You are on page 1of 11

LOST (Alternatif Senaryo)

Dünyayı kasıp kavuran LOST efsanesi, yapımcıların resmen izleyiciye hakaret ettiği
bir finalle sona erdi. Merakları çuvallara sığmaz hale gelen, soru işaretlerini
ceplerindeki boş yerlere biriktiren seyirciler şok bir finalle karşılaştı.

Hala bir çok seyirci finalin ne anlam ifade ettiğini anlamış değiller. Bir kısım izleyici
“Olay Jack’in adaya ilk düştüğü anda ölmeden önce gözünü açıp kapamasıymış”
derken diğer bir kısım izleyici de “olayların hepsi yaşanmış, ancak sonrasında
adadan kurtulmaya çalışanlar bir şekilde ölüp arafta buluşmuşlar. Alternatif yaşam
olarak gördüğümüz yer ise herkesin öldüğünü anlamasını sağlayan ana kadar geçen
zaman” şeklinde nitelendiriyorlar hikayeyi.

Bu iki fikirden hangisi doğru olursa olsun inanılmaz bir hayal kırıklığı, cevaplanmayan
zibilyon soru, 6 senenin verdiği müthiş bir zaman kaybı hissi LOST severleri tabiri
caizse harap etmiş durumda. İlk gece şokunun ardından ikinci günde her LOST
severin rüyasında “olması gereken final” ile ilgili rüyalar gördüğünü öğrendim. Evet…
Çok acı, ancak bir çok insan günlük hayatından sıyrılmasını sağlayan bir dizinin
bitişinin travmasını maalesef üstlerinden atabilmiş değil.

Sizler gibi bir LOSTsever olan bendeniz Çağlar Kulaksız, nacizane bir Alternatif
LOST finali dizayn etmeye çalıştım. Bu sonu ise senelerdir ürettiğimiz teorilerin,
olmasını istediğimiz heyecan fırtınasının bir ürünü olarak görmenizi istiyorum. Zira
izleyicinin hayal gücü zaman zaman yapımcılarınkini aşabiliyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra “yok bu da olmamış” diyecek olanlara Cem Yılmaz’ın bir
sözüyle karşılık vermek isterim : “Tamam bizim senaryo olmamış da bu dizi finali
olmuş mu? Allahını seversen olmuş mu?”
Evet… Başlıyoruz… Okumaya vakit ayıran güzel beyinler ve insanlar - şimdiden
hepinize çok teşekkür ediyor, sabrınıza ve hoşgörünüze sığınıyorum. Emin olunuz J.J
ve Lindelof kadar sinirlerinizi hoplatmam mümkün değil…
LOST FINAL

Dizinin bu kısmı tarihi bilimsel videolarla ve Maya uygarlığıyla başlıyor.


Manyetizmanın bilimsel etkileri daha önce Nicola Tesla ve Albert Einstein gibi bilim
adamlarınca senelerce araştırılmıştı. MR deneyleri pratikte olmasa da teorikte şu 3
sonucu çıkarıyordu;

1- Yüksek manyetik titreşime maruz kalan bir cisim tıpkı hızla dönen bir cant kapağı
gibi görünmez hale gelebilir
2- Yüksek manyetik titreşime sahip bir cisim maddesel fazını kaybedip ışıma
yapabilir, ışınlanma mümkün hale gelebilir
3- Yüksek manyetik titreşime sahip bir cisim uzay zamanda kırılmaya neden olarak
zamanda farklı bir lokasyona sıçrama yapabilir – Karadelik teorisi

