Professional Documents
Culture Documents
YAZAR
Tolga Kırkıl
EDİTÖR
Ufuk Gültepe
KAPAK TASARIMI
Kadim Gültekin
YAYIN TARİHİ
Mart 2010
1.Bölüm: İsfahan
2.-10.Bölüm: Neva
11.-19 Bölüm: Acemaşiran
20.-31 Bölüm: Nihavent
32.-41. Bölüm: Uşak
42.-46. Bölüm: Hüseyni
47.-49. Bölüm: Rehavi
1.
Her şey fötr şapkalı adamın gelişiyle başladı.
Aslında buna bir başlangıç demek zor. Çünkü her şey o kadar fulüydü
ki hatıralar arasından belirgin şeyler seçmek imkânsız. Başlangıçta
birtakım hareketler vardı, bir adamın pencereden bir eve girişi,
pavyonlardan birinde şarkı söyleyen bir kadın, birbirine tıpatıp benzeyen
iki adamın gölgesi, rüzgârda uçuşan bir şapka.
Hikâyeme bunların gösterdiği kapıdan girmek isterdim ama o zaman
sanırım her şey dört bir yana dağılıp giderdi. En iyisi belli belirsiz olan
başka şeyler arasında seçim yapmak, daha sonra bu seçimi hikâyenin
ana gövdesine yedirmek; sonra, sonra bunun gibi şeyler işte.
Her şey fötr şapkalı adamın gelişiyle başladı.
Bunun bir başlangıç olduğuna o zamanlar karar veremezdim, şimdi de
karar vermem zor. Ancak her şey olup bittikten sonra bir başlangıca
benzediğini görebildim. Çünkü o zamanlar yalnızca belli belirsiz bir takım
hareketler vardı sağda solda. Pavyonda şarkı söyleyen bir kadın vardı;
hangi makamda olduğunu hatırlamadığım bir şarkı söylüyordu ve biz
onun peşinden rüyalar âleminin hiç de uzak olmayan bir kısmına dalıp
gidiyorduk. Rüzgârda uçup giden bir fötr şapka vardı. Bu şapkanın
peşinden giden birilerini hatırlamaya çalıştım ama kimse yoktu. Yine de
kendimi zorladığım takdirde başka şeyler de hatırlayabileceğimi
sanıyorum. Bir adam vardı yerde yatan, boylu boyunca, bir çocuk gibi
yere uzanmış; sanki birinin gelip de onu kaldırmasını bekliyordu. Hayır,
kimse gelmedi ve hatırladığım zaman dilimi boyunca adam orada yattı
durdu. O zamanlar yalnızca belirsiz gölgeler halinde hareket eden iki
adam vardı.
www.xasiork.biz
7
www.xasiork.biz
gösteriyor; fötr şapkalı adam ve ben bu sonlanma arzusuna irade dışı bir
şekilde karşı koymaya çalışıyoruz.
Peki neden?
Fötr şapkalı adamın aniden çıkıp gitmesini bekledim, doğru, ama bu
her şey başka bir yönde seyretsin diyeydi. Bir sondan bahsetmek için en
erken gündü o gün, çünkü her şey yeni yeni başlamıştı fakat daha o
başlangıç anı, kendi sonunu yaratmayı başarmıştı ve biz, ikimiz, bu
sonun içindeki yerimizi almıştık.
Bir dağılıştan, bir parçalanıştan, bir biçim değiştirmeden bahsetmek o
zamanlar bana mantıksız geliyordu çünkü her şeyin bir başlangıcın
eşiğinde buluştuğu o özel zamanda ben daha çok, yerden, kişilerden,
olayların gidişatını belirleyebilecek diğer etkenlerden söz etmek
istiyordum; ama fötr şapkalı adam bütün bu kişisel arzulara bir son
vermemi istiyordu sanki.
Bir şeylerin başlaması için en uygun gün o gündü çünkü soğuk ve
kasvetli bir kış günüydü. Şehir biraz ıssız, biraz yalnız, biraz da baştan
çıkarıcıydı. Hepsinden daha çok, içindeki olasılık bulutlarıyla dans ediyor,
görüp geçirdiği hikâyelerin neye benzeyebileceği, neye benzemeyeceği
konusunda her yana ipuçları saçıyor, meraklıların gelip bu ipuçlarını
değerlendirmesini bekliyordu. Her şeyi biliyordu, her şeyden haberdardı;
ama yine de olacakları uzaktan seyretmeyi tercih ediyordu. Fötr şapkalı
adamın kentin sokaklarında dolanmasını seyrettim kuş bakışı.
Hareketlerinde bir tuhaflık arıyordum, bir şeyleri yanlış yapmasını
bekliyordum; tam karşıdan karşıya geçerken, Büyük Saat’in altındaki
kahvelerden birinde tanımadığım birileriyle buluşurken heyecan dolu bir
8
www.xasiork.biz
şeylerin olmasını bekledim ama fötr şapkalı adam, şehir onun doğal bir
uzantısıymış gibi hareket ediyordu.
Nişanlım iki haftadan beri kayıptı.
Hatırladığım tam olarak bu mu? Evet, nişanlımın tam olarak iki
haftadır kayıp olduğu gerçeği. Sevgilim, canım, ciğerim. Onu böyle
tanımlamak şimdi bana çok sıra dışı geliyor.
Nişanlım iki haftadan beri kayıptı.
Her yere bakmış, gidebileceği bütün yerleri soruşturmuş, bir sonuç
elde edemeyince de fötr şapkalı adamı aramaya karar vermiştim.
Hikâyenin belirsizliği, bütün bu soru işaretleriyle benzersiz bir uyum
içinde, gecenin ağırlığını birazcık da olsa hafifletiyor.
Şimdi kesin olarak şöyle diyebilirim: Her şey fötr şapkalı adamın
gelişiyle başladı.
2.
Nişanlımın kayboluşunun üzerinden iki hafta geçmişti.
Bunu oldukça net bir biçimde hatırlıyorum. Bu anı bende keskin bir
nokta olarak bulunuyor; ne yandan yaklaşırsam yaklaşayım hep aynı
keskinlikte, acımasız ve biraz da çekingen bir nokta. Nokta olması
dolayısıyla pek çok diğer anıyla onu kaynaştırabiliyorum; ama bu kez de
şeylerin belirsizliği içinde onu anlamlandırmak hiç de kolay olmuyor.
Nişanlım kayboldu ve fötr şapkalı adam ortaya çıktı; nişanlım kayboldu
ve diğer pek çok yabancı şeyin hayatıma girişini çok daha gerçekçi bir
şekilde değerlendirme fırsatı buldum; nişanlım kayboldu ve kimsenin o
güne dek farkına varmadığı şeyler su yüzüne çıkmaya başladı; nişanlım
kayboldu ve o güne dek nişanlımla ilgili olduğunu düşündüğüm şeyleri
çok daha berrak bir şekilde görmeye başladım; nişanlım kayboldu ve
9
www.xasiork.biz
günler daha yavaş akmaya başladı… İşte bunun gibi şeyler. Şimdi bu
cümlelerden hangisini alırsam alayım ortaya çok yoğun bir belirsizlik
koyuyor ve yeni doğan her belirsizlik gibi dikkatin kendi üzerinde
yoğunlaşmasını istiyor. Bu kayboluşu, diğer olaylar içinde sabit bir yere
oturtmaya çalıştıkça kaygan dokusunu ellerimde hissediyorum. Bu
kayboluşu takip eden olaylar silsilesi, ona bir yer bulma çabasının
beyhudeliğini ortaya koymakla kalmıyor, hayatın çokluklarını, bize fazla
gelen yanlarını süzmeye çalışmanın ne kadar anlamsız bir girişim
olduğunu da gün yüzüne çıkarıyor. Bunda bizim ne kadar payımız olduğu
tartışılır bir olgu şüphesiz. Etrafına saldığı dokunaçlarıyla her şeyi ele
geçirmeye çalışan, tatmin olmaz dağınıklığıyla adeta bir ahtapota
benzeyen bu kayboluşun daha ilk andan itibaren çekici bir unsur olarak
içinde yaşadığım ilişki evrenini derinden sarsacağı belliydi. Kimse bunun
üzerinde durmamıştı o zamanlar. Ama ben şimdi kayıp bir kıtayı bulmuş
gibi sevinerek ortaya çıkıyorum ve her şeyin ta başından beri belli olduğu
bu kedi fare oyununu neden oynadığımızı kendimize soruyorum. Buna ne
fötr şapkalı adam cevap verebilir, ne de kaybolan nişanlım.
Hiçbir şeyin cevabı yok.
Bu macera başlamadan evvel hiçbir şeyin cevabı olmadığına dair
içimde küçük mü küçük bir his vardı. Yaşanacak olanlarla bu hissin bir
alakası olabileceğini de düşünmüyordum açıkçası. Çünkü o zamanlar
gizli ve saklı olan şeylere inanmıyordum. Benim için her şey apaçık ve
netti. Sıradan bir çifttik biz, daha ne söyleyebilirim ki? Bu sıradanlıkta
belki de kendimize ait en çekici yanları buluyorduk; ama sıradandık işte.
Kayboluş, benim için o kadar olağanüstü bir şeydi ki o andan sonra artık
eski ben olamayacağımı anlamış bulunuyordum. Bu durum beni çok
10
www.xasiork.biz
11
www.xasiork.biz
12
www.xasiork.biz
13
www.xasiork.biz
14
www.xasiork.biz
diye geçirdim içimden. Böylece dış dünyaya uzanan yüzlerce kol kopmuş
oluyordu. Şimdi tekrar yalnızlığa dönebilirdim.
Bu yalnızlık anlarına özel bir önem veriyordum çünkü geçen zaman
zarfında dış dünyayla o kadar çok ilgilenmiştim ki kendimi adeta
unutmuştum. Fötr şapkalı adama gitmeden önce, büyük bir çaresizlik
içinde, ben de bir sürü görüşme yapmış, notlar almış, bir sonuca
ulaşamayınca da hepsini kaldırıp eski bir karton kutuya doldurmuş, onu
da gardırobun en dibine adeta gömmüştüm. Çoğu işe yaramaz bilgilerdi
zaten. Bu arada nişanlımın bilinmeyen yanlarıyla da karşılaşmadım değil.
Ama hiçbiri ilgi çekici şeyler değildi. Bu detaylar onun basit, sıradan
hikâyesini taçlandıran şeyler olmaktan uzaktılar. Yalnızca o hikâyenin bir
devamı gibiydiler. Aralarında eski sevgilisiyle ilgili bir takım bilgiler
olmasına rağmen bunları keşfetmiş olmak beni hiç mi hiç
heyecanlandırmamıştı. Yaşadığım bu büyük hayal kırıklığı, yani
nişanlımın aslında benim tahmin ettiğim kişi gibi olması, beni
soruşturmamın ortasında vahşi bir hayvan gibi yakalayıp ormanın
derinliklerine sürükledi. Orada, ormanın çıplaklığı yüzüme vururken,
nişanlımda sevdiğim şeylerin neler olduğunu kendi kendime bir kez daha
sordum; ama bunları biraz gereksiz bulup ormandan kaçmak zorunda
kaldım. Sonra… İşte kendimi bu eve tıktım.
Telefon bir kez daha çaldı: Tek bir ezgi şeklinde. Kendinden
öncekilere benzeyen, kendinden sonrakilere de benzeyecek olan bir ezgi.
Tam yattığım yerden kalkıp telefona koşmaya hazırlanıyordum ki aniden
susunca, kendimi biraz sersemlemiş buldum. Beş dakika sonra iki kez
çalıp sustu. On dakika sonra ise dört kez çalıp sustu. Bir, iki, üç, dört…
Bir daha da çalmadı. Gece boyu koltukta uzanıp yeniden çalmasını
15
www.xasiork.biz
boşuna bekledim. Sabaha karşı, her şeyin bir sis perdesi arkasında
göründüğü o vakit, sızdığım koltuktan zorlukla kalkıp yatağıma gittim.
Öğlene doğru zar zor uyanabildim.
Her uyanışta olduğu gibi yine kendimi olayların çok dışında hissettim.
Ilık bir duş aldım, kendime sucuklu yumurta, peynir, zeytin ve reçelden
oluşan bir kahvaltı hazırladım. Bu kahvaltıda, sevgilimin kayboluşunu
unutmaya başladığımın izlerini görür gibi olmamak için çok çırpındım.
Bunu başardım da sayılır. İki bardak demli çay içtim, bulaşıkları yıkadım.
Sonraki birkaç gün yaptığım kahvaltılar da buna benziyordu.
Hayatımda uzun bir aradan sonra tekrarlar yine başlamıştı. Bu bana
elimde olmadan bir güven duygusu veriyor, bu güven duygusunun
etkisiyle tekrarladığım şeylerin içimde köklenmesi daha da hızlanıyor ve
kolaylaşıyordu. Fötr şapkalı adam olmadan yaptığım yapabildiğim nadir
şeylerdendi bu kahvaltılar ve onları takip eden okumalar, radyo
dinlemeler. Kendimi her şeyden bu kadar uzakta bulduğum için halimden
memnundum; ama fötr şapkalı adamın uzun ellerinin beni olayların tam
ortasına çekeceğini hissedebiliyordum. Tek bilmediğim bunun ne zaman
olacağıydı.
O sırada telefon çaldı.
4.
Arayan fötr şapkalı adamdı. Benimle acilen Mavi Köşe’de buluşmak
istiyordu, bana anlatacakları vardı. Kendimi bile şaşırtan bir şekilde hiç mi
hiç heyecanlanmadım. Bir müddet hiçbir şey olmamasını, her şeyin aynı
böyle olduğu gibi devam etmesini istiyordum. Fakat tam bu sırada fötr
şapkalı adam ortaya çıkıyor ve bana anlatacağı şeyler olduğunu
söylüyordu.
16
www.xasiork.biz
17
www.xasiork.biz
kayboluşun etkisi her an hissedilebiliyor. Bir boşluk gibi yani, düpedüz bir
boşluk. Hiç kimsenin yanından geçmek bile istemeyeceği türden bir
boşluk ve bu boşluğa girip çıkmak isteyen pek çok ayrıntı var, pek çok
hikâye var ve pek çok kişi. Tam o masada oturmuş işte bu ayrıntıları
düşünüyorum. Olaylar bu bulgunun ardından nasıl genişleyecek, nasıl
dallanıp budaklanacak ve sonu nerelere uzanacak? Fötr şapkalı adam,
bu ayrıntıların gelişimini nasıl etkileyecek?
Bir çay daha söyledim, bir sigara daha yaktım. Nişanlımın ortadan
kayboluşuyla doğan boşluk daha şimdiden pek çok yabancı şey
tarafından doldurulmaya başlamıştı. Ama ben, onun yokluğundan sonra
bu kadar yeni şeylerin olmasını beklemediğim için şimdi kendimi çaresiz
hissediyordum. Çayımı bitirmeye yakın yağmur şiddetini iyice arttırdı;
şimdi kaldırıma düşen iri yağmur damlaları parkelerden sekip pastanenin
döşemeden tavana kadar uzanan camekânına sıçrıyorlardı. Bir süre
sonra camın alt kısmında çamurdan bir bant oluştu. Ama daha da
şiddetlenen yağmur bütün bu çamurdan bandı alıp götürdü, sanki daha
önce hiç orada var olmamış gibi. Her şey silinmişti şimdi.
Uzun uzun yağmuru seyrettim.
Odama, kimsenin beni rahatsız etmediği, her şeyden uzak olduğum
odama dönmek için içimde büyük bir arzu duydum. Ama yağmur bütün
bunları silmek ister gibi daha da şiddetleniyordu. Çıkan rüzgârla birlikte
yağmur artık camekâna vurmaya başlamıştı. Damlalar, büyük bir hızla,
camekânın her yerinde patlıyor, patlama sesinin hemen ardından
aşağılara kayıp gidiyor, kayıp giderken de bambaşka damlalarla sorgusuz
sualsiz birleşiyorlardı.
