You are on page 1of 15

ANADOLU’DAKİ TİCARÎ YOLLAR VE KERVANSARAYLAR:

ALAYHAN ÖRNEĞİ
MEHMET DERİ*

Giriş
Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumunun doğal bir sonucu
olarak, tarihin ilk döneminden itibaren önemli ticaret yollarının geçtiği
bir merkez konumunda olmuştur. Tarihin en eski ticari yollarına sahip
olan Anadolu, bu durumun doğal bir sonucu olarak birçok kültür ve
medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
1- Kervansarayların Tarihsel Gelişimi
Kervansarayların tarihi önemini anlayabilmek için bu yapıların
tarihsel gelişimlerini bilmek önemlidir. Zira bu tarihi yapılar, Türk
İslam kültür ve medeniyetinin temel yapı taşlarıdır.
Kervansaray, kelime olarak Farsça (kârban-kervan) kârban
saray’dan türetilmiştir. Şehirlerarasında inşa edilen kervanların ve
seyahat eden yolcuların konaklamaları için büyük ve ana yollar üzerinde
inşa edilen hayır amaçlı yapılardır.1
Selçuklu kaynaklarında ve kitabelerinde kervansaraylara “han” ve
“ribat” da denilmektedir. Anadolu’da kervansaray, han ve ribat
kelimeleri çoğu zaman aynı anlamda kullanılmıştır. Bunun sebebi ise
han, ribat ve kervansaray müesseselerinin “konaklamayla” ilgili
müesseseler olmasıdır. Örneğin Konya-Beyşehir yolundaki Kuruçeşme
Han, Malatya-Sivas yolundaki Hekim Han, Antalya-Burdur yolundaki
Kırkgöz Han ve Afşin yakınındaki Eshab-ı Kehf Hanı, kitabelerinde
“ribat” olarak geçmektedir.2 Bu nedenle yeri gelmişken ribat ve han
hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. Ribat, ilk İslam
devletlerinde, hudutlarda askeri amaçlı yapılmış güvenli ve müstahkem

1
Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, MEB. Yay., C. 2, Ankara 1972, s. 32; Komisyon, Türkçe Sözlük, TDK. Yay.,
C. 2, Ankara 1988, s. 840; Türk Ansiklopedisi, “Kervansaray” mad., MEB Yay., C. 21, Ankara 1974, s. 501;
Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yay., 11. bsm., İstanbul 1996, s. 636; Şebnem Akalın,
“Kervansaray” mad., Diyanet İslam Ansiklopedisi, TDV. Yay., C. 27, İstanbul 2002, s. 209; Şemsettin Sami,
Kâmus-ı Türki-Büyük Türkçe Lügat (ed: Doç. Dr. Mertol Tulum), Tercüman Gazetesi Yay., C. 2, İstanbul
1985, s. 691; Ana Britannica, “Kervansaray” mad., Ana Yay., C. 13, İstanbul 1992, s. 211.
2
Aslanapa, a.g.e., s. 32; Akalın, a.g. mad., s. 299; Mehmet Şeker, İslam’da Dayanışma Müesseseleri, D.İ.B.
Yay., Ankara 1991, s. 168.
yapılardır.3 İslam dünyasının her tarafından gönüllü insanlar cihad
yapmak, muharebelere katılmak için hudutlara gelip bu müstahkem
yapılarda barınırlardı.4 Sınırlarda savaş açısından önemli olan yerlerde
kurulan bu yapıların içlerinde yatacak ve yiyecek yerler, silah depoları,
ambarlar, mescid, hamamlar ve ahırlar bulunurdu.5 Böylece düşmana
karşı savaşmak için gelen askerlerin her türlü ihtiyacı karşılanırdı.
Han, yerleşme merkezlerinde veya kervan yolları üzerinde yolcu,
tüccar ve misafirlerin konaklamaları için inşa edilen yapılardır.6
Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi kervansaray-ribat ilişkisinde
olduğu gibi, kervansaray-han kelimeleri de bazen aynı anlamda
kullanılmaktadır.
Selçuklular, Anadolu’da fethettikleri her şehirde imar
faaliyetlerine girişiyor ve hanlar inşa ediyordu. Özellikle önemli ticaret
yolları üzerinde yer alan şehirlerde han sayısı fazla idi; örneğin Sivas,
Kayseri, Konya gibi.7 Bu hanlar tüccarların cinsine ve ihtisasına göre
ayrılmıştır: Örneğin Pamuk Hanı, Bezzazlar Hanı, Şekerciler Hanı,
Saraçlar hanı gibi türlü ticaret yapan ve tüccarları barındıran
hanlardır.8 Şehirdeki hanlar, yollardaki kervansaraylara benzer bir
teşkilata sahipti. Örneğin hanlar da bir mescidin bulunduğunu ve bu
mescitte maaşlı bir imamın görev yaptığını öğreniyoruz. Bazılarında ise
medrese ve kütüphane bulunduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz.9
Türklerden kalan ilk kervansaraylar Gazneliler ve Karahanlılar
dönemine aittir. Ribat adı verilen bu kervansaraylar harap bir haldedir.
Bunların mimarisi ve planları, daha sonra Büyük Selçuklular döneminde
yapılan kervansaraylara örnek olmuştur.10

