You are on page 1of 149

Muhammet Atmaca : 1969’da Tonya’da (Kaleönü) doğdu.

Tonya Lisesi’nin ardından, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih


Bölümü’nü bitirdi. Alanıyla ilgili çalışmaları yanında, yerel
tarih araştırmalarıyla da ilgilenmektedir. Tarih İçinde Tonya,
yayımlanmış ilk kitabıdır.
Tarih İçinde Tonya
Muhammet Atmaca

TONYA BELEDİYESİ YAYINLARI


TRABZON-2005
TONYA BELEDİYESİ YAYINLARI
No: 2

TARİH İÇİNDE TONYA


Muhammet Atmaca
Birinci Baskı
Ocak-2005
TRABZON

ISBN-975-93296-1-1

Kapak/İç Düzen
İsmat
Tel:0.312.425 36 35
www.ismat.com.tr

Baskı/Cilt
Topkar Matbaacılık
Tel:0.462.228 13 41

TONYA BELEDİYESİ
Cumhuriyet Alanı 61500 Tonya/Trabzon
Tel: (0462) 881 30 10 Faks: (0462) 881 30 36
internet: www.tonya.bl.tr
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ .....................................................................................9
ÖNSÖZ.....................................................................................11
-I-
CORAFYA...............................................................................13
Coğrafi Yönden Tonya.............................................................13
Doğal Yapı................................................................................13
a-Dağlar...................................................................................13
b-Yaylalar................................................................................13
c-Akarsular..............................................................................14
Bitki Örtüsü...............................................................................14
a-Doğal Bitki Örtüsü...............................................................14
b-Kültür
Bitkileri.....................................................................15
İklim..........................................................................................15
Tarım-Hayvancılık-Ekonomi…………………………………16
Yönetim ve Nüfus.....................................................................17
-II-
İLK ÇAĞLARDAN OSMANLI’YA TRABZON
ÇEVRESİNİN SİYASİ ve ETNİK
DURUMU…………………………19
Bölge Tarihinin İlk Dönemleri…………………………….....19
Bölgenin Yerli/Antik Halkları……………………………......22
Bölgenin Hıristiyanlaşması ve Rumlaşması………………….23
Osmanlı Öncesi Durum ve Trabzon‘un Fethi………………. 25
-III-
OSMANLI DEVRİNE KADAR TONYA................................27
Tonya’nın Tarihi Geçmişi…………………………………….27
Osmanlı Öncesi Tonya………………………………………..30
Trabzon’un Fethi ve Tonya…………………………….......... 31
Fetihten Sonraki Durum……………………………............... 33
-IV-

5
OSMANLI DÖNEMİNDE TONYA........................................37
İlk Dönemler ve Tahrir Defterleri Üzerine…………………...37
1583 Tarihli Tahrir Defteri’nde Tonya…………….................39
-V-
XVI. YÜZYILDA TONYA’NIN SOSYAL ve EKONOMİK
DURUMU.................................................................................43
1583’de Tonya’nın Nüfusu……………...................................43
Ziraat ve Yetişen Ürünler………………..................................43
Ödenen Vergiler………………................................................44
Yönetim……………….............................................................46
Tonya’da Dini Durum ve Gayri Müslim Nüfus………………47
Şahıs Adları……………….......................................................48
-VI-
AĞALIK DEVRİNDE TONYA…………………………….. 51
Trabzon Ağaları ve Hacısalihoğlu Ali Ağa…………………..51
Ayaklanmalar ve Ali Ağa…………….....................................53
I.Tuzcuğlu Ayaklanması ve Ali Ağa………………................54
Kalcıoğlu-Hacısalihoğlu-Dedeoğlu Ayaklanması……………57
-VII-
SALNAMELERDE TONYA...................................................63
-VIII-
I. DÜNYA SAVAŞI ve TRABZON’UN İŞGALİ....................71
Direniş Hareketleri ve Karadağ Çarpışmaları……………….. 72
Tonya Rus
İşgalinde……………..............................................73
İşgalin Sonu ve Tonya’nın Kurtuluşu………………………...74
-IX-
ANDREADİS’İN KİTAPLARI VESİLESİYLE......................75
-X-
KEMENÇE ve HORON...........................................................81
-XI-

6
TARİHİ YÖNDEN TONYA’DA DİL ve ŞİVE
ÖZELLİKLERİ.............................................................................
..................85
-XII-
TONYA’DA MİMARİ ÖZELLİKLER ve ESKİ ESERLER...91
Geleneksel Ev Tipi…………...................................................91
Seranderler…………...............................................................93
Diğer Bazı Eski Eserler…………............................................94
-XIII-
VAKIF KAYITLARINDA TONYA.......................................97
Vakfın Tarihi ve Sosyal Yönü……………………………… 97
Doğrudan Vakıf Olanlara Örnekler………………..................97
Nükut (Nakti) Vakıflara Örnekler…………............................98
-XIV-
TONYA’DA ESKİ MESLEKLER ve BAZI EL SANATLARI
…………................................................................................101
Demircilik………………………………………...................101
Taş Ustalığı ve Dülgerlik……………...................................102
Dokumacılık………………………………….......................102
Ağaç İşlemeciliği……………………………………………103
-XV-
TONYA’DA YERLEŞİMLER ve YER ADLARI.................105
Yer Adları Üzerine…………………………………………..111
Tonya Adı Hakkındaki Görüşler…………………………….112
Eski Kaynaklarda Tonya Köyleri ve Adları…………………116
Anabeda...…………………………………………………...118
Aspuryanlı…………………………………………………...119
Bahadırlı…………………………………………………….120
Beşkeli………………………………………………………120
Fol…………………………………………………………...121
İskenderli/Kumyatak………………………………………...122
Koçkur……………………………………………………….123
Manganapo…………………………………………………..123

7
Melikşe………………………………………………………124
Mesopliya……………………………………………………124
Vamenli……………………………………………………...125
KAYNAKÇA….…………………………………………….127
EKLER: Harita-Belgeler ve Fotoğraflar……………………131

Kısaltmalar:
a.g.e : adı geçen eser
a.g.m : adı geçen makale

8
TD : Tahrir Defteri
TDK : Türk Dil Kurumu
TTK : Türk Tarih Kurumu

SUNUŞ

Demokrasinin ilk ayağını oluşturan yerel yönetimlerin ana


organı belediyelerdir. Günümüzde ekonomik kalkınmasını
sağlamış, işleyen ve yöneten bir demokrasiye sahip ülkelerde,
yerel yönetimlere ne kadar önem verildiği bilinmektedir.

Ülkemizde kuruluş olarak önemli bir geçmişe sahip olan


yerel yönetimler yetki, katılımcı yönetim ve hizmet üretme
imkanları açısından henüz istenen düzeye ulaşamamışlardır.
Son zamanlarda gerçekleştirilen yapısal reformların hayata
geçirilmesiyle, bu alanda daha olumlu bir döneme girileceğine
ve yaşanan sorunların azalacağına inanıyoruz.

Belediyeler temel alt yapı hizmetleri yanında, sosyal ve


kültürel hizmetleri desteklemek üretmek ve topluma sunmakla
da yükümlüdürler. Çünkü sosyal ve kültürel hizmetler de, insan
ve toplumun temel ihtiyaçları arasındadır.

Eskiden beri kültür, bilgi ve eğitim düzeyi yüksek bir yöre


olan Tonya’mızın daha ileri gidebilmesi için, tüm
hemşerilerimiz önceden olduğu gibi, bundan sonra da
“sorumluluk” bilinciyle destek ve katkı sağlamayı

9
sürdürmelidirler. İlçemizin kalkınması ve ileriye gidebilmesi
ancak bu şekilde mümkün olabilecektir.

Göreve geldiğimizden itibaren bu anlayıştan hareketle,


kültürel ve sosyal faaliyetleri desteklemeye –imkanlar
ölçüsünde- gayret gösterdik. Tonya’nın tanıtımı için
hazırladığımız belgesel, gelenekselleşen Tereyağı festivalimiz,
yayımladığımız “Tonya’nı Coğrafi Etüdü”adlı kitap ve eğitim
hizmetlerine verdiğimiz destekler hep bu amaca yönelik
olmuştur.

Belediyemizin ikinci yayını olan ve Tonya’nın tarihi


geçmişini irdeleyen elinizdeki kitapla, bu yöndeki çabalara bir
yenisini eklemiş bulunuyoruz.

Geçmişi ve tarihi bilmek her şeyden önce, tarihten geleceğe


yönelik dersler çıkarmak için gereklidir. Tarih, kendisinden
yararlanmasını bilenlere gerekli dersleri vermektedir. Yakın
geçmişe ve günümüz dünyasına dönüp baktığımızda bunu açık
bir biçimde görebilmekteyiz.

Tonya’nın kültürü, tarihi, insanı, folkloru ve doğal


güzellikleriyle bir bütün olarak ortaya konulmasına ve
tanıtılmasına yönelik çalışmaları bundan sonra da
desteklemeye devam edeceğiz. Bu aynı zamanda, doğup
büyüdüğümüz ve üzerinde yaşamaya devam ettiğimiz
topraklara karşı olan borcumuzdur.

Bu vesileyle, ilçemizin tanıtımı için katkı sağlayan ve bu


yöndeki çalışmalarımıza desteklerini esirgemeyen

10
hemşerilerime tekrar teşekkür eder, tüm Tonyalıları en kalbi
duygularımla selamlarım.

Ahmet KURT

(Sosyal Hiz. Uzm. Başbakanlık Eski Müşaviri)

Tonya Belediye Başkanı

11
ÖNSÖZ

Bir beldenin veya yöre hakkında yazı yazmanın kendine


özgü zorlukları bulunmaktadır. Tonya gibi tarih içerisinde izole
olmuş, hakkında fazla bilgi bulunmayan bir yörenin tarihi
geçmişini aydınlatmaya çalışmak kolay bir uğraş değildir.
Sayın Hasan Kalyoncu’nun Tonya tarihini de irdeleyen
çalışması haricinde, Tonya tarihi hakkında kaleme alınmış
herhangi bir kitap bulunmamaktadır.

Gerek arşiv belgeleri ve eski kaynaklar, gerekse çağdaş


kaynakları tarayarak Tonya tarihine ışık tutmaya çalıştım. Her
konuyu ele alabildiğimi, bütünüyle Tonya’yı anlatabildiğimi
iddia edemem. Hatasız, her yönüyle mükemmel bir çalışma
gerçekleştirdiğim iddiasında da değilim. Ancak, Tonya ile ilgili
Osmanlı Tahrir Defterleri’nin bir kısmı ilk kez elinizdeki
kitapta yer almaktadır. Ayrıca daha incelenmesi ve üzerinde
çalışılması gereken yığınla belge bulunduğu ve araştırmacıları
beklediği bilinmelidir. Dileğimiz bu alanda başkalarının da
gayret göstermesidir.

Bu kitapta akademik bir yöntem izlenilmeye çalışılmıştır,


fakat sıradan bir insanın okuyup rahat anlayabilmesi için
akademik dil kullanmaktan özellikle kaçınılmıştır. Bunun için
mümkün oldukça bazı açıklamalar da ilave edilmiştir..

Ayrıca elinizdeki kitap tarih merkezli bir çalışma


olduğundan, ele alınması gereken bir çok konuya yer
verilemediği bilinmelidir. Değinilen konular tarihle ilgisi

12
oranında işlenilmeye çalışılmıştır. Dil ve imla yönünden gerekli
özeni gösterememiş olabileceğimi de belirtmek zorundayım.

Yabancı bazı kaynaklarda Of gibi Tonya tarihinin de


“muamma” olduğu yani bilinmezliklerle dolu olduğu ileri
sürülür. Bu bilinmezliklerin bir kısmını da olsa giderebildiğime
inanıyorum. Ne kadarını başarabildiğime karar verecek olan
sizlersiniz.

Bu çalışmaya başladığım birkaç yıl önce bana yardımlarını


esirgemeyen ve şimdi de kitabın basımını gerçekleştiren Tonya
Belediye Başkanı Ahmet Kurt’a teşekkür borçluyum.

Ayrıca bu tür bir çalışmaya beni teşvik eden ve yardımcı


olan İsmail Hacıfettahoğlu’na da teşekkür ediyorum.

Muhammet Atmaca

Aralık 2004

Ankara

13
-I-

COĞRAFYA

Coğrafi Yönden Tonya

Tonya Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan Trabzon iline


bağlı bir ilçe merkezi olup, denizden 20 km güneyde, etrafı
tepelerle çevrili Fol deresi vadisinde kuruludur. Trabzon’a
uzaklığı 65 km olan ilçenin, denizden yüksekliği (rakım) 755
metredir. İlçe doğudan Akçaabat, batıdan Şalpazarı, kuzeyden
Vakfıkebir, güneyden ise Torul ile çevrilidir. Ayrıca
kuzeybatıdan Beşikdüzü, güneydoğudan da Maçka ilçeleri ile
komşu olan Tonya’nın yüzölçümü 265 kilometrekaredir.

Doğal Yapı

a- Dağlar

İlçe arazisi genellikle dağlıktır. Bu dağlık arazi akarsular


tarafından derin vadilere bölünmüştür. 2000 metreye kadar
yükselen bu dağ sıraları, denize dik olarak uzanırlar ve denize
yaklaştıkça alçalarak kaybolurlar.

b- Yaylalar

Tonya’nın 1700-2000 metre yüksekliklerinde değişik adlar


altında bir çok yayla bulunmaktadır. Bu yaylaların belli başlıları
Beypınarı, Mandagöz, Labazon, Derinoba, Balahor, Karakısrak
ve Katırkaya yaylalarıdır. Ayrıca ilçe sınırları içerisinde
kalmakla beraber, komşu ilçelerden gelenlerin yaz aylarında

14
oturduğu Kolopna, Akise, Çağman, Eskala, Kızılağaç,
Karakaya gibi yaylar da bulunmaktadır.

c- Akarsular

İlçenin en büyük akarsuyu olan Fol deresi, Erikbeli


yaylasının kuzey yamaçlarından doğar ve Kalınçam Köyü’nü
ikiye ayırdıktan sonra, ilçe merkezinin doğu yönünden geçerek
Vakfıkebir’de denize ulaşır. Bir diğer akarsu olan Çamlık deresi
(Kumyatak deresi), Toksar tepesinden doğar ve derin bir vadi
oluşturarak Beşikdüzü’nde denize dökülür. Yine Kumanandoz
yaylasından doğup, Balahor yaylasından geçerek Akçaabat
topraklarına giren Kalanima deresi de, Akçaabat’ın doğusundan
denize ulaşmaktadır. Su kaynakları yönünden zengin olan ilçede
bu büyük akarsuların kollarından olan bir çok küçük akarsular
da vardır. Bunların en önemlisi Toksar tepesinin doğu
yamaçlarından kaynaklanan ve ilçe merkezini ikiye bölerek Fol
deresi ile buluşan Kastan deresidir.

Bitki Örtüsü

a- Doğal bitki örtüsü

Tonya’nın ılıman bir iklime sahip olması ve bol yağış alması


zengin bir bitki örtüsünün oluşmasını sağlamıştır. Doğu
Karadeniz bölgesine mahsus olan yüzlerce bitki florasının
hemen hemen her türü ilçe topraklarında bulunmaktadır.(Bu
zengin bitki örtüsü konusunda uzmanlarca herhangi bir
araştırma yapılmamış olmasını da ülkemize özgü
gelenekselleşmiş ihmalkar tutumun bir örneği olarak

15
görebiliriz). Geniş yapraklı ağaç türlerinin yanında, iğne
yapraklı ağaç türleri de bulunmaktadır.En çok rastlanan ağaç
türleri; gürgen, kayın, karaağaç, kızılağaç, meşe, kestane gibi
geniş yapraklılar ile ladin, sarıçam, köknar gibi daha az olan
iğne yapraklılardır. Yükseğe çıkıldıkça geniş yapraklılar
yerlerini iğne yapraklılara bırakırlar. Ancak 2000 metre
yükseklikten itibaren artık ağaç türüne rastlanmaz. Bu
yükseltilerde ancak çeşitli bitkiler, çiçekler ve çayırlar yer
alırlar. Yüksek boylu ağaçların altlarında daha alçak boylu
yaprak dökmeyen ağaç türleri de bulunmaktadır.

b- Kültür bitkileri

İlçe toprakları kültür bitkileri açısından fazla elverişli


değildir. Ancak ekonomik değeri az da olsa mısır, patates ve
fasulye ile kara lahana tarımı yaygın olarak yapılmaktadır. Yine
bunların yanında az olarak kabak ve bezelye de
yetiştirilmektedir. Ayrıca erik, armut ve elma gibi meyvelerde
bulunmaktadır.

İklim

Tonya ilçesinin iklimi Karadeniz ikliminin tipik bir


örneğidir. Karadeniz’in genelinde olduğu gibi, her mevsim bol
yağışlı olup, yaz aylarında yüksek nem oranı görülmektedir.
Yaz aylarının sıcaklık ortalaması 21 derece civarındadır. En
soğuk olan kış ayları (Aralık, Ocak, Şubat) ortalaması ise 6

16
derece civarındadır. Yaz aylarında hava genelde sisli ve yağışlı
geçer. En az sis görülen aylar son bahar aylarıdır.1

Tarım-Hayvancılık-Ekonomi

İlçe ekonomisinin temelleri tarım-hayvancılık ve


gurbetçiliğe dayanmaktadır. Halkın büyük çoğunluğu tarım ve
hayvancılıkla meşgul olmaktadır. Ancak tarıma elverişli arazi
oldukça sınırlı ve doğal yönden yetersizdir. İklimin
olumsuzluğu da buna eklenince, tarımsal faaliyetlerin ekonomik
değeri daha da azalmaktadır. İlçede yaygın olarak tarımı yapılan
mısır, patates ve fasulye gibi ürünler daha çok iç tüketime
yönelik olup, ekonomik getiri sağlamazlar.

Hayvancılık ise tarıma göre daha iyi bir durumdadır.


Yaklaşık yarım yüzyıldır yerli sığır ırkının ıslahına yönelik
çalışmalarda oldukça mesafe alınmış ve Tonya süt besiciliği
gelişme göstermiştir. Bunun sonucunda ilçede, modern anlamda
bir üretim tesisi olan Tonya Süt Fabrikası kurulmuştur. İlçenin
modern anlamdaki tek üretim tesisi olan bu kuruluş, toplanan
sütlerden tereyağı, kaşar peyniri ve beyaz peynir üretip, yurdun
bir çok yerine pazarlamaktadır.

İlçenin ekonomik yönden yetersizliği halkı gurbetçiliğe


yöneltmiş, önceleri yurt içinde özellikle Zonguldak madenlerine
çalışmaya yönelen ilçe halkı, 1960’lı yıllardan itibaren de başta
Almanya olmak üzere bir çok Avrupa ülkesine gurbete
çıkmıştır. Bu durum günümüzde de devam etmekte ve bir çok
1
1973 Trabzon İl Yıllığı ve Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya,
1989 s. 25

17
Avrupa ülkesi yanında, başta Zonguldak, Bursa, İstanbul,
İzmir, Ankara gibi belli başlı vilayetlerimizde çok sayıda
Tonya’lı yaşamaktadır. Gurbetçiler sayesinde ilçe ekonomisi
hatırı sayılır bir girdi elde etmektedir. Kısaca gurbetçilik, tarım
ve hayvancılık yanında ilçe ekonomisinin dayandığı en önemli
temellerden birisidir.

Yönetim Ve Nüfus

Osmanlı öncesi durum hakkında kesin bilgilere sahip


değiliz. Ancak Trabzon imparatorlarının iç kesimlerde ve bu
arada Tonya ve civarları üzerinde bir egemenlikleri olmadığı
bilinmektedir. Fetihten sonra yani Osmanlı devrinde ise Tonya
ve civarlarının Akçaabat nahiyesine (kaza anlamında)
bağlandığını ve bir karye (köy) olarak düzenlenmiş olduğunu
görüyoruz. Trabzon’un fethinden sonra 15. ve 16. yüzyıllarda
oluşturulan bu yönetim biçiminin, bazı değişikliklerle
Tanzimat devrine kadar devam ettiği görülmektedir.

Tanzimat’la birlikte ülke yönetiminde yapılan köklü


değişiklikler, kazadan daha küçük idari bir birim olan
nahiyelerin kurulması sonucunu doğurmuş ve 1856’da Tonya,
Vakfıkebir’le birlikte nahiye yapılmış ve bizzat Trabzon
merkezden idare edilmeye başlanmıştır. 1873 yılında
Vakfıkebir kaza yapılınca Tonya kısa bir süre Vakfıkebir’e
bağlı kalmış, ardından yine doğrudan Trabzon’dan idare edilen
nahiyeler arasına alınmıştır. Salnamelerden örnekler verdiğimiz
bölümde de değindiğimiz gibi günümüzde Tonya’ya bağlı olan
mahalle köyler bu dönemde de yine Tonya’ya bağlı

18
görünmektedir.Cumhuriyet devrinde Tonya bu kez yeniden
Vakfıkebir’e bağlı bir nahiye (yani aynı anlamda bucak) olarak
1954 yılına kadar gelmiştir. Nihayet 4 Mart 1954 tarih ve 6325
sayılı “Yeniden 10 Kaza Kurulması Hakkında Kanun”un, 10
Mart 1954 tarihli resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe
girmesiyle Tonya ilçe konumuna yükselmiştir. 21 Nisan 1954
tarihinde de ilk kaymakam olan Fevzi Tuncay göreve
başlamıştır.2 Günümüzde Tonya merkezde; Büyükmahalle,
Kaleönü Mahallesi, Karşular Mahallesi, Ortamahalle ve
Yenimahalle’den oluşan beş mahalle yer almaktadır. Tonya’ya
bağlı İskenderli Beldesi ise; İskenderli ve Turalı
mahallelerinden oluşmaktadır.

Köyler ise; Biçinlik, Çamlı, Çayıriçi, Hoşarlı, Kalemli,


Kalınçam, Karaağaçlı, Karasu, Kayacan, Kozluca, Kösecik,
Melikşah, Sağrı, Sayraç ve Yakçukur olmak üzere on beş
tanedir.Tonya’nın nüfusu ise; (2000 yılı sayım sonuçlarına
göre) 15.414’ü köylerde, 12.820’i şehirde olmak üzere toplam
28.234 olarak tespit edilmiş bulunmaktadır. Şüphesiz ilçenin
kayıtlı nüfusu çok daha yüksek olup, daha önce ifade ettiğimiz
gibi yabancı ülkelerde ve ülkemizin değişik şehirlerinde
yaşayan çok sayıda Tonyalı bulunmaktadır. Özellikle 1970’li
yıllarda yaşanan dışarıya göç olgusu ilçemiz nüfusunun
azalması sonucunu doğurmuştur. Ekonomik yetersizlik
günümüzde de ilçe insanını başka yerlerde gelecek aramaya
yönlendirmeye devam edecek gibi görünmektedir.

2
Bkz. Ekler, 10 Mart 1954 tarihli Resmi Gazete

19
-II-

İLK ÇAĞLARDAN OSMANLI’YA TRABZON

ÇEVRESİNİN SİYASİ ve ETNİK DURUMU

Bölge Tarihinin İlk Dönemleri

M.Ö. 2000’lerden itibaren Anadolu’da egemen olan Hititler


devrinde, bugünkü Trabzon ve Rize civarlarına Azzi (Hayaşa)
adı verildiği bilinmektedir.3 Yine bu dönemlerde bölgede
madencilik yapıldığı, madencilikte ustalaşmış Halybler adlı
topluluğun Hititlerle ilişkileri olduğu, bölgedeki taş döşeli
yolların Yunanlı kolonicilerden çok önceleri Hititler tarafından
yapıldığı ileri sürülmektedir.4 Charles Texier’e5 göre ise;
Trabzon şehri Yunanlı kolonicilerden çok önceleri, Kafkasya
üzerinden Anadolu’ya giren Pelasglar/Pelasgaslar tarafından
kurulmuştur. Yine Trabzon (Trapezus) adının Helenler
öncesinden kalma bir adın çarpıtılmış bir biçimi olduğu da kimi
araştırmacılarca ileri sürülmektedir.6 M.Ö. 750 yıllarından
itibaren bölgede Miletli kolonicilerle karşılaşmaktayız. Miletli
kolonicilerin sömürge amacıyla Trabzon şehrine geldikleri,
şehrin surları içine yerleşerek burayı bir üs haline getirmeye
3
Mehmet Özsait, “İlk Çağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi”, Trabzon
Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Trabzon 1999, s. 35-45
4
Mehmet Bilgin, Sürmene Tarihi, İst. 1990, s. 55-56
5
Charles Texier, Küçük Asya, Ali Suad tercümesi, Matbaa-i Amire,
İst. 1339
6
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İst. 1993, s. 798

20
çalıştıkları ve bu ilk girişimin Kimmer istilasıyla kesintiye
uğradığı ilk çağlarla ilgili kaynaklarda ifade edilmektedir.7 Söz
konusu koloniciler M.Ö. 7. yüzyıllın ortalarından itibaren tekrar
bölgeye yerleşmeye başlayacaklardır. Adı geçen bu ilk
koloniciler daha çok şehrin merkezine yerleşmişlerdi ve
civarlarda yaşayan yerli halklarla düşmanca bir ilişki içerisinde
bulunmaktaydılar. Bu düşmanlığın M.Ö. 400 yıllarında da
devam etmekte olduğunu, Ksenophon’un Anabasis (On Binlerin
Dönüşü) adlı eserinden ayrıntılı bir biçimde öğrenebiliyoruz.8
Ksenophon’un M.Ö. 400’lerde bölgeden geçtikten sonra yazmış
olduğu Anabasis adlı eserinden ve bölgeyle ilgili diğer
kaynaklardan öğrendiğimize göre, ilk çağlarda Trabzon ve
civarlarında; Makronlar, Driller, Khalbyler, Tibarenler,
Kohllar, Helenler, İskitler, Mossynoikler gibi topluluklar
yaşamaktaydılar.9 Yunanlı kolonicilerin Karadeniz kıyılarına
yerleşmelerinden biraz sonra, M.Ö. 615 yılından itibaren tüm
Anadolu’yla birlikte Doğu Karadeniz ve Trabzon çevresi de
İranlı Medlerin egemenliği altına girmiştir. M.Ö. 550 yılında
İran’da Med devletinin yıkılmasıyla yeni bir topluluk olan
Persler Medlerin yerini almış ve Anadolu’da Pers egemenliği
dönemi başlamıştır. Bu devirlerde Anadolu, Yunan şehir
devletleriyle İran’a hakim Perslerin uzun yıllar süren
mücadelelerine sahne olacaktır.
7
Mehmet Özsait, a.g.m.
8
Ksenephon, Anabasis, çev. Hayrullah Örs İst. 1975, s. 139 vd
9
a.g.e. s. 140-163 Ayrıca bkz. Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Milli
Devleti Pontos Ank. 1973 s. 13 vd

21
Persler Anadolu topraklarını ‘satraplık’ adı verilen
valiliklere bölmüş, Muşkiler, Tibarenler, Mossynoikler gibi
toplulukların yaşadığı bugünkü Ordu ve Trabzon arasındaki
sahayı da Pont Kapadokyası Satraplığı adıyla yeniden
düzenlemişlerdi.10 Anadolu’daki Pers egemenliği Yunanlılarla
yapılan savaşlarla devam etmiş ve nihayet Makedonyalı
İskender’in M.Ö. 334 yılında Anadolu’ya girip Persleri
yenmesiyle son bulmuştur.