Tüm bu teoriler aslında sadece bilim çağının geliştiği 19.yüzyılda değil antik çağlar
kabul edilen milat öncesinde de fark edilmişti. Zamanından daha ileri teknolojiye
sahip olan, güneş ve galaksi rehberleri çıkarmış olan Maya kabilelerince de benzer
çalışmalar yapılmıştı. O dönemin şartlarına rağmen bunu yapabilmelerinin sebebi ise
o zamanlarda çok daha saf halde erozyona uğramamış olan dünya da farklı
noktalarda çok yüksek manyetik enerji içeren toprakların bulunmasıydı.
Özellikle bazı adalarda suyun yalıtma etkisi ile merkezdeki manyetizma, dünyanın ilk
kurulduğu günden bu yana var olduğu şekliyle muhafaza edilebilmişti. Kimi insanlar
bu manyetik etkiden dolayı hayatını kaybederken kimi insanlar ise bu etkiye
bağışıklık kazanmış, bu bağışıklığın etkisiyle manyetik alanları araştırmaya
başlamıştı.

Maya kabilelerinin en büyük amacı bu manyetik etkiyi inançlarındaki tanrılara


ulaşmak için kullanmakta yatıyordu. Öyle ki tanrılarının büyük heykellerini manyetik
alanı kuvvetli olan diğer coğrafyalara tek tek dikmeye başlamışlardı. Orta
Amerika’daki bu heykellerin ellerinde cennete girişi simgeleyen anahtar şeklinde
simgeler mevcuttu.

Bugün aynı heykelleri ve simgeleri antik Mısır uygarlığının kalıntılarında da görmek


mümkün. Dahası dünyanın bilimsel ve mistik kökenlerinin en büyük örneklerinden
olan piramitlerin varlığı şaşırtıcı. Bu piramitler hem Mısır’da hem Maya’larda benzer
şekilde inşa edilmiş.
O dönemlerde gemicilik ve deniz aşırı seyahatin var olmayışı ise şunu kanıtlıyordu.
“Adadaki manyetik alan – MR teoremlerinin ikincisi olan –Işınlanma- prosedürünü
gerçekleştirmişti.”
Tanrıya ulaşmak için manyetik alanı kullanan Maya’lar dünya haritasında tam zıt
noktalarında bulunan Mısır bölgesine ve dünyanın farklı lokasyonlarına, hatta ve
hatta kutuplara kadar ışınlanmayı başarabilmişlerdi.

Bu aslında şunu gösteriyordu. Bugün antik Mısır’da başladığına inanılan uygarlık


tarihi aslında Mısır’a da antik Amerika uygarlığı olan Mayalar’dan gelmişti.

Manyetik alan deneylerinde ileri giden Maya uygarlığı dünyanın bu açıdan en zengin
yerini araştırmaya başladılar. Buldukları en yüksek Manyetik alana sahip yer o kadar
yüksek radyoaktiviteye sahipti ki Manyetik alanlar teoreminin 1. Yasası olan “Cant
kapağı örneğindeki” görünmezlik yetisine sahipti. Dahası yüksek titreşmesinin
etkisiyle kendisini ışınlama ve kontrolsüz olarak zamanda da kırılmaya yol açma
özelliklerine sahipti.

Yani özetle – Dünyanın Manyetik alan açısından en zengin yeri olan bir adacık –
yüksek manyetik alan etkilerinin tümünü gösteriyor, hem görünmez, hem ışıyabilir,
hem de zamanda kayabilir özellik gösteriyordu.

Maya bilimcileri yüksek matematik ve astrofizik yetilerini adanın yerini ve zamanını


tespit etmek için kullandı. Çok uzun yıllar, hatta asırlar sonrasında bu adaya ulaşmayı
başardılar. Belli koordinatları ve yaylım düzeylerini kullanarak adaya ulaşmayı
başardılar.

Adanın durağanlığının sağlanamaması adaya ulaşanlarla dış dünyadakiler arasında


bağlantı kurulmasın engelliyordu. Bu nedenle adanın kaynağına ulaşılmaya çalışıldı.
Bir dizi fiziksel etkiyle adanın gücünün kontrol altına alınması planlanıyordu.
Ancak bu hiç kolay olmadı. Zamanda ve mekanda sürekli atlama yapan ada ve
içindekiler zamanın farklı yerlerinde farklı olaylara şahit oldular. Milattan önce 1500
yılında var olması gereken bir adanın 2000’li yıllarda üstünden geçen bir uçağı da
manyetik alanına çekebileceğini kim tahmin edebilirdi?