Fötr şapkalı adamla vedalaşıp bir taksiye atladım, eve döndüm.
18
www.xasiork.biz
5.
Dışarıdaki serin ve taze hava beni ferahlatmış, içtiğim çaylar da
zihnimi kuvvetlendirmişti. Yeniden beni dört gözle bekleyen olayların
ortasına dalabileceğimi hissediyordum. Akşama doğru bir banyo
yaptıktan sonra fötr şapkalı adamı arayıp kısa bir görüşme yaptım.
Amacım davaya olan ilgimin halen sürdüğünü göstermekti. Neden böyle
yaptığımı bilmiyordum; ama içimden bir ses yapmam gerektiğini
söylüyordu. Sonra nişanlımın ailesini arayıp onlara son gelişmelerden
bahsettim, kızlarının en son Buick marka kırmızı bir arabaya binerken
görüldüğünü anlattım. Nişanlımın babası Ferit Bey, Adana’da lüks
arabası olan sayılı insanlardandı. Ama arabayı duyunca ses tonunda
hiçbir değişme olmadı. Hatta telefonu açtığı zamanki ses tonu ne kadar
tek düze ise telefonu kapatırkenki ses tonu da aynı şekilde tek düzeydi.
Kapatmadan önce uzun bir süre sustu. Çok kısık, neredeyse
duyamadığım bir sesle bana teşekkür etti. Telefon kapanınca bu teşekkür
yüzünden içimde belli belirsiz bir pişmanlığın doğduğunu seçer gibi
oldum.
Fötr şapkalı adama, kızın ailesiyle direk bağlantı kurmamasını
tembihlemiştim, çünkü… Çünküsü yoktu işte, böyle olmasını istiyordum.
İki ada arasındaki tek bağlantının ben olmam gerektiğine karar vermiştim.
Ne de olsa fötr şapkalı adamı kiralayan bendim ve bunu istemek en tabi
hakkımdı. Elbette demişti fötr şapkalı adam, bu sizin en doğal hakkınız.
Fakat bunu hiç de inandırıcı olmayan bir şekilde söylemişti. Bu
kelimelerin ağzından çıkması gerekiyordu o kadar. İşin ucundaki elli bin
lira belki de onu böyle davranmaya sürüklemişti.
19
www.xasiork.biz
20
www.xasiork.biz
21
www.xasiork.biz
22
www.xasiork.biz
pakete koydu. Sigarasını yaktım, derin bir nefes çekti. Sonra nedense
ona sigarasını at dediğim için kendimden utandım. Yan gözle taksiciyi
süzdüm. Üstü başı perişan orta yaşlı bir adamdı. Çok çektiği her halinden
belli oluyordu
Bakışlarımı ondan kaçırıp yola çevirdim. Delik deşik olmuş asfalt
küçük küçük havuzlarla dolmuştu. Araba, arada sırada bu çukurlardan
birine girince hafifçe sarsılıyorduk.
Pardösümün içine iyice gömüldüm ve arabayı, arabadan daha çok o
uğursuz geceyi hayal etmeye çalıştım. Kırmızı rengin baskınlığı,
etrafındaki her şeyi öldürmeye yetiyordu da artıyordu bile. Nişanlımı
neredeyse tanıyamayacaktım. Arabanın etrafında gözü bağlanmış bir
şekilde dönüp duruyordu. Kollarını öylece iki yanına açmış çaresizce
dolanıyor, arabaya dokunarak nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Etrafta başka kimse görünmüyordu; temkinli adımlarla yaklaşıp ona
sarıldım, birden “Bırak beni, bırak beni!” diye çığlıklar atmaya başladı.
Ona hemen kim olduğumu söyledim, sıkıca ağzını kapattım. Gözündeki
siyah bandı yavaşça çıkardım ve sıkı sıkı sarıldım. Tam bu sırada bir
başka çukura girmiş olmalıyız ki araba hafif bir sarsıntı geçirince
nişanlımla kırmızı araba kayboluverdi.
Fötr şapkalı adam neler düşünüyordu acaba?
Arabayı bulmuş olmak onun için şüphesiz büyük bir adımdı. Belki de
sona yaklaştığını düşünüyordu. Bilemiyordum. Aklım fikrim arabadaydı.
Araba, kırmızı rengiyle bu soğuk kış gününe hiç de uymayan bir
nesneydi. O daha çok bir mutluluğun, bir aşkın sembolü olmalıydı ama o
deri koltuklar belki de nişanlımın canlı olduğu son yerdi. Kafamda kentin
kuşbakışı görüntüsünü canlandırdım. Evim biraz daha kuzeyde sayılırdı
23
www.xasiork.biz
olayların geçtiği diğer yerlere göre. Nişanlımın evi daha güneyde, çarşıya
daha yakın olan kesimdeydi. En güneyde ise fötr şapkalı adamın bürosu
vardı. Yukarıdan aşağı gidip geldikten sonra bu araba yolculuğunun
birbirine paralel çizgiler oluşturan bu üç yeri kesip güneybatıda bir yerde
bulunan arabaya doğru hareket ettiğini hayal ettim. Arabanın bulunduğu
noktadan ayrılacak olan iki kişi evlerine dönüp bu çevrimi tamamlayacak,
nişanlım evine dönemeyecek ve çevrimin ucunu açık bırakacaktı.
Arabanın ortaya çıkışı, ilk anda olayların gelişimini büyük ölçüde
etkileyecek gibi görünüyordu. Çünkü her şey tam yerli yerine oturmaya
başlamışken, fötr şapkalı adamla birbirimize alışmaya, nişanlımın ailesi
acı gerçeği kabul etmeye başlamışken arabanın ortaya çıkışı ile her şey
sanki yeniden dallanıp budaklanmaya başlamıştı.
Yıkık dökük atölyelerin olduğu bir yere gelince taksici “Burası olsa
gerek abi.” dedi.
İleride birkaç tane polis arabası görünüyordu.
Beş lira verdim, “Üstü kalsın!” dedim.
Yağmur biraz diner gibi olmuştu.
Çamurlu yolda kendime kuru bir yerler bulmaya çalışarak olay
mahalline vardım. Fötr şapkalı adam, hurdaya dönmüş bir arabanın
yanında durmuş çeşitli notlar alıyordu. Pek samimi olmayan bir
tokalaşmadan sonra bana olup biten hakkında malumat vermeye başladı.
Sözünü kesip şaşırmış bir halde “Arabanın o olduğundan emin misin?”
diye sordum. Çünkü arabanın arabalık hali kalmadığı gibi rengi de
beyazdı. Lastikleri sökülmüş, ön kısım büyük bir darbenin etkisiyle içeri
göçmüştü.
24
www.xasiork.biz
25
www.xasiork.biz
korktuğu için polise haber vermekten çekinmişti. Adam tam polise gitmek
üzereyken polis onu bulmuştu.
Olayların giderek geniş bir alana yayılması bana tuhaf bir zevk
veriyordu. Belki de bu hayatımdaki en büyük maceraydı. Sıkıcı
hayatımdaki en büyük macera…
Fötr şapkalı adamla atölyede yaptığımız konuşmayı düşündüm.
Birbirimize ısındığımız söylenebilir miydi? Birbirimize yardımcı olabilecek
miydik? Notlarını aldığı o defterde daha başka neler yazıyordu acaba? Ya
benim hakkımda yazdıkları. O defteri okumak için neler vermezdim.
Başka bir şey çıkmayınca eve döndüm.
Her ay aldığım edebiyat dergisinin sayfaları arasına gömülmüşken
kendimden geçmişim. Uykuyla uyanıklık arasının gri gölgeleri arasında
dolanırken kendimi o dehlizden çıkarken buldum. Çapraz çakılmış kalın
tahtalarla kapatılmış olan bu girişi açmak için epey uğraşıyordum ve
sonunda gün ışığını görebiliyordum. Fakat kalkıp yürümeye başladıktan
sonra kendimi tekrar dehlizin içinde buluyor, tekrar kaçmayı başarıyor ve
yine kendimi dehlizde hapsedilmiş buluyordum. Sonra ilk kez fötr şapkalı
adamı gördüğümü sandım. Ama hayır, bu sadece onun siyah şapkasıydı
ve asfalt yolun ortasında duruyordu. Şehir dışında, metruk yapıların
olduğu bir yerdi burası. Nerede olduğumu anlar gibi olduktan sonra
yavaşça şapkaya yaklaştım, yaklaştım ve onu kaldırınca simsiyah bir gül
gördüm. Yumuşak bir hareketle gülü sapından tuttum. Tamamen yanmış
küle dönüşmüş, capcanlı, bütün teferruatıyla eşsiz bir güldü bu.
Uyandığımda gün yeni yeni ışımaya başlıyordu.
O kadar susamıştım ki mecalim olmamasına rağmen kalkıp el
yordamıyla mutfağa gittim. Peş peşe dört bardak su içtim. Soğuk su
26
www.xasiork.biz
27
www.xasiork.biz
Kutuyu hafifçe salladım fakat içindeki her neyse kıpırdamadı. Onu buraya
getiren kişinin hâlâ evin içinde olabileceği düşüncesi birden kafamda
şimşek gibi çaktı. Koşarak mutfağa gittim, en büyüğünden bir bıçak
kaptım. Her yanı boşu boşuna aradım. Paketi getiren her kimse çoktan
gitmişti. Sonra paketi açmak istemediğim gibi bir sanıya kapıldım.
Masanın etrafında en az on tur attım. Belki de çok önemsiz bir şeydi ama
beni ve olayları sürükleyeceği yerleri düşünmeden edemiyordum. Belki
de çok önemliydi, paketi açtığım an hayatım bambaşka bir yöne kayıp
gidecekti. Bunlar aklımdan hızla geçerken bir an fötr şapkalı adamı
aramayı düşündüm. Saat sabahın dört buçuğuydu. Sonra vazgeçtim.
Paketi alıp koltuğa oturdum, onu kucağıma bıraktım, bacaklarım bu ağır
yükün etkisiyle gerildi. Terlemeye devam ediyordum, içeriden bir havlu
alayım dedimse de üşendim. Gözlerimi kapatıp biraz düşünmeye
çalıştım.
Paketin içinde her ne varsa şimdiye kadar olan her şeyi geri plana
atabilecek kadar güçlü bir şeydi. Nişanlımın kaybolması, bir kaçırma ya
da ortadan kaybolma olayı olsun olmasın sınırları ve etkileri belli olan bir
şeydi. Bütün bu sınırlılığın içinde, olayların gidişatı ve onlardan etkilenen
biz kendi içimizde kapalı bir çember oluşturmuş, giderek de buna
alışmaya başlamıştık. En azından ben böyle düşünüyordum. Anlamlılığı
tartışılır olan bu görüşümün merkezinde ise fötr şapkalı adamdan başkası
yoktu. Çünkü her şey onun gelişiyle başlamıştı. Uykularla uyanıklık
arasındaki anlar, önce kırmızı sonra da beyaz olan araba, dehlizde
duvarda asılı olan fotoğraf... Bütün bu olgulara temkinli yaklaşmakta ısrar
edişimin nedeni, şüphesiz hepsinin bir anlamı olabileceği. Bu
anlamlarınsa diğer pek çok anlam katmanına bölünebileceği ve sonunda
28
www.xasiork.biz
29
www.xasiork.biz
perdelenmişti. Önünde bir tabak muhallebi vardı, yanında ise bir tane
çatal. Kaşığı nereye gitmişti? Salonun en arkasındaki masada bir tane
şapka gördüm. Sahibi her kimse onu unutup gitmiş olmalıydı. Tekrar
karşımda oturan nişanlıma döndüm: Yüzü kaybolup gitmişti. Elleri, teninin
rengi, saçları, yüzü hariç her şeyiyle onun nişanlım olduğuna yemin
edebilirdim. Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi, ama
söylediklerinin tek kelimesini bile anlamıyordum. Ellerinden tutup ona
sakin olmasını söyleyecektim ki birden ellerini geri çekti. Neden böyle
davranıyordu ki bana? Yüzünün kaybolup gitmesinin sebebi ben miydim?
Umutsuzluk içinde camekândan tarafa dönmüştüm ki dışarıda fötr şapkalı
adamı gördüm, ama başında şapkası yoktu. Yavaş, sakin adımlarla
pastaneye girdi, şapka bulunan masaya oturdu. Daha her şey
başlamamışken burada ne arıyordu?
Onun her yerde karşıma çıkmasından sıkılmaya başlamıştım.
Yanına gidip konuşmaya niyetlenmiştim ki yumuşak, sıcak iki el,
ellerimden tutup “Gitme ne olur!” dedi.
“Sen ağlıyor musun?” diye sordum, cevap vermedi, “Neden
ağlıyorsun?”
“Bilmiyorum.” dedi.
Yüzünü, gözlerini göremiyordum ama iki damla yaşın, yüzünü
oluşturan onca şeyin, kırmızı bir arabanın, gizemli paketlerin, sicimlerin,
motor parçalarının, yağmur damlalarının, sigaraların, salonların sıkıcı
havalarının, çiçek desenli koltukların, şarap şişelerinin, hafiyelerin, soğuk
ve kasvetli günlerin arasından kayıp gittiğini hissedebiliyordum. Bütün bu
şeyler onun yüzünü gizliyordu, fakat yüzünü gizlemek için bir araya
30
www.xasiork.biz
31
www.xasiork.biz
10.
Fötr şapkalı adama paketten bir süre de olsa söz etmemeye karar
verdim.
Yılın bu zamanı, gökyüzü ışıl ışıl ve hava soğukken, bütün zevk
sahiplerinin yapacağı gibi evimde, sobanın başında oturuyor, elimde
sigara ile bir kadeh şarap, dedektif hikâyeleri okuyordum. Arada bir
radyoyu açıyor, haberleri dinliyordum. Memleket darbe söylentileriyle
çalkalanıyor, DP’nin baskıları gün geçtikçe artıyordu.
Eskiden, yani bütün bu serüven başlamadan önce, memleketin hali
beni karamsarlığa sürükler, soluğu hemen arkadaşım DP’li Ali’nin
yanında alır, gidişatın kötü olduğundan bahseder, neler yapılabileceğini
tartışırdık. Hemen her akşam CHP Gençlik Kolu’nun Küçük Saat’teki
bürosuna uğruyor, partililerle birlikte sohbet ediyor, durum
değerlendirmesi yapıyordum. Fakat nişanlımın ortadan kayboluşuyla
bütün bu olup bitene olan ilgimi yitirmiştim. İlgimi çeken tek şey, bu
hengâmenin içinde kendi yolunu bulmaya çalışan, kayıp bir kızın peşinde
dolanıp duran, kendi kendine elindekilerle bir hakikat biçimi, bir hikâye
oluşturmaya çalışan fötr şapkalı adamdan başkası değildi.
Onun en çok bu yönünü seviyordum. Nişanlımın kaybolması ve onun
vakaya el atmasıyla sanki uzun zamandır mağarasında uyuyan dev
uyanmış, kibritin çakmasını bekleyen barut harekete geçmiş, fötr şapkalı
adam, kendini bildi bileli yaptığı şey olan esrarı aydınlatma, hikâyeyi
açığa kavuşturma işine yeniden başlamıştı.
Bir buluşmamızda bana, belirsizliklerden hoşlanmadığını, elinden
gelse dünyadaki bütün belirsizlikleri ortadan kaldıracağını, ancak bu
sayede içine düştüğü susuzluğu dindirebileceğini söylemişti. Herhangi bir
32
www.xasiork.biz
33
www.xasiork.biz
34
www.xasiork.biz
35
www.xasiork.biz
36
www.xasiork.biz
37
www.xasiork.biz
38
www.xasiork.biz
39
www.xasiork.biz
12.
Fötr şapkalı adama telefon açıp birkaç günlüğüne yayladaki evimize
gideceğimi, kafamı dinlemem gerektiğini söylediğimde bir müddet sustu,
“Evet, bu sizin için iyi olacaktır.” diye ikiyüzlü bulduğum bir yanıt verdi.
