Professional Documents
Culture Documents
AYDINLIK
Gökcan Şahin
YAZAR
Gökcan Şahin
EDİTÖR
Ozancan Demirışık
KAPAK TASARIMI
İlkay Kalkan
YAYIN TARİHİ
Şubat 2009
çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.
İÇİNDEKİLER:
Önsöz ……………………..5
Tuzak …………………….70
Takipçi …………………...78
Ro ……………………….137
***
6
Gökcan Şahin
***
7
TEKRAR VE TEKRAR
1
Hafta içi olduğu halde o gün işe gitmeyen Kemal Güven sabahtan
beri boş boş oturuyor, sıkıntıdan patlıyordu. Önceki hafta sonu özel bir
durum nedeniyle işe gitmesi gerekmiş, izni hafta içine kalmıştı. O da o
gün yapmaya karar vermişti iznini. Ama bu kadar sıkıcı olacağını tahmin
etmemişti. Karısı ev hanımı olduğundan tüm gün evdeydi ama ev işlerini
yapmaktan başka bir şey yapmıyordu ki.
Bari biraz haberlere göz atayım diye düşünüp televizyonu açtı. Ana
haber saatine daha çok vardı ama elbet bir haber kanalından öğrenirdi o
gün neler olduğunu. Daha televizyonun ilk elektriklenmesi gitmeden ev
telefonu iki kere çaldı. Orta yaşlı adam televizyonun karşısından kalkıp
telefonu açtı.
“Alo, buyurun.”
“Kemal Güven siz misiniz?”
“Evet, benim.”
“Şey… Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama… Size kötü bir
haber vermek zorundayım.”
“Ne oldu?”
“Ben Küçükçekmece polis karakolundan arıyorum. Oğlunuz…
Oğlunuz Kerem bir kaza geçirdi ve…”
Kemal Güven ‘kaza’ ve ‘Kerem’ sözcüklerini bir arada duyunca
şok olmuştu.
Karanlık ve Aydınlık
10
Gökcan Şahin
“Off ya, yine mi! Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirim? Üçüncü kez
oluyor bu. Babam yine köpürecek,” diye düşünüyordu genç adam.
Şirinevler otobüs durağındaydı. Başı avuçlarının arasında dudaklarını
11
Karanlık ve Aydınlık
12
Gökcan Şahin
13
Karanlık ve Aydınlık
14
Gökcan Şahin
15
Karanlık ve Aydınlık
Taksici sözünü bitiremeden pek çok şey bir anda oldu. Taksinin
birkaç saniye durmasını fırsat bilen Kerem kapıyı açıp indi. Annesi bunu
hissetmiş gibi bir anda ona döndü ve oğluna doğru çığlıklar atarak koştu.
Kocası da bir an sonra peşinden gitti. Bu sırada, bu trafikte hızla yol
alabildiği için oldukça mutlu olan bir motosikletli tam gaz kaza bölgesine
geliyordu. Taksiyle devrilmiş otobüsün arasındaki boşluktan da rahatça
geçeceğini düşünüp hızını azaltmadı. Taksinin açılan kapısını ve hızla
yola atlayan kadını gördüğündeyse artık çok geçti. Frene bile basamadan
kadına çarptı.
Kadın metrelerce öteye savruldu; ama motosiklet duramamış,
sadece yön değiştirmişti. Sıradaki kurbanı ise kadının peşinden koşan
beyaz gömlekli bir adamdı. Yani Kerem’in babası Kemal… Motosiklet
adamı altına aldı ve metrelerce sürükledi. Ardından taklalar attı ve yol
kenarındaki bariyerlere çarpıp durdu. Motosikletteki adam ise Kemal’e
çarptığı sırada yola fırlamıştı ve asfaltın üstünde hareketsiz yatıyordu.
Sessizlik.
Şok.
Karanlık.
Yine sesler… Ambulans sesleri mi? Hayır, başka bir ses. Tanıdık
bir ses; ama ne? Tüm görüş alanını kaplayan kırmızı bir ışık. Sonra etraf
kararıyor. Hayır hayır, aydınlanıyor. Ses daha da artıyor. Sürekli tekrar
16
Gökcan Şahin
eden melodik bir ses. Alarm. Evet, alarm sesi. Yatağın başucunda duran
saatin alarm sesi.
Hava aydınlık, saat sabahın yedisi. Kerem ter içinde doğrulmayı
başarıyor. Her şeyin bir rüya veya kâbus olduğunu anlaması uzun
sürmüyor. Daha önce böylesine gerçekçi bir rüya görmemişti.
Saatin alarmını kapatırken yoğun bir deja vu hissine kapıldı
Kerem. O anı sanki daha önce de yaşamıştı. Bazen bu hisse kapılırdı; ama
hiç bu kadar yoğun olduğunu hatırlamıyordu.
Mutfaktan annesinin seslendiğini duydu: “Kereeem, hadi gel,
kahvaltı hazır.”
Annesinin sakin sesini duyunca derin bir oh çekti. Rüyası o kadar
gerçekçiydi ki annesinin sesini bir daha duymayacağını sanmıştı.
Deja vu hissi hâlâ sürüyordu. Yataktan kalkıp, elini yüzünü
yıkarken ve kahvaltısını yaparken de devam etti. Babası kahvaltıda yoktu.
“Anne, babam bugün işe gitmiyor mu?”
“Bugün izinli, dün söylemişti ya.”
Rüyasında da babası evdeydi. Deja vu hissi artık bir panik atak
hissi uyandıracak kadar yoğundu. Kalbi güm güm atıyordu. Aklına
korkunç bir düşünce geldi. “Ya o rüya bir uyarıysa? Ya tüm olanlar
bugün yaşanacaksa ve bana bunu engelleme şansı verilmişse? Allah
kahretsin, rüyanın ayrıntılarını unutmaya başladım bile. Böyle giderse
birkaç saat sonra her şeyi unutacağım ve sadece olaylar geliştikçe
önceden yaşamışım gibi hissetmekten başka bir şey yapamayacağım.
Belki de rüyam buralardan başlamıştı ama hiç hatırlamıyorum. Okul
çıkışından öncesi tamamen yok olmuş bile. Ne yapacağım peki? Nasıl
engelleyeceğim olayları?”
17
Karanlık ve Aydınlık
18
Gökcan Şahin
olduğuna inanmış, hatta okula gitmediği için pişman olmuştu. Ama şimdi
bu haberi görünce şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı.
Annesiyle babası balkonda çay içmekle meşguldüler. Acaba gidip
her şeyi onlara anlatsa mıydı? Hayır, olmazdı. Đnanmazlardı zaten.
Kerem annesiyle babasının yaşıyor olduklarından emindi ama
içindeki son şüphe kırıntılarını da gidermek için balkona, onların yanına
gitmek ve ikisini de kanlı canlı görmek istedi. Tam balkonun kapısından
girecekken annesi çıktı ve Kerem’in ödünü kopardı. Babası da
ayaklanmıştı.
“Nereye gidiyorsunuz?” diye sordu Kerem.
“Cem beylere gidelim dedik babanla, uzun zamandır
uğramıyorduk. Gelmek istersen gidelim beraber,” dedi annesi.
“Yok anne ya. Ne yapacağım ben orada? Siz gidin.”
“Peki, biz sen yatana kadar geliriz. Buzdolabında yemek var.”
“Tamam anne. Yine yarım saat öğüt vermeye kalkma.”
“Peki, tamam.”
Cem, Kerem’in babasının eski bir dostuydu. Uzun zamandır
görüşmemişlerdi ve Kerem de bu yüzden durumu yadırgamamıştı.
Annesiyle babası evden çıktıklarında tekrar televizyonun karşısına geçti.
Patlamayla ilgili son dakika haberleri bitmişti. Yalnızca birkaç haber
kanalında gösteriyorlardı. Kerem, sevdiği bir dizinin tekrarının
yayınlandığı kanala geçti.
Saat 17.20’yi gösterdiği sırada Kerem’in içini bir huzursuzluk
kapladı. Gitti, buzdolabından bir bardak portakal suyu aldı. Yeniden
televizyonun karşısına geçti. Dizisi reklama girmişti. Kanalları şöyle bir
dolaşmaya başladı. Haber kanallarının birinde yine son dakika yazıyordu.
19
Karanlık ve Aydınlık
20
Gökcan Şahin
21
Karanlık ve Aydınlık
22
Gökcan Şahin
23
Karanlık ve Aydınlık
24
Gökcan Şahin
sırada yaşadığı gibi. Cehennem kısır döngüydü. Yakıp bitiren bir kısır
döngü…
“Aynen öyle,” dedi kadın düşüncelerini okumuş gibi. Gibisi de
yoktu, düpedüz okumuştu işte.
“Ama…”
“Günahın azmış evlat, şimdi olman gereken yere gidiyorsun.”
“Ben o patlamada mı öldüm?”
“Evet. Ben aslında hiç yoktum. Sen de bana yer vermedin. Bunlar
sadece yanılsamalardı. Cehennem yanılsamaları.”
“Cehennem yanılsamaları…” diye fısıltıyla tekrar etti Kerem.
Demek bütün o tekrar tekrar uyanmalar bu nedenleydi. Annesine ve
babasına çok bağlı olduğu için Kerem’in canını en iyi yakacak şey
annesiyle babasının ölmesini tekrar tekrar yaşamaktı.
Yaşlı kadın ortadan kayboldu. Etraftaki apartmanlar solmaya, yok
olmaya başladı. Dünya gerçekliğini yitirdi. Her yer bembeyaz bir sisle
kaplandı. Kerem iliklerinde huzur ve sevgiyi hissetti. Gözlerini kapadı.
Artık ayaklarının altında toprak yoktu. Gökyüzünde süzülüyordu Kerem.
Sonsuz huzura doğru yola çıkmıştı.
25
Karanlık ve Aydınlık
26
KALE DİREĞİ
Karanlık ve Aydınlık
28
Gökcan Şahin
29
Karanlık ve Aydınlık
***
30
Gökcan Şahin
31
Karanlık ve Aydınlık
32
Gökcan Şahin
***
33
Karanlık ve Aydınlık
grupla ilgisi yoktu. Annemden duyduğuma göre Vural o gün yeni bir
bisiklet almış, sokakta biraz sürmüş, sonra annesine daha rahat sürmek
için okul bahçesine gideceğini söylemiş. O sırada saat öğlen on iki
civarıymış. Çocuktan bir daha haber alamamışlar. Öğle saatlerinde hava
çok sıcak olduğu için okul bahçesi bomboş olduğundan çocuğu okulda
gören kimse olmamış. Vural’ın annesinin çocuğunun kaybolmasına nasıl
üzüldüğünü biliyorum. Annemle yine sokakta konuşurken gözlerinden
nasıl yaşlar boşaldığına tanık oldum. Annem bir gün aynı acıyı kendisinin
de çekeceğini bilmeden kadını teselli etmeye çalışıyordu.
Đkinci kaybolma olayı ilkinden on gün sonra oldu. Polisler Vural’ı
arama çalışmalarına son vermek üzereyken bir kez daha başlamak
zorunda kaldılar. Bu kez kaybolan, iki sokak ötedeki küçük bir marketin
sahibinin kızıydı.
Bunun haberini de annemden aldım. Kaybolan kızın adı
Zehra’ymış. Arkadaşlarıyla okulun yakınında saklambaç oynarken
kaybolmuş. Üstelik saat akşam 21.30’muş. Hava biraz karanlık ve
bulunmak biraz daha zor olduğu için genellikle o saatlerde oynarlarmış.
Arkadaşları onu yarım saat aramışlar ama bulamamışlar. Ailesine haber
vermişler. Kız gece yarısına kadar eve gelmeyince ailesi polise haber
vermiş.
Sonuçta ikisinin de cesetleri bulundu; ama kardeşim mezarında
uyumaya başlamıştı bile.
***
34
Gökcan Şahin
35
Karanlık ve Aydınlık
***
36
Gökcan Şahin
***
37
Karanlık ve Aydınlık
***
38
Gökcan Şahin
39
Karanlık ve Aydınlık
40
Gökcan Şahin
***
41
Karanlık ve Aydınlık
***
42
Gökcan Şahin
***
43
Karanlık ve Aydınlık
***
44
Gökcan Şahin
Sevgili dostum,
Uzun zamandır görüşemiyoruz. Telefonunu da bilmiyorum. Ama
hâlâ aynı adreste oturduğunu bildiğim için sana bu mektupla ulaşmayı
başardım. Ve bu kitabı göndermem gerektiğini düşündüm. Kendim
gelecektim ama şu anda ABD’deyim. Bana ulaşmak istersen telefonum
aşağıda yazılı. Emin ol, Türkiye’ye ayak basar basmaz yanındayım.
Gönderdiğim kitabın 178. sayfasına bakarsan o gün yaşadıklarımız
konusunda bir fikre sahip olabilirsin. Bu kitabı tesadüfen buldum ve o
bölümü okuduğumda şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Sanki bizim
yaşadığımız olayı biliyorlarmış da aynen yazmışlar gibi.
Görüşmek üzere.
Eski dostun Alper
Not kısa ve özdü. Kitabın 178. sayfasına bak ve cevabı bul diyordu
kısaca. Ben de buna uydum ve karton kapaklı kitabın o sayfasını açtım.
Goidler yazıyordu sayfanın başında. Başlık buydu. Altında iki
satırlık bir açıklama bölümü vardı: “Afrika kabilelerinin mitolojilerinde
önemli yer tutan yaratıklardır. Yerliler bu yaratıkları bir tür iblis olarak
görmüşlerdir. Her zaman simsiyah ve yarı şeffaf oldukları için ‘Kara
ruhlar’ olarak da anılırlar.”
Daha belirgin yazılmış bu açıklamanın ardından iki sayfalık bir
makale geliyordu. Tüm yazıyı büyük bir dikkatle okudum ve neyle
karşılaştığımı iyice öğrendim. Bu Goid denen yaratık Cenk’i öldüren
yaratığın ta kendisiydi.
Mitolojiye göre bu yaratıklar fiziksel bir nesneye bağlı olmadan
yaşayamıyorlar. Đnsan veya hayvanların kanındaki özel bir maddeyle
45
Karanlık ve Aydınlık
46
Gökcan Şahin
47
KIZIL GÖZLER
1. BÖLÜM: MEKTUP
Bir zamanlar ben de sizin gibi normal bir insandım. Kan içmemek
için kendini zor tutan bir yarı-vampir değildim. Siz, bilimsel bir sürü
saçmalıkla vampir diye bir şey olamayacağını iddia edebilirsiniz. Belki
bunun sadece bir uydurma olduğunu, benim de akıl sağlığını yitirmiş
sıradan bir insan olduğumu düşünebilirsiniz. Ama yanılırsınız. Ben deli
değilim. Yalancı da değilim. Vampirler gerçekten varlar ve örgütlenmiş
bir şekilde yaşıyorlar. Bir vampir tarafından ısırılan normal bir insan da
vampir oluyor. Her yıl ortadan kaybolan pek çok insanın aslında onlara
katıldığını biliyorum. Gizli bir örgüt şeklinde organize olmuş durumdalar.
Đnsan avlamayı planlı şekilde ve hiçbir iz bırakmadan gerçekleştiriyorlar.
Yine de bir gün kontrolden çıkma ihtimalleri olduğunu unutmayın.
Vampirler görünüş olarak insanlardan pek farklı değiller. Kızıl
gözleri var ama göz renklerini değiştirebiliyorlar. Beyaz tenliler ve güneş
ışığına duyarlılar ama ışığın onları öldürdüğü falan yok. Sadece
rahatsızlık duyuyorlar. Tıpkı çürümüş yumurta kokusunun insanı rahatsız
etmesi gibi. Köpek dişlerini istedikleri zaman sivriltebiliyorlar ve
imkânsız gibi görünse de yarasa benzeri yaratıklara dönüşebiliyorlar.
Bunların hiçbirini uydurmuyorum, hepsini gözlerimle gördüm ve
yaşadım.
Karanlık ve Aydınlık
***
50
Gökcan Şahin
51
Karanlık ve Aydınlık
***
52
Gökcan Şahin
53
Karanlık ve Aydınlık
***
54
Gökcan Şahin
55
Karanlık ve Aydınlık
***
56
Gökcan Şahin
“Kimmiş anne?”
“Takım elbiseli bir adam,” dedi. Aklıma korkunç bir düşünce
geldi. Gelen Dracula mıydı yoksa?
“Çıkamam anne, çok işim var,” dedim. Ne dediğimi kendim de
bilmiyordum. Ne demekti ‘çok işim var’?
“Çok ısrar ediyor oğlum, bir bakıver. Anket mi ne yapıyorlarmış.
Fantastik edebiyat falan diyor. Vampirler, kurt adamlar falan
hakkındaymış.
Belli ki adam bana bir şeyler ima ediyordu. Annemin dikkatini
daha fazla çekmeye de niyetim yoktu. Çıkmaya karar verdim ama önce
çalışma masamdaki güneş gözlüğünü gözüme geçirdim. Bu yeterli olurdu
herhalde.
Adamın yanına vardığımda annem mutfağa dönmüştü bile. Siyah
takım elbiseli, şık ve yakışıklı bir adamdı.
“Kenan Bey, sizinle dışarıda konuşabilir miyiz?” dedi.
“Ne konuda?” dedim.
“Çok önemli bir konuda. Şimdi açıklayamam. Benimle
gelirseniz…”
“Şu anda dışarı çıkamam.”
