Professional Documents
Culture Documents
Ege kıyıları, İstanbul; Yunan Adası, şu anki İtalya ve Sicilya adasında uygarlık
kurmuşlardır. Bu Uygarlık Sistemi Polis devlet şeklinde yönetilirdi. (Buna kent devleti de
denir. ) Fakat Doğudan ayırmak için Polis devleti denmiştir. Burjuvazi gelişmemiş, tüccar
sınıf olmamasına rağmen demokrasi ilerlemiştir.
Yurttaşlar (Politeia)
Yabancılar (Metek)
Köleler
Yurttaşlar
Özgürdürler. Polisin içinde yaşayan halktır. Silah sahibi erkeklere yurttaş denirdi.
Demokrasiye, siyasal yaşama katılabilen tek sınıftır. Yurttaşlarda ikiye bölünmüştür:
Siyasal yaşama katılanlar, siyasal yaşama katılmayanlar. (Kadınlar asla yurttaş
olamamışlardır.)
Bir tek Sparta’da kadınlar öne çıkmıştır.
Yurttaşlar sanat ve siyasetle uğraşırlardı.
Yabancılar
Ticaret ve zanaatle uğraşmışlardır. Hep gezici olmuşlardır. Yurttaş olmak için çok
girişimde bulunulmuştur ama yasak getirilmiştir.
Köleler
Falanj Düzeni
Askeri yöntem, taktiktir. Derinlemesine ve sıradan oluşan, omuz omuza çarpışılan bir
taktiktir.Yunanlılarda demokrasinin yerleşmesini sağlayan en önemli unsurdur. Çünkü
savaşlarda herkes eşittir. Savaşlarda yan yana, omuz omuza çarpışıldığı için sınıf farklılığının
olmaması gerektiği, siyasal katılıma herkesin katılabileceği bir taktiktir. (Demokrasinin
yeşillendiği düzendir)
Siyasal Gelişmeler
- Krallık
- Azınlık ( Aristoktasi-oligarşi) <= Yönetim Şekilleri
- Demokrasi
Hukuksal Değişiklikler
Demokrasiye geçişin önemli bir nedeni, aristokratların zenginleşmesi ve diğer halkın gittikçe
fakirleşmesidir.
- İyonyalılardan çıkmıştır.
- Madde ile uğraşırlar.
- Olanla ilgilenirler.
İdealist Felsefe
HERAKLEİTOS ( M.Ö.535?-475)
- Marksist görüşün temelini atmıştır.
- Her şeyin kendi zıttını oluşturduğunu savunur. Karşıtların savaşı oluşun zorunlu ve tek
şartıdır. Eğer karşıtlıklar arasındaki savaş olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Kozmos
karşıtlıkların savaşının meydana getirdiği bir uyum harmonia dır:
- Aslında hem maddeci, hem idealisttir. Elitist bir düşünürdür. (Kaliteli insanlar
yönetir.)
Poseidon = > Deniz Tanrısı
PHYTAGORAS (PİSAGOR) (M.Ö.580- 500)
- Sayıların babası olarak bilinir.
- ‘’Varlıkların nedeni sayılardır.’’
- Madde dışında başka şeylere inanmıştır.
- ‘’Akıllılar iktidarda, yürekliler savaş işlerinde kullanılmalıdır’’ der.
ELEA OKULU
- Kurucusu Antik Yunan felsefesinde rasyonalizm geleneğinin ilk doğa filozoflarından
Parmenides’(M.Ö.600 ?- M.Ö.500?) tir.
- Parmenides’e göre evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik yani varlık, mutlak
anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez,o ezeli ve ebedidir,
onda hareket ve değişme yoktur.
- Elea okulu ilk felsefe okullarından birisidir.
- Varlık, varoluş, yanılsama, birlik gibi kavramlarla felsefi tezlerini yürütmüş, mantık
ve diyalektik aracılığıyla, varlığın birliği ve bölünemezliği, değişme ve hareketin
olanakızlığını kanıtlama yoluna gitmişler, ilk önemli rasyonalist düşünürlerden
olmuşlardır.
- Parmanides’e göre ‘’Varlık vardır ve yokluk yoktur’’, tek gerçek sonsuz ve bölünmez
olan ‘’Bir’’dir.
- Mantık ve diyalektik aracılığıyla Zenon evrenin madde ile dolu olduğunu ve hareketin
olanaksız olduğunu kanıtlamakta zeki yollara başvurur.
