Professional Documents
Culture Documents
ISBN-975-93296-1-1
Kapak/İç Düzen
İsmat
Tel:0.312.425 36 35
www.ismat.com.tr
Baskı/Cilt
Topkar Matbaacılık
Tel:0.462.228 13 41
TONYA BELEDİYESİ
Cumhuriyet Alanı 61500 Tonya/Trabzon
Tel: (0462) 881 30 10 Faks: (0462) 881 30 36
internet: www.tonya.bl.tr
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ .....................................................................................9
ÖNSÖZ.....................................................................................11
-I-
CORAFYA...............................................................................13
Coğrafi Yönden Tonya.............................................................13
Doğal Yapı................................................................................13
a-Dağlar...................................................................................13
b-Yaylalar................................................................................13
c-Akarsular..............................................................................14
Bitki Örtüsü...............................................................................14
a-Doğal Bitki Örtüsü...............................................................14
b-Kültür
Bitkileri.....................................................................15
İklim..........................................................................................15
Tarım-Hayvancılık-Ekonomi…………………………………16
Yönetim ve Nüfus.....................................................................17
-II-
İLK ÇAĞLARDAN OSMANLI’YA TRABZON
ÇEVRESİNİN SİYASİ ve ETNİK
DURUMU…………………………19
Bölge Tarihinin İlk Dönemleri…………………………….....19
Bölgenin Yerli/Antik Halkları……………………………......22
Bölgenin Hıristiyanlaşması ve Rumlaşması………………….23
Osmanlı Öncesi Durum ve Trabzon‘un Fethi………………. 25
-III-
OSMANLI DEVRİNE KADAR TONYA................................27
Tonya’nın Tarihi Geçmişi…………………………………….27
Osmanlı Öncesi Tonya………………………………………..30
Trabzon’un Fethi ve Tonya…………………………….......... 31
Fetihten Sonraki Durum……………………………............... 33
-IV-
5
OSMANLI DÖNEMİNDE TONYA........................................37
İlk Dönemler ve Tahrir Defterleri Üzerine…………………...37
1583 Tarihli Tahrir Defteri’nde Tonya…………….................39
-V-
XVI. YÜZYILDA TONYA’NIN SOSYAL ve EKONOMİK
DURUMU.................................................................................43
1583’de Tonya’nın Nüfusu……………...................................43
Ziraat ve Yetişen Ürünler………………..................................43
Ödenen Vergiler………………................................................44
Yönetim……………….............................................................46
Tonya’da Dini Durum ve Gayri Müslim Nüfus………………47
Şahıs Adları……………….......................................................48
-VI-
AĞALIK DEVRİNDE TONYA…………………………….. 51
Trabzon Ağaları ve Hacısalihoğlu Ali Ağa…………………..51
Ayaklanmalar ve Ali Ağa…………….....................................53
I.Tuzcuğlu Ayaklanması ve Ali Ağa………………................54
Kalcıoğlu-Hacısalihoğlu-Dedeoğlu Ayaklanması……………57
-VII-
SALNAMELERDE TONYA...................................................63
-VIII-
I. DÜNYA SAVAŞI ve TRABZON’UN İŞGALİ....................71
Direniş Hareketleri ve Karadağ Çarpışmaları……………….. 72
Tonya Rus
İşgalinde……………..............................................73
İşgalin Sonu ve Tonya’nın Kurtuluşu………………………...74
-IX-
ANDREADİS’İN KİTAPLARI VESİLESİYLE......................75
-X-
KEMENÇE ve HORON...........................................................81
-XI-
6
TARİHİ YÖNDEN TONYA’DA DİL ve ŞİVE
ÖZELLİKLERİ.............................................................................
..................85
-XII-
TONYA’DA MİMARİ ÖZELLİKLER ve ESKİ ESERLER...91
Geleneksel Ev Tipi…………...................................................91
Seranderler…………...............................................................93
Diğer Bazı Eski Eserler…………............................................94
-XIII-
VAKIF KAYITLARINDA TONYA.......................................97
Vakfın Tarihi ve Sosyal Yönü……………………………… 97
Doğrudan Vakıf Olanlara Örnekler………………..................97
Nükut (Nakti) Vakıflara Örnekler…………............................98
-XIV-
TONYA’DA ESKİ MESLEKLER ve BAZI EL SANATLARI
…………................................................................................101
Demircilik………………………………………...................101
Taş Ustalığı ve Dülgerlik……………...................................102
Dokumacılık………………………………….......................102
Ağaç İşlemeciliği……………………………………………103
-XV-
TONYA’DA YERLEŞİMLER ve YER ADLARI.................105
Yer Adları Üzerine…………………………………………..111
Tonya Adı Hakkındaki Görüşler…………………………….112
Eski Kaynaklarda Tonya Köyleri ve Adları…………………116
Anabeda...…………………………………………………...118
Aspuryanlı…………………………………………………...119
Bahadırlı…………………………………………………….120
Beşkeli………………………………………………………120
Fol…………………………………………………………...121
İskenderli/Kumyatak………………………………………...122
Koçkur……………………………………………………….123
Manganapo…………………………………………………..123
7
Melikşe………………………………………………………124
Mesopliya……………………………………………………124
Vamenli……………………………………………………...125
KAYNAKÇA….…………………………………………….127
EKLER: Harita-Belgeler ve Fotoğraflar……………………131
Kısaltmalar:
a.g.e : adı geçen eser
a.g.m : adı geçen makale
8
TD : Tahrir Defteri
TDK : Türk Dil Kurumu
TTK : Türk Tarih Kurumu
SUNUŞ
9
sürdürmelidirler. İlçemizin kalkınması ve ileriye gidebilmesi
ancak bu şekilde mümkün olabilecektir.
10
hemşerilerime tekrar teşekkür eder, tüm Tonyalıları en kalbi
duygularımla selamlarım.
Ahmet KURT
11
ÖNSÖZ
12
oranında işlenilmeye çalışılmıştır. Dil ve imla yönünden gerekli
özeni gösterememiş olabileceğimi de belirtmek zorundayım.
Muhammet Atmaca
Aralık 2004
Ankara
13
-I-
COĞRAFYA
Doğal Yapı
a- Dağlar
b- Yaylalar
14
oturduğu Kolopna, Akise, Çağman, Eskala, Kızılağaç,
Karakaya gibi yaylar da bulunmaktadır.
c- Akarsular
Bitki Örtüsü
15
görebiliriz). Geniş yapraklı ağaç türlerinin yanında, iğne
yapraklı ağaç türleri de bulunmaktadır.En çok rastlanan ağaç
türleri; gürgen, kayın, karaağaç, kızılağaç, meşe, kestane gibi
geniş yapraklılar ile ladin, sarıçam, köknar gibi daha az olan
iğne yapraklılardır. Yükseğe çıkıldıkça geniş yapraklılar
yerlerini iğne yapraklılara bırakırlar. Ancak 2000 metre
yükseklikten itibaren artık ağaç türüne rastlanmaz. Bu
yükseltilerde ancak çeşitli bitkiler, çiçekler ve çayırlar yer
alırlar. Yüksek boylu ağaçların altlarında daha alçak boylu
yaprak dökmeyen ağaç türleri de bulunmaktadır.
b- Kültür bitkileri
İklim
16
derece civarındadır. Yaz aylarında hava genelde sisli ve yağışlı
geçer. En az sis görülen aylar son bahar aylarıdır.1
Tarım-Hayvancılık-Ekonomi
17
Avrupa ülkesi yanında, başta Zonguldak, Bursa, İstanbul,
İzmir, Ankara gibi belli başlı vilayetlerimizde çok sayıda
Tonya’lı yaşamaktadır. Gurbetçiler sayesinde ilçe ekonomisi
hatırı sayılır bir girdi elde etmektedir. Kısaca gurbetçilik, tarım
ve hayvancılık yanında ilçe ekonomisinin dayandığı en önemli
temellerden birisidir.
Yönetim Ve Nüfus
18
görünmektedir.Cumhuriyet devrinde Tonya bu kez yeniden
Vakfıkebir’e bağlı bir nahiye (yani aynı anlamda bucak) olarak
1954 yılına kadar gelmiştir. Nihayet 4 Mart 1954 tarih ve 6325
sayılı “Yeniden 10 Kaza Kurulması Hakkında Kanun”un, 10
Mart 1954 tarihli resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe
girmesiyle Tonya ilçe konumuna yükselmiştir. 21 Nisan 1954
tarihinde de ilk kaymakam olan Fevzi Tuncay göreve
başlamıştır.2 Günümüzde Tonya merkezde; Büyükmahalle,
Kaleönü Mahallesi, Karşular Mahallesi, Ortamahalle ve
Yenimahalle’den oluşan beş mahalle yer almaktadır. Tonya’ya
bağlı İskenderli Beldesi ise; İskenderli ve Turalı
mahallelerinden oluşmaktadır.
2
Bkz. Ekler, 10 Mart 1954 tarihli Resmi Gazete
19
-II-
20
çalıştıkları ve bu ilk girişimin Kimmer istilasıyla kesintiye
uğradığı ilk çağlarla ilgili kaynaklarda ifade edilmektedir.7 Söz
konusu koloniciler M.Ö. 7. yüzyıllın ortalarından itibaren tekrar
bölgeye yerleşmeye başlayacaklardır. Adı geçen bu ilk
koloniciler daha çok şehrin merkezine yerleşmişlerdi ve
civarlarda yaşayan yerli halklarla düşmanca bir ilişki içerisinde
bulunmaktaydılar. Bu düşmanlığın M.Ö. 400 yıllarında da
devam etmekte olduğunu, Ksenophon’un Anabasis (On Binlerin
Dönüşü) adlı eserinden ayrıntılı bir biçimde öğrenebiliyoruz.8
Ksenophon’un M.Ö. 400’lerde bölgeden geçtikten sonra yazmış
olduğu Anabasis adlı eserinden ve bölgeyle ilgili diğer
kaynaklardan öğrendiğimize göre, ilk çağlarda Trabzon ve
civarlarında; Makronlar, Driller, Khalbyler, Tibarenler,
Kohllar, Helenler, İskitler, Mossynoikler gibi topluluklar
yaşamaktaydılar.9 Yunanlı kolonicilerin Karadeniz kıyılarına
yerleşmelerinden biraz sonra, M.Ö. 615 yılından itibaren tüm
Anadolu’yla birlikte Doğu Karadeniz ve Trabzon çevresi de
İranlı Medlerin egemenliği altına girmiştir. M.Ö. 550 yılında
İran’da Med devletinin yıkılmasıyla yeni bir topluluk olan
Persler Medlerin yerini almış ve Anadolu’da Pers egemenliği
dönemi başlamıştır. Bu devirlerde Anadolu, Yunan şehir
devletleriyle İran’a hakim Perslerin uzun yıllar süren
mücadelelerine sahne olacaktır.
7
Mehmet Özsait, a.g.m.
8
Ksenephon, Anabasis, çev. Hayrullah Örs İst. 1975, s. 139 vd
9
a.g.e. s. 140-163 Ayrıca bkz. Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Milli
Devleti Pontos Ank. 1973 s. 13 vd
21
Persler Anadolu topraklarını ‘satraplık’ adı verilen
valiliklere bölmüş, Muşkiler, Tibarenler, Mossynoikler gibi
toplulukların yaşadığı bugünkü Ordu ve Trabzon arasındaki
sahayı da Pont Kapadokyası Satraplığı adıyla yeniden
düzenlemişlerdi.10 Anadolu’daki Pers egemenliği Yunanlılarla
yapılan savaşlarla devam etmiş ve nihayet Makedonyalı
İskender’in M.Ö. 334 yılında Anadolu’ya girip Persleri
yenmesiyle son bulmuştur.