Aslında şöyle demek istiyordu: Nişanlın kayıp ve sen bütün her şeyi
geride bırakıp yaylaya, kafa dinlemeye gidiyorsun. Bunları açık
yüreklilikle söyleseydi bile alınmazdım. Çünkü gerçekten küçük de olsa
bir ortam değişikliğine ihtiyacım vardı. Ta en başından beri, onun
bulunabileceğine olan inancımı kaybetmiştim.
O meşum gün, evlerine gittiğimde, nişanlımın kaybolduğuna kanaat
getirdikten sonra hemen polisi aramıştım. Telefonu açan memurun ses
tonunda öyle güven verici bir ifade vardı ki onu duyan, şehirde bu türden
üzücü şeylerin olabileceğine inanamazdı. İnansa bile telefonu açan
memur sanki sihirli bir dokunuşuyla her şeyi eski mutlu düzenine geri
döndürebilirdi. Onun adını soyadını memura verirken, üzerinde en son
hangi kıyafetleri olduğunu anlatırken gözlerim dolu dolu olmuştu. O an,
onu sonsuza dek kaybettiğimi anlamıştım. Memur telefonu kapatırken
gayet kibar bir biçimde nasıl olduğumu sormuştu; ama cevap veremeden
telefonu kapatmak zorunda kalmış, hıçkırıklara boğulmuştum.
Yayla şimdi buz gibi olmalıydı. Kar havası bana daima iyi gelmişti. Fötr
şapkalı adamın ne düşündüğüne aldırmadan yollara düştüm.
İki saatlik bir yolculuktan sonra artık her şeyden tamamen uzaktaydım.
Şehir çok ama çok aşağılarda bir yerde kalmıştı. Eşyalarımı yerleştirip
şömineyi yaktım, hafif hafif yanan ateşin karşısında, uzun zamandan
sonra ilk kez kâbussuz, temiz bir uyku çektim.
40
www.xasiork.biz
41
www.xasiork.biz
42
www.xasiork.biz
43
www.xasiork.biz
Çok şaşırmıştım, yayladayken başıma ilk kez böyle bir şey geliyordu.
“Kimdi?” diye sordum zarfa uzanmadan.
“Bilmiyorum valla, “Bir arkadaşıyım.” dedi. Kapıyı çalmış ama açan
olmamış, o da bana bırakmayı akıl etmiş; ben de aldım, temiz yüzlü bir
adamdı. Sonra arabasına binip gitti.” diye cevap verdi.
“Arabasına mı? Hangi arabaya?” diye sordum hemen.
Ömer Ağa telaşımla telaşlanmıştı, “Sakin ol beyim!” dedi, “Ne olacak,
altı üstü bir zarf!”
Keşke öyle olsaydı, altı üstü bir zarf olsaydı. Ama olmadığı belliydi.
“Kırmızı bir arabaydı.” dedi sonra Ömer Ağa, “Hani şu şehirde
olanlardan; tertemizdi valla beyim, sanki karın çamurun içinde giden o
değildi.”
Kırmızı bir araba olduğunu duyunca aslında bunu duymayı zaten
beklediğimi anladım. Kırmızı bir arabadan başkası olamazdı zaten. Belki
de beyaz bir arabayı alıp kırmızıya boyatmışlardı. Neden olmasındı?
Hemen içeri salona girip pencereden dışarı baktım, ama on metre
ilerisi bile görünmüyordu, tipi çökmeye başlamıştı. Belki de şu an kırmızı
araba hemen dışarıda beni bekliyordu.
Saçmalama, dedim kendi kendime. Nihayet zarfı Ömer Ağa’dan
almayı akıl edebildim. Havaya tutup içini görmeye çalıştım, giriş
kararmıştı, ben de tekrar içeri girip şöminenin yanına gittim, zarfı ateşe
tuttum, evet tam tahmin ettiğim gibiydi, bu bir fotoğraftı.
Ömer Ağa beni meraklı gözlerle takip ediyor, neyden korktuğumu,
niçin korktuğumu öğrenmeye çalışıyordu.
Zarfı koltuğa bırakıp Ömer Ağa’yı geçirmek için yanına gittim.
Adamcağız halime acımış olacak kırk kere sordu “Beyim, iyisin değil mi,
44
www.xasiork.biz
beyim yapacak bir şey var mı, beyim bir daha görürsem ne yapayım o
kırmızı arabayı…” diye. Teşekkür edip önemli bir şey olmadığını
anlatınca Ömer Ağa inanır gibi oldu ama o da bir şeylerin ters gittiğini
anlamıştı.
Gocuğuna sığınıp “Yallah!” dedi, tipinin insanı kendine çeken
karanlığına daldı gitti.
Kapıyı kapatınca yüzümü bıçak gibi kesen soğuk bir anda yok oldu ve
ben yine şömineden yayılan sıcakla baş başa kaldım. Bir an içeri girmeye
tereddüt ettim; çünkü zarfın orada benim onu açmamı beklediğini
biliyordum. Onu yakacak olsam da onu yırtacak olsam da açmak
zorundaydım. Adeta parmaklarımın ucuna basarak içeriye girdim,
oyalanmak istiyor gibi önce bir sigara yakmak için masaya doğru
yürüdüm, ne yapacağımı düşünmek ister gibi perdeyi aralayıp dışarıdaki
tipinin koyu mavi rengine baktım; hayır, zarf sanki arkamdan beni
gözetliyordu.
Sigarayı kül tablasına koyup hızlı hızlı zarfa yürüdüm. O an kafamdan
geçen şeylerin sayısını kimse tahmin edemez. Bir daha Adana’ya
dönemeyeceğimi, bu soğuk ve ıssız yerde, bu zarfla birlikte kaybolup
gideceğimi düşündüm. Kaybolan nişanlımın asla geri gelmeyeceğini, fötr
şapkalı adamın onu bulamayacağını düşündüm. Kırmızı arabayla beni
bulmaya gelen kişinin kim olduğunu asla öğrenemeyeceğimi, kendi
imgemi asla yakalayamayacağımı, onu hep sonradan gelen kelimelerle
bulmaya çalışacağımı düşündüm. Fötr şapkalı adamla başka şartlar
altında tanışsaydık neler olabileceğini düşündüm. Evime bir paket içinde
gelen o esrarengiz motor parçasını, fötr şapkalı adamla karşılıklı
45
www.xasiork.biz
46
www.xasiork.biz
47
www.xasiork.biz
48
www.xasiork.biz
yapacağı son işti. Birine bir şey yapacaksa bunu dolaysız yollardan
yapardı, acı çektireceği insanın karşısında olup o acıyı görmek isterdi. Bu
fotoğrafı yollayan her kimse benimle oyun oynamak istiyordu besbelli. O
garip madeni şeyden sonra şimdi de bu fotoğraf ortaya çıkmıştı.
Bir çözüm bulamadığım zamanlarda yaptığım gibi yaptım. Fotoğrafı bir
kenara fırlatıp başka bir şeyle meşgul olmaya karar verdim. Ateş sönmek
üzereydi. Hava da iyice karardığından içeri iyice soğumuştu. Dışarı çıkıp
aşağıdan biraz odun getirdim bir koşu, hepsini şömineye attım. Soğuk
hava kendime gelmemi sağlamıştı.
Bir bardak çay koydum, bir sigara yaktım ve yeniden düşünmeye
başladım. Arzu’yla zamanında gittiğimiz yerleri, neler yaptığımızı tek tek
hatırlamaya çabaladım; ama aklıma gelen hiçbir şey bu fotoğrafla
örtüşmüyordu. Demek ki benim bilmediğim bir yerde çektirmişti Arzu bu
fotoğrafı.
Giderek içinde bulunduğum durumdan kopmaya başladığımı fark
ettim. Kendimi bir fotoğraf yüzünden mazinin pençeleri arasında
bulmuştum. Oturmuş bir zamanlar neler yaptığımı hatırlamaya
çalışıyordum. Oysa bunların kaybolan nişanlımla hiç alakası yoktu Peki
neden bu fotoğraf tam da her şeyin esrarengiz bir hal aldığı böyle bir
zamanda bana yollanıyordu?
Fotoğrafı korkarak tekrar elime aldım, Arzu’nun gözlerine, beyaz inci
küpelerine, ince tokasına dakikalarca baktım. Bir süre sonra onu Fikriye
ile karşılaştırmaya başladım. Hangisi daha güzeldi? Hangisi daha
akıllıydı? Hangisiyle daha iyi anlaşıyordum? Hangisini daha çok
seviyordum? Arzu kaybolsa daha mı çok üzülürdüm?
49
www.xasiork.biz
Bunun gibi pek çok soru arasından kendimi sıyırıp saate baktığım
zaman saatin 10’a geldiğini gördüm. Dışarıdaki tipinin sesi insanı
ürkütüyordu. Yatağımı tekrar şöminenin karşısına serdim, parlak alevlerin
bana sessizce sunduğu bir uykuya daldım.
16.
Arzu’nun yanına bu kadar uzun bir zaman sonra gitmek benim için
hayal bile edilemeyecek bir şeydi. Kuruköprü’deki dükkâna giden
adımlarımı hayretle seyrediyor, ona ne diyeceğimi hiç mi hiç bilmiyordum.
Niyetim Arzu’nun ağzını aramak, bir şeyler bilip bilmediğini anlamaktı.
Fotoğraf bütün huzurumu kaçırmıştı. Bir şekilde olayların içine
çekiliyor olduğumu hissediyordum. Nişanlımın kaçırılması ya da
öldürülmesi bana göre olağanüstü derecede acı bir olaydı; ama yaşanıp
bitmişti bir kere. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir başlangıç ve bir bitiş
vardı. Şimdi ortaya çıkan bu anlamsız fotoğrafsa beni yavaş yavaş bu
tuhaf ve esrarengiz olaylar girdabına çekiyordu. Kırmızı arabanın
nişanlımın kaçırılmasında kullanılan araba olduğundan artık hiçbir
kuşkum kalmamıştı. Gerçi şüphelendikleri arabayı daha önceden polis
bulmuştu ama… Bilemiyordum. Sanki o kırmızı araba ne zaman kötü bir
şey olacak olsa ortaya çıkıyordu.
Tuhafiyeciye vardığımda saat 12’ye doğru geliyordu. Yeni cami’den
okunan ezana doğu yönünden gelen gök gürültüsü, onu bastırmak ister
gibi karıştı. Kapıyı açtığım zaman içerisinin neredeyse gece gibi karanlık
olduğunu fark ettim. Bu sırada bir çıt sesi duyuldu, dükkânın ortasında
zayıf bir ampulün ışığı belirdi. Bu aydınlanmayı aniden bastıran
yağmurun sesi takip etti.
50
www.xasiork.biz
51
www.xasiork.biz
52
www.xasiork.biz
53
www.xasiork.biz
54
www.xasiork.biz
55
www.xasiork.biz
tek katlı büyük bir evde oturuyorlardı. Evlerine vardığımızda Arzu yoktu,
arkadaşlarıyla birlikte yeni açılan tenis kortuna gitmişti.
Onu ilk kez tenisten geldiği zaman gördüm. Yanakları al al olmuş bu
kumral dilber de kim diye geçirmiştim aklımdan. İnsanın bakışlarını ondan
alması çok zordu. Sanki cennetten gelmiş gibi birden ortaya çıkmış,
bizleri selamlamıştı.
Bu görüşmeden kısa süre sonra babası vefat etti. Onu bu kez
babasının cenazesinde gördüm. Aslında oraya sırf onu görmek için
gitmiştim, bunu kendime şimdi itiraf edebiliyorum. Babasının vefatından
sonra Arzu, üniversite okumamaya karar verdi, işlerin başına geçecekti.
Kimse ona hayır diyemedi; çünkü o kadar güzel ve iştahlıydı ki erkekleri
etkilemesi, onlara istediğini yaptırması çok kolaydı.
Zaten diğer kızlara benzemeyen karakteri babasının ölümünden sonra
daha da ortaya çıktı. Diğer kızları sürekli küçümser, onların hiçbir şeyden
anlamadığını, dünyanın artık çok değiştiğini, tamamen modern olmak
gerektiğini söyler dururdu. Ve dediklerini yapardı da.
Benimle birlikte görülmekten asla çekinmezdi. Her zaman benden bir
adım önde olduğu duygusuna kapılırdım bazen.
Kısa sürede araba kullanmayı öğrenmiş, tenis kortlarından çıkmaz
olmuştu. Babasından kalan miras oldukça yüklüydü. Küçük kız kardeşi ile
annesi ve kendinden oluşan ailesine bu paranın rahat rahat yeteceğini
biliyordu.
Ama onun cesareti bunlardan kaynaklanmıyordu. Onun cesareti
toplumla arasındaki o muhteşem sürtüşmeden kaynaklanıyordu. Bunu
tabi ki o zamanlar anlayamazdım; Arzu beni sürükleyip götüren bir
fırtınaydı.
56
www.xasiork.biz
57
www.xasiork.biz
58
www.xasiork.biz
59
www.xasiork.biz
Arzu’ya doğru koşa koşa giderdiniz ve çeşit çeşit çiçekle dolu bir
bahçe bulacağınızı bilirdiniz. Bu bahçenin kısa zamanda kuruyacağını,
dört bir yandan gelen sularının kesileceğini, tabi çiçeklerin yerini madeni
çiçeklerle bezenmiş bir hurdalığın alacağını da bilirdiniz.
Nişanlıma koşa koşa giderseniz bulacağınız tek şey ise bomboş bir
bahçe olurdu, bomboş bir portakal bahçesi. Ona düşünerek, her şeyi
hesap ederek, onun sakınımlı güzelliğinden nasıl etkileneceğinizi
varsayarak gitmeliydiniz. Onda beklenmedik herhangi bir şeye yer yoktu,
olamazdı da. Bütün o gizem duygusunun bile zihninizde belli bir yeri
vardı.
Arzu’ya gitmek onun kollarında yatmak demekken nişanlıma gitmek
onun kollarınızda derin bir uykuya dalışını seyretmek demekti.
18.
Arzular’ın tek katlı bahçeli evi, diğer evlerin içindeki kocaman bir
boşluk gibi, soğuk akşamın içinde uzanıyordu. Reşatbey’deki evlerine
göre bu ev pırlanta yüzüğün yanındaki sıradan gümüş bir yüzüğü
andırıyordu. İşler bozulunca o evi satıp buraya taşınmak zorunda
kalmışlardı. Arzu nerede yanlış yapmıştı acaba?
Zili çaldım, sonraki sessizlik sırasında, oturma odasının perdelerinde
bir gölge hareketlendi, bir kapı sesi geldi. Dış kapının kilidi açıldı,
Arzu’nun güzel yüzü kapının arkasında hiç beklemediğim bir şekilde
belirdi. Hafif bir makyaj yapmış, beyaz yanakları al al olmuştu. Bu
beklenmedik beliriş zihnimde tuhaf bir rahatlama oluşturdu.
“Hoş geldin!”
“Hoş bulduk!”
60
www.xasiork.biz
61
www.xasiork.biz
62
www.xasiork.biz
63
www.xasiork.biz
64
www.xasiork.biz
65
www.xasiork.biz
üstü divana uzanınca üzerine çıkıp onu öpmeye devam ettim. Eskisi gibi
altımda nefesi titreyerek yatıyordu.
Dudaklarından boynuna inerken bir elimle de diri göğüslerini
parçalarcasına okşuyordum. Nefes alıp verişi şimdi iyice sıklaşmıştı.
Bluzunu iyice aşağı indirince göğüsleri saklı birer hazine gibi ortaya çıktı.
Sol elim şimdi bacaklarının arasındaydı. Arzu kısık bir sesle inliyordu, alnı
hafiften terlemeye başlamıştı.
Bu hareketlerinin hepsini maziden bir yerlerden hatırlıyordum.