- Temel düşünce dokunarak, duyularla edinilen bilgi bilgi değildir. Bilgi uzaktadır.
- Bilgili kişi
- Siyasal yaşam öğretmeni
- Retorik ustası
- Safsatacı kişi (karnından konuşan) => Sofist lakapları
BİRİNCİ KUŞAK SOFİSTLER (Protagras, Prodikos, Gorgias, Hippias)
Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi
olarak da adlandırılmaktadır.
2 temel yaklaşım vardır: Tikelden tümele ( tümevarım), Tümelden tikele (tümdengelim)
(Sokrates filozof kelimesini kendisine yakıştırmıştır)
‘’Bir şey biliyorsam hiçbir şey bilmediğimdir.’’ Sokrates
TÜMEVARIM
Tümevarım, tümdengelimin aksine, özel bir önermeden genel bir önermeye gidişi sağlayan
düşünce biçimidir.
Örneğin; uçurumdan düşen öldü. Uçurumdan düşen son koyun da öldü. O halde uçurumdan
düşen koyun ölür. Tümevarım ilkesine göre tüm koyunların öldüğü şöyle ispatlanır: p(1); ilk
koyun kesin öldü, p(k);k numaralı koyunun ölmüş olduğu varsayılır, p(k + 1); k numaralı
koyundan bir sonra gelen k + 1 numaralı koyunun öldüğü ispat edilirse tüm koyunların öldüğü
ispat edilmiş olur.
Örn: “Gözlediğim bütün kargalar siyahtı. O halde bütün kargalar siyahtır “ çıkarımı,
tümevarım şeklinde bir çıkarmadır. Özel gözlemlerden genel bir sonuca ulaşılmıştır.
Francis Bacon, bilimsel araştırma yönteminin felsefesel içeriğini saptayarak tümevarımı şöyle
tanımlamıştır: “bilmek için sınamak, gözlemlemek, olayları çözümlemek ve sonra ayrı
olaylardan genellemeler yapmak ve sonuçlar çıkarma yöntemi” .
Tümevarım yöntemi , bilimsel önemini 17. ve 18. yüzyıllarda kazanmış ve Francis Bacon,
Galile , Newton ve John Stuart Mill’in katkılarıyla bir hayli gelişmiştir. Bugün iki türlü
tümevarım ayırt edilmektedir: Bir sınıfa giren bütün öğelerin incelenmesi sonucu olan tam
tümevarım, bütün öğelerin incelenemeyeceği durumlarda zorunlu olarak başvurulan ve çok
sayıda öğenin incelenmesiyle yetinen eksik tümevarım. Eksik tümevarımlarda varılan sonuç
belkili bir sonuçtur. Örneğin birçok kedinin kuyruklu olduğuna bakarak bütün kedilerin
kuyruklu olduğu yolunda tümevarımsal bir sonuç çıkarırız, ne var ki Man adalarında yaşayan
kediler kuyruksuzdur. Bu yüzden “bütün kediler kuyrukludur” dememiz daha doğru olurdu.
TÜMDENGELİM
Tümelden tikeli ve genelden özeli çıkaran uslamlama yöntemi... Tümdengelim, doğru olan ya
da doğru olduğu sanılan önermelerden zorunlu olarak çıkan yeni önermeler türetir. Öncüller
doğruysa sonuç da mantıksal bir zorunlulukla doğrudur. “Örneğin: insan ölümlüdür, Ahmet
insandır öyleyse Ahmet de ölümlüdür” tasımı, tümden gelen bir tasımdır. Bütün insanların
ölümlü oldukları doğruysa Ahmet de bir insan olduğuna göre Ahmet’in de ölümlü olması
zorunludur, başka türlü olamaz.
Tümdengelim ve tümevarım yöntemleri, tümelle tikel (genelle özel) arasında sıkı bir ilişki
gören ve bu ilişkiyi en doğru şekilde ortaya koymanın yollarını araştıran Aristoteles’in
buluşudur. Genelden özele inen tümdengelim yöntemiyle özelden genele çıkan tümevarım
yöntemi 17. yüzyıldan itibaren bir hayli gelişmiştir. Özellikle bu iki yöntem arasındaki
bağlılık, ikisinin birlikte kullanılması diyalektik mantıkta gerçekleşmiştir.
- Bu yöntemler diyalogla veya diyalektikle kullanılır.