“Eğer ömür boyu odanıza kapanmak istemiyorsanız, benimle
gelmenizi öneririm. Durumunuzu biliyorum.”
Adamdan gözlerimi ayırmadan sesimi yükselterek anneme
seslendim. “Anne! Ben biraz sonra geliyorum.”
“Tamam oğlum.”
Bu arada annemin tavırlarına da şaşırıyordum. Her gelene kapıyı
açmazdı annem. Hele fantastik edebiyat anketi laflarını hiç yemezdi.
57
Karanlık ve Aydınlık
***
58
Gökcan Şahin
59
Karanlık ve Aydınlık
***
60
Gökcan Şahin
dışarı çıkmama izin yoktu. Her gün odama girip çıkanlar olurdu ama ben
çıkamazdım. Odama girenler; günde üç öğün yemeğini veren hizmetçiler,
kirli çamaşırlarımı alıp temizlerini getiren ve diğer hizmetleri yapan
uşaklar, arada bir sağlığımı kontrol eden bir doktor ve bunun gibi
kişilerdi.
Odamda bir ayna da vardı. Bembeyaz suratıma, hafifçe uzamış
dişlerime, altları morarmış ve korkunç bir şekilde bakan kızıl gözlerime
bakabilmem için konulmuş normal bir ayna. Evet, görünüşüm tıpkı bir
vampir gibiydi ama kan içme gibi bir isteğim yoktu. Takım elbiseliler
beni getirmeden hemen önce az da olsa kana arzu duyuyordum. O kanlı
oyunu da o içgüdünün etkisiyle almıştım. Ama burada öyle bir arzum
yoktu. Sanırım yiyeceklerime kan içme isteğini engelleyen bir şey
ekliyorlardı.
Bir gün bir deneme yapmaya karar verdim. Kan içmemi engelleyen
ilacı hangi yiyeceğe koyduklarını öğrenmek için, önce birkaç gün bana
verdikleri ana yemeği yemedim. Hiçbir şey fark etmedi. Sonra birkaç gün
salataları, birkaç gün tatlıları, çorbaları, içecekleri, her şeyi denedim; ama
yine de canım kan içmek istemiyordu.
Sonunda keşfettim. Cevap suydu. Birkaç gün su içmeme şansım
yoktu ama en azından bir gün su içmeyebilirdim. Đnanır mısınız, bırakın
bir günü dokuz-on saat sonra içimde vahşi bir şeyler harekete geçmeye
başladı. Đnsanlardan nefret eder halde buldum kendimi. Kan içmek
istiyordum. Delicesine. Neyse ki kendimi kaybetmeden önce su içmeyi
başarabildim. Hiç durmadan bir buçuk litre su içtim. Anında kendimi çok
daha iyi hissettim. Bir daha da bu denemeyi yapmaya kalkışmadım.
Cevabı bulmuştum.
61
Karanlık ve Aydınlık
***
62
Gökcan Şahin
hemen kapatılıyordu. Kapıyı açık tutacak bir yöntem bulsam bile dışarıda
en az dört korumanın beklediğini görmüştüm. Đri yarı ve silahlıydılar. Bir
şekilde onları aşabilsem bile, sonra ne olacaktı? Nerede olduğumu bile
bilmediğim halde nasıl kaçacaktım? Özellikle kaçmayı düşüneceğimi
bildikleri şu son günlerde…
Peki, beni 10 Temmuz’da buradan çıkaracakları zaman kaçabilir
miydim? Bu da olanaksızdı. Birincisi, bütün vampirlerin gözü üzerimde
olacaktı. Özellikle, yarasaya da dönüşebildikleri düşünülürse,
kaçabilmem imkânsız görünüyordu. Ben vampir-insan olduğum için
yarasaya dönüşemiyordum sanırım. Daha önce üzerime kamera gibi bir
şey takabileceklerini düşünmüştüm, ama kameraya ihtiyaçları yoktu
aslında. Beni uçarak da çok kolay takip edebilirlerdi. Bunları düşünürken
aklıma bir şey daha takıldı. Geçen 10 Temmuz’da beni ısıran vampirin
bizim eve ulaşabilmesi için uçabilmesi, yani yarasaya dönüşebilmesi
gerekiyordu. Yani o, nasıl yarasaya dönüşüleceğini biliyordu. Ama ben
bilmiyordum. Çıkınca mı öğreteceklerdi acaba? Yoksa bunun başka bir
yolu mu vardı?
Günlerce bu şekilde düşünmeye devam ettim. Bir an
umutlanıyordum, başka bir an tüm umutlarım suya düşüyordu. 3 Temmuz
günü sabaha karşı tam olarak düşündüğüm şey şuydu: “Neden tüm
umutlarım suya düşüyor ki?” Đşte, kurtuluşumu sağlayan fikir buradan
aklıma geldi: “Su.”
Yapacağım şey, o günlerde verilen suyu saklamak ve son gün
içerek vampirleşmeyi önlemekti. Artık verilen suyun sadece bir kısmını
içiyordum. Günde bir-bir buçuk litre su veriliyordu ve ben küçük bir
kısmını daha önceden aşırdığım bir kâsede saklıyordum.
63
Karanlık ve Aydınlık
64
Gökcan Şahin
***
65
Karanlık ve Aydınlık
***
66
2. BÖLÜM: CESET
***
***
68
Gökcan Şahin
***
69
TUZAK
Gökcan Şahin
***
71
Karanlık ve Aydınlık
***
72
Gökcan Şahin
almayı düşünüyordu ama Şevo onu durdurup daha ucuz bir yer bildiğini
fısıldadı.
“Neredeymiş bu ucuz yer?” dedi Hikmet dükkândan çıkar çıkmaz.
“Gelin sizi götüreyim. Beş dakikalık yol,” dedi Şevo.
“Peki, götür bakalım. Bozuk oyun satmıyorlardır inşallah.”
“Yok lan, ben kaç kez aldım oradan, hiç çizik bozuk oyun çıkmadı.
Hem de buranın yarı fiyatına. Ben de bir-iki oyun alırım. Çok oyun
alırsak pazarlık yapıp indiririz fiyatı.”
“Đyi o zaman.”
Beş dakika sonra Engin’in daha önce hiç görmediği dar ve ıssız bir
sokaktaydılar. Onun oyun almaya niyeti yoktu ama mecburen
arkadaşlarına katılacaktı.
“Đşte bu sokağın sonunda,” dedi Şevo. “Aha tabelası…”
Ipıssız sokağın son dükkânının duvarında hafif rüzgârda
gıcırdayarak sallanan tabelada “DVD kiralama, bilgisayar ve PS
oyunları” yazıyordu. Sokağın ortasına kadar hangi oyunları alacaklarını
konuşarak yürüdüler. O sırada arkalarından ‘pıst’ diye bir ses geldi. Üçü
de başlarını çevirdiler. Az önce yanından geçtikleri kırmızı Şahin’e
yaslanmış bir adam onlara bakıyordu. Kırmızı kazaklı, kot pantolonlu
yirmili yaşlarda bir adamdı.
“Gençler,” dedi, “Bir bakar mısınız?” Elindeki minik beyaz bir
kâğıdı hafifçe salladı. “Bir adres soracaktım da.”
Yavaşça yaslandığı arabadan uzaklaşıp onlara doğru yürüdü. Hafif
kısık gözlerle gençleri süzüyor, elindeki tespihi umarsızca sallıyordu.
Gençler, adamın elindeki kâğıdı uzatmasını beklerken, o elini beline
götürdü ve adamın beline beline götürdü ve simsiyah bir silah çıkarttı. Bu
73
Karanlık ve Aydınlık
74
Gökcan Şahin
75
Karanlık ve Aydınlık
76
Gökcan Şahin
***
77
TAKİPÇİ
Gökcan Şahin
79
Karanlık ve Aydınlık
80
Gökcan Şahin
81
Karanlık ve Aydınlık
tekrar göz göze gelmek istemediğinden dışarıya baktı ama göz ucuyla
takip etmekten de geri kalmadı. Adam telefonunu biraz havada tutuyor ve
mesaj yazıyormuş gibi görünüyordu. Meltem, telefonun kamerası
olduğunu ve kameranın ona dönük olduğunu dehşet içinde fark etti. Bu
adam onun fotoğrafını mı çekiyordu yoksa? Ne istiyordu bu adam?
Kafayı ona mı takmıştı?
Meltem gözlerini telefondan kaçırdı ve yüzünü iyice önüne eğerek
müzik çalarında şarkı arıyormuş gibi yaptı. Paniğe kapılmak üzereydi. Ne
yapacağını bilmiyordu.
Dakikalar geçti. Otobüs sola doğru sert bir dönüş yaptı. Yan yola
giriyorlardı, yani inmesine sadece beş dakikalık yol kalmıştı. Bu
düşünceyle kendini avutmaya ve huzur bulmaya çalışırken aklına korkunç
bir düşünce takıldı: Ya bu adam beni takip etmeye kalkarsa?
Adam telefonunu tekrar cebine koymuştu; ama bu, genç kızı hiç
rahatlatmadı. Normalde pazartesi günkü sınavı veya hafta sonu
yapacaklarını düşünmesi gerekirdi ama o belki de ruh hastası bir sapığın
elinden nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Önce kendi kendine sakin
olması gerektiğini telkin etti. Duygularını dışa yansıtmayan biri olduğu
için dışarıdan bakan biri onun içindeki paniği fark etmezdi zaten.
Şimdi mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Öncelikle takip edilme
riskini almamalıydı. Allah kahretsin, sadece iki durak kalmıştı.
Normalden bir önceki durakta mı inseydi? Biraz düşününce bunun iyi bir
fikir olmadığını anladı. Bir önceki durakta inse ne fark ederdi ki? Adam
onu yine takip ederdi. Eğer adam daha sonraki günler için plan yapıyorsa
bu onu şaşırtabilirdi belki; ama şu anda takip etmeye kalkarsa (ki kıza
öyle geliyordu) hiçbir etkisi olmazdı.
82
Gökcan Şahin
83
Karanlık ve Aydınlık
84
Gökcan Şahin
85
Karanlık ve Aydınlık
86
Gökcan Şahin
***
87
Karanlık ve Aydınlık
***
88
Gökcan Şahin
89
CANLI BOMBA
Gökcan Şahin
91
Karanlık ve Aydınlık
***
“Evrim’i arabada bırakmamız için neden ısrar ettin ki?” diye sordu
Akın. Yeşim’le birlikte süpermarketin giriş kapısına doğru yürüyorlardı.
“Evrim’i içeri sokmaya ne gerek var? Rahat rahat alışverişimizi
yapıp çıkalım. Çıktıktan sonra parka falan götürürüz.”
“Peki, tamam,” diye konuyu kapattı Akın. Uzatmaya gerek yoktu.
Belli ki bugün Yeşim’in bir sıkıntısı vardı.
“Arabanın penceresini aralık bıraktın değil mi? Gerçi güneş yok
ama havasız kalmasın çocuk,” dedi Yeşim. Güvenlik görevlisine çantasını
uzatıyordu.
“Merak etme, tabii ki aralık bıraktım. Bebeğini arabada havasız
bırakacak bir babaya mı benziyorum ben?”
Yeşim güvenlik kapısından geçtikten sonra çirkin yüzlü güvenlik
görevlisinden çantasını geri aldı. Arkasından Akın girdi içeri. Adamın
Yeşim’in çantasıyla hiç ilgilenmemesi dikkatini çekmişti. O çantanın
içinde silah olamaz mıydı? Off, küçük bir süpermarketti işte, niye
takılmıştı ki bu kadar?
***
92
Gökcan Şahin
***
93
Karanlık ve Aydınlık
94
Gökcan Şahin
Kapıyı ittirdi ama kapı kilitliydi. Akın’ın adamı bulma şansı kalmamıştı.
En iyisi arabaya dönüp Evrim’i kontrol etmekti.
Çirkin güvenlik görevlisi arabanın yanındaydı. Akın’ı bekliyor
gibiydi. Akın gri renkli Renault marka arabasının yanına varır varmaz
arka koltuğa baktı. Evrim, bebek koltuğunda kollarını sallayarak etrafına
bakıyordu. Alarm sesiyle uyanmış olmalıydı. Olan bitenden habersizdi.
“Adamı yakalayabildiniz mi?” diye sordu güvenlik görevlisi.
“Onu sizin yakalamanız gerekmiyor muydu?” dedi Akın arabasını
kontrol ederken.
“Doğrusunu söylemem gerekirse hazırlıksız yakalandım. Sizin
otoparka koşmanızla fark ettim olayı.”
“Nasıl bir güvenlik anlayışı bu? Bu yüzden çok kötü şeyler
olabilirdi. Ya adam kötü bir şey yapsaydı, ya bebeği kaçırsaydı, ne
olurdu? Attırırdım sizi buradan. Emin olun bu marketi bir daha
göremezdiniz.”
“Bir daha görmeyeceğim zaten,” diye fısıldadı adam.
“Ne dediniz?” Akın adamın dediğini duymuştu; ama ne demek
istediğini anlamamıştı.
“Hı? Bir şey demedim. Olaya üzüldüğümü söyledim sadece,” dedi
görevli.
Bu sırada arabadan Evrim’in ağlama sesi yükseldi. Akın cebinden
arabanın anahtarını çıkarıp kapıyı açtı ve bebeği kucağına aldı. Tekrar
görevliye döndüğünde acelesi varmış gibi uzaklaştığını fark etti. Ama
görev yerine değil de otoparkın dış tarafına doğru gidiyordu.
Akın adamın hareketlerine anlam vermeye çalışırken bir anda
sanki kıyamet koptu. Sağır edici bir gürültü kulaklarını, dehşet verici bir
95
Karanlık ve Aydınlık
görüntü gözlerini, alev gibi bir sıcaklık tenini esir aldı. Bir güç, onu ve
kucağındaki bebeğini metrelerce öteye fırlattı. Neyse ki Akın kendini
oturur vaziyette tutmayı ve bebeğini korumayı başardı. Đlk başta ne
olduğunu anlayamayan beyni şimdi ona gözlerinden ve kulaklarından
aldığı bilgiyle her şeyi açıklıyordu. Süpermarkette patlama olmuştu.
Oldukça şiddetli bir patlama…
Akın ömründe bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Dişleri
birbirine çarpıyor, bacakları titriyordu. Evrim ise kucağında boğazını
yırtarcasına ağlıyordu. Benzer şeyler hissettikleri kesindi. Akın zar zor
ayağa kalktı ve Evrim’i aracın arka tarafındaki bebek koltuğuna oturttu.
***
96
Gökcan Şahin
ki patlama sırasında hasar almamıştı. Karısını aradı. Genç bir kadın sesi
Yeşim’e ulaşılamadığının haberini verdi. Bu da Akın’a içeri girmekten
başka şans bırakmadı. Karısının cep telefonunun parçalanmış, dolayısıyla
ölmüş olabileceğini aklına getirmek bile istemiyordu.
Ama Yeşim’in telefonunu asla kapatmadığını biliyordu.
***
97
Karanlık ve Aydınlık
98
Gökcan Şahin
99
Karanlık ve Aydınlık
100
Gökcan Şahin
101
KIZILHAN HIRSIZLARI
Gökcan Şahin
103
Karanlık ve Aydınlık
104
Gökcan Şahin
yöntemin dışında çalışırım. Ben her yönden ipucu ararım. Olayın olduğu
gün gökyüzünde ay olup olmadığı bile önemlidir bazı olaylarda. Kimi
zaman insanlar burunlarının ucundaki ipuçlarını kaçırırlar ama ben
kaçırmam. Kendimi övmek istemiyorum ama çözemediğim olaylar çok
sınırlıdır, umuyorum bu işi de el birliğiyle çözeceğiz.”
“Çok teşekkürler Tekin Bey. Size güveniyoruz. Öyle değil mi,
Şevki?”
Kısmet kocasına baktığında hem şaşırdı hem sinirlendi. Kocası
rahat koltuğa iyice yayılmış, hatta uyuyakalmıştı. Neredeyse horlayacaktı.
“Şevkiii!” diye bağırdı Kısmet. Kocası irkilip doğruldu.
“Efendim karıcığım?”
“Nasıl oluyor da uyuyabiliyorsun burada? Ayıp değil mi?”
“Pardon, içim geçmiş ya. Zaten iki gecedir doğru dürüst
uyuyamamıştım.” Bu lafları bir yandan karısına, bir yandan dedektif
Tekin’e söylüyordu. Uyuduğuna kendisi bile inanamıyordu; utançtan
yüzü kızarmıştı.
“Dedektif beye durumu anlattım Şevki, bize yardım edecek,” dedi
Kısmet.
“Hımm, çok teşekkürler Tekin Bey. Ne zaman çalışmaya
başlayacaksınız?”
“Aslında zaman kaybetmemeyi yeğlerim. Bugün herhangi bir
meşguliyetim de yok. Đsterseniz hemen olay mahalline gidebiliriz.”
“Tabii ki, memnuniyetle.”
***
105
Karanlık ve Aydınlık
106
Gökcan Şahin
107
Karanlık ve Aydınlık
***
108
Gökcan Şahin
109
Karanlık ve Aydınlık
110
Gökcan Şahin
“Anlaşıldı Şevki, sen çok yorgunsun. Git eve uyu. Gerisini biz
hallederiz,” dedi Kısmet.
“Kısmet, valla içim geçmiş yine. Nasıl olduğunu ben de
anlamadım.”