22
Pompeidus’a yenilip intihar etmesiyle tarih sahnesinden
silinecektir.14 Böylece Anadolu’da Roma ve onun devamı olan
Bizans dönemi başlamış olur. Roma egemenliği dönemi M.Ö.
63 yılından Roma’nın ikiye ayrıldığı M.S. 395 yılına kadar
devam eder, bundan sonraki dönem Doğu Roma yani Bizans
dönemi olacaktır. Bundan sonra Doğu Karadeniz ve Trabzon
civarı Bizans egemenliğine girmiş ve bu durum Trabzon
İmparatorluğu’nun kurulduğu 1204 yılına kadar devam etmiştir.
13
a.g.e. s. 57-72, Şemsettin Günaltay, a.g.e. s. 302
14
Goloğlu, a.g.e. s. 107 vd
15
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, çev. Adnan Pekman İst.1993
23
toplulukların yaşadığını daha önce de belirtmiştik. Bu
toplulukların kimileri bölgenin antik halkları, kimileri ise daha
sonradan gelip bölgeye yerleşenlerden oluşmaktaydı. Ayrıca
bunların yanında bölge; Kimmer, Pers, Makedon, Roma
istilalarına uğramış, ticaret kolonileri kurmak amacıyla bölgeye
Yunanlı topluluklar da yerleşmişlerdir. Bu topluluklardan
İskitler/Sakaların Türk kökenli oldukları bilinmektedir.16 Yine
dağlık kesimlerde yaşayan ve kolonicilerle devamlı çatışma
halinde olan ve kaynaklarda değişik adlarla anılan, Kolhklar,
Makronlar, Driller, Mossynoikler, Tibarenler, Khalbyler gibi
toplulukların ise kesin olarak Hellen olmadıkları, kaynakların
üzerinde ittifak ettiği bir gerçektir. Bölgenin antik halkları
diyebileceğimiz bu toplulukları Pelasgların bakiyeleri olarak
kabul eden görüşler de bulunmaktadır. Bu da bizi; Doğu
Karadeniz ve Trabzon çevresinin tarihini, tek bir halka, ulusa,
tek bir kültüre indirgemeye çalışan görüşlerin bilimsel
dayanaktan yoksun ve gerçekçi olmadığı sonucuna
götürmektedir.
24
seferleri için askeri bir üs haline gelmiş ve yine bu dönemden
itibaren bölgenin etnik ve dini yapısında köklü dönüşümler
yaşanmaya başlanmıştır.17 İmparatorluğun ve İncilin dili de olan
Yunanca, Hıristiyanlıkla birlikte bölgede yayılmaya başlamış,
Hıristiyanlaşan bölge halkları zamanla kendi dillerini unutarak
farklı bir diyalektle Yunanca konuşmaya başlamışlardır. Bu
süreç zaman içinde bölgede Rumca olarak adlandırılan Bizans
lehçesisin gelişmesi ve yaygınlaşmasına yol açmıştır. Daha
sonraları Ortodoks Hıristiyanların tümüne birden Rum denmiş
olması, etnik bir tanımlamadan ziyade dini bir tanımlama
niteliğindedir.18 Yine Bizans devrinde Hıristiyanlaşan bir çok
kavim ve topluluğun imparatorluğun genellikle uç bölgelerine,
sınır boylarına yerleştirildiğine tanık olmaktayız. Bu topluluklar
arasında Bulgarlar, Macarlar, Peçenekler, Uzlar, Avarlar ve
Kumanları sayabiliriz. Daha sonraları Osmanlı belgelerinde sık
sık adlarına rastladığımız Kumanların 40.000 aile halinde
Gürcistan’a inerek Hıristiyan olmaları ve Doğu Karadeniz ile
Doğu Anadolu bölgelerine yerleşmiş olmaları da yine Bizans
döneminde gerçekleşecektir. Günümüzde dahi bölgede
Kumanca isimler ve yer adlarına rastlanıyor olması, Anadolu’da
Türk egemenliğinin başladığı 11. yüzyıldan çok önceleri,
Karadeniz civarlarına Türk asıllı toplulukların yerleşmiş
olduğuna işaret etmektedir.19
17
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan TTK
Ank. 1991 s. 63 vd.
18
Stefanos Yerasimos, “Pontus Meselesi ” Toplum Bilim, Güz 1988
25
Osmanlı Öncesi Durum ve Trabzon’un Fethi
26
sürdürebilmek için, Türk beylerine vergi vermek, saraydan kız
vererek akrabalık kurmak, birine karşı diğeriyle ittifak yapmak
gibi taktiklerle varlıklarını sürdürmeye çalışmaktaydılar. Hatta
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon üzerine yöneldiği sıralarda
imparator David Komnenos Uzun Hasan’la ittifak kurmak
suretiyle devletini kurtarmaya çalışmış fakat bunda başarılı
olamamıştı.
27
-III-
21
Mehmet Özsait, “İlk Çağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi”, Trabzon
Tarihi Sempozyumu Bildiriler Trab. 1999 s. 35-45
28
denize ulaşan Fol deresinden söz eden eserler bulunmaktadır ki,
bu dönemlerde geziler genellikle deniz yoluyla yapılmaktaydı.22
22
Ruy Gonzales de Claviyo, Anadolu, Orta Asya ve Timur çev. Ömer
Rıza Doğrul İst. 1993 ayrıca bkz. Per Minas Bıjışkyan, Karadeniz
Kıyıları Tarih ve Coğrafyası çev. Hrand D. Andreasyan İst. 1969
29
merkezindeki kolonici Hellenlerle çatışma halinde olduklarına
daha önce de değinmiştik. Bu topluluklardan Mossyniklerin
Trabzon’un batı taraflarında ve özellikle ormanlık iç kesimde
yaşadıkları ifade edilmektedir.23 Son derece savaşçı, buyruk
altına girmeyen bu topluluklar herhangi bir otoriteye bağlı
değillerdi. Hellen olmadıkları kesin olarak bilinen bu halkların
etnik kökenlerini tam olarak tespit edemiyoruz. Kimi
araştırmacılar bu toplulukları bölgenin en eski
yerleşimcilerinden olan Pelasgların bakiyeleri olarak kabul
etmektedirler. Yunanlıların bu halklara bazı özelliklerinden
hareketle isimler verdikleri, örneğin Makronlara uzun kafalı
anlamında Makron dedikleri gibi, Mossynoiklere de ahşap
evlerde (seranderi andıran tarzda) oturduklarından dolayı
Mossynoik (kulubeciler) dediklerini görüyoruz. Bölgeyle ilgili
haritalarda Trabzon’un batı ve güney taraflarının söz konusu bu
antik haklarla meskun olduğu görülmektedir. Ancak Tonya’nın
bu çağlarda meskun bir yerleşim yeri olduğunu
söyleyebileceğimiz verilere ulaşma imkanı bulamıyoruz.
Sahilden yalnızca 20 km kadar içeride olan Tonya’nın bu
çağlarda hiç bilinmeyen bir yer olduğunu da iddia edemeyiz
şüphesiz bu alanda başkaca araştırmalar yapılmalıdır. Örneğin
Rumlaşma öncesi döneme, ilk çağlara kadar uzanan yer adlarına
Tonya çevresinde bolca rastlanmaktadır. Yine bölgenin antik
halklarını mesleği olan demirciğin günümüzde dahi Tonya’da
maharetle sürdürülmesi, kaynaklarda tarif edilen karakter
23
Ksenophon, Anabasis s. 162
30
yapılarının Tonyalı karakteriyle benzeşmesi bu yönde işaretler
olarak kabul edilebilir. Bugünkü ilçe merkezinde olmasa bile
civarlarda, ilk çağ yerleşimlerine ait izler olabileceğini
düşünmememiz için herhangi bir neden bulunmamaktadır.
24
Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi İst. 1949 s. 56
31
geldikçe değineceğiz25 Bu dönemle ilgili kaynaklarda Tonya
hakkında başka bir bilgi yer almaz. Ancak Trabzon
imparatorluğu dönemiyle (1204-1461) ilgili bazı kayıtlarla
karşılaşmaktayız.
32
1461 yılının ilk baharında İstanbul’dan yola çıkan Sultan
Mehmet’in amacı Karadeniz’deki Kastamonu, Sinop ve nihayet
Trabzon’u ele geçirmekti. Daha padişahlığının ilk yıllarında
böyle bir niyeti olduğunu Hünkar Mahmut Paşa’ya söylemişti.
Özellikle Trabzon hükümdarlarının Osmanlı aleyhine diğer
Türk beylikleriyle işbirliği yapmaları ve bu sıralarda
Akkoyunlularla yaptıkları ittifak Trabzon’a yönelik bu harekatı
kaçınılmaz hale getirmekteydi. Fatih’in bu harekatı sırasında
Cenevizlilerin elindeki Amasra, Çandaroğullarının elindeki
Kastamonu ve Sinop Trabzon’dan önce fethedilmişti. Osmanlı
ordusu Trabzon’a doğudan ilerlemiş, Erzincan’dan sonra Kelkit
civarına gelindiğinde, ordu ikiye ayrılarak yoluna devam
etmiştir. Fatih doğudan ilerlerken, vezir Mahmut Paşa batıdan
hareket etmiş, böyle zor bir yolculuk özellikle şaşırtma
amacıyla tercih edilmişti. Ayrıca Kasım Bey emrindeki
donanma kuvvetleri de denizden kuşatmaya katılmışlardı.
Trabzon hükümdarı David Komnenos, bu şartlar altında teslim
olmaktan başka çare bulamayınca şehir çatışma olmaksızın
teslim alınmış oldu. Trabzon’un fethinin hangi ayda
gerçekleştiği konusunda kaynaklarda ihtilaf olmakla beraber
kabul edilen görüş 1461 yılının 26 ekiminde olduğudur.
Tonya’nın fethiyle ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi yer
almamaktadır. Trabzon çevresinde yalnız Akçaabat’taki
Akçakale ile Torul’un direndiği, diğer büyük küçük
yerleşimlerin fethin akabinde süratle teslim alındığı
33
bilinmektedir.27 İlgili kaynaklarda, Fatih Sultan Mehmet’in
Trabzon’da uzun süre kalmadığı, şehrin yönetiminin donanma
komutanlarından Kasım Bey’e verildiği, civardaki kale ve
yerleşim yerlerinin fethedilmesiyle, Amasya sancak beyi Hızır
Bey’in görevlendirildiği yer almaktadır. Hızır Bey’in bu
görevinin uzun sürmediği ve kendisinin 1462 yılında Trabzon
valisi olduğu görülmektedir. Hızır Bey’in bu görevinin daha
civar bölge ve yerleşimlerde yeni yönetimin oluşturulması
olduğu anlaşılmaktadır.Sadece Akçakale’de kısa süreli bir
direniş olduğu bilinmektedir. Bölgede en son fethedilen yer
Torul kalesi olup o da Rakkas Sinan Bey tarafından 1479
yılında alınmıştır. Bu durumda Tonya’nın Amasya sancak beyi
ve Trabzon’un ilk valilerinden Hızır Bey tarafından teslim
alınmış olması gerekmektedir. Tonya’da bir direniş olduğu veya
Tonya’nın çok sonraları Türk egemenliğine girdiği şeklindeki
rivayetlerin ve bazı yerel kaynaklarda yazılanların herhangi bir
doğruluk payı yoktur. Böyle bir durum söz konusu olsaydı
kaynaklarda bununla ilgili bir kayıt olması gerekirdi.