Dizinin ikinci kısmı Jacob ve Kara Duman olarak adlandırılan kişinin adayla bağına
dair

Adanın yerlileri olan Maya kabileleri adayı bir şekilde stabile edecek düzeneği
kurmayı sağlamışlardı. Ancak adanın içinde yer alan ve dışarıyla bağlantı kurabilen
kişiler aslında adadan her dışarı çıkışlarında adanın düzenini bozduklarını çünkü
uzay zamanda kırılmalara yol açtıklarını fark ettiler.
Öyle ki – Adanın 6 aylık bir sapma yapması, bir kişinin kendisinin 6 ay önceki haliyle
yüzyüze gelmesine neden oluyordu ki bu hem o kişinin hem de an itibariyle tarihin
değişmesine, ada dışındaki sistemin yerle bir olmasına neden oluyordu.

Birkaç büyük felaket sonrasında Maya kabileleri adanın içine girenlerin adadan
çıkmasının, felaketlere yol açabileceğini gördüler. Adanın zamanının farklı
karakterlere bürünmesi kötüye kullanılmaya başlanmıştı. Ada zamanı gerçek dünya
zamanından farklı olduğundan yapılabileceklerin sınırı yoktu. Gerçek dünyada ölmüş
olan bir kişi, ada zamanı gerçek zamandan geride olduğunda adaya gönderilerek
diriltilebiliyordu. Öyle ki hamile bir kadın dışarıdan adaya girdiğinde adanın zamanın
farklı olmasından dolayı doğum yapamıyordu. Bebek, henüz gelmediği dünyanın
kendisinin varlığından önce mi yoksa sonra mı olduğunu kaldırabilecek olgunlukta
değildi.

Maya yasaları adaya giriş çıkışlarla ilgili en önemli kuralı koymaya karar verdi. Adaya
giren, zamanın durağanlığından kopan bir kişi, asla adadan çıkmayacağına yemin
ederek girecekti. Ve adada var olanlar ada adanın zaman bütünlüğüne etki etmesini
engellemek için adadakilerin dışarı çıkmasına izin vermeyecek, gerekirse bunun için
canını feda edecekti.

Zamanla adaya gidip görev yapacak, hayatını bunun için feda edecek kişi sayısı
azalmaya başladı. Gönüllü sayısı çok az oluyor, adada çocuk doğmadığından adada
bir nesil de yetişemiyordu. Görevi babadan oğla devredecek bir nesil olmadığından,
adada yer almak için gönüllü olacak kişi de kalmadığından kabile şefleri bir karar aldı.

Ada, gelecekteki bir zamana taşınacak, bu zamanda doğmuş olan ve “Bekçi”


kimliğine bürünebilecek olan insanlar adaya alınıp, ada tekrar milattan önceki tarihe
taşınacaktı.

Böylece adaya gelecekten dahil edilen insanlar, doğdukları tarihten önce


ölemeyecekleri için binlerce yıl adaya bekçilik edebileceklerdi. Ada, konseyin
kararıyla yüzlerce yıl öteye taşındı. Milattan önce 1500’lü yıllarda var olan ada,
milattan sonra 1500’lü yılların zamanındaydı artık.

Kurban belirlenmişti. Adaya alabora olmuş bir gemiden hamile bir kadın düştü. Ada
konseyinin yetkili isimlerinden bir kadın bu kadını yanına aldı. Doğan çocuğuna el
koyup adayı geçmişe taşıyacaktı. Ancak doğum anında hiç hesapta olmayan bir şey
oldu. Kadın ikiz çocuk doğurdu. Adanın bekçiliğini yapması için seçilecek olan kişi
artık tek kişi değildi.

