You are on page 1of 8

NEDEN KOKTU CENAZESİ FATİH’İN ?

Ismail Yurdakok
ismailyurdakok@yahoo.com
Osmanlılarda yönetim mafya usûlü el değiştirdiğinden, perşembe günü ikindiden so
nra Gebze’de vefat eden Fatih’in ölümü kimseye söylenmedi. ( 4Mayıs 1481) “İstan
bul’a banyo yapmaya gitti” denilerek, askerin Üsküdar’daki karargahtan ayrılmama
sı istenildi ise de, kayıklarla İstanbul tarafına geçen yeniçeriler, (on iki saa
t geçmeden) padişahın öldüğünü duydular ve hatta çarşılarda bazı edepsizlikler y
aptılar.” (Uzunçarşılı, II/162) Mafya reisi öldüğü zaman, artık demek ki kimse k
anun nizam takmıyor. Ama mafyaya yeni bir reis seçileceğinden, (onun da ne yapac
ağı belli olmaz), fazla da ileri gitmiyorlar; çünkü yeni reis olay çıkaranları a
ğır biçimde cezalandırırsa diye. Fatih’in ölümü ancak on bir gün (resmen) saklan
abilmiştir. Bu arada şehzâdelere haber yetiştirme işi dolayısıyla, bürokrasi iki
ye bölündüğünden ve herkes kendi adayını padişah yapma telâşına düştüğünden, ölü
(Fâtih’in cesedi) ilk günlerde (hava da, ânîden bastıran mayıs sıcakları dolayı
sıyla) ihmal edildiğinden, kokmaya başlamış, bunun üzerine biraz geç farkına var
ılarak, İstanbul muhafızı İshak Paşa’nın emriyle, mum yakılarak ceset tahnit edi
lmiştir. Bin yüz yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran adamla (cese
diyle), şimdi artık kimse ilgilenmiyor bile. Fatih ise şimdi, işlediği cinâyetl
erden ötürü, belki (çok ızdırap veren bir kabir azâbını çekmeye) hesap vermeye b
aşladı bile. “Fatih’in cenazesi ancak 18 gün geçtikten sonra, Bayezid’in tahta o
turduğunun ertesi günü kılınan cenaze namazından sonra, 22 Mayıs günü toprağa ve
rilebilecektir.” (Öztuna, III/137)
SADRAZAM (BAŞBAKAN) ÖLDÜRÜLÜYOR
Hiç mübalağa değildir; “yönetim Osmanlılarda mafya usûlü değişir” demek. Şimdi 3
4 yaşında olan Şehzâde Bayezid ile 23 yaşında olan Cem Sultan taraftarları arası
nda lafta değil gerçekten ÖLÜMÜNE bir kıyasıya mücâdele başlamış ve yine la
fta değil, gerçek anlamda BIÇAKLAR ÇEKİLMİŞTİR. 1945’lerden beri sağcı ve mil
liyetçi kalemlerin öncülük ederek ve şişirerek yücelttiği ve son zamanlarda bazı
İslamcı yazarlarla, (eski) CHP’li yaşlı tarihçilerin (Halil İnalcık, Kemal Karp
at, İlber Ortaylı) de koroya katıldığı bu büyük ! Osmanlı medeniyetinde, asırlar
ca, sistemin şefi olacak padişahın tayini ! işi bile bir prosedüre bağlanamamış
tı. Padişah olmak; şehzâdelerin yoğun kulis faaliyetlerine ve yoğun para dökmele
rine (bu işe külliyetli miktarda para yatırmalarına) ve + (artı) devlet erkânını
n (yüksek bürokrasinin) ittifâkına (görüş birliğine) varmalarına bağlıydı. Yüks
ek bürokrasi denilince; saraydaki ileri gelen memurlar ile yeniçeri ocağının önd
e gelenleri de bu işe onay vermeliydi. Bu işte kimsenin kimseye güvenmediğine/g
üvenemeyeceğine en açık örnek şu idi: Sonuçta tahtın üç önemli ismi Fatih, Bayez
id ve Cem bile ve açık açık biri birlerine güvenmiyorlardı. Bayezid Amasya vâlis
i, Cem de Konya vâlisi idiler ama, Bayezid’in oğlu Korkut ile, Cem’in oğlu Oğuzh
an, dedeleri Fâtih’in yanında Topkapı sarayında rehin olarak duruyorlardı. Mafya
da kimse kimseye güvenmemeliydi. Vezîr-i âzam (Sadrazam/Başbakan) Karamânî Mehme
t Paşa ile Fâtih öldüğünde İtalya seferinde bulunan eski vezîr-i âzam Gedik Ahme
t Paşa, Cem’in pâdişâh olmasını istiyorlardı. Yeniçeriler ise Bayezid’in tahta g
eçmesini istiyorlardı.

