Professional Documents
Culture Documents
1) Türk ulusu, bir halk yönetimi olan cumhuriyetle yönetilen bir devlet kurmu tur.
3) Türk ulusunun dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en vars l (zengin) ve kolay
olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çal r. Bir de
Türk Dili, Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk ulusu geçirdi!i sonsuz y k mlar
içinde ahlak n , göreneklerini, an lar n , ç karlar n k sacas ; bugün kendini ulus yapan her
niteli!inin, dili sayesinde korundu!unu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüre!idir,
beynidir.
4) Türk ulusu, Asya’n n bat s nda ve Avrupa’n n do!usunda olmak üzere kara ve deniz
s n rlar yla ayr l m , dünyaca tan nm büyük bir yurtta ya ar. Onun ad na “Türk Eli, Türk
Yurdu” derler. Türk yurdu çok daha büyüktü. Yak n ve uzak ça!lar dü ünülürse Türk’e
yurtluk etmemi bir anakara (k ta) yoktur. Bütün yeryüzünde Asya, Avrupa, Afrika Türk
atalar na yurt olmu tur. Bu gerçekleri, eski ve özellikle de yeni tarih belgeleri
göstermektedir. Ancak bugünkü Türk ulusu, varl ! için bugünkü yurdundan memnundur.
Çünkü Türk, derin ve ünlü geçmi inin, büyük ve güçlü atalar n n kutsal kal tlar n
(miraslar n ) bu yurtta da koruyabilece!ini, o kal tlar imdiye dek oldu!undan daha çok
vars lla t ra-bilece!ine (zenginle tirebilece!ine) inanmaktad r.
5) Türk ulusunun her bir bireyi, kimi ayr l klar d nda genellikle birbirine benzer. Kimi
yarat l ayr l klar n ysa do!al kar lamak gerekir. Çünkü Mezopotamya, M s r koyaklar ndan
(vadilerinden) ba layan bilinen tarihten önce, Sibirya bozk rlar ndan ba layarak Orta Asya,
Rusya, Kafkasya, Anadolu dünkü ve bugünkü Yunanistan, Girit ve Romal lardan önceki Orta
=talya; k sacas Akdeniz k y lar na dek yay lm , yerle mi ve birbirinden de!i ik iklimlerin
etkisi alt nda ba ka soylardan gelen insanlarla binlerce y l ya am , kayna m t r. Bu denli
eski, bu denli büyük insan toplulu!unun bugünkü çocuklar n n birbirlerine tümüyle
benzemelerine olanak var m d r? Hiçbir zaman ve hiçbir yerde küçük bir bark n (ailenin) bile
çocuklar n n tümüyle birbirlerine benzedikleri görülmemi tir. Türkleri yaln z bir noktada,
iklim de!i iklikleri olmayan dar bölgede ortaya ç km sanmak do!ru de!ildir. Türkler,
yukar da söyledi!imiz gibi, çok geni bir yeryüzü alan nda ortaya ç km ; barklar n
(ailelerin) birle erek “soy”, soylar n birle erek “boy”, boylar n birle erek “öz”, özlerin
birle erek siyasal bir topluluk olan “el” ve en son olarak da “el”lerin bir özekte (merkezde)
birle mesiyle büyük bir toplum olu turmu lard r. Büyük Türk toplulu!unu olu turan
budunlar n (halklar n) nitelikleri yönünden aralar nda büyük bir ayr m bulunmamakla
birlikte geni bir soy kayna! ndan gelmeleri ve nüfus yo!unlu!u aç lar ndan dü ünülecek
olurlarsa Türk budunlar (halklar ) aras ndaki manevi ba! n gev ek olmas , çe itli adlar
alt nda, çe itli i levler üstlenmeleri çok do!ald r. Bu nedenledir ki tarih, olaylar n yazd !
budunlar nerede, nas l ve hangi adla tan d ysa o biçimde yazm t r. Böyle olmakla birlikte,
bugünkü Türk ulusunun asl ayn kökenin, ayn uzun ve ortak geçmi in saptad ! belli
tiptir, Türk tipi.
6) Bu son sözlerden anla l yor ki Türk ulusunu olu turan insanlar n tarihi birdir.
7) Türk ulusunun ortak niteli!i olarak yans yan ba ka bir yan daha vard r. Gerçekten dikkat
edilecek olursa Türklerin a a! yukar hep ayn ahlak anlay na sahip olduklar görülür. Bu
yüksek ahlak, ba ka hiçbir ulusun ahlak anlay na benzemez. Ahlak nsa ulusun
olu umundaki yeri çok büyüktür ve çok önemlidir. Bu önemi iyice anlamak için ahlak
üzerine birkaç söz söylemek yerinde olur. Ahlak dedi!imde ahlak betiklerinde (kitaplar nda)
yaz l olan ö!ütleri demek istemiyorum; “Aundan dolay ki ahlakl l kt r.” diye yapt ! m z
davran lar ve yapmaktan çekindi!imiz davran lar; betiklerde (kitaplarda) yaz l olan ya da
birtak m ahlak ö!reticilerin önerdikleri eylerden daha önce gelir. Ve bu davran lar, o
sözlerden, ö!ütlerden ayr olarak, onlara kesinlikle kulak vermeksizin insanlar n yapt !
davran lard r. Davran , kuramlar n (teorilerin) yönlendiricisi ve buyurucusudur. Ahlak
kurallar n n nas l konulmas gerekti!i, ahlakl l k oldu!u anla lan davran lar yap ld ktan,
denendikten sonra anla l r.
Bir i , her neye ili kin olursa olsun, insan n bir güç kullanmas n , yorulmas n
gerektirir. =nsanlar zorunlu olmad kça kendilerini yormak istemezler. Oysa kimi i ler vard r
ki; kendili!inden o ki iye onu yapmak için içinden gelen bir istek, bir e!ilim esinler ve o i
istenen bir i olur. = te ahlaksal davran lar da ayn zamanda hem zorunlu ve hem de
istenen davran lard r.
Bir i in, davran n ahlaksal bir de!er ta mas onun, tek tek insanlar n ötesinde
daha yüce, daha üstün bir kaynaktan do!mas ndand r. Kaynak toplumdur, ulustur.
Gerçekte ahlaksal düzen tek tek belli ki ilerin ötesinde ve üstünde yaln z toplumsal, ulusal
olabilir. Ulusun toplumsal düzeni ile güvenli!i, bugünkü ve gelecekteki rahatl ! , mutlulu!u,
esenli!i ve korunmu lu!u, uygarl kta ilerleme ve yükselmesi için insanlardan her bak mdan
ilgi, çaba, özveri gerekti!inde öz varl ! n seve seve gözden ç karmay isteyen ahlak ulusal
bir ahlakt r. Her yönden geli mi ve eksiksiz bir düzeye ula m bir ulusta ulusal ahlak
gerekleri, o ulusun bireylerince -öyle ki ulusa vurulmaks z n- vicdan sesiyle ve duygusal bir
güdüyle yap l r. En büyük ulusal duygu, ulusal co ku, i te budur.
Ulus analar n n, ulus babalar n n, ulus ö!retmenlerinin ve ulus büyüklerinin evde,
okulda, orduda, fabrikada her yerde ve her i te ulus çocuklar na, ulusun her bireyine
b kmaks z n ve sürekli olarak verecekleri ulusal e!itimin amac , i te bu ulusal duyguyu
sa!lamla t rmak olmal d r.