“Neyini anlamıyorsun Şevki? Rahat koltuk buldun mu
uyuyuveriyorsun. Sen en iyisi eve git.”
“Tamam karıcığım, seni mi kıracağım? Zaten yorulmuşum.” Şevki
kendi evine gitti, diğerleri de sonraki mağdura doğru yola çıktılar.
***
111
Karanlık ve Aydınlık
112
Gökcan Şahin
***
113
Karanlık ve Aydınlık
***
***
114
Gökcan Şahin
***
***
115
Karanlık ve Aydınlık
116
Gökcan Şahin
***
117
Karanlık ve Aydınlık
***
***
***
118
Gökcan Şahin
119
Karanlık ve Aydınlık
***
120
KARA KAPLI KİTAP
Karanlık ve Aydınlık
122
Gökcan Şahin
123
Karanlık ve Aydınlık
kaybetmeden kasaya gitti. Kasada genç ama şişman bir kadın vardı. Sakız
çiğniyordu; ama Kuzey kadar kibarca değil. Elindekileri kadına teslim
etti. Kadın kitapları önündeki tezgâha koydu. Arkadaşı için aldığı kitabı
alıp barkodunu okuttu ve beyaz renkli ufak bir poşete yerleştirdi. O sırada
Kuzey tekrar saatine baktı. Akrep, 1’in tam üzerindeydi. Saat 5’te
arkadaşlarıyla sinemaya gideceğine söz verdiğine göre ders çalışmak için
dört saati vardı. O günlük dört saat yeterliydi, ertesi gün de bir o kadar
çalışabilirdi. Lisedeyken, üniversite kolay derlerdi; ama o anda ona hiç de
öyle gelmiyordu. Güya üniversitede özgürlük vardı, güya üniversiteyi
kazanınca tüm zorluklar bitmiş olacaktı. Đşte yine sınavlar vardı, yine
stres vardı, hiç de umduğu gibi değildi üniversite hayatı.
“Bir dakika bekleteceğim sizi,” dedi kadın. Beklediğinden daha
kalın bir sesi vardı. Ağzında büyükçe bir şey -örneğin erik- varmış gibi
konuşuyordu. Elinde Kara Kaplı Kitap’la kasadan ayrıldı. Kuzey neler
olduğunu anlamamıştı. Kadını rafların arasında gözden kaybolana kadar
gözüyle takip etti. Sonra yine önüne döndü. Kadının diğer kitabı koyduğu
poşet tezgâhın üzerindeydi. Ayrıca tezgâhta LCD ekranlı bir bilgisayar,
çeşitli kredi kartları için POS makineleri ve renk renk kitap ayraçları
bulunuyordu.
Sıkıntıyla tekrar saatine baktı. Zaman geçmemişti, saat hâlâ 1’di.
Hafifçe gerinerek etrafına baktı. Ondan başka sadece bir kişi
görünüyordu. O da az önce ondan izin isteyen kızdı. Kuzey kızın elindeki
kitapları görünce şaşırdı. Kucağında yedi sekiz tane vardı ve hâlâ kitap
bakıyordu. Bu kadar çok okuyanlar da vardı demek.
Kuzey gözünün ucuyla kasiyerin yaklaştığını gördü. Kilolarından
dolayı hantal hantal yürüyordu. Kadına karşı bir acıma hissetti. Acaba hiç
124
Gökcan Şahin
***
125
Karanlık ve Aydınlık
***
126
Gökcan Şahin
“1987 yılının ilk ayının on üçüncü gününde bir hayat başladı. Đpek
isimli güzel bir kadın, henüz evleneli bir yıl olmuşken bir erkek çocuk
doğurdu. O zor doğumdaki çığlıkları hastaneyi inletti. Doğar doğmaz
ağlaması gerekirken ağlamayan bebek poposuna vurularak zorla
ağlatıldı. Doğumhanenin hemen dışında heyecandan tir tir titreyen baba
da hemşirelerden birinin oğlunun doğduğunu söylemesiyle sevincinden
ağladı.”
***
Bir paragraf insanı bu kadar alt üst edebilir miydi? Kuzey birkaç
dakika boyunca hiçbir şey düşünemeyecek kadar şaşırmıştı, demek ki
edebiliyordu. Belki de sadece bir tesadüftür, düşüncesi ve içini kemiren
başka bir duygu onu kitabın başka bir yerinden başka bir paragraf
okumaya yöneltti.
127
Karanlık ve Aydınlık
128
Gökcan Şahin
129
Karanlık ve Aydınlık
130
Gökcan Şahin
131
Karanlık ve Aydınlık
132
Gökcan Şahin
fena halde kaymasına sebep oldu. Yüzüstü düşmekten zor kurtuldu; ama
elindeki bardak, içindeki suyla beraber koridora düştü ve parçalara
ayrıldı. Kuzey okkalı bir küfürle tepkisini gösterdi. Şimdi cam kırıklarını
toplaması gerekiyordu; ama önce şu kitabı bitirmeliydi.
Kuzey cam kırıklarına basmamaya özen göstererek odasına gitti.
Đçerinin boğucu bir sıcaklığa sahip olduğunu fark ederek pencereyi açtı.
Yerine oturup baş belası kitabı yine aldı eline.
133
Karanlık ve Aydınlık
***
134
Gökcan Şahin
135
Karanlık ve Aydınlık
136
KARA KAPLI KİTAP 2
“RO”
GİRİŞ
Kara Kaplı Kitap uzun bir dinlenme döneminden sonra ilk kez
2008 yılında Kuzey isimli bir gencin eline geçti. Bu laneti bir kitapçıdan
satın alan Kuzey, kendi hayatını anlattığını gördüğü kitabın son satırlarını
okurken vahim bir kaza sonucu evinde hayatını kaybetti.
Elden ele dolaşan ve pek çok insanın canını alan ‘Kara Kaplı
Kitap’, iki yüz elli yıl sonra her şeye yeniden başlamış, kıtaları bile
değişmiş bir dünyadaki, ateşi yeni yeni öğrenen mağara adamlarının eline
geçti. Onlar okuma bilmiyorlardı ama kitaptaki şekillerin kendi
hayatlarını anlattığını gördüler ve bu çok hoşlarına gitti. Ta ki kitabın
sonuna bakmaya karar vermelerine kadar…
Mağara adamlarının kitabı bulmalarından yedi bin yıl sonra; bazen
ortaya çıkan, bazen kaybolan Kara Kaplı Kitap tekrar yeryüzüne çıkmaya
karar verdi.
139
Karanlık ve Aydınlık
Tüm kutunun altınla tıka basa dolu olmayıp bir de kalınca bir kitap
çıkması bile onları üzmüyordu. Bu kadar altının bile ikisini ömürleri
boyunca rahat yaşatacağını biliyorlardı.
Zar zor sakinleşip altınları paylaşırken Soday kitabın da kendisinin
olmasını istedi. O zamana kadar epey kitap okumuştu ve kitapları çok
severdi. Okuma-yazma bile bilmeyen Poraar hemen kabul etti. “Al senin
olsun,” dedi sadece. Şimdilik tek isteği çimlerin üzerine uzanıp
kucağındaki altınlarla yorgunluğunu atmaktı.
Soday kendine düşen altınları belindeki beze dolayarak kitaba göz
gezdirmeye karar verdi. Kitabın simsiyah kapağı göz alıcıydı. Önce
kapağın sadece bu kara kartondan oluştuğunu, hiçbir yazı içermediğini
sandı Soday. Ama öyle değildi. Ön kapağını güneşe yöneltince parıldayan
yazının farkına vardı. Ro dilinde ‘Kara Kaplı Kitap’ yazıyordu. Ama
üzerinde yazar adı falan yoktu. Zaten o devirde yazarlar kendilerini pek
açığa çıkarmak istemezlerdi. Kendi isimlerini kitapların içinde bir
yerlerde şifreli bir şekilde yazarlardı. Bu nedenle Soday kapaktaki tek
yazının bu olmasına şaşırmadı. Arka kapağın tamamen yazısız
olduğundan da emin olunca içine göz gezdirmeye karar verdi.
Ama Poraar’ın sesi onu engelledi. “Şşt, askerler geliyor! Bizi
burada görmesinler, çabuk tüyelim,” diyordu adam.
Etrafta devriye gezen güvenlik askerleriydi Poraar’ın gördüğü.
Altın bulduklarını fark ederlerse onları sağ koymazlardı. Para için her
şeyi yapacaklarını ikisi de biliyordu. Poraar kucağındaki altınları çabucak
toparladı; kazma küreği orada bırakarak ağaçların arasına doğru koştu.
Soday zaten altınları önceden toparlamış olduğundan Poraar’dan önce bir
ağacın tepesine çıkmıştı. Poraar iki dakika sonra yanına geldiğinde
140
Gökcan Şahin
141
Karanlık ve Aydınlık
“Zamanı geldi evlat,” dedi Poraar ansızın. “Ne yapıp edip kralın
kellesini kopartacağım. Çünkü o baş, ayaklarımın altında olmadıkça bana
huzur yok.” Soday’ın cevabını beklemeden ağaçtan indi. Soday da çevik
142
Gökcan Şahin
143
Karanlık ve Aydınlık
“882 yılının ilk dolunayında bir hayat başladı. Lorea isimli kadın
kocası askeri bir seferdeyken bir erkek çocuk doğurdu. Daha önce iki
çocuğunu düşürdüğü için oğlunun adını mucize anlamında Soday koydu.
Bu çocuk onun mucizesiydi çünkü...”
144
Gökcan Şahin
145
Karanlık ve Aydınlık
SON”
146
Gökcan Şahin
Adam durup dururken elini kalbine koydu. Yüzünü garip bir ifade
kapladı. Hıçkırdı, kitabı yere düşürdü. Bağırmaya çalıştı ama
beceremeden bir daha kalkmamak üzere yere yığıldı.
Poraar o sırada şaşkınlıkla, “Vay anasını…” diyordu. “Bu bir ölüm
kitabı.”
“Majesteleri, bir adam sizi görmek için çok ısrar ediyor,” dedi
sarayın güvenliğinden sorumlu komutan.
Siyah-beyaz sakalları göğsünde biten ama saçtan eser kalmamış
yuvarlak kafalı Artek adlı yaşlı imparator yerinde şöyle bir kıpırdandı:
“Neymiş derdi? Sen hemen kovmadan bana ilettiğine göre önemli bir şey
olmalı.”
“Kararı siz verirsiniz efendim,” dedi komutan. “Adam,
imparatorluktaki en iyi yazar olduğunu söylüyor. Yıllar boyu uğraşmış ve
sizin o muhteşem hayatınızı yazmış.”
Konu imparatorun ilgisini çekti. Duraksayan komutana devam
etmesini işaret etti.
“Ama kendisi aynı zamanda iyi bir büyücüymüş. Kitap onun için o
kadar değerliymiş ki, ona bağlılık büyüsü yapmış. Yani kitap ondan on
adım öteye giderse okuyan kişi lanetleniyormuş. Đsteği de şu ki, kitabıyla
birlikte dünyadan göçmeden önce imparator için yazdığı kitabı
imparatorun okuduğunu görmek. Hiç olmazsa şöyle sonlarına bir göz
147
Karanlık ve Aydınlık
148
Gökcan Şahin
149
KÜÇÜK ŞEYTANLAR 1
***
151
Karanlık ve Aydınlık
***
152
Gökcan Şahin
***
153
Karanlık ve Aydınlık
***
154
Gökcan Şahin
155
Karanlık ve Aydınlık
***
156
Gökcan Şahin
157
Karanlık ve Aydınlık
158
Gökcan Şahin
159
Karanlık ve Aydınlık
160
Gökcan Şahin
“Hayır, onu sen almak istedin. Ben senim, sen bensin. Biz aynı
şeyiz.”
“Hayır değiliz. Sen ben değilsin. Sen kovulmuş olansın. Ve ben de
seni kovuyorum. Git hemen.”
“Sen kim oluyorsun da bana karşı gelebiliyorsun? Bana şimdiye
kadar kimse karşı gelemedi.”
“Ben anneyim. Sadece bir anne. Ve şimdi seni kovuyorum. Defol!”
***
***
161
Karanlık ve Aydınlık
162
KÜÇÜK ŞEYTANLAR 2
“ŞEYTAN AVCISI”
Karanlık ve Aydınlık
***
Onları görmeme sebep olan şeyin, bir zamanlar beynimde var olan
tümör olduğunu düşünüyorum. Korkunç baş ağrıları ve arada bir kendimi
kaybetmem ele vermişti hastalığı. Çalıştığım hastanedeki diğer doktor
arkadaşlar iyi bir tetkik için beni ikna etmişlerdi. Ve olabilecek en
korkunç şey çıkmıştı: Beynin sağ tarafında fındık büyüklüğünde bir ur.
Doktorlar hiç hastalanmazmış gibi bir kanı vardır insanlarda; ama öyle
olmadığının en gerçek kanıtıydım işte. Ameliyat masalarına yukarıdan
bakmaya alışkın olan ben, bu kez o masanın üzerinde uzanmak
zorundaydım.
Hastalığımın fark edilmesiyle ameliyat masasına uzandığım gün
arasında iki kez gördüm küçük şeytanları. Đnsanların omuzlarında yaşayan
iğrenç birer parazit gibiydiler. Bundan kimseye söz etmediğim gibi
164
Gökcan Şahin
165
Karanlık ve Aydınlık
***
166
Gökcan Şahin
167
Karanlık ve Aydınlık
168
Gökcan Şahin
169
Karanlık ve Aydınlık
170
Gökcan Şahin
***
171
Karanlık ve Aydınlık
172
Gökcan Şahin
173
Karanlık ve Aydınlık
***
174
Gökcan Şahin
175
Karanlık ve Aydınlık
176
KÜÇÜK ŞEYTANLAR 3
“ŞEYTAN TABLOSU”
1
KUMSAL
179
Karanlık ve Aydınlık
180
Gökcan Şahin
181
Karanlık ve Aydınlık
182
Gökcan Şahin
183
Karanlık ve Aydınlık
184
Gökcan Şahin
185
Karanlık ve Aydınlık
186
Gökcan Şahin
187
Karanlık ve Aydınlık
188
Gökcan Şahin
189
Karanlık ve Aydınlık
190
Gökcan Şahin
191
Karanlık ve Aydınlık
İHTİYARIN ÖYKÜSÜ
192
Gökcan Şahin
193
Karanlık ve Aydınlık
194
Gökcan Şahin
195
Karanlık ve Aydınlık
196
Gökcan Şahin
197
Karanlık ve Aydınlık
DERİNLERE YOLCULUK
198
Gökcan Şahin
199
Karanlık ve Aydınlık
200
Gökcan Şahin
201
Karanlık ve Aydınlık
202
Gökcan Şahin
203
Karanlık ve Aydınlık
204
Gökcan Şahin
Đnşaata ulaşmamız zor olmadı. Kazının başında bir bekçi vardı ama
kulübesindeki televizyonda dizi izliyordu. Adamın ruhu bile duymadan
rahatça bariyerleri aşıp kazı alanına girdik. Alan on metre çapında bir
daire şeklindeydi. Yaklaşık yirmi metrelik bir derinliğe kadar silindir
şeklinde iniyordu.
Paslanmış bir demir merdivenden ses çıkarmamaya çalışarak
silindirin tabanına indik. Birçok kazı malzemesinin bulunduğu tabanda
batı yönünde mağara girişine benzer bir tünel bulduk. Üç metre çapında
ve iki metre yüksekliğindeydi. Üçümüzün rahatça geçmesine olanak
sağlıyordu. Baretlerimizin fenerlerini yakarak içeri girdik.
“Kapalı alan fobiniz falan yok değil mi?” diye sordu Poyraz abi.
Đkimizin de yoktu. Pek bir korku hissetmeden onun arkasından
karanlığa adım attık. Sonrası dümdüz yolda dakikalarca yürüdüğümüz
oldukça sıkıcı bir yolculuktu. Yaklaşık bir saat hiçbir değişiklik, tuhaflık
görmeden ilerledik. Kendi aramızda da pek konuşmadık. Her ne kadar
monoton bir yolculuk olsa da sürekli tetikte olmamız gerekiyordu. En
ufak bir çıtırtı, bir göçüğün habercisi olabilirdi. En korkuncu, bir iblisin
evine gidiyorduk ve bize ne sürprizler yapabileceği hakkında hiçbir
fikrimiz yoktu.
“Bir saat daha bu tempoyla yürürsek ve engel çıkmazsa köyün
altında olacağız,” dedi Poyraz abi.
Yolun yarısını halletmiştik. Olumsuz hiçbir şey yoktu. Hatta
sıkıntıdan uykum gelmeye başlamıştı. Alican da ne düşündüğümü
anlamış gibi esnedi.
205
Karanlık ve Aydınlık
206
Gökcan Şahin
“Bu işte bir iş var,” dedi Poyraz abi. Düşünceliydi. “Birileri içeri
girilmesini engellemek için göçük süsü vermiş.”
“Ne yapacağız?” diye sordu Alican bir kez daha.
“Đçeri girelim,” dedim. Kapının koluna ulaşmamız ve önünü
temizlememiz pek uzun sürmedi. Kapının kilitli olması da sorun
yaratmadı, zira Poyraz abi bize geri çekilmemizi söyleyerek Baretta’sının
bir kurşunuyla kilidi tuzla buz etti. Silahın gürültüsü korkunçtu, ama
Poyraz abide hiçbir telaş belirtisi yoktu. Duyulmayacağımızdan emindi.