KEKLİK MUSTAFA, HAYDİ KEKLİK GİBİ UÇ, AMASYA’YA


Fâtih ölür ölmez vezîr-i âzam Mehmet Paşa, çoğunluğun görüşüne uyarak Keklik Mus
tafa adında bir çavuşu (subayı), şehzâde Bayezid’i tahta dâvet için Amasya’ya yo
lladı. Herhalde atla çok hızlı gittiğinden bu subaya Keklik lâkâbı takılmıştı. F
akat vezîr-i azâm kendi güvenilir adamlarından birini de gizlice Konya’daki Cem
Sultan’a göndermişti. Cem sultan İstanbul’a ulaşma (yol uzaklığı) açısından bira
z daha avantajlı idi. Ve erken davranıp gelebilirse tahta oturduğu an padişah ol
ma ihtimali vardı. Fakat, mafyanın iki kanadı da, son derece aktifti ve biri bir
lerini dikkatle takip ediyorlardı. Cem’e bu şekilde gizli bir davetiye gönderile
bileceğini tahmin eden Bayezid taraftarları, en küçük haber kırıntılarını bile t
akip ettiklerinden, vezîr-i azâmın faaliyetinden bir şekilde haberdâr oldular ve
Cem’e bu gizli mektubu götüren atlı, Anadolu beylerbeyi olan ve Bayezid’in de d
amadı olan Sinan Paşa tarafından yakalanarak öldürüldü. Evet bu işte af yoktur.
Lafa geldi mi hepsi Müslümanlıktan bahsederler ama, kendi menfaatleri için tavuk
gibi adam öldürürler. Halbuki bu atlının ne suçu var. Affedilse ve mektup yırtı
lıp atılsa olurdu. Ama cânîlik adamların rûhuna işlemiş. Cânîlik o kadar yaygın
ki, bu olay böyle bir (tek) atlının öldürülmesiyle de kapanmadı. Topkapı sarayın
ın etrafında, Sultanahmet civârındaki kaldırımlarda oturup Bayezid’in gelmesini
bekleyen (gelince cülûs (tahta oturma) bahşişi alacaklar) yeniçeriler bu olayı d
uyunca ayaklandılar. Zaten vezîr-i âzamın Cem taraftarı olabileceğinden şüphelen
iyorlardı, aralarında bunu konuşuyorlardı. Artık bu iş mektupla kesinleşince, he
men vezîr-i âzamın dîvânhânesini (makâmını) basıp başını kestiler ve burasını ve
etraftaki bazı evleri de yağmaladılar. Görüldüğü gibi, “mahkemeye çıkaralım, ka
dıya götürelim” filan yok; yani kanun nizam yok, (gûyâ Osmanlı medeniyetinin gây
esi, nizâm-ı âlem(i tesîs) (âdil bir dünya düzenini yürütme) idi. Kendi nizâmı b
ozuk olan bir idâre, dünyaya nasıl ve ne ölçüde nizâm verecek. Zaten verememişti
r de. Örnek diye gösterilen bazı güzel olaylar, altı yüz küsur senelik bir idare
de elbette o kadar olacaktır. Eski İslam öncesi (İran) Sâsânî imparatorlarından
Nûşirevân-ı Âdil veya yine İslam öncesi Arabistanında, cömert Arap kabîle lide
ri Hâtem Tâî gibi birkaç güzel örnek her milletin tarihinde vardır. Vezîr-i âzam
ın öldürülüp, başkentteki büyük köşklerin de yağmalanmaya başlanması üzerine, iş
in çığırından çıkmaya başladığını gören derin ve resmî devlet hemen tedbirini al
maya koyuldu ve İstanbul’da rehin bulunan Bayezid’in oğlu Korkut babasına vekale
ten tahta çıkarıldı. Fakat olaylar bastırılamayınca öldürülen vezîr-i âzama veka
let eden İshak Paşa bazı tedbirler alıp, ortalığı epeyce sakinleştirdi. Bu arada
İshak Paşa, tekrar tekrar Bayezid’e mektuplar gönderip hemen İstanbul’daki anar
şik durumun önüne geçmek için çabuk gelmesini istemişse de, Bayezid başkente gel
işini geciktiriyordu. Bunun sebebi, gerçekten babası Fatih ölmüş müydü ? yoksa k
endisine babası ve diğer idareciler tarafından bir tuzak mı kurulmuştu? Bundan k
esin emin olmadığından korkuyor, ve durumun iyice netleşmesini bekliyordu. Mafya
düzeni bu. Bu düzende her türlü düzenbazlık, üç kağıtçılık mümkündü.
BİNER AKÇE YENİÇERİLERE, BİR MİLYON AKÇE CEM SULTAN’A
Bayezid sonunda, İshak Paşa’dan aldığı son mektup üzerine acele ederek, dokuz gü
nde ordugâhın bulunduğu Üsküdar’a geldi ve oradan da İstanbul’a geçerek tahta ot
urdu (20 Mayıs 1481; demek ki, Fatih’in ölümünden sonra 16 gün geçmiş). Tahta ot
urdu ama, bu, yeni ve bir dizi iç kanlı hesaplaşmanın başlaması anlamına geliyor
du. Derin devletin en önemli tetikçisi olan yeniçeriler (ne olur ne olmaz diyere
k) önce kendilerini garantiye alabilmek için, son on altı gün zarfında işledikle
ri cinayetlerin affedilmesi için yeni padişaha müracaat ettiler/baskı yaptılar.