3
Türk Ansiklopedisi, “Ribat” mad., MEB. Yay., C. 27, Ankara 1978, s. 318, Osman Turan, “Selçuklu
Kervansarayları”, Selçuklular ve İslamiyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980, s. 186; Ana Britannica “Ribat”
mad., C. 18, s. 388.
4
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 186.
5
Turan, a.g.e., s. 186.
6
Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, 13. bsm., Ankara 1996, s. 323;
Doğan, a.g.e., s. 459; Komisyon, Türkçe Sözlük, C. 1, s. 605; Türk Ansiklopedisi, “Han” mad., MEB Yay., C.
18, Ankara 1970, s. 459; Şemsettin Sami, a.g.e., C. 2, s. 470.
7
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 195.
8
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. 1, Cem Yay., İstanbul 1995, s. 27; Turan, a.g.e., s.
195.
9
Turan, a.g.e., s. 195.
10
Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları, Yapı-Endüstri Merkezi Yay., İstanbul 1999, s. 38; Aslanapa,
a.g.e., s.32; Ana Britannica, “Kervansaray” mad., s. 211; Türk Ansk., “Kervansaray” mad., s. 501; Yeni
Rehber Ansk., “Kervansaray” mad., İhlas Yay., C. 13, İstanbul 1993, s.186.
Kervansarayların en eski örneği 1019-1020 yıllarında,
Gaznelilerin ünlü hükümdarı Sultan Mahmut tarafından Tus-Serahs yolu
üzerinde yaptırılmış olan Ribat-ı Mahi’dir. Eser, yaklaşık. 70.68 x
71.92 metrelik bir ebattadır. Yine Gazneli Sultan Mahmut, 1028 yılında
Tus-Herat yolları kavşağında Sengbest Ribat’ı yaptırmıştır.11
Türk Tarihi’nde birçok ilklere imza atan Karahanlılar Devleti,
kervansarayların inşası noktasında da önemli çalışmalar yapmışlardır.
Karahanlı Hükümdarı Nasr bin İbrahim (1068-1080) zamanında iki
önemli kervansaray inşa edilmiştir. Bu kervansaraylarda kerpiç ve tuğla
kullanılmıştır. Karahanlılar’dan kalan diğer kervansaraylar, bunların
çok zengin ve çok çeşitli tiplerinin etkilerini, daha sonra yapılan
kervansaraylarda açıkça görmek mümkündür.12
Büyük Selçuklular, Karahanlılar ve Gaznelilerin geliştirdiği
kervansaray mimarisini, daha da ileri götürerek âbidevî eserler meydana
getirdiler. Büyük Selçuklular döneminde, ilk kervansaray (Anuşirvan
Kervansarayı) Tuğrul Bey zamanında taş ve tuğladan inşa edilmiştir.13
Diğer bir Selçuklu kervansarayı Ribat Zafrani, Nişabur-Sebzevar
yolunda Melikşah tarafından inşa edilmiş olup, yapı malzemesi olarak
kerpiç kullanıldığı için çok harap durumdadır.14 Çoğu günümüzde
harabe halinde olan bu kervansaraylar, barış zamanında kervanların
konaklaması, savaş zamanında da askerî üs olarak kullanılırdı.15 Yine
bu kervansaraylarda yabancı hükümdarların ağırlandığı, bu yapıların
gerektiğinde hapishane ve sığınak olarakta kullanıldığı kaynaklardan
anlaşılmaktadır.16
Selçuklu kervansarayları kesme taş kaplı ve destek kuleleriyle
güçlendirilmiş yüksek duvarlarıyla bir kaleyi andırmaktadır. Bu
kervansarayların diğer bir adı da “darüz-ziyafe” dir. Çünkü bu
kervansaraylar yolcuların, tüccarların her türlü ihtiyacını karşılayacak
şekilde düzenlenmiştir. Buralarda zengin fakir, hür köle, Müslim