27
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi TTK Ank. 1983, II. Cilt s. 55-
56
34
yabancı tarihçilerin eserlerinden28, fetihten sonra ortaya çıkan
durumu şu şekilde özetlemek mümkündür: Trabzon ve
civarından 1500 kişiyle birlikte David Komnenos İstanbul’a
gönderilmiş, şehrin yönetimi Kasım Bey’e civarların
fethedilmesi görevi ise Hızır Bey’e verilmiştir. Kanunname
hazırlanmış, vergiler konmuş, kadı, dizdar ve kale muhafızları
tayin edilmiş ve bundan sonra, Orta Anadolu şehir ve
kasabalarından Müslüman Türk nüfus getirilerek Trabzon ve
çevresine yerleştirilmiştir.
28
Tursun Bey, Tarih Ebu’l Feth, Hoca Sadettin Efendi Tac’üt-Tevarih,
Kritovulos İstanbul’un Fethi, Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin
İslamlaşması ve Türkleşmesi
29
Hanefi Bostan, 15. ve 16. yy’larda Trabzon Sancağında Sosyal ve
İktisadi Hayat (Basılmamış Doktora Tezi)
35
Müslüman-Türk nüfusun büyük çoğunluğu sürgün yoluyla;
Niksar, Sonuca (Bugün Amasya Taşova’da bir köy), Ladik
(Samsun), Amasya, Bafra, Çorum, Osmancık (Çorum),
İskilip (Çorum), Gümüş (Bugün Amasya Gümüşhacıköy),
Merzifon, Samsun, Tokat, Zile, Turhal, Göl-Canik (Bugün
Ordu Gölköy), Satılmış-Canik (Bugün Ordu Perşembe),
Kağala ve Kedagere (Bugünkü Vezirköprü) gibi Orta Anadolu
şehir ve kasabalarından getirilmişti. Ayrıca kendi isteği ile
gelenler de bulunmaktaydı (Toplam 1408 Müslüman) yine
Trabzon’un kazalarına da, 809 kişi kale görevlisi ve tımar sahibi
olarak yerleştirilmiştir. (Fetihten itibaren 1486 yılına kadar
toplam 2.217 kişi)30 Bu nüfus iskan etme faaliyetinin fetihten
itibaren başlayıp 16. yüzyılın sonuna kadar devam ettiği Tahrir
Defterleri’nin incelenmesinden ortaya çıkmaktadır. Trabzon
çevresine yapılan iskan hareketlerinin bunlarla sınırlı kalmayıp,
özellikle Balkanlardan da bölgeye nüfus iskan edildiği –az
olmakla beraber- görülmektedir.31 İleride de inceleyeceğimiz
gibi, Tonya bu tarihlerde Akçaabat’a bağlı bir karye
olduğundan, buraya yerleştirilenlerle ilgili ayrıntılı bir bilgiye
ulaşamıyoruz. Ancak Akçaabat dahiline Müslüman-Türk
nüfusun yerleştirilmiş olduğunu biliyoruz. Anlaşılıyor ki zaten
oldukça azalmış olan Hıristiyan nüfus gerek sürgün yoluyla ve
gerekse kaçarak bölgeden ayrılırken yerlerine Müslüman nüfus
yerleştirilmeye gayret gösterilmiştir. Böylelikle bölgenin
Müslümanlaşması ve Türkleşmesi süreci birkaç yüzyıl
içerisinde tamamlanmıştır.
30
H. Bostan a.g.e. s. 79 vd (Sonradan kitap, TTK Ank. 2002)
31
Mehmet Bilgin, Sürmene Tarihi s. 135-136
36
37
-IV-
38
ve bu ürünlerin yıllık üretim miktarları ile en sonunda da, yılda
vermekle mükellef olunan vergiler tek tek yazılarak belirlenirdi.
Devlet merkezine getirilen bu kayıtlar birleştirilip temize çekilir
ve iki nüsha halinde saklanırdı. Bu tür defterlerin ayrıntılı
olanlarına “mufassal”, yalnız idari bölümleri ve yıllık hasılat
miktarlarını gösteren daha kısa bir defter hazırlanırdı ki, buna
da “icmal” adı verilirdi. Yine bu defterlerde halkın hangi dine
mensup olduğu da yer almaktaydı. Adı geçen defterler Osmanlı
tarihinin en önemli arşiv belgeleri olma özelliğini
taşımaktadırlar. Meskun bir yerde yaşayanların üretim
faaliyetleri, dinleri, ne yiyip ne içtikleri gibi aklımıza
gelebilecek bir çok sorunun cevabını bu defterlerin incelenmesi
suretiyle bulma imkanına sahip olabiliyoruz.
32
TK KKA TD No. 29
39
da bir mezra olarak yer almaktadır. Akçaabat nahiyesi (ki kaza
olarak düşünülmeli, Tanzimat’tan sonraki nahiye kavramıyla
sadece isim benzerliği vardır) bu tarihlerde 120 kadar yerleşim
birimi (köy mezra ve merkez) ile Trabzon sancağının en geniş
nahiyelerinden biri konumundadır. Ayrıca Tonya ve Kumyatağı
mezrası (113. sırada kayıtlı) yanında Karaağaç ve Hola (17.
sırada kayıtlı) mezrasının da yer aldığını görmekteyiz. Yine
Balahor adlı bir karye (köy) daha kayıtlarda yer almakta ve
Torul’a bağlı görülmektedir. Bunun bizim Balahor yaylasıyla
bir ilgisinin olup olmadığını tespit edemedik. Yer adlarındaki
değişiklikler ve benzer yer adlarının bölge genelinde sıklıkla
rastlanıyor olması bu konuda zorluklar çıkarmaktadır. Balahor
yaylası coğrafi olarak Torul’a yakın ve Balahor (Paleo-Khorin)
eski köy anlamına gelmektedir. Halk arasında Balahor’un
önceden bir köy olduğu söylenmekte olduğundan, bunu da
belirterek asıl konumuz olan Tonya’ya dönelim.
40
bennak ) veya “Külabi veled-i Mehmed m” (Mehmed’in oğlu
Külabi mücerred ) gibi. Burada altlarında “b” ibaresi olanlar
bennak haneyi, yani ellerinde bir çiftlik miktarından daha az
toprağı bulunanları göstermektedir. Yine isimlerinin altında
“m” ibaresi yani mücerred olanlar ise; kendi başlarına iş
tutabilecek durumda olan bekar erkekleri anlatmaktadır. Bazı
hanelerde ise bu ibareler yer almaz, yani hane reisleri
yazıldıktan sonra hiçbir işaret (b veya m) konmaz ki, bu da bir
çiftlik miktarından fazla toprağı tasarruf ettiğini göstermektedir.
Bu tarihte Tonya’da çoğunluğun bennak hane olduğu
görülmekte ve bu da ekilip biçilebilen toprak miktarının az
olduğunu anlatmaktadır. Yani bu tarihlerde de nüfusa göre
ekilip biçilebilen toprak miktarı yeterli durumda değildi.
41
göstermektedir. Zemin (yer, arazi), Osmanlı düzeninde belli bir
toprağı, yani birisi tarafından vergisi ödenerek işlenen arazi
parçasını ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Daha
sonra da değineceğimiz üzere “zemin-i Hasan oğlu Turalı (veya
Turali)” ifadesi, bugünkü Turalı mahallesinin adının nereden
geldiğini de açıklamış olmaktadır. Demek ki Turalı mahallesi
400 yıl kadar önceleri, vergisi ödenerek işlenmekte olan bir
arazi parçasıydı ve Hasan oğlu Turalı (veya Turali) tarafından
tasarruf edilmekteydi.
34
TK KKA TD No: 29 s. 24-a
42
tarihlerde hayli geniş bir karye konumunda olan, Tonya merkez
üzerinde yoğunlaştıracağımız için diğerlerinin çok fazla
ayrıntısına girmeyeceğiz. Yoksa Tonya’ya çok yakın olan ve
bazen de Tonya’ya bağlı bulunan Şova, Sediksa gibi yerlerin
kayıtları da aynı defterlerde bulunmaktadır. Bunun yanında
Akçaabat bölümüne kaydedilmemiş ve muhtemelen sınırlarda
olan Torul veya Çepni nahiyesine bağlı yerler de
bulunmaktadır. Bu tarihlerde bir yerleşim birimi olarak
karyenin ortalama 2000-3000 akçe yıllık geliri olduğu,
Tonya’nın ise 7069 akçe yıllık gelirle hayli geniş bir karye
niteliğinde bulunduğunu göz önüne alırsak, bugünkü merkez
mahallerin ve yakın köylerin sonraki yıllarda oluştuğunu
söyleyebiliriz.
43
-V-
44
tarihlerde Tonya halkı da çiftçilikle uğraşmakta ve kısıtlı bir
arazide üretim yapmaya çalışmaktaydı. Hanelerin genelde
“bennak” oluşu toprağın az olduğuna delalet etmektedir. Yalnız
Karaağaç civarında nüfusa göre daha fazla toprak olduğunu,
burada bennak hane bulunmayışından çıkarabiliyoruz.
Ödenen Vergiler
45
rüsum-ı örfiye ve tekalif-i divaniye olmak üzere üç ana grupta
toplayabiliriz.35
35
Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi İst.
1995 II. Cilt s. 188-201
46
Yönetim
36
Nicoara Beldiceanu, Osmanlı Devlet’inde Tımar çev. M. Ali
Kılıçbay Ank. 1985, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü Cilt 3
47
hisselerinin olduğu da anlaşılmaktadır.37 Üzerinde tarih olmayan
ve icmal olan (bkz. Tahrir Defterleriyle ilgili açıklamalar) bu
defterin, tuğrasından Sultan I. Ahmet dönemine ait olduğu
anlaşılmaktadır.38 Tımar sahipleri tasarruf ettikleri yerlerin aynı
zamanda idari sorumluları yani yöneticileriydiler. Üretimin
sürdürülmesi, güvenliğin sağlanması, sefer zamanlarında
orduya asker temin etmek gibi görevleri yanında, tımar
sahiplerinin bazı konularda yargılama yetkileri de
bulunmaktaydı. Bu tarihlerde ortalama 1000 civarında bir
nüfusa sahip olan Tonya’nın, devrin yönetim tarzına uygun
olarak tımara verildiği anlaşılmaktadır.
48
fazlasının gayri müslim olduğu göz önüne alındığında,
Tonya’daki Müslüman nüfusun yoğunluğu dikkat çekicidir. Bu
durum Tonya’ya, ya Osmanlı döneminde toplu bir Müslüman
nüfusun yerleştirildiğini veya İslamlaşmanın Osmanlı’dan çok
önceleri gerçekleştiğini göstermektedir.
Şahıs Adları
49
bilinmektedir.39Bizans döneminde Hıristiyanlaşan bölge
halklarının arasında çok sayıda Türk asıllı topluluğun
bulunduğu, söz konusu bu kayıtlar ve şahıs adlarından da ayrıca
anlaşılmaktadır.