Bu iş sıcağı sıcağına yapılmalıydı ki ileriki günlerde başlarına bir iş açılması
n. Yeni padişah hem tahtta yeni idi: tecrübesizlik sebebiyle, İstanbul’daki impa
ratorluk yüksek bürokrasisinin/mafyasının çalışmasını az çok bilse de, tam olara
k vakıf değildi. (Gerçi kısa bir süre sonra ve hızla öğrenecektir. Çünkü kendisi
bir numaralı yeniçeri olarak, artık mafya düzeninin tabiî ve resmî reîsidir.) H
em de, bu adamlar (yeniçeriler) kendisini, dünyanın bir numaralı devletinin (the
first government) başına getirmişlerdi. Onlara şükran borcu vardı. Ve Bayezid’i
n yeniçerilerin af isteğini hemen onaylamasının üçüncü nedeni de, Bayezid’in rak
îbi Cem Sultan (da) Bursa’da padişahlığını îlân etmişti. Bayezid için iş (en) kr
itik bir safhada idi. Sonuçta yeniçerilerin, Fatih’in son vezîr-i âzamı Karamânî
Mehmet Paşa’yı öldürmelerinden dolayı istedikleri af, padişah tarafından (hemen
) kabul edildi.

HAMZA BEY ZÂDEYİ İSTEMİYORUZ


Yeniçeriler, sonuçta ‘kolay yönlendirilen tetikçiler’ idiler. Bunu bilen İshak P
aşa da, bu arada, karışık durumdan istifade edecekti. Fatih öldüğünde, ikinci v
ezir olarak İstanbul’da bulunan İshak Paşa, daha önceki plana göre, Fatih’in doğ
u seferi boyunca aylarca İstanbul muhafızı olarak kalacaktı. Fakat, Fatih’in ânî
den ölümü ve arkadan da, vezîr-i âzamın öldürülmesi bu ihtiyar adama, ömrünün so
n günlerinde hiç beklemediği vezîr-i âzamlık yolunu açmakta idi. Bunu net olarak
gören İshak Paşa, gerekli kulis faaliyetlerini yapmıştı. Fakat, Bayezid’in Amas
ya’dan gelirken yanında getirdiği yakın adamı Hamza Beyzâde Mustafa Paşa üç-beş
günde İstanbul siyâsetinin bir numaralı adamı olmuştu. Vezîr-i âzamlık makamı bo
ştu ve İshak Paşa vekalet ediyordu. İshak Paşa, kendisini vezîr-i âzamlık koltuğ
unda görmeye başlamışken, böyle ânîden kendisine çok güçlü bir rakip çıkması, ih
tiyar vezîrin canını sıktı. Bunun nedenlerinden biri de Hamza Bey Zâde ile berab
er Amasya’dan gelen dört bin atlının da, çarşıda, pazarda dolaşarak onun vezîr-i
âzam olması için kamu oyu oluşturmaya başlamalarıdır. Ama sadece demokrasilerd
e değil, padişahlıklarda da çareler ! tükenmez. İshak Paşa, yeniçerilerin kulağı
na bir şeyler üfledi. Yeniçeriler hemen harekete geçtiler ve “Hamza Beyzâde’yi i
stemiyoruz” diye bağırmaya başladılar. Derin devlet daha hangi tarafa ağırlık ko
yacağına karar verememişti. Bayezid de, başkentteki dengeleri tartmaya çalışıyor
du. Baktı gördü, yeniçeriler ciddî; Hamza Beyzâde’ye tekrar Amasya’ya dönmesini
söyledi. O da “şu aşamada kelleden olmak da var” deyip, hemen Amasya’ya döndü. B
öylece İshak Paşa, iki buçuk yıl sürecek olan vezîr-i âzamlık görevine başlıyord
u. İshak Paşa aynı zamanda şu anda İtalya’da seferde bulunan rejimin en güçlü be
ş adamından biri (top five) olan Gedik Ahmet Paşa’nın da kayınpederi idi. Bundan
sonraki iki buçuk yılda bu damatla kayınpederin sıkı ittifâkına şâhit olunacak,
fakat sonunda ikisi de tasfiye olacaklardır. Bu dünyanın zaten tasfiye etmediği
kişi var mı? Bu kadar hırsa değmez ama, insanların çoğu, kendilerini (dünya) fi
lmin(in) havasına kaptırıp yok yere heyecanlanırlar.