Metal kapı inat etmeden açıldı. Đçeri girdik. Fenerlerimiz kapının
ardında da farklı bir şey göstermiyordu. Buranın tek farkı daha sıcak
olmasıydı. Ve aşağı doğru hafif bir eğim vardı. Bu durum cehenneme
gidiyormuşuz gibi bir hisse kapılmama sebep oluyordu.
Bir süre ilerledikten sonra tünel daralmaya başladı. Önce iki
kişinin girebileceği bir aralığa düştü, sonra da bir metreden bile dar hale
geldi. Bu durum beni korkutmaya başlamışken, zayıf bir insanın bile zor
geçebileceği bir yarıktan geçtikten sonra koca bir alanda bulduk
kendimizi.
Şaşılacak kadar büyük bir yerdi; fenerlerimiz sağa ve sola doğru bu
alanın sonunu görmemize yetmiyordu. Üstelik bizi şaşırtan asıl şey bu
değildi. Bu koca alan aslında devasa bir yeraltı gölüydü. Tüm alanı
kaplayan sakin suyu net bir şekilde görebiliyorduk.
Karşı kıyının yaklaşık yüz metre ötede olduğunu ve orada da
deminkine benzer bir yarık olduğunu fark ettik. Etrafta yaptığımız
gözlem, bize karşıya geçmek için herhangi bir olanak sağlamadı. Su ılık
ve berraktı, ama dibi belli olmuyordu.
207
Karanlık ve Aydınlık
208
Gökcan Şahin
209
Karanlık ve Aydınlık
210
Gökcan Şahin
211
Karanlık ve Aydınlık
212
Gökcan Şahin
213
Karanlık ve Aydınlık
214
Gökcan Şahin
215
Karanlık ve Aydınlık
216
Gökcan Şahin
AV
217
Karanlık ve Aydınlık
halde bir küçük şeytanın hedefi olmuştu. Şeytan onun aklına intihar
fikrini sokmayı başarmış, hatta amacına ulaşmasına ramak kalmıştı.
Doktor Tuncay’ın Serkan’ı tanıma sebebi o intihar olayıydı. Son
anda kurtarılan Serkan Tuncay’ın hastanesine getirilmişti ve onun
gözetimindeydi. Doktor da bir süredir küçük şeytanları görebiliyordu ve
bunun sebebini bir zamanlar beyninde oluşan tümöre bağlıyordu.
Muhtemelen bu tümör, doktorun beynindeki gizli bir bölgeyi aktif hale
getirmiş, kimsenin göremediği iblisleri görebilmesini sağlamıştı. Doktor
yaşadığı tecrübeler sayesinde şeytanların halüsinasyon değil, tamamen
gerçek olduklarını biliyordu.
Doktor, Serkan’ı görür görmez omzundaki şeytanı da fark etmişti.
Serkan da intihar olayından sonra bu durumun farkındaydı ve şeytanı
yakalayabilmek için fırsat kolluyordu. Doktorun da onu görebildiğini fark
edince ondan yardım istemişti ve şeytanı yakalamayı başarmışlardı. O
sırada Serkan tuhaf bir yeteneği olduğunu fark etmişti. Doktor şeytanları
tutabiliyor, Serkan da hipnoza benzer bir şekilde kızıl şeytanları itaatkâr
mavi yaratıklara dönüştürebiliyordu.
Doktor ve Serkan bir anlaşma yapmış, şeytan avına başlamışlardı.
Hatta bir gün Serkan’ın evinde büyük bir mavi şeytan – kızıl şeytan
savaşına tanık olmuştu Doktor Tuncay. Ve bu savaşı özel gücü sayesinde
Serkan kazanmıştı. O günden sonra şeytan avı işini mavi şeytanlara
devretmişler ve kabuklarına çekilmişlerdi. Şimdi şeytanlarla tekrar
savaşmak gerekecekti. Ve Serkan’a ihtiyacımız vardı.
Doktor Tuncay, Serkan’ın evine yaklaştığımızı söyledi ve ara
sokaklardan dönmeye başladık.
218
Gökcan Şahin
219
Karanlık ve Aydınlık
220
Gökcan Şahin
221
Karanlık ve Aydınlık
O ana kadar sessiz olmaya çalışıyorduk, ama artık bunun bir yararı
olmayacaktı. Kalbim kaburgalarımı zorlarken hemen arkamdan gelen bir
patlama sesiyle irkildim. Poyraz abi Magnum’unu ateşlemişti. Çınlamaya
başlayan kulağımı ovalarken iblise baktım. Göğsünde açılan delikten lava
benzer kırmızı yoğun bir sıvı akıyordu. Đblis böğürdü, göğsüne baktı, ama
sarsılmadı bile. Kendi kendini iyileştirebildiğini dehşetle fark ettim.
Oradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum. Kardeşimi orada bırakıp
bırakmamak umurumda değildi. Ama yanımdakiler hiç de benim gibi
düşünmüyorlardı, çünkü hepsi silahlarını çıkarmışlardı. Alican yarığın
girişinden yere atladı ve Poyraz abi onu izledi. Ardından ben de atladım.
Doktor Tuncay ile Serkan yukarıda kaldılar. Şimdi Đblis’in karşısında üç
silahlı adamdık. Doktor da yukarıda Glock’unu çıkarmıştı; ama iblisi
vurabilecek pozisyonda olup olmadığından emin değildim. Poyraz abi
arkamıza geçip çantasından kutsal su, Kur’an-ı Kerim, Đncil, haç ve diğer
manevi silahları çıkarmakla meşgul oldu kısa bir süre. Alican’la
silahlarımızı Đblis’e doğrultmuş halde bekliyorduk. Ateş etmedik, çünkü
mermi işlemeyen bir iblis için kurşun harcamak aptallık olurdu. Bu
bekleme muhtemelen birkaç saniye sürdü, ama nefesi bile ağır çekimde
alıyor gibi hissettiğimden bana çok daha uzun geldi.
Đblis aniden kulakları sağır eden bir çığlık attı. Bir savaş
borusundan çıkabilecek sesi gırtlağından çıkarmayı başarmıştı. Yan
tarafımdaki hareketlilik dikkatimi çekti. Zombi haline gelmiş insanlar
yerlerinden kalkıyorlardı. Đblisin onları da savaşa çağırdığı belliydi.
Herkes kalktı. Sarp ise kalkıp kalkmamak konusunda tereddüt ediyordu.
Buradan da anlaşılacağı üzere herkes insanlıktan çıkmış, şeytanın uşağı
222
Gökcan Şahin
223
Karanlık ve Aydınlık
224
Gökcan Şahin
225
Karanlık ve Aydınlık
çıkan lazere benzer mavi bir ışık, şeytanı buldu ve yok etti. Gözlerime
inanamıyordum. Ama bu olağanüstü olay yine tekrarlandı. Doktor,
omzumdan bir şey kapıyor, Serkan’a fırlatıyordu, sonra bunun da bir
şeytan olduğunu anlıyordum. Şeytan daha kendine gelemeden Serkan’ın
gözlerinden çıkan ışınla yok oluyordu. Bu, en az on kere tekrar etti.
Bu sırada Alican ve Poyraz abinin zombilerle kıyasıya
dövüştüklerini hissedebiliyordum. Patlayan silahlar, boğuşma sesleri
apaçıktı. Ben ise hipnotize olmuş gibi yerimde duruyor, doktorun
şeytanları temizlemesini izliyordum. Sonunda bitti. Üzerimden bir yükün
kalktığını hissettim. Arkamı döndüğümde küçük şeytanların savaşının
tüm hızıyla devam ettiğini gördüm; ama kızıl olanlar mavilere göre en az
üç dört kat fazla görünüyordu. Bu durum üzerimde başka bir ağırlığa
sebep oldu: umutsuzluk.
Artık hiçbir kötü his beslemediğim Poyraz abinin, etrafını saran
birkaç zombi tarafından yere düşürüldüğünü ve fena halde ezilmekte
olduğunu görmem bende yeni bir şok etkisi yarattı. Ama bu şok beni
olduğum yere sabitlemek yerine, çantamdan yeni bir şarjörü silahıma
hızla takmama ve zombileri delik deşik etmeme sebep oldu. Zombiler tek
tek Poyraz abinin yanına düştüler.
Hemen yanına koştum, kalkması için elimi uzattım, ama onun eli
kalkmadı. Gözleri açıktı ve bana bakıyordu, ama vücudu kıpırdamıyordu.
Hemen eğilip nabzına baktım. Yoktu. Kalbini dinledim. Ömrümde ilk kez
birinin ölümüne tanık olduğumu anladım. Tablonun çizeri, bizi buraya
getiren ve kardeşimi kurtarmama yardım etmeye çalışan insan birkaç
‘yaşayan ölü’ tarafından öldürülmüştü.
226
Gökcan Şahin
227
Karanlık ve Aydınlık
228
Gökcan Şahin
DOĞUM GÜNÜ
229
Karanlık ve Aydınlık
230
Gökcan Şahin
231
Karanlık ve Aydınlık
232
KÜÇÜK ŞEYTANLAR 4
“ŞEYTAN TUZAĞI”
Karanlık ve Aydınlık
***
234
Gökcan Şahin
beni kurtardılar! Ama HIV virüslü kanla! Evet, bana verilen kanda AIDS
virüsü vardı ve bunu kan benim vücuduma girene kadar kimse fark
etmemişti. Sonuçta hayatım karardı; hayat benim için bir azap yerine
dönüştü. Erken teşhisle birlikte hemen ilaç tedavisine başlanması
belirtilerin ortaya çıkmasını önlese de bu durum AIDS’li olarak anılmamı
engellemedi.
Mahkeme mahkeme dolaştı ailem. Birilerinden hesap sormaya
çalıştı. Tamam, bir miktar tazminat da aldık. Peki benim sağlığım yerine
geldi mi? Hayır! Ölümüme kadar sürecekti bu eziyet. Đlkokulda bir
şekilde AIDS’li olduğum duyulmuştu. Sekiz sene boyunca neredeyse
kimseyle tek kelime konuşamadan, bir sıra arkadaşı bile edinemeden
geçirdim. Çocuklar bana bakmak bile istemiyorlardı. Hastalıklı bir kızdım
onlar için. Uzak durulması gereken kuduz bir köpektim.
Lisede bu durumumu gizlemeyi başardım, ama insanlardan
soğumuştum bir kere. Bu kez ben kimseye yaklaşmak istemiyordum. Bu
yüzden diğer kızlar beni ezik biri olarak gördüler. Bir gün öyle bir şaka
yaptılar ki tüm kızlardan da insanlardan da tiksinir oldum. Benim tuvalete
gitmemi fırsat bilen muzip kızlar çantama, dışarıda buldukları köpek
dışkısını koymuşlardı. Ders başladığında, defterimi çıkartmak için elimi
çantaya koyunca o malum şeye dokunmuş oldum. O anda yaptıklarımı
“kıyameti koparmak” olarak kısaltabiliriz. Kızlar disipline gittiler, ceza
da aldılar, ama bendeki nefret ve kin duygusunu bir gıdım azaltmadı bu.
Aklımdan onları ve tüm insanları öldürmekle ilgili karanlık düşünceler
geçiyor, beynim bulanıyordu. Ama henüz bunları yapabilecek cesaret ve
güvene sahip değildim. Henüz canilik aşamasına gelmemiştim.
235
Karanlık ve Aydınlık
Lisenin son yılında ilk kez bir insandan nefret etmedim, hatta
hoşlandım. Şimdi bunu söylemekten utansam da âşık oldum. Adı
Şevket’ti. Hafif doğu şivesiyle konuşan, esmer tenli, güçlü kuvvetli, her
şeyi alaya alan, tipik bir serseri çocuktu. O sene sınıfta kalmış, bizim
sınıfa düşmüştü. Ve ben nasıl olduysa ona âşık olmuştum. Sanırım o sert
ve kimi zaman başkalarına zarar veren sadist tavırları, hiçbir şeyden
korkmaması beni ona çekmişti. Aslında onla yakınlaşmak için hiçbir çaba
göstermesem de, sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi o bana
yakınlaşmaya başladı. Diğer insanlara karşı takındığım soğuk duruşu ona
karşı takınmadım ve sonunda arkadaş olduk.
Konuyu fazla uzatmayacağım. Şevket veya kısaca Şevo,
sokaklarda ve okulda iş yapan bir uyuşturucu satıcısı çıktı. Beni öyle
güzel kandırdı ki uyuşturucuya bulaştığımı anlamadan o zehrin müptelası
olmuştum bile. Doğrusu Şevo’yla hiçbir zaman sevgili olmadık. Sadece
arkadaştık, ama benim ona olan aşkım gözümü kör etmişti. Uyuşturucuya
karşılık istediği her parayı kuruşu kuruşuna ödüyordum. Başlarda ikram
ediyordu, ama yavaş yavaş fiyatı arttırmaya başladı. Đçimdeki aşk ateşi
sönüp neye bulaştığımı anlamaya başladığımda artık çok geçti. Aylardır
kullandığım haplar beni bitirmişti, onlarsız edemiyordum. Üstelik AIDS
ilaçlarımla birleşince daha fena bir etki yapıyorlardı.
Sonunda benle pek de ilgilenmeyen annemle babam aşırı para
harcadığımı söyleyerek harçlığımı kıstılar. Paraları nereye harcadığımı
bile sormadan, sadece aylık belli bir paranın üstünü vermeyeceklerini
söylediler.
Babamın annemi aldattığını fark ettiğim için bir süre bunu şantaj
aracı olarak kullanıp babamdan para koparmayı başardım; ama annem de
236
Gökcan Şahin
***
237
Karanlık ve Aydınlık
238
Gökcan Şahin
239
Karanlık ve Aydınlık
***
240
Gökcan Şahin
***
241
Karanlık ve Aydınlık
***
***
242
Gökcan Şahin
243
Karanlık ve Aydınlık
***
244
Gökcan Şahin
245
Karanlık ve Aydınlık
246
Gökcan Şahin
***
247
Karanlık ve Aydınlık
248
Gökcan Şahin
249
Karanlık ve Aydınlık
250
Gökcan Şahin
insanları lüks, zevk ve asalet içinde yaşatan Tanrı, günahsız bir çocuğa
sırf annesi fakir bir zenci olduğu için kıyabiliyordu.
O anda havalanmaya başladım. Kendimi Irak üzerinde süzülürken
buldum. Đndiğim yer beton bir duvarın yanıydı. Önce etrafta kimsenin
olmadığını sandım. Ama sonra iki kolunda iki bebekle duvar dibine
sinmiş bir babayı gördüm. Hiç ses çıkarmadan bekliyorlardı. Baba
kendini güvende hissetmiş olmalı ki başını kaldırıp duvarın diğer tarafına
bakma cesareti gösterdi. Ama bu büyük bir hataydı. Kafasına yediği
kurşun onu çocuklarıyla beraber bir metre geri savurdu. O öyle bir
Tanrı’ydı ki iki çocuğu en adi istilacı şerefsizlerin bir kurşunuyla yetim
bırakabiliyordu. Belki de birazdan çocuklar da ölecekti ve o Tanrı bunda
hiçbir sorun görmüyordu. Bazılarına bunu yapabilecek gücü vermeyi
sürdürüyordu.
Sonraki durak Đsrail’di. Kalabalık bir caddedeydim. Đki sevgili el
ele tutuşmuş yürüyor, bir çocuk annesinin elini tutmuş dondurma yalıyor,
bir genç kız yaşlı bir teyzeyi karşıya geçirmeye çalışıyordu. Birden
caddenin köşesinden beyaz bir minibüs döndü. Aşırı bir hızla caddenin en
kalabalık yerine geldi. Ve fren yaptı. Araç fren yapar yapmaz kulakları
sağır eden bir patlama oldu. Aslında orada olmamama rağmen ben bile
öldüğümü düşündüm. Kendimi o kaosun üzerinde birkaç metre yukarıda
süzülürken buldum. Araba alarmları çalıyor, çığlıklar yükseliyordu.
Dondurma yiyen çocuk da, sevgililer de, yaşlıya yardım eden kız da
paramparça olmuştu. O öyle bir Tanrı’ydı ki din denen şey için insanları
öldürmeyi emredebiliyordu. Mutlaka bu minibüsü patlatan, bu caniliği
yapmadan önce besmele çekmişti.
251
Karanlık ve Aydınlık
***
252
Gökcan Şahin
253
Karanlık ve Aydınlık
254
Gökcan Şahin
***
255
Karanlık ve Aydınlık
tuhaf yaratıklardı. Yer çekimi diye bir şey yokmuş gibi rahatça havada
süzülüyorlardı.
“Bunlar benim küçük askerlerim. Günahkâr insanların kötü
taraflarını cesurca sergilemelerini sağlıyorlar. Onların eline düşen bir
insanın kurtulması çok zor. Ne yazık ki herkese tutunamıyorlar ama
şimdilik yeterince işime yarıyorlar. Onlar güçlendikçe daha çok kişiyi ele
geçirecekler ve Tanrı’ya karşı zaferimin mimarı olacaklar. Đşte Serkan
hem benim için, hem kendi için talihsiz bir kaza geçirdi ve artık onları
görebiliyor. Sadece görebilmekle kalsa iyi. Benim bile çözemediğim
tuhaf bir gücü var. Yarattığım bu yaratıkları kendi emrine geçirebiliyor.