AHLAK KURAMI
- Büyük okul (Akademia): Akademia, bir terim olarak milattan önce 387 yılında Platon
tarafından bir felsefe okulunun ismi olarak kullanılmıştır. Bu terim, günümüzdeki
"üniversite" kavramını oluşturan bileşenlerden birisi olan "akademi" terimine öncülük ve
işaret etmektedir.
- Küçük okullar
- Elis => Eretria
- Megara okulu:Sokratesçi filozof Eukleides'in kurucusu olduğu felsefe okuludur.
Sofistik düşüncedeki eristik yaklaşımını geliştirmişlerdir. "Bir olan iyidir", temelinde
bir ahlak felsefesi biçimlendirmişlerdir. İlginç paradoksal düşünüşü devam ettirmişler
ve diyalektiği olumsuz anlamda kullanmışlardır.
- Kyreneler : Kurucusu Kyreneli Aristippos’tur. Kozmopolittirler. Anarşizmin
öncülerindendirler. Din ve tanrı inancı yoktur.
- Kynikler: Kynikler Okulunun kurucusu Atinalı Antisthenes’tir. Kyon Yunanca’da
köpek demektir, Kynik köpek gibi olan. Bunlar hiç bir töreye, hiç bir nezaket kuralına
saygı göstermedikleri, pek partal, yoksul bir hayat sürdüklerinden, bütün uygarlık
değerlerine saldırıp bunları hor gördüklerinden kendilerine kynik adı verilmiştir ve
kendileri zaman içerisinde bu adı kabullenmişlerdir.
Çok önemli bir Antik/Klasik Yunan filozofu olduğu gibi, matematikçi, felsefi diyaloglar
yazarı ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin
kurucusuydu da. Bu akademi aynı zamanda günümüzdeki Modern üniversite oluşumunun
başlangıcı olarak kabul edilir.
Düşünce tarihinin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu olan Yunanlı filozof.
Devleti yücelten bir düşünürdür.
‘’ Ya krallar filozof olacak, Ya filozoflar kral’’ Platon.
Siyasal elitizmin babası olarak kabul edilmiştir.
Platon ampirist değildir.
Eserleri: Devlet (Politeia), Sokratesin savunması, Devlet Adamı (Politicos), Yasalar (Nonoi),
Parmanidesi Sophites,
Okulları: Platon Akademia, Sokrates Lykleon, Epikürcü okul, Stoacı okul.
Bunları kabul ettirmek için 3 cevher mitosunu uydurmuştur. Bu yalanın toplumun yararına
olduğunu söyler. Tanrı yarattıklarında mayamıza katılan maden(altın, gümüş, demir)
değerine göre sınıflandırılır:
- Bu mitos kabul edilmiştir. Bazen altın mayalı aileden, demir mayalı bir çocuk
doğabilir. Sınıflar arasında geçiş vardır. Bu da Platon’un tezinin emniyetidir.
Platon koruyucular sınıfına çok önem verir. Çünkü koruyucular 50 yaşından sonra
yönetici olurlar. 50 yaşına kadar her türlü zihinsel ve bedensel eğitimden geçmiştir. Bu
eğitim güdümlü ve ideolojiktir. Eğitim tek tip olmalıdır. Çeşitliliğin kafa karıştıracağına
inanırlar. Kadın-erkek eşitliğine inanırlar. (kadınlar yönetici olabilirler.)
Koruyucularda özel mülk yoktur. Her şey ortaktır. Yöneticilerin verdikleriyle yetinirler.
Aile diye bir kavram yoktur. Koruyucu sadece korumakla görevlidir. Başka hiçbir şey
yapamazlar. 50 yaşından sonra yönetici olurlar.
Sınıfsal ayrım yönünden benzerlik yoktur. Platon devlet oluşturmaya çalışmıştır, Marks
ise devleti yok etmeye çalışmıştır. Platon sınıf ayrımı yapmıştır, Marks’ta ise sınıf ayrımı
yoktur. Ama ortak mülkiyet anlayışı biraz benzemektedir. Marks’ta her şey, herkes ortak
ve eşittir. Platon’un koruyucular ve üreticiler sınıfı sefil hayatı yaşarken, Marks’ta herkes
bolluk içinde yaşar.
Aristokrasi kalıtımla geçer. Fakat altın ve gümüşle doğmuş olsa bile eğitime tabi tutulması
gerekir. Platon’da; sınıflar arası geçiş vardır. Koruyularda sefillik vardır fakat
Aristokratlar bolluk içinde yaşarlar. O yüzden ideal devlet bir Aristokrasi değildir. Bu
ideal devlet meritokrasidir. Meritokrasi yönetim erkinin, yetenek ve kişilerin bireysel
üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir.Kayırma yoktur. Bu yönetim
şeklinde idare erki, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır.