ON SEKİZ GÜN SÜREN FİİLÎ SULTANLIK
Karamânî Mehmet Paşa’nın öldürülmesiyle arzu ettiği hükümdarlığı elde edemeyen C
em Sultan, hemen pes etmeyerek, acele, oturduğu Konya’dan, Bursa üzerine yürümüş
ve hiçbir direniş görmeden Bursa’ya girmişti. Bursa Osmanlı’nın ilk başkenti ol
ması ve ilk altı Osmanlı sultanının (ve bir yığın şehzade vesâirenin) kabirlerin
in burada bulunması dolayısıyla, Osmanlı imparatorluğu yıkılıncaya kadar, vilâye
tler içinde siyâsal ağırlığı hayli yüksek olan bir kentti. Bursa halkı, Fatih öl
ünce yeniçerilerin İstanbul’da yaptıkları edepsizlikleri duyduklarından, Cem Sul
tan’ı iyi karşıladılar. Bu arada Cem Sultan, Konya’dan Bursa’ya giderken, Bayezi
d’in gönderdiği Ayas Paşa komutasındaki askerî kuvvetlerin baskınına uğradı. Tek
rar seksen sene geriye dönülüyordu. Yıldırım Bayezid’dan sonra şehzadelerin hükü
mdar olmak için biri birlerini kıyasıya öldürdükleri (tabi, arada binlerce isims
iz askerin de can verdiği) iç savaş(lar)ın benzeri yine başlıyordu. (Otuz sene s
onra bu defa Bayezid ölünce de (daha doğrusu ölmeden veya (bazı sağlam kaynaklar
a göre de) zehirlenmeden), Yavuz ve kardeşleri arasında böyle bir iç savaşın tek
rar (başlayıp gelişecek) yaşanacağını ve şehzâdeler de dâhil yüzlerce insanın öl
dürüleceğini hatırlayalım ve Osmanlı medeniyetinin ne büyük ! bir (mafya) medeni
yet(i) olduğunu tekrar düşünelim. Evet; isterseniz düşünün ve isterseniz bu (bol
kanlı) medeniyetle gururlanın.
Cem Sultan, Ayas Paşa kuvvetlerini bozguna uğrattı (yani bir yığın insan öldü bu
arada) ve 31 Mayıs 1481 günü Bursa’ya girip, kendi adına para bastırdı, ve 1 Ha
ziran Cuma günü Bursa Ulu Câmi’de kendi adına hutbe okuttu ve bu sûretle, pâdişa
hlığını îlân etmiş oldu. Bu şekilde hutbede, sultanın isminin zikredilmesi/anılm
ası da elbette, Hz. Peygamber ve dört halîfe döneminden sonra ortaya çıkmış kötü
bir bid‘attı. Ama bunu söyleyecek cesur âlimler, imparatorluk yıkılıncaya kadar
hiç çıkmayacaktı.
ARABULUCUK TEŞEEBBÜSLERİ SONUÇSUZ, ÇÜNKÜ DEVLET KUTSAL
Cem Sultan bu arada, olumlu bir girişimde bulundu ve büyük halası (dedesi II. Mu
rat’ın kız kardeşi) Selçuk Sultan(hanım)ın başkanlığında bir heyeti İstanbul’a g
önderdi. Bu heyette, Fâtih’e şehzâdeliğinde hocalık yapıp, o sıralarda Bursa’da
oturan Molla İlyas da vardı. Bu heyet teklif olarak, Bayezid’in İstanbul dâhil b
ütün Rumeli’nin, Cem’in de Anadolu’nun hükümdârı olmalarını Bayezid’ e götürmüşt
ü. Fakat Bayezid tarafı bu teklifi derhal reddetti. Tabi, devletin bölünmesi olm
az; devlet kutsaldır. Ama, devlet bölünmesin diye (binlerce) insanlar, ikiye üçe
bölünsün, tavuk gibi doğransın, önemli değil. Halbuki, federal bir yapı kurulab
ilirdi. İki (veya üç) taraf, iç işlerinde bağımsız, dış işleri ve savunma konula
rında ise ortak hareket edebilirlerdi. Böyle bir yapı kurulmadı/kurulamadı. Ama
gâvurlar, ABD’de, Kanada’da, sonra da Almanya’da böyle bir yapıyı oluşturdular v
e ilerlediler, kalkındılar. Gâvur bunu yapıyor ama, Müslümanlar yapamadılar/yapa
mazlar. Nefisleri/egoları ağır basar; halbuki esas nefislerini yenmeleri gereken
ler Müslümanlar değil midir?
ÇAPUK CEPHE DEĞİŞTİRİR MAFYADA TETİKÇİLER
Hazırlıklarını tamamlayan II: Bayezid, ordusunun başında Bursa üzerine yürüdü ve
ilk iş olarak Cem Sultan’ın lalası Yakup Bey’e bazı vaatler verilerek, Bayezid
tarafına geçmesi sağlandı. 20 Haziranda Yenişehir ovasında iki taraf arasında m
eydana gelen savaşta Yakup Bey’in adamlarıyla beraber karşı tarafa geçmesi sonuc
u, Cem Sultan mağlup olarak Eskişehir’e, oradan da yaralı olarak Konya’ya kaçtı;
bütün eşyası ve hazîneleri yağmalandı (işleri ve hedefleri bu (yağma) zaten ada
mların); beş gün sonra Konya’ya ulaşmıştı fakat burada da tutunamayacağını anlad
ığı için hemen annesi Çiçek Hâtun ile âilesini ve yanında bulunan Murad adındaki
çocuğunu alıp, üç günlük hızlı bir yolculuktan sonra 28 Haziranda Suriye’ye geç
ti ve Memlûkler’e ilticâ etti. Bundan sonra ki iki ayda normal hızla yol alarak
25 Ağustosta Kahire’ye varacaktır. Sonuçta, Cem’in Bursa’daki pâdişahlığı, Burs
a’ya girdiği günden îtibaren on sekiz gündür denilmiştir.
