Professional Documents
Culture Documents
Mustafa Durak
Her kavrama ayrı ayrı kendi işleyişi, kullanım alanı içinde bakılabileceği gibi
kavramlar arası ilişki olarak da bakılabilir. Her kavram, asıl, özne ile ilişkisi
içinde de ele alınmalıdır. Kavram özne ilişkisi bizi o kavram karşısında öznenin
dünya algısına iletebilir. Bir kavram; öznede kültürel, dolayısıyla toplumsal ve
bireysel duruş ve/ya varoluş sorunu olabilir. Zira kavramlar öznenin değer
dizgesiyle bağlantılıdır. Bu yüzden kavramlar öznenin duyarlılıklarına bağlı
olarak da işler. Yani kavramlar yalnızca anlam değerleriyle sınırlı değildir.
Onlar bir toplumda benimsenmiş bilgi, donuk, dogmatik bilgiye açılır ve bu
nedenle hem açık hem de kapalı epistemolojik malzeme olarak işler. Kapalı
oluşu, toplum içinde katılaşabilme özelliğinden dolayıdır. Bu, dayanışmayı
sağlar. Açık olması ise karşı öznelerin bu durumu bilmesi ve toplumun bu
özelliğinden yararlanması durumudur ki Truva atı gibi işletilebilecek giriş
kapısı haline gelebilmektedir. Her türlü yönlendirme bu noktadan başlatılarak
yapılabilir. Yapılmaktadır. Demek ki kavramlara belirli bir uzaklıktan
bakabilecek kişilere gereksinimi var toplumların. Gerektiğinde zararlılardan,
saldırılardan koruyabilmek için. Bu tür bilgelere sahip olmak toplum
politikasının, politik eğitimin çok önemli bir parçasıdır. Ama siyasal güç yanı
sıra, bilme gücünün, yalnızca bilme gücü olarak iktidar hırsına sahip olması,
iktidar hırsını diri tutması ve iktidar paylaşımında rol üstlenmesi gerekir
yalnızca tek bir toplum adına değil insanlık adına. Bu da yönetimin
evrenselleştirilmesi demektir. Sermaye adına değil, insanlık adına hatta varlık
adına küreselleşme yani.
Şiir ve din de iki kavramdır ve özne konusundan bağımsız olarak ele alınamaz.
Özne olmadığında şiir yoktur, dil de, din de. Bunlar özneye bağlı kavramlardır.
Ancak burada din kavramıyla yalnızca tek tanrılı dinleri amaçlamadığımın
altını çizmek isterim. Fizik ötesi bir inanış temelinde sistemli bir ifadeye
kavuşmuş anlatım, dindir. Mitolojik olarak kabul edilen çok tanrılı inanışlar bu
bağlamda dindir. Unutmayalım Sokrates’in reddettiği, ölüme yargılı kılındığı,
bu tür bir Atina diniydi. Doğaldır her din yalnızca kendini gerçek ve geçerli
sayar. Elbette genelde her insan da kendi bilgisini. Hatta bu uğurda kavga
edebilir, ölümüne savaşabilir.
Başka bir sorgulama da şöyle yapılabilir: şiir ile dinin ilişkisi nedir? Bu
ilişkinin araştırılmasında her iki olgunun, kendiliğini yapan ögeleri, anlatım
araçları belirlenebilir. Ve eğer nesnel yaklaşılmak isteniyorsa, tek bir şiir
kipine, tek bir din kipine bağlı kalınmadan her türlü şiirin, her türlü dinin
olmazsa olmaz özelliklerinin saptanması gerekir. Öznenin kendi şiiri, kendi
dini söz konusu olduğunda bu özellikler farklılaşabilir ve özne kendi
zihinselinin soyutlanışını içine sindiremeyebilir. Bu soyutlanış öznenin
yaşadığı şiir ya da din açısından bir soyutlanıştır. Ama ayni zamanda
olgusalların netleşmesi bakımından bir somutlanıştır. Bilgilerimizin
görüntülerinin bir üst noktadan fotograflanmasıdır. Şiir ve din ilişkisi; araçlar,
yöntem, konu ve kullanım olarak da irdelenebilir. Böylece şiirde din, dinde şiir,
dinin hizmetinde şiir, şiirin hizmetinde din (?), özne için şiir, özne için din,
kullanılan şiir, kullanılan din yaklaşımlarından söz edilebilir. Bu noktada bir
gerçeklik olarak şu görülmeli. Ne şiir için, ne de din için tek tip bir özne kabul
edilemez. Özneler; içtenlik, önem verme vb ölçütleri bakımından
sınıflanabileceği gibi, yatkınlık ve amaç bakımından da ayrımlanabilir.
İnceleyen öznenin yansızlığı bu noktada daha da önemlidir. Ancak şunu da
unutmamalı inceleme sonuçlarının alıcısı kim olacak sorusu özellikle toplumun
kapıldığı dalgayı da dikkate alıp almamayı etik bir sorun haline getirebilir.
Öyle ya, farklı dönemde, farklı toplumda olsaydı Sokrates ölüm cezasına
çarptırılır mıydı? Bilgisinin sınırlarına çekilmeyi etik ve epistemik bir sorun
sayan, ölüm bahasına bundan ödün vermeyen bir Sokrates!?. Galileo insanlık
tarihinde bilgiye karşı açılmış başka bir dava konusu.