You are on page 1of 8

Lenin Dönemi

Devrimci   Bolşevikler   ılımlı   sosyalist   hareketlerle   olan   bağlarını   kopardılar   ve   İkinci 


Enternasyonal’den   çekilerek  1919   yılında   Üçüncü   Enternasyonal’i   ya   da   Komintern’i 
kurdular   Programları   sosyalist   iktisadın   geliştirilmesini   olduğu   kadar,  proletarya 
diktatörlüğünün kurulmasını sağlayacak olan dünya işçilerinin devrim için birleşmesi çağrısında 
bulunuyordu.

1918’in   başından   itibaren  Lenin,   işçilerin   kendi   kendilerini   yönetmeleri   kavramına   zıt   ama 
uzmanlık ve verimlilik sağlayabilmek adına her kuruluşun başına tek bir kişinin geçmesi ve 
demokratik kurallara göre kuruluşu yönetmesi gerekliliği konusunda kampanya yaptı.(New 
Economic Policy­NEP) 
S. A. Smith’in yazdığına göre: “İç savaşın sonuna doğru 1917’deki fabrika komitelerince tanıtılan 
sanayi idaresinin demokratik idare tarzından eser kalmamıştı, ancak hükümet bunun bir önemi 
olmadığını çünkü sanayinin artık işçi devletinin kontrolüne geçtiğini savunuyordu.”

Bu arada, Rusya’da iç savaş sürmekteydi. Çok geniş bir yelpaze içinde farklı görüşlere sahip 
siyasi hareketler ve destekçileri Sovyet hükümetini devirmek için silaha sarılmıştı. Bir çok taraf 
iç   savaşa   karışmış   olsa   da   çarpışan   iki   önemli   taraf  komünistlerin   Kızıl   Ordusu  ile 
gelenekçilerin Beyaz Ordusuydu. 

Fransa, Büyük Britanya, ABD ve Japonya gibi yabancı güçler Beyaz Ordu yararına işe 
karışmış  olsa da etkileri çok olmamıştır. Sonunda  Leon Troçki  tarafından komuta edilen ve 
örgütsel açıdan daha becerikli olan Kızıl Ordu 1920 yılında Beyaz Ordu’yu ve müttefiklerini 
yenerek iç savaşı kazandı. Daha küçük çaplı çarpışmalar ise birkaç yıl daha devam etti.

Almanya’da devrimin sürmesi ve Spartaküs Birliği’nin yükselişe geçmesini Lenin, “Avrupa’yı 
Kızıl Ordu’nun süngüsüyle yoklamak” için en uygun zaman olarak gördü. Lenin, Rus Devrimi 
ile Alman Devrimi’nin komünist destekçilerini birbirine bağlamak için Kızıl Ordu’nun, arada 
kalan  Polonya’yı  sıçrama  tahtası  olarak  kullanıp  hem  Almanya’ya  hem  de  Batı  Avrupa’daki 
diğer komünist hareketlere yardıma gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak  Sovyet Rusya’nın 
Polonya­Sovyet Savaşı’nda yenilmesi üzerine bu planlar suya düştü.

