You are on page 1of 5

Adaletli mahlasýyla yani adli olarak tanýnan sultan 2.

Mahmut, onun tamamlanmamý


þ bir tuðrasý yanýndayýz. 2. Mahmut, adli unvanýný taþýmasýna raðmen tarihimizde
herkesin iþtirak edemeyeceði iþlemleri fiiliyle de tanýnýr. Bunlardan bir tanes
i hiç þüphesiz gerekli olan fakat çok þedit, çok kanlý bir þekilde ortadan kaldý
rýlan Yeniçeri Ocaðý dýr. Ýkincisi bu ocaðýn laðvý sýrasýnda büyük bir iftira meka
nizmasý iþlemiþ ve Þanizade gibi çok önemli bilgin ve tarihçiler bile bu furyaný
n içinde eriyip gitmiþlerdir ama hiç þüphesiz o, Osmanlý tarihinin Büyük Petrosu d
ur. Hiç acýmasýz, hiç tereddütsüz yürüttüðü inkýlaplarla Türkiye Ýmparatorluðu nu
yeni bir döneme götürdüðü açýktýr.

Bir konunun üzerinde duralým. Bu þiddetli yeniçeri düþmanlýðý sýrasýnda bazý kon
ularda affedilmeyen hatalar da yapmýþ mýydý? Mesela, Mehter i de ortadan kaldýrmýþ
tý.Musikiden anlayan bir padiþahtý ve bu musikinin bu asra hitap etmeyeceðini sö
yledi ama 1908 de baþka inkýlapçýlar, ordunun geleneðe ve morale de ihtiyacý olduð
unu ileri sürerek Mehter i yeniden ihya ettiler. Bu 2.Meþrutiye devrine ait bir ol
aydýr. 2.Mahmut, uzun bir yönetim sergiledi o devir için. Parçalanma halindeki b
ir imparatorlukta merkezi otoriteyi tesis etti ve acýmasýz bir politikayla bunu
gerçekleþtirdi. Bazý yönleri üzerindeyse çok az duruyoruz. Bugün Ýstanbul da , Ana
dolu ve Rumeli deki birçok kiliselerin önünde, eðer zamanýn tahribatýna ve insanla
rýn ihmaline ve antikacýlarýn hýrsýzlýðýna maruz kalmadýysa, hemen hemen her kil
ise önünde bir 2.Mahmut çeþmesi bulunur. Demek ki o, bir imparatorluðun muhtelif
dinlerden ve dillerden oluþan bir tebaanýn baþýnda olduðunun þuurundadýr. Bunun
çeþtli örneklerini görürüz.
19.yy a geldiðimiz zaman Osmanlý Ýmparatorluðu nun artýk eski dünyasý yoktu. Bu eski
dünyada insanlar dillerine ve dinlerine göre kompartmanlarda yaþarlardý yani bi
r Rum ortodoksun, bir Ermeni ortodoksun -Gregoryen deniyor- , bir Ermeni katolið
in, bir Süryaninin, bir Yahudinin yükselmesi ve yaþamasý kendi cemaatinin, kendi
ruhani yahut dini liderlerinin etkisi altýnda görülürdü. O kompartmanýn içinde
devlet memuru olurdu,dýþiþlerini yürüten Fenerli Rumlar gibi, o kompartmanýn içi
nden çýkar sarraflýk yapardý. O kompartmanýn içinden çýkar, Ermeniler gibi mimar
baþý olabilir, barutçubaþý olabilir, darphane nazýrý emini olabilirdi ama hiçbi
r zaman birisinin kendi yaþadýðý dini kompartman içinde ruhani liderlere, millet
in baþýndakilere itaatsizliði veya ayrý akýmlarý çekmesi hoþ karþýlanmazdý. Oysa
18.yy ýn dünyasýna gelindiði zaman durum deðiþmeye baþladý. Bir kere Osmanlý Ýmpa
ratorluðu nu oluþturan bu kompartmanlarýn içinde herkesin dil beraberliði yoktu. D
in beraberliðinin yetmez olduðu görüldü. Bulgar milliyetçiliði uyanmaya baþladý.
Hem de laik unsurlar deðil, bizati din adamlarý tarafýndan. Aynaroz daki sayýsýz
manastýrýn içinde Bulgar keþiþlerin yaþadýðý Hilander Manastýrý nda Paissij adlý b
ir keþiþ, Slavyen Bulgar tarihini kaleme aldý ve eserine þöyle baþlýyordu: Ey Bu
lgar! Kendi dilini, tarihini bil. Arkasýndan Sofroniy Vraçansky çýktý. Sofroniy
Vraçansky nin söyledikleri biryana, 19.asýrda eðitimi dolayýsýyla kendisini Helen
sayan Aprilov diye bir tüccar, Odessa ve Ukrayna daki iþ hayatý boyunca tanýdýðý B
enelin gibi bir tarihçi sayesinde Slavlýk bilincine ulaþtý ve döndüðü vakit Bulg
aristan da milli okullarý açmaya baþladý.
Kýsa zamanda Bulgar maarifi, içtimai hayata öðretmenlerin yanýnda, muallimlerin
yanýnda, mullime hanýmý da getirdi. Bulgaristan ýn milli uyanýþý da böylelikle art
tý. Bu, ileride Türk unsurun, ittihatçýlarýn da hayranlýðýný çekecek bir geliþme
ydi aslýnda. Tabii ki, Slavlýk üzerindeki bilinç bazýlarýnýn zannettiði gibi öyl
e Fransýz Ýhtilali nin etkisiyle deðildir. Ýmparatorluðun içindeki unsurlar bazen
ayný dini kompartmana, ruhani liderlere sahip olsalar da etnik yapýlarý dolayýsý
yla çatýþmaya girerler. Sýrplar, Sýrbistan, ortodoks dünyanýn içindeki bu çatýþm
anýn ilk alevlendiði yerdir.
Sokullu Mehmet Paþa, Osmanlý Ýmparatorluðu nun büyük sadrazamý ve hiç þüphe yok ki
Müslüman Türk kültürünü benimsemiþ bir devlet adamý ve asker, en uzun süreli sa
drazam bir Sýrp ruhban ailesinden geliyordu. Sadareti sýrasýnda kardeþini yeni k
urduðu Sýrp Pec Patrikliði nin baþýna geçirdi. Bu ruhani bir gayret deðildir. Bir
yerde Rum-Ortodoks kilisesinin parçalanmasýyla ilgili bir ameliyedir. Tabii kend
isinden sonra bu patriklik çok yaþamadý ama Sýrplarýn da Helen unsurlarla birara
da bulunmayacaðý anlaþýlmýþtýr. Nitekim, Sýrp ayaklanmasýndan ve kimi özerklikte
n, otonomiden sonra, Sýrbistan kilisesi ayrý bir patriklik olarak ortaya çýktý.
Bunu belki Fener, çok uzun zaman tanýmamakta ýsrar etti ama bir vaka ki artýk ot
osefal bir sýrp kilisesi vardý. Sýrp milliyetçiliði, kilisede Yunanca duaya ve o
kulda Yunanca eðitime tahammül edemezdi. Bu Karadzic gibi önemli bir maarif uzma
ný, bir öðretmen: Düþündüðünüz gibi yazýnýz sloganýyla halk dilini, halk Sýrpçasýn
ý hayata geçirdi. O kadar da deðil, Rusya ile olan yakýn iliþkiler Sýrplarýn dil
ine ayný zamanda yeni Rusça kelimelerin de kazandýrýlmasýna neden olmuþtur.
Þurasý bir gerçektir; Osmanlý Ýmparatorluðu nda Fener dediðimiz, Fener deki Rum-Orto
doks Patrikhanesi nin nüfuzunu tehdit eden bir unsur vardýr. Bizzat Moskova daki Rus
ya Patrikliði. 15.asýrda Rus baþpiskoposlarý patrik ünvanýný aldýlar ve Rusya bu
ndan sonra Balkan Slavlarý ve Balkan kiliseleri üzerinde çok önemli bir etkide b
ulunmaya baþladý: Dil ve eðitim. Bu gittikçe geliþen bir Balkan milliyetçiliðini
yaratacaktýr. Peki bu milliyetçiliðin tek müsebbibi dili yakýn,dini bir olan Ru
slar mýdýr?
Þaþýlacak baþka yönler de vardýr. Dininin bunlarla bir alakasý yok, dilinin de y
ok çünkü Roma Katolik Kilisesi nin sürükleyici gücü var. Bahsettiðimiz Avusturya.
Avusturya nýn üniversiteleri, Viyana gibi metropoller ve hatta Macaristan kýsmýnda
ki Peþte gibi Erdel gibi yerlerdeki þehirler Slav milletinin, Slav milletlerin k
ültürel geliþmelerinin merkezi haline geldiler. Sadece Slavlarýn mý, bizzat Osma
nlý Ýmparatorluðu nda, Haçlý Seferlerinden beri var olan ve çoðunluðu teþkil eden
Gregoryen Ortodoks Ermenilerle çatýþma içinde olan Roma ya tabii ayrý bir kilise k
uran katolikler için de bu söz konusudur. Katolik Ermenilerin içinden Mihitar ad
lý bir rahibin kurduðu Mihitarist tarikatý mensuplarý, Ermeni kültürünü enternas
yonalize ettiler. Önce Venedik te, sonra Viyana da, giderek Avrupa daki mühim merkezle
rde seminer, kütüphane ve matbaalar kurdular. Matbaalarda sadece Ermenice incil,
Ermenice eserler basýlýyor deðildi. Hatta ve hatta Arapça ve tabi ki Türkçe ese
rler de basýlýyordu. Bir yerde Türk alfabesini ilk defa hayata geçirenler de bun
lar olmuþtur. Yaptýklarý sadece Roma papasýnýn doðrultusundaki dini yorumlar, Ka
tolisizm deðildi. Doðrudan doðruya Ermeni milli tarihini, Ermeni dilini, Ermeni
uyanýþýný temsil ettiler. Demek ki kilise, ortodokslar arasýnda olduðu gibi kato
lik tebaa arasýnda da rolünü oynamaya baþlamýþtý. Bu iþ en geç kimler tarafýndan
takip edildi?
Tabii ki Türkler ve imparatorluðun Yahudileri. Araplar dahi yine ayný kanalla, L
übnan daki Maruniler ve Filistin ve Lübnan daki Melkit dediðimiz katolik inançtaki A
raplar tarafýndan batýyla baðlarýný kurmuþlardýr. Matbaalar dýþarýdaydý. Gelen s
adece incil ve dua kitaplarý dini yorumlara hasmetinden deðildir. Pekala Arap ta
rihiyle, Arap medeniyetiyle ilgili eserler de çýkýyordu. Arabistan ýn hristiyanlar
ý, menþeileri, dilleri ve medeniyetleri bakýmýndan Müslüman kardeþleriyle derin
bir çatýþma içinde deðillerdi. Arap tarihinin ne olduðunu, Ýslam devrindeki Arap
fütühatýný, Ýslamiyet in Arapça yorumunu yapanlar Georgi Zeydan, Butrus gibi önem
li hristiyan münevverlerdir. Bunlar yeni bir ekol kurmuþlardýr. Beyrut, Ýskender
iye ve Filistin gibi merkezlerde ortaya çýkmýþlardýr. 19.yy da Paris menþeili Allia
nce Israel okullarý gelene kadar ve tabi imparatorluk facia ile Rumeli deki toprakl
arýný kaybedene kadar Türk münevverlerin içinde ne hristiyan Arap tarihçi ne Geo
rgi Zeydan bulunmaz. Ancak ondan sonradýr ki, Türklüðün tarihi, Türk edebiyatý,
Türk coðrafyasý üzerinde yarý ciddi, yarý polemik dolu eserler ortaya çýkmaya ba
þlamýþtýr. Bu son derece önemli bir geliþmedir. Bunun üzerinde durmalýyýz.
Þüphesiz ki bir imparatorluðu yöneten ana unsurun milliyetçi parçalanmanýn baþýn
ý çekmesi beklenemez. O sadece, o devleti,o coðrafyayý muhafaza etmekle yükümlüd
ür. Bu nedenledir ki, Türk dilinin ve Türk tarihinin yeþerdiði coðrafyada bu iþi
yapacak olanlar daha çok Çarlýk Rusyasý nýn hükmüne geçmiþ 16.yy dan beri Volga boy
undaki ve Kýrým daki ve 19.asýrdan itibaren de Orta Asya daki ve Kafkas da, Azerbaycan d
aki gibi münevverlerdir. O nedenledir ki 2.Meþrutiyet yýllarýnda bir düþünce, bi
r his halinde mevcut olan Türk ulusçuluðu teþilatlanmaya baþlamýþtýr. Türk teþki
latlanmasý ve hatta muhassýr örgütlenme bakýmýndan çok çarpýcý örnekler vardýr.
Birkaç yýl içinde Türk Ocaklarý, Tuna boyundan Çin sýnýrlarýna kadar her yere ya
yýlmýþtýr. Yine 1880 lerde Bahçesaray da bir okul olarak baþlayan, yani Arap harfler
iyle imlayý düzelterek hýzlý okumayý öðretmeye baþlayan Usul-i Cedid mektepleri
Ýsmail Gaspýralý nýn 20 yýl içinde beþ bine ulaþan bir sayýyla Tuna mansabýndan Çi
n sýnýrlarýna kadar yayýlmýþtýr. En çok okunan gazete Tercüman dýr. Bizim tarihçil
iðimizin yeterince dikkat sarfetmediði bu olaylar, zamanýn Rus matbuatýnda ve si
yasi idari çevrelerinde çok etki uyandýrmýþtýr. Mesela herkesin bildiði gibi Ýst
anbul daki sefir Zinovyev, jöntürklerin siyasi saldýrganlýðýyla Gaspýralý okullarý
nýn yarattýðý maarif reformu ki maarif reformu Rusya Türkleri ve müslümanlarý ar
asýnda Rus halký arasýndan daha baþarýlý olarak yayýlmýþtý. Belki münevverlerimi
zin, ediplerimizin miktarý Ruslarýnki oranýnda deðildi ama okuma yazma oraný dah
a yüksekti, ürkütmekteydi. Bir panturanist, bir panislam geliþmeden daimi surett
e çekinilmekteydi.
Ýsrail in kurulmasýna kadar giden siyonist modern milliyetçi akýmlar ise Osmanlý Ý
mparatorluðu nun içinden deðil daha çok Avrupa Rusyasý ndan, Polonya dan kaynaklanmýþt
ýr. Yahudilerin orada yaþadýðý zor þartlar dolayýsýyla Filistin topraklarýna göç
baþlamýþ, bilhassa Theodore Herzl in Yahudi Devleti adlý eserinden ve Fransa daki ant
isemit Yahudi düþmaný aksiyon hareketinden sonra bu akým ve düþünce güçlenmiþtir
. Öyle ki 2.Abdülhamid döneminden itibaren Filistin topraklarýnda artýk siyonist
amaçlý yerleþmeler baþlamaktadýr. Bunlarýn üzerinde de hassasiyetle durmak gere
kir.
///
Þurasý bir gerçek, Yunanlýlýk 14. yüzyýldan itibaren Türk hakimiyetindedir. Ýsta
nbul un fethinden önce Mora Yarýmadasý daha önceden kuzey Yunanistan çoktan Türk h
akimiyeti altýndaydý ve tabii Anadolu nun batý kesimleri. Bilhassa Ýstanbul un fethi
nden sonra Yunanlý kolonilerin yani Helen unsurun, Osmanlý Devleti yle ve devlet y
apýsýyla içiçe geçiþi, Rum Ortodoks Patrikliðin imparatorlukta diðer ortodoks mi
lletler üzerinde hakimiyet kurmasý daha doðrusu bu hakimiyetin onlara verilmesi
dolayýsýyla bir refah ve idarede katýlmadan dolayý bir üstünlük göze çarpar. Çok
kýsa zamanda Ýtalya da Cenova, Liurna giderek Roma ve bilhassa Venedik gibi yerle
rde helen, Rum-ortodoks kolonilerin ortaya çýkmasý Girit teki Venedik hakimiyeti,
Kýbrýs taki Venedik hakimiyeti dolayýsýyla bu bölgelere kadar Ýtalya nýn taþýnmasý,
Osmanlý hakimiyeti döneminde Paris, Londra, Amsterdam ve Viyana gibi yerlerde He
len kolonilerin kiliselerini ve okullarýný kurmasý, onlarýn rönesans dünyasýyla
yakýn iliþkisini saðladý. Bilhassa Roma da paplýk nezdinde Bessarion gibi entellek
tüel bir Rum-Ortodoks adamýnýn katolisisizme dönüþü ve kardinal tayin edilmesiyl
e bu baðlantýlar kuvvetlenmiþtir.
Yunanlýlýk Osmanlý Ýmparatoluðu nda daha baþlangýçtan Yunan milliyetçiliðini taþýy
an bir unsurdur. Bu belki aydýnlanmada Avrupa nýn yaptýðý þekilde çok rafine ve ço
k þaþalý bir þekilde deðilse de her zaman için Yunan milliyetçiliðinin imparator
luktaki ilk yeþeren ve modernleþen etnik milliyetçöilik olduðunu kabul etmek ger
ekir. Keza Slavlar üzerinde de Rusya dan önce Ýtalyan rönesansýnýn etkisi olmuþtur
. Machiavelli nin Il Principe, Prens adlý eserindeki Ýtalyan irredantist motivasyo
nunun bilhassa Ýtalya yla çok yakýn iliþkisi olan di Browning gibi, Adriyatik sahi
llerindeki Hýrvat þehirleri gibi bölgelerde etki yaptýðý açýktýr. Katolik Slavla
rý, bu bölgenin Hýrvatlar, Ýtalyan dünyasýna, felsefesine, siyasetine çok yakýnd
ýlar. Ve buralardan çýkan Yunar Kriyaniç gibi bir filozof, politika olarak Osman
lý Slavlarý nýn Polonya nýn önderliðinde bir irredantizme, bir kurtuluþ hareketine g
itmesini önermiþtir. ve giderek bu fikirler Rusya ya yönelmiþtir. Büyük Petro nun ba
basýna sunulan lahiyada, Rusya nýn modernleþmesi, batýlýlaþmasý tavsiye ediliyor.
Ancak bu sayade Rusya kuvvetlenecek ve Slavlar ýn hürriyete kavuþmalarýnda öncülük
yapabilecektir. Hiç þüphesiz ki Osmanlý Ýmparatorluðu nun bir imparatorluk olmasý
, yani tabanýn dini iþlerini rahatça yürütebilmesi hatta bunun teþvik edilmesi,
kendi okullarýnda ve kendi dilinde eðitim yapabilmesini teþvik etmesi, teþvik et
mese bile göz yummasý, bu iþi kolaylaþtýrmýþtýr. Ne var ki Slav milletlerinin bu
önündeki bu milli uyanýþta bilhassa maarif hizmetindeki en önemli engel Türkler
, Türk idaresi, Bab-ý Ali deðildi. Onlarýn dini iþlerine, mali iþlerine, maarif
iþlerine bakmakla yükümlü olan Rum-Ortodoks Patrikhanesi ydi. Demin sözünü ettiðim
iz Aprilov öncülüðünde geliþen Bulgar maarifi, bir yerde kilisede Bulgarca ibade
ti bile saðlayamamakla mükellefti. Evet, ücra Bulgar köylerinde cahil papazlarýn
, Helen unsurun uðramadýðý kiliselerde Bulgarca halen din diliydi.
Bulgar milli hareketi, kiliselerine özerklik istediði zaman en baþta buna karþý
çýkan sýrf Fener deðildi. Fener i korumayý bir iþ edinen, politika olarak takip ed
en, Rusya da onlarýn tarafýný tuttu. Ne var ki, gururu incinen ve ümitsizliðe ka
pýlan, Ortodoks Bulgarlar, bu sefer Katolik Kilisesi ne meylettiler. Roma, doðu ka
tolikleri için ayrý bir statü tanýyordu, uniyat adý altýnda öyle ki, kilise dili
resmi dil olacaktý Ermeni katoliklerde, Süryani katoliklerde, Kopt katoliklerde
, Ukrayna Katolik Kilisesi nde ve þimdi de Bulgarlar da ve Makedonlar da olduðu gibi.
Hatta ruhanileri de yerel rahipler ve halk seçecek halkýn temsilcileri, Katolik
Kilisesi Roma da bunu tastik edecekti. Bu tatbik edilmiþtir. Bulgar katolik Kili
sesi de ortaya çýktýktan ve taraftar çekmeye baþladýktan sonra - 1860 lar - Rusya
hatasýný anlamýþ, Fener e karþý Bulgar kilisesinin özerkliðini desteklemiþtir ve R
us-Türk savaþýndan evvel, Bulgar otonom kilisesi hayata geçmiþtir. Hiç þüphesiz
ki Bulgar maarifi, Bulgar Kilisesi nin birarada yürüyüþü, yayýn hayatýnýn geniþlið
i bunu gösterir. Bu bir imparatorlukta olur.
Ýlk Bulgar gazetesi süreli yayýn organý nerede çýkmýþtýr? Ne bugünkü Bulgaristan d
a ne de Avrupa da, Ýzmir de. Ýzmir deki bir Bulgar tacir olan Fotinov, Lyuboslovie adl
ý sýrf haber deðil edebiyat, tarih ve ideolojiden söz eden gazetesini hayata çýk
armýþtýr. Arkadan Kristos Tapçliþte nin ikinci bir gazeteyi çýkardýðýný biliyoruz.
Osmanlý Devleti nde Arap milliyetçiliði, daha çok Araplýk etrafýnda cereyan etmiþ
tir. Ve müslümanlýðý Arap tarihine baðlayarak kendini ifade etmiþtir. Ýster hris
tiyan Butrus EI-Bustani veya müslüman Abdurrahman Kavakibi gibi mütefekkirler ol
sun, isterse diðerleri. Araplýk müslümanlýðý bile milli motifleri içinde yorumla
maya baþlamýþtýr, bilhassa hristiyan araplar, fakat üzerinde durduklarý ne bir s
iyasi ayaklanmadýr, ne de bir baðýmsýzlýk hareketidir. Hilafetin Türkler de deðil
Kureyþ mensubu Araplar da olmasýný ileri sürmektedirler. Bilhassa bu son durum 2.
Abdülhamit Devri Osmanlý idaresini son derece kýzdýrmýþtýr. O kadar ki padiþahýn
emirleriyle maverdenin ahkamý saltaný adlý eseri veya hilafetin encamýndan bahs
eden modern Araplarýn kitaplarýnýn toplatýlýp hamam külhanýnda yaktýrýldýðý malu
mdur.
Pekala hakimiyetin korunmasý bakýmýndan makul görülen bu hareketi 2.Meþrutiyet ten
sonra, 31 Mart Vakasý ndan sonra Abdülhamid in hallinde onun aleyhinde bir delil ol
arak kullanýlýr. Fetva makamýnda ve makamý tarafýndan ileri sürüldüðü ve hal vak
asý tahttan indirliþin temellendirildiði bilinir.
Osmanlý Ýmparatorluðu nda siyonizm farklý bir yönde geliþmiþtir. Theodor Herzl baþ
kanlýðýndaki siyonistler yani modern milliyetçiler ilk baþta sadece kültürel bir
otonomi ve giderek bölgesel bir idari otonomi peþinde koþmuþlardýr. Hatta bunun
için Osmanlý Devleti ne tamamýyla sadakat, mali zorluklarý halletme ve borçlarý ö
nleme teklifiyle padiþaha çýkmýþlardýr. Hiç þüphesiz ki bu otonomi, özerklik tal
ebi de reddedilmiþtir ama gelen siyonistlerin de bir kýsmý yerleþme izni alamasa
da yerleþme de baþlamýþtýr. Ýlk önce bugünkü Hayfa civarýnda yani o zaman Beyru
t vilayetine tabi olan bölgelerde satýn alýnan çiftliklerde koloniler kurulmaya
baþlamýþtýr ve bu kolonilerde etrafa verilen hizmetle sulhçu bir yerleþme imkaný
aranmýþtýr. Þunun üzerinde açýkça durmalýyýz, bu baþka bir geliþmeye öncülük ed
ebilir miydi?
Birinci Cihan Harbi ki, bu tip yerleþmelerde Ýngilizlerle iþbirliðine sebep olmu
þ ve Ýngiltere nin bölgedeki ilerlemesiyle de bir Yahudi devletinin kurulmasý Lord
Balfour un deklerasyonuyla ortaya çýkmýþtýr. Hiç þüphesiz ki Filistin de Yahudiliði
n ve siyonizmin yerleþmesi doðrudan doðruya ikinci harp öncesi ve sýrasýndaki Na
zi Holocaustuyla ilgilidir. Zaruri göç ve yerleþmeyle o bölgede bir nüfus artýþý
ve kuvvetlenme göz önünde bulunmuþtur.
Kala kala Arnavutluk kaldý. Arnavut milliyetçiliði var ama o milliyetçiliðin ayn
ý zamanda Türk milliyetçisi olduðunu görürsünüz. Þemseddin Sami gibi mütefekkir
ve alim bir Arnavut Fraþeri hanedanýndan eserlerinde Arnavut milliyetçiliði kada
r Türk milliyetçiliði yatar. Arnavutlara ilk tiyatro eserlerini ve Türklere ilk
romaný, Arnavutlara ilk grameri Türklere bir imla ýslahatý ve Arnavutlara da Lat
in harflerini o getirmiþtir. Hiçbir zaman imparatorluðun parçalanmasý Arnavutluk u
n istiklali þöyle dursun bu imparatorluðun kuvvetli olmasýný istemiþtir ve bunu
da garip bir þekilde Türk milliyetçiliðiyle yapmýþtýr.
Milliyetçilik Osmanlý düzeninin yýkýlmasý demektir ve o düzenin bir daha tesisi
mümkün deðildir. Bahsettiðimiz millet sistemi, dini kompartmana dayalý millet si
stemi de etnik aidiyetin kuvvetlenmesiyle ön planda Balkanlarda fire vermiþtir v
e bu kaçýnýlmazdýr çünkü Osmanlýlýk klasik bir imparatorluk yapýsýnýn yeniçaðlar
da Avrupa topraklarýnda yaþamasý demektir. Bunu büyük bir baþarýyla birkaç asýr
yürütmüþse de kaçýnýlmaz akibet gelmiþtir.

You might also like