Professional Documents
Culture Documents
gılanmadığını ima ediyordu. Ulus-devletler daha ziyade birleşmiş mümkün) terk eder ve üretim araçları sahibi ile emek gücü sahibini,
bir dünya piyasasındaki yetki bölgeleri olarak görülmekteydiler. "daha eşiğinde 'İş Dışında Girilmez' ibaresiyle karşılaştığımız gizli
Emeğin dünya ölçeğinde toplumsallaştırılmasını gerçekleştiren dün üretim hanesine doğru" izleriz (1959: 176). Bu gizli üretim barına
ya piyasası -Marx'ın, kurucu katmanlarıyla, burjuvazi ve proletar ğında Marx, sınıf mücadelesi ve toplumsal dönüşümün çok farklı iki
yayla tanımladığı- kapitalist toplumun sınıf çelişkilerinin ve bu yüz senaryosunu işaret eden oldukça çelişkili iki eğilim bulmuştur.
den de sınıf mücadelelerinin, en genel bağlamını belirtiyordu: Birincisi, Marx'tan sonra Marksist literatürde genellikle vurgu
Sermayenin modern tarihi on altıncı yüzyılda, dünyayı kucaklayan bir ticare lanan bir eğilimdi: Üretim araçları sahipleri ile emek gücü sahipleri
tin ve dünyayı kucaklayan bir piyasanın yaratılmasıyla başlar (1959: 146). arasındaki ilişkinin, pazaryerine getirdikleri metaların tam tamına
Bu piyasa ticarete, denizciliğe, karayolu iletişimine muazzam bir gelişme üretim/yeniden üretim bedelleriyle değişime girme eğilimi taşıma
sağlamıştır. Buna karşılık bu gelişme de, sanayinin genişlemesi üzerinde etki
ları anlamında (kuşkusuz durum her zaman, hatta normalde bile böy
li olmuştur; ve sanayinin, ticaretin, denizciliğin, demiryollarının genişleme
siyle orantılı olarak, aynı oranda, burjuvazi de gelişmiş, sermayesini artırmış le değildir), eşitler arasındaki bir ilişki olarak ortaya çıktığını varsay
ve Ortaçağ'dan devraldığı tüm sınıfları geri plana itmiştir (1967: 81). sak bile, bu ilişki temelde eşitsiz bir ilişki olacaktır. Bunun nedeni
kapitalist üretimin, sermaye ile emeğin göreli değeri ve göreli pazar
Bu, salt egemen devletler arası bir ticari ilişkiler sorunu değildir. Da
lık gücü üzerindeki uzun vadeli etkileridir. Yani kapitalist üretim,
ha ziyade gelişmekte olan burjuvazi,
emek gücünün değerini (onun gerçek yeniden üretim maliyetlerini)
tüm ulusları, yokolma tehdidine karşı burjuva üretim tarzlarını kabule zorla
maktadır; kendisinin uygarlık dediği şeyi onların içine sokmaya, yani onları düşürmeye ve aynı zamanda da, emek gücü sahiplerinin pazarlık gü
burjuvalaşmaya zorlamaktadır. Tek kelimeyle, kendi suretinde bir dünya ya cünü çökertmeye eğilimli bir süreç gibi görünmektedir; böylece,
ratmaktadır (1967: 84). emeğin yeniden üretim maliyetlerinin düşürülmesinin avantajlarını
Bu yolla yaratılan dünya, büyük ölçüde katmanlaşmış bir tahakküm da bütünüyle sermayeye devşirme eğilimi taşır.
yapısıyla niteleniyordu ve kolektif eylemin öznel zemini yalnızca pi Bu eğilim sermayenin üretim içinde sahiplendiği, giderek büyü
yasa çıkarları değildi: yen artı emek kütlesinin realizasyon sorunlarını ortaya çıkarır. Bu
sorunlar aşırı üretim krizleriyle, kendilerini dönemsel olarak ortaya
Tıpkı kırı kentlere bağımlı kılmış olduğu gibi, barbar ve yarı-barbar ülkeleri
uygar ülkelere, köylü ulusları burjuva uluslara, Doğu'yu da Batı'ya bağımlı koyarlar; bunların üstesinden bir yandan,
kılmıştır (1967: 84). bir üretici güçler kütlesinin zorla tahrip edilmesiyle, öte yandan da, yeni pa
İkinci kayma ise, Marx'a göre bir bütün olarak burjuva toplumun zarların ele geçirilmesi ve eskilerinin, daha esaslı şekilde sömürülmesiyle [ge
linir]. Yani, daha yıkıcı krizlere zemin hazırlayarak ve krizleri engelleme araç
ayrışma eğilimi gösterdiği iki büyük sınıfın, burjuvazi ve proletarya larını azaltarak (1967: 86).