11
Aslanapa, a.g.e., s. 32; Akalın, a.g.mad., s. 301.
12
Aslanapa, a.g.e., s. 33.
13
Aslanapa, a.g.e., s. 94.
14
Aslanapa, a.g.e., s. 94.
15
Akalın, a.g.mad., s. 301; Ana Britanica, “Kervansaray” mad., s. 211.
16
Akalın, a.g.mad., s. 301.
gayrimüslim farkı gözetilmeden herkese eşit olarak hizmet veriyordu.17
Burada yolculara ücretsiz barınma, yemek yemek için aşevi, mescid,
nalbant, ticari eşyalar için depolar, araba tamirhânesi, hastahane,
kütüphane, hamam, ayakkabı tamircisi, eczane, hayvanlar için ücretsiz
yem ve veteriner, fakir yolculara ücretsiz ayakkabı, hasta yolcular için
ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan yolcunun kaybolan eşyasının
bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının
karşılanması gibi hizmetler veriliyordu. Bu hizmetler vakıflar
tarafından karşılanıyordu.18 Kervansaraylar müstahkem bir kale
fonksiyonunu da icra ediyordu. Bir Moğol komutanının Aksaray
yakınında bulunan Sultan Hanı’na sığınmış Türk Beyini, 20 bin
askeriyle kuşatıp, 2 ay geçmesine rağmen Türk Beyini esir alamaması
buna iyi bir örnektir.19
Büyük Selçuklularda iktisadi ve ticari hayat “kervansaray”lar
sayesinde çok canlı olmuştur. Kervansarayların bu önemini bilen Büyük
Selçuklu sultanları da kervansaray yapımına büyük önem vermişlerdir.20
Nitekim bu konuda Nizamülmülk, kervansaray inşa edilmesini; kanal
açmak, köprü kurmak, köyleri imar etmek, şehir ve kaleler inşa etmek,
medrese yapmak gibi işlerle birlikte Selçuklu Sultanlarının vazifeleri
arasında sayar.21
Büyük Selçukluların; Türkistan, Harezm, İran, Azerbaycan,
Horasan, Maveraünnehir, Irak, Bağdat, Suriye ve Anadolu’da yaptırdığı
kervansaraylar neticesinde, birçok ülke ile ticari ve iktisadi ilişkileri
artmıştır.22
Büyük Selçuklular ticari kervansaraylara askeri muhafızlar
koyarak kervanların güvenliğini sağlarlardı. Hatta zarara uğrayan bir
kervancının zararı, devlet hazinesinden mevcut hukuka göre ödenirdi.
17
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yay., 5. bsk., İstanbul 1996, s. 360;
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s.172; Sadi Bayram, “Kervansaraylarımız”, Milli Kültür Dergisi, S. 8,
Ankara 1977, s. 44; Akalın, a.g.mad., s. 301; Türk Ansiklopedisi, “Kervansaray” mad., s. 211.
18
Hülya Yiğit, “Sosyal Hizmetler Açısından Selçuklu Kervansarayları”, Türkler, C. 7, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, s. 301 vd; Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s.172; Turan, Selçuklular Tarihi, s.360; Türk
Ansk.,“Kervansaray” mad., s. 502.
19
Turan, Selçuklular Tarihi, s. 361.
20
Coşkun Alptekin, “Büyük Selçuklular”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yay., C. 7, İstanbul
1993, s. 207.
21
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 188.
22
Kazım Yaşar Kopraman vdğr., Lise Tarih 1, MEB Yay., Ankara 1995, s. 128; Alptekin, a.g.e., s. 207; Türk
Ansk., “Kervansaray” mad., s. 502.
Bu bir sigorta sistemi idi. Aynı durum yabancı tüccarlar için da
geçerliydi. Büyük Selçuklular, yabancı devletlerle imzalanan önemli
ticari anlaşmalar sonucunda “devlet sigortası” denen sistemi
geliştirmişlerdi.23 Ticari ve iktisadi faaliyetlerin kesintisiz devam
edebilmesi için, kervansarayların güvenliği hususu büyük önem
taşıyordu. Herhangi bir kervan, saldırıya uğrarsa veya soyulursa sultan,
zararı öderdi, kervanı soyanlar şiddetle cezalandırılırdı. Hatta kervanı
soyanlar üzerine askeri seferler düzenlenirdi.24
Osmanlılar da İstanbul’dan Bağdat’a, Mekke’den Tunus’a,
Bursa’dan Budin’e kadar inşa ettiği kervansaraylarla iktisadi ve ticari
hayatın canlanmasını sağlamışlardır.25 Osmanlılar da, genellikle
yerleşim merkezlerinin ticaretle ilgili bölümlerinde ya da külliyelerin
içinde kervansaraylara rastlanmaktadır. Osmanlı devlet politikası,
menzilleri iskân etmek ve ıssız bölgeleri yerleşime açıp geliştirmek için
menzil külliyelerin yapımına büyük bir önem vermiştir. Bu sebeple
Osmanlılarda menzil külliyeler içinde “menzil kervansarayları” nın
büyük bir önemi vardır. Bu kervansaraylarda yolcular için gerekli olan
her şey mevcut idi.26
Kervansaraylar tarihi süreç içerisinde birtakım değişme ve gelişmelere
uğramışlardır. Bu değişme ve gelişmeyi yukarıda Karahanlılar,
Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Osmanlılar zamanında inşa edilen
kervansaraylar hakkında verdiğimiz bilgiler, bunu çok net olarak ortaya
koymaktadır. Kervansaray müessesesi, bu değişme ve gelişmeyi Anadolu
Selçukluları zamanında ve Anadolu coğrafyasında tamamlamıştır.
Anadolu Selçukluları döneminde de kervansaraylar, hem mimari açıdan
hem de üstlendikleri görevler açısından en parlak dönemini yaşamıştır.
Özellikle XIII. yüzyılda Anadolu Selçuklu Sultanları tarafından
Anadolu’da, ticari yollar üzerinde, yaklaşık 30-40 km.lik aralıklarla,
çok sayıda kervansaraylar yaptırılarak iktisadi ve ticari hayat en parlak
ve en canlı dönemini yaşamıştır.