Bu ideal devlet otoriter ve totaliterdir. Fakat bu devlet sadece kurgudan ibarettir.
Platon’un ikinci eserinde yani ikinci devleti bir tepe üzerinde kurulacak ve surlar
olmayacaktır. Denizden 12-14 km uzakta olacaktır. Yurttaşlar, yabancılar ve köleler
ayrımı vardır. Aile ve özel mülkiyet olacaktır. Tek eşli sürekli evlilikler öngörmüştür.
Karma anayasa modeli (aristokrasi, monarşi) kullanılmıştır. En önemli kurul gece
kuruludur. Her şeyin kararını bu konsey vermektedir. Felsefe ve dili iyi bilen insanlar gece
konseyindedir.
ARİSTOTELES (M.Ö.384-322)
Antik Yunanlı filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır.
Epistemolojisi
Bilgiyi başka bir dünyada aramanın gereksiz olduğuna inanır. Gerçek bilginin dünyada
olduğuna inanır. Madde (tikel), form(temel)dir.
Nerde madde varsa onun formu vardır. O form maddenin içindedir. Düşünce fikrini nesne
ile düşünerek maddeye dönüştürüyor. Platon’un söylediğinin tam tersidir.
Tanrı ve akılı salt form olarak nitelendirir. Evrenin canlı ve cansız maddelerden
oluştuğunu düşünür. Evrenin oluşumunu tanrıya bağlar.
Siyasal düşünceleri
EPİKÜRÜSÇÜ OKUL
3 döneme ayrılır.
a) Eski Stoa ( M.Ö.III.Yüzyıl)
b) Orta Stoa (M.Ö.II ve I.yy.)
c) Yeni Stoa veya Roma Stoası (Senica Epiktetos, Marcus Aurelius)
ROMA
Siyasal Düşüncesi
Siyasal düşünce çok yoktur. Felsefe yapma kabiliyetleri yoktur. Roma asker millettir. Salt
eylem pratik yaşamdır. Hukuk açısından çok gelişmiştir. Roma Hukuku Hukuk fakültelerinde
hala okutulmaktadır. Savaşa çok yatkın oldukları için (fethe çok yakın oldukları için), alınan
topraklardaki düzeni çok geliştirmişlerdir. Yunan felsefe eserlerini Latince’ye çevirmişlerdir.
KRALLIK
Romulus ile başlar. Ama net değildir. Efsanedir. Kabileler federasyonu şeklinde
oluşmuşlardır.
- Cumhuriyet yurttaşı, demokrasi bireyi ele alır.
CUMHURİYET(RESPUBLİCA)
Halka ait olan rejimdir. Küçük bir azınlık. Oligarşiktir. Demokrat değildirler. Plebler belli
bir dönemden sonra Cumhuriyetle birlikte yurttaş olmaya başlamışlardır. Ve bunlarla
birlikte OPTIMATES (varlıklı zenginleşmiş plebler )(POPULARES=> aç kalmış plebler)
sınıfları ortaya çıkmıştır. Üzüm ve zeytin en önemli ürünüdür. Çiftlikler çıkmıştır. Burada
göçlere sebep olmuştur. Böylece ezilen halk Roma’ya toplanır. Buna Proleteri denir.
Siyasal düşünce yoktur.
- Savaşmaları, başka işlerle uğraşmamışlardır. Felsefe ile uğraşmamışlardır.
- Yunan Polisleri gibi bir rejimden diğerine koşmamışlar aksine hep aynı rejimde
kalmışlardır.
- İki önemli düşünürleri vardır:Polybios (M.Ö.200-120)
İstoria(tarihler) adlı eseri vardır. Karma yönetimi savunmuştur. Cumhuriyet rejimini
savunmuştur. Oklokrasiyi yani ayak takımının tarihe kazandırmıştır. (Oklokrasi;
J.J.Rousseau’nun deyimiyle demokrasinin yozlaşmış halidir. Mafyanın iktidarda olduğu bir
yönetim şeklidir.) Dini önemli bulur. (Dini sosyal bir haç olarak görür.) (Düzenin üstü olarak
algılamıştır.)