İskender’le birlikte tüm Anadolu ve bu arada Doğu


Karadeniz bölgesi yani Pont satraplığı (Pontos) da
Makedonyalıların egemenliğine girmiştir.11 İskender’in
ölümünden sonra Anadolu Makedonyalı generallerin
egemenliği altında kalmış, nihayet Pers satraplarından Pont
satrabı (valisi) II. Ariantes’in oğlu I. Mithradates, Pontos
Devleti’ni kurarak Anadolu’nun önemli bir kısmında Makedon
egemenliğine son vermiştir.12 Böylece tarihte Pontos Devleti
ortaya çıkmış oluyordu. Söz konusu bu devlet zannedildiği gibi
Yunanlıların kurduğu bir devlet olmayıp, Pers kökenli bir
hükümdar ve Anadolu’nun özellikle Doğu Karadeniz’in yerli
topluluklarından oluşan bir halk tarafından kurulmuştur. M.Ö.
298’den M.Ö. 63’e kadar varlığını Pontos Devleti’nin
hükümdarları daima Anadolu’nun bağımsızlığını savunmuş,
istilacı Hellenlere ve Romalılara karşı amansız bir mücadele
sürdürmüşlerdir.13 İki yüzyıldan fazla varlığını sürdüren Pontos
M.Ö. 63 yılında son hükümdar Mithradates’in Romalı general
10
Şemsettin Günaltay, Yakın Şark IV. II. Kısım, TTK, Ank. 1987 s.36
11
Goloğlu, Pontos, s. 47
12
a.g.e. s. 53-54

22
Pompeidus’a yenilip intihar etmesiyle tarih sahnesinden
silinecektir.14 Böylece Anadolu’da Roma ve onun devamı olan
Bizans dönemi başlamış olur. Roma egemenliği dönemi M.Ö.
63 yılından Roma’nın ikiye ayrıldığı M.S. 395 yılına kadar
devam eder, bundan sonraki dönem Doğu Roma yani Bizans
dönemi olacaktır. Bundan sonra Doğu Karadeniz ve Trabzon
civarı Bizans egemenliğine girmiş ve bu durum Trabzon
İmparatorluğu’nun kurulduğu 1204 yılına kadar devam etmiştir.

Bizans döneminde yapılan IV. Haçlı seferi sırasında Haçlılar


İstanbul’u işgal edip burada bir Latin krallığı kurunca,
İstanbul’dan kaçan Aleksios Komnenos Trabzon’a çıkmış ve
1204 yılında burada bir devlet kurmuştur ki; bu devlet Fatih
Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethettiği 1461 yılına kadar
varlığını sürdürmüştür.

Bölgenin Yerli/Antik Halkları

Trabzon ve çevresinin ilk çağlardan itibaren iskan edilmiş


bir bölge olduğunu, gerek M.Ö. 400’lerde bölgeden geçen
Ksenophon’dan, gerek ilk çağların ünlü coğrafya ve tarihçisi
Strabon’dan15 ve gerekse bölgeyle ilgili bilgi veren diğer
kaynaklardan öğrenmekteyiz.Bu kaynakların verdikleri bilgilere
göre, ilk çağlarda bölgede; Makronlar, Driller, Khalbyler,
Tibarenler, İskitler, Mossynoikler, Kolhklar ve Helenler gibi

13
a.g.e. s. 57-72, Şemsettin Günaltay, a.g.e. s. 302
14
Goloğlu, a.g.e. s. 107 vd
15
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, çev. Adnan Pekman İst.1993

23
toplulukların yaşadığını daha önce de belirtmiştik. Bu
toplulukların kimileri bölgenin antik halkları, kimileri ise daha
sonradan gelip bölgeye yerleşenlerden oluşmaktaydı. Ayrıca
bunların yanında bölge; Kimmer, Pers, Makedon, Roma
istilalarına uğramış, ticaret kolonileri kurmak amacıyla bölgeye
Yunanlı topluluklar da yerleşmişlerdir. Bu topluluklardan
İskitler/Sakaların Türk kökenli oldukları bilinmektedir.16 Yine
dağlık kesimlerde yaşayan ve kolonicilerle devamlı çatışma
halinde olan ve kaynaklarda değişik adlarla anılan, Kolhklar,
Makronlar, Driller, Mossynoikler, Tibarenler, Khalbyler gibi
toplulukların ise kesin olarak Hellen olmadıkları, kaynakların
üzerinde ittifak ettiği bir gerçektir. Bölgenin antik halkları
diyebileceğimiz bu toplulukları Pelasgların bakiyeleri olarak
kabul eden görüşler de bulunmaktadır. Bu da bizi; Doğu
Karadeniz ve Trabzon çevresinin tarihini, tek bir halka, ulusa,
tek bir kültüre indirgemeye çalışan görüşlerin bilimsel
dayanaktan yoksun ve gerçekçi olmadığı sonucuna
götürmektedir.

Bölgenin Hıristiyanlaşması ve Rumlaşması

Bilindiği gibi Doğu Karadeniz ve Trabzon çevresi M.S. 395-


1204 yılları arasında yaklaşık 800 yıl Doğu Roma ve onun
devamı olan Bizans’ın egemenliği altında kalmıştır. Bizans’ın
(Doğu Roma) Hıristiyanlığı resmi din olarak benimsemiş
olması, imparatorluğun egemenliği altına giren çeşitli kavim ve
toplulukların da Hıristiyanlaşması sonucunu doğurmuştur. M.S.
6. yüzyılda, imparator Justinianus zamanında Trabzon, İran
16
İlhami Durmuş, İskitler (Sakalar) Ank. 1993

24
seferleri için askeri bir üs haline gelmiş ve yine bu dönemden
itibaren bölgenin etnik ve dini yapısında köklü dönüşümler
yaşanmaya başlanmıştır.17 İmparatorluğun ve İncilin dili de olan
Yunanca, Hıristiyanlıkla birlikte bölgede yayılmaya başlamış,
Hıristiyanlaşan bölge halkları zamanla kendi dillerini unutarak
farklı bir diyalektle Yunanca konuşmaya başlamışlardır. Bu
süreç zaman içinde bölgede Rumca olarak adlandırılan Bizans
lehçesisin gelişmesi ve yaygınlaşmasına yol açmıştır. Daha
sonraları Ortodoks Hıristiyanların tümüne birden Rum denmiş
olması, etnik bir tanımlamadan ziyade dini bir tanımlama
niteliğindedir.18 Yine Bizans devrinde Hıristiyanlaşan bir çok
kavim ve topluluğun imparatorluğun genellikle uç bölgelerine,
sınır boylarına yerleştirildiğine tanık olmaktayız. Bu topluluklar
arasında Bulgarlar, Macarlar, Peçenekler, Uzlar, Avarlar ve
Kumanları sayabiliriz. Daha sonraları Osmanlı belgelerinde sık
sık adlarına rastladığımız Kumanların 40.000 aile halinde
Gürcistan’a inerek Hıristiyan olmaları ve Doğu Karadeniz ile
Doğu Anadolu bölgelerine yerleşmiş olmaları da yine Bizans
döneminde gerçekleşecektir. Günümüzde dahi bölgede
Kumanca isimler ve yer adlarına rastlanıyor olması, Anadolu’da
Türk egemenliğinin başladığı 11. yüzyıldan çok önceleri,
Karadeniz civarlarına Türk asıllı toplulukların yerleşmiş
olduğuna işaret etmektedir.19

17
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan TTK
Ank. 1991 s. 63 vd.
18
Stefanos Yerasimos, “Pontus Meselesi ” Toplum Bilim, Güz 1988

25
Osmanlı Öncesi Durum ve Trabzon’un Fethi

11.yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleşmeye başlayan


Türklerin, Bizans Devleti’nin önemli merkezlerini ellerine
geçirmeleri üzerine Hıristiyan aleminde oluşan tepki, tarihte
Haçlı Seferleri olarak bilinen seferlerin düzenlenmesine ve uzun
savaşlara yol açmıştı.Türkleri Anadolu’dan atmak,
Hıristiyanlığın kutsal merkezlerinden olan Kudüs’ü
Müslümanlardan kurtarmak gibi amaçlarla düzenlenen
seferlerden olan 4. Haçlı Seferi esnasında, Haçlı orduları,
Bizans’ın başkenti olan İstanbul’u işgal etmiş ve burada bir
Latin krallığı kurmuşlardı. 1202 yılında gerçekleşen bu olay
üzerine İstanbul’dan kaçıp Trabzon’a çıkan Aleksios
Komnenos, Ereğli’den Batum’a kadar uzanan sahada Trabzon
İmparatorluğu’nu kurarak bu devletin ilk hükümdarı oldu
(1204). Bu tarihten, Fatih’in Trabzon’u aldığı 1461 yılına kadar
bölge Trabzon hükümdarlarının elinde kalmıştır. Bu devirlerde
Anadolu’nun büyük bir kısmı Türk egemenliğine girmiş,
Türkler Trabzon imparatorluğunun sınırlarına kadar
yerleşmişlerdi. 11.yüzyıldan itibaren Trabzon’un batı taraflarına
Çepni Türklerinin yerleştiği, 13. yüzyılın ortalarından itibaren
şehrin güney doğu taraflarının Akkoyunlu egemenliği altına
girdiği bilinmektedir.20 Trabzon hükümdarları varlıklarını
19
Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi İst. 1992 s. 1-44, M. Bilgin ,”Doğu
Karadeniz Bölgesinin Etnik Tarihi”, Trab. Tarihi Sem.Bil. s. 47-87
20

Faruk Sümer, Oğuzlar…İst. 1992 s.137-138, 241 vd

26
sürdürebilmek için, Türk beylerine vergi vermek, saraydan kız
vererek akrabalık kurmak, birine karşı diğeriyle ittifak yapmak
gibi taktiklerle varlıklarını sürdürmeye çalışmaktaydılar. Hatta
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon üzerine yöneldiği sıralarda
imparator David Komnenos Uzun Hasan’la ittifak kurmak
suretiyle devletini kurtarmaya çalışmış fakat bunda başarılı
olamamıştı.

27
-III-

OSMANLI DEVRİNE KADAR TONYA

Tonya’nın Tarihi Geçmişi

Trabzon şehrinin milattan önceki yüzyıllara uzanan bir


geçmişinin olduğuna önceki sayfalarda işaret etmiştik. Trabzon
civarındaki bir çok yerleşim yerinin de yine milattan çok
öncelere dayanan tarihi geçmişlerini olduğu bilinmektedir.
Konuyla ilgili olarak incelediğimiz kaynaklarda, Tonya’nın ne
zaman kurulmuş olduğunu kesin olarak tespit edecek bir bilgiye
rastlanmamaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekmektedir ki;
gerek Doğu Karadeniz ve gerekse Trabzon çevresinde eski çağ
tarihi ve arkeolojisi yönünden kapsamlı ve yeterli araştırmalar
yapılmamıştır. Ayrıca bölgenin iklimi ve bitki örtüsünün bu
konuda olumsuz bir rol oynadığı ve belki de var olan eski çağ
yerleşimi izlerinin yoğun bitki örtüsünce gizlenmiş olabileceği
göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.21 Trabzon çevresiyle
ilgili bilgiler içeren gezi notları ve seyahatnamelerde Tonya ile
ilgili doğrudan bir bilgi yer almamaktadır. Özellikle sahilde yer
alan Trabzon’un diğer ilçeleri hakkında bir çok bilgiler
olmasına rağmen, Tonya’dan bahsedilmemesini, ilçenin iç
kesimde yer almasına bağlayabiliriz.Yalnızca Vakfıkebir’de

21
Mehmet Özsait, “İlk Çağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi”, Trabzon
Tarihi Sempozyumu Bildiriler Trab. 1999 s. 35-45

28
denize ulaşan Fol deresinden söz eden eserler bulunmaktadır ki,
bu dönemlerde geziler genellikle deniz yoluyla yapılmaktaydı.22

Trabzon ve çevresi hakkında en kapsamlı bilgileri


edindiğimiz Ksenophon’un Anabasis adlı eserinde, bugünkü
Vakfıkebir-Tonya civarlarının ilk çağlardaki durumuna ışık
tutabilecek bazı ipuçlarına ulaşabiliyoruz. M.Ö. 430 yılında
Atina yakınlarında doğan Ksenephon, M.Ö. 401 yılında Pers
kralının kardeşi Kyros’un, tahtı ele geçirmek için topladığı
Isparta’lı paralı askerlerden oluşan orduya katılır. Yunan paralı
askerlerinden oluşan bu ordu, Anadolu’dan geçerek
Mezopotamya’ya ulaşır ve yapılan savaşta Kyros ölür. Ancak
Yunan paralı askerleri Pers kralının ordusunu yenilgiye
uğratırlar. Başlarındaki komutan öldüğü için geri dönen on bin
kadar Yunanlı Dicle nehri boyunca kuzeye çıkarak Karadeniz’e
ulaşmak ve yurtlarına varmak için zorlu bir yolculuğa girişirler.
Tarihte “On Binlerin Dönüşü” olarak anılan bu yolculuğu
anlatan Ksenophon, aynı zamanda askeri birliklerin başına
seçilen beş kişiden biridir. Onun kaleme aldığı Anabasis adlı
eser bölge tarihinin en önemli kaynakları arasında yer
almaktadır. Söz konusu eserde yer alan bilgilerden
öğrendiğimize göre, M.Ö. 400’lerde Trabzon çevresinde;
Driller, Makronlar, Tibarenler, İskitler, Mossynoikler,
Heptakometler gibi toplulukların yaşadığına ve bunların şehir

22
Ruy Gonzales de Claviyo, Anadolu, Orta Asya ve Timur çev. Ömer
Rıza Doğrul İst. 1993 ayrıca bkz. Per Minas Bıjışkyan, Karadeniz
Kıyıları Tarih ve Coğrafyası çev. Hrand D. Andreasyan İst. 1969

29
merkezindeki kolonici Hellenlerle çatışma halinde olduklarına
daha önce de değinmiştik. Bu topluluklardan Mossyniklerin
Trabzon’un batı taraflarında ve özellikle ormanlık iç kesimde
yaşadıkları ifade edilmektedir.23 Son derece savaşçı, buyruk
altına girmeyen bu topluluklar herhangi bir otoriteye bağlı
değillerdi. Hellen olmadıkları kesin olarak bilinen bu halkların
etnik kökenlerini tam olarak tespit edemiyoruz. Kimi
araştırmacılar bu toplulukları bölgenin en eski
yerleşimcilerinden olan Pelasgların bakiyeleri olarak kabul
etmektedirler. Yunanlıların bu halklara bazı özelliklerinden
hareketle isimler verdikleri, örneğin Makronlara uzun kafalı
anlamında Makron dedikleri gibi, Mossynoiklere de ahşap
evlerde (seranderi andıran tarzda) oturduklarından dolayı
Mossynoik (kulubeciler) dediklerini görüyoruz. Bölgeyle ilgili
haritalarda Trabzon’un batı ve güney taraflarının söz konusu bu
antik haklarla meskun olduğu görülmektedir. Ancak Tonya’nın
bu çağlarda meskun bir yerleşim yeri olduğunu
söyleyebileceğimiz verilere ulaşma imkanı bulamıyoruz.
Sahilden yalnızca 20 km kadar içeride olan Tonya’nın bu
çağlarda hiç bilinmeyen bir yer olduğunu da iddia edemeyiz
şüphesiz bu alanda başkaca araştırmalar yapılmalıdır. Örneğin
Rumlaşma öncesi döneme, ilk çağlara kadar uzanan yer adlarına
Tonya çevresinde bolca rastlanmaktadır. Yine bölgenin antik
halklarını mesleği olan demirciğin günümüzde dahi Tonya’da
maharetle sürdürülmesi, kaynaklarda tarif edilen karakter

23
Ksenophon, Anabasis s. 162

30
yapılarının Tonyalı karakteriyle benzeşmesi bu yönde işaretler
olarak kabul edilebilir. Bugünkü ilçe merkezinde olmasa bile
civarlarda, ilk çağ yerleşimlerine ait izler olabileceğini
düşünmememiz için herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Osmanlı’dan Önce Tonya

Bölgenin M.S. 395 yılından itibaren Doğu Roma (yani


Bizans) egemenliği altında kaldığı, bu dönemden itibaren
Hıristiyanlığın bölge genelinde yayıldığı bilinmektedir. Bu
döneme ilişkin Tonya hakkında, Akçaabat Tarihi müellifi
Muzaffer Lermioğlu, Haçka Medresesi hocalarından Lermioğlu
Hüseyin Efendiden kalan el yazması bir kitaptan bazı bilgileri
eserinde nakletmektedir. Buna göre; Doğu Roma devrinde
Hıristiyanlığın bölgede yayılması sırasında, dağlık bölge
Tonya’da daha önceden yerleşmiş olan Türkmen kabilelerinin
Hıristiyanlaştıkları ve bunun sonucunda giderek Rumca
konuşmaya başladıkları söylenmektedir.24 Bu notta yer alan
önceden yerleşmiş bulunan “Türkmen kabileleri” ibaresini
ihtiyatla karşılamakla beraber, bölgede Hıristiyanlığın yayıldığı
4. yüzyıldan önce yerli halkların yaşadığını ve bunların Yunanlı
olmadıklarını kesin olarak biliyoruz. Yine bölgeyle ilgili
çalışmalar yapan kimi araştırmacılar da, Hıristiyanlaşan
Türklerin varlığına, özellikle Vazelon manastırı kayıtlarından
bol miktarda örnekler sunmaktadırlar ki, bu konuya yeri

24
Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi İst. 1949 s. 56

31
geldikçe değineceğiz25 Bu dönemle ilgili kaynaklarda Tonya
hakkında başka bir bilgi yer almaz. Ancak Trabzon
imparatorluğu dönemiyle (1204-1461) ilgili bazı kayıtlarla
karşılaşmaktayız.

Esasen Trabzon hükümdarlarının şehrin civarına özellikle


dağlık kesimlere egemen olmadığı, 10. yüzyıldan itibaren
Trabzon’un batı taraflarına Çepnilerin yerleşmiş oldukları
bilinmektedir. Bu bölgelere yerleşen Türkmenlerle bölgenin
yerli Hıristiyanlarının birleşerek 1280 yılında Trabzon
imparatoru Yorgi’yi esir aldıkları ve bu olayda Tonya’lıların da
yer aldığı bazı kaynaklarda zikredilmektedir.26 Bundan da
anlaşılacağı gibi fetihten önceki dönemde bölgede Trabzon
hükümdarlarının herhangi bir güçleri kalmamış, bölge zaten
Türk nüfuzunun etkisi altına girmişti. Belki de bölge eski
zamanlardan beri siyasi güçlerin egemenliğinden kaçan, başına
buyruk toplulukların sığındığı yerlerden biriydi. Tonya
civarlarına. Türk yerleşiminin Osmanlı’dan çok önceleri
gerçekleştiği yukarıdaki olaydan da ayrıca anlaşılmaktadır.
Yine yeri geldikçe izah edeceğimiz üzere bölge
Hıristiyanlarının önemli bir bölümü de zaten Türk asıllı
topluluklar, özellikle Kuman Türkleriydiler.

Trabzon’un Fethi ve Tonya


25

Rustam Shukurov, “Doğu KaradenizBölgesinde Türkçe Konuşan


Bizanslılar” Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildiriler s. 110-121
26
Goloğlu,..Pontos s. 172, M. Lermioğlu, Akçaabat Tarihi, s. 62

32
1461 yılının ilk baharında İstanbul’dan yola çıkan Sultan
Mehmet’in amacı Karadeniz’deki Kastamonu, Sinop ve nihayet
Trabzon’u ele geçirmekti. Daha padişahlığının ilk yıllarında
böyle bir niyeti olduğunu Hünkar Mahmut Paşa’ya söylemişti.
Özellikle Trabzon hükümdarlarının Osmanlı aleyhine diğer
Türk beylikleriyle işbirliği yapmaları ve bu sıralarda
Akkoyunlularla yaptıkları ittifak Trabzon’a yönelik bu harekatı
kaçınılmaz hale getirmekteydi. Fatih’in bu harekatı sırasında
Cenevizlilerin elindeki Amasra, Çandaroğullarının elindeki
Kastamonu ve Sinop Trabzon’dan önce fethedilmişti. Osmanlı
ordusu Trabzon’a doğudan ilerlemiş, Erzincan’dan sonra Kelkit
civarına gelindiğinde, ordu ikiye ayrılarak yoluna devam
etmiştir. Fatih doğudan ilerlerken, vezir Mahmut Paşa batıdan
hareket etmiş, böyle zor bir yolculuk özellikle şaşırtma
amacıyla tercih edilmişti. Ayrıca Kasım Bey emrindeki
donanma kuvvetleri de denizden kuşatmaya katılmışlardı.
Trabzon hükümdarı David Komnenos, bu şartlar altında teslim
olmaktan başka çare bulamayınca şehir çatışma olmaksızın
teslim alınmış oldu. Trabzon’un fethinin hangi ayda
gerçekleştiği konusunda kaynaklarda ihtilaf olmakla beraber
kabul edilen görüş 1461 yılının 26 ekiminde olduğudur.
Tonya’nın fethiyle ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi yer
almamaktadır. Trabzon çevresinde yalnız Akçaabat’taki
Akçakale ile Torul’un direndiği, diğer büyük küçük
yerleşimlerin fethin akabinde süratle teslim alındığı

33
bilinmektedir.27 İlgili kaynaklarda, Fatih Sultan Mehmet’in
Trabzon’da uzun süre kalmadığı, şehrin yönetiminin donanma
komutanlarından Kasım Bey’e verildiği, civardaki kale ve
yerleşim yerlerinin fethedilmesiyle, Amasya sancak beyi Hızır
Bey’in görevlendirildiği yer almaktadır. Hızır Bey’in bu
görevinin uzun sürmediği ve kendisinin 1462 yılında Trabzon
valisi olduğu görülmektedir. Hızır Bey’in bu görevinin daha
civar bölge ve yerleşimlerde yeni yönetimin oluşturulması
olduğu anlaşılmaktadır.Sadece Akçakale’de kısa süreli bir
direniş olduğu bilinmektedir. Bölgede en son fethedilen yer
Torul kalesi olup o da Rakkas Sinan Bey tarafından 1479
yılında alınmıştır. Bu durumda Tonya’nın Amasya sancak beyi
ve Trabzon’un ilk valilerinden Hızır Bey tarafından teslim
alınmış olması gerekmektedir. Tonya’da bir direniş olduğu veya
Tonya’nın çok sonraları Türk egemenliğine girdiği şeklindeki
rivayetlerin ve bazı yerel kaynaklarda yazılanların herhangi bir
doğruluk payı yoktur. Böyle bir durum söz konusu olsaydı
kaynaklarda bununla ilgili bir kayıt olması gerekirdi.

Fetihten Sonraki Durum

Trabzon’un fethiyle ilgili bilgi veren Kritovulos, Tursun


Bey, Hoca Sadettin Efendi gibi devrin tarihçileri ve tanıkları
yanında, daha sonradan konuyla ilgili araştırma yapan yerli ve

27
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi TTK Ank. 1983, II. Cilt s. 55-
56

34
yabancı tarihçilerin eserlerinden28, fetihten sonra ortaya çıkan
durumu şu şekilde özetlemek mümkündür: Trabzon ve
civarından 1500 kişiyle birlikte David Komnenos İstanbul’a
gönderilmiş, şehrin yönetimi Kasım Bey’e civarların
fethedilmesi görevi ise Hızır Bey’e verilmiştir. Kanunname
hazırlanmış, vergiler konmuş, kadı, dizdar ve kale muhafızları
tayin edilmiş ve bundan sonra, Orta Anadolu şehir ve
kasabalarından Müslüman Türk nüfus getirilerek Trabzon ve
çevresine yerleştirilmiştir.

Trabzon’un fethinden, 16. yüzyılın sonlarına kadar Trabzon


sancağında, büyük çoğunluğu sürgün yoluyla olmak üzere, hem
dışarıya hem de içeriye yönelik bir nüfus iskan hareketinin takip
edildiği dönemin tarihçilerinin eserlerinden anlaşılmaktadır.
Ayrıca Tahrir Defterleri’nde de bu konuyla ilgili kayıtlara
rastlanmaktadır. Bu iskan hareketi Fatih’ten sonra da devam
etmiş, Hristiyan nüfus Trabzon’dan Rumeli ve İstanbul’a
sürülürken, yine sürgün yoluyla ve bazen de gönüllü olarak
Müslüman nüfus Trabzon’a yerleştirilmiştir.29 Başka
sancaklardan Trabzon’a yerleştirilenlerle ilgili devrin
tarihçilerinde ayrıntılı bilgiler yer almaz. Ancak tahrir
defterlerinin incelenmesi sonucunda, Trabzon’a yerleştirilen

28
Tursun Bey, Tarih Ebu’l Feth, Hoca Sadettin Efendi Tac’üt-Tevarih,
Kritovulos İstanbul’un Fethi, Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin
İslamlaşması ve Türkleşmesi
29
Hanefi Bostan, 15. ve 16. yy’larda Trabzon Sancağında Sosyal ve
İktisadi Hayat (Basılmamış Doktora Tezi)

35
Müslüman-Türk nüfusun büyük çoğunluğu sürgün yoluyla;
Niksar, Sonuca (Bugün Amasya Taşova’da bir köy), Ladik
(Samsun), Amasya, Bafra, Çorum, Osmancık (Çorum),
İskilip (Çorum), Gümüş (Bugün Amasya Gümüşhacıköy),
Merzifon, Samsun, Tokat, Zile, Turhal, Göl-Canik (Bugün
Ordu Gölköy), Satılmış-Canik (Bugün Ordu Perşembe),
Kağala ve Kedagere (Bugünkü Vezirköprü) gibi Orta Anadolu
şehir ve kasabalarından getirilmişti. Ayrıca kendi isteği ile
gelenler de bulunmaktaydı (Toplam 1408 Müslüman) yine
Trabzon’un kazalarına da, 809 kişi kale görevlisi ve tımar sahibi
olarak yerleştirilmiştir. (Fetihten itibaren 1486 yılına kadar
toplam 2.217 kişi)30 Bu nüfus iskan etme faaliyetinin fetihten
itibaren başlayıp 16. yüzyılın sonuna kadar devam ettiği Tahrir
Defterleri’nin incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Trabzon
çevresine yapılan iskan hareketlerinin bunlarla sınırlı kalmayıp,
özellikle Balkanlardan da bölgeye nüfus iskan edildiği –az
olmakla beraber- görülmektedir.31 İleride de inceleyeceğimiz
gibi, Tonya bu tarihlerde Akçaabat’a bağlı bir karye
olduğundan, buraya yerleştirilenlerle ilgili ayrıntılı bir bilgiye
ulaşamıyoruz. Ancak Akçaabat dahiline Müslüman-Türk
nüfusun yerleştirilmiş olduğunu biliyoruz. Anlaşılıyor ki zaten
oldukça azalmış olan Hıristiyan nüfus gerek sürgün yoluyla ve
gerekse kaçarak bölgeden ayrılırken yerlerine Müslüman nüfus
yerleştirilmeye gayret gösterilmiştir. Böylelikle bölgenin
Müslümanlaşması ve Türkleşmesi süreci birkaç yüzyıl
içerisinde tamamlanmıştır.
30
H. Bostan a.g.e. s. 79 vd (Sonradan kitap, TTK Ank. 2002)
31
Mehmet Bilgin, Sürmene Tarihi s. 135-136

36
37
-IV-

OSMANLI DÖNEMİNDE TONYA

İlk Dönemler ve Tahrir Defterleri Üzerine

Araştırmamızda bir kısmını incelemiş olduğumuz Tahrir


Defterleri hakkında burada biraz bilgi vermemiz gerekmektedir.
Zira konuyla doğrudan ilgisi olmayanların, söz konusu defterler
hakkında bilgi sahibi olmalarını bekleyemeyiz. Bu nedenle
Tahrir defterleri hakkında kısa bir açıklama yapmayı uygun
gördük.