23
Alptekin, a.g.e., s. 207; Bayram, a.g.m., s. 45.
24
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s.164; Alptekin, a.g.e., s. 207.
25
Türk Ansk., “Kervansaray”, mad., s. 503.
26
Akalın, a.g.mad., s. 301.
2- Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’da İktisadi ve Ticari
Hayat
Anadolu üzerine 1018’de başlayan Oğuz akınları, sadece keşif
niteliğinde idi. Ancak 1071 Malazgirt Zaferi sonucunda, Bizans direnci
kırılınca Türkler Anadolu’da yayılmaya ve yerleşmeye başladılar.
Savaştan sonra Anadolu’nun etnik çehresi değişmeye başladı,
Anadolu’ya çok yoğun bir Türkmen göçü başladı. Neticede bu
Türkmenler, Anadolu’da iskân edildiler.27
Anadolu Selçukluları, Anadolu’da fethedilen her yerde imar
faaliyetlerine girişiyor, hanlar ve kervansaraylar inşa ediyorlardı.
Böylece Bizans Dönemi’nin harap Anadolu’suna iktisadi ve ticari
açıdan büyük bir canlılık kazandırmışlardı.28
Anadolu Selçuklu Sultanları Anadolu’nun coğrafi konumu
sebebiyle, Anadolu’yu kıtalararası bir transit ticaret merkezi haline
getirmeyi başardılar. İzledikleri politikaları ve askeri hareketleri,
iktisadi ve ticari amaçlarına yönelik olarak oluşturdular.29 Antalya
(1207) ve Alanya (1223) liman şehirlerinin fethedilmesi; Kıbrıs, Suriye
ve Mısır’la deniz yolu ile ticaret yapılmasına imkan verdi. Sinop’un
fethi (1214) ve Kırım’a düzenlenen Suğdak Seferi (1226) Karadeniz
üzerinden kuzey ülkeleri ile yapılan ticarete canlılık kazandırdı.30
Ayrıca ticareti ve tüccarları teşvik politikaları, soyulan ve saldırıya
uğrayan tüccarların zararlarının hazineden ödenmesi –bir çeşit devlet
sigortası-, gümrük vergilerinin aşağıya çekilmesi ve yabancı ülkelerle
imzalanan anlaşmalar ticaretin canlanmasını sağlamıştır.31 Yine bu
dönemde Erzurum, Sivas, Konya, Kayseri gibi merkezlerde iktisadi ve
ticari canlılık göze çapıyordu.32
27
Yaşar Yücel-Ali Sevim, Türkiye Tarihi, C. 1, T.T.K. Yay., Ankara 1989, s.381; Osman Turan, Türk Cihan
Hakimiyeti Mefkuresi, Nakışlar Yayınevi, 2. bsm., İstanbul 1978, s. 298; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce
Anadolu’da Türkler, (Çev: Erol Üyepazarcı), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000, s. 112; Ahmet Yaşar Ocak,
“Anadolu” mad., D.İ.A., C. 3, İstanbul 1991, s. 110; Nuri Ünlü, Başlangıcından Osmanlılara Kadar İslam
Tarihi, İFAV. Yay., C.1, İstanbul 1992, s. 452.
28
Sezgin Güçlüay, “Anadolu Selçuklu Devleti’nin Ticaret Politikası”, Türkler, C. 7, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, s. 365 vd; Turan, Selçuklular Tarihi, s.358.
29
Salim Koca, “Türkiye Selçuklu Sultanlarının İzledikleri Ekonomik Politikalar”, Türkler, C. 7, Yeni Türkiye
Yay., Ankara 2002, s. 344 vd; Turan, Selçuklular Tarihi, s. 358; Kopraman, a.g.e., s.196., Yücel-Sevim, a.g.e.,
s.382.
30
M. Said Polat, “Selçuklu Türkiyesi’nde Ticaret”, Türkler, C. 7, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.375 vd;
Turan, Selçuklular Tarihi, s.359.
31
Turan, Selçuklu Kervansarayları, s. 164; Alptekin, a.g.e., s.207; Kopraman, s.196; Bayram, a.g.m., s. 45.
32
Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 194; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 382.
Anadolu Selçuklu zamanında iktisadi ve ticari faaliyetler ve
politikalar yukarıda anlattıklarımızla sınırlı değildir. Milletlerarası
fuarlar da düzenlenirdi. “Yabanlu Pazarı” buna iyi bir örnektir. Pazarın
yeri kesin olmamakla beraber Kayseri-Pınarbaşı yolu üzerinde bulunan
Pazarören Kasabası’nda pazarın kurulduğu bilinmektedir. Bu pazar
Rusya, Çin, Afganistan, Irak, İran, Suriye, Kırım gibi İpek Yolu
üzerinde bulunan tüm ülkelerin kumaşları, atlas ve sakallat
kumaşlarından yapılmış elbiseler, kürkler, ipekler, tarım ve hayvancılık
ürünleri, savaş aletleri, tahıl, at, koyun, yün, tiftik, hatta cariyelerin
bile satıldığı dünyanın en büyük milletlerarası fuarı (panayır)dır.33
Fuar, mayıs ayı başlarında kurulup haziran ortasına kadar 40-45 gün
devam ederdi.34
Ticari ve iktisadi hayatta önemli bir yer tutan üretim, ithalat ve
ihracat Anadolu Selçuklu ekonomisinde önemli bir yere sahipti.
Anadolu’da at, koyun, sığır ve bu hayvanlardan elde edilen ürünler
komşu ülkelere ihraç ediliyordu. Ayrıca ihraç edilen ürünler arasında
tarım ürünleri özellikle buğday, meyveler, yün, tiftik, ipek, ipekli
kumaşlar, Ankara’nın dünyaca meşhur sof kumaşı, halı, dokuma
ürünleri, ham ve işlenmiş deri, şap, demir, bakır, gümüş, kereste de
vardı.35 İthalat ise yok denecek kadar azdı. Şeker, Bizans’ın İstanbul ve
diğer şehirlerinde dokunan Rumi adını alan diba, atlas, iskorlat
kumaşları idi.36
Bu arada dini ve sosyal hayatta olduğu kadar iktisadi ve ticari
hayatta önemli bir yol oynayan “Ahilik” hakkında da kısaca bilgi
verelim.
Ahilik esnaf, zanaatkâr ve işçileri bünyesinde toplayan, üyelerine
mesleki bilgi ve beceri kazandıran, dini bilgilerini artıran, iş ve ticaret
ahlakına dayanan bir müessesedir.37
33
Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1985, s.83; Turan,
Selçuklular Tarihi, s.367.
34
Sümer, a.g.e., s. 84.
35
Tuncer Baykara, “Türkiye Selçukluları Döneminde Toplum ve Ekonomi”, Türkler, C. 7, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, s. 223 vd; Turan, Selçuklular Tarihi, s.365; Cahen, a.g.e., s.115; Kopraman, a.g.e., s. 197.
36
Turan, Selçuklular Tarihi, s.365.
37
Şerafettin Turan, Türk Kültürü Tarihi, Bilgi Yay., 2. bsm., Ankara 1994, s.316; Ziya Kazıcı, “Ahilik” mad.,
D.İ.A, C.1, İstanbul 1988, s. 540 vd; İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 2, Timaş Yay., 2. bsm,
İstanbul 2006, s.98; İzzet Er, “Ahilik” mad., Sosyal Bilimler Ansk., Risale Yay., C.1, İstanbul, 1996, s.24; Erol
Ülgen, “Ahilik” mad., Osmanlı Ansk., İz Yay., C. 4, İst., 1996, s. 24; Kopraman, a.g.e., s.195; Yücel- Sevim,
Ahiler çeşitli esnaf gruplarına (kuyumcu, ayakkabıcı, fırıncı,
derici, dokumacı, kasap, demirci vb.) mensup kimselerden oluşurdu. Her
esnaf derneği, kendi işini ve mesleğini tamamen kendi kontrolünde
tutuyordu. Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma esastı. Sistem rekabete
değil işbirliğine, çıkarcılığa değil dayanışmacılığa, bencilliğe değil
paylaşımcılığa, karşılıklı kontrol ilkelerine dayanıyordu.38 Ahilik,
Türklerin şehir ekonomisine girmesini kolaylaştırdığı gibi, şehirlerin
dini, sosyal, ticari ve iktisadi hayatında da çok önemli bir rol
oynamıştır.
Anadolu Selçuklu ekonomisinde “tarım”ında rolü çok büyüktür. Bu
dönemde Anadolu’da başta tahıl olmak üzere çeşitli meyve ve sebzeler
yetiştirildiği gibi, ihraç da ediliyordu. Tarım, daha çok yerleşik
köylüler tarafından yapılırdı. Bağcılıkta, ekonomide önemli bir yer
39
tutmaktaydı. Yine Anadolu Selçuklu ekonomisinde “hayvancılığın” da
önemli bir yeri vardır. Hayvancılık daha çok, göçebe köylüler
tarafından yapılmaktaydı. Daha çok koyun, keçi, sığır, at beslenir ve
40
bunların ürünlerinden yararlanılırdı. Bu hayvanlardan elde edilen yün
ve kıldan çadır çulu, halı, kilim, keçe, çuval, ip, heybe ve çeşitli
kumaşlar imâl ediyordu. Hayvan derisi ise birçok alanda
değerlendiriliyordu. Mesela çizme, çarık, tulum, yayık gibi eşyaların
yapımında kullanılırdı. Ayrıca bu hayvanlardan elde edilen süt ve sütten
elde edilen ürünler tüketilmekte idi.41

