You are on page 1of 19
ANTIGONE'NIN IKILEMI Tina Chanter Bu makaleye, Derrida'nin eserlerine, kadin sorusunu sorarak baslayacagim ve ardindan Levinas'in disiligi ele aligina gececegim. Usiincii bir tartigma alant Sofokles'in Antigone si tistiinde odaklanacak; bunu, makalenin son sayfalarin- da giiniimiiz feminist diisiincesinin bazi meselelerini tanitmak igin kullanaca- gum. Derrida'nin ve Levinas'in eserlerinin giindeme getirdigi bazi diisiincelerin konuyla iliskisini kurarak, digil ii (specificity) olumlayan her gitisimin, feministleri dzciiliik igine sokacagi savina karst cikmay1 umuyorum. Warwick Universite'sinde, Julia Kristeva'nin da katildigi ve onun "Kadin- larin Zaman" adit makalesinin™ tartisildigi bir seminerde, su soru sorulmustu: "Jacques Derrida feminist midir?"! Derrida bu soruya yanit vermis olsa bile, soru hala anlamh: bir sorudur.? Derrida, bir séyleside, Heidegger'in Niews- che'yi okuyusu tistiine yazdigi kitabi Spurs'e gonderme yapan bir soruyu yanit- lar. Séylesiyi yapan, bir kadin, Derrida'ya sorar: "Eger cinsiyet farkliigs soru- su, balgesel (regional) (ontolojiye ve dogruya gére ikincil olmak anlaminda) bir soru degilse, eer sizin teklif ettiginiz gibi gercekten ‘artik bir soru bile olmaya- bilirse,’ 'kadin'in yerini' nasil tarif edersiniz?" (C 66) Derrida yanit vermeden nce, kendisine konudan sapma iznini verir ve Levinas'in kadint yazisi meselesi agisindan énemsiz olmayan bir dolanim (detour) yapar. “Belki kadinin bir tari- * Bu makale, ézgiin adiyla "Antigone’s Dilemma", Re-Reading Levinas iginde yer al- maktadir, der. R. Bernasconi ve S. Critchley, Indiana University Press, Bloomington and Indianapolis, 1991. ** Kristeva'nin bu makalesi Defier dergisinin 21. sayisinda yayinlanmisur, gev. Isken- der Savasir, sayt: 21, Bahar 1994. (¢.n.) 1. Julia Kristeva Mayis 1986'da Warwick Universitesi, Felsefe Ba ner verdi. 2. Christie V. Mc Donald, "Choreographies,” Jacques Derrida ile sdylesi, Diacritics 12, yaz 1982: 66-76. Bundan sonra, metinde C harfiyle gésterilecek ve sayfa numaralant verilecektir. 3. Jacques Derrida, Eperons: Les Styles de Nietasche: Spurs: Nietasche's Styles, iki dilde basim, London and Chicago, University of Chicago Press, 1979. ‘nde bir semi- Antigone'nin Ikilemi 69 hi yoktur" (C 68) der Derrida. Onerdigi sey, kadinin geri bir adim atarak dis1- na ikabilecegi bir tarihi, "siirekli ilerleme” olarak anlasilabilecek bir tarihi ol- madifgidir. Belki de, der Derrida, "tiimiiyle baska bir tarih" vardir: "Paradoksal yasalarin ve diyalektik olmayan siireksizliklerin tarihi, mutlak olarak heterojen ceplerin, indirgenemez tikelliklerin, duyulmamig ve hesaplanamaz cinsiyet farkliliklarinin tarihi." Derrida'nin séziinii ettigi tarih, Kristeva'nin kadinlarin zamani olarak betimledigi ritmik déngiisel zamana, cizgisel olarak ilerleyen ta- tih fikrinin alun: oyan Nietzsche'ci anitsal zamandan cok uzaga diismez.4 Bu kesintili zaman, Levinas'in sonsuzunun etkisindeki totalitenin kirilmastyla ya- kinliklar tagir. Derrida'nin, kadinin yeri hakkindaki soruya verdigi yanita gelirsek, o bu- nu gdyle yeniden formiile eder: "icin kadinin bir yeri olsun ki? Ve neden yal- nizca tek bir tane, tek bir aslt yer?" "Bu soruyu siz ironik bir bigimde terciime edip, benim gértisiime gore kadsnin higbir yeri yok diyebilirsiniz. Kuskusuz ka- din igin yer yok demek risklidir