- mezlik odaklı çekişmelerin, “yaşamı sürdürülebi-
suz sonuçların, bertaraf edilmesini bireyin emek lir kılan ve saŞlıklı yaşlanmayı” eksen alan, gör-
me biçimi aracılıŞıyla çözüme ulaştırılmasıdır. Ye-
mesai ve kaynak harcayarak, yargısal kararlarla
nilerinde buluşmak dileŞiyle.
ortadan kaldırılmasını onaylamak, HUMK 77
madde düzenlemesinin ruhuyla örtüşmez. Çün-
kü yasa doŞan uyuşmazlıŞın olabildiŞince makul
süre içinde, ucuz maliyetle ve isabetli olarak çö-
zümünden yanadır. Bu çözüm biçimi, uyuşmaz-
lıkların hukuk yargılamasının omurgasını oluştu-
ran ögelerin desteŞi ile sönümlemeyi önermekte-
dir. Ekonomik sıkıntıları aşamadıŞı ayan beyan
olan borçlunun, “tasarruf ilkesi uyarınca”, ora-
cıkta halledilmesi gereken sorununun, yasalar
ötelenerek başka bahara bırakılması hukukun işi
deŞildir. Haczedilemez olanın, memur ve alacak-
lının birlikte ve ortak kusuru ile haczedilebilir
kılmaktan kaynaklanan, negatif etkilerinin, berta-
rafını ortadan kaldırmak, bireyi durup dururken
hak aramaya icbar etmek demektir.
Oysa HUMK 79. maddesi, kanunun açık hükmü
olmadıkça hiçbir kimse kendi lehine olan davayı
açmaya veya hakkını talep etmeye icbar edileme-
yeceŞini buyurmaktadır. Yasa bununla, lehine
olan emredici buyrukların, çiŞnenmesi ile oluşan
negatif sonuçların, ortadan kaldırmaları için, bi-
reyin, hak arayışına zorlanmasını yasaklamakta-
dır. Bu buyruk ile temin edilmek istenen amaç,
uyuşmazlıŞın kaynaŞına hapsederek zaman, kay-
naktan tasarruf etmekten ve yol göstericilik yo-
luyla yansızlık kurallarının çiŞnenme riskini or-
tadan kaldırmaktır. Yargıçlar için öngörülen bu
olumlu önlemden yasayı uygulayan ve niteliŞi iti-
barı ile yansız olması gereken icra müdürünü ya
da başka bir kurumu ayrık tutmak mümkün ol-
mamalıdır.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 139


Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 • 140-150

Türk Yargı Sisteminde Toplam Kalite Yönetiminin Gerekliliği


Hakan Öztürk*

GşRş9* Bugün vatandaşın kurumlara güvenirliŞi sırala-


Adalet, toplumsal düzenin, barış ve güvenliŞin masında yargı, sıralamanın üst basamaklarına çı-
temel koşuludur. Topluluk yaşamı, ancak adalet kamamaktadır2. Bilgi Üniversitesi tarafından ya-
sayesinde varlık ve süreklilik kazanabilir. Adalet- pılan “Adalet Barometresi” adlı çalışmada yargı,
siz bir toplumsal yaşam, her türlü deŞer ve anla- kurumlara güvenilirlik sıralamasında dördüncü
mını yitirir. Kant’ın ifade ettiŞi gibi “adalet ger- sırada bulunmaktadır3. Oysa yüzyıllar öncesi Mon-
çekleşmiyor ise, insanın yeryüzünde yaşamasının tesqieu’nun dediŞi gibi, “Başvurulacak bir mah-
kemenin bulunduŞu ve adaletin mutlaka gerçek-
bir anlamı yoktur”. Adaletin gerçekleştirilmesi,
leşeceŞi inancı toplumda en büyük güven duygu-
hukuk devletinin temel amacıdır. Hedef, hukuk
sunu saŞlar.”
kurumunu, sürekli olarak daha adil olana yönlen-
dirme, eksiksiz adaleti gerçekleştirme ideali yö- Toplam Kalite Yönetimi (TKY) felsefesi, uzun yıl-
nünde geçerli ve güvenilir bir yapıya dönüştür- lar boyunca, özel sektöre ait bir yönetim biçimi
medir. olarak algılanmış, kamu yönetiminde uygulan-
ması ise göz ardı edilmiştir. Ancak son yıllarda
Hukuk devleti ilkesinin temel koşullarından biri-
kamu yönetiminde, özellikle saŞlık ve eŞitim hiz-
si de, adalet sisteminin etkili bir şekilde işlemesi-
metlerinin sunulmasında da TKY uygulamaya ge-
dir. Bireylerin haklarını esas alan bir hukuk sis-
çirilmiş, bunun sonucunda sunulan hizmetlerin
temi, etkin bir şekilde çalışmadıŞı takdirde fayda- kalitesinde bir artış olmuştur. TKY anlayışı artık
sız olacaktır. Hukuk ve adalet sisteminin işlevsel- adalet yönetiminin de gündemine girmiş olup,
liŞine ilişkin sorunlar, temel insan haklarının bununla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. TKY fel-
özüyle ilgili tartışmalar doŞurur ve yetersiz bir sefesinin, yargı teşkilatı yönetimine bu kadar geç
yargı sistemi, vatandaşların adalete olan inancını girmesinin nedeni, adaletin, uzun yıllar boyunca,
zedeler. vatandaşa sunulan bir hizmet olarak algılanması
Günümüzde, Türk Yargısında davaların uzun sür- yerine, sadece hukukçuların tekelinde bulunan
düŞü, adalet mekanizmasının geç işlediŞi, yargı- bir kavram olarak algılanmasıdır.
lama sonunda verilen kararların adil olmadıŞına Kamu Yönetiminde de TKY’nin sonucu olan
dair toplumda bir kanaat mevcuttur. Adaletin ge- “Stratejik Yönetim” anlayışına 5018 sayılı Kamu
ciktirilmemesi en az adaletin gerçekleştirilmesi Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile geçilmiş
kadar önemlidir. Çünkü geciken adalet adaletsiz- olup, anılan kanun ile; her kamu kuruluşu kendi
liŞi doŞurur1. stratejik planını hazırlayarak, gelecek dönemler-

2
* Hakim, Adalet BakanlıŞı EŞitim Dairesi BaşkanlıŞı A9ÇIOİLU, Çetin, Bireyler Türk Yargısına Neden Gü-
1
William A. Gladstone http://www.canaktan.org/canak- venmiyor, Manisa Barosu Dergisi, 2003, sayı: 86, s.27
3
tan_personal/canaktan-arastirmalari/ozlu-sozler/aktan- KALEM, Seda ve diŞerleri, 2008, Adalet Barometresi, şs-
hukuk.pdf (erişim tarihi: 18.02.2008) tanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.12

140 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


de kuruluş bütçelerini bu plânda öngörülen ku- rına ihtiyacı vardır. Bu kapsamda ilk önce Top-
ruluş misyonu, vizyonu, amaç ve hedefleri ile lam Kalite Yönetimi genel olarak açıklanacak,
uyumlu olacak biçimde performans programları- daha sonra TKY anlayışının Türk Yargısında ge-
na dayalı olarak oluşturmak zorunluluŞunda ola- rekliliŞi işlenecektir. En son olarak Türk Yargı
caktır. Bu standartlar ile kamu yönetimine; şeffaf, sistemine bazı kalite standartları önerilecektir.
katılımcı, etkili, geleceŞe dönük, girdi odaklı ol- A. TOPLAM KALşTE YÖNETşMş
maktan ziyade sonuç ve hedef odaklı olmaya yö-
I. KALşTE NEDşR
nelen, vatandaşın taleplerini dikkate alan, insan
haklarına saygılı, belirsizliŞi ve ayrımcılıŞı azalta- Kavram olarak kalite, ş.Ö. 2150’li yıllara dek da-
cak şekilde hukuka dayanan, düşük maliyetle an- yanmasına raŞmen, kalitenin tek bir tanımını ver-
cak yüksek verimle çalışan bir yapı ve zihniyet mek oldukça zordur. Çünkü, kalite, kişiden kişi-
deŞişikliŞi getirilerek, belli bir kalite saŞlanacak- ye deŞişen deŞerleri içermekte olup, genel olarak
tır. Bu kapsamda; Adalet BakanlıŞı, 2010-2014 yıl- ve günlük konuşma dilinde, kaliteye konu olan
larını kapsayacak ilk stratejik plânını, 31/01/2009 ürün veya hizmetin emsallerine göre üstünlüŞü-
tarihine kadar hazırlayarak, deŞerlendirilmek üze- nü ve vasıflarının iyiliŞini belirtir. Buna karşılık;
re Devlet Plânlama Teşkilatı MüsteşarlıŞı’na gön- ürün veya hizmetin ölçülebilen, belirlenebilen ve
derecektir. çoŞu kez kalite standartları veya mevzuatlarla be-
lirlenen kalitesi ise, objektif kalitedir5.
Ayrıca, Adalet BakanlıŞı, Kalkınma Plânı, Türki-
ye Ulusal Programı, AB Müktesebatına Uyum Ökmen kaliteyi, vatandaşların beklentilerine uy-
Programı ve Hükümet Programında yer alan, po- gunluk olarak tanımlamıştır.6 Bir başka tanımda
litika, amaç ve hedefler doŞrultusunda 2007-2012 ise kalite; müşteri istek ve beklentilerinin çalışan-
yıllarını kapsayan Eylem Planını hazırlayarak, ların etkin katılımıyla sürekli olarak karşılanması
yürürlüŞe koymuştur. ve en düşük maliyetle hizmet sunabilme çabası
olarak ifade edilmektedir7. Türk Standartları Ens-
Bunun yanı sıra, adaletin, uzun zamandır, farkın- titüsünün (TSE) kabul etmiş olduŞu tanıma göre
da olmadan kalite kontrolü yaptıŞı tezi de savu- kalite; “bir ürün ya da hizmetin belirlenen ya da
nulabilir. Gerçekten, yargı kurumunun içinde ge- olabilecek gereksinimleri karşılama yeteneŞine
nel anlamda kalite kontrolü şeklinde işleyen me- dayanan özelliklerin toplamıdır.”8
kanizmalar mevcuttur, ancak yargı kalitesinin sa-
dece bazı yönleriyle ilgili eksiklikleri tespit ettiŞi Genel olarak ifade edildiŞinde kalite;
için, bu mekanizmaların saŞlıklı sonuçlar verdiŞi • Ulaşılabilecek en yüksek standart olma dü-
söylenemez4. Buna göre; şüncesiyle üstün olabilme,
• Temyiz veya itiraz kanun yolları, kararların • şhtiyaç ve isteklere cevap verebilme düşünce-
hukuksal kalite kontrolünü gerçekleştirir. siyle vatandaş odaklı olma,
• Avrupa şnsan Hakları Mahkemesi tarafından • VerimliliŞi en yüksek seviyede tutma düşün-
yapılan denetim, usulü hakların korunması cesiyle üretim temelli olma özelliklerini bir
yönünden davanın kalite kontrolünü yapar. arada taşıyan bir kavram olmaktadır.9
• Adalet müfettişlerince yapılan denetimler sonu- Bütün bu tanımlara baŞlı olarak kamu hizmetle-
cu personelin performansı kısmen denetlenir. rinde kalite tanımı yapılırsa; “belirlenmiş stan-
• Yapılan anket çalışmaları ile de, dolaylı yoldan 5
9şM9EK, Muhittin, (2004), Toplam Kalite Yönetimi, şs-
mahkemelerin kalite kontrolü yapılmış olur. tanbul, Alfa Yayınları, s.5.
6
Türk Yargısının, daha iyi vatandaşa hizmet vere- ÖKMEN, Özgün (2005), Kamu Kurumlarında Mükem-
bilmesi için yeni yönetim anlayışına, performans mellik, şstanbul, Kalder, s.48.
7
MESS EŞitim Vakfı, şnsan ve Kalite Ders Notu, 1998,
yönetimine ve çeşitli kalite kontrol mekanizmala- s.7.
8
TSE, (1991), TS-ISO 9005, Ankara, s.1.
4 9
Mahkemelerin Yönetimi ve Adaletin Kalitesi Semineri” YÜKSEL, Berrin, (1998), Kalite Kavramına Müşteri Yön-
2008, Ankara, TAA Yayınları, s.22. lü Yaklaşım, MPM Verimlilik Dergisi, s.75.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 141


dartlara uygun hizmet üretmek ve bu üretim so- Burada iki kavram arasındaki farkı belirtmekte
nucunda vatandaş beklentilerini en yüksek dü- fayda vardır. “Toplam kalite yönetimi” ve “top-
zeyde saŞlamaktır.” lam kalite”, her ne kadar aynı kavramlarmış gibi
II. TOPLAM KALşTE YÖNETşMş KAVRAMI algılansa da, aslında birbirlerinden çok farklı an-
lamlar taşırlar. Toplam kalite, işletmelerde mal ve
YaşadıŞımız yüzyıl, ekonomik, teknolojik, sosyal
hizmetin sunulmasında en iyiye ulaşmak amacıy-
ve politik yönden çok hızlı deŞişimlerin yaşandı-
la oluşturulacak olan süreçler bütünü iken, TKY,
Şı ve rekabetin her alanda hızlanarak arttıŞı bir
bunun bir adım ötesinde, en iyiye ulaşmak ama-
süreçtir. Kurumlar, bu ortamda varolabilmek ve
cıyla oluşturulan koşulların yaratılmasıyla ortaya
rakipleriyle mücadele edebilmek için, ilk önce,
çıkacak anlayış deŞişimidir14 veya kurum geneli-
deŞişime ayak uydurabilmeli, hatta bu deŞişime
ne ve kültürüne yansıyan, tüm çalışanlarla birlik-
önderlik edebilmelidirler10. Aksi takdirde şiddet-
te oluşturulan, vizyon haline gelmiş bir yönetim
lenen bu rekabet ortamında kurumlar, daha bi-
felsefesidir15. Toplam kalite, daha iyiye ulaşmak
linçli ve kaliteyi arayan vatandaş gözünde deŞe-
için oluşturulan organizasyonun adıyken, TKY,
rini yitirip, yok olup gideceklerdir.
bu organizasyonu oluşturan düşüncedir. Bir baş-
Böyle bir ortamda başarılı olabilmenin temel şart- ka deyişle, toplam kalite yönetimi; kaliteye ulaşı-
larından biri, toplam kalite yönetimi gibi, kuru- larak, bir kurumdaki çalışanların ve süreçlerin
mun etkinliŞini, verimliliŞini ve günümüzün en sürekli iyileştirilmesi ve aktif katılımla vatandaş
geçerli rekabet unsurlarından biri olan vatandaş ile çalışan memnuniyetinin saŞlanması suretiyle
memnuniyetini artıran bir yönetim felsefesini kurumun verimliliŞinin arttırılmasıdır16.
benimsemek ve doŞru biçimde kuruma uyarla-
maktır11. Üretim ve hizmet kalitesini artırarak rekabet gü-
cünü geliştirmenin adı da TKY’dir. Mükemmel
Toplam Kalite Yönetimi, sadece ürün ve hizmet üretimi, ilk üretimde yapmayı ve bunu sürekli
kalitesi ile ilgili olmayıp, günümüzün çaŞdaş bir tekrarlamayı hedefleyen TKY, kuruluşun bir bü-
yönetim anlayışıdır12. TKY yaklaşımı, vatandaş is- tün olarak etkinliŞini saŞlamayı, esnekliŞe ulaş-
teklerinin ön planda tutulduŞu, çalışanların sürek-
masını ve rekabet gücü kazanmasını amaçlayan
li katılımı ve gelişimi saŞlanarak sıfır hata denilen
bir yöntemdir17. Hedef, belli bir standardı tuttur-
hatasız üretimin veya hizmetin yapılmasının
mak deŞil, ulaşılan seviyeyi sürekli ve hızlı bir
amaçlandıŞı, insan faktörünün ön plana çıktıŞı bir
şekilde revize ederek, geliştirmektir18. Bu nedenle
felsefedir. Toplam kalite yönetimi başlangıcı ve
başarılı bir şekilde TKY uygulayan işletmelerin
sonu olmayan bir süreç olarak kabul edilmektedir.
temel aldıkları unsur “sürekli gelişme” olmakta-
Çünkü, devamlılıŞı olan bir süreçtir. Bu süreç, ku-
dır. “Sürekli gelişme” Japon yönetim yaklaşımı-
rum içindeki bütün çalışanların sürekli iyileşme
nın ifadesidir ve varolan durumun yetersiz gö-
ilkesine motive olmasını ve vatandaş isteklerine
rülmesi ve asla mükemmele ulaşılamayacaŞı inan-
yönelme gerekliliŞini saŞlamaktadır.
TKY’de mükemmellik diye bir anlayış yoktur. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, UludaŞ Üniversitesi,
Çünkü mükemmellik bir sonuçtur ve bir kere ula- s. 2.
14
şılmakla hedefe varılmış olur. Oysa TKY, her za- KARAGÖZ, Gaye Kadriye, (2002), Toplam Kalite Yöne-
man mükemmelin de ötesinde bir anlayışın peşin- timi Uygulamalarının Yapılandırılmasında Hizmet şçi
dedir ki, bu da daima daha iyiyi arayış demektir.13 EŞitim, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, s.4.
15
ÖZALP, şnan / Zümrüt TONUS, Hizmet şşletmelerinde
10
ODAMAN, Serkan/Pınar Süral ÖZER, (1999), Yargıda Toplam Kalite, Anadolu Üniversitesi ş.ş.B.F Dergisi, sayı:
Kalite EksikliŞi ve Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde 1-2, 2000. s.4.
16
Çözüm Önerileri, Yeni Türkiye, sayı 26, s. 295. www.kalder.org.tr (erişim tarihi: 7.08.2007).
11 17
ODAMAN, a.g.m. s. 295. ODAMAN Serkan / Pınar Süral ÖZER (1999) (Ömer
12
KAVRAKOİLU, şbrahim, (1998), Toplam Kalite Yöne- PEKER’den aktaran), Yargıda Kalite EksikliŞi ve Toplam
timi, Kalder Yayınları, şstanbul, s. 9. Kalite Yönetimi Çerçevesinde Çözüm Önerileri, Yeni
13
ESşRTGEN, Burcu, (2005), Toplam Kalite Yönetimi Fel- Türkiye Dergisi, sayı 26, s. 295.
18
sefesinin EŞitim Sektöründe UygulanabilirliŞi, KAVRAKOİLU, a.g.e., s.32

142 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


cına inanılmasıdır19. IV. TOPLAM KALşTE YÖNETşMşNşN UNSUR-
UNSUR-
En genel tanımıyla TKY; sistemi bir bütün olarak LARI
kabul eden, kaliteyi sistemdeki her birimin ortak TKY belirli ilke ve deŞerlere dayanmaktadır. Bu
fonksiyonu olarak ele alan, yönetim tarafından ilke ve deŞerler bütün olarak TKY’nin yapısını
yönlendirilen, eŞitim, yetkilendirme, katılım ve oluşturur. TKY insanın memnuniyetini ve tatmi-
ekip çalışması gerektiren, sürekli gelişimin saŞ- nini özünde bulundurmaktadır. Dolayısıyla belir-
landıŞı, müşteri memnuniyetinin hedeflendiŞi ve li amaç ve ilkelerle, toplam kalite yönetiminin
insan faktörünün üzerinde yoŞunlaşan bir yöne- tam anlamıyla uygulanması hedeflenir22. Bu ilke
tim felsefesidir.20 ve deŞerlerden vatandaş odaklı olma, sürekli iyi-
III. TOPLAM KALşTE YÖNETşMşNşN TEMEL leştirme, süreçleri iyileştirme, çalışanların katılı-
ÖZELLşKLERş mı ve eŞitimi, aşaŞıda sırasıyla açıklanacaktır.
DiŞer yönetim tekniklerine oranla farklı bir yöne- a) Vatandaş Odaklı Olma
tim tekniŞi olması nedeniyle, TKY’nin önemini Kurumların mükemmelleştirilmesi amacıyla yer-
arttıran özellikleri şunlardır21: leştirilmeye çalışılan felsefe, tamamen vatandaş
• Yeni bir organizasyon kültürü ve felsefesi odaklı bir yaklaşım sergilemelidir. Kurumların ana
oluşturur. görevi, vatandaşların istek ve beklentileri doŞrul-
tusunda kaliteli hizmet üretmektir23. Vatandaş
• Organizasyon yapısını basitleştirip sade ve ko- denildiŞinde, kurum içinde veya dışında herhan-
layca anlaşılır hale getirir. gi bir hizmetin, bilginin verildiŞi kişi veya kuru-
• Organizasyondaki tüm çalışanları sisteme dâ- luş anlaşılır. Kalite anlayışının temelinde, vatan-
hil eder. daş beklentilerinin tam anlamıyla karşılanabilme-
• EŞitime büyük önem verir. Sürekli, eŞitim si yatmaktadır. Dolayısıyla kaliteyi vatandaş be-
gündemdedir. lirlemiş olmaktadır. Sunulan hizmetin vatandaş
beklentilerine cevap verebilmesi gerekmektedir24.
• Çalışanların kişisel gelişmesini ve mesleki iler-
lemesini saŞlamayı hedefler. Günümüzde kurumlar, kalitenin güncel anlamı
ve özellikleri doŞrultusunda, kalite stratejileri iz-
• Düşünce yapısında köklü deŞişiklikler yapar.
lemek, kalite amaç ve politikalarını geliştirmek
• Yeni fikirler, yöntemler ve teknikler üretir, durumundadırlar. Bu bakımdan kalite, vatandaş
bunların ortaya çıkması için uygun zemin ha- tatmininin en önemli unsurudur ama kaliteli hiz-
zırlar. met üretmek de, tek başına yeterli bir unsur de-
• Takım çalışması yaptırır. Şildir. Hizmetin kalitesi yanında “hız üstünlüŞü”
de oldukça önemlidir ve kurumlar vatandaş ta-
• Çalışanlardan yaptıkları işe sahip çıkmaları is-
leplerini en hızlı şekilde karşılamak durumunda-
tenir.
dırlar25. Kaliteli hizmet, ancak hızlı bir şekilde
• Organizasyonda davranışların deŞişmesi saŞ- sunulduŞunda bir anlam ifade eder, aksi takdirde
lanır. sırf kaliteli hizmetin tek başına çok da bir deŞeri
• şşlerin ve sistemlerin standartlarını sürekli yoktur.
uygulayıp, gelişmesini saŞlar. Toplam kalite felsefesine göre; kalite herkesin,
yani tüm kurumun yerine getirmekte olduŞu bir
iştir. Bu anlayışta müşteri kavramı, sadece üreti-

22
GÜNBATAN, Ayhan, (2006), Toplam Kalite Yönetimi
19
ODAMAN, a.g.m., s.295 Uygulamaları ve Çalışanların şş Tatmini Üzerine Bir Uy-
20
ÖZEL, Alper, (1998), ISO 9000 Standartları, Uluslararası gulama, şnönü Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, s.11.
23
Rekabet ve Kobiler, şzmir, s. 62. ÖKMEN, a.g.e., 153.
21 24
AKIN, Özcan, (2001), Toplam Kalite Yönetimi ve şnsan, KARAGÖZ, a.g.e. , s. 17.
25
Bursa, Ezgi Kitapevi, s. 40. GÜNBATAN, a.g.e., s. 11.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 143


len hizmeti alan kişi ve kurumlar olarak tanımla- sinden oluşan Kaizen sözcüŞü geliştirme, iyileş-
nan dış müşterilerle sınırlı kalmayıp, aynı za- tirme ve özellikle de sürekli gelişme anlamında
manda kurumun çalışanlarını da (iç müşterileri) kullanılmaktadır31.
kapsamaktadır26. TKY’de iç müşteri de tatmini de Düren’e göre Kaizen, Japon yönetiminin temel
önemli bir unsurdur. Çünkü, çalışanların ihtiyaç felsefesidir ve kurum içindeki maddi manevi her
ve isteklerinin karşılanması üretilen hizmetin türlü unsuru kapsayan bir sürekli iyileştirme
daha kaliteli olmasını saŞlayacaktır27. Bu yüzden, yaklaşımıdır. Bu çerçevede Kaizen, aynı zamanda
üst düzey yönetimin, ilk olarak, iç müşteri mem- TKY’nin de temel dayanaklarından biridir32. Kai-
nuniyetini saŞlaması gerekir ki, iç müşterilerin
zen, iyiye ulaşmak için sürekli iyileştirmeyi ön-
ilişki içinde olduŞu dış müşteriler de istedikleri
görür. Kaizen hareketi sonu olmayan bir süreçtir
şekilde hizmet alarak memnuniyet seviyeleri yük-
ve bir kez başlandıktan sonra, bu gidişatı geri çe-
selmiş olsun28. Kurumsal sistemin adil olması,
virmek artık mümkün deŞildir33.
çalışanların düşüncelerine saygı ve kararlara katı-
lım, işyeri koşullarının iyileştirilmesi, sosyal ve Kaizen’de öncelik, üretim aşamalarının iyileştiril-
kültürel aktiviteler, açık iletişim iç müşterilerin mesine yöneliktir; zira bu felsefeye göre, sonuçla-
kurum içerisinde mutlu ve verimli olmalarını rın daha iyi olabilmesi için, önce sonuca götüren
saŞlayacak faktörlerin başında gelmektedir. aşamaların iyileştirilmesi gerekir. Bu çerçevede
Kaizen, insana ve onun emeŞine önem veren bir
b) Süreçleri şyileştirme
felsefedir34.
TKY’nin ilkelerinden birisi de süreçlerin iyileşti-
rilmesidir. Bu anlayışa göre, sonuçlar iyileştiril- Bu ilke, toplam kalite felsefesini, klasik işletme
mek isteniyorsa, o sonuca götüren süreçler iyileş- yönetim felsefesinden ayıran en önemli farktır.
tirilmek zorundadır29. Çünkü klasik yönetim anlayışında deŞişim, zo-
runluluk olmadıŞı sürece uzak durulması gere-
TKY, süreçlerin iyileştirilmesi için “kalite çem- ken, bu nedenle bütün örgüt ve süreçleri yeniden
berleri” oluşturmayı öngörmüştür. Kalite çember- yapılandıran bir olgu olarak algılanmıştır. Oysa
leri, herhangi bir kurumda, o işle ilgili bir ekibin toplam kalite anlayışında küçük küçük gelişme-
tamamen kendi istekleriyle, haftada en az bir defa lerin uzun vadede köklü deŞişimlere yol açacaŞı-
toplanarak, üretilen hizmetin kalitesini, verimli- na inanılmaktadır35.
liŞini tartışarak sorunlara çözüm bulmak için
oluşturdukları gruplardır30. Sürekli gelişme anlayışının benimsenmesi, üreti-
len hizmet kalitesinin yüksek olması ve düşük ma-
Yapılacak olan iyileştirme çalışmalarında, hizme-
liyetle üretim yapılması gibi yararlar saŞlamakta-
tin üretiminden başlayarak her kademenin denet-
dır. Bunun dışındaki yararları ise;36
lenmiş olması, en sondaki hata oranını minimu-
ma indirecektir. Böylece vatandaşa ulaşana kadar • Kurum içindeki amaç ve hedef birliŞinin saŞ-
olan süreçte ortaya çıkabilecek tüm hatalar göz- lanmasına yardımcı olmak,
den geçirilmiş olacaktır. • Çalışanların bilgi ve beceri düzeyini sürekli
c) Sürekli şyileştirme (KAşZEN) olarak geliştirmek,
Japonca da Kai kelimesi deŞişim, Zen ise daha iyi • Çalışanların motivasyonlarının artmasını saŞ-
anlamına gelmektedir. şki kelimenin birleşme- lamak,

26 31
ÖKMEN, a.g.e., s. 154. GÜNBATAN, a.g.e., s.16 (Adnan SEVşM’den aktaran).
27 32
9şM9EK, Muhittin, (2000), Sorularla Toplam Kalite Yö- DÜREN, Zeynep, (2002), 2000’li Yıllarda Yönetim, şs-
netimi ve Kalite Güvence Sistemleri, şstanbul, s.52. tanbul, Alfa Yayınları, s.25.
28 33
KARAGÖZ, a.g.e., 19. GÜNBATAN, a.g.e., s.16.
29 34
SABUNCUOİLU, Zeyyat, (2000), şnsan Kaynakları Yö- GÜNBATAN, a.g.e., s.16 (Masaiki şmai’den aktaran).
35
netimi, Bursa, s.24. 9şM9EK, a.g.e., s.47.
30 36
AKGÜL, Aziz, Toplam Kalite Yönetim Sistemi, Yeni Tür- BAYRAK, Sebahat, (1997), Kalite Anlayışında Yeni Bir
kiye Dergisi, 1999, sy:26, s.47. Yaklaşım Olarak TKY, MPM Verimlilik Dergisi, s. 80.

144 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


• Kurum içindeki birimlerin ortak sorunlarının TKY’de eŞitim, her kademede çalışanı kapsaması
çözümüne yardımcı olmasını saŞlamak, gerekir39. EŞitimlerin kapsamı, her düzeyde çalı-
• Kurumun tüm faaliyetlerinin canlılık kazan- şanlar için farklı olsa da amaç, her zaman için
masını saŞlamak şeklinde ortaya çıkmaktadır. ürün kalitesinin saŞlanması ve sürdürülmesi ile
kalite bilincinin arttırılması üzerinde yoŞunlaş-
d) Çalışanların Katılımı maktadır. Kurumsal ihtiyaçlardan kaynaklanan
TKY’nin temelinde insan faktörü yer almaktadır. nedenlerle verilecek olan eŞitimlerin yanında, ça-
Çalışanların kalite olgusunu benimsemeleri ve lışanların toplam kalite yönetimi felsefesini an-
kalite üretimine katılımları, toplam kalite yöne- laması ve bunu etkin olarak uygulamaları için
timinde en önemli aşamadır. Hedeflenen kalite toplam kalite yönetimiyle ilgili verilen eŞitimler
standartlarının oluşturulması ancak çalışanların de önemlidir40.
bu amaca inancıyla mümkündür. Bu nedenle ça- Kurumlarda TKY süreci içerisinde verilecek olan
lışanların kurum faaliyetleri ya da kendilerini il- eŞitimler, o kurumların verimliliŞini de etkileye-
gilendiren konularda söz sahibi olmalarının saŞ- cektir. EŞitimin verimliliŞe etkisi; eŞitimli işgü-
lanması, onların yeteneklerinin ortaya çıkartıl- cünün sayısını artırarak verimliliŞi doŞrudan et-
ması için fayda saŞlayacaktır. kilemesi, teknik gelişmeye olanak saŞlayarak ve-
Katılma, kurum çalışanlarının genel amaçlar doŞ- rimliliŞi dolaylı olarak etkilemesi ve yöneticilerin
rultusunda üretim sürecine iştirak ederek, rasyo- davranışlarını etkileyerek kaynakların rasyonel
nel kararlar almalarını ve onları başarılı bir şekil- kullanımının saŞlanması şeklinde ortaya çıkmak-
de uygulamalarını saŞlamak için kullanılan bir tadır.41
araçtır37. DiŞer bir ifadeyle katılma, karar alma ve B. TOPLAM KALşTE YÖNETşM
YÖNETşMş
ÖNETşMşNşN TÜRK YAR-
YAR-
uygulama yetkisinin uygulamacılara devredilmesi GI SşSTEMşNDE UYGULANMASININ GEREK-
GEREK-
yetkisidir. LşLşİş
Ayrıca çalışanlar, katılımcı bir ortamda, üretime şçinde bulunduŞumuz çaŞın ekonomik, teknolo-
ve kararlara katıldıkları için, deŞişime karşı di- jik, sosyal ve politik yönden çok hızlı deŞişimle-
renç göstermemekte ve hedeflere yönelik daha iyi rin yaşandıŞı ve kıran kırana rekabetin her alan-
motive olabilmektedirler. da giderek arttıŞı bir süreç olduŞunu daha önce
e) EŞitim belirtmiştik. Bir kurumun böyle bir ortamda ba-
Toplam kalite yönetimi yeniliklere açık, toplam şarılı olabilmesi için, ancak TKY gibi, kurumun et-
kalite yöntemlerine, felsefesine hâkim, vatandaş kinliŞini, verimliliŞini saŞlayan ve vatandaş mem-
ilişkilerinde duyarlı, sürekli öŞrenen insan kay- nuniyetine önem veren bir yönetim felsefesini
naŞını gerektirmektedir38. Kalitenin merkezinde benimsemesi ve bunu uygulamaya geçirmesi ge-
insan vardır ve eŞitim de özde insana yöneliktir. rekir42. Toplam kalite kontrol felsefesi yalnızca
Dolayısıyla gerek eŞitimin, gerekse kalitenin ke- ürün ve hizmet kalitesi ile ilgili olmayıp günü-
sişim noktaları insandır. Bu nedenle, insan kay- müzün çaŞdaş bir yönetim anlayışıdır. Toplam
naŞının sürekli eŞitimi ve gelişimi önemli bir un- kalite kontrolü, bir kuruluşun tüm faaliyetlerinde
sur olmaktadır. Toplam kalite yönetimi ilkeleri kaliteyi saŞlamayı amaçlar ve böylece her aşama-
göz önüne alındıŞında, üretimde sıfır hata düze- da oluşması söz konusu hataları önler.
yini yakalamak amaçlanmaktadır. Bu hedefe, ku- Günümüzde yargı o kadar yavaş işlemektedir ki,
rumlarda yapılan sürekli eŞitim çalışmalarıyla kişiler haklarını alabilmek adına hukuk dışı yol-
ulaşılmaktadır.
39
GÜNBATAN, a.g.e., s.18.
37 40
AKIN, a.g.e., s.78. KARAGÖZ. a.g.e., s.24.
38 41
DşRş, Nuray, (1997), TKY’de şnsan Kaynakları Fonksi- AKIN, a.g.e. s. 81.
42
yonunun Yeri ve Bir Örnek Olay Çalışması, şstanbul ODAMAN, Serkan / Pınar Süral ÖZER, (1999), Yargıda
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Kalite EksikliŞi ve Toplam Kalite Yönetimi Çerçevesinde
Tezi, şstanbul, s.25. Çözüm Önerileri, Ankara, Yeni Türkiye, sayı:26, s. 295.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 145


lara başvurmakta ve hak alma adına suç işleye- tıyor.”44.
bilmektedirler. Hukuk düzeninin istenilen sevi- Günümüzde yargı kararları hiç olmadıŞı kadar
yeye kavuşturulabilmesi, vatandaş güvenilirliŞini tartışılmakta ve verilen kararlar bazen kamu vic-
tekrar saŞlayabilmesi için yeni bir anlayışa, TKY danını rahatlatamamaktadır. Kamuoyu araştırma-
felsefesinin hukuk düzeninde de uygulanmasına ları, bireylerin “yargıya güven” duygularının her
ihtiyaç vardır. TKY felsefesinin uygulanmasıyla, geçen gün azaldıŞını göstermektedir45. Kamuo-
tüm iş süreçleri gözden geçirilerek, gecikmeye yunun yargıya güvensizliŞinin pek çok nedeni
neden olan unsurlar tespit edilerek giderilecektir. bulunmaktadır. Bu nedenlerin en önemlilerinden
Yargı, “Türk Milleti” adına yerine getirilen bir birisi de, hâkimlerin yeterince donanımlı olma-
devlet görevidir. Hızla deŞişen dünyamızda her malarıdır. Nitelikli hâkimlerin görev yaptıŞı bir
alanda olduŞu gibi, yargı düzeninde de belli bir ülkede, yargı kararları tartışılır olmaktan çıkar46.
kalitenin saŞlanmasına ihtiyaç vardır. Ulaşım ve Terazisi son derece duyarlı olan adalette yapılan
iletişim araçlarındaki gelişmelerin etkisiyle ulusal hatalar asla baŞışlanmaz. Bu sebeple bu duyarlı
sınırlar ortadan kalkmaya başlamış, küreselleşme teraziyi dengede tutacak nitelikte hâkim ve savcı-
denilen olgu her yerde kendisini hissettirir du- ların, öncelikle kişisel birikime sahip olmaları ge-
ruma gelmiştir. Böylece bir ülkenin hukuk kural- rekir47.
ları, vatandaşları kadar yabancılara da uygulan- Yargılama hizmeti, toplumun, ortalama kalite
maya başlamış ve uluslararası hukuk kurallarının düzeyinin üstünde almak isteŞi bir hizmettir ki,
önemi daha da artmıştır. Ayrıca yüzyılımız birey- bu kaliteli hizmeti saŞlayanlar da kaliteli olmalı-
lerin bilinçlerinin yükseldiŞi ve yönetimlerin gün dır. Bu hizmeti verenler; çatışan menfaatleri, bas-
geçtikçe demokratikleştiŞi bir dönemdir. Artık tırılamayan duyguları, saygı uyandıran usul, yak-
vatandaşlar ülkelerinin kendilerine saŞlayamadıŞı laşım ve muhakemelerle saŞlayacaklardır. Bunun
haklarını uluslararası yargı kuruluşları yoluyla için, herkesten önce yargıçların, üstün niteliklere
kazanabilmektedir43. Her alanda olduŞu gibi, Tür- sahip kılınması gerekir48. Dolayısıyla sorun, yar-
kiye de bu olgudan etkilenmiş, yargı sistemi ile gılamanın insan unsurunu özlenen kalitede tuta-
çaŞdaşlıŞı yakalamaya çalışmaktadır. TKY’nin en bilmektir. Ancak iyi yetişmiş, bilgili, kaliteli bir
önemli unsurlarından birisi müşteri memnuniye- yargıç, adil kararlar verebilir. Hâkimlerin bütü-
tini yakalamaktır. Bugüne kadar yargı hizmeti nüyle bu niteliklere sahip kılınmaları eŞitimle
alanların memnuniyetinin çok fazla önemsendiŞi saŞlanabilir49. EŞitim ön plana çıkarılarak, ileti-
söylenemez. Ancak TKY felsefesinin hayata geçi- şim kanalları geliştirilerek, çaŞdaş dünyanın tek-
rilmesi ile vatandaş yargı hizmetinin odaŞı olacak nolojisine uyum saŞlanmalıdır. Okuldaki bilgiler-
ve vatandaş memnuniyetini saŞlayıcı tedbirler
alınacaktır. 44
ORTAYLI, şlber, (2006), Kırk Ambar Sohbetleri, Ankara,
Ortaylı, Türkiye’de yargıya güvensizliŞi şu ifade- Aşina Kitaplar, s.121.
45
lerle açıklıyor: “Üst düzey kültür gruplarında yer A9ÇIOİLU, Çetin, Bireyler Türk Yargısına Neden Gü-
venmiyor?, Manisa Barosu Dergisi, Sayı:86, yıl:2003, s.
edinemeyen, toplum hayatında söylem yeteneŞi, 27.
yazarlıŞı, yabancı dil bilgisiyle başvurulacak biri 46
KORKUT, Levent, Cumhuriyetin 75. Yılında Yargı-
konumuna yükselemeyen hukukçuların görevle- Siyaset şlişkisi Üzerine Genel Gözlemler, Yeni Türkiye
rini tam yaptıŞı söylenemez. Bundan başka top- Dergisi, Cumhuriyet Dönemi DeŞerlendirmesi, yıl: 1998,
s. 3806.
lum hayatını iyi gözlemleyemeyen hukukçuların 47
AF9AROİLU, Ramazan, Yargının şyi şşlemesinin 9artla-
önerdiŞi çözümler ikna edici olamıyor, saygı rı, Türk Hukuk Enstitüsü Dergisi, Ocak 2003, Sayı: 71,
uyandıramıyor. Saygı kazanamayan bir hukukçu s. 18.
48
zümrenin verdiŞi hükümler de itimatsızlık yara- YAYLA, Yıldızhan, Yargıda Kalite ve şnsan, Görüş Dergi-
si, Ekim-Kasım 1998.
49
Yeni Bir Yargılama Düzeni, Görüş Dergisi, Ekim-Kasım
43
BAKTIR, Selma/ Emil ÜNEN, (1999), Türk Yargı Sistemi 1998.
ve Toplam Kalite Yönetimi, Ankara, Yeni Türkiye Sayı (http://www.tusiad.org.tr/yayin/gorus/37/html/sec12.ht
26, s.289. ml- Erişim tarihi: 26.02.2008.

146 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


le yetinilmeyip meslek içi eŞitime önem verilerek hesap verebilir bir yargı yönetimi de hayata geçi-
en yüksek performans saŞlanmalıdır. Kaliteli hiz- rilebilir.
met, kaliteli insandan; kaliteli insanda kaliteli eŞi- Bunun dışında vatandaşların en fazla şikayetçi
timden geçer50. olduŞu hususlardan birisi de, mahkemelerin kötü
C. TOPLAM KALşTE YÖNETşMşNşN TÜRK bir zaman yönetimine sahip olmalarıdır. Bilgi
YARGI SşSTEMşNDE UYGULANMASININ GÜÇ-
GÜÇ- Üniversitesi tarafından “adliye gözlemleri” isimli
LÜK
LÜKLERş araştırmaya göre; şstanbul kapsamındaki adliye-
TKY’ni yargı alanında uygulamaya çalışıldıŞında lerde duruşmaların % 67,6’sının zamanında baş-
bazı güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Sanayi sektö- lamadıŞı görülmüştür. Vatandaşlar, kendilerine
ründe girdi ve çıktıları sayısal deŞerlerle ölçebili- verilen duruşma saatinde adliyede bulunmalarına
riz, ancak yargı alanında davranış deŞişikliklerini raŞmen, mahkeme kapılarında bekletiliyor olma-
sayısal olarak ölçmek çok zordur hatta bazı du- ları ciddi bir şikayet konusudur. Özellikle tanık
rumlarda imkansızdır. olarak adliyelere gelen kişiler, gündelik uŞraşla-
rından alıkonulmakta, dolayısıyla onların önemli
Toplam kalite yönetimini güçleştiren yargı hiz-
bir kamu görevinden kaçmalarına neden olmak-
metinin kendine has özellikleri şunlardır: 51
tadır52. Tüm duruşmaları aynı veya yakın saat di-
• Hizmet doŞrudan doŞruya insandan insanadır. limine vermek yerine iyi bir zaman yönetimiyle
• Müşteri ile hizmeti veren arasında doŞrudan bunları daŞıtmak sorunun giderilmesinde rol oy-
bir ilişki vardır. nayabilecektir.
• Hizmetin zamanında yapılması esastır. 2. Verilen kararlardaki isabet oranı;
oranı temyiz ve iti-
• Hizmet kusursuz ve mükemmel olmalıdır. raz yolları, adalet sistemi içerisinde bizzat mah-
keme kararlarının kalite kontrol mekanizmasını
• Hizmette verimliliŞi ve başarıyı ölçmek çok oluşturur. Üst yargı mercii incelemesinden geçen
zordur. kararların isabet yüzdesi ne kadar fazla olursa,
D. YARGI HşZMETLERşNDE KALşTEYş ÖLÇ-
ÖLÇ- yargı kararlarının kalitesi de o derece artar.
MEYE YARAYAN UNSURLAR 3. Yargı binalarının, ekipmanının görünümü; yar-
Yargı hizmetlerinde kaliteyi oluşturan unsurlar gı hizmetlerindeki kaliteyi ölçmeye yarayan un-
denildiŞinde aşaŞıdaki hususlar akla gelmektedir. surlardan birisi de; yargı binalarının ve bu binalar
Bunlar da iki ana konu etrafında deŞerlendirilebi- içindeki ekipmanın fiziksel görünümüdür. Yargı
lir; vatandaş memnuniyeti ve kaynakların iyi kul- binaları sadece mahkeme binalarını kapsamama-
lanılması. lı, delil incelemesi yapılan binaları, hatta kollu-
1. Dava süreleri;
süreleri adalet hizmetinin işleyişi ile ilgi- Şun adli görevleri yerine getirdiŞi binaları ve
li hususlar eleştiriliyor ancak en fazla eleştirilen ekipmanı da kapsamalıdır.
konu dava sürelerinin çok uzun olması ve dolayı- 4. Adalet personelinin;
sıyla adaletin geç daŞıtılıyor olmasıdır. Bu konu-
• Hizmetin yerine getirilebilmesi için gereken
da belli bir kalite standardı getirmek için, her da-
bilgi ve beceriye sahip olma düzeyi,
va türüne göre Türkiye genelinde ortalama yargı-
lama süresi bulunup, yapılan yargılama bu orta- • Nezaketi, saygısı ve genel olarak çevreye karşı
lama süreyi aştıŞında sistemin uyarı vermesi saŞ- tutumu,
lanabilir. Bu uyarı ile, davanın neden uzun sür- • Çevreye karşı güven, inanırlık ve dürüstlük
düŞü araştırılır ve sebepler ortaya konulabilir. duygusunu yaratma becerisi,
Böylece belli bir kalite standardı saŞlandıŞı gibi,
• Vatandaşlara hizmet verme konusundaki is-
50 tekliliŞi.
OYMAK, Celal, 2000’e 1 Kala Türk Yargı Sistemimiz,
Yargıda ve Yargılamada Toplam Kalite, Sayıştay Dergisi,
52
Temmuz-Eylül 1998, Sayı:30, s.13. KALEM, Seda, ve diŞerleri, 2008, Adliye Gözlemleri, şs-
51
ESşRTGEN, a.g.e., s.31. tanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.7.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 147


Bu kalite kontrol mekanizması bugün için bir yor. Bunun için bir kararın “kamu maliyeti” be-
nebze adalet müfettişlerince gerçekleştirilmekte- lirlenmelidir. Kararın kamu maliyeti, davanın ka-
dir, ancak yine de bu denetimler vatandaş mem- rışıklıŞına, taraflar ve toplum için sembolik öne-
nuniyetini tam ölçebilmek için yeterli deŞildir. mi ve davanın incelenmesi için aktarılan kamusal
Yargıya başvuranların izlenimlerini ölçmek için veya özel kaynaklar ile hesaplanabilir54.
en kolay ve en az maliyetli yöntem bu kişilere SONUÇ
doŞrudan soru yöneltmek veya mahkemeye gel-
diklerinde kendilerine bir anket vermek olabilir. Günümüzde çaŞdaş devlet yönetiminin amacı,
kamu hizmetlerinin etkin ve kaliteli bir biçimde
Bunun dışında adalet personelinin profesyonel yerine getirilmesidir55. Aksi takdirde, hizmetlerin
kalitesini deŞerlendirebilmek için; bunlara her yıl geç ya da hiç yerine getirilmemesi halinde, devlet
asgari bir limitte eŞitime katılma mecburiyeti ge- ciddi ölçüde itibar ve güven kaybına uŞrarken,
tirilip, bu eŞitimlere katılıp katılmadıkları ve bu hizmetler zamanında görülemediŞi için de vatan-
eŞitim sonuçlarına bakılarak yargı profesyonelle- daş çok ciddi bir verim kaybına uŞramakta ve so-
rinin kalitesi ölçülebilir. runların birikerek daha yüksek maliyetle çözül-
5. Vatandaşların adalete erişim imkanı: Yargı hiz- mesi sonucunu doŞurmaktadır56.
metinin kalitesini belirlerken önemli bir unsur da Devletin sunduŞu hizmetin kalitesini; fiziki şart-
vatandaşın yargıdan bilgi alabilme kolaylıŞıdır. lar, yasal mevzuat ve bu fiziki şartlar içinde yasal
Daha önce bahsedilen Bilgi Üniversitesi’nin “ad- mevzuatı uygulayacak insan unsurunun kalitesi
liye gözlemleri” isimli çalışmasında; gözlem yapı- belirler. Ancak bunlar içinde, insan unsurunun
lan adliyelerin hiçbirinde bilgi bankosu olmadıŞı, kalitesi saŞlandıktan sonra diŞer ikisinin kalite-
bilgi saŞlama işinin kapıdaki güvenlik memuru sinden bahsedilir. “Kaizen stratejisi” içinde düşü-
ya da polisler tarafından üstlenildiŞi belirtilmiş- nüldüŞünde en başta gelen insan kalitesinin iyi-
tir53. Aynı araştırma da adliyelerin engelli vatan- leştirilmesi ise ancak eŞitimle olur.
daşlar bakımından erişilemez olduŞu da gözlem-
Buna paralel olarak, devletin sunduŞu yargı hiz-
lenmiştir. Üstelik bu iki durum yeni yapılan adli-
metinin kalitesini de üç unsur belirler: Birincisi;
yelerde de aynıdır. Bu durumu ile adliyeler sade-
yargının fiziki koşullarının kalitesi, ikincisi; yasal
ce hukukçulara ait kurumlarmış izlenimi ver-
mevzuatın kalitesi ve üçüncüsü de; yargının in-
mektedir. Bu durum, adliyelerin “vatandaş odak-
san unsurunun kalitesidir. EŞer bu üç unsurda da
lı” olarak düşünülmemiş olduŞunu göstermekte-
kalite saŞlanabiliyorsa, ortaya toplumun vicdanı-
dir. Oysa TKY’nin unsurlarından birisi de vatan-
nı tatmin eden bir yargı hizmeti çıkar ve toplum-
daş odaklı olmaktır.
sal huzur saŞlanır. Aksi halde, herkes kendi hak-
Yargıya başvuranlar, mahkemelerin işleyişini an- kını kendi almaya kalkar ki, o zaman anarşi olur,
lamakta zorluk çekiyorlar. Bu nedenle adliyelerde toplumda karışıklık çıkar.
vatandaşı yönlendirici bir bilgi sistemine ihtiyaç
Avrupa BirliŞi’ne üyelik sürecinin hızlandırıcı et-
bulunmaktadır. Karşılama yapan personelin kali-
kisi yanında, demokratik toplum düzeninin ge-
tesi ve eŞitimi, yargıya başvuranların adaleti algı-
rektirdiŞi çaŞdaş açılımların gerçekleştirilmesi ih-
lama şekillerini doŞrudan etkiliyor. Yargıya baş-
tiyacı ile Türkiye, 21. yüzyıla hukuk alanında
vuranların sadece adliyeye şahsen gelerek deŞil,
büyük reformları gerçekleştirerek hızlı bir giriş
telefon ve elektronik posta yolu ile de talepte bu-
yapmıştır. AB ile tam üyelik müzakerelerine baş-
lunmalarına imkan tanımak gerekir.
layabilmek için Türkiye’nin önüne Kopenhag Si-
6. Ekonomik kalitenin deŞerlendirilmesi; kalite,
yargıya başvuranların beklentilerinin karşılanma- 54
Mahkemelerin Yönetimi ve Adaletin Kalitesi Semineri,
sı olarak tanımlanıyorsa da aynı zamanda, eko- a.g.e., s.26.
55
nomik bir çerçevede de deŞerlendirilmesi gereki- PEKER, Ömer, (1989), Yönetici EŞitimi, Türkiye Orta
DoŞu Amme şdaresi Enstitüsü Yayını, Ankara, s.1.
56
YILDIRIM, şbrahim, 2005, Kamu Hizmetlerinde Kalite
53
KALEM, a.g.e., s.11. Yönetimi, Türk şdare Dergisi, Mart, Sayı: 446, s.36.

148 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


yasi Kriterlerini yerine getirmesi, bir başka deyiş- saŞlamak için deŞişim halinde olmalıdır. Sonuç
le demokrasi, hukukun üstünlüŞü ve insan hak- olarak, Toplam Kalite Yönetimi, Mahkeme Yöne-
larını teminat altına alan kurumların iyi işletil- timi ve eŞitim birbirleriyle ilgili, hatta iç içe geç-
mesini saŞlamak amacıyla alınması gereken ted- miş kavramlar olup, tatmin edici yargı fonksiyo-
birler konulmuştur. Avrupa BirliŞi üyelik süre- nunun yerine getirilmesi için vazgeçilmez kav-
cinde önümüzdeki en önemli engel, yargı alanın- ramlardır.
da yapacaŞımız reformlardır. Çünkü iyi işleyen
bir yargı, hem demokrasiyi hem de insan hakla-
rını koruyacaktır. Yargı alanında yapılacak re- KISALTMALAR
formlar, sadece Kopenhag Siyasi Kriterlerinin ye- AB : Avrupa BirliŞi
rine getirilmesi amacını taşımayacak olup, kendi a.g.e : Adı geçen eser
vatandaşımızın da devletine olan güvenini tesis
a.g.m : Adı geçen makale
edecektir. Yüzyıllar öncesinde söylenen “adalet
mülkün temelidir” özdeyişinde olduŞu gibi dev- AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
letin temelini yargı oluşturur. Bu baŞlamda, ba- Dergisi
Şımsız ve tarafsız yargı, adaleti saŞlamanın ön AY. : Anayasa
şartıdır. Uyuşmazlıkların hızlı, basit, az giderle ve CMK : Ceza Muhakemeleri Kanunu
etkin şekilde çözülmesini saŞlamak, adaleti tecel-
li ettirmek de devletin önemli bir görevidir. Der. : Dergisi
TKY’nin sistemi bir bütün olarak kabul eden, ka- Fak. : Fakültesi
liteyi sistemdeki her birimin ortak fonksiyonu HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
olarak ele alan, yönetim tarafından yönlendirilen, şşBF : şktisadi ve şdari Bilimler Fakültesi
eŞitim, yetkilendirme, katılım ve ekip çalışması
şÜHFM : şstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
gerektiren, sürekli gelişimin saŞlandıŞı, vatandaş
Mecmuası
memnuniyetinin hedeflendiŞi ve insan faktörü-
nün üzerinde yoŞunlaşıldıŞı bir yönetim felsefesi şÜşF : şstanbul Üniversitesi şşletme Fakülte-
olduŞu daha önceki satırlarda tanımlanmıştı. si
TKY’nin ilkelerinden biri de süreçlerin iyileşti- m : Madde
rilmesidir. Sonuçlar iyileştirilmek isteniyorsa, o
MPM : Milli Prodüktivite Merkezi
sonuca götüren süreçler iyileştirmek zorundadır.
TKY felsefesini yargı sahasına uyguladıŞımızda, TBB : Türkiye Barolar BirliŞi
sonuca götüren süreci “mahkeme yönetimi” ola- TODAşE : Türkiye Orta DoŞu Amme şdaresi
rak tanımlayabiliriz. Yani tatmin edici bir yargı Enstitüsü
kararının ortaya çıkması ancak o kararı almaya TKY : Toplam Kalite Yönetimi
götüren sürecin saŞlıklı olmasına baŞlıdır ki, baş-
tan beri ortaya konulmaya çalışılan iddia da bu- Üni. : Üniversite
dur. şyi bir mahkeme yönetimi anlayışı sonunda, Yay : Yayın
ortaya mutlaka tatmin edici bir karar ortaya çık-
tıŞı gibi yargısal davranışlarda da bir standart
KAYNAKÇA
saŞlanacaktır. Vatandaş, bütün yargı örgütünde
aynı muameleye tabi tutulacaktır. Ancak Toplam AfşaroŞlu, Ramazan, (2003), “Yargının şyi şşlemesinin
Kalite Yönetimi felsefesinde mükemmeliyet diye 9artları”, Türk Hukuk Enstitüsü Dergisi, Ocak,
sayı: 71, s.71-72.
bir anlayış yoktur, çünkü mükemmellik bir so-
nuçtur ve bir defa ulaşılmakla sona erer. Bu anla- Akgül, Aziz, (1999), “Toplam Kalite Yönetim Siste-
yıştan hareketle mahkeme yönetimi süreci de sü- mi”, Yeni Türkiye Dergisi, sayı 26, s.37-58.
rekli bir deŞişim halinde olmalıdır; devamlı ola- Akın, Özcan, (2001), Toplam Kalite Yönetimi ve şn-
rak daha iyiye ulaşmak, vatandaş memnuniyetini san, Bursa, Ezgi Kitapevi.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 149


Anayasa Mahkemesi’nin 25.5.1976, 1976/1 Esas, çevesinde Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye, sayı
1976/28 Karar sayılı Kararı, AMKD, S.14 26, s.295-302.
AşçıoŞlu, Çetin, (2003), “Bireyler Türk Yargısına Ne- Ortaylı, şlber, (2006), Kırk Ambar Sohbetleri, Ankara,
den Güvenmiyor”, Manisa Barosu Dergisi, sayı Aşina Kitaplar.
86, s.27-30. Oymak, Celal, (1998), “2000’e 1 Kala Türk Yargı Sis-
Baktır, Selma ve Emil Ünen, (1999), “Türk Yargı Sis- temimiz, Yargıda ve Yargılamada Toplam Kalite”,
temi ve Toplam Kalite Yönetimi”, Ankara, Yeni Sayıştay Dergisi, Temmuz-Eylül , sayı 30, s.7-16.
Türkiye, sayı 26, s.289-294. Ökmen, Özgün ve Durmuş Dönmez, (2005), Kamu
Bayrak, Sebahat, (1997), “Kalite Anlayışında Yeni Bir Kurumlarında Mükemmellik, şstanbul, Kalder
Yaklaşım Olarak TKY”, MPM Verimlilik Dergisi, Yayınları.
s.80-91. Özalp, şnan ve Zümrüt Tonus, (2000), “Hizmet şşlet-
Diri, Nuray (1997), TKY’de şnsan Kaynakları Fonksi- melerinde Toplam Kalite”, Anadolu Üniversitesi
yonunun Yeri ve Bir Örnek Olay Çalışması, Ya- ş.ş.B.F Dergisi, sayı 1-2, s.4-11.
yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, şstanbul Üni- Özel, Alper, (1998), ISO 9000 Standartları, Uluslar
versitesi. arası Rekabet ve Kobiler, şzmir.
Düren, Zeynep, (2002), 2000’li Yıllarda Yönetim, şs- Öztürk, Nursel, (1993), “Toplam Kalite Yönetiminde
tanbul, Alfa Yayınları. EŞitim ve Katılımın Önemi”, Verimlilik Dergisi,
Esirtgen, Burcu (2005), Toplam Kalite Yönetimi Fel- Özel sayı, s.63-66.
sefesinin EŞitim Sektöründe UygulanabilirliŞi, Peker, Ömer, (1989), Yönetici EŞitimi, Ankara, TO-
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, UludaŞ Üni- DAşE Yayınları.
versitesi.
SabuncuoŞlu, Zeyyat, (2000), şnsan Kaynakları Yöne-
Günbatan, Ayhan (2006), Toplam Kalite Yönetimi timi, Bursa, Aktüel Yayınları.
Uygulamaları ve Çalışanların şş Tatmini Üzerine
Bir Uygulama, Yayımlanmamış Yüksek Lisans 9imşek, Muhittin (2000), Sorularla Toplam Kalite Yö-
Tezi, şnönü Üniversitesi, netimi ve Kalite Güvence Sistemleri, şstanbul, Al-
fa Yayınları.
Kalem, Seda ve diŞerleri, (2008), Adliye Gözlemleri,
şstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları. 9imşek, Muhittin, (2004), Toplam Kalite Yönetimi, şs-
tanbul, Alfa Yayınları,
Kalem, Seda ve diŞerleri, (2008), Adalet Barometresii,
şstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları. TSE, (1991), TS-ISO 9005, Ankara,

KavrakoŞlu, şbrahim, (1998), Toplam Kalite Yöneti- Yayla, Yıldızhan, (1998), “Yargıda Kalite ve şnsan”,
mi, şstanbul, Kalder Yayınları. Görüş Dergisi, Ekim-Kasım, s.88-101.
Karagöz, Gaye Kadriye (2002), Toplam Kalite Yöne- Yıldırım, şbrahim, (2005), “Kamu Hizmetlerinde Kali-
timi Uygulamalarının Yapılandırılmasında Hiz- te Yönetimi”, Türk şdare Dergisi, Mart, sayı 446,
met şçi EŞitim, Yayımlanmamış Yüksek Lisans s.17-39.
Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi. www.kalder.org.tr (erişim tarihi: 7.08.2007).
Korkut, Levent, (1998), “Cumhuriyetin 75. Yılında Yeni Bir Yargılama Düzeni, (http://www.tusiad.org.tr/
Yargı-Siyaset şlişkisi Üzerine Genel Gözlemler”, yayin/gorus/37/html/sec12.html- Erişim tarihi:
Yeni Türkiye Dergisi, Cumhuriyet Dönemi De- 26.02.2008.
Şerlendirmesi Özel Sayısı, s.3804-3813. http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktan
Kovancı, Ahmet, (2001), Toplam Kalite Yönetimi, şs- -arastirmalari/ozlu-sozler/aktan-hukuk.pdf (eri-
tanbul, Sistem Yayıncılık. şim tarihi: 18.02.2008)

Mess EŞitim Vakfı, (1998), şnsan ve Kalite Ders Notu.


Mahkemelerin Yönetimi ve Adaletin Kalitesi Semineri,
(2008), Ankara, TAA Yayınları,
Odaman, Serkan ve Pınar Süral Özer, (1999), “Yargıda
Kalite EksikliŞi ve Toplam Kalite Yönetimi Çer-

150 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


Karar Notları
• Takipten Önceki şhtiyati Haciz Kararının şnfazı Sırasındaki şkrarın şşm-
m-
zaya ştiraz Hakkına Etkisi
Emel HanaŞası
• Kamu Kurumlarının Birlikte Oluşturdukları ya da Kendi Başvuru veya
ştirazları Sonucu Oluşan şşlemlere Karşı Dava Açma Ehliyetleri
K. Burak Öztürk

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 151


152 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008
Takipten Önceki Đhtiyati Haciz Kararının Đnfazı Sırasındaki Đkrarın
Đmzaya Đtiraz Hakkı
Hakkına Etkisi
Emel Hanağası*

şlgili Karar∗ Kadıköy 7. şcra MüdürlüŞü’nün 2006/2199 Esas


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2008/12-
2008/12-25, sayılı dosyasında davalı/alacaklı, davacı/borçlu
K. 2008/3 ve 23.01.2008 tarihli kararı
kararı şirket hakkında 03.03.2006 tarihinde kambiyo
senetlerine mahsus yolla takibe girişmiş; 20.12.
2005 tanzim 31.12.2005 vade tarihli 67.665 USD
şlgili Kanun/Madde bedelli senetten doŞan 91.347,75.-YTL asıl alacak
2004 S. şşK/168, 170, 257, 264; 1086 S. ve fer’ileri de dahil olmak üzere toplam 94.768,
HUMK/236 95.- YTL alacaŞın haciz yoluyla tahsilini istemiş-
tir. şcra müdürlüŞünce çıkarılan “örnek 10” nolu
ödeme emri ve senet örneŞi davacı/borçlu şirkete
A. Karar Özeti 07.03.2006 tarihinde tebliŞ edilmiş, eldeki dava
“Dava, 2004 sayılı şcra ve şflas Kanunu’nun 170. 10.03.2006 tarihinde yasal 5 günlük sürede im-
maddesine dayalı, kambiyo senetlerine mahsus zaya itiraz istemiyle açılmıştır.
yolla yapılan takipte, imzaya itiraza ilişkindir. Kambiyo senedi vasfı taşıdıŞında uyuşmazlık bu-
Kadıköy Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nin 23.02. lunmayan takibe ve imza itirazına konu senet,
2006 tarih ve 2006/167-167 D. şş sayılı kararıyla 20.12.2005 tanzim 31.12.2005 vade tarihli 67.
ihtiyati haciz isteyen alacaklı (eldeki davada da- 665 USD bedelli olup, ödeyecek kısmında Döviz
valı) lehine karşı taraf/borçlu (eldeki davada da- ve Altın Ticaret A.9. kaşesi ile üzerinde imza ve
vacı) aleyhine şşK. 257. maddesi gereŞince 20.12. yine imza bölümünde de aynı kaşe ve tek imza
2005 vadeli bonodan kaynaklanan 67.665 USD= bulunmaktadır. Senet tanzim tarihinde de itiraz
89.297.50.-YTL alacakla sınırlı olmak üzere tarihinde de Bahattin’in tek imzaya yetkili şirket
13.395,00.- YTL güvence ile borçlunun taşınır, yetkilisi olduŞunda uyuşmazlık yoktur.
taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve Davacı/borçlu şirket vekili, örn. 10 ödeme emri-
alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmiş; nin tebliŞi üzerine süresinde 10.03.2006 tarihin-
24.02.2006 ihtiyati haciz uygulaması sırasında de eldeki davayı açarak takibe konu senette yer
borçlu şirket yetkilisi Bahattin hazır bulunmuş; alan imzanın imzaya yetkili şirket yetkilisi
imza sirkülerini ibraz etmiş; yatırılan teminatın Bahattin’ e ait olmadıŞını, ihtiyati haciz sırasında
iadesine muvafakat ettiŞini, borcu kabul ettiŞini senedi görmediklerini ve haciz tehdidi altında
bildirmiş: ihtiyati haciz uygulanarak mallar yedi- ödemede bulunup borcu kabul ettiklerini ve
emin olarak bu kişiye teslim edilmiş ve ihtiyati ödeme taahhüdünde bulunduklarını ileri sürerek
haciz zaptında alacaklı vekili; borçludan 15.000.- sonuçta takibin durdurulmasına, ödeme emrinin
YTL aldıŞını; borçlu şirket yetkilisi de, bakiye ka- ve takibin iptaline, alacaklının % 40’tan aşaŞı ol-
lan miktarı 20.03.2006 tarihinde ödemeyi kabul mamak üzere tazminata mahkum edilmesine ka-
ve taahhüt ettiŞini bildirmiş, taraflar birlikte zaptı rar verilmesini istemiştir.
imzalamışlardır.
Alacaklı/davalı vekili ise, davacı-borçlunun haciz
sırasında borcun tamamını ödemeyi kabul ederek
∗ Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usul
ve şcra şflâs Hukuku Anabilim Dalı. taahhütte bulunduŞunu, taahhüdün özgür irade

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 153


ile verildiŞini, bu nedenle imzaya itirazda bulu- davacı borçlu şirket yetkilisinin Bahattin olduŞu,
nulamayacaŞını, ayrıca senetteki imza ve kaşenin adı geçenin ihtiyati haczin uygulanması sırasında
davacı şirkete ait olduŞunu beyanla, davanın hazır bulunup, borcu kabul ettiŞi ve kısmi ödeme
reddine, davacının % 40’dan az olmamak üzere ile kalanını da ödeme taahhüdünde bulunduŞu
tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini hususları uyuşmazlık konusu deŞildir.
istemiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne ge-
Mahkemece, davalı tarafın borçlunun ihtiyati ha- len uyuşmazlık; kambiyo senetlerine mahsus yol-
ciz sırasında borcu kabul ettiŞini beyanla imzaya la yapılan takipten önce ihtiyati haciz kararının
itirazda bulunamayacaŞını belirtmiş ise de, borç- infazı sırasında, borçlu şirket yetkilisinin borcu
lunun ihtiyati haciz sırasında borcu kabul ettiŞi- kabul ederek kısmi ödeme yapıp, kalanının da
ne dair beyanı harici ikrar niteliŞinde olup, ödeneceŞi taahhüdünde bulunmuş olmasının, ta-
HUMK 236/son maddesi gereŞince bu ikrar delil kip aşamasında imzaya itiraz ve dava hakkını or-
ve emarelerle teyit olmadıkça baŞlayıcı sayılama- tadan kaldırıp kaldırmayacaŞı, dolayısıyla, şşK.
yacaŞından (HGK 11.02.1987 gün 1986/11 -93 170/a-son maddesi hükmünün somut olayda uy-
Esas, 1987/88 Karar sayılı ilamı) davalı tarafın iti- gulama yerinin bulunup bulunmadıŞı noktasında
razına itibar edilmemiş ve imza incelemesi araş- toplanmaktadır.
tırmasına geçilmiş; alınan bilirkişi ve Adli Tıp Konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde dur-
Kurumu raporlarında senetteki imzanın şirket makta yarar vardır.
yetkilisi Bahattin’ e ait olmadıŞı belirtilmekte,
imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulması- Kambiyo senetleri hakkındaki özel takip usulleri
2004 sayılı şcra ve şflas Kanunu’nun 167 ve de-
na karar verilmiştir. Hükmü davalı/alacaklı vekili
vamı maddelerinde, haciz yoluyla takip 168 ve
temyiz etmiştir.
devamı maddelerinde, bu takip şekline ilişkin
Özel dairece karar önce onanmış; alacaklı/davalı borca itiraz 169-169/a maddelerinde, imzaya iti-
vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise; (...) raz, 170. maddesinde, borçlunun kambiyo huku-
“... şhtiyati haczin tatbiki sırasında borçlu şirket ku bakımından şikayeti ise şşK. 170/a maddesin-
yetkilisi olduŞu anlaşılan Bahattin’in borcu kabul de düzenlenmiştir.
ettiŞi ve haciz zabıt varakasını imzaladıŞı görül-
2004 sayılı şcra ve şflas Kanunu’nun “Borçlunun
mektedir. Konu ile ilgili şşK’ nun 170/a-son mad-
Kambiyo Hukuku Bakımından 9ikayeti” başlıklı
desi aynen; her ne suretle olursa olsun, imza in-
170/a maddesinde aynen;
karı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya
tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uy- “Borçlu, alacaklının bu fasıl hükümlerine göre
gulanmaz, yasal düzenlemesi içermektedir. Anı- takip hakkı olmadıŞını 168’inci maddenin 3’üncü
lan bu düzenleme karşısında borçlunun imzaya bendi ne göre şikayet yolu ile ileri sürebilir.
yönelik itirazı hakkında hiçbir inceleme yapıl- şcra mahkemesi müddetinde yapılan şikayet veya
maksızın imzaya itirazın reddine karar verilmesi itiraz dolayısıyla, usulü dairesinde kendisine in-
gerekirken işin esasına girilerek ve somut olayda tikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo
uygulama yeri olmayan HGK’nun kararına daya- senedinin bu vasfı haiz olmadıŞı veya alacaklının
nılarak yazılı şekilde takibin durdurulması yö- kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip
nünde hüküm kurulması isabetsizdir...” gerekçe- bulunmadıŞı hususlarını re’sen nazara alarak bu
siyle bozulmuştur. fasla göre yapılan takibi iptal edebilir.
Mahkemece şşK. 170/a-son maddesinin burada (Ek fıkra: 09/11/1988 - 3494/34 md.) Her ne su-
uygulama yeri olmadıŞı da gerekçe gösterilerek retle olursa olsun, imza in karı ştirazı geri alınmış
önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş; hük- veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş
mü temyize alacaklı/davalı vekili getirmiştir. ise bu madde hükmü uygulanmaz” hükmü yer
Takibe konu senedin kambiyo senedi vasfını ta- almaktadır.
şıdıŞı ve buna yönelik bir itirazın bulunmadıŞı, GörüldüŞü üzere, bu maddede şikayet ya da şti-

154 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


raza konu edilen takip dayanaŞı senedin kambiyo halinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya
senedi olma vasfıyla ilgili ve alacaklının takip aŞır kusuru bulunduŞu takdirde alacaklıyı senede
hakkına yönelik hususların icra mahkemesince dayanan takip konusu alacaŞın yüzde yirmisin-
re’sen nazara alınması ve takibin iptali, eş söyle- den aşaŞı olmamak üzere tazminata ve alacaŞın
yişle de borçlunun kambiyo hukuku bakımından yüzde onu oranında para cezasına mahkum eder.
şikayeti düzenlenmiş; imzaya itiraza bu madde Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para ce-
kapsamında yer verilmemiştir. zasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve
9u durumda, talebin niteliŞine göre imzaya itira- bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para
za ilişkin 2004 sayılı şcra ve şflas Kanunu 170. cezası kalkar” hükmünü içermektedir.
madde eldeki talebin yasal dayanaŞını oluştur- Aynı kanunun 168. maddesinin 4. bendinde ha-
maktadır. ciz yoluyla takipte ödeme emrinde yer alacak hu-
Anılan madde “imzaya itiraz” başlıŞını taşımakta suslardan biri olarak; “Takip müstenidi kambiyo
olup, aynen; senedindeki imza kendisine ait olmadıŞı iddia-
sında ise bunu beş gün içinde açıkça bir dilekçe
“Borçlu, 168’inci maddenin 4 numaralı bendine
göre kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde
olmadıŞı yolundaki itirazını bir dilekçe ile icra kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereŞince
mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka ic- yapılacak icra takibinde kendisinden sadır sayıla-
ra takip muamelelerini durdurmaz. caŞı ve imzasını haksız yere inkar ederse sözü
edilen senede dayanan takip konusu alacaŞın
şcra mahkemesi duruşmadan önce yapacaŞı ince- yüzde onu oranında para cezasına mahkum edi-
lemede, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından leceŞi ve merciden itirazının kabulüne dair bir
veya eklediŞi belgelerden edindiŞi kanaate göre karar getirmediŞi takdirde cebri icraya devam
ştirazı ciddi görmesi halinde alacaklıya tebliŞe ge- olunacaŞı ihtarı” gösterilmiştir.
rek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra
takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak Yine şşK. 170. maddesinin 3. fıkrasında atıf yapı-
üzerinde karar verebilir. lan aynı kanunun 68/a maddesinin 4. fıkrasında;
“şmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Ka-
(DeŞişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K.147. md.) nunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309’uncu
şcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fık- maddesinin 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü fıkraları ve
rasına göre yapacaŞı inceleme sonunda, inkar
310,311 ve 312’nci maddeleri hükümleri uygula-
edilen imzanın borçluya ait olmadıŞına kanaat
nır” denilmek suretiyle inceleme yöntemi açık-
getirirse itirazın kabulüne karar verir. ştirazın
lanmıştır.
kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel
hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. şnkar Tüm bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki,
edilen imzanın borçluya aşt olduŞu anlaşılırsa ve borçlunun kambiyo senedindeki imzaya itirazını
itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdu- ödeme emrinin tebliŞinden itibaren 5 gün içinde
rulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan ta- icra mahkemesine bildirmesi ve icra mahkemesi-
kip konusu alacaŞın yüzde kırkından aşaŞı ol- nin de bu itirazı şşK’nun 170. maddesi hükümleri
mamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu çerçevesinde ve yine bu maddeden yapılan atıfla
alacaŞın yüzde onu oranında para cezasına mah- şşK’nun 68/a maddesinin 4. fıkrasında yer alan
kum edilir ve itiraz reddedilir. Borççlu menfi tes- yöntem dairesinde yapması gerekmektedir.
pit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan taz- Hemen burada, borçlunun kambiyo senetlerine
minatın ve para cezasının tahsili dava sonuna ka- mahsus yolla takibe geçilmezden evvel ihtiyati
dar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuç- haciz kararının infazı sırasında borcu kabulle kıs-
lanması halinde daha önce hükmedilmiş olan mi ödeme ve ayrıca kalanı için ödeme taahhü-
tazminat ve para cezası kalkar. dünde bulunmasının yukarıda açıklanan ve öde-
(DeŞişik cümle: 17/07) 2003 - 4949 S.K.147. md) me emri ve beraberinde senedin tebliŞi ile doŞan
şcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi imzaya itiraz ve dava hakkını ortadan kaldırıp

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 155


kaldırmayacaŞı üzerinde durulmalıdır. Bu nedenledir ki, ihtiyati haciz bir icra takip iş-
Borçlunun ikrarı, 1086 sayılı Hukuk Usulü Mu- lemi olmayıp, asıl icra takip işlemine yardımcı
hakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde düzen- olan, güvence saŞlayan, koruyucu nitelikte bir
lenmiş, maddede aynen; kurum ve bizzat icra takip işlemine dönüşmeye
elverişli, yapılacak icra takibinden veya açılacak
“Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraf- davadan önce uygulanan bir nevi tedbir işlemi-
tan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı mute- dir. şhtiyati haczin icra takip işlemi olmadıŞı hu-
berdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil susu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun “şhtiyati
eder. haczin şşK. 289. maddesinde öngörülen takip ya-
Maddi bir hatadan neşet ettiŞi sabit olmadıkça ik- saŞından sayılmayacaŞına ilişkin” 16.02.2000 gün
rardan rücu olunamaz. Sulh müzakeresi esnasın- ve 2000/12-49 Esas ve 2000/94 Karar sayılı; yine
da sebkeden ikrar muteber deŞildir. “ihtiyati haczin Türk Ticaret Kanunu’nun 662.
Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve maddesinde zamanaşımını kesen sebepler arasın-
emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm ve- da sayılan takip talebi niteliŞinin bulunmadıŞına
rebilir” hükmüne yer verilmiştir. ilişkin” 22.06.1968 gün ve 1967/805 Esas, 1968/
475 Karar sayılı, ilamlarında da açıkça ifade edil-
Bu hükümde mahkeme içi ikrar yanında mah- miştir.
keme harici ikrarın da hangi halde hükme etkili
olacaŞı düzenlenmiş; harici ikrarın başka deliller Bu açıklamaların ışıŞında, ihtiyati haciz kararının
ve emarelerle teyit edilmiş olmadıkça baŞlayıcı infazı sırasında gerçekleşen ikrar ve kısmi öde-
sayılamayacaŞı kabul edilmiştir. menin asıl takibe ve bundan doŞan itiraz hakları-
na etkisine gelince;
Yeri gelmişken, ihtiyati haczin hukuksal niteliŞi
de irdelenmeli ve buna göre ihtiyati haciz kararı- şhtiyati haciz kararının infazı sırasında borçlu-
nın infazı sırasında gerçekleşen ikrar ve kısmi nun vaki ikrarı, takiple birlikte doŞacak olan iti-
ödemenin asıl takibe ve bundan doŞan itiraz hak- raz ve dava hakkını ortadan kaldırmayacaktır. Zi-
larına etkisi üzerinde durulmalıdır. ra, hukuken itiraz olanaŞının elde edilmesinden
önce ve icra takip işlemi niteliŞi taşımayan ihtiya-
şhtiyati haciz, 2004 sayılı şcra ve şflas Kanu- ti haczin infazı aşamasında yapılan ikrar ve buna
nu’nun 257 ve devamı maddelerinde düzenlen- baŞlı kısmi ödeme ile ödeme taahhütleri harici
miş olup; rehinle temin edilmemiş ve vadesi gel- ikrar niteliŞinde olup, 1086 sayılı Hukuk Usulü
miş para borcu alacakları ile muayyen ikametgahı Muhakemeleri Kanunu’nun 236/son maddesi ge-
bulunmayan, mal kaçıran ya da kaçan, hileye reŞince, hakim ancak, mahkeme haricindeki ik-
başvuran borçluların vadesi gelmemiş para bor- rarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise buna
cundan doŞan alacakları temin bakımından ala- binaen hüküm verebilecek; bu ikrar başka emare
caklıya talep hakkı tanıyan ve şartların varlıŞı ha- ve delillerle teyit edilmiş olmadıkça baŞlayıcı sa-
linde borçlunun yedinde ya da üçüncü kişide bu- yılamayacaktır. Nitekim bu ilke, Hukuk Genel
lunan malları ve hakları üzerine konulan bir nevi Kurulu’nun 11.02.1987 gün 1986/11-93 Esas,
güçlendirilmiş tedbirdir. 1987/88 Karar sayılı; 20.12.2002 gün ve 2002/12-
Aynı kanunun 264. maddesinde yer alan “dava 1035-1081 sayılı kararında da benimsenmiştir.
açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel Somut olaya gelince; borçlu şirket temsilcisi, ih-
ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklının; haczin tiyati haciz kararının infazı sırasında borcu kabul
tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz za- ettiŞini beyanla kısmi ödemede ve kalanı için de
bıt varakasının kendisine tebliŞinden itibaren ye- ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Kambiyo se-
di gün içinde ya takip talebinde (haciz veya iflas) netlerine mahsus yolla yapılan takip nedeniyle
bulunmaya veya dava açmaya mecbur olduŞuna ekinde senetle birlikte gönderilen ödeme emri
ilişkin” hüküm de ihtiyati haciz ile icra takibinin üzerine ise borçlu şirket, senedin kambiyo senedi
ayrı hukuki düzenlemeler olup, ayrı ayrı hukuki olma vasfı yönünden bir itirazda bulunmaksızın,
sonuçlar doŞuracaŞını ortaya koymaktadır. ihtiyati haciz aşamasında haciz tehdidi altında

156 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


borcun kabul edildiŞini de ifadeyle, senet altın- şirket yetkilisi Bahatti’in eli ürünü olmadıŞını ka-
daki imzanın şirket temsilcisine ait olmadıŞı id- bulle davacının imzaya itirazının kabulüne; şşK’
diasıyla imzaya itiraz etmiştir. nun 170/3. fıkrası uyarınca davacı hakkında yapı-
Önemle vurgulanmalıdır ki, borçlu şirketin kam- lan takibin durdurulmasına; takip konusu senedi
biyo senedi olma vasfıyla ilgili ve alacaklının ta- takibe koyan lehtarın, bonodaki imzanın borçlu-
kip hakkına yönelik bir şikayeti olmadıŞına göre, ya ait olup olmadıŞının bilebilecek durumda olup,
salt senetteki imzaya itirazının şşK. 170. maddesi bonodaki imzaların borçluların eli ürünü oldu-
hükümlerince çözümü gerekmekte olup; şşK. Şunu kontrol etmeden ya da imzaların huzurda
170/a-son maddesinin somut olay yönünden uy- atılmasını saŞlamadan bonoyu almakla, itirazları
gulanma olanaŞı bulunmamaktadır. kabul edilenlere karşı başlattıŞı takipte aŞır ku-
surlu sayılacaŞını kabulle aleyhine tazminata ve
Borçlu şirket yetkilisinin, kambiyo senetlerine para cezasına hükmetmiş olması usul ve yasaya
mahsus yolla takibe geçilmezden evvel ihtiyati uygundur.
haciz kararının infazı sırasında borcu kabulü,
yukarıda ayrıntısı açıklandıŞı üzere icra takip iş- Açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bu-
lemi niteliŞinde olmayan ihtiyati haczin tatbiki lunan direnme kararının onanması gerekir1.”
sırasında gerçekleştiŞinden hukuki nitelikçe ha- B. DeŞerlendirme
rici ikrar olup, bu ikrar başka emare ve delillerle Yukarıda özeti verilen kararda, deŞerlendirilmesi
de teyit edilmediŞinden baŞlayıcı sayılamaz. Bu gereken sorunlar, iki ana başlık altında toplan-
nedenle de borçlunun ekindeki senetle birlikte maktadır. Bunlardan ilki, kambiyo senetlerine
ödeme emrinin tebliŞi ile doŞan imzaya itiraz ve mahsus haciz yoluyla yapılan takipten önce, ihti-
dava hakkını ortadan kaldırmayacaŞının kabulü
yati haciz kararının infazı sırasında, takip borçlu-
gerekir.
sunun borcu kabul ederek kısmi ödeme yapması
Ayrıca, ihtiyati haciz kararının açıklanan niteliŞi ve borcun kalanının da ödeneceŞi taahhüdünde
yanında bu kararın infazının mahiyeti de gözetil- bulunmuş olmasının takip aşamasında imzaya
diŞinde, borçlunun bu sırada yaptıŞı ikrarın mü- itiraz hakkını ortadan kaldırıp kaldırmayacaŞıdır.
zayaka altında yapıldıŞı da gözden uzak tutul- şkinci sorun ise, aynı durumun, şcra ve şflâs Ka-
mamalıdır. nunu’nun 170/a maddesinin son fıkrası hükmü-
Yine, ihtiyati haciz sırasında senedin borçluya nün uygulanması sonucunu doŞurup doŞurma-
gönderilmemesi nedeniyle incelenemeyeceŞi, ya- yacaŞıdır. “DeŞerlendirme” bölümünde, öncelik-
sal olarak, ancak ödeme emri ile birlikte tebliŞi le ikinci sorun ele alınıp, anılan Kanun’un 170/a
üzerine senedi inceleme ve itiraz olanaŞının doŞ- maddesinin uygulama alanı deŞerlendirilecektir
duŞu da göz ardı edilmemelidir. (I).
(I) Daha sonra, dikkat çekilen birinci sorun in-
Durum bu olunca, borçlu şirket temsilcisinin ta- celenecek ve takipten önceki ihtiyati haciz kara-
kipten ve dolayısıyla ödeme emrinin tebliŞ edil- rının infazı sırasındaki ikrarın, imzaya itiraz hak-
mesinden önceki harici ikrarının, takibe başlan- kını ortadan kaldırıp kaldırmadıŞı irdelenecektir
dıktan sonra dosyaya sunulup takibe dayanak (II).
(II)
yapılan belgedeki imzanın inkar edilmesine ve bu I. şcra ve şflâs Kanunu m. 170/a Hükmünün
Hükmünün Uy-
Uy-
inkar nedeniyle imza incelemesi yapılmasına en- gulama Alanı
gel oluşturmayacaŞının kabulü gerekir.
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolunda, taki-
Mahkemenin, yukarıda yasal dayanakları ile açık- be dayanak yapılan senedin kambiyo senedi nite-
lanan nedenlere uygun gerekçelerle, şşK. 170. liŞinde olup olmadıŞını, icra müdürü takdir ve
maddesi hükümlerince işin esasına girerek, bilir- tâyin eder (şşK m. 169, I). şcra müdürü, kambiyo
kişi incelemesi yaptırması ve sonuçta birbirini
doŞrulayan Grafoloji Uzmanı Bilirkişi ve Adli Tıp 1
Yargıtay HGK 23.1.2008, E. 2008/12-25, K. 2008/3: Me-
Kurumu Fizik şhtisas Dairesi BaşkanlıŞı’nca dü- denî Usûl ve şcra şflâs Hukuku Dergisi 2008/2 sa. 10,
zenlenen raporlara dayanarak senetteki imzanın s.532-538

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 157


senedi niteliŞinde olmayan bir senedi kambiyo gerekçesiyle iptal edilemeyeceŞi düzenlenmekte-
senedi olarak nitelendirir ve takip talebini kabul dir4.
ederek borçluya kambiyo senetlerine mahsus Yukarıda özeti verilen karara konu olayda da, ta-
ödeme emri gönderirse, borçlu, şcra ve şflâs Ka- kibe dayanak yapılan senedin kambiyo senedi ni-
nunu’nun 168/3 ve 170/a madde hükümleri uya- teliŞi taşıyıp taşımadıŞı ya da alacaklının kambi-
rınca, beş gün içinde icra mahkemesine şikâyette yo hukuku gereŞince kambiyo senetlerine mah-
bulunarak, kambiyo senetlerine mahsus takibin sus haciz yoluyla takip hakkına sahip olup olma-
iptalini saŞlayabilir. şcra mahkemesi de, süresin- dıŞı hususları uyuşmazlık konusu deŞildir. Takip
de yapılan şikâyet veya itiraz üzerine önüne gelen borçlusunun, kendisine tebliŞ edilen ödeme emri
işlerde, takibin dayanaŞı olan senedin kambiyo üzerine, süresinde ileri sürdüŞü iddia, “(...) taki-
senedi niteliŞinde olmadıŞını re’sen dikkate ala- be konu senette yer alan imzanın imzaya yetkili
rak, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile şirket yetkilisi B.’ye ait olmadıŞı”dır. Borçlunun,
takibin iptaline karar verebilir (şşK m. 170/a, II). takip konusu kambiyo senedindeki şirket adına
Ayrıca, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu imzaya yetkili kişiye ait olduŞu iddia edilen im-
ile takip yapan alacaklının, kambiyo hukuku ge- zanın ona ait olmadıŞını bildirmesi (imzayı inkâr
reŞince takip hakkına sahip olmaması2 duru- etmesi) ise, “imzaya itiraz”dır (şşK m. 168/4, m.
munda da, yine aynı düzenlemeler uygulama ala- 170, I). Bu durumda, Yargıtay Hukuk Genel Ku-
nı bulur. Ancak, tüm bu düzenlemelerin uygula- rulu’nun yukarıdaki kararında isabetle tespit edil-
nabilmesi için, borçlu tarafından imza inkârının diŞi üzere, şcra ve şflâs Kanunu’nun 170/a maddesi
geri alınmamış veya borcun kısmen ya da tama- deŞil, 170. maddesi uygulama alanı bulacaktır.
men kabul edilmemiş olması gerekir. Aksi tak-
II. TAKşPTEN ÖNCEKş şHTşYATş HACşZ KA-
KA-
dirde, yani borçlu imzaya itirazını geri almış veya
RARININ şNFAZI SIRASINDAKş şKRARIN şM-
şM-
borcu kısmen veya tamamen kabul etmiş ise, ta-
ZAYA şTşRAZ HAKKINA ETKşSş
kip dayanaŞı senet kambiyo senedi niteliŞinde
olmasa veya alacaklı kambiyo hukuku gereŞince şkrarın ispat gücü, yapıldıŞı yere göre belirlenir.
takip hakkına sahip bulunmasa bile, icra mah- şkrarın yapıldıŞı yere göre bir ayırıma tâbi tutul-
kemesi, 170/a maddesine göre (şikâyet üzerine ya
da re’sen) takibin iptaline karar veremez3. 4
“Alacaklı tarafından Karaman Asliye Hukuk Mahkeme-
si’nin 22.08.2005 tarih ve 2005/90 D.iş sayılı kararıyla
9u ana kadar anlatılanlar ışıŞında, söz konusu ihtiyati haciz kararı ile icra takibine başlandıŞı ve bu ka-
170/a maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının, rarın 23.08.2005 tarihinde de uygulatıldıŞı, aynı gün asıl
genel bir ifadeyle “alacaklının kambiyo senetleri- takibe geçildiŞi, borçluya örnek 163 nolu ödeme emri
ne mahsus takip yoluna başvurma hakkının bu- tebliŞi üzerine, aleyhine kambiyo senetlerine mahsus
haciz yolu ile başlatılan icra takibine karşı borçlunun sü-
lunmadıŞı durumlarda” başvurulacak “şikâyet resinde şikayette bulunarak dayanak bononun satış söz-
yolunun özelliklerine” ve aynı durumun, “icra leşmesinin teminatı olarak verilmiş olup kambiyo senedi
mahkemesince de re’sen dikkate alınıp takibin vasfında olmadıŞı için anılan özel yol ile takibe konu
iptal edilebileceŞine” ilişkin olduŞu söylenebilir. edilemeyeceŞinden bahisle takibin iptalini istediŞi anla-
Anılan maddenin son fıkrasında ise, “borçlunun şılmıştır. Başvurunun yasal dayanaŞı şşK.nun 170/a
maddesidir. şşK.nun 170/a
170/a--son maddesinde ((her her ne ssu-
u-
imzaya itirazını geri almış veya borcu kısmen ya retle olursa olsun, ... borç kısmen veya tamamen kabul
da tamamen kabul etmiş olması durumunda”, ta- edilmiş ise)
ise) takip dayanaŞı belgenin kambiyo senedi vas- vas-
kibin, “alacaklının kambiyo senetlerine mahsus fını taşımadıŞı nedeni ile takibin iptal edilemeyeceŞi
takip yoluna başvurma hakkının bulunmadıŞı” hükmüne ye yerr verilmiştir. şhtiyati haczin infazı için bor
borç-
ç-
lu adresine gidildiŞinde borçlunun, borcu kabul ettiŞi ve
beyanının icra memuru tarafından 23.08.2005 tarihli
2
Alacaklının kambiyo senedinin yetkili hamili olmaması, haciz tutanaŞına geçirildiŞi tesbit edilmiştir. O halde
kambiyo senedinin borçlusu olmayan kişiye karşı takip Mahkemece borçlunun borcu kabulü dikkate al alınarak,
ınarak,
yapması, protesto çekmesi gereken durumlarda protesto 170/a--son maddesi uyarınca şikayetin reddi gge-
şşK.nun 170/a e-
çekmemesi gibi. rekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.” (12. HD
3
Baki Kuru,
Kuru şcra ve şflâs Hukuku El Kitabı, şstanbul 21.2.2006, E. 2006/389, K. 2006/3114: Kazancı Bilişim
2004, s. 688. şçtihat Bilgi Bankası,
Bankası 10.11.2008).

158 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


ması, kanundan doŞan bir zorunluluk olup; ikra- ta hazırlık ifadesinde9 ve teyp bandında10 mevcut
rın mahkeme içinde veya mahkeme dışında ya-
8
pılmasına farklı hüküm ve sonuçlar baŞlanmıştır. “Davacı, satış bedeline karşılık olarak davalılara 8.000
Bu çerçevede, yukarıda özeti verilen karardaki DM karşılıŞı ödeme yaptıŞını ileri sürmüş, davalı Baki
olayda, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluy- ise, kendisine 800 YTL ödeme yapıldıŞını, DM olarak
ödeme yapılmadıŞını, davalı Mine de kendisine hiçbir
la takipten önce ihtiyati haciz uygulaması sıra- ödeme yapılmadıŞını savunmuştur. Mahkemece, 800
sında, takip borçlusu şirketin yetkilisinin, borcu YTL’nin davalı Baki’den tahsiline ilişkin verilen kararın
kabul ederek, kısmi ödeme yapıp, kalanının da faiz konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar veril-
ödeneceŞi taahhüdünde bulunmuş olmasının hu- memesi nedeni ile bozulması üzerine, mahkemece davalı
Baki’nin Jandarma’daki ifadesi gözetilerek, 8.000 DM’nin
kuki niteliŞinin belirlenmesi gereklidir. davalı Baki’den tahsiline karar verilmiştir. Davalı B Ba-
a-
BilindiŞi üzere, kavram olarak mahkeme dışı ik- ki’nin Jandarma’daki 05.07.2002 tarihli ifadesinde, "Zül-
"Zül-
rar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun fikar’a tarlamı 2.100 YTL’ye sattım. 8.000 DM peşinat
aldım. Geriye 13.000 DM borç kaldı ve ödemedi" şe şek-
k-
236. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Mahke- linde beyanda bulunarak harici ikrarda bulunduŞu ve
me haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare 08.11.2002 tarihli Cumhuriyet SavcılıŞı huzurundaki
mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir.” ifadesinde ise, tarla sattıŞını ve karşılıŞında peşin olarak
hükmü ile açıkça kullanılmıştır. Mahkeme dışı 800 YTL aldıŞını açıkladıŞı anlaşılmaktadır. -Mahkeme
ikrar, görülmekte olan davanın yargılaması dı- ikrar,
dışı ikrar, kesin bir delil deŞildir. Hakim, mahkeme dışı
ikrarı doŞrulayacak delil ve emare varsa, buna dayandayana-
a-
şında yapılan ikrar olup; bir takdiri delildir. Hâ- rak karar verebilir (HUMK m. 236/IV). Eş söyleyişle, ik-
kim, mahkeme dışı ikrarı doŞrulayacak delil ve rarın mahkeme dışında yapılması halinde, ikrar başka
emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir. delil ve emare ile kanıtlanması halinde takdiri delil nite-
liŞini kazanır. Bu itibarla, mahkeme dışı ikrarın tanıkla
Mahkeme dışı ikrardan söz edebilmek için, ikrar kanıtlanması mümkündür. Hal böyle olunca mahkeme-
beyanının görülmekte olan davanın bizzat taraf- ce, davaya konu alacaŞa ilişkin taraflara tanık dahil, her
larından sadır olması ve bu beyanın mahkemeye türlü delilleri sorulmalı, hakimin bu konudaki kanaatini
yönelik deŞil ya karşı taraf ya da başka kimseler güçlendirmek üzere, lehine harici ikrarda bulunana ta-
veya merciiler önünde yapılması gerekir5. Bu çer- mamlayıcı yemin yaptırılabileceŞi de (HUMK m. 236/
son) gözetilerek hasıl olacak sonucuna uygun bir karar
çevede, mahkeme önünde yapılmayan veya da- verilmelidir. Mahkemece delillerin deŞerlendirilmesinde
vanın görülmesi sırasında ve görülmesini saŞla- yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması
mak için düzenlenen resmi belgelerde bulunma- usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” (13.HD
yan ikrar, mahkeme dışı ikrar olacaktır. Yargıtay 7.5.2007, E. 2007/558, K. 2007/6328: Kazancı Bilişim şç-
şç-
tihat Bilgi Bankası,
Bankası 10.11.2008).
kararları incelendiŞinde, ihtiyati haciz talebini 9
“Dava konusu uyuşmazlık; davacının davalıdan satın al-
içeren dilekçede6, karakolda düzenlenen polis tu- dıŞı araba karşılıŞı verilen bono bedellerinin ödenip
tanaŞında7, jandarmada verilen ifadede8, savcılık- ödenmediŞi noktasında toplanmaktadır. Dava konusu
bonolardan dolayı dolandırıcılık iddiası ile yapılan savcı-
5
Taylan Özgür Kiraz,
Kiraz Medenî Yargılama Hukukunda şk- lık tahkikatı sırasında, sanık sıfatı ile poliste alınan ifa-
rar, Ankara 2005, s. 108. desinde davalı, davacının tüm senet bedellerini ödediŞi-
6
“Hadisemizde davacı, evvelki vekilinin davalıdan olan ni beyan etmiştir.. -H.U.M.K.’nun 238/II.m
238/II.maddesine
addesine göre
5.000 lira alacaŞından arta kalan miktarın ihtiyati haciz ikrar olunan hususlar çekişmeli sayılmaz. Yani ikrar,
yoluyla ödetilmesi için mahkemeye dilekçe ile başvur- bunu yapan (ikrar eden) taraf aleyhine kesin delil teşkil
duŞunu ve davalının evvelce makbuzla ödediŞi miktarı eder. Davada taraflar mahkeme dışında da ikrarda bulu- bulu-
alacak olarak gösterdiŞini ve arta kalan alacaŞı ödenmiş nabilir. Taraf, başka kişiler (tanıklar) önünde karşı tartara-
a-
gösterdiŞini ve böylece yanlışlık yaptıŞını ileri sürmüş- fın iddia ettiŞi bir
bir vakıayı ikrar edebilir. Mahkeme dışı
tür. şhtiyati haciz isteŞine ilişkin dilekçede yazılı olan bu ikrar, kesin bir delil deŞildir. Hakim, mahkeme dışı iik- k-
beyan az önce bildirilen sebeplerle usulî manada bir ik- rarı teyit edecek delil ve belirti var ise, buna dayanarak
rar deŞildir. Ve davacı aleyhine kati delil sayılmayıp olsa hüküm kurabilir. Ayrıca kanaatini kuvvetlendirmek
olsa takdiri bir delil sayılır.” (4. HD 19.10.1964, E. için, lehine ikrarda bulunulan tarafa res’en yemin te teklif
klif
5963/ K. 1959/5688: Kiraz s. 109 dn. 44; AD 1960/2-6 s. edebilir. -Mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetgözeti-i-
285-287). lerek, davalının hazırlık soruşturması sırasında polis
7
“Davalının karakolda yapılan tutanaktaki açıklaması marifetiyle alınan ifadesi (ikrarı) üzerinde durularak ve
mahkeme dışı ikrar hükmündedir. Başka delil ve emare- bulunu-
gerektiŞinde de davacıya res’en yemin teklifinde bulun u-
lerle doŞrulanması gerekir.” (4. HD 19.10.19645, E. gerekir-
larak varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gereki r-
/13786, K. 1964/4936: Kiraz s. 109 dn. 45). ken, davacının teklif ettiŞi yemine dayanılarak davanın
ken

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 159


ikrarların mahkeme dışı ikrar olarak kabul edil- davaya ilişkin olarak, hâkim önünde veya dava
diŞi görülmektedir. evrakında yapılan ikrar olarak tanımlanabilir. şk-
Mahkeme içi ikrara gelince, bu kavram, Hukuk rarın mahkeme içi ikrar sayılabilmesi için iki şar-
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesi- tın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir11. Bun-
nin birinci fıkrasında, “Dava evrakında veya ha- lardan ilkine göre, ikrar beyanının taraflardan
kim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin veya onların yetkili temsilcilerinden sadır olması
sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf gerekir. şkinci olarak, ikrarın yargılama içinde
aleyhine delil teşkil eder.” hükmü ile örtülü ola- yapılması gerekir. şkrarın yargılama içinde ya-
rak kullanılmıştır. Anılan madde hükmünden ha- pılmasından kasıt ise, ikrarın hâkim önünde söz-
reketle mahkeme içi ikrar, görülmekte olan bir lü olarak veya yargılamaya ilişkin belgelerle, yani
Kanun’un ifadesiyle “dava evrakında” yazılı şe-
reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” (3. HD
kilde yapılmış olmasıdır12. Tarafların dilekçeleri
31.1.2002, E. 2002/362, K. 2002/1029: Kazancı Bilişim gibi, davayı hâkim önüne götüren ve dava ilişkisi
şçtihat Bilgi Bankası, 10.11.2008); “Davalının vekili (D) nedeniyle birbirlerine usulen tebliŞ ettirdikleri
hakkındaki yapılan ceza tahkikatı sırasında vekilin Cum-
Cum- belgeler13 ile asıl dava dosyasının eki sayılan bel-
huriyet SavcılıŞında verdiŞi 21.11.1994 tarihli ifadesi geler14 “dava evrakı” olarak kabul edilmektedir.
harici ikrar niteliŞindedir. Bu ikrar diŞer delillerle özel-
likle tanık beyanları ile doŞrulandıŞı takdirde davalıyı Bu çerçevede, ihtiyati tedbir (HUMK m. 113,
hukuken baŞlar. O nedenle davacının gösterdiŞi tanıkla- m.374)15 ve delil tespiti (m. 347) dosyasındaki16
rının dinlenmesi gerekir. Mahkemece bu yönün gözden
kaçırılması sonucu olayda tanık dinlenemeyeceŞinin ka- 11
Kiraz s. 107.
bul edilip yazılı şekilde karar verilmesi eksik incelemeye 12
Kiraz s. 107; Kuru-
Kuru-Usul. II s. 2044; Mustafa Reşit
Reşit Bel-
Bel-
dayalı olduŞu için usule ve yasaya aykırıdır. Bozma ne-
gesay, Hukuk ve Ceza Usulü Muhakemesinde Deliller,
denidir.” (13. HD 22.6.1995, E. 1995/ 6121, K. 1995/
şstanbul 1940, s. 129; Necmeddin Berkin,
Berkin Tatbikatçılara
6232: Kazancı Bilişim şçtihat Bilgi Bankası,
Bankası 10.11.2008).
10 Medenî Usul Hukuku Rehberi, şstanbul 1980, s. 819;
“Davacı A, davalı B’in inşaa ettirdiŞi iş hanının elektrik
Necip Bilge/Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku,
tesislerinin yaparak teslim ettiŞini, ne var ki, karşılıŞı Ankara 1978, 512; Ergun Önen, Medeni Yargılama Hu-
olan paranının ödenmediŞini açıklayarak esar bedelinin kuku, Ankara 1979, s. 244, Süha Tanrıver, Türk Medeni
davalıdan tahsilini dilemiştir. -Karar yerinde belirtildiŞi Yargılama Hukukunda şkrarın Bölünüp BölünemeyeceŞi
üzere davacının elektirik tesislerini yaptıŞında, davalıya Sorunu (TBBD 1993/2, s. 212-243), s. 220.
teslim edildiŞinde ve deŞerinin 42.000 liradan ibaret bu- 13
Kiraz s. 107; Bilge/Önen s. 512; Belgesay s. 130; “Mah-
lunduŞunda taraflar arasında mahkemece halli gereken keme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsil-
bir uyuşmazlık yoktur. Çekişme, eser sözleşmesinin kar- cilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde,
şı edimini teşkil eden ve eser teslim alınınca verilmesi mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar,
gereken 42.000 liranın, yükleniciye ödenip ödenmediŞi mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceŞi gibi; bir di-
noktasında toplanmaktadır. Hiç kuşkusuz tediye defni lekçe veya layiha (dava evrakı) ile de vakıa ikrar edilebi-
ispat zorunluŞu davalı iş sahibine düşmektedir. DavalıDavalı lir. Hukuk Usuli Muhak
Muhakemeleri madde-
emeleri Kanunun 236/1. madd e-
bu konuda HUMK.nun 288, 289. maddelerinde bildir bildiri-
i- sinde "dava evrakı" olarak belirtilen belgeler, tarafların
len yazılı belgeye sahip olmamakla beraber, tediye hus husu-
u- dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve
sunda davacının harici ikrarını tesbit ve ispatlayan bir dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliŞ ettirdik-
ettirdik-
teyp bandını elinde tuttuŞunu, ayrıca tanıkları olduŞunu belgelerdir.” (HGK 23.5.2007, E. 2007/14-289, K.
leri belgelerdir
ilyeri sürmektedir. -Bu durumda, uzm uzman ara-
an bilirkişiler ar a- 2007/291: Kazancı Bilişim şçtihat Bilgi Bankası, 10.11.
cılıŞı ile banttaki sesler dinlenerek davacıya ait bulunup 2008).
bulunmadıŞı, gerçekten ödeme hakkında uyuşmazlıŞa 14
Kiraz s. 107; Kuru-Usul
Kuru II s. 2046.
çözüm getiren ve davacıyı ilzam eden bir beyana yer vve- e- 15
“Davalı şlhan ve şlhami (ihtiyatî) tedbir dosyasında mev-
rilip verilmediŞi araştırılmalıdır. SavunulduŞu gibi bir cut olan 6.7.1976 günlü (ve davacı Enver ve Ünal’a) ula-
açıklamanın ortaya
ortaya çıkması halinde, bu sözler yukarıda şan dilekçede mevcut açık irade beyanında, davacı Enver
anılan yasanın 236. maddesinin son fıkrasında ifadesini ve Ünal’ın katlandıŞı faydalı ve zarurî masrafları ödeye-
bulan harici ikrar sayılır. Onun için davalı tanıkları da ceŞi belirtilmiştir. Bu beyan, davanın bir bölümünün
dinlenerek deliller topluca deŞerlendirilmek suretiyle iş ödenmesi yolunda bir ikrar niteliŞindedir ve ikrarda bu-
sonuçlandırılmalıdır.” (15. HD 30. 6.1975, E. lunan şlhami ve şlhan’ı baŞlar. Mahkemenin bu ikrar
1975/2494, K. 1975/3306: Baki Kuru,
Kuru Hukuk Muhake- karşısında davacı Enver ve Unal’ın katlandıŞı faydalı ve
meleri Usulü, 6.C., 6.B, C. II, şstanbul 2001, s. 2042; zarurî masrafları giderleri tespit ettirip, bu giderlerle sı-
YKD 1976/7 s. 1022-1023); bu kararın eleştirisi için bkz. nırlı olmak üzere davacı Enver ve Ünal’ın yararına karar
Kuru-Usul
Kuru II s. 2042-2043. vermesi gerekir.” (4. HD 2.10.1978, E. 1978/11822, K.

160 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


(m. 366) ikrarla keşif tutanaŞındaki ikrarlar17 asıl tapu memuru20 ve tapulama komisyonunca21 dü-
davada mahkeme içi ikrar hükmündedir. Öte zenlenen tutanaklarda yer alan yazılı ikrarların
yandan, Yargıtay kararlarında, bir davada yapılan mahkeme içi ikrar olarak kabul edildiŞi görül-
mahkeme içi ikrarın, başka bir davada da geçerli mektedir22.
olup, kesin delil teşkil etiŞi18; mahkeme dışında Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla
resmi mercilerce düzenlenen kadastro tutanaŞı19, takipten önce ihtiyati haciz uygulaması sırasında,
takip borçlusu şirketin yetkilisinin, ihtiyati haciz
1978/10831: Kuru-
Kuru-Usul II s. 2046; şKşD 1979/218 B, tutanaŞına yazılı borcu kabulünün hukuki niteli-
6695-6696).
16
“HUMK.nun 113 ve 374. maddeleri gereŞince, delil Şine gelince, bu konuda bir sonuca varabilmek
tesbiti dosyası asıl dava dosyasının eki sayılır. Bu itibar- için öncelikle icra tutanaklarındaki (şşK m. 8)
la, delil tesbiti dosyasındaki ikrar da, asıl davada geçerli- yazılı ikrarın hukuki niteliŞini belirlemek yerinde
dir; yani, mahkeme içi ikrar niteliŞinde olup, kesin delil olacaktır. ÖŞretide, alacaklı veya borçlunun usu-
teşkil eder (Baki Kuru - Hukuk Muhakemeleri Usulü - 4.
Baskı - Cilt 2 - Ankara, 1980 - sayfa: 1407). - Öyle ise,
lüne uygun düzenlenmiş icra tutanaŞındaki ikra-
yerel mahkemenin, davacının tesbit tutanaŞındaki beya- rı, mahkeme dışı ikrar sayılmaktadır23. Ancak, ic-
nını harici ikrar kabul eden gerekçesi doŞru deŞildir.” ra tutanaŞı imza sahibi aleyhine senet niteliŞinde
(HGK 25.2.1983, E. 1982/2-324, K. 1983/178: Kuru-Kuru olduŞundan24, bu ikrarı içeren icra tutanaŞı kesin
Usul II s. 2046-2047; YKD 1983/10, s. 1444-1446). delil hükmündedir. Başka bir anlatımla, icra tu-
17
HGK 27.2.1935, 2-218/32: Berkin s. 48.
18
Kuru- Usul II s. 2045; “Dava, inanç sözleşmesine dayalı
Kuru- tanaŞı bir hukuki işlemi belgelendiriyorsa, örne-
tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. (...) Somut olay- Şin borçlu icra tutanaŞında borçlu olduŞunu ik-
da; davalı, daha önce aleyhine açılan boşanma davasının rar etmiş ve tutanaŞın altını imzalamış ise, o za-
yargılamaları sırasında verdiŞi cevap dilekçesinde, üze- man, tutanaŞın hilafını ispat etmek, ancak yazılı
rine kayıtlı bulunan evin müşterek çocukları tarafından
alındıŞını, asıl olarak çocuklarına ait olduŞunu, tapu
delil (kesin delil) ile mümkündür (HUMK m.
kaydının üzerinde bulunma sebebinin ise emekli olması 290)25. Bu çerçevede, KşRAZ’ın
KşRAZ ifade ettiŞi gibi,
nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmasına yönelik
bulunduŞunu beyan etmiş, o davada cevap dilekçesinin olduŞu açıktır. Sadece, bu kural dışında somut bir olay-
okunduŞu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, ce- da iradeyi fesada uŞratan nedenler veya maddi hata gibi
vap dilekçesi içeriŞini benimseyerek, dilekçeyi tekrar et- olgular ileri sürüldüŞünde, bunlara ilişkin deliller topla-
tiklerini bildirmiştir. -Hukuk Usulü Muhakemeleri K Ka-
a- nıp, araştırılmak ve hasıl olacak sonuca göre tutanaŞın
nununun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evr evra-
a- hukuki deŞerinin imzalayanı baŞlayıp baŞlamayacaŞı
kında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, araştırılmak gerekir.-Davada böyle bir iddia ortaya kon-
başka bir davada da kesin delil teşkil eder. -Açıklanan mamış ve ispat da edilmemiş olduŞundan, direnme kara-
maddi ve hukuki olgular birlikte deŞerlendirildiŞinde; rı usul ve yasaya aykırı olup bozulmalıdır.” (HGK
davalının boşanma davasında ibraz ettiŞi imzalı cevap 14.10.1998, E. 1998/7-703, K. 1998/716: Kazancı Bilişim
Bilişim
dilekçesindeki
dilekçesindeki beyanının, HUMK.nun 236/1. maddesi maddesin-
n- Bankası 10.11.2008); “Kadastro tahriri sıra-
şçtihat Bilgi Bankası,
de öngörülen mahkeme iç ikrar niteliŞinde olup, görül-görül- sında illiyetlik hakkında vuku bulan ikrar başka deliller-
mekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettetti-
i- le çürütülemez.” (1. HD 9.9.1955, E. 1955/5275, K.
Şi ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı şçtihadı Birleştirme Kara- 1955/4065: Kiraz s. 109 dn. 48).
20
rında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduŞu, “9ufa davasında; müddeialeyh mevkiinde bulunan müş-
her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.”(HGK teri tapu memuru huzurundaki ikrarı ile ilzam edilir.
23.5.2007, E. 2007/14-289, K. 2007/291: Kazancı Bilişim Müşteri tapuya mukayyed bedeli müsemmanın hakiki
şçtihat Bilgi Bankası, 10.11.2008). bedel olmadıŞını kendisinin hissei şayiayı daha yüksek
19
“3402 sayılı Kadastro Yasası`nın 3. maddesinde muhta- bedel ile satın aldıŞını ileri süremez.” (HGK 7.10.1931,
rın kadastro ekibine dahil olduŞu yazılıdır. HUMK`nun sayısı verilmemiştir: Kiraz s. 109 dn.49).
21
236. maddesinde "dava evrakında veya hakim huzurun-
huzurun- “Davacı tapulama komisyonu sırasında, davalının sa-
da iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarının vunmasında ileri sürdüŞü olayların doŞruluŞunu kabul
muteeber olduŞu ve ikrar edilenin taraf aleyhine delil
mut etmiş bulunmaktadır. Tapulama komisyonu önünde ta-
teşkil edeceŞi" vurgulanmıştır. Kadastro tespit tutanaŞı-
tutanaŞı- raflardan birinin maddi olayın oluş şekline uygun olarak
evrakı
nın tespite itiraz davasında dava evr akı niteliŞinde bbu-
u- vaki ikrarın, o beyan sahibini baŞlar.” (7. HD 29.4.1969,
bulunmamakta-
lunduŞunda kuşku ve duraksamaya yer bulunmamakt a- E. 1969/2401, K. 1969/3474: Kiraz s. 109 dn. 50).
22
açıkla-
dır. -Hal böyle olunca, kural olarak az yukarıda açıkl a- Aksi görüş için bkz. Kiraz s. 109.
23
nan, kadastro ekibinde görevli kişi olarak durum tespi-
tespi- Kuru-Usul
Kuru II s. 2041; Kiraz s. 171.
24
tine ilişkin dava evrakı niteliŞindeki tutanaŞı okuyup Kuru-şcra
Kuru ve şflâs Hukuku s. 86.
25
imzaalamasıyla muhtar olan davacının bu ikrarı ile baŞlı
imz Bkz. 12. HD 23.9.1988, E. 1998/9576, K. 1998/9484; 12.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 161


borçlu, ihtiyati haciz sırasında takip konusu dos- rında, ihtiyati haciz sırasında borcu kabul etmiş
ya borcunun varlıŞını ikrar ederek, bunu öder ya olan borçlunun, daha sonra kendisine ödeme
da taksitle ödemeyi taahhüt ederse (ve bu konu- emrinin tebliŞi üzerine “imza itirazında (inkârın-
daki beyanı tutanaŞa geçirilip altı icra müdürü, da)” bulunabileceŞini kabul ettiŞi de görülmek-
yardımcısı veya kâtibi ile imzalanırsa), bu ikrarı tedir28. Yukarıda özeti verilen kararda da, Yargı-
ile takip hukuku bakımından baŞlı olur26. tay, borçlunun ihtiyati haciz kararının infazı sıra-
Yargıtay’ın bu konudaki görüşleri ise çeşitlidir. sında borcu kabulünün, “icra takip işlemi niteli-
Yargıtay, kimi kararlarında, borçlunun ihtiyati Şinde olmayan ihtiyati haczin tatbiki sırasında
haciz sırasındaki ikrarının geçerli olup borçluyu gerçekleştiŞinden hukuki nitelikçe harici ikrar
baŞlayacaŞı ve borçlunun, ikrarın baskı altında olup, bu ikrar(ın) başka emare ve delillerle de te-
yapıldıŞı iddiası ile bu ikrarından dönemeyeceŞi yit edilmediŞinden baŞlayıcı sayılmayacaŞı”nı ifa-
görüşündedir27. Ancak, Yargıtay’ın bazı kararla- de etmiş ve ihtiyati haciz kararının infazının ma-
hiyeti itibariyle “bu sırada yapılan ikrarın müza-
HD 21.6.2005, E. 2005/12204, K. 2005/13369; 12. HD yaka altında yapıldıŞı”nın da göz önüne alınması
9.11.2000, E. 2000/16305, K. 2000/16902; 12. HD gerektiŞinden hareketle aynı sonuca varmıştır.
27.6.2000, E. 2000/9799, K. 2000/10791; 12. HD Kanaatimizce, Yargıtay’ın bu son görüşlerine ka-
27.6.2000, E. 2000/9799, K. 2000/10791; 12. HD tılmak mümkün deŞildir.
18.4.2002, E. 2002/6873, K. 2002/8021: Kazancı Bilişim
şçtihat Bilgi Bankası, 10.11.2008. Öncelikle, hukuken kabul edilmiş bir hakkın
26
Kiraz s. 171. kullanılmasının, bir “müzayaka” haline vücut ve-
27
“Karşıyaka 2. şcra MüdürlüŞü’nün 2004/1489 talimat sa-
receŞini; daha yerinde bir ifadeyle “ikrah” oluştu-
yılı dosyasından 21.09.2004 tarihinde ihtiyati haciz ka-
rarı nedeniyle borçlu adresinde haciz işlemi yapıldıŞı, racaŞını kabul etmek doŞru olmayacaktır29. Böyle
haciz sırasında hazır olan borçluya takip dayanaŞı çekle- bir kabul, ancak borçlunun içinde bulunduŞu zor
rin gösterildiŞi ve borçlunun imzaları incelediŞini, çek- durumdan yararlanılarak, alacaklının hakkı olan
lerdeki ciro imzalarının kendisine ait olduŞunu, borca
da bir itirazı olmadıŞını beyan ederek ihtiyati haciz tuta-
bir alacaktan daha fazla bir menfaat saŞlaması
naŞını imzaladıŞı anlaşılmaktadır. -şşK’nun 8/son mad- durumunda söz konusu olabilir. Bu halde dahi,
desi gereŞince şcra tutanakları, kapkapsadıkları hak-
sadıkları husus ha k- icra mahkemeleri sınırlı yetkili mahkemeler ol-
kında aksi ispat edilebilen karine teşkil ederler. Yani şcra duŞundan, borçlunun bu iddiasını, icra mahkeme-
tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. şcra tu-tu-
tanaŞının aksini ispat etmek kural olarak özel bir şekle
lerinde iddia ve ispat etmesi mümkün deŞildir30.
baŞlı deŞildir. Fakat şcra tutanaŞı bir hukuki işlemi bel-
bel- Bununla birlikte, borçlunun bu durumu genel
gelen
gele ndiriyor ise ((örneŞin
örneŞin borçlu icra tutanaŞında borcu
ve senetteki imzayı kabul etmiş ve tutanaŞı imzalamış
Bankası,
Bankası 10.11.2008); ayrıca bkz. Kiraz s. 172 dn. 28’de-
ise)) o zaman tutanaŞın aksini ispat etmek ancak yazılı
ise ki kararlar.
delil ile mümkündür. Somut olayda tutanak hakkındaki 28
“şhtiyati haciz kararının infazı sırasında borçlunun vaki
iddia maddi bir olaya dayanmadıŞından yukar yukarıdaki ilke-
ıdaki ilke-
ikrarı itiraz ve dava hakkını kaldırmaz. Zira, ihtiyati ha-
nin uygulanması sureti ile sonuca ulaşılmalıdır. Borçlu
ciz kararının infazının mahiyeti itibariyle bu sırada yapı-
vekili kabul beyanının baskı altında verildiŞi, iradenin
fesada uŞratıldıŞı ve ikrah halinin bulunduŞu nedenleri lan ikrarın müzayaka altında yapıldıŞının kabulü gere-
ile tutanaŞın geçerli olmadıŞını ileri sürmüştür. Bu iddi-
iddi- kir. Kaldı ki, haciz sırasında senetler borçluya gösteril-
gerektirip
alar yargılamayı ger incelenebi-
ektirip genel mahkemede inceleneb i- mediŞi için senetlerin gösterilmesinden sonra borca kar-
yazı-
lir. O halde, borçlu ihtiyati haciz tutanaŞının aksini yaz ı- şı itirazda bulunabileceŞi de eşyanın tabiatına uygun dü-
lı bir belge ile ispatlayamadıŞına göre mahkemece imza şer. -Bu nedenle borçlunun ihtiyati haciz sırasında borcu
itiraazının reddine karar verilmesi gerekirken borçlunun
itir kabul ettiŞine dair beyanı harici ikrar niteliŞinde olup,
kabul beyanına raŞmen imza. incelemesi yapılarak itira- HUMK.nun 236/son maddesi gereŞince bu ikrar başka
zın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. -Kabule delil ve emarelerle teyit edilmiş olmadıkça baŞlayıcı sayı-
göre de; şşK’nun 170/3. maddesi gereŞince inkar edilen lamaz. O halde öncelikle olayda bu nitelikte bir delil ve
imzanın borçluya ait olmadıŞı, mahkemece aynı kanu- emare mevcut olup olmadıŞının araştırılması gerekir.”
nun 68/a maddesine göre yapılan inceleme sonucunda (HGK 11.2.2987, E. 1986/11-93, K. 1987/88: Kazancı Bi-
Bi-
anlaşılmış ise, itirazın kabulü ile birlikte takibin durdu- lişim şçtihat Bilgi Bankası,
Bankası 10.11.2008); ayrıca bkz. Ki-
rulmasına karar verilir. Mahkemece anılan yasa hükmü- raz s. 173 dn. 31’deki kararlar.
29
ne aykırı olarak takibin durdurulması yerine iptaline ka- Muhammet Özekes,
Özekes şcra ve şflas Hukukunda şhtiyati
rar verilmesi doŞru deŞildir.” (HGK 25.6.1997, K. Haciz, Ankara 1999, s. 292.
30
1997/2-416, K. 1997/593: Kazancı Bilişim şçtihat Bilgi Özekes s. 292.

162 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


mahkemelerde açılan menfi tespit, alacak veya
itirazın iptali davalarında ileri sürmesi mümkün-
dür31. Zira daha önce söylendiŞi gibi, borçlunun
ihtiyati haciz sırasındaki ikrarı, sadece takip hu-
kuku bakımından kendisini baŞlar.
ÖZEKES ifade ettiŞi gibi32, kana-
Öte yandan, ÖZEKES’in
timizce de, ihtiyati haciz sırasında borcunu ikrar
eden borçlunun daha sonra, asıl takipte itirazda
bulunamaması; bulunsa dahi daha önce ihtiyati
haciz tutanaŞına geçirilen ikrarından dolayı itira-
zının kaldırılabilmesi gerekir33. Zira, yukarıda
açıklandıŞı üzere, borçlunun usulüne uygun dü-
zenlenmiş icra tutanaŞındaki ikrarı, mahkeme dı-
şı ikrar sayılmakla birlikte, icra tutanaŞı imza sa-
hibi aleyhine senet niteliŞinde olduŞundan, bu
ikrarı içeren icra tutanaŞı kesin delil hükmünde-
dir. Bu tutanaŞın hilafını ispat etmek ise, ancak
yazılı delil (kesin delil) ile mümkündür. Bu ne-
denle, deŞerlendirme konusu kararda, Yargıtay’ın
borçlunun ihtiyati haciz sırasındaki ikrarını mah-
keme dışı ikrar kabul edip, tek başına delil olma-
yacaŞı yönündeki görüşüne katılmıyoruz.

31
Özekes
Özekes s. 292; Kiraz s. 173-174; bu yöndeki Yargıtay iç-
tihatları için bkz. Kiraz s. 173-174 dn. 35, 36, 37, 38, 39.
32
Özekes s. 292.s
33
Kuru-
Kuru-şcra ve şflâs Hukuku s. 249.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 163


Kamu Kurumlarının Birlikte Oluşturdukları ya da Kendi Başvuru veya
Đtirazları Sonucu
Sonucu Oluşan Đşlem
Đşlemlere Karşı Dava Açma Ehliyetleri
K. Burak Öztürk*

şdari yargı yerlerinde açılan davalarda ehliyet, ilk di ve makul bir ilgi olarak anlaşıldıŞı3 ve bu ilgi-
incelemede deŞerlendirilmesi gereken hususlar nin güncel, kişisel ve meşru olması gerektiŞinin
arasında yer alır. şdari Yargılama Usulü Kanu- kabul edildiŞi4 söylenebilir.
nu’nun 14 üncü maddesi uyarınca yapılacak bu Danıştay şdari Dava Daireleri Kurulu’nun
inceleme sonucunda, açılan davada ehliyet yö- 16.02.2006 günlü, E: 2005/3482 K: 2006/29 sayı-
nünden kanuna aykırılık tespit edildiŞi takdirde, lı kararı5, iptal davalarında “dava ehliyeti”ne iliş-
görevli ve yetkili idari yargı yeri davanın reddine kin olarak getirdiŞi çözümle, “özel ehliyet” koşu-
karar verecektir (şYUK, m. 15). * luna farklı bir anlam daha yüklemiş ve kamu tü-
şdari yargılama usulü açısından dava ehliyeti iki zel kişileri yönünden iptal davası açma hakkını
aşamalı olarak incelenmektedir. Öncelikle açılan ek bir koşulla sınırlamış görünmektedir. Bu ka-
davanın “genel (objektif) ehliyet” yönünden de- rarla sonuçlanan dava, Gazi Üniversitesi şktisadi
Şerlendirilmesi gerekir. şYUK’nun 31 inci madde- şdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü
si ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ya- öŞretim üyesi olan …’nın kamu görevinden çı-
pılan atıf nedeniyle bu konuda medeni yargılama karma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin tekli-
hukukunun “taraf ehliyeti” ve “dava ehliyeti” kav- fin reddine dair YükseköŞretim Disiplin Kuru-
ramları geçerli olacaktır1. Bu kavramların da, sı- lu’nun kararı ile bu karara yapılan itirazın reddi-
rasıyla kişiler hukukundaki “hak ehliyeti” ve “fiil ne dair işlemin iptali istemiyle, Gazi Üniversitesi
ehliyeti” kavramlarına tekabül ettiŞini söylemek RektörlüŞü tarafından açılmıştır. Davayı gören
yanlış olmaz2. Ankara 10. şdare Mahkemesi, davanın süre yö-
şkinci aşamada ise, idari yargıya özgü olan “özel nünden reddine karar vermiş ise de, Ankara 10.
(sübjektif) ehliyet” konusu gündeme gelmekte- şdare Mahkemesi’nin bu kararını temyizen ince-
dir. şYUK’nun 2 nci maddesi uyarınca iptal dava- leyen Danıştay 8. Dairesi, davanın ehliyet yönün-
ları yönünden özel ehliyet koşulu, “dava konusu 3
işlemle menfaati ihlal edilmiş olma”dır. Bir başka Danıştay’ın kültür ve tabiat varlıklarının korunması gibi
bazı konularda, “vatandaş” olmayı iptal davası açabil-
anlatımla, iptal davası açma hakkı, dava konusu mek bakımından yeterli gördüŞü kararları da mevcuttur.
işlem dolayısıyla menfaati ihlal edilmiş olanlara Örnek olarak bkz. Danıştay şdari Dava Daireleri Genel
tanınmıştır. Bu ölçütün nasıl yorumlanması ge- Kurulu’nun 19.10.2001 günlü ve E. 2001/415 K. 2001/
rektiŞi konusunda Danıştay’ın yaklaşımı somut 737 sayılı kararı, Danıştay Bilgi Bankası Karar Erişim Sis-
temi (http://www.danistay.gov.tr/kerisim/container.jsp)
olayların özelliklerine göre farklılık arzetmekle 4
Örnek olarak bkz. Danıştay şdari Dava Daireleri Genel
birlikte, “menfaat ihlali”nin, dava konusu işlemle Kurulu’nun 11.11.2004 günlü ve E. 2004/741 K.
davacı arasında, vatandaşlık baŞının ötesinde cid- 2004/1854 sayılı kararı (Danıştay Dergisi, Y. 35, S. 109,
2005, s. 55 v.d.); Danıştay şdari Dava Daireleri Kuru-
lu’nun 06.10.2005 günlü ve E. 2004/3 K. 2005/2371 sa-
* Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi şdare Hukuku yılı (Danıştay Dergisi, Y. 36, S. 111, 2006, s. 72 v.d.) ve
Anabilim Dalı 21.03.2007 günlü ve E. 2005/1582 K. 2007/378 sayılı
1
A. 9eref GÖZÜBÜYÜK / Turgut TAN, şdare Hukuku (Danıştay Dergisi, Y. 37, S. 116, 2007, s. 53 v.d.) karar-
(Cilt 2 – şdari Yargılama Hukuku),
Hukuku) 2. Bası, Ankara 2006, ları ile Danıştay 5. Dairesi’nin 03.06.2008 günlü ve E.
s. 887 v.d. 2007/7369 K. 2008/3234 sayılı kararı (yayımlanmamış-
2
Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü,Usulü 6. Baskı, şs- tır).
5
tanbul 2001, C. 1, s. 887, 1026-27. Danıştay Dergisi, Y. 37, S. 113, 2007, s. 88 v.d.

164 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


den reddi gerektiŞi gerekçesiyle bozma kararı ver- anılan işlemin iptali istemiyle dava açma ehliyeti
miştir. Bunun üzerine Ankara 10. şdare Mahke- bulunmamaktadır”.
mesi, ilk kararında ısrar ederek davayı süre yö- Danıştay şdari Dava Daireleri Kurulu’nun kararı-
nünden reddetmiş; bu ısrar kararı da, davalı Yük- na konu olan olayda davacı, yukarıda da belirtil-
seköŞretim Kurulu BaşkanlıŞı tarafından davanın diŞi gibi, Gazi Üniversitesi RektörlüŞü’dür. Ana-
ehliyet yönünden reddedilmesi gerektiŞi ileri sü- yasa’nın 130 uncu maddesi uyarınca üniversitele-
rülerek temyiz edilmiş ve böylece Danıştay şdari rin kamu tüzel kişiliŞine sahip olduŞunda kuşku
Dava Daireleri Kurulu’nun önüne gelmiştir.
yoktur. Bu açıdan, davacı konumundaki Üniver-
Danıştay şdari Dava Daireleri Kurulu, davacı üni- site’nin tüzel kişi olmaktan kaynaklanan hak ve
versitenin dava konusu işlemin iptali istemiyle fiil ehliyetlerine ve dolayısıyla taraf ve dava ehli-
dava açma ehliyeti bulunmadıŞı gerekçesiyle An- yetine sahip olduŞu da açıktır. Nitekim inceleme
kara 10. şdare Mahkemesi’nin ısrar kararını boz- konusu kararda da bu husus belirtilmekte; dava-
muştur. şdari Dava Daireleri Kurulu’nun kararına lının bir başka kamu tüzel kişisi olması koşuluy-
göre, la6, kamu tüzel kişilerinin de idari yargıda davacı
“şdari faaliyetlerinin hukuka uygunluk denetimi- olabilecekleri ifade edilmektedir7.
ni etkili biçimde yapabilmeye olanak veren iptal Bununla birlikte, Kurul’a göre, hazırlanmasında
davalarının, idari işlemle kişisel menfaat ilgisi birden çok kamu tüzel kişisinin rol aldıŞı ve böy-
kurulabilen kişiler tarafından açılması mümkün- lece oluşumuna katkıda bulunduŞu işlemler açı-
dür. sından, sürecin herhangi bir aşamasına katılan
şdari işlemlerin muhatabı vatandaşlar veya başka kamu tüzel kişisinin, sonuçta başka bir kamu tü-
bir idare olabileceŞi gibi idarenin ajanları da ola- zel kişisi tarafından tesis edilen işleme karşı dava
bilir. Daire kararında da belirtildiŞi üzere; iptal açma ehliyeti bulunmamaktadır. Danıştay, idari
davaları genellikle gerçek kişiler tarafından açıl- işlemlerin tek yanlılıŞının, bir bütün olarak işle-
makta ise de muhatabının bir başka kamu tüzel min tesis edilmesi sürecini ve bu süreçte rol alan
kişiliŞi olması halinde kamu kurumlarının birbir- tüm kurumları kapsadıŞını belirtmekte; bir başka
lerinin işlemlerine karşı dava açma ehliyetlerinin deyişle, idari işlemin oluşumu sürecine katkıda
bulunduŞunun kabulü gerekmektedir. Ancak ba- bulunan bütün kurumların bir anlamda o işlemin
zı idari işlemler, ayrı tüzel kişiliŞe sahip kuruluş- sahibi olduŞu sonucuna ulaşmaktadır.
ların birbirine eklenen ön işlemleri ya da başvu- Bu deŞerlendirmenin, menfaat ihlali koşuluna iliş-
rularıyla oluşabilmektedir. Böyle durumlarda, ka- kin olup olmadıŞı konusunda kararda bir açıklık
mu kurumlarının birlikte oluşturdukları ya da bulunmamakla birlikte, bu gerekçe ile menfaat
kendi başvuru veya itirazları sonucu oluşan iş- ihlali koşulu arasında doŞrudan bir baŞlantı
lemlere karşı dava açma ehliyetlerinden söz edi-
lemez. Tersi durum, işlemlerin oluşumunda izle- 6
Danıştay, devlet tüzel kişiliŞinin temsilcisi konumunda
nen yöntemsel akış sonucu oluşan tek yanlılıŞın, olan bakanlıkların birbirlerinin işlemlerini dava edeme-
işleme katkısı olan idari birimleri de kapsaması yeceklerine karar vermiştir. Bkz. Danıştay şdari Dava Da-
gerekliliŞi ve kaçınılmazlıŞıyla çelişir. Bu durum ireleri Genel Kurulu’nun 12.12.1997 günlü ve E. 1995/
ise idari güven ve tutarlılık ilkesiyle baŞdaşmaya- 930 K. 1997/703 sayılı kararı, Danıştay Dergisi, Y. 28, S.
96, 1998, s. 55 v.d.
caŞı gibi, tek yanlı irade açıklamasının ilgilisi olan 7
Danıştay 1979 tarihli bir içtihadı birleştirme kararında,
kişiye tanınan dava hakkının, işlemi yapan biri- tüzel kişiliŞi haiz olmayan kamu idarelerinin de idari
me de tanınması sonucunu doŞurur. yargıda davacı ve davalı olabileceŞini kabul etmiştir
(Danıştay şçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 08.03.1979
Dava konusu uyuşmazlıkta, disiplin soruşturması günlü ve E. 1971/1 K. 1979/1 sayılı kararı, Danıştay Der-
ve ön işlemlerin davacı üniversite tarafından ya- gisi, Y. 10, S. 36-37, 1980, s. 165 v.d.). Bu karara göre,
pıldıŞı, bu hazırlayıcı verilere dayanarak alınan “(i)dari yapı içinde belli yetki ve görevleri olan kamu
dava konusu kararın, davacı kurumu da kapsadı- idaresi kuruluşlarının tüzel kişilikleri olmasa da, faali-
yetlerinden doŞan anlaşmazlıklar için kendilerine taraf
Şı tartışmasızdır. Dolayısıyla davacı üniversitenin ve dava ehliyeti tanınmalıdır”.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 165


kurmak kolay deŞildir. Dava konusu işlemle da- biçiminin burada da geçerli olmaması için neden
vacı Üniversite’nin menfaatinin ihlal edilmedi- yoktur: Üniversite’nin öneri niteliŞindeki hazırlık
Şinden söz edebilmek için, davacı ile işlem ara- işleminin YükseköŞretim Disiplin Kurulu’nca red-
sında ciddi ve makul bir ilgi bulunmaması ya da dedilmesi suretiyle tesis edilen işlem, icraî niteli-
bu ilginin meşru, kişisel ve güncel olmaması veya Şi ve Üniversite’nin menfaatini ihlal eden boyu-
YükseköŞretim Kurulu tarafından tesis edilen ni- tuyla Üniversite tarafından dava konusu edilebil-
hai işlemin, Üniversite’nin önerisi doŞrultusunda melidir. şdari işlem kuramı yönünden Üniversite
tesis edilmiş olması gerekir. Özellikle bu son du- tüm sürecin deŞil, yalnızca kendi katkısıyla olu-
rumda, Üniversite’nin kendi önerisine uyularak şan işlemin sahibi sayılmalı ve nihai işlem kendi
alınmış bir işlemi dava etmekte menfaati bulun- katkısı doŞrultusunda oluşmadıŞı sürece9, dava
mayacaŞı açıktır. Oysa, karara yazılan bir karşıoy açma hakkına sahip olduŞu kabul edilmelidir. Ak-
yazısında da belirtildiŞi gibi, “… davacı üniversi- si takdirde, üniversitelerin öŞretim elemanı kad-
te kendi bünyesinde bulunan fakültede öŞretim rolarına atama yapılması sürecinde kadro tahsisi
üyesi olarak görev yapan bir kişinin 33 gün izin- için yaptıŞı başvurunun YükseköŞretim Kuru-
siz ve mazeretsiz olarak görevine gelmediŞinden lu’nca reddedilmesi ya da 2547 sayılı YükseköŞ-
bahisle ‘kamu görevinden çıkarma’ cezasıyla ce- retim Kanunu’nun dekanların YükseköŞretim Ku-
zalandırılması istemiyle davalı idareye başvurmuş rulu’nca Rektör tarafından önerilen üç profesör
olup, yapılan teklifin reddi üzerine bu davayı aç- arasından seçilmesini ve atanmasını öngören 16
mıştır. Bu durumda ayrı tüzel kişiliŞe sahip olan ncı maddesi hükmü uyarınca Rektör tarafından
davacının kendi bünyesinde yer alan eŞitim ve yapılan öneriye uyulmayarak Dekan atanması iş-
öŞretim kurumlarında koymuş olduŞu çalışma lemlerinin de, sürece katıldıkları için, ilgili üni-
koşul ve şartlarına uymadıŞını düşündüŞü öŞre- versiteler tarafından dava konusu edilememesi
tim görevlisinin cezalandırılması yolundaki tekli- gerekir. Bu sonucun ise, idarenin yargısal dene-
finin reddine ilişkin işlemin iptalini istemekte timine kanunda öngörülmeyen bir sınır getirdiŞi
güncel bir menfaati bulunmaktadır”. söylenebilir.
O halde, Danıştay’ın bu kararında “özel ehliyet”e, Kaldı ki Danıştay, kurul hâlinde alınan idarî ka-
menfaat ihlali koşuluna ek olarak farklı bir anlam rarlara karşı, o kurulun üyesi olmakla birlikte söz
da yüklediŞi söylenebilir. Bununla birlikte, salt konusu kararın görüşüldüŞü toplantıya katılma-
bir işlemin oluşum sürecine katkıda bulunmuş yan ya da o karara ilişkin olarak ret oyu kullanan
olmanın, bir kamu tüzel kişisini o işleme karşı gerçek kişilere dava hakkı tanımaktadır10. Bura-
dava açma hakkından mahrum bırakmak için ye- dan hareketle, inceleme konusu olayda da Rek-
terli olduŞu yaklaşımına katılmak güçtür. Nite- tör’ün ya da YükseköŞretim Disiplin Kurulu’na
kim yerel yönetimlerin işlemleri üzerinde merke-
9
zi yönetimin ya da diŞer bazı kamu tüzel kişileri- şşlemin oluşumuna katılan ve nihai işlem bu katkısı
nin “onamama” ya da “iptal” gibi vesayet dene- doŞrultusunda oluşan kamu kurumunun, bu işlemi dava
etmekte menfaati bulunmadıŞı açıktır.
timi yetkilerine sahip olduŞu durumlarda, yerel 10
Bkz. Danıştay 6. Dairesi’nin 16.09.1998 günlü ve E.
yönetimlerin kendilerince tesis edilen işlemlerin 1998/4833 K. 1998/4004 sayılı kararı, Danıştay Dergisi,
onanmaması ya da iptali yönündeki vesayet ma- Y. 29, S. 98, 1999, s. 321 v.d. Bu kararda, “(i)mar planla-
kamı işlemlerine karşı dava açma ehliyetine sahip rının ve deŞişikliklerinin yapılmasında yasa ile görevli
belediye meclisi üyesi olan kişinin, plana ilişkin işlemle-
oldukları kabul edilmektedir8. Aynı akıl yürütme rin mecliste görüşülmesi sırasında toplantıya katılarak
kabul oyu kullanması halinde belediye meclisi kararına
8
şl özel idarelerinin bütçeleri üzerinde Bakanlar Kuru- karşı dava açma ehliyeti bulunduŞundan sözedileme-
lu’nun sahip olduŞu vesayet denetimini kullanarak tesis yeceŞi, ancak meclis toplantılarına katılarak karşı oy
ettiŞi işlemlere karşı il tüzel kişiliŞini temsilen valinin kullanan veya toplantıya katılmayarak oy kullanmayan
dava açma hakkı bulunduŞuna ilişkin olarak bkz. Danış- ve bu yolla olumlu iradesini açık veya zımni şekilde be-
tay Dava Daireleri Kurulu’nun 04.02.1972 günlü ve E. lirtmeyen ve belde halkının hak ve çıkarını korumakla
1967/338 K. 1972/81 sayılı kararı, Amme şdaresi Dergi-
Dergi- görevli olan belediye meclisi üyesinin ise dava açma eh-
si,
si C. 5, S. 2, Haziran 1972, s. 130. liyetinin bulunduŞu sonucuna varılma”ktadır.

166 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008


ceza önerisinde bulunan Üniversite Yönetim Ku- mayıp, yapılacak bir atama işleminin ilk aşaması-
rulu üyelerinden birinin, hatta YükseköŞretim nı oluşturmaktadır. Bu durumda da, şdari Dava
Disiplin Kurulu’nun Üniversite’nin önerisinin Daireleri Kurulu’nun incelemeye konu kararı ile
kabulü yönünde oy kullanan bir üyesinin gerçek anılan Daire kararı arasında belirgin bir çelişki
kişi sıfatıyla dava açması mümkünken, Üniversite olduŞunu söylemek yanlış olmaz12.
tüzel kişiliŞinin dava açma hakkı bulunmadıŞı Bu durumda 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 39
sonucuna varmak gerekir ki, bu sonucun da ida- ve 40 ıncı maddelerinde öngörülen içtihadı bir-
renin yargısal denetimi olanaklarını idari işlem leştirme yoluna başvurulmasının önünde bir en-
kuramına ilişkin tartışmalı bir argümanla sınırla- gel bulunmamaktadır. Anılan madde hükümle-
dıŞı gözden kaçmamalıdır. rinde öngörüldüŞü üzere, Danıştay’ın bir dairesi
Nihayet Danıştay 8. Dairesi’nin, bir üniversite ile şdari Dava Daireleri Kurulu’nun verdikleri iki
rektörlüŞünce yapılan kadro tahsisine ilişkin baş- karar arasında yukarıda açıklandıŞı türden bir
vurunun zımnen reddine ilişkin YükseköŞretim aykırılık ve uyuşmazlık görüldüŞü takdirde, ko-
Kurulu başkanlıŞı işleminin iptali istemiyle açı- nunun Danıştay şçtihatları Birletirme Kurulu ta-
lan davada verdiŞi ve incelemeye konu şdari Dava rafından görüşülerek belirli bir yönde karara baŞ-
Daireleri Kurulu kararıyla baŞdaştırılması güç bir lanması suretiyle çözüme kavuşturulması müm-
bozma kararının varlıŞı, konunun Danıştay’ın yak- kündür. Böylece, şdari Dava Daireleri Kurulu ka-
laşımı yönünden de tam bir açıklıŞa kavuşmadı- rarının iptal davaları yönünden sübjektif ehliyet
Şını göstermektedir. Sözü edilen kararında11 8. koşuluna ek bir sınırlama getiren ve böylece ida-
Daire, kadro kullanma izninin hiyerarşik ilişki renin yargısal denetimi olanaŞını daraltan yakla-
kapsamında olduŞu, bu tür işlemlerin dava yo- şımını bir kez daha deŞerlendirme ve gözden ge-
luyla iptal edilmeleri mümkün olmadıŞı gerekçe- çirme imkanı doŞmuş olacaktır.
siyle davayı ehliyet yönünden reddeden idare
mahkemesi kararını, üniversite ile yükseköŞretim
kurulu arasında dava açmayı engelleyen bir hiye-
rarşik ilişki bulunmadıŞı ve işin esasına girilerek
bir karar verilmesi gerekirken davanın “ehliyet”
yönünden reddinde hukuki isabet bulunmadıŞı
gerekçesiyle bozmaktadır. şlk bakışta Danıştay 8.
Dairesi kararına konu uyuşmazlıŞın herhangi bir
işlem sürecinden baŞımsız bir kadro tahsis tale-
binden doŞduŞu ve bu yönüyle incelemeye konu
şdari Dava Daireleri Kurulu kararından ayrıldıŞı
düşünülebilirse de, anılan kadro tahsis başvurusu
YükseköŞretim Kurumları ÖŞretim Elemanları-
nın Kadroları Hakkında 78 sayılı Kanun Hük-
münde Kararname’nin öŞretim elemanı kadrola-
rına YükseköŞretim Kurulu’nun izni olmadıkça
atama yapılamayacaŞını öngören 5 inci maddesi
hükmünden kaynaklanmakta olup, yapılacak ata- 12
Her ne kadar incelemeye konu şdari Dava Daireleri Ku-
ma işlemi sürecinin bir parçasını oluşturmakta- rulu kararında üniversiteler ile Yüksek ÖŞretim Kuru-
dır. Bir başka anlatımla, üniversitenin kadro tah- lu’nun farklı tüzel kişilikleri olduŞu kabul edilse de, da-
vanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerektiŞi sonucuna
sis başvurusu baŞımsız bir talep niteliŞinde ol-
ulaşılmaktadır. 8. Daire’nin anılan kararında ise, tarafları
yine bir üniversite ile YükseköŞretim Kurulu olan ve
11
Danıştay 8. Dairesi’nin 29.04.2003 günlü ve E. 2002/ üniversitenin talebinin reddedilmesi sonucu oluşan iş-
1831 K. 2003/1942 sayılı kararı, Danıştay Bilgi Bankası leme karşı açılan davanın ehliyet yönünden reddedilme-
Karar Erişim Sistemi (http://www.danistay.gov.tr/keri- sinde hukuki isabetsizlik olduŞu hükme baŞlanmakta-
sim/container.jsp) dır.

Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008 167


168 Ankara Barosu Dergisi • Yıl: 66 • Sayı: 3 • Yaz 2008

You might also like