Professional Documents
Culture Documents
Ismail Yurdakok
ismailyurdakok@yahoo.com
Osmanlılarda yönetim mafya usûlü el değiştirdiğinden, perşembe günü ikindiden so
nra Gebze’de vefat eden Fatih’in ölümü kimseye söylenmedi. ( 4Mayıs 1481) “İstan
bul’a banyo yapmaya gitti” denilerek, askerin Üsküdar’daki karargahtan ayrılmama
sı istenildi ise de, kayıklarla İstanbul tarafına geçen yeniçeriler, (on iki saa
t geçmeden) padişahın öldüğünü duydular ve hatta çarşılarda bazı edepsizlikler y
aptılar.” (Uzunçarşılı, II/162) Mafya reisi öldüğü zaman, artık demek ki kimse k
anun nizam takmıyor. Ama mafyaya yeni bir reis seçileceğinden, (onun da ne yapac
ağı belli olmaz), fazla da ileri gitmiyorlar; çünkü yeni reis olay çıkaranları a
ğır biçimde cezalandırırsa diye. Fatih’in ölümü ancak on bir gün (resmen) saklan
abilmiştir. Bu arada şehzâdelere haber yetiştirme işi dolayısıyla, bürokrasi iki
ye bölündüğünden ve herkes kendi adayını padişah yapma telâşına düştüğünden, ölü
(Fâtih’in cesedi) ilk günlerde (hava da, ânîden bastıran mayıs sıcakları dolayı
sıyla) ihmal edildiğinden, kokmaya başlamış, bunun üzerine biraz geç farkına var
ılarak, İstanbul muhafızı İshak Paşa’nın emriyle, mum yakılarak ceset tahnit edi
lmiştir. Bin yüz yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran adamla (cese
diyle), şimdi artık kimse ilgilenmiyor bile. Fatih ise şimdi, işlediği cinâyetl
erden ötürü, belki (çok ızdırap veren bir kabir azâbını çekmeye) hesap vermeye b
aşladı bile. “Fatih’in cenazesi ancak 18 gün geçtikten sonra, Bayezid’in tahta o
turduğunun ertesi günü kılınan cenaze namazından sonra, 22 Mayıs günü toprağa ve
rilebilecektir.” (Öztuna, III/137)
SADRAZAM (BAŞBAKAN) ÖLDÜRÜLÜYOR
Hiç mübalağa değildir; “yönetim Osmanlılarda mafya usûlü değişir” demek. Şimdi 3
4 yaşında olan Şehzâde Bayezid ile 23 yaşında olan Cem Sultan taraftarları arası
nda lafta değil gerçekten ÖLÜMÜNE bir kıyasıya mücâdele başlamış ve yine la
fta değil, gerçek anlamda BIÇAKLAR ÇEKİLMİŞTİR. 1945’lerden beri sağcı ve mil
liyetçi kalemlerin öncülük ederek ve şişirerek yücelttiği ve son zamanlarda bazı
İslamcı yazarlarla, (eski) CHP’li yaşlı tarihçilerin (Halil İnalcık, Kemal Karp
at, İlber Ortaylı) de koroya katıldığı bu büyük ! Osmanlı medeniyetinde, asırlar
ca, sistemin şefi olacak padişahın tayini ! işi bile bir prosedüre bağlanamamış
tı. Padişah olmak; şehzâdelerin yoğun kulis faaliyetlerine ve yoğun para dökmele
rine (bu işe külliyetli miktarda para yatırmalarına) ve + (artı) devlet erkânını
n (yüksek bürokrasinin) ittifâkına (görüş birliğine) varmalarına bağlıydı. Yüks
ek bürokrasi denilince; saraydaki ileri gelen memurlar ile yeniçeri ocağının önd
e gelenleri de bu işe onay vermeliydi. Bu işte kimsenin kimseye güvenmediğine/g
üvenemeyeceğine en açık örnek şu idi: Sonuçta tahtın üç önemli ismi Fatih, Bayez
id ve Cem bile ve açık açık biri birlerine güvenmiyorlardı. Bayezid Amasya vâlis
i, Cem de Konya vâlisi idiler ama, Bayezid’in oğlu Korkut ile, Cem’in oğlu Oğuzh
an, dedeleri Fâtih’in yanında Topkapı sarayında rehin olarak duruyorlardı. Mafya
da kimse kimseye güvenmemeliydi. Vezîr-i âzam (Sadrazam/Başbakan) Karamânî Mehme
t Paşa ile Fâtih öldüğünde İtalya seferinde bulunan eski vezîr-i âzam Gedik Ahme
t Paşa, Cem’in pâdişâh olmasını istiyorlardı. Yeniçeriler ise Bayezid’in tahta g
eçmesini istiyorlardı.