ama bu fikir antifeminist degildir, bundan cok uzaktur; dogru, feminist de degildir" (C68). Oyleyse, en azindan Derrida'ya gore, sorusu feminist bir soru degildir. Ya- nut bilsek bile, “Jacques Derrida feminist midir?" sorusu yine de anlaml: bir sorudur demigtim. Anlamlidir, ciinkii "Hayie" yanit, kendisini siirekli tarihle sinitlamayan, cizginin zamant iginde icerilmeyen ama bu cizgisel tarihle baska bir zaman arasinda hareket ederek kadinlarin zamaninin oldugu olumlamasina varan bir séylem icinde verilmistic. “Jacques Derrida feminist midir?” sorusunun anlamliigi, onun bu soruya verdigi yanitin evet ya da hayir olmasindan cok, soruyu sormus olanin bir er- kek oldugu, ve bu sorunun onu sorana ve onu duyana bag): olarak farkli bir so- ru oldugu gerceginde yatar. Yalnizca, soruyu soranin erkek ya da yanitlayanin kadin olmasina bagli olarak degil, ayn zamanda, eger soru soran erkekse, soru- yu erkek olarak mi sorduguna, eger yanitlayan kadinsa, soruyu kadin olarak mi yanitladigina bagli olarak. Yani, erkegin soruyu kendi zamanindan, ilerleme olarak tarihin zamanindan mi sorduguna, kadinin onu kendi zamanindan, bu tarihi boydan boya kesen bir zamandan m1 yanitladigina. 4, Julia Kristeva, "Kadinlarin Zamanu,” The Kristeva Reader, det. Toril Mori, Ox- ford, Basic Blackwell, 1986, 189. Bkz. Nietzsche'nin denemesi "Vom Nutzen und Nach- theil der Historie fiir das Leben," Unzeitgemasse Betrachtungen Il, Nietzsche Sirmtliche Werke, cilt. 1, Nordlingen, Deutscher Taschenbuch, 1980, 258-653 "On the Uses and Di- sadvantages of History for Life," Untimely Meditations, cev. H.J. Hollingdale, Cambridge, Cambridge University Press, 1983, 67-72. Feminist zaman temasini "Disi Zamansallik ve Feminizmin Gelecekleri" adli yazimda geligtitdim, bke. Adjection, Melancholia and Love, derl. J. Fletcher ve A. Benjamin, Warwick Studies in Philosophy and Literature, London, Routledge and Kegan Paul, 1990, 63-79. 70 Defer Benim bahsertigim bu dzel durumda, "Jacques Derrida feminist midir2" sorusunu soran erkek, Derrida'yla sdylesiyi yapan kadin gibi, Spurs u okumak- taydh, ve bir erkegin bir kadin gibi yazmak istemesinin ne anlama geldigi konu- lu bir tartigma acildi.> Bir erkegin bir kadin olarak (gibi) yazmak istemesi ne anlama gelirse gelsin, bu, bir kadinin bir kadin olarak (gibi) yazmak istemesin- den dikkate deger bir bicimde farklidir. Bu konuda israr etmek isterdim. Deni- lebilir ki kadin sorusu, kadin-soru, bir kadinin bir kadin olarak (gibi) yazmak istemesinin ne anlama geldigi sorusunu yanitlamaya baslamadan dnce yénelin- mesi gereken bir sorudur. Fakat eger, Derrida'nin yazmis oldugu gibi, "kadi- nun bir &zii ya da cinsiyet farkliligi" diye "bir sey yok" ise, ve aynt gekilde, " Es gibt Sein'da, yani Varligin veriginde ve atmaganinda, es gibf'in ézii olan bir sey de yok" (S 120/121) ise, kadin sorusunu sormak imkansiz midir? Eger kadinin siirekdi ilerleme tarihi anlaminda bir tarihi yoksa, belki de sonunda kadint sor- gulamadan dnce, kadinin yazisinin sorgulanmasi gerekecektir. Belki de bu yazi imkanswz bir soruyu sormanin bir yolunu bulmamuz: saglayacaktir. Eger kadi- nin ta kendisi denecek bir sey yoksa (S 100, 101), belki kadinin yazisi tam da onu aramamuz gereken yerdir, kadin sorusunun kendi kendisini sordugu yer- dir; ciinkii, Dertida'nin Spurs'de yazdigt gibi, "Sanat, tarz ve dogru