8) Ahlak n ulusal toplum oldu!unu söylemek ve o ortak vicdan n dile gelmesidir demek,
ayn zamanda ahlak n kutsal niteli!ini de tan makt r. Ahlak kutsald r; çünkü ayn de!erde
e i yoktur ve ba ka hiçbir tür de!erle ölçülemez. Ahlak kutsald r; çünkü en büyük ahlaksal
gerçeklik sahibi olan bir gerçekle tiriciye dayanmaktad r. O gerçekle tirici de yaln z ve
yaln z toplumdur. Ondan ba ka gerçekle tirici yoktur. Tanr sall k; de!i tirilmi , simgesel
olarak dü ünülmü olan toplum da içermektir. Çünkü vicdanlar m z üzerinde etkili olan
ruhsal ya am, toplum bireyleri aras ndaki etki ve tepkilerden olu ur. Gerçekte toplum,
yo!un bir dü ünce ve ahlak etkinliklerinin oda! d r.
9) Din birli!inin de bir ulusun kurulu unda etkili oldu!u söyleyenler vard r. Ne var ki biz,
bizim gözümüzün önündeki Türk ulusu tablosunda bunun tersini görmekteyiz. Türkler,
=slam dinini benimsemeden sonra, bu din, ne Araplar n, ne ayn dinde bulunan =ranl lar n
ne de M s rl lar n ve ba kalar n n Türklerle birle ip bir ulus olu turmas na yol açt . Tersine,
Türk ulusunun ulusal ba!lar n gev etti; ulusal duygular n , ulusal co kusunu uyu turdu. Bu
çok do!ald . Çünkü Muhammet’in kurdu!u din bütün ulusall klar n üstünde yayg n bir Arap
milliyetçili!i politikas na dayan yordu. Bu Arap dü üncesi, “ümmet” sözcü!üyle ifade
olundu. Muhammet’in dinini benimseyenler kendilerini unutmaya, ya amlar n Tanr
sözcü!ünün yer yer de yükseltilmesine adamaya zorunluydular. Bununla birlikte Tanr ’ya
kendi ulusal dilinde de!il Tanr ’n n Arap budununa (halk na) gönderdi!i Arapça betikle
(kitapla) tap nacak ve duada bulunacaklard . Arapça ö!renmedikçe Tanr ’ya ne dediklerini
bilmeyeceklerdi. Bu durum kar s nda Türk ulusu birçok yüzy llar boyunca ne yapt ! n , ne
yapaca! n bilmeksizin, adeta bir sözcü!ünün bile anlam n anlamadan Kuran’ ezberleyip
beyni sulanm haf zlara döndü. Ba lar na geçebilmi olan h rsl hükümdarlar, Türk ulusunca
ne oldu!u, kim oldu!u belirsiz cahil hocalar a!z yla saç lan ate ve azapla korkunç bir
karanl k ve kar kl k içinde kalan dini kendi tutkular ile politikalar u!runa araç olarak
kulland lar. Bir yandan Araplar zorla buyruklar alt na ald lar, bir yandan Tanr sözcü!ünün
kutsal parolas alt nda Avrupa’da H ristiyan uluslar yönetimleri alt na ald lar. Ancak onlar n
dinlerine ve ulusall klar na ili meyi dü ünmediler. Ne omlar “ümmet” yapt lar ne de onlarla
birle erek güçlü bir ulus yaratt lar. M s r’da belirsiz bir adam halifedir diye yok ettiler;
h rkas d r diye bir palas pareyi halifelik belgesi ve üstünlü!ü olarak alt n sand klara
koydular. Halife oldular. Kimi zaman do!uya kimi zaman bat ya kimi zaman da dört bir
yana sald ra sald ra Türk ulusunu, Tanr için Yalvaç (Peygamber) için topraklar n , ç karlar n
ve benli!ini unutturacak, yaln z Tanr yolunda olacak kadar derin bir kendinden geçmi lik
ve yorgunluk be i!inde uyuttular. Ulusal duyguyu yok eden, bu dünyaya de!er vermeyen;
yoksulluklar ve kötülükler ba göstermeye ba lay nca da as l gerçek mutlulu!a öldükten
sonra, öbür dünyada kavu ulaca! inanc n a layan dinsel do!ma ve dinsel duygu, ne var ki
ulusun uyan p akl ba na geldi!i zaman u ac gerçe!i görmesine engel olamad . Bu
korkunç görünüm kar s nda kalanlara, kendilerinden önce ölenlerin ahiretteki
mutluluklar n dü ünerek ya da biran önce ölmeye dua ederek ahirete kavu may
ö!ütleyen bir din duygusu dünyan n en ac tokad yla, Türk ulusunun vicdan ndaki çad r n
y kt ; ça!r l lar (davetlileri), Türk dü manlar olan Arap çöllerine gitti. Türklerin ortak
vicdan , derhal yüzlerce y ll k güçle ve aç l p ilerleme tutkusuyla, büyük bir co kuyla
çarp yordu. Ne oldu? Türk’ün ulusal duygusu art k oca! nda ate lenmi ti. Art k Türk,
cenneti de!il eski ve gerçek büyük Türk atalar n n kutsal kal tlar n n (miraslar n n) son Türk
‘el’lerinin savunma ve korunmas n dü ünüyordu. = te dinin, din duygusuyla Türk ulusuna
b rakt ! an .
10) Türk ulusu, ulusal duyguyu din duygusuyla de!il ancak insanl k duygusuyla yan yana
dü ünmekten zevk al r. Vicdan nda ulusal duygunun yan nda insanl k duygusunun onurlu
yerini her zaman korumakla övünç duyar. Çünkü Türk ulusu bilir ki bugün tuttu!u
dönülmez uygarl k yolunda ba! ms z; ancak kendileriyle ko ut (paralel) düzeyde ilerledi!i
bütün uygar uluslarla kar l kl insanc l ve uygar ili ki, geli memizi sürdürmek için elbette
gereklidir. Ve yine bilinmektedir ki Türk ulusu, her uygar ulus gibi, geçmi in bütün
evrelerinde bulu lar yla, bulgular yla uygarl k dünyas na katk da bulunmu insanlar n,
uluslar n de!erini bilir ve onlar n insanl !a b rakt klar kal tsal an lar sayg yla korur. Türk
ulusu, insanl k evrelerine gönülden ba!l bir üye ailedir.
Türk ulusunun olu umunda tümü bir arada var olan bu ko ullar, ba ka uluslar n
olu umunda hemen hemen yok gibidir. Daha genel bir tan m yapabilmek için diyelim ki bir
topluma ulus diyebilmek için bu ko ullar n ayn zamanda tümünün ya da bir bölümünün bir
arada olmas gerekir. Bütün uluslar tümüyle ayn ko ullar alt nda kurulmam olduklar na
göre, Türk ulusu için yapt ! m z gibi, ba ka her ulus için ayr ayr irdelemeler yap lmad kça
ulus kavram n genel ve bilimsel olarak tan mlamak güçtür. Çünkü belirledi!imiz ko ullar,
insanlar n ulus olarak olu umuna genellikle yard m etmi ko ullard r. Ne var ki, bu olu um
biçimden ba ka, hemen hemen bu ko ullar n hiçbirinin etkisi söz konusu olmadan
gerçekle mi ulus olu umlar da vard r: Alman, Frans z, =talyan… Bunlar =sviçreli ad alt nda
tek bir ulus olarak say lmaktad r.
Güney Amerika’da beyazlar yerliler dirsek dirse!e ya ayan Amerikal lar- d r. Bugün
büyük ça!da uluslardan olan Frans zlar n, =ngilizlerin, çe itli soylar n kar mas sonucunda
ortaya ç kt ! bilinmektedir.
[Bir ulusun olu umunda topra! n önemini büsbütün yok sayanlar da var. Bu
dü üncede olanlar, toprak yaln zca çal ma ve u!ra ma alan d r, diyorlar. Aimdi u noktaya
dikkat edelim: Frans zlarla =ngilizler aras ndaki sava lar her iki ulusta ulusalla ma ba!lar n
güçlendirdi.]
Alman ulusla mas , Napolyon’a kar yap lan sava lardan; =spanya ulusla mas
Fasl larla yap lan sava lardan do!du. Eski küçük Yunan hükümetleri =ranl lara kar koymak
için birle tikten sonra Yunan ulusla mas ba lar. Türklerin her eye kar n bütün ça!larda
ulusal dayan mas n ve ba!lar n korumalar , hemen her zaman sürekli sava durumunda
bulunmalar ndand r. Son devrim y llar nda birlik gücünün do!mas na, içinde bulunulan
sava durumunun etkisi büyük ve önemlidir. Bu bilgilere göre sava , türlü soylardan gelen
insanlar n birle mesinde en güçlü etkendir.
“Ulus neye nedir ? ” sorusuna, bugünkü ça!da anlat lara uygun, bilimsel bir tan m
verebilmek için yürüttü!ümüz irdelemeyi yeterli sayal m. Onun üzerinde bir an durup
dü ünelim. Bugün Türk Cumhuriyeti’ni kurmu olan Türk ulusunu irdelerken saptad ! m z
ko ullar yeniden gözden geçirelim:
A) Siyasal varl ! m z n d nda, ba ka ülkelerde, ba ka siyasal topluluk-larla
isteyerek ya da istemeyerek yazg lar n (kaderlerini) birle tirmi , bizimle dil, soy, köken
birli!i olan ve üstelik yak n uzak tarih ve ahlak yak nl ! görülen Türk topluluklar vard r.
Tarihin bin bir olay n n ak sonucunda ortaya ç kan bu durum, Türk ulusu için ac bir
an d r. Ne var ki Türk ulusunun olu umundaki soylulu!u ve dayan may gerek tarihsel
gerekse bilimsel aç lardan kesinlikle sarmaz.
C) Bugün içimizde bulunan H ristiyan, Musevi yurtta lar yazg lar n (kaderlerini)
ve geleceklerini Türk ulusall ! na kendi vicdanlar ndan gelen istekleriyle ba!land ktan sonra
kendilerine yan gözle yabanc diye bak lmas uygar Türk ulusunun soylu ahlak ndan
beklenebilir mi?
Ulusla ma .lkesi :
(Türk ulusalc l ! , ilerleme ve geli me yolunda ve uluslararas ilgi ve ili kilerde, bütün
ça!da uluslara ko ut (paralel) ve onlarla bir uyumda yürümekle birlikte Türk toplumunun
kendine özgü niteliklerini ve ba l ba na ba! ms z öz benli!ini sakl tutmakt r.)
Devlet :
Ulusun ne oldu!u aç klarken demi tim ki Türk ulusu, bir halk yönetimi olan
cumhuriyetle yönetilir, bir devlettir. Aimdi, devlet ne demektir, bunu aç klayarak anlatay m:
Devlet dedi!imiz zaman her eyden önce bir insan toplulu!u, bir ulus varl !
anla l r. Bundan sonra, bu insan toplulu!unun co!rafya s n rlar yla belirlenmi bir toprakta
yerle mi oldu!u görülür. Yine ulus konusunda demi tim ki Türk ulusu Asya’n n bat s nda
ve Avrupa’n n do!usunda olmak üzere kara ve deniz s n rlar yla ayr lm , dünyaca tan nm
büyük bir yurtta ya ar; onun ad na “Türkeli” derler. Ulus olma sorununun bireysel ortak ve
özgürlük sorunu oldu!unu biliyoruz. Yani bir ulusu olu turan bireylerin, o ulus içinde her
türlü özgürlü!ü ; ya ama özgürlü!ü, çal ma özgürlü!ü, dü ünce ve vicdan özgürlü!ü
güvence alt na al nmal d r.
Yine bir ulusun genel bütününün her türlü özgürlü!ünün sa!lanm olmas gerekir.
Yani kendi topraklar nda d ar dan, hiçbir kar ma ve s n rland rma olmaks z n özgür ve
ba! ms z olarak ya amas ve çal mas gerekir. = te devlet gerek bireylerin özgürlü!ünü
sa!lamak için ulus üzerinde bir yetkeye (otoriteye) ve gerek ulus ile ülke ba! ms zl ! n
koruyabilmek için kendine özgü bir yetke (otorite) ve güce sahip olmal d r. Öyleyse devlet :
“Belli bir toprakta yerle mi ve kendine özgü bir güce sahip olan bireylerin bütününden
olu an bir varl kt r.”
Devletin sahip oldu!u gücü anlat rken bu gücü kendine özgü diye niteliyoruz.
Gerçekte devleti kuran ulusun ba!r nda i lev kazanan yetke (otorite) gücü, ki i olarak hiç
kimse taraf ndan verilmemi tir. O, bir siyasal yetkedir ki, devlet kavram n n özünde vard r.
Devlet bu gücü halk üzerinde kullanmak ve ulusu d ar da temsil etmek ve ba ka uluslara
kar savunmak yetkisine sahiptir.
Bu siyasal yetke (otorite) ve erke (kudret) “irade” ya da “egemenlik” denir.
Egemenlik :
Mademki devlet bir iradeye, bir egemenli!e sahiptir, onu göstermek ve yerine
getirmek için birtak m araçlara gereksinim duyar. Bu araçlar içeren devlet düzeninde,
Kamutay (Millet Meclisi) ile hükümet örgütü temeldir. Ça! m zda bu temel olan örgütün
dayand ! gelenekle mi birtak m ana ilkeler vard r.
a) Demokrasi =lkesi (Halkç l k) : Bu ilkeye göre irade ve egemenlik, ulusun
tümüne aittir ve ait olmal d r. Demokrasi ilkesi, ulusal egemenlik ilkesi biçimine
dönü mü tür.
b) Hükümet Temsili =lkesi : Bu ilke ulusal egemenli!in kullan m n ve yürütümünü
düzenler.
c) Devletin anayasas n belirleyen yasan n, öteki yasalar n üstünde olmas ilkesi
(Anayasan n Üstünlü!ü) : Bu ilke ça!da anayasa hukukunda yasal l ! ve adalet dengesini
sa!layan ilkedir.
Bu sayd ! m z ilkeler (a, b, c,) demokrasi ilkesinin ana yap s olarak görülür.
Gerçekten demokrasi ilkesi uygulamadaki de!erini ancak bu sayd ! m z ilkelerle kazan r.
Demokrasi ilkesi, devlette egemenli!in var olmas iki temel sorun ortaya ç kar r:
Demokrasi temeli, bugün ça!da anayasas n n genel bir belgisi gibi görünmektedir.
Saltanatç l k (monar i) ve s n fç l k (oligar i) art k zaman geçmi e!reti biçimlerden ba ka
bir nitelikte dü ünülemezler, gerçi daha imdi bile ba lar nda hükümdarlar bulunan
devletler vard r. Ancak bunlar n hemen tümü, demokrasi ilkesini kabul etmektedirler. Art k
egemenli!in sahibi oldu!u ileri sürme cesaretinde bulunabilecek bir hükümdar pek azd r.
Bir ulusun fiilen demokrasi ilkesini ilan etmesi, o ulusun ço!unlu!unun, toplumsal
gücünün sonucudur. Ulus yeterince güçlü olursa, gücü ve erki eline al r. Bu olay kimi zaman
ayaklanmayla, kimi zaman da hükümdarla bar ç l bir anla ma yaparak gerçekle ir. Art k
bugün, demokrasi dü üncesi sürekli yükselen bir denizi and rmaktad r. Yirminci yüzy l, bir
çok bask hükümetlerinin bu denizde bo!uldu!unu görmü tür. Rus çarl ! , Osmanl
Padi ahl ! ile Halifeli!i, Almanya, Avusturya, Macaristan =mparatorluklar bunlar n
ba l calar d r. Bundan ba ka demokrasiyle yönetilen Portekiz’deki gibi l ml hükümdarlar n,
demokrasinin daha aç k bir biçimde uygulanmas n zorunlu k lan cumhuriyet kar s nda
silindi!i görülür. Son olarak bugün =ngiltere, Belçika gibi büyük, eski demokrasilerin
yönetimlerinin de daha belirgin ve daha iyi düzenlenmi bir demokrasinin gerçekle tirilmesi
yolunda çal t klar görülmektedir. Demokrasi dü üncesi, ça!da anayasan n bir belgisi
olmakla birlikte bu dü ünce çok eskidir.
Demokrasi dü üncesinin içeri!i ile anlam üzerinde gerekti!ince ayd n-lanabilmek
için, onun tarihini k saca an msatmak yararl olur.
Bundan 7.000 y l önce, Mezopotamya’daki ilk uygarl ! kuran Sümer, Elam, ve Akad
budunlar nda (halklar nda) demokrasi ilkesi uygulanm t r. Gerçekte, bu (Türk) budunlar
birle ik bir Cumhuriyet kurmu lard r. Bundan sonra Atina ve Isparta gibi Yunan kentleri, bir
tür demokrasiyle yönetilirlerdi. Roma’da demokrasi hayat ya am t . Türkler en eski
tarihlerde bile ünlü kurultaylar yla ve bu kurultaylarda devlet ba kanlar n seçmeleriyle
demokrasi dü üncesine ne denli ba!l olduklar n göstermi lerdir. Son tarih dönemlerinde
Türklerin kurduklar devletlerde ba lar na geçen padi ahlar, bu yoldan ayr larak zorba
olmu lard r.
Krallar n ve padi ahlar n bask yönetimlere dinler dayanak olmu tur. Krallar,
halifeler, padi ahlar çevrelerini saran papazlar n, hocalar n etkisiyle Tanr sal haklara
inanm ve dayanm lard r. Egemenli!in bu hükümdarlara, Tanr taraf ndan verilmi oldu!u
kuram uydurulmu tur. Buna göre hükümdar ancak, Tanr ya kar sorumludur. Erk ve
egemenli!inin s n r yaln z din betiklerinde (kitaplar nda) aranabilir. Tanr sal haklara
dayanan bir mutlak yet temeli kar s nda demokrasi ilkesinin gösterdi!i ilk tutum oldukça
alçak gönüllücedir. O, önce hükümdar devirmeye de!il onun yaln z güçlerini s n rlamaya,
mutlak yeti kald rmaya çal t . Bu çal ma 400-500 y l öncesinden ba lar. =lkin, erkin
ulustan geldi!i, erk yeteneksiz ve yetersiz bir ele dü erse onun geri al nabilece!i ve bu
erkin milletvekillerinden olu an bir meclisçe kullan lmas gerekece!i dile getirildi. 16.
yüzy lda demokrasi ilkesi, hükümdarlar n yetkesini (otoritesini) k rmak için siyasal sava m
(mücadele) arac olarak kullan ld . Bu sava mlarda en son olarak ortaya at lan dü ünceler
unlard r:
“Erk ulusa aittir. Onu yasa çerçevesinde bir hükümdara vermi tir. Kimi durumlarda
geri alabilir.”
18 . yüzy ldaysa demokrasi dü üncesi, kar konulmaz bir güç ve ak m durumuna
geldi. Demokrasi ilkesi, ulusal egemenlik ilkesi biçimine girerek anayasaya geçti. Art k
ulusla hükümdar aras nda sözle me yapma dü üncesi ortadan kalkt . Ortaya egemenlik
bölünüp parçalanamaz ve ba kalar na b rak lmaz dü üncesi ç kt . Bu dü ünceyi öyle
aç klad lar : Egemenlik bireylerin, yani tek tek ki ilerin iradelerinin üstünde, yine bireylerin
olu turduklar ulusun ortak ki ili!ine dayanan genel ve ortakla a bir iradedir. Bu nedenle
egemenlik tektir, parçalara ayr lamaz ve egemenli!in ortaya koydu!u ortakla a irade, onun
sahibi olan ortak ki ilik, ulusça hiçbir zaman ba kas na aktar lamaz ve b rak lamaz.
Demokrasi ilkesi, egemenli!i kullanan arac kim olursa olsun, temel olarak ulusun,
egemenli!e sahip olmas n ve sahip kalmas n gerektirir. Bu noktay birkaç sözle aç klayal m
:
b) Demokrasinin birinci özelli!iyle ortak ikinci bir özelli!i daha vard r. O da udur:
Demokrasi dü ünceye dayan r; bir kafa sorunudur. Herhalde bir mide sorunu de!ildir.
Yönetim ilkesi de adalete ba!l l ! ve erdem, ahlak sahibi olmay gerektirir. Demokrasi yurt
sevgisidir, ayn zamanda babal k ve anal kt r.
Cumhuriyet :
Ba lar nda daha Tanr ’n n vekili gölgesi s fat n ta yan hükümdarlar bulundurmakla
birlikte egemenli!ini kazanm uluslar oldu!undan söz etmi tik. Gerçekte bu uluslar n
mensup olduklar devletler, ulusun seçti!i milletvekil- lerinden olu an meclislere sahiptirler.
Ulusun egemenli!ini bu meclisler temsil eder. Yasa önermek hakk meclis üyelerine ve
bakanlar kuruluna aittir. Hükümdar, devleti temsil eder. Hükümeti kuran yurtta , görünü te
hükümdarca seçilir. Ancak gerçekte hükümet ba kan , ulusun güvendi!i güçlü siyasal
partilerin önderleridir; bunlar n kurduklar hükümetler ulusu ve ülkeyi yönetirler ve meclise
kar sorumludurlar. Bu aç klad ! m z türdeki hükümetler temsili hükümetlerdir ve gerçekte
demokrasi ilkesi yürürlüktedir. Ancak bunlar tüm anlamda demokrat hükümetler de!ildir.
Demokrasinin tüm anlam yla ülküsü, bütün ulusun, ayn zamanda yönetici durumda
bulunabilmesini, hiç olmazsa devletin son iradesinin, ulusça dile getirilip gösterilmesini
ister. Ne yaz k ki uluslar n büyüklü!ü, dü ünsel e!itim düzeyleri, bu ülkünün
uygulanmas nda, bu ülküden büsbütün yoksun kalmay do!uracak önemsizliklerden
kaç nmay da gerektirir. Bu nedenle, demokrasi ilkesinin en ça!da , en ak lc uygulay m n
sa!layan yönetim biçimi Cumhuriyettir.
Cumhuriyette son söz, ulusça seçilmi meclistedir. Ulus ad na yap lan her türlü
yasalar o yapar. Hükümete güvenoyu verir ya da onu dü ürür. Ulus, seçti!i
milletvekillerinden memnun kalmazsa belli süreler sonunda ba ka seçer. Ulus;
egemenli!ini, devlet yönetimine kat lmas n , ancak zaman nda oyunu kullanmakla sa!lar.
Cumhuriyetin hükümeti, bir yöntem ve biçimde, s n rl bir süre için seçilmi bir
cumhurba kan na verilir. Ba bakan o belirler; bakanlar kurulunu olu turacak bakanlar da
ba bakan milletvekilleri aras ndan seçer.
Dünyadaki devlet biçimleri, biri ötekine göre kimi ayr mlarla, çok de!i ir. Bununla
birlikte tümü genel olarak ele al p irdeledi!imiz biçimlere indirgenebilir: Hükümdarl k,
S n fç l k, (Tak merki/Oligar i) Halk cumhuriyeti. Kendini belli bir dine ba!layan devlet
biçimi de vard r. Rus Çarl ! ve Osmanl Sultanl ! böyleydiler. Çar kilisenin ba kan yd ;
sultanlar da halife san n (unvan n ) tak nm lard . Ayn biçimde dini siyasetten ayr lm laik
hükümetler de vard r. Amerika, Fransa, Türkiye Cumhuriyeti gibi. Hükümdarl klarda, devlet
ba kanl ! orununa (makam na) kal t (miras) yoluyla gelir. Cumhuriyetse milletvekillerin-
den olu an meclis ve belirli bir süre için seçilmi olan devlet ba kan yla, ulusal egemenli!in
korunmu lu!unun en iyi güvencesidir. Cumhuriyette meclis cumhurba kan ve hükümet;
halk n özgürlü!ünü, güvenli!ini ve huzurunu dü ünüp sa!lamaya çal maktan ba ka bir ey
yapamazlar.
Çünkü bunlar bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki konumuna belirli bir süre için
getiren irade ve egemenli!in iyesi (sahibi) ulustur. Ve yine bunlar bilirler ki, iktidar
konumuna saltanat sürmek için de!il ulusa hizmet için getirilmi lerdir. Ulusa kar
sorumluluk ve görevlerini kötüye kulland klar nda u ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi
haklar nda da i lemesiyle kar kar ya kalabilirler. Ulusça, ulus ad na devleti yönetmeye
görevlendirilenlerin, gerekti-!inde ulusa hesap verme zorunlulu!u, laubali ve keyfi
davran la ba!da t r lamaz.
Oysa ki sahip oldu!u erk ve yetkinin Tanr ’dan geldi!ine inanan ve yaln z ona kar
öbür dünyada hesap verebileceklerini varsayan ve devleti, ülkeyi kendisine b rak lm bir
kal t (miras) malikane olarak kabul edilen bir hükümdar, kendisini her türlü ba! ve
s n rlaman n d nda tutar. Böyle bir yönetimin benli!i, özgürlü!ü söz konusu bile olamaz.
Bu nedenle, yetkileri s n rland r lm bile olsa, hükümdarl k yönetim biçimi demokrasiye,
ulusal egemenlik ilkesine uygun de!ildir. Hükümetin, belirli insanlar n, s n flar n elinde
bulunmas da ulus varl ! n n kesinlikle kabul edemeyece!i bir durumdur. Bütün ulusun
ço!unlukla, devlet yönetimine kat lmas na engel olan bu s n fç l k (oligar i) yönetim biçimi
de bir zümrenin kendi ç karlar sa!lamak için bütün ulusa ait egemenli!in zorla ele
geçirilmesinden ba ka bir ey de!ildir.
Anayasam z:
2) =htilalci siyasal sendikac l k kuram na inananlar da her türlü siyasal kurulu lar ,
yaln z kendi ç karlar do!rultusunda çal t rmak ve sonunda siyasal güç egemenli!ini
ellerine geçirmek isteyen i çi kümeleridir. Bunlar amaçlar n zorla gerçekle tirme f rsat n
beklerken zaman zaman genel grevler yaparak, hükümet adamlar üzerinde etkili oluyorlar
ve kimi i leri kendi ç karlar na uygun dü ecek biçimde çözümlettiriyorlar; yava yava
varl klar n duyuruyorlard . Bunlar =ngiltere, Fransa ve Almanya’da etkilerini
göstermektedirler. Almanya da bu kuramc lara az çok bir doyum sa!lamak için, millet
meclisi yan nda ekonomik içerikli ancak üyeleri bu kuramc lardan olu an bir meclis
kurmu lard r. Bizde de Yüksek Ekonomi Kurulu (Âli =ktisat Meclisi) vard r. Ancak bu
herhangi bir bask üzerine de!il do!rudan do!ruya hükümetin yararl görmesinden ötürü
dan ma amac yla olu turulmu bir kuruldur.
Özgürlük:
Demi tik ki devlet yurtta lar n her türlü özgürlü!ünün korunmu lu!unu sa!lar.
Aimdi özgürlü!ün ne oldu!unu kavramaya çal al m:
Özgürlük, insan n, dü ündü!ünü ve diledi!ini salt (mutlak) olarak yapabilmesidir.”
Bu tan m, özgürlük sözcü!ünün en geni anlam d r. =nsanlar, bu anlamda özgürlü!e hiçbir
zaman sahip olamam lard r ve olamazlar. Çünkü bilinmektedir ki insan do!an n yarat ! d r.
Do!an n kendisi bile salt özgür de!ildir; evrenin yasalar na ba! ml d r. Bu nedenle insan ilk
önce, do!a içinde do!an n yasalar na, ko ullar na, nedenlerine etkilerine ba!l d r. Örne!in,
dünyaya gelmek ya da gelmemek insan n elinde olmam t r ve de!ildir. =nsan geldikten
sonra da ilk anda do!aya ve ba ka birçok yarat !a kar güçsüz durumdad r. Korunmaya,
beslenmeye, bak lmaya, büyütülmeye gereksinimi vard r.
Bireysel Özgürlük :
Bireysel haklar kuram n n temeli öyle kuruldu: Her türlü hakk n kökeni bireydir.
Çünkü gerçek özgür ve sorumlu olan yarat k yaln z insand r. Buna göre, bireyin yaln zca
do!al hak ve ahlaksal sorumlulu!uyla ba! ml k l nm olan salt (mutlak) ba! ms zl ! bütün
uygarl k kurumlar ndan önce gelen ilk durum olarak, ilk ba lang ç noktas olarak kabul
olunuyor. Ancak öte yandan insanlar n, toplumsal ve siyasal kurumlar n bir bölümüyse
zorunlu ve yazg sal (kadersel) yasalar n hükümlerine göre evrimle ir. Bu yazg n n var
oldu!u oranda zekay bu yazg n n gidi ine ve yönüne uydurmak zorundad rlar. Bu
zorunluluk durumu gerçekte, kaç n lmas olanakl olmayan bir sonucu, daha mükemmel ve
daha uyumlu yapmakt r. Do!an n ve tarihin bir ürünü olan ulusun bireyleri sürekli bu
gerçekle kar kar yad rlar ve ona sayg duyarlar. Böyle bir ulusun kurdu!u devletin de
temeli ere!i (hedefi) bireysel hak olur.
Bireyin birinci hakk , do!u tan getirdi!i yeteneklerini özgürce geli tirebil-mesidir. Bu
geli meyi sa!lamak için, en iyi yolsa bireye ba kas n n ayn de!erdeki hakk n zarara
u!ratmaks z n tehlike ve zarar kendisine ait olmak üze-re, ona kendi kendini, istedi!i gibi
yönlendirmeye ve yönetmeye izin vermektir. Bireysel haklar n olu turdu!u çe itli
özgürlüklerin bütün amac , i te bu özgürce geli meyi sa!lamakt r. Bu haklara sayg
duymayan, göstermeyen siyasal toplum, temel görevini de yerine getirmemi olur ve
devlet, varl l ! n n amaç ve anlam n yitirmi olur.
Toplumsal Özgürlük :
Özgürlü ün Çe itleri :
Bir ulusun, ekinci (kültürü) yükseldikçe bireysel özgürlü!ün alanlar da geni ler ve
ço!al r. [Örne!in, ilkel bir insanla, uygar bir insan n özgürlük gereksinimleri ayn de!ildir.]
=nsan toplumlar uygarla t kça türlü biçimlerde birbirinden ayr ve ba! ms z özgürlükler
ortaya ç kar. Bu özgürlükler, kapsam ve niteliklerine göre iki bölüme ayr l rlar:
1) Bireyin maddi ç karlar na dayanan özgürlükler.
2) Bireyin dü ünce hayat ndaki özgürlük haklar .
a) Ki isel Özgürlük: Sözcü!ün dar anlam yla, ki isel özgürlüktür. Yani serbestçe
gitmek, gelmek, ulusal topraklarda kalmak ya da oradan ç kmak hakk na sahip olmakt r.
(Yolculuk yapma ve yerle im hak ve özgürlü!ü.) Bununla birlikte yasad tutuklamalardan,
hapis ya da herhangi bir cezadan korunmu olmak güvencesidir. [Ki inin özgürlü!ü
insanl ! n zorunlu bir gere!idir.]
c) Bireysel =yelik (mülkiyet) Özgürlü!ü: Bir ki inin kendi eme!inin ürünü olan her
eye sahip olmas , bireyin, devletin kar amayaca! , yüksek haklar ndand r. =nsan
namusluca sahip oldu!u mal ve mülkünü istedi!i gibi kullanabilir, satabilir, satmayabilir,
istedi!ine verebilir, onlar yak p yok edebilir, yani istedi!i gibi kullanabilir. Eski ça!larda
böyle de!ildi; bunun tersiydi. insanlar kendi istekleri d nda aileleriyle oturduklar yerle
sat labilirlerdi.
Bireysel iyelik hakk n s n rlayan tek ey kamu yarar için kamula t r lma-d r.
Bununla birlikte hükümetin, belediyelerin, genel yönetimlerin hangi zorunlu durumlarda,
hangi yöntem ve biçimde kamula t rabilecekleri, kamula t rma yasalar yla belirlenmi tir.
Dü ünce ve kalem ürünü olan her yap t da sahibinin hakk d r. Bu hak ‘Telif Hakk Yasas ’ ile
güvence alt na al nm t r.
a) Vicdan özgürlü!ü: Her birey istedi!ini dü ünme, istedi!ine inanma, kendine göre
bir siyasal dü ünceye sahip olma, inand ! dinin gereklerini yerine getirme ya da getirmeme
hak ve özgürlü!üne sahiptir. Hiç kimsenin dü ünce ve vicdan na bask yap lamaz. Vicdan
özgürlü!ü, ki inin salt (mutlak) ve kar lamaz olan haklar n n en önemlilerinden biri olarak
tan nmal d r.
Uygarl ! n geri oldu!u, bilginin henüz geli medi!i ça!larda, dü ünce ve vicdan
özgürlü!ü, bask alt ndayd . =nsanl k bundan çok zarar görmü tür. Özellikle din koruyucusu
görünü üne bürünmü olanlar n, gerçe!i görebilen ve dü ünebilenlere, söyleyebilenlere
kar yapt klar zulüm ve i kenceler insanl k tarihinde her zaman kirli korkunç olaylar olarak
kalacakt r.
Türkiye Cumhuriyeti’nde, her yeti kin dinini seçmekte özgür oldu!u gibi, belli bir
dinin törenlerini yapmakta da serbesttir; yani dinsel tören yapmak özgürlü!ü de
dokunulmazd r. Do!al olarak dinsel törenler toplumun güvenli!ini bozamaz ve halk n
görene!ine ayk r olamaz, siyasal gösteri biçimine de dönü türülemez. Geçmi te çok
görülmü olan bu gibi durumlara, Türkiye Cumhuriyeti art k hiçbir biçimde katlanamaz.
Ayr ca Türkiye Cumhuriyeti s n rlar içinde bütün tekkeler, zaviye ve türbeler yasayla
kapat lm t r. Tarikatlar kald r lm t r. Aeyhlik, dervi lik, çelebilik, halifelik, falc l k,
büyücülük, türbedarl k vb. yasakt r. Çünkü bunlar gericilik yuvalar ve bilgisizlik
damgalar d r. Türk ulusu böyle kurumlara ve onlara kat lm olanlara katlanamazd ve
katlanmad da.
[Laiklik: Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet yönetiminde bütün
yasalar, kurallar ve düzenlemeler bilimin ça!da uygarl !a getirdi!i ilke ve biçimler
do!rultusunda, dünya gereksinimlerine göre yap l r ve uygulan r. Din anlay vicdana ba!l
oldu!undan, Cumhuriyet dinle ilgili dü ünceleri, devlet ve dünya i lerinden, politikadan ayr
tutmay , ulusumuzun ça!da ilerlemesinde ba l ca ba ar etkeni olarak görür.]
b-c) Toplant Özgürlü!ü ile Bas n Özgürlü!ü: Bu iki özgürlük ayn ilkeye dayan r. O
ilke de insanlar n, dü üncelerini özgürce söyleyebilmek ve yay mla-mak hakk d r. Yurtta lar
kendi e!itim ve ö!retimleri için ve halk n yarar aç s ndan dü ünce al veri inde
bulunmal d rlar. Dü ündüklerini istedikleri gibi söyleyebilmelidirler. En büyük gerçekler,
kavray ve anlay lar dü üncelerin, özgürce ortaya konmas ve tart lmas yla ortaya ç kar
ve yükselir.
Toplant , insanlar n birlikte dü ünüp konu mak ya da ba ka birinin sözlerini
dinlemek amac yla, geçici olarak bir araya gelmeleridir. Toplant insanlar n, bir eyi birlikte
izlemek için toplanmalar ndan ya da insanlar n birlikte yapmak için sürekli olarak bir araya
gelmeleri durumundan ay rt edilmelidir. Toplant , ada yap lan ki isel bir ça!r üzerine,
ça!r l lar n (davetlilerin) toplanmas yla yap lan özel toplanma da de!ildir. Ülkenin dirlik ve
düzenini bozacak biçimde ve yerlerde toplanmak do!al olarak yasakt r. Toplant yapma
özgürlü!ü, anayasam z gere!ince bireylerin do!al haklar ndand r. Bu özgürlük ancak,
‘Genel Toplant lar Yasas ’ çerçevesinde gerçekle tirilebilir. Çünkü güvenlik ve toplumsal,
siyasal düzeni korumakla yükümlü olan hükümetin, gereken önlemleri alabilmesi için
toplant günü ve yerinin, zaman nda yöntemi çerçevesinde bildirilmesi gerekir.
Toplant özgürlü!ü, bas n özgürlü!ünden daha eskidir. Ne var ki bas n özgürlü!ü,
bas mc l k tekni!inin ve gazetecili!in ilerlemesiyle daha büyük bir önem kazanm t r.
Bas n özgürlü!ü, yurtta lar n günlük ya da belirli sürelerle ç kan gazetelere,
dergilere yazaca! yaz lar ya da yapaca! bedizler (resimler) arac l ! yla ve yay mlayaca!
betiklerle (kitaplarla) dü üncelerini serbestçe ve aç kça bildirmesidir. Tiyatro, sinema,
gramofon, radyo ve telgraf da dü üncelerin yay mlanmas ve duyulmas için en önemli ve
etkin araçlard r. Bir insan n herhangi bir yerde söyledi!i sözler orada bulunanlar aras nda
kal r; etkisi ancak bir an içindir ve s n rl d r. Ne var ki bu sözler radyoyla söylenebilirse
bütün dünya i itebilir. Telgraf da dü üncelerin yay lmas nda h zl bir araçt r. Ancak söz, bir
pla!a geçerse, özellikle bir gazeteye, bir beti!e (kitaba) geçerse, dü ünce saptanm olur
ve bütün dünyada okunur, do!al olarak gelecek ku aklara ula r. Herhangi bir yüzeye
yap lan resim ve yaz lan yaz lar ve ayn ekilde yap lan yontular da (heykeller de)
dü ünceleri ya atan yap tlard r. Türlü araçlarla saptanan ve h zla yay mlanan dü ünceler,
bütün insanl ! n ilerlemesine ve tarihe büyük katk da bulunur.
Kamuoyu :
Ulusal egemenlik temeline dayal temsili bir hükümette kamuoyu büyük bir i lev
üstlenir. Bas n ve toplant özgürlükleri olmadan ve kamuyla ilgili i lere ili kin geni bir
ele tiri ortam yarat lmadan, kamuoyu görevini yerine getiremez. Ulusal egemenlik ve
temsili hükümet dü üncenin yay lmas ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinli!iyle
olabilir. Hükümetin dü üncesi, ülkenin dü üncesini temsil etmelidir. Hükümet ülkenin
dü üncesini anlayabilmek için bu dü üncenin ortaya ç kmas na yol açan araçlara sahip
olmal d r. Gerçi hükümet, seçim zamanlar nda ulusun dü üncelerini yak ndan ö!renir,
seçilen meclisler de ulusun dü üncesini temsil eder. Ne var ki seçim zamanlar nda ulusun
yans tt ! dü ünceler, hep ayn kalmaz. Bu nedenle meclislerin bu dü ünceleri temsil
edebilmesi uzun zaman sürmez. Kamuoyu ulusun içinden ta an her tür dü üncenin
bulundu!u bir denizdir. O denizde çe itli ak mlar çe itli tart ma dalgalar yarat r. Kamuoyu
ruhsal bir dünyad r. Orada ortaya ç kan dü ünce sava m (mücadelesi) dikkatli gözlerden
gizli kalamaz. Eski ça!lardaki demokrasilerde bu dü ünce sava m bütün yurtta lar n her
gün bir arada toplanarak yapt klar toplant larda gerçekle tiriliyordu. Bugün yurtta lar n
çoklu!u ve uygar ya am n yurtta lara yükledi!i günlük i ler onlar n maddeten ve her gün
bir arada toplanmalar na olanak b rakmam t r. Bu nedenle kamuoyu, bir dü ünce ortam
olmu tur ve bu ortamda kamuya ili kin i lerin ele tirilmesi u nitelikleri gösterir:
1) Ele tiri ve tart ma bütünüyle özgürdür. Bu özgürlü!ü herkes, hiç- kimsenin
etkisi olmadan ve kendi kendine kullan r. Hükümeti ve meclisi dikkatli tutan güç, ele tiri
özgürlü!üdür.
2) Kamuoyunun ele tiri özgürlü!ü, ba l ca birçok yay n yapma yoluyla olur.
Yay n, yolsuzluklara engel olur ve hükümeti, yönetim yollar n do!ru ve yerinde kullanma
görevlerini yerine getirmek zorunda tutar. Yay n, en etkili denetleme yoludur. Bu noktada
‘ele tirinin kolay ancak bir eyi yapman n güç oldu!u’ gerçe!inin unutulmamas gerekir.
Onun için; kamuoyunun iyili!i dü üncesi her türlü ele tiri ve tart mada, her zaman en
ba ta göz önünde tutulmas ve temel al nmas gereken bir dü üncedir. =leri sürülen
dü ünceler, kamunun iyili!i ad na ortaya at lmal d r. Bu dü ünce ç k noktas olunca,
ele tiri ve tart ma devletin de yarar na yap lm olur ve yurtta lar n toplumsal, siyasal
e!itim düzeylerinin yükseltilmesini de sa!lar.
3) Kamuya ili kin i leri ele tiri özgürlü!ü, hükümet ile halk aras nda bir anla ma
ortam yarat r. Hükümet yay n organlar arac l ! yla kamuoyunu anlar ve gerekti!inde onu
gerekli belgelerle ayd nlat r. Hükümetin halk ve halk n hükümeti anlamas onlar n bir bütün
olarak birle melerini ve öylece kalmalar n sa!lar.
Gazeteler :
Türkiye Cumhuriyeti’nde gazete ç karmak, betik (kitap) yay mlamak, bas mevi
açmak için uyulmas gereken kurallar, bas n yasas ve bas mevleri yasas nda belirlenmi tir.
Zaral yay n ve ki ilere sald rma durumunda yap lacak i lem, bu yasalarda ve ceza
yasas nda yaz l d r.
Bu konuda, bizce söylenecek sözler öyle özetlenebilir: Bas n n genel ya amda ve
Cumhuriyetin ilerlemesi ve geli mesi için ta d ! görevler yüksektir. Bas n n tüm ve geni
olarak sahip oldu!u özgürlü!ün iyi yolda kullan lmas n n ne denli ince ve hassas bir konu
oldu!u aç kt r. Her türlü yasal ba!dan önce kalem sahibi bir kimse bilime, gereksinimlere
ve kendi siyasal görü lerine oldu!u ölçüde yurtta lar n haklar na ve ülkenin her türlü özel
görü ün üstünde olan yüksek ç karlar na da dikkat etmek ve sayg göstermek manevi
zorunlulu!undad r. Ancak böyle bir zorunlulukla genel düzen sa!lanabilir. Bununla birlikte
bas n özgürlü!ünden ortaya ç kabilecek olan olumsuzluklar ortadan kald racak etkili yol,
kesinlikle geçmi te san ld ! gibi bas n özgürlü!ünü k s tlama yolu de!ildir. Bas n
özgürlü!ünden do!acak olan sak ncalar n ortadan kald r lmas yolu, yine do!rudan do!ruya
bas n özgürlü!üdür.
Dernek Kurmak:
Dernekler, bir yandan toplumu destekler ancak bir yandan da kurulan dernekler
devlet içinde ba l ba na birer örgüt ve birer güç olacaklar ndan devlet için tehlikeli de
olabilirler. Bu nedenle dernek kurma, ana yasam zda bireylerin do!al haklar ndan say lm
olmakla birlikte ayr ca bir yasayla belirlenmi tir. Denekler yasas na göre:
a) Dernek, kurulduktan hemen sonra kesinlikle hükümete, yöntemi çerçevesinde
bildirilmelidir.
b) Var olan yasalara, genelin törelerine ayk r me ru olmayan bir temele dayanan
ya da devlet ba! ms zl ! n , hükümet biçimini bozmak az nl klar birbirinden ay rmak amac
güden dernekler kurulamaz.
c) Irk ve cinsiyete dayanan soyluluk sanlar yla siyasal dernek kurmak yasakt r.
ç) Dernek üyelerinin 18 (onsekiz) ya n doldurmalar ko uldur.
d) Gizli dernek kurmak kesinlikle yasakt r.
e) Derneklerin topland ! yerde herhangi bir silah bulundurmak yasakt r. Yaln z
klüplerde güvenlik görevlilerine bilgi vermek ko uluyla eskrim ve avc l k gibi sporlara ili kin
silahlardan gerekti!i kadar bulundurulabilir.
E!itim-ö!retime gelince çok önemli ve hassas konudur. Devlet, yurtta lar n ö!retim
ve e!itimiyle çok ilgilidir. Bir kere ilkö!retimi zorunlu tutar ve genellikle ö!retim, hükümetin
denetimi alt nda ve onun programlar çerçevesinde olur. Çünkü ö!retim özgürlü!ü niteli!i
dolay s yla karma kt r. Bir yandan bireysel özgürlü!ün gere!idir ancak ortak bir kurulu a
dayan r. Onun için ö!retime yasayla özel bir düzen verilmesi gerekir. Anayasada da buna
ili kin madde udur: “Hükümetin denetimi ve gözetimi alt nda ve yasa çerçevesinde her
türlü ö!retim serbesttir.”
Tevhid -i Tedrisat Kanunu’na (Ö!retim Birli!i Yasas ’na) “Türkiye s n rlar içinde
bütün bilim ve ö!retim kurumlar Maarif Vekâleti’ne (Milli E!itim Bakanl ! ’na) ba!l d r.”
Yaln z Harp Okulu’nun kökeni olan askeri liseler, Milli Müdafaa Vekâleti’ne (Milli Savunma
Bakanl ! ’na) b rak lm t r.