Nüfusun sürekli artışı önemli bir sorun teşkil etmiştir. Göçler Roma Hukuku’nu anlamamış ve
düzen bozulmuştur. (Gladyatör – Spartaküs) Sınıf çatışmaları artmıştır. M.Ö.27 yılında
Octavianus, Augustus adını alarak imparator olmuştur.
Çiçero (M.Ö.106-43) Cumhuriyeti sürdürmek istemiştir. 3 eseri vardır: De Republica (Devlet
Üzerine), De Legibus (Yasalar Üzerine), De Officius ( Halk Üzerine).
Cumhuriyeti savunmuştur. Devletçidir. Karma Anayasacıdır. Son dönemlerde; I.Yurttaşların
yönetimini, monarşiyi savunmuştur.
Mesih => Khristos (Yunanca)
İmparatorluk Döneminde ise 200 yıllık barış dönemi (Pax Romana) yaşanmıştır. Cumhuriyet
belli bir süre devam etmiştir. Tiarşiden diarşiye geçiş vardır. (Cumhuriyetten imparatorluğa)
Pax Romana (M.Ö. 27-M.S. 180), Latince "Roma Barışı" anlamına gelir. Roma
İmparatorluğunun uzun soluklu barış dönemi için kullanılır. Terim, Roma yönetimi ve Roma
Hukuk Sistemi altında, aralarında kavga eden rakip liderlerin ve eyaletlerin, bazen sert bir
şekilde, barıştırılmasından çıkmıştır. Roma'da "Pax Romana"'yı sağlayan lider Augustus
Caesar'dır. (Ünlü ingiliz tarihçi Arnold Toynbee, bu sözü osmanlı için uyarlayarak "pax
ottomania" demiştir.)
Hristiyanlık siyasal iktidarla hiç ilgilenmemiş Orta Çağ’da ve Feodal rejimde ortak olmuş ve
sonra siyasal iktidarı beyni olmuştur. Sekülarizasyondan sonra kopmuştur. Hristiyanlık ilk din
olarak doğmamıştır. Gelişerek özerk bir dün olmuştur. Tevrattaki yazılanlarla doğmuştur.
Hristiyanlıkta insan günahkar olarak doğar inancıyla feodal rejime örnek olmuştur.
‘’Sezarın hakkını sezara veriniz’’ İsa
- Hristiyanlıkta insanların Tanrı katında eşit olduğuna fakat fani hayatta eşitsiz
olduğuna inanılır. (Stoacı)
- Kadın, erkek eşitsizliği vardır.
- İlk başta pasiftirler, iktidara karışmamışlardır.
- Pavlus en önemli düşünürüdür. Tam anlamıyla itaate önem vermiştir.
- Kilise kendi içinde bir kurum olmuştur.
- Patrislik (kilise babaları öğretisi) düşüncesi yayılmıştır ve iktidara ortak olmaya
başlamışlardır.
- Augustinius (M.S. 354-430) Patrisliktir. Katolik kilisesinin resmi doktrinini çizmiştir.
‘’Tanrı evreni her türlü gözetler, denetler’’
‘’Akıl mutlaka imanın yol göstericiliğine ihtiyaç duyar.’’
- De civitate dei(tanrı devleti) ve de civitate terrena onun 2 eseridir. Bu iki eserini çok
savunmamıştır. Tanrı merkezli dünyayı savunmuştur.
- Kilise özerkliğini artıran Gelasius akımıdır.
I.GELASİUS (PAPA) (492-496)
Auctoritos => iktidarın ilkesi (iktidarın meşruiyeti)
Potestas(hükümet) => iktidarın kullanımı (çıplak güç)
Bu iki kavram siyasal düşünürlerin temel kavramlarıdır. Halkın egemenliğinden söz
edilemez. Meşruiyetin kaynağını ilahi güce bağlamıştır. Bu çok önemlidir.İktidarı
kullanabilir fakat iktidar bitince güç kalmaz. Yani Auctoritos olmazsa Potestas olmaz.
Böylece devlet karşısında kilisenin daha güçlü olduğunu savunmuş ve kabul ettirmiştir.
Bu akıma Skolastik Görüş ( düşünme, sana söyleneni yap ) denir.
SKOLASTİK GÖRÜŞ
- Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden
gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir
- Skolastik görüş kilisenin dar görüşüdür. ‘’Anlamak için inanıyorum’’ temel mantık
budur.
- Skolastik düşünce; inanç ile bilgiyi uzlaştırmaktır diyebiliriz.