3-Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’daki Ticari


Yolların ve Kervansarayların Güzergâhları
Anadolu coğrafyasında çok sayıda “kervansaray” inşa edilmesi,
Anadolu Selçuklu Sultanlarının takip etmiş oldukları ticari ve iktisadi
politikalarının ve Anadolu coğrafyasının sahip olduğu jeopolitik
konumun tabiî bir sonucudur. Ve bunun neticesinde Anadolu,
yüzyıllardır kıtalararası transit ticaret merkezi olmuştur.

a.g.e., s .368.
38
Şerafettin Turan, a.g.e., s.317; Kazıcı, a.g.mad.,s.542; Ortaylı, a.g.e., s.98; Ülgen, a.g.e., s.25; Yücel-Sevim,
a.g.e., s. 369.
39
Turan, Selçuklular Tarihi, s. 365; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 368; Kopraman, a.g.e., s.195; Cahen, a.g.e., s.114.
40
Kopraman, a.g.e., s.195; Cahen, a.g.e., s. 116; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 368.
41
Cahen, a.g.e., s.116; Kopraman, a.g.e., s.196.
Anadolu Selçukluları Döneminde kervansaraylar, hem iktisadi ve
ticari açıdan hem de mimari açıdan en canlı ve en parlak dönemini
yaşamışlardır. Gerçekten de Anadolu Selçukluları Döneminde,
Anadolu’da ticari ve iktisadi hayatın en önemli unsuru “kervansaraylar”
idi. Zira Anadolu Selçuklu Sultanları, Anadolu’da iktisadi ve ticari
hayatta canlılığın sağlanmasında kervansarayların rolünü çok iyi
kavramışlardı.
Anadolu’da ilk kervansaray, Anadolu Selçuklu Sultanı II.
Kılıçaslan (1155-1192)42 tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyıl,
Anadolu’da kervansarayların en fazla inşa edildiği, dolayısıyla ticari ve
iktisadi hayatın en canlı olduğu yüzyıldır.43 Özellikle I. Gıyaseddin
Keyhüsrev (1192-1196),44 I. İzzeddin Keykavus (1211-1220),45 I.
Alaaddin Keykubad (1220-1237)46 dönemleri, kervansaray yapımının en
fazla olduğu dönemlerdir. Kervansarayların iktisadi ve ticari hayatta
oynadıkları rol hakkında daha önce bilgi verdiğimiz için burada bu
konuda bilgi vermiyoruz.
Şimdide konumuzun temel noktasını oluşturan ticari yolların ve
kervansarayların güzergâhı hakkında bilgi verelim:
Anadolu Selçukluları zamanında, Anadolu’daki transit ticaret
yollarının en önemlisi kuzey güney istikametinde olanıydı. XII.
yüzyıldan itibaren büyük bir canlılık gösteren bu güzergâh Bağdat ve
Halep’ten başlıyor, Malatya-Sivas-Trabzon’u takip ederek Karadeniz’e
çıkıyordu. Sinop ve Alanya’nın fethiyle açılan yeni güzergâh, Alanya-
Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden
İran’a ve Gürcistan’a ulaşıyordu. Bu yolun Sivas’tan güneydoğuya
ayrılan bir kolu Sivas-Malatya-Diyarbakır-Mardin-Musul-Bağdat ve
Basra güzergâhını izliyordu. İstanbul’dan başlayan başka bir güzergâh
İstanbul-İzmit-İznik-Eskişehir-Akşehir-Konya-Ulukışla-Adana-Halep-
Şam-Mısır istikametindeydi.47