Çocuklar doğduktan sonra kadın annelerini öldürdü. Sonrasında adayı geçmişteki


zamanına geri taşıdı. Artık adanın kendisine ait binlerce yıl ölmemesi garanti olan 2
bekçi çocuğu vardı. Öyle iki bekçi ki birbirilerini öldürmeleri bile mümkün değildi. Ve
çocukluktan itibaren adaya sahip çıkmaları için eğitilebilirlerdi.

Çocuklardan küçük olanı hayaller görmeye başladı. Bir kadın onlara annelerinin
kendisi olduğunu, öldürüldüğünü anlatmaya çalışıyordu. Aslında bu bir hayal değildi.
Var olmayan bir zamanda öldürülen kadın, aslında milattan bin yıl önce var olan
adada yaşamak zorundaydı ancak bir bedeni yoktu. Bu nedenle bedensiz de olsa
çocuklarıyla iletişim kurabilmekteydi.

Ada ihlal edilen kurallarını yerine oturtmakta gecikmemişti. Ve ada konseyi, adanın
dengesini sağlamak için koydukları kuralın neyi ihlal ettiğini görmekte ihmalkar
davranmıştı. Gelecekte öldürülen birisi ada geçmişe taşındığında ölü olamazdı.
Siyah çocuk annesinin intikamını almaya ve adadan kaçmaya yeminliydi. Beyaz
çocuk ise adada kalmaya ve adayı korumaya. Adadan çıkmanın tüm zaman mekan
kavramlarını bozacağını bilen Jacob kardeşini bundan vazgeçirmeye ve onun
adadan çıkmasını engellemeye kendini adamıştı. Siyah çocuk ise adanın dışındaki
dünyayı ölümüne merak ediyor, neden oraya kısılıp kaldığının sırrını çözmeyi, gerçek
ailesini bulmayı umuyordu. Öyle olmadı, Jacob, kardeşini, annesini öldürdüğü için
adanın kaynağındaki yüksek manyetik alana attı. Bedeni olmayan siyah duman,
kardeşiyle mücadeleye böyle devam edecekti.
Yüzlerce yıl bu mücadele devam etti. Siyah, Jacob’u öldürmeden bu adadan
çıkmanın imkansız olduğunu anlamıştı. Jacob’u öldüremiyordu çünkü ada, Jacob’un
ölmesini sağlayacak olan zamandan çok daha uzaktaydı.

Bunun için tek bir yol vardı, o da Jacob’un adadan çıkmasını sağlayacak bir oyun
tertip etmekte yatıyordu. Ve zamanı, adanın olması gerenden daha ileri bir tarihe
almakta.

Geçen yıllar boyunca kara duman adanın zamanını bir çarkla ileri alabileceğini
keşfetti. Kurduğu düzenekle adanın zamanını ve mekanını oynatabildiğini bilincine
vardı. Gerçek zamanda 1900’lü yıllara geldiklerinde ada bilimsel çalışmalar yapan ve
manyetik alanları keşfetmeye çalışan Dharma adlı bir bilimsel çalışma grubunca
keşfedildi. Bu keşif Siyah Duman’ın işine geliyordu. Adanın kontrol mekanizmasının
sağlanması ve gücün sabitlenmesi, Siyah dumanın adadan çıkışı ve zamana dahil
oluşu anlamına geliyordu.
Ve siyah dumanın zamana dahil olması da gerçek zamanda birden fazla kendisinden
olmasını sağlayacaktı. Var olmayan bir zamanda kendi benliğini oluşturup bütün tarihi
geriye almayı bile sağlayabilirdi. Siyah dumanın bedensel olarak adadan dışarı
çıkmasının sonuçlarının neye mal olacağını kimse bilemezdi. Bilinen tek şey, kaosa
izin verilmemesi gerektiğiydi.