Tahrir kelimesi Arapça kaleme almak, yazıya geçirmek


anlamlarında olup, Osmanlı literatüründe ise; nüfus, arazi
sayımı ve sayım sonuçlarının yazılarak defterler halinde
saklanması demektir. Osmanlılar zaptettikleri yerleri tescil
amacıyla ve tayin edilen görevlilerce yazdırırlar ve bunlara
dayanarak arazinin, ve nüfusun kayıtlarını düzenli olarak
tuttururlardı. 80-100 yıl veya daha kısa aralıklarla bu yazım
işlemi yenilenirdi. Görevli kişiler (yani il yazıcılar), kasaba ve
köyleri birer birer dolaşarak, buralarda oturan vergi
mükelleflerinin künyelerini, içlerinde vergiden muaf olanlar
varsa hangi vergilerden ve ne nedenle muaf olduklarını
yazarlardı. Bu arada, topraklı veya topraksız köylü, evli ve
bekar, ihtiyar, sakat veya ilmiye sınıfına mensup olanlar ayrı
ayrı yazılırlardı. Ayrıca her köyün merası, yaylağı, kışlağı,
ormanı, çayırı, cins cins gösterilmek suretiyle yetiştirilen
ürünler (buğday, arpa, mısır, nohut, ceviz, meyve-sebze, bal vb)

38
ve bu ürünlerin yıllık üretim miktarları ile en sonunda da, yılda
vermekle mükellef olunan vergiler tek tek yazılarak belirlenirdi.
Devlet merkezine getirilen bu kayıtlar birleştirilip temize çekilir
ve iki nüsha halinde saklanırdı. Bu tür defterlerin ayrıntılı
olanlarına “mufassal”, yalnız idari bölümleri ve yıllık hasılat
miktarlarını gösteren daha kısa bir defter hazırlanırdı ki, buna
da “icmal” adı verilirdi. Yine bu defterlerde halkın hangi dine
mensup olduğu da yer almaktaydı. Adı geçen defterler Osmanlı
tarihinin en önemli arşiv belgeleri olma özelliğini
taşımaktadırlar. Meskun bir yerde yaşayanların üretim
faaliyetleri, dinleri, ne yiyip ne içtikleri gibi aklımıza
gelebilecek bir çok sorunun cevabını bu defterlerin incelenmesi
suretiyle bulma imkanına sahip olabiliyoruz.

Trabzon’da ilki 1486 yılında olmak üzere 1520, 1554 ve


1583 yıllarında yapılmış olan dört adet Tahrir Defteri
bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda bir örnek olması ve Tonya
hakkında kapsamlı bilgiler içermesi açısından en son defter
olan 1583 tarihli Tahrir Defteri üzerindeki inceleme sonuçlarını
vereceğiz. Diğer defterler üzerindeki inceleme sonuçlarını da
zamanla değerlendirmeye çalışacağız. Tonya ile ilgili kapsamlı
bilgiler içeren söz konusu defter; Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğü (Kuyud-ı Kadime) arşivinde 29 numaralı Trabzon
Tahrir (mufassal) Defteri’dir.32 Tonya bu tarihlerde (1583)
Akçaabat’a bağlı bir karye (köy) olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine Tonya ile birlikte Kumyatağı (aynen bu şekilde yazılıyor)

32
TK KKA TD No. 29

39
da bir mezra olarak yer almaktadır. Akçaabat nahiyesi (ki kaza
olarak düşünülmeli, Tanzimat’tan sonraki nahiye kavramıyla
sadece isim benzerliği vardır) bu tarihlerde 120 kadar yerleşim
birimi (köy mezra ve merkez) ile Trabzon sancağının en geniş
nahiyelerinden biri konumundadır. Ayrıca Tonya ve Kumyatağı
mezrası (113. sırada kayıtlı) yanında Karaağaç ve Hola (17.
sırada kayıtlı) mezrasının da yer aldığını görmekteyiz. Yine
Balahor adlı bir karye (köy) daha kayıtlarda yer almakta ve
Torul’a bağlı görülmektedir. Bunun bizim Balahor yaylasıyla
bir ilgisinin olup olmadığını tespit edemedik. Yer adlarındaki
değişiklikler ve benzer yer adlarının bölge genelinde sıklıkla
rastlanıyor olması bu konuda zorluklar çıkarmaktadır. Balahor
yaylası coğrafi olarak Torul’a yakın ve Balahor (Paleo-Khorin)
eski köy anlamına gelmektedir. Halk arasında Balahor’un
önceden bir köy olduğu söylenmekte olduğundan, bunu da
belirterek asıl konumuz olan Tonya’ya dönelim.

1583 Tarihli Tahrir Defteri’nde Tonya

Tonya 1583 tarihli tahrir defterinde; “Karye-i Tonya maa


mezray-i Kumyatağı ber vech-i serbest tabi-i Akçaabad”33
şeklinde yer almaktadır. Günümüz diline aktarırsak; Tonya
karyesi (köyü) ve Kumyatağı mezrası (ikisi birlikte) serbest
tımar olup Akçaabat’a bağlıdır.Bundan sonra ise baba adlarıyla
birlikte kaydedilen 171 hane reisinin adları sıralanmakta ve bu
isimlerin altında da tasarruf edilen toprak miktarını gösteren “b”
ve “m” ibareleri yer almaktadır. Bir örnek verecek olursak;
“Süleyman veled-i Hüseyin b”(Hüseyin’in oğlu Süleyman
33
TKKKA TD No. 29 s. 59-b ve 60-a

40
bennak ) veya “Külabi veled-i Mehmed m” (Mehmed’in oğlu
Külabi mücerred ) gibi. Burada altlarında “b” ibaresi olanlar
bennak haneyi, yani ellerinde bir çiftlik miktarından daha az
toprağı bulunanları göstermektedir. Yine isimlerinin altında
“m” ibaresi yani mücerred olanlar ise; kendi başlarına iş
tutabilecek durumda olan bekar erkekleri anlatmaktadır. Bazı
hanelerde ise bu ibareler yer almaz, yani hane reisleri
yazıldıktan sonra hiçbir işaret (b veya m) konmaz ki, bu da bir
çiftlik miktarından fazla toprağı tasarruf ettiğini göstermektedir.
Bu tarihte Tonya’da çoğunluğun bennak hane olduğu
görülmekte ve bu da ekilip biçilebilen toprak miktarının az
olduğunu anlatmaktadır. Yani bu tarihlerde de nüfusa göre
ekilip biçilebilen toprak miktarı yeterli durumda değildi.

171 hane reisinin isminden sonra;

1- Zemin-i Turalı (veya Turali) veled-i Hasan haliya der


yed-i Yakub veled-i Hasan

2- Asiyab-ı Hamza veAleks ve Hüseyin haliya der yed-i


Mürüvet ve Bayazid ve Hamza bab 3 (3 taş)

3- Asiyab der dest-i Şaban bab 1 (1 taş) ifadeleri yer


almaktadır.

Şimdi bunları açıklayalım: Zemin-i Turali (veya Turalı her


iki şekilde de okunabilir) bugünkü Turalı mahallesinin o
zamanlar bir toprak (yani arazi) olduğunu ve önceden Hasan
oğlu Turalı’ye ait olduğunu, şimdi ise Turali’den Hasan oğlu
Yakub’a (muhtemelen Turalı’nin kardeşi) geçtiğini

41
göstermektedir. Zemin (yer, arazi), Osmanlı düzeninde belli bir
toprağı, yani birisi tarafından vergisi ödenerek işlenen arazi
parçasını ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Daha
sonra da değineceğimiz üzere “zemin-i Hasan oğlu Turalı (veya
Turali)” ifadesi, bugünkü Turalı mahallesinin adının nereden
geldiğini de açıklamış olmaktadır. Demek ki Turalı mahallesi
400 yıl kadar önceleri, vergisi ödenerek işlenmekte olan bir
arazi parçasıydı ve Hasan oğlu Turalı (veya Turali) tarafından
tasarruf edilmekteydi.

Yine Tonya ve Kumyatağı mezrasında iki adet Asiyab (yani


değirmen) bulunduğunu, bunlardan birinin 3 taşı, diğerinin ise 1
taşı olduğunu görüyoruz. 3 taşlı değirmen önceleri Hamza,
Aleks ve Hüseyin’e ait imiş, şimdi ise, Bayazid, Hamza ve
Mürüvet tarafından senelik kira karşılığı işletilmektedir. Diğer
bir taşlı değirmen ise yıllık kira karşılı Şaban tarafından
işletilmektedir. Kitabımızın arka tarafında fotokopisi de yer alan
belgenin bundan sonraki en alt kısmanda ise; Tonya’da yetişen
ürünler, alınan vergiler, hane sayıları ve toplam hasılat gibi
bilgiler kaydedilmiş bulunmaktadır. Bunlarla ilgili açıklamaları
yapmadan önce, yine 1583 tarihli Tahrir Defteri’nde Karaağaç
karyesi ile ilgili bazı bilgiler verelim. Söz konusu defterde
bugünkü Karaağaç aynı adla ve Hola mezrasıyla birlikte yine
Akçaabat’a bağlı olarak; “ Karye-i Karaağaç ma mezray-i Hola”
şeklinde yer almaktadır.34 Demek ki Karaağaç köyü de Hola
mezrasıyla beraber kaydedilmiş bulunmaktadır. Burada da
toplam olarak 53 hane yer almaktadır. Biz incelememizi, bu

34
TK KKA TD No: 29 s. 24-a

42
tarihlerde hayli geniş bir karye konumunda olan, Tonya merkez
üzerinde yoğunlaştıracağımız için diğerlerinin çok fazla
ayrıntısına girmeyeceğiz. Yoksa Tonya’ya çok yakın olan ve
bazen de Tonya’ya bağlı bulunan Şova, Sediksa gibi yerlerin
kayıtları da aynı defterlerde bulunmaktadır. Bunun yanında
Akçaabat bölümüne kaydedilmemiş ve muhtemelen sınırlarda
olan Torul veya Çepni nahiyesine bağlı yerler de
bulunmaktadır. Bu tarihlerde bir yerleşim birimi olarak
karyenin ortalama 2000-3000 akçe yıllık geliri olduğu,
Tonya’nın ise 7069 akçe yıllık gelirle hayli geniş bir karye
niteliğinde bulunduğunu göz önüne alırsak, bugünkü merkez
mahallerin ve yakın köylerin sonraki yıllarda oluştuğunu
söyleyebiliriz.

43
-V-

XVI. YÜZYILDA TONYA’NIN SOSYAL VE


EKONOMİK DURUMU

1583’de Tonya’nın Nüfusu

Şimdi bu tarihlerde Tonya’da ne kadar bir nüfus yaşadığını


tespit etmeye çalışalım. Tonya ve Kumyatağı mezrasına ait 171
nefer (hane reisi kişi) kaydedilmiş olup; bunların 130’u bennak
hane, 6’sı hane, 35’i de mücerred (yani bekar ama iş
tutabilecek, kendi geçimini çalışarak sağlayabilecek yaşta)
olarak yazılmışlardır. Kaydedilenler hane reisleri olduğuna göre
bir hanede kaç kişi olabileceğini tespit etmeye çalışalım.
Tarihçiler, özellikle 16. yüzyılda haneleri ortalama beş (5) kişi
olarak kabul etmektedirler. Buna göre 130’u bennak, toplam
136 hanedeki 680 kişiye, 35 mücerredi de (yani bekar ama
çalışabilecek yaşta) eklersek ortalama 715 kişilik bir nüfus elde
ediyoruz. Buna Karaağaç ve Hola mezrasında bulunan 53
haneyi de aynı yöntemle hesaplayıp eklersek yuvarlak olarak
1000 civarında bir nüfus olduğu ortaya çıkmaktadır. Buradan
hareketle 16. yüzyıl sonlarında, Tonya ve çevresinde 1000
civarında bir nüfusun yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz.

Ziraat ve Yetişen Ürünler

15. ve 16. yüzyıllarda Trabzon sancağındaki toprakların


büyük çoğunluğu ziraata açık değildi. Köylerde oturan halk,
ziraata elverişli topraklarda çalışarak geçimini sağlamaktaydı.
Yani çiftçilikle uğraşanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı. Bu

44
tarihlerde Tonya halkı da çiftçilikle uğraşmakta ve kısıtlı bir
arazide üretim yapmaya çalışmaktaydı. Hanelerin genelde
“bennak” oluşu toprağın az olduğuna delalet etmektedir. Yalnız
Karaağaç civarında nüfusa göre daha fazla toprak olduğunu,
burada bennak hane bulunmayışından çıkarabiliyoruz.

Tonya’yı üretim açısından incelediğimizde, bu tarihlerde


Tonya’da; hınta yani buğday, şayir (arpa), kapluca (kapçıklı
buğday), erzen (darı), mısır, çeşitli meyve ve kendir gibi
ürünlerin yetiştirildiğini görüyoruz. Ayrıca vergisi alınan öşr-i
şıra, öşr-i bostan gibi ifadelerden, Tonya’da bu tarihlerde
üzüm yetiştirildiğini, kabak vb. gibi tarla tarımının da
yapıldığını öğreniyoruz. Demek ki bugün ekimi yapılamayan
buğday, arpa ve kapçıklı buğday ile kendir yanında
Tonya’da o zamanlar üzüm de yetiştirilmekteydi. Yine alınan
vergilere ait kayıtlardan arıcılık yapıldığı, bal üretildiği ve
koyun vb hayvan beslendiği anlaşılıyor. Bu tarihlerdeki
ekonomik ve sosyal düzene uygun olarak Tonya’da temel
geçimin tarıma ve daha az olarak hayvancılığa dayandığı
anlaşılmaktadır.

Ödenen Vergiler

Vergiler açısından Tonya’yı incelemeden önce bu devirde


devlet tarafından alınan vergiler hakkında kısa bir açıklama
yapmamız gerekecektir. Bu dönemde toprak, günümüzdeki gibi
halkın tapulu malı olmayıp devlete aitti. Dolayısıyla halk,
toprağı işleme karşılığında toprak sahibine (devlete) bazı
vergiler ödemek durumundaydı. Bu vergileri; rüsum-ı şer’iyye,

45
rüsum-ı örfiye ve tekalif-i divaniye olmak üzere üç ana grupta
toplayabiliriz.35

1-Rüsum-ı şer’iyye: Öşür olarak da bilinen ve genelde


yetişen ürünlerden ona bir oranında alınan vergi türüdür. Bu
verginin öşr-i şıra, öşr-i meyve, öşr-i kendir şeklinde
Tonya’da da verilmekte olduğunu görüyoruz. Yine bu vergi
yılda bir, ürünün olgunlaştığı hasat zamanında (biçim
zamanında) alınmaktaydı.

2-Rüsum-ı örfiye: Örfi vergi demek olan bu vergi türünü,


devletin adalet ve güvenlik gibi kamu hizmetleri karşılığı
aldığını söyleyebiliriz. Bunun örneklerine, resm-i asiyab gibi
değirmenlerden alınan vergi, resm-i arusiye gibi evlenenlerden
alınan vergi ve resm-i küvvare gibi arı yetiştirenlerden alınan
vergi şekillerinde Tonya’da da rastlamaktayız.

3-Tekalif-i divaniye: Bu vergi genelde sefer zamanlarında


(savaş halinde) zengin Müslümanlardan yardım olarak alınan
bir vergiydi. Ayrıca bunların yanında gayri müslim halktan
alınan ispenç adlı bir vergi de vardı. Bu verginin de yine
Tonya’da 4 hane reisinden, yılda 25’er akçeden toplam 100
akçe olarak alınmakta olduğu görülmektedir.Yani Tonya’da bu
tarihte dört hane Hıristiyan bulunmaktaydı. Hıristiyan nüfusun
azlığı Trabzon çevresine göre dikkat çekicidir. Bu konuya
birazdan tekrar döneceğiz.

35
Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi İst.
1995 II. Cilt s. 188-201

46
Yönetim

Tonya ve ona bağlı Kumyatağı mezrası bu tarihte Akçaabat


nahiyesine (bu tarihteki nahiye ile Tanzimat’tan sonraki nahiye
farklıdır) bağlı 113. karye konumundadır. Karaağaç ve Hola
mezrası da yine Akçaabat’a bağlı 17. karye olarak kayıtlarda
yer almaktadır. Bu tarihlerde yönetimin esası tımar sistemine
dayanmaktadır. Tımar ise; sipahi adı verilen hafif süvari eyalet
askerlerine, hizmetleri karşılığı bir veya birkaç köyün vergi
gelirlerinin tahsis edilmesi temeline dayanmaktaydı.36 Tımar
sahipleri genellikle askeri kökenli olup, tasarruf ettikleri toprak
karşılığı savaş zamanlarında belli miktar askerle orduya
katılmakla yükümlü idiler. Kayıtlarda tımar sahiplerinden; “an
çavuşan-ı dergah-ı ali” (padişah ordusunu çavuşlarından),
“cemaat-ı azeban” (azaplardan), “atmacaciyan” (atmacacılar),
“gulam-ı mir veya gulam-ı padişah” (padişahın yiğit gençleri)
gibi ifadelerle söz edilmektedir. Bu övücü ifadelerle tımar
sahiplerinin, aynı zamanda mensup oldukları askeri sınıf ve
mesleklerine de gönderme yapılmaktadır.

TK KK Arşivindeki 348 numaralı defterden öğrendiğimize


göre Tonya, 7069 akçe yıllık gelirle padişah ordusunun
çavuşlarından Abdulkerim Çavuş’a tımar olarak verilmiş
bulunmaktadır. Karaağaç’ın da aynı şahsa yıllık 3500 akçe
gelirle verildiğini görüyoruz. Aynı kişinin başka tımar ve

36
Nicoara Beldiceanu, Osmanlı Devlet’inde Tımar çev. M. Ali
Kılıçbay Ank. 1985, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü Cilt 3

47
hisselerinin olduğu da anlaşılmaktadır.37 Üzerinde tarih olmayan
ve icmal olan (bkz. Tahrir Defterleriyle ilgili açıklamalar) bu
defterin, tuğrasından Sultan I. Ahmet dönemine ait olduğu
anlaşılmaktadır.38 Tımar sahipleri tasarruf ettikleri yerlerin aynı
zamanda idari sorumluları yani yöneticileriydiler. Üretimin
sürdürülmesi, güvenliğin sağlanması, sefer zamanlarında
orduya asker temin etmek gibi görevleri yanında, tımar
sahiplerinin bazı konularda yargılama yetkileri de
bulunmaktaydı. Bu tarihlerde ortalama 1000 civarında bir
nüfusa sahip olan Tonya’nın, devrin yönetim tarzına uygun
olarak tımara verildiği anlaşılmaktadır.

Tonya’da Dini Durum ve Gayri Müslim Nüfus

Tonya’ya ait defter kayıtlarında, 1583 yılında gayri


müslimlerin (Müslüman olmayan) ödediği ispenç adlı vergiyi
ödeyen toplam 4 nefer (hane reisi) olduğu görülmektedir. Aynı
tarihli Karaağaç kayıtlarında ise, toplam 53 haneden 36’nın
gayr-i müslim olduğu anlaşılmaktadır. Tonya merkez yerleşim
biriminde ve Kumyatağı mezrasında yaşayan nüfusun (715
civarında) içinde 15-20 Hristiyan olduğu ve halkın bu tarihlerde
dahi% 90’lar oranında Müslümanlardan oluştuğu ortaya
çıkmaktadır. Aynı tarihli Karaağaç ve Hola mezrası
kayıtlarındaysa çoğunluğun gayr-i müslim olduğu
görülmektedir. Bu tarihlerde Trabzon nüfusunun %80’den
37
Bu kişi daha sonraları Tonya’nın kurtuluşunda yararlıklar gösteren
Kalyoncuoğlu KerimÇavuş’la karıştırılmamalıdır.
38
TKKKA TD No. 348 s. 5-a

48
fazlasının gayri müslim olduğu göz önüne alındığında,
Tonya’daki Müslüman nüfusun yoğunluğu dikkat çekicidir. Bu
durum Tonya’ya, ya Osmanlı döneminde toplu bir Müslüman
nüfusun yerleştirildiğini veya İslamlaşmanın Osmanlı’dan çok
önceleri gerçekleştiğini göstermektedir.

Şahıs Adları

Dikkatimizi çeken hususlardan biri de defterlerdeki kişi


adlarının çeşitliliğidir. Ahmet Mehmet, Ali, Mustafa, İbrahim,
Süleyman gibi Arapça orijinli adlar yanında, Mirahur, Külabi,
Şirmerd, Rüstem gibi Farsça orijinli adlarla da
karşılaşmaktayız. Bunların yanında, Uğur, Bahşayış, Pirkulu,
Başlamış, Karaca, Kurt, Alagöz, Benekli, Aykut, Turhan, Pirali,
Memi, Budak, Bahadır gibi Türkçe orijinli veya Türkçeleşmiş
adlar da oldukça yaygın bir durumdadır. Ayrıca çok az miktarda
olmakla beraber, Kosta, Tarendefil, Aleks, Yuri, Mihail gibi
adlara da rastlanmaktadır. İskender adının çok kullanılan bir ad
olduğu da gözden kaçmamaktadır. Bu isimlerin bazıları
Trabzon çevresinde yaygın olarak kullanılan isimlerdendir.

Şunu hemen ifade edelim ki, bu dönemde bölge genelinde


orijinal Türkçe adlar taşımakla beraber gayri müslim olan
kişiler bulunmaktadır. Yani Türkçe ad taşıyan Hıristiyanlara
rastlanmaktadır. Bu duruma, yani Türkçe ad taşıyan
Hıristiyanlara Trabzon’da manastır kayıtlarında da sıkça
rastlanmaktaydı. Özellikle Vazelon Manastırı kayıtlarında çok
miktarda Türkçe, Farsça, Arapça, Moğolca isimler bulunduğu

49
bilinmektedir.39Bizans döneminde Hıristiyanlaşan bölge
halklarının arasında çok sayıda Türk asıllı topluluğun
bulunduğu, söz konusu bu kayıtlar ve şahıs adlarından da ayrıca
anlaşılmaktadır.

Macar Türkolog Lazlo Rasonyi’nin araştırmalarına göre;40


özellikle Kurt, Karaca, Kara, Koç, Koçkar, Koçalı, Çura, Çora,
Çakır, Şişman gibi isimler Kuman özel isimlerindendir.
Bunların bazı örneklerine Tonya kayıtlarında rastlanmakta ve
günümüzde de bu adları taşıyan aileler halen Tonya’da
bulunmaktadır. Ayrıca Pirkulu, Piri, Memi, Pirali, İmirze gibi
Türkmenler arasında yaygın olan adlar da bulunmaktadır. Yine
Türklerde yaygın olan Bayazid, Murat, Hasan, Hüseyin adları
da sıkça geçmektedir. Bir de çokça rastlanan İskender adı
dikkatten kaçmamaktadır. Bu ad bölge genelinde yaygın olarak
kullanılan bir addır. 1512’de Trabzon valisi olan İskender
Paşa’ya izafeden konulma ihtimali yüksektir. Halk arasında
sevilen devlet büyüklerinin adlarını çocuklara verme geleneği
günümüzde de yaygın bir uygulamadır. Başarılı bir vali ve vezir
olan İskender Paşa 1533’de vefat edince Trabzon’da
defnedilmiştir. Adına Trabzon’da bir cami ve medrese
bulunmaktadır. Heath W. Lowry’nin41 ileri sürdüğü, baba adı
Abdullah olanların muhtedi (din değiştirip Müslüman olan)

39
Rustam Shukurov, Doğu karadeniz Bölgesinde Türkçe Konuşan
Bizanslılar, Trab. Tarihi Sempozyumu, Trab. 1999 s. 110-121
40
Lazlo Rasonyi, Kuman Özel Adları, Türk Kültürü Araştırmaları
Sayı: III, IV, V, VI Yıl: 1966-1969 s.71-144
41
Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi
1461-1583 İst. 1998

50
olduğu, bunların baba adları yerine Abdullah yazıldığı tezi,
Tonya’ya ait kayıtlarda karşılık bulmuyor, yani Tonya
kayıtlarında veled-i Abdullah’lara rastlanmıyor. Bölgede ihtida
(din değiştirme) öyle büyük bir yoğunluk taşımıyor, azda olsa
yaşanan ihtida sürecinin daha çok evlilikler yoluyla
gerçekleştiği ve din değiştirenlerin gayri müslim kadınlardan
oluştuğu bilinmektedir. Bölge genelinde olduğu gibi, Tonya’da
da bir miktar ihtida olayı olduğunu görüyoruz. Öyle sanıldığı ve
bilgisizce iddia edildiği gibi, Tonya’nın silah zoruyla bir anda
Müslüman yapıldığı doğru değildir. Kaldı ki Anadolu’da
yüzlerce yıl egemen olan Türkler; bırakın zorla din
değiştirtmeyi dininden dolayı baskıya maruz kalan bir çok
topluluğa kucak açmışlardır. Bunun en basit örneği İspanya’dan
kaçıp gelen Yahudilerdir, yine asırlarca Anadolu’da birlikte
yaşadığımız Hıristiyanlardır. Bu konuya değinmemizin nedeni
ilerde de açıklayacağımız gibi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan
bazı kitaplarda Tonya hakkında ileri sürülen iddialardır.Defter
kayıtlarından ve ilgili kaynaklardan ortaya çıkmaktadır ki,
Tonya’da İslamlaşma ve Türkleşme süreci bölge geneline göre
çok daha erken bir zamanda başlamış ve 16. yüzyıl sonlarında
hemen hemen tamamlanmıştır. Ayrıca şahıs adları ve nüfus
oranlarından, Tonya’da değişik Türk boylarının erken
dönemlerde yerleşmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine aynı
tarihlerde Trabzon genelinde ve Tonya’nın bağlı bulunduğu
Akçaabat’ta Hristiyan nüfusun %80 civarında olduğu göz önüne
alındığında; Tonya civarlarının fetihten çok önceleri
İslamlaştığını görüyoruz. Nitekim kaynaklarda yer alan bilgiler
de bu durumu doğrulamaktadır.