39
Rustam Shukurov, Doğu karadeniz Bölgesinde Türkçe Konuşan
Bizanslılar, Trab. Tarihi Sempozyumu, Trab. 1999 s. 110-121
40
Lazlo Rasonyi, Kuman Özel Adları, Türk Kültürü Araştırmaları
Sayı: III, IV, V, VI Yıl: 1966-1969 s.71-144
41
Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi
1461-1583 İst. 1998
50
olduğu, bunların baba adları yerine Abdullah yazıldığı tezi,
Tonya’ya ait kayıtlarda karşılık bulmuyor, yani Tonya
kayıtlarında veled-i Abdullah’lara rastlanmıyor. Bölgede ihtida
(din değiştirme) öyle büyük bir yoğunluk taşımıyor, azda olsa
yaşanan ihtida sürecinin daha çok evlilikler yoluyla
gerçekleştiği ve din değiştirenlerin gayri müslim kadınlardan
oluştuğu bilinmektedir. Bölge genelinde olduğu gibi, Tonya’da
da bir miktar ihtida olayı olduğunu görüyoruz. Öyle sanıldığı ve
bilgisizce iddia edildiği gibi, Tonya’nın silah zoruyla bir anda
Müslüman yapıldığı doğru değildir. Kaldı ki Anadolu’da
yüzlerce yıl egemen olan Türkler; bırakın zorla din
değiştirtmeyi dininden dolayı baskıya maruz kalan bir çok
topluluğa kucak açmışlardır. Bunun en basit örneği İspanya’dan
kaçıp gelen Yahudilerdir, yine asırlarca Anadolu’da birlikte
yaşadığımız Hıristiyanlardır. Bu konuya değinmemizin nedeni
ilerde de açıklayacağımız gibi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan
bazı kitaplarda Tonya hakkında ileri sürülen iddialardır.Defter
kayıtlarından ve ilgili kaynaklardan ortaya çıkmaktadır ki,
Tonya’da İslamlaşma ve Türkleşme süreci bölge geneline göre
çok daha erken bir zamanda başlamış ve 16. yüzyıl sonlarında
hemen hemen tamamlanmıştır. Ayrıca şahıs adları ve nüfus
oranlarından, Tonya’da değişik Türk boylarının erken
dönemlerde yerleşmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine aynı
tarihlerde Trabzon genelinde ve Tonya’nın bağlı bulunduğu
Akçaabat’ta Hristiyan nüfusun %80 civarında olduğu göz önüne
alındığında; Tonya civarlarının fetihten çok önceleri
İslamlaştığını görüyoruz. Nitekim kaynaklarda yer alan bilgiler
de bu durumu doğrulamaktadır.
51
-VI-
42
Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve
Ekonomik Yapıları TTK Ank. 1991 s. 33-38
52
ve yöneticilerin değiştirilmesi gibi isteklerin padişahlara
sunulması giderek ayan eliyle yapılır olmuştu. Halk tarafından
seçilen ve vali tarafından “buyrultu” verilerek resmen tanınan
ayan zümresi zamanla güçlenerek bulunduğu yerin yöneticisi
konumuna yükselmiştir. 1682’den itibaren dört devletle 16 yıl
süren uzun savaşlar, tımar sisteminin bozulması, yıllarca devam
eden iç isyanlar da bu zümrenin güçlenmesini hızlandırmıştır.
1664 yılından sonra malikane sistemine geçilmesiyle şehir ve
kasabalardaki devlet arazilerinin yönetiminin ömür boyu ayan
zümresine bırakılması, adı geçen zümrenin zenginleşmesini ve
daha da güçlenmesini beraberinde getirmiştir. 1768 savaşının
yarattığı kötü durum, devletin ayandan asker istemesine yol
açmış, 1787-88 savaşı sırasında ise ayan sınıfı vergi toplamak,
asker almak, erzak sağlamak gibi daha önce kadıların yaptığı
işleri de üstlenmiştir.431785 yılında ayanlık resmen kaldırılmışsa
da beş yıl sonra bu sisteme tekrar dönülmek zorunda
kalınmıştır. II. Mahmut devrinde merkezi otoritenin
güçlendirilmesiyle ayan sınıfı zayıflamış, Tanzimat’la birlikte
gücünü yitiren bu zümre, zayıf da olsa Cumhuriyete kadar
varlığını sürdürmüştür.
43
Geniş bilgi için Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlık
Ank. 1977
53
ellerine geçirmişlerdi. 17. yüzyılın ortalarından itibaren Trabzon
valilerinin sınır kalelerinin muhafızlığına verilmeleri, valilerin
sıklıkla değiştirilmeleri, valilerin yerlerini mütesellimlere
bırakmaları Trabzon’daki ayan egemenliğinin pekişmesine yol
açmıştı.44 Bölge ayanının yan ileri gelenlerinin belli başlıları;
Trabzon’da Abanozoğulları, Akçaabat’ta Sakaoğulları,
Serdaroğulları, Of’ta Sarıalioğulları, Sürmene’de Çebioğulları,
Vakfıkebir’de Hacıfettahoğulları, Bahadıroğulları, Tonya’da
Hacısalihoğulları, Rize’de Tuzcuoğulları, Ekşioğulları,
Maçka’da Büyükoğulları ve yine Trabzon’da Şatıroğulları
idiler. Bunların yanında zaman zaman öne çıkan başka aileler
ve kişiler de bulunmaktaydı.45
44
Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi Trab. 2000 s. 68, 74, 79, 89
45
Age. s. 101 vd
46
Age. s. 89-90 (Bkz. Bölüm sonundaki ek)
54
verirdi. Bu yıllarda özellikle Rusya ile yoğunlaşan savaşlar
nedeniyle Trabzon valileri sınır kalelerinin muhafızlığına
gitmekteydiler. 1811 yılında Haznedaroğlu Süleyman Paşa
Trabzon valililiğine atanmıştı. Kendisi Faş kalesi muhafızlığına
gittiğinden kethüdası Çeçenoğlu Hasan Ağa’yı Canik’ten
(Samsun) kaymakamlık yapmak üzere Trabzon’a çağırdı.
Canik’ten topladığı asker ve mühimmat ile yola çıkan
Çeçenoğlu, Trabzon’un batısındaki iskelelere uğrayarak,
buralarda egemen olan Laçinoğlu, Kelalioğlu, Kuğuoğlu gibi
ayan ve derebeyleri itaat altına aldı. Çeçenoğlu’nun bu tutumu
bölge ağalarını endişelendirdi. Nitekim Çeçenoğlu Hasan Ağa
Trabzon’a gelir gelmez Tonya ayanı Ali Ağa’nın üzerine
yürüdü.47 Ancak Ali Ağa elde edilemedi, akrabalarının da
yardımıyla Of’a kaçtı. (Bu olaylar esnasında Ali Ağa’nın
kullandığı üslerden biri de, Vamenli’nin güneyinde bulunan
Kale Taşı idi ve adı da buradan, yani kale olarak
kullanılmasından gelmektedir.) Çeçenoğlu’nun bu sert tavrı
karşısında bölge ağaları, doğrudan vali Süleyman Paşa’ya
müracaat ederek emrine girdiler ve böylece birkaç yıl Trabzon
civarında huzursuzluk çıkmadı.48
55
reddetmiş ve alacağından vazgeçtiğini belirtmek için eski
senetleri de yırtarak vali Süleyman Paşa’ya göndermişti. Vali,
Memiş Ağa’nın bu hakaret içeren tavrını İstanbul’a ayaklanma
olarak bildirmiş ve idamına ferman istemiş, ancak hükümet
valinin bu talebini kabul etmemişti.49 Bu durum vali ile Memiş
Ağa’nın ilişkilerinin iyice bozulmasına yol açmıştı. Vali
Süleyman Paşi idam fermanı isteğinde direniyordu. Yapılan
soruşturmada Memiş Ağa’nın bazı derebeylerini koruduğu
sonucuna varıldı. Vali idam fermanı için tekrar yazı yazınca
durum padişaha bildirildi ve padişah; “Vali birkaç defadır bu
şekilde yazıyor. Eğer isteği bir düşmanlığa dayanıyorsa günahı
boynuna “ diyerek ferman verilmesini emretti. Fermanı alan
vali Süleyman Paşa, uygulama görevini Çeçenoğlu Hasan
Ağa’ya verdi. Memiş Ağa, fermandan habersiz Trabzon’a
çağrıldı. Ancak Sürmene’ye geldiğinde, Çeçenoğlu’nun
yanındakilerden birinin haberiyle durumu öğrenince derhal geri
dönerek Rize’ye gitti.
49
a.g.e s. 103
50
a.g.e. s. 103-104
56
Ağa ve taraftarları 26 Temmuz 1816’da Akçaabat ve Tonya’yı
ele geçirdiler. Bir hafta sonra Memiş Ağa, Yomra ayanı
Kasapoğlu İbrahim, Tonya ayanı Hacısalihoğlu Ali Ağa ve
kardeşleri, Abanozoğlu Süleyman, Tirebolu’dan Kelalioğlu
Trabzon’u kuşatarak 18 Ağustos 1816 yılında şehri ellerine
geçirdiler. Teslim olan Çeçenoğlu Hasan Ağa’yı il dışına süren
Memiş Ağa ve taraftarları şehirde yeni bir idare kurdular.
Memiş Ağa bir tür devlet başkanı oldu, Hacısalihoğlu Ali Ağa
Trabzon kalesi muhafızlığına getirildi.51 Trabzon ve civarını
ellerine geçiren ağalar bir yandan da çevrede fetih hareketlerine
girişmiş bulunuyorlardı.
57
Kalcıoğlu Osman ve Sürmene ağaları da Memiş Ağa’dan
ayrıldılar. Vali ayrılanları affetti ve hatta ödüllendirdi. Bir
yandan da Memiş Ağa’nın takibine devam edildi. Yalnız kalan
ve Of’a kaçan Memiş Ağa bir yıl kadar direndikten sonra, 27
Ekim 1817 yılında iki ay süren çatışmadan sonra yakalandı. Bu
sırada 100 yaşını aşmış bulunan Memiş Ağa’nın boynu
vurularak İstanbul’a gönderildi ve ayaklanma sona ermiş oldu.52
Bundan sonra vali ayaklanmaya katılan ağaların yerlerini
değiştirmeye başladı. Hacısalihoğlu Ali Ağa Trabzon’a,
Kalcıoğlu Osman Ağa Trabzon’dan Sürmene’ye verildi. Ağalar
yeni yerlerine gitmek istemeyince tekrar bir huzursuzluk çıktı.
Bunun üzerine hükümet valiyi görevden alarak Alaiye Sancak
Beyliği’ne verdi.
52
a.g.e. s. 106
53
a.g.e. s. 107
58
Deli Ahmet, Alaybeyoğlu, Gümrükçüoğlu gibi tanınmış öteki
aileleri de kendilerine uydurarak ayaklanma hazırlığına
başladılar. Nihayet Kalcıoğlu Osman Bey Sürmene’de,
Hacısalihoğlu Ali Ağa Vakfıkebir’de, Eynesil ayanı Dedeoğlu
Süleyman Bey Görele’de, Deli Ahmet ve Alaybeyoğlu
Çavuşlu’da ayaklandılar.Vali Hüsrev Paşa topladığı kuvvetlerle
17 Ocak 1819’da karşı saldırıya geçince Hacısalihoğlu Ali Ağa
ve Kalcıoğlu Osman Bey Tonya’ya kaçtılar. Konağı sarılan
Dedeoğlu Süleyman Bey yakalandı. İsyancılara destek veren
Hacıfettahoğlu, Bahadıroğlu, Hacısalihoğlu Pir Ali ve diğerleri
aman dileyerek bağışlanmalarını istediler.54
59
düzelmeleri yaptı. Halkı isyancı ağaların peşinden ayırdı ve
hükümete bağlılıklarını sağladı. Valinin de yönetiminin zayıf
olduğuna karar verilerek o da görevden alındı. Böylece
ayaklanma sona erdi.