Nedense bu hatırlayış birden geri çekilmeme sebep oldu.
“Hayır!” dedim, “Yapamam!”
Arzu doğruldu, yüzümü ellerinin arasına alıp “Ne oldu bir tanem?” diye
sordu.
“Yapamam!” dedim tekrar.
“Affedersin!” deyip üstünü başını düzeltirken bir yandan da benden
özür dilemeye çalışıyordu.
“Çok üzgünüm. Böyle bir zamanda bunu sana yapmamalıydım. Lütfen
beni affet!”
Yine ağlamaya başlamıştı. “Affedecek bir şey yok.” dedim.
Çünkü beni geri çekilmeye zorlayan şeyin nişanlımın hatırası mı yoksa
maziden kopup gelen kaybolmaya yüz tutmuş bir şeyin ışıltısı mı
olduğunu bilmiyordum.
19.
Fötr şapkalı adama başıma gelenlerden bahsetmemeye karar
vermemin bir hata olup olmadığını sonradan çok düşünecektim. Ama
önemli olan o zaman bahsetmemiş olmam. Şimdi bunun bir önemi yok.
Fakat o zaman vardı. Eğer bahsetmiş olsaydım olayların bu noktaya
66
www.xasiork.biz
gelmesini belki engellemiş olacaktım. Her şey çok farklı bir yönde
seyredecekti.
Tabi ki bu yalnızca bir his. Olaylar o kadar hızlı cereyan etti ki başka
bir şeyi düşünmeye fırsat bile olmadı. Fötr şapkalı adam yine her şeyin
merkezinde duruyor. Saf bir imge gibi aynı... Her şeyden, bütün
sözcüklerden arınmış, bütün tuzaklardan kendini kurtarmayı başarmış bir
resim gibi kendi halinde ve özgür.
O geliyor ve olaylar değişiyor. O geliyor ve içindeki esrarı açığa
çıkartma arzusu etrafındaki her şeyi küle çeviriyor. Bu ateşin yanında
durmak, ona dayanmak çok zor. Yine de ondan uzaklaşamıyorum
pervane misali. Her şeyden kaçabilirim, ondan asla. Fötr şapkasıyla
karşımda göründüğü zaman içimi büyük bir huzur dolduruyor. Rüzgârda
dalgalanan pardösüsü, elindeki sigarasıyla benim için daima bir imge
olmanın sınırlarını aşıyor ve sınırları aştığı o yerde benim imgemle
karşılaşıyor, hiç yakalayamadığım imgemle, kelimelerin boğduğu
imgemle.
Her şey onun gelişiyle başlıyor ama buna bir başlangıç demek zor.
Her şey çığırından çıkmışken, şekiller, isimler ve yerler birbirine
geçmişken, tanıdık bir ismin arkasından yabancı bir isim çıkarken, tanıdık
yerler artık tanınmaz hale gelmişken, onun gelişiyle, devam eden bu
hengâme bir anlığına duruluyor ve tam bu sırada fötr şapkalı adam olup
bitenin resmini çekmeyi başarıyor. Başarıyor, fakat bu resmin neyin resmi
olduğunu, resimdeki şahısların o beyaz çerçeve içinde ne yaptıklarını bir
türlü anlayamıyor. Tam anlayacağı sırada meydana gelen bir şey bir
önceki varsayımını geçersiz kılıyor. Fötr şapkalı adam yılmıyor. Tuhaf
madeni şeyi elinde evirip çeviriyor, fotoğrafa bakıyor, resmin sağ alt
67
www.xasiork.biz
68
www.xasiork.biz
69
www.xasiork.biz
70
www.xasiork.biz
71
www.xasiork.biz
içimdeki umut da arttı ve sonunda fötr şapkalı adam, yeniden fötr şapkalı
adam olarak ayağa kalkıp beni yerime oturttu.
“Neden bana şu ipucundan bahsetmiyorsunuz?” diye sordu, “Belki de
yeni hayatıma başlamak için çok erken.”
21.
Fötr şapkalı adam, Arzu’nun resmini görünce çok şaşırmasına rağmen
bu şaşkınlığını bana belli etmemeye çalıştı. İlk anda fal taşı gibi açılan
gözleri hemen eski hallerine geri döndüler. Bir şeylerin ters gittiğini
anlamıştım. Bu olmasını beklemeyeceğim bir başka şeydi: Arzu ile fötr
şapkalı adam arasında bir bağ olması. Belki de başka bir şeydi, belki fötr
şapkalı adam onu başka bir vakadan hatırlıyordu. Yine de bakışları eski
bir tanıdığı görmekten çok daha fazlasına işaret ediyordu.
Uzun müddet ne söyleyeceğini düşündükten sonra “Kim bu?” diye
sordu.
Vakanın tam bu anında, yani her şeyin karmakarışık olmaya başladığı
bir anda açık sözlü olmanın en iyisi olacağına kanaat getirmiştim. Neden
bilmiyorum; ama o an böyle davranmak bana en doğrusu gibi gelmişti.
Çok derinlerde kalmış bir sırrı ifşa ediyor olmanın verdiği heyecan ve
gözü peklikle olanı biteni en ince ayrıntısına kadar anlattım.
Fötr şapkalı adam ceketinin iç cebinde sakladığı gözlüğünü çıkarıp
fotoğrafı daha dikkatli inceledi. Fakat bu inceleyişte bir hafiyenin önündeki
malzemeyi inceleyişinden çok daha fazlası vardı. Bir an ona Arzu’yu
tanıyıp tanımadığını soracak gibi oldum, sonra bu fikirden vazgeçtim.
Çünkü onu köşeye sıkıştırıp elimden kaçırmak istemiyordum.
Fotoğrafa bakışı, onu narin bir mücevher gibi okşayışı, kafasındaki
boşluklardan birine oturtmak için verdiği mücadele; bunların hepsini
72
www.xasiork.biz
73
www.xasiork.biz
74
www.xasiork.biz
75
www.xasiork.biz
“Fakat bir türlü yapamadım. Kaç gece uykusuz kaldım kim bilir? Artık
tükendin oğlum, diyordum kendi kendime. “Yerini gençlere bırakmanın
zamanı geldi de geçiyor bile. Yeter artık bu suçlularla uğraştığın. Bu
meslek yüzünden Mevhibe Hanım seni bırakıp gitmedi mi? Bu meslek
yüzünden şimdi bir dikili ağacın bile yok öyle değil mi? Ne halt etmeye
peki? Ne için?” Bunları sordum kendime. Sonra birden parçaların
birbiriyle alakalı olmadığı ihtimali geldi aklıma. Öyle ya, aralarında hiçbir
bağlantı olmayan şeyleri yan yana getirip koymanın ne gibi bir mantığı
olabilirdi ki? Nişanlım dediğiniz kişi belki nişanlınız bile değildi. Bindiği
kırmızı araba belki aslında mavi renkti. Evinize gelen paketteki şeyin tüm
bu olup bitenle hiçbir ilgisi yoktu belki. Şimdi de bu fotoğraf. Bilemiyorum,
gerçekten bilemiyorum, bu fotoğrafın ortaya çıkması diğer parçalar
arasında bir bağ oluşturacak mı, bilemiyorum. Hatırınızı kırmamak için
göz önünde bulunduracağım.” dedi.
Hatırımı kırmamakmış. Kimi kandırıyordu ki bu adam? Beni ne
zannediyordu? Yardıma muhtaç bir zavallı mı? Ben bunların hiçbiri
değildim. Bayatlamış numaralarıyla nereye kadar gidebilecekti ki? En iyisi
başka birini bulmaktı belki. Ama, ama… Birden yüreğim cız etti. Esrar
peşindeki bu adam giderse sanki onunla birlikte benim de bir parçam
gidecekti; hayata mücadele ederek bağlanmayı seçen o parçam. Onu
kaybetmek istemiyorsam daha makul olmalıydım, onu cesaretlendirmeli,
belki de ona yol göstermeliydim.
“Siz belki bunları zaten öğreneceksiniz; ama ben şimdiden
söyleyeyim.” dedim, “Arzu ile bir ilişkim vardı yıllar önce. Yani İstanbul’a
gitmeden önce.”
76
www.xasiork.biz
77
www.xasiork.biz
78
www.xasiork.biz
79
www.xasiork.biz
80
www.xasiork.biz
81
www.xasiork.biz
çalışan işçilerden biri, her hafta köyünden getiriyor bu yoğurdu. Enfes bir
şey. Öyle değil mi Ali?”
“Evet.” diye cevap verdi Ali, bir yandan buzları bardaklara koyarken.
Kalkıp Ali’nin karşındaki sandalyeye oturdum. Genellikle onun yanına
otururdum, Fatma ile Fikriye de karşımıza otururlardı. Lisenin kantininde,
tıbbiyenin ve hastanenin yemekhanesinde hep onun yanına otururdum.
Oysa bu gece onu izlemek, hareketlerini, yüz ifadelerini seyretmek
istiyordum. Nedenini bilmiyordum; ama böyle istiyordum işte.
Ali’nin fark etmesini bekledim, oralı bile olmadı. Kendini masanın
cazibesine kaptırmıştı. Dayanamayıp pul biber ve zeytinyağıyla
süslenmiş yoğurttan bir lokma aldı.
“Babanın işçilerle arası nasıl?” diye sorunca Fatma bir an afalladı.
“Her zamanki gibi iyi. Babamı pek sevip sayarlar, bilirsin.” dedi.
“Bilmez miyim?” dedim, “En son işçilerden biri kaza geçirmişti de
baban suç adamcağızda diye tutturmuş, tazminatını vermemek için her
gün avukatları yemeğe götürmüştü!”
Ortalık bir anda buz gibi oldu.
Fatma “Babamın böyle bir insan olmadığını sen de biliyorsun. Hem
nerden çıktı bu şimdi canım?” dedi.
Ali şaşkın şaşkın bana bakıyor, niyetimin ne olduğunu anlamaya
çalışıyordu.
“Kusura bakma, öyle demek istemedim!” diye kestirip attım.
Ben bile biraz önce ağzımdan çıkan cümleler yüzünden şaşkınlık
içindeydim.
“Ee rakılar ne oldu Ali?” diye sordum aceleyle.
“İşte geliyor!” deyip su bardağıyla rakı bardağını uzattı.
82
www.xasiork.biz
83
www.xasiork.biz
84
www.xasiork.biz
85
www.xasiork.biz
olduğunu söyledi. Bizde burjuva sınıfı olmadığı için yoktan bir burjuva
sınıfı oluşturmak gerekmişti falan filan…
Fatma’nın yaşaran gözlerinin yanında Ali’nin bu soğukkanlı tutumu
beni şaşırtmıştı. Şimdi pür dikkat onu seyrediyordum. Dediklerini
dinlemiyordum, dinliyormuş gibi yapıyordum, ama dinlemiyordum. Daha
önce pek çok defa yaptığım gibi.
Babası Adana’nın en ünlü avukatıydı. Belki bu konuşma adabını,
daima soğukkanlı kalabilmeyi ondan öğrenmişti. O konuşurken, kelimeler
ağzından çıkarken, gözümüzün önündeki Ali bize bir şeyler anlatmaya
uğraşırken başka bir Ali’nin, yine o Ali’nin içinde ama gizli saklı bir yerde,
bizim için çok daha farklı cümleler kurduğunu hayal ediyordum.
“Sen Fatma, o işçiler olmasa iki ayda bir Paris’e gidecek parayı
nerden bulacaktın? İnsanlar karın tokluğuna çalışıyor; ama bir de bizim
şu halimize bakın! Bir masaya oturmuş memleketi kurtarmaya
çalışıyoruz. Bu mu bütün yapabileceğimiz? Bundan bıktım artık Ali! Beni
anlıyor musun? Ben daha bir kez bile tarlalarımıza gitmiş değilim. Çünkü,
çünkü… Sebebini bile bilmiyorum. Belki de insanların o halini görmekten
korktum. Belki de sebep buydu.” deyip arkama yaslandım, bir sigara
yaktım.
Aniden bir ateş basmıştı. Konuştukça, bana yabancı gelen bu
sözcükleri dışarı attıkça rahatladığımı, göğsümü kaplayan o ağır şeyden
yavaş yavaş kurtulmaya başladığımı hissediyordum.
“İnsanlar daima karşılıklı oturup memleketlerinden bahsederler, belki
onu bir oturuşta on defa kurtarırlar ama insan böyledir işte.” dedi Ali.
86
www.xasiork.biz
87
www.xasiork.biz
88
www.xasiork.biz
anda gözümün önünden silindi. Onların yerini ağır meşe kapının hafif
aydınlığı aldı. Pardösümle şapkamı giyip kapıyı açtım.
24.
Sonraki birkaç günü fötr şapkalı adamın söylediklerinden dolayı büyük
bir suçluluk duyarak geçirdim. Kandırılıyordum, kandırılıyordum,
kandırılıyordum. Kim onu kandırmak isteyebilirdi ki? Bunun ne mantığı
olabilirdi? Uykusuz gecelerde, dehlizin bu sefer dışında dolanırken
defalarca bu sorulara cevap bulmaya çalıştım. Fötr şapkalı adamın
söylediği şey o kadar dehşet doluydu ki! Onun varlığından doğan
büyünün etkisi altındayken böyle bir suçlamayla karşılaşmak, ta en
başından beri beni vakanın içine büyük bir büyülenme içinde sürükleyen
bu adamdan bu sözleri duymak, beni hem şaşırtmış hem de bende büyük
bir hayal kırıklığı yaratmıştı.
Geceleri hayallerimde, karanlık sokaklarda tek başına yürüyen,
pardösüsünün etekleri rüzgârda dalgalanan, sigarasını yavaş yavaş,
keyfini çıkararak içen, silahını çok nadir zamanlarda kullanan bu hafiyenin
benim için geldiği manayı tekrar tekrar anlatmamın bir faydası olur mu,
bilmiyorum. Fakat o her şeyi başlatan kişi olarak çoktan gönlümdeki yerini
aldı.
Hastanede hasta muayene ederken, akşamları iş çıkışı bekâr evimin
yalnızlığına küçük adımlarla giderken, hafta sonlarını annemleri
kıramayıp çocukluğumun da geçtiği Tepebağ’daki evde geçirirken, akşam
radyo dinleyip rakı içerken, Ankara’dan yükselen darbe seslerini
dinlerken, sevgilimle buluşup nehir kenarındaki çay bahçelerinde
oturmaya giderken, fötr şapkalı adamın büyülediği bir hayatın var
olduğundan bana bahsetseler inanmaz, geçer giderdim. İşimle,
89
www.xasiork.biz
90
www.xasiork.biz
91
www.xasiork.biz
92
www.xasiork.biz
93
www.xasiork.biz
94
www.xasiork.biz
95
www.xasiork.biz
96
www.xasiork.biz
Fötr şapkalı adamın ağzından ilk çıkan, neden geç kaldığımı sormak
oldu.
“Geç mi?” dedim. “Kimse benden daha hızlı gelemezdi. Telefonu
kapattığım gibi taksiye atladım.”
Fötr şapkalı adam söylediklerime aldırmadan önüm sıra yürüyordu.
Yüzü bu açıdan neredeyse görünmüyordu, hiç konuşmasa insan onun
şapkasıyla pardösüsünden oluşan bir hayalet olduğuna inanabilirdi.
Her tarafı hurdayla dolu olan bahçe, yağan yağmurun etkisiyle
kocaman bir bataklığa dönüşmüştü. Variller, borular, dişliler bataklıktaki
bitkiler gibi her yanı sarmıştı. Fötr şapkalı adam önüne çıkan hurdaların
üzerinden atlıyor, kiminin üstüne basıyordu. Nedense içimde onun bastığı
yerlere basmak, onun geçtiği yerden geçmek isteği uyanıyordu. Şapka ve
pardösüden oluşan bir hayaletin peşinde yine şapka ve pardösüden
ibaret bir başka hayalet gibi ilerliyordum.
Acaba beni neden çağırmıştı?