Lenin   emperyalizmi   çok   sert   eleştiriyordu   ve   1917   yılında   kapitalist   emperyalist   güçlerin 
kontrolü altındaki  ulusların koşulsuz olarak kendi kaderini tayin hakkına  sahip olduğunu 
deklare etmişti.
Sovyet projesinin Rusya Fedarasyonu’na katılma biçiminde değil, eşit cumhuriyetlerin birleşmesi 
biçiminde olması gerektiğini vurgulamıştır
Ancak   bu   ilkenin   uygulanmasında   ve   istediği   koşullarda   bir   birliğin   yaratılmasında   başarı 
sağlayamamıştır.  1920­1921  yıllarında,  altı  ulusal  cumhuriyet Ukrayna,  Beyaz  Rusya, Gürcistan, 
Azerbaycan,   Ermenistan   ve   Rusya   Fedarasyonu   arasındaki   ilişkiler   açık   biçimde   tamamlanmış 
değildi. Lenin bu birliğin sosyalist, enternasyonalist ilkelere uygun şekilde gönüllülük yolu ile 
belirlenmesini   istiyordu.  Ancak   Sovyetler   Birliği’nin   kurulması   sırasında   Komünist   Parti 
saflarında yeşermeye başlayan Rus milliyetçiliği ile de mücadele etmek durumunda kalmıştır.. Bu 
şekilde   bir   birliğin   amacının   diğer   ulusların   kapitalist   emperyalizmden   korunmasına   da   hizmet 
edeceği öngörülmüştür. Ancak Lenin hastalığı nedeni ile bu dönemde güçten düşmüş ve zamanla 
sağlığını tümden yitirmiştir. Daha önce yok etmeye söz verdiği ezen ulus şovenizmi sürece yeniden 
hâkim   olmuş   ve   uluslar   politikası,  gönüllü   olmayanların   asimilasyonu   politikası   biçiminde 
işlemiştir.
Yeni kurulan Bolşevik hükümetini karşıdevrimcilerden ve diğer siyasi muhaliflerden korumak adına 
Bolşevikler Çeka adını verdikleri bir gizli polis teşkilatı kurdu.
Lenin’in   yazıları   ölümünden   sonra   Sovyet   rejimi   tarafından   ayrıntılı   biçimde   sansürlenmiştir. 
1930’ların   başında   Stalin’in   idaresi   altında   ne   Lenin’in   ne   de   Merkez   Komite’nin   yanlış 
olamayacağı kabul görmüş bir dogma hâlini aldığı için, anlaşmazlığa düştükleri durumların 
kanıtları saklanmaya çalışılmıştır. Bu sansürlemenin karşısında duran Troçki, hata yapabilen ve 
yapmış olan bir insanoğlunun tanrı mertebesine çıkarıldığını görerek eleştirmiştir.

  

Vladimir İliç Lenin Kimdir?(1870 ­ 1924)

Vladimir   İliç   Ulyanov,   22   Nisan   1870′te   Simbirsk   kentinde   doğdu.   Orta   halli   bir   öğretmen  
ailesinin altı çocuğundan ikincisidir.Ağabeyi Aleksandr’ın çara karşı suikast girişimine katıldığı 
için kurşuna dizildiği yıl, 1887′de, liseyi bitirerek Kazan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi 
ve üç ay sonra devrimci öğrenci hareketi içinde yeraldığı için üniversiteden atıldı.

1891′de St.Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni dışarıdan bitirdi. 1895′te ülke dışına çıkıp  
marksizmin   önemli   temsilcileriyle   tanıştıktan   sonra   St.Petersburg’a   dönüp   İşçi   Sınıfının 
Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği adlı gizli bir örgüt kurdu.Aynı yıl sonunda tutuklandı, ondört ay 
hücrede kaldıktan sonra Sibirya’ya, Şuşenskoye köyüne sürgüne gönderildi; orada Krupskaya ile 
evlendi.   Sosyal­demokrat   gruplarla   bağını   sürdürdü   ve   bir   parti   program   taslağı   hazırladı. 
RSDİP(Rusya   Sosyal   Demokrat   İşçi   Partisi)   1898   Mart’ında   Minsk’te   toplanan   bir 
kongreyle kuruldu. 