51
-VI-

AĞALIK DEVRİNDE TONYA

Trabzon Ağaları ve Tonya’da Hacısalihoğlu Ali Ağa

18. yüzyıldan itibaren Tonya ve Trabzon tarihinde adı ön


plana çıkan tarihi şahsiyetlerden biri de Hacısalihoğlu Ali
Ağa’dır. Öyle ki, bu dönemlerde O’nun adı Tonya ile
özdeşleşmiştir. Ali Ağa’nın Trabzon tarihindeki rolüne
değinmeden önce bazı konuları açıklamamız gerekmektedir.

Trabzon tarihinde kargaşa ve isyanlar devri olarak da


nitelenen ağalık dönemi özellikle 18. yüzyılın sonları ile 19.
yüzyılın ilk yarısını kapsayan dönem olup, Hacısalihoğlu Ali
Ağa da bu zamanların etkin şahsiyetleri arasında yer almaktadır.
Trabzon ağalarını ve onların ortaya çıkışını sağlayan tarihi
şartları, güçlerini nereden aldıklarını değerlendirebilmemiz,
öncelikle Osmanlı toplumsal hayatında ve giderek yönetim
örgütünde yer alan “ayanlık” kurumunu bilmemizi zorunlu
kılmaktadır.

Bir yerin ileri gelenleri, sözü geçenleri, eşraf vb. anlamlara


gelen “ayan” kelimesi, Osmanlı metinlerinde ayan-ı vilayet,
ayan-ı belde, ayan ve eşraf veya vucuh-ı memleket
(memleket ileri gelenleri) biçimlerinde karşımıza çıkmaktadır.42
Ayanlık, 16. ve 17. yüzyıllarda merkezi yönetimle halk
arasındaki ilişkilerde sınırlı bir işlev kazanmış, adalet, güvenlik

42
Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve
Ekonomik Yapıları TTK Ank. 1991 s. 33-38

52
ve yöneticilerin değiştirilmesi gibi isteklerin padişahlara
sunulması giderek ayan eliyle yapılır olmuştu. Halk tarafından
seçilen ve vali tarafından “buyrultu” verilerek resmen tanınan
ayan zümresi zamanla güçlenerek bulunduğu yerin yöneticisi
konumuna yükselmiştir. 1682’den itibaren dört devletle 16 yıl
süren uzun savaşlar, tımar sisteminin bozulması, yıllarca devam
eden iç isyanlar da bu zümrenin güçlenmesini hızlandırmıştır.
1664 yılından sonra malikane sistemine geçilmesiyle şehir ve
kasabalardaki devlet arazilerinin yönetiminin ömür boyu ayan
zümresine bırakılması, adı geçen zümrenin zenginleşmesini ve
daha da güçlenmesini beraberinde getirmiştir. 1768 savaşının
yarattığı kötü durum, devletin ayandan asker istemesine yol
açmış, 1787-88 savaşı sırasında ise ayan sınıfı vergi toplamak,
asker almak, erzak sağlamak gibi daha önce kadıların yaptığı
işleri de üstlenmiştir.431785 yılında ayanlık resmen kaldırılmışsa
da beş yıl sonra bu sisteme tekrar dönülmek zorunda
kalınmıştır. II. Mahmut devrinde merkezi otoritenin
güçlendirilmesiyle ayan sınıfı zayıflamış, Tanzimat’la birlikte
gücünü yitiren bu zümre, zayıf da olsa Cumhuriyete kadar
varlığını sürdürmüştür.

İşte bu şartlarda ortaya çıkan ayan sınıfı diğer Osmanlı şehir


ve kasabalarında olduğu gibi Trabzon ve çevresinde de etkin bir
durumdaydı. Trabzon ve civarlarında bulunan çok sayıda ayan,
bazen kendi aralarında bazen de hükümet kuvvetleriyle
çatışmalara girmiş ve hatta bir ara Trabzon’un yönetimini bile

43
Geniş bilgi için Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlık
Ank. 1977

53
ellerine geçirmişlerdi. 17. yüzyılın ortalarından itibaren Trabzon
valilerinin sınır kalelerinin muhafızlığına verilmeleri, valilerin
sıklıkla değiştirilmeleri, valilerin yerlerini mütesellimlere
bırakmaları Trabzon’daki ayan egemenliğinin pekişmesine yol
açmıştı.44 Bölge ayanının yan ileri gelenlerinin belli başlıları;
Trabzon’da Abanozoğulları, Akçaabat’ta Sakaoğulları,
Serdaroğulları, Of’ta Sarıalioğulları, Sürmene’de Çebioğulları,
Vakfıkebir’de Hacıfettahoğulları, Bahadıroğulları, Tonya’da
Hacısalihoğulları, Rize’de Tuzcuoğulları, Ekşioğulları,
Maçka’da Büyükoğulları ve yine Trabzon’da Şatıroğulları
idiler. Bunların yanında zaman zaman öne çıkan başka aileler
ve kişiler de bulunmaktaydı.45

Ayaklanmalar ve Ali Ağa

Ali Ağa 1776 yılında Tonya’nın Ahur köyünde dünyaya


gelmiştir.(Bugünkü Büyükmahalle, eski Ağırköy)
Hacısalihoğullarının ilk ataları yine aynı köyden Hacı Salih
Ağa’dır. Ekte verilen 1788 tarihli bir fermandan da anlaşılacağı
gibi bu aile Ali Ağa’dan önce de ayan konumundaydı.46 Diğer
bölge ayanı gibi Ali Ağa da; vergi toplamak, asker almak, erzak
temin etmek, güvenliği sağlamak gibi görevleri yapar ve savaş
zamanlarında istenen miktarda askeri hazırlayıp vali emrine

44
Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi Trab. 2000 s. 68, 74, 79, 89

45
Age. s. 101 vd
46
Age. s. 89-90 (Bkz. Bölüm sonundaki ek)

54
verirdi. Bu yıllarda özellikle Rusya ile yoğunlaşan savaşlar
nedeniyle Trabzon valileri sınır kalelerinin muhafızlığına
gitmekteydiler. 1811 yılında Haznedaroğlu Süleyman Paşa
Trabzon valililiğine atanmıştı. Kendisi Faş kalesi muhafızlığına
gittiğinden kethüdası Çeçenoğlu Hasan Ağa’yı Canik’ten
(Samsun) kaymakamlık yapmak üzere Trabzon’a çağırdı.
Canik’ten topladığı asker ve mühimmat ile yola çıkan
Çeçenoğlu, Trabzon’un batısındaki iskelelere uğrayarak,
buralarda egemen olan Laçinoğlu, Kelalioğlu, Kuğuoğlu gibi
ayan ve derebeyleri itaat altına aldı. Çeçenoğlu’nun bu tutumu
bölge ağalarını endişelendirdi. Nitekim Çeçenoğlu Hasan Ağa
Trabzon’a gelir gelmez Tonya ayanı Ali Ağa’nın üzerine
yürüdü.47 Ancak Ali Ağa elde edilemedi, akrabalarının da
yardımıyla Of’a kaçtı. (Bu olaylar esnasında Ali Ağa’nın
kullandığı üslerden biri de, Vamenli’nin güneyinde bulunan
Kale Taşı idi ve adı da buradan, yani kale olarak
kullanılmasından gelmektedir.) Çeçenoğlu’nun bu sert tavrı
karşısında bölge ağaları, doğrudan vali Süleyman Paşa’ya
müracaat ederek emrine girdiler ve böylece birkaç yıl Trabzon
civarında huzursuzluk çıkmadı.48

Birinci Tuzcuoğlu Ayaklanması ve Ali Ağa

Ancak bu yıllarda Rize yanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile vali


Süleyman Paşa’nın arası bir türlü düzelemiyordu. Süleyman
Paşa Memiş Ağa’dan iki kez borç almış ve ödemeden üçüncü
defa 250 bin kuruş daha istemişti. Memiş Ağa bu talebi
47
Goloğlu, Trabzon Tarihi s.101 vd
48
a.g.e. s. 103

55
reddetmiş ve alacağından vazgeçtiğini belirtmek için eski
senetleri de yırtarak vali Süleyman Paşa’ya göndermişti. Vali,
Memiş Ağa’nın bu hakaret içeren tavrını İstanbul’a ayaklanma
olarak bildirmiş ve idamına ferman istemiş, ancak hükümet
valinin bu talebini kabul etmemişti.49 Bu durum vali ile Memiş
Ağa’nın ilişkilerinin iyice bozulmasına yol açmıştı. Vali
Süleyman Paşi idam fermanı isteğinde direniyordu. Yapılan
soruşturmada Memiş Ağa’nın bazı derebeylerini koruduğu
sonucuna varıldı. Vali idam fermanı için tekrar yazı yazınca
durum padişaha bildirildi ve padişah; “Vali birkaç defadır bu
şekilde yazıyor. Eğer isteği bir düşmanlığa dayanıyorsa günahı
boynuna “ diyerek ferman verilmesini emretti. Fermanı alan
vali Süleyman Paşa, uygulama görevini Çeçenoğlu Hasan
Ağa’ya verdi. Memiş Ağa, fermandan habersiz Trabzon’a
çağrıldı. Ancak Sürmene’ye geldiğinde, Çeçenoğlu’nun
yanındakilerden birinin haberiyle durumu öğrenince derhal geri
dönerek Rize’ye gitti.

Olayları yakından izleyen bölge ağaları bu durumun kendi


idamlarına da başlangıç olacağı korkusuyla Memiş Ağa’ya
destek verme kararı aldılar. Trabzon’da Kalcıoğlu Osman Ağa,
Abanozoğlu Süleyman Ağa, Tonya’da Hacısalihoğlu Ali Ağa,
Sürmene’li Suiçmezoğlu Hasan Ağa, Bazıoğlu İsmail Ağa,
Çebioğlu Yakup Ağa topladıkları kuvvetlerle Memiş Ağa’ya
katıldılar. Böylece I. Tuzcuoğlu ayaklanması başlamış oldu.50
Yardıma gelen kuvvetlerle hükümet güçlerini dağıtan Memiş

49
a.g.e s. 103
50
a.g.e. s. 103-104

56
Ağa ve taraftarları 26 Temmuz 1816’da Akçaabat ve Tonya’yı
ele geçirdiler. Bir hafta sonra Memiş Ağa, Yomra ayanı
Kasapoğlu İbrahim, Tonya ayanı Hacısalihoğlu Ali Ağa ve
kardeşleri, Abanozoğlu Süleyman, Tirebolu’dan Kelalioğlu
Trabzon’u kuşatarak 18 Ağustos 1816 yılında şehri ellerine
geçirdiler. Teslim olan Çeçenoğlu Hasan Ağa’yı il dışına süren
Memiş Ağa ve taraftarları şehirde yeni bir idare kurdular.
Memiş Ağa bir tür devlet başkanı oldu, Hacısalihoğlu Ali Ağa
Trabzon kalesi muhafızlığına getirildi.51 Trabzon ve civarını
ellerine geçiren ağalar bir yandan da çevrede fetih hareketlerine
girişmiş bulunuyorlardı.

Ancak bu sırada Ünye’ye çıkmış bulunan Çeçenoğlu Hasan


Ağa, devletten sağladığı askeri yardımla Giresun üzerine
yürüdü. Hükümet de, Mehmet Tahir Efendi’yi iki gemi ile
Çeçenoğlu’nun yardımına gönderdi. 26 Ekim 1816’da
Tirebolu’yu da kurtaran Çeçenoğlu Trabzon üzerine yöneldi.
Memiş Ağa ise bu sıralarda fetih hareketlerini sürdürüyordu.
Hacısalihoğlu Ali Ağa Gümüşhane bölgesinin fethedilmesiyle
görevlendirilmişti.

Olayların büyümesi üzerine hükümet vali Süleyman Paşa’yı


bizzat askeri harekatın başına getirerek civardan da yardımda
bulunulmasını emretti. Karadan ve denizden Trabzon üzerine
yürüyen Süleyman Paşa ve hükümet kuvvetleri Kasım 1816
yılında şehri ağaların elinden aldılar. Memiş Ağa Rize’ye kaçtı
ve en yakın yardımcısı olan Hacısalihoğlu Ali Ağa vali
Süleyman Paşa’ya mektup yazarak bağışlanmasını istedi.
51
a.g.e. s.105

57
Kalcıoğlu Osman ve Sürmene ağaları da Memiş Ağa’dan
ayrıldılar. Vali ayrılanları affetti ve hatta ödüllendirdi. Bir
yandan da Memiş Ağa’nın takibine devam edildi. Yalnız kalan
ve Of’a kaçan Memiş Ağa bir yıl kadar direndikten sonra, 27
Ekim 1817 yılında iki ay süren çatışmadan sonra yakalandı. Bu
sırada 100 yaşını aşmış bulunan Memiş Ağa’nın boynu
vurularak İstanbul’a gönderildi ve ayaklanma sona ermiş oldu.52
Bundan sonra vali ayaklanmaya katılan ağaların yerlerini
değiştirmeye başladı. Hacısalihoğlu Ali Ağa Trabzon’a,
Kalcıoğlu Osman Ağa Trabzon’dan Sürmene’ye verildi. Ağalar
yeni yerlerine gitmek istemeyince tekrar bir huzursuzluk çıktı.
Bunun üzerine hükümet valiyi görevden alarak Alaiye Sancak
Beyliği’ne verdi.

Kalcıoğlu, Hacısalihoğlu, Dedeoğlu Ayaklanması

1818 yılında Trabzon valiliğine atanan Abaza Mehmet


Hüsrev Paşa göreve başlamakta yavaş davranınca, otorite
boşluğundan dolayı şehirde yeniden kıpırdanmalar görülmeye
başlandı. Nihayet gelip göreve başlayan yeni vali, önceki
ayaklanmalarda ağalara karşı olan Şatıroğlu Osman Bey’le
yakın dostluk kurdu. Valinin bu davranışı Hacısalihoğlu Ali
Ağa ile Kalcıoğlu Osman Bey’i kuşkulandırdı.53

Sürmene’ye sürülmüş olan Kalcıoğlu, tekrar Trabzon’da


oturmak için validen izin istedi, isteği reddedilince onunla
birlikte Tuzcuoğlu ailesi taraftarları da kıpırdanmaya başladılar.

52
a.g.e. s. 106
53
a.g.e. s. 107

58
Deli Ahmet, Alaybeyoğlu, Gümrükçüoğlu gibi tanınmış öteki
aileleri de kendilerine uydurarak ayaklanma hazırlığına
başladılar. Nihayet Kalcıoğlu Osman Bey Sürmene’de,
Hacısalihoğlu Ali Ağa Vakfıkebir’de, Eynesil ayanı Dedeoğlu
Süleyman Bey Görele’de, Deli Ahmet ve Alaybeyoğlu
Çavuşlu’da ayaklandılar.Vali Hüsrev Paşa topladığı kuvvetlerle
17 Ocak 1819’da karşı saldırıya geçince Hacısalihoğlu Ali Ağa
ve Kalcıoğlu Osman Bey Tonya’ya kaçtılar. Konağı sarılan
Dedeoğlu Süleyman Bey yakalandı. İsyancılara destek veren
Hacıfettahoğlu, Bahadıroğlu, Hacısalihoğlu Pir Ali ve diğerleri
aman dileyerek bağışlanmalarını istediler.54

Vali elebaşıların idamı için İstanbul’dan buyruk istemişse


de, dış tehlike nedeniyle padişah affedilmelerini emretti. 1820
yılında görevden alınan Hüsrev Paşa’nın yerine valiliğe Salih
Paşa getirildi. Salih Paşa ağalar sorununu barış yoluyla
halletmeye çalıştı. Ancak başarılı olamayınca üzerlerine kuvvet
gönderdi. Yine sonuç alamayınca hükümetten askeri yardım
talep etti. Fakat bu sıralarda doğuda İran’la batıda ise Yunan
isyanıyla uğraşan hükümet, valiye gerekli yardımı gönderemedi.
Bu durum ağaların ayaklanmasının yayılmasına yol açtı. Of
yöresinde oturmakta olan Tuzcuoğlu Ahmet Ağa da (boynu
vurularak idam edilen Memiş Ağa’nın oğlu) 1821 yılında
ayaklandı. Böylece II. Tuzcuoğlu ayaklanması başladı.

Hükümet olayları yerinde incelemek üzere Kapıcıbaşı


Mehmet Ağa’ı Trabzon’a gönderdi. Mehmet Ağa halkın ağır
vergilerden bunalarak ağalara destek verdiğini görünce gerekli
54
a.g.e. s. 108

59
düzelmeleri yaptı. Halkı isyancı ağaların peşinden ayırdı ve
hükümete bağlılıklarını sağladı. Valinin de yönetiminin zayıf
olduğuna karar verilerek o da görevden alındı. Böylece
ayaklanma sona erdi.

1822 yılında Trabzon valiliğine Hafız Ali Paşa atandı, ancak


o Trabzon’a gelmeyerek Doğu ordusundaki görevine devam
etti. Yerine şehri mütesellim olarak Şatıroğlu Osman Ağa
yönetti. Trabzon dört yıl kadar mütesellimler elinde kalınca
asayiş yeniden bozuldu.

1825 yılında Çeçenoğlu Hasan Paşa Trabzon valiliğine


getirildi. Çeçenoğlu’nun sert yapısını bilen ağalar boyun eğmek
zorunda kaldılar. Bu sıralarda Of’a sığınmış bulunan
Hacısalihoğlu Ali Ağa valiye başvurarak teslim oldu. Durum
İstanbul’a bildirildi ve Ali Ağa, bir daha isyana kalkışırsa idam
edilmek ve eğer doğrulukla çalışırsa ödüllendirilmek üzere
padişah tarafından affedildi.55 Hacısalihoğlu Ali Ağa bundan
sonra meydana gelen ayaklanmaların hiçbirine katılmadı. 1827
yılında Ali Ağa ve akrabasından önde gelenler hükümet
tarafından Akçaabat’a göç ettirildiler. Ali Ağa ve Genç Osman
Ağa Kalanima’da, Küçük Ali Ağa Sera deresinde, Mehmet Ağa
Kalegra’da, Tufan Ağa Mula ve Sidiksa’da, Pir Ali Ağa Mucura
ve Haçka’da yerleştiler. Buraların yetkili onbaşıları oldular.
Tufan Ağa Anapa Kalesi muhafızlığına tayin edildi. Pir Ali Ağa
ise, 1829 yılında Ruslara karşı gönderildiği Bayburt cephesinde
şehit oldu. Ali Ağa bir vakıf, medrese gibi hayır işleri yapmış

55
a.g.e. s. 109

60
alim ve faziletli bir kişiliğe sahipti.56 Her ne kadar bazı Osmanlı
tarihlerinde asi olarak anılıyor ve hakkında çok şikayet gelen
ayan arasında gösteriliyorsa da, dönemin sosyo-ekonomik
şartları göz ardı edilerek değerlendirme yapılmamalıdır.
Osmanlı yönetim düzeninin zafiyeti, valilerin basiretsiz
yönetimi, bazen kişisel husumetlerini devlet gücüyle halletmeye
girişmeleri ve halkın vergilerden bunalarak isyancı ağaları
desteklediği unutulmamalıdır. Ve tabii ki yeri geldiğinde bu
ağaların düşmana karşı cepheye koştukları da hatırlanmalıdır.

Ek: 1788 yılında Trabzon valiliğine atanan Canikli Battal


Hüseyin Paşa, bu sırada Ruslar tarafından kuşatılmış olan
Anapa kalesine gitmekle görevlendirilmiş bulunmaktaydı.
Trabzon mütesellimine gönderilen bir fermanla da, aşağıda
adları yazılı bölge ayanından, karşılarında gösterilen miktarda
askeri valinin emrine vermeleri emredilmişti. Doğu Karadeniz
Bölgesi’nin bu tarihlerdeki ileri gelenlerini göstermesi
açısından, söz konusu listeyi buraya alıyoruz. Aşağıda
görüleceği gibi, Hacısalihoğlu ailesi, Ali Ağa’dan önce de
Tonya’da etkin durumdaydı. Yani ayan konumundaydı

Trabzon’da Kalcızade Ömer 200 Asker

Trabzon’da Kuğuzade Süleyman 100 Asker

Trabzon’da Abanozoğlu 100 Asker

Tonya’da Hacısalihoğlu 150 Asker

56
a.g.e. s. 112-113 ve ayrıca bkz. M. Lermioğlu, Akçaabat Tarihi s. 88-
90

61
Vakfıkebir’de Bahadıroğlu 150 Asker

Vakfıkebir’de Kölenkoğlu 150 Asker

İskefye’de Sakazade Mehmet 150 Asker

Pulathane’de Hacımusaoğlu 100 Asker

Maçka’da Eyüboğlu Kardeşler 200 Asker

Yomra’da Gümrükçüoğlu Mehmet 150 Asker

Yomra’da Küçükibrahimoğlu Ahmet 150 Asker

Sürmene’de Küçükhacıoğlu 150 Asker

Of’ta Garaçoğlu 200 Asker

Of’ta Canoğlu 150 Asker

Of’ta Sarıalioğlu 200 Asker

Rize’de Tuzcuoğlu 100 Asker

Rize’de Ekşioğlu 200 Asker

Rize’de Biroğlu 100 Asker

Rize’de Yanbeyoğlu 150 Asker

Rize’de Meto Mehmet 150 Asker

Pazar’da Balta Hacı İsmail 150 Asker

Hemşin’de Sıçan Hacı Hüseyin 100 Asker

Fındıklı’da Mehmet Bey 100 Asker

62
Hopa’da Mamoli Mustafa 200 Asker

63
-VII-

SALNAMELERDE TONYA

Salnameler veya yıllıklar Osmanlı döneminde ilk kez


Tanzimat’tan sonra 1847 yılında çıkarılmaya başlanmıştır.
Önceleri yılda bir kez hükümet merkezinde çıkartılan devlet
yıllığı, 1869 yılından itibaren ülkenin belli başlı vilayetlerinde
de çıkartılmaya başlanmıştır. İlk vilayet yıllıkları 1869/70
yılında Trabzon, Diyarbakır, Hüdavendigar, Konya, Kastamonu
gibi vilayet merkezlerinde çıkartılmış, ardından diğer
vilayetlerde de bu uygulamaya geçilmiştir.57 Bu yıllıklar, ait
oldukları şehrin idaresi, ekonomik yapısı, eğitim-öğretim, tarih
ve coğrafyasına ilişkin bilgileri içermekteydiler.

Trabzon’a ait ilk yıllık 1286 (1869) tarihli Trabzon vilayeti


salnamesi olup, bu salnamede Tonya, bizzat mutasarrıflıktan
(Trabzon’dan) idare olunan nahiyeler arasında Vakfıkebir’le
birlikte yer almaktadır. Maa Tonya Vakfıkebir (ikisi birlikte)
nahiye müdürü olarak Ali Haydar Efendi kaydedilmiştir. Bu
yıllıkta ilçemizle ilgili ayrıntılı bilgi yer almaz.

1870 tarihli ikinci salnamede, Tonya hakkında biraz daha


geniş bilgiler bulunmaktadır. Yine Vakfıkebir’le birlikte
Tonya’nın merkez liva mutasarrıflığından idare edildiği
görülmektedir. Nahiye müdürü olarak Halim Ağa (hem Tonya
hem de Vakfıkebir’in) görünmekte, sermayesi 64930 guruş

57
Prof. Dr. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin
Sosyal ve Ekonomik Yapıları, TTK Ank. 1991 s. 293

64
olarak kaydedilmiş ve Tonya ile Vakfıkebir’de gayri müslim
olmadığı, toplam nüfusun 15701 olduğu belirtilmiştir.58 1871,
1872 ve 1873 tarihli salnamelerde önemli bir değişiklik
olmadığı, ancak 1873 yılında Vakfıkebir’in kaza yapıldığı
bilgisiyle karşılaşıyoruz. Tonya hakkında daha ayrıntılı bilgileri
1876 tarihli 8. salnamede bulmaktayız. Bu salnamede
Vakfıkebir kazasına bağlı karyeler (köyler) arasında Tonya
karyesi ile karşılaşıyoruz. Bu Tonya karyesi bugünkü ilçe
merkezini karşılamaktadır. Ayrıca, Vamenli, Ortamahalle,
Ağırköy, Melikşe, Kumyatak, Menganabo, Mesopliya,
Karaağaç, Karşular, Anabedama da Vakfıkebir’e bağlı
köyler arasında yer almaktadır.59 Bu salnamede, Vakfıkebir
kazasına bağlı toplam 40 köy yer almaktadır. Tonya ve yukarıda
adları geçen 10 köy ilçemizle ilgili görünmektedir. Bazen
köyler bölünmekte, bazen de başka yerlere bağlanabilmekte
olduğundan ayrıntıya girmiyoruz. Mesela Fol burada yer
almamaktadır. Bir de Mankana ve Mankaniye adlı köylerin,
Manganabo’nun mahallelerinden oluşturulduğunu tahmin
ediyoruz.

Bu tarihte Tonya merkez karyesinde, 18 hane


gözükmektedir. Nüfus belirtilmemiş, 10 inek, bir koyun
yazılmış, aşar ve vergi miktarları belirtilmekle yetinilmiştir.
Buradan da anlaşılıyor ki bu yeni düzenlemede bugünkü ilçe

58
Trabzon Vilayeti Salnamesi Cilt II, s. 77, 183

59
Trabzon Vilayet Salnamesi Cilt 8. s. 146-147, yeni sayfa 303, 305

65
merkezi (çarşı civarları) bir köy olarak belirlenmiştir. Bundan
sonraki sayfada başta Vamenli olmak üzere diğer karyeler
(köyler) bulunmaktadır.

Vamenli karyesinde; 157 hanede 372 nüfus, 30 inek, 2 öküz,


5 at, 224 keçi, 26 koyun ve bunların aşar ile vergi miktarları
kaydedilmiştir. Ortamahalle karyesinde ise; 88 hanede 229
nüfus, 20 inek, 2 öküz, 5 at, 87 koyun, 87 keçi ve yine aşar ile
vergi miktarları görünmektedir. Ağırköy karyesinde; 190
hanede 452 nüfus, 50 inek, 3 öküz ile 6 at yanında 133 keçi ve 6
tane de koyun kaydedilmiş ve bunların da aşar ile vergileri
belirtilmiştir. Arkadan gelen Melikşe karyesinde ise; 59 hanede
141 nüfus olup burada da 20 inek ile 3 at ve aşar ile vergiler
yazılmıştır. Melikşe’den sora yazılan Menganopo veya
Manganabo karyesinde de; 41 hane 103 nüfus, 15 inek 2 at ve
125 keçi olduğu görünmektedir. Yine burada da aşar ile vergiler
belirtilmiştir.

Bundan sonra ise,1583 tahririnde de aynı adla yer alan


Kumyatak karyesi bulunmaktadır. Hane sayısındaki fazlalık
burada civar köylerin sonradan oluşturulduğunu göstermektedir.
Toplam 368 hanede 907 nüfusla Kumyatak en kalabalık karye
konumundadır. 100 inek, 5 öküz, 15 at ile 11 keçi ve 36 koyun
kaydedilmiş ve yine aşar ile vergi miktarları belirtilmiştir.
Devamında yer alan Mesopliya karyesinde de; 156 hanede 518
nüfus olduğu görünüyor ki burada hane sayısına göre nüfusun
fazlalığı dikkat çekiyor. Ayrıca 70 inek, 5 at, 78 keçi, koyun
bulunduğu ve bunların aşar ile vergilerinin yazılmış olduğu
görünüyor.