Dharma adaya geldiğinde Jacob adanın kontrolünün sağlanması için adanın


yerlilerinden bir grup insanı ada güvenliği için göreve atadı. Adlarına “Diğerleri” denen
bu kişiler de tıpkı Jacob ve siyah duman gibi gelecekte doğup adaya dahil olan
kimselerdi. Adayı korumaya sebep sormaksızın and içen gönüllüler. Richard Alpert
da bunlardan birsiydi. Eski bir idam yükümlüsü.

Dharma’nın varlığını içten çökertmek için Benjamin’i diğerlerinin safına çeken ve tüm
Dharma’lıların ölümüne neden olan genç katil. Dharma’da Doktor Marvin Candle’ın
yaptığı deneylerde birbirinin aynısı olan iki tavşan birbirini gördüğünde bunun
felakete neden olduğu söylenip kamera kapatılıyordu. Dharma araştırmacıları da
zamanda kaymanın yaratacağı felaketi keşfetmişlerdi.

Dharma yok edilmeden önce adanın manyetik alanını kontrol altında tutan bir sistem
geliştirmişti. Adına Hatch denen sistem, adanın 108 dakikada bir sıçramasını
sağlayan sistemi koordinat numaralarını girdirerek sabitlemeyi sağlıyordu. Her 108
dakikada bir aynı koordinat düzlemine oturan ada hareket etmiyor ve aynı zamanda
sabit kalıyordu.

4 8 15 16 23 42… Adanın var olduğu zaman ve mekan sabitesi.

Tıpkı adanın korunmasını sağlayan sistem gibi Hatch’in de yürürde olmasını


sağlayan sistem için bir gönüllü gerekiyordu. Dharma varken bu işi yapan görevliler
vardiyalı çalışıyorlardı. Ancak Dharma yok edilince bu görev, adaya şans eseri düşen
bir kurban, (hatta Widmore tarafından kızının peşini bırakması için kurban edilmiş
birisi) Desmond Hume’a kalmıştı.

Desmond’un ise bir sefer tuşa basmaması felaketle sonuçlanacaktı. Bu felaketi ise en
çok isteyen “Kara Duman” adı verilen siyah kardeşti. Çünkü ada tekrar yerinden
oynadığında adanın dengeleri değişecek, dışarı çıkabileceği bir zaman sıçrama
yapabilecekti. Kardeşi Jacob’u öldürebileceği bir alternatif zamana ulaşılabilecekti.

Jacob adanın geleceğindeki felaketi gördü. Bu nedenle kendisinin yok olması


ihtimalini göze alarak, adanın yok olmasını engelleyecek bir senaryo geliştirdi.
Adanın manyetik alanıyla geleceği görmek için çok eskiden inşa edilmiş bir deniz
fenerinin içine girdi.
Ada dışındaki yaşamlardan bir seri insanı gözüne kestirdi. Hayatın farklı tecrübelerini
yaşamış, birbirine sıkı sıkıya bağlı olabilecek, sahip oldukları bağ için adayı canları
pahasına koruyabilecek bir dizi insan. Ve bunların arasından kendi ölümü durumunda
adaya sahip çıkabilecek yeni bir nefer.
Jacob adadan kuralları bozarak çıkma kararı aldı. Dışarıda birilerinin hayatına küçük
temaslarda bulunacak, bunların adaya gelmesini sağlayacak düzeneği kuracaktı.
Hepsini aynı uçakta buluşturup Desmond Hume’un Hatch’daki tuşa basmasını
unuttuğu anı eşleştirdi. Oceanic 815’in adaya düşüşü, bir tesadüf değil, tamamen bir
planlamanın eseriydi.

6 numaradan oluşan koordinatlar ile adanın üzerinden geçen uçağın koordinatları


çakıştırılmış, ada yeni uçak yolcularına kucak açmıştı.