Bu soru uyandığımdan beri bilmem kaçıncı kez zihnimi meşgul
ederken küçük kulübeyi geçip sağa döndük. İleride büyük bir hurda
yığınının dibinde ellerinde fenerlerle birkaç polis bekliyor, birkaç tanesi ise
yerde duran bir şeyi inceliyorlardı. Aklıma ilk gelen olasılıktan kaçmak
istedim, ama bunu yapamadım. Ellerinde fener tutan polisler arada
yerdeki şeyi inceleyen arkadaşlarının isteklerine göre yer değiştiriyorlar,
sanki bahçeyi bir gölge cümbüşüne bırakıyorlardı. Bu yer
değiştirmelerden bir tanesi sırasında polislerden birinin gölgesi fötr
şapkalı adamın tam basacağı yere kadar uzandı, ben oraya varana
kadarsa ışığa karışıp kayboldu.
Böyle ne kadar yürüdük bilmiyorum. O önde ben arkada.
97
www.xasiork.biz
Fötr şapkalı adam elinde fener tutan polisin yanına gelince durdu,
arkasına dönüp beni bekliyormuş gibi bir hareket yaptı, sonra yerde yatan
cesede baktı. Arzu’nun paslanmış borulardan, tellerden, teneke
parçalarından oluşmuş soğuk sunakta yatan cesedine.
26.
Arzu, polislerin ortasında, sanki yüzyıllardır oradaymış gibi uzanmış
uyuyordu. Kollarını yanlara doğru açmış, hafif aralanmış avuçları gri
bulutlarla kaplı gökyüzünü gösteriyordu. İrade dışı bir hareketle
bembeyaz ayalarının işaret ettiği gökyüzüne baktım; ama küme küme
olmuş kocaman bir boşluktan başka hiçbir şey göremedim.
Üzerindeki gece kıyafetinin altında her zamanki neşe dolu o kadının
olduğuna inanmak istemiyordu insan. Sanki birazdan göz kapakları
açılacak, polisleri bir kenara itip ayağa kalkacak, bana sarılacak ve onu
eve götürmem için yalvaracaktı. Bir an gözlerim doldu.
Fötr şapkalı adam tekrar bana döndü, “Büyük ihtimalle zehirlenmiş.”
dedi. “Görünürde hiçbir yara izi yok.”
Sonra cebinden ona verdiğim fotoğrafı çıkardı.
“Ne görüyorsun?” diye garip bir soru sordu.
“Ne demek ne görüyorum?” diye cevap verdim, “Bu fotoğrafı sana ben
vermiştim unuttun mu yoksa?”
Fötr şapkalı adam dediklerimi hiç duymamış gibi emreder bir ses
tonuyla “Fotoğrafa dikkatlice bak!” dedi.
Polisler onun böyle gürlemesi üzerine bize döndüler. Fotoğrafı
neredeyse gözüme sokacaktı. Hınçla elinden aldım, yüzlerce kez
baktığım fotoğrafa bir kez daha fenerlerin soluk ışığı altında bakmayı
denedim.
98
www.xasiork.biz
99
www.xasiork.biz
“Evet.” dedi, beni onaylar gibi başını salladı, “İkisi de aynı elbise, buna
bir şey dediğim yok. Yalnızca senin fikrini öğrenmek istemiştim.”
Yüzü fenerlerin sarı ışığı altında bronzdan bir heykel gibi görünüyordu.
“Onu kim bulmuş?” diye sordum.
Ama ağzımdan çıkan sözcükler bana bile yabancı gelmişti. Fötr
şapkalı adam sorunun cevabını bilmiyormuş gibi uzun uzun düşündü. Eli
pardösüsünün cebine gitti, bir sigara çıkardı, bana ikram etmeden çabuk
çabuk yakıp bir nefes çekti:
“Birisi ihbar etmiş. Buranın adresini verip bir cinayet işlendiğini
söylemiş. Polisler de hemen gelmişler; ama Arzu’nun cesedinden başka
hiçbir şey bulamamışlar. Ne bir ayak izi, ne bir lastik izi, hiçbir şey. Bir
ekibi buranın sahibini bulmak için yolladık. Yine de bir şey çıkacağını
zannetmiyorum.”
Cesedin üzerine biraz daha eğildi.
Uzun bir sessizlik oldu. Nedense bir şeyler söylemem gerektiğini
hissettim. Fötr şapkalı adam söyleyeceğini söylemişti, sıra bendeydi.
Ama ne söyleyebilirdim ki?
“Bunu kim yapmış olabilir, böyle bir cinayeti kim işlemiş olabilir ki?”
Fötr şapkalı adam bu soruyu duymayı bekliyor olacak ki hayal
kırıklığına uğramış gibi bir sesle “Bunu ben de bilmeyi çok isterdim.” dedi.
“Ne söylememi bekliyorsun?” diye biraz da yüksek sesle sorunca
polisler tekrar bize döndüler.
Fötr şapkalı adam cevap vermek için polislerin işine dönmesini
bekledi.
“Hiçbir şey söylemeni beklemiyorum.” dedi, “Ama bunlar sana da tuhaf
gelmiyor mu? Yani yayla evinde dinlenirken birisi seni sorup bu fotoğrafı
100
www.xasiork.biz
101
www.xasiork.biz
şapkalı adam kolumdan tutup beni öne doğru çekti. Ellerinde fener olan
memurlar yanlara doğru açıldılar. İki polis kollarından tutacak şekilde
cesedin sağına ve soluna geçtiler. Fötr şapkalı adamla bana da ayakları
düştü. “Bir, iki üç…” deyip cesedi yüz üstü çevirerek yavaşça yere
bıraktık.
Şimdi Arzu, yumuşak bir yatakta huzur içinde uyuyordu sanki. Yüzü
sağ omzunungk üzerinde yeni uyanmış, gözleri güneşten kısılmış gibiydi.
Beline kadar açık olan elbisesinin sunduğu sırtı, sabahın taze ışıkları
altında biz erkeklerin asla ulaşamayacağı bir adaya benziyordu. Etrafı
çamurla, madenlerin soğukluğuyla çevrili, kimsenin fethetmeye
kalkışmadığı, benim bir ara denediğim ama başarılı olamadığım, zehirli
bitkilerle, sarp uçurumlarla dolu bir ada.
Hiçbir yerinde ne bir yara izi ne de bir kesik vardı. Yalnızca sırtında
üzerine yatırılmış olduğu dişlinin ve tel yumağının izi çıkmıştı. Bu iz,
Arzu’nun zevklerle baştan aşağı sıvanmış olan tenine o kadar uzaktı ki,
sanki Arzu’nun bedeni sabahın ilk ışıkları altında parıldayan mükemmel
bir resimdi de o çizgiler, o kırmızı biçim, bir şeyin ancak yansıması olan o
şey, bu resmin üstünde her şeyi mahveden bir karalamaydı.
İki polis memuru cesedi baştan aşağı tekrar yoklamaya başladılar. Bir
şey bulamayacakları belliydi. Ben bile bu amatör halimle cesedin temizliği
karşısında şaşkınlığa düşmüştüm. Bu işi her kim yaptıysa baştan aşağı
her şeyi düşünmüş olmalıydı.
Fötr şapkalı adam cebindeki fotoğrafı tekrar çıkarmış, dikkatli dikkatli
inceliyordu. Fenerlerin ışığı etkisini yitirmeye başlamış, yerini güneşin
zayıf beyaz ışığına bırakıyordu.
102
www.xasiork.biz
Fötr şapkalı adam aklına bir şey gelmiş gibi bakışlarını cesede dikti,
fotoğrafı sağ elinin parmaklarının ucunda sallamaya başladı. Sonra
fotoğrafı tekrar cebine koydu. Ağır adımlarla cesede doğru yürüyüp bir
süre bekledi. Ayakuçlarına eğildi. Aradığını bulamamış olacak dizlerine
uzandı, oradan kalçalarına, beline, sırtına ve en son saçlarının gizlediği
başına. Sanki Arzu’nun kulağına bir şeyler fısıldıyor, onun cevap
vermesini bekliyor, sonra tekrar bir şeyler söylüyordu. Yavaşça saçlarını
topladı. Arzu’nun yüzü ilk kez güneş ışığı görüyormuş gibi ışıldadı. Fötr
şapkalı adam, Arzu’nun başını yavaşça tutup kendine doğru çevirdi.
“Çabuk buraya gelin!” dedi.
İki polis hemen fötr şapkalı adamın yanına gitti. Onları fenerleri tutan
polisler izledi. Ben de soluğu cesedin başında aldım. İki polisin omzunun
üzerinden bakınca Arzu’nun dudaklarının arasından siyah bir sıvının ağır
ağır akmakta olduğunu gördüm.
Polislerden biri “Kan mı?” diye sorunca “Hayır!” dedi fötr şapkalı adam,
“Bu kan değil”.
Bir cımbız istedi, Arzu’nun rujlu dudaklarını iyice açtı, çok yavaş bir
şekilde cımbızı ağzına soktu. Cımbız yarısına kadar kaybolduktan sonra
ani bir hareketle o şeyi yakaladı, yavaş yavaş dışarı çekti.
27.
Fötr şapkalı adam, cımbızın ucundaki şeyi özenle tutup cebinden
çıkardığı mendilinin içine bıraktı. Hala ne olduğunu anlayabilmiş değildim.
Tam o sırada fötr şapkalı adamın sesi düşüncelerimi böldü.
“Bu bir kâğıt parçası.” dedi gayet sakin bir ses tonuyla.
“Kâğıt parçası mı? Orada ne işi olabilir ki?” diye sordu polislerden biri.
“Birisi bulmamız için oraya koymuş işte.” dedi bir diğeri.
103
www.xasiork.biz
104
www.xasiork.biz
Tam bu sırada ileri atılıp “Nota bakabilir miyim?” deyince fötr şapkalı
adam bunu beklediğini gösteren bir işaret yaptı, notu bana uzattı. Notu
okuyunca çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Çünkü bu benim el
yazımdı, bu kâğıt geçen gece rüyamda üstüne bir şeyler yazdığım kâğıttı.
28.
Arzu’yu kim öldürmek isteyebilirdi? Ve rüyamda bir şeyler karaladığım,
daha doğrusu bir buluşma notu karaladığım o kâğıt parçasının Arzu’nun
ağzında ne işi vardı?
Sonraki birkaç günü kendime bu soruları sormakla geçirdim. Bir
yandan da el yazımı bir şekilde tanımalarından korkuyordum. Fötr şapkalı
adamla herhangi bir şekilde yazışmamıştık, görüşmelerimiz ya telefonda
ya da yüz yüze olmuştu; ama endişelenmeden de edemiyordum.
İlk soru benim vakaya tam anlamıyla karışmamı gerektirmiyordu.
Arzu’nun ölümü beni elbette eski bir dostu ve sevgilisi olarak üzmüştü.
Ama artık karanlık tarafta olduğumu var sayarak olaya yalnızca polisiye
açıdan yaklaşmakta herhangi bir sakınca görmüyordum. Bu yüzden Arzu
benim için bir kurban konumuna indirgenmişti.
İkinci soru ve onun olası cevapları ise beni karanlık tarafın öbür
yanına fırlatıp atıyordu adeta. Karanlıktan da karanlık olan öte taraf,
suçun, öldürmenin, yasa dışı işlerin tarafı.
Her ne kadar o tarafa ait olmadığımı düşünsem de bir anda kendimi
bir şüpheli olarak bulmam, içimde benzerine daha önce rastlamadığım
duyguların uyanmasına yol açmıştı.
İlk anlarda yoğun bir korku ve endişenin eşlik ettiği bu duygular yerini
zamanla daha farklı duygulara bırakarak ortalıktan kayboldu. Suçu hem
işleyen, hem de onu soruşturan hafiye gibi hissediyordum kendimi.
105
www.xasiork.biz
106
www.xasiork.biz
107
www.xasiork.biz
108
www.xasiork.biz
içeri. Kendine ayrıldığı belli olan yerine geçip bir sigara yaktı, tüttürmeye
başladı. Şef garson hemen gelip siparişleri almaya koyuldu. Adamın
yüzünde o kadar ciddi, düşünceli bir ifade vardı ki bir an onun kötü
adamlardan olamayacağı fikrine kapıldım. Yanındaki adamlar ondan
daha da ciddiydiler. Ama patronlarınınki kadar gerçekçi değildi onların
ciddiyeti. Bir arkadaşlarını görünce, havadan sudan konuşmaya
başlayınca dağılıp gidecek cinsten bir ciddiyetti bu. Belki de yalnızca
patronlarına benzemek için böyle yapıyorlardı.
İlk kadehi götürdükten sonra adamları masadan kalktılar, hemen
yandaki masaya geçtiler. Şef garson onlara bir başka servis açtı. Patron
şimdi daha da ciddileşmişti sanki. Çok yukarılardaki bir kartalın aşağıları
süzüşü gibi pavyonu süzüyor, buraları çok iyi bildiği her halinden belli
oluyordu.
Az sonra iki konsomatris, sahnenin hemen yanındaki mavi ipekliden
perdeyle örtülmüş kapıdan çıkınca masalarda bambaşka bir hava esti,
herkesin bakışları bu iki kadına çevrildi.
Kadınların adresi belliydi. Patronun yüzünde ilk kez küçük de olsa bir
gülümseme belirdi, kadınların sarışın olanını esmer olanına göre daha
içten, daha bir arzuyla öptü sanki. İkisi de bu karanlıkta ve bu mesafeden
pek bir şeye benzemiyorlardı; ama buraya gelenlerin de onlarda bir şey
aradığı pek söylenemezdi. Pavyondaki kadınlara âşık olup da helak olan
erkeklerin hikâyelerini çok duymuştum. Belki bu yüzden belki de başka
sebepten pavyondaki kadınları daima hakir görmüştüm. Onlara işim
bitene kadar bir eşya gibi davranmıştım. Patronun bu iki kadını sevgiyle
aşkla kucaklaması bu yüzden çok tuhafıma gitmişti.
109
www.xasiork.biz
110
www.xasiork.biz
111
www.xasiork.biz
112
www.xasiork.biz
113
www.xasiork.biz
Sonra bana bakıp “Gerçi ne olacağı belli olmaz, ama sen getir gene
de!” deyince “Viski kullanmam, ama sizin güzel hatırınız için bu gece bir
kadeh içeceğim.” dedim.
Kadın şuh bir kahkaha atıp Leyla Hanım’a eşlik etmeye, bir yandan da
koluma girip beni de suçuna ortak etmeye çalıştı, karşılık bulamayınca
“Bu gece de amma şanssızım be!” dedi, “Bütün dertlilerin hepsi burada
toplanmış.”
“Öyle!” dedim, “Dertliyim.”
“Aman boş ver be yakışıklı.” deyip gelen viski şişesini açtı, birer kadeh
doldurup Leyla’ya eşlik etmeye başladı.
Bense hafif kestirmiş olmanın etkisiyle kendime gelmiştim. Şöyle bir
etrafı kolaçan edince bütün masaların dolmuş olduğunu gördüm. Patron,
iki kadınla muhabbetine kaldığımız yerden devam ediyordu. Üç
silahşorlar ise çirkin kadınlardan kurtulmuş, eğlenceye kendi başlarına
devam etme kararı almışlardı. Altı kişilik masada herkes yanındakine bir
şeyler anlatmaya çalışıyor, ama kimse gürültüden bir şey anlayamıyordu.
Hemen yanlarındaki masaya saçı sakalı beyazlamış biri oturmuş kendi
kendine takılıyordu. Tam karşımdaki masayı ise iki tane delikanlı
paylaşmış, kadınları ağızlarının suyu akarak seyrediyorlardı.
Viski göğsümü yakınca uykum iyice dağıldı. Şarkıyı dinleyip viski içen
yanımdaki kadını baştan aşağı süzünce onun gerçekten de güzel bir
kadın olduğunu gördüm.
Böyle bir yerde ne işi vardı ki?