66
1583 tahririnde yine aynı adla yazılmış olan Karaağaç
karyesinde de Kumyatak benzeri bir durumun olduğu
anlaşılıyor. Yani burada da civarların tümü Karaağaç karyesine
bağlı olmalı ki 225 hanede 648 nüfus olduğu görülmektedir.
Yine 130 inek, 10 at, 81 keçi, 95 koyunla aşar ve vergi
miktarları bulunmaktadır. Bundan sonra gelen Karşular
karyesinde de; 125 hanede 307 nüfus olduğu, 130 inek, 10 at,
81 keçi ve 95 koyun bulunduğu, ayrıca aşar ile vergi
miktarlarının yazıldığı görünmektedir. En küçük köy olarak
görünen Anabedama karyesinde ise; 12 hanede 37 nüfus ile 5
inek, 1 at, 67 keçi bulunduğu yazılmış bulunmakta ve aşar ile
vergi miktarları yer almaktadır.

Böylece Tonya ve civar köylerde bu tarihlerde toplam 1439


hane bulunduğu, bu köylerdeki nüfusun 3714 olduğu ve buna
belirtilmeyen Tonya merkez karyedeki 18 hanenin tahminen 40-
50 nüfusunu da eklersek ortalama 3750 civarında bir nüfus
olduğu anlaşılmaktadır.

1876 tarihli salnamede Vakfıkebir kazasına bağlı olarak


gösterilen ve içlerinde Tonya ile köylerinin de yer aldığı toplam
40 köyde hiçbir gayri müslim yaşamadığı görünmektedir.
Ancak bu köylerle ilgili tüm bilgiler verildikten sonra en alt
bölümde millet-i Ermeniyan olarak kaydedilen 8 hanede 17
nüfus gösterilmektedir. Bedel-i askeriye ödedikleri belirtilen bu
nüfusun Vakfıkebir merkezde bulunuyor olabileceklerini
tahmin ediyoruz.

67
1881 tarihli 12. Trabzon Vilayeti Salnamesinde Tonya’nın
tekrar nahiye yapıldığını ve yine Trabzon merkezden idare
edildiğini görüyoruz. Yani Vakfıkebir kazasından ayrılarak
yeniden nahiye konumuna getirilmiştir.

1881 tarihli bu salnamede Tonya:

Merkeze mülhak Tonya nahiyesi

Müdür:Veliyüddin Efendi

Naib Vekili:Mehmet Nazif Efendi

Katip:Celal Efendi

Vukuat Katibi: Ahmet Efendi

Tapu Katibi: Musa Efendi

Sertahsildar: Mehmet Efendi

Vekilleri:

Kepemalioğlu Ali Ağa

Hasan Ağa

Feyzioğlu Mustafa Efendi

Sermayesi: 42230 guruş olarak görünmektedir. Yine bu


salnamenin ileriki sayfalarında Tonya’da; 1 çeşme, 19 cami ve
mescit, 20 değirmen, 5 dükkan ve mağaza, 200 furun, 100 dam
ve ahır, 500 sergen, 9 dink, 19 mezaristan-ı İslam, 3 medrese,

68
21867 dönüm arazi ve 1507 hane bulunduğu görülmektedir.60
Buraya kadar salnamelerden örneklerle Tonya’nın 19. yüzyılın
sonlarındaki durumuna yüzeysel de olsa ışık tutmaya çalıştık.
Bu konuyu kapatmadan önce daha sonraki yıllara ait, 1321/
1903 tarihli henüz yayımlanmamış olan salnamede Tonya ve
Tonya’lılar hakkında yazılanları aktaralım Her hangi bir yorum
katmaksızın çevirdiğimiz bu metnin yalnızca dilini günümüzde
anlaşılır hale getirmekle yetiniyoruz.

Tonya nahiyesi:

Tonya nahiyesi merkez vilayete tabi dağlık bir yer olup,


hayvan yetiştirmeye uygun yaylaları vardır. Halkının büyük
çoğunluğu basit ziraat ile geçimlerini sağlarlar. İçlerinde
demircilik, taşçılık, dülgerlik (yapı ustalığı) ve katırcılık
yapanlar da bulunur. Silah çekmekte ve özellikle kurşun
atmakta ve cesarette ve çeviklikte şöhretleri yayılmıştır.
Arazinin ziraata elverişli kısımlarının az oluşu nahiye halkından
bir çok kimselerin; Çarşamba, Terme ile Ereğli taraflarına
gitmelerine neden olmaktadır.Giyim tarzları bazı çevre halkında
da olduğu gibi yünden üretilen şalvar ve başlık ile mintandır.
Merkez nahiye olan karyede (Tonya merkezde, çarşı civarında)
bir hükümet konağı ile civarında gösterişsiz bir cami ve yeni
yapılan bir ilk mektep (mekteb-i iptidai) 2 dükkan ile bir furun
(aynen böyle yazılmakta) 10 ev ve nahiyeye tabi olan 20 köyde
ise; 15 cami, 5 medrese, 19 ilk mektep, 2455 ev, 5 dükkan, 2
kahvehane, 22 furun ile 39 su değirmeni vardır.

60
1881 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi, s. 60, 138-147, 160-161

69
Yaz mevsiminde halkın çoğunluğu “Kadiralağı” yaylasına
çıkarlar. Nahiyenin başlıca mahsulatı mısır ile fasulyedir.Bazı
köylerde kendir de yetiştirilir. Buğday ve arpa hasılatı önemsiz
bir derecededir. “Desdar” olarak anılan kilim benzeri dokumalar
nahiyede sarf edilmektedir. Nahiyenin hayvansal mahsulü
tereyağı, bal, bal mumu ve yumurta ile yalnız ihtiyaca
yetebilecek kadar üretilen peynirden ibarettir.61

61
1321/1903 Trabzon Vilayet Salnamesi s. 236-237

70
71
-VIII-

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE TRABZON’UN İŞGALİ

Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla


sonuçlanan son büyük savaş olan 1. Dünya savaşında, Osmanlı
bir çok cephede birden savaşmak zorunda kalmıştı. Bu
cephelerin en önemlilerinden biri de doğudaki Kafkas Cephesi
veya Doğu Cephesi olarak bilinen cepheydi. Osmanlı bayrağı
taşıyan iki Alman gemisinin Karadeniz’e açılarak 29 Ekim
1914’de Rus limanlarını bombalaması ve ardından Rusya’nın 2
Kasım 1914’de Doğu Cephesine saldırması ve Trabzon’u
bombalamasıyla savaş fiilen başlamıştı. Bu şekilde başlayan
savaş sonunda Ruslar Erzurum, Muş, Bitlis, Erzincan, Bayburt,
Rize ve nihayet Trabzon’u ellerine geçirmişlerdi. Olumsuz hava
şartlarında yapılan Sarıkamış Harekatı faciayla sonuçlanmış ve
Doğu cephesinin çökmesine neden olmuştu.

1914 yılı sonlarında başlayan ve bir bucuk yıl kadar devam


eden çatışmalarda Rus ilerleyişi durdurulamamış, Rize’nin
teslim olmasıyla düşman Trabzon sınırlarına dayanmıştı. Of
çevresinde şiddetli direnişle karşılaşan Rus kuvvetleri bu
direnişi de kırarak, 18 Nisan 1916 yılında Trabzon’a
girmişlerdi. Trabzon valisi Cemal Azmi Bey şehrin yönetimini
Rum patriği Hrisontos’a bırakarak Ordu’ya gitmişti.
Trabzon’un ardından Akçaabat işgal edilmiş, Temmuz 1916’da
ise Gümüşhane, Bayburt ve Erzincan da Rusların eline geçmişti.
Şehir ve kasabaları işgal eden Ruslara karşı köylerde ve
dağlarda direniş sürdürülmeye çalışılmaktaydı.

72
Bu savaş esnasında Doğu cephesini 3. Ordu savunmaktaydı.
Bunun yanında dönemin istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı
Mahsusa’nın organize ettiği gönüllü birlikler ve çeteler de
önemli bir güç konumundaydı. 60 bin civarında kayıp veren 3.
Ordu’dan geriye kalanlarla sivillerden oluşturulan gruplar
dağlık kesimler de direniş hatları oluşturarak düşman
ilerleyişini durdurmaya çalışıyorlardı.

Direniş Hareketleri ve Karadağ Çarpışmaları

Trabzon ve Akçaabat’ın işgali üzerine dağlara çekilen Türk


kuvvetleri,buralarda direniş hatları oluşturarak, özellikle
Karadağ civarındaki Soğuksu, Eşekmeydanı ile Beypınarı ve
Karaabdal yaylalarında yaklaşık üç ay kadar direnmişlerdi.
Teşkilat-ı Mahsusa yönetiminde bir tür gerilla savaşı yürüten bu
kuvvetler içerisin de Vakfıkebir, Tonya, Sediksa ve Mula
köyünden olan siviller önemli başarılar sağlamışlar, Ruslara
yapılan baskınlarda bazı ağır silahları ellerine geçirmişlerdi.
Akçaabat Tarihi’nin yazarı Muzaffer Lermioğlu’n verdiği
bilgilere göre bu direnişlerde; Vakfıkebir’den Kopluoğlu Ahmet
Çavuş, Hacıfettahoğlu Halim Ağa, Garbetoğlu Ahmet Çavuş,
Hekimoğlu Mustafa Ağa, Tonya’dan Lermioğlu Halim ve Keleş
Ağalar, Tekaüdün Salih Ağa, Mollabektaşoğlu Porosot Mehmet
Çavuş, Bozahmetoğlu Mustafa Çavuş, Kalyoncuoğlu Kerim
Çavuş ve Hacısalihoğlu Pirağa gibi kişiler bulunmaktaydı.
Ayrıca Mula köylü Çakal Mustafa, Katahor’dan, Bizoğlu Salih,
Öksüzoğlu Faik, Köroğlu Cafer, Maçkalı Çolakoğlu Ali gibi ve
şüphesiz adları zikredilmeyen başka kahraman kişiler de
bulunmaktaydı. Özellikle Tonya çeteleri İpsil ve Mucura

73
köylerindeki Rus karakollarına yapılan baskınlarda büyük
başarılar kazanmışlardı. Karadağ, Beypınarı ve Karaabdal
civarlarında sürdürülen bu direniş, Bayburt’un düşmesi ve
cephenin daha batıya kaydırılması üzerine 1916 sonlarında
durdurulmuştur.

Tonya Rus İşgalinde (16 Temmuz 1816-17 Şubat 1918)

Bundan sonra Tonya da Rus kuvvetlerinin işgaline uğramış


ve dağlardaki direnişte verdikleri kayıpların intikamını almak
isteyen düşman kuvvetleri sivil halkı hedef almıştır. Orman ve
dağlara kaçanlar kendilerini kurtarırken, kaçamayanlar
öldürülmekten kurtulamamıştır. Bu tür sivil katliamlarını daha
Rus kuvvetleri yanındaki Ermeni çetecilerin yaptıkları konuyla
ilgili kaynaklarda yer almaktadır. O günleri bizzat yaşayan
Muzaffer Lermioğlu Akçaabat Tarihi’de bu olayları ayrıntılı bir
şekilde anlatmaktadır. Karaağaç ve Biçinlik arasında göç
halinde bulunan Trabzon ve Akçaabat’lı muhacirlere karşı
yapılan katliamda 300’den fazla sivil, kadın ve çocuk
katledilmiştir. Yine böyle bir katliam Karşular mahallesinde
gerçekleştirilmiştir.Tonya’nın işgali döneminde muhacir
çıkanlar batı taraflarına, Ordu ve Samsun’a gitmişler, kalanlarsa
Rus egemenliği altında zor şartlarda yaşamaya çalışmaktaydılar.
Bir kısım Tonya halkıysa batıya doğru kaçarken Harşit
deresinde önleri düşman tarafından geri döndürülmüşlerdir.
Ruslardan cesaret ve destek alan Ermeni ve Rum çeteleri de
sivil halka karşı saldırılarda bulunmaya devam etmekteydi.62
1916’da başlayan Rus işgali yaklaşık bir bucuk yıl devam etmiş
62
Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi İst. 1949 s. 242-250

74
bu sırada Türk kuvvetleri Harşit çayını biraz batısına çekilmiş
bulunuyordu. 1917 yılında Rusya’da başlayan kargaşalık
nedeniyle Ruslar herhangi bir saldırıda bulunmamış her iki taraf
da konumlarını muhafaza etmişler, yani Ruslar Harşit’i
geçmemişlerdi.63

İşgalin Sonu ve Tonya’nın Kurtuluşu (17 Şubat 1918)

Nihayet Rusya’daki karışıklıklar sonunda 1917 Ekim


Devrimi ile sonuçlanmış ve Aralık 1917’de Ruslar, Osmanlı
Devleti ile Erzincan Mütarekesini imzalamışlardı. Ruslar bu
antlaşma ile Doğu Anadolu’yu boşaltmayı kabul etmişlerdi.
Ancak Ermeniler antlaşmayı tanımayıp saldırılara devam ettiler.
3.Ordu komutanı Vehip Paşa Rus komutanlara yazılı müracaatta
bulunmasına rağmen bir sonuç alınamadı.64 Bunun üzerine
Enver Paşa VehipPaşa’ya askeri harekat emri verdi ve Erzincan
mütarekesinin tanınmadığı ilan edildi. 12 Şubat 1918’de Vehip
Paşa komutasındaki 3. Ordu Albay Hamdi Bey komutasındaki
37. Tümen ve Giresun’daki 123. takviye edilerek Trabzon
üzerine yürüdü. Bölgedeki çeteleri temizleyerek ilerleyen
birlikler, 15 Şubatta Vakfıkebir, 17 Şubatta Akçaabat ve
Tonya’yı ve 24 Şubatta da Trabzon’u işgalden kurtardılar.
Böylece bir yıl yedi ay kadar düşman işgalinde kalan Tonya, 17
Şubat 1918’de düşman işgalinden kurtarıldı.

63
Birinci Dünya Harbinde Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekatı, Cilt II.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı yayınları Ank. 1993
64
Aktes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya TTK Ank. s. 469

75
-IX-

ANDREADİS’İN KİTAPLARI VESİLESİYLE…

Yorgo Andreadis, 1936 yılında Selanik’te doğmuştur.


Babası Kyriakos Andreadis, Pontus Ulusal Meclisi üyesi olup,
Batum’dan Yunanistan’a göç etmiştir. Kendi ifadelerinde
Anadolu’dan 1880 yılında Batum’a göçtüklerini söylemektedir.
Özellikle Doğu Karadeniz bölgesini konu edinen kitaplar yazan
Andreadis’in bazı eserleri Türkçe’ye de çevrilmiştir. Tüm
kitaplarında aynı ortak temayı işleyen yazarın burada özellikle
Tonya’lıları yakından ilgilendiren iki kitabını değerlendireceğiz.
Bunlar; “Neden Kardeşim Hüsnü” ve “Gizli Din Taşıyanlar”
adlı kitaplardır.65 Ancak şunu peşinen ifade edelim ki, biz
burada özellikle tarihle ilgili tezleri değerlendireceğimizden bu
kitaplarda yer alan diğer konulara girmeyeceğiz. Yazarın
kitapları, bilimsel/akademik bir nitelikte olmaktan çok sözlü
rivayetlere dayanmaktadır. Zaten yazar da ileri sürdüğü
tezlerinin, ailesinin yaşlı fertlerinden dinlediği hikayelere
dayandığını saklamıyor.66 Her ne kadar sözlü tarih denebilecek
bir yöntem varsa da, söylence ve rivayetlerle tarihi olguları ve
olayları analiz etmek, başka verilerle desteklenmedikçe yanıltıcı
sonuçlardan kurtulamaz. Bir veya birkaç kişinin hayat
hikayesinden hareket ederek genel sonuçlara ulaşmak mümkün

65
Yorgo Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü Belge Yay. İst. 1995 ve
Gizli Din Taşıyanlar Belge Yay. İst. 1997
66
Yorgo Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü, İst. 1995 s. 9-10

76
değildir. Bir belge, bilimsel bir ölçüt olmadan, bir kaynağa
dayanmadan rivayetlerle olsa olsa hikaye veya roman
yazılabilir. Yorgo Andreadis’in yazdığı kitaplar da bu
niteliktedir.Buna rağmen yazarın eserlerini ele almamızın
nedeni, bazı tarihi tezler içermesi ve kimi yerli yazarların da
benzer tezleri öne sürmeleridir.

Şimdi söz konusu tezleri özetleyelim:

a-Karadeniz’in tümü gibi Tonyalıların da Hristiyan/Rum


olduğu ve 1650’den sonra Müslüman oldukları67

b- Bu din değiştirmenin baskı ve zorlamayla gerçekleştiği ve


Tonyalıların fanatik Müslümanlar oldukları

c-Bölge genelinde bu şekilde Müslüman olanların daha


sonra Hıristiyanlığa döndükleri ama Tonyalıların dönmediği

ç-Tonyalıların Hristiyan köylerine büyük zulümler yaptıkları

d-Horon ve kemençeyi bölgeden soyutlamak

e-Tonyalılarla Ofluların birbirilerine düşman oldukları68


Yazarın tezlerini bu şekilde özetledikten sonra, bunları genel bir
bütünlük içinde değerlendirmeye çalışacağız.

67
Y. Andreadis a.g.e. s. 88-89 ve Gizli Din Taşıyanlar s. 82-84

68
a.g.e. s. 130 vd.

77
Her şeyden önce şunu belirtelim ki Doğu Karadeniz ve
Trabzon çevresinde Müslüman Türklerden önce Hıristiyanların
yaşadıkları bir gerçektir ve bunu kimse inkar etmemektedir.
Daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi bölge genelinde bir
çok etnik topluluk yaşamaktaydı. Yunanlı kolonicilerden önce
yaşayanlar olduğu gibi sonradan gelenler de olmuş ve bölge
birçok kez istilalara uğramıştır. Bölgeye ilk çağlarda verilen
Pontos adının ve bu adın sonradan kazandığı anlamın da
farlılıklar taşıdığı bilinmektedir.Bunun yanında Araplar
tarafından Romalı anlamında kullanılan ve oradan dilimize
geçen Rum kavramı da Yunanlı veya Helen anlamlarında bir
kavram değildir. Daha çok bir coğrafyayı ifade eden bu kavram
zamanla Anadolu’daki Ortodoks Hıristiyanları anlatmak için
kullanılmaya başlanmıştır. Stefanos Yerasimos bu konuda
şunları söylemektedir: “Pontus bölgesi kabaca Osmanlıların,
Gümüşhane, Lazistan, Samsun (yada Canik) sancaklarını
kapsayan Trabzon vilayetini içine almaktadır. Cizye (gayri
müslimlerin ödediği vergi) kayıtlarına göre bu bölge 16.
yüzyıldan beri Anadolu’daki Hıristiyanların en kalabalık
oldukları yerdi. Bunların büyük bölümü Ortodoks Hıristiyan
idiler. Yani Ermeni değildiler. Ama o dönemde Ortodoksların
Yunanlı olduklarını söylemek güçtü. Çünkü bunların esas
olarak 4.yüzyıldan itibaren Gürcülerin Hıristiyanlaştırılan iki
ana grubu olan Tzanlar ile Lazların soylarından geldikleri,
genellikle Rumca konuşmakla birlikte yerel bir diyalekt
kullandıkları ve kendilerine özgü pek çok adetlerinin bulunduğu
bilinmekteydi”69
69
Stefanos Yerasimos Pontus Meselei, Toplu ve Bilim Güz 1988

78
Yerasimos’un burada değindiği Hıristiyanlaştırılan Tzanlar
ve Lazların kim oldukları ayrıca tartışılabilecek bir konudur.
Kaldı ki bölgede Hıristiyanlaşan topluluklar yalnız bunlardan
ibaret değildir. Bu konularla ilgili açıklamaları diğer bölümlerde
yapmış olduğumuzdan ve bölgede konuşulan Rumca’ya ayrıca
değineceğimizden, Andreadis’in Tonya ile ilgili diğer tezlerine
geçelim. Yazar Tonyalıların 1650’den sonra Müslüman
olduklarını ileri sürerken her hangi bir dayanak göstermiyor.
İncelediğimiz Tahrir defterlerinde Tonya’nın 1583 yılında %90
civarında Müslüman olduğunu göstermiştik. Tonya’ya
muhtemelen toplu bir Müslüman nüfus iskan edildiği
anlaşılmaktadır. Yani öyle bir anda zorlamayla din değiştirme,
dönemin idari-dini- ve siyasi şartlarına uymamaktadır.
Osmanlıların bir bölgeyi fethettiklerinde oraya Müslüman nüfus
iskan ettikleri, Hıristiyan nüfusun yerini değiştirdikleri ve bunu
kayıtlara geçirdikleri bilinmektedir. Bu durum Trabzon çevresi
için de geçerlidir ve bu konuda Osmanlı arşivlerinde yeterince
belge bulunmaktadır. Ama bir topluluğun veya bir bölge
halkının bir anda din değiştirmeye zorlandığı görülmemiştir.
Eğer böyle bir zorlama olsaydı, Anadolu’da 1000 yıl kadar Türk
egemenliğinde yaşayan onca Hıristiyanın, örneğin Ermenilerin
Müslümanlaşmış olmaları gerekmez miydi? Sonra Tonyalıların
fanatik Müslüman oldukları, tekrar Hıristiyanlığa dönmedikleri,
Hıristiyan köylerine büyük zulümler yaptıkları gibi iddiaların da
hiçbir dayanağı yoktur. Tonyanın neresinde fanatik
Müslümanlık var? Oflularla Tonyalılar neden birbirilerine
düşman olsunlar? Birbirilerine düşman olmaları coğrafi olarak

79
da imkansız. Of Trabzon’un en doğusu, Tonya ise batısında yer
almaktadır.

Horon ve kemençeyi Yunan kökenli saymak yine duygusal


bir yaklaşımın sonucudur. İlgili bölümde ayrıca
değindiğimizden burada şunu söylemekle yetinelim: Horon ve
kemence yazarın da bilebileceği gibi mübadeleyle Yunanistan’a
giden Karadeniz Rumları tarafından oraya taşınmıştır ve onlar
arasında yaygındır. Asırlarca bir arada yaşayan toplumların
birbirinden etkilenmeleri doğaldır ve hatta kaçınılmazdır. Aynı
coğrafyada yüzyıllarca bir arada yaşayan toplumların
birbirilerinin müziğinden, dilinden, kültüründen etkilenmeleri,
arada benzerlikler oluşması tarihte yaşanan olgulardandır.
Günümüz Yunanlılarıyla yemeklerimiz arasındaki benzerlikler
bile bunun bir göstergesidir. Ama bütün bunlar horonun ve
kemençenin Karadeniz’e ait olduğu gerçeğini değiştirmeye
yetmemektedir. Ayrıca mübadeleyle Yunanistan’a gönderilen
Anadolu Hıristiyanlarının tümünün Rum olmadığı, en azından
Karamanlılar örneğinden de anlaşılmaktadır. Bunlardan
bazılarının yakın zamanlara kadar kendi aralarında Türkçe
konuştukları, ancak yeni neslin Yunanca’yı öğrenebildiği de
bilinen bir gerçektir.

Bunları söylerken, komşumuz olan, aynı ittifak içerisinde


yer aldığımız ve yarın aynı birlik (AB) içinde yer alacağımız
Yunanistan’a ve Yunan halkına karşı bir husumet
beslemediğimiz bilinmelidir.Tarihteki bazı olayları karıştırmak
ve bunlardan düşmanlıklar üretmenin kimseye yararı olmamış
ve bundan sonra da olmayacaktır.

80
Başka bir ülkede yazılan kitaplarda Tonya’dan bahsedilmesi
ilçemizin tanınması, tanıtılması açısından sevindiricidir. Ama
bazı yanlış anlamalara yol açacak bilgilerin düzeltilmesi
kaydıyla. Örneğin, Tonya’nın sanki tümünde Rumca
konuşulduğu gibi bir izlenim doğmaktadır ki bu doğru değildir.
Bir zamanlar bu bölgede yaşayan insanların torunlarının gezi
amacıyla ziyaretlerde bulunmalarında ve karşılıklı iyi dostluk
ilişkileri kurulmasında korkulacak bir durum yoktur.Yeter ki
bazı hassasiyetlere saygı gösterilsin ve bu saygı karşılıklı
olabilsin.

81
-X-

KEMENÇE VE HORON

Tüm Doğu Karadeniz’de olduğu gibi, Tonya’da da en başta


gelen çalgı aleti olan kemençenin, tarihi kökenleri ve özellikleri
de bu vesileyle kısaca değinelim.

Kemençe adı Farsça küçük keman anlamındaki “keman-


çe”den gelmektedir. Genel anlamda bir çok Türk yaylı
çalgısının adı olmakla beraber, özelde Türkmen kemençesi,
Karadeniz kemençesi ve Türk müziğinde kullanılan klasik
kemençenin ortak adıdır. Ancak günümüzde en meşhur olanı
Doğu Karadeniz’e has olan Karadeniz kemençesidir. Hatta
kemençe denilince akla öncelikle Karadeniz gelmektedir. Bu
yönüyle kemençe ile Karadeniz arasında ayrılmaz bir birliktelik
söz konusudur.

Günümüzde Balkanlarda, Kuzeybatı Anadolu’da, Ortaçağda


Batı Avrupa’da ve Orta Asya’da kemençe benzeri çalgıların
varolması kökeni konusunda kesin bir yargıya varmayı
güçleştirmekle beraber Orta Asya kökenli bir çalgı olduğu ileri
sürülmektedir. Eski Türk yaylı çalgıları ok-luğ/ ık-lığ, kopuz
yada okça kopuz (yaylı kopuz) olarak adlandırılmaktaydı.
Türklerin İran coğrafyasıyla ilişkilerinden sonra kemençe
adının, ıklığ ya da kopuz kelimelerinin yerine kullanılmaya
başlandığı tahmin edilmektedir. Asya’da geniş bir coğrafyaya
yayılmış bulunan kemençelerin ortak özellikleri; hayvan tırnağı,
kabak veya ahşap bir tekne ile uzunca bir saptan oluşmalarıdır.

82
Genellikle deri göğüslü olan bu kemençelerin telleri bağırsak
veya at kuyruğundandır. Tel sayısı 1, 2 veya 3’tür. Günümüzde
Asya Türklerinin kemençelerinde madeni tel de
kullanılmaktadır.

Konuyla ilgili kaynaklara göre geçmişi ve gelişimi bu


şekilde olan kemençe (Karadeniz kemençesi) günümüz
Tonya’sının en önemli çalgı aleti olma özelliğini korumaktadır.
Artık fazla kullanılmayan davul ve kavalı saymazsak tek çalgı
aletidir diyebiliriz. Doğu Karadeniz’de olduğu gibi Tonya’da da
kullanılan kemençe, ahşap bir gövde, üç madeni tel ve at
kuyruğundan yapılan bir yaydan oluşmaktadır. Bölge genelinde
yaygın olan Çepni yerleşimlerinde de (Şalpazarı, Görele,
Tirebolu gibi) ustalıkla kullanılıyor olması ve Asya’daki gibi at
kuyruğundan yay kullanılması, kemençenin Türkler tarafından
bölgeye getirilmiş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Kökeni ne olursa olsun kemençenin, bölgesel bir özellik
kazandığı ve yerel Karadeniz kültürünün ayrılmaz parçası
haline geldiği görülmektedir.