Siyah duman adanın dışına çıkmasını sağlayacak kapının açıldığını zannederken


Jacob, kardeşine adadan çıkmasını sonsuza kadar engelleyecek tuzağı kuruyordu.
Dış dünyadan adaya inen ve dışarıdaki dünya ile bağlantısı kesilen, kendi yerini
alabilecek ve öldürülmesi mümkün olmayacak yeni adaylar. (Candidates)
Adaylar öldürülemezdi, çünkü adadaki varlıkları ile gerçek varlıkları arasında yıllar
vardı. Gerçek zamanda ölecekleri tarihe dek adada insan eliyle öldürülmeleri
mümkün olmayacaktı. Bu nedenle her zaman güvende olan kişilerdi.

Ancak adada bir mucize gerçekleşti. Ada zamanı ile gerçek zamanın kesiştiği bir an.
Ve o anda hamile olan bir kadın ilk defa bir çocuğu adada dünyaya getirdi. Bunun
anlamış şuydu. Sürekli hareket halinde olan ada, çok küçük bir olasılığı
gerçekleştirmişti. Dış dünya ile ada zamanının aynı zamana geldiği bir an yaşanmıştı.
Aaron, adayla eş zamanlı doğduğu ve eş zamanlı yaşlanacağı için adada diğer
insanlardan farklı bir yaşama sahip olacaktı.

Bu şu anlama geliyordu. Ada’da normal bir zamana bağlı hayat yaşayabilecek tek
kişi. İşte Aaron’u özel yapan buydu. Aaron, adada insanların birbirini öldüremediği
düzene uymak zorunda değildi. Adanın normal zamanında yaşadığı için herhangi
birinin öldürülmesine karar verebilecek yetiye sahipti.
Peki bu kim olacaktı? Jacob’un ölümünden sonra beden bulan yeni adaylar mı, yoksa
Kara Duman mı?
Claire’a ısrarla “onu sen büyütmelisin” demelerinin sebebi buydu. Claire, anne
sevgisiyle büyüttüğü bebeğine kimin tarafında olması gerektiğini söyleyebilecekti.
Claire’ın abisi, adaylardan birisi ve en önemlisi olan Jack, Aaron’un dayısıydı.

Oceanic 6’lısı adadan kurtulduğunda Jack’in Aaron’a yaklaşamamasının sebebi


buydu. Aaron, annesinden uzakta ve Kate ile birlikte büyüdüğü için annesinin
zamanda varoluşundan bağımsız yaşıyor, karanlık tarafa yaklaşıyordu.

Bu nedenle annesi bulunmalıydı ve Aaron annesi ile büyüyüp Jacob’un adaylarının


varlığına sadık biçimde büyümeliydi. Çünkü tarihte daha önce annesiyle
büyüyemeyen Siyah kardeş, Kara Duman adadan çıkıp adanın düzenini yok etmeye
karar vermişti. İkinci bir benzer karar adanın ve ada dışındaki tüm zamanın yok
olmasına sebep olabilirdi.

Dizinin Son Kısmı

Çok uzatmadan özetle son bölümde neler olacağını açıklamaya çalışalım. Adadan
çıkma konusunda Jacob’u da öldürerek büyük bir aşama kaydeden ve adanın
kaynağından adadan çıkma yolunu arayan Kara Duman’ı durdurabilecek tek gücün
Aaron olduğunu anlıyoruz.

Bir şekilde adada “Aday” haline gelen Jack ve arkadaşlarının adaya Aeron’u getirmek
zorunda olduklarını da. Eğer Claire hala yaşıyorsa ve hamile değilse, bu demek
oluyor ki adanın dışında bir yerlerde Aaron hala yaşamakta.

Jack, Kate ve diğerlerinin bir şekilde adadan dışarı çıkarak Aaron’u adaya getirmek
zorunda oldukları bir dizi olay görüyoruz. Ve bunu da başarmalarını sağlayacak olan
kişi, yüksek manyetik alana dayanıklılığı ile ada dışında da ada içinde de var olabilen
Desmond.