55
a.g.e. s. 109
60
alim ve faziletli bir kişiliğe sahipti.56 Her ne kadar bazı Osmanlı
tarihlerinde asi olarak anılıyor ve hakkında çok şikayet gelen
ayan arasında gösteriliyorsa da, dönemin sosyo-ekonomik
şartları göz ardı edilerek değerlendirme yapılmamalıdır.
Osmanlı yönetim düzeninin zafiyeti, valilerin basiretsiz
yönetimi, bazen kişisel husumetlerini devlet gücüyle halletmeye
girişmeleri ve halkın vergilerden bunalarak isyancı ağaları
desteklediği unutulmamalıdır. Ve tabii ki yeri geldiğinde bu
ağaların düşmana karşı cepheye koştukları da hatırlanmalıdır.
56
a.g.e. s. 112-113 ve ayrıca bkz. M. Lermioğlu, Akçaabat Tarihi s. 88-
90
61
Vakfıkebir’de Bahadıroğlu 150 Asker
62
Hopa’da Mamoli Mustafa 200 Asker
63
-VII-
SALNAMELERDE TONYA
57
Prof. Dr. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin
Sosyal ve Ekonomik Yapıları, TTK Ank. 1991 s. 293
64
olarak kaydedilmiş ve Tonya ile Vakfıkebir’de gayri müslim
olmadığı, toplam nüfusun 15701 olduğu belirtilmiştir.58 1871,
1872 ve 1873 tarihli salnamelerde önemli bir değişiklik
olmadığı, ancak 1873 yılında Vakfıkebir’in kaza yapıldığı
bilgisiyle karşılaşıyoruz. Tonya hakkında daha ayrıntılı bilgileri
1876 tarihli 8. salnamede bulmaktayız. Bu salnamede
Vakfıkebir kazasına bağlı karyeler (köyler) arasında Tonya
karyesi ile karşılaşıyoruz. Bu Tonya karyesi bugünkü ilçe
merkezini karşılamaktadır. Ayrıca, Vamenli, Ortamahalle,
Ağırköy, Melikşe, Kumyatak, Menganabo, Mesopliya,
Karaağaç, Karşular, Anabedama da Vakfıkebir’e bağlı
köyler arasında yer almaktadır.59 Bu salnamede, Vakfıkebir
kazasına bağlı toplam 40 köy yer almaktadır. Tonya ve yukarıda
adları geçen 10 köy ilçemizle ilgili görünmektedir. Bazen
köyler bölünmekte, bazen de başka yerlere bağlanabilmekte
olduğundan ayrıntıya girmiyoruz. Mesela Fol burada yer
almamaktadır. Bir de Mankana ve Mankaniye adlı köylerin,
Manganabo’nun mahallelerinden oluşturulduğunu tahmin
ediyoruz.
58
Trabzon Vilayeti Salnamesi Cilt II, s. 77, 183
59
Trabzon Vilayet Salnamesi Cilt 8. s. 146-147, yeni sayfa 303, 305
65
merkezi (çarşı civarları) bir köy olarak belirlenmiştir. Bundan
sonraki sayfada başta Vamenli olmak üzere diğer karyeler
(köyler) bulunmaktadır.
66
1583 tahririnde yine aynı adla yazılmış olan Karaağaç
karyesinde de Kumyatak benzeri bir durumun olduğu
anlaşılıyor. Yani burada da civarların tümü Karaağaç karyesine
bağlı olmalı ki 225 hanede 648 nüfus olduğu görülmektedir.
Yine 130 inek, 10 at, 81 keçi, 95 koyunla aşar ve vergi
miktarları bulunmaktadır. Bundan sonra gelen Karşular
karyesinde de; 125 hanede 307 nüfus olduğu, 130 inek, 10 at,
81 keçi ve 95 koyun bulunduğu, ayrıca aşar ile vergi
miktarlarının yazıldığı görünmektedir. En küçük köy olarak
görünen Anabedama karyesinde ise; 12 hanede 37 nüfus ile 5
inek, 1 at, 67 keçi bulunduğu yazılmış bulunmakta ve aşar ile
vergi miktarları yer almaktadır.
67
1881 tarihli 12. Trabzon Vilayeti Salnamesinde Tonya’nın
tekrar nahiye yapıldığını ve yine Trabzon merkezden idare
edildiğini görüyoruz. Yani Vakfıkebir kazasından ayrılarak
yeniden nahiye konumuna getirilmiştir.
Müdür:Veliyüddin Efendi
Katip:Celal Efendi
Vekilleri:
Hasan Ağa
68
21867 dönüm arazi ve 1507 hane bulunduğu görülmektedir.60
Buraya kadar salnamelerden örneklerle Tonya’nın 19. yüzyılın
sonlarındaki durumuna yüzeysel de olsa ışık tutmaya çalıştık.
Bu konuyu kapatmadan önce daha sonraki yıllara ait, 1321/
1903 tarihli henüz yayımlanmamış olan salnamede Tonya ve
Tonya’lılar hakkında yazılanları aktaralım Her hangi bir yorum
katmaksızın çevirdiğimiz bu metnin yalnızca dilini günümüzde
anlaşılır hale getirmekle yetiniyoruz.
Tonya nahiyesi:
60
1881 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi, s. 60, 138-147, 160-161
69
Yaz mevsiminde halkın çoğunluğu “Kadiralağı” yaylasına
çıkarlar. Nahiyenin başlıca mahsulatı mısır ile fasulyedir.Bazı
köylerde kendir de yetiştirilir. Buğday ve arpa hasılatı önemsiz
bir derecededir. “Desdar” olarak anılan kilim benzeri dokumalar
nahiyede sarf edilmektedir. Nahiyenin hayvansal mahsulü
tereyağı, bal, bal mumu ve yumurta ile yalnız ihtiyaca
yetebilecek kadar üretilen peynirden ibarettir.61
61
1321/1903 Trabzon Vilayet Salnamesi s. 236-237
70
71
-VIII-
72
Bu savaş esnasında Doğu cephesini 3. Ordu savunmaktaydı.
Bunun yanında dönemin istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı
Mahsusa’nın organize ettiği gönüllü birlikler ve çeteler de
önemli bir güç konumundaydı. 60 bin civarında kayıp veren 3.
Ordu’dan geriye kalanlarla sivillerden oluşturulan gruplar
dağlık kesimler de direniş hatları oluşturarak düşman
ilerleyişini durdurmaya çalışıyorlardı.
73
köylerindeki Rus karakollarına yapılan baskınlarda büyük
başarılar kazanmışlardı. Karadağ, Beypınarı ve Karaabdal
civarlarında sürdürülen bu direniş, Bayburt’un düşmesi ve
cephenin daha batıya kaydırılması üzerine 1916 sonlarında
durdurulmuştur.
74
bu sırada Türk kuvvetleri Harşit çayını biraz batısına çekilmiş
bulunuyordu. 1917 yılında Rusya’da başlayan kargaşalık
nedeniyle Ruslar herhangi bir saldırıda bulunmamış her iki taraf
da konumlarını muhafaza etmişler, yani Ruslar Harşit’i
geçmemişlerdi.63
63
Birinci Dünya Harbinde Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekatı, Cilt II.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı yayınları Ank. 1993
64
Aktes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya TTK Ank. s. 469
75
-IX-
65
Yorgo Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü Belge Yay. İst. 1995 ve
Gizli Din Taşıyanlar Belge Yay. İst. 1997
66
Yorgo Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü, İst. 1995 s. 9-10
76
değildir. Bir belge, bilimsel bir ölçüt olmadan, bir kaynağa
dayanmadan rivayetlerle olsa olsa hikaye veya roman
yazılabilir. Yorgo Andreadis’in yazdığı kitaplar da bu
niteliktedir.Buna rağmen yazarın eserlerini ele almamızın
nedeni, bazı tarihi tezler içermesi ve kimi yerli yazarların da
benzer tezleri öne sürmeleridir.
67
Y. Andreadis a.g.e. s. 88-89 ve Gizli Din Taşıyanlar s. 82-84
68
a.g.e. s. 130 vd.
77
Her şeyden önce şunu belirtelim ki Doğu Karadeniz ve
Trabzon çevresinde Müslüman Türklerden önce Hıristiyanların
yaşadıkları bir gerçektir ve bunu kimse inkar etmemektedir.
Daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi bölge genelinde bir
çok etnik topluluk yaşamaktaydı. Yunanlı kolonicilerden önce
yaşayanlar olduğu gibi sonradan gelenler de olmuş ve bölge
birçok kez istilalara uğramıştır. Bölgeye ilk çağlarda verilen
Pontos adının ve bu adın sonradan kazandığı anlamın da
farlılıklar taşıdığı bilinmektedir.Bunun yanında Araplar
tarafından Romalı anlamında kullanılan ve oradan dilimize
geçen Rum kavramı da Yunanlı veya Helen anlamlarında bir
kavram değildir. Daha çok bir coğrafyayı ifade eden bu kavram
zamanla Anadolu’daki Ortodoks Hıristiyanları anlatmak için
kullanılmaya başlanmıştır. Stefanos Yerasimos bu konuda
şunları söylemektedir: “Pontus bölgesi kabaca Osmanlıların,
Gümüşhane, Lazistan, Samsun (yada Canik) sancaklarını
kapsayan Trabzon vilayetini içine almaktadır. Cizye (gayri
müslimlerin ödediği vergi) kayıtlarına göre bu bölge 16.
yüzyıldan beri Anadolu’daki Hıristiyanların en kalabalık
oldukları yerdi. Bunların büyük bölümü Ortodoks Hıristiyan
idiler. Yani Ermeni değildiler. Ama o dönemde Ortodoksların
Yunanlı olduklarını söylemek güçtü. Çünkü bunların esas
olarak 4.yüzyıldan itibaren Gürcülerin Hıristiyanlaştırılan iki
ana grubu olan Tzanlar ile Lazların soylarından geldikleri,
genellikle Rumca konuşmakla birlikte yerel bir diyalekt
kullandıkları ve kendilerine özgü pek çok adetlerinin bulunduğu
bilinmekteydi”69
69
Stefanos Yerasimos Pontus Meselei, Toplu ve Bilim Güz 1988
78
Yerasimos’un burada değindiği Hıristiyanlaştırılan Tzanlar
ve Lazların kim oldukları ayrıca tartışılabilecek bir konudur.
Kaldı ki bölgede Hıristiyanlaşan topluluklar yalnız bunlardan
ibaret değildir. Bu konularla ilgili açıklamaları diğer bölümlerde
yapmış olduğumuzdan ve bölgede konuşulan Rumca’ya ayrıca
değineceğimizden, Andreadis’in Tonya ile ilgili diğer tezlerine
geçelim. Yazar Tonyalıların 1650’den sonra Müslüman
olduklarını ileri sürerken her hangi bir dayanak göstermiyor.