1900′de   serbest   bırakıldıktan   birkaç   ay   sonra   yurtdışına   kaçtı   ve   İsviçre’ye   yerleşti.   Aralık  
1900′de yayımlanmaya başlayan İskra gazetesindeki bir makalesinde ilk kez ‘Lenin’ takma adını  
kullandı.   RSDİP’nin   1903′te   ikinci   kongresinde,   demokratik   merkeziyetçilik   ve   devrimci­
demokratik diktatörlük konularında ortaya çıkan görüş ayrılığı sonrasında, Merkez komite ve 
İskra yazıkurulunda çoğunluğu sağlayan Lenin ve yandaşları Bolşevik(çoğunluk), muhalifleri ise 
Menşevik(azınlık) adlarıyla anılmaya başladılar.
1905 devriminin yenilgiye uğramasından sonra Aralık 1907′de yeniden Avrupa’daki sürgün 
yaşamına döndü.  Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra kendi hükümetlerine destek 
olma politikasının sosyal­şoven bir politika olduğunu ileri sürerek, emperyalist savaşı iç savaşa 
döndürme   çağrısında   bulundu.  1917   Şubat   Devrimi’nden  sonra   Petrograd’a   döndü.  Nisan 
Tezleri’yle   bolşeviklerin   sosyalist   iktidar   perspektifiyle   hareket   etmeleri   gerektiğini 
vurguladı. Baskı ve yasaklama girişimlerinden dolayı Finlandiya’ya kaçmak zorunda kaldı.

Burada   yazdığı  Devlet   ve   Devrim  adlı   eseriyle  proletaryanın   iktidarı  burjuva   devlet 
mekanizmasını parçalayarak alması gerektiğini belirtti.

1917 Ekim’inde gizlice Petrograd’a döndü. 7 Kasım 1917′de Lenin’in önderliğinde Bolşevikler 
iktidarı ele  geçirdi. 8 Kasım 1917′de Halk Komiserleri Kurulu başkanlığına seçildi. 21 Ocak  
1924′te Gorki kentinde öldü.

  
Josef Stalin (1879 ­ 1953)
Gürcü   asıllı   olan   Stalin,  1922′den,   1953  yılındaki   ölümüne   kadar   31   sene   boyunca   SSCB’nın 
liderliğini ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin liderliği anlamına gelen Genel Sekreterliğini 
yaptı.  Lenin’in ölümünden sonra, Sovyetler Birliği içinde yükselen  bürokrasi içinde üstlendiği 
liderlik görevi boyunca uyguladığı disiplin sosyalizmin Sovyet Rusya’da yaşatılmasını sağlamıştır. 
Sovyet Rusya için en önemli kararlar Stalin döneminde alınmıştır.

Stalinizmin iki unsuru (tek ülkede sosyalizm ve sosyalizmin gelişmesi sonucu sınıf savaşının 
şiddetlenmesi)  Stalin’in   siyasi   alanda   karşısına   çıkan   sorunları   aşmak   için   kullandığı 
pratik araçlar oldu.

Tek Ülkede Sosyalizm Görüşü
Stalinizmin en önemli teorik katkısı  tek ülkede sosyalizm  görüşüdür. Lenin’in 1924′teki 
ölümünden sonra Sovyet idaresi bir ikilemle karşı karşıya kaldı: 
• Troçki  yanlıları,  devrimin   tüm   dünyaya   yayılması  için   özellikle   sanayileşmiş   batı 
toplumlarında   teşvik   edilmesi   gerektiğini   savunuyor,   bunu   siyasetlerinin   önceliği   olarak 
görüyorlardı. Aksi halde, SSCB’nin sosyalist bir devlet olarak var olamayacağını, kapitalist 
devletlerin baskısı karşısında yıkılacağını ileri sürüyorlardı. 
• Bu görüşe karşı, Stalin ve yandaşları sosyalizmin önce sadece SSCB’de sağlam bir şekilde 
kurulmasının  mümkün  ve gerektiğini savunuyorlardı.  Tek ülkede sosyalizmin kurulması 
için, SSCB’nin gelişmiş ülkelerin rejimlerine karşı bir tehdit olmadığını, onlarla birlikte var 
olabileceğini göstermek gerekliydi. 
Stalin’in   tek   ülkede   sosyalizm   politikası,   elbette   bir   dünya   devrimini   desteklemekten   daha   az 
riskliydi.  Böylece konumunu pekiştiren Sovyet yönetimi, ülkenin sanayileşmesi ve askeri olarak 
güçlenmesi   için   gerekli   adımları   attı.   Bu   siyasetler   sonucunda   SSCB,   dünyanın   en   önemli 
güçlerinden biri haline geldi.

Troçkistler, Stalin’in bu politikasını dünya çapında devrim fırsatını kaçıran büyük bir hata ve 
Marksizme ihanet  olarak yorumladılar.Troçkistler, tahminlerinin aksine SSCB’nin tek başına 
kendi   rejimiyle   var   olabilmesini,  bu   rejimin   gerçek   bir   sosyalist   rejim   değil,   bürokratik 
yozlaşmaya uğramış bir işçi devleti olduğunu söyleyerek açıkladılar.

Stalin’in   ikinci   önemli   katkısı,   sosyalizmin   gelişmesi   sonucu   sınıf   savaşının   şiddetlenmesi 
görüşüdür.
Stalin, bir ülke sosyalizm yolunda ilerledikçe, geçmişteki sömürücü sınıflarının kalıntılarının 
daha şiddetli bir mücadeleye gireceğini iddia eder. Stalin’e göre işçi sınıfının düşmanları 
komünist partisine bile sızabilir.Stalin, bu görüşünü ülke içindeki muhalefeti yok etmek 
için   giriştiği   büyük   tasfiye   hareketinde   kullandı.   Parti   içindeki   muhalefete   müsamaha 
gösterenleri çürük liberallikle suçladı. Mao da Çin’de yürüttüğü kendi tasfiye ve siyasi baskı 
politikaları için bu fikirlerden yararlandı.

Troçkistler,   bu   görüşe   de   katılmaz,   SSCB’de   geçmişteki   sömürücü   sınıfların   kalıntılarının 


bulunduğunu reddederler.

Stalin Sovyetler Birliği’nde hayatın her yönünü kontrol eden baskıcı bir devlet kurdu. Stalin’in 
ölümünden   sonra   Sovyetler   Birliği’nin   yeni   lideri  Nikita   Kruşçev  bu   baskının   büyüklüğünü 
kabul etti.  Daha sonra bu büyüme azaldı, devlet memurları arasında Sovyet sisteminde gediklere 
yol açan rantçılık ve bozulma arttı.

 
Leon Troçki(Trotsky)
Troçki yanlıları,  devrimin tüm dünyaya yayılması için  özellikle sanayileşmiş batı toplumlarında 
teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor, bunu siyasetlerinin önceliği olarak görüyorlardı. Aksi halde, 
SSCB’nin   sosyalist   bir   devlet   olarak   var   olamayacağını,   kapitalist   devletlerin   baskısı 
karşısında yıkılacağını ileri sürüyorlardı
Komintern’in faaliyetine rağmen, Sovyet Komünist Partisi Stalinist bir kuram olan “tek ülkede 
sosyalizm”i   benimsedi.  Sınıf   mücadelesinin   sosyalizmde   daha   zorlaşacağını   söyleyen   Stalinist 
görüşe   göre   eğer   gerekliyse   tek   ülkede   sosyalizmi   kurmak   mümkündü.  Marksist 
enternasyonalizmden bu kopuş, “sürekli devrim” kuramını ortaya atarak dünya devriminin 
gerekliliğini vurgulayan Leon Troçki tarafından eleştirildi. 
Bu tartışma 1929 yılında Troçki’nin sürgün edilmesiyle sonuçlandı.
Troçki’nin sürgün edilmesinin ardından, dünya komünizmi iki farklı fraksiyona ayrıldı: 
• Stalinizm 
• Troçkizm. 
Troçki   daha   sonra   1938’de   Komintern’e   bir   meydan   okuma   olan  Dördüncü   Enternasyonal   ’i 
kurdu.   1953’te   Stalin’in   ölümünün   ardından,   Sovyetler   Birliği’nin   yeni   önderi  Nikita   Kruşçev 
Stalin’in suçlarını ve yaptığı kişisel propagandayı ifşa etti. Lenin’in prensiplerine geri dönüş çağrısı 
yaptı ve böylece Komünist yöntemlerdeki bazı değişiklikleri haber vermiş oldu. Bununla birlikte, 
Kruşçev’in   ıslahatları   özellikle   1960’lar   ve   70’lerde   daha   görünür   hale   gelen   Çin   ve   Sovyetler 
Birliği arasındaki ideolojik farkları arttırdı.
  
Troçki Kimdir(1879­1940)
Troçki, 1879 yılında Güney Ukrayna’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Matematik ve 
hukuk  alanlarında   öğrenim   gören   Troçki,   Rusça,   Ukraynaca,   İbranice,   Almanca,   İngilizce, 
Fransızca   ve   İspanyolca   dillerini   konuşabiliyordu.   Öğrenciliği   Marksist   devrimci   gruplara   dahil 
oldu. Güney Rusya İşçi Birliği adlı gizli bir örgütün kurucusu olduğu gerekçesiyle iki yıl boyunca 
hapis   yattı.Hapis   cezası   bitince   Sibirya’ya   sürgüne   yollandı1902   yılında   sürgünden   firar   ederek 
Londra’ya geçti.
1903  yılında  Londra’da  toplanan  Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin  kongresine katıldı. Bu 
kongrede parti içinde Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki hizip oluştu. Bolşevik Lenin’e 
karşı   Troçki   Menşevik   kanatta   yer   aldı.  Ancak,   bir   yıl   sonra   Menşeviklerin   görüşlerine 
katılmadığını belirterek Menşeviklerden ayrıldı.
1905 yılında Rusyada devrim girişimine karıştı.Başarısız girişim sonrası Sibiryaya tekrar sürgüne 
yollandı. 1917 yılında devrim öncesinde Lenin’in davetiyle Bolşeviklere katıldı. Lenin’in Nisan 
Tezleri’ni kaleme almasından sonra aralarında teorik bir fark da kalmadığından 1917′de Bolşeviklere 
katılmıştır. .

Lenin   “son   yazıları”   dahil   olmak   üzere   iki   metninde   Troçki   için   “aramızdaki   son   bolşevik 
olmasına karşın, kabul etmeliyiz ki en yetenekli bolşevik odur” demiştir.

Troçki,   Rusya’ya   döndükten   sonra  Petrograd   Sovyeti   Başkanlığına  seçildi.   İhtilalin 


örgütlenmesinde büyük pay sahibidir.Devrim sonrası Dışişleri ve sonra Savaş Bankalığı görevleri 
yaptı.

Kızılorduyu kurdu ve Kızılordunun komutanlığını yaparak muhalif kanadın örgütlediği Beyaz 
orduyu   yenilgiye   uğrattı   ve   iç   savaşı   Bolşeviklerin   kazanmasını   sağladı.   2.sosyalist 
enternasyonalin yerine Komünternin kurulmasında rol oynadı.

Troçkinin Stalin’le olan iktidar savaşını kaybetmesi ve sürgün yılları
Lenin’in 1924 yılındaki ölümünden sonra partinin elinde tüm yetkileri toplamaya başlamış  olan 
Stalin ile iktidar mücadelesine girişti. Bu mücadelede giderek güç kaybetti ve teker teker elinde 
bulunan yetkileri kaybetti. Önce Savaş Komiserliği görevinden alındı. Daha sonra Siyasi Büro ve 
akabinde Komünist Enternasyonal yürütme kurulu merkez komitesinden alındı. Taraftarlarının St. 
Petersburg’da sokak gösterilerine kalkışmalarından sonra 1927 yılında komünist parti üyeliğinden 
de   atıldı.  Böylece   iki   yıl   zarfında   tüm   yetkileri   elinden   alındı.Önce   Kazakistanda   sürgüne 
gönderildi sonra karşı devrimcilik suçundan Sovyetlerden kovuldu.
Troçki Büyükadada:1929­1933

 
Troçkinin Büyükada da kaldığı ev 

1929­1933 yılları arasında İstanbul Büyükada’da sürgün hayatı yaşadı. Kaldığı yer çok sıkı 
güvenlik önlemleriyle korundu. Düzenli olarak balığa çıkardı, yemek seçmez, sigara içmez 
yanında da içilmesine izin vermezdi. Sakin bir hayat sürdü, bu sırada bazı hatıra ve düşüncelerini 
kaleme aldı ve yayınladı. Bu anlamda İstanbul yılları onun için verimli geçtiği gibi olaylı da 
oldu. 20 Şubat 1932’de Stalin tarafından Sovyet vatandaşlığından atıldığında İstanbul’daydı. 
İstanbul’da yazdığı kitapları; Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası, Rus Devrimi Tarihi, Çin 
Devriminin Sorunları, Hayatım ve diğer bazı eserlerdir.

Önce   kızı   Hitler   rejimi   altındaki   Almanya’da   intihar   etti,sonra   oğlu   öldürüldü.   1933’te 
İstanbuldan   ayrılarak   bir   süre   Fransada   kaldı,sonra   Norveç’e   geçti.En   sonunda  Meksikaya 
yerleşti.Burada  1937  yılında  Dördüncü   Enternasyonal’in  inşasına   başladı.  1940  yılında 
Ramón Mercader adlı Stalinist bir İspanyalı, gazeteci kılığında, röportaj yapmak bahanesiyle 
kaldığı evine gitti. Fırsat bulunca başına kazmayla vurmak suretiyle ağır şekilde yaraladı. Aldığı 
yaranın etkisiyle Troçki ertesi gün öldü.] Pek çok kesim tarafından suikastın Stalin tarafından 
gerçekleştirildiği   düşüncesi   savunulur.   Stalinistler   ise   bunun   asılsız   bir   iddia   olduğu 
görüşündeler.
Sovyet deneyimi sosyalizmi neden hayata geçiremedi? 
Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalist devrimlerin ardından komünizmin neden başarılı 
olamadığına dair Marksist teoriler 
• 1.Kapitalist dış ülkelerin baskısı, 
• 2.devrimlerin gerçekleştiği ülkelerin görece az gelişmiş olması 
• 3.devleti kendi çıkarları doğrultusunda yöneten yeni bir bürokratik tabaka ya da sınıfın 
oluşması gibi etkenler üzerinde durmaktadır. 
Sovyetler Birliği’ne ve Sovyet sistemine yönelik Marksist eleştiriler, Sosyalist devletlerin “devlet 
kapitalizmi” ya da “bürokratik diktatörlük” haline geldiğini ve Sovyet sisteminin Marx’ın 
komünist idealinden çok uzağa düştüğünü söylemektedir. Devletin ve partinin bürokratik 
seçkinlerinin ağır bir şekilde merkezileşmiş ve baskıcı bir siyasal araç haline gelmiş aygıtta 
bürokrasinin sınıflı sisteme özgü bir sınıfmış gibi hareket etmeye başladığı vurgulanır.

Bazı tarihçilere göre, Lenin’in katı hiyerarşik devleti, demokratik ülkelerdeki kontrol 
mekanizmalarını içermiyordu. Bu sistem, Stalin gibi zalim bir diktatörün iktidarı ele 
geçirmesine imkan tanıdı. 

Bu görüşe göre, Lenin’in ölümü siyasi bir boşluk yarattı. Bu boşluğu halefler arasında en zalim 
ve fırsatçı olanın doldurması doğaldı.

Devamlılık teorisini savunanlar, Lenin’in totaliter bir rejim kurduğunu, Stalin’in ise bu rejimi 
daha uç bir noktaya vardırdığını ileri sürerler. Bu iki liderin görüşleri uyumludur.
Marksist olmayanlar ise devlet kapitalizmi terimini Komünist Parti tarafından yönetilen tüm 
topluluklar ve böyle ulus­devletler yaratma niyetinde olan herhangi bir parti için kullanırlar.

You might also like