sorusunu, kadin sorusundan ayristirmak imkansizdir” (S 70, 71). Soru kendi kendisini degisik bicimlerde ortaya cikartacaktir, metnin erkegin metni mi kadinin met- ni mi olduguna bagh olarak. Derrida "En ce moment méme dans cet ouvrage me voici"* adli denemesi- ne "O yiikiimlillikk altuna girmis olacakti"** sézciikleriyle baslar.6 Yazdikea, az cok acik hale geliyor ki bu sézciikler Emanuel Levinas'a ginderiyorlar. Fakat denemenin son sayfasinda Derrida gu soruyu sorar: "Eger digi fark onun (bis) eserini belki de ve neredeyse okunmaz bir bicimde énceden miihiirlemisse, eger o (she) aynunin derinliklerinde onun (is) dtekisinin dtekisi haline gelmis- se, onun (Ais) adinin bigimini bozmus mu olacaktum, ona, yazida, bu anda, bu eserde, gercekten de burada, ‘O (she) yiikiimliiliik altina gitmis olacakts'?" (EM 59; AM). Eril o "he'den, digi o " she'ye bu kayma hangi hareket iginde meydana gelir? Kadin, Derrida'nin Levinas iistiine yazdigi bu metne nasil yazilmistir? Derrida "iki kez, gériiniiste harfiyyen aym’” diyerek, Levinas'in "yazmus olaca- a1" bir ciimleyi alinulyor. Ciimle su: "Sonuna kadar diisiiniilmiis eser, Ayni- nin Baskasina dogru gittigi hareketin radikal cémertligini talep eder."** Sonus *"Tam bu anda, bu eserde, iste buradayim." (¢.n.) ** "Il aura oblige", Ingilizce'ye "He will have obligated” olarak cevriliyor. (¢.n.) 5. Bkz. Spurs, 127. Bundan sonra metinde S harfi ile gésterilecek. 6. Jacques Derrida, EM 21-60; AM. Bundan sonra metinde parantez iginde ginder- me yapilacak. Antigone'nin tkilemi 71 olarak da, dtekinden bir nankérliik (ingratitude) talep eder" (EM 24; AM). Ka- dinlar, Derrida'nin metnine yazilmis olmalarina karsilik nankérlik mii etmeli- ler, diye sorulabilirdi. Bir kag sayfa sonra Derrida syle der: Yazi, bylece, dtekinden baslayarak bir yer verir ve bir olay meydana getirir, érnegin, bunu: //aura obligé. Bu yantti, bu yanitin sorumlulugunu sorgulamak isterdim sirasi gel- diginde. Sorgulamak, burada uygun sizciik degil tabii ki, ve onun, benim ve senin arasin- da olant nasil niteleyecegimi heniiz bilmiyorum; bu, sorularin ve yanitlarin diizenine ait degil. Daha dogrusu, onun sorumlulugu -ve onun sorumluluk hakkunda séyledikdleri- bu konuda kodlanmis tiim sdylemlerin dtesinde bizi sorgulayan. jleyse: ne yaptyor, nasil eser veriyor, ne zaman, bir simdinin yanlis gértiniimii al- unda, bir simdiden-daha-fazlada (plus-que-parfaii); drnegin bunu yazmis olacakt, sana yavasca okudugumu, tam gu anda, dinle. (EM 28; AM) Bunu, Levinas'in bir dipnotta zikrettigi, Sarkilarin Sarkisi'‘ndan bir dizeye, "Askean hastayim"* dizesine yapilan bir géndermeyi igeren uzun bir pasaj iz- ler.” Derrida'ya gire, bu dize "terciime edilmis ve (bir dipnotta, asil metni ag- mak ve sinir digi etmek icin) alintilanmis" degildir yalnizca; "o, bir kadinin ag- zindan ¢ekilip alinmistr, dtekine verilmek icin" (EM 30; AM). "Nicin," diye sorar Derrida, " (Levinas) bunu eserinde aydinliga kavusturmaz?" Derrida'nin kendi sorusuna verdigi yanit daha sonra ayni metinde tekrar ele alinacak ve onu séyledigi andaki kanaatinin giigliilligiine ragmen, sorgulanacaktr. Tam bu anda, metninde, Derrida diyor ki, Levinas'tn, bu dizenin bir kadinin agzin- dan cekilip alindigin: acik hale getirmemesinin sebebi, " siiphesiz bu baglamda ve onun en acil amaci bakimindan, bunun ikincil olmastydi.” Bir tedbir noru- na