42
Osman Turan, “Kılıçaslan II” mad., İ.A., C. 6, Ankara 1955, s.688 vd; Abdülkerim Özaydın, “Kılıçaslan II”
mad, D.İ.A., C. 25, İstanbul 2002, s.398 vd.
43
Turan, Selçuklu Kervansarayları, s.166; Kopraman, a.g.e., s.196.
44
Turan, “Keyhüsrev I” mad., .İ.A. C. 6, s. 612 vd; Ali Sevim, “Keyhüsrev I” mad., D.İ.A., C. 25, s.347 vd.
45
Turan, “Keykavus I” mad., İ.A., C. 6, s. 630 vd; Faruk Sümer “Keykavus I” mad., D.İ.A., C. 25, s. 352 vd.
46
Turan, “Keykubad I” mad., İ.A., C. 6, s. 645 vd; Faruk Sümer “Keykubad I” mad., D.İ.A., C.25, s. 358 vd.
47
Osman Turan, Selçuklu Kervansarayları, s.166-167; Kopraman, a.g.e., s. 196-197.
Anadolu Selçuklular döneminde, Anadolu’da bugünkü harabelerine
göre, ana güzergâhlardan olan Alanya-Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-
Sivas-Erzincan-Erzurum merkezlerini takip eden doğu-batı yolu
üzerinde inşa edilen önemli kervansaraylar şunlardır: Alanya civarında
Şerefzah Hanından (II. Keyhüsrev) kuzeye doğru menzil sıra ile Evdir
Han (I. İzzeddin Keykavus), Kırkgöz Hanı (II. Keyhüsrev), Susuz Han
ve İncir Hanı (Burdur ve Isparta civarında, II. Keyhüsrev), Uluborlu’ya
bağlı Dadil Köyünde Er-tokuş (I. Keyhüsrev-I. Keykubat zamanı),
Akşehir’in batısında İshaklı Hanı (Sahip Fahreddin Ali), Akşehir ile
Ilgın arasında Altun-aba (Argıt Han) gibi kervansaraylar vardır. Konya,
Aksaray ve Kayseri arasında Zencirli, Obruk, Kaymaz, Zazadin
(Sadeddin Köpek), Aksaray ile Ürgüp arasında Hoca Mesud, Alai
(Nevşehir yolunda), Pervane, Latif Kervansarayları bulunmaktadır.
Kuzey güney yolu üzerinde, Kayseri’nin 40 km. doğusunda
Karatay Hanı, Kayseri ile Sivas arasında, Kayseri’den 40 km. ileride
Sultan Hanı (I. Alaeddin Keykubad), Lala Han; Sivas ile Tokat arasında
sıra ile Yeni Han (İlhanlılar zamanı), Çiftlik Hanı, Tokat ile Zile
arasında Hatun Hanı(Pazar Hanı, II. Gıyaseddin Keyhüsrev), daha
ileride Azine Pazar Hanı gibi meşhur kervansaraylar mevcuttur. Bu
büyük kervansarayların hemen hepsi XIII. yüzyıla aittir. Kısa sürede bu
kadar çok kervansaray inşa edilmiş olması, o dönemde iktisadi ve ticari
hayatın ne kadar canlı olduğunu göstermektedir.48
4- Alay Han: Mimari Yapısı ve Özellikleri
Alay Han Anadolu’nun en erken tarihli kervansaraylarından
birisidir. Alay Han, Aksaray-Kayseri yolu üzerinde Anadolu Selçuklu
Hükümdarı II. Kılıçaslan tarafından 1192 yılında yaptırılmış olup
Anadolu’da ilk Sultan Hanı olarak bilinir. Tarihi kaynaklarda Pervane
Kervansarayı(Ribatı), günümüzde de Alay Han, Alayhan isimleriyle
bilinmektedir. Bu isim ise muhtemelen yakınında bulunan köyden dolayı
daha sonra verilmiştir.49

48
Turan, “Selçuklu Kervansarayları, s. 167.
49
Bekir Deniz, “Alay Han” mad., Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yay., Ankara 2007, s 51;Tahsin Özgüç – Mahmut Akok, “Alay Han, Öresun Han ve Hızır İlyas Köşkü”,
Belleten, C. 21, S. 81, Ankara 1957, s. 139; Doğan Kuban, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Yapı Kredi
Yay., İstanbul 2002, s. 242; Ana Britannica, “Alay Han” mad., C. 1, Ana Yay., İstanbul 1989, s. 316.
Dağ yamacında, eğimli bir arazi üzerinde bulunan yapının
güneybatı yönünde, bugün mevcut kısmının 25–30 m. güneybatısında,
yolun alt tarafında tarlaların içinde birtakım yapı kalıntısı mevcuttur.
Kurt Erdmann’da yapının batısında ‘yan hizmetler için kullanılan bir
binanın varlığından’ söz etmektedir. Tüm bunlardan da, döneminde,
külliye halinde yapıldığı anlaşılmaktadır.50
Kervansaray günümüzde kullanılamaz bir vaziyettedir. Hanın
avlulu bir han olduğu, açık ve kapalı 2 bölümden oluştuğu tespit
edilmiştir. Avlusu yıkıktır. Bugün hanın sadece kapalı bölümünün bir
kısmı mevcuttur; bunu da iki yan duvarı ile güneye bakan ana cephesi
ayaktadır. Arka cephesi ve bu cepheye yakın yan duvarları ve bu
duvarları ayakta tutan payandaların büyük bir bölümü yıkılmıştır.
Cephedeki taç kapı ile taç kapının sağ tarafındaki duvar yarı yıkık
vaziyettedir. Kapının sol yanında kalan duvarı da çökmek üzeredir.
İçeride ise, üst örtü yıkılmıştır.51
Kesme taşla bina edilen yapı avlusu ve kapalı kısmı bulunan, iki
bölümlü kervansaraylardandır. Bugün, üzerinden yol geçtiği için, avlu
duvarları toprak altında kalmıştır. Kurt Erdmann avlunun 26* 38 m.
ölçülerinde olduğunu söylemektedir. Erdmann’ın verdiği planda avlu
kare şeklinde belirtilmiştir. Batı köşesine yakın bir yerde de bir çıkma
izi görülmektedir.52
Hanın kapalı kısmı, derinlemesine dikdörtgen planlıdır. Ancak,
nasıl bir örtüye sahip olduğu belli değildir. Ancak, eserin yakın
çevresindeki Ağzıkara Han, Sultan Hanı gibi yapılara bakarak, bir örtü
şekli belirlemek mümkündür.1995 yılına kadar yapının yan duvarları
ayakta iken, anılan yıllarda güneybatı köşe duvarı da çökmüştür.
Yıkılan taşların bir kısmı köylüler tarafından taşınmıştır. Yapılan
sağlamlaştırma çalışmaları sırasında duvarın bir kısmı takviye
edilmiştir. Yan duvarlarda ise, birtakım tonoz izleri görülmektedir.
Günümüzde sağ ve sol yan kanatların topukları ile kanatların yaklaşık 2
m. yüksekliğe kadar olan büyük bir bölümünün taşları dökülmüş,