İncelediğimiz Tahrir defterlerinde Tonya’nın 1583 yılında %90
civarında Müslüman olduğunu göstermiştik. Tonya’ya
muhtemelen toplu bir Müslüman nüfus iskan edildiği
anlaşılmaktadır. Yani öyle bir anda zorlamayla din değiştirme,
dönemin idari-dini- ve siyasi şartlarına uymamaktadır.
Osmanlıların bir bölgeyi fethettiklerinde oraya Müslüman nüfus
iskan ettikleri, Hıristiyan nüfusun yerini değiştirdikleri ve bunu
kayıtlara geçirdikleri bilinmektedir. Bu durum Trabzon çevresi
için de geçerlidir ve bu konuda Osmanlı arşivlerinde yeterince
belge bulunmaktadır. Ama bir topluluğun veya bir bölge
halkının bir anda din değiştirmeye zorlandığı görülmemiştir.
Eğer böyle bir zorlama olsaydı, Anadolu’da 1000 yıl kadar Türk
egemenliğinde yaşayan onca Hıristiyanın, örneğin Ermenilerin
Müslümanlaşmış olmaları gerekmez miydi? Sonra Tonyalıların
fanatik Müslüman oldukları, tekrar Hıristiyanlığa dönmedikleri,
Hıristiyan köylerine büyük zulümler yaptıkları gibi iddiaların da
hiçbir dayanağı yoktur. Tonyanın neresinde fanatik
Müslümanlık var? Oflularla Tonyalılar neden birbirilerine
düşman olsunlar? Birbirilerine düşman olmaları coğrafi olarak
79
da imkansız. Of Trabzon’un en doğusu, Tonya ise batısında yer
almaktadır.
80
Başka bir ülkede yazılan kitaplarda Tonya’dan bahsedilmesi
ilçemizin tanınması, tanıtılması açısından sevindiricidir. Ama
bazı yanlış anlamalara yol açacak bilgilerin düzeltilmesi
kaydıyla. Örneğin, Tonya’nın sanki tümünde Rumca
konuşulduğu gibi bir izlenim doğmaktadır ki bu doğru değildir.
Bir zamanlar bu bölgede yaşayan insanların torunlarının gezi
amacıyla ziyaretlerde bulunmalarında ve karşılıklı iyi dostluk
ilişkileri kurulmasında korkulacak bir durum yoktur.Yeter ki
bazı hassasiyetlere saygı gösterilsin ve bu saygı karşılıklı
olabilsin.
81
-X-
KEMENÇE VE HORON
82
Genellikle deri göğüslü olan bu kemençelerin telleri bağırsak
veya at kuyruğundandır. Tel sayısı 1, 2 veya 3’tür. Günümüzde
Asya Türklerinin kemençelerinde madeni tel de
kullanılmaktadır.
83
oynanmaktadır. Artvin Hemşin ve Gümüşhane çevresinde ise
tulum eşliğinde horon oynanmaktadır. Hasan Kalyoncu’nun ve
araştırmacıların verdiği bilgilere göre, horonun asıl çalgısı
davul zurna iken yakın geçmişlerde kemençe bu çalgıların
yerini almıştır.70 Bölge genelinde oynanan horonlar arasında
kimi farklılıklar olduğu gibi, kemençe ile oynanan horonlarda
da farklılıklar bulunmaktadır. Kemençe ile oynanan horonlarda
ritim çalgısı kullanılmaz, bunun yerine ayaklar yere sertçe
vurularak ritim sağlanır.
84
süreç içerisinde Karadeniz kültürünün önemli bir öğesi haline
gelmiştir.
85
-XI-
86
içlerinde de ortak bir özellik göstermektedir. Bunun yanında
Tonya’nın Karaağaç ve çevresindeki köylerin şivesinde de kimi
küçük farklılıklar göze çarpmaktadır. Karadeniz şivesinin
özellikleri arasında bulunan, b/p, ç/c, d/t, k/g gibi sert ve
yumuşak ünsüzlerin yer değiştirmesi Tonya şivesinde de
görülmektedir. Bunun yanında; tüfek/tifek, kürek/kirek,
rüya/ruya, gözlük/gözluk, örnek/ernek vb. gibi söyleyiş farkları
da oldukça yaygın bir durumdadır.71 Bu konuyla ilgili olarak
özellikle dilbilimci hemşerilerimizin araştırma ve inceleme
yapmaları gerekmektedir. Bu alanda yapılan araştırmalar,
Tonya şivesinin, genel olarak 13. ve 14. yüzyıllar Anadolu
Türkçe’sinin (Eski Anadolu Türkçe’si) tipik özelliklerini
taşıdığını göstermektedir. Eski Anadolu Türkçe’siyle yazılmış
her hangi bir metni okuduğumuzda aradaki benzerlikler çok net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Genel Türkçe’mizde
kullanılmayan bir sözcük, hem de orijinal haliyle Tonya
şivesinde varlığını sürdürmektedir. Bu tarihi nedenlerle ilgili
olarak, Karadeniz şivesinin özelliklerini araştıran ve Tonya’da
da saha çalışmaları yapmış olan Norveçli Türkolog Bernt
Brendemoen kendisiyle yapılan bir röportajda şunları
söylemektedir:
71
Ayrıntılı bilgi için bkz. Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya s. 85
vd.
87
tezimi yazdım. Şivelerin tarih içindeki gelişimini irdeledim.
Şimdi, Türkiye’deki şivelerin en ilginci Doğu Karadeniz ağzı.
Çünkü bu ağızda, bir bakıma, Anadolu’da taa 14. yüzyılda
konuşulmuş Türkçe’nin izlerine en net bir biçimde rastlamak
mümkün.
72
Tempo Dergisi, Sayı; 47, 23-29 Ekim 1988
88
tutmaktadır. Belli bir zamandan, ilk yerleşimlerden sonra
dışarıyla fazla ilişkilerin olmaması dil özelliklerinin
korunmasını sağlamıştır. Bu durumu, bazılarının zannettiği gibi,
Türkçe’yi düzgün konuşamamak değil, ilk dönem söyleyiş
özelliklerini taşıyor olmak şeklinde yorumlamalıyız.
89
etkilediği görülmektedir. Yerel Rumca’daki Türkçe etkisi kadar
olmasa da, Tonya şivesinde bazı Rumca sözcükler
bulunmaktadır. Ancak bu sözcükler artık tanınmayacak bir
şekle dönüşmüştür. Asırlarca bir arada yaşayan farklı dillerin
birbirini etkilemesi doğal karşılanmalıdır. Günümüzde bölge
genelinde olduğu gibi Tonya’da da bir çok yer, yayla ve semt
adı halen Rumca olarak söylenmektedir.
90
kökene bağlamamak gerekmektedir. Bütün araştırmacılar, bölge
genelinde Rumca konuşanların tümüyle Hellen ya da Yunanlı
olmadıklarını, söz konusu dili sonradan öğrendiklerini
söylemektedirler. Son zamanlarda, yaptığı ciddi araştırmalarla
dikkat çeken hemşerimiz İlyas Karagöz de bu yönde sonuçlara
ulaştığını ifade etmektedir.73 Ülkemizde yazılı bir kaynağı
olmayan ve giderek daha az konuşulan, belki de zamanla
unutulacak olan bu dilin Tonya’da nasıl yayılmış olabileceği
hakkında, yöre halkı arasında anlatılan bazı rivayetler de
bulunmaktadır. Tonya’da yerleşimler ve yer adlarını incelerken
bu konuyu ayrıca ele alacağız. Bölge tarihi ve özellikle ortaçağ
tarihi çalışmalarında son derece faydalı olabilecek bir kaynak
olan Rumca, kültürel bir çeşitlilik, bir artı değer olarak kabul
edilmelidir.
73
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004 s. 22-23
91
-XII-
ESERLER
Geleneksel Ev Tipi
92
yapma ve yemeye kadar bir çok işlevi bir arada karşılayan bir
konumdadır. Günümüzde artık kullanılmayan ve bir tür açık
şömine gibi, yere oturtulan bir ocağın üzerinde yakılan ateş
(“kara ateş” olarak da nitelenen), ısınmadan yemek pişirmeye
kadar geniş bir kullanım sağlamaktaydı. Büyük bir baca ile
dışarıya bağlanan bu ocak, aynı zamanda ekmek pişirmek için
de kullanılıyordu. Zamanla bu ocağın yerini, daha temiz ve
sağlıklı bir kullanım sağlayan kuzineler almıştır. Hemen her
evde bulunan kuzine, aynı anda hem ısınma ve hem de yemek-
ekmek pişirme imkanını sunmaktadır.
93
göstermektedir. Coğrafi şartlar, iklim, sosyo-ekenomik koşullar
ve yaşam biçiminin şekillendirdiği eski evler, zamanla
ihtiyaçlara göre yenilenerek farlı bir şekle dönüşmüştür.
Şüphesiz yenilenen evler, eski mimari özelliklerden izler taşısa
da, kullanılan malzemeden, evin fonksiyonel yapısına kadar
köklü bir değişim göstermektedir. Kaçınılmaz hatta gerekli olan
bu süreçte, eski mimari özelliklerin, yeni malzeme ve yeni bir
formla sürdürülmesine biraz özen göstermek gerekmektedir.
Yani Türkiye’nin herhangi bir yerinde bulunabilen, sıradan
betonarme bir yapı tarzı yerine, bölgenin tarihi dokusuna uygun
bir yapılaşma tercih edilmelidir. Yapı elemanları değişmekle
birlikte, mevsimlik kullanılan yayla evleri, tümüyle olmasa da
geleneksel özelliklere daha yakın durmaktadırlar.
Seranderler
94
ayıklanmasında kolaylık sağlamaktadır. Kaide işlevli ahşap
direklerin üzerine oturtulan altı düz, dairevi taşların asıl amacı,
fare gibi zararlıların serandere girmesini engellemektir. Zeminle
bu şekilde ilişkisi kesilen binanın, giriş kapısıyla yer arasında
da 50-60 cm’lik bir boşluk bırakılmaktadır. Bunda da amaç yine
serandere girebilecek olan zararlıların engellenmesidir.
74
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar s.582
95
bulunmaktadır. Civarda başka yapılara ait izler tespit edilmişse
de, aşırı tahribattan dolayı bunların özellikleri
belirlenememiştir. Bölge hakkında bilgiler veren Antony
Bryer75; Fol madenleri civarında bir kilise kalıntısından söz
etmekte ve yerleşim haritasında da bunu işaretlemektedir.
Ancak yukarıdakiler dışında tarihi eser sayılabilecek herhangi
bir yapı günümüze ulaşmamıştır. İlçe genelinde bir iki Türkçe
yer adında kilise izlerine rastlanmaktadır. Bunlardan biri;
Akise/Akkise yaylası (aslı Ak kilise), diğeri ise 1914 tarihli bir
vakıf kaydında geçen, “Mesopliya/ Kızılkilise namı diğer
Kozluca” ibaresidir. Demek ki Türkler tarafından kilise olarak
nitelenen bazı yapılar ilçe civarlarında bulunmaktaydı. Bunun
yanında bazı mahalle ve köylerde “kil’se” olarak nitelenen
yerler bulunmakta, fakat herhangi bir bina kalıntısına
rastlanmamaktadır. Bu durum Tonya’da İslamlaşma/Türkleşme
sürecinin yüzyıllar öncesinde tamamlandığını göstermektedir.