Bizim için çok büyük bir tehlike o. Yok edilmeli.”
Aklıma neden kendisinin yok etmediği sorusu takılmıştı. Ama
Şeytan yine aklımı okuyormuş gibi sözüne şöyle devam etti.
“Onu ben yok edemiyorum. Tanrı’nın ışığı var onda. Kendisi
bilmese de beni yok etme gücüne bile sahip. Küçük şeytanlarım da ona
karşı çaresiz, emrimdeki diğer yaratıklar da.”
“Ve onu benim öldürmemi istiyorsunuz,” dedim çok kısık bir
sesle.
“Herhangi bir insanı küçük şeytanlardan birinin etkisine alıp
göndermeyi denesem, hemen o şeytanı fark eder ve tuzağı anlar. Ama sen
benim sadık askerimsin ve üzerinde küçük şeytan olmayacak. O da senin
düşman olduğunu anlamayacak.”
“Peki bunu nasıl yapacağım?”
“Çok kolay. Git ve öldür. Öldürene kadar kuşkulandırma yeter.”
“Anladım efendim.”
256
Gökcan Şahin
***
Ben herhangi bir şey için uzun uzun planlar yapan bir karaktere
sahip değilimdir. Her zaman plansız olmuş, duruma göre hareket
etmişimdir. Bu kez de öyle olacaktı. Yanıma Samet’in çekmecesindeki
siyah tabancayı ve her zaman arka cebinde taşıdığı çakıyı alıp Serkan’ı
öldürmeye gidecektim. Đçimde hiçbir tereddüt yoktu. Kapıyı çalacak,
açtığında silahı doğrultup Serkan’ı gebertecek ve tüm gücümle
kaçacaktım. Bu kadar basitti. Yakalanmak gibi bir korkum yoktu. Şeytan
benim yanımdaydı.
Dışarıda hafifçe yağmur çiseliyordu. Yağmurluğumu giyip dışarı
attım kendimi. Bir taksi tutup Avcılar’a gittim ve sabah Şeytan’ın
gösterdiği güzergâhta yürümeye koyuldum. Yarım saatlik bir arayış
sonunda o mavi apartmanın önündeydim.
Apartman kapısına dokunduğumda kendime olan güvenimin eskisi
kadar olmadığını fark ettim. Đçimde bir boşluk vardı. Ne yaptığını
bilmeyen bir sarhoş gibi hissettim kendimi. Ardından gözüm kararmaya
ve midem bulanmaya başladı. Başım fena halde dönüyor, beni
yerçekiminin kollarına teslim etmeye çalışıyordu. Kapının demirlerine
tutunarak ayakta kalmayı başardım. Sonra gözümün önüne Şeytan’ı ve
önceki gün diğerlerine yaptıklarını getirdim. Bu işi şimdi halletmeliydim,
yoksa gücüm tamamen tükenecekti.
257
Karanlık ve Aydınlık
258
Gökcan Şahin
***
259
Karanlık ve Aydınlık
***
260
Gökcan Şahin
261
Karanlık ve Aydınlık
***
262
Gökcan Şahin
annemdi. Yıllar öncesinden genç, güzel bir kadındı. Yüzündeki teri silen
hemşireye bakıyor, elini sıkı sıkı tutuyor, yüzünü buruşturarak çığlıklar
atıyordu. Ve uzun bir inlemenin sonucunda bir bebek geldi dünyaya.
Doktorlardan biri bebeği ters tutuyor, ağlamasını sağlamaya çalışıyordu.
Birkaç saniye boyunca sessiz kaldı bebek, ama sonra birden kulakları
tırmalayan bir sesle ağlamaya koyuldu. Bu ses herkesi öyle rahatlattı ki
pozitif enerjiyi hissedebiliyordum. Annem ise gülüyordu. Tüm acısını
unutmuş, çocuğuna bakıyordu.
“Kızım, Melis’im,” diye mırıldandığını duydum. Doktorlar
bebeğin göbek bağını keserken kendimi izliyordum. On sekiz yıl öncesini
canlı olarak görüyordum. O sevimli şey bendim. Ben!
Şimdi kendini Şeytan’a satmış, her türlü pisliğe bulaşmış,
bedeninde ve ruhunda temiz bir zerre bile kalmamış bir genç kıza
dönüşen yaratık, on sekiz yıl önce işte bu saf bebekti.
Doktorlar bebeği alıp götürdüler. Annem derin derin nefes alarak
gülümsemeyi sürdürdü. Beni kucağına alacağı anı hayal ediyordu
muhtemelen.
Ne büyük mucizeydi bu! Kol kadar bir bebekken koskoca bir
insana dönüşmek. Hatta küçücük bir hücreyken!
Şimdi neden bu haldeydim? Uyuşturucuya alışmış, AIDS hastası,
Şeytan’a tapan, katil bir yaratığa nasıl dönüşmüştüm? Geri dönebilir
miydim? O bebeğin saflığına ulaşabilir miydim? Keşke o halde
kalsaydım. Hiçbir pislik bulaşamasaydı bana. Ya da o pislikleri bir anda
üzerimden atabilseydim.
263
Karanlık ve Aydınlık
264
Gökcan Şahin
***
265
Karanlık ve Aydınlık
266
ÖLÜM KALIM MESELESİ
Karanlık ve Aydınlık
Cevap: Avcı
Git, bütün paranı hamburgerlere, fast foodlara harca. 20-30 sene
sonra kalp krizinden ölürsün. Hem de mis gibi yaşamış olursun. ☺
Cevap: mavikertenkele
Ben ciddiyim.
Cevap: Avcı
Çin oyuncakları zehirliymiş diyorlar. Her yerde satılıyor. :D :D
268
Gökcan Şahin
Cevap: mavikertenkele
Kesin bir yöntem istiyorum dedim. Alaylı cümleler değil. Bir saat
içinde alamazsam mecburen kendi yöntemimi deniycem. Dedim ya,
güneşi görmek istemiyorum diye.
Cevap: sahtekâr
En güzeli uyku ilacı. Hiçbir şey hissetmezsin.
Cevap: wizard
Uyku ilacını içmenin de adabı var ama. Tüm kutuyu birden içersen
kusarsın. Yavaş yavaş içicen.
Cevap: kızılgül
Ya saçmalamayın…
Sen de git, ılık bir duş al, bir bardak kola iç, sıcacık yatağına gir.
Đntihar mintihar ne yahu?
Cevap: mavikertenkele
Uzun hikâye. Aşk işleri, okul sorunları… Her şey birleşti, hayat
canıma tak etti.
269
Karanlık ve Aydınlık
Cevap: kızılgül
Lui kang, gaza getirme yahu, adam ciddi.
Cevap: wizard
Ben de merak ettim, neymiş seni hayattan bezdiren?
Cevap: Avcı
Kesin kuyruğunu kaybetmiştir. Kertenkele ya. ☺
Cevap: kızılgül
Yahu, atın şu Avcıyı. Sarhoş mudur nedir? Manyak manyak
konuşuyor.
Cevap: mavikertenkele
Yazdım ya yukarıda. Aşk + Okul.
Cevap: Edgar
Bak kardeşim. Sen daha yirmi, bilemedim yirmi beş yaşındasın.
Hayatın başındasın yani. Daha hiçbir şey görmedin, hiçbir şey yaşamadın.
Daha çocuğunu koklamadın. Onun baba deyişini duyup ölesiye
sevinmedin. Yürümesini görüp sevinçten zıplamadın. Sadece çocuk da
270
Gökcan Şahin
değil. Sen daha kendi paranı kazanmanın zevkini almadın. Alın teri
dökerek eve ekmek götürmedin. Evde eşine sarılıp “bugün çok
yorgunum” demedin. O da bütün yorgunluğunu bir öpücükle almadı daha.
Ne yaşadın ki sen? Belki bir iki kız girdi hayatına. Eğlencelik ilişkiler
yaşadın. Oyun zamanını daha yeni geride bıraktın sen. Şimdiye kadar
hayat eğlenceydi. Boş bir eğlence. Asıl hayat bundan sonra başlıyor ve
sen çok erken pes ediyorsun. Đntihar, zayıfların yaptığı bir şeydir. Bir
kaçıştır, ama kurtuluş olup olmadığını bilemezsin. Öteki dünyada seni
neyin beklediğini bilemezsin. Sakın! Sakın öyle bir aptallık yapma. Eğer
bu bir şakaysa gerçekten berbat! Ölümün şakası olmaz.
Cevap: mavikertenkele
Şaka değil Edgar. Hayat öyle boş ki, o dediklerin bile beni
yolumdan çeviremeyecek. Şimdiye kadar hiç sevgilim olmadı. Pek
arkadaşım da olmadı. Tek bir kez âşık oldum ve bittim. Bundan sonra
evlilikmiş, aşkmış, zaten kaldıramam.
Cevap: Avcı
Ne anlatıcak ya? Ölsün gitsin, biz de işimize bakalım. Boş yere
oyalıyor bunca milleti. Hem intihar edecek kadar korkak birinde nerde o
yürek? Anlatsa ne çıkar? Ne bekliyorsunuz ki? En fazla sevgilisinden
ayrılmıştır. Atsın gitsin kendini köprüden. Bir sap daha eksilmiş olur
dünyadan. Kızlar da bize kalır. Haha.
271
Karanlık ve Aydınlık
Cevap: wizard
Adam bizle oyun oynuyor. Đntihar mintihar edeceği yok.
Arkadaşlarıyla toplanmış, gülüşüyorlardır şimdi.
Cevap: mavikertenkele
Đşe yaraması imkânsız ama anlatayım peki. Nasıl olsa ölücem,
cesurca, her şeyiyle anlatayım… Hem o avcı denen şerefsiz de görsün
anlatamayacak kadar yüreksiz miymişim?
Bir kız vardı. Tuhaf bir şekilde tanıştık, o tanışmayı anlatmaya
gerek yok. Kızın adı Özlem’di. O güne kadar bir kız eli tutamamış benim
için mükemmel biriydi. Güzeldi, hem de çok. Zekiydi, aptal bir kız
değildi. Neşeliydi, gözleri gülüyordu gülünce. Pek çok ortak noktamız
vardı. Dinsel olarak bir çatışmamız olmayacaktı. Çünkü ikimiz de
aleviydik. Solcuydu, ben de solcuydum ve siyasi olarak da birbirimizle
zıtlaşmayacaktık. Köy kökenliydi, ben de öyleydim. Filmlerdeki
sosyetelerden olmadığı için yanındayken rahat olacaktım. Takımımız bile
aynıydı. Aynı yaştaydık, her şey mükemmeldi.
Bir süre öylesine konuştuktan sonra çıkma teklif etmeye karar
verdim. Erkendi aslında. Onu çok iyi tanımadığım gibi paylaştığımız
şeyler çok sınırlıydı. Ama onunla tanışmamdan itibaren kalbime saplanan
acıdan kurtulmanın tek yolu ona bu teklifi yapmaktı. Ve yaptım. Bir gün
Msn’de, buluşup gezmeyi teklif ettim. Kabul etti. Buluştuk. Çiçek falan
almıştım ona. Verdim. Bir bankta otururken çıkma teklif ettim ve ne dedi
272
Gökcan Şahin
273
Karanlık ve Aydınlık
Cevap: Avcı
Ne vazgeçecek ya? Ben onun yerinde olsam çoktan öldürmüştüm
kendimi. Git mutfağa, aç gazı sonuna kadar. Ne olduğunu bile
anlamazsın.
Cevap: kızılgül
Manyak mısın sen Avcı? Kafan mı güzel senin? Adamı teşvik
ediyorsun resmen.
Cevap: Avcı
Adam kararını vermiş, ne teşvik etmesi. En temiz yöntemleri
söylüyorum. Adamdaki cesaret bende olsa çoktan öbür taraftaydım. Bir
kere denedim, ama kurtardılar şerefsizler. Bir daha da cesaret edemedim.
Cevap: wizard
Daha önce de söyledim. Bence blöf yapıyor, intihar edeceği falan
yok, siz de hâlâ yiyorsunuz. Adam şimdi bilgisayar başında ne kadar
eğleniyordur bu tartışmaları görünce.
274
Gökcan Şahin
Cevap: wizard
Ya gidin allahaşkına. Ben yatıyorum. Bu boş tartışmayla geçirecek
vaktim yok.
Cevap: Avcı
Bak aklıma yeni bir fikir geldi mavikertenkele kardeş. Gir küvete,
al saç kurutma makinesini, tak fişe, sok suya, elektrikli tren misali uç
cennete. ☺
Cevap: kızılgül
On dakika oldu, adamdan ses yok. Öldürmüş olmasın kendini?
Cevap: sahtekâr
Yarınki gazetelerde çıkacak: 20 küsur yaşındaki üniversite
öğrencisi evinde ölü bulundu. Daha önce bir okul forumunda intihar
edeceğini söyleyen genç adam, dediğini yaptı…
Cevap: kızılgül
Ağzını hayra aç Sahtekâr. Allah korusun.
Cevap: wizard
275
Karanlık ve Aydınlık
Ulan gidip yatacaktım, ama merak ettim baktım yine. Adamdan ses
soluk yok, değil mi? Bence çoktan gitti yattı. Sıkılmıştır bir saat bunun
başında beklemekten. Hiç korkmayın. Kendini öldürecek adam başlık
açmazdı.
Cevap: Avcı
Allah rahmet eylesin diyelim bence şimdiden. ☺
Cevap: kızılgül
Avcı!!! Adamla ne derdin vardı lan senin? Ölmüşse bu veballe
nasıl yaşayacaksın?
Cevap: Edgar
Arkadaşlar, hayatın nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu görüyor
musunuz? Daha gençliğinin başındaki bir adam belki de şu anda can
çekişiyor; ama siz elinizde laptopunuzla boş boş yorumlar yapıyor, intihar
276
Gökcan Şahin
277
KARANLIK VE
AYDINLIK
BİRİNCİ KISIM
APARTMAN
BÖLÜM - 1
KARANLIK
AKASYA CADDESİ
ECZANE
281
Karanlık ve Aydınlık
282
Gökcan Şahin
denedi, ama sanki karşısında bir duvar vardı. Şemsiyeyi indirip elleriyle
yokladı kapıyı. Evet, sert bir şey dışarı çıkmasını engelliyordu.
Eczacı, müşterisinin hâlâ çıkmadığını fark edince az önce oturduğu
sandalyesinden kalktı.
“Bir sorun mu var beyefendi?” dedi.
“Allah Allah! Dışarı çıkamıyorum. Bunun dışında bir kapı daha mı
var yoksa?”
“Hayır?” Gizem tezgâhın arkasından çıktı ve elinde ışıldakla
müşterisinin yanına geldi. Işıldağı kapıya doğru tuttu. Siyah bir şey ışığı
engelledi. Gizem de eliyle yoklayınca adamın doğru söylediğini anladı.
Sanki birileri birkaç dakika içinde eczanenin çıkışına bir duvar örmüştü.
Müşteri ve eczacı kapının önünde öylece kalakaldılar.
DAİRE 1
283
Karanlık ve Aydınlık
hemen hemen zıddıydı. Sessiz, sakin, kendi halinde, fiziken ufak tefek bir
kızdı. Biraz fazla para harcasa da ailesiyle ilişkisi gayet iyiydi. Tuğrul’a
sorarsanız ablasının hayatından şikâyet etmemesi gayet normaldi.
Ailedeki en pahalı cep telefonu ondaydı, durmadan yeni elbiseler,
ayakkabılar, çantalar, parfümler alırdı ve nedense anne ile baba ona hiç
karışmazlardı. Dolayısıyla Tuğrul ile Tuğçe’nin iyi geçinmesi
olanaksızdı.
Tuğçe lise üçüncü sınıftaydı ve (lanet olası) ÖSS’ye
hazırlanıyordu. Henüz Ekim ayında oldukları için kendini derslere tam
vermemişti. Bundan sonra verecek miydi? Belki. Çok parlak bir öğrenci
sayılmazdı. Öncelikle okuduğu koleji sağ salim bitirmeyi ve özel bir
üniversiteye gitmeyi düşünüyordu.
Saat dokuza çeyrek kalayı gösterirken evde Tuğrul yüzünden
yaşanan tartışma büyümüştü. Bu tartışmalar pek de seyrek görülen bir
durum değildi aslında. Çıkardığı olaylar evde sürekli bağırış çağırış
yaşanmasına neden oluyordu. Hemen her hafta birini dövüyor, bazen
büyük kavgalar çıkarıyordu. Okulun en güçlü serserilerinden biriydi
aslında. Kendisine sigara almak için diğer çocuklardan haraç aldığı bile
olmuştu. Evet, daha on üç yaşında olmasına rağmen sigara içiyordu.
Üstelik ailesi onun üstünde iki kez sigara paketi bulmuşlardı. Her ne
kadar ailesi ağır cezalar verse de Tuğrul bırakmıyordu o illeti.
Tuğrul o gün yine yapacağını yapmış, ufak tefek bir çocuğu iyice
pataklamıştı. Bu dayağın sebebi ise incir çekirdeğini doldurmazdı.
Okuldan eve gelirken sokakta top oynayan çocukları görmüş, her zaman
yaptığı gibi çocukların oyunlarına karışmış ve topu ele geçirmiş ve
sektirmeye başlamıştı. Oyunlarının kesilmesine sinirlenen çocuklar topu
284
Gökcan Şahin
285
Karanlık ve Aydınlık
çalışırken üst kattan tak diye bir düşme sesi geldi. O sesi çocuk
ağlamaları ve koşuşturmalar izledi.
DAĐRE 2
Son bir yıl içinde yaşanabilecek en kötü şeyleri yaşamış olan Akın
Gürtan o sırada bu dairede ikamet ediyordu. Akın’ın kendi evi değildi
burası. Annesinin ve iki buçuk ay önce rahmetli olan babasının son on
yıllarını geçirdikleri evdi. Akın önce karısı Yeşim’i, ardından küçük kızı
Evrim’i kaybedince annesinin yanına taşınmıştı. Ve üç aydır hasta
annesinin yanında kalıyordu.
Kemik erimesi teşhisi konulan annesi özellikle son iki haftadır çok
kötü durumdaydı. Yataktan kalkmakta bile zorlanıyordu. Bütün gün tek
yapabildiği televizyon izlemek, yemek yemek ve zar zor da olsa tuvalete
gitmekti. Akın işten döndükten sonra annesinin yanından ayrılmıyordu.
Zaten o evde yokken bir hemşire ilgileniyordu yaşlı kadınla.
Akın annesinin ölümünün de yakın olduğunu biliyordu. Birkaç ay
aralıklarla karısını, kızını ve babasını kaybetmişti. Buna rağmen hâlâ
ayakta kalabilmesi çok güçlü bir insan olduğunu gösteriyordu; ama annesi
de ölürse yaşamasının bir anlamı kalmayacağından emindi. Đki ihtimal
vardı: Ya delirip tımarhaneye düşecek, ya da intihar edecekti. Başka bir
yol göremiyordu Akın.
Durumu daha da kötü yapan şey, bu ölümlerden ikisinin kendi
suçu olduğunu düşünmesiydi. Karısı canlı bomba olup bir süpermarketle
birlikte kendisini havaya uçurmuştu ve kendisi -nasıl bir kocaysa-
karısının terörist olduğunu o güne kadar anlayamamıştı. Hatta o görev
286
Gökcan Şahin
287
Karanlık ve Aydınlık
288
Gökcan Şahin
Her şey bir anda oldu. Yaşlı kadın boş bardağı yatağın yanındaki
sehpaya koyarken bomba sesine benzer bir ses, bardağı düşürmesine
sebep oldu. Tavandaki flüoresan lamba söndü ve televizyon kapandı.
Aynı anda pencerenin önünde bir patırtı duyuldu. Ağır bir çuvalın yere
düşmesine benzer bir ses.
Yaşlı kadın Akın’a seslendi. Cevap gelmeyince tekrar seslendi.
Yatağında dikleşmeye ve oturur duruma gelmeye çalıştı. Bu arada gözleri
karanlığa alışıyordu. Arka tarafında kalan pencereye doğru zorlanarak
döndü; ama pencerenin önünde oğlunu göremedi. Gözü yere kaydı ve
başsız bedeni gördü. Akın’ın boynundan damlayan kanın şapırtısını yeni
duyuyordu. Đki kez hıçkırdı ve sağ eliyle kalbinin üzerini tutarak yatağına
yığıldı. Oğlunun başı gövdesinden ayrıldıktan üç dakika sonra annesi de
bu dünyadan göçmüştü. Birkaç saat sonra onları bulacak olan insanlar
Akın’ın elektrik kesildiği sırada pencereden baktığını ve gizemli karanlık
duvarın onun başını ve omuzlarının bir kısmını moleküllerine ayırdığını
anlayacaklardı. Yaşlı kadının ise oğlunu böyle görünce kalp krizinden
öldüğünü düşüneceklerdi. Doğrusu da buydu.
DAİRE 3
289
Karanlık ve Aydınlık
290
Gökcan Şahin
DAİRE 4
“Top şimdi Alex’te. Alex orta yuvarlağı topla birlikte geçiyor. Pas
verecek arkadaşını aradı. Sağda Deivid’i gördü. Şimdi Deivid… Deivid
291
Karanlık ve Aydınlık
292
Gökcan Şahin
lavabonun yanına bıraktı. Duş alırken duyabilmesi için sesini biraz daha
açtı ve soyunmaya başladı.
Duş alırken yine babasını düşündü. Ve annesini. Ablasını.
Amcasını. Dedesini. Yani sekiz yıl önce yok olan tüm ailesini. 17
Ağustos 1999’da kaybettiklerini.
Sonra yalnızlığı geldi aklına. Kimsesi olmadığı. Ailesinden tek
kişinin bile hayatta olmadığı. Hatta güvenebileceği kimsenin olmadığı.
Lise dönemlerindeki o çok sevdiği boks hocasının bile hayatta olmadığı.
Şu dünyada evrendeki en yalnız insan olduğunu düşündü.
Gündüzleri hiç dışarı çıkmayan, bazı geceler kaçak dövüşlere katılarak
para kazanan, gereksiz, faydasız bir adamdı işte.
Duşu biterken maçın bitmesine de dakikalar kalmıştı.
“Hakem üç dakikalık uzatmayı gösteriyor,” dedi spiker. “Durum
sıfır sıfır. Eğer Fenerbahçe şu üç dakika içerisinde bir gol atamazsa çok
önemli iki puanı kaybetmiş olacak. Evet, şimdi maça dönelim. Volkan
kale atışını kullandı. Kafalardan seken top Semih’in önünde kalıyor.
Đleride Güiza boş. Onu gördü. Uzun bir pas attı. Güiza topu iyi kontrol
ediyor. Şimdi hızla ceza sahasına doğru yöneldi. Denizlispor defansı
hazırlıksız yakalandı. Güiza şimdi girdi ceza sahasına. Ve yerde kaldı!
Evet, Güiza’yı ceza sahasına girerken düşürüyorlar. Gözler hakemde…
Hakem o noktaya yöneldi. Veee, evet, penaltıyı verdi! Hakem beyaz
noktayı gösteriyor. Đtirazlar var; ama bu hakemin kararını
değiştirmeyecek.”
“Đşte bu be, hadi be atın şu penaltıyı,” dedi Özgür kurulanırken.
“Alex topun başında. Kaleye doğru şöyle bir baktı. Şimdi Alex
geliyor…”
293
Karanlık ve Aydınlık
DAİRE 5
294
Gökcan Şahin
295
Karanlık ve Aydınlık
296
Gökcan Şahin
DAİRE 6
297
Karanlık ve Aydınlık
Mine Destan ve Edgar Güven Türkay vardı. Sekiz kişilik bir kutlama
çoğu kişi için zavallı bir kutlama olabilirdi; ama yıllardır yalnızlığa
alışmış, doğum günlerini annesi dışında kimseyle kutlamamış olan Serkan
için bu sayı çok değerliydi.
Misafirlerin hepsinin ortak özelliği Serkan’ın başına gelen kazadan
sonra tanışmış olmalarıydı. Serkan’ın hepsiyle ayrı ayrı maceraları vardı
ve olağanüstü güçleri olan bir genç olduğundan bu pek de garipsenecek
bir şey değildi. Serkan’ın maceraları şu şekilde özetlenebilir:
Serkan babasını kaybettiği kazadan sonra annesiyle yaşamaya
başladı. Okula veya işe gidemediği için tüm gününü evinin balkonunda
geçiren yalnız biri olup çıktı. Eski arkadaşlarından ilk zamanlar dışında
pek bir vefa görmediyse de yaşam umudunu hiç kaybetmedi.
Bir gün balkondan dışarıyı seyrederken bazı insanların omuzlarının
üstünde süzülen bir karış büyüklüğünde kırmızı yaratıklar görmeye
başladı. Bunlar karikatürlerdeki şeytanlara çok benzediği için adını küçük
şeytanlar koydu. Çok geçmeden adlarını hak edercesine insanların
kulaklarına bir şeyler fısıldayıp onları günaha davet ettiklerini fark etti.
Onların yönlendirmesiyle olaylar çıkaran, kavga eden insanlar gördü.
Hatta liseli bir kız, gözünün önünde balkondan atlayarak intihar etti.
Serkan olanları izlemekle yetiniyordu. Küçük şeytanları
engelleyecek bir gücü yoktu. Yine de dehşete düşüyor ve küçük şeytanları
insanlara haber verme isteğini zor tutuyordu.
Bir gün annesi eve geldiğinde omzunda bir küçük şeytan
getirmişti. Ve amacı Serkan’ı annesine fare zehriyle öldürtmekti. Annesi
şeytanla giriştiği zihinsel bir savaşta zor da olsa galip gelmeyi başardı.
Ama bu olayın hemen ardından başka bir küçük şeytan Serkan’ın
298
Gökcan Şahin
299
Karanlık ve Aydınlık
***
300
Gökcan Şahin
301
Karanlık ve Aydınlık
302
Gökcan Şahin
DAİRE 7
303
Karanlık ve Aydınlık
DAİRE 8
304
Gökcan Şahin
305
Karanlık ve Aydınlık
döndü. Epey ağır bir kitaptı. Üzerinde hiçbir şey yazmıyordu. Sadece
kapkara bir kapağı vardı ve bu zaten insanı yeterince çekiyordu.
“Bakalım bizim Ertaç niye almış bu kitabı?” dedi ve kapağı açtı.
Kalın kapağın altından iri bir örümcek fırladı ve daha önceden
nişan almış gibi doğruca Önder’in boğazına atladı. Daha ne olduğunu
anlamadan ısırığın sesini duydu Önder: Hırt… Küfürler eşliğinde kitabı
atarak ayağa kalktı ve örümcekten kurtulmaya çalıştı. Elini değdirdiğinde
onun o iğrenç tüylü bedenini hissediyor ve tokat atar gibi yanına vurarak
kurtulmaya çalışıyordu ama hayvanın ısırdığı yeri bırakmaya pek niyeti
yoktu.
Önder, koşa koşa banyoya gitti, aynada boğazının sağ tarafına
yapışmış kırmızı-siyah örümceğe baktı. Önder’in tüm kanını emmeden
bırakmayacak gibi görünüyordu. Kitabın arasından fırladığı andakinin iki
katıydı şimdi. Önder panikle tekrar örümceğe hamle yaptı. Ama kene
gibiydi iğrenç yaratık, çıkmıyordu. Gözünü kapadı, sakin olmaya çalıştı,
sonra eliyle örümceğin iğrenç, tüylü ve yumuşak bedenini kavradı. Sertçe
çekti. Önce boynundaki derinin gerilmesi ve örümceğin, oyuncağını
bırakmak istemeyen bir bebek gibi tutunmaya çalışmasıyla acısı ikiye
katlandı, ama bir an sonra derisi yaratığın kıskacından kurtulmuştu.
Önder elinde kıvranan şeyi klozete attı ve şifonu sonuna kadar çekti.
Derin bir nefes alarak tekrar aynaya baktı. Boynundaki kırmızılığı
inceledi. Bir pamuğa kolonya dökerek pansuman yaptı. Sonra bitmek
tükenmek bilmeyen küfürlerine devam ederek oturma odasındaki
koltuğuna oturdu.
“Ulan Ertaç, nerden buluyorsun böyle kitapları? Geldiğinde o
kitabı sana yedirmezsem…”
306
Gökcan Şahin
307
Karanlık ve Aydınlık
TAVAN ARASI
308
Gökcan Şahin
309
Karanlık ve Aydınlık
310
BÖLÜM - 2
DUVAR
312
Gökcan Şahin
adam geliyor,” demişti. “Kızı al, kızı al,” diye tekrarlamıştı sonra. Silahlı
olan tezgâhın üstüne zıplamış, Gizem’in çenesine silahı dayamıştı. Diğeri
de pantolonundan bir bıçak çıkarmış, kapının yanında pusu kurmuştu.
Sonra kapı açılmış, polis üniformasıyla Selim girmişti içeri.
Gizem, pusuyu bildiği için içinden “lütfen gelme, lütfen gelme,”
diye yalvarıyordu. Ama o gelmişti. Đçeri girer girmez Gizem’i görmüş,
bakışlarından nasıl olmuşsa tuzağı anlamıştı. Yan tarafından bıçakla
saldıran adamı bir karate hareketiyle yere yapıştırmış, kelepçeyi
bağlamıştı. “Bırak onu, ben polisim, buradan çıkamazsın,” demişti
Gizem’i esir alan tinerciye. Tinerci kapüşonunu açmadan kısık bir sesle
yanıtlamıştı. “Def ol git buradan.”
Gizem adamın titremeye başladığını fark etmişti, boştaki elini
sürekli ağzına götürüyordu. Tinere ihtiyacı vardı belli ki. Selim de bunu
fark etmiş, onun dikkatinin iyice dağılmasını beklemiş, konuşarak
oyalamıştı. Sonunda büyük bir titreme sırasında panter gibi tezgâhın
üzerine atılmış, elleriyle tezgâha tutunurken iki bacağıyla tinerciyi duvara
yapıştırmıştı. Tinercinin silahı hemen yere düşmüştü, Gizem ayağının
dibine düşen silahı tüm gücüyle uzağa tekmelemişti. Selim adamı
kelepçeleyip destek ekibi çağırırken Gizem tinerciden beter titrediğini
fark ediyordu.
Polisler gelince karısı Yeliz de eczaneye inmiş ve olayı öğrenince
Gizem’i teselli etmeye çalışmıştı. Đkisinin de çok iyi insanlar olduğu
görmüştü Gizem.
O gece merkezde ifade verdikten sonra evlerine bile davet
etmişlerdi. Gizem de seve seve kabul etmişti. Hâlâ o şokun altındayken
313
Karanlık ve Aydınlık
iki polisin yanında olması daha güvende hissettirmişti onu. Bir süre
yüzsüzlük yaptığını düşünmüştü ama o korkuyla eve gidemeyecekti.
Selim, kafasından kan sızan Görkem’i koltuğun birine oturttu,
Gizem ışıldağın ışığında yarayı temizledi.
“Dikişe falan gerek var mı?” diye sordu Yeliz.
“Yok abla, önemli bir şey değil. Biraz fazla kanamış o kadar.
Görkem ağlamayı kesmiş, burnunu çekerek etrafa bakıyordu.
“Bu amca kim baba?” diye sordu Selim’e sessizce. Selim onları
ilgiyle izleyen adama baktı ve oğluna döndü:
“Bilmiyorum Görkem, kendisine sorsana.”
“Bana ne, ben tanımadığım insanlarla konuşmam.” Görkem yaşlı
adama hem korkarak, hem nefretle bakıyordu. Açıkçası bu adamı
sevmemişti. Gerçi bu durum Ahmet’in umurunda bile değildi. Bir an önce
çıkıp gitmek istiyordu.
“Kızım, şu kapı işi ne olacak?” diye sordu adam Gizem’e.
“Đsterseniz şu arka kapıdan dolanıp, apartman kapısından çıkın,”
dedi az önce Selimlerin geldiği kapıyı göstererek. Bir yandan da gazlı
bezi topluyordu.
Adam hızla kapıya giderken Selim neler olduğunu öğrenmek ister
gibi bir bakış attı Gizem’e.
“Ya, kapıyı açtık ama dışarı çıkılmıyor, nedenini anlayamadım,”
dedi genç kız.
Selim tezgâhın üstündeki ışıldağı alarak kapıya yöneldi. Cam
kapının ardının siyah bir şeyle kapatılmış olduğunu o da gördü. O siyah
maddeyi ittirdi, tekmeledi, ama karşısındaki sağlam bir duvar gibiydi,
titremedi bile.
314
Gökcan Şahin
DAİRE 1
315
Karanlık ve Aydınlık
316
Gökcan Şahin
DAİRE 2
Dairede kalan son canlılar olan iki karasinek Akın’ın başı kopmuş
bedeninin üzerinde vızıldıyor, salonda sıralanmış boy boy çiçekler
sahiplerinin öldüklerini hissetmiş gibi boyunları bükük hareketsizce
duruyorlardı. Birisinin yaprağının ucundan bir damla su yere düştü. Bir
diğerinin sararmış yaprağı biraz daha eğildi. Artık sulanmayacaklardı,
sahiplerinin sevgisini ve sıcaklığını hissetmeyeceklerdi. Artık onlar da ölü
sayılırlardı.
DAİRE 3
DAİRE 4
317
Karanlık ve Aydınlık
siyah bir cip gelecekti. Şu sıralar dövüştüğü yasa dışı turnuvada yarı
finale yükselmişti ve o maç bu geceydi.
Bu dövüşler çok tehlikeli olmasına rağmen içinde en ufak bir
korku yoktu. Turnuvanın en iyisi olduğundan adı gibi emindi. Önceki
turnuvada finale çıkmış, ama yarı finalde burktuğu ayak bileği nedeniyle
büyük ödülü kazanamamıştı. Bir buçuk yıl önceki o maçta böyle bir
talihsizlik nedeniyle favori olduğu dövüşü kazanamamasına çok
içerlemişti. Bu turnuvada ise o günlerin öcünü alıyordu. Otuz iki kişinin
katıldığı turnuva tek maç üzerinden kuralsız maçlar halinde yapılıyordu.
Tekme, yumruk, kafa, diz, bel üstü vurma, bel altı vurma, yaralama hatta
öldürme serbestti. Özgür kendini iyi bir insan olarak görmesine rağmen,
onun da dört tane leşi vardı şimdiye kadar. Kendisi de iki kez öldüresiye
dövülmüş ama hayatta kalmayı başarmıştı.
Kurulandıktan sonra alt eşofmanını giydi ve televizyonun
karşısındaki koltuğa oturarak zifiri karanlıkta düşüncelere daldı. Dövüş
işine bulaştığı günleri, o günlerdeki korkularını, dövüşlerini tek tek
aklından geçirdi. Kendini şimdiki seviyeye getiren tüm aşamaları
düşündü. Tuhaftı ama şimdiye kadar bunları enine boyuna düşünecek bir
fırsat bulamamıştı.
On beş yaşından beri dövüşüyordu aslında Özgür. Kendisi de bir
zamanlar boksa meraklı olan babası Özgür’de bir yetenek görmüş, onu
boks kursuna yazdırmıştı. Özgür babasının yüzünü kara çıkarmamış, bu
sporda ne kadar iyi olduğunu herkese göstermişti. Nitekim bu macera
sadece iki yıl sürmüş, on yedi yaşındayken olan depremde tüm ailesiyle
birlikte boks hocası da göçük altında kalarak hayatını kaybetmişti. Özgür,
amcasının yanında kaldığı birkaç sene pek dövüş düşünmemişti -ki
318
Gökcan Şahin
319
Karanlık ve Aydınlık
DAİRE 5
“Bu kadar yeter mi dedim, Semir?” dedi tekrar alev tişörtlü kızıl
gözlü adam. Semir korkudan ve altına işemenin verdiği utançtan
kıpırdayamıyordu bile. “Sanırım yeter demek istiyorsun,” dedi adam ve
kızıl gözleri yavaşça söndü. Dışarıdaki ışıkların sönmesi evi zifiri
karanlık içinde bırakmıştı. Semir sakinliğini koruyabilse belki bu
karanlıktan faydalanıp kaçmaya çalışabilirdi, ama yapmadı. Olağanüstü
biriyle karşı karşıya olduğunu biliyordu artık.
“Madem yakalandınız ışıkları açalım o zaman,” dedi gizemli adam.
Sakin adımlarla ışık düğmesinin olduğu yere yürüdü ve düğmeye
dokundu. Işık yanmadı. Elektrikler evde de kesilmişti.
“Peki, el fenerinin ışığında konuşuruz o zaman.” Kadri’nin elinde
duran ama yakmaya lüzum görmediği feneri aldı. Feneri yakarken kötü
bir koku almış gibi iki kere burnuyla hızlıca nefes aldı.
“Semir, git altını değiştir istersen. Galiba biraz kaçırmışsın,” dedi.
Kadri çabuk şok olup çabuk normale dönen kişiliğini belli edercesine
ufak bir kahkaha attı, ama gizemli adamın sert bakışlarına maruz kalınca
normale döndü.
“Otur bakalım Kadri. Semir abini beklerken ayakta kalma.”
Kadri en yakın koltuğa oturdu. Önce epey gergince ve diken
üstündeymiş gibiydi. Sonra adam da oturup el feneriyle oynayarak
320
Gökcan Şahin
321
Karanlık ve Aydınlık
322
Gökcan Şahin
DAİRE 6
323
Karanlık ve Aydınlık
“Sıkıntıdan mı?”
“Evet, ben de seni evin kapısında baygın bulup içeri aldığımdan
beri, senden hoşlanıyordum aslında. Ama bu sakat halim sana açılmama
engel oluyordu.”
Melis, Serkan’ın ellerini buldu ve avucunun içine aldı. “Sen sakat
değilsin, sen olağanüstüsün. Sıradan insanların anlayamayacakları kadar
olağanüstü.”
“Utandırma beni. Yüzüm kızaracak.”
“Sanki bu karanlıkta birileri yüzünü görecek,” dedi Melis gülerek.
Serkan onu kendine doğru çekti. Melis tereddüt etmeden yaklaştı.
Dudaklarını ve kalplerini birleştirmek için arada sadece bir karış mesafe
kaldı. Fakat biri odanın kapısına tıklayarak bu anın sihrini yok etti.
Uzaklaştılar. Kapı açıldı. Bir el feneri odayı beyaz ışığa boğdu.
“Çocuklar içeri gelin diye fener getirdim,” dedi Şule. “Elektrikler
de gidecek zamanı buldu,” diye homurdandı ardından.
Melis az önceki o büyülü anı bozduğu için müstakbel kaynanasına
ilk öfkesini duydu. Ama zararsız bir öfkeydi bu. Ve birazdan sönüp
gidecekti.
Üçü, herkesin toplandığı ve az önce Serkan’ın doğum günü
pastasının dağıtıldığı salona gittiler. Evdeki flüoresanlı ışıldak burayı
aydınlatmak için odanın ortasındaki sehpanın üzerine yerleştirilmişti.
“Beyler, bayanlar!” dedi Serkan neşeli bir ses tonuyla. “Size bir
haberim var.” Herkes dikkat kesildi. “Biz şu an itibariyle Melis’le
çıkmaya başladık.”
Çıkma kelimesini uzun süredir ilk kez kendi için kullanıyordu
Serkan ve bunu söylerken bir tuhaf olmuştu. Ama asıl tuhaf olan
324
Gökcan Şahin
DAİRE 7
DAİRE 8
325
Karanlık ve Aydınlık
TAVAN ARASI
326
BÖLÜM - 3
ÇAĞRI
ECZANE
328
Gökcan Şahin
DAĐRE 1
DAİRE 2
Tuğrul kapıyı defalarca çaldı ama açan olmadı. Zili de denedi, ama
elektrikler olmadığından zil çalışmıyordu. Aklına az önce babasına
söylediği “zile basalım” önerisi geldi. Kendi kendine güldü. Elektrikler
yokken ziller çalışacak mıydı?
Birkaç kez daha kapıya tıklattıktan sonra, herhalde evde kimse yok,
diye düşünerek üst kata çıktı.
Bu arada canı fena halde sigara çekmişti. Keşke yanında sigara
olsaydı.
329
Karanlık ve Aydınlık
DAİRE 3
DAİRE 4
330
Gökcan Şahin
DAİRE 5
331
Karanlık ve Aydınlık
DAİRE 6
332
Gökcan Şahin
333
Karanlık ve Aydınlık
DAĐRE 7
334
Gökcan Şahin
335
Karanlık ve Aydınlık
Bir yılının dolmasına az bir süre kala kendisine verilen suda bir tür
ilaç olduğunu ve o ilaç sayesinde kan içme isteğini dindirdiklerini
keşfetmişti. Av gününe doğru o suyu kesecekler ve avlanması için sadece
kendi içgüdülerinden yararlanacaklardı. Ama Kenan onların planlarını
bozacak bir plan yapmıştı. Son günler yaklaşırken bir yoğurt kovasında
azar azar su biriktirmiş ve son günlerde kendine ilaçsız su verilmeye
başlanınca o biriktirdiği sudan da içmeye başlamıştı. 10 Temmuz’da
tahmin ettiği gibi onu dışarı salmışlar, kendine av bulmasını
sağlamışlardı. Ama o vahşi içgüdülerine ilaç sayesinde hâkim olmuş ve
bu fırsattan yararlanarak kendini bir eve kapatmıştı. Vampirler onun ne
yapmak istediğini anlamamış olsalar da durumun kontrolden çıktığını
biliyorlardı. Kenan yaptığı plan doğrultusunda insanların okuması için
uzun bir mektup yazmış ve bu mektupta başına gelenleri anlatmıştı. Sonra
da evde bulduğu silahı kalbine sıkmıştı. Ölecek ve vampirlerin
yüzyıllardır var olan geleneklerini sona erdirecekti. Tek yapabileceği
buydu.
Planı o ana kadar başarılı gitse de vampirler çok zeki çıkmıştı.
Kenan’ı kanlar içinde evlerinde bulan ev sahipleri polise telefon
etmişlerdi, ama gelenler polis kılığında vampirler olmuştu. Cesedi ve
bıraktığı mektubu alıp gitmişlerdi. Araçlarının motoruna kaçan bir yarasa
yüzünden geç kalan gerçek polisler geldiklerinde ise hiçbir ipucu
kalmamıştı.
Bu arada aslında Kenan kendini öldürmeyi başaramamıştı. Göğüs
kafesi parçalanmış, kurşun kalbin hemen yanından ciğerlere girmişti. Bu
yarayla bile ölebilirdi; ama vampirler onu canlı tutmayı başarmıştı.
Uyandığında kendini öldürmeye çalışalı dokuz ay geçmişti. O aylar
336
Gökcan Şahin
337
Karanlık ve Aydınlık
338
Gökcan Şahin
339
Karanlık ve Aydınlık
340
Gökcan Şahin
341
Karanlık ve Aydınlık
342
Gökcan Şahin
343
Karanlık ve Aydınlık
344
Gökcan Şahin
kapının önünde insan haline geldi ve kapının kolunu kavradı. Şimdi dışarı
çıkacak, kapıyı üzerlerine kapatacak ve kurtulacaktı. En azından kaçış
şansı olacaktı.
Ama kapı açılmadı. Kilitliydi. Bunu nasıl düşünememişti. Evde
kimse yoksa kapı elbette kilitli olacaktı. Panikle kapıyı yumrukladı.
“Kurtarın beni buradan. Đmdaaat!” diye bağırıp çağırdı. Ama çok geçti.
Omzunu kavrayan eller yakalandığını gösteriyordu.
DAİRE 8
345
İKİNCİ KISIM
SAVAŞ ALANI
BÖLÜM - 1
KARGAŞA
348
Gökcan Şahin
349
Karanlık ve Aydınlık
350
Gökcan Şahin
hayat yoktu. Semir üçüncü kişiyi vurmak üzere tetiği çekti. Bu kez
istediğini başaramadı. Mermi Doktor Tuncay’ın omzunu sıyırdı ve duvara
çarptı. Tuncay bağırarak kendini yere attı ve yuvarlanarak birkaç adım
ötesindeki masanın altına sığınmaya çalıştı. Semir’in art arda sıraladığı
kurşunlar vücudunu delse de masanın arkasına geçmeyi başardı. Ama
artık kıpırdamıyordu. Semir silahlı ateşlerken aldığı büyük zevke
şaşırarak salondan çıktı. Öldürmek ne güzel bir şeydi. Buradan
kurtulduktan sonra ilk işi onu hapse gönderen o dedektifi öldürmek
olacaktı. Müthiş bir hırsızlık planı kurmuş ve aksaksız uygulamaktayken
Tekin denen dedektif onun foyasını ortaya çıkarmış, aylarca hapis
yatmasına sebep olmuştu. Ama bunu hayatıyla ödeyecekti. Sıra ona da
gelecekti. Ama önce şu Serkan denen özürlüyü gebertecekti. Kadri’nin
ondan önce davranmış olmamasını umuyordu.
Kadri’yi mutfak kapısını zorlarken buldu.
“Abi içerden kapıyı kitlediler. Sakat adamla bir kız var içerde.”
“Manitasıdır kesin,” diye güldü Semir.
“Ee? Ne yapıyoruz abi?”
“Bunu da mı bana soruyorsun? Kilidi kırıyor, içeri giriyor, ikisini
de gebertiyoruz.”
Semir bunları söylerken silahının mermilerini kontrol etti. On
mermilik şarjörde iki mermi kalmıştı. Yenisini doldurdu. Kadri bu sırada
Semir’in baş işaretiyle kapının kilidine ateş etti. Kilit kırıldı, tahta
kapıdan talaşlar saçıldı. Kadri beklemeksizin içeri girdi. Ama kendini
savunmayı akıl edemediğinden kötü bir sürprizle karşılaştı. Kapının
hemen sağ tarafından gelen bir bıçak darbesi boğazını buldu. Melis elinde
mutfaktaki en iri bıçakla pusu kurmuştu. Hayatında görmediği kadar kan
351
Karanlık ve Aydınlık
Kenan Ali kaçıyor, iki vampir kovalıyordu. Kenan son anda Halil
tarafından açılan kapının üst tarafından kaçmış, tavan arasına yönelmişti.
Peşindekilerden bir türlü kurtulamamanın verdiği bezginlik onu iyice
güçten düşürmeye başlamıştı. Nereye kaçacaktı? Nasıl kurtulacaktı?
Şimdilik kısa vadeli planı tavan arasına kaçmak ve saklanacak bir
yer bulmaktı. Tavan arasının karmakarışık olmasını umuyordu. Böylece
saklambaç oynar gibi saklanabilecek, uygun zamanda bir ihtimal
kaçabilecekti.
Tavan arasına eskimiş tahta bir kapıdan giriliyordu ve kapı o sırada
kapalıydı. Kenan’ın yarasa haliyle içeri girmesi imkânsızdı. Vampirler ise
onu iki metre arkadan izliyorlardı. Kapının önüne ulaşır ulaşmaz insana
dönüştü. Kapıyı açtı ve içeri daldı. Yarasaları dışarıda bırakmak için
kapıyı hızla kapattı. Ama bu kısmen işe yaradı. Birisi dışarıda kalsa da
352
Gökcan Şahin
öteki içeriye son anda sızmayı başardı, insana dönüştü ve kapıyı diğer
vampire de açtı.
Kenan tavan arasını şöyle bir gözden geçirince istediği kadar
karışık olmadığını hemen anladı. Birkaç parça eşya olsa da saklanacak
yeterince yer yoktu. Yine de vampirlerden biri elini omzuna atmaya
kalkınca yarasaya dönüştü ve köşedeki büyük bir sandığın arkasına geçti.
Vampirlerden biri son anda onun nereye kaçtığını gördü. Diğerine
de gösterdi. Şimdi iki vampir de gülümsüyorlardı. Kenan’ın onlardan
kaçışı yoktu artık. Đki yandan sıkışmıştı. Kapıyı arkalarından kapatıp
oradan çıkışı da engellediler. Kızıl gözlerinden saçılan ışığın verdiği
rahatlıkla sandığa yaklaştılar.
***
353
Karanlık ve Aydınlık
Goid ikisinin işini birden bitirmek yerine tek tek avlamayı yeğledi.
Kendisine bir adım daha yakın olan vampire saldırdı. Burnundan,
gözlerinden, kulaklarından, derisinden, her yerinden vücuduna nüfuz etti.
Vampir sendeledi. Kızıl gözleri büyüdü. Derisi karardı, büzüldü,
çatırdadı, soyuldu. Ardından her yerinden kan gelmeye başladı. Derisinin
gözeneklerinden bile…
Gözlerini artık görmüyor, kulakları duymuyordu. Akciğerleri içi
suyla dolmuş balonlar gibiydiler. Bağırsakları bedeninden fırlamak
istiyordu.
Vampir yere yığıldı. Hiçbir vampirin yaşamadığı bir şekilde tattı
ölümü.
Kenan bu sırada sandığın arkasından vampire olanları izliyordu.
Diğerinin de şaşkınlığından faydalanarak sandığın arkasından fırladı ve
tahta kapıya uçtu. Ama diğer vampir onu fark etti. O da hızla kapıya
koştu. Aslında amacı Kenan’ı yakalamak değil, oradan bir an önce
kaçmaktı.
Vampir kapıya ulaştığı gibi dışarı fırladı. Goid ensesindeydi ama
yakalayamamıştı onu.
Kenan vampirin açtığı kapıdan çıktı. Vampir kapıyı hızla çekti,
yarasaya dönüştü ve alt katlara süzüldü. Kenan’ı görmüyor gibiydi. Tek
istediği buradan çıkmaktı.
Kenan ise insan şekline girdi ve sadece bir kat aşağı inerek
yorgunluktan yere yığılıverdi. Uyku ile baygınlık arası bir şey yaşıyordu.
Ve vampir tehlikesini atlattığından olsa gerek, vücudu diğer ihtiyaçlarına
yönelmişti: canı kan istiyordu.
354
Gökcan Şahin
355
Karanlık ve Aydınlık
356
Gökcan Şahin
gözlerini kapadı. Elçin’in saçını bir kez okşadı. Masanın hemen yanında
uzanan Doktor Tuncay’a yöneldi. Delik deşik olmuş gibiydi. Elbiseleri
kan içindeydi. Özellikle sağ bacağı tamamen kan içindeydi.
Serkan Tuncay’ın elini tuttu. Beklemediği halde nabzının hafif
hafif attığını fark etti.
“Savaş! Çabuk… Çabuk aşağı in. Eczacıyı çağır. Yaralı var de!
Hadi koş!”
Savaş başını salladı ve kapıdan dışarı çıktı. Onun bu kadar sakin
davranması Serkan’ın sinirini bozuyordu. Đşte yine kahraman olacaktı
şimdi!
Melis geldi. Yüzü un gibiydi. Bu karanlıkta bile belli oluyordu.
“Doktor ölmemiş Melis. Nabzı atıyor!” dedi Serkan hemen.
Kalktı. Sandalyesine oturdu ve mavi gözleri normale döndü.
Şimdiden çok fazla enerji kaybettiğini düşünüyordu.
Bu tuhaf gücü hiç de bedelsiz bir güç değildi aslında. Kullandıktan
sonra kendini çok bitkin hissediyordu. Uyumak istese uyuyamıyor,
hareket etmek istese edemiyordu. Uyuyabilse bile berbat kâbuslar
görüyordu.
Daha onlarca yan etkisi vardı bu gücün. Bu yüzden hemen hemen
hiç kullanmamaya çalışıyordu. Ama şimdi kendini tutamamış, içindeki
yoğun duygular onu ayağa kalkmaya zorlamıştı.
Bir daha bu gücü kullanmak zorunda kalmamayı umuyordu, en
azından yakın zamanda.