50
Deniz, a.g.m., s. 51; Aslanapa, a.g.e., s. 271; Kuban, a.g.e., s. 242.
51
Özgüç- Akok, a.g.m., s.140; Aslanapa, a.g.e., s. 272; Deniz, a.g.m., s. 52.
52
Deniz, a.g.m., s. 52; Aslanapa, a.g.e., s. 272.
duvarlarının et kısımları ortaya çıkmıştır. Üstte kalan kısımları da, çok
kısa bir süre sonra, tamamen çökecekmiş gibi görünmektedir.53
Yapının taç kapısı dışında süslemesi yoktur: Selçuklu döneminin
erken dönem yapılarındaki geleneksel taç kapıları tarzında yapılan taç
kapı süsleme açısından çok sadedir. Eski fotoğraflarından girişin iki
yanındaki sütuncelerle taşınıyormuş gibi verilen taç kapıda ilk çerçeve
süslemesizdir.54
İç içe üçgenlerden meydana gelen zikzak şekilli geometrik
desenlerin ardından başlayan ikinci kuşakta, içteki sekiz kollu bir
yıldızdan gelişen, yine iç içe girmiş sekizgenlerin meydana getirdiği bir
süsleme yer alır. Kavsaraya doğru meyillenen içteki kuşakta (mail
kuşak) ise, eşkenar dörtgenlerin meydana getirdiği, geometrik bir
süsleme görülür. Mukarnas dolgulu kavsara kemeri, üçüncü süsleme
kuşağına benzer şekilde, yine geometrik geçmeli desenlerle bezelidir.
Kavsara kemeri üzerinde, iki köşeye yerleştirilmiş birer gül bezek
vardır. İçleri 12 yapraklı bir çiçekle süslü gül bezeklerin kenar
çerçevesi de yine bitki desenleriyle kuşatılmıştır. Taç kapının saçağı
üzerinde yer alan kuşağın düz yüzü ve mail çerçevesi de (içe kıvrılan
çerçeve),kavsara kemer kuşağındakine benzer bir desenle süslüdür. Aynı
süsleme batı üzerindeki ilk pencerenin lento taşında da görülür.
Muhtemelen artan süslemeler bu tür yerlerde değerlendirilmiş
olmalıdır.55
Kapı kemeri, kilit taşı üzerinde, kavsaraya geçişi sağlayan, taç
kapının üçüncü kuşak süslemelerine benzer şekilde bezenmiş bir kuşak
görülür. Kilit taşı hizasında, kuşağın hemen üstünde, tek başlı ve çift
gövdeli bir aslan figürü mevcuttur; arka ayakları üzerine oturan aslanlar
poz verir şekilde işlenmiştir. Kuyrukları arka ayaklarının arasından
gövde üzerine dolanır ve sırtında sona ermektedir. Bu taş 2000 yılına
kadar sağlam durumda iken, anılan yılda tarihi eser kaçakçıları
tarafından yerinden sökülerek çalınmak istenmiş, muhtemelen hırsızlar
süslemeyi sağlam çıkaramayacaklarını anlayınca, yerinde
bırakmışlardır. Ne var ki bu esnada sağ ve sol alt köşeleri tahrip
53
Deniz, a.g.m., s. 53.
54
Özgüç – Akok, a.g.m., s. 140; Deniz, a.g.m., s. 53.
55
Deniz, a.g.m., s. 54; Aslanapa, a.g.e., s. 272.
edilmiş ve çatlamıştır. Bunun sağ ve sol yanındaki mukarnas süslü
motifin yan taraflarında, Bursa tipi kemer içine alınmış iki gül bezek
mevcuttur.56
Taç kapının sağ üst köşesinde, kavsara kemeri ile saçak arasında,
taş üzerine kabartılarak yazılmış, iki satırlık bir kitabe vardır: Kitabe
bugün okunamayacak derece silik ve bozuktur. Sanki taş üzerine kazılan
yazılar zamanla kavlayıp dökülmüş veya sonradan üzeri harçla
kapatılmış gibi bir izlenim vermektedir. Bu nedenle yapım tarihi belli
değildir. Ayrıca, kitabe taşı orta yerinden, verev şekilde çatlamış
vaziyettedir. Kitabenin üzerindeki küçük taşlardan (hedik) sanki bir
dönemde onarım görmüş gibidir. Yapıyla ilgili,1930 tarihli, Gafar isimli
biri tarafından kaleme alınmış, ancak yayınlanmamış bir kitap
mevcuttur. Burada ‘Kapı üzerinde kitabesinin üç kelimesi
okunabilmektedir’ denilip, fotoğraf veya ıstampaj olmaksızın kitabenin
el yazması ile yazılışı verilmektedir. Sözkonusu kitabenin Türkçe
okunuşu şöyledir:
1- Hayır sahibi Hasan Bey’in gaza nişanı.
2- Mehmed oğlu Şemseddin tarafından yapıldı.57
Yapı, plan bakımından açık ve kapalı kısmı bulunan, iki bölümlü
kervansaraylardandır. Ancak günümüzde henüz kazısı tamamlanmadığı
için, avlu için kesin bir şey söylemek doğru değildir. Yapının eski
halini gören araştırmacıların verdiği ölçüler bile birbirini
tutmamaktadır. Ancak, 1930–35 yıllarında çekilmiş eski resimlerinden
avlunun iki yanında bulunan revak veya odaların temel izleri
görülmektedir. Kazı sırasında da taç kapının doğu yanında temel döşeme
izleri ortaya çıkmıştır.58
Yapının günümüze gelebilen taç kapısının süslemeleri, dönem
hakkında bilgi verebilecek niteliktedir. İlk çerçevesi erken tarihli
Selçuklu devri taç kapıları gibi, boş bir satıhla başlar. Divriği Sitte
Melik Türbesi’nin (1196) geometrik frizlerini hatırlatan zikzak şekilli
desenlerle süslü ikinci kuşak Amasya Halifet Gazi Türbesi (12–13. yy)
ve Kayseri Çifte Medrese’nin (1205/1206) taç kapısının süslemelerine
56
Deniz, a.g.m., s. 54.
57
Özgüç – Akok, a.g.m., s. 142; Deniz, a.g.m., s. 55.
58
Deniz, a.g.m., s. 72.
benzer. Bundan sonra yer alan friz ve mail çerçevenin süslemeleri yine
Divriği Sitte Melik Türbesi süslemeleri ile kaynağı Orta Asya Türk
eserlerinde, özellikle Kırgızistan’daki, 11. yüzyılın başlarında yapılan,
Özkent (Uzgend) türbelerinin taç kapılarında görülen tuğla ile yapılmış,
geometrik geçmeli, birbirini kesen sekizgenlerin meydana getirdiği
süslemeler ve dörtlü düğümler halindedir.59
Yapının taç kapısında, giriş kapısının kilit taşı hizasında bulunan
tek başlı, çift gövdeli aslan figürü çok ilginçtir. Anadolu’da kale, cami,
han, saray, köprü gibi yapılarla, para ve çeşitli el sanatı eserleri
üzerinde aslan figürü görülür. Çok değişik şekillerde tasvir edilen bu
figürün tek başlı ve çift gövdeli verildiği tek örnek Alay Han’da
karşımıza çıkar. Karahanlılar döneminde yapılan ve 11.-12. yüzyıla
tarihlenen Termez-Tirmiz Sarayı’nda alçıdan yapılmış, tek başlı, çift
gövdeli, arka ayakları üzerine oturmuş aslan figürleri bulunmaktadır.
Yüz şekli bakımından Anadolu Selçuklu döneminin taş üzerinde görülen
aslan figürlerine benzeyen bu figürlerin, sarayı yaptıran hükümdarı
temsil ettiği veya sarayı koruyan, tılsımlı yaratıkları ifade ettiği
düşünülebilir. Alay Han’da görülen aslan figürlerinin da aynı amaçla
yapıldığını söylemek mümkündür.60
Aslan figürü ilk çağlardan beri, her kültürde ve bu arada Orta
Asya ve Anadolu Türk mitolojisinde kuvvet, kudret, hükümdarlık
sembolü olarak kullanılmıştır. Anadolu’da taş, mermer, ahşap, halı,
kilim, minyatür vb. her tür malzeme üzerinde görülür. Günümüzde de
hemen hemen aynı amaçlarla kullanılmaya devam etmektedir. Ancak,
çift gövdeli aslan figürü, kaynakların da işaret ettiği gibi, kuvvetin iki
katına çıkışını ifade ediyor olmalıdır. Tirmiz Sarayı’nda bulunan aslan
figürlerinin, özellikle başlarının Alay Han’daki aslan figürünün baş
kısmıyla benzerliği çok açıktır. Ayrıca, Tirmiz Sarayı’ndaki aslan
figürlerinin bulunduğu alanda yer alan payeler üzerindeki geometrik
desenler de Alay Han’ın taç kapısının geniş çerçevesindeki süslemelerle
benzerlik gösterir. Aşağı yukarı, aynı tarihlerde, Karahanlılar ve