nın arasındaki uzlaşmazlığın artık, ürün ya da üretim unsurları piya
salarındaki ilişkilerde değil, üretim ilişkilerinde bulunduğuna işaret Yukarıdan da görülecektir ki, emek ile sermaye arasında, işyerinde
ediyordu. Ulusun ve onun bileşen sınıflarının çıkarlarını tanımlamak sürekli olarak yeniden üretilen ve pekiştirilen bu eşitsiz ilişki, serma
için Smith, Ulusların Zenginliğinin en başındaki toplu iğne fabrika yeyi, pazarda kendi kendisini telef etmeye, ya da dünya ekonomisi
sı senaryosunu bırakmış ve pazaryerindeki arz ve talebin karşılıklı nin hem genişlemesine (birleşmeler), hem de derinlemesine, daha
etkileşimini ve ulusal politik alandaki sınıf çıkarlarını izlemiştir. büyük ölçüde gelişmesine götürür. Yerküre sınırlı olduğuna göre, bu
Marx ise politik ekonomi eleştirisinde bizi tam tersi yöne götürdü. gelişme ne kadar eksiksiz olursa sermaye de kendi kendini o kadar
Atölyeyi değil, "her şeyin yüzeyde ve tüm insanların gözleri önünde fazla telef edecektir.
yer aldığı" gürültülü pazaryerini (ve buna politik arenayı da eklemek Bu senaryoda emek, kapitalist krizleri hızlandırmak bakımından
18 SİSTEM KARŞITI HAREKETLER SINIF VE STATÜ GRUBU KAVRAMLARI 19
olumsuz bir anlam taşımak dışında hiç bir rol oynamaz; Marx'ın de den, Modern Sanayi'nin gelişimi burjuvazinin, ürünler üretip sahiplendiği te
meli ayaklarının altından çekip alır (1967: 93-4).
yişiyle, "aşırı üretim salgını"nın patlamasından nihai anlamda so
rumlu olan, emeğin işyerinde artan ölçüde boyunduruk altına alınma İşte bu yüzden işyerinde emeğin güçlenmesi, burada, sermaye
sı ve sonuçta pazardaki pazarlık gücünün zayıflatılmasıdır. Emek, ya nin krizinin nedeni olmaktadır.
da onun toplumsal kişiselleşmesi olan proletarya ancak, sermayenin Bildiğimiz gibi, Marx üretimin barınağında keşfettiği bu iki çe
kendi kendini tahrip etmesini politik devrime dönüştürmekte etkin lişkili eğilimi, kapitalist toplumdaki sınıf çelişkilerinin çözümlen
bir rol oynar. Çalışma ve yaşam koşullarının giderek güvenilmez ha mesi için bunların tüm sonuçlarını tam ve sistemli olarak ortaya koy
le gelmesi proleterleri, burjuvaziye karşı birlikler kurmaya yöneltir. mak bir yana, bağdaştırmayı da asla başaramadı. Bunun yerine Marx
tarihsel yazılarının kimilerinde, pek çok izleyicisi ise kendi kuram
Bazen işçiler zafer kazanırlar, ama yalnızca bir zaman için. Onların kav
galarının gerçek meyvesi bu dolaysız sonuçta değil, işçilerin giderek genişle sal yazılarında politik ekonomi eleştirisini bir yana bıraktılar ve po
yen birliğinde yatar... litik ekonominin eleştirisini gerçekleştirmekten ziyade onu canlan
Proleterlerin bir sınıf ve sonuçta, bir politik parti şeklinde örgütlenişleri dırarak, Smithçi sınıf çözümlemesi paradigmasına geri çekilmiş ol
işçilerin kendileri arasındaki rekabetle sürekli olarak bozulmaktadır. Ama hep
yeniden daha güçlü, daha sağlam, daha kudretli bir şekilde boy verir. dular.
Eski toplumun sınıfları arasındaki bütün çarpışmalar proletaryanın geliş Marx örneğinde bu geri çekilme en çok Fransa'da sınıf mücade
me yolunu, birçok bakımdan açmaktadır. Burjuvazi kendini, sürekli bir çarpış lesi üstüne yazılarında belirgindir; burada sınıf çıkarları ulusal bir po
maya atılmış halde bulur. Önce aristokrasiyle, sonra da çıkarları sanayinin
litik ekonomik mekânın terimleriyle tanımlanmıştır ve üretim hane
ilerlemesiyle uzlaşmaz duruma gelmiş olan burjuva kesimlerin kendileriyle;
ve her zaman için de yabancı ülkelerin burjuvazileriyle. Bütün bu kavgalarda sinde olup bitenler bu tabloda hiç yer almazlar. Belli ki Marx, kapita
proletaryaya başvurmak, onun yardımını istemek ve böylece onu politik are list toplumun genel, uzun vadeli eğilimlerini çözümlemek için ileri
naya çekmek zorunda kaldığını görür (1967: 90). sürdüğü bu farklı odağın, bu tür eğilimlerin görece düşük olduğu bir
gelişme aşamasında, sınıf mücadelesinin somut bir anının somut çö
Ne var ki yukarıda işaret ettiğimiz gibi, Marx bu senaryonun yanı sı
zümlemesi açısından sınırlı bir anlam taşıdığı düşüncesindeydi.