KILICINI ATININ ARKASINA ASTI GEDİK AHMET PAŞA AMA
II. Bayezid’in tahta geçmesi üzerine, İtalya seferinden (seferi yarıda bırakıp)
(tam yetkili pâdişah vekîli) kayınpederi İshak Paşa tarafından (“hemen gel” deni
lerek) geri çağrılmış olan Gedik Ahmet Paşa, Sultan Bayezid’la Yenişehir ovasınd
a buluştu. Ahmet Paşa el öperek getirdiği hediyelerini takdîm etti. Paşa’nın Bay
ezid’le arası iyi olmamakla beraber, yeni hükümdar kendisine güler yüz gösterdi.
(Mafyada âdet böyledir; sahte gülümsemelerle biri birlerini ölüme gönderirler.
Paşa ile Bayezid arasındaki bundan sonraki olayların gelişmesinde de bu gerçek n
et olarak izlenebilecektir). Gedik Ahmet Paşa esasında Bayezid’e güvenmiyordu fa
kat kayınpederi İshak Paşa’nın vezîr-i âzam olmasıyla kendisine biraz güven gelm
işti. Ama yine de emîn değildi. Bu yüzden de aşağıdaki ‘kılıcını, atın arkasına
asma’ olayı gerçekleşti:
Sekiz sene önce Otlukbeli savaşının öncesinde, Fâtih Sultan Mehmet orduyu teftiş
ederken şehzâde Bayezid’in komutasındaki kuvvetleri intizamsız görmüş ve bunun
yoluna konulmasını Gedik Ahmet Paşa’ya emretmişti. Ahmet Paşa bu işle uğraşırken
Bayezid’i yer yer azarlayarak gücendirmiş, o da Ahmet Paşa’ya: “zamanı gelince
bu söylediklerine pişman olursun” demiş ve Paşa da: “eğer siz bir gün saltanat m
akâmına geçerseniz, ben bu kılıcı belime takmaktan vazgeçerim” diye karşılık ver
mişti. İşte şimdi Bayezid hükümdâr olup da, Ahmet Paşa da onu tebrik ettikten so
nra, kılıcını çıkararak, yeni padişahın gözü önünde, atının terkisine asmıştı. B
ayezid, Gedik Ahmet Paşa’nın eski sözünü hatırladı ve “Lala, gördüm ki pek eskid
en olan bir şeyi hâlâ unutmamışsın; artık o mâzîye karıştı, şimdi teşrîki mesâî
(ortak (birlikte) çalışma) zamanı; kılıcını kuşan, mâzîyi unut” dedi. Bayezid bu
şekilde Ahmet Paşa’ya, kendisinden emîn olması konusunda temînat verdikten sonr
a, hediye olarak ta güzelce donatılmış süslü bir at hediye etti.
Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftan da yeniçeriler, “bu karışıklıkta k
endimize nasıl yeni bir para çıka(ttı)rırız” diye düşünüyorlardı ki sonunda buld
ular. Bayezid Amasya’dan İstanbul’a gelirken, Bursa’ya yaklaştığı sırada, Bursa
halkının Ayas Paşa ile gönderilen yeniçerilere kapılarını açmamalarından dolayı,
“Bursalıların bu suçlarını cezalandırmak lazım” geldiği akıllarına geldi. Ve
bu nedenle “bize Bursa’yı yağma etme izni verilsin” demeye başladılar. Buna izin
verilmedi fakat, pazarlık sonucu Bayezid’in emriyle ‘her bir yeniçeriye bin akç
e’ dağıtılarak, sonuçta yine yeniçerilerin istediği olmuş oldu. Arada tetikçiler
i de görmek lazım. Ne de olsa, sonuçta bu adamlarla iş görülüyor. Bu arada Cem’i
n yakalanması için Gedik Ahmet Paşa hemen bir (kol)ordu ile Konya tarafına gönde
riliyordu. Fakat Ahmet Paşa Cem’e yetişemedi ve Cem Anadolu topraklarını terk et
ti. Fakat İstanbul’daki Ahmet Paşa karşıtları bunu ileride (hatta gizliden gizli
ye şimdiden), “Ahmet Paşa Cem taraftarı olduğundan Cem kaçsın diye yollarda ağır
davrandı” diyerek, münafıklık yapacaklardır.
HAMZA BEY ZÂDE TEKRAR İSTANBUL’DA
Bu arada Bayezid’in adamı olan Hamza Bey Zâde Mustafa Paşa, pâdişahın izniyle te
krar İstanbul’a dönmüştü. Bayezid, hemen onu ikinci vezirliğe tâyin etti. Rakîbi
Cem sağ olduğu için Bayezid korkuyordu. Acaba vezîr-i âzam İshak Paşa ile damad
ı ve rejimin güçlü adamı Gedik Ahmet Paşa, kendisini tahttan indirip, Cem’i padi
şah yapmaya teşebbüs ederler miydi? Gündüzleri de geceleri de bunu düşünüyordu.