Şimdi, Gedik Ahmet Paşa, ömrü cephelerdeki başarılarla geçmiş en popüler komuta
n olarak bu Konya kuşatması işini halletme ile de görevlendiriliyordu. Zaten Haz
iran 1481’de de buralarda Cem’i yakalamak istemiş, fakat Cem Halep’e kaçınca, Ba
yezid’in oğlu şehzâde Abdullah’ı Karaman Valiliği (Konya) makamına otutturduktan
sonra yanına da bir miktar kuvvet bırakarak İstanbul’a dönmüştü.
HAMZA BEY ZÂDE’NİN HAPİS VE ÎDÂMI
Gedik Ahmet Paşa, şimdi Bayezid’in kendisine muhtaç olduğunu görünce, bir taşla
iki kuş vurma hesabını yapmaya başlamıştı. Bu bulanık havada, bu kadar karmaşa a
rasında yaptığı plan başarıya ulaşıp Hamza Bey Zâde tasfiye edilecek, ama ava gi
den avlanır sözü bir süre sonra hakîkat olacak ve kendisi de bir gün ânîden avla
nacaktır:
Hamza Bey Zâde Mustafa Paşa, pâdişahla Gedik Ahmet Paşa’nın arasını açmış ve Cem
’in elden kaçırılmasından bir süre sonra, pâdişâhı doldura doldura, bu işten Ged
ik Ahmet Paşa’nın sorumlu olduğunu söyleyip onu hapsettirmişti. (Şuna bakın Osma
nlı’nın yüksek bürokrasisine; o şimdi İstanbul’daki mezarlarında kafalarında büy
ük taşlardan sarıklarla hava atan ve bazen bizim zavallı halkın adak adadığı bu
bereketsiz adamlara. Biri birlerini yiyorlar.) Bereket, kayınpederi İshak Paşa i
le Hersek-zâde Ahmed Paşa’nın pâdişaha ricâları fayda vermişti de Gedik Ahmet Pa
şa serbest bırakılmıştı. Fakat Karaman oğlu Kâsım Bey’in Konya’yı kuşatması üzer
ine İstanbul’da meydana gelen panik sonucu, ancak Gedik Ahmet Paşa’nın bu işin h
akkından gelebileceği net olarak ortaya çıkınca mecbûren onun serdar (başkomutan
) tayin edilmesi gerekmişti. Fakat Gedik Ahmet Paşa: “kendisini haksız yere haps
ettirmiş olan Hamza Bey Zâde aynı sûretle hapsedilmezse, sefere gitmeyeceğini” g
âyet açık olarak ifâde etti. Onunla beraber Karaman seferine gidecek olan yeniçe
riler de (ikrâmiye alacaklar tabî), (serdarlarına tam destek verdiklerinden) Ham
za Bey Zâde’nin hapsinde ısrar edince, Sultan Bayezid bu ısrarlara boyun eğerek
Hamza Bey Zâde Mustafa Paşa’yı hapsettirdi. Gedik Ahmet Paşa böylece, kendisi İs
tanbul dışındayken, Hamza Bey Zâde’nin bir zarar veremeyeceğinden emîn olarak K
onya seferine çıkabilirdi. Paşa, Konya seferini başarıyla tamamlamış fakat Cem i
şinin uzaması ve daha da dallanıp budaklanması üzerine bir süre sonra danışmalar
da bulunulmak üzere İstanbul’a çağırılınca, Hamza Bey Zâde’den tamamen kurtulmak
için kayın pederi vezîr-i âzam İshak Paşa ile konuşarak ikisi de, II. Bayezid’e
ısrar ederek Hamza Bey Zâde’nin mutlaka kellesini istediklerini net bir dille i
fâde etmişler ve sonuçta muratlarına nâil olmuşlardır. Uzunçarşılı, “istemeye is
temeye Hamza Bey Zâde’yi Bayezid’e öldürttüler, ve (Cem meselesi dolayısıyla bu
iki paşaya muhtaç olduğundan) sıkışık bir vaziyette bulunan Bayezid ise bunların
bu hareketlerine karşı intikam almayı münâsip bir zamana bırakmıştır” demektedi
r. “İstemeye istemeye” ifâdesi, elbette bir cinayeti haklı gösteremez. İshak Paş
a ile Gedik Ahmet Paşa olayın azmettiricileri olsalar da “boynu vurulsun” emrini
veren sonuçta padişahtır ve o da taht sevdâsı yüzünden sesini çıkarmamıştır. El
bette bu olay, sofu denilen ve (bazı) İslamcı ! ve milliyetçi ve sağcılarca evli
yâ mertebesine yükseltilen II. Bayezid’in de ne ilk ve ne de son cinâyeti olacak
tır. Hem Bayezid, hem de daha sonra ki pâdişahlar daha pek çok cinayete olur ver
eceklerdir.