ra, açılımı bakımından bütünüyle ayrı, bir başka senaryoyu daha ile
Üstelik, kuramsal düzeyde bile, odağın kayarak politik ekono
ri sürmüştür. Hem Manifesto'da, hem de Kapital'de bize, artan bir yı
minin gürültülü alanından uzaklaşması, politik iktidarın, yani verili
ğın yoksulluk, baskı ve aşağılanmayla birlikte, işçi sınıfının gücünün
bir toprak parçası üzerinde meşru şiddet kullanım tekelinin ana mev
de, kendi yapısal zayıflığına karşı koymayı amaçlayan politik örgüt
kii* olarak ulus-devletin herhangi bir şekilde küçümsenmesi anlamı
lenmesinin bir sonucu olmaktan ziyade kapitalist üretim sürecinin
na da gelmiyordu. Kökeni ne olursa olsun, ulus-devletlerde somutla
kendisinin bir sonucu olarak arttığı söylenmektedir.
şan bu iktidar apaçık bir şekilde, eşzamanlı olarak iki yönde kullanı
Sermaye devlerinin sürekli azalan sayısıyla birlikte... yoksulluk, baskı, labilirdi ve genellikle de kullanılmıştır: dünya ekonomisinde kapita-
kölelik, aşağılanma, sömürü yığını da artar; ama bu da işçi sınıfının, yani ka listler-içi rekabetin saldırgan/savunmacı bir aracı olarak ve ulusal
pitalist üretim sürecinin bizzat kendi mekanizması dolayısıyla sayıca sürekli
artan, disiplinli, birleşmiş ve örgütlü bir sınıfın başkaldırısını artırır (1959: yörelerdeki sınıf mücadelesinin saldırgan/savunmacı bir aracı ola-
763).
Burjuva sınıfın varoluşu ve hâkimiyeti için temel koşul sermayenin olu
şumu ve artmasıdır; sermayenin koşulu ise ücretli emektir. Ücretli emek mün * Locus (çoğulu loci) kelimesi Latince köklü ve konumu belirli koşullarla ta
hasıran emekçiler arasındaki rekabete dayanır. Burjuvazinin gönülsüz bir bi nımlanmış "yer" anlamına geliyor; dünya sistemi perspektifi içinde kasıtlı seçilmiş
çimde teşvik ettiği sanayinin ilerlemesi emekçilerin, rekabetten doğan yalıtıl- bir kelime olduğunu düşündüğümüzden "yer" yerine "mevkii" kullandık (yayıma
mışlıklarının yerine, ortaklıklarından doğan devrimci birliği geçirir. Bu yüz- hazırlayan).
20 SİSTEM KARŞITI HAREKETLER SINIF VE STATÜ GRUBU KAVRAMLARI 21
rak. Gerçi, bir yandan dünya ekonomisi ağlarının artan yoğunluğu ve limlerin varlığında kısmen haklı çıkarılabilmişti. Marx'ın paradig-
ilintililiği, öte yandan sınıf çelişkilerinin pazaryerinden işyerine kay matik kaymasının baştan varsaydığı dünya pazarının giderek tekleş
dırılması, nihai olarak ulus-devletleri her iki bakış açısından da "mo mesi, devlet-korumacı/merkantilist politikaların yeniden ortaya çık
dası geçmiş" duruma getirecekti. Bununla birlikte, Marx bu eğilimin masıyla birlikte çökmeye başladı. Bu politikalar giderek artan bir şe
anahatlannı çizerken, yalnızca, kapitalist dünya ekonomisinin, çok kilde, dünya kapitalist rekabetini işletmeler arası ilişkiler diyarından
uzun vadede asimptotik şekilde yaklaşacağı bir durumu tanımlıyor devletler arası ilişkiler diyarına aktardılar. Sonuç olarak, savaş ve
du. Sınıf mücadelesi tasarımlanan bu asimptottan uzaklaştığı ölçüde, ulusal/emperyal otarki* ön plana çıktı ve pragmatik bakımdan, dün
politik/ulusal bir nitelik alacaktı. Marx'a göre ülkesi de milliyeti ol ya ekonomisi senaryosuna şekil verdi. Bu eğilimle bağlantılı olarak,
mayan bir sınıf olan proletarya bile, her şeyden önce, ulusal bir mü ekonomik etkinliğin yeni oluşan ve başı çeken / çekirdek kesimleri