O sebeple de, İstanbul’daki konumunu takviye etmek için Hamza Bey Zâde’yi Amasya
’dan getirtmişti. Bu arada Cem Sultan olayı sadece Osmanlılarla Mısır arasında d
eğil, çok daha geniş boyutta Akkoyunlular’dan Fransa Kralı VIII. Charles(Şarl)’a
kadar küçük büyük pek çok devletin müdâhil olduğu (karıştığı) uluslar arası bir
mesele hâline gelecektir. Bu da, 14. 15. ve 16. yüzyılda örneklerini gördüğümü
z/göreceğimiz tipik bir Osmanlı problemidir ki, şu veya bu sebeple tahtı ele geç
iremeyen Osmanlı şehzâdeleri, bu durumu uluslar arası arenaya taşımışlar, dost d
üşman herkesten kendilerine yardım etmelerini istemişlerdir. Bu nâmübarek/bereke
tsiz (daha da doğrusu başımızın belâsı olan) şeyhzâdeler (şeyh=padişah, zâde=oğl
u) pâdişah olmak için Bizans’tan İran’a kadar herkesten yardım istemişler; dolay
ısıyla pek çok probleme sebep olarak sonuçta zavallı halkın başına belâ olmuşlar
dır.
“BİRAZ PARA GÖNDER BAKALIM” DİYOR CEM, BAYEZİD’E
KURBAN BAYRAMI 2 ARALIKTA
Cem Sultan, kalabalık maiyetiyle beraber Halep’e gelmişti. Başkent Kahire’nin ol
aydan haberdâr edilmesinden sonra, Memluk Sultanı az bir maiyyetle Cem’in Kahire
’ye gönderilmesini emretti. Cem iki ay sonra Kahire’de törenle karşılandı. Çerke
s asıllı ve Kafkasya doğumlu olan Mısır-Suriye-Arabistan Sultanı Kayıtbay o sıra
larda altmış yaşına yaklaşıyordu. Memlukler döneminin en ünlü sultanı kabul edil
en Kayıtbay bu olaydan sonra 1496’daki vefatına kadar on beş yıl daha tahtta kal
acaktır. Cem, Kahire’de Kal‘atu’l-Cebel’de oturan Kayıtbay’ın huzuruna götürüldü
. Kayıtbay ayağa kalkmadı ise de Cem’e çok iyi davrandı ve Cem Sultan kalacağı İ
bn Cülûd’un evine giderken Memluk komutanlarının kortejin önünden yürümelerini e
mretti. Cem Sultan daha sonra, İstanbul’a bir mektup göndererek biraderi Bayezid
’den biraz para istedi. Bayezid ise gönderdiği cevapta, “hükümdarlık iddiasından
vazgeçmesi şartıyla kendisine senelik bir milyon akçelik bir tahsîsâtın verilec
eğini” bildirdi. Fakat Cem’in saltanat hırsı devam ediyordu ve bu teklîfi kabul
etmedi. Bu arada ramazan ayı girmişti. Cem, eylül ayını her akşam kendisi şerefi
ne değişik saray ve konaklarda verilen iftarlarda geçirdi. Ramazandan sonra 2 ar
alıktaki kurban bayramı için hacca gitmeğe hazırlandı. Ve annesi ve âilesiyle be
raber hacca gitti. Beş aylık bir ayrılıktan sonra ise Mart 1482’de Kahire’ye dön
dü.
KARAMANOĞLU-UZUN HASAN-CEM SULTAN İTTİFÂKI
Tam bu günlerde Anadolu’dan gelen bir mektup, Cem’i çok memnun edecekti. Fâtih d
evrinde Osmanlılar Karaman illerini tamamen aldıktan sonra, Karaman oğlu Pîr Ahm
ed Bey ölmüş biraderi Kâsım Bey de Akkoyunlular’a ilticâ etmişti. Bu sırada Akko
yunlu tahtında Uzun Hasan Bey’in oğlu Sultan Yakup oturuyordu. Bayezid’le Cem ar
asındaki mücadele, Kâsım Bey’e Karaman Oğulları Devleti’ni tekrar kurmak konusun
da ümit vermişti. Ve yanında mültecî olarak bulunduğu Akkoyunlu hükümdarı Sultan
Yakup’tan müsâade alarak Taşeli’ne geldi. Bu haber Anadolu’da duyulunca, Karama
n oğullarına bağlı olan beyler ile Varsak ve Turgutlu aşîretleri reisleri hemen
onun yanına geldiler. Olay Konya’da da duyulunca, Karaman beylerbeyi Ali Paşa bi
r miktar askerle Kasım Bey üzerinde gittiyse de, kuvveti az olduğundan çekilmeğe
mecbur kaldı. Karaman oğlu Kasım Bey bundan cesaret alarak önce Lârende’ye (Kar
aman) oradan da Konya önlerine geldi ve Konya’da bulunan (Bayezid’in oğlu) Şehzâ
de Abdullah ile Beyler beyi Ali Paşa tarafından savunulan şehri kuşattı.