PAŞA DA ÇOCUĞUNU REHİN BIRAKIYOR
Anadolu topraklarına giren Karaman oğlunun Konya kuşatmasını püskürtmek için, Ge
dik Ahmet Paşa iki bin yeniçeri ve kapıkulu süvârisiyle, dört bin azap askerini
yanına aldı ve yolda da, Kütahya’dan tımarlı sipâhileri ordusuna katarak Konya’y
a ulaşacaktı. Fakat bir de bu kadar askerle Cem’in tarafına geçiverirse ? İşte b
u yüzden oğlunu İstanbul’da rehin bırakması istenildi. O da bu isteğe uydu. Mafy
ada işler böyledir. Herkes biri birinden şüphe duymaktadır. Koskoca Osmanlı mede
niyeti !. ..“.. muazzam mîmârî eserleriyle...” diyerek övünülen medeniyet... Bir
kaç büyük binâ, câmi ve medrese ile medeniyet olur mu? “Koskoca medeniyeti olmas
aydı, Osmanlılar o kadar yüzyıl ayakta durabilir miydi?” denilir, yine bu sağcı
, milliyetçi, gelenekçi kafa ile. Halbuki Romalılar da kaç asır ayakta durdular.
Ve Romalılar da hâlâ ayakta duran (Roma’da kolezyum meselâ veya İstanbul’da göz
ümüze batacak kadar yakınımızda duran Ayasofya, Aya İrini vs.) büyük mîmârî eser
ler yaptılar; Mısır Fir‘avunları da kaç asır (hatta kaç bin sene) ayakta durdula
r. Bir devletin ömrünün uzun olması, o devletin medenî olduğuna veya dayandığı t
emellerin insancıl olduğuna delâlet eder mi (kanıt olarak gösterilebilir mi)? Ve
ya “büyük Osmanlı mûsikîsi” (hayranlığı). Beethoven, Shopen, Shubert... her ulus
ve medeniyet büyük mûsikî üstadları çıkarmamış mıdır?. Veya büyük ! Osmanlı Dî
vân edebiyatı. Yani Saray edebiyatı. Saray ve çevresinin dışında kimsenin anlama
dığı bir züppelik: şimdi desek ki:
“Gittim sıkula (
school), gördüm tîçırı (teacher)” bu züppelik olmaz mı? Dîvân edebiyatı da bu de
ğil mi?
Erdi yine ürd-i behişt, hevâ oldu anber sîrişt
Ender behişt ender behişt
Bu mevsîm-i ferhunde dem
Bu ifâdeler Türkçe mi, Arapça mı Farsça mı? Bu züppelik değil de ne? Kim anlar “
ürdi behişt”i, “anber sîrişt”i “ender behişt”i. Ama anlamasına lüzum yok zâten.
O salmayı (vergiyi) versin, askerliğini yapsın, yeter. Pâdişah efendimiz de sara
yında kaz ciğerlerini yesin, sekiz yüz seksen yedi câriye ile kasımdan nîsan ayı
na kadar kışı geçirsin; sonra da nisandan ekim ayına kadar şöyle bir Rumeli’yi t
urlar gelir, ne ganîmet topladıysa. Gâvurlar geçen seneden beri ne biriktirdiler
se onları toplar gelir ve yeniçerilerle (tetikçilerle paylaşır) ve yine bu kışı
da, rahatça, sâzendelerin çaldığı hânendelerin şarkı söylediği câriyelerin göbek
attığı Topkapı Sarayı’nda geçirir. Eee cihat ediyor ya bizim için ! adamcağız.
O kadar olsun.
Öztuna Yılmaz (1977). Büyük Türkiye Tarihi (I-XIV). İstanbul: Ötüken Yayınevi.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (t.y.). Büyük Osmanlı Tarihi (I-VI). Ankara: Türk Tari
h Kurumu Yayınları