cadele vermek zorundaydı: nin birçoğuna damgasını vuran yüksek sermaye yoğunluğu ve mer
Proletarya her şeyden önce politik üstünlük kazanmak, ulusun önder sınıfı ko kezileşme, dünya ekonomisinin ayrıştığı ulusal/emperyal parçaların
numuna yükselmek, kendisini tam da ulus haline getirmek zorunda olduğun arasındaki rekabetin sınırlanmasını getiren ve çoğunlukla devlet ik-
dan kendisi de bu ölçüde ulusaldır, ancak kelimenin burjuva anlamında değil tidarı tarafından desteklenen uygulamaların yeniden canlanmasına
(1967: 102). yol açtı. Böylelikle, dünya ekonomisinin yaşamında yeniden devlet
Ne var ki Marx'ın ampirik olarak politik ekonomiye geri çekili ler ön plana çıktılar; egemenlik tekeli ve egemen-aracılığıyla-tekel
şi kuramsal düzeyde buna tekabül eden bir gerileme getirmedi. Yal bir kez daha sınıflar ve fraksiyonlar arasındaki çatışma ve konum
nızca, on dokuzuncu yüzyıl Avrupası'nın tarihsel koşullarını, Mani lanmaların çevresinde döndüğü merkezi sorun haline geldi. Yirmin
festo ve Kapital'de tasarımlanan asimptotik koşullardan ayıran me ci yüzyılın ilk yarısını geniş ölçüde niteleyen bu durum kuşkusuz,
safenin kabul edilmesi anlamına geliyordu bu. kısa ya da orta vadeli sınıf çelişkileri ve çatışmalarının kısa ya da or
Ancak Marx-sonrası Marksistlerin politik ekonomiye doğru ge ta vadede çözümlenmesi için en anlamlı kuramsal çerçeve olarak,
rilemesinde ve onu canlandırmasında, örtük olarak bundan çok daha politik ekonominin canlandırılmasına gerekçe sağlıyordu.
fazlası bulunuyordu. Yüzyıl dönümünde geliştirilmeye başlanan ve Bu yüzden, Lenin'in ileri sürdüğü sınıf çatışma ve ittifakları an
daha sonra, Lenin tarafından ortodoks bir tarzda sentezi yapılan ma layışının kuramsal bakımdan, Marksçı paradigmadan çok Smithçi
li sermaye, tekelci sermaye, emperyalizm ve devlet kapitalizmi ku paradigmaya daha iyi uyduğunu görmek bizleri şaşırtmamalıdır:
ramlarının en çarpıcı niteliği, bizi politik-ekonomik ilişkilerin gü Sermaye "fraksiyon"larından birinin tekelci iktidarı (Smith'in kita
rültülü alanına geri götürmesidir. Bunların ana kaygısı kapitalist re bında, büyük sermaye kullanan tüccar ve imalatçı patronlara karşı
kabetin biçimleridir ve nitelenen sınıf çelişkileri de pazar çıkarları ve mali sermaye ve büyük ölçekli sanayi), emperyalistler arası çekiş
devlet iktidarı açısından tanımlanan çelişkilerdir. Bu tür pek çok for- melerin ve savaşın (Smithçi deyişle, uluslar arasındaki düşmanlık)
mülasyon zamanın politik stratejileri bakımından gerekçelendirilmiş yanı sıra israf ve sömürünün de başlıca belirleyicisi olarak seçilip
olsun ya da olmasın, burada bizi ilgilendiren, Marx'ın takipçilerinin ayrılmıştır. Buradan çıkan şey, sermayenin tekelci olmayan fraksi
bu formülasyonları, onun Smithçi politik ekonomi eleştirisinden ya yonları da içinde olmak üzere, tüm "halk sınıfları"nın sermayenin te
pılmış pragmatik bir geri çekilmeden çok kuramsal bir ilerleme ola kelci fraksiyonlarından politik iktidarı almak için, proletaryanın par-
rak göstermeleridir. tisi (Gramsci'nin diyeceği gibi "yeni prens") tarafından harekete ge-
Politik ekonomiye doğru bu kuramsal gerileyiş yüzyıl dönü
münde kapitalist dünya ekonomisini nitelemeye başlamış olan eği- * bağımsız ekonomi politikası, (y.h.)