59
Deniz, a.g.m., s. 72.
60
Deniz, a.g.m., s. 73.
Anadolu Selçuklularında görülen figürlerin benzerliği çok dikkat
çekicidir.61
Yapının en önemli özelliklerinden birisi taç kapıda, giriş kapısı
kemeri üzerinde bulunan tek başlı, çift gövdeli aslan figürüdür. Kökeni
Karahanlı dönemine ait Tirmiz-Termez Sarayı’nda görülen, alçıdan
yapılmış, aslan figürlerine kadar götürülebilecek bir geleneğe
dayanmaktadır. Anadolu’da, bugüne kadar bilinen, benzer bir başka
örneği de yoktur.62
Yapı, Selçuklu döneminde, muhtemelen 12. yüzyılda inşa edilmiş,
açık ve kapalı kısmı bulunan, iki bölümlü kervansaraylardandır. Avlusu
üzerinden yol geçtiği için bugün sadece kapalı kısmı ile müştemilata ait
bazı kalıntıları günümüze gelmeyi başarmıştır. Yapılan kazı sonrasında
yolun altından kalan avlunun kuzey doğu yönündeki temel duvarları
ortaya çıkartılmıştır. 2002 yılında yapının yıkılan kuzeydoğu duvarı,
doğu duvarının birinci payandaya kadar uzanan bölümü ile girişin doğu
yönü iç sövesi, yine girişin batı yönü kemer ayağı ve aslan figürünün
arkasında kalan kemer kavsarası sağlamlaştırılmıştır.63
Sonuç itibariyle şunları söylemek gerekir ise: Alay Han, Anadolu
Selçuklu mimarisini ve sanatını en güzel ve tipik şekliyle sembolize
eden hanlardan biridir. Dileğimiz, bu hanın yeniden restore edilerek
Türk kültür hayatına kazandırılmasıdır.
* Eğitimci, Araştırmacı-Yazar

61
Deniz, a.g.m., s. 73.
62
Deniz, a.g.m., s. 74.
63
Deniz, a.g.m., s.74.

You might also like