Kemençenin yanında değinilmesi gereken bir konu da


Tonya’da tek halk oyunu olan horondur. Türkçe sözlük ve
ansiklopedilerde horon kelimesinin Yunanca bir kelimeden
türediği yer almaktadır. Ancak bu kelimenin bir halk oyununa
neden ad olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Günümüzde Tonya, Vakfıkebir, Akçaabat, Maçka,


Şalpazarı, Of, Trabzon ve Rize çevresinde oynanan horonlara
kemençe eşlik etmektedir. İç kesimlerde davul zurna ile de

83
oynanmaktadır. Artvin Hemşin ve Gümüşhane çevresinde ise
tulum eşliğinde horon oynanmaktadır. Hasan Kalyoncu’nun ve
araştırmacıların verdiği bilgilere göre, horonun asıl çalgısı
davul zurna iken yakın geçmişlerde kemençe bu çalgıların
yerini almıştır.70 Bölge genelinde oynanan horonlar arasında
kimi farklılıklar olduğu gibi, kemençe ile oynanan horonlarda
da farklılıklar bulunmaktadır. Kemençe ile oynanan horonlarda
ritim çalgısı kullanılmaz, bunun yerine ayaklar yere sertçe
vurularak ritim sağlanır.

Bir çok türleri bulunan horonun kaynağı konusunda en başta


coğrafyanın etkili olduğu kabul edilmektedir. Horonun
özelliğini oluşturan tüm vücudu titretme, silkinme, giderek
hızlanıp durulma figürleri nedeniyle denizi yada denizden
tutulmuş balığın çırpınışlarını simgelediği öne sürülmektedir.
Yöre insanının hayatında önemli yeri olan deniz ve balığın bu
oyunun oluşumunda etkili olduğu, bir çok araştırmacı
tarafından kabul edilen bir görüştür. Yine horon oyunlarındaki
erkek kıyafetlerinin 16. ve 17. yüzyılların korsan ve eşkıya
kıyafetleriyle benzerlikler gösterdiğini söyleyenler de
bulunmaktadır.

Bölge genelinde geniş bir coğrafyaya yayılan horon oyununu


belli bir kültüre, tek bir kökene indirgemenin mümkün olmadığı
ortadadır. Bunun yanında bölge coğrafyasının, toplumsal
yaşamının, eski geleneklerin ve farklı kültürlerin sentezinin
tümünün birden horonun oluşumunda rol oynadığını
görülmektedir. Horon da kemençe gibi yerelleşmiş ve tarihi
70
Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya 1989 s. 80

84
süreç içerisinde Karadeniz kültürünün önemli bir öğesi haline
gelmiştir.

85
-XI-

TARİHİ YÖNDEN TONYA’DA DİL VE ŞİVE


ÖZELLİKLERİ

Tonya’da konuşulan Türkçe bazı küçük farklılıklarla birlikte


genel Karadeniz şivesinin karakteristik özelliklerini
taşımaktadır. Bu şivenin temel özelliklerinden olan; sert ve
yumuşak kimi ünsüzlerin karışması, bazı ünlülerin yer
değiştirmesi gibi özellikler Tonya şivesinde de bulunmaktadır.
Bununla birlikte ilçedeki şive bir bütünlük göstermemekte,
Tonya’nın bazı mahalle ve köyleri arasında da bir takım
söyleyiş farkları göze çarpmaktadır. Örneğin, Çayıriçi ve
Kalınçam köyleri daha ince bir şive ile konuşmaktadırlar. Bu
köylerin şivesi daha çok Şalpazarı şivesine yakın olup,
günümüz Türkiye Türkçe’siyle uyumlu bir yapı arz etmektedir.

Tonya’da Rumca da konuşulan İskenderli, Turalı, Yakçukur,


Sayraç, Melikşah köyleri ile Büyükmahalle’nin şivesi biraz
daha değişik bir tarzdadır. Bu şivede Türkçe daha yuvarlayarak
konuşulmaktadır. Bu durum eski Anadolu Türkçe’siyle
benzerlikler açısından ayrıca dikkat çekicidir. Yani eski
Türkçe’de olduğu gibi daha yuvarlayarak konuşma tarzının,
ilçenin Rumca da konuşulan kesimlerinde yaygın olması ilginç
bir durumdur.

İlçe merkezi civarındaki Kaleönü, Karşular, Yenimahalle,


Ortamahalle ve Biçinlik köyünün şivesi ise, diğerlerinin
ortasında bir özellik taşımaktadır. Buraların şivesi kendi

86
içlerinde de ortak bir özellik göstermektedir. Bunun yanında
Tonya’nın Karaağaç ve çevresindeki köylerin şivesinde de kimi
küçük farklılıklar göze çarpmaktadır. Karadeniz şivesinin
özellikleri arasında bulunan, b/p, ç/c, d/t, k/g gibi sert ve
yumuşak ünsüzlerin yer değiştirmesi Tonya şivesinde de
görülmektedir. Bunun yanında; tüfek/tifek, kürek/kirek,
rüya/ruya, gözlük/gözluk, örnek/ernek vb. gibi söyleyiş farkları
da oldukça yaygın bir durumdadır.71 Bu konuyla ilgili olarak
özellikle dilbilimci hemşerilerimizin araştırma ve inceleme
yapmaları gerekmektedir. Bu alanda yapılan araştırmalar,
Tonya şivesinin, genel olarak 13. ve 14. yüzyıllar Anadolu
Türkçe’sinin (Eski Anadolu Türkçe’si) tipik özelliklerini
taşıdığını göstermektedir. Eski Anadolu Türkçe’siyle yazılmış
her hangi bir metni okuduğumuzda aradaki benzerlikler çok net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Genel Türkçe’mizde
kullanılmayan bir sözcük, hem de orijinal haliyle Tonya
şivesinde varlığını sürdürmektedir. Bu tarihi nedenlerle ilgili
olarak, Karadeniz şivesinin özelliklerini araştıran ve Tonya’da
da saha çalışmaları yapmış olan Norveçli Türkolog Bernt
Brendemoen kendisiyle yapılan bir röportajda şunları
söylemektedir:

“…Ben Türkolog olarak Türkçe’nin tarihi gelişimi ile


ilgilendim en çok. Topkapı Sarayı’nda 15. ve 17. yüzyıla ait,
Yunan ve Latin alfabesiyle yazılmış metinler buldum. Doktora

71
Ayrıntılı bilgi için bkz. Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya s. 85
vd.

87
tezimi yazdım. Şivelerin tarih içindeki gelişimini irdeledim.
Şimdi, Türkiye’deki şivelerin en ilginci Doğu Karadeniz ağzı.
Çünkü bu ağızda, bir bakıma, Anadolu’da taa 14. yüzyılda
konuşulmuş Türkçe’nin izlerine en net bir biçimde rastlamak
mümkün.

-Bir örnek verir misiniz?

-Türkçe, üç dört asır önce, daha yuvarlayarak konuşulurmuş.


Örneğin eski Türkçe’de “geliyorsun” değil, “geluyursun”
denirdi. Yine “yapmak” fiilinde, en eski şekil, “yapıyorsun”
değil, “yapayursun” idi. Doğu Karadenizliler, bugün, iki
safhanın arasında bir noktada “p”yi de biraz yumuşatarak
“yabaysun” diyorlar.

-Eski Anadolu Türkçe’si niçin en az bozularak, Sivas


yöresinde değil de, Doğu Karadeniz’de muhafaza edilmiş?

-Başlıca iki neden, bölgenin tecrit edilmişliği ve yüksek


irtifa… Tarihte hep Doğu Karadeniz’den harice göç olmuş.
Anadolu’dan Doğu Karadeniz’e hiç göç yok. Halbuki,
Anadolu’nu tüm öbür bölgelerinde göç iki yönlüdür. Düşünün,
vadilerle çevrili bir yer ve Cumhuriyet devrine kadar hiç yol
yok. Hem dağlık, hem iklim soğuk. Zaten, nerede dağ varsa
orada lehçe olur! Tıpkı, İsviçre gibi….”72

Yukarıda Brendemoen’in de işaret ettiği hususlar, bugün


Tonya’da konuşulan şivenin de tarihi kökenlerine ışık

72
Tempo Dergisi, Sayı; 47, 23-29 Ekim 1988

88
tutmaktadır. Belli bir zamandan, ilk yerleşimlerden sonra
dışarıyla fazla ilişkilerin olmaması dil özelliklerinin
korunmasını sağlamıştır. Bu durumu, bazılarının zannettiği gibi,
Türkçe’yi düzgün konuşamamak değil, ilk dönem söyleyiş
özelliklerini taşıyor olmak şeklinde yorumlamalıyız.

Günümüz Tonya şivesinde kullanılan; anca, ayitlamak,


becid, buldır, bolaki, bile, çekişmek, etmek (ekmek) vb. gibi
onlarca sözcük, aynı biçim ve hemen hemen aynı anlamlarıyla
13. ve 14. yüzyıllar Anadolu Türkçe’sinde de kullanılmaktaydı.
Bu konuda Türk Dil Kurumu’nun tarama ve derleme
sözlüklerinde yüzlerce örnek bulmak mümkündür. Türk Dili ve
Edebiyatı alanında ihtisas yapan hemşerilerimiz eğer araştırma
yapmak isterlerse, bu alanlarda zengin kaynak ve malzeme
bulma imkanına sahip olabileceklerdir.

Tonya’da; İskenderli, Turalı, Yakçukur, Sayraç, Melikşah ve


Büyükmahalle’nin bir kısmında konuşulan Rumca konusuna da
değinmemiz gerekmektedir. Bu dilin yazılı bir kaynağı
bulunmamaktadır. Daha çok sözlü bir anlaşma aracı
durumundadır. Pontos dili ya da Pontos Rumca’sı da denen bu
dil Karadeniz bölgesinde gelişmiş, bir çok farklı dilden izler ve
etkiler taşıyan özel bir dil niteliğindedir. Temeli eski
Yunanca’ya dayanan bu dilin içerisinde 500-600 civarında
Türkçe sözcük yanında Latince, Arapça, Farsça ve kaynağı
belirsiz bir çok sözcük de bulunmaktadır. Hiç şüphesiz
Hellenlerden önce bölgede yaşayan halkların dillerinden de
kimi sözcük ve ekleri barındırmaktadır. Ayrıca bölgede
konuşulan Rumca’nın, az olmakla beraber Türkçe’yi de

89
etkilediği görülmektedir. Yerel Rumca’daki Türkçe etkisi kadar
olmasa da, Tonya şivesinde bazı Rumca sözcükler
bulunmaktadır. Ancak bu sözcükler artık tanınmayacak bir
şekle dönüşmüştür. Asırlarca bir arada yaşayan farklı dillerin
birbirini etkilemesi doğal karşılanmalıdır. Günümüzde bölge
genelinde olduğu gibi Tonya’da da bir çok yer, yayla ve semt
adı halen Rumca olarak söylenmektedir.

Kitabımızın muhtelif bölümlerinde ifade etmeye çalıştığımız


gibi Rumca denen bu dil, tarihi süreçte Hıristiyanlaşan bir çok
topluluğun ortak anlaşma aracı haline dönüşmüştür. Doğu
Roma İmparatorluğu devrinde bölgenin yoğun bir Hıristiyanlık
propagandasına maruz kaldığı, barbar olarak nitelenen
kavimlerin (Hıristiyanlaştırılarak) ehlileştirilmesine büyük
önem verildiği bilinmektedir. Bu çalışmalar sonucunda
bölgenin yerli halklarının Hıristiyanlaştıkları ve yerel bir
diyalektle Rumca konuşmaya başladıkları, araştırmacılarca
ifade edilmektedir.

Burada belirtilmesi gereken bir husus da, söz konusu dilin


(Rumca) Tonya’nın bir kısmında konuşulmakta olduğudur.
Kimi yabancı yazarlar bu durumu görmezden gelerek, Tonya
halkını, “Rumca konuşan Müslümanlar” olarak tanımlamak
yanılgısına düşmektedirler. Halbuki bu dil tüm Tonyalılar
tarafından bilinmemekte, ancak nüfusun dörtte bir kadar bir
bölümü arasında varlığını sürdürmektedir. Bunu söylerken bir
ayrımcılık yapmadığımızı, bu dili bilen halkımızı diğer
kesimden ayrı görmediğimizi ve kimsenin de göremeyeceğini
özellikle vurgulayalım. Yani Rumca bilip konuşanları başka bir

90
kökene bağlamamak gerekmektedir. Bütün araştırmacılar, bölge
genelinde Rumca konuşanların tümüyle Hellen ya da Yunanlı
olmadıklarını, söz konusu dili sonradan öğrendiklerini
söylemektedirler. Son zamanlarda, yaptığı ciddi araştırmalarla
dikkat çeken hemşerimiz İlyas Karagöz de bu yönde sonuçlara
ulaştığını ifade etmektedir.73 Ülkemizde yazılı bir kaynağı
olmayan ve giderek daha az konuşulan, belki de zamanla
unutulacak olan bu dilin Tonya’da nasıl yayılmış olabileceği
hakkında, yöre halkı arasında anlatılan bazı rivayetler de
bulunmaktadır. Tonya’da yerleşimler ve yer adlarını incelerken
bu konuyu ayrıca ele alacağız. Bölge tarihi ve özellikle ortaçağ
tarihi çalışmalarında son derece faydalı olabilecek bir kaynak
olan Rumca, kültürel bir çeşitlilik, bir artı değer olarak kabul
edilmelidir.

73
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004 s. 22-23

91
-XII-

TONYA’DA MİMARİ ÖZELLİKLER ve ESKİ

ESERLER

Geleneksel Ev Tipi

Eski Tonya evleri, zamanın ihtiyacına ve yaşama biçimine


göre şekillenmiş, çok fonksiyonlu ve insanlar kadar, evcil
hayvanlara da barınma imkanı sağlayan bir tarzda planlanmış
yapılardır. Dışardan iki katlı görünen evler, arazinin eğimine
uygun olarak yarım kat şeklinde inşa edilmiştir. Bu yarım kat
ahır olarak düzenlemiş ve doğrudan dışarıya açılan bir kapı
konulmuştur. Ayrıca içten konan bir merdivenle üst kata
bağlantısı sağlanan ahır, kullanılmadığı zaman kapalı tutulan bir
kapakla tamamlanmıştır. Genelde üç bölümden oluşan üst kat
ise, insan kullanımına ayrılmıştır. Ahırın üstüne gelen ve
ahşapla ikiye bölünen kısım, yatak odası ve ihtiyaç fazlasıysa
biri kiler olarak tasarlanmıştır. Bu bölümlerin zemini ve tavanı
da ahşaptan yapılmaktadır. Ahır kapısının olduğu yöne
yerleştirilen pencereler iklim özelliklerine göre planlanmıştır.

Odaların karşısında kalan ve genelde dışa açılan iki kapısı


olan, altında herhangi bir boşluk bulunmayan, doğrudan zemine
oturan bölüm ise, evin ana mekanı durumundadır. Geleneksel
“ahşana” olarak bilinen bu bölüm; oturma salonundan, yemek

92
yapma ve yemeye kadar bir çok işlevi bir arada karşılayan bir
konumdadır. Günümüzde artık kullanılmayan ve bir tür açık
şömine gibi, yere oturtulan bir ocağın üzerinde yakılan ateş
(“kara ateş” olarak da nitelenen), ısınmadan yemek pişirmeye
kadar geniş bir kullanım sağlamaktaydı. Büyük bir baca ile
dışarıya bağlanan bu ocak, aynı zamanda ekmek pişirmek için
de kullanılıyordu. Zamanla bu ocağın yerini, daha temiz ve
sağlıklı bir kullanım sağlayan kuzineler almıştır. Hemen her
evde bulunan kuzine, aynı anda hem ısınma ve hem de yemek-
ekmek pişirme imkanını sunmaktadır.

Bunların yanında bir çok ayrıntısı bulunan bu evlerin, yapı


malzemeleri taş ve ahşaptan oluşmaktadır. Çatı örtüsü olarak,
çok önceleri ahşap olan ve hartama denen bir malzeme
kullanılırken, zamanla onun yerini oluklu sac ve yine metal olan
çatı malzemeleri almıştır. İklim özelliklerinden dolayı kiremit,
eskiden olduğu gibi bugün de tercih edilmemektedir.Ana
özellikleri bu şekilde özetlenebilecek olan geleneksel evler,
tamamen ihtiyaca ve yaşama biçimine göre geliştirilmiş
yapılardı. Bir ayrıntı olarak, bu evlerde tuvaletin dışarıda,
bağımsız bir bölüm olarak inşa edildiğini de belirtelim.
Anadolu’nun bir çok yerindeki yerleşimlerle kıyasladığımızda,
Tonya’daki geleneksel eski evlerin, zamanına göre daha uygar
bir tasarım olduğunu söyleyebiliriz.

Gerek bölgenin iklim yapısı ve gerekse modernleşmeyle


birlikte değişen yapı elemanları, tarihi mimari özellikli yapıların
giderek azalmasına yol açmaktadır. Tonya’da da ortaya çıkan
bu durum günümüzde, en başta ev tiplerinde kendini

93
göstermektedir. Coğrafi şartlar, iklim, sosyo-ekenomik koşullar
ve yaşam biçiminin şekillendirdiği eski evler, zamanla
ihtiyaçlara göre yenilenerek farlı bir şekle dönüşmüştür.
Şüphesiz yenilenen evler, eski mimari özelliklerden izler taşısa
da, kullanılan malzemeden, evin fonksiyonel yapısına kadar
köklü bir değişim göstermektedir. Kaçınılmaz hatta gerekli olan
bu süreçte, eski mimari özelliklerin, yeni malzeme ve yeni bir
formla sürdürülmesine biraz özen göstermek gerekmektedir.
Yani Türkiye’nin herhangi bir yerinde bulunabilen, sıradan
betonarme bir yapı tarzı yerine, bölgenin tarihi dokusuna uygun
bir yapılaşma tercih edilmelidir. Yapı elemanları değişmekle
birlikte, mevsimlik kullanılan yayla evleri, tümüyle olmasa da
geleneksel özelliklere daha yakın durmaktadırlar.

Seranderler

Tarihi özellikleri fazla değişikliğe uğramadan varlığını


sürdüren seranderler ise, antik çağ kaynaklarında da anılan
Karadeniz bölgesine özgü geleneksel yapılardır. Bölge
genelinde yaygın olan ve kimi yerlerde “nayla” da denilen bu
yapıların temel özelliği ahşaptan oluşmalarıdır. Altı ya da sekiz
ahşap direk üzerine oturtulan ve zeminle bağlantısı kesilen
seranderler bir tür ambar işlevi görmektedirler. Bölgenin nemli
iklimine karşı, mısır, fasulye, un vb. gibi temel ihtiyaç
maddelerinin bozulmadan saklanabilmesini sağlayan bu yapılar,
bölge insanını zekasının da bir yansıması niteliğindedir.
Seranderin bir bölümünün tabanında çıtalar veya ağaç
dallarından örülen aralıklı kaplama bir yandan havalandırma
işlevi görürken bir yandan da, dövülen mısırın posasından

94
ayıklanmasında kolaylık sağlamaktadır. Kaide işlevli ahşap
direklerin üzerine oturtulan altı düz, dairevi taşların asıl amacı,
fare gibi zararlıların serandere girmesini engellemektir. Zeminle
bu şekilde ilişkisi kesilen binanın, giriş kapısıyla yer arasında
da 50-60 cm’lik bir boşluk bırakılmaktadır. Bunda da amaç yine
serandere girebilecek olan zararlıların engellenmesidir.

İlk bölümde değindiğimiz Ksenophon, bölgenin antik


toplulukları hakkında bilgi verirken söz ettiği Mossynoiklerin,
oturdukları ahşap kulübeler ile serander arasındaki benzerlik
dikkat çekicidir. Ormanlık iç kesimlerde, direkler üzerindeki
yüksek kulübelerde oturduklarından dolayı Mossynoik
(Odundan, tahtadan yapılan evde oturanlar)74 olarak adlandırılan
bu antik topluluk, belki de bu yapıların ilk mucitleriydi.
Temennimiz, milattan önceki yüzyıllara kadar uzanan ve
Karadeniz’e özgü, sanat değeri taşıyan bu tarihi yapı tarzının
korunarak gelecek kuşaklara aktarılabilmesidir.

Diğer Bazı Eski Eserler

Karadeniz bölgesinin genelinde olduğu gibi, Tonya’da da


hakim olan iklim özellikleri, metruk kalan herhangi bir yapının
kolaylıkla yıpranmasına veya bitki örtüsü tarafından
gizlenmesine yol açmaktadır. Yapılan araştırmalar, ilçe
çevresindeki en eski tarihi yapı kalıntılarının bugünkü Kalınçam
Köy’ünde (Fol) olduğunu göstermektedir. En az Tonya kadar
eski bir yerleşim olan Kalınçam Köyü’nde, 14.-15. yüzyıllara
ait bir şapel ile 16.-17. yüzyıllara tekabül eden bir han kalıntısı

74
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar s.582

95
bulunmaktadır. Civarda başka yapılara ait izler tespit edilmişse
de, aşırı tahribattan dolayı bunların özellikleri
belirlenememiştir. Bölge hakkında bilgiler veren Antony
Bryer75; Fol madenleri civarında bir kilise kalıntısından söz
etmekte ve yerleşim haritasında da bunu işaretlemektedir.
Ancak yukarıdakiler dışında tarihi eser sayılabilecek herhangi
bir yapı günümüze ulaşmamıştır. İlçe genelinde bir iki Türkçe
yer adında kilise izlerine rastlanmaktadır. Bunlardan biri;
Akise/Akkise yaylası (aslı Ak kilise), diğeri ise 1914 tarihli bir
vakıf kaydında geçen, “Mesopliya/ Kızılkilise namı diğer
Kozluca” ibaresidir. Demek ki Türkler tarafından kilise olarak
nitelenen bazı yapılar ilçe civarlarında bulunmaktaydı. Bunun
yanında bazı mahalle ve köylerde “kil’se” olarak nitelenen
yerler bulunmakta, fakat herhangi bir bina kalıntısına
rastlanmamaktadır. Bu durum Tonya’da İslamlaşma/Türkleşme
sürecinin yüzyıllar öncesinde tamamlandığını göstermektedir.

Bunların dışında Tonya genelinde, çoğunluğu 19. yüzyıla ait


taş köprüler, medrese, çeşme ve mezarlıklar bulunmaktadır.
Genellikle tek kemerli olan taş köprülerin örneklerine,
İskenderli beldesi ile Karaağaçlı ve Hoşarlı köylerinde
rastlanmaktadır. Kalınçam Köy’ünde bulunan taştan yapılmış
bir çeşme yanında, İskenderli Beldesi Turalı Mahallesi
medresesi de tarihi özellik taşıyan yapılar arasındadır.
Büyükmahalle’de bulunan Tumaslı Camii mezarlığı da,
özellikle mezar taşlarıyla dikkatleri çekmektedir. Tonya

75
Antony Bryer- David Winfıeld, The Byzantine Monuments and
Topography of The Pontos Section XVII s. 153

96
genelinde eskiden yaygın bir gelenek olan, mezar taşlarına
silah resimleri süslemelerinin bir örneği de bu mezarlıkta yer
almaktadır. Yine yakın dönemde, 1947 yılında yapılmış olan
Kalınçam Köy’ü Camii de, gerek mimarisi ve gerekse iç ahşap
süslemeleriyle tarihi eser niteliği taşımaktadır.

97
98
-XIII-

VAKIF KAYITLARINDA TONYA VE

Vakfın Tarihi ve Sosyal Yönü

Vakıf kelimesi Arapça olup, her hangi bir hayır işine ayrılan
bina, arazi, para ve mal karşılığı kullanılmaktadır. İslam
geleneğinde ve Türk-İslam devletlerinde yaygın bir kurum olan
vakıf, Osmanlı toplumunda da önemli bir yere sahipti. Cami,
medrese, mektep, çeşme, kütüphane, imaret, hastane gibi
kurumlar vakıf eserleri olup; padişah, vezirler, hanedan
mensupları ve zenginlerce yaptırılmaktaydı. Bu tür eser ve
kurumları yaşatmak için mal, arazi, para veya bina bağışlanırdı.

Bugün Tonya’nın mahalle, köy ve hatta yaylalarında


bulunan bir çok cami ve mescitlerle, bazı köy ve mahallerdeki
medreseler geçmişte vakıf olarak kurulmuş veya
yenilenmişlerdir.Yani bu tür eserler yardımseverler tarafından
yaptırılmakta ve finanse edilmekteydi. Yukarıda da belirttiğimiz
nedenlerle, çoğu günümüze kadar intikal etmeyen bu tip
yapılarla ilgili bazı kayıtları nakletmek istiyoruz. Birer örnek
olması için seçtiğimiz kayıtlar yanında, buraya alamadığımız
40-50 kayıt daha bulunmaktadır.76

Doğrudan Vakıf Olanlara Örnekler

1-Trabzon vilayeti dahilinde, Tonya nahiyesine tabi


Anabedama karyesinde (köyünde), eshabül hayrattan (hayır

76
Vakıflar Gn. Md. Arşivi, Trabzon Sicil Defteri

99
işleyenlerden) Pirağa ibn-i Abdullah’ın (Abdullah Oğlu Pirağa)
müceddeten (yeniden) inşa etmiş olduğu mescid-i şerif vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 2093. Vakfiye tarihi:


1308/1890, Defter no; 551, Sh.164.

2-Trabzon vilayetine tabi Tonya nahiyesinin Ağır


mahallesinde (Ağırköy) Kara Mustafa oğlu Molla İsmail Camii
Şerifi vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 2442. Tarih yok

3-Trabzon muzafatından Tonya nahiyesinde, Ortamahalle


sakinlerinden Ali ibn-i Ömer Camii Şerifi vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 3060. Tarih yok.

4-Trabzon vilayetine tabi Tonya nahiyesinin Vamenli Kebir


(Vamenli) karyesinde vaki camii şerif vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas: 11/1, Sıra; 2089. Vakfiye tarihi:


1308/1890. Defter no; 591 Sh. 164.

Nükud Vakıflarına (Nakti ) Örnekler

1-Trabzon vilayetine tabi Tonya nahiyesi Ağırköy karyesi


ahalisinden ve hayır işleyenlerden, Fettahzade (Fettahoğlu)
Ahmed Efendi ibn-i Salih’in (Salih oğlu Ahmed), adı geçen
karyede, sınırları belli, kendi mülkü olan arazisinde, önceden,
temelden inşa ettiği yedi bab hücre (yedi odalı) dersane ve diğer
müştemilatı kapsayan medrese için, Hasan oğlu Mustafa’nın
beş adet yüzlük altunu vakfı.

100
Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 1958. Vakfiye tarihi:
1306/1888. Defter no: 591 Sh.74-75.