- Ortaçağ felsefesinin geniş bir bölümünü oluşturan bu Hıristiyan felsefesi, Hıristiyan
temeli üzerinde bir yaşam ve dünya kuramı oluşturacaktır. Bu hizmeti
gerçekleştirenler Okulcular (school-men) olarak adlandırılmış ve onların dizgelerine
Skolastik felsefe adı verilmiştir.
Ortaçağ’da egemenlik yoktur. Ortaçağ’da Krallık vardır. Kralda sadece ‘’Potestas’’ vardır.
Kral meşruiyetini tanrıdan (kiliseden) alır. Potestas kralın elinde, Auctoritas kilisenin
elindedir. Fakat hiçbir zaman birleşme olmamıştır. Oysaki siyasal iktidarın egemen
olabilmesi için bunların birleşmesi gerekmektedir. Bu konular hakkında üç düşünür
sivrilmiştir: Machiavelli, Bodin, Hobbes. Egemenlik iki olayla birleşir: Bölünmezlik ve
Süreklilik.
Potestas bölünmezlikle ilgilidir. Auctoritas süreklilikle ilgilidir ki, kim kral olursa olsun,
egemenliğin sürekliliği gerekmektedir. Machiavelli, potestası ve auctoritası krala
vermiştir. Çıplak güç hakkını kullanabilme hakkına sahip olduğunu belirtir. Fakat bunu
yaparken sürekliliği katamamıştır. Kral öldüğünde, egemenlikte biter. Bodin,
Machiavelli’nin iki ilkesini kabul etmiştir ve sürekliliği de katmıştır. Anlayışı sürekliliğin
üzerine oturtur. Eksikliği vardır, meşruiyeti tanrısal iradeye bağlamaya çalışmıştır.Fakat
bu modern devlet anlayışına terstir. Hobbes, modern devletin kurucusudur. Egemenlik
modern anlamda gelişmiştir.(Toplum Sözleşmesi Kuramı) Siyasal iktidarın, kralın
laikleştiğini savunduğu için modern devletin savunucusudur.
Ortaçağ’ın sonlarıyla egemenlik başlamıştır. Ortaçağ’ın belirli bir tarihi yoktur ama ‘’476
ile Rönesansa kadar yaşanmıştır. Bazılarına göre Batı Roma yıkılışından, Doğu Romanın
yıkılışına kadar olan dönemdir. Ortaçağ’ın üç temel özü vardır:
1. Ekonomik düzey, Feodalite
2. Siyasal Düzey merkezi iktidar yoktur.
Kral var fakat hakimiyet çok yoktur. Derebeylikler olduğu için hakimiyet yoktur. Kral
egemen değildir. Kilisede bir dönemden sonra Kralların bile üzerine çıktığı zamanlar
olmuştur.
3. Kültürel boyut Hristiyanlıktır.
Bu boyut sonradan siyasal boyut kazanmıştır. Toplumsal yaşamda, kültürel alanda başka
bir boyut yoktur. Her şey dine ve kiliseye bağlıdır.
Avrupa bu döneme şöyle girmiştir: Uygarlık ve savaş sanatından sonra, karanlık çağa
girmiş, gerilemiştir fakat bir çok şey üretilmiştir Ortaçağ’da. Üç ana nedenden dolayı;
Feodal döneme girilmiştir:
a) Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması
Krallıkların ortaya çıkması, derebeylerin ortaya çıkması
b) Kavimler Göçü (Nüfus hareketleri, devamlı göçler)
Uygar toplumların ortaya çıkış nedeni göçebe toplumların yerleşik toplumları tehdit
etmesidir. İktidarın olmayışıdır.
c) Ticaret merkezlerinin Osmanlıya geçmesidir. (İpek ve Baharat yolu)
Ticaretin ortadan kalkmasıyla; dışarıya kapalı içe dönük yaşam tarzı ile tarıma
dönülmüştür. Bu da feodal sistemin temelidir. Fakat ticaret olmayınca bilgi ve kültür
alışverişi kalkmıştır. İnsanlar bilim üretememişlerdir. Çöküş sürecini başlatmışlardır.
MANOR ÖRGÜTLENMESİ
Bu örgütlenmenin temelini oluşturan Manor esasında bir köydür ama köyden ibaret
değildir. Bu özel bir şekilde örgütlenmiş bir köydür ve tepesinde Manor lordu denen bir
senyör oturur. Gerek köylü ailelerinin kendi küçük işletmelerinde elde ettikleri mahsülün
bir kısmı gerekse manor topraklarının ‘’demesne’’(efendi toprağı, hassa çiftlik) diye
adlandırılan bölümü üzerindeki karşılıksız çalışmaları (emek- rant) hep bu efendiye
verilir.