sunu eklediginde, "En azindan, burada, o, bu soruya cevap vermis gibi g6- riinmiiyor." Derrida'nin sézlerini geri almak zorunda kalabilecegi konusunda énceden uyarilmis oluyoruz. Soru ortaya ciket — kadinin yeri, bu noktadan iti- baren bu denemede sorgulanabilir olarak kalir. Digi, Levinas icin ikincil midir, ya da mutlak dteki midir, ve tam da birincil midir? Bir cok soruyu bir tek soru haline getirerek, éne atilip sorabiliriz: digi ile iligki (feminine relation) mutlak “** Levinas'in "Autre" sézciigtinii "Baska", "Autrui” terimini "Baskast" diye gevirebi- liriz, Ingilizce'de bunlar "other" ve "The Other" olarak cevriliyor. Ancak Levinas'in bu ay- rima gogunlukla sadik kaldigi sdylenemez. O zaman, “autre” ya da "the other” sézciigii- niin nasil kullanildigins baglama bakarak anlamaktan baska care kalmyor. Bununla bera- ber, Tiirkce'de "steki” sizci iginde "dteligi" tasimasi Levinas cevirirken biiyiik bir avantaj haline geliyor. Levinas'in “Autrui" anlamindaki “autre"unu yerine go Geki", yerine gore (Srnegin, baska ile baskasi arasinda iliskinin giindeme geldigi yerlerde) "Baska- si" olarak cevirmenin bizce bir sakincasi yoktur. Bu anlayisla, bu makalede rnegin "the other of the other” gibi bir ifadeyi "dtekinin étekisi" diye cevirdik. (¢.n.) *"Tam sick with love." (¢.n.) 7. Levinas kaynaginin Sarlalarin Sarkast oldugunu besinci béliimiin besinci dipno- tunda yaziyor. AE 181; OB 198. 72 Detter askinhik iliskisi midir, yoksa nihaf olarak icinde bir kendine déniisii mii barin- dirir? Levinas disinin ikincill stiinde israr etse de, Derrida Levinas'in met- ninde karsit olumlamay: da bulur. Derrida'nin sézciikleriyle séylersek, "Digi (onun metninde) biitiiniiyle dtekinin (wholly other) bir figiirii olarak da betim- lenmistir.” Ve bununla birlikte, diye devam eder Derrida, "bu eserin, kolay bir gekilde ait olmadig: felsefe tarihinde, imzasinin cinsel isaretini (mark) silme diizmecesi yapmayan ilk ve seyrek eserlerden biri oldugunu teslim etmis bulu- nuyoruz. Levinas, bu yiizden, (étekini séyleyisinin tim sisteminin) dtekisinin bir kadin olmasi ve ona bu yerden emretmesi olgusundan saskinliga diisecek son kisi olacakeir."(EM 56) Levinas'in eserinde, digi ile Oteki arasindaki dncellik sorusu, tupki yiizyiize iliskide ben ile Oteki arasindaki éncellik sorusu gibi, gercekten de zor bir soru- dur. Hangisi nce gelir, etik iligki mi yoksa digi ile iliski mi? Elemental haz du- yusun buyur edilen beni mi yoksa buyur eden éteki mi? Bir anin durusu icin- deki konumunda emredilen ben mi, yoksa gizleri cinayeti yasaklayan Oteki mi? Hangi iliski, eger boyle denebilirse, daha askindir, digi (ile iligki) mi yoksa Oteki (ile iliski) mi? Levinas'in eserinde disinin pek cok anlaum1 oldugu icin soru hig basit degildir. Levinas, disiden eros olarak, berekedilik (fecundity) ola- rak, sehvetlilik (voluptuosity) olarak, meskende, annelik olarak sézeder. Bu ayr1 anlatimlar nasil anlastlacaktir, ve etik yiizyiize iliskiye nasil baglanirlar? Erotik iliski olarak, sefkatin yolu olarak disilik Otekiyle olan etik iliskimi énceler mi? Levinas'in, disiyi birbirinden farklilasan anlaumlant, ilk eserlerinde erotik iliskiyle ilgilenmesinin yerini nasil yavas yavas etik olanla ilgilenmeye biraktig gosterilerek aciklanmak istenebilir. Elbette bu aciklama, 1947'de (Le Temps et Tautre da ve De l'Existence a V'existant'da*) erosun ve diginin agirlikta oldugu, buna karsin 1961'de Totalite et Infini nin etik iliskiyi ayricalikls hale getirir gibi gériindiigii olgusundan destek bulacaktr.