Professional Documents
Culture Documents
NİSAN 2010
TUS SORULARI ve AÇIKLAMALARI
Hazırlayanlar
www.tustime.com
© 2010
NİSAN 2010 TUS SORULARI VE AÇIKLAMALARI
TUSTIME YAYINCILIK LTD. ŞTİ.
Her hakkı saklıdır. Bu kitabın tüm yayın hakları TUSTIME YAYINCILIK LTD. ŞTİ.’ye aittir. Fikir ve Sanat
Eserleri Yasası uyarınca tümü ya da bir bölümü izin alınmaksızın basılıp yayınlanamaz; teksir, fo-
tokopi veya başka bir teknikle çoğaltılamaz; bilgisayar ortamları ve web hizmetlerinde kullanılamaz.
www.TUSTIME.com
İSTANBUL / FINDIKZADE
Oğuzhan Cad. No:1 Kat: 2-3 Fındıkzade Fatih / İSTANBUL
Tel: 0212 521 77 85, 507 349 53 16 • Fax: 0212 521 77 65
İSTANBUL / KADIKÖY
Osmanağa Mahallesi Serasker Caddesi No:108 Kadıköy / İSTANBUL
Tel: 0216 336 24 29, 507 349 53 12 • Fax: 0216 336 24 82
İZMİR
Akdeniz Mahallesi Halit Ziya Bulvarı No:74 A Blok Kat:3 İZMİR
Tel: 0232 425 11 55, 507 349 53 26 • Fax: 0232 425 11 57
ANKARA
Kumrular Sokak No:20 Kızılay / ANKARA
Tel: 0312 417 23 45, 507 349 53 24 • Fax: 0312 425 34 09
Lig. denticulatum; medulla spinalis’i saran pia mater’in oluşturduğu bir yapıdır ve
canalis vertebralis içerisinde yer alır.
Lig. longitudinale anterius; vertebra korpuslarını ön yüzünden saran ligamenttir ve
canalis vertebralis içerisinde yer almaz.
Lig. longitudinale posterius; vertebra korpuslarını arka yüzden sararak canalis verte-
bralis’in ön duvarını oluşturan anatomik yapıdır ve kanal içerisinde yer alır.
Filum terminale; medulla spinalis’in alt ucunda pia mater’in kapanması sonucu oluşan
bir yapıdır ve kanal içerisinde yer alır.
Cauda equina; medulla spinalis’in L1 segmentinden sonraki segmentlerden çıkan
spinal sinirlerin oluşturduğu yapıdır ve kanal içerisinde yer alır.
(Cevap B)
N. opticus lezyonlarında görme alanı defektleri meydana gelir, çift görme gibi bir
şikayet söz konusu olamaz.
N. oculomotorius felcinde hastada pitoz, dışa şaşılık ve midriazis 3 temel bulgudur.
N. trochlearis; gözü aşağı-dışa baktıran m. obliquus superior’un siniridir ve bu sinirin
lezyonlarında hastalar aşağı-dışa bakamazlar (çift görürler).
N. abducens; felcinde hastanın en temel bulgusu içe şaşılıktır.
N. trigeminus; felcinde çiğneme kasları çalışmaz. N. ophthalmicus dalı bulbus oculi’nin
dokunma duyusunu taşır ve lezyonunda kornea refleksinin afferent kolu bozul-
muştur.
(Cevap C)
Plexus brachialis’in kökleri m. scalenus anterior ile m. scalenus medius arasında (m.
scalenus anterior’un arka yüzünde) seyreder.
(Cevap C)
(Cevap B)
Lig. anulare radii; radius başını sıkıca kuşatıp, ulna’daki incisura radialis’e tutunur ve
caput radii’yi art. radioulnaris proximalis’de tutar.
Lig. collaterale radiale, lig. collaterale ulnare ve chorda obliqua da dirsek ekleminin
diğer bağlarıdır.
Lig. carpi radiale ise el bilek ekleminde bulunur.
(Cevap C)
(Cevap E)
Orta kulak kemikçiklerinden stapes, bu kasın orta kulağın arka duvarında yaptığı
kabarıntı olan eminentia pyramidalis, n. facialis’in orta kulağa yaptığı kabarıntı
olan prominentia canalis facialis ve promontorium’un üzerinden geçen plexus tym-
panicus orta kulakta bulunan oluşumlardır.
Ductus cochlearis; iç kulakta cochlea’nın içerisinde bulunan zar labirentin adıdır.
(Cevap D)
Musculi pectinati’ler, sinus coronarius’un açıldığı yer olan ostium sinus coronarii, v.
cava inferior’un açıldığı ostium vena cavae inferioris ve fossa ovalis sağ atriumda
bulunan oluşumlardır.
M. papillaris’ler ise ventriküllerde bulunan kaslardır.
(Cevap E)
(Cevap A)
Pia mater spinalis, medulla spinalis’e yapışık olacak şekilde onu çepeçevre saran
zardır ve medulla spinalis’in bitiş seviyesi olan L1-2 hizasında kapanır ve aşağıya
filum terminale internum’u yapar.
Medulla spinalis’in diğer zarları olan arachnoidea mater ve dura mater ise sakral 2
vertebra seviyesinde kapanırlar.
(Cevap A)
(Cevap A)
(Cevap C)
Kord vokaller elastik lif barındıran yapılardır. Üzerleri ise çok katlı yassı epitelle döşe-
lidir. Lenfatiği bulunmaz.
(Cevap B)
(Cevap D)
Sinir sistemini oluşturan tüm yapılar, menşeyini ektoderm’den alır. Embriyonel hay-
atın üçüncü haftasının başında chorda dorsalis’in dorsal tarafındaki ektoderm
kalınlaşarak lamina neuralis denilen nöral plağı oluşturur. Bu plağın kenarları
kalınlaşarak crista neuralis’i meydana getirir.
Crista neuralis’ler arasında kalan oluğa sulcus neuralis adı verilir. 4. haftanın
başlarında (22-24. günde) iki taraf crista neuralis birleşir ve bir tüp şeklini alır.
Tubus neuralis denilen bu yapıdan sinir sisteminin bölümleri gelişir.
Tubus neuralis’in pars cranialis denilen ön (üst) kısmında üç şişlik bulunur. Primer
beyin kesecikleri denilen bu şişlikler, önden - arkaya doğru; Prosencephalon,
Mesencephalon ve Rhombencephalon olarak isimlendirilir. Bu üç yapı birlikte
Encephalon adı ile bilinir. Tubus neuralis’in pars spinalis denilen arka (alt) kıs-
mından Medulla spinalis gelişir.
Tubus neuralis’in lümeni; beyin ventriküllerini, mesencephalon içindeki aqueductus
cerebri’yi ve medulla spinalis içindeki canalis centralis’i oluşturur.
Prosencephalon (ön beyin); diencephalon + telencephalon (cerebrum)
Diencephalon; thalamus, hypothalamus, epithalamus ve subthalamus denilen bölüm-
lerden oluşur.
Telencephalon’u, iki tane hemispherium cerebri (beyin yarımküresi) yapar. Bir hemi-
spherium cerebri; cortex cerebri, substantia alba (beyaz cevher), pars basalis
telencephali (bazal ön beyin) ve nuclei basales’i (bazal çekirdekler) içerir.
(Cevap A)
Kalpte refrakter periodun uzunluk sırası sağ ve sol dal > purkinje hücresi > ventrikül
miyokard hücresi
(Cevap C)
Testisler skrotumda yerleşmiş bir çift organdır. Dışta periton uzantısı olan pros-
essus vajinalis ile örtülüdürler.
Seminifer tübüller arasındaki stromada yer alan interstisiyel hücreler (Leyding
hücresi) ise LH etkisinde androjenlerin salgılanmasından sorumludur.
Seminifer tubul duvarında yer
alan sertoli hücreleri sıkı
bağlantılarla bağlanmış
olduğundan makromolekül-
lerin geçişine izin vermezler
(Kan-testis bariyeri).
Sertoli hücreleri FSH etkisinde
Androjen bağlayıcı globulin
sentezi yaparak testos-
teronu bağlar. Spermato-
genezin sürmesi için gerekli
lokal yüksek testosteron kon-
santrasyonu böylelikle
sağlanmış olur. Ayrıca sertoli
hücresi fetusta MIF (Müllerien
İnhibisyon Faktör) yaparak
müller kanalının erkek fetusta
gerilemesini sağlar. Sertoli
hücresinin fagositoz görev-
ide vardır. İnhibin salgılayan
sertoli hücresi bu yolla FSH’ı
baskılar.
(Cevap E)
18. İskelet kasında aktin ve miyozin filamentlerini bir arada tutan esnek protein
molekülü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Titin
B) Distroglikan
C) Sarkoglikan
D) Laminin
E) Distrofin
Her bir I bandı Z çizgisi adı verilen bir hatla ikiye bölünmüştür. A bandının ortasında
açık boyanan H diski ve H diskinin ortasında M çizgisi bulunur. H diskinin ortasın-
daki M çizgisinde kalın filamentler bağlantı kurar.
Aktin:
Globüler aktin monomerlerinden oluşmuştur. Globüler aktin (G-aktin) monomerleri, F-
aktin şeklinde filamentleri oluşturmak üzere polimerleşirler. Her G-aktin monomeri
üzerinde myozin bağlanma bölgesi bulundurur. Çift aktin filamenti heliks şeklinde
birbirini sarar.
Tropomyozin:
Polipeptid zincirinden oluşur. Tropomyozin iki aktin filamenti üzerinde baştan sona
uzanır.
Troponin:
Tropomyozine tutunmuş olarak bulunur. Troponin üç alt üniteden oluşmuş kompleks
bir proteindir.
1. Troponin - I: (Aktin-myozin etkileşmesini inhibe eder)
2. Troponin - C: (Kalsiyumun bağlandığı bölüm)
3. Troponin - T: (Tropomyozine bağlandığı bölüm)
Titin
Kalın filamanları (miyozin) her iki taraflarından ikişer olmak üzere 4 adet titin elastik
proteini ile Z diskine tutturur. Sarkomerin aşırı gerilmesini önler.
Alfa-aktinin
Fibriler (F) aktini Z çizgisine bağlar. Fleksör grubu kaslar kasılırken, ekstansör kaslar
Titin ile gevşeyip, yay gibi gerilirler.
Nebulin
Globuler (G) aktin monomerlerini birbirine bağlayan proteindir. G-aktin monomerlerinin
birbirine bağlanmasıyla F- aktin oluşmaktadır.
Desmin
Z çizgisini iskelet kası hücre zarına bağlar.
Distrofin
Distrofin proteini, aktini kas membranına bağlar ve intraselüler stabiliteyi
oluşturur. Duchenne muskuler distrofisinde, distrofin proteini olmadığı için kas mem-
bran stabilizasyonu sağlanamaz ve dejenerasyon olur.
Cevap A)
ANTİKOAGULAN SİSTEM
Protein C’nin antikoagulan sistemin parçasıdır. Pıhtılaşma sırasında oluşan trombin,
Trombomodiline bağlanır. Bu kompleks inaktif durumda olan protein C yi aktif hale
getirir. Protein S bu aktivasyon sırasında kofaktör görevini yapmaktadır.
Aktive protein C, Faktör V ve VIII i proteaz etkisiyle inaktif hale getirir. Böylece koag-
ulasyon kaskadı sınırlandırılmış olur.
Ayrıca protein C, t-PA inhibitör faktöründe yıkımını sağlar. Böylelikle t-PA (doku plazmi-
nojen aktivatörü) aktive olur. Aktive olan t-PA plazminojeni, plazmine dönüştürür.
Plazminde pıhtıdaki fibrini, Fibrinojen, Faktör V, faktör VIII, protrombin (II), faktör
XII yıkımını yapar.
Aminokaproik asit de t-PA yı inhibe ederek, fibrinolizi yavaşlatır.
Heparin endotelde bulunan glikozaminoglikandır. Heparin, antitrombin 3 ü aktive ed-
erek faktör 2, faktör, 9 ve 10 da inhibisyon yapar.
(Cevap D)
GLUTAMAT
Beyinde en yaygın bulunan eksitatör nörotransmitterdir.
Glutamat reseptörleri 2 tiptir:
1 - Metabotropik tipte olanlar G proteine ile bağlantılı olup IP3 ve DAG seviyelerini
yükseltir yada hücre içi cAMP seviyesini düşüren serpantin reseptörleridir.
2 - İyonotropik tipte olanlar ise; AMPA-K (Kainate) ve NMDA reseptörleridir.
NMDA
Na-K- Ca kanal tipi kanaldır.. Hipokampusta yüksek miktarda NMDA reseptörü vardır.
Bu lokalizasyonlu reseptörlerin LTP (Uzun dönemli potansiyalizasyon) den so-
rumlu olduğu bilinmektedir.
LTP uzun süreli bellek ve öğrenme mekanizmalarından sorumludur.
NOT:
Serebral iskemi, Travma, epilepsi sırasında aşırı glutamat salınımı ve bu reseptörün
aktivasyonu olmaktadır. Bu reseptörlerin aktivasyonu ile nöron içine aşırı Ca girer
ve böylelikle noron hasarı gelişmektedir.
NOT:
ŞİZOFRENİ
PCP (melek tozu) NMDA reseptörünü bloke ederek şizofrenide görülen negatif semp-
tomlar oluşturur. Bu nedenle şizofrenide glutamat teoriside sözkonusudur.
NMDA reseptörü genetik olarak hasarlanıp değiştirilen farelerde sosyal çekinti, ajita-
syon oluşmaktadır.
(Cevap B)
Nikotinamid, diğer ismi ile Niasin (B-3 vitamini) triptofandan sentezlenir. Triptofan en-
dojen niasin kaynağıdır. Niasin sentezi için B-6 vitamini gereklidir.
(Cevap C)
(Cevap C)
23. Antimikrobik bir etkiye sahip olan hipokloröz asit (HOCI) oluşumunu
sağlayan nötrofil enzimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Glutatyon peroksidaz
B) Süperoksit dismutaz
C) Laktoperoksidaz
D) Miyeloperoksidaz
E) Katalaz
(Cevap D)
24. Bir serum enziminin zamana bağlı olarak oluşturduğu ürün aşağıdaki
grafikte verilmiştir.
Bu enzimin aktivitesinin doğru tayini için hangi zaman aralıklarında oluşan ürün
miktarı ölçülmelidir?
A) t0 –t3
B) t0 –t4
C) t1 –t2
D) t1 – t3
E) t3 – t4
Grafiğin lineer yani doğrusal olduğu aralıkta ölçüm gereklidir. Bu aralıkta aktivite ile
oluşan ürün miktarı doğru orantılıdır.
(Cevap C)
(Cevap D)
26. Kortizol sentezi için gerekli olan, adrenal korteksin zona fasikülata
tabakasında bulunup zona glomerüloza tabakasında bulunmayan enzim
aşağıdakilerden hangisidir?
A) p450scc B) 11β-hidroksilaz
C) 17α-hidroksilaz D) 21-hidroksilaz
E) 18-hidroksilaz
P450scc, tüm steroid hormonlarının sentezinde yer alan bir monooksijenaz sistemidir.
18 hidroksilaz, sadece zona gromerulosada bulunur ve aldosteron sentezinde yer
alır. 11 beta hidroksilaz ve 21 hidroksilaz hem zona gromurulosa hem de fasikulata
tabakasında bulunur. 17 alfa hidroksilaz, DHEA ve Androstenodion sentezinde
yer alan 17-hidroksiprogesteron ve 17-hidroksipregnenolon üzerien etkili enzimdir.
Zona fasikulata tabakasında bulunur.
(Cevap C)
(Cevap E)
Vitamin B12, eksikliği özellikle vejeteryanlarda görülür. Et ve et ürünleri ile alınır. Diğer
B vitaminleri ve C vitamini özellikle kaynak bitkiseldir.
(Cevap A)
Fosfolipidler; Gliserol+2 yağ asit+ Fosfat tan oluaşn fosfatidik asit türevidir.
Sfingolipit; Sfingozin+ yağ asidinden oluşan seramid türevleridir.
Trigliseridler; Bir mol gliserol ve 3 mol yağ asidinden oluşur.
Glikolipid; Sfingozin+ yağ asidinden oluşan seramid türevleridir.
Kolesterol; Steran halkası içerir. Eğer yapısına 1 mol yağ asidi girer ise ester koles-
terol oluşur. Bu seçenekte verilen serbest kolesteroldür ve yapısında yağ asidi
bulunmaz
(Cevap D)
(Cevap C)
(Cevap E)
(Cevap B)
Serumda Kreatin kinaz kas harabiyetinde, asit fosfataz prostat ve osteoklastik kemik
hastalıklarında artış gösterir. Karaciğerin koleztaz ile seyreden hastalıklarında,
alkol tüketimi, antikonvülzan veya antideprasan kullanımı ile düzeyi artan enzim
gama glutamil transferaz (GGT)’dir.
(Cevap D)
(Cevap A)
(Cevap D)
Glomerular filtrasyon hızını ölçmek için inülin, üre ve kreatinin kullanılır. Inulin bir şek-
erdir. Azotlu bileşik üre ve kreatinindir. İki molekülde glomeruler filtrata geçer.
Ancak ürenin tübuler sekresyonu ve reabsorbsiyonu bulunurken, kreatinin tubuler
sekresyonu bulunur. Sonuçta her iki molekülde tubuler sekresyona uğrar. Soruda
ürenin reabsorbe olma özelliği göz önüne alınmalıdır.
(Cevap B)
37. Ökaryotik hücre zarı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Seçici geçirgendir
B) Çift tabaka lipid içerir
C) Dinamiktir
D) 30°C altındaki sıcaklıklarda akışkan değildir
E) Biyomoleküller asimetrik yerleşimlidir
Plazma membranının yapısı AKIŞKAN MOZAYIK YAPI özelliği gösterir. Akışkan özel-
liği veren çift tabakalı lipid komponentler dir. Akışkanlığı etkileyen faktörler; Yağ
asidi zincir uzunluğu; Zincir uzunluğu arttıkça akışkanlık azalır,Melting temparatürü
(Tm) artar.Yağ asidinin doymamışlığı; Doymamışlık arttıkça akışkanlık artar,Tm
düşer. Çift bağ sayısı ile akışkanlık orantılı olarak artmaz. En büyük akışkanlık
farkı çift bağ sayısının 0’dan 1’e yükseldiği durumlarda görülür. Prokaryotlarda
membran akışkanlığı lipit yapısındaki çift bağ sayısının değiştirilmesi ile kontrol
edilir. Kolesterol miktarı: Kolesterol miktarı akışkanlığı düzenler; arttırabilir veya
azaltabilir. Yüksek Tm değerlerinde kolesterol artışı akışkanlığı azaltırken, düşük
Tm değerlerinde kolesterol artışı akışkanlığı arttırır. Temparatür; Temparatür art-
tıkça akışkanlık artar. Isı ve pH’ın oluşturduğu akışkanlık değişiklikleri reversibildir.
Temparatür azaldıkça akışkanlık azalır. Proteinlerin akışkanlığı daha azdır. Mem-
branın protein içeriğinin artması akışkanlığı azaltır.
Membran ASİMETRİK özellik taşır. Yapısal ve fonksiyonel asimetri söz konusudur. İç
kısımda yerleşen moleküller hücre dışı kısmına bakan yere göre daha küçüktür.
Karbohidratlar daima hücrenin dış ortama bakan tarafına yerleşirler. Hücre içine
ve dışına bakan yerlerde hidrofilik aminoasitler yerleşmiştir. Lipitlerin yerleşimi
asimetri gösterir. Kolin içeren lipitler (fosfatidil kolin ve sfingomiyelin) dış tabakada;
aminofosfolipidler (fosfatidil serin, fosfatidil etanolamin) iç tabakada yerleşir. Fos-
folipitlerin membrandaki hareketi (flip-flop) ATP bağımlı olup, bu işlemde flippaz,
flippaz gibi proteinler yer alır. Kolesterol dış yüzeyde iç yüzeyden daha yoğun yer-
leşim gösterir.
Membran dinamik yapı gösterir. Devamlı hareket ve yenilenme durumundadır.
(Cevap D)
(Cevap B)
39. Mutasyona açık DNA bölgeleri aşağıdaki diziler- den hangisini yüksek
oranda içerir?
A) Adenin-Adenin
B) Sitozin-Timin
C) Sitozin-Guanin
D) Timin-Adenin
E) Guanin-Adenin
(Cevap C)
Alkillenme, baz artışı veya azalması, çift sarmalın kopması, büyük segment kopması
şeklindeki hasarlar onarılamaz.
Genel olarak DNA onarım mekanizmaları;
1- DNA’nın kesilerek onarılması
Baz kesip çıkarma ve nükleatit kesip çıkarma şeklindedir. UV ışığının yol açtığı mutas-
yon bu şekilde giderilir. Timin dimerleri tanınır, nükleazlar ile fosfodiester bağları
kesilir, oluşan boşluk DNA pol I tarafından doldurulur. DNA ligaz ile en son eklenen
bazın 3’-OH ucu bir sonraki bazın 5’-fosfatına bağlanır.
2- Profreading ve yanlış eşleme onarımı; Yanlış eşlenen her baz DNA pol. III’ün geriye
dönüşlü kontrol etkisi ve ekzonükleaz aktivite ile uzaklaştırılır ve boşluk doldurulur.
3- Rekombinasyonel onarım; E. coli’de saptanmıştır. Onarılmamış bir hata var ise,
replikasyon durur. Hatalı kısım atlanır ve böylece yeni sentezlenmekte olan DNA
üzerinde boşluklar kalır. Rec A proteini bu boşluğu homolog DNA molekülü üz-
erinde zaten mevcut olan parçayı eksik bölgeye transfer eder. Homolog DNA
molekülündeki eksiklik replikasyon sırasında kendiliğinden doldurulur.
(Cevap E)
(Cevap C)
(Cevap A)
(Cevap E)
44. Akşam yemeğinde balık yemiş bir kişi sabah ani başlayan bulantı, kusma,
abdominal ağrı, ateş ve sulu diyare yakınmalarıyla acil servise
başvurmuştur. Yapılan yaymada lökosit ve 3-4 eritrosit saptanmıştır. Kanlı
agara yapılan kültürde oksidaz pozitif koloniler görülmüştür.
Bu kişide etken olarak öncelikle aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Enteropatojenik Escherichia coli
B) Salmonella Typhimurium
C) Shigella sonnei
D) Vibrio parahaemolyticus
E) Enterotoksijenik Escherichia coli
Vibrionaceae Gram negatif, virgül şeklinde aerop ve fakültatif anaerop basillerdir. Ok-
sidaz pozitif olmaları önemli özellikleridir. Bu aile içinde üç cins bulunur. Vibrio,
Plesiomonas ve Aeromonas.
Vibrio parahaemolyticus Tuzcul (halofil) bir bakteridir. Denizlerde barınır. Hem toksin
(kolerajene benzer) hem de koleradan farklı olarak invazyon ile ishal oluşturur. %
8 NaCl’li besiyerinde üremesi ile V. cholerae’den ayrılır. 12-24 saat kuluçka döne-
minden sonra karın ağrısı, kramp, ateş ve sulu yahut kanlı dışkılama ile seyreder.
Sıklıkla dışkıda lökosit görülür. 3-4 günde kendiliğinden iyileşir. Antibiyotik tedavisi
gereksizdir.
(Cevap D)
45. Yüzünde ve vücudunda çok sayıda nodüler lezyonlar bulunan bir hastanın,
burun mukozasından ve deri lezyonlarından alınan örnekler Ziehl-Neelsen
tekniğiyle boyandığında asidorezistan boyanan basiller görülüyor. Yapılan
kültürlerde ise üreme saptanmıyor.
Bu hastada etken olarak aşağıdaki Mycobacterium türlerinden hangisi
düşünülmelidir?
A) M. tuberculosis
B) M. leprae
C) M. intracellulare
D) M. avium
E) M. marinum
Lepromatöz leprada temel lezyon nodüldür. Sinir tutulumu simetrik ve çok sayıda
nodüller mevcuttur. Tanı lepromatöz leprada cilt lezyonları ya da burun kazın-
tısında aside dirençli bakterilerin gösterilmesi ile konur. Tüberküloid leprada ise
basil sayısı az olduğundan tipik granülomların görülmesi tanıyı koydurur. M. leprae
besiyerlerinde üremez.
Kültürde üremeyen Mycobacterium denince akla M.leprae gelmelidir. Burun kazın-
tısından yapılan aside rezistan boyamada basillerin gösterilmesi ve noduller
soruyu tamamlıyor.
(Cevap B)
46. Ellerinde ve bileklerinde kaşıntılı, ağrılı lezyonlar ile başvuran bir çiftçinin
lezyonundan yapılan kültürde, kanlı agarda 48-72 saatte üreyen, α-hemoliz
yapan, Gram(+), hareketsiz basil üremiştir. Bu bakterinin katalaz testinin
negatif, H2S oluşumunun pozitif olduğu görülmüştür.
Bu hastada etken olarak öncelikle aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Listeria monocytogenes
B) Bacillus subtilus
C) Corynebacterium ulserans
D) Erysipelothrix rhusiopathiae
E) Staphylococcus aureus
(Cevap D)
Kompleman üç ayrı yolla aktive olabilir; klasik yol, alternatif yol ve lektin yolu. Kom-
plemanın klasik yoldan aktive olması için antijen antikor kompleksine ihtiyaç vardır.
Ig G1, Ig G2, Ig G3 ve Ig M’in Fab kısımları antijeni, Fc kısımları ise komplemanı
bağlar. (Komplemanın bağlanması için iki molekül Ig G veya bir molekül Ig M
gerekir) Böylece komplemanın klasik yoldan aktivasyonu başlar. İlk bağlanan kom-
pleman parçası C1q’dur. (Komplemanın diğer komponentleri antikorlara bağlan-
mamazlar).
Antijen ile antikoru görünce asla dayanamayan komplemanın C1q parçasıdır. C1q an-
tikora bağlanır ve klasik yol aktive olur.
(Cevap B)
48. İnflamatuvar reaksiyonlarda rolü olan yardımcı T hücre alt grubu Th1 aşağı-
daki sitokinlerden hangisini salgılar?
A) IL-4
B) IL-6
C) IL-10
D) IL-13
E) IFN-γ
(Cevap E)
MHC II Proteinleri HLA-D (DP, DQ, DR) genleri tarafından kodlanırlar. Güvenlik kartı
gibidir, sadece polis teşkilatında (immün sistem hücrelerinde) bulunur. Makrofaj,
Langerhans hücresi, dendritik hücre ve B lenfositlerin yüzeyinde bulunur. CD4
molekülleri ile ilişkiye girerler.
1X8 ve 2X4 = 8 başka türlü sekize ulaşılmaz. MHC sınıf II ==> CD4
(Cevap A)
(Cevap D)
51. Hepatit C virus antikorları (anti-HCV) pozitif olan bir hastada, aşağıdakiler-
den hangisi tedavi yanıtını belirlemede en yararlıdır?
A) ALT düzeyi
B) İmmün kompleks varlığı
C) Anti-HCV antikor titresi
D) Serum HCV-RNA düzeyi
E) Serum bilirübin düzeyi
(Cevap D)
52. Aşağıdaki herpes viruslardan hangisi, ilişkili olduğu kanser tipiyle birlikte
verilmiştir?
Herpes virus Kanser tipi
A) Herpes simpleks virusu Orofarengeal karsinom
B) Varicella-zoster virusu Skuamöz hücreli karsinom
C) Sitomegalovirus T-hücre lösemisi
D) İnsan Herpes virus tip 6 Kaposi sarkomu
E) Epstein-Barr virusu Nazofarenks kanseri
(Cevap E)
53. İnfluenza tip A viruslarında gerçekleşen antijenik şift olayı, iki farklı virus alt
tipi arasında meydana gelen hangi tip ilişki sonucu ortaya çıkar?
A) Konjugasyon
B) Komplementasyon
C) Çapraz reaktivasyon
D) Genetik reasortman
E) Transkapsidasyon
İnfluenza tip A virüsleri negatif iplikli RNA içerir. RNA polimerazı vardır. RNA genomu-
nun 8 segmentli oluşu yeniden sıralanma (reassortment) sonucu genomda çok
sık rekombinasyonlar oluşmasına sebep olur. Bu rekombinasyonlar da hemaglü-
tinin ve nöraminidaz proteinlerinin değişmesine dolayısıyla yeni antijenik tiplerin
ortaya çıkmasına ve bu da pandemilere neden olur.
(Cevap D)
Aslında şıkların hepsi doğru. Çünkü prionlara karşı immun cevap oluşmaz. Dolayısıyla
interferon da oluşturmaz. Prionlar DNA ve RNA içermeyen, nükleazlara dirençli,
proteazlara da nispeten dirençli özel protein yapılı etkenlerdir. İnsan (Kuru,
Creutzfeld-Jacop, fatal familyal insomnia, Gertzman-Strausller sendromu) ve hay-
vanlarda (Scrapie, deli dana hastalığı,...vb) beyin hasarıyla karakterize klinik tablo-
lar oluştururlar. Prionlar ısı ve dezenfektanlara çok dirençli, immun yanıt ve antikor
oluşturmayan protein yapılardır. Nöronlarda vakuolizasyon ve amiloid plak birikimi
ile karakterize süngerimsi (spongioform) ansefalopati tipik lezyondur.
(Cevap C)
(Cevap C)
Kriptokokkoz (Torulosis)
Diğer sistemik mikozların aksine etken monomorfiktir. Güvercinlerde hastalık yap-
madan bulunur. Kuşların gübresi ile ilişkilidir. Polisakkarit kapsülü vardır. Kapsüllü
tek mantardır. Fenol oksidaz testi pozitiftir. Oluşturduğu melanin pigmenti
sayesinde immün sistemden kaçar.
Virülans faktörleri (Candida)
• Konak yüzeyine tutunma (adezinler)
• Östrojen reseptörü. Üreme hormonlarının vajen epitellerindeki glikojeni artırıcı
etkisi ve maya hücrelerindeki östrojen reseptörleri vajinal kolonizasyonu artırır.
• Salgısal proteinazlar
• Maya hif dimorfizmi
• Fosfolipazlar
• Faktör 6
• Laminin reseptörü
• Fenotipik değişim
• Fibrinojen bağlayan proteinler
• Fibronektin reseptörü
• C3 reseptörü
• Yapışkan mannoprotein. O kan grubu kişilerde kandida kolonizasyonunun
fazla olmasından sorumludur.
Melanin yapımı Kriptokok için bir virülans faktörüdür.
(Cevap D)
(Cevap C)
Ekinokandinler mantar hücre duvarındaki kitin sentezi için gerekli olan beta glukan
formasyonunu önler. Bu ilaçlar (1,3)-beta-D glukan sentetaz enzimini inhibe ed-
erler. Candida cinsine fungisidal, Aspergillus cinsine bazı türler dışında ise fun-
gostatik etkilidirler. Amfoterisin B’ye dirençli aspergilloz vakalarında kullanılırlar.
Hücre duvarına etkili olduğu için, hücre zarına etki eden ilaçlarla yani amfoterisin
ve azollerle çarpraz direnç görülmez. Mucor ve Cryptococcus neoformans’a etkili
değildirler.
(Cevap A)
59. Kanser tedavisi alan bir hastada pnömoni ve menenjit tablosu gelişmiş,
yapılan balgam ve dışkı incelemelerinde rabditiform larvalar saptanmıştır.
Bu hastada etken olarak öncelikle aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Echinococcus granulosus
B) Pneumocystis jiroveci
C) Enterobius vermicularis
D) Naegleria fowleri
E) Strongyloides stercoralis
Strogyloides stercoralis, erişkin şekliyle ince barsakta, larva şekli ise iç organlarda
hastalık yapan bir parazittir. Bu nematodun strongiloid (parazit) ve rabtidioid
(serbest) iki şekli vardır. Üç değişik evrimi vardır.
1) Direkt evrim: Yumurtalar dışkı ile dışarı atılmadan önce ince barsakta açılarak
rabtidiform larvalar açığa çıkar. Bunlar dışkıyla atılır. Dış ortamda flariform lar-
vaya dönüşerek insanı infekte eder.
2) İndirekt evrim: Rabtidiform larvalar toprakta erkek ve dişiye farklılaşarak
serbest yaşarlar. Toprakta yumurtlayarak rabtidiform larvalar oluşur, bu lar-
valar da erişkin hale gelerek döngüyü toprakta devam ettirirler. Birkaç kuşak
sonra flariform larvalar oluşarak insanı infekte eder. Erişkin şekli toprakta
yaşayan tek helminttir.
(Cevap E)
Babesia microti, sıtmaya benzer hücre içi bir sporozoa’dır. Sığır, geyik ve kemiricilerde
bulunur. İnsan rastlantısal konaktır. Bulaşma keneler aracılığıyla olur. Sıtmadan
farklı olarak karaciğer dönemi bulunmaz. Merozoitler sadece eritrositlerin içinde
çoğalıp onları parçalayarak, üşüme-titreme-ateş ve terleme nöbetlerine neden
olurlar. Kalın damlada eritrositlerin içinde Malta haçı şeklinde trofozoidleri görülür.
Splenektomili hastalarda Plasmodium ve Babesia infeksiyonları ağır geçirilir. Te-
davi edilmeyen hastaların çoğu kendiliğinden iyileşir. Tedavide klindamisin ve kinin
kombinasyonu verilir.
(Cevap A)
Cevap B)
Metaplazi matür bir hücrenin yerini başka bir matür hücre grubunun almasıdır. Re-
versibl bir lezyondur. En sık epitel hücrelerinde görülür. En yaygın tipi skuamöz
metaplazidir.
Hiperplazi hücrelerde sayıca artış olmasıdır.
Nekroz hücrelerin topluca ölümü, apoptoz ise tek hücrelerin ölümünü ifade eden hücre
intihar programıdır.
Atrofide hücre sayısı, hacmi ve organellerinde azalma vardır.
(Cevap D)
(Cevap B)
64. On iki yaşında bir kız çocuğunun deniz ürünlerinin tüketimini takiben,
vücudunda kaşıntılı, eritemli deri lezyonları gelişiyor.
Bu tablonun gelişmesine katkıda bulunabilen immünolojik mekanizma aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Gecikmiş tip hipersensitivite
B) C1 esteraz eksikliği
C) Tip 1 hipersensitivite
D) İmmün kompleks birikimi
E) IgA eksikliği
(Cevap C)
Kedi tırmığı hastalığı Bartonella henselae’nin neden olduğu servikal - aksiller LAP
gelişmesi ile karakterizedir. Lenf düğümünde düzensiz stellat apse adı verilen
sarkoidoz benzeri granülomların ortasında mikroabseleşmelerin olduğu yapılar
vardır. Lenfogranüloma venerumdaki lezyonlara benzer, nötrofiller ve granüler
materyal bulunur.
Tüberkülozda kazeifikasyon nekrozu içeren granülomlar vardır.
Sarkoidozda granülomlar ve dev hücrelerde “Asteroid body” ve “Schaumann body”
vardır.
Lepromatöz leprada granülom yapıları görülebilir.
Sifilizde granülom benzeri yapılar, plazma hücreleri ve endarterit görülür.
(Cevap E)
Konjestif kalp yetmezliğinde azalan renal perfüzyon nedeniyle aktive olan renin-an-
jiotensin-aldosteron sistemi sonucu kanda hidrostatik basınç artar. Bunun sonucu
sistemik ödem oluşur.
Malnutrisyon, nefrotik sendrom, karaciğer yetmezliği ve hipoalbüminemi nedeniyle
kan albümin seviyesi azalır. Bu durumların hepsinde kanda onkotik basınç azalır.
Sıvı interstisyel alana sızar, sistemik ödem oluşur.
(Cevap A)
(Cevap D)
(Cevap A)
Poliarteritis nodosa küçük ve orta çaplı arterleri tutan transmural (tüm duvar katlarını)
nekrotizan inflamasyonla karakterize vaskülit tablosudur. Akut fazda nötrofil, eozi-
nofil, ve makrofaj infiltrasyonu ile birlikte fibrinoid nekroz görülür. Geç evrede ad-
ventisyaya kadar uzanan fibröz kalınlaşma başlar. Aynı damarda akut ve geç evre
birlikte görülebilir.
Kawasaki hastalığı erken çocukluk döneminde koroner arterleri tutan arterittir.
Mikroskopisi PAN’a benzer nitelikte nekroz ve iltihabi hücre infiltrasyonu gösterir.
Lezyonlar eş zamanlıdır.
Takayasu arteriti media ve adventisyada vasa vasorumları da tutan mononükleer ilti-
habi hücre infiltrasyonu vardır. Mediada granülomlar ve dev hücreler nadiren ola-
bilir.
Temporal arterit erişkinlerde en sık görülen sistemik vaskülittir. Büyük arterlerden
küçük arterlere segmental tutulum yapan vaskülittir. Media tabakasında yabancı
cisim tipi veya Langhans tipi dev hücreler içeren granülomatöz reaksiyon,
mononükleer iltihabi hücre infiltrasyonu vardır.
Wegener granülomatozu üst solunum yolları, böbrek ve damarları tutan nekrotizan
vaskülittir. Nekrotizan vaskülit, PAN’da görülenden ayrılamaz. Granülomlar, nekroz
odakları çevresinde lenfositler, eozinofil, plazma hücreleri ve makrofajlarla değişik
sayıda dev hücrelerden oluşur.
(Cevap D)
70. Özellikle uzun ekstremiteleri, bilateral lens ektopisi, mitral valv prolapsusu
ve aort dilatasyonu bulunan bir hastanın genetik incelemesinde fibrillin-1
geninde mutasyon saptanmıştır.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ehlers-Danlos sendromu
B) Marfan sendromu
C) α1- antitripsin eksikliği
D) von Hippel-Lindau hastalığı
E) Niemann-Pick hastalığı
(Cevap B)
(Cevap D)
(Cevap E)
73. Altmış yaşında diyabeti ve deride yaygın pigmentasyonu olan bir erkek has-
tada hepatomegali nedeniyle yapılan karaciğer biyopsisinde siroz ve he-
patosit sitoplazmalarında yoğun demir birikimi saptanmıştır.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Wilson hastalığı B) Hemakromatozis
C) α1- antitripsin eksikliği D) Steatohepatit
E) Biliyer siroz
(Cevap B)
Akut dissemine ensefalomiyelit (ADEM) ya viral bir enfeksiyon yada nadiren viral im-
münizasyon sonrası oluşan demiyelinizan bir hastalıktır. Tablo olaydan 1-2 hafta
sonra oluşur. Klinik multipl skleroza benzer. % 20 ölüme neden olabilir.
Progresif multifokal lökodistrofi JC isimli polioma virusuyla oluşan demiyelinizasyona
yol açan bir hastalıktır. İmmunsupresif hastalarda, AIDS veya hematolojik malig-
nitelerde sık görülür. Öncelikle oligodendrositlerin infekte eder. Oligodendrositlerin
nükleusunda camsı amfofilik inklüzyonlar oluşur.
Santral pontin miyelinolizis pons ve tentoryumu tutan, periventriküler alanın korundugu
bir demiyelinizasyondur.
Marchiafava-Bignami hastalığı ise korpus kallosum ve anterior komissürün santral
fiberlerini tutan, simetrik miyelin hasarıdır.
Adrenolökodistrofi X e baglı geçen, segmental demiyelinizasyonla giden aksonal de-
jenerasyondur. Schwann hücrelerinde lineer inklüzyon vardır. Motor, duyusal
nöropati, adrenal yetmezlik ve parapleji vardır.
(Cevap A)
(Cevap B)
76. Anormal matriks yapılanması ile karakterize kemik gelişim kusuru aşağıdak-
ilerden hangisidir?
A) Osteopetrozis
B) Akondroplazi
C) Osteogenezis imperfekta
D) Osteitis deformans
E) Osteomalazi
Akondroplazi kemiğin büyüme plağındaki hipoplazi onucu oluşan kalıtsal bir hastalıktır
Metafiz ve epifizde kondrositlerin proliferasyonu azalır. Çünkü fibroblast büyüme
faktörü reseptör 3’ün aktive olmasını sağlayan gen mutasyonu vardır
Osteitis deformans kemik yapım ve yıkımı ile giden, sonuçta dayanıksız ve şekli bozuk
kemik oluşumu ile karakterize bir hastalıktır. Kemik dokusunda matriks aşırı mik-
tarda artmıştır.
Osteomalazi kemiğin normal döngüsünde mineralize olamamasıdır. Sonuçta nonmin-
eralize osteoid artar. Kemikte osteopeni oluşur ve kemik kırılganlığı artar.
(Cevap C)
77. Otuz beş yaşında kadın hastada uterus kubbesinde sert nodül palpe ediliyor.
Yıllar içinde yavaş büyüyen kitlenin histolojik olarak birbirini çaprazlayan
iğsi hücrelerden oluştuğu görülüyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hematom
B) Leyomiyom
C) Karsinosarkom
D) Stromal tümör
E) Adenokarsinom
(Cevap B)
78. Otuz beş yaşında testiste kitlesi olan bir erkek hastada yapılan biyopside
fibröz septalarla ayrılan geniş sitoplazmalı hücrelerden oluşan neoplazm
saptanmıştır. İmmünohistokimyasal incelemede neoplastik hücrelerin insan
koryonik gonadotropin (HCG) ve α-fetoprotein (AFP) ile negatif, plasental
alkalen fosfataz (PLAP) ile pozitif olduğu saptanmıştır.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Embriyonal karsinom
B) Koryokarsinom
C) Endodermal sinüs tümörü
D) Matür teratom
E) Klasik seminom
HCG ve α-fetoprotein (AFP) ile negatif, plasental alkalen fosfataz (PLAP) ile pozitif
boyanan tümör seminomdur. olduğu saptanmıştır.
Embriyonal karsinomda AFP ve HCG artar
Koryokarsinomda HCG artar.
Endodermal sinüs tümöründe AFP artar.
Teratomda germ yapraklarından gelişen tümör vardır. Hormon artışı olmaz.
(Cevap E)
Klasik tus sorusu.. Meduller tiroid kanserinin stromasında amiloid bulunduğu defalarca
sorgulanmış bir bilgiydi. Medüller tiroid karsinomu diğer tiroid karsinomlarının ak-
sine follikül epitelinden değil, kalsitonin salgılayan parafolliküler C hücrelerinden
köken alır. Kalsitonin ve diğer bazı hormonları salgılayabilir (nöroendokrin). Fam-
ilyal tipte tümör erken yaşta görülür ve RET onkogen eşliği vardır. Kesitlerde
adalar, kordonlar oluşturan geniş sitoplazmalı atipik hücreler ve bu hücrelerin sito-
plazmasında ya da stromasında amiloid izlenir. Amiloid kalsitoninin yapısal
değişime uğraması sonucu oluşur.
(Cevap C)
Mikozis Fungoides
CD4+ T lenfositlerle oluşan primer deri lenfomasıdır. Klinikte psöriazis ile karışan kır-
mızı-kahverengi yama tarzında plaklar içerir. Daha sonra plaklar artar, büyür ve
nodül şekline dönüşür. Mikroskopide papiller dermiste ve epidermisin içinde
yayılım gösteren (epidermotrofizm), yer yer epidermal kümeler, mikroapseler oluş-
turan (Pautrier mikroabsesi) atipik lenfositik tümör hücreleri görülür. Hücrelerin
çekirdeklerinin kıvrıntılı seyirli olması nedeni ile serebriform lenfositler olarak
tanımlanırlar. Bu hücrelere Sezary Lutzner hücreleri denir.
(Cevap A)
Farmakodinamik faz ilacın vücutta ortaya çıkardığı etkileri inceler. Bu etkiler reseptör
düzeyinde, enzim düzeyinde, iyon kanalları düzeyinde ortaya çıkabilir. Dolayısıyla
ilacın etkinliği birçok mekanizma ile ortaya çıkabilir.
Ancak sorunun şıklarında bakıldığında burada reseptör düzeyindeki farmakolojik etkin-
liğin değerlendirilmek istendiği anlaşılıyor. Reseptör düzeyinde farmakolojik
etkinliğin en iyi göstergesi; ilacın reseptöre bağlanarak cevap oluşturabilme
kabiliyetidir. Maksimal etkiden bağımsız bir kavramdır.
(Cevap D)
(Cevap A)
83. Parsiyel agonist ile kompetitif nötral antagonist arasındaki benzerlik aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Reseptörlere kovalent bağ ile bağlanmaları
B) Tam agonistin etkilerini azaltmaları
C) Reseptörlerde uyarılmaya bağlı değişiklikler oluşturmaları
D) Etkilerinin doğrudan olması
E) Etkilerinin geç ortaya çıkması
Sınavın hiç tartışmasız en şık farmakoloji sorusu. Hem bilgiyi, hem de muhakeme
yeteneğini çok başarılı şekilde ölçüyor.
Parsiyel Agonist:
• Her ilaç için tarif edilen bir “α” değeri vardır. Bu değer “intrinsik aktivite” olarak
ifade edilir. İlaçların intrinsik aktivite değerleri 1 ile 0 arasında değişim gösterir.
- α değerinin 1 olması demek %100 etki anlamına gelir. Yani full agonisti ifade
eder.
- α değerinin 0 olması demek %0 etki anlamına gelir. Yani antagonisti ifade
eder.
- α değerinin 0 ile 1 arasında olduğu bir grup daha mevcuttur ki bunlara parsiyel
agonistler denir.
• Parsiyel agonistlerin tipik özelliği şudur; eğer tek başına bir kişiye parsiyel ag-
onist verirsek agonist etki elde ederiz. Eğer bir kişiye hem full agonist hem
de parsiyel agonisti birlikte verirsek, parsiyel agonist full agonisti antago-
nize etmeye başlar.
(Cevap B)
(Cevap C)
Asetilkolinin Etkileri:
• Asetilkolinin tüm sistemler üzerindeki etkileri şu şekilde formüle edilebilir:
- Damar düz kaslarında ve sfinkter kaslarında gevşeme, diğer düz
kaslarda kasılma ve tüm dış salgılarda artış.
Damarlar:
• Arter ve venlerde, endotelden M3 reseptörleri aracılığı ile NO salınımına yol
açarak vazodilatasyon oluşturur.
• Eğer damar endoteli deneysel ortamda sıyrılıp alınırsa, ya da endotelin görev
görmesini engelleyen bir patoloji mevcut ise (ateroskleroz gibi); NO salınımı
gerçekleşemeyeceği için, asetilkolin tam tersine vazokonstrüksiyon oluşturur.
KVS:
• Negatif inotrop
- Bu etki atriumlarda görülür. Ventriküllerde parasempatik innervasyon bulun-
madığı için ventrikülde negatif inotrop etki göstermez.
• Negatif kronotrop
• Negatif dromotrop
Solunum Sistemi:
• Bronkokonstrüksiyon
GIS:
• Tüm GİS çeperindeki düz kasları kasarak tonus ve motiliteyi artırır.
• GİS sfinkterlerinde ise gevşeme yaparlar ve midenin boşalma hızını artırır.
• Ancak diğer sfinkterlerin tersine gastroözefageal sfinkteri kasarak gıdaların
yukarıya kaçışını da engeller.
Dış Salgı Bezleri:
• Tüm dış salgıları artırır.
Göz:
• Asetilkolinin gözdeki etkilerini; asetilkolinin muskarinik reseptörlerinin en bilinen
blokörü olan atropinle birlikte değerlendirmek öğrenmeyi oldukça kolaylaştıracak-
tır. Bir göze asetilkolin diğer göze atropin damlatarak sonuçlarına bakalım.
- Asetilkolin irisin sirküler kaslarını kasarak miyozis ortaya çıkartır. Karanlık or-
tamlara girildiğinde pupillarda dilatasyon ortaya çıkar. Bu reaksiyondaki amaç
arka tarafa daha fazla ışığı geçirebilmektir. Gözüne asetilkolin damlatılan has-
tanın pupillalarında miyozis ortaya çıkması karanlık ortamlarda midriyazis cev-
abını ortadan kaldırır. Dolayısıyla asetilkolin damlatılan gözde karanlıkta
görme bozulur (gece körlüğü).
• Atropin asetilkolinin muskarinik reseptörlerinin blokörüdür. Dolayısıyla ortaya
çıkaracağı etkiler asetilkolinin tam zıttı olacaktır. Yani atropin sirküler kası
gevşeterek midriyazis oluşturur. Aşırı ışık olan ortamlarda pupillalar bu sefer
arka tarafı fazla ışıktan koruyabilmek için miyozis yapar. Ancak atropin
damlatılmış ve midriyazis geliştirilmiş bir pupil aşırı ışık olan durumlarda miy-
ozis cevabı veremez ve fotofobi tablosu ortaya çıkar.
• Gözdeki diğer parasempatik innervasyondaki kas siliyer kastır. Bu kas üzerindeki
asetilkolinin etkilerini de yine sirküler kaslarda olduğu gibi atropinle birlikte değer-
lendirmek öğrenmeyi kolaylaştıracaktır.
• Siliyer kasın görevi akomodasyondur. Siliyer kas kasıldığında göz yakın görm-
eye odaklanır. Asetilkolin siliyer düz kasları kasarak gözü yakın görmeye odak-
lar, hasta yakındaki cisimleri çok net olarak görür ancak uzak görme bozulur.
Yani asetilkolin gözde miyopi ortaya çıkartır. Asetilkolin siliyer kası spazmla
kastığı için asetilkolinin yaptığı miyopi akomodasyon spazmı olarak ad-
landırılır.
• Atropin asetilkolinin yaptığının tam tersini yapacağına göre siliyer kası gevşe-
tir. Siliyer kas gevşediği zaman kişinin gözü yakına odaklanamaz. Uzak
görmede herhangi bir sıkıntı yoktur ancak yakın görme bozulmuştur. Yani at-
ropin hipermetropi tablosu ortaya çıkartır. Atropin siliyer kası felç ederek
gevşettiği için yaptığı hipermetropinin adı akomodasyon felci yani sikloplejidir.
Mesane:
• Detrussör (çeper) kası kasıp, sfinkteri gevşettiği için miksiyon oluşturur. Nörojenik
mesanede (flask tip) kullanılırlar.
(Cevap C)
86. Peroksizom proliferatör ile aktive olan reseptör gama (PPAR-γ) ile ilgili
aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) G proteinine kenetli reseptördür.
B) Glukoz ve lipid metabolizması ile ilgili genlerin aktivitesinde rol alır.
C) İnsülin sinyal iletiminde rol alan genlerin fonksiyonlarını düzenler.
D) Adipositlerin diferansiyasyonunda rol oynar.
E) Bu reseptörlerin agonistleri dokulardaki insüline direnci azaltır.
Sınavın en zor farmakoloji sorusu gibi gözüküyor. Daha önceki sınavlarda PPAR-γ
üzerinden etki gösteren glitazon soyadlı ilaçlardan bir soru sorulmuştu. Ancak bu
sefer reseptörün özellikleri ve etkilerini direkt olarak sormuş.
PPAR-γ, karbonhidrat ve lipid metabolizmasını düzenleyen insülin-yanıt genlerini ak-
tive eder. Çekirdekte retinoid-X reseptörü ile etkileşir, onu stabilize ederek genler
üzerindeki etkinliğini artırır.
PPAR-γ’nın aktivasyonu yağ asitlerinin kasa geçişini ve böylece insülin direncini
azaltabilir. Ayrıca PPAR-γ adiopositlerde yoğun şekilde üretilir. PPAR-γ etkinliğinin
artması yağ depolanmasını artırır ve şişmanlamaya yol açar.
(Cevap A)
87. İntravenöz yolla uygulanan aşağıdaki genel anes teziklerden hangisi anal-
jezik etkiyle birlikte doz bağımlı kardiyovasküler uyarı yapar?
A) Etomidat
B) Fentanil
C) Ketamin
D) Tiopental
E) Propofol
Ketamin:
• SSS’deki nöronlarda glutamat NMDA reseptörlerini nonkompetitif bir şekilde
bloke eder.
• Katalepsi, hafif sedasyon, amnezi ve analjezi ile karakterize tablo, yani dissosiy-
atif anestezi oluşturur.
- Çevreden kopma durumu oluşturur. Hasta uyanık gibi gözükür; fakat bilinç
kaybolmuştur.
• Oldukça kuvvetli analjezik etkisi vardır.
• Solunum üzerinde belirgin bir depresyon yapmaz.
• Bronkodilatasyon yapar. Bu etki dolaylı sempatomimetik aktivitesine ve doğrudan
bronşa etkisine bağlıdır.
• Dış salgı bezlerinin salgısını artırır ve antikolinerjik bir ilaçla premedikasyon yapıl-
masını gerektirir.
• Kan basıncı ve kalp hızında bir artış olur.
- Bu etki doğrudan SSS’nin uyarılmasına bağlıdır.
- Bu nedenle kanamalı ve şoklu hastalarda tercih edilir.
• Beyin kan akımı, metabolizma hızı, oksijen tüketimi ve BOS basıncını artırır.
• Bulantı-kusma yapmaz.
• Anesteziden uyanma oldukça gürültülüdür.
- Halusinasyonlar, korkulu rüyalar, dezoryantasyon ve cinsel içerikli rüyalar or-
taya çıkartabilir.
- Bu durum erişkinlerde, çocuklardan çok daha sık görülür.
• Karaciğerde belirgin enzim indüksiyonu yapar.
- Bu nedenle kısa aralıklarla ve çok sayıda uygulanırsa tolerans gelişebilir.
(Cevap C)
5-Lipooksijenaz inhibitörleri:
• LTC4, LTD4 ve LTB4’ün oluşumunu önlerler. Zileuton prototipidir. Antijenle ve
egzersizle indüklenen bronkospazmı önlerler, inflamasyonun geç fazını baskılar.
(Cevap B)
89. Aşağıdakilerin hangisinde bir antiepileptik ilaç, etki mekanizması ile birlikte
verilmemiştir?
Antiepileptik ilac Etki mekanizması
A) Vigabatrin GABA aminotransferaz inhibisyonu
B) Tiagabin GABA geri alım inhibisyonu
C) Lamotrigin Na+ kanallarının inaktivasyonu
D) Nitrazepam GABA ile kontrol edilen klor kanalı
aktivitesinde artıs
E) Gabapentin GABA reseptör agonisti
Vigabatrin (VİNİL-GABA):
GABA’nın parçalanmasından sorumlu olan GABA transaminaz enziminin irre-
versibl inhibitörüdür.
Presinaptik nörondan GABA salınımını da artırır.
Diğer ilaçlara dirençli parsiyel nöbetlerde kullanılabilir.
İnfantil spazmlarda (West sendromu) kullanılır (Bu endikasyonda ACTH kul-
lanımı da vardır).
İrreversibl görme alanı defektleri ortaya çıkartabilir.
Tiagabin:
GABA taşıyıcısı, GAT-1’i inhibe eder ve nöron ve gliada GABA re-uptake’ini azaltır.
Böylelikle SSS’de GABAerjik aktivitede artış ortaya çıkartır.
Lamotrigin:
Glutamat ve aspartat salınımını inhibe eder.
Sodyum kanal blokörüdür.
Her iki tip epilepside de kullanılır.
Nitrazepam (Benzodiazepinler);
GABA-A reseptöründe α ve β subüniti arasına bağlanırlar ve GABA'nın kendi re-
septörüne bağlanımını artırırlar. Sonuçta hücre içine klor girişini artırır ve hiper-
polarizasyona neden olurlar. Böylelikle aksiyon potansiyelinin oluşumu inhibe olur.
Gabapentin:
GABA agonisti olarak tasarlanmasına rağmen deneysel çalışmalarda GABA’yı
taklit etmez. Veziküler olmayan GABA salınımını artırdığı düşünülmekle beraber
etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir.
(Cevap E)
90. Aşağıdaki çizgili kas gevşetici ilaçlardan hangisinin primer etki yeri santral
sinir sistemidir?
A) Süksinilkolin
B) Dantrolen
C) Baklofen
D) Atraküryum
E) Panküronyum
Baklofen:
• Presinaptik GABA-B reseptörlerini aktive eder. Böylelikle inhibisyonu güçlendirir.
• Omurilikte hem mono hem de polisinaptik refleksleri bloke eder.
• Çizgili kaslardaki hipertoninin düzeltilmesinde supraspinal etkisinin de rolü vardır.
• Spastisiteli hastalarda ağrıyı azaltabilir. Bunu spinal korddaki P maddesi salınımını
inhibe ederek gerçekleştirir.
• Multipl skleroz ve omurilik lezyonlarındaki nörolojik hastalıklarda gelişen kronik
spastisitede kullanılır.
• Spastisiteyi azaltmada en az diazepam kadar etkilidir. Ayrıca diazepamdan daha
az sedasyon oluşturur.
• Dantrolen gibi genel kas gerginliğini azaltmaz.
• İntratekal uygulama ile diğer ilaçlara cevap vermeyen şiddetli spastisite ve ağrıyı
kontrol edebilir.
(Cevap C)
Levodopa (L-DOPA):
• L-dopa analoğudur ve dopaminin prekürsörüdür. Terapötik etkisini ve yan etki-
lerini dekarboksilasyon reaksiyonu ile dönüştüğü dopamin üzerinden ortaya
çıkartır (Dopamin doğrudan santral sinir sistemine geçemediği için prekürsörü kul-
lanılır).
• Levodopa emilim için barsakta diyet ile alınan aminoasitlerle yarışır; levodopanın
yemeklerle birlikte alınması emilimi geciktirir ve maksimum kan konsantrasyonunu
azaltır. Kan beyin bariyerini geçip santral sinir sinir sistemine ulaşırken de lev-
odopa gene aminoasitlerl yarışma halindedir.
• Periferdeki dopa dekarboksilaz enzimi de L-dopa’yı dopamine dönüştürür. Bu
istenmeyen bir durumdur. Çünkü L-dopa, santral sinir sistemine daha az geçer ve
etkisi belirgin olarak azalır. Ayrıca levodopanın periferde dopamine dönüşümü
sonucunda bulantı gibi istenmeyen yan etkiler de ortaya çıkar.
• Levodopanın periferdeki bu dönüşümünü azaltmak için santral sinir sistemine
geçmeyen dopa dekarboksilaz inhibitörü ilaçlarla birlikte kullanmak gerekir.
(Cevap D)
ADH Reseptörleri:
• V1a, V1b ve V2 olarak isimlendirilen reseptörler üzerinden etkilerini ortaya çıkartır.
- V1a en yaygın bulunan reseptördür. Damar düz kası, adrenal bez, miy-
ometriyum, mesane, adipositler, hepatositler, trombositler, renal meduller in-
terstisyel hücreler, renal mikrosirkülasyondaki vasa rekta, renal kortikal
toplayıcı kanallardaki epitelyum hücreleri, dalak, testis ve SSS’deki birçok
yapıda bulunur.
- V1b reseptörlerinin dağılımı oldukça sınırlıdır. Ön hipofiz, bazı beyin bölgeleri,
pankreas ve adrenal medullada yerleşim gösterir.
- V2 reseptörleri ise, öncelikle böbrek toplayıcı kanal sistemindeki ana hücrel-
erde, fakat aynı zamanda ince çıkan kol üzerindeki epitelyum hücreleri ve
damar endoteli hücrelerin üzerinde yerleşim gösterir.
• V1 reseptörleri Gq subtip üzerinden vazokonstrüksiyon, glikojenoliz, trombosit
agregasyonu ve ACTH salınımı gibi hızlı yanıtlara veya düz kas hücrelerinin
büyümesi gibi daha yavaş ortaya çıkan biyolojik etkilere neden olur.
• Böbrek toplayıcı kanallarında esas hücrelerin bazolateral membranları üzerinde
yerleşmiş V2 reseptörleri Gs ile bağlantılıdır. ADH bu reseptörü etkileyerek,
toplayıcı kanalların esas hücrelerinde akuaporin-2’nin apikal membrana doğru
hareketlenmesine ve sonuçta bu membranın suya karşı olan geçirgenliğinde art-
maya neden olur.
(Cevap E)
Nistatin:
Mantar membranındaki sterollere bağlanır. Membranda porlar oluşturur ve mem-
bran geçirgenliğini bozar. Mantar hücresi katyon ve makromolekül kaybeder.
Deri, mukoza ve gastrointestinal sistemden emilmez.
En fazla etkisine duyarlı mantarlar; maya mantarları, özellikle de Candida albi-
cans’tır.
Dermatofitler üzerine etkisizdir.
Ağız, özefagus, barsak, vajina ve ciltteki lokal Candida infeksiyonlarında kullanılır.
(Cevap B)
İmikuimod:
Kondilomata akuminatanın ve bazı diğer dermatolojik hastalıkların topikal te-
davisinde kullanılan yeni bir immünmodülatör ilaçtır.
Hem sistemik hem de topikal uygulamada antiviral etkinlik gösterir. Lokal olarak
uygulandığı bölgede IFN-α, IFN-β, IFN-γ ve TNF-α yanıtlarını indükleyerek
kondilomun büyüklüğünü ve toplam virüs miktarını azaltır.
(Cevap C)
Vinkristin:
• Vinka alkaloidler tübülin proteininin polimerizasyonununu inhibe ederler.
Mikrotübüllerin depolimerizasyonuna yol açarlar. Sonuçta kromozomlar hücre
içinde dağılırlar.
• Tüm vinka alkaloidleri karaciğerde metabolize edilip safra ile atılırlar.
• Çocuk lösemilerinde ve çocuk solid tümörlerinde (Willm’s tümörü, nöroblastom,
rabdomiyosarkom) kullanılır.
• Periferik nöropati oluşturabilir. İlk işareti Achilles tendonu refleksinin kaybol-
masıdır. Ekstremitelerde uyuşukluk, titreme ve bunu takiben gelişen güçsüzlük,
düşük ayak, ataksi, kramplar ve ağrı ile karakterizedir.
- Periferik nöropatinin ilk belirtisi olan derin tendon refleks kaybı dozun azaltıl-
masını gerektirmez. Ancak kol ve bacak kaslarında güçsüzlük hissi ciddi ve
doz kısıtlayıcı etkidir.
• Paralitik ileus geliştirebilir.
• Bulantı-kusma yapmaz ve belirgin kemik iliği depresyonu oluşturmaz.
• Uygunsuz ADH salınımı olabilir.
Vinblastin:
• Psikonöropati oluşturur.
• Non-seminomatöz testis kanserinin tedavisinde, sisplatin ve bleomisin ile kombine
şekilde en tercih edilen ilaçtır.
• İlerlemiş Hodgkin hastalığında kullanılan ABVD rejiminin öğesidir.
Paklitaksel:
• β-tübülin proteinine bağlanırlar ve tübülin proteininin polimerizasyonunu stimüle
ederler (vinka alkaloidleri ise inhibe ederler). Böylece mikrotübül oluşumunu
artırırlar ve fonksiyonel olmayan mikrotübül sentezi oluşur.
• Tübülindeki mutasyonlar sonucu vinka alkaloidlerine rezistans gösteren hücreler
paklitaksele yanıt verirler.
• Sisplatine dirençli over tümörlerinde ve diğer solid tümörlerde kullanılır.
• Primer toksisite kemik iliği depresyonu ve duyusal nöropatidir.
• Anafilaksiye neden olabilir.
• Doksetaksel, ilerlemiş meme kanseri tedavisinde kullanılır. Belirgin sıvı retansiy-
onu oluşturur.
Etopozid:
• DNA giraz (topoizomeraz II) enziminde inhibisyon ortaya çıkartır.
• Küçük hücreli akciğer kanserinde kullanılır
• En önemli yan etkisi; 11q23 translokasyonlu akut nonlenfositik lösemi oluş-
turmasıdır.
Tenipozid:
• Çocuklarda dirençli akut lenfoblastik lösemi tedavisinde kullanılır.
• Glioblastoma, nöroblastoma ve küçük hücreli akciğer kanserlerinin beyin metas-
tazlarında da etkilidir.
Podofilotoksin:
• Kondiloma Accuminata tedavisinde kullanılır.
(Cevap A)
Metotreksat (MTX):
• Metotreksat dihidrofolat redüktaz enzimini inhibe eder ve folik asit an-
timetaboliti gibi davranır. Dolayısıyla DNA, RNA ve ATP sentezi için gerekli pürin
bazlarının sentezi durur. Protein sentezi bozulur.
• Dihidrofolat redüktaz enziminde inhibisyon ortaya çıkartır.
• En önemli kullanılış yerleri ALL ve Koriokarsinoma'dır.
• Meme, baş boyun, over ve mesane kanserlerinin tedavisinde yer alır.
• Psöriyazis, romatoid artrit ve Crohn tedavisinde de kullanılır.
• Oral yoldan uygulandığında tama yakın absorbe olur.
• SSS’ye ve BOS’a giremez; meningeal tümörlerin tedavisi için intratekal verilebilir.
• Böbrekten itrah edilir.
- Yüksek doz metotreksat belirgin nefrotoksik etki gösterdiği için uygulamadan
önce hasta hidrate edilmelidir. İdrar alkalileştirilmelidir.
Yan Etkileri:
• Ağızda ülserasyon ve stomatit yapabilir.
• Hepatotoksite (fibrozisle seyreder) ve akciğerde fibrozis ortaya çıkartır.
• Toksik etkileri önlemek için folinik asit (Lökoverin) ile birlikte verilir.
(Cevap A)
Fibrinolitikler:
• Fibrinolitik sistem, fibrin sindiren bir enzim olan plazminin etkisiyle intravasküler
pıhtıları eritir. Bir aktif öncül olan plazminojen plazmine dönüştürülür. Plazmin
özgül olmayan bir proteazdır; fibrin pıhtılarını ve çeşitli pıhtılaşma faktörlerini de
kapsayacak şekilde diğer plazma proteinlerini sindirir.
• Vücutta iki endojen plazminojen aktivatörü yapılır; bunlar doku plazminojen akti-
vatörü (t-PA) ve ürokinazdır. Bunlardan yaygın fizyolojik önemi olan t-PA’dır ve
çeşitli dokularda damar endotel hücreleri tarafından sentez edilir ve salındığı
bölgede lokal etki oluşturur. Plazmada ve dokularda t-PA’nın plazminojen üz-
erindeki etkisini inhibe eden faktörler de vardır; bunlar α2-antiplazmin ve plazmi-
nojen aktivatörü-1 ve -2’dir (PAI-1 ve PAI-2)’dir.
• Diğer endojen plazminojen aktivatörü ürokinaz yapıca t-PA’dan farklıdır; vücutta
yaygın bir etkinlik göstermez. Sadece böbrek tübülüs hücrelerinde oluşur. Böbrek
ve üriner kanal düzeyindeki fibrinolitik etkinliğe katkıda bulunur.
• Damar içinde oluşmuş trombusu eriten ve böylece trombusla tıkanmış damarı
açan ilaçlara fibrinolitik ilaçlar adı verilir.
Fibrin non-spesifik
• Streptokinaz
• Ürokinaz
Fibrin spesifik
• Alteplaz
• Anistreplaz
• Reteplaz
• Tenekteplaz
• Halen klinik kullanımda olan dört fibrinolitik ilaç vardır; bunlar, streptokinaz, al-
teplaz, reteplaz ve tenekteplaz’dır. Anistreplaz ve ürokinaz kullanımdan kalkmıştır.
• Bu gruptaki ilaçlardan bazıları (alteplaz, anistreplaz, reteplaz, tenekteplaz) fibrine
spesifiktir. Yani trombusta fibrine yapışmış plazminojeni aktive ederler ve kanda
dolaşan serbes plazminojeni ciddi seviyede aktive etmezler. Esas olarak trom-
busta lokal fibrinoliz yaparlar.
(Cevap E)
(Cevap B)
Danazol:
• Normal fizyolojide SSS’de nöronlardan FSH ve LH salınır. LH periferden testos-
teron oluşturur. Testosteron; reseptörlerine bağlanır ve etki oluşturur. Ayrıca
SSS’ye gider ve nöronlardaki reseptörleri etkiler. Gonadotropin salınımını azaltır.
(-) feed back etki oluşturur.
• Danazol; zayıf androjenik bir maddedir. Periferde testosteron gibi reseptörleri
uyarır. SSS’ye de geçer. Testosteron reseptörlerini orada da uyarır. Gonadotropin
salınımını keser. Androjenik, buna karşılık antigonadotropik bir maddedir.
• En önemli kullanım endikasyonları endometriyozis ve idiopatik trombositopenik
purpura’dır.
(Cevap D)
Uzunca bir süredir farmakoloji içerisinde vitamin sorusu sorulmuyordu. Ancak oldukça
basit olarak nitelendirilebilecek bir soru ile A vitamini eksikliği bilgisi sorgulanmak
istenmiş.
A vitamini eksikliğinde gözde retinal düzeyi düşer, retinalin stabilizan etkisi azaldığın-
dan opsin kısmen parçalanır; böylece rodopsinin rejenerasyonu yavaşlar ve
rodopsin düzeyi düşer.
Uzun süre yetersizlik, çubuk hücrelerin dış segmentlerinde kalıcı yıkılma yapar. Karan-
lıkta görme bozulmaya başlar.
(Cevap A)
1.
Sadece ekstremite derivasyonları verilen bir EKG sorusu. 2009 Eylül hipokalsemi,
2010 Nisan hiperkalsemi (yine şıklardan gidelim).
Sivri T, geniş QRS yok hiperkalemi olamaz.
U dalgası yok, hipokalemi olamaz.
Hipotermi ve trisiklik antidepresan şık bulunamamış. Kısa QT hiperkalsemi tipik bek-
lenen EKG sorusudur.
(Cevap B)
2. Elli yaşında, sigara kullanan, hiperlipidemisi olan bir erkek hasta eforla gelen
ve 5 dakika süren substernal ağrı tanımlıyor.
Bu hastada tanı amacıyla öncelikle aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır?
A) Kardiyak troponin T düzeyi tayini
B) Eforlu elektrokardiyografi
C) Ekokardiyografi
D) Akciğer grafisi
E) Kreatin fosfokinaz enzim düzeyi tayini
Ateroskleroz için risk faktörleri 45 yaş üzeri erkek, hiperlipidemi, sigara verilen stabil
anjina sorusu. Yanlış dizayn edilmiş ağrının başlangıç zamanı, bazal EKG bulgu-
ları verilmeyen doğruyu bulmak için daha doğruyu bulmaya çalışacağımız bir soru.
Ağrının eforla gelmesi ve 5 dk sürmesi, stabil anjina düşündürür. Zaten A ve E
şıklarına bakılırsa, ikiside biyokimyasal belirteçtir. İkiside olamaz. EKO kalp yet-
mezliği ve kapak hastalığı için önemlidir. Akciğer grafisi, alakası yok. Cevap eforlu
EKG’dir. Aslında bazı arkadaşlar direk troponin yapmış olabilir. Troponin 6 saatten
önce yükselmeyeceği için bir anlamı olamaz. Yanlışın doğrusu B şıkkı olmalıdır.
(Cevap B)
Tamponada farklı açıdan bakan bir tus sorusu. Tabiki perikardiyosentez kesin tedavi
yöntemi. Hastalarda zaten sıvıyı perikardiyosentezle çekeceksek yerine çektiğimiz
kadar sıvı koymalıyız. A şıkkındaki oturur pozisyon mantıksız, zaten hasta oturur
gelecek, yatamaz. Monitörize her hastayı ediyoruz. Pozitif inotrop ajan sıvı çekilince
kalbin performasını arttırmak için verilir. Hastada diüretik hem sıvı miktarını arttırır,
hem de zaten sıvıyı perikardiyosentez ile çekiyoruz. Neden diüretik verelim!
(Cevap D)
En sık etyoloji sorusu yeni bilgiyi bilen biri mantıklı bir soru sormuş. A şıkkı koagülaz
negatif stafilokoklar değil S.aureus olsa tartışmaya açık olacak. E şıkkı viridans
streptokoklar olsa yine sakat olacak. Streptokoklar genel olarak bir çok ajan tabiki
S.aureusdan daha fazla olacaktır. Ama hem viridanslar hem de S.aureus olsa
cevap S.aureus olacaktır.
(Cevap E)
(Cevap C)
6. Ani başlayan ateş, öksürük ve paslı balgam yakınması ile başvuran hastanın
akciğer grafisinde sağ alt akciğer bölgesinde homojen konsolidasyon ve
hava bronkogramı görüntüsü saptanıyor.
Bu hastanın fizik muayenesinde aşağıdaki bulgulardan hangisinin saptanma
olasılığı diğerlerine göre daha düşüktür?
A) Konsolidasyon alanında vokal fremitus azalması
B) Sağ hemitoraksın solunuma katılımında azalma
C) Konsolidasyon alanında tüber sufl duyulması
D) Konsolidasyon alanında inspiratuvar ince ral duyulması
E) Konsolidasyon alanında matite alınması
Pnömoni dört dörtlük verilmiş hatta tipik pnömoni en sık dese: Pnömokok deyip geçe-
ceğim. Fakat muayene bulgularını sormuş.
- Solunuma iştirak azalır
- Tüber sufl (bronşial solunum sesi) - 2009 eylül sınav sorusu
- İnce raller
- Konsolide alanda matite
- Vibrasyon torasik (VT) tabiki artar. VT PARANKİM HASTALIKLARINDA ARTAR.
PLEVRA HASTALIKLARINDA AZALIR.
(Cevap A)
7. Yirmi dört yaşında, sigara içmeyen bir erkek, 5 gündür süren öksürük,
dispne ve bol miktarda pürülan balgam çıkarma yakınmaları nedeniyle
başvuruyor. Öyküsünden 9 yaşında pnömoni geçirdiği, o tarihten beri
öksürük, balgam çıkarma ve zaman zaman hemoptizi yakınmalarının olduğu
öğreniliyor. Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
B) Bronşiektazi
C) α1-antitripsin eksikliği
D) Aktif akciğer tüberkülozu
E) Bronşiyal astım
(Cevap B)
Fizik muayeneden sonra tabiki tanı yöntemi solunum fonksiyon testleri bilinmelidir.
FVC restriktif hastalıkları için azalan dolayısıyla FEV1/FVC oranının artmasını
sağlayan parametredir. Total akciğer kapasitesi, vital kapasite azalabilir. Oysa
rezidüel volüm obstruktif hastalıklarda artar. Restriktif hastalıklarda azalır.
*FEV1; 1. saniyedeki zorlu eksprasyonda dışarı atılan volüm.
*FVC; zorlu vital kapasite
(Cevap A)
(Cevap D)
10. HBsAg(+) olan bir kişinin inaktif taşıyıcı olarak değerlendirilebilmesi için
gerekli serum biyomarker sonuçları aşağıdakilerin hangisinde birlikte ver-
ilmiştir?
ALT HBeAg Anti-HBe HBV DNA
A) Normal - + -
B) Yüksek - + -
C) Normal + - -
D) Normal + - +
E) Yüksek + - +
Hepatit B Tus’un banko soru konularından biridir. İnaktif taşıyıcılık kolay bir soru. İnaktif
denince karaciğer fonksiyon testleri normal olarak kastedilmektedir.
Taşıyıcı + - - - +/-
(Cevap A)
Tip 2 diabet tanısı beklenen sorulardan biridir. Herhangi bir zamanda 200 mg/dl üzeri
kan şekeri ve/veya iki kez açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzeri olması tanı koydurur.
Soruda OGTT sonrası ikinci saatte 200 mg/dl üzerinin de DM tanısını koydura-
cağını bilmemiz sorgulanmıştır.
(Cevap B)
12. Son bir yıldır ellerinde ve ayaklarında uyuşma ve kas krampları olan 42
yaşında bir kadın hastanın muayenesinde Trousseau işareti pozitif bulun-
muştur. Laboratuvar incelemelerinde hemoglobin düzeyi 9.8 g/dL, serum
kalsiyum düzeyi 7.1 mg/dL, serum fosfor düzeyi 5.6 mg/dL ve serum
paratiroid hormonu düzeyi 140 pg/ml (normal: 10-65 pg/ml) olarak saptanmıştır.
Bu hasta için en uygun tanısal yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kemik dansitometrisi
B) Tc99m sestamibi paratiroid sintigrafisi
C) İdrar siklik adenozin monofosfat düzeyi tayini
D) Serum magnezyum düzeyi tayini
E) Serum kreatinin düzeyi tayini
Paresteziler, kas krampları, Trousseau işareti (tansiyon manşonunu şişince ebe eli
oluşması) hepsi hipokalsemi bulgusudur. Zaten soruda uzatmak amacıyla
kalsiyum düşük, fosforda yüksek olarak verilmiştir. Tam hipoparatiroidi hasta tiroid
cerrahisi mi olmuş? diye düşünürken parathormon düzeyi yüksek verilmiş. Yani
sekonder hiperparatiroidi sebebinin KBY olduğunu bilmemiz isteniyor.
Soru kısalıyor KBY de aşadağıdakilerden hangisini isteyelim ?
(Cevap E)
(Cevap D)
14. Aplastik anemi tanısı konulan 18 yaşında bir erkek hasta için aşağıdakilerden
hangisi en uygun tedavi yaklaşımıdır?
A) HLA uygun bir kardeş araştırılmadan hemen steroid tedavisine başlanması
B) HLA uygun bir verici saptanırsa en kısa sürede kök hücre nakli uygulanması
C) Hemen hematopoetik büyüme faktörü tedavisine başlanması
D) Acilen antilenfositer globulin tedavisine başlanması
E) Acilen interferon-α tedavisine başlanması
Genelde idiopatik etiyoloji ile kemik iliğindeki stemcellerin yeni hücre oluşturmayı unutması:
Apilastik anemi. Pansitopeni kliniği siplenomegali ve lenfoadenopati olmaması klinik
verileridir. Hastalarda 50 yaş altı tedavide kemik iliği transplantasyonu ilk tercihtir.
50 yaş üzeri yine denenebilir, immünsupresif tedavi verilebilir.
(Cevap B)
15. Otuz iki yaşında bir kadın hasta sağ bacağında şişme, ağrı ve kızarıklık
şikȃyetleriyle başvuruyor. Öyküsünden oral kontraseptif kullandığı ve
babasının genç yaşta miyokart enfarktüsü nedeniyle öldüğü öğreniliyor.
Bu hastada tanı koymak için aşağıdaki testlerden hangisi ilk aşamada gerekli
değildir?
A) Protein C tayini B) Protein S tayini
C) Antitrombin tayini D) Faktör V Leiden mutasyonu araştırılması
E) Kemik iliği sitogenetik analizi
Oral kontraseptif kullanan genç bayan ailesinde genç yaşta tromboembolik olay ve
kendinde derin ven trombozu. Herediter trombofili bu kadar net sorulabilir. En sık
sebebi aktive protein C rezistansı (faktör 5 Leiden mutasyonu), en ağır seyreden
formu anti trombin 3 eksikliği. Protein C ve S eksikliği yine aynı tabloları oluştura-
bilir. Sitogenetik inceleme bu aşamada gereksizdir.
(Cevap E)
16. Aşağıdaki akut miyeloid lösemi tiplerinin hangisinde retinoik asit tedavisin-
den yarar sağlanır?
A) Akut monoblastik lösemi
B) Akut miyelomonositer lösemi
C) Akut promiyelositik lösemi
D) Kronik miyeloid löseminin miyeloid blastik transformasyonu
E) Akut eritrolösemi
Akut promiyelositik lösemi (AML - M3) sorulması en muhtemel alt tiptir. En iyi progno-
zludur. En fazla DIC ile prezente olandır. t(15;17) olması hastalarda all trans
retinoik asit tedavisine iyi yanıt vermesini sağlar.
(Cevap C)
(Cevap A)
Metastatik meme kanseri sorunun fazla kısmı hangisi alkilleyicidir? diye düzeltelim.
Cevap Siklofosfamid (nitrojen mustard grubu) olarak karşımıza çıkar.
(Cevap B)
19. Otuz yaşında bir kadın hastada gebeliğin 28. haftasında ortaya çıkan nefrotik
sendromun en olası nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Renal papiller infarkt
B) Amiloidozis
C) Renal ven trombozu
D) Ağır preeklampsi
E) Fokal segmental glomerüloskleroz
(Cevap D)
(Cevap A)
21. Acil servise fazla miktarda parlak kırmızı renkte kan kusma yakınmasıyla ge-
tirilen 38 yaşında bir erkek hastanın fizik incelemesinde şuur bulanıklığı,
vücut sıcaklığı 36.6 °C, kan basıncı 60/30 mmHg, nabız 120/dakika ritmik ve
solunum sayısı 24/dakika olarak saptanıyor.
Bu hastada ilk yapılması gereken aşağıdakilerden hangisidir?
A) Üst gastrointestinal sistem endoskopisi
B) Damar yolu açılarak sıvı tedavisi ve kan hazırlanması
C) Mezenterik anjiyografi
D) Direkt karın grafisi
E) Abdominal ultrasonografi
Tabloda hemodinamide bozulmaya neden olan, pre-şok tablosunda üst GİS kana-
masıtanımlanmaktadır.
Üst GİS kanamalı hastaya yaklaşım başlıca 3 aşamada ele alınmalıdır:
1- Hastanın hemodinamik durumunun değerlendirilmesi (öykü-fizik inceleme lab-
oratuvar), resüsitasyon ve hemodinamik stabilizasyon (sıvı, kan nakli)
2- Kanama yerinin bulunması ve kanamanın durdurulması
3- Kanama tekrarının önlenmesi ve eşlik eden diğer hastalıkların tedavisi
Soruda hipovolemik şokta ilk ne yapılır ? tarzında genel tıp nosyonu sorgulanmak-
tadır.
(Cevap B)
(Cevap A)
23. Diz ve kalça eklemlerinde osteoartrit tanısı alan 70 yaşında bir kadın has-
tanın semptomlarının giderilmesi amacıyla medikal tedavide ilk olarak aşağı-
dakilerden hangisi tercih edilmelidir?
A) Non-steroidal antiinflamatuvar ilaçlar B) Glukokortikoidler
C) Hiyalüronik asit D) Asetilsalisilik asit
E) Parasetamol
Osteoartrit ilk tercih parasetamoldür. En fazla yanlış işaretlenecek şık tabiki nonsteroid
olacaktır. Non steroidler gastroenterelojik ve sistemik yan etkilerinden dolayı tercih
edilmez. Sorudaki mantık en az zararla ağrıyı dindirme mantığıdır. Bilgiden ziyade
biraz yanıltma amaçlı sorulmuş romatoloji sorusu.
(Cevap E)
24. Aşağıdaki fiziksel ajanlardan hangisinin derin dokuları ısıtıcı etkisi vardır?
A) Sıcakpaket
B) Kısadalgadiatermi
C) İnfraruj lambası
D) Parafin banyosu
E) Hidroterapi
(Cevap B)
ANALİTİK ARAŞTIRMALAR
GÖZLEME DAYALI ANALİTİK ARAŞTIRMALAR
Gözleme dayalı analitik araştırmalarda, olaylar kendiliğinden gelişir. Araştırmacı bu
olayları çeşitli biçimlerde gözleyerek, etken-sonuç ilişkilerini ortaya koymaya
çalışır. Yani araştırmacının olaylara müdahalesi yoktur.
Analitik araştırmaların başında, tanımlayıcı araştırmaların sonuçlarından da yarar-
lanılarak, incelenecek etken-sonuç ilişkileri hakkında tahminlerde bulunulur. Bu
tahminlere hipotez adı verilir. Bir analitik hipotezde, biri etken olarak, diğeri sonuç
olarak düşünülen iki değişken vardır. Hipotezde etken olarak düşünülen değişkene
Bağımsız Değişken, sonuç olarak düşünülen değişkene ise Bağımlı Değişken adı
verilir. Analitik araştırmalarda ya bağımsız değişkenden yola çıkılarak bağımlı
değişkene veya bağımlı değişkenden yola çıkılarak bağımsız değişkene ulaşıl-
maya çalışılır.
KESİTSEL ARAŞTIRMALAR
(CROS SECTIONAL ARAŞTIRMA- TRANSVERS ARAŞTIRMA -PREVALANS
ARAŞTIRMASI)
Bu araştırmalarda araştırmanın yönü sebepten sonuca doğrudur. Yani araştırma gru-
pları bağımsız değişkene göre oluşturulur. Genel olarak, toplumdan seçilen bir
örnek grupta kesitsel bir tarama yapılarak, aynı anda bağımsız değişkenle
karşılaşma durumu ve hastalık durumu incelenir. İstendiğinde örnekleme yapıl-
madan, genel toplum taraması şeklinde de uygulanabilir.
(Cevap C)
26. Bir zaman periyodunda, bir bulaşıcı hastalığa yakalanan kişi sayısının aynı
dönemde toplam duyarlı kişi sayısına bölünmesi ile elde edilen sağlık ölçuẗ ü
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Atak hızı
C) Patojenite
B) Fatalite hızı
D) Prevalans hızı
E) İnsidans hızı
Atfedilen risk; belirli bir etkene maruz kalmış ve maruz kalmamış gruplar arasında
hastalığın görülme insidansları arasındaki farktır.
Odds oranı; hastalıklı ve hastalıklı olmayan gruplar arasındaki relatif risklerin tahmin
edildiği göreceli birorandır.
Atak hızı; belirli bir zaman aralığında spesifik bir hastalığa yakalanan yeni vaka
sayısının aynı zaman aralığındaki risk altındaki total popülasyona oranıdır.
(Cevap A)
27. Kırk yaşındaki erkek hasta geçirdiği trafik kazası sırasında ciddi bir
yaralanma olmadığını ancak sağda lokalize boyun ağrısı yakınması
olduğunu belirtiyor. Ağrının, izleyen 2 gün içinde giderek arttığı ve ipsilateral
başa doğru yayıldığı ögr̆ eniliyor. Bu sırada sol yan gücs
̧ üzlügu
̆ ̈ gelişiyor. Bi-
linen vasküler risk faktörü bulunmayan hastanın muayenesinde sağda hafif
ptozis ve miyozis, solda hemiparezi ve hemihipoes- tezi saptanıyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangi- sidir?
A) Posttravmatik subaraknoid kanama
B) Posttravmatik intraserebral kanama
C) Kardiyoembolik inme
D) Karotis arter diseksiyonu
E) Servikal medulla spinalis yaralanması
Travmatik internal karotid arter (İKA) diseksiyonu, karotid arterin geçtiği o bölgeye
yapılan penetran, künt ya da iyatrojenik bir travma sonucu oluşur. Diseksiyonun
en sık nedeni boyun bölgesine yapılan künt travmadır. Karotid arter bufirkasyon-
dan hemen sonra C1-C2 vertebraya komşu bölgede travmaya çok duyarlıdır. Üst
servikal bölgede, IKA'nın servikal vertebra transvers proçesi üstünde lateral rota-
syonla ile birlikte hiperekstansiyon travması, IKA diseksiyonunda yaygın bir
mekanizmadır. Diseksiyonlar genelde karotid arterin servikalden petroz kısmına,
petroz kısmından kavernöz kısmına geçiş bölgelerinde oluşur
Karotid arter travmalarında yüzde 50 olgu boyunda herhangi bir eksternal bulgu ol-
maksızın gelir. Belirtiler 2-3 hafta gibi bir bekleme sonrası ortaya çıkar. En sık
görülen belirti şiddetli baş ve boyun ağrısıdır. Posttravmatik diseksiyonda en
önemli bulgu iskemik belirtilerdir.
Stroke genellikle diseke arter lumeninden intrakranial damarlara emboli sonucu olup,
sıklıkla orta serebral artere doğrudur. Unilateral motor ve/ ya da duyu kaybı, afazi,
amorozis fugas, inkomplet Horner sendromu (okülosempatik paralizi), anhidrozis
olmaksızın ptozis ve miyozis (ICA çevresindeki pleksusun tutulumuna bağlı, fasial
ter glandlarını inerve eden eksternal karotis arter pleksusu kurtulur), geçici iskemik
atak, pulsatil tinnitus gelişebilir
Boyun bölgesine uygulanan el masaj aleti gibi zayıf amplitüdlü, ancak yineleyici ve
uzun intervalli etkiler IKA diseksiyonu ve inme nedeni olabilir. Özellikle motosiklet
kazalarında travmadan büyük oranda koruyan kaskların, kemerlerinin boyuna
sarılması karotid arterde bası ve diseksiyona yol açabilir
Beyin tomografisinde açıklayıcı bir neden olmayan hastalarda, karotid arter diseksiy-
onu akılda tutulmalıdır. Manyetik rezonans (MR) ve manyetik rezonans an-
jiografi (MRA) tanı ve izlem için yapılmalıdır. Özellikle MRA, karotid arter
diseksiyon tanısında en popüler noninvaziv yöntemdir.
(Cevap D)
28. Psikoz ile nevroz arasındaki farkın en belirgin olduğu durum aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Anksiyete
B) Gerçeği değerlendirme yetisi
C) Düşünce içeriği bozukluğu
D) Davranış değişiklikleri
E) Duygu değişiklikleri
Psikoz ile nevroz arasında en temel fark psikozlarda gerçeği değerlendirme yetisinin
kaybolmasıdr. Nevrozlarda ise gerçeği değerlendirme yetisi bozulmaz.
(Cevap B)
LİKEN PLANUS
Deri ve müköz membranların akut veya kronik kaşıntılı inflamatuar hastalığıdır.
Etyoloji:
Emosyonel stresler, ilaçlar (tiazid, ACE inhibitörleri, penisilamin, antimalaryaller) pre-
sipite eder.
HIV, Hepatit (C) enfeksiyonları ve otoimmün hastalıklarla (ülseratif kolit, diabetus mel-
litus, myastinea gravis, primer bilier siroz) birlikteliği sıktır.
Klinik:
Deri, tırnak ve mukozaları tutar.
Deri:
Elementer lezyonu üzeri düz, poligonal, mor renkli, parlak, aşırı kaşıntılı papüldür.
Genelde bilateral simetrik, fleksör yüzlerdedir.
En sık el ve ayak bileklerinde görülür. Koebner (+)’dir.
Üzerinde Wickman stria vardır.
Hipertrofik (en sık), atrofik, aktinik, erozif, büllöz tiplerde olabilir.
Scalpte skatrisyel alopesi yapar.
Mukoza:
2/3 vakada tutulur.
Ağızda bukkal mukozada ağrılı gri retiküler plak yapar.
Bu lezyon premaligndir. Üzerinde SCC gelişebilir.
Glans penis, vulva vajen de tutulabilir.
Tırnak:
%10 vakada tutulur.
Subungual hiperkeratoz, pterygium (katlantı), onikoliz olabilir.
Histoloji:
Hiperkeratoz
Bazal hücrelerde vakuoler dejenerasyon
Keratinositlerde kolloid dejenerasyon (civatte bodies). Bunlar apopitozis sonucu
oluşur.
Dermo-epidermal bieşkede bant şeklinde infiltrasyon
Tedavi:
kortikosteroid, retinoid, PUVA, dapson, siklosporin.
(Cevap C)
30. Tekrarlayan karın ağrısı şikȃyeti ile başvuran bir hastanın direkt karın
grafisinde 1. lumbal vertebra üzerine ve her iki yanına uzanan kalsifikasy-
onlar saptanıyor. Çekilen bilgisayarlı tomografide intraperitoneal sıvı kolek-
siyonları izleniyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Üriner obstrüksiyon
B) Kronik pankreatitli hastada akut atak
C) Peptik ülser perforasyonu
D) Kronik kolesistit
E) Peritoneal karsinomatozis
(Cevap B)
Beyin oksijensizliğe en duyarlı organdır ve en ağır etkilenen organ olur. Şok ilerleyici
bir durumdur. Başlangıçtaki faktöre ilave olan değişiklikler ( nörohumoral, infla-
matuar ve sellüler cevap) Zaralı etkilerin artmasına neden olur.
Hastalar en çok akut hipotansif dönemde ölürler.
Beş majör tipi vardır: Hipovolemik (diare- dehidratasyon, kanama), septik, kardio-
genik, distributif, obstruktif. Çocuklarda en sık şok tipi hipovolemik ve septik şoktur
(hangisinin en sık olduğu belirtilmememiş bu nedenle şıklarda septik şok olma-
ması çok iyi olmuş).
Kardiyojenik: Kardiyak pompa yetersizliği, myokard perfüzyon bozukluğu oluşur.
• Kongenital kalp hastalığı
• Kardiyomyopati:İnfeksiyon, edinsel, dilate, restriktif
• Iskemi
• Disritmi
Hipovolemik: Azalmış preload ile karakterizedir.
• Kan kaybı: Kanamalar
• Plasma kaybı: yanık, nefrotik sendrom
• Su ve elektrolit: Kusma, ishal, diyabet
Distribitüf: Anormal vazomaotor tonus sonucu oluşur. Venöz kapasitansın kaybı
sonucu, azalmış preload, arteryal kapasitans kaybı sonucu afterload azalması ve
hipertansiyon vardır.
• Anafilaksi
• Neurologik: Sempatik tonus kaybı (Spinal kord ve beyin sapı hasarı)
• İlaçlar: barbitüratlar, düz kas gevşeticileri, antihipertansifler,trankilizanlar
Septik: Multiple şok tiplerini içerir. Hipovolemik - üçüncü boşluğa kayıp, distribütif-
erken şeptik şokta azalmış after load, kardiojenik: Endotoksinlere bağlı myokar
depresyonu,
• Bakteriyel
• Viral
• Fungal (immun supresede)
Diğer: Obstruktif: sağ veya sol kalpte direkt obstriksiyon nedenleri, kalp boşluklarında
restriksiyon. Sıcak çarpması: su ve tuz kaybı sonucu hipovolemi, periferik rezis-
tansta azalma.
Obstruktif: Büyük pulmoner emboli (sağ kalp yetersizliğine neden olu), kritik aort
koarktasyonu (sol yetersizlik yapar), Perikardial tamponad, Tansiyon pnömotoraks
(Cevap A)
32. Dört aylık, 7 kg ağırlığında olan bir bebeğin yalnızca anne sütü ile beslendiği
ve doğum ağırlığının ise 3.300 kg olduğu öğreniliyor.
Bu bebeğin beslenmesi için aileye ne önerilmelidir?
A) Hazır mama başlanması
B) Su vermeye başlanması
C) Ek gıdalara başlanması
D) Emzirme sıklığının azaltılması
E) Yalnızca anne sütü vermeye devam edilmesi
Çok basit ve temel bir bilgi.Ek gıdalara ne zaman başlanması gerektiğine hemen
herkes tarafından eminim cevap verilmiştir.
Çocuklarda artık 6 ay sadece anne sütü ile beslenme sonrasında ek gıdalara başlan-
ması önerilir. Çocuklarda ilk ay alınması gereken tartının alt sınırı 500 gr’dır. Dört
ayda 3700 gr (ayda 925 gr tartı almış. Bu gayet iyi bir değerdir.
Ek gıdalara başlama: Altıncı ayda başlanır. İlk başlama sırasında allerjik potansiyeli
yüksek gıdalardan kaçınılmalıdır (süt, yumurta, balık, fıstık-fındık, soya). Yeni gıda
başlarken 1 tanesi ile başlanmalı ve olabilecek reaksiyonlar nedeni ile gıda günün
erken saatlerinde verilmelidir. Demirden zengin (et ve zenginleştirilmiş tahıl) gı-
dalar kullanılır. Çinkodan zengin olmalıdır.
Fitat içeriği düşük olmalı (mineral absorbsiyonu bozulur). Soda verilmez. İlk 1 yıl bal
kullanılmaz.
(Cevap E)
33. Sarılık nedeniyle getirilen term bir yenidoğanda fizyolojik sınırlar içerisinde
olmayan indirekt hiperbilirübinemi saptanıyor.
Aşağıdakilerden hangisi etiyolojiyi belirlemek amacıyla yapılması gereken
tetkikler arasında yer almaz?
A) Anne-bebek kan grubu tayini
B) Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz düzeyi tayini
C) Direkt Coombs testi
D) Apt testi
E) Osmotik frajilite testi
Anne bebek kan grupları ABO ve RH uyuşmazlığını belirlemek için yapılmalıdır. Yine
aynı nedenle bebek eritrositleri üzerindeki antikoru saptamaya yönelik direkt
Coombs testi yapılmalıdır. Osmotik frajilite testi herediter sferositoz için yapılır. O
da eritrosit morfolojisinde bozukluk ve sarılık nedeni olan otozomal dominant
geçen bir hastalıktır. Glikoz 6- fosfat dehidrojenaz düzeyi tayini ( X’e bağlı geçtiği
için) özellikle erkek çocuklarda önemlidir ve hemoliz sonucu sarılık nedeni olabilir.
Apt testi ise Yenidoğanda yutulmuş kan sendromunun tanısında yapılır ve kanın
anneye mi bebeğe mi ? ait olduğunu göstermede kullanılır.
Yutulmuş kan sendromu: Doğumda yutulan kan veya meme çatlağı nedeni ile
dışkıda kan görülmesidir. GİS kanamasından ayırmak için Apt testi kullanılır. Fetal
hemoglobinin alkaliye dirençli olmasına dayanır. NaOH ile karıştırılınca sarı -kahve
renk kaynağın anne olduğunu, pembe rengin devam etmesi bebek olduğunu gös-
terir.
Patolojik Sarılıkların özellikleri:
1. Sarılığın ilk gün başlaması
2. Günde 5 mg/dl fazla yükselme
3. Termde 12, pretermde 14 mg/dl geçmesi
4. Sarılığın 14 günden uzun sürmesi
5. Direkt bilirubinin 2 mg/dl üstüne çıkması.
6. Hemolitik hastalık öyküsü, solukluk, hepatosplenomegali, dehidratasyon, aşırı
tartı kaybı, kusma, kernikterus bulguları, akolik dışkı, idrar renginde koyulaşma
olması da patolojik sarılığı düşündürür.
Bu durumda etiyolojiye yönelik tetkikler yapılmalıdır.
Bebeklerde sarılık saptanması durumunda istenilmesi gereken tetkikler ve endikasy-
onları Nelson tablo sorusu
İndikasyon İnceleme
FT alan bebek veya persantil atlayan hiper- Kan grupları, Coombs testi, tam kan sayımı,
bilirubinemi, öykü veya fizik muayene ile açık- yayma, Direkt bilirubin ölçülmesi, tekrarlayan
lanayan sarılık TSB ölçülmesi
Kan değişimi sınırında bilirubin düzeyi / FT ce- G6PDH, retikülosit sayısı, albumin düzeyi,
vapsızlık olması ölçülebilir ise entidal CO
(Cevap D)
Oligohidroamniyoz Polihidramniyoz
Plasental yetersizlik, Anensefali- hidrosefali
Preeklampsi GİS: Özofagus atrezisi, duodenal atrezi, TÖF, yarık
damak ve dudak,
İUGG AC: Kistik adenomatoid malformasyonu, diafragma
hernisi, şilotoraks
Fetal anomaliler Akondroplazi, Spina bifida, Werding Hoffman, trizomi
18, 21, Klippel-Feil
İkiz-ikiz transfüzyon(donör) Diyabetik anne bebeği, Backwith-Wiedemann s
Amniotik sıvı kaçağı Fetal anemi, fetal kalp yetmezliği, ikiz-ikiz transfüzyon
(alıcı) , hidrops fetalis, TORCH,
Renal agenezi Poliürik renal hastalık
Üretral atrezi Teratom
Prune-belly sendromu
Pulmoner hipoplazi
Amnion nodozum
İndometazin
ACE inhibitörleri
İntestinal pseudo obstrüksiyon
(Cevap C)
35. Zamanında doğmuş 24 saatlik bir bebeğin muayenesinde henüz gaita yap-
madığı ögr̆ eniliyor. Bebeğin arka fontanelinin 2 cm kadar açık olduğu ve um-
bilikal herni bulunduğu saptanıyor.
Bu bebekte öncelikle aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Osteogenezis imperfekta
B) Beckwith-Wiedemann sendromu
C) Konjenital hipotiroidi
D) Trizomi 13
E) Hirschprung hastalığı
Daha önceki yıllarda da hangisi konjenital hipotroidi bulgusu değildir şeklinde sorulan
bir soru. Size sorudaki en önemli ip uçları fontanelin geniş olması ve hernisinin
olması, Uzamış sarılıktan da bahsedilmiş olsa idi aynı soru olacaktı. Doğumda
arka fontanelin 1cm’den büyük olması halinde hipotiroidizmin ekarte edilmesi
gerekir.
Osteogenesis imperfekta geniş ön fontanel ve persiste eden kraniyotabes nedenidir.
Mavi sclera ve kemik kırıkları tipik özelliğidir.
Beckwith-Wiedemann sendromu omfalosel makroglossi (hipotroidiye benzeyen bul-
gusu) mikrosefali ve organomegaliler ile karakterizedir. Kulak memesinde çentik
tipiktir. Polisitemi, hipoglisemi görülür.
Trizomi 13 (Patau) orta hat defektleri ile karakterizedir. Yarık dudak, holoprosensefali,
mikroftalmi, hipotelorizm, aplazia kutis, polidaktili ve parmaklarda pleksiyon kon-
traktürü, nötrofillerde nükleer çıkıntı görülür. Altı ayda ölür.
Hirschsprung hastalığı (agangliyonik megakolon) mekonyum pasajında gecikme ol-
ması nedeni ile en çok kafaları karıştıran şık olmuş ancak arka fontanelin geniş
açık olması ve umblikal herni görülmesi nedeni ile bu şıktan uzaklaşılmaktadır.
(Cevap C)
Sınavın kolay sorularından biri daha Down sendromunda en sık kalp anomalisi en-
dokardiyal yastık defekti (atriyoventriküler septal defekt) iken, konjenital kalp
hastalığının en sık olduğu hastalık ise trizomi 18dir (Edwards sendromu) pre-
matürelerde en sık kapl anomalisi patent duktus arteriosustur. Kalp hastalıkları
içinde pretermlerdeki (genel sebeplerden sıvı yüklenmesi iken) en sık kalp yeter-
sizliği olan hastalık da PDA’dır. Büyük arter transpozisyonu ise yenidoğan döne-
minde en sık siyanotik kalp hastalığı nedenidir. Fallot tetralojisi ise kalp
yetersizliğinin beklenmediği siyanotik kalp hastalığıdır.
(Cevap B)
Yine eski TUS sorusuna benzer bir soru. Tüm TUS sorularınızın nöroloji bölümünde
mikrosefali nedenlerinde sıralanmıştır. Burada en sakat şık menejittir hidrosefali
nedeni olabileceği için makrosefaliye de neden olabilir. Hidrosefali nedenleri
arasında menejit yer almaktadır. Bu durumda makrosefali nedeni olabileceğini
düşünebiliriz. Hipertroidi de kraniyosinostaz neden olabilir. Bu durumda baş
çevresi normal olabilceği gibi küçük de kalabilir. Fakat NELSON mikrosefali ne-
denleri tablosunda menejit ve ensefalit yer alırken hipertroidi yer almamaktadır.
Megalensefali: Baş çevresinin aşırı büyük olması. Hidrosefali, serebral jigantizm
(Sotos sendromu), depo hastalıkları, metabolik hastalıklar (Glutarik asidüri, Cana-
van hastalığı, Aleksander hastalığı gibi) nörokutanöz sendromlar, ailevi. Görüldüğü
gibi baş çevresinin büyük olduğu nedenler arasında hidrosefali yer almaktadır.
Buna dayanılarak kominike hidrosefali yapan memenjitin baş çevresini büyük
bırakacağı düşünülebilir. Ancak tabloda açık bir şekilde mikrosefali nedenleri
arasında olduğu için iptal edilmeyebilecek olsa da tartışmalı sorudur.
Mikrosefali nedenleri
Primer Sekonder nedenler
Ailevi (OR, OD) Radyasyon
Down send TORCH enfeksiyonu
Edward send Fetal alkol/ hidantoin
Cri-du-chat send. Menejit/Ensefalit
Cornelli de Lange send. Malnutrisyon
Rubistein-Taybi send. Metabolik (Hiperfenilalaninemi)
Smith-Lemli-Opitz send. Hipertermi
Hipoksik iskemik ensefalopati
Hidrosefali nedenleri
Komunike Nonkomunike
Akondroplazi Aquaduct. Stenozu (X’e bağlı, infeksiyöz)
Basiller impresyon Chiari/DandyWalker malf.
Beningn subaraknoid aralık genişlemesi Klippel-Feil s
Meningeal malignite Kitle lezyon: Apse, hematom, tümör, nöroku-
tan sendromlar, Galen ven malformasyonu
Menenjit/Posthemorajik
Koroid pleksusu papillomu
(Cevap D)
Komplikasyonları:
1. Sinir sistemi komplikasyonları: Menejit ensefalit olabilir veya olmayabilir en
sık komplikasyondur. En sık bez şişmesinden 5 gün sonra olur. Öncesinde
sırasında ve sonrasında da olabilir. Diğerleri: Transvers myelit, faysal paralzi,
nörosensoryal sağırlık, akuaduktus stenozu.
2. Pankreatit
3. Orşit, epididimit. Atrofi görülebilir ama infertilite nadirdir. Büyüklerde daha sık
olur.Ooforit nadir olur.
4. Tiroidit
5. Miyokardit: Nadir yapar. Fetüste endokardiyal fibroelastoz yapar.
6. Artritis. Daha çok büyük eklemleri tutar kalıcı hasar meydana getirmez.
(Cevap C)
Suçiçeği
Etken: Varisella-Zoster Virüs. Herpes virüs ailesinde yer alır.
Primer, latent veya rekürran enfeksiyon yapabilir. Suçiçeği enfeksiyonu hayat boyu
immunite sağlarken, virüs sinir gangliyon hücrelerinde hayat boyu gizli kalır ve
reaktive olarak zona yapar. Kuluçka dönemi 10-21 gündür.
Klinik belirtiler
1. Suçiçeği: Veziküler döküntülü bir hastalıktır. Lezyonlar kaşıntılı makül olarak
başlar, papül, vezikül oluşur. Vezikül içindeki sıvı bulanıklaşıp, göbeklenir ve
kabuklaşarak 1 haftada iyileşir iyleşir. Tüm lezyonlar kabuklanana kadar bu-
laştırıcıdır.
Aynı anda farklı evrede lezyonların olması ve lezyonların gövdede daha yoğun
olması tipiktir.
Lezyonlar sekonder bakteriyel enfeksiyon olmaz ise iz bırakmaz. Hafif bir hipopig-
mentasyon veya hiperpigmentasyon olabilir.
2. Aşılılarda görülen enfeksiyon: 1/5 çocuk geçirir.
3. Progresf varisella: Gebelerde, yenidoğanlarda ve adölesanlarda ve immun
yetersizliklerde olur. Sağlıklı çocuklarda nadrdir. Yaygın iç organ tutulumu ve
koagülopati vardır. Ölüm en sık 3 gün içinde ve pnömoni nedeni ile olur. İnhale
steroid alan astımlı çocuklarda da görülür.
4. Neonatal suçiçeği: Doğumdan 5 gün önce ve 2 gün sonra annenin suçiçeği
geçirmesi risktir. VZIG verilir ve döküntü çıkanlara asiklovir başlanır.
5. Konjenital suçiçeği: derde zigzag şeklinde skarlar karakteristik deri bul-
gusudur. Dermatomal dağılıma uyar.
6. Herpes zoster (Zona) Sağlıklı çocuklarda 10 yaşın altında nadirdir. intrauterin
veya < 1 yaşta geçirenlerde görülebilir. Çocuklarda öncesinde yanma uyuşma
gibi belrtiler yoktur, sonrası postherpetik nevralji nadiren görülür. Drematomal
tutulum yapar.
(Cevap A)
(Cevap E)
İlk bakışta zor gibi görülebilecek bir soru olsa da; Chediak-Higashi sendromu-
nun genel özellikleri bilince rahatlıkla yapılabilecek bir immün yetmezlik
sorusu.
Chediak-higashi Sendromu:
• Defektif nötrofil degranülasyonu, kanama diyatezi, parsiyel okülokutanöz al-
binizm, progresif periferal nöropati ve hayatı tehdit eden lenfoma benzeri
sendrom ile karekterizedir.
• Otozomal Resesif geçişlidir.
• Bakterisidal aktivite ve kemotaksis bozulmuştur.
• Nötrofîllerde PAS (+) boyanan dev sitoplazmik granülasyon oluşumları ile
karekterizedir.
• Hastalarda baskın özellik saç ve cildin açık renkli olması ve fotofobidir.
• S. aureus en sık infeksiyon yapan ajandır.
• Hastalara kanama diyatezi vardır, kanama zamanı uzundur ama trombosit
sayısı normaldir.
• Hayatı tehdit eden en önemli komplikasyon pansitopeni, yüksek ateş,
karaciğer dalak ve lenf nodlarının histiyositik infiltrasyonu ile giden LENFOMA
BENZERİ SENDROMDUR.
• Çok yüksek doz C vitamini klinik bulguları iyileştirir. Kür sağlayıcı tedavi allo-
jenik KİTdir.
Diğer şıklar ağır şiddetli kombine immün yetmezlikte görülen genetik anomalilerdir.
(Cevap D)
42. 26 aylık bir kız çocuk 20 gündür devam eden, günde 3-4 kez sulu, kansız,
mukussuz ishal yakınmasıyla getiriliyor. Öyküsünden son 1-2 aydır iştahsı-
zlığı olduğu ve kilo alamadığı öğreniliyor. Fizik muayenesinde karında dis-
tansiyon dışında patolojik bir bulgu saptanmıyor.
Bu çocukta aşağıdaki laboratuvar tetkiklerinden hangisi tanıda yardımcı
değildir?
A) Dışkıda parazit aranması
B) Dışkıda klortayini
C) Antigliadin antikorları tayini
D) Dışkıda redükleyen madde aranması
E) Dışkıda yağ aranması
(Cevap B)
(Cevap C)
(Cevap C)
Daha önce mükerrer defa sorulan eski bir TUS sorusu. Pediatrinin en kolay soruların-
dan biriydi.
Profilaksi Gerektirmeyen Durumlar (Aşağıda belirtilen durumlar dışında kalan tüm kon-
jenital kalp hastalıklarında infektif endokardit profilaksisi uygulanmalıdır)
1. ASD sekundum tip
2. MVP mitral yetersizliği yoksa
3. Kawasaki hastalığı olanlar
4. Masum üfürümü olanlar
5. Postoperatif 6. aydan sonra şant yoksa
6. Kalp pili takılanlarda
7. By-pas ameliyatı olanlar
(Cevap C)
(Cevap A)
Tarih ve TUS tekerrürden ibarettir. Bu yüzden eski sorulara bakmadan tusa girmemek
lazım!!!
Fanconi aplastik anemisi OR kalıtılan bir DNA tamir defekti hastalığıdır. Adı üstünde
aplastik anemi olduğundan pansitopeni kaçınılmazdır. Boy kısalığı,cafe au’lete
lekeleri ve baş parmakta falanks yokluğu diğer klinik özellikleridir.
Shwachman Diamond sendromunda sitopeni, pankreas yetersizliği, metafizyel kemik
displazisi ve ter testi normla olmasıyla tanınır.
Evans sendromu otoimmun hemolitik anemi ve ITP birlikteliğinden oluşur.
TAR sendromu bir akronimdir, trombositopeni+ aplazia radiustan oluşur.
İmmerslund – Grasbeck sendromunda ise ileumda intrensek faktör reseptörü eksiktir
ve B12 vitamini eksikliği bulguları yanında proteinüri görülür.
(Cevap D)
Hemofili A faktör 8 eksikliğidir ve aPTT uzunluğu görülür. Daha önce tanı için en yaralı
test hangisidir şeklinde sorulan bir soru.
Faktör VIII intrensek yolakta bulunduğu için eksikliğinin takibi aPTT ile yapılır. Ancak
aPTT ile hangi faktörün eksik olduğu anlaşılamaz. (Tüm hemofililerde uzar, factor
tayini ile hemofili çeşidi anlaşılır).
Hemofililerde PT ve kanama zamanı etkilenmez, aPTT’de uzama olur.
PT; Faktör II, V, VII, X ve fibrinojenin fonksiyonları hakkında fikir verir. Özellikle K vit-
amini eksikliğinde ilk olarak Faktör VII azaldığından (yarı ömrü en kısa) ilk önce
PT uzar. K vit antagonisti olan Warfarin ve fare zehiri de uzatır. Faktör 7 hariç
diğerleri APTT’ yi de uzatır.
Kanama zamanı; Trombosit azalması veya fonksiyon bozukluğunda uzar. von Wille-
brand, Bernard-Soulier ve Glanzmann gibi trombosit fonksiyonunun bozulduğu
durumlarda uzar.
(Cevap C)
(Cevap D)
Parvovirus aplastik anemiye neden oalbilir. HBV önce hepatit sonra siroz ve en sonuda
da HCC gelişimine neden olablilr. Rotavirus çocukluk çağı ishallerinden sorum-
ludur. HPV 16 ise servikal papillom gelişiminden sorumludur.
Hodgkin lenfoma bölgesel lenf bezlerinin genellikle tek taraflı, tek merkezli, ağrısız ve
ilerleyici büyümesi ile oluşan bir hastalıktır. Komşu lenf bezlerine sırayla yayılır.
Lenf gangliyonlarında atlayarak tutulum göstermez.
(Cevap B)
Artmış nükleotid tekrarına bağlı hastalıklar ‘’3’lü tekrar hastalıkları’’ olarak da bilinirler.
Frajil X
Huntington hastalığı
Myotonik distrofiler
Spinoserebellar ataksi
Friedreich ataksi
(Cevap A)
(Cevap C)
PTH temel etkisi Ca tutmaktan da öte fosfatı atmaktır. Yani PTH arttığı durumlarda
hiperkalsemi ve fosfatüriye bağlı hipofosfatemi görülür.
(Cevap B)
Çıkmış bir soru daha. Komplike konvülziyon olması için 15 dakikadan uzun sürmesi
veya 24 saat içinde tekrarlamasıveya nöbetin fokal olması veya postiktal dönemde
fokal bulguların gözlenmesi gerekmektedir.
(Cevap A)
55. Yüzde şarap rengi leke, pia mater’de venöz anjiyom, konvülsiyon ve kon-
tralateral hemiparezi ile karakterize nörokutanöz hastalık aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Nörofibromatozis tip I
B) Tuberoskleroz
C) Hipomelanozis Ito
D) von Hippel-Lindau hastalığı
E) Sturge-Weber sendromu
(Cevap E)
Budd-Chiari sendromu çeşitli nedenlerle hepatik venin tıkanması ve buna bağlı oluşan
portal hipertansiyon tablosudur, seçenekler içinde tek postsinüzoidal neden budur,
diğerleri sinüzoidal nedenlerdir. Nisan 2004’ sorusunun aynısı orada venooklüziv
hastalık sorulmuştu.
Postsinusoidal
• Budd-Chiari sendromu
• Veno-oklusiv hastalık
Portal Hipertansiyon:Normalde 200 mm H2O dan az olan portal basıncın 200-230 mm
H2O üzerine yükselmesi ile oluşan klinik durumdur. Portal ven ve dallarında
oluşan hipertansiyon kollateral sistemde konjesyon ile özofagogastrik varisler, asit,
splenomegali ve ensefalopati ile seyreden klinik tabloyu oluşturur.
PORTAL HİPERTANSİYON NEDENLERİ
1. Sinuzoidal:Siroz (%90, en sık neden)
2. Presinuzoidal
A. Presinuzoidal intrahepatik: Shist. mansoni, Sarkoidoz
B. Presinuzoidal ekstra hepatik: Vena porta trombozu
3. Postsinuzoidal
A. Postsinuzoidal intrahepatik: Venookluzif hast., Peliosis hepatitis
B. Postsinuzoidal ekstrahepatik: Budd-Chiari, VCI trombozu, Kon.perikardit
(Cevap C)
57. Doğumdan üç hafta sonra başlayan kusma ve kilo kaybı yakınmalarıyla ge-
tirilen 6 haftalık bir erkek bebekte dehidratasyon bulguları ve hipokloremik
alkaloz saptanıyor.
Bu bebekte tanı koymak için aşağıdaki yöntemlerden hangisine başvurul-
malıdır?
A) Baryumlu üst gastrointestinal sistem grafisi
B) Ultrasonografi
C) Endoskopi
D) Tomografi
E) Endosonografi
Doğumdan 2-6 hafta sonra kusma (safrasız olan projektil kusma) ve buna bağlı de-
hidratasyon ve hipokalemik hipoloremik metabolik alkoloz olması pilor stenozunu
düşündürüyor. Erkek çocuklarda sık olduğu da vurgulanmış. Böyle bir ön tanıda
ilk yapılması gereken USG’dir.
Konjenital pilor stenozu: Midenin en sık rastlanan konjenital anomalisidir. Erkek
çocuklarda 4 kat daha sık görülür (özellikle ilk doğan). O ve B kan grubunda daha
sıktır. Trakeaözofageal fistül ve frenelum hipoplazisi eşlik eden diğer konjenital
anomalilerdir.
Klinik: Doğumda bulgu yoktur. İlk bulgu safrasız kusmadır. 3. Haftadan sonra kusma
başlar. Projektil ve ilerleyicidir. Kronik malnütrisyon ve dehidratasyon gelişebilir.
İndirekt hiperbilirubinemi olabilir. Obstriksiyon düzeltilince geriler.
Fizik muayenede hipertrofik pilor kası (olive belirtisi) sert, hareketli ve zeytin büyük-
lüğünde kitle olarak palpe edilir. İnspeksiyonda peristaltik dalgalarının görülmesi
tipiktir.
Hastalarda görülen metabolik bozukluk hipokalemik hipokloremik metabolik alkaloz-
dur.
Tanı klinik bulgular ile konur. USG ile ile tanı doğrulanır (Pilor kas kalınlığı > 4 mm
veya pilor kanal uzunluğu >14 mm.). Baryumlu grafiler pilor kanalında daralmayı
gösterir. Ancak kalınlık artışını saptamaz.
(Cevap B)
Çocuklarda hematüri nedenlerini sınayan güzel bir nefroloji sorusu. Şıklardaki ne-
fronoftizis hakkında bilgimiz olmayabilir. Ancak diğer şıkların hepsi çocuklarda
hematürinin iyi bilinen nedenleri olduğundan doğru cevabı bulmak zor olmaya-
caktır.
Akut glomerülonefrit, Alport sendromu, PAN ve Polikistik böbrek hastalığı çocuklarda
hematüriye neden olan hastalıklardır.
Juvenil Nefronoftizis; Otozomal resesif geçişli kronik interstisyel nefritle seyreden bir
hastalıktır. Avrupda böbrek yetmezliğinin %10-20’sı oluşturmasına rağmen AB-
D’de nadir görülmektedir. Tipik olarak geç çocukluk ve adolesan döneminde
poliüri, büyüme geriliği, açıklanamayan anemi ve kronik böbrek yetmezliğiyle
başvururlar.
(Cevap D)
59. On yaşında bir erkek çocuk kırmızı renkli idrar yapma ve idrar miktarında
azalma şikȃyetleriyle acil servise getiriliyor. Göz kapaklarında ve bacak ön
yüzünde ödem saptanan çocuğun kan basıncı 135/85 mmHg, serum C3
düzeyi düşük ve BUN düzeyi artmış bulunuyor.
Bu çocuk için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Akut poststreptokokkal glomerülonefrit
B) İmmünoglobulin A nefropatisi
C) Goodpasture sendromu
D) İdyopatik hızlı ilerleyen glomerülonefrit
E) Alport sendromu
(Cevap A)
60. Ateşli üriner sistem enfeksiyonu geçiren bir bebekte renal skarları en yüksek
oranda gösteren görüntüleme yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ultrasonografi
B) İntravenöz piyelografi
C) Voiding sistogram
D) DMSA sintigrafisi
E) Tomografi
(Cevap D)
61. Aşağıdakilerden hangisi bir tür aktif ötenazi yöntemi olarak kabul edilmek-
tedir?
A) Hasta odasının ısısının düşürülmesi
B) Hastanın beslenme desteğinin azaltılması
C) Hastanın sıvı desteğinin azaltılarak geri çekilmesi
D) Hastaya letal doz ilaç verilmesi
E) Hastanın kemoterapi seanslarının azaltılması
(Cevap D)
62. Aşağıdakilerden hangisi cerrahi alan enfeksiyonu riskini artıran hastaya ait
faktörlerden biri değildir?
A) İleri yaş
B) Steroid kullanımı
C) Obezite
D) Malnütrisyon
E) Cerrahi alanda yabancı cisim
Lokal faktörler:
Yetersiz cilt hazırlığı, erken traş, cerrahi aletlerin kontaminasyonu, yanlış/eksik profi-
laksi, uzun cerrahi süresi, doku nekrozu, hipoksi, iskemi, yabancı cisim varlığı
(Cevap E)
63. Büyük yaralanmalar ve masif kan transfüzyonu sonrası ortaya çıkan geçici
immünosupresyon aşağıdakilerden hangisinin düzeyinde değişiklik ile ilişk-
ilidir?
A) IL-1
B) IL-2
C) IL-8
D) IL-15
E) G-CSF
IL-2
• İmmünostimülan
• TH1 lenfositlerinden salgılanır
• Etkileri: T lenfosit proliferasyonu (T hücreleri için büyüme faktörüdür), Ig üretimi,
GİS mukoza bütünlüğü, ACTH stimülasyonu
• Major travma → IL-2 düzeyi azalır
• IL-2’nin baskılanması: Lenfosit apoptozisi’ne neden olur
• Major travma ve perioperatif kan transfüzyonundan sonra görülen immün-
supresyondan IL-2’nin azalması sorumludur
(Cevap B)
64. Hipovolemiye bağlı renal hipoperfüzyon sonucu gelişen akut renal yetme-
zliğin, prerenal azotemiden ayrılmasında aşağıdaki laboratuvar sonuçların-
dan hangisi yol göstericidir?
A) İdrar kreatinin/plazma kreatinin > 40
B) İdrar osmolalitesi > 500 mOsm/L
C) Fraksiyone sodyum atılımı > % 3
D) İdrar üre/plazma üre > 8
E) İdrar sodyum miktarı < 20 mOsm/L
FE Na <1 >3
(Cevap C)
65. Trafik kazası geçirdikten sonra uzun süredir komada olan bir hastada
beslenme desteği için en uygun yol aşağıdakilerden hangisidir?
A) Jejunostomi yoluyla besleme
B) Nazogastrik tüple besleme
C) Gastrostomi ile besleme
D) Periferik parenteral nütrisyon
E) Total parenteral nütrisyon
Jejunostomi
Bir aydan daha uzun süre enteral nütrisyon yapılacak olan hastalar
Komada, gastrik beslenmeyi tolere edemeyen hastalarda yada aspirasyon riski yüksek
olanlarda post-pilorik beslenme daha uygundur
Cerrahi gastrostomi / jejunostomi
Travma yada elektif major abdominal cerrahi, koma
(Cevap A)
• Adrenal bezler dışında başka patolojik durumlara yönelik tetkik yaparken adrenal
bezler içinde tespit edilen kitlelere insidentaloma denir.
• Bu şekilde bir kitle tespit edildiğinde öncelikle hormonal açıdan aktif olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
• Korteks ve medulla için tarama testleri yapılır.
• BT de kitlenin boyutu 4 cm’nin üzerinde ise kesinlikle adrenalektomi endikasyonu
vardır.
• Hormonal açıdan normal olan 4 cm’den küçük kitleler 6 ayda bir USG ve/veya BT
ile takibe alınırlar.
Yukarıdaki açıklama adrenal slaytlarımızdan 31. slayt olup, aynen alınmıştır. Yukarıda
da ifade edildiği gibi 4 cm’nin üzerinde olan adrenal kitlelerde özelikle malignite
kriterleri gösteriyorsa kesin cerrahi endikasyonudur.
(Cevap B)
67. Memesinde klinik olarak malignite kuşkulu bir kitle olan 65 yaşındaki hastada
ilk yapılması gereken tetkik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mamografi
B) İnce iğne aspirasyon biyopsisi
C) Tru-cut biyopsi
D) Eksizyonel biyopsi
E) İnsizyonel biyopsi
Tanımlanan hastada malignite kuşkulu bir kitle olduğuna göre USG yapılmış demektir.
Bundan sonra yapılması gereken ilk tetkik mamografidir.
Memede fizik muayeneden sonra ele gelen herhangi bir kitle olması durumunda ilk
yapılması gerkn tetkik USG olup, USG’de şüpheli malign lezyon saptanması
halinde mamografi ilk yapılacak tetkiktir. Bu soru meme konusu işlenirken vaka
sorusu olarak tartışılmış ve cevaplanmış bir sorudur.
(Cevap A)
MAMMOGRAFİ
• X ışını kullanılır.
• Radyasyonun etkisi kümülatif.
• 30 yaş altında meme dokusunda radyasyona duyarlılık maximum.
AMAÇLARI
1. Nonpalpable lezyonların belirlenmesi
2. Multiple kistik lezyonların değerlendirilmesi
3. Senkron ya da multisentrik lezyonların değerlendirilmesi
4. Mastektomi sonrası takip
(Cevap C)
Meme kanseri en sık üst dış kadranda görülme eğilimindedir. Bunun sebebi memenin
lenfatik akımının bu yöne doğru olmasıdır. Sentinel lenf nodunun aksillada aran-
ması esnasında da bakılması gereken yer memenin üst dış kadranının hemen
lateralidir.
(Cevap E)
70. Diffüz tiroid büyümesi ve sağ lobda şüpheli nodül saptanan 40 yaşında bir
kadın hastada TSH, tiroglobulin ve TSH-reseptör antikor düzeyleri yüksek
bulunmuştur. Yapılan ince iğne aspirasyon biyopsisinde Hürthle hücreleri
görülmüştür.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Subakut tiroidit
B) Hashimoto tiroiditi
C) Papiller karsinom
D) Medüller karsinom
E) Cowden sendromu
HASHİMOTO TİROİDİTİ
(Kronik Lenfositik veya Lenfoadenoid Guatr)
• Tiroiditlerin en sık görülen şeklidir.
• Hipotiroidinin en sık görülen sebebidir.
• Genellikle 40-50 yaş kadınlarda görülür.
• Otoimmün etyolojiye sahiptir. Diğer otoimmün hastalıklarla birlikte görülme
şansı yüksektir.
• AMA % 95, ATA % 60 (+) anti TSH reseptör antikorları pozitif bulunur.
• Tiroid bezi son aşamada sert, fibrotik yapı alır.
• İlk aşamada hipertiroidi, sonra ötiroidi, son aşamada ise hipotiroidi gelişir.
• Hastalık progresif şekilde ilerler
• Hurtle ve Askanazy hücreleri
(Cevap B)
AKALAZYA
Sıklıkla özefagusun tümünde,nadiren düz kas ihtiva eden 2/3 distal kısmında
aperistaltism ve peristaltism ile senkron çalışan AÖS relaksasyon bozukluğu
sonucu ortaya çıkan klinik bir durumdur.
Primer patofizyolojik bozukluk AÖS’nin inhibitör innervasyonundaki bozukluk-
tur.
AÖS gevşemez, aperistaltism vardır ve AÖS proximalinde dilatasyon görülür.
(chagas hastalığı,dejeneratif hastalıklar,kronik idiopatik psödobst,travma(cer-
rahi funduplikasyon),malignansi,vagotomi sonrası sekonder akalazya oluşa-
bilir.
Disfaji,regürjitasyon,kilo kaybı, ağrı, pnömoni (nokturnal regürjitasyon)..
Özellikle soğuk ve sulu gıdalar ile disfaji daha fazla (paradoksik disfaji)
AC grafisi (dilate olmuş ösefagus ile mediastende genişleme)
Ösefagus sineradyografisi (aperistaltism, AÖS’de relaksasyon eksikliği)
(Cevap C)
(Cevap A)
73. Karın ağrısı, ateş ve fizik muayenede sol alt kadranda hassasiyet saptanan,
daha önce de benzer yakınmaları olduğu öğrenilen 65 yaşındaki kadın has-
tada ilk düşünülmesi gereken kolon hastalığı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kolon kanseri
B) Ogilvie sendromu
C) Crohn hastalığı
D) İskemik kolit
E) Divertikülit
Bu soru tipik olarak divertiküliti tanımlamaktadır. Yaşlı erkek ve bayan hastalarda sol
alt kadran ağrısı defans, rebaund varlığı ve laboratuar tetkilerinde lökositoz sap-
tanması divertiküliti düşündürmelidir. Ayrıca hastanın daha önce benzer yakın-
malarının olması divertikülit atağı geçirdiğini ancak bunu hafif olduğu anlamına
gelir.
(Cevap E)
Akut apandisitin temel semptomu karın ağrısıdır. Klasik olarak ağrı başlangıçta aşağı
epigastrium veya umlikal bölgede yerleşik diffüz, orta şiddette ve süreklidir bazen
bu ağrını üzerine aralıklı kramplarda eklenebilir. Apendiksin anatomik yerinin fark-
lılıklar göstermesi ağrının somatik fazının başlıca görüldüğü yerde varyasyonlara
neden olur. Bu durumda ağrının visseral komponenti normal yerinde ortaya
çıkarken, somatik komponenet rotasyon esnasında çekum nerede durmuşsa
karnın o bölgesinde ortaya çıkacaktır. Her iki cinste de akut batını en sık nedeni
akut apandisittir. Gebede de en sık akut batın nedeni akut apandisittir.
(Cevap C)
75. Klinik olarak melena oluşması için gastrointestinal traktus içine olan kana-
manın miktarı en az kaç mililitre olmalıdır?
A) 10
B) 50
C) 500
D) 1000
E) 1500
Melena: siyah renkli, cıvık, pis kokulu, sindirilmiş kanın anal kanaldan gelmesi duru-
muna verilen isimdir ve gastrointestinal istemde melenanın oluşabilmesi için en
az 50 ml kan bulunması gerekir.
(Cevap B)
76. Herhangi bir nedenle yapılan tüm karın içi organ incelemeleri sırasında en
sık rastlanan karaciğerde yer kaplayan oluşum aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karaciğerin basit kistleri
B) Metastatikkaraciğer tümörü
C) Hepatik adenom
D) Karaciğer hemanjiyomları
E) Primer karaciğer tümörü
BENİN TÜMÖRLER
Hemanjiyom
Otopsi serilerinde %2
İnsan vücudunda hemanjiyomun en çok yerleştiği organ karaciğer
Kadınlarda 5 kat fazla
Üfürüm duyulabilir
Büyük lezyonlar ağrılı ve palpabl olabilir
Büyük hemanjiyomlar trombositopeniye neden olabilir Spontan rüptür nadir
Ameliyat endikasyonları
- Ağrı
- Kitle etkisi
- Belirgin büyüme
- Trombositopeni
- Erken rüptür
(Cevap D)
77. Akut akalkülöz kolesistit ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Akut kolesistitlerin % 5-10 kadarını oluşturur.
B) Taşlı kolesistite göre komplikasyon gelişme yüzdesi daha düşüktür.
C) Genellikle yaşlı ve debil hastalarda izlenir.
D) Tanıda genellikle ultrasonografi kullanılır.
E) Tanıda şüphede kalınan vakalarda perkütan kolesistostominin tanısal ve
terapötik değeri vardır.
• Açık ameliyat
• Çocuklarda çoğu zaman perkütan kolesistostomi yeterli!!
• Mortalite eşlik eden patolojiler nedeniyle çok yüksek (%40)
(Cevap B)
PSÖDOKİST
Pankreatit atağı sırasında veya sonrasında, sürekli ağrı, ateş ve ileusa ek
olarak serum amilaz düzeyi yüksek seyretmeye devam ederse, psödokist akla
gelmeli
BT en değerli tanı yöntemi
Ultrasonografi (de BT öncesinde bir ön inceleme olarak yararlı olabilir)
ERCP, Wirsung kanalında tıkanıklık, veya boyanın pankreas kanalından psö-
dokist içine ekstravazasyonunu gösterir. Dolayısı ile hem psödokist hem seröz
kiste dolum görülebilir. Ayrımda yararı yoktur. Psödokist için en değerli tanı
yöntemi BTdir.Yukarıdaki bilgiler pankreas slaytlarımızın 33.sü olup, değiştir-
ilmeden kopyalanıştır.
(Cevap C)
Halotan:
Miyokardı doz bağımlı olarak depresse eder.
Sonuçta sistolik, diastolik ve ortalama basınçlarda düşme olur.
Kardiyak output’u düşürür ve hipotansiyon oluşturur.
Kalbin katekolaminlere duyarlılığını en fazla artıran GA’dır.
Sempatik yanıtların azalması, sinoatriyal düğüm ve iletim sistemine direkt etki ile im-
puls üretimi ve iletiminin yavaşlaması, kalp hızında genellikle yavaşlama ve arit-
miye neden olabilir.
Aritmiler nodal ve prematür ventriküler kontraksiyon şeklinde olabilir.
Bronkodilatasyon oluşturur. Fakat tüm GA’lar gibi silier fonksiyonları bozar.
(Cevap D)
80. Aşağıdaki tükürük bezi tümörlerinden hangisi sinir yolu ile yayılıma en çok
eğilimlidir?
A) Adenoid kistik kanser
B) Mukoepidermoid kanser
C) İndiferansiye kanser
D) Epidermoid kanser
E) Malign mikst tümör
Benign Malign
Özellikleri:
TB tümörlerinin %65-80’i parotisten, %10’u submandibüler glanddan geri kalanlar
minör TB’lerinden çıkar.
Parotis tümörleri büyük olasılıkla (%70-80) benign (%30 malign), submandibuler
tümörler %60 benign (%40 malign) ve minör TB tümörlerinin %50 si beningdir
(%50 malign).
sıklıkla 6-7.dekat tümörleridir. Sonuçta submandibular tümörlere hızla tanı konul-
malıdır.
MUKOEPİDERMOİD KARSİNOM
TB’lerinin en sık izlenen malign tümörüdür (%15). 20 yaş altı primer tükrük bezi
tümörlerinin de en sık görülen tipidir.
Mukoepidermoid karsinom’ların %60-70’i Parotisden kaynaklanır. TB’de radyasyona
bağlı olarak en sık gelişen neoplazmdır.
Düşük grade lezyonlar belirgin glandüler yapı oluşturma ve büyük miktarda musin
yapma özelliğindedirler.
Yüksek grade lezyonlarda müsin azalır ve solid-skuamöz alanlar artar; ayrıca klinik
tabloya sıklıkla ağrı ve fasiyal sinir paralizisi eklenir.
(Cevap A)
81. Daha önce hiçbir şikȃyeti olmayan 20 yaşında zayıf bir erkek hastada ani
gelişen göğüs ağrısı, ilerleyen nefes darlığı, soğuk terleme, hipotansiyon,
taşikardi saptanıyor ve ağrı olan hemitoraksta solunum sesleri alınamıyor.
Perküsyonda hipersonarite tespit edilen hastaya ilk yapılması gereken aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Gözlem
B) Tüp torakostomi
C) Acil torakotomi
D) Mediastinoskopi
E) Tomografi eşliğinde elektif torasentez
Pnomotoraksta ilk yapılması geren tüp torakostomi yapıp, kapalı dreneja bırakmaktır.
(Cevap B)
82. Bir yaşın altındaki gelişimsel kalça çıkığı vakalarının tedavisinde, kalçaya
aşırı abdüksiyon ve iç rotasyon pozisyonu verilirse hangi arter bası altında
kalır?
A) İnternal iliak arter
B) Arteria profunda femoris
C) Obturator arter
D) Retinaküler arter
E) Medial circumflex femoral arter
(Cevap E)
Klinik bulgular:
deri lezyonları,
epileptik nöbetler(West)
mental retardasyondan oluşan triad ile karak-
terizedir.
Beyin tümörleri NF kadar sık değildir, ama tuberler malign astrositomaya dönüşebilir.
Kalpte rabdomiyosarkomlar, böbrekte hamartomlar ve polikistik hastalık ve akciğerde
anjiomiolipomlar (sonucu kistler ve pnömotoraks) olabilir.
(Cevap B)
84. Akolik gaita yapma ve sarılık yakınmaları olan 4 haftalık bir bebekte öncelikle
aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Koledok kisti
B) Viral hepatit
C) Ampulla vater tümörü
D) Biliyer atrezi
E) Kolelitiazis
Özellikler
Bilier atrezi doğumdan sonra 2-3 hafta sonra ortay çıkar.
Reo Tip 3 sorumlu tutulmakta.
USG safra kesesi olmaması uyarıcı olmalı.
Safra yollarının progresif sklerozudur.
Tanı:
HIDA sintigrafisi ile safra yolları atrezis kanıtlanabilir.
Tedavi
Kasai op. (Hepatiko-jujenostomi)
85-Testisin skrotuma iniş yolu dışında bulunmasına ektopik testis adı verilir. En sık
süperfisial inguinal seviyede olur.
(Cevap D)
(Cevap B)
86. Tekrarlayan abortus yapan kadınlarda en sık görülen uterus anomalisi aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Unikornuat uterus
C) Arkuat uterus
B) Septat uterus
D) Uterus didelfis
E) Bikornuat uterus
(Cevap B)
(Cevap D)
Gebelik endokrinoloji ile ilgili, yorum gerektirmeyen ve direkt bilgiyi ölçen eski TUS
sorusu (Eylül 1990) benzeri obstetrik sorusudur.
Gebelikte östrojen biyosentezi temel olarak fetal ünitenin kontrolünde olup, tüm gebelik
boyunca artış göstermektedir. Gebelikte östrojenin temel fonksiyonu net olma-
makla birlikte, uteroplasental kan akımının regülasyonunda ve doğum mekaniz-
malarının tetiklenmesinde rol aldığı bilinmektedir. Gebelikte human koryonik
gonadotropin (ß-hCG), fertilizasyondan 8 ve implantasyondan 1 gün sonra kanda
tanımlanabilir düzeye ulaşır ve erken gebelikte ß-hCG serumda 1.3-2 günde bir
iki katına yükselir. 60-70. günlere kadar (8-10. hafta) seviyesi bu şekilde yüksel-
erek pik yapar, daha sonra azalarak, 18-20. haftadan itibaren oldukça düşük se-
viyelere iner. Yandaki şekilde ß-hCG’nin gebelik süresince düzeyi verilmiştir.
Prolaktin laktogenezden sorumludur ve tüm gebelik boyunca yükselir ve en yüksek
düzeyine doğumda ulaşır. Benzer bir seyir human plasental laktojen (hPL) için de
geçerlidir. hPL fetus ve plasenta kütlesi ile doğru orantılı olarak gebelik boyunca
sürekli yükselir ve en yüksek düzeylerine gebeliğin 36-37. haftalarında ulaşır.
(Cevap C)
(Cevap A)
Gebelik ve eşlik eden sistemik hastalıklara ilişkin, yorum gerektirmeyen ve direkt bilgiyi
sorgulayan orijinal bir obstetrik sorusudur. Diabetes mellitusu olan gebelerin %5’de
renal tutulum (White sınıflamasına göre: F) izlenmektedir. Bu gebeler özellikle
preeklampsi gelişimi ve preterm doğumlar açısından ciddi risk altındadırlar. Özel-
likle proteinüri (>500 mg/gün) varlığında, 20. gebelik haftası öncesi preeklampsi
gelişme riski yaklaşık %40’tır. Kronik hipertansiyon ve diyabetik nefropati var-
lığında preeklampsi gelişme riski %60’a yükselmektedir.
(Cevap E)
Kemik pelvis ve çapları ile ilgili, yorumlama gerektirmeyen, direkt bilgiyi ölçen eski
TUS (Eylül 1988) sorusudur. Fetus başı verteks gelişlerde suboksiputobregmatik
çap (9.5 cm), yüz gelişlerde submentobregmatik çap (9.5 cm), alın gelişlerde ok-
sipitomental (vertikomental) çap (12.5-13.5 cm) ile pelvise girer. Fetus başının en
küçük çapı bitemporal çap (8 cm), en büyük çapı ise oksipitomental çaptır.
(Cevap C)
92. Fetal baş angaje ise, biparyetal çap en azından kemik pelvisin hangi
anatomik yapısını geçmiş demektir?
A) Pubik tüberkül
B) Spina iliaka anterior superior
C) Spina iskiadika
D) Tuber iskii
E) Linea terminalis
Doğum mekanizmaları ile ilgili yorum gerektirmeyen ve direkt bilgiyi sorgulayan eski
TUS (Nisan 2000) sorusudur. Angajman, fetusun önde gelen kısmının (verteks
gelişlerde biparietal çapın) pelvik girimi (linea terminalis düzeyini) geçmesidir. Se-
falik prezentasyonda angajman gerçekleştiğinde, gelen kısmın en öndeki noktası
(verteks) spina ischiadica düzeyine (0 noktası) ulaşmış olur.
(Cevap E)
93. Aşağıdaki germ hücreli over tümörlerinden hangisinin bilateral görülme sık-
lığı en yüksektir?
A) Disgerminom
B) Embriyonal karsinom
C) Poliembriyoma
D) Yolk sak tümörü
E) İmmatür teratom
Malign over tümörlerine ilişkin, yorum gerektirmeyen ve direkt bilgiyi sorgulayan eski
TUS sorusudur (Nisan 2004 ve Nisan 2007).
Overin metastatik tümörleri sıklıkla bilateral olarak izlenir (%75). Bununla birlikte overin
primer tümörleri içinde en sık bilateral olan tümörler seröz tümörlerdir. Overin
seröz tümörleri sıklıkla benign olduklarından, overin primer tümörleri içinde en sık
bilateralite gösteren seröz kistadenomlardır.
Disgerminom, en sık görülen malign germ hücre tümörüdür. Ayrıca, en sık bilateral
görülen germ hücreli tümördür.
Bununla birlikte disgerminom, en sık lenfatik yayılım eğilimi olan over malignitesidir.
(Cevap A)
Vulva kanseri ile ilgili direkt bilgiyi ölçmeyi amaçlayan orijinal bir jinekolojik onkoloji
sorusudur.
Vulva kanserinde tek başına en önemli prognostik faktör lenf nodu tutulumudur. Bunu
tümör büyüklüğü izler. Bununla birlikte erken evre olgularda mortaliteyi azaltan en
önemli prognostik faktör lenf nodu diseksiyonudur.
(Cevap B)
95. Akciğer tutulumu olan gestasyonal trofoblastik tümörlü bir hasta, FIGO ya
göre hangi evrededir?
A) Ic
B) IIb
C) IIc
D) III
E) IV
Gestasyonel trofoblastik neoplazilerle (GTN) ilgili direkt bilgiyi sorgulayan orijinal bir
jinekolojik onkoloji sorusudur.
(Cevap D)
Malign genital hastalıklar ve yönetimine ilşkin benzeri Eylül 2007 TUS’da sorulmuş,
yorum gerektirmeyen, direkt bilgiyi ölçmeyi amaçlayan jinekolojik onkoloji
sorusudur.
Jinekolojik kanserlerde hem hastalığın yaygınlığını hem de tedavi şeklinin belirlenmesi
amacıyla o kansere özgü evrelendirme yapılır. Jinekolojik kanser arasında serviks
ve vajen kanseri klinik olarak evrelenirken; over, fallop tüpü, endomerium ve vulva
kanserleri ile uterus sarkomları cerrahi olarak evrelenir.
(Cevap D)
Postmenopozal kanama ve nedenlerine ilişkin, benzerleri daha önce iki kez sorulmuş
(Eylül 1987 ve Nisan 2009) yorum gerektiren ve karşılaştırma yöntemi kullanılarak
çözülebilecek jinekolojik onkoloji sorusudur.
Postmenopozal kanama nedenleri ve görülme sıklıkları aşağıdaki tabloda verilmiştir:
(Cevap A)
(Cevap D)
99. Muayenesi normal, siklusları düzenli, ovulasyon defekti olan infertil bir
kadında ayırıcı tanı için aşağıdaki hormonlardan hangilerinin serum düzey-
leri mutlaka ölçülmelidir?
A) FSH, LH
B) Progesteron, 17-OH progesteron
C) TSH, prolaktin
D) Östradiol, östron
E) Testosteron, dehidroepiandrosteron sülfat
(Cevap C)
Kontrasepsiyon ile ilişkili, direkt bilgiyi sorgulayan ancak karşılaştırma yöntemi ile
çözülebilecek benzeri daha önce Nisan 2002 sınavında sorulmuş orijinal olmayan
bir sorudur.
Kombine oral kontraseptiflerde kullanılan östrojenler etinil östradiol ve mestranoldür.
Bununla birlikte, KOK yapısında günümüzde sadece 19-nortestosteron deriveleri
olan progestinler kullanılmaktadır. 17α asetoksiprogesteron deriveleri
(medroksiprogesteron asetat) ise meme kanserine neden olduklarından kombine
oral kontraseptiflerde ve tek başına progestin içeren oral kontraseptiflerde (mini
hap) kullanılmazlar. Deri altı implantlarında kullanılan progestinler etonogestrel ve
levonorgestreldir. Rahim içi araçlarda etkinliği artırmak amacıyla eklenen progestin
ise levonorgestreldir. Medroksiprogesteron asetat sadece depo formda 3 aylık en-
jekte edilen kontraseptiflerin yapısında yer almaktadır.
(Cevap E)