Manor örgütlenmesi her yerde ve bütün Ortaçağ Avrupa’sında aynı özelliklere sahip
olmamıştır. Örneğin genel bir eğilim olarak manor ekonomisinin kendi kendine yeterliliği
hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Perry Anderson’un belirttiğine göre, ‘’tuz,
değirmentaşı ve demir aletler genelde dış kaynaklardan sağlanmıştır’’.
Buna ek olarak küçük kümelenmeler halinde de olsa özgür köylülerin varlığı ve hatta
manor örgütlenmesinin esaslarından en önemlisini oluşturan senyör-serf ilişkisi ile
senyör-vassal ilişkisinin tüm Avrupa’da egemen olmadığı da bilinmektedir. Ayrıca feodal
toplum örgütlenmesinin istikrar kazandığı XI.yüzyıldan itibaren bir yandan köylülerin
piyasaya mal aktarabilecek bir düzeyde üretim yapma imkanı bulmaları diğer yandan
manor düzenini kontrollerinde tutan senyörlerin piyasalarda satılan mallara talep
eğilimlerinin artması manor örgütlenmesini ve bu örgütlenmeye dayanan toplumsal
ilişkileri değiştirmemiştir. Bu değişim ticaretin ve kent yaşamının yeniden canlanmasıyla
sonuçlanan ve beraberinde siyasal düşünce alanında da bir dizi değişikliği getiren bir
süreçtir. Modern topluma geçişin yada ortaçağın sona erişinin başlangıç noktasını
oluşturmaktadır. (Artuklu Üniversitesi – Mardin)
Toprağa bağlı ekonomik sistemin temeli budur. Lord yönetir ve köydür. Köylüler (serfler)
tarımla uğraşırlardı. Köle olarak adlandırılmazlar fakat köle gibi yaşarlar. Lord için
çalışırlar. Derebeylik tarzının yaşandığı dönemdir. Yetkinlik vardır. Ürettiklerini
tüketiyorlar. Fakat hep bu yetkinlik olmamıştır. Feodal dönemin temelidir.
Özgür biri, kendisinden daha güçlü birinin koruması altına girerdi. Eşitsiz güç ilişkisi
vardı. Feodal döneme vassallık olarak ortaya çıkmıştır ve gğçler eşitlenmiştir.
Kraldan sonraki her basamak vassaldır.
‘’Primus İnterpares; eşitler arası birinci’’
Bu basamaklar arasında yapılan sözleşmeye Fief denir. Feodalin kökenini oluşturur.
TOPLUMSAL TABAKA
1. Kentlerin ortaya çıkması, çünkü kırsal yaşamdan kentsel yaşama geçiş vardır. Ticaret
gelişmiştir. Tarıma dayalı sistem çökmüştür ki, feodal dönemin geçim kaynağıdır.
2. Düşünce alanındaki değişimler, Feodalizme yön veren Hristiyanlığın darbe alması,
dogmatik ilkelerinin sarsılmasıdır. Kiliseye güven azalmıştır.
3. Nüfusun artmış olmasıdır. Kırdan kente doğru göçler yaşanmıştır. Serfler kentlere akın
etmiştir.
4. Fiyat artışlarının sabit gelirlileri zorlamasıdır. Göçlere neden olmuştur. Toprak
düzenini yıkmıştır.
5. Haçlı Seferleri ve Burjuvazi (ticaret) yıkmıştır. Kilisenin gücünü artırmak için
savaşılmıştır. Kilisenin toprak gücü ekonomik güç demektir. Fakat kilise 10.yy’a
kadar güçsüzdür. (Osmanlıda Burjuvazi kendiliğinden değil zorla oluşmuştur)
Kilise 10.yy’dan sonra güçlenmiştir. Her sefer Ticareti ve Bilimi artırmıştır. Oysaki o
dönemde Avrupa sefalet içindeydi. Bu seferlerle ticaret Avrupa’ya kaymıştır ve bu da
ortaya Burjuvaziyi çıkarmıştır. Bu da feodaliteyi yıkmaya en büyük sorundur.