(Şu anda
Osmanlı İmparatorluğu kurulalı 181 sene olmuş. Ve çok az bir gayretle, ve çok az
bir zamanda Kâsım Bey adam toplayıp Konya’yı kuşatabiliyor. Bu durum, halkın Os
manlı’dan öyle iddia edildiği gibi çok memnun olmadığını açıkça gösteren bir kan
ıt değil midir? Târihe eleştirel açıdan bakmazsak, analiz (tahlîl) yapmazsak, so
n altmış yılda milliyetçi-sağ bakış açısıyla Osmanlı târihi konusunda yazanların
dediklerini peşînen kabul edersek, târih biliminden hiçbir fayda sağlayamayız.
Halbuki târih bilimi Batı’da, günümüz problemlerini çözmek için kullanılmaktadır
. “Osmanlı’dan halklar çok memnundu” demek kolaydır. Ama, “Osmanlı döneminde ned
en yüzlerce isyan oldu” sorusunu sorarsak, o zaman, “halk bir iktidâra veya devl
ete neden isyan eder” sorusuna gelebiliriz. Oradan da bir adım daha atabilirsek
“halkın iktidâra veya devlete isyan etmemesi için, devlet yönetiminin, anayasası
nın, kanunlarının ne şekilde düzenlenmesi lâzım” sorusunu sorabiliriz. İşte, bir
ülkedeki târih öğretimi o soruyu sordurabiliyorsa başarılıdır/faydalıdır. Yoksa
, ve hatta zararlıdır târih öğretimi, eğer gerçeklerin üzerinin örtülmesine sebe
p olan faktörlerden biri konumunda ise)

Şimdi, Gedik Ahmet Paşa, ömrü cephelerdeki başarılarla geçmiş en popüler komuta
n olarak bu Konya kuşatması işini halletme ile de görevlendiriliyordu. Zaten Haz
iran 1481’de de buralarda Cem’i yakalamak istemiş, fakat Cem Halep’e kaçınca, Ba
yezid’in oğlu şehzâde Abdullah’ı Karaman Valiliği (Konya) makamına otutturduktan
sonra yanına da bir miktar kuvvet bırakarak İstanbul’a dönmüştü.
HAMZA BEY ZÂDE’NİN HAPİS VE ÎDÂMI
Gedik Ahmet Paşa, şimdi Bayezid’in kendisine muhtaç olduğunu görünce, bir taşla
iki kuş vurma hesabını yapmaya başlamıştı. Bu bulanık havada, bu kadar karmaşa a
rasında yaptığı plan başarıya ulaşıp Hamza Bey Zâde tasfiye edilecek, ama ava gi
den avlanır sözü bir süre sonra hakîkat olacak ve kendisi de bir gün ânîden avla
nacaktır:
Hamza Bey Zâde Mustafa Paşa, pâdişahla Gedik Ahmet Paşa’nın arasını açmış ve Cem
’in elden kaçırılmasından bir süre sonra, pâdişâhı doldura doldura, bu işten Ged
ik Ahmet Paşa’nın sorumlu olduğunu söyleyip onu hapsettirmişti. (Şuna bakın Osma
nlı’nın yüksek bürokrasisine; o şimdi İstanbul’daki mezarlarında kafalarında büy
ük taşlardan sarıklarla hava atan ve bazen bizim zavallı halkın adak adadığı bu
bereketsiz adamlara. Biri birlerini yiyorlar.) Bereket, kayınpederi İshak Paşa i
le Hersek-zâde Ahmed Paşa’nın pâdişaha ricâları fayda vermişti de Gedik Ahmet Pa
şa serbest bırakılmıştı. Fakat Karaman oğlu Kâsım Bey’in Konya’yı kuşatması üzer
ine İstanbul’da meydana gelen panik sonucu, ancak Gedik Ahmet Paşa’nın bu işin h
akkından gelebileceği net olarak ortaya çıkınca mecbûren onun serdar (başkomutan
) tayin edilmesi gerekmişti. Fakat Gedik Ahmet Paşa: “kendisini haksız yere haps
ettirmiş olan Hamza Bey Zâde aynı sûretle hapsedilmezse, sefere gitmeyeceğini” g
âyet açık olarak ifâde etti. Onunla beraber Karaman seferine gidecek olan yeniçe
riler de (ikrâmiye alacaklar tabî), (serdarlarına tam destek verdiklerinden) Ham
za Bey Zâde’nin hapsinde ısrar edince, Sultan Bayezid bu ısrarlara boyun eğerek
Hamza Bey Zâde Mustafa Paşa’yı hapsettirdi. Gedik Ahmet Paşa böylece, kendisi İs
tanbul dışındayken, Hamza Bey Zâde’nin bir zarar veremeyeceğinden emîn olarak K
onya seferine çıkabilirdi. Paşa, Konya seferini başarıyla tamamlamış fakat Cem i
şinin uzaması ve daha da dallanıp budaklanması üzerine bir süre sonra danışmalar
da bulunulmak üzere İstanbul’a çağırılınca, Hamza Bey Zâde’den tamamen kurtulmak
için kayın pederi vezîr-i âzam İshak Paşa ile konuşarak ikisi de, II. Bayezid’e
ısrar ederek Hamza Bey Zâde’nin mutlaka kellesini istediklerini net bir dille i
fâde etmişler ve sonuçta muratlarına nâil olmuşlardır. Uzunçarşılı, “istemeye is
temeye Hamza Bey Zâde’yi Bayezid’e öldürttüler, ve (Cem meselesi dolayısıyla bu
iki paşaya muhtaç olduğundan) sıkışık bir vaziyette bulunan Bayezid ise bunların
bu hareketlerine karşı intikam almayı münâsip bir zamana bırakmıştır” demektedi
r. “İstemeye istemeye” ifâdesi, elbette bir cinayeti haklı gösteremez. İshak Paş
a ile Gedik Ahmet Paşa olayın azmettiricileri olsalar da “boynu vurulsun” emrini
veren sonuçta padişahtır ve o da taht sevdâsı yüzünden sesini çıkarmamıştır. El
bette bu olay, sofu denilen ve (bazı) İslamcı ! ve milliyetçi ve sağcılarca evli
yâ mertebesine yükseltilen II. Bayezid’in de ne ilk ve ne de son cinâyeti olacak
tır. Hem Bayezid, hem de daha sonra ki pâdişahlar daha pek çok cinayete olur ver
eceklerdir.