Desmond dizinin ilerleyen dakikalarında Jack tarafından adanın kalbine ulaştırılıyor.


Yüksek manyetik alan etkisiyle alternatif dünyada Aaron’u buluyor ve adaya getirmeyi
başarıyor.

Dizinin son kısmında Ya Aaron, ya da Aaron’un bir damla kanıyla birlikte Jack,
kurgunun şekline göre Kara Duman’ın öldürülmesini sağlıyor. Hatta burada Kara
Duman’ın John Locke’un bedeninden dumanlar halinde çıkışı da söz konusu olabilir.
Zira zamanla bütünlüğü olmayan bir Kara Duman’ın Aaron’un varlığın tahammül
edemeyip John Locke’un kucağında duruşu buna sebep olabilir.

Sebep ne olursa olsun, adanın bütünlüğünü korumak adına yapılan bu hamle ile
birlikte Kara Duman yok ediliyor. Ada sakinlerinin ada dışındaki alternatif hayatları
devam ederken, adadakiler de adadan çıkmamalarının bilincinde olarak adada
yaşamaya karar veriyorlar.

Ancak Jacob, adanın varlığının artık korunabilir bir değer olmadığına karar veriyor ve
adayı yok etmesi halinde herkesin bu adada öleceğini, ancak alternatif yaşamda
kendi hayatlarına dönebileceğini ifade ediyor.

Bir anlamda adadaki herkes, gerçek yaşama dönmek için adadaki yaşamlarını feda
etmek durumunda kalıyorlar. Jacob, Aaron’u adanın kalbine doğru sürüklüyor, Ada,
zamanda hareket eden yoğunluğuna rağmen, adanın zamanıyla eş doğmuş olan bu
çocukla birleştiğinde büyük bir patlama meydana geliyor, adada var olan her şey
büyük bir parlamayla siliniyor.

SON SAHNE

İspanya’nın bir kentinde bir mezar taşı görüyoruz. Üzerinde Richardus yazıyor.
Richard Alpert’ın öldüğünü anlıyoruz. Ve tek tek tüm Lost karakterlerinin adadaki
geçmişlerini hatırlarcasına kendilerine gelişlerini görüyoruz. Her biri, adadan dışarı
çıktıklarının farkındalar, başardıklarının farkındalar, sadece farklı bir dünya, farklı bir
zaman ve mekanda, normalde Oceanic 815’in Amerika’ya inmiş olması gereken
zaman ve mekanda.

Ve o ana kadar birbirleriyle teknik olarak bir bağları olmayan Lost karakterlerinin
birbirlerini bir telaş içinde arayıp buldukları sahneleri görüyoruz. Son sahnede de
Kate ve Jack’in birbirlerine doğru koşuşlarını, arkalarında da henüz doğum yapmamış
olan Claire’ı…
Ve dizi son buluyor.

MUTLU SON oluyor. Ve JJ’in yapamadığını biz seyirciler yapabilmiş olmanın gururu
ve mutluluğuyla gözümüzde hafiften yaşlarla LOST’a veda ediyoruz.

Unutmayın, Gerçek son bizlere izletilen değil, bizlerin olmasını arzu ettiğidir. Eğer
ben sizlere alternatif bir son sunabildiysem, kafanızdaki soru işaretlerine biraz cevap
verebildiysem ne mutlu bana. Yok eğer hala kafanızda sorular var ise yahut
eleştirmek isterseniz;

Caki101@gmail.com

Adresine sorularınızı atabilirsiniz. İlgili sorularla ilgili geliştirmeler senaryoya


eklenecektir. Sonrasında bunu LOST senaristlerine postalamayı düşünüyorum
çevirisini yaptırıp. Kendilerinden utansınlar diye...
Başka bir hayatta görüşmek üzere Kardeşlerim (See you in another life bratha!)

You might also like