2-Trabzon vilayeti Tonya nahiyesi Barkozmanlı karyesinin


Hoşarlı mahallesinde yeni yapılan camii şerif için, mezkur
mahahlle ahalisinden Kadıoğlu Mehmed Beyefendi ibn-i
Salih’in 2000 kuruş nükudu vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 1415. Vakfiye tarihi:


1305/1888. Defter no: 586 Sh.249.

3-Tonya nahiyesi Yakçukur karyesinde ahali tarafından


yapılan camii için, Beçeoğlu Hacı Ahmet ve Tayyaroğlu Salih
Efendilerin 2000 kuruş nükudu vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/2, Sıra; 584. Tarih yok.

4-Tonya’ya tabi Katıralak, Ortamahalle obası demekle


bilinir yerde bulunan camii şerifin ihtiyacı için, Ortamahalle
halkından, Salihoğlu Derviş Ağa bin Ali (Ali oğlu) ve
Mollabektaşoğlu Hasan Ağa bin Salih (Salih oğlu) ve
Alemdaroğlu Mehmed bin Osman (Osman oğlu) ve Kadıoğlu
Molla Mehmed bin el-Hac Ali’nin (Hacı Ali oğlu) 2000 kuruş
nükudu vakfı.

Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/2, Sıra; 1541. Vakfiye tarihi:


1328/1910. Defter kaydı yok.

101
102
-XIV-

TONYA’DA ESKİ MESLEKLER ve BAZI EL


SANATLARI

Tonya hakkında bilgiler bulabildiğimiz eski kaynaklarda yer


alan bazı meslek ve sanatlara da kısaca değinmemiz
gerekmektedir. Zira bu tür sanat ve meslekler, yöremizin tarihi
ve kültürel dokusunun birer parçası durumundadırlar. Fazla
ayrıntıya girmeden bunların belli başlılarını kısaca ele almaya
çalışacağız. Bunların bazıları artık kaybolmaya yüz tutmuş,
bazılarıysa şimdilik yaşamaya devam etmektedir.

Demircilik

Tonya’da en eski mesleklerden biri, hiç şüphesiz


demirciliktir. Trabzon çevresinde çok eski bir geçmişi olan
demircilik, yüzyıllar öncesinden süzülüp gelen bir sanattır. Bölge
hakkındaki eski kaynaklarda anılan bu sanat, günümüz
Tonya’sında da varlığını sürdürmektedir. Aslında madencilik ve
özellikle demircilik, Hitit çağında Trabzon çevresinde yaşayan
antik halkların mesleklerinden biriydi.

Osmanlı salnamelerinde de Tonya halkının iş ve meslekleri


arasında en başta demircilik sayılmaktadır. Usta-çırak ilişkisi
içerisinde öğrenilerek aktarılan demircilik, önceleri ziraat araç-
gereçlerinin üretilmesini sağlamaktaydı. Kızgın ateşte ısıtılan
demirin dövülerek şekillendirilmesi, kol güçü ve ustalık
gerektiren bir uğraştı. Yöre arazisinin engebeli ve zor işlenebilen
yapısı, saban kullanılamaması, kol güçüne dayalı ziraat

103
araçlarının önemini daha da artırmaktaydı. İhtiyaç duyulan bu ve
benzeri malzemenin yapımı, söz konusu zanaatın günümüze
kadar devamında etkili olmuştur.

Taş Ustalığı ve Dülgerlik

Yine demircilik yanında taş ustalığı ve dülgerlik denen yapı


ustalığı da Tonya’nın eski zanaatları arasında yer almaktadır.
Ev ve bina yapımında temel malzeme olan taş ve ahşap, bu
alanlarda bir ustalığın gelişmesini sağlamıştır. Günümüzde bile
ortalama bir Tonyalı, bir ev inşa edebilecek kadar beceri
sahibidir. Başlangıçta yöresel ihtiyaç için kullanılan bu
beceriler, zamanla Tonyalılara gurbette de geçim kapısı
olmuştur. Ekonomik yetersizlik nedeniyle, 19. yüzyılın
sonlarından itibaren gurbete yönelen ilçe halkının ilk işleri taş
ve yapı ustalığı olmuştur. Ev yapımında kullanılan taşın
işlenmesi taş ve duvar ustalığını geliştirirken, ahşap kısımların
ve özellikle seranderlerin yapımı dülgerliğin gelişmesini
sağlamıştır. Osmanlı salnamelerinde; “içlerinde demircilik,
taşçılık ve dülgerlik yapanlar da bulunur” diye tanımlanan
Tonya halkının tüm meslekleri bunlarla sınırlı değildi.

Dokumacılık

Yukarıda öne çıkan meslek ve zanaatlardan başka


belirtilmesi gereken bir de dokumacılık bulunmaktadır. Hazır
giyim ve giyim malzemesinin olmadığı devirlerde, temel ihtiyaç
ürünleri, halkın kendisi tarafından üretilmekteydi. Ayaktaki
çoraptan, baştaki başlığa kadar tüm giyecekler, dokumak yada
elde örmek suretiyle temin edilmekteydi. Dokuma hammaddesi

104
ağırlıklı olarak yün ve ketenden oluşmaktaydı. Yerel dilde
“ketan” denen keten kendirden elde edilmekteydi. 15. ve 16.
yüzyılda bile yörede kendir üretildiği, Osmanlı belgelerinde
görülmektedir. İşte bu kendir ipliğinden üretilen “ketan”
dokumacılığı Tonya’da yaygın olarak yapılmaktaydı. Zamanla,
dışarıdan alınan pamuk ipliği ile karıştırılan kendir ipliğinden,
iç giyim eşyaları da dokunmaya başlanmıştı. Tonya özellikle
“ketan” dokumakta ustalaşmış, öyle ki; “Gideyirim Tonya’ya
/Tonya’ya okumaya/Tonya’dan bir kız aldım/Ketani dokumaya”
denilerek bu beceri türkülere de konu olmuştu. Yakın geçmişe
kadar tek tük üretimine rastlanan kendir, günümüzde artık
üretilmemektedir.

Yün ve kendir yanında dokuma hammaddelerinden birisi de


kıldı. Çoğunlukla kışın giyilen kıl çorapları, yakın zamana
kadar elde örülerek kullanılmaktaydı. Yine salnamelerde yer
alan ve Tonya’da dokunduğu belirtilen, “desdar” adlı kilimlerin
bazıları kıldan üretilmekteydi. Bu dokuma işleri için, özel
yapılmış küçük tezgahlar kullanılmaktaydı. Gerek bu
tezgahlarda ve gerekse elde örülerek; çorap, eldiven, çanta
yanında hayvan süslemede kullanılan, başlık ve gerdanlıklar da
üretilmekteydi. Bunların kimi örneklerine günümüzde de
rastlanmaktadır.

Ağaç İşlemeciliği

Ayrıca Tonya’daki el sanatlarından biri de, ağaç işlemeciliği


diyebileceğimiz bir sanattı. Evlerdeki ve seranderlerdeki ahşap
ustalığından ayrı olarak, daha ince bir sanat olan ağaç işçiliği,

105
kimi yöresel ürünlerin yapımında kendini gösteriyordu.
Günümüzde yaygın olarak kullanılmayan yayık, sepet, sele gibi
araçlar yörede el işçiliğiyle ve tamamen ağaç kullanılarak
yapılırdı. Bunun yanında hayvan yemlemekte kullanılan
“gerdel” denen bir tür kap ve bazı gıda maddeleri saklamakta
kullanılan “külek” adlı bir tür küfe de, yine ağaç işçiliğiyle
yapılan araçlar arasında yer almaktaydı. Çok azalmakla beraber
bunların da kimi örneklerine halen rastlamak mümkündür.

106
-XV-

TONYA’DA YERLEŞİMLER ve YER ADLARI

Bir bölgenin, yerleşim yerinin ne zamanlar kurulduğu,


kimlerin yaşadığı gibi soruların cevaplanması için, arkeolojik
veriler yanında yerleşim adları da önemli bir kaynak
konumundadır. Tonya ile ilgili bir arkeolojik bulgu
olmadığından ve ilk çağ kaynaklarında da doğrudan bir kanıt
bulunmadığından, yörede ilk yerleşimin tarihini kesin olarak
tespit edemiyoruz. Bununla birlikte ilk çağ kaynaklarında yer
alan bölgenin antik halklarının, ormanlık iç kesimlerde de
yaşadığı bilinmektedir. Fakat bunlarla ilgili herhangi bir somut
iz veya kalıntı bulunmamaktadır.

Bölge hakkında araştırmalar yapanlar Tonya’nın orta çağda


kurulan bir yerleşim olduğu kanaatini taşımaktadırlar. Tonya
adının Bizans çağında ortaya çıktığı ve Thonia biçiminde
kullanıldığı, (A. Bryer’a dayanarak) Bilge Umar tarafından da
ifade edilmektedir.77 Son dönemlerde dikkat çeken araştırmaları
ve Trabzon yer adları üzerine bir çalışması yayımlanmış olan
İlyas Karagöz’ün görüşü de aynı doğrultudadır.78 Bölgeyle ilgili
araştırmalarda bulunan ve Tonya’yı da incelemiş olan Anthony
Breyer de aynı görüşü paylaşmaktadır.79 Bir yerleşim merkezi
olarak düşünüldüğünde bu görüşler haklı olabilir. Ancak

77
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar İst. 1993 s. 794
78
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004 s. 238
79
Anthony Breyer-David Winfield, The Byzantine Monuments and
Topography of the Pontos, Washington 1985 Section XVII s. 152-159

107
yöredeki yer adlarındaki çeşitlilik ve zenginlik, yerleşimin
ortaçağın ilk dönemlerine kadar inebileceğini göstermektedir.

Of gibi Tonya’nın tarihinin de bir “muamma” olduğu, yani


bilinmezliklerle dolu olduğu görüşü yabancı araştırmacılarca
çok sık ileri sürülmektedir. Kanaatimizce bu görüş, büyük
ölçüde, bu yörelerde konuşulan Rumca ile ilgili gibi
görünmektedir. Yörenin uzak ve tecrit edilmiş bir bölge olduğu
ve kaynaklarda “dağlık Tonya bölgesi” olarak nitelendiği
bilinmektedir. Bu uzaklık ve tecrit edilmişlik, kaynaklarda
Tonya hakkında az bilgi bulunmasının başlıca nedenlerinden
biri olmuştur. Bu durum kaynaklarda yer alan kısıtlı bilgilerin
de abartılmasına, bir nevi efsaneleşmesine ve çoğunlukla
önyargılarla bezenmesine yol açmıştır. Özellikle Rum
kaynaklarında Tonyalıların “fanatik Müslümanlar” oldukları,
“Türk’ten çok Türk oldukları” gibi tanımlamalar da bu
önyargının bir ifadesi olsa gerek.

Trabzon yer adları üzerine çok ciddi bir çalışma yapmış ve


bu konuda bir boşluğu doldurmuş olan İlyas Karagöz, söz
konusu yazarların da etkisiyle, Tonya’nın 15-16. yüzyıl Tahrir
Defterleri’nde dahi adına rastlanmadığından söz etmektedir.80
Bu tamamıyla bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir görüştür.
Tonya Tahrir Defterleri’nde yer almaktadır ve biz bunların bir
kısmını bu kitabımızda da kullandık. Bu konuyla ilgili
açıklamaları yapmaya çalıştık. Ayrıca belge fotokopileri de
kitabın sonunda yer almaktadır. Niyetimiz sayın Karagöz’ü
eleştirmek değildir. Yalnızca bu konuda bir bilgi eksikliği
80
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları s. 238

108
bulunduğunu ve bunun da yabancı yazarların
yönlendirmesinden kaynaklandığını ifade etmektir. Ayrıca
“fetihten sonra yöredeki yerleşimin kültürel, sosyal ve
ekonomik verilerden yoksun olduğu” görüşü de yine bilgi
eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Böyle olmadığını belgelere
dayalı olarak göstermeye gayret ettik. Örnek olarak
kullandığımız 1583 (1584) Tahrir Defteri yanında, 1554 tarihli
defterde de Tonya yer almaktadır. İlk defter olan 1486 tarihli
Tahrir Defteri’nde ise, Akçaabat bölümünde Tonya
bulunmamaktadır. Ancak bu defter tımarlarla birlikte ve karışık
bir şekilde yazılmıştır. Muhtemelen Tonya, Akçaabat’a değil
de, başka bir nahiye veya kazaya tabi olarak yazılmış olmalıdır.
Bu konudaki çalışma ve araştırmalarımız devam etmektedir.
Demek istediğimiz Tonya’nın tarihinin özellikle Osmanlı
kaynaklarında bir “muamma” olmadığıdır. Araştırmalar devam
ettikçe ve yerel tarih çalışmalarına ilgi arttıkça bu ve benzeri
bilinmezliklerin aydınlanacağı şüphesizdir.

Yer adlarına ve yerleşimlere geçmeden önce Tonya’nın ilk


yerleşimcilerinin kimler olabileceği konusuna tekrar
değinmemiz gerekmektedir.Tonya çevresindeki yer adlarının
büyük çoğunluğu yerel Rumca’dan oluşmaktadır. Bunun
yanında kaynağı tespit edilemeyen, yerel Rumca’da ve
Türkçe’de hiçbir anlamı olmayan bazı yer adlarına da
rastlanmaktadır. Ayrıca Rumca bilinmeyen mahalle ve köylerde
de semt, mevki, yayla vb yer adlarında Rumca’nın izleri
bulunmaktadır. Ancak buralarda Türkçe söyleyişin etkisiyle söz
konusu yer adları oldukça başkalaşmıştır. Halk, kendinden

109
öncekilerden devraldığı bu adların ne anlama geldiğini
bilmeksizin bugüne kadar kullana gelmiştir. Tonya’da yerel
Rumca da konuşulan yörelerdeki yer adlarının, özellikle köy
adlarının geneli ise Türkçe, Türkçeleşmiş yada Türkçe ekler
almış sözcüklerden oluşmaktadır. Bu durum Tonya’da geniş bir
nüfus hareketliliğinin, bir yer değiştirmenin yaşandığını ve
bunun Osmanlı’dan çok önceleri gerçekleştiğini göstermektedir.
Bir başka ifadeyle yöredeki Hıristiyan ahalinin zamanla
yerlerinden edildiği anlaşılmaktadır. A. Breyer, Osmanlı
devrinde Tonya’da bir Hıristiyanlık ruhu dahi olmadığını
söylerken yanılmamaktadır.81 Nitekim Tahrir Defterleri’nden
tespit edebildiğimiz Tonya çevresindeki yerleşimlerin Türkçe
adlarıyla yazılmış olması da bu durumu doğrulamaktadır.
(Karaağaç, Kumyatağı ve Turalı gibi bkz. Bölüm IV-V )

Acaba Tonya’da Türklerden önceki yerleşimciler kimlerdi?


Bu soruya net bir cevap verebilecek kesin verilerden yoksunuz.
Ancak bazı tahminler ve yorumlar yapabiliriz. Geriye
bıraktıkları izlerden kültürel olarak Helenleştikleri anlaşılan bu
yerleşimcileri, Doğu Roma yani Bizans devrinde
Hıristiyanlaştırılan çeşitli halkların bir birleşimi olarak kabul
etmek gerekmektedir. Bu halklar arasında bölgenin antik
toplumlarının kalıntıları yanında, farklı zamanlarda
Hıristiyanlaşan değişik etnik kökenlere mensup bir çok kavim
ve topluluk bulunmaktaydı. Daha önceki bölümlerde ifade
ettiğimiz gibi bazı Türk asıllı toplulukların da Bizans

81
A. Breyer, D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography
of the Pontos Section XVII s. 152-159

110
egemenliği altına girmiş olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında
Uzlar, Peçenekler ve Kumanları sayabiliriz. Trabzon çevresinde
olduğu gibi, Tonya civarlarında da Kumanlara ait yer adlarına
(Kumanandoz Yaylası gibi) rastlanmaktadır. Ayrıca Tahrir
Defterleri’nde çok miktarda Kuman özel adlarının bulunduğunu
da ilgili bölümde göstermiştik. Burada Kumanların bir
özelliğinin de sarışın olmaları olduğunu belirtelim. Bizans
Devleti’nin değişik etnik guruplara yaklaşımını bilmemiz bu
konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. ”Bizans
imparatoru, Tanrısal irade ile bu göreve gelmiştir. Kilisenin
başıdır. Iustinianus’dan beri, üstünlüğünü Roma hukuk
sisteminin düzenlediği bir otokrattır. Bu üç kurum Bizans’lıyı
da tarif eder. İyi bir Hıristiyan, imparatora itaat eden ve Roma
hukuk sisteminin kural ve uygulamasına tabi olan kimse,
Bizans’lıdır. Etnik kökeni hiç önemli değildir. Bizans tahtına
geçenlerin, önemli generallerin arasında bile İlliryalı
(Arnavutluk), Makedonya, Kapadokya, Küçük Ermenistan,
Suriye kökenli bir çok kimse vardır. Aynı biçimde Bizanslılar,
İmparatorluğun çevresindeki Barbarların bile etnik kökenini
önemsemezlerdi. Peçeneklere İskit, Slavlara Peçenek,
Kumanlara Slav diyen vakanüvisler vardır.”82

Tonya yöresine de Türklerden önce yerleşenlerin, Bizans


devrinde Hıristiyanlaşan ve Romalılaşan/Rumlaşan söz konusu
topluluklardan olduğu, geriye bıraktıkları izlerden
anlaşılmaktadır. Bunlar arasında M.S. 6-7. yüzyıllardan itibaren
Bizans’la ilişkileri olan bazı Türk asıllı toplulukların da olduğu

82
İlber Ortaylı, Türkiye İdare Tarihi s. 26

111
bilinmektedir. Ancak söz konusu toplulukların tümünü Orta
Asya’dan gelenler veya Türkler olarak görme eğiliminin
ciddiye alınabilecek bir yönü bulunmamaktadır. Yöreye asıl
Türk yerleşiminin Osmanlı’dan önce Çepniler ve Akkoyunlular
gibi topluluklarca yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı’dan önce
bölgeye yerleşen bu Türk topluluklarının bazı nüfus
hareketlerine ve yer değiştirmelere yol açtığını ve bu sürecin
Osmanlı devrinde de devam ettiğini ilgili kaynaklara ve Tahrir
Defterleri’ne dayanarak söyleyebiliriz.

Kimi yerel kaynaklarda yer alan ve daha çok rivayetlere


dayanan karışık bilgileri de düzeltmek gerekmektedir.
Bölgedeki ilk yerleşimcilerin Türkler olduğu, sonra Papazların
gelerek buraları Hıristiyanlaştırdıkları veya yöreye ilk
yerleşenlerin yalnızca güney taraflardan geldikleri gibi
rivayetler bölgedeki tarihi süreçlere uygun düşmemektedir.
Bölge geneline Müslüman-Türklerin yerleşmeye başlaması,
Türklerin Anadolu’yu yurt edinmeye başladığı M.S. 11.
yüzyıldan sonralara rastlamaktadır. Bu yerleşimin de yalnızca
güney taraflardan değil, batı hatta kuzey taraflardan da
gerçekleştiği, Çepni yerleşimleri izlenerek anlaşılabiliyor.

Ancak Türklerden önceki yerleşimler için böyle kesin bir


belirleme yapamayız. Fol deresi boyunca gelip yerleşenler
olabileceği gibi, Kalanima vadisi boyunca Akçaabat
taraflarından gelenler yanında, yine çok eski yerleşimlerden
olan Torul-Gümüşhane dolaylarından gelenler de olabilir.

112
Fetihten sonra ise bölge geneline Türkiye’nin bir çok
yerinden Müslüman nüfus getirildiği, bu durumun birkaç yüzyıl
boyunca devam ettiği ve giderek Balkanlardan Kafkaslara kadar
geniş bir alanı kapsadığı bilinmektedir. Tonya’daki bir çok
ailenin Trabzon hatta Karadeniz çevresinde akrabaları olduğu
da bir gerçektir. Bunun yanında her ailenin (sülalenin) kendine
göre bir serüveni, köklerine ilişkin bazı şifahi bilgileri de
bulunmaktadır. Ayrıca Tonya’daki şive farklarının yani bir ağız
bütünlüğü olmayışının, başka etkenlerle birlikte bir nedeni de
yukarıdaki çeşitlilikte aranmalıdır.

Yer Adları Üzerine

Yer adları veya “Toponomi” Türkiye’de ihmal edilmiş bilim


dallarından birisidir. Ülkemiz gibi büyük uygarlıkların beşiği
olmuş bir coğrafyada, her uygarlıktan bir iz taşıyan binlerce yer
adı bulunmaktadır. Söz konusu bu yer adlarının çözümlenmesi
tarih tarihi coğrafya çalışmalarında önemli bir işleve sahiptir.
Ülkemizde bölük pörçük bazı yayınlar dışında bu konuda derli
toplu ilk çalışmayı Prof. Bilge Umar yapmıştır. Bazı yönlerden
eksik bulunan ve çokça eleştirilen sayın Umar’ın “Türkiye’deki
Tarihsel Adlar” isimli çalışması, yakın zamana kadar tek
başvuru kaynağı konumundaydı.Yakın zaman diyoruz çünkü bu
yıl içerisinde Tonyalı hemşerimiz olan sayın İlyas Karagöz,
“Trabzon Yer Adları” üzerine kapsamlı ve doyurucu bir
çalışmayı gerçekleştirerek bu alandaki bir boşluğu
doldurmuştur.

113
Trabzon civarındaki yüzlerce yer adını inceleyen söz konusu
çalışmada, elbetteki bazı eksikler olabilir. Ancak bu eserin
geneline gölge düşürecek nitelikte değildir. Bilge Umar’ın tüm
Türkiye’yi kapsayan çalışmasında ise, biraz zorlama
yorumlarla tüm yer adlarını eski Anadolu kavimlerine ve
özellikle Luwi/Pelasglara indirgeme, bağlama gayretleri bir
takım yanlışlara yol açmaktadır.

Tonya’daki yer adları yöre tarihinin bir anahtarı niteliğinde


olduğundan, bu konudaki çalışmalar başka konuları da
aydınlatacaktır. Köylerde, mahallelerde bulunan onlarca yer
adının çözümlenmesi yöre tarihinin bir başka açıdan tespitini
sağlayacaktır. Aynı zamanda yerleşimcilerin kimliklerine de
ışık tutmuş olacaktır. Bizden öncekilerden devraldığımız ve
anlamını bilmeden kullandığımız bir çok köy, mahalle, semt,
yayla, mevki adlarına Tonya’da da bol miktarda
rastlanmaktadır. Bunlardan belli başlılarını da olsa
çözümlemeye çalışarak, yöre tarihine ve tarih çalışmalarına
katkıda bulunmaya gayret edeceğiz. Bunu yaparken adı geçen
iki eser yanında, bazı sözlüklere ve yerel Rumca’yı bilenlerle
yaptığımız görüşmelere dayanarak hareket edeceğiz. Sayın İlyas
Karagöz’ün eserinden geniş ölçüde yararlanmakla beraber,
katılamadığımız hususlar olduğunu da belirtelim.

Tonya Adı Hakkındaki Görüşler

En başta Tonya adı hiçbir kaynakta açık bir karşılığı


olmayan ve çözümlenemeyen yer adları arasında
bulunmaktadır. Günümüzde batı dillerinde aynı şekilde veya

114
yakın şekillerde şahıs adı olarak kullanıldığını da görüyoruz.
Tonya adı hakkında bazı görüşler ileri sürülmüş ama tam ve
doyurucu bir açıklama henüz yapılamamıştır. Bu da Tonya
sözcüğünün bir değişim geçirdiğini yani asıl şeklini kaybettiğini
ve başka bir şekle dönüştüğünü göstermektedir. Şimdi Tonya
adı hakkında ileri sürülen belli başlı görüşleri ve yorumları ele
alalım.

Hasan Kalyoncu’nun görüşü, Tonya adının yerel dilde


kullanılan Tonar açmak sözcüğünden gelmiş olabileceği ve
zamanla değişerek Tonya halini aldığı yönündedir. Rumca
Tonar sözcüğünün karşılığının açmak olduğu ve yöredeki
arazinin tarıma uygun hale getirilmek için açıldığını söyler.
Açma anlamındaki Tonar sözcüğünün zamanla değişerek Tonya
haline geldiğini ileri sürer.

Bir de Toniro adlı bir Rum beyinin, kızı olan “Tonya”ya,


yöreyi düğün hediyesi olarak verdiğinden dolayı bu adın
yerleştiği şeklindeki bir rivayeti de yine Kalyoncu eserinde
zikreder.83

Bilge Umar, Tonya sözcüğünün anlam ve kökenini


belirleyemediğini, Etonia adlı, Ptolemaios’un andığı bir Pontos
kenti olduğunu ve bu ikisi arasında bir köken beraberliği
olabileceğini söyler. Etonia adlı Pontos kentinin yerinin ise,
Yozgat Amasya yolu üzerinde gösterilen Tonea adlı yer
olabileceğini, bu kentin Tonya olamayacağını öne sürer.84 Yine

83
Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya s. 24
84
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar İst. 1993 s. 256, 794

115
Helen dilinde böyle bir sözcük bulunmadığını ve Tonya
sözcüğünün Bizans çağında “Thonia” şeklinde kullanıldığını
söylemekle yetinir.

Y. Andreadis, Yunan alfabesindeki tita harfini Latince “Th”


harfi ile yazarak, Tonya adının eski Helence’de çakal anlamına
gelen Thos sözcüğünden türediğini söylemektedir. Bölgenin
eskiden beri çakalların yaşadığı bir yer olduğunu ve adın
anlamının çakal yurdu, çakal yeri gibi bir anlama geldiğini
belirtir.85

Bu konuda öne sürülen en yeni görüş ise İlyas Karagöz’e ait


olanıdır. Tonya adı hakkındaki görüşleri ele alan ve bunlardan
yalnız H. Kalyoncu’nun görüşünü incelemeye değer bulan
Karagöz, bu konuda yeni yorumlarda bulunmaktadır. Tonar
sözcüğünün eski Helence’de Tonos, ortaçağ Helence’sinde
Tonarion olduğunu ve bunun Pontos dilinde Tonia şeklini
aldığını söyleyen İ. Karagöz, bunların anlamının ise “açmak”
olmadığını ve “ip, sicim, kalın sicim” anlamlarında olduğunu
belirtir. Dolayısıyla bu sözcüklerin yer adı olamayacağını
söyler.Tarla, arazi açmak sözcüğünün Yunanca’da
Grizea/Gırzia olarak geçtiğini de belirtir.

Eski Helence’de Thinos sözcüğünden türeyen ve Pontos


dilinde Thonos/Thonon olarak geçen sözcüğün çeşitli anlamları
arasında, “arazi kenarlarında işlenmemiş yer” anlamı olduğu da
yine Karagöz tarafından ifade edilmektedir.