22 SİSTEM KARŞITI HAREKETLER SINIF VE STATÜ GRUBU KAVRAMLARI 23
lımı piyasa tarafından örgütlenmiş olmalıdır. Eğer böyleyse, ya da yapmaz; statü grupları oluşmamıştır (ya da daha doğrusu "aşınmış
böyle olduğu ölçüde, yaşam fırsatlarının bu politik topluluğun üye tır", çünkü Avrupa'da feodalizmden kapitalizme tarihsel dönüşüm bu
leri (ve toprağı üzerindeki diğerleri) arasındaki dağılımını da, bunla kontrastın temelini oluşturur).
rın, -temel kategorileri "mülk" ve "mülksüzlük" olan- piyasa ilişki Gene de bu ayrım, tekboyutlu olması bir yana, geliştirildiğinde
lerinin düzenleyici karmaşık yapısı içindeki göreli konumları ("sı merkezi önem taşıyan bir konuyu, Marx'tan kaynaklanan an sich/für
nıfsal durumları") belirler. Alternatif olarak, "iktidar"ın statü grubu sich* sorununu içinde barındırıyordu. Weber bunu kendine özgü bir
temelinde yapılandırılmış olması için, mal ve hizmetlerin söz konu tarzda kullandı. Verili bir politik toplulukta, sınıflar birbirlerine gö
su politik topluluk ya da devlet içinde asıl dağılımı prestije göre ör re, tanımları gereği an sich'tirler, ama bundan dolayı für sich değil
gütlenmiş olmalıdır. Eğer böyleyse, ya da böyle olduğu ölçüde, ya dirler. Burada Weber çok net bir şekilde, Marx-öncesi alışılagelmiş
şam fırsatlarının bu politik topluluğun üyeleri (ve diğerleri) arasın politik ekonomiyi izliyor; dolaysız sınıf çıkarlarını, piyasa konumla
daki dağılımını da, bu sefer bunların -temel kategorileri "itibar gö rı tarafından verilmiş ve bu yüzden de ister öteki sınıflarla doğrudan
renler" ve "itibar görmeyenler" olan- itibara göre katmanlandırılmış ilişki içinde olsun, ister onların politik topluluk aygıtıyla (devlet)
komünal grupların düzenleyici karmaşık yapısı içindeki üyelikleri ilişkisi yoluyla dolaylı bir biçimde olsun, kolektif eylem söz konusu
("statü durumları") belirler. olduğu ölçüde, kuramsal bakımdan belirsiz olarak görüyordu. Eğer
Kesinlikle farklıymış gibi betimlenmelerine karşın, bir politik (sürekli) kolektif sınıfsal eylem ve dolayısıyla da bu eylemin yoklu
toplulukta iktidarın sınıf temelinde yapılanan dağılımı, statü grubu ğunu açıklamak istiyorsak, kuramsal bakımdan sınıfsal çıkarlara ek
temelinde yapılanan dağılımından yalnızca tek bir temel noktada ay olarak bir şeyi daha devreye sokmak gerekir. Birbirleriyle ilişkileri
rılır: Mal ve hizmetlerin dağılımı piyasa ilişkileriyle mi gerçekleşti içinde statü grupları ise bunun tersine, tanımları gereği grupturlar;
riliyor (="sınıf temelinde yapılandırılmış"), yoksa piyasa dışı ilişki tanımları uyarınca birbirleriyle ilişkilerinde kolektif olarak, devletle
lerle, yani kalıntısal bir şekilde mi (="statü grubu temelinde yapılan ilişkilerinde de kendi adlarına davranma yetisine sahiptirler.