PAŞA DA ÇOCUĞUNU REHİN BIRAKIYOR
Anadolu topraklarına giren Karaman oğlunun Konya kuşatmasını püskürtmek için, Ge
dik Ahmet Paşa iki bin yeniçeri ve kapıkulu süvârisiyle, dört bin azap askerini
yanına aldı ve yolda da, Kütahya’dan tımarlı sipâhileri ordusuna katarak Konya’y
a ulaşacaktı. Fakat bir de bu kadar askerle Cem’in tarafına geçiverirse ? İşte b
u yüzden oğlunu İstanbul’da rehin bırakması istenildi. O da bu isteğe uydu. Mafy
ada işler böyledir. Herkes biri birinden şüphe duymaktadır. Koskoca Osmanlı mede
niyeti !. ..“.. muazzam mîmârî eserleriyle...” diyerek övünülen medeniyet... Bir
kaç büyük binâ, câmi ve medrese ile medeniyet olur mu? “Koskoca medeniyeti olmas
aydı, Osmanlılar o kadar yüzyıl ayakta durabilir miydi?” denilir, yine bu sağcı
, milliyetçi, gelenekçi kafa ile. Halbuki Romalılar da kaç asır ayakta durdular.
Ve Romalılar da hâlâ ayakta duran (Roma’da kolezyum meselâ veya İstanbul’da göz
ümüze batacak kadar yakınımızda duran Ayasofya, Aya İrini vs.) büyük mîmârî eser
ler yaptılar; Mısır Fir‘avunları da kaç asır (hatta kaç bin sene) ayakta durdula
r. Bir devletin ömrünün uzun olması, o devletin medenî olduğuna veya dayandığı t
emellerin insancıl olduğuna delâlet eder mi (kanıt olarak gösterilebilir mi)? Ve
ya “büyük Osmanlı mûsikîsi” (hayranlığı). Beethoven, Shopen, Shubert... her ulus
ve medeniyet büyük mûsikî üstadları çıkarmamış mıdır?. Veya büyük ! Osmanlı Dî
vân edebiyatı. Yani Saray edebiyatı. Saray ve çevresinin dışında kimsenin anlama
dığı bir züppelik: şimdi desek ki:
“Gittim sıkula (
school), gördüm tîçırı (teacher)” bu züppelik olmaz mı? Dîvân edebiyatı da bu de
ğil mi?
Erdi yine ürd-i behişt, hevâ oldu anber sîrişt
Ender behişt ender behişt
Bu mevsîm-i ferhunde dem
Bu ifâdeler Türkçe mi, Arapça mı Farsça mı? Bu züppelik değil de ne? Kim anlar “
ürdi behişt”i, “anber sîrişt”i “ender behişt”i. Ama anlamasına lüzum yok zâten.
O salmayı (vergiyi) versin, askerliğini yapsın, yeter. Pâdişah efendimiz de sara
yında kaz ciğerlerini yesin, sekiz yüz seksen yedi câriye ile kasımdan nîsan ayı
na kadar kışı geçirsin; sonra da nisandan ekim ayına kadar şöyle bir Rumeli’yi t
urlar gelir, ne ganîmet topladıysa. Gâvurlar geçen seneden beri ne biriktirdiler
se onları toplar gelir ve yeniçerilerle (tetikçilerle paylaşır) ve yine bu kışı
da, rahatça, sâzendelerin çaldığı hânendelerin şarkı söylediği câriyelerin göbek
attığı Topkapı Sarayı’nda geçirir. Eee cihat ediyor ya bizim için ! adamcağız.
O kadar olsun.

Öztuna Yılmaz (1977). Büyük Türkiye Tarihi (I-XIV). İstanbul: Ötüken Yayınevi.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (t.y.). Büyük Osmanlı Tarihi (I-VI). Ankara: Türk Tari
h Kurumu Yayınları

You might also like