85
Y. Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü, İst. 1993 s. 10

116
Bütün bu yorumlardan sonra yazar, Tonya adının Bizans’ın
Trabzon valisi iken isyan eden Georgios Taronitis’le ilgisi
olduğuna inandığını ve Tonya adının buradan geldiğini öne
sürmektedir. 1103-1104 yılında valilik yapan ve isyan ettikten
sonra yakalanan Taronitis’in ordusundan kaçanların onun
adından bozarak yöreye bu adı verdiklerini söyleyen Karagöz,
1275 yılında Maçka Hapsiköy deresinde Thonari diye bir yerde,
Taronitis adlı kumandan ve Papazların varlığından söz
edildiğini de ilave etmektedir. Buradan hareketle Thonari
şeklindeki adın Taronitis’ten dolayı yöreye verildiği ve
Taronitis hanedanının aslen Pers/Bagratidler soyundan olduğu
da Karagöz tarafından ifade edilir.86

Bu görüşleri Tonya adı hakkındaki yorumlara bir ilave, yeni


bir adım ve bir katkı olarak olarak kabul edebiliriz. Ancak
Thonari adının Taronitis’ten nasıl türediği izaha muhtaçtır.
Ayrıca bu olayın tarihi çok geç bir tarihtir ve Tonya’daki
yerleşim daha öncelere dayanıyor olmalıdır. Yani 1275 yılında
Maçka-Hapsiköy deresinde Thonari adlı bir yerde Taronitis adlı
bir kumandan ve papazların varlığından söz ediliyor olması,
burada Thonari adlı bir yerleşim olduğu anlamına gelir. Aynı
anda hem Taronitis’ten ve hem de Thonari adlı bir yerden söz
edilmesi, Thonari sözcüğünün Taronitis’ten bozma olmadığını
da ortaya koyar.

Kanaatimizce Tonya adı yine eski Helence kaynaklarda


aranmalıdır. Eğer eski Helence’deki Thinos sözcüğünden
türetilen ve Pontos dilinde Thonos/Thonon şeklinde geçen ve
86
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004 s. 239-242

117
anlamları arasında “arazi kenarlarında işlenmemiş yer” anlamı
da bulunan sözcüğü diğerleriyle, örneğin Kalyoncu’nun
yorumuyla birlikte değerlendirirsek daha tutarlı bir çözümleme
yapmış oluruz.

Sonuç olarak tam ve tatmin edici bir açıklama olmadığından,


konuyla ilgili görüş ve yorumları aktarmakla yetinmek
durumundayız.

Eski Kaynaklarda Tonya’da Köyler ve Adları

Tonya’daki köy adlarına geçmeden önce belli başlı köyleri


ve yerleşim yerlerini tespit etmeye çalışalım. Bölge hakkında
araştırmalar yapmış olan A. Breyer, Tonya’da, Keşli, Tumaslı,
Pahartirli, Beşkeli, Mamalı, Tsuluk, Melikse ve Ağırköy gibi
köylerde Rumca konuşanlar bulunduğunu söyler. Ayrıca
Anabedama, Aspuryanlık, Mesakurfa, Lefkiye, Manganabo ve
Kadahor ve Mesopliya gibi köy adlarının Rumca olduğunu
belirtir. Yine Fol civarlarında bir kilise kalıntısının, buranın eski
bir yerleşim olduğuna işaret ettiğini ilave eder.87 Burada köy
olarak gösterilenlerin bir kısmı köy değil, eski Tonya köylerinin
mahalleleri ve semtleridirler.

İlyas Karagöz, Pontos Ansiklopedisi'ne dayanarak Tonya’da;


Antzirköy, Bahadırlı, Beşkeli, Kesli, Mamalı, Melikse, Tomaslı
ve Tsoulouk köylerinin Rumca konuşulan köyler olduğunu
nakleder. Ayrıca adları Rumca olan köylerin Katahor, Mesohor,
Mesoplayi, Mesopodin, Tomaslı ve Agios Stefanos olduğunu ve

87
A. Breyer, a.g.e. s. 155-156

118
Rum kaynaklarında Tonya’nın 14 köyünün belirlendiğini
ekler.88 Burada da yine adları geçen köylerin bir kısmı eski
Tonya köylerinin mahalleleridir.

1876 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesinde Tonya köyleri


Vamenli, Ortamahalle, Ağırköy, Melikşe, Menganabo,
Kumyatak, Mesopliya, Karaağaç, Karşular, Anabedama olarak
görünür. Yanlız bu tarihte Tonya Vakfıkebir'e bağlıdır.

1928 yılında Osmanlıca ve kısmen yeni harflerle yayınlanan


“Mülki İdari Taksimatta Köylerimizin Adları”nda, Tonya’nın
köyleri olarak 19 köy yer alır.89Bunlar; Aspurranlı, Ağırköy,
Anabedama, İskenderli, Ortamahalle, Barkozmanlı, Biçinlik,
Sayraç (Siraç), Şova (Şive), Karşular, Karasu, Kozluca,
Mesopliya, Melikşe, Mankanabo, Mankanaboz, Lefkiye,
Vamenli ve Yakçukur olarak sıralanır.

Tonya’nın kaza yapıldığı 1954 yılında ise köyler; Ağırköy,


Anabedama, Aspuropolu (Aspuryanlı), Barkozmanlı, Bicinlik,
Hoşarlı, İskenderli, Karasu, Karşular, Kozluca, Lefkiye,
Manganabo, Manganaboz, Melikşe, Mesopliya, Sayraç, Turalı,
Vamenli, Yakçukur, Kadahor, Sıdıksa, Fol ve Yeniköy olarak
belirlenmiştir. Burada Tonya kazasının merkezi olarak
Ortamahalle gösterilmektedir. Ayrıca Sıdıksa ve Kadahor
Akçaabat-Düzköy’den, Fol ile Yeniköy’ün ise Torul-
Kürtün’den Tonya’ya bağlanmıştır.

88
İ. Karagöz, a.g.e. s. 238
89
Mülki İdari Taksimatta Köylerimizin Adları 1928

119
1583 tarihli Tahrir Defteri’nde Akçaabat nahiyesine bağlı
köyler arasında; Tonya ve Kumyatağı mezrası ile Karaağaç ve
Hola mezrası yer almaktadır. Ayrıca bir arazi, yer anlamında
Zemin-i Turalı da bulunmaktadır. (Bkz. IV. Bölüm s. 39)
Diğerleriyle ilgili bir kayıt bulamadığımızı ilgili bölümde de
ifade etmiştik.

İlgili kaynaklardan ve yer adlarını takip ederek Tonya’daki


yerleşimin üç ana kol üzerinde yoğunlaştığını söyleyebiliyoruz.
Bunların biri sahilden Fol deresi boyunca yukarıya doğru olan
yerleşim yerleri yani Karaağaç civarlarıdır. İkincisi Tonya
merkezden Ağırköy-Kumyatak boyunca uzanan yerleşim
yerleridir. Üçüncü yerleşim ise Fol-Anabedama’dan aşağıya
doğru uzanan yerleşim yerleridir. Daha önce de ifade ettiğimiz
gibi Tonya’daki insan yerleşiminin tek bir yönden
gerçekleştiğini söyleyemeyiz.

Anabedama

Bu ad Türkçe söyleyişte bozularak bu hale gelmiştir. İlyas


Karagöz’ünde isabetle belirttiği gibi adın aslı Rumca Ana/Ano
ve Potamo sözcüklerinden oluşur. Ana/Ano “yukarıda, üstte”
anlamında ve Potamo “dere, nehir” anlamlarında olduğundan
köyün adı “ırmağın, derenin/yukarısı, üstü” anlamına
gelmektedir. Bu ad yörenin, köyün coğrafi konumuna da
uygundur.90

Ağırköy

90
İ. Karagöz, Trabzon Yer Adları Ank. 2004 s. 242

120
Muzaffer Lermioğlu ve Mahmut Goloğlu tarafından “Ahur”
köy olarak da yazılan bu köy Tonya’nın eski yerleşimlerinden
biridir. İ. Karagöz, Pontos Ansiklopedisi’nde Anzir köy olarak
gösterilen yerin Ağırköy olduğunu söyler. Türkçe’de “Ağır”
sözcüğünün “ yükselme, yukarı çıkma, büyüme, anlı sanlı” gibi
anlamları olduğunu da ekler. Ama sözcüğü Anzir olarak ele
almak suretiyle Ermenistan’daki kimi yer adlarıyla da ilgisi
olabileceğini öne sürer.91 Yerel dilde bildiğimiz hayvan
“ahır”ına “ağır” denmesi, sözcüğün Osmanlıca’da kullanılan
“Ahur” sözcüğüyle benzerliği ve bu sözcüğün Farsça’dan
gelmesi bir takım farklı alternatifleri de düşündürüyor. Bunun
yanında Rumca’da “ hor/hori/horion” sözcüklerinin köy
anlamlarına gelmesi ve Karagöz’ün Mesohor/Orta köy adını
Ortamahalle’ye lokalize etmesi de, bu ihtimalleri güçlendiriyor.

Köyün mahalleri olan Thomaslı adının Hıristiyan ilahiyatçısı


Aziz Thomas’dan aldığı sözcüğün kökeni yönünden doğrudur.
Kesli adının ise Karagöz’e göre Türkmen kabilesinden geldiği
kesin olarak belirtilir.92 Burada bir noktayı belirtelim ki, Turalı
örneğinde olduğu gibi bu tür yer adları oraya yerleşen kişilerin
adlarıyla da ilgili olabilir. Yöredeki yer adlarının kimi
örneklerine Tahrir Defterleri’nde şahıs adı olarak rastlıyoruz.

Aspuryanlı

Karagöz, kimi kaynaklara dayanarak bu adın Azak Denizi


çevresinde yaşayan Aspurginler adlı bir halkla ilgisinin

91
A.g.e. s. 242
92
İ. Karagöz, a.g.e. s. 243

121
olduğunu söyler. Sayın Karagöz’ün bu konuda yaptığı uzun
yorumları nakletmeyi gerekli görmüyoruz.93 Bu konuda değişik
yorumlar elbette faydalıdır. Bizim sorduğumuz kimi
araştırmacılar ve yerel Rumca bilenler söz konusu Aspuryanlı
adının Rumca “Aspıra”dan gelebileceğini, “Asprıyan” şekliyle
alındığında beyaz/beyazlık anlamlarına geldiğini
söylemektedirler. Bu köyün bir mahallesi olan Hoşarlı’nın
adının “Hoşar Uşakları” adlı Türkmen taifesine dayandığı
şeklindeki görüş ise tarihi gerçeklerle örtüşmektedir. Yöreye
çok uzak olmayan Beşikdüzü’nün eski adı da Şarlı nahiyesi idi.

Bahadırlı

Yabancı kaynaklarda anılan bu ad Türkçe’de de kullanılan


ve aslen Moğolca’dan gelen adlar arasındadır. Kargöz, bu adı
Moğollara bağlıyor. Ancak Tonya Tahrir kayıtlarında bu adı
taşıyan kişiler yer almaktadır. Bölge genelinde aile/sülale adı
olarak da kullanılmaktadır. Bu tip yer adlarının Osmanlı toprak
sistemi ile de ilgisi olmalıdır. Birisi vergisini ödemek suretiyle
bir toprak parçasını işler, tasarruf ederdi ki buna “zemin” denir
ve o şahsın adıyla anılırdı. Kısaca bir şahsın adından geldiği
kesin olan bu yer adının Moğollara kadar gideceği kanaatinde
değiliz.

Beskeli/Peskeli/Beşkeli

Karagöz, adı Türkçe beş rakamı ve Yunanca “keşiş odası,


inziva yeri” anlamındaki keli sözcüklerinden oluşmuş kabul

93
A.g.e. s. 243-244

122
eder.94 Ancak yörede böyle bir yer bulunup bulunmadığı belli
değildir. Ayrıca yörede halk arasında anlatılan, İskenderli
beldesi civarlarına yerleşenlerin ilkin Sivri Tepesi çevresine
gelen üç yada beş kişi oldukları şeklinde bir rivayet
bulunmaktadır. Adlarının Paskalos, Sulukos ve Mamas olduğu
da söylenmektedir. Aynı adların benzerlerine yörede yer adı
olarak rastlanması yanında, Tonya Tahririnde Paskalı/Peskalı
şeklinde okunabilen şahıs adı da bulunmaktadır. Bunların bir
tesadüf olmadığı kanaatindeyiz. Mamalı adı gibi
Peskeli/Peşkeli/Beşkeli adının da bu Paskalı adıyla ilgili olma
ihtimali bulunmaktadır.

Fol
Bu köy Tonya’daki eski yerleşimlerden biridir. Kimi tarihi
eser kalıntıları barındırır ve bir zamanlar maden işletmeciliği de
yapılan bir yöreydi. A. Breye Fol’da bir kilise kalıntısından söz
eder ki daha önce buna değinmiştik. Fol adı Türkçe’ye geçmiş
bir çok Rumca kelime gibi halen kullandığımız “fol”la aynıdır.
Türkçe karşılığı yuva olan bu sözcük Rumca’dır. Yörenin bir
sığınak, barınak gibi düşünüldüğünden dolayı verilmiş bir ad
olabilir. 1954 yılına kadar Torul-Kürtün’e bağlıydı.

İskenderli/Kumyatağı/Kumyatak

Yakın geçmişe kadar halk arasında Kumyatak olarak bilinen


bu yöredeki Turalı, Yakçukur ve Sayraç gibi köy adları Türkçe,
Türkçeleşmiş yada Türkçe ekler almış sözcüklerden
oluşmaktadır. 1583 tarihli Tahrir Defteri’nde Tonya’nın mezrası
94
İ. Karagöz a.g.e. s.245

123
olarak ve Kumyatağı şeklinde yazılmış olduğu görülür. (Bkz.
Bölüm IV)

1876 tarihli salnamede sadece Kumyatak yer alırken, 1928


tarihli Köylerimizin Adları’nda ilk kez İskenderli adı görülür.
Ayrıca Yakçukur ve Sayraç adlı birer köyle birlikte üç köy
olduğu belirtilir. 1954’de ise bunlara Turalı’nın da eklendiğini
görürüz.

Yöreye Skentaris/Skanteris gibi adların ne zaman verildiği


belli değildir. Rumca’da Skenderanton da denen İskenderli
adının ortaya çıkışı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Yörenin, Rumca da konuşulmasından dolayı çok eski bir
yerleşim yeri olduğu ileri sürülmektedir. Turalı adı 1583 tarihli
Tahrirde “Zemin-i Turalı veled-i Hasan” olarak yer almaktadır
ki, bu konuyla ilgili açıklamaları daha önce yapmıştık. Sayraç
sözcüğü Türkçe “şakımak, ötüşmek” anlamındaki “sayra” ile
ilgili olmalıdır. Divan-ı Lügat’it-Türk’te geçen eski bir
sözcüktür. Yine Yakçukur’daki “yak” sözcüğünün anlamları
arasında “yakın” anlamı da bulunmaktadır.

Karagöz, İskenderli adını Trabzon hanedanına


95
bağlamaktadır. Ancak İskender adı yalnız Trabzon
hükümdarlarının ünvanı değildir. 15. ve. 16. yüzyıl Tahrir
Defterleri’nde şahıs adı olarak çok yaygın olan adlar
arasındadır. Tonya Tahririnde de 10’dan fazla İskender adı
bulunmaktadır. Ayrıca Trabzon valilerinden birinin adı İskender
Paşa’dır. Bunun yanında Ahmedi adlı divan şairinin (1334-

95
İ. Karagöz, a.g.e. s. 246-247

124
1413) yazdığı ve Şehzade Süleyman Çelebi’ye sunduğu
İskendername adlı meşhur bir mesnevi de bulunmaktadır.
Bölüm başında da anlatmaya çalıştığımız gibi burada da bir
nüfus hareketliliği olduğu anlaşılmaktadır.

Koçkur

Halk arasında Koçkur/Koçgur şeklinde kullanılır. Kayıtlarda


yer almayan bu ad Karşular Mahallesinin halk tarafından
söylenen eski adıdır. 1876 tarihli salnamede Karşular köy adı
olarak bulunur. Bu adın Karşular köyünün bir mahallesi olduğu
anlaşılmaktadır. Karagöz, adın bir benzeri olan
Koçugur/Gocukur sözcüklerinin Moğollarda şahıs adı olduğunu
zikreder.96 Sonuçta bu adı Moğol ordusundaki göçmen
Türkmenlere bağlar.

Adın bir benzeri Koçkar şeklinde Kuman özel adları


arasında şahıs adı olarak görülür.97 Ayrıca Türkler arasında
yaygın bir ad olduğu da belirtilir. Bunun yanında Tonya
Tahririnde çok miktarda Kuman adı bulunduğunu da ilgili
bölümde göstermiştik. Adın Kumanlarla ilgili olma ihtimali de
göz önünde tutulmalıdır.

Lefkiye

Adın aslının Leyken olduğu ve “yabani kavak” anlamına


geldiği Karagöz tarafından ifade edilmektedir.98

96
İ. Karagöz, a.g.e. s. 249-250
97
L. Rasonyi, Kuman Özel Adları s. 113
98
İ. Karagöz, a.g.e. s. 248

125
Manganapo/Manganapoz

Bu adın çok anlamları olduğu Karagöz tarafından uzun uzun


anlatılır. Bunlar arasında tercih edilebilecek olanı
Mangana/Manganez madeni ile ilgili olanıdır.99 Kaynaklarda
köy olarak gösterilen Mankaniya/Mankanabo/Mankanaboz
adlarının aynı köyle ilgili olduğu anlaşılıyor. Sağrı adının ise
Türkçe olduğu “her şeyin derisi, yüzü buradan yer sağrısı, yer
yüzü, yer yaygısı” anlamlarında olduğunu belirtelim.100

Melikşe/Melikse

Sonradan Melikşah’a dönüşen bu ad Karagöz’ün de isabetle


belirttiği gibi, Arapça’dan Türkçe’ye geçen mülk/milk/melik
kavramlarıyla ilgilidir. Mülk arazi, vakıf arazi, miri arazi gibi
Osmanlı toprak sistemindeki arazi taksimatından gelmektedir.
Mülk arazi tam tasarruf hakkı sağlamaktaydı.101 Bazı yabancı
kaynaklar bu adı yazarken Türkçeyle ilgisiz bir şekle çevirmeye
çalışmışlardır.

Mesopliya

Bu köy de eski yerleşimlerden biridir. Henüz yer adlarının


değiştirilmesi teşebbüsünün olmadığı 1913/14 tarihli bir vakıf
kaydında adı, “Mesopliya/Kızılkilise nam-ı diğer Kozluca”

99
A.g.e. s. 249-250
100
Divan-ı Lügat’it-Türk Cilt I s. 421
101
İ. Karagöz a.g.e. s. 250

126
olarak yer almaktadır.102 Adın aslının Yunanca Meso/Plagia
olduğu ve “yamaç ortası, orta yamaç” gibi bir anlama geldiği
görülmektedir.103

Bir de yabancı kaynaklarda Mesohor olarak geçen köy


adının yanında yine Katohor köyü ve Balahor yaylası da
bulunmaktadır. Hor/Hori/Horion yerel Rumca’da köy anlamına
kullanılmaktadır. Pala/Hor Eski Köy, Kata/Hor Aşağı köy
anlamlarındadır. Karagöz, Meso/Hor (Orta köy) adını
Ortamahalle’ye lokalize etmekte yani Ortamahalle’nin eski adı
olabileceğini söylemektedir.104

Vamenli

Hiçbir kaynakta yer almayan bu sözcük konusunda bir


açıklama yapmak oldukça zor görünmektedir. Karagöz, Y.
Andreadis’in Yemenli diye bir köyü listede göstermesinden
hareketle bazı yorumlarda bulunur.105 Sonuçta ise bu köy adını
belirleyemediğini vurgular. Yunanca sözlüklerde ve yerel
Rumca’da böyle bir sözcük yer almaz.

Osmanlıca Kamus-ı Türki’de “borç” anlamında Farsça’dan


gelen “Vam” sözcüğü ve yine Farsça “geride olan, arkada
kalan” anlamlarında “Vamande/Vamende” sözcüğünden başka
bir bilgi bulunmaz.106

102
Vakıflar Gn. Md. Arşivi Trabzon Sicil Defteri
103
İ. Karagöz a.g.e. s. 251
104
A.g.e. s. 250
105
İ. Karagöz a.g.e. s. 252
106
Ş. Sami Kamus-ı Türki s. 1485

127
Bunun yanında Vakfıkebir’de Kumandara Vamenli (şimdi
Ortaköy), Kumandara Raşi (şimdi Rıdvanlı) gibi birkaç köy
bulunmaktadır. Tonya’da da Kumanandoz Yaylası (Kuman
yeri) olduğunu göz önüne alarak Vamenli adının Kumanlarla
ilgili olma ihtimalini de uzak görmüyoruz.

128
129
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi I-II,


Cem yay. İst. 1995
Andreadis, Yorgo, Gizli Din Taşıyanlar, Belge yay. İst. 1997
Andreadis, Yorgo, Neden Kardeşim Hüsnü, Belge yay. İst.
1995
Anna Komnena, Alexiade, çev. Bilge Umar, İnkılap yay. İst.
1996
Asan, Ömer, Pontos Kültürü, Belge yay. İst. 1996
Baykara, Tuncer, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş,
Ank. 1988
Baykara, Tuncer, Türkçe Yer Adları Kılavuzu, TDK, Ank.
1995
Beldiceanu, Nicoara, Osmanlı Devletinde Tımar, çev. M. A.
Kılıçbay, Ank. 1985
Bıjışkyan, Per. Minas, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası,
çev. Hrand D. Andreasyan, İst. 1969 (yeni bası Pontos Tarihi
İsti. 1998)
Bilgin, Mehmet, Sürmene Tarihi, İst. 1990
Birinci Dünya Harbinde Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekatı Cilt
II. T. C. Genelkurmay Başk.yay. Ank. 1993
Bostan, Hanefi, 15. ve 16. Yüzyıllarda Trabzon Sancağında
Sosyal ve İktisadi Hayat, TTK, Ank. 2002
Bryer, Anthony-David Winfield, The Byzantine Monuments
and Topography of the Pontos, Washıngton 1985
Clavıjo, Ruy Gonzales de, Anadolu Orta Asya ve Timur, çev.
Ömer Rıza Doğrul Ses yay. İst. 1993
Cuinet, Vital, La Turquıe d’Asie, Geographıe Admınıstratıve,
Paris 1890
Çadırcı, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin
Sosyal ve Ekonomik Yapıları TTK, Ank. 1993

130
Doğru, A. Mecit, Türkiye’de Macar Yer Adları, İ.Ü.Ed. Fak.
yay. İst. 1985
Duman, Mustafa, Kemençemin Telleri, TAMV yay. İst. 2004
Fallmerayer, J. Philip, Trabzon Rum İmparatorluğu Tarihi,
çev. A. Cevad Eren, TTK Kütüphanesi No: 40186 (Daktilo
Nüsha)
Goloğlu, Mahmut, Anadolu’nun Milli Devleti Pontos, Ank.
1973
Goloğlu, Mahmut, Trabzon Tarihi, Tarabzon 2000
Gökbilgin, M. Tayyib, XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livası
ve Doğu Karadeniz Bölgesi, Belleten Sayı 102’den Ayrıbasım,
Ank. 1962
Günaltay, Şemsettin, Yakın Şark IV. II. Kısım, TTK Ank.
1987
Güvemli, Fevzi, Bir Zamanlar Ordu, Kültür Bak. Ank. 1999
Halaçoğlu, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun
İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi TTK Ank. 1997
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, haz. İ. Parmaksızoğlu,
Kültür Bak. Ank. 1999
Honigman, Ernst, Bizanz Devletini Doğu Sınırı, çev. Fikret
Işıltan, İst. 1970
Işık, Adem, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, TTK Ank.
2001
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken yay. İst. 2002
Kalyoncu, Hasan, Her Yönüyle Tonya, 1989
Karagöz, İlyas, Mitolojide Doğu Karadeniz, Ank. 2004
Karagöz, İlyas, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004
Khoniates, Niketas, Tarih, çev. Fikret Işıltan, TTK Ank. 1995
Kınal, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, TTK Ank. 1998
Kritovulos, İstanbul’un Fethi çev. Karolidi, haz. M.Gökman
İst. 1967
Ksenophon, Anabasis, çev. Hayrullah Örs İst. 1975
Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, TTK Ank. 1990

131
Kurt, Yılmaz (yay. haz.) Pontus Meselesi, TBMM yay. Ank.
1995
Lermioğlu, Muzaffer, Akçaabat Tarihi, İst. 1949
Lowry, Heath W., Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve
Türkleşmesi (1486-1583) Boğaziçi Üni.yay. İst. 1998
Ortaylı, İlber, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Turhan Kitabevi
Ank. 2000
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan
TTK Ank. 1991
Özkaya, Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, TTK Ank.
1994
Ramsay, R. M. Anadolu’nu Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri
Pektaş MEB yay.1960
Rasonyi, Lazslo, Kuman Özel Adları TKAE Dergisi Sayı; III-
IV-V-VI (1966-1969)
Rasonyi, Lazslo, Tarihte Türklük, çev. H. Zübeyr Koşay
TKAE yay. Ank. 1971
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası çev. Adnan Pekman,
Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 1993
Sümer, Faruk, Oğuzlar… İst. 1980
Sümer, Faruk, Tirebolu Tarihi, İst. 1992
Şakir Şevket, Trabzon Tarihi, yay. haz. İsmail Hacıfettahoğlu
Ank. 2001
Texier, Charles, Küçük Asya, Ali Suad Tercümesi İst. 1339
Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun yay.
İst. 1981
Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Trabzon 1999
Tulum, Mertol (yay. haz.) Tursun Bey, Tarih-i Ebul Feth İst.
1977
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi,
İst.1984
Türkay, Cevdet, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve
Cemaatlar, Tercüman yay. İst. 1979

132
Umar, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap yay. İst.
1993
Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi II. Cilt TTK Ank. 1983
Yerasimos, Stefanos, (mak.) “Pontus Meselesi 1912-1923”
Toplum ve Bilim Dergisi (Güz 1988 )

ARŞİV BELGELERİ, SÖZLÜKLER ve DİĞER


KAYNAKLAR

387 numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rum Defteri


937/1530 I-II. Ank. 1997
BOA TD No: 288 (1554 Tarihli Trabzon Tahrir Defteri)
Büyük Laorusse
İslam Ansiklopedisi (MEB) Cilt. 12/1
Kamus-i Türki (Şemsettin Sami)
Mülk-i İdari Taksimatta Köylerimizin Adları (1928)
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü ( M. Zeki
Pakalın)
TDK Derleme ve Tarama Sözlükleri
TDK Divanü Lügat-it-Türk Tercümesi
TDK Türkçe Sözlük
TKKKA TD No: 29, 1583 Tarihli Trabzon Mufassal Tahrir
Defteri
TKKKA TD No: 348 (İcmal Tahrir Defteri)
Tonya Sözlüğü (Hasan Kalyoncu)
Trabzon 1967 ve 1973 İl Yıllıkları
Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü (K. Emiroğlu)
Trabzon Vilayeti Salnameleri
Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü (Hasan Eren)
Türkçe-Yunanca Sözlük (ABC Kitabevi Yay.)
Türkiye’de Meskun Yerler Kılavuzu 2 Cilt (1946)
Vakıflar Gn. Md. Arşivi, Trabzon Sicil Defteri

133
EKLER

134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149

You might also like