® Hatta, diginin ortadan kaybolusu- nun, -ki buna Autrement qu'etrede annelige karsi gitgide artan bir ilgi eslik eder— erotik olandan etik olana dogru bu kayisin bir gistergesi oldugu bile sa- vunulabilir. Fakat Levinas'in oldukca yeni bir metninin incelenmesi bu varsa- yim giiriiciir. 1977'de, Le Temps et U'autre'un ikinci baskisina, Levinas'in bu baslik altn- da verilmig dersleri ilk kez yayinlamasindan otuz yil sonra, yeni bir énséz yazil- mustir (ama 1979'a kadar yayinlanmamisur). Onséz, Totalité et Infini'nin bast- mint 15 yil, Autrement qu’etreinkini tig yil geride birakir. Levinas, bu eserin * Buradan itibaren Levinas'in eserlerinin ézgiin adins kullandik. (¢.n.) 8. Emmanuel Levinas, TA; TO. Levinas, DE; EE. Metinde bundan sonra parantez iginde gonderme yapilacak. Antigone'nin Ikilemi 73 “ani ve beceriksiz” stili-stilsizligi dedigi seye dair gekinceleri olmasina ragmen, Le Temps et l'autreun metnini diizeltmedigini sdyler. Bu eserde "dogan ve ilk kez formiile edilen" esas projeye hala bagli oldugundan, metin iizerinde yeni- den calismamisur (TA 7-8; TO 29-30). Yeni Snsézde, Levinas 1947'de yazdigr metindeki iki temel noktanin alin: gizmeyi secer. Her ikisi de 1947'de "baska- lik fenomenolojisine ve askinhigina" nasil girisilmis olduguyla ilgilidir (TA 14; TO 35). Le Temps et l'autre da, baskaligin askanligi, herseyden dnce “disilikten yola cikilarak” aranmuis, ve “askinligin yapisi” ilk kez "babaliktan yola cikarak" goze carpmustir. Askinligin ilk yolu, digilik, diyor Levinas, "bana bir fark olarak goriindii,” diger rim farklari boydan boya kesen bir fark, "yalnizca digerlerin- den farkl bir nitelik olarak degil, bizzac fark niteligi olarak." Ote yandan, ba- balik, baba ile ogul arasindaki iliskidir, bir ilgisiz-olmayis (nonindiffzrence), “bir baskasinin yiiklendigi bir imkan: ogul sayesinde miimkiiniin dtesinde bir imkan olur.” (TA 14-15; TO 35-37) Levinas'in Le Temps et lU'autre'da taslaklasurdigi projeyi, sonraki eseriyle uygunluk halinde gormesi, Le Temps et l'autre da karsilastugimuz digi ve babalik analizlerinin Totalite et Infini'de ve Autrement qu etre'de dogrulandigini bul- may! bekleyebilecegimizi gésterir. Fakat ilk metinlerle son metinler arasinda celiskiler ortaya cikar. Ustelik, yalnizca ilk ve son metinler arasinda degil, hatta ayn metnin iginde bile... Levinas bazen etik olanin éncelligini onaylar gérii- niir, bazen de disi olanin dncelligini. Le Temps et Uautre'da etik olant ierdigi varsayilan askin, disinin bir modu olarak gériiliirken (TA 15; TO 36) ve De l Existence a Vexistant da disinin pekala (par excellence) éteki oldugu sdylenir- ken (DE 145; EE 85), Totalité et Infini'de erotik iliskinin statiisii muglak hale gelir. Levinas bu eserde der ki, "Agkta askinlik dilden hem daha uzaga, hem da- ha az uzaga gider" (Tel 232; TI 254) Yani, etik iliskideki yiizden hem daha fazla, hem daha az askindir. "Mesken" béliimiinde, Martin Buber'in I-Thou iliskisi- nin, digi baskalikla iliski oldugunu okuduktan sonra (Tel 129; TI 155), arkasin- dan gelen "Eros'un Fenomenolojisi" adli béliimde aska ait hareketin, I-Thou iliskisinin yapisin: paylasmadigi okununca, muglaklik daha da bilesik bir hale gelir (Tel 238; T1261 ve Tel 242; T1264). Disi boyutun mevcudiyetini giivenceye almak igin kadinlarin ampirik ola- rak mevcut olmalarinin gerekmedigini ileri siirmesine ragmen (Tel 131; TI 158), Levinas'in “disilik" ve “annelik" gibi terimleri kullaniginin cinsel olarak dzgiil oldugu bir kag sekilde gésterilebilirdi. Ornegin, Platonik eros kavrayisini elestirir; giinkii bu, "diginin roliinii kabul etmekte tamamen bagaristz kalir” (DE 145; BE 85). Levinas, disiyi teklestirerek, onu, maruz birakildig: unutulus- tan cekip almak ve ona olumlu bir anlam yiiklemek istedigini aciklar. Levinas ne "babalik,” “evlatlik, (virility) gibi terimleri nétr bir se- kilde kullanur ne de "digi" terimini. Erligi, tutarl: bir bigimde baskasinin tistiin- 74 Defer de baskinlik kuran efendiligin diliyle iliskilendirir. Le Temps et l'autre'da, Levinas, edilgenligin anlaminin, "erligin sonu," "ar- tuk umudun olmadigi yer" olarak belirtir. (TA 61; TO 73). Levinas "en iist ber- raklik ve bdylece, en yiiksek erlik” olarak adlandirdig: Heideggerci otantik dlii- me-dogru-olmak analizine karsi cikar. Heidegger icin dltim en 4la (par excellen- cé) irmkandir. O, “biitiin diger imkénlari miimkiin hale getirir” ve boylece "biz~ zat, imkant kavramanin hayret verici isini" miimkiin hale getirir (TA 57; TO 70). Buna karin, Levinas "her edilgenlikten daha edilgen" olan edilgenligi, "yaralanirlikta, baskasi-icin edilgenligi,” “annelige” génderir (AE 89; OB 71). Act cekmek "sabrin edilgenligidit" (AE 93; OB 73), bir gecmis gibi, ki "tiim ha- fizaya ve haturlamaya dncel...yeniden onarilamayacak bir zaman" (AE 133; OB 104-5). Edilgenlikte, kadin anne gériiniimiiyle ortaya cikar. Levinas der ki: Annelikte anlamlandiran sey étekiler icin bir sorumluluktur... En miikemmel haliyle tagimak olan annelik, zultim edenin zulmiiniin sorumlulugunu bile tag. Bir dogadan ziyade, dogadan evvel, dolaystelk bu yaralanurhikesr, duyarliik (sensibi- fin) bu annelige, bu dogum-éncesine ya da doga-éncesine aittir. Bu yakinlik (proximity), bitigldlikeen daha dar, daha stkasturicidi, simdi olmus her gecmisten daha eskidir. (AE 95; 0875) Her edilgenlikten daha edilden bir edilgenlik, benin tim sorgulamalarindan ewel bir sorumluluk, etkinlik-edilgenlik ayrim: arasinda bir iigiincii yolu iga- retler. Bu, dislanan ortayt (excluded middle) kabul etmenin bir yoludur.? Diger bir yol, Levinas'in kadinin mevcudiyetini, mevcudiyetin ve yoklugun eszaman- kgs, anlam ve anlamsizlik, anlamlandirma ve anlamlandirmama arasinda bir salinim (alternation) olarak kabul etmesidir. Levinas eros u Shakespeare'nin ca- dilarinin kehaneti ile baglar: "Ciddiyetin tamamen eksik oldugu bir diizen." Burada Levinas der ki, "sevilen bana karsitur, benim istemimle miicadele eden bir istem olarak degil, tam tersine dogru sdylemeyen sorumsuz bir hayvanilik olarak." Fakat bu betimlemeler disiyi anlamsizligin ve Snemsizligin alanina dit siirmek syle dursun, zaten yiize gnderme yaparlar. Yiiziin dogrudan ifadesi nin zaten bir adim éniinde olan digi, anlami gizler. "Esseslilik (equivocation) di- sinin epifanisini* oluscurur— ayn zamanda sorgulayam, igbitliksiyi ve igine gir- digi erkek uygarlgindaki erkeklere cogunlukla hakim olan iistiin zekalh efendi- yis ve bir kadina kadin gibi davranilmast demek, ona sivil roplumun emrede- * epifani eski yunanca bir sézcitk. "Epi" eki "-den", "fant" ise "gistermek". Ruhani olanin cismani olanda kendini géstermesi; Tanni'nin cocuk 1sa'dan gériinmesi. Levinas baglaminda baskasinin yiiziinde Boal ae alulla kavranamaz olanin (bana bakan ve konugan yiizde) kendini gi 6.0. 