“Affedersiniz ama, ziyanı yoksa isminizi öğrenebilir miyim?” diye
sordum.
114
www.xasiork.biz
“Tabi ki, ismim Fikriye, neden sordun yakışıklı?” diye cevap verip bir
kez daha o kahkahasından patlattı.
İsmimi sormasını boşuna bekledim, sorsa da söyler miydim
bilmiyorum.
“Ne tuhaf!” dedim sonra, “Benim nişanlımın adı da Fikriye.”
“Nişanlı mı? O zaman ne geziyorsun burada yakışıklı?” diye güldü,
kolumu atıp boynuna doladı, yanağıma bir öpücük kondurdu, Fikriye’nin
nerede olduğunu sordu.
Bu soruyu duymak sanki dünyada beklediğim en son şeydi.
Kaybolduğundan beridir onu arıyordum. Evet, ama birisinin onun nerede
olduğunu sorması ilk kez başıma geliyordu. Ne kadar hazırlıksız
olduğumu soruyu duyunca fark edebildim.
“Fikriye mi? Tatilde. İstanbul’da şu an.”
“Beyimiz de ilk fırsatta kendini başka kadınların kucağına atma
derdinde, oh ne ala memleket!”
Bu sözlerini gülümseyerek cevapladım. Nedense Fikriye’den
hoşlanmıştım. Hem güzeldi, hem de espriliydi. Candandı. Birden kendimi
tutamayıp yanağına bu kez ben bir öpücük kondurdum.
“Açılıyoruz bakıyorum.” dedi alay edercesine.
“Fikriye!” dedim bir ara, “Şu karşımızda oturan adamı tanıyor musun?”
Patron kılıklıyı gösterdim bardağı tutan elimin serçe parmağıyla.
“O mu, tanımaz olur muyum, On Parmak Necati derler. Adı üstünde,
on parmağında on marifet.” diye cevap verdi.
“Allah Allah! Neymiş bu marifetleri?”
Fikriye bir an durdu, “Polis falan olmayasın?” diye sordu, “Ama yok
yok değilsin, sen polislere benzemiyorsun.” diye cevabı kendi verdi.
115
www.xasiork.biz
116
www.xasiork.biz
sıkıştırdım. Şöyle bir göz ucuyla avucuna baktı, tatmin olmuş olacak,
“Daha ne bilmek istiyorsun?” diye sordu.
“Peki şu üçü,” diye sordum, “Onlar kim?”
“Polis olmadığından eminiz, belki de gazetecisin.” dedi Fikriye.
“Kim olduğumun önemi yok.” diye cevapladım yumuşak bir sesle,
müzisyenlerin vermiş olduğu aradan faydalanıp. “Asıl önemli olan onların
kim olduğu.”
“Onlar işe yaramaz be koçum!” dedi, “Ben sana başkalarından
bahsetsem.”
“Yok, ben onları istiyorum.” dedim.
Avucundaki parayı çeker gibi yaptım, sonra gülümseyip bıraktım.
“Onlar,” dedi Fikriye, “Ortalık malıdır. Çoğunlukla Mersin’de çalışırlar.
Adana da açar onları, rüzgâr nereden eserse o tarafa giderler, bu yüzden
en tehlikelileri onlardır aslında. Sağları solları belli olmaz. Bugün seninle,
yarın benimle. Ama bu yüzden büyük iş de yapamazlar. Çünkü kimse
onlara güvenmez. Ayak bağı olmaktan korkarlar, çekip giderler bir
korkuttun mu? Seni gözüne kestirmişlerse yanlarında senden de bir
şeyler götürürler. Bana asla dokunamazlar, çürüktürler, leş gibi kokarlar.
Geçenlerde nasıl olmuşsa olmuş, büyük bir vurgun vurmuşlar. Hiç
kimsenin cesaret edemeyeceği bir işe kalkışmışlar. Adam kaçırma diye
söylentiler çıktı, ama sonrası gelmedi.”
Adam kaçırma! Bu iki kelime beynimde yankılandı, kafamdaki
duvarlara sayısız kere çarptı durdu.
“Ne zaman olmuş peki?” diye sordum.
“Vallahi ne söylesem yalan olur, üç dört hafta önce.”
“Peki kimin için kaçırmışlar?”
117
www.xasiork.biz
118
www.xasiork.biz
119
www.xasiork.biz
120
www.xasiork.biz
Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Tam karşımda
birkaç metre ileride bir ahşap kapı vardı. Kapının birleşim yerlerinden loş,
sarımtırak ışıklar sızıyor, hemen önümde kesik kesik çizgiler
oluşturuyordu. Arada bir dışarıdan ayak sesleri duyuluyor, ses iyice
yaklaştığında ışığı perdeliyor, önümdeki ışıklı çizgiler kayboluyordu.
Gözlerim karanlığa alışınca küçük, depo gibi bir yerde olduğumu
anladım. Nemden yamyaş olmuş hemen arkamdaki duvarın önüne içinde
ne olduğunu anlayamadığım bir sürü irili ufaklı karton kutu sıralanmıştı.
Sağ tarafım boştu, sol tarafımda ise kocaman, eski püskü bir dolap vardı.
Kapakları acemice bir şekilde beyaza boyanmıştı. Kapaksız bölmelerden
birine eski gazeteler istif edilmişti.
Durumum hakkında endişelenmemem beni şaşırtmıştı. Böyle bir halde
korkudan çığlık atmak, ipleri söküp bu adi sandalyeden kurtulmak yerine
oturmuş odadaki eşyaların dökümünü yapıyordum. Şöyle bir düşününce
silahı çekip de patronun üzerine yürüdüğüm o an zaten her şeyi göze
aldığımı anlamıştım. Ne olacaksa olacaktı artık. Başıma gelenler, son
zamanlarda yaşadıklarım beni öyle bir noktaya getirmişti ki, o silahı çekip
patronun kafasına dayamaktan başka bir seçeneğim kalmamıştı.
Patronun korkudan şaşkınlıkla dolu çipil çipil gözlerini hatırladım. İçinden
ne geçiriyordu acaba? Biraz düşünse, beni birazcık tanısa o tetiği
çekemeyeceğimi tahmin edebilirdi; ama ben onun için tanımadığı bir
düşmandım, yani en tehlikelisiydim.
Odayı tetkik etmeye devam ettim. Tavanın her tarafı çeşitli ebatlarda
borularla doluydu. Kimi sararmış, kimi yosun tutmuş, kimisi ise kirden
simsiyah olmuştu. Uyuşmaya başlayan ayaklarımı birazcık oynatınca
sandalyenin ayaklarının dibinden başlayan, bir parmak boyu derinliğinde
121
www.xasiork.biz
122
www.xasiork.biz
123
www.xasiork.biz
124
www.xasiork.biz
125
www.xasiork.biz
126
www.xasiork.biz
127
www.xasiork.biz
128
www.xasiork.biz
129
www.xasiork.biz
kıyameti koparırdı. Bir iki ufak morluk içinse bir şeyler uydururum
diyordum.
Güneş, gökyüzünde kocaman turuncu bir portakal gibi duruyordu.
Atatürk Caddesi her zamankinden daha kalabalıktı. Milli piyangocular,
simitçiler, tek sigara satanlar, pamuk helvacılar kaldırıma dizilmiş, müşteri
bekliyorlardı. Atatürk Parkı ise yaz gününden kalmış gibi rengârenk ve
capcanlıydı. Havuz sesiyle insanı üşütmesine rağmen yine de
rahatlatıyordu. Banklardan birinde beş dakika oturup bir sigara içeyim
dedim. Parkın müdavimlerinden emekli amcalardan birinin yanına
kuruldum. Yaşlı amca Yeni Adana gazetesinin henüz ilk sayfasındaydı.
Menderes yine esiyor, gürlüyor; vatandaşları Vatan Cephesi’ne katılmaya
çağırıyordu.
Güneş her tarafımı ısıtıyor, içime tatlı bir sıcaklık yayıyordu. Annemin
öğlene burada ol sözünü hatırlayınca istemeden de olsa sıcak bankı terk
ederek yola düştüm. İnönü Parkı’na kadar dümdüz gidip oradan karşıya
geçtim, kebapçının köşesinden dönüp Tepebağ’a daldım.
Kıvrıla kıvrıla yukarı, tepeye tırmanan yolda çocuklar oyun oynuyor,
meraklı bir köpek de yere uzanmış onları seyrediyordu. Yanından
geçerken beni dikkatle süzdü, tehlikeli bulmamış olacak ki çocukların
gürültüsüne geri döndü.
Bile isteye yolu uzattım, cumbaların gölgelediği sokaklardan geçtim,
baba tarafından akrabam olan Cemal Ağa’nın Şehzade Camii’nin oradaki
bakkal dükkânına uğradım, hal hatır sordum. Cemal Ağa bu, beni görür
görmez başladı; yok şuram ağrıyor, yok buram ağrıyor, ne yapayım hangi
ilacı kullanayım... “Aslan gibisin!” dedim, “Hiçbir şeyin yok maşallah!” Pek
inanmadı, “Babana selam söyle!” dedi.
130
www.xasiork.biz
131
www.xasiork.biz
132
www.xasiork.biz
133
www.xasiork.biz
134
www.xasiork.biz
135
www.xasiork.biz
136
www.xasiork.biz
Babam yine güldü: “Artık,” dedi, “Partili olmak önemli değil, hangi
partilisin o önemli.”
“Maalesef. Gerçi Enver Bey aydın bir insan, Menderes’in tutumunu o
da eleştiriyor. Bazen oturup uzun uzun siyasetten konuşuyoruz. CHP’li
olduğumu bilmesine rağmen beni çok sever. Geçen gün birkaç doktor
arkadaşla beni evine davet etti. Hem yedik içtik hem de memleket
meseleleri üstüne konuştuk.”
“İyi iyi. Kurtarabildiniz mi bari?” diye sordu dalga geçerek.
Akşama kadar havadan sudan muhabbet ettik. Bir ara bahçeye inip
limonla portakal topladım, gizli gizli de sigara tüttürdüm. Yukarı
çıktığımda annem sofrayı hazırlamaya başlamıştı.
“Otur otur sen.” dedi “Yardım edeyim mi?” diye sorunca.
Birazdan silme dolu bir tepsiyle kapıda belirdi, tarhananın kokusu
odayı doldurdu. Çorbaları bitirince bakır tencerede pişirdiği mumbarı
getirdi. Uzun zamandır mumbar yemediğimden iştahla atıldım. Kim ne
derse desin ev yemeğinin tadı başkaydı.
Yemekten sonra orta şekerli kahvelerimizden içtik. Radyoda Vatan
Cephesi’ne geçenlerin isimleri okunmaya başlayınca babam kalkıp
kapattı, “Yeter be, kafamız şişti.” dedi. Sonra çay demlendi.
Dokuz gibi “Ben kalkayım.” dedim, babamın gözleri kapanmaya
başlamıştı. Tekrar babamın elini öptüm, vedalaştık.
“Tak bakalım o gâvur icadını gene.” diye seslendi arkamdan.
Kapıdan çıkarken annem mutfağın yanındaki odaya girdi, sonra elinde
yeşil bir kılıfla geldi.
“Al, bunu evine götür.” dedi. Bu, yeşil muhafazası içinde bir Kur’an-ı
Kerim’di. “Bunsuz ev olmaz!”.
137
www.xasiork.biz
138
www.xasiork.biz
“Ama bu adamların böyle bir hayatları olması sence tuhaf değil mi?
Ne bileyim eve gitmek falan.” “Ne bekliyordun ki? Saat başı birini
söğüşleyip bir başkasını da mıhlasınlar mı? Kimse o kadar iş güç sahibi
olamaz.”
Fötr şapkalı adamın anlattıklarını dinlemek istemediğimi fark ettim
birdenbire. Günlerdir evimde kurduğum onca hayal aklıma geldi. Hepsi
boşunaydı demek. O üç hergeleyi üç hafta takip etmenin ne kadar da
sıkıcı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Yine de beni bütün bu
hengâmenin ortasına çekip duran bir şey vardı. Görünmez bir girdap,
kalabalığın içinden çıkıveren ve koluma yapışıveren bir el. Fötr şapkalı
adam şimdi karşımda oturmuş çayını yudumlarken bir yandan girdabın
önünde setler oluşturuyor, bir yandan da kalabalığın içinden çıkıveren
sahibi belirsiz o eli, kolumdan ayırmaya çalışıyordu.
Uzun bir süre sessizce oturduk. Sigaralarımız karşılıklı biterken pek
çok sözcüğün dile getirilmeden unutulduğunu biliyordum. Sessizliği
bölmek için pek çok sözcük aradım. Sonra aklıma Arzu geldi birden.
Birden diyorum, çünkü cinayet gününü takip eden zaman zarfında
Arzu’yu bir kez bile düşünmemiştim. İrade dışı bir biçimde bu
davranışımın çok kötü ve ahlaksızca olduğuna kanaat getirdim. Sonra
bunun o kadar da kötü olmadığını, o pavyona onun katilini bulmaya
gittiğimi kendi kendime söyledim. Arzu’nun gizemli bir cinayete kurban
gitmesi, fotoğraftaki kıyafetiyle çamurlarla kaplı o arka bahçeye
bırakılması benim için bir sonuçtan ziyade bir başlangıcın heyecanına
sahipti. Neden böyle olduğunu bir türlü bulamıyordum. Bütün bu olanlar
dışarıdan bakıldığında dehşet verici şeylerdi. Oysa fötr şapkalı adamın
139
www.xasiork.biz
140
www.xasiork.biz
döşenmişti. Pek fazla eşya yoktu, sanki her şey olması gerektiği kadardı.
Pahalı olduğu belli bir masa, hemen pencerelerin önüne konmuştu.
Masanın önünde, benim bir tanesinde oturduğum iki sandalye ve bir
sehpa, bir de odadaki tek halı masanın çok tabi birer uzvu gibi duruyordu.
Tam karşımda rengi yer yer solmuş ceviz rengi bir kapı vardı. Fötr şapkalı
adam muhtemelen bu kapının ardındaki bir başka kapının ardındaydı.
Belki onun ardında olduğu daha pek çok başka kapı bulunuyordu.
Kapının altından hafif bir ışık sızıyordu. Güpegündüz böyle bir yerde
lambaları açmak lüzumsuz değil miydi? Biraz daha dikkatlice bakınca
bunun gün ışığı olduğunu anladım.
Kapının hemen yanındaki duvarda, ince bıyıkları, hafifçe arkaya
yatırılmış ince uzun fesiyle yaşlıca bir adam, gururla bana bakıyordu.
Dedesi ya da babası herhalde diye düşündüm. Fotoğrafın yanında
kocaman bir saksının içinde neredeyse tavana kadar uzanan bir
devetabanı vardı. Odanın resmi içinde bu bitki sanki bir başlangıç ve bir
son gibiydi. Her şey gayet sakin bir şekilde gelip ona dayanıyor,
devetabanının parçalı hatları, doğal biçimleri bu sakin havayı yerle bir
etmekte gecikmiyordu. Tavanın beyaz boyasına kadar süren bu yerle bir
ediş aniden kesiliyor, yerini yanındaki büfenin soluğuna bırakıyordu.
Ceviz oymalı büfenin camlarındaki yansımalar yüzünden dışarıdaki
binaların saçaklarını, pencerelerini görebiliyordum yalnızca. Birden,
kendimden beklemediğim bir hareketle kalkıp büfenin içindekileri görmek
için birkaç adım attım. Büfeye yaklaşırken cam yüzeyde adeta
yakamozlar oluşmaya, kapının ardındaki nesneler, ne olduğunu
anlayamadığım şeyler, raflar, yolun karşısındaki binaların hatları, büfenin
içinden bana bakan fotoğraflardaki yüzler birbirine karışmaya başladı.