Türkler, gerek kendilerine gerekse kamuya yönelik olarak yasalara ve kurallara ayk r
gördükleri durumlarda, ilgili makama ve Türkiye Kamutay ’na (T.B.M.M.’ye) ki isel ya da
toplu olarak haber verebilirler ve ikayette bulunabilirler. Ki isel olarak yap lan ba vurunun
sonucunun dilekçe verene yaz l olarak bildirilmesi zorunludur. Bu ikayet hakk söylendi!i
gibi bir haks zl !a kar ikayet niteli!inde olursa bu bireysel hak olur. Ancak yasalardan
ikayet ve yasalar n de!i tirilmesine ili kin bir öneri niteli!inde olursa bu durum yurtta n
siyasal giri imi demek olur. Bunun yöntemi ve s n r yasayla belirlenmi tir. Yasa önerme
hakk , Meclis üyesine ve Bakanlar kuruluna verilmi tir.
Bunun d nda siyasal dü ünce ve e!ilimini göstermek isteyen yurtta , betik (kitap)
yazarak ve bas ndan yararlanarak istedi!ini gerçekle tirebilir. Kamuoyuna uyma yolunu
seçen hükümetler ya da meclisler bunlar göz önünde bulundururlar.
Bireysel hak, siyasal hak demek de!ildir. Bireysel haklara, yurtta l k haklar , kamusal
ya da toplumsal haklar gibi adlar veren olmu tur. Ad ne olursa olsun bireysel haklar,
siyasal haklar dedi!imiz eylerden ba kad r.
Siyasal haklar, yurtta lar n hükümete kat lmas n sa!layan haklard r. Bunun en aç k
ve en belli örne!i siyasal seçimdir. Siyasal haklardan ancak yasan n bu haklar kendilerine
verdi!i yurtta lar yararlanabilir. Siyasal haklar, cinsiyet, ya ve yetenek ayr m
yap lmaks z n ulusun her bireyine verilmi tir. Bireysel haklarsa ilke olarak cinsiyetlerini,
ya lar ve yetenekleri ne olursa olsun, ulusu olu turan her bireye aittir. Bu haklar n bir
bölümü de gördü!ümüz gibi, bir tak m ko ullara ba!l d r, bunun iki nedeni vard r:
1) Bu haklar kullan ld klar nda siyasal bir etkinlik yaratabilirler. Bu etkinlik
hükümete do!rudan do!ruya kat lmak demektir. Bas n özgürlü!ü, toplant özgürlü!ü ve
dahas gelece!in yurtta lar n yeti tirme amac güden ö!retim özgürlü!ü gibi.
2) Bireysel özgürlü!ü henüz fiilen kullanamayanlar n korunmas söz konusudur.
Örne!in çal ma özgürlü!ü kimi durumlarda s n rland r l r. Çocuk ve kad nlar konusunda
oldu!u gibi.
Özgürlü ün Korunmas ile Yapt r mlar :
. Bölümü :
Dayan ma :
Çal ma-Meslek :
1. Meslek seçimi: Her zorla yap lan çal ma insana a! r gelir. =nsan n çal maktan
ho lanmas ve zevk almas için u!ra alan n , yani mesle!ini, yeteneklerine uygun ve
gücüyle orant l olarak seçmi olmas gerekir. Bu nedenle, gençlikte en önemli sorun,
meslek seçimidir. Ki isel mutluluk ve ayn zamanda toplumsal yarar buna ba!l d r. Herkes
yetene!iyle orant l bir konumda bulunmal d r. Ço!u zaman bir genç, bir mesle!i, onun d
görünü teki yararlar na kap l p seçmi se kendisine verilen görevin zorluklar n n üstesinden
gelebilecek nitelikte ve güçte de!ilse a r ölçüde ve gereksiz, yarars z çal malar yapmak
zorunda kal r ve mutsuz olur. Bundan ba ka, bu i i daha iyi yapabilecek ba ka bir ki inin
yerini almakla haks zl k etmi olur. Gençler, k skançl k duygusundan ve ba kalar n n elde
etti!i parlak sonuçlar n dü üne kap lmaktan sak nmal d rlar. Ölçülülük ve toplumsal görev
kayg s bunu gerektirir. Biri, subay üniformas n n s rmalar ho una gitti!i için asker olmak
ister, öteki de bir yazar n ya da bedizcinin (ressam n) kazand ! servet ve ün onun gözlerini
kama t rd ! için zeka, yetenek ve ö!retim durumunu göz önünde bulundurmaks z n yazar
ya da sanatç olmak isterse bu gibi davran lar n sonucu ço!unlulukla dü k r kl ! d r. Ba ka
bir aç dan konuya bakacak olursak, böyle ki iler gerçekte toplum için yitirilmi de!erlerdir.
Çünkü bunlar do!ru olarak yönlendirmi olsalard kendilerine daha iyi bir ya am sa!lam
olurlard ve böylece de insanl ! n mutlulu!u art r lm olurdu. Herhalde usa (akla) yatk n
olan budur: Herkes kendi yetene!ine göre bir i tutmal d r. =nsan n de!eri her i te belli
olur. = ini iyi yapan ki inin bulundu!u durum ne olursa olsun, o iyi bir insan olabilir.
=nsan kendine göre bir meslek seçmeyip de ba ka bir u!ra alan na yönelmekle
özgürlü!ünü s n rland rm ve gelece!ini san ld ! ndan çok daha yanl yolda belirlemi olur.
Çünkü seçilen yoldan dönü pek kolay de!ildir. Her mesle!in kendine özgü gerekleri, yol ve
yöntemleri vard r. Bunlara insan zorunlu olarak uyar, ba!l kal r.
2. Mesle!in erdemleri: Her meslek belli yetenekler ve özel nitelikler ister. Bu,
ku kusuz bir gerçektir. Ancak kimi ortak olan erdemler vard r ki bunlar ayn zamanda
ki inin ba ar s ve kendisine verilmi i lerin yolunda gitmesi için gereklidir. En a a!
basamaktan en yukar ya kadar genel ko ullar ayn d r: Üst düzeydekilere önem verme,
sayg ve do!ruluk, astlara ilgi gösterme ve üstlenilen i te çaba, do!ruluk, so!ukkanl l k
gösterme… Bu gibi erdemler olmadan ne arkada lar aras nda iyi ili kiler kurulur ne de
yap lan i te ba ar ya ula r. Mesle!in ki iye yükledi!i görev, yaln z o ki inin ba ar s n ve
güvenli!ini de!il belki daha çok toplumun gönencini (refah n ) ilgilendirir.
Yurt, bütün çocuklar n n çal mas , yard m ve katk lar yla ya ar ve ayr ca toplumun
düzene!inde i e yaramayan hiçbir parça yoktur. Devleti yöneten bakanla, yurdun
gönencine (refah na), elinin i iyle katk da bulunan sanatkar aras nda yaln z küçük bir ayr l k
vard r; o udur: Birinin görevi ötekinden daha önemlidir. Ama her ikisi de iyi yap lmak
ko uluyla, ahlak yönünden ayn de!eri ta maktad r. Bu nedenle herkes kendisine dü en
i ten memnun olmal d r. Mesle!i ne olursa olsun sonuçta bir yarar ortaya ç kacak ve bir
görevi yerine getirmi olacakt r. =nsan, görevini yüreklilik, atakl k, ve do!rulukla,
namusluca yaparsa elinden geleni yapm olur. Ayn zamanda bu görevi, ötekilere kar
k skançl k ve çekemezli!e dü meden yapmal d r.
Yolunda yaln z olmayacaks n; orada ayn ere!e (hedefe) varmak isteyen
ba kalar yla birlikte yürüyeceksin. Bu ya am yar nda, ba kalar yetenekleri dolay s yla sizi
geçebilirler. Bir ba ar , elinizden kaçabilir. Bundan dolay onlara k zmay n z ve elinizden
geleni yapm san z kendi kendinize de k zmay n z. Gerçekte önemli olan çabad r. =nsan n
elinde olan ve onu mutlu eden yaln z çabas d r.