9. Bkz, John Llwelyn'nin “orea ses" idle -voice) tartigmast, Derrida on the Thres- hold of Sense, London, Macmillan, 1986, 90-94. Antigone'nin Ikilemi 75 meyecefi kurallara gre davranmak demektir" (Tel 241-42; TI 263-64). Levinas'in bu son betimlemesi Antigone'ye mi, yoksa Shakespeare'in cadi- larinin iki anlama da gekilebilecek kahkahalarina m1 ginderme yapiyor; Levi- nas'in aklinda "cemaatin ebedi ironisi" mi, yoksa daha sonra, krallarin diize- niyle dalga gecmek icin sik sik metnine davet ettigi Shakespeare'in trajedisi mi var? Bu sorular kendilerini énerseler bile, onlari Levinas'in metninde bit ¢ me ulasmis olarak bulmayiz. Derrida’nin denemesinin son kisminda, biiyiik harflerle yazilmis ve saturlari genis araliklarla yerlestirilmis, éniindeki metinden ayrilmis metin parcasinin Antigone'ye gonderme yapuigi daha da az kesindir."° Fakat, Antigone'nin mevcudiyetinin, yalnizca Derrida’ nin Hegel iistiine yazd: #4 marjinal metni Glas'da mu kesinlikli olarak bulunabilecegi, yoksa onun Der- rida'nin Levinas tistiine yazdigi denemede de mi okunabilecegi tartismasi bir yana, adinin yokluguna ragmen, o bu sayfalarda gezinir.!' Antigone, annelik deneyiminden yoksun biralalmushgiyla izini birakar, bu deneyim bize, (L nas'in ve Derrida'nin metinlerinde géz éniine aldiklart) baz1 meseleleri gii miizdeki feminist tartismanin arenasina getirme olanagint sunmaktadir. Sofokles'in Antigone'si genellikdle, iki alan, ilaht yasa ile insani yasa, arasin- daki céziimsiiz ve bu yiizden trajik catigmay: kanutlayan bir oyun olarak yo- rumlanmistir. Antigoneyi tarugitken Hegel der ki, Sistlichkeit, etik diizen, "kendisini insani ve ilahi yasa gibi fark evik tdzlere ayirir."'2 Hegel'in ilaht ya- say!, Antigone'nin bireysel eyleminde viicut bulmus gibi, insani yasay1 ise, isiliginde temsil edilmis gibi gdrdiigii cogunlukla var- sayilmistir. Bununla birlikee, Castoriadis'in ve Steiner'in de iginde bulundugu clestirmenler, Hegel'in ilahi yasay: basit bir bicimde Antigone'nin eylemiyle, insani yasay: da Kreon'la ézdeslestirmedigine igaret etmislerdir.!? Antigo- ne'nin, somut bir bicimde ailede tecelli eden ilahi yasay1 temsil ertigi, Kre- on'un da, "gercek yasamsalligin: hiiktimerte bulan" (PG 323; PS 272), der He- gel, insant yasayi, cemaatin yasasint temsil ettigi dogrudur. Fakat, bu yasalar- dan her birinin, olumsuz bir bigimde, digerini iginde barindirdigi da es derece- 10. Derrida, Mayis 1987'de University of Essex'de yapilan "Re-Reading Levinas” ad- Ii konferansta "En ce moment” adli metninin sonunda anilan seslerin ne digi ne de erkek oldugunu séylemistir. 11. Derrida, Glas, Paris, Editions Galilée, 1974; Glas, gev. J. P. Leavey, Jr. ve R. Rand, Lincoln and London, University of Nebraska Press, 1986. 12. G.W.F. Hegel, Phanomenologie des Geistes, Hamburg, Felix Meiner, 1952, 317 Phenomenology of Spirit, sev. A.V. Miller, Oxford, Clarendon Press, 1979, 266. Bundan sonra metinde parantez iginde PG ve PS harfleriyle ve sayfa numaralartyla belirtilecek. 13. Cornelius Castoriadis, "The Greek Polis and the Creation of Democracy", The Graduate Faculty Journal, no. 2, 1983: 108. George Steