You are on page 1of 28

KIRŞEHİR

2009
MİTANNÎ KRALLIĞI [M.Ö. 1500]

Mitannî Krallığı, milattan önce 1500’lü yılların başında Kürdistan


coğrafyasının kuzeybatısında bir üst medeniyet olan Hurriler tarafından
kuruldu. Hititlerin belgelerinde geçtiği haliyle isimlendirilen bu ülkenin
kendi dilinde hangi adla anıldığı henüz tespit edilmemiş olmakla birlikte;
büyük kanı onların da çağdaşları Asurîler gibi ülkelerine Hani-Galbad adını
verdikleri yönündedir. Mitannî Krallığı, Fırat kıyısındaki Qarqamiş
(Karkamış) kentinden başlayarak Bêlih ve Xabûr’u da çevreleyip Nisibis’e
(Nusaybin) kadar uzanıyor ve doğuda Bitlis, kuzeyde Elazığ ve Malatya’yı
içine alarak güneyde Aleppo (Halep) ve Nuzzi (Kerkük) kentlerini
kapsıyordu. Kuzey ve batısında Hattilerin bulunduğu ülkenin güneyinde
Asurîler, doğusunda ise diğer Hurrî kabilelerinin oluşturduğu küçük
krallıklar bulunmaktaydı. Mitannî Krallığının başkenti, bugün Mardin olarak
bilinen ovada kurulu Waşukkannî’ydi.

Asurîlerle girdikleri savaşlar sonrası zayıflayarak M.Ö 1200’lere doğru


dağılan; fakat M.Ö 900’lü yıllara kadar Asurîlerin bir eyaleti olarak devam
eden krallık, tek hanedanlık olmak üzere 14 kral tarafından yönetildi (Kirta
1500-1490, I. Shuttarna 1490-1470, Barattarna 1470-1450, Parshatatar
1450-1440, Shaushtatar 1440-1410, I. Artatama 1410-1400, II.
Shuttarna 1400-1385, Artashumara 1385-1380, Tushratta 1380-1350,
Shuttarna III 1350, Mattivaza 1350-1320, I. Shattuara 1320-1300,
Wasashatta 1300-1280, II. Shattuara 1280-1270).

Güçlü dönemlerinde Asur ve diğer komşularının topraklarına el


koyarak vergi alan Mitannîler, Mısır hanedanlıklarıyla sağlam bir bağ
oluşturmuş ve kral eşlerinin firavun soyundan olmasına dikkat etmişlerdi.
Ülke kralının, halkın babası olarak görüldüğü ve çoktanrılı inancın geliştiği
ülkede, inanç sistemi ve tanrı isimleri Wedîk Hindî inancının tanrı
isimleriyle aynıydı. Hindo-Aryen oldukları kabul edilen Mitannîlerin kral
isimleri, tanrı adları, at yetiştiricilikleri, iki tekerlekli savaş arabaları, işleme
ve çömlekler- de kullandıkları motif ve teknikleri, sahip oldukları coğrafya
ve diğer kültürel terimler ile halen Kürtçede yaşayan kimi sözcük ve
Kürtler tarafından halen kullanılan kimi coğrafî adlar onların bugünkü
Kürtlerin ataları oldukları savını kuvvetlendirmiştir.Çanak-çömlekçiliğin ilk
başlarda gelişmekte olduğu ülke zamanla halı dokumacılığının icat edildiği
bir merkez oldu. Mezopotamya, Mısır ve Agyan (Ege) sanatlarından
etkilerin bulunduğu Mitannî sanatı, bazalt taşlar üzerine yapılmış
işlemelerle günümüze kadar ulaşabilmiştir. Kanatlı güneş, tilki, yıldız ve
insan başı figürlerinin yer aldığı işlemelerin büyük bir kısmı Fransa’daki
Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır.

Sosyal hayatın ve mülk edinme kavramlarının gelişmiş olduğu


Mitannî halkında bütün önasya toplulukları gibi evlilik, hukukî bir akit
olarak kabul ediliyordu. Medenî hukukun temelini şahsî mülkiyet kavramı
oluşturuyordu. Mitannîlere ait veraset, vekalet ve yargılanma ile ilgili bir
takım çivi yazılı tabletler Kerkük ve Musul yöresindeki kazılarda
bulunmuştur. Bu tabletler, ülkenin ne denli bir sosyal yapıda olduğunu çok
iyi yansıtmıştır.

Kürt sözcüğünün ilk hali olarak kabul edilen ve ilk kez bu dönemde
Asurlular ile yapılan ve Mittanîlerin kaybettiği bir savaş sonrası, Asur Kralı
I. Tiglath-Pileser adına hazırlanan zafer silindirinde (M.Ö. 1125) geçen
Kurtie / Qurti halkının ismi bu döneme denk gelmektedir. Asurluların
bu yazıtta bahsettiği ve Azu Dağı’nda yer aldığı söylenen Kurtie,
arkeologların belirlemesine göre Hizan Dağı dolaylarındaki Kurtî bölgesi ile
aynıdır. Nitekim ünlü Kürt tarihçisi Şerefxan, 1597 yılında yazdığı
Şerefname’de bu bölgeden Kürt yöneticilerin ikametgahı olarak
bahsetmektedir. Yazıktır ki, 25 Aralık 1935’te Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı
Kürt yerleşim birimlerinin ismini değiştirmesinden nasibini alan Kurtî
nahiyesinin adı Aksar olarak değiştirilmiştir. M. Izady’ye göre, 3100 yılı
aşkın bir zaman dilimi yaşayan ve Kürt isminin doğum yeri olan bu isim
çok yakın bir dönemde tarihe karışmış olmaktadır. Tarihçi Gernord Wilhelm
ve Prof. Ephraim Avigdor Speiser, Kral I. Tiglath-Pileser’in bu tabletinde
geçen Kurtie / Qurti sözcüğünün evrim geçirerek klasik Yunan ve Roma
metinleriyle İslam öncesi Farsça kaynaklarda Kurtî (Latincede Cyrti) halini
aldığını söylerken, M. A. Morrison ve D. Owen ise bilinen ilk Mitanni kralının
isminin Kirta olmasını ve bunun Kurtie sözcüğüyle olan etimolojik bağını
vurgularlar.

Mitannilerin kalıntılarıyla ilgili olarak ilki 1880’de olmak üzere,


Qazanê (Urfa – Konuklu köyü), Qarqamiş (Antep - Karkamış), Kelazan
(Elaziz Kalesi), Sêgir (Diyarbakır – Üçtepe), Xawuştran (Diyarbakır’ın Bismil
ilçesine başlı Kavuşturan Höyük Köyü), Tirban (Siir- Türbehöyük), Gircafer
(Malatya - Cafer Höyük), İzollu (Malatya), Pirotan (Pirotlu – Malatya), Gundê
Şêran (Malatya – Aslanlı Köyü), İsahöyük (Malatya) Halep, Rassulayn
(Suriye) Musul (Ninewe) ve Kerkük (Nuzzi) kazıları yapılmıştır. Türkiye
sınırları içerisindeki kazıların çoğu baraj alanı kurtarma kazıları olarak
yapılmış ve kalıntıların çoğu kurtarılamamıştır. 1979 yılında başlayan
Karakaya Barajı alan kurtarma kazılarının İsahöyük ve İzollu’dan sonraki
ayakları başlamadan sona erdirilmiştir.

HAMDANÎ DEVLETİ [890]

Merkezi Güney Kürdistan olan Büyük Hamdanî Kürt Devleti, 890


yılında Abbasi Halifeliğine bağlı olarak Musul ve Halep çevresinde Hamdan
kurê Hamdûn tarafından kuruldu. Önceleri küçük bir egemenlik alanına
sahip olan emîrlik, 906 yılında topraklarına Musul, 914 yılındaysa Bağdat’ı
kattı. Halifenin desteğiyle kısa sürede egemenlik alanları gelişti ve sırasıyla
Halep, Mardin, Cizre, Diyarbekir ve Kerkük’e sahip oldular. Sırasıyla,
Hamdan kurê Hamdûn (868-874), Husêyn kurê Hamdan (895-916),
Evdillah kurê Hamdan (906-929), Nasir ed-Dewle (929-967), Edîd ed-Dewla
(967-980), Bavê Tahir İbrahim kurê El Hesen (989-997), Bavê Evdillah el-
Husêyn kurê el-Hesen (989-997) tarafından yönetilen ülke taht
anlaşmazlıkları sonucu 945 yılında yönetimini ikiye ayırdıysa da devlet,
daha çok Halep merkezli yaşamaya devam etti.
Seyf El Dewle tarafından 945 yılında Halep’teki merkezînden
yönetilmeye başlayan devlet aynı yıl Bizans Kralı Romanas’la Ruha’da
(Urfa) yaptığı savaşı kazanınca Suriye ve Yukarı Mezopotamya’nın büyük
bir bölümüne egemen oldu. Kısa sürede sınırları genişlemesine rağmen
Büveyhilerle sürekli olarak çatışma halinde bulunan devlet ilerleyen
zamanlarda Arapların da saldırısına uğramaya başladı. Merwanîlerin tarih
sahnesine çıkmasıyla bölgedeki etkinliği giderek zayıflamaya başlayan
devlet Harput’ta bulunan Kürt aşiretleriyle düştüğü anlaşmazlık sonrası
topraklarının büyük bir bölümünü yine Kürtlere kaptırdı ve 1004′te Arap
Ukalî Devleti tarafından ortadan kaldırıldı. Halep merkezlî yöneticileri
sırasıyla, Sayf el-Dewle (945-967), Saad el-Dewle (967-991), Said el-Dewle
(991-1002), Bavê Hasan Elîyê kurê Said (1002-1004) ve Ebul Ma’ali Şerif
(1004-1004) olan devletin sınırları içerisinde El Mutanabi, Ebu Farizê Mala
ve El Ferabî gibi önemli şair ve bilim adamları yetişti.

ZİYAR DEVLETİ [928]

İslam’ın Kürtlerce kabülünden sonra ortaya çıkan Kürt-İslam


devletleri arasında askerî gücü en yüksek olan ve egemenlik alanı
içerisinde büyük bir otorite kuran Ziyar Kürt Devleti 928 yılında kuruldu.
Deylem (Deyleman - Dailam) Aşireti’ne mensup Merdaviçê Ziyar
tarafından Kürdistan’ın doğusunda ve Orta İran’ı da kapsayan bir
coğrafyada kurulan devlet, Zaza olarak bilinen Dimilî Kürtleri’nin son
büyük egemenliği oldu. Merkezi Cürcan’ın kuzeyi ve Mazendaran’da
bulunan ve 928-1043 yılları arasında yaşan devletin egemenlik alanı
Taberistan ve Cürcan’ı da içine alarak güneyde İsfahan ve Hamedan’a,
batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde ön Kafkasya’ya kadar uzanıyordu.

Taciklerin İran’da kurduğu ve 875-999 yılları arasında hüküm süren


Samanîler Hanedanlığı’nda bir ordu komutanı olan Merdaviç’in Hamedan
ve İsfahan’da 928′de başlattığı halk ayaklanması kısa sürede büyük bir
taraftar kitlesi buldu. 9. yüzyılın sonlarına doğru Abbasi halifeliği
döneminde İslam’ı kabul eden Deylem Aşiretleri’nin Keya Antlaşması ile bir
araya gelmesi 930′da devletleşmenin önünü açtı. Böylece, bu dönemde
İslam ümmeti içerisinde kahramanlıklarıyla ünlenen Kürtler, 6 hükümdar
tarafından yönetilecek ve egemenlik alanlarında birkaç yeni Kürt devletinin
tarih sahnesine çıkmasına sebep olacaktı. Sırasıyla, Mardaviçê Zîyar (928-
934), Weşamgerê Zîyar (934-967), Zehîrodelê Bêstûn (967-976), Şemsül
Mualî Ebulhassan Kawûs (976-1012), Felekül Mualî Menûşehrê Kawûs
(1012-1031) ve Enûşirwanê Menûşehr (1031-1043) adlı emirlerin
Keykawûs adını alarak hükümdarlık ettiği Ziyarlar, önce yine bir Kürt
hükümdarlığı olan Alumutlar’ın ardından Selçukluların saldırıları sonrası
zayıflayarak yıkılmıştır.

Gelişmiş bir askerî güce sahip olan Ziyarlar döneminde İslam sonrası
Kürt mimarisi büyük bir gelişme kaydetmiş, özellikle astronomi, fizik, tıp ve
matematik alanlarında büyük bilim adamları yetişmişti. Kürdistan
coğrafyasında Kab Kültürü’nün (konik kubbe veya kümbet) disipline
edilmiş ilk halinin mimariye uyarlanmasıyla oluşturulan ve aynı zamanda
bir milli Kürt sembolü olan 10 köşeli güneş şeklinde yapılan Qaba Kawûs
(Gonbad-e Qabus) aynı zamanda bir gözlemeviydi de. El-Burunî gibi
bilimadamlarının yetiştiği bu dönemde Kürt emîri Keykawes’in amcası
tarafından yazılan Kawûsname (Kâbûsname), devlet felsefesine getirdiği
yeni açılımlar ve sosyolojik tespitleriyle kıymetini günümüze dek
koruyabilmiştir.

BÛWÊYHAN DEVLETİ [934]

934 yılında Elî Hesen ve kardeşleri Hûsên ile Ehmed tarafından


Güneydoğu Kurdistan’da kurulan Bûwyehan Kürt Devleti’ne
(Büveyhoğulları, Buyids, Bowyiyun, Selçuklu emîri Tuğrul Bey tarafından
1050 son verildi. Babaları Buwê Bavê Şûce’den dolayı bu devlete
Bûwêyhan adı verilen devlet Şiilik mezhebinin merkezlerinden biri olan
devletin kurucuları Şahênşah adıyla bilinmektedirler.
Deylem dağlarında yaşayan bir Kürt aşireti olan Bercenkiaver’e
mensup bu kardeşler, kısa bir süre içinde devletin egemenlik alanını
güneyde İsfahan ve Şiraz’a, kuzeyde ise Hamedan ve Hazar
Denizi’ne kadar genişlettiler. Abbasi halifesi, Ebu Mansur Muhammed El
Qahir Billah devletin kısa süre içerisinde büyümesi üzerine bu devletin
egemenliğini tanımak zorunda kaldı. Nitekim ilerleyen
zamanlarda halifeliğin merkezi Bağdat da Kürt eğemenliğine girdi. 1062′de
devlet yönetiminde Şahbankara Kürt aşiretinden Lorî Fedlawî’lerin (1156-
1424 yılları arasında kurulan Fedlawî Kürt Devleti’nin atalarıdırlar) de söz
sahibi olması yönetim biçimi olarak üçlü bir bölgelendirmeyi uygun gören
Bûwêyhanlar Deylem, Rey ve Güney Kürdistan merkezli bir yapı kurdular.

Sürekli iç ve dış çatışmalarla uğraştığı için sınırları değiştiği için


kültür ve sanatın pek gelişmediği bu devlette savaş kültürü ve silahlanma
gelişmişti. Yalnız, Adud üd-Dewle Fana Xusrew’in hükümdarlığı sırasında
pek çok cami, hastane, imarathane, yol ve kuyu yapıldı.

Bûweyhanlar sırasıyla şu hükümdarlar tarafından yönetildi:

Ali kurê Buwê (’Imad ed-Dewle) 934-949


Fana Xusrew (’Adud ad-Dewle) 949-983
Şêrzil kurê Fana Xusrew (Şeref ed-Dewle) 983-989
Merzuban kurê Fana Xusrew (Semsam ed-Dewle) 989-998
Fêroz kurê Fana Xusrew (Baha’ ed-Dewle) 998-1012
Bavê Şûce kurê Fêroz (Sultan ed-Dewle) 1012-1024
Bavê Kelcar Merzuban kurê Şûce (Imad el-Din) 1024-1048
Xusrew Fêroz kurê Merzuban (Ebu Nasr el-Melîk el-Rehîm) 1048-1055
Fulad Sultan b. Marzuban (Abu Mansur) 1055-1062
HASNAVÎ DEVLETİ (959–1121)

Hakkında çok fazla bilgiye ulaşamadığımız Hasneviler ya da


Hasanveyhiler (Arapça: Hasnawīyūn), 959 - 1121 yılları arasında bugünkü
İran'ın Şehrizor, Dinaver, Hamedan, Nihavend ve Ahvaz gibi bölgelerde
hüküm sürmüş Kürt devletidir.

Hükümdarlar:

 Hasanveyh bin Hüseyin (959-979)


 Bedir bin Hasanveyh (979-1015)
 Hilal bin Bedir
 Tahir bin Hilal
 Bedir bin Tahir bin Hilal
 Eb´ü´l-feth bin İyar
 Eb´ü´s Sevk Muhammed bin İyar
 Mühelhel
 Surxab bin Muhammed
 Sadi bin Eb´ü´s Sevk
 Surxab bin Bedir bin Mühelhel
 Eb´ü´l Mansur

MERWANÎ DEVLETİ [981]

Harputtaki Kürt aşiretlerinden Dostkî’lere mensup Ebu Abdullah Şa


Baz Bin Dostik tarafından 981 yılında Meya Farqin’de (Diyarbekir-Sîlwan)
kurulan Merwanî Kürt Devleti’nin varlığına, 1085′te Selçuklu Emîri Melikşah
tarafından son verildi.

990 yılında Hamdanîlerle yapılan bir savaşta Baz ölünce, yerine


yeğeni, Merwan’ın oğlu Ali Hasan geçti. Babasına atfen, devlet Merwanî
olarak adlandırıldı. Devletin egemenlik alanı kısa bir sürede gelişti.
Güneyde Cudî eteklerinden başlayıp Cizre ve Hasankeyf’e, batıda Harput,
kuzeyde Malazgirt ve doğuda Hakkâri’ye kadar uzandı. Çoğu tarihçiye
göre, Merwanîlerin zenginliğine göz koyan Melikşah, devletin
hükümdarlarından Nasır Nizam El-Dewle’ye memleketi paylaşma teklifinde
bulundu; fakat bu teklif reddedilince, Melikşah veziri Fahrüldevle
yönetiminde büyük bir ordu göndererek Diyarbakır ve Silvan’ı ele
geçirirerek hazinedeki 1 milyon altına el koydu. Mervanî ailesini de
Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Harbe köyüne sürgüne gönderdi.

Merwanîler döneminde Kurdistan’da birçok cami, medrese,


kervansaray, köprü, hamam, su kanalı yapıldı. Meyafarqîn bu dönemde
büyük bir ticaret merkezi haline geldi. Emir Ebu Nasr döneminde kültürel
ve edebî çalışmalara önem verildi. Devlete sığınan şairler ve bilim
adamları himaye edildi. Bu nedenle El Dela, Tihamî, Ebu Riza, Siman El
Hotaci gibi birçok yerli ve yabancı şair, şiirlerinde Emir Ebu Nasr’dan övgü
ile söz ederler.

ANNAZİ DEVLETİ (990-1137)

Annaziler (Arapça: Annazīyūn), Şerefname de Ayyarî adıyla anılan,


990 yıllında Abu’l-Fatḥ Moḥammad bin Annāz tarafından kurulmuş bir Kürt
devletidir.

Annazilerin hükmettiği bölge, bugünkü İran - Irak sınır bölgesinde


Kirmanşah, İlam, Hulvan, Dinaver, Mandali, Şehrizor ve Dakuk gibi yerleri
kapsamaktaydı. Bu devlet 1137 yılına, yani Selçuklular bölgeye girene dek
Kürdistan coğrafyasında varlığını sürdürmüştür.

Annazi Hükümdarları:

1. Abul-Fath Mohammad bin Annaz (991-1011)


2. Husam al-Dawla Abu'l Shawk Faris ibn Muhammad (1011-1046)
3. Muhalhil ibn Muhammad (1011-1055)
4. Surkhab I ibn Muhammad (1011-1046)
5. Sa'idi ibn Faris (1050-1055)
6. Surkhab II ibn Badr (? -1107)
7. Abu Mansur ibn Surkhab (1107- ?)
8. Surkhab III ibn Annaz (1100'lü yılların ikinci yarısı)
GOR DEVLETİ [1148-1214]

Kürt Goran aşiretinden Seyfeddîn Surî, tarafından 1148 yılında


kuzeydoğu İran’da kurulan Gor Devleti, Harzemşahlar tarafından 1214′te
başkent Firuzkuk’un ele geçirilmesi sonucu yıkıldı. 1148 yılına kadar
Selçuklu devletine bağlı bir beylik olan Gorîler Seyfeddîn’in beyliğin başına
geçmesiyle birlikte bu tarihte bağımsızlık ilan ettiler. Sûri kısa bir süre
içerisinde devletinin sınırlarını genişletti. Kendisinden sonra gelen Gor
hükümdarı Gıyasuddin Goran, Selçuklu ve Oğuzlarla sürekli çatışma halini
şiddetlendirererek 1173′te büyük bir hareket başlattı ve kademeli olarak
Gazne, Herat, Multan, Uccah, Siudi, Esaver, Debut ve Lahor şehrini ele aldı
ve Gazneli Sultan Mahmud Hanedanlığı’ndan artakalan büyük-küçük bir
çok beyliği ortadan kaldırarak, kardeşi Muhammed Gorî’yi (Muizzeddin),
Gaznelilerin varisi ilan etti. Muhammed Gorî, 1192′de Kuzey Hindistan ve
Bengal’i fethetederek Kudbeddîn Aybeg adlı Türkmen komutanını Delhi’ye
genel vali tayin etti. Giyasuddin’in 1202′de, kardeşi Muizzeddin
Muhammed Gorî’nin ise 1206′da Türk suikastçiler tarafından öldürülmesi
sonucu devlet zayıfladı ve hanedanlık parçalandı. Hanedanlığı
devralan Gıyaseddîn Mahmud’un da 1212′de öldürülmesinden sonra yerine
geçen oğlu Bahauddîn yoğun saldırılara fazla direnemedi ve 1214′te Gor
Devleti, başkentin düşmesi sonucu ortadan kaldırıldı.

Hükümdar Giyasuddin’in Herat’ta yaptırdığı Eşler Camii, İslam


mimarîsinde bir devrim niteliğindeydi ve mimaride yeniliğin başlangıcı
oldu. Yine Delhi’deki mimari yapılar ihtişamıyla göz kamaştırır niteliktedir.
Kültür ve sanat yatırımları daha çok mimarî üzerinde gelişen Gorlar’ın
döneminde Kürtçe’nin Hawramî olarak da bilinen Gorî lehçesi önem
kazandı ve bir çok şair, filozof ve bilim adamı yetişti.
FEDLAWÎ DEVLETİ [1148-1424]

1100′lü yılların ortalarına doğru bölgenin hakim devleti


Selçuklular’da (Selçûkîyan / 1037-1157) merkezî otoritenin zayıflaması ve
taht kavgalarının başlaması üzerine, birçok eyalet valisi, kendi
bölgelerinde etkinliklerini arttırarak bağımsızlık ilan etti. Atabeg adı verilen
ve asıl görevleri şehzadeleri yönetim konusunda eğitmek olan bu devlet
adamları (Osmanlı’da bunlara lala denirdi) kısa sürede güçlenmiş ve geniş
sınırları olan eğemenlikler kurmuşlardı. Sembolik olarak Halife’ye bağlı bu
yönetimler içinde en büyük devlet elbette ki Zengî Kürt Devleti’ydi (1127-
1250). Yine bu dönemde Kürdistan’da irili ufaklı bir çok atabeyliğe
rastlanmaktaydı. Bunlardan biri de Kürdistan’ın Lor mıntıkasında bulunan
Şîraz merkezli ve ancak Atabeg Sungur döneminde parlak bir süreç
geçirmiş olan Fars Salguran Atabeyliği’ydi (Salxuran, Salghurid). Atabeg
Sungur’un (bütün Farsça metinlerde Sonqor) ölümünden sonra zayıflayan
ve daha sonra Fedlawî Kürt Devleti’nin eğemenliğine giren bu atabeylik,
Moğol İlhanlılar tarafından tamamen ortadan kaldırılacaktı.

Salguranların önemli devlet adamlarından biri Mihemed kurê Elîyê


kurê Hesnê Fedlawî adlı bir Kürttü. İyi bir eğitimden geçmemiş olmasına
rağmen devlet ve yönetim felsefesi üzerine görüşleri ve keskin zekasıyla
takdir toplamış olan bu adam Fedlawî ailesinin de lideriydi. Lorîstan’da
meskûn bu aile, Hicri 500. yılda Ebûl Hesenê Fedlawî önderliğinde Çîyayê
Simaqê mıntıkasından buraya göç etmiş ve kısa sürede bu bölgede güç
toplamışlardı. Mihemed’ın ölümünden sonra oğlu Ebû Tahîr (Tahîr ê
Mihemed ê Elîyê kurê Ebûl Hesen), Salguranlılar ile iyi ilişkiler kurmuş ve
devlet yönetiminde söz sahibi olmuştu. Salguranlar ile Şahbankaran Kürt
Emîrliği arasında çıkan bir savaşta gösterdiği üstün başarı sonrası
kendisine Atabegê Çîya (dağların atabeyi) ünvanı verildi. Daha sonra
Atabeg Sungur’a yaptığı teklif üzerine Lorîstan’ın fethi için görevlendirildi.
Çoğunluğu sulh yoluyla olmak üzere Kürdistan’ın Lor mıntıkasının tümünü
kendisine bağladı ve Şehrê Kurd’a yerleşti. Kısa bir süre sonra Atabeg
Sungur’a gönderdiği bir elçiyle Atabeg sıfatını kullanarak bağımsızlığını ilan
ettiğini haber verdi. Böylece Kürtler atabeylikler döneminin ikinci büyük
devleti olan Fedlawî Kürt Devleti’ni (Fedlawîyan, Fedlawids, Hazarhaspids),
aşağı Kürdistan’da kurmuş oldular.

Devletin kurucusu Ebû Tahîr, 1161 yılında hayata gözlerini


yumduğunda geride Hezar Esp, Behmen, Îmadeddîn Pêlewan,
Nesreddîn Ilwakuş ve Qizil adlı oğullarıyla Şîraz ile Hamedan arasında
hüküm süren bir devlet bırakmış oldu. Babalarının vasiyeti ve kardeşlerin
ortak kararı ile devletin başına Hezar Esp geçti ve kendisine Melîk ünvanı
verildi.

Kimi Türk kaynaklarında Binatlı adıyla da anılan bu Kürt kahraman,


kısa bir süre içerisinde bütün Lor Kürdistanı’na hakim oldu. Melîk ünvanını
kullanan Hezar Esp, Çîyayê Simaq’taki akrabalarından başlayarak buraya
çeşitli Kürt aşiretlerini topladı ve bazı yarı göçebe Kürt aşiretlerine toprak
vererek yerleşik hayata geçmelerini sağladı. Hezar Esp tarafından Fedlawî
topraklarına davet edilen Kürt aşiretlerinden isimleri kayıtlara geçmiş
olanlar şunlardı: Istêrkî, Memakoyî, Bextîyarî, Ciwankî, Bêdanyan,
Zamedyan, Alanî, Lotond, Bêtond, Bewazkî, Şunwend, Rakî, Xakî, Harûnî,
Eşkî, Koyî, Lîrawî, Mûyî, Behsewfî, Kemankeşî, Memastî, Omekî, Tewabî,
Kedawî, Medîhe, Kurdanî ve Kulard. Kısa bir süre içerisinde kardeşleriyle
birlikte devlet yönetimlerini güçlendiren Hezar Esp, bölgedeki yarıbağımsız
Kürt aşiretleri üzerine seferler düzenleyerek bunların meskun
oldukları yerleri topraklarına kattı. Şolîstan Eyaleti’ne (Wosman
yakınlarındaki bu bölge Şolî adlı Kürt aşiretinden dolayı Şolîstan olarak
adlandırılmıştı) düzenlenen seferin de başarılı olması üzerine Fedlawîler,
Fars’ın büyük bir kısmını alarak Hazar Denizi ile Basra Körfezi
arasında kalan bölgeye hükmetmeye başlamış oldular.

Melîk Hezar Esp’in 1248′de (Şerefname’ye göre 1258) vefatından


sonra tahta sırasıyla kardeşleri Îmadeddîn Pêlewan (1248-1251)
ve Nesreddîn Ilwakuş (1252-1257) geçti. 1258′de tahta, Hezar
Esp’in annesi Salguran ailesinden olan oğlu Tekleyê Hezar Esp oturdu. Bu
sırada Hezar Esp’in ölümünü ve Tekle ile amcasının oğlu Cemaleddîn
Omer’in taht kavgasını fırsat bilen Fedlawîlerin komşuları, bu güçlü devleti
yıkmak için seferber oldular. Atabeg Seîd Salguran, Fedlawî topraklarına
güçlü bir orduyla üç kere saldırdıysa da başarılı olamadı. Bağdat
Halifesi’nin orduları da Xuzîstan’dan destek alarak Şehrê Kurd üzerine
yürümüş, Tekle’yi yerinden edememişti fakat Tekle’nin kardeşini esir
alarak Lahuc Kalesi’nde zindana atmışlardı. Daha sonra Tekle, Küçük Lor
mıntıkasından destek için gelen Kürt aşiretleri ile birlikte Lahuc Kalesi’ni
kuşatarak Bağdat Halifesi’ne ve Salguranlara boyun eğdirmişti.

Bu sırada doğudan büyük bir hücum ile Moğol saldırıları gelmekteydi.


1243′te Kösedağ savaşıyla bölgede varlıklarını pekiştiren Moğollar,
Ötüken’deki merkeze bağlı kalarak başkent Tebrîz’de İlhanlılar
(Îlxanîyan) Devleti’ni kurmuşlardı. Bölge devletlerini tek tek tarih
sahnesine gömen bu devlet, birçok Kürt hakimiyetine de son verecekti.
İlhanlılar, 1256 yılında Alamut Kürt Devleti’ni ortadan kaldırmış ve tahta
Hülagü Han’ın geçmesiyle Azerbaycan’a saldırarak burayı da topraklarına
katmışlardı. 1258′de Bağdat’ı almak üzere büyük bir ordu hazırlayan
Hülagü Han, çevresindeki hakimiyetlerle sorun yaşayan Tekle ile görüşmüş
ve onu yanına almayı başarmıştı. Nitekim Tekle, Hülagü Han’ın Abbasi
Devleti’ne son verdiği ve halifeyi öldürdüğü sefere 2.000 atlıdan oluşan
ordusuyla katıldı. Bağdat’ın talan edilmesi üzerine İlhanlılar ile fikir
ayrılığına düşen Tekle, Hülagü Han’dan izin almadan Lorîstan’a döndü
ve bunun üzerine Keytemu Qanubîn komutasındaki bir tümenlik orduyu da
üzerine çekmiş oldu. Bu ordu, kendilerini karşılayan Tekle’nin kardeşi
Şemseddîn Alp Erxûn’u yakalayarak Lorîstan’a girmiş ve Tekle ile bir türlü
karşılaşamamıştı. Bu sırada Tekle, toparlayabildiği küçük bir orduyla
Canbexş Kalesi’ne çekilecek ve bütün saldırılara rağmen teslim
olmayacaktı. Durum Hülagü Han’a bildirildiğinde sultan, Tekle’ye
yüzüğünü göndererek kendisini affettiğini bildirmişti. Bunun üzerein
teslim olan Tekle, tutuklanarak Tebrîz’e gönderilmişti. Burada Hülagü Han
tarafından sorgulanmış ve başı kesilerek şehîd edilmişti. Tekle’nin adamları
onun cesedini çalarak Lorîstan’a kaçırmış ve Şehrê Kurd yakınlarındaki
Zerde adlı köye gömmüşlerdi.

Bu olaydan sonra Hülagü’nün fermanı üzerine Fedlawîlerin tahtına,


esir alınmış olan Şemseddîn Alp Erxûn (1259-1274) çıkarılır. 15 yıl boyunca
Lorîstan’ı yöneten bu melik, ülkesinde adalet ve eğitime önem verdi.
Moğolların talan etmiş olduğu yerleşim birimlerini yeniden onararak
yapılandırdı. 1274′te ölmesi üzerine tahta oğlu Yûsif Şah (1274-
1286) geçti. Moğol hükümdarı Abaka Han ile iyi ilişkiler geliştiren Yusif
Şah, kısa bir süre sonra Xuzistan, Kuhgilweyh, Fîrûzan ve Cerbadqan gibi
mıntıkaları da topraklarına kattı. 1286′da öldüğünde yerine İlhanlı
İmparatoru Ergun Han’ın onayıyla I. Atabeg Efrasîyab geçti (1288-1296).
Daha önceki Fedlawî hükümdarlarının aksine Efrasyab, bir zalimdi.
Babasının atamış olduğu bütün valileri tutuklatarak kimilerini işkenceyle
öldürdü. Halkın üzerine bir karabasan gibi çöken bu atabeyin zülmünden
korunmak için taht ortağı olan amca çocukları dahi İsfahan’a kaçtılar.
Bunları yakalamak için gönderilen ordu, Ergun Han’ın ölüm haberi üzerine
bölgedeki İlhanlı kalelerine saldırıp hakimiyeti ele geçirdi Efrasiyab adına
hutbe okutarak Moğollar karşısında bağımsızlık ilan ettiler. Taht
boşluğundan faydalanan Efrasiyab, Tebrîz’i ele geçirmek için harekete
geçti ve Keruhrude Kalesi’ndeki Moğol güçlerini büyük bir saldırıyla dağıttı
ve şehirde bunu kutlamak için gösteriler düzenledi. Fakat bu zafer
sarhoşluğu kısa sürdü çünkü Moğollar güç toplayarak geri döndü
ve Efrasiyab’ın neredeyse bütün askerlerini öldürdüler. Efrasiyab elleri
bağlanarak bir ata bağlandı ve Tebrîz’e götürüldü. Burada hakkında ölüm
kararı verilmesine rağmen Lor Kürtlerinden Xatûna Kîrmanî’nin Gayhatu
Han’dan ricası üzerine affedildi ve tekrar Lorîstan’a gönderidi. Buradaki ilk
işi de kendisini desteklemeyen bir amca oğlunu öldürmek oldu. İlhanlı
tahtına Mahmud Gazan’ın çıkması üzerine kendisine bağlılık bildiren
Efrasiyab, bir süre sonra İlhanlılar ile tekrar sorun yaşamaya başladı ve
hükümdarın fermanıyla boğazına kement geçirilerek öldürüldü.

Bunun üzerine tahta, Mahmud Gazan Han’ın isteği üzerine Yusif


Şah’ın oğlu, Efrasiyab’ın kardeşi Melîk Nusreddîn Ehmed (1296-1333)
çıkarıldı. Ağabeyinin aksine ılımlı bir hükümdar olan Ehmed, kısa sürede
ağabeyinin olumsuz intibasını sildi ve Lorîstan’da yenileme çalışmaları
başlattı. Bölgedeki Kürt aşiretleriyle bağlarını kuvvetlendirdi, hizmete
yönelik bir yönetim benimsedi ve 38 yıl boyunca adaletiyle ülkesini
yönetti. 1333′te ölmesi üzerine tahta oğlu Rukneddîn Yusif Şah oturdu.
Babasının izinden giderek adaletiyle örnek oldu ve kendisine adaletin
babası manasına gelen “Abû dadê” adı verildi. 1340 yılında öldü ve yerine
oğlu Muzaffer Efresyab geçti (1340-1355). II. Efresyab, ülkesini huzur ve
adaletle 15 yıl boyunca yönetti ve İlhanlılar’ın bölgeden silinmesine fiilen
yardımcı oldu. Ölümü üzerine kardeşi Şemseddîn Pêşeng (1355-1378)
tahta geçti fakat Fedlawîler bu tarihten başlayarak gerilemeye başladılar.
Pêşengîn ölümünden sonra Melîk Pîr Ehmed (1378-1408) tahta geçti. Bu
dönemde Timur saldırıları başladı ve Fedlawîler, Fars tarafında kalan
topraklarının büyük bir kısmını kaybettiler. Daha sonra sırasıyla Ebu Seîd
(1408- 1417) ve Şah Husên (1417-1423) tahta çıktılar. Fedlawîler bu
dönemlerde de Fars Muzafferan’larının sürekli saldırılarına uğradılar.

1423 yılında Şemseddîn Peşeng’in torunu Mîr Xiyaseddîn, bir saldırı


ile amcasının oğlu olan Şah Hûsen’i öldürdü ve tahta geçti. Bu sırada
Timur’un askerlerinden Mirza Şahrux’un oğlu İbrahim, Xiyaseddîn üzerine
büyük bir ordu gönderdi ve Melîk Xiyaseddîn ülkesini terketmek zorunda
kaldı. Böylece, Güney Kürdistan, Lor Kürdîstan’ı ve Fars bölgesinin büyük
bir kısmında 276 yıl boyunca hüküm süren bu Kürt devleti 1424′te yıkılmış
oldu. Devletin Melîk Hezar Esp döneminde genişlemesi ve
teşkilatlanmasını tamamlamış olmasından dolayı Hezar Esp
Devleti (Hazarhaspid, Hezarhespana) olarak da bilinen Fedlawî Kürt
Devleti’nin sınırları içerisinde Hec Elî Siyahpuş, Mir Newroz Mîrderikî,
Pirşanê Perîşan gibi önemli felsefeci, şair ve müzisyenler yetişti.
EYYÛBİ DEVLETİ

Muhteşem Kral olarak bilinen Selahadinê Eyyûbî tarafından Mayıs


1175′te kurulan imparatorluk, Selahaddin’in 4 Mart 1193 yılında ölmesi
üzerine parçalanmaya başladı.

1137 yılında doğan ve Kürt Rewadî aşiretine mensup Selahaddin çok


iyi bir dinî ve askerî eğitim aldı, 1165 yılında Mısır’a vezir seçildi. Yönetimin
çeşitli kademelerine yakın akrabalarını yerleştirerek sağlam bir yapı
oluşturdu. Fransız ve Bizansların müşterek saldırılarını başarıyla bertaraf
eden ve onlar karşısında zaferler elde eden bu komutan, İslam dünyasında
kendisine büyük sempati duyulan, tam anlamıyla güçlü bir vezir ve önder
durumuna geldi.

10 Aralık 1171′de varlığını 200 yıl sürdürmüş olan Mısır Fatimî


halifeliğine son verdi. Kısa bir süre içerisinde Yemen, Aden ve Hicaz’ı aldı.
Suriye Kralı Nureddin’in 13 Mayıs 1174′te ölmesi üzerine, bir orduyla
Dimeşq’e (Şam) girerek burayı da hakimiyetine aldı. Mayıs 1175′te
Bağdat’taki Abbasî halifesi Selahaddinê Eyyûbî’nin krallığını kabul ederek,
fethettiği topraklardaki otoritesini kabul ettiğini ilan etti. Dinde yaptığı
reformlardan dolayı adı Yusuf Şêr Eyub iken dini ıslah eden manasında
kendisine Selahaddin adı verildi. Hükümdarlığında kullandığı tam ismi
şöyledir: El Malik El Nâşîr Salahaddin Yusuf ibni Eyyub. Bu gelişmelerden
sonra Musul’a girerek, Atabekleri ortadan kaldırdı ve ülkesinin sınırlarını
Fırat’a kadar genişletti. Sırasıyla kuzey Kurdistan’daki küçük beylikleri ve
Kürt aşiretlerini topraklarına katarak kuzeyde Ermenistan’a kadar ilerledi.
Kendisine doğuda Dicle’yi sınır alan Eyyûbî İmparatorluğu güneyde
Yemen’e, batıda ise Tunus’a kadar uzanıyordu. 1187′de Kudûs’ü
Hıristiyanların elinden aldı. Merhameti ve adaletiyle Hıristiyanların takdirini
kazanan Selahaddin’in bu zaferi İslam dünyasında ona duyulan saygıyı
daha da arttırdı ve ölümsüz bir hükümdar yaptı.
Eyyubîler döneminde pek çok Kürt yazar, şair, filozof ve aydın yetişti.
İzzeddin Ali, Mecdeddin Ebu Saadet, İbnul Esir el Cizirî bunlardan
birkaçıdır.

ŞEDDADÎ DEVLETİ [1164]

Şeddadî Devleti, Kürt Rewadî aşiretinden (Selahaddinê Eyyûbî de bu


aşirettendir) Muhammed Şeddad tarafından kuruldu. Bu devletin merkezi
ilk kurulduğunda Dubeyl Divin’di fakat daha sonra Gence başkent
yapılmıştır. Egemenlik alanı Ravvadî aşiretinin yönetimindeki Arran
(Güneyde Aras ile kuzeyde Kura ırmakları arasında kalan yer) bölgesi,
Nahçîwan, Gence, Berba, Dubeyl ve Beylekan bölgelerinden oluşuyordu.
Şeddadî Devleti, 1072′de Anî ve Gence olmak üzere ikiye ayrıldı, 1164′te
ise Selçuk kralı Melikşah tarafından ortadan kaldırıldı.

Şeddadi Kürt Devleti’nde sırasıyla şu isimler hükümdarlık etmişti:


Ebûlhhesen Elî Leşkerî (971-978), Merzûbanê Mihemed (978-985), Fazlê
Mihemed (985-1031), Ebûlfethê Musayê Fazl (1031-1034), Ebulhesan Eli
Leşkeri II (1034-1049), Emuşirevanê Leşkerî (1049 - 3 ay), Ebûlsiwar
Şawûrê Fazl (1049-1067), Fazlê Şawûr (1067-1073), Fazlê Fazl (1073-
1088)

SORAN KÜRDİSTAN PRENSLİĞİ [1830]

Mir Muhammed, 1810′da Şîrwan ve Biradost beyliklerini birleştirerek


Rewanduz’da yeni bir egemenlik alanı oluşturdu. 5 kişilik askeri konseyin
yönetiminde 50 bin kişilik bir ordu kuran Mir Muhammed, başkent
Rewanduz şehri olmak üzere mirlik düzeyinde çeşitli faaliyetlerde bulundu.
Kürtler arasında Mirê Kor olarak da bilinen Mir Muhammed, 1816′da
Havlokan’da kurduğu silah fabrikasında kılıç, hançer, top gövdesi, fişek,
top tekerleği, ve diğer mühimmatlar üreterek düzenli ordu üzerinde çalıştı
ve 1830′da Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık ilan etti. Osmanlı’nın
Bağdat valisi tarafından resmen tanınan hükümet, kendi adına bir
Kürdistan Dinarı bastırdı. İlk yıllarında Osmanlı’nın hafife aldığı Soran
Kürdistan Prensliği 1833′te bölgedeki Ermeni ve Yezidi Kürtlerle de ittifak
kurup Diyarbakır ve Mardin’deki Osmanlı egemenliğine de son verince
Osmanlı orduları kumandanı Reşit Paşa bir kuvvetle Mir Muhammed’in
ordularına küçük çaplı saldırılar düzenlemeye ve Kürdistandaki bazı
yerleşim birimlerini yağmalamaya başladı.

Yaklaşık beş yıl süren sürtüşmeler sonrası yapılan müzakereler,


Osmanlı’nın, Kürtlerin bağımsızlık fikrine ne denli karşı olduğunu ortaya
koydu. Şeyhülislam Molla Hadi’nin ‘Kürtlerin Osmanlıyla savaşmalarının
ümmete ihanet olduğu’ yönündeki fetvası sonrası bazı Kürt aşiretlerinin
geri çekilmesiyle Mayıs 1838′de başlayan kanlı çarpışmalar, 13 Ağustos
1838′de Mir Muhammed komutasındaki Kürdistan ordusunun, bir İngiliz
yüzbaşısının komutasındaki Türk-İran kuvvetlerinin ortak saldırısı sonucu
Rewanduz yakınlarında yenilgiye uğramasıyla son bulacaktı. Bu yenilgiden
sonra çok sayıda Kürt yerleşim birimi yağmalandı ve Rewanduz’un büyük
bir kısmı ele geçirilerek yakıldı.

Mir Muhammed halkına zarar verilmemesi koşulu ile Sivas


eski mutasarrıfı Reşit Paşa’ya teslim oldu ve tutuklanarak İstanbul’a
götürüldü. Kendi adına Kurdistan Dinarı basan bu Kürdistan Prensi,
Osmanlı Padişahı II. Mahmud tarafından şeref konuğu olarak karşılandı ve
Topkapı Sarayı’nda ağırlandı. İstanbul’a gelişinden yirmi gün sonra Mir
Muhammed ve arkadaşları için Trabzon’a sürgüne gönderilme kararı çıktı.
İstanbul’da Kürtler tarafından uğurlanan Mir Muhammed,
himayesindekilerle birlikte, sürgün yolunda öldürülerek
cesetlerine bilinmeyen bir yere gömüldü.
BOTAN HÜKÜMETİ [1842]

1803 yılında Cizre’de dünyaya gelen Bedirxan Bey, 18 yaşında


(1821) Botan Emirliği’nin başına geçti. Bedirxan Bey çok genç yaşta
olmasına rağmen, çevredeki Kürt beylerine iktidarını kabul ettirdi.
Osmanlıya asker ve vergi vermeyi reddetti ve bağımsız bir ordu kurup
kendi emirliğinin içerisine yeni topraklar katarak genişlemeyi sürdürdü.
Kısa bir süre içerisinde Bitlis, Hakkâri, Muş, Van ve Kars Kürt beyleriyle
ittifak sağlayarak Osmanlı eğemenliğine karşı Peymana Pîroz’u (Kutsal
Anlaşma) gerçekleştirdi.

Bu birliğe Doğu Kurdistan’ın en büyük Kürt beyliği olan Erdelan


Beyliği’ni de dahil ederek, aşiretlerden ortak bir ekip kurdu ve kaleleri
gözden geçirip yeni kaleler inşaa etti. Kurulan ordunun askerî gücü
arttırılarak, Cizre’de biri barut diğeri tüfek üreten iki atölye kurdu. Yerli
uzmanların yetişmesi ve modern savaş taktiklerini öğrenmeleri için
Avrupa’ya öğrenciler gönderdi. Ermeni ve Asurilerle antlaşmalar imzalarak
onların güçlerini yanına aldı ve Kürtler için gayri müslimlerle evlenmeyi
serbest bıraktı. Osmanlı’nın aldığı vergiden çok daha az bir oranla vergi
aldığı için halkın sempatisini topladı böylece civar halkların topraklarını da
beyliğine kattı. En büyük hayalinin Karadeniz ile Van Gölünü tıpkı yine o
zaman yapımı konuşulan Süveyş gibi bir kanalla birleştirerek denizlere
açılmak olduğu söylen Bedirxan Bey, ticaretin gelişmesini sağlamak için
Van Gölü’nde deniz taşımacılığını geliştirdi ve modern gemi inşa
tekniklerini öğrenmeleri için de 140 öğrenciyi İngiltere’ye gönderdi.

Nihayet 1842 yılında bağımsızlık ilan eden Bedirxan Bey, Cizre’yi


başkent yaptı Kurdistan bayrağı çekildi. Kürt liderler, Kurdistan hükümetini
koruyacaklarına ve Bedirxan Bey’i destekleyeceklerine dair and içtiler.
Süreç, Kürt coğrafyasının Osmanlı’dan ayrılması doğrultusunda
gelişiyordu. Bu da İstanbul’un yanı sıra bölge üzerindeki çıkar dengelerini
sarsacağı için Avrupa devletlerini ürkütüyordu. Batılı misyonerlerin
teşvikiyle, Asuriler, Bedirxan Bey ile olan anlaşmalarını bozarak ona olan
desteğini geri çektiler. Bu noktadan hareketle, batılı devletlerin sultan
üzerindeki baskıları, Osmanlı yöneticilerini Bedirxan Bey’e karşı harekete
geçmeye teşvik etti. Mereşal Hafız Paşa, görüşmeler yoluyla Bedirxan
Bey’in Osmanlı hakimiyetini tanımasını sağlamakla görevlendirildi. Ne var
ki Bedirxan Bey görüşmeleri kabul etmedi ve ne yapıldıysa sultandan
gelen teklifleri reddederek Kurdistan’ın bağımsızlığını vurguladı. Tarih, 6
Haziran 1847′yi gösterdiğinde Osmanlı ordusu üç koldan başkente saldırıya
geçtiler. Harput, Urfa, Diyarbekir, Erzurum, Bağdat ve Musul bölgelerinde
bulunan askeri güçler de bu taarruza katıldılar. Osmanlıların sayıca
üstünlüğüne rağmen Bedirxan Bey’in kuvvetleri ilk çarpışmada üstünlük
elde ettiler. Fakat Bedirxan Bey’in yeğeni ve önemli komutanlarından
Yezdan Şer’in esir düşmesi neticesinde gizli cephanelerin yerleri ortaya
çıkmış ve silah fabrikası Osmanlılarca ele geçirilmişti. Bu arada Kars, Van
ve Muş’ta da Kürt aşiretleriyle Osmanlı askerleri arasında küçük çaplı
çatışmalar meydana geliyordu. Bir sonraki çatışmada Kürt beylerinin
yardıma geç ulaşması sonucu Bedirxan Bey, kendi birliğiyle Eruh Kalesi’ne
çekilmek zorunda kaldı. Osmanlıların kale kuşatması görüşmelere zemin
hazırladı 27 Temmuz 1847′de Bedirxan Bey, hiçbir askerine
dokunulmaması şartıyla teslim oldu. Bedirxan Bey ve ailesi önce İstanbul’a
daha sonra da Girit adasına sürgüne gönderildi. Aşırı nemden dolayı
hastalanan Bedirxan Bey, Kürdistan’da ölmek istediğini sultana bildirdiyse
de bu isteği kabul görülmedi ve Şam’a sürüldü. Son yıllarını burada
yaşayan Bedirxan Bey, 1868′de burada öldü.

MAHABAD KÜRD CUMHURİYETİ [22 Ocak 1946]

İran’ın 1941 yılı Eylül ayında İngiliz ve Ruslardan müteşekkil itilaf


kuvvetleri tarafından işgal edilmesi, İran’ın Kürtler ve aynı yönetim altında
yaşayan Azeriler üzerindeki otoritesinin çökmesine yol açtı. Kürtlerin
yaşadığı bölgelerde bu çöküşün en ciddi sonuçlarından biri Ruslar
karşısında yenilen ve geri çekilmek zorunda kalan İran kuvvetlerinin geride
bıraktığı askerî mühimmatın Kürtlerce ele geçirilmesi oldu. Bu gelişme, Şah
Rıza rejimi tarafından zulme uğramış, liderleri zehirlenmiş, asılmış ya da
toplu olarak göçe zorlanmış Kürtlerin konumunu bir anda değiştirmekle
birlikte bölgedeki dengeleri de alt-üst etmeye yetmişti.İngiliz-Rus işgali
sonrası Doğu Kürdistan, Rus Hakimiyet Bölgesi, İngiliz Hakimiyet Bölgesi
ve Kürtlerin denetimindeki bir ara bölge olmak üzere üçe bölünmüştü.
Denetimsiz kalan bu bölgede güç toplayan Kürtler, Rus ve İngilizlerle
görüşerek, İran’ın bölgedeki hakimiyet bağını tamamen ortadan kaldırmak
için çeşitli girişimlerde bulunmakta gecikmediler.

İran idaresinin bölgedeki zayıflığı Rusların, Celalî, Şîqaq, Herkî ve


diğer birçok aşiretle lokal ilişkiler geliştirmesinin önünü açmıştı. Kürtlerin
talepleri Ruslar tarafından ilk başta olumlanmadıysa da ilerleyen
zamanlarda Kızıl Ordu’ya tahıl temini ve bölgede güvenliğin Kürt
birliklerince sağlanması şartıyla Ruslar, Kürtlere İran ile aralarındaki
meseleyi çözme izni verdiler. İngilizler ise Şeyh Mahmud Berzenci’den
deneyledikleri sorunlardan dolayı Kürt taleplerine her seferinde olumsuz
yanıtlar vermekteydi. Nitekim Kürdistan, bölgedeki diğer ülkeler için de
hassas bir konuydu ve İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Britanya,
Ortadoğu’da bir risk almak istemiyordu.

Denetimsiz bir bölgenin oluşması Kürt aşiretleri için önemli


hâkimiyet alanları meydana getirmişti. Örneğin Şah Rıza ile girdiği
mücadele sonrası topraklarını terk etmek zorunda kalan Banî Beyzade
aşiretinin liderlerinden Hama Reşit Beg, saygı duymadığını söylediği Irak-
İran sınırını geçerek, topraklarına dönmüş ve taraftarlarının yardımıyla
Bane ile Zerdeşt bölgelerini kapsayan yarı-özerk bir otorite kurmayı
başarmıştı. Yüksek rütbeli bir İran subayını öldürmesine ve isyancı olarak
ilan edilmiş olmasına rağmen İran Hükümeti, Hama Reşit’i bölgenin yarı-
resmî valisi olarak tanımak zorunda kalmıştı. Yine aynı şekilde Mehmud
Axayê Senê’nin kurmuş olduğu hakimiyete İran güçleri müdahele
edememişti. 1942 yazında Hama Reşit Beg ile Mehmud Axa arasında
ihtilafların ortaya çıkmasıyla İran, Mehmud Axa tarafında yer aldı ve Hama
Reşit’in yok edilmesi için gerekli mühimmatı sağladı. Yenilen Hama Reşit,
tekrar Irak sınırının diğer tarafına sürüldü. Bir yıl geçmeden İran,
kuvvetlerini Mehmud Axa’nın üzerine yöneltti ve sınırın diğer tarafına
sığınana kadar peşini bırakmadı.

Bu olayların neticesinde zayıf düşen Kürt birlikleri İran ordusu


karşısında tutunamadı ve 1945 Eylül’ü itibariyle Saqiz - Bane - Zerdeşt
hattının güneyindeki tüm Kürt bölgelerinin denetimi tekrar İran
Hükümeti’nin eline geçti. Geriye kalan bölgelerde yine güçlü bir Kürt
varlığının söz konusu olması hasebiyle İran daha çok ilerleyemeden
durmak zorunda kaldı. Hattın diğer tarafında kalan Mehabad şehrinde ise
Kürt siyasî çalışmaları önemli sonuçlar doğuracaktı.

İşgalin ilk yıllarından beri Kürtlerin siyasi bir varlık gösterdikleri


Mehabad şehrinde 16 Ağustos 1943′te bir grup Kürt yurtseveri tarafından
Komelaya Ciwanê Kurd (Kürt Gençlik Komitesi) kurulmuştu ve faal bir
şekilde bağımsız Kürdistan propagandası yapmaktaydı. Değişen dünya
dengeleri onlara bu fırsatı verebilirdi. Bu dönemde Kürdistan için iki önemli
girişim dikkat çekiyordu. İlki, Rusların 1942′de nüfuz sahibi bazı Kürtleri
Moskova’ya bir kongreye davet etmesi, ikincisi ise Irak ordusuna mensup
üç Kürt subayın Kürdistan’ın bağımsızlığının desteklenmesi karşılığında
Almanya’ya karşı verilen savaşta Kürt vatandaşlarının silahlı desteğinin
önerilmesi oldu.

Rusya, İran’daki Kürt politikasını 1944′te uygulamaya koydu ve


Komela’nın başvurusu üzerine Mehabad’a Kürdistan-Sovyet Kültürel
İlişkiler Topluluğu (KSKT) adıyla bir şube kurdu. Nitekim, öncesinde bir
yeraltı örgütü olan Komela, 6 Nisan 1945′te, KTSK’nin binasında yapılan bir
törenle tüzüğünü deklere etti. Rızaiye’deki Sovyet Konsolosu ve Sovyet-
Azerbaycan Kültürel İlişkiler Topluluğu’nun şefi törenin şeref konuklarıydı.
Bu programın en önemli bölümü “Dayika Niştiman” (Anavatan) adlı
oyundu. Bu oyunda Kürdistan’ı temsil eden bir yaşlı bir kadın, Irak, İran ve
Türkiye’yi temsil eden üç ‘vicdansız’ tarafından tartaklanıyor ve kötü
muameleye tabii tutuluyordu. Oyun, ‘Dayika Niştiman’ın oğullarının ortak
çabasıyla kurtarılmasıyla bitiyordu. Oyun seyredenleri o kadar etkiliyordu
ki hayatları boyunca düşman olmuş kimseler gözyaşları içerisinde
birbirlerine sarılıyor ve Kürdistan’ın intikamını almaya hep beraber yemin
ediyor, kan davalarından Kürdistan için vazgeçiyorlardı.

Bu dramatik oyunun başarısının yanı sıra bu toplantıdaki en önemli


olay, elbette ki Kültür Kurumları başkanı Qadi Muhammed’in Komela’ya
kabul edilişiydi. Bu kabul edilişten hemen sonra güçlü kişiliği, karizmatik
davranışları ve entelektüel birikimiyle örgüt içinde yükselen Qadi
Muhammed, yönetimi tek elde bulundurarak bir Kürdistan politikası
belirlemeye başladı.

Qadi Muhammed, 12-15 Eylül 1945 tarihlerinde çeşitli temaslarda


bulunmak üzere kuzeni Seyfî Qadi ve Hecî Baba ile birlikte Bakü’ye gitti.
Burada Rus yetkililerle görüşmelerde bulunan heyet, Mehabad’a dönüşü
ertesi Mizhê Dimoqratî Kurd (Kürdistan Demokrat Partisi) adlı bir parti
kurduğunu açıkladı ve bir bildirgeyle Kürt aydın ve soylularına bildirimde
bulundu. Açıklama toplantısına katılan bütün Kürtler, oluşuma tam destek
sundular ve ortak bir bilgirge yayınlayarak partiye üye oldular. Kısa bir
süre içerisinde Iraktaki Kürtlerle diyalog geliştiren parti yöneticileri,
Mustafa Barzanî ve peşmergelerini Mehabad’ta bir tören ile karşıladılar.

Tarih, 22 Ocak 1946′yı gösterdiğinde Qadi Muhammed, Çarçıra


Meydanı’nda Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti.
Mahşerî bir kalabalık ve büyük bir coşkunun hakim olduğu tören Kürdistan
için bir dönüm noktası niteliğindeydi.

Kürdistan Milli Meclisi, 11 Şubat 1946′da Qadi Muhammed’i


Cumhurbaşkanlığına, Hecî Baba’yı Başbakanlığa ve General Mustafa
Barzanî’yi de Genelkurmay Başkanlığına, Seyfi Qadi’yı ise Kolluk Kuvvetleri
Komutanlığına atadı. Aynı gün, yürütme organları, yargı, askerî ve kültür
kurumları kabul edildi. Kürdistan Cumhuriyeti Anayasası ile “milletin meşru
egemenliği” garanti altına alınarak Kürtçe resmî dil, üstte kırmızı altta yeşil
kuşak üzerine bir güneşin bulunduğu bayrak Kürdistan bayrağı ve Şair
Dildar Rauf’un Ey Reqib adlı şiiri milli marş olarak kabul edildi.
Bir süre sonra basın yayın örgütlenmesi yapıldı ve 10 Ocak 1946′da
yayın hayatına başlamış olan Kurdistan dergisinin yayına devamına ve
Kurdistan adlı resmî bir gazetenin çıkarılmasına karar verildi. Kürdistan
Milli Meclisi, aldığı kararlar ile eğitim alanında iyileştirme kararı aldı ve
genel ve zorunlu ilk öğretimi tesis eden yasalar çıkardı. Fakir ailelerin
çocuklarına para yardımı, giyecek ve ders kitapları verildi. Kültürel
çalışmaların önemini vurgulayan meclis, ilk olarak iki Kürt şairin, Hejar ile
Hêmen’in şiir kitaplarını devlet matbaasında bastırdı. Kısa bir süre
içerisinde Kürt okulları kuruldu ve Kürtçe eğitime başlandı. Hawar ve Hilale
adıyla iki yeni dergi yayınlandı. 10 Mart’ta ise Sovyetlerin göndermiş
olduğu bir verici istasyonu ile Mehabad Radyosu yayın yapmaya başladı.

Bu arada komşu ülkelerin konuyla ilgili tepkileri gecikmedi. Türkiye


Başbakanı Mehmet Şükrü Saraçoğlu 6 Mart 1946′da, İran ve Rusya’ya,
konuya müdahalelerinin olabileceğine dair birer telgraf çekmiş ve
gelişmelerin endişe verici olduğunu belirtmişti. İran ise Kürdistan
rahatsızlığını Rus ve İngiliz yetkililere bildirmiş ve Sovyetlerin Kürt gücünü
kontrol edememesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağını beyan etmişti. Bu
gelişmeler karşısında Kürdistan Milli Meclisi, İran Hükümeti’ne bir muhtıra
çekerek, ülkedeki Kürt sorunun sadece Kürdistan Cumhuriyeti sınırlarıyla
değil, ülkenin tümünde yaşayan Kürtlerle ilgili bir iç sorun olduğunu
vurguladı ve karşılıklı müzakereler ile Kürtlerin insani haklarının iade
edilmesi istendi. Muhtıra, bir Kürdistan Yüksek Konseyi’nin oluşturulmasını
teklif etmekteydi ve bu muhtıranın barışa uzatılmış bir el olarak
algılanması gerektiği belirtiliyordu.

Tarihler 9 Mayıs 1946′yı gösterdiğinde ABD, İngiltere, Türkiye ve


İran’ın baskıları sonucu Sovyetler, Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti’nden
desteğini çektiğini Moskova Radyosu’ndan duyurdu. Bunun üzerine ertesi
gün Kürdistan Savaş Konseyi, ABD, İngiltere, Türkiye, İran ve S.S.C.B’ye
birer ihtar çekerek Kürdistan’ın bağımsızlığı ve milli eğemenliği vurgulandı.
ABD ve SSCB’nin bu konuyla ilgili görüş ayrılıkları Soğuk Savaş’ın başlangıç
merhalelerinden birini oluşturdu. Bir anda yalnızlaşan Kürtler, serinkanlı
davranmak durumundaydılar. Qadi Muhammed, 1 Haziran 1946′da Fransız
Basın Ajansı’na açıklamada bulundu ve İran Hükümeti’nin İran genelinde
demokratik yasaları uygulamasını, Kürtlerin dil, eğitim ve kültürel haklarını
tanımasını istedi. Fransız muhabirin Qadi Muhammed’e merkezi hükümetle
çatışma tehlikesi ve yabancı müdahale ihtimali ile ilgili bir soru sorması
üzerine, Kürdistan Cumhurbaşkanı şu cevabı veriyordu:

“Kürdistan’daki durum Azerbaycan’daki durumdan çok farklıdır.


Ülkemiz hiçbir zaman Sovyet askerlerince işgal edilmemiş ve Rıza Şah
tahttan indirildiğinden beri, ne jandarm ne de İran ordu birlikleri
Kürdistan’a girmişlerdir. Bu sebeple biz, bağımsızız ve kendi irademize
sahibiz. Üstelik kim tarafından yapılırsa yapılsın yabancı bir müdahaleye
müsamaha göstermeyeceğiz. […] Ancak bilinmelidir ki Amerikalıları ya da
Rusları taklit etmek istemiyoruz, fakat medenî ülkelerin hayvanları
durumuna düşmeyi de reddediyoruz…”

Ne var ki 10 Aralık 1942′de Sovyetler ve İran arasında bir anlaşma sağlandı


ve İran, aynı gün Kaflankuh Geçidi’nden Kürtlerle kader birliği yapmakta
olan Azerilere saldırdı ve Tebriz’i geri aldı. Bu, başkent Mehabad’ın
düştüğü anlamına geliyordu. İran Birlikleri buradan Kürdistan üzerine
yürüdü. Qadi Muhammed’in Tahran’daki kardeşi Sadrî Qadi, İran’da bir
parlamenterdi ve bu durum üzerine İran ve Kürdistan Hükümeti arasında
uzlaşı sağlamaya çalıştı. Nitekim bir barış antlaşması da imzaladılar.
Antlaşma gereği General Mustafa Barzanî ve Seyfî Qadi komutalarındaki
birlikler etkisiz hale getirilerek başkentin dışına alınmıştı. Yaklaşık bir hafta
boyunca İran ve Kürt hükümetleri herhangi bir sorun çıkarmadan kentte
sükûneti sağladılar. Fakat 17 Aralık’ta Qadi Muhammed ve kuzeni Seyfî
Qadi da dahil olmak üzere Kürdistan Milli Meclisi’nin tüm üyeleri
tutuklanarak hapse atıldı. Kentte karışıklık baş gösterdiyse de İranlılar
olaya hâkim olmakta gecikmediler ve Mehabad’ın denetimini ele geçirdiler.
30 Aralık 1946′da Qadi Muhammed’in kardeşi Sadrî, Tahran’daki evinde
tutuklandı ve Mehabad’a getirildi. Usulsüz ve yetkisiz bir mahkeme kuruldu
ve Qadi Muhammed, Seyfî Qadi ve Qadi Muhammed’in kardeşi Sadrî ölüm
cezasına çarptırıldı. Qadi Muhammed, kardeşinin haksız yere
cezalandırıldığını ve bu cezanın affedilmesi gerektiğini ısrarla belirttiyse de
karar değişmedi ve üçü de 31 Mart 1947′de sıkı koruma altına alınan ve
Bağımsız Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti’nin ilan edildiği Çarçıra
Meydanı’nda idam edildiler.

Kürdistan Cumhuriyeti’nin yıkılması ve Qadi Muhammed’in asılması


bütün Kürtler tarafından üzüntüyle karşılandı. Türkiye ve Irak’ta Kürt
bölgelerinde geniş tedbirler alındı. Diyarbakır, İstanbul, Süleymaniye,
Bağdat gibi şehirlerde ancak küçük protestolar düzenlenebildi. İran’da
sıkıyönetim ilan edildiyse de Luristan’ın Urumabad kasabasında infazlara
bir tepki olarak 11 Mayıs 1947′de şiddetli bir ayaklanma baş gösterdi. İran
askerleri halkın üzerine ateş açtı ve 65 Kürt bu olaylarda hayatını kaybetti.
Barzani ve peşmergeleri Irak Kürdistanı’na geçti. Burada sert bir müdahale
ile karşılaştılar ve daha önce Irak ordusunda görevli olan ve Barzani’ye
katılan 4 Kürt subay bir zaman sonra tutuklandı. 19 Mayıs 1947′de İzzet
Abdülaziz, Mustafa Xoşnav, Muhammed Mahmud, Hayrullah Abdülkerim
adlı bu peşmergeler Bağdat’ta idam edildi. General Mustafa Barzanî, 27
Mayıs’ta yanlarında peşmergeleriyle Moskova’ya doğru yol aldı.

İdamlar üzerine Avrupa’daki Kürtler başta olmak üzere protestolar


yapıldı. Avrupa’daki Kürt öğrencilerin yayın organı Kürdistan’ın Sesi’nde
ABD, İngiltere ve Irak sert dille eleştirilirken İran için “Haşhaş müptelası
monarşist faşistler” ifadesi kullanıldı. Uzun süre ses getiren protestolar ile
Qadi Muhammed, Kürdistan’ın ‘ebedî muzaffer’i ilan edildi. Irak’ta idam
edilen subaylardan Hayrullah Abdülkerim’in son sözleri Avrupa’daki
elçiliklerin binalarına siyah çelenk üzerinde iletildi: ‘Düşmanlarımıza ölüm,
Yaşasın Kürdistan!’
Kaynakça

1. Mehrdad R. Izady, Bir El Kitabı Kürtler, Ağustos 2004


2. Wadie Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Eylül 2004
3. Elphinston, W. G. "Kurds and The Kurdish Question", Journal of the Royal
Central Asian Society, Temmuz, 1948
4. Rosvelt, Archie. "The Kurdish Republic of Mahabad", The Middle East Journal,
Temmuz, 1947
5. Lambton, Ann. Landlord and Peasant in Persia. Oxford Universty Press, 1953
6. The Daily Express, 16 Mart 1946
7. Stepanov, V. "A Visit to the Kurds" New Times, 8 Haziran 1949
8. Dengê Kurdistan, Sayı 2, Ağustos 1949
9. Adamson, David. The Kurdish War (Londra, 1964)
10. Bermon SoviII, The Royal Air Force, The Middle East and Disarmament, 1919-
1934 (Michigan State Universty, 1972)
11. Challiand, Gerard, People Without a Country (Londra, 1980)
12. Eagleton, William, The Kurdish Repuhlic of 1946 (Ox¬ford University Press,
1963)
13. Nuri Paşa İhsan, La Revolt d’Agri Dagh (Universty of Texas Prss, 1989)
14. Roosevelt, Archibold, "The Kurdish Re¬public of Mahabad," The Middle East
Joıımal, cilt I, sayı 3 (Temmuz 1947)
15. Safarastian, Arshak, Kurds and Kurdistan (Londra, 1948)
16. Van Bruinessen, Martin, Ağa, Şeyh ve Devlet, (İstanbul, 2003)

You might also like