(Bankacılığın gelişmesi istenmiştir. Güçlü bir iktidar istemiştir. ) Ticaretin
gelişmesini, kiliseden verginin ortadan kaldırılmasını istemiştir. Böylece burjuvalar
krallara yardım etmişlerdir. Paralı askerler yetiştirmişlerdir. Krallar ile Kilise
arasındaki savaşlarla (100 Yıl Savaşları) krallar üstün gelmiş ve güçlü bir iktidar
ortaya çıkmıştır. (Monarşi) Kentler ortaya çıktıkça feodal beyleride kentlere
eklenmiştir. (Burjuvazi bir dönem sonra kralları da protesto etmiştir. 1789 Fransız
İhtilali)
10.yy’dan sonra kilise en büyük güç haline gelmiştir.10.yy’dan sonra iki kılıç
kuramıyla (deaux glavies) meydana gelmiştir. Feodal dönemde kilise ile dünyevi
iktidar arasında yeni tür bir ilişkinin belirlenmesi gerekmiş, bunu sağlamak için ‘’iki
kılıç kuramı’’ ortaya atılmış, böylece iki kılıç kuramı, Gelasius’un öğretisinin yerini
almıştır. İki kılıç kuramı kiliseye, ‘’Hem dünya işlerini idare etme, düzeni ve adaleti
sağlama hem de ruhsal alanı yönetme güçlerini elinde bulundurduğunu , ama dünya
işlerini idare etmeye yarayan maddi kılıcı kralların eline verdiğini, kralların bu kılıcı
Kilise’nin buyruklarına uygun olarak kullanmak zorunda olduklarını ileri sürme
olanağı vermiştir’’. İki kılıç kuramı Aquinumlu Thomas ile yeni bir şekil alır. Thomas
iki kılıç kuramını ve bu kuram doğrultusunda geliştirilen kilisenin tüm iktidarların
nihai sahibi olduğu iddiası reddeder. Ona göre kilise ve siyasi iktidar-devlet – iki ayrı
ve özerk alana sahiptir ve Tanrısal yasa ile dünyevi yasa birbirinden ayrıdır. Devlet
canlı bir organizma olarak, onu oluşturan hücrelerin iyiliği için çalışmalıdır.
Thomas’ın ileri sürdüğü bu fikirler esasında İmparatorluk da yavaş yavaş bağımsız,
ulusal krallıklar haline gelmeye başlamıştır. Bu krallıkların ulus devletlere dönüşmesi
için çok sonralarını, Fransız devrimini beklemek gerekecektir. (Ankara Üniversitesi)
Maddi kılıç manevi kılıçtır. Maddi kılıç kralın destekçisi, manevi kılıç kilisenin
destekçisidir. Ki bu iki kılıç 10.yy’dan sonra kilisenin eline geçmiştir ve böylece kilise
siyasal iktidarın sahibi olmuştur.
KAVRAMLAR
États généraux
Genel Meclis Fransa'da Fransız Devrimi'nden önceki dönemde görev yapmış bir
parlamentoydu. Fransa'da Ancien Régime (Eski Düzen) adı verilen Fransız monarşisi toplumu
üç ana kesime ayırmıştı: Birinci kesim din adamları, ikinci kesim soylular, Üçüncü kesim ise
halkın diğer bölümlerinden oluşuyordu. 1302 yılında ilk defa olarak kral toplumun üç
kesiminin birlikte temsil edildiği bir parlamentoya izin verdi. Bu meclis toplumun bütün
kesimlerini içerdiği için Genel Meclis anlamında États généraux olarak anılır. (vikipedi)
Katmanlar meclisi. 11.yy’dan itibaren kralların devlet işlerini danışmak için kurdukları
sınıflardır. Çalışanların yeri yoktur. Fransız İhtilali’nin sebebiyetçisi bu sınıftır. Batı
feodalitesinde bile monarşide faaliyete geçmişlerdir.
Serfler
Doğu Feodalizmi
Doğu feodalizminde toprak sahibi olan kişi devlet memuru gibi hareket etmiştir fakat Batı
Feodalizminde toprak sahipleri rahattı. İkisindede topraklar eşit paylaştırılmıştır. Osmanlıda
da ayanlar vardı. Ki bu da Osmanlıda yapılan anlaşma ile ayanlar daha da güçleniyorlardı ve
bununla birlikte Osmanlıda insanlar serfler gibi yaşamaya başlamışlardır. Osmanlıda yarı
feodalite vardı. Tamamıyle feodaliteye geçilmemiştir, çünkü din adamları karışmamışlardır.