75
Antony Bryer- David Winfıeld, The Byzantine Monuments and
Topography of The Pontos Section XVII s. 153
96
genelinde eskiden yaygın bir gelenek olan, mezar taşlarına
silah resimleri süslemelerinin bir örneği de bu mezarlıkta yer
almaktadır. Yine yakın dönemde, 1947 yılında yapılmış olan
Kalınçam Köy’ü Camii de, gerek mimarisi ve gerekse iç ahşap
süslemeleriyle tarihi eser niteliği taşımaktadır.
97
98
-XIII-
Vakıf kelimesi Arapça olup, her hangi bir hayır işine ayrılan
bina, arazi, para ve mal karşılığı kullanılmaktadır. İslam
geleneğinde ve Türk-İslam devletlerinde yaygın bir kurum olan
vakıf, Osmanlı toplumunda da önemli bir yere sahipti. Cami,
medrese, mektep, çeşme, kütüphane, imaret, hastane gibi
kurumlar vakıf eserleri olup; padişah, vezirler, hanedan
mensupları ve zenginlerce yaptırılmaktaydı. Bu tür eser ve
kurumları yaşatmak için mal, arazi, para veya bina bağışlanırdı.
76
Vakıflar Gn. Md. Arşivi, Trabzon Sicil Defteri
99
işleyenlerden) Pirağa ibn-i Abdullah’ın (Abdullah Oğlu Pirağa)
müceddeten (yeniden) inşa etmiş olduğu mescid-i şerif vakfı.
100
Yeni şahsiyet kaydı: Esas; 11/1, Sıra; 1958. Vakfiye tarihi:
1306/1888. Defter no: 591 Sh.74-75.
101
102
-XIV-
Demircilik
103
araçlarının önemini daha da artırmaktaydı. İhtiyaç duyulan bu ve
benzeri malzemenin yapımı, söz konusu zanaatın günümüze
kadar devamında etkili olmuştur.
Dokumacılık
104
ağırlıklı olarak yün ve ketenden oluşmaktaydı. Yerel dilde
“ketan” denen keten kendirden elde edilmekteydi. 15. ve 16.
yüzyılda bile yörede kendir üretildiği, Osmanlı belgelerinde
görülmektedir. İşte bu kendir ipliğinden üretilen “ketan”
dokumacılığı Tonya’da yaygın olarak yapılmaktaydı. Zamanla,
dışarıdan alınan pamuk ipliği ile karıştırılan kendir ipliğinden,
iç giyim eşyaları da dokunmaya başlanmıştı. Tonya özellikle
“ketan” dokumakta ustalaşmış, öyle ki; “Gideyirim Tonya’ya
/Tonya’ya okumaya/Tonya’dan bir kız aldım/Ketani dokumaya”
denilerek bu beceri türkülere de konu olmuştu. Yakın geçmişe
kadar tek tük üretimine rastlanan kendir, günümüzde artık
üretilmemektedir.
Ağaç İşlemeciliği
105
kimi yöresel ürünlerin yapımında kendini gösteriyordu.
Günümüzde yaygın olarak kullanılmayan yayık, sepet, sele gibi
araçlar yörede el işçiliğiyle ve tamamen ağaç kullanılarak
yapılırdı. Bunun yanında hayvan yemlemekte kullanılan
“gerdel” denen bir tür kap ve bazı gıda maddeleri saklamakta
kullanılan “külek” adlı bir tür küfe de, yine ağaç işçiliğiyle
yapılan araçlar arasında yer almaktaydı. Çok azalmakla beraber
bunların da kimi örneklerine halen rastlamak mümkündür.
106
-XV-
77
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar İst. 1993 s. 794
78
İlyas Karagöz, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004 s. 238
79
Anthony Breyer-David Winfield, The Byzantine Monuments and
Topography of the Pontos, Washington 1985 Section XVII s. 152-159
107
yöredeki yer adlarındaki çeşitlilik ve zenginlik, yerleşimin
ortaçağın ilk dönemlerine kadar inebileceğini göstermektedir.
108
bulunduğunu ve bunun da yabancı yazarların
yönlendirmesinden kaynaklandığını ifade etmektir. Ayrıca
“fetihten sonra yöredeki yerleşimin kültürel, sosyal ve
ekonomik verilerden yoksun olduğu” görüşü de yine bilgi
eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Böyle olmadığını belgelere
dayalı olarak göstermeye gayret ettik. Örnek olarak
kullandığımız 1583 (1584) Tahrir Defteri yanında, 1554 tarihli
defterde de Tonya yer almaktadır. İlk defter olan 1486 tarihli
Tahrir Defteri’nde ise, Akçaabat bölümünde Tonya
bulunmamaktadır. Ancak bu defter tımarlarla birlikte ve karışık
bir şekilde yazılmıştır. Muhtemelen Tonya, Akçaabat’a değil
de, başka bir nahiye veya kazaya tabi olarak yazılmış olmalıdır.
Bu konudaki çalışma ve araştırmalarımız devam etmektedir.
Demek istediğimiz Tonya’nın tarihinin özellikle Osmanlı
kaynaklarında bir “muamma” olmadığıdır. Araştırmalar devam
ettikçe ve yerel tarih çalışmalarına ilgi arttıkça bu ve benzeri
bilinmezliklerin aydınlanacağı şüphesizdir.
109
öncekilerden devraldığı bu adların ne anlama geldiğini
bilmeksizin bugüne kadar kullana gelmiştir. Tonya’da yerel
Rumca da konuşulan yörelerdeki yer adlarının, özellikle köy
adlarının geneli ise Türkçe, Türkçeleşmiş yada Türkçe ekler
almış sözcüklerden oluşmaktadır. Bu durum Tonya’da geniş bir
nüfus hareketliliğinin, bir yer değiştirmenin yaşandığını ve
bunun Osmanlı’dan çok önceleri gerçekleştiğini göstermektedir.
Bir başka ifadeyle yöredeki Hıristiyan ahalinin zamanla
yerlerinden edildiği anlaşılmaktadır. A. Breyer, Osmanlı
devrinde Tonya’da bir Hıristiyanlık ruhu dahi olmadığını
söylerken yanılmamaktadır.81 Nitekim Tahrir Defterleri’nden
tespit edebildiğimiz Tonya çevresindeki yerleşimlerin Türkçe
adlarıyla yazılmış olması da bu durumu doğrulamaktadır.
(Karaağaç, Kumyatağı ve Turalı gibi bkz. Bölüm IV-V )
81
A. Breyer, D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography
of the Pontos Section XVII s. 152-159
110
egemenliği altına girmiş olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında
Uzlar, Peçenekler ve Kumanları sayabiliriz. Trabzon çevresinde
olduğu gibi, Tonya civarlarında da Kumanlara ait yer adlarına
(Kumanandoz Yaylası gibi) rastlanmaktadır. Ayrıca Tahrir
Defterleri’nde çok miktarda Kuman özel adlarının bulunduğunu
da ilgili bölümde göstermiştik. Burada Kumanların bir
özelliğinin de sarışın olmaları olduğunu belirtelim. Bizans
Devleti’nin değişik etnik guruplara yaklaşımını bilmemiz bu
konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. ”Bizans
imparatoru, Tanrısal irade ile bu göreve gelmiştir. Kilisenin
başıdır. Iustinianus’dan beri, üstünlüğünü Roma hukuk
sisteminin düzenlediği bir otokrattır. Bu üç kurum Bizans’lıyı
da tarif eder. İyi bir Hıristiyan, imparatora itaat eden ve Roma
hukuk sisteminin kural ve uygulamasına tabi olan kimse,
Bizans’lıdır. Etnik kökeni hiç önemli değildir. Bizans tahtına
geçenlerin, önemli generallerin arasında bile İlliryalı
(Arnavutluk), Makedonya, Kapadokya, Küçük Ermenistan,
Suriye kökenli bir çok kimse vardır. Aynı biçimde Bizanslılar,
İmparatorluğun çevresindeki Barbarların bile etnik kökenini
önemsemezlerdi. Peçeneklere İskit, Slavlara Peçenek,
Kumanlara Slav diyen vakanüvisler vardır.”82
82
İlber Ortaylı, Türkiye İdare Tarihi s. 26
111
bilinmektedir. Ancak söz konusu toplulukların tümünü Orta
Asya’dan gelenler veya Türkler olarak görme eğiliminin
ciddiye alınabilecek bir yönü bulunmamaktadır. Yöreye asıl
Türk yerleşiminin Osmanlı’dan önce Çepniler ve Akkoyunlular
gibi topluluklarca yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı’dan önce
bölgeye yerleşen bu Türk topluluklarının bazı nüfus
hareketlerine ve yer değiştirmelere yol açtığını ve bu sürecin
Osmanlı devrinde de devam ettiğini ilgili kaynaklara ve Tahrir
Defterleri’ne dayanarak söyleyebiliriz.
112
Fetihten sonra ise bölge geneline Türkiye’nin bir çok
yerinden Müslüman nüfus getirildiği, bu durumun birkaç yüzyıl
boyunca devam ettiği ve giderek Balkanlardan Kafkaslara kadar
geniş bir alanı kapsadığı bilinmektedir. Tonya’daki bir çok
ailenin Trabzon hatta Karadeniz çevresinde akrabaları olduğu
da bir gerçektir. Bunun yanında her ailenin (sülalenin) kendine
göre bir serüveni, köklerine ilişkin bazı şifahi bilgileri de
bulunmaktadır. Ayrıca Tonya’daki şive farklarının yani bir ağız
bütünlüğü olmayışının, başka etkenlerle birlikte bir nedeni de
yukarıdaki çeşitlilikte aranmalıdır.
113
Trabzon civarındaki yüzlerce yer adını inceleyen söz konusu
çalışmada, elbetteki bazı eksikler olabilir. Ancak bu eserin
geneline gölge düşürecek nitelikte değildir. Bilge Umar’ın tüm
Türkiye’yi kapsayan çalışmasında ise, biraz zorlama
yorumlarla tüm yer adlarını eski Anadolu kavimlerine ve
özellikle Luwi/Pelasglara indirgeme, bağlama gayretleri bir
takım yanlışlara yol açmaktadır.
114
yakın şekillerde şahıs adı olarak kullanıldığını da görüyoruz.
Tonya adı hakkında bazı görüşler ileri sürülmüş ama tam ve
doyurucu bir açıklama henüz yapılamamıştır. Bu da Tonya
sözcüğünün bir değişim geçirdiğini yani asıl şeklini kaybettiğini
ve başka bir şekle dönüştüğünü göstermektedir. Şimdi Tonya
adı hakkında ileri sürülen belli başlı görüşleri ve yorumları ele
alalım.
83
Hasan Kalyoncu, Her Yönüyle Tonya s. 24
84
Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar İst. 1993 s. 256, 794
115
Helen dilinde böyle bir sözcük bulunmadığını ve Tonya
sözcüğünün Bizans çağında “Thonia” şeklinde kullanıldığını
söylemekle yetinir.