141
www.xasiork.biz
142
www.xasiork.biz
En alt rafta ise dördüncü fotoğraf vardı. Bir masada oturuyordu fötr
şapkalı adam. Püsküllü atkısı geri dönmüştü. Ya kalkmak üzereydi ya da
yeni oturmuştu. Masada bir kül tablası, boş bir çay bardağı, şapkası, bir
de kenarlarına çiçekler işlenmiş boş bir muhallebi tabağı vardı. Burası
Mavi Köşe Pastanesi’ydi. Kafamın içinde birden çakan bu tespit,
sonrasında ayrıntıların keşfiyle başlayan zevkli bir sürece yerini bıraktı.
İşte her zaman, dizimi çarptığım masanın oymalı ayağı, her zaman temiz
olan rengârenk masa örtüsü, yerdeki soluk halı, cadde tarafındaki
pencerelerden içeri giren ışık. Fötr şapkalı adam oldukça neşeli
görünüyordu. Kollarını iki yana salmış, sanki ömrü boyunca bu poz için
beklemişti. Fotoğrafın sol tarafında çocuk yaştaki garsonlardan biri
fotoğrafa girmek için iyice sokulmuş, ama ancak kafasıyla omzunun biri
çıkmıştı. Garsonun bu tuhaf hali pozu bozmuyor, aksine ona oldukça
doğal bir hava katıyordu. Yine de bu fotoğrafta tuhaf, sıra dışı olan bir
şeyler vardı.
Çerçevesinden yavaşça tutup fotoğrafı dışarı çıkardım, yakından
incelemeye koyuldum. Görünürde hiçbir gariplik yoktu. Fötr şapkalı
adamın gölgesi, masadaki nesneler. İyice yakınlaştım. Yüzüne baktım
uzun uzun. Alnındaki kırışıklıklara, kaybolmuş gözlerine, ortaya çıkmış
dişlerine. Onu bu kadar sevindiren, yüzünü hiç bürünmediği bir şekle
büründüren, elmacık kemiklerini, yanaklarını sınırlarının dışına çıkaran
neydi? Sanki yüzünü bir arada tutan bütün o vidalar birazdan yerlerinden
fırlayacak, alnı, kaşları, göz kapakları, bu yerinden boşalmanın
sarhoşluğu içinde birbirine dolanacak, dudakları ters dönecek, her bir
parça korkunç bir sabırsızlık içinde yavaş yavaş yer değiştirecekti.
Bu mutlu hayale dalıp gitmişken ceviz kapı açıldı.
143
www.xasiork.biz
36.
Fötr şapkalı adam kokular sürünmüş bir halde dışarı çıktı. Bir eliyle
saçlarını düzeltirken diğer eliyle de cebinden bir kâğıt çıkarmaya
uğraşıyordu. Büfenin önünde durmuş, fotoğrafları inceliyor olmam onun
ilgisinin çekmişe benzemiyordu. Kâğıdı çıkarınca saçını düzeltmeyi
bıraktı, okumaya başladı:
“Seyfettin Usta. Karasoku. İşte yanına gideceğimiz adam, camcı
Seyfettin Usta.”
“Camcı!” dedim kendi kendime, “Ne hoş! Bu saatte bir camcı ustasıyla
buluşacak olmak ne hoş.”
“Heyecanlı değil misin yoksa?” diye sordu fötr şapkalı adam.
“Yok canım, heyecanlı olmaz mıyım? İçimde tuhaf bir his var ama. Ne
olduğunu bilmiyorum.”
“Olur böyle şeyler!” diye geçiştirdi, masasına yönelip çekmeceden bir
kalem aldı, sandalyesine oturdu, gözlüğünü taktı, masanın üzerindeki
kağıda bir şeyler yazmaya koyuldu.
“Fotoğrafları beğendin mi?” diye sordu ilgisiz bir şekilde.
“Hangisini?” diye sorunca kafasını kaldırıp tuhaf tuhaf baktı.
“En çok şunu beğendim.” dedim, üçüncü raftaki fotoğrafı göstererek.
“Onu beğenmediğini ikimiz de biliyoruz” dedi aksi bir tavırla. “Sadece o
fotoğrafın ardında neler olduğunu merak ediyorsun o kadar.”
“Belki öyle belki de değil.” dedim. “Bu neyi değiştirir ki! Farz edelim en
çok beğendiğim fotoğraf bu.” diye devam ettim.
“Sana o fotoğrafın ardında olup bitenden bahsedeceğimi nereden
biliyorsun?” diye sordu.
144
www.xasiork.biz
145
www.xasiork.biz
146
www.xasiork.biz
147
www.xasiork.biz
148
www.xasiork.biz
149
www.xasiork.biz
150
www.xasiork.biz
151
www.xasiork.biz
152
www.xasiork.biz
Çırak bir emir eri gibi karşımızda hazır ola geçti, sonra “Bir emrin var
mı Seyfettin Usta?” diye yüksek sesle ve biraz da aceleyle sordu.
“Tamam oğlum, sen gidebilirsin, iyi akşamlar.” dedi Seyfettin Usta.
Çırak gocuğunun önünü ilikledi, kafasına kiremit rengi beresini geçirdi,
“İyi akşamlar!” deyip yıldırım hızıyla çıktı gitti.
Sonraki sessizlikte içerisi daha da soğumuştu sanki. Küçücük bir oda
olmasına rağmen bir türlü ısınmak bilmiyordu.
“Amma soğuk!” deyip ellerini ovuşturdu Seyfettin Usta. Bir şeyler
söylemeye hazırlanıyordu ama sanki ne söyleyeceğinden emin değildi.
Önümüze ve arkamıza dayanmış camlar akşamın çökmesiyle birer
ayna haline gelmiş, odayı genişletmişlerdi.
Seyfettin Usta bir masal anlatıyormuş gibi anlatmaya başladı:
“Bundan yaklaşık bir ay önce kahveden çağırdılar beni müşteri geldi
diye. Hayırdır inşallah diye kalktım, dükkâna geldim. Bir baktım, kapının
önünde kırmızı, gelin gibi bir araba. Allah Allah dedim. İçeri girdim, aynı
sizin gibi bir adam sandalyede oturmuş sigarasını tellendiriyor.
“Seyfettin Usta sana işim düştü.” dedi, “Sen beni hatırlamazsın. Ben
küçükken ileride bakkalın yanındaki evde oturmuştuk bir yıl kadar.
“Babanın adı neydi? Kimdi, neciydi?” diye sordum.
“Hatırlamazsın, boş ver” dedi. “Sana ufak bir işim düştü, benim
arabanın arka camını kırmış bizim mahalledeki veletler. Puştun biri almış
kocaman taşı fırlatmış. Sabah bir uyandım ki ne göreyim! Arabanın
arkasında koca bir delik.”
Durdum arabaya baktım, sahiden de arka camın yerinde yeller
esiyordu.
153
www.xasiork.biz
“Oğlum iyi ettin geldin ama ben araba camı takmam ki!” dedim. “Ben
pencere camı, dükkân camı takarım. Bizim camı sen beğenmezsin.”
“Olur mu? Seyfettin Usta, kırma beni ne olur. Acil işim var, İstanbul’a
gideceğim akşam. Servisine sordum ellerinde yokmuş, ancak haftaya
gelir dediler. İdareten bir şey yapsan.”
Ona inanmamıştım, ama madem bizim mahalleliydi bir şeyler yapayım
dedim.
“Bak! Bu camı böyle kesmek marifet ister, sen en iyisi şimdi git
akşama doğru gel.”
“Tamam.” dedi.
Cebinden bir on lira çıkarıp masaya bırakacaktı ki “Koy cebine o
parayı, akşama gelirsin, işi beğenirsin sonra verirsin parayı.” dedim.
“Sağ olasın!” deyip çıktı gitti.
Hemen bizim çırağı çağırdım, marifetli çocuktur, “Oğlum Hasan, şu
arabanın arka camına bir şeyler yapıver, ben kahveye gidiyorum. Elli bir
bensiz kaldı.” diye tembihledim.
Oğlana arabayı emanet edip kahveye döndüm, akşama kadar da elli
bir oynadım. Sonra dükkâna döndüm. Bizim oğlan işini halletmiş, arka
bahçede cam kesiyordu. Geldiğimi işitince hemen yanıma geldi.
“Usta bak, arabada ne buldum!” deyip avucunu açınca sanki odaya bir
ferahlık, bir ışık yayıldı. Bu altın bir küpeydi.
“Oğlum nerede buldun bunu?” diye sordum biraz da azarlayarak.
“Arka koltuğun arasına sıkışmıştı.” dedi çocuk.
Ne işin var ne diye karıştırdın oraları demeye kalmadı, tam bu sırada
arabanın sahibi içeri dalmaz mı? Telaşla yüzüğü masanın çekmecesine
atıverdim. Hasan’ı hemen çay getirmeye yolladım, müşteriyi buyur ettim.
154
www.xasiork.biz
155
www.xasiork.biz
Son gece Karaisalı’da bir rüya gördüm. Rüyamda bir kız, kocaman bir
bahçenin içindeki bir ardiyede bağlı tutuluyordu. Tahta kapıyı açıp içeri
giriyordum. Çok güzel bir kızdı bu; kıpkırmızı dudakları, al yanakları,
sırma saçları vardı. Ama üstündeki kıyafetler parça parçaydı. Eteği toza
bulanmış, bluzu yırtılmıştı. Kulaklarına bakınca sol kulağındaki küpenin
eksik olduğunu gördüm. “Bana yardım et! Yardım et!” diye yalvarıyordu;
ama ben bir türlü yanına gidip de onu çözemiyordum, sanki görünmez bir
güç beni durduruyordu. Kız ağlamaya başlıyordu. Sanki saatlerce
ağlıyordu. Buna rağmen gözleri yine aynı güzellikte kalıyordu. Elimdeki
küpeyi ona uzatmaktan başka bir şey yapamıyordum. Sonra o adam
giriyordu içeri. Ama beni görmüyordu. Kıza bir tokat atıyordu. Kızın
gözleri yine aynı güzellikte kalıyordu. Adam biraz duruyor, çıkıp
gidiyordu.”
Seyfettin Usta anlattıklarından hayli etkilenmişti. Bir müddet sustu,
“Küpe dışında size her şeyi polise anlattığım gibi anlattım. Artık bu
küpeden de kurtulmak istiyorum.” deyip ışıl ışıl yanan küpeyi mendiliyle
beraber fötr şapkalı adama uzattı.
Geldiğimizden beri konuşmayan fötr şapkalı adam yine hiçbir şey
söylemedi. Mendili aldı, usulca pardösüsünün cebine koydu. Seyfettin
Usta “Bir şey çıktı mı? Kırmızı arabadan, o kızdan haber var mı?” diye
sorunca “Yok.” dedi fötr şapkalı adam, sanki bu kelimeyi bana bırakmak
istememişti. “Hiçbir şey çıkmadı. Kırmızı arabayı bulduk ama...”
Seyfettin Usta anlıyorum der gibi başını salladı.
İçerisi biraz ısınmış, camların yüzeyinde hafif bir buğu tabakası bile
oluşmuştu.
“Şu adamdan bahsedin bize.” dedi fötr şapkalı adam.
156
www.xasiork.biz
157
www.xasiork.biz
158
www.xasiork.biz
hissettim. İrade dışı bir hareketle gidip koltuğa oturdum, şapkamı çıkarıp
düşüncelere daldım.
“Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum. Kızcağız bana sesleniyordu
imdat imdat diye, ama ben kıpırdayamıyordum bile.” dedi Seyfettin Usta.
Fötr şapkalı adam hiçbir şey söylemeden etrafı kolaçan etmekle
meşguldü. Arada bir eğilip ilgisini çeken bir şeye bakıyor, kapıya kadar
yürüdükten sonra tekrar yanımıza geliyor, tavandaki ahşap kirişlerin
arasından sarkan örümcek ağlarını, kirişin üstüne sıkıştırılmış eski bir
dergiyi, kerpiç duvardaki gözlere tıkıştırılmış kavanozları, fırçaları dikkatle
inceliyordu. Ama bu çaba bana göre boş bir çabaydı. Seyfettin Usta’nın
rüyasında gördüğü yeri incelemenin bize ne gibi bir faydası olabilirdi ki?
“Sonra o adam geldi.” dedi Seyfettin Usta. “Ama içeri kapıdan girmedi.
Girseydi bilirdim. Çünkü ben zaten kapının yanındaydım. O başka bir
yerden geldi.”
Ardiyeyi hiç bilmiyormuş gibi dikkatle inceledi.
“Nereden girmiş olabilir, nereden girmiş olabilir?”
Ardiyenin kapısı dışında başka girişi yoktu. Seyfettin Usta düşünüyor
düşünüyor, tam bir şey bulacak gibi oluyor, bulamayınca ümitsizliğe
kapılıyordu. Fötr şapkalı adam onun hareketlerini büyük bir titizlikle
inceliyor, fakat çok geçmeden o da Seyfettin Usta’yla birlikte hayal
kırıklığına uğruyordu.
Bense her şeyi dışarıdan izliyordum; orada değildim sanki ve bu iki
adam benden haberleri bile olmadan bu düşsel soruşturmayı
yürütüyorlardı.
Seyfettin Usta şimdi usta bir yönetmen gibi biz sahnedeki oyunculara
direktifler vermeye başlamıştı. Kendi kapının yanına gitti koşa koşa. Ben
159
www.xasiork.biz
koltukta oturduğum için Fikriye olacaktım, fötr şapkalı adamsa kötü adam
olacak, görünmeyen bir pencereden içeri girecek, bana tokat atacak,
sonra da kaybolup gidecekti. Fötr şapkalı adam yanımda, ben koltukta,
Seyfettin Usta’nın bir şeyler hatırlamasını bekledik.
“Bir şeyler eksik.” dedi Seyfettin Usta. “Burada rüyamda olmayan bir
şey var. Ya da bir şey eksik. Tam olarak emin olamıyorum, ikisinden biri.”
Gözlerini kapatıp uzun uzun düşündü, gözlerini açıp ardiyeyi köşe
bucak inceledi.
“Bir şey eksik, bir şey eksik… Fazla olan bir şey yok, ama bir şey
eksik, bir şey eksik. Rüyamda olan, ama burada olmayan bir şey...”
Koşar adım kapının yanına gitti, tekrar bizi seyretmeye başladı.
Bu tiyatrodan sıkılmış bakışlarımı etrafta gezdirirken Seyfettin Usta’nın
“Buldum!” diye bağırmasıyla kendime geldim.
“Şu ayna, evet, şu ayna...”
Seyfettin Usta kazandığı zaferin etkisiyle sarhoşa dönmüştü,
neredeyse bize sarılacaktı.
“Rüyamda bu aynada biri vardı.” dedi heyecanla.
Bu sözler ardiyenin uzak bir çağa ait olan havasını bıçak gibi kesti.
Aniden gelen sessizliği açık kapıdan içeri dalan yağmurun sesi doldurdu.
Sağ tarafıma dönüp aynaya baktım. Ayna kapıyı gösterecek şekilde eski
bir sandalyeye yaslanmıştı. Oval pirinç çerçevesi kararmış, üstünü de bir
parmak kalınlığında bir toz tabakası örtmüştü.
Fötr şapkalı adam mendilini çıkarıp aynanın tozunu alacaktı ki
Seyfettin Usta “Dur, sakın yerinden oynatma.” diye telaşla atıldı, geri
dönüp kapının yanına gitti. Bir süre rüyasına göre yerini bulmaya çalıştı.
“Tamamdır. Rica ediyorum çok nazik bir şekilde siliniz.” dedi.
160
www.xasiork.biz
161
www.xasiork.biz
162
www.xasiork.biz
163
www.xasiork.biz
164
www.xasiork.biz
Giritli hemen olaya müdahil olup fötr şapkalı adamla diğer müşterinin
arasına girdi, “Ayıp oluyor beyler,” dedi, “Kocaman adamlarsınız.”
Kocaman adamlarız. Artık ayakta duracak hali kalmayan fötr şapkalı
adama şöyle bir baktım. Onca haydudun kâbusu olan adam bu muydu?
Alnı kırışmış, avurtları çökmüş, elmacık kemikleri iyice dışarı çıkmış,
sigara içmekten mosmor olan dudakları yüzünde iki tane incecik çizgiye
dönüşmüştü. Artık bardağı bile zor buluyor, bin bir güçlükle ağzına
götürüyor, zırt pırt Giritli’yi çağırıp bir şeyler istiyor, bense o görmeden
Giritli’ye göz atıp alttan almasını söylüyordum. Onu bir süre kendi haline
bırakmaya karar verdim. Durduk yere benim de asabımı bozmuştu.
Fikriye neredeydi acaba? Yaşıyor muydu, ölmüş müydü? Belki de katil
onu öldürdükten sonra gömmüştü. Allah’ım ne korkunç bir ölüm olurdu
bu! Geçen akşam ailesinin yanına gittiğimde… Hatırlamak bile
istemiyordum o hallerini. Ferit Bey dünyayla ilişkisini kesmiş gibiydi.
Annesi ise sanki son bir gayretle kocasını ayakta tutmaya çalışıyordu. Kız
kardeşi Ferhunde, bir zamanlar yeni açmış bir çiçek gibi hayat dolu olan
bu körpecik kız, şimdi ölüler diyarından gelmiş eski bir ruhtu. Pek
konuşmamıştık. Son gelişmeleri biraz da onlara umut vermek adına
abartarak anlatmış, sonra da bundan suçluluk duymuştum. Kendimi
onlara yardım edebilecek dünyadaki son kişi olarak görüyordum.
Arzu’nun ölümünden sonra aşk kelimesini duymak bile istemez
olmuştum. Fikriye benim için giderek mazide uyuklayan bir anıya
dönüşüyordu. Bir zamanlar etim ve kemiğim gibi içimde hissettiğim bir
varlıktan böyle uzak düşmek bir yandan da beni korkutuyordu; çünkü ona
çok alışmıştım. Fakat bu korku, bir sevdanın bitmesinden duyulan
korkudan çok bir alışkanlığın sona ermesinden duyulan korkuya
165
www.xasiork.biz
166
www.xasiork.biz
167
www.xasiork.biz
168
www.xasiork.biz
169
www.xasiork.biz
170
www.xasiork.biz
42.
Bir keresinde beni evine davet etmişti; hem bir şeyler yiyip içer, hem
de son gelişmelerden konuşuruz demişti. Ama ben son anda
vazgeçmiştim. Adresi hayal meyal hatırlıyordum. Atatürk Caddesi’nin
hemen arkasında yeni yapılan apartmanlardan birinin birinci katıydı.
Apartmanın adı neydi? Altınova’ydı,ya da buna benzer bir şeydi. Şoföre
sordum, apartmanın adını bilmiyordu; ama yeni yapılan apartmanları
biliyordu. O tarafa sürdü.
Fötr şapkalı adam arka koltukta mışıl mışıl uyuyordu. Bense hala
meyhanede bütün benliğimi ele geçiren coşkunun etkisi altındaydım.
Bana kalsa hangi sokaktaki hangi apartmana gittiğimizin hiçbir önemi
yoktu. Taksi sonsuza kadar kara asfaltın üzerinde içinde biz olduğumuz
halde gidebilir, fötr şapkalı adam sonsuza dek uyuyabilir, şoför hiç
konuşmadan sonsuza dek böyle direksiyonu bir sağa bir sola çevirerek
durabilirdi.
Dışarıda kent çoktan derin bir sessizliğe gömülmüştü. Kuruköprü
kavşağında bekleyen bir polis otosunu görünce şoför yavaşladı, tam
arabanın yanında geçerken polis memurları bizi dikkatle süzdüler. Şoför
biraz ilerleyince “Ne bakıyorsunuz?” diye söylendi kendi kendine.
Ortalık iyice kızışmıştı; gece dışarı çıkan, geç vakitlerde ortalıkta
dolananlara şüpheli gözüyle bakılıyordu. Bütün bunlar bana çok tuhaf
geliyordu. Çünkü sebepleri bir türlü kavrayamıyordum. Bu soğuk
arabanın içinde olmaktan, fötr şapkalı adamın evine doğru gidiyor
olmaktan başka hiçbir şeyi anlayacak durumda değildim.
171
www.xasiork.biz
172
www.xasiork.biz
173
www.xasiork.biz
174
www.xasiork.biz
175
www.xasiork.biz
43.
Evin içinde başka ilginç şeyler bulmak umuduyla her yanı incelemeye
devam ettim.
Muhtemelen hizmetçi bir kadın vardı ve haftada bir gelip evi
temizliyordu. Çünkü evin içinde yaşandığına dair, bir hayat belirtisi
olduğuna dair en ufak bir iz bile yoktu. Mutfak pırıl pırıldı. Fötr şapkalı
adamın yatağı toplanmıştı, küllüklerin hepsi boşaltılmıştı. Bütün eşyalar,
halılar daha yeni alınmış gibi tertemizdi. Lavabodaki sabunu ilk kez ben
kullanmıştım, havlu mis gibi kokuyordu. Bir an unuttuğum buzdolabı
aklıma geldi. Bir koşu gidip baktım, tam tahmin ettiğim gibiydi. İçinde
hiçbir şey yoktu, ama çalışıyordu. Tekrar çalışma odasına döndüm.
Masadaki beyaz kâğıtla yanındaki kurşun kalemi daha önce görmemiş
olmamama şaşırdım. Çekmecelere baktım, ilk çekmece boştu, ikincisinde
ise bir sürü sıfır kurşun kalemle bir tomar beyaz kâğıt vardı. Üçüncü
çekmece yine boştu.
Yatak odasına yöneldim. Fötr şapkalı adam horul horul uyuyordu. Işığı
yakmadım, koridorun ışığı yeterliydi. Ellerim titreyerek gardırobun aynalı
kapağını açınca hafif bir gıcırdama sesi duyuldu. Dolabın içi muntazam
bir şekilde asılmış kıyafetlerle doluydu. Gömlekler, ütülenmiş kumaş
pantolonlar, pardösüler, üstteki rafta da dört beş tane fötr şapka. Hepsini
hatırlıyordum. Şu ceketi Mavi Köşe’deki ilk buluşmamızda giymişti fötr
176
www.xasiork.biz
177
www.xasiork.biz
178
www.xasiork.biz
179
www.xasiork.biz
180
www.xasiork.biz
peşe dizildiği bir yerde, saat kulesini gören evlerden birinde, bir adam bir
kadına çalakalem özlem dolu bir mektup yazıp bir başka kadının koynuna
girdi. Saçları boyalı bir kadın, önündeki demir kapıyı çabucak açıp
yağmurdan ıslanmış sokağa fırladı. Fabrikadan çıkan işçilerden biri,
parke taşlı sokaklardan geçip borçlusunu görmeye İstiklal Mahallesi’ne
gitti. Dışarıda hava buz gibiydi, çabucak yürüdü, derme çatma tahtadan
bir bahçe kapısını açtı, limon çiçeği kokuları içinden geçerek zile uzandı.
Zili duyunca içeride bir bıçak uyandı. Kahvehanenin en ücra köşesindeki
masada elli bir partisinin kırık dişlerle sonuçlanmasına ramak kaldı.
Bilardo salonunu dolduran aşağı mahalleden beş genç, ıstakalarına sıkı
sıkı sarılıp birazdan başlayacak olan hengâmeye hazırlandılar. Okulun
büyük demir kapısına yanaşan üç delikanlı, birazdan kendi okullarından
kızlara takılmanın ne demek olduğunu soracakları rakiplerini hayal etti.
Bütün sokakların kesiştiği yerde, tekel bayiinin arka bahçesinde patatese
vurup uçan zibidilerin arasında nedensiz yere bir kelebek ışıldadı.
Melekgirmez’de bir adam, belki bir tuhafiyeci, yazıhanesini kapatmadan
evvel, çekmeceyi açıp silahını aldı, karısının kendisini aldattığını
öğrenmişti. İçimdeki bir başka yarı karanlık sokakta…
Yağmur şiddetini arttırmıştı. Öyle ki sokağın karşı tarafındaki villaları
görmek neredeyse imkânsız hale gelmişti. İçimdeki sıkıntı yavaş yavaş
azalmaya başlamıştı.
İçeri, salona geçip bir süre oturdum. Sonra kendime güzel bir çay
demledim. Bir sigara yaktım. Bir de müzik olsaydı çok güzel olacaktı.
Kalıp gramofona hüseyni makamında bir şarkı koydum.
İçimdeki sıkıntıyla birlikte sanki daha pek çok şey beni terk etmişti.
Fikriye’nin peşinde buralara kadar geldiğimi belki bir beş dakika sonra
181
www.xasiork.biz
182
www.xasiork.biz
183
www.xasiork.biz
184
www.xasiork.biz
185
www.xasiork.biz
186
www.xasiork.biz
187
www.xasiork.biz
ile ayakta duruyordu. Arada bir fötr şapkalı adamlardan yaşlı olanı dışarı
bakıp hüzünleniyordu. Onları o halde bırakıp bir sonraki sahneye geçtim.
Bu sahnede fötr şapkalı adamlardan biri silahını karşısındaki yaşlı bir
adama doğrultmuş, öfkeyle bir şeyler söylüyordu. Ne demek istediğini
anlamama rağmen söylediği kelimelerden tek bir şey bile anlamıyordum.
Fakat birazdan çok kötü bir şey olacağını hissediyordum ki fötr şapkalı
adam silahını ateşledi ve yaşlı adamı tam kalbinden vurdu. Sonra sırtı
üstü düşen adamın yanına gidip tam göğsüne iki el daha ateş etti. Tuhaf
olan benden başka hiç kimsenin onlara dönüp bakmamasıydı. Fötr
şapkalı adam yaşlı adamın öldüğünden emin olunca solundaki kapıyı
açıp dışarı çıktı. Kapının olduğu duvar yalnızca iki metre olduğu için fötr
şapkalı adamı dışarı çıkmasına rağmen onu görebiliyordum. Yaşlı
adamın birazdan kalkacağını sandım ama; öyle bir şey olmadı. Silahını
sağ cebine koyan fötr şapkalı adam bir başka vakaya karışmak için
yürüyüp kalabalığın içinde kayboldu. Hemen yaşlı adamın yanına
koştum, göğsü kıpkırmızı olmuştu, nefes almıyordu. Yardım istemek için
avazım çıktığı kadar bağırdımsa da kimse oralı bile olmadı.
Yaşlı adamı orda bırakıp yürümeye devam ettim. Zihnim gördüğü
şeylerin etkisiyle karmakarışık olmuştu. Çadırın içine rastgele dağılmış
olan bu sayısız insanın ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyordum.
Dehşet içinde ilerlerken, yatak odası havası verilmiş bir yere denk geldim.
Odanın benden taraftaki iki duvarı yoktu. Var olan iki duvarın çizdiği L’nin
kısa kenarının hemen önünde, kalın, mavi renkli bir yorganın altında bir
adamla bir kadın sevişiyorlardı. Komodinin yanındaki sandalyeye ise bir
pardösüyle bir fötr şapka atılmıştı; kadının kombinezonu halının
üstündeydi. Adam işi bitince, üstünü giydi. Pantolonunun cebinden
188
www.xasiork.biz
189
www.xasiork.biz
“Bırak o kızı!” diye ben bağırdım bu sefer; ama fötr şapkalı adamın hiç
şakası yoktu.
Kız kendine gelir gibi olunca silahının kabzasıyla kızın yüzüne sert bir
darbe indirdi, kız tekrar bayıldı. O darbe sanki benim suratımda patlamış
gibi afalladım. Başka bir fötr şapkalı adam gelip kızcağızı ayaklarından
yakaladı, ikisi kızı taşıyarak kalabalığın içinde kayboldular. Arabanın
üstüne çıkıp nereye gittiklerini görmek istedimse de başaramadım. Başka
mekânların kötü birer taklidi olan dekorlar ve bu dekorlara hareketleriyle
mana veren fötr şapkalı adamlardan, kadınlardan, genç yaşlı çeşit çeşit
insandan ve onların hiç tükenmeyecek gibi duran hareketlerinden başka
bir şey yoktu devasa çadırın içinde.
Hayal kırıklığı içinde aşağı atlayıp tekrar yürümeye başladım.
Fötr şapkalı adamın biri, takım elbiseli, pos bıyıklı bir adamı
kovalarken sendeleyince yere kapaklandı, ayağa kalkıp kaçan adamın
peşinden okkalı bir küfür savurdu. Tam bu sırada aynı takım elbiseli
adam arkasında belirdi, yana kaçamayınca fötr şapkalı adama kocaman
bir kamyon gibi çarptı. Fötr şapkalı adam neler olduğunu anlamadan
kendini tekrar yerde buldu. Küfürler savurarak ayağa kalkarken takım
elbiseli adamı tanıdı ve “İşte şimdi düştün elime.” deyip yakasına yapıştı.
Fötr şapkalı adam hiç şaşırmamıştı. Hatta her şeyi doğal karşılayan bu
halini, yakasına yapıştığı takım elbiseli adamı kovalayan kendisiyle
karşılaşınca da devam ettirdi. İkisi birden takım elbiseli adamı hışını
çıkarana kadar dövdüler. Sonra vedalaşıp ters yönlere gittiler.
Kalabalığın arasında yalpalaya yalpalaya yürürken birden gördüğüm
manzara karşısında küçük dilimi yutacak gibi oldum. Bir yatağın kenarına
oturmuş, elimdeki silahı da uyuyan adama doğrultmuştum. Ben olup
190
www.xasiork.biz
191
www.xasiork.biz
192
www.xasiork.biz
193
www.xasiork.biz
194
www.xasiork.biz
195
www.xasiork.biz
196
www.xasiork.biz
heyecanla bir sağa sola nasıl dönüp durduğunu, ellerinin sürekli bir şeyi
bekler gibi nasıl kıpır kıpır olduğunu çıkaracaktım.
Pastaneden içeri girdiğimde, genç adamın hiç de düşündüğüm gibi biri
olmadığını gördüm. Bomboş masaların ortasında çok yalnız görünüyordu.
Tahminimden daha kısaydı, hafif kiloluydu. Nedense terlemişti. Beni
görünce hemen ayağa kalktı. Garsonu çağırıp iki çay söyledi. Kendinden
emin, sakin bir hali vardı. Acaba telefonda neden heyecanlanmıştı? Belki
de olanları yavaş yavaş kabullenmeye başlamıştı. Sigara çıkardım, ikram
ettim, kullanmadığını söyledi. Akıllı çocuk, diye geçirdim içimden. Bu
genç yaşta sigarayla ne işi olacak ki? Fakat yanındaki sandalyeye attığı
pardösüsüyle fötr şapkasının renklerini ona hiç yakıştıramadım. Biraz
fazla koyuydular.
Çayını yavaş yavaş yudumladı. Belki de benim söze girmemi
bekliyordu. Ama buraya ona yardım etmek için gelmiştim. Sözü bana
bırakmasını biraz çocukça buldum.
Birden, olayları ta en başından anlatmaya başladı. Sanki sihirli bir
değnek dokunmuştu dudaklarına. Sözcükleri seçerken oldukça itinalı
davranıyordu. Nişanlısının ortadan kayboluşunu, iki haftaya yakın süredir
ailecek neler çektiklerini, çok sevdiği nişanlısını bulmak için her çareye
başvurduğunu, ama bir sonuç alamadığını, ağlamaklı gözlerle
anlatıyordu.
Sözünü bitirdiğinde camekândan dışarı baktım, yağmur çiselemeye
başlamıştı. Kaldırım simsiyah, küçük noktalarla boyanmıştı. Yayalar acele
acele yürüyorlardı.
Birer çay daha istedim, genç adam önce hayır dese de ısrar edince
kabul etti. Az sonra yağmur şiddetlendi. Güneş bir ara görünür gibi oldu,
197
www.xasiork.biz
198