Ama kalacaktı. Bunu kendi de hissediyordu.
En yoğun şekilde…
357
Karanlık ve Aydınlık
358
Gökcan Şahin
***
359
Karanlık ve Aydınlık
Bir süre bekledi, ama kimseden ses çıkmadı. Sessizliği iki el silah
sesi bozdu. Yukarıdan gelmişti. Selim hemen silahını çıkardı ve ayağa
fırladı. Yeliz’in kucağında uykuya dalmış olan Görkem uyandı.
Yıldırım’ın havlamaları eczaneye kadar geldi.
“Ben gidip bakıyorum, herkes burada kalsın,” dedi Selim.
“Ben de geleyim,” dedi Özgür. “Dövüşçüyüm, işe yararım.”
“Peki, gel. Siz burada kalın, kapıyı kilitleyin. Bizden başka
kimseye kapıyı açmayın.”
Halil’deki el fenerini alan Özgür, Selim’in arkasından kapıdan
çıktı. Gizem arkalarından kapıyı kapattı. Özgür el fenerini tutarken yavaş
yavaş yukarı doğru çıktılar. Selim, kendi dairelerinin önünden geçerken
Yıldırım’ın deli gibi havladığını ve kapıya vurduğunu duydu. Hayvan
bedeniyle kapıya çarpıyor olmalıydı. En iyisi onu oradan çıkartmak
olacaktı. Selim silahını bırakmadan cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı
açtı. Köpek hemen dışarı fırladı ve havlamayı kesti. Selim’in bacaklarının
arasında bir kez dolanıp oturdu. Sessiz olmasını işaret etti Selim ve kapıyı
tekrar kapattı. Köpek söz dinledi. Selim ve Özgür tekrar yukarı
tırmanmaya başladılar. Üst kattan bir genç kızın hafif çığlığı geldi.
Hızlandılar. Köpek artlarından geliyordu.
Üst kata çıktıkları anda daire 6’nın kapısı açıldı ve ikisinin de
tanımadığı bir adam dışarı çıktı. Selim silahını doğrulttu.
“Olduğun yerde kal.”
Gözlüklü, kirli sakallı olsa da temiz yüzlü bir adamdı, ama
silahlıydı. Ellerini kaldırdı.
“Silahını ver.”
Selim silahı aldı ve kemerine tutturdu.
360
Gökcan Şahin
361
Karanlık ve Aydınlık
kata çıkan merdivenlere tırmandı. Selim de öyle. Üst katta baygın yatan
bir genç gördü. Başının ağrıdığını hissetti. Şakaklarını ovaladı.
“Neler oluyor Allah’ım burada?”
362
BÖLÜM - 2
TOPLANMA
“Yüzüme bak, yere değil. Kimsin bilmiyorum ama çok ters bir
zamanda geldin. Seninle uğraşacak zamanım yok. Aşağıda üç ceset, bir
yaralı var.”
Kenan bunları duyduğuna gerçekten şaşırmıştı. Aklına onu
kovalayan vampir geldi. Demek ki o uyurken insanlara saldırmıştı.
“Bunu yapanla hiçbir alakam yok benim.”
“Yüzüme baksana! Zorla mı baktırtayım?”
Kenan gözlerini polise dikti. Polis bu gözleri görür görmez donup
kaldı.
“Satanist falan mısın sen?”
Bu sırada arkalarından Melis’in sesi duyuldu.
“Abi, eczacı geldi. Sizi çağırıyor. Tuncay abiyi aşağı
taşıyacakmışsınız.”
Selim öfkeyle soluk verdi.
“Görüyorsun değil mi? Đşim başımdan aşkın. Neyse, seni şimdi
buraya kelepçeleyelim. Sonra tekrar konuşacağız.”
Belindeki kelepçeleri çıkardı ve Kenan’ın kollarını merdiven
demirlerine bağladı.
“Savaş sen de gel. Yardım etmen gerekecek.”
Selim ve Kenan’ın diyaloglarını sessizce izleyen Savaş, başını
sallayıp polisin peşinden merdivenleri indi. Kenan Savaş’ın ardından
bakarken gözlerinin bir an alev kızıllığında parladığını görür gibi oldu.
Nasıl bir apartmana düşmüştü? Neler oluyordu?
Đstese hemen yarasaya dönüşüp kelepçelerden kurtulabilirdi, ama
çok yorgundu. Biraz daha kestirmeliydi. Kızıl gözleri kapandı, başı
omzuna düştü.
364
Gökcan Şahin
365
Karanlık ve Aydınlık
“Aslında güçlü biri sırtına alsa iyi olurdu,” dedi Gizem. “Diğer
türlü çok zor.”
“Ben alırım,” diye atıldı Savaş.
“Oğlum, kara kuru birisin sen. Nasıl taşıyacaksın?”
Savaş gülümsedi, gözlüğünü düzeltti. Pek alışkın gibi
görünmüyordu bu gözlüğe.
“Düşündüğünüzden güçlüyüm.”
Serkan olanları geriden izliyordu. Ve Savaş’ın bu sözü onu
irkiltmişti. Bu adamda bir tuhaflık vardı. Ama nedense anlayamıyordu.
Omzunda küçük şeytan da yoktu. Neden böyle hissettiğini
anlayamıyordu. Yine kahraman olmaya çalışıyor, diye düşündü. Bu işin
içinde bir iş var.
“Ya doğru söylüyorum, niye böyle bakıyorsunuz. Çok rahat
taşırım.”
“Peki, deneyelim o zaman.” Selim kendisi taşımak isterdi ama
önceki sene fıtık ameliyatı olmuştu. Ağır şeyler kaldıramıyordu. Özgür de
yeterince güçlü görünmüyordu, daha yeni ayılmıştı hem. Tek çare
oldukça iddialı olan bu yabancıydı.
Denediler… Savaş beklediklerinden çok daha güçlü çıktı.
Tuncay’ı, pamuk dolu bir çuval gibi kolayca taşıyordu. Merdivenlerden,
yardım almadan indi ve saniyeler içinde eczaneye vardı.
“Bir dakika, bunları ne yapacağız?” dedi Melis cesetleri
göstererek. Mine’nin cesedi Doğan ve Elçin’in yanına taşınmıştı. Üç ceset
aynı kanepedeydi.
“Şimdilik yapacak bir şey yok,” dedi Selim. “Serkan, seni de aşağı
taşıyalım. Burayı kapatalım.”
366
Gökcan Şahin
367
Karanlık ve Aydınlık
***
368
Gökcan Şahin
369
Karanlık ve Aydınlık
370
Gökcan Şahin
371
Karanlık ve Aydınlık
372
Gökcan Şahin
373
Karanlık ve Aydınlık
374
Gökcan Şahin
375
Karanlık ve Aydınlık
376
Gökcan Şahin
377
Karanlık ve Aydınlık
378
Gökcan Şahin
ama ağır değildi. Belki de kendisinden bile hafifti. Hatta madde olarak
hiçbir ağırlığı olmayan saf enerji bile olabilirdi. Yaratık sonunda yere
düştü ve hareketsiz kaldı. Dalgalanan alevler soluklaştı.
Bu sırada yaratığın derisinden, ağzından, burnundan, her yerinden
kızıl tozlar yükseldi. Az önceki kara yaratığın kırmızı haliydi ve çok daha
yoğundu. Tozlar dev yaratığın hemen yanında birleşmeye başladılar.
Kıpkızıl bir insan şeklini aldılar. Gözlüğü ve elbiselerinin biçimiyle
bunun Savaş olduğunu fark edip şaşırdı Edgar. Kızıl beden yavaş yavaş
açılmaya başladı. Sıradan elbiselere ve sıradan insana dönüştü.
Gözlüğünü düzeltti, üstünü silkeledi. Edgar’a döndü.
“Evet, nerede kalmıştık? Ha, önce şu ateşi söndürelim.” Savaş
elini, hâlâ yanmakta olan ejderhaya döndürdü. Yaratık bir anda yok oldu.
Savaş eline üfürdü, gülümsedi. Hemen ayağının dibindeki el fenerini
yaktı.
(Şimdi gelebilirsin, yaratık yok oldu.)
Aralık kapıdan bir yarasa girdi. Đçeri girer girmez takım elbiseli bir
adama dönüştü. Edgar halüsinasyon gördüğünü düşündü. Bunların
hepsinin bir hayal olduğunu ve yakında biteceğini…
“Onu yok edeceğinizden şüphem yoktu efendim,” dedi yarasa
adam.
“Aslında çok zorlandım. Az kalsın yok oluyordum. Bir bakıma
oldum da. Binyıllardır kullandığım vücudu kaybettim, ama yeni ve daha
kullanışlı bir bedenim var artık.” Bunu göstermek istercesine kızıl renkli
toz bulutuna dönüştü ve vampirin hemen yanında eski halini aldı.
“Đşte yeni avın,” dedi Edgar’ı göstererek.
379
Karanlık ve Aydınlık
380
Gökcan Şahin
381
Karanlık ve Aydınlık
382
Gökcan Şahin
383
Karanlık ve Aydınlık
384
Gökcan Şahin
“Bende iyi bir alet kutusu var,” dedi Selim. “Matkap da var ama
malum elektrik yok.”
“Jeneratöre bağlayabiliriz aslında,” dedi Gizem.
“Đyi fikir.”
“Ne yapacakmışız?” diye sordu Melis, yanında oturan Tuğçe’ye.
Konuşmanın başını kaçırmıştı.
“Duvarı kazacaklarmış. Belki çıkabiliriz diye…”
“Hımm, anladım.”
***
385
Karanlık ve Aydınlık
“Elbette.”
Aralarındaki sonraki diyalog apartman boşluğunda geçiyordu.
“Gizem, biliyorsun burada mahsur kaldık ve artık kurtulmak çok
zor görünüyor.”
Sarışın güzel kız, başını üzgünce salladı. Ama mavi gözlerini
Özgür’den ayırmadı. Özgür bundan cesaret alarak elini tuttu.
“Belki normalde olsa asla söyleyemeyeceğim veya söylemeden
önce defalarca kez düşüneceğim bir şey ama…” Durakladı. Derin bir
nefes aldı.
“Senden hoşlanıyorum Gizem. Ve belki de şu son saatlerimizi
bunu senden gizlemeden geçirmek istedim. Şu anda çıkma teklifi yapmak
çok anlamsız olur, zaten bunu yapmayacağım. Bir cevap falan da
beklemiyorum. Sadece bana şu en umutsuz olduğum anlarda bu güzel
duyguyu yaşattığın için teşekkür ediyorum.” Sonra güldü.
“Biliyor musun…” diye devam etti. “Şu yirmi altı yıllık ömrümde
hiç böyle cümleler kurmadım. Tüm ailem Gölcük depreminde öldüler ve
o günden beri bu kadar kelimeyi de üst üste sıralamış değilim. Tamamen
yalnız, aciz, hayatını kaçak dövüşlerle kazanan, sevgiyi unutmuş bir
insandım. Kimseye de âşık olmuş değildim. Aşk nedir bilmiyordum yani.
Ama şimdi tattım bu duyguyu. Ve tatmadan ölmemiş olacağım. Bunun
için çok mutluyum.”
“Tamam,” dedi Gizem. “Ben de birkaç cümle söyleyeyim öyleyse.
Ben daha on yaşındayken babam öldü. Annem daha babam öleli bir yıl
olmadan başka bir adamla evlendi. Adam görünüşte çok iyiydi. Bize de
çok iyi davranıyordu. Kendi halinde, sakin, işine gidip gelen bir adamdı.
Ama bir gün onun gerçek yüzünü gördüm. Annemin evde olmadığı bir
386
Gökcan Şahin
387
BÖLÜM - 3
SAVAŞ
389
Karanlık ve Aydınlık
390
Gökcan Şahin
391
Karanlık ve Aydınlık
392
Gökcan Şahin
Đki kez hafifçe yerinde zıpladı ve gardını aldı. Şeytan’a bir adım
yaklaştı ve üstten yumruk atarmış gibi yaparak eğilip tüm gücüyle çelme
takmaya çalıştı. Şeytan bunu önceden sezmiş gibi zıpladı ve deri
ayakkabısını Özgür’ün yüzüne geçirdi. Özgür burnunun kırıldığını
hissetti. Oluk oluk kan boşaldı. Öfkeyle dudaklarından içeri süzülmeye
çalışan kanı tükürdü. Bir darbe daha almamak için geriye kaykılıp ayağa
kalktı. Sol eliyle burnunun önündeki kanları sildi. Şeytan pis pis
gülüyordu. Çok sakindi. Bu Özgür’ü daha da öfkelendirdi. Şimdiye
kadarki dövüşlerinin hepsinin bu günün provası olduğunu düşündü. Şimdi
mücadele etmeliydi. Çünkü ‘başka zaman’ olmayacaktı.
“Hadi gel,” dedi Şeytan yatak odasının kapısından çıkarak. Özgür
Şeytan’a uydu, peşinden gitti. Hole çıkana kadar attıkları yumruklar ve
tekmeler ikisine de etki etmedi. Şeytan onu dış kapının önüne çekti.
Özgür iki adımı hızla atıp havaya fırladı. Öne uzattığı sağ bacağıyla
Şeytan’ın suratına uçan tekmesini geçirmeye çalıştı. Şeytan yana kaydı,
darbeden kurtuldu; ama Özgür’ün yere iner inmez çelme takacağını
düşünemediği için gafil avlandı. Ayakları yerden kesildi. Özgür içinde
doğan zafer kıvılcımını, Şeytan havada parende atarak tekrar doğrulunca
kaybetti.
Hayır, umudunu yitirmemeliydi. Bu dövüşün zor olacağı belli değil
miydi? Tek gereken sabırdı. Şeytan’ın da bir zayıf noktası olmalıydı.
Madem klasik dövüş yöntemleri işlemiyordu, o zayıf noktayı bulmaya
çalışmalıydı.
(Nerede kaldın?)
(Şimdi çıktım eczaneden. Geliyorum.)
393
Karanlık ve Aydınlık
394
Gökcan Şahin
395
Karanlık ve Aydınlık
396
Gökcan Şahin
397
Karanlık ve Aydınlık
398
Gökcan Şahin
399
Karanlık ve Aydınlık
400
Gökcan Şahin
401
Karanlık ve Aydınlık
402
Gökcan Şahin
403
Karanlık ve Aydınlık
404
Gökcan Şahin
405
ÜÇÜNCÜ KISIM
ÖLÜM
BÖLÜM - 1
KİTAP
408
Gökcan Şahin
409
Karanlık ve Aydınlık
410
Gökcan Şahin
“Ne olmuş kitaba?” Sesi uyumadan önceki haline göre daha iyiydi.
En azından yaşaması için gerekli enerjiyi toplamaya başlamıştı.
“Kenan kendi hayatını anlattığını söyledi, şimdi baktım sonuna,
benimle ilgili şeyler yazıyor. Bu kitapta bir şeytanlık var.”
Serkan kitabı eline aldı ve son sayfayı okumaya başladı.
411
Karanlık ve Aydınlık
412
Gökcan Şahin
413
BÖLÜM - 2
415
Karanlık ve Aydınlık
416
BÖLÜM - 3
AYDINLIK
418
Gökcan Şahin
419
Karanlık ve Aydınlık
O güne kadar hiç görmediği (bundan emindi) çok yaşlı bir kadın
girdi içeri zarif bir şekilde. Dünyanın en yaşlı kadını olmalıydı.
Peki kimdi bu kadın? Neden gelmişti? Beynindeki milyonlarca
soruya eklenen iki soru daha…
“Selam genç avcı!”
Kadın az önce annesinin oturduğu koltuğa oturdu. Yüzündeki
buruşuklukları daha iyi gördü Serkan. Vadiler kadar derin, akarsular
kadar uzun buruşukluklar… Kadının kendine nasıl seslendiğini fark etti
ve şaşırdı. Ne kastetmişti avcı derken? Rüyasında (rüya mıydı?) şeytan
avcılığı yaptığını biliyor olamazdı herhalde.
“Elbette biliyorum evlat,” dedi kadın gülümseyerek. “Tüm
kahramanlıklarını hem de. Kendi cehennemini bu kadar renklendiren
başka biri görmedim ben doğrusu.”
“Cehennem mi?”
“Evet, evlat.”
“Bütün yaşadıklarım…”
“Evet, öldün ve herkes gibi arınmak için cehenneme gittin. Orada
kendini buldun, çileler çektin ve olması gerektiği gibi en baştan başladın.
Sonra aynı şeyleri bir kez daha yaşadın. Ve şimdi tekrar başladı. Ama bu
sondu. Tamamen arındın ve aydınlığa, yani cennete gitmeye hak
kazandın.”
“Yani şu an gerçek hayatta değil miyim?”
420
Gökcan Şahin
421
Karanlık ve Aydınlık
422
Gökcan Şahin
Bembeyaz bir ışık tüm görüş alanını kapladı. Tek bir yerden gelmiyordu
bu aydınlık. Her yerden geliyordu.
Kendisi de yoktu artık. Bedensiz bir varlıktı. Gittikçe yükselen,
huzura kavuşan, iyiliğin ışığıyla çevrelenen bir benlikti. O her şeydi, her
şey Tanrı’ydı, o Tanrı’ydı, Tanrı O’ydu.
423
YAZAR HAKKINDA
devam ediyor.
edindi.
geçebilirsiniz: engord@hotmail.com