85
Y. Andreadis, Neden Kardeşim Hüsnü, İst. 1993 s. 10
116
Bütün bu yorumlardan sonra yazar, Tonya adının Bizans’ın
Trabzon valisi iken isyan eden Georgios Taronitis’le ilgisi
olduğuna inandığını ve Tonya adının buradan geldiğini öne
sürmektedir. 1103-1104 yılında valilik yapan ve isyan ettikten
sonra yakalanan Taronitis’in ordusundan kaçanların onun
adından bozarak yöreye bu adı verdiklerini söyleyen Karagöz,
1275 yılında Maçka Hapsiköy deresinde Thonari diye bir yerde,
Taronitis adlı kumandan ve Papazların varlığından söz
edildiğini de ilave etmektedir. Buradan hareketle Thonari
şeklindeki adın Taronitis’ten dolayı yöreye verildiği ve
Taronitis hanedanının aslen Pers/Bagratidler soyundan olduğu
da Karagöz tarafından ifade edilir.86
117
anlamları arasında “arazi kenarlarında işlenmemiş yer” anlamı
da bulunan sözcüğü diğerleriyle, örneğin Kalyoncu’nun
yorumuyla birlikte değerlendirirsek daha tutarlı bir çözümleme
yapmış oluruz.
87
A. Breyer, a.g.e. s. 155-156
118
Rum kaynaklarında Tonya’nın 14 köyünün belirlendiğini
ekler.88 Burada da yine adları geçen köylerin bir kısmı eski
Tonya köylerinin mahalleleridir.
88
İ. Karagöz, a.g.e. s. 238
89
Mülki İdari Taksimatta Köylerimizin Adları 1928
119
1583 tarihli Tahrir Defteri’nde Akçaabat nahiyesine bağlı
köyler arasında; Tonya ve Kumyatağı mezrası ile Karaağaç ve
Hola mezrası yer almaktadır. Ayrıca bir arazi, yer anlamında
Zemin-i Turalı da bulunmaktadır. (Bkz. IV. Bölüm s. 39)
Diğerleriyle ilgili bir kayıt bulamadığımızı ilgili bölümde de
ifade etmiştik.
Anabedama
Ağırköy
90
İ. Karagöz, Trabzon Yer Adları Ank. 2004 s. 242
120
Muzaffer Lermioğlu ve Mahmut Goloğlu tarafından “Ahur”
köy olarak da yazılan bu köy Tonya’nın eski yerleşimlerinden
biridir. İ. Karagöz, Pontos Ansiklopedisi’nde Anzir köy olarak
gösterilen yerin Ağırköy olduğunu söyler. Türkçe’de “Ağır”
sözcüğünün “ yükselme, yukarı çıkma, büyüme, anlı sanlı” gibi
anlamları olduğunu da ekler. Ama sözcüğü Anzir olarak ele
almak suretiyle Ermenistan’daki kimi yer adlarıyla da ilgisi
olabileceğini öne sürer.91 Yerel dilde bildiğimiz hayvan
“ahır”ına “ağır” denmesi, sözcüğün Osmanlıca’da kullanılan
“Ahur” sözcüğüyle benzerliği ve bu sözcüğün Farsça’dan
gelmesi bir takım farklı alternatifleri de düşündürüyor. Bunun
yanında Rumca’da “ hor/hori/horion” sözcüklerinin köy
anlamlarına gelmesi ve Karagöz’ün Mesohor/Orta köy adını
Ortamahalle’ye lokalize etmesi de, bu ihtimalleri güçlendiriyor.
Aspuryanlı
91
A.g.e. s. 242
92
İ. Karagöz, a.g.e. s. 243
121
olduğunu söyler. Sayın Karagöz’ün bu konuda yaptığı uzun
yorumları nakletmeyi gerekli görmüyoruz.93 Bu konuda değişik
yorumlar elbette faydalıdır. Bizim sorduğumuz kimi
araştırmacılar ve yerel Rumca bilenler söz konusu Aspuryanlı
adının Rumca “Aspıra”dan gelebileceğini, “Asprıyan” şekliyle
alındığında beyaz/beyazlık anlamlarına geldiğini
söylemektedirler. Bu köyün bir mahallesi olan Hoşarlı’nın
adının “Hoşar Uşakları” adlı Türkmen taifesine dayandığı
şeklindeki görüş ise tarihi gerçeklerle örtüşmektedir. Yöreye
çok uzak olmayan Beşikdüzü’nün eski adı da Şarlı nahiyesi idi.
Bahadırlı
Beskeli/Peskeli/Beşkeli
93
A.g.e. s. 243-244
122
eder.94 Ancak yörede böyle bir yer bulunup bulunmadığı belli
değildir. Ayrıca yörede halk arasında anlatılan, İskenderli
beldesi civarlarına yerleşenlerin ilkin Sivri Tepesi çevresine
gelen üç yada beş kişi oldukları şeklinde bir rivayet
bulunmaktadır. Adlarının Paskalos, Sulukos ve Mamas olduğu
da söylenmektedir. Aynı adların benzerlerine yörede yer adı
olarak rastlanması yanında, Tonya Tahririnde Paskalı/Peskalı
şeklinde okunabilen şahıs adı da bulunmaktadır. Bunların bir
tesadüf olmadığı kanaatindeyiz. Mamalı adı gibi
Peskeli/Peşkeli/Beşkeli adının da bu Paskalı adıyla ilgili olma
ihtimali bulunmaktadır.
Fol
Bu köy Tonya’daki eski yerleşimlerden biridir. Kimi tarihi
eser kalıntıları barındırır ve bir zamanlar maden işletmeciliği de
yapılan bir yöreydi. A. Breye Fol’da bir kilise kalıntısından söz
eder ki daha önce buna değinmiştik. Fol adı Türkçe’ye geçmiş
bir çok Rumca kelime gibi halen kullandığımız “fol”la aynıdır.
Türkçe karşılığı yuva olan bu sözcük Rumca’dır. Yörenin bir
sığınak, barınak gibi düşünüldüğünden dolayı verilmiş bir ad
olabilir. 1954 yılına kadar Torul-Kürtün’e bağlıydı.
İskenderli/Kumyatağı/Kumyatak
123
olarak ve Kumyatağı şeklinde yazılmış olduğu görülür. (Bkz.
Bölüm IV)
95
İ. Karagöz, a.g.e. s. 246-247
124
1413) yazdığı ve Şehzade Süleyman Çelebi’ye sunduğu
İskendername adlı meşhur bir mesnevi de bulunmaktadır.
Bölüm başında da anlatmaya çalıştığımız gibi burada da bir
nüfus hareketliliği olduğu anlaşılmaktadır.
Koçkur
Lefkiye
96
İ. Karagöz, a.g.e. s. 249-250
97
L. Rasonyi, Kuman Özel Adları s. 113
98
İ. Karagöz, a.g.e. s. 248
125
Manganapo/Manganapoz
Melikşe/Melikse
Mesopliya
99
A.g.e. s. 249-250
100
Divan-ı Lügat’it-Türk Cilt I s. 421
101
İ. Karagöz a.g.e. s. 250
126
olarak yer almaktadır.102 Adın aslının Yunanca Meso/Plagia
olduğu ve “yamaç ortası, orta yamaç” gibi bir anlama geldiği
görülmektedir.103
Vamenli
102
Vakıflar Gn. Md. Arşivi Trabzon Sicil Defteri
103
İ. Karagöz a.g.e. s. 251
104
A.g.e. s. 250
105
İ. Karagöz a.g.e. s. 252
106
Ş. Sami Kamus-ı Türki s. 1485
127
Bunun yanında Vakfıkebir’de Kumandara Vamenli (şimdi
Ortaköy), Kumandara Raşi (şimdi Rıdvanlı) gibi birkaç köy
bulunmaktadır. Tonya’da da Kumanandoz Yaylası (Kuman
yeri) olduğunu göz önüne alarak Vamenli adının Kumanlarla
ilgili olma ihtimalini de uzak görmüyoruz.
128
129
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
130
Doğru, A. Mecit, Türkiye’de Macar Yer Adları, İ.Ü.Ed. Fak.
yay. İst. 1985
Duman, Mustafa, Kemençemin Telleri, TAMV yay. İst. 2004
Fallmerayer, J. Philip, Trabzon Rum İmparatorluğu Tarihi,
çev. A. Cevad Eren, TTK Kütüphanesi No: 40186 (Daktilo
Nüsha)
Goloğlu, Mahmut, Anadolu’nun Milli Devleti Pontos, Ank.
1973
Goloğlu, Mahmut, Trabzon Tarihi, Tarabzon 2000
Gökbilgin, M. Tayyib, XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livası
ve Doğu Karadeniz Bölgesi, Belleten Sayı 102’den Ayrıbasım,
Ank. 1962
Günaltay, Şemsettin, Yakın Şark IV. II. Kısım, TTK Ank.
1987
Güvemli, Fevzi, Bir Zamanlar Ordu, Kültür Bak. Ank. 1999
Halaçoğlu, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun
İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi TTK Ank. 1997
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, haz. İ. Parmaksızoğlu,
Kültür Bak. Ank. 1999
Honigman, Ernst, Bizanz Devletini Doğu Sınırı, çev. Fikret
Işıltan, İst. 1970
Işık, Adem, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, TTK Ank.
2001
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken yay. İst. 2002
Kalyoncu, Hasan, Her Yönüyle Tonya, 1989
Karagöz, İlyas, Mitolojide Doğu Karadeniz, Ank. 2004
Karagöz, İlyas, Trabzon Yer Adları, Ank. 2004
Khoniates, Niketas, Tarih, çev. Fikret Işıltan, TTK Ank. 1995
Kınal, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, TTK Ank. 1998
Kritovulos, İstanbul’un Fethi çev. Karolidi, haz. M.Gökman
İst. 1967
Ksenophon, Anabasis, çev. Hayrullah Örs İst. 1975
Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, TTK Ank. 1990
131
Kurt, Yılmaz (yay. haz.) Pontus Meselesi, TBMM yay. Ank.
1995
Lermioğlu, Muzaffer, Akçaabat Tarihi, İst. 1949
Lowry, Heath W., Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve
Türkleşmesi (1486-1583) Boğaziçi Üni.yay. İst. 1998
Ortaylı, İlber, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Turhan Kitabevi
Ank. 2000
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan
TTK Ank. 1991
Özkaya, Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, TTK Ank.
1994
Ramsay, R. M. Anadolu’nu Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri
Pektaş MEB yay.1960
Rasonyi, Lazslo, Kuman Özel Adları TKAE Dergisi Sayı; III-
IV-V-VI (1966-1969)
Rasonyi, Lazslo, Tarihte Türklük, çev. H. Zübeyr Koşay
TKAE yay. Ank. 1971
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası çev. Adnan Pekman,
Arkeoloji ve Sanat yay. İst. 1993
Sümer, Faruk, Oğuzlar… İst. 1980
Sümer, Faruk, Tirebolu Tarihi, İst. 1992
Şakir Şevket, Trabzon Tarihi, yay. haz. İsmail Hacıfettahoğlu
Ank. 2001
Texier, Charles, Küçük Asya, Ali Suad Tercümesi İst. 1339
Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun yay.
İst. 1981
Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Trabzon 1999
Tulum, Mertol (yay. haz.) Tursun Bey, Tarih-i Ebul Feth İst.
1977
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi,
İst.1984
Türkay, Cevdet, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve
Cemaatlar, Tercüman yay. İst. 1979
132
Umar, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap yay. İst.
1993
Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi II. Cilt TTK Ank. 1983
Yerasimos, Stefanos, (mak.) “Pontus Meselesi 1912-1923”
Toplum ve Bilim Dergisi (Güz 1988 )
133
EKLER
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149