dırılmış")?2 Öyleyse, verili bir politik topluluğun toplumsal bakım Bu tanımsal farklılık Weber için keyfi değildir. Bir politik toplu
dan yapılandırılabilmesinin belirtilen bu iki temel yolu, Weber açı luk yapısı gereği "değer sistemleri"ni gerektirir (1968: 902); buna
sından, piyasanın ortaya çıkışını -yani üretim "unsurları"nın tekrar uygun olarak, böyle bir topluluğun kurucu öğeleri de birbirleri kar
tekrar bir araya geldiği, ortaya çıkan ürünlerin "dolaşıma girdiği", şısında az çok bir meşruiyete, saygınlığa, vb. sahiptirler ve buna da
somutlaşan fazlaların "realize edildiği" ve sahiplenildiği, ve maddi yanarak da az çok onur, dayanışma, ya da birbirleri karşısında kolek
geçim araçlarının "dağıtıldığı" bir süreçle, başka her tür toplumsal tif biçimde davranma yetisine sahiptirler. Statü grubu temelinde ya
ilişkinin yerini tarihsel olarak piyasa ilişkilerinin almasını- tarihsel pılanan iktidar dağılımı, kendisini oluşturan gruplar, itibar açısından
bir şekilde izlemek için kullanılacak merkezi kategorilerdi. Statü katmanlaşmış olduğu için, her birine az ya da çok saygınlık, onur ve
grupları arasındaki ilişkiler bu akışları örgütlediği ve dolayımladığı bu yolla da, birbirleri karşısında kolektif biçimde davranma yetisi ve
ölçüde, piyasa (piyasa ilişkilerinin karmaşık yapısı) bunları örgütle- dayanışma getirir. Sınıf temelinde yapılanan iktidar dağılımı ise tam
mez, dolayımlamaz; bu durumda Weber'e göre sınıflar oluşmamıştır. tersine, piyasa ilkesi nedeniyle -ki bu ilkenin işleyişi Weber için ya
Bu akışları piyasa örgütlediği ölçüde de, statü grubu ilişkileri bu işi kendi ilişkilerinden tüm şeref mülahazalarını silip atar, ya da işleyi
şi bu mülahazalar tarafından cendereye alınır- kendisini oluşturan
2. Polanyi Büyük Dönüşüm'de [1957] ve daha sonraki yazılarında "piyasadı-
şı bütünleşme biçimleri "ne olumlu bir içerik kazandırana kadar bu kalıntısal kate
gori sistemli bir kavramsal yaklaşımla ele alınmamıştır. * kendinde/kendisi için (y.h.)
26 SİSTEM KARŞITI HAREKETLER SINIF VE STATÜ GRUBU KAVRAMLARI 27
sınıflara, birbirleriyle ilişkilerinde zorunlu hiçbir dayanışma ve do devletlerarası sistemi içindeki işleyişlerini, bu sistemin birimlerin
layısıyla da, bu ilişkiler içinde ya da hakkında, kolektif eylem doğ den biri (ister egemen devlet, isterse sömürge olsun, bir politik toplu
rultusunda hiçbir zorunlu yeti sağlamaz. Kısacası bu özetlemede luk) içindeki varsayılan işleyişleriyle "karşılaştırılabilir" kılacak şe
Weber'in bir nebze ötesine geçersek, statü grupları Durkheim'ın kas kilde genişletmek, ciddi güçlüklerle karşılaşacaktır. Zaman ve zemin
tettiği anlamda, ahlaki bir düzenin kurucuları ve dolayısıyla taşıyıcı bu iddiayı yalnızca kaba hatlarıyla ortaya koymamıza izin veriyor.
larıdır. Sınıflar ise böyle değildir; eğer bu hale gelirlerse, bunun ne Weber "Piyasa" üstüne bir "fragman"da [Roth-VVittich baskısın
deni temel, ancak onları birbirleriyle ilişkileri içinde sınıf olarak da, İkinci Kısım'in VII. Bölümü (1968:635-40)], verili bir politik top
oluşturan süreçlerden farklı ve bunlar tarafından zorunlu kılınmayan luluk içinde karşılaşılan, temelden farklı iki "tekel" türünü, yerinde
süreçlerdir.3 bir biçimde ve kesinlikle birbirinden ayırıyordu. Bir yanda, "kendi
Bütün bunlar, oluşmuş bir politik topluluk, modern koşullarda eylem alanlarından piyasa mekanizmasını dışlamış olan statü grubu
bir devlet, içindeki iktidar dağılımının olası toplumsal yapılanmala tekelleri" vardır. Öte yanda, "mülkiyetin gücüyle piyasa içinde oluş
rını incelediğimizi kesinlikle unutmamak kaydıyla doğrudur. Bu turulmuş kapitalist tekeller" bulunmaktadır. Fark, kesin bir biçimde
nunla birlikte, sınıf ve statü grubu şeklindeki zıt kategorileri, kuru şöyle belirtilmiştir: "Bir statü grubunun tekelinden yararlanan tekelci,
luşlarındaki bu oldukça kısıtlayıcı öncülden kurtarma olanağını da piyasayı sınırlandırır ve kendi iktidarını ona karşı savunur; oysa ras-
daha önce ortaya koyan Webcr'in kendisiydi. "İktidar, Saygınlık ve yonel-ekonomik tekelci, piyasa aracılığıyla yönetir" (1968: 639).
'Büyük Güçler'" başlıklı Üçüncü Kesim'de, devletlerin birbirleri kar Kastettiğimiz genel zorluk şöyle örneklenebilir. Bizim birbiriy
şısında "özel bir 'saygınlık' iddiasında bulunabileceklerini ve bu id le ilişkili ve şeref ağırlıklı devletlerimiz arasından birinin hükümeti
dialarının", birbirleriyle ilişkilerinin gidişini "etkileyebileceği"ni ile nin kendi sınırları içinde, sözgelimi otomobil konusunda, dünyanın
ri sürüyordu. "Tecrübeyle sabittir ki," diye devam ediyordu Weber, başka yerinde üretilen otomobiller üzerindeki ithal vergilerini artıra
saygınlık iddiaları daima savaşların kök salmasına hizmet etmiştir. Bunların rak, kendi az sayıdaki yerel (ulusal) otomobil üreticileri için artık fi
rolünü ölçmek zordur; genel olarak belirlenemez, ancak çok açıktır. Bir top yat rekabetiyle karşı karşıya bulunmayan bir "tekel" yarattığını var
lumsal yapı içindeki "statü düzeni"ylc karşılaştırılabilecek olan "şeref diyarı
sayalım. Yabancı otomobiller tabir caizse "fiyat yoluyla piyasa dışı
politik yapıların karşılıklı ilişkileri için de geçerlidir (1968: 911; a.b.ç.).
na atılmışlardır," ki bu da söz konusu hükümetin dünya otomobil pi
Ama katmanlaşma süreçlerinin4 kapsamını, dünya ekonomisinin yasasını sınırlandırmış ve ona karşı kendi iktidarını korumuş oldu
ğunu söylemek demektir. Bu durumu, dünya sahnesinde, bir politik
3. Weber'in bu kesimdeki, yani "Politik Topluluklar" bölümünün altıncı kesi topluluk içindeki bir statü grubu tekeliyle mi, yoksa bir sınıf tarafın
mindeki kuramsal iddiası şudur: dan oluşturulmuş kapitalist tekelle karşılaştırılabilecek şekilde mi
Statüye göre katmanlaşmanın hâkimiyetini sağlayan genel ekonomik koşulla
ra gelince, ancak şu söylenebilir. Malların elde edilme ve dağılım temelleri görece
yorumlamalıyız? Yoksa, her ikisinden de birer nebze mi söz konusu?
istikrarlı olduğunda, statü gereği katmanlaşma yeğ tutulur. Her teknolojik sonuç ve Acaba hükümeti kısıtlamalar getirmeye ikna eden otomobil şirketle
ekonomik dönüşüm, statüye göre katmanlaşmayı tehdit eder ve sınıfsal durumu rini, kâr olanaklarına rasyonel şekilde el koydukları için sınıfsal açı
önplana çıkarır. Çıplak sınıf durumunun başat önem taşıdığı evreler ve ülkeler, da
ima teknik ve ekonomik dönüşüm dönemlerindedir. Ve ekonomik katmanlaşmada dan; bu politikanın doğurduğu ve desteklenmesi amacıyla yaratılan
ki değişimin her yavaşlayışı da, eninde sonunda statü yapılarının gelişmesine yol ulusal gurur ve saygınlık duyguları nedeniyle de statü grubu açısın
açar ve toplumsal itibarın rolünü yeniden canlandırır (1968: 938). dan mı yorumlamalıyız?
4. Weber'in "katmanlaşma" kullanımından ayrılmış bulunuyoruz. "Katman
laşma süreçleri" kavramının geçici ve programatik bir formülasyonu için bkz. Biz bu iki yönlü yorumun daha doğru olduğuna inanıyoruz. Eğer
Hopkins & Wallerstein (1981). haklıysak, Weber'in, politik topluluklar içinde iktidarın sınıf tarafın-
28 SİSTEM KARŞITI HAREKETLER SINIF VE STATÜ GRUBU KAVRAMLARI 29
dan yapılandırılmış ve statü grubu tarafından yapılandırılmış dağı lar"a dönüşürler. Kısa bir tarihsel zamandan ve dar bir dünya mekâ
lımları arasına keskin bir biçimde koyduğu yapısal ayrım, modern nından bakıldığında ise, açıkça tanımlanmış bir hal alırlar ve böylece
dünya sistemindeki grup oluşum süreçlerinin incelenmesinde kulla belirgin "yapılar"ı oluştururlar.
nıldığında, kaynaştırılmış bir kavrama dönüşür. Ve sınıf oluşum sü An sich sınıflar ile für sich sınıflar arasındaki ayrım, sınıfların
reçleri ile statü grubu oluşum süreçlerini, işleyişleri bakımından zo (ve başka grupların) özbilincinin de sabit değil, değişen bir şey oldu
runlu bir şekilde taban tabana zıt olarak konumlandıkları dikkatlice ğunu kabul ettiği ölçüde yararlıdır. Ancak Marx ve Weber'le birlikte
yapılmış özgün formülasyonlarla sınırlamak yerine, kaynaştırılmış bir adım daha ileri gitmeli ve tikel tarihsel grupların birbirlerine gö
ve pekiştirilmiş süreç grupları olarak görmek için yeniden temellen- re varoluşunun bile verili değil, değişken olduğunu kabul etmeliyiz.
dirmek durumunda kalacağız. Buna, bir sınıf ya da bir etnik grubun hep var olduğunu zaten hiç
Grupları nesneleştirmek, sürekliliklerini ve uzun ömürlülükleri- kimsenin varsaymadığı ve her grup için, kuşkusuz (bunu belirlemek
ni varsaymak konusundaki entelektüel baskıya direnmek zordur. Bir zor olsa bile) bir ortaya çıkış anı olduğunu herkesin zaten bildiği yo
bakıma, en özbilinçli gruplar, meşrulaştırıcı ideolojilerinin bir parça lunda bir itirazda bulunulabilir. Ama bizim konumuz bu değil.
sı olarak rakip gruplara karşı salt (şu ya da bu şekildeki) üstünlükle Burjuvazi (dünya burjuvazisi ya da onun verili bir alandaki ya
rini değil, zamansal önceliklerini de ileri sürerler. Özbilinçli ve be da verili bir halkın içindeki yerel versiyonu), Brahman kastı, Macar
lirgin biçimde kolektif davranış içinde görünen gruplar, çoğu kez ulusu ve Budistlerin dinsel topluluğu tarihsel zamanın bir anında or
hem çok sağlam hem esnektirler. Biz de çoğu kez, bu dayanışmanın, taya çıktılar (ya da evrilerek bu duruma geldiler). Bizler bunlardan
yani bu gerçekliğin kendisinin ne ölçüde grupların diğerleriyle iliş her birinin, böyle bir andan başlayarak var olmaya devam ettiklerini
kili etkinliklerinin -yani toplumsal gerçekliğin geri kalanı tarafından varsaymak durumunda mıyız? Aslında, zaman içinde eski şişelerde
mümkün kılınan ve onun üzerinde doğrudan bir etkiye sahip bulu gerçekten de yeni şaraba sahip olmamız gibi, bir anlamda bütün bu
nan etkinliklerin- ürünü olduğunu gözden kaçırırız. Grupların bir grupların sürekli olarak yeniden yaratıldığını, grubun varoluşunun
birleriyle ilişkili etkinliklerinin bizzat kendisi, her bir grubu cismen sürekliliği ve ilkselliği üzerindeki vurgunun, üyeleri için önemli bir
ve varlıksal olarak değiştirmeye, özelde de kendi sınırlarını, ayırt ideolojik değer taşısa bile gözlemci olarak bizler için pek bir anali
edici ve tanımlayıcı niteliklerini değiştirmeye hizmet eder. tik değer taşımadığını ileri sürüyoruz. Feodalizmden kapitalizme ge
Bir benzetme yapmamıza izin verin. Eğer ortada renk dilimlerin çiş, ancak bu geçişin sonucunda gerçek varoluşlarına kavuşan sınıf
den oluşmuş ve renk tayfının tümünü içeren bir disk varsa, hız arttık ların mücadelesiyle açıklanamaz. Lübnan'daki iç savaş, büyük ölçü
ça bu disk gittikçe daha yekpare, beyaz bir kütle gibi görünecektir. de bu iç savaşın bir sonucu olarak gerçek varoluşlarını kazanmış
Giderek hız öyle bir noktaya ulaşır ki, diski, saf beyazdan başka tür olan dinsel grupların mücadelesiyle açıklanamaz.
lü görmek olanaksızlaşır Bununla birlikte, disk yavaşlarsa, beyaz Bu yüzden, akıllıca bir çözümleme için, o "uzun" on altıncı yüz
kendisini oluşturan renklere ayrışacaktır. Gruplar ve hatta (belki de yılda esas olarak Avrupa'da tarihsel varlık kazanan ve ardından artık
özellikle) modern dünya sisteminin kurumsal yapılarının en merkezi yerkürenin tüm coğrafi alanlarını da kapsayacak ölçüde geniş bir
olanları -devletler, sınıflar, uluslar ve/veya etnik gruplar- için de du mekâna yayılan gerçek toplumsal sistemin, yani kapitalist dünya
5
rum böyledir. Uzun bir tarihsel zaman içinde ve geniş bir dünya me ekonomisinin süregiden işlemleriyle, grupları (ve kurumları) sürek
kânından bakıldığında birbirlerinin içinde eriyerek, yalnızca "grup- li olarak yeniden yaratan, yeniden şekillendiren ve ortadan kaldıran
süreçleri ortaya çıkarmamız gerekir. İlişkisel sınıflar ve etnik grup
5. Bu tema Wallerstein'de (1980) geliştirilmiştir. lar kavramı ve dolayısıyla sınıfların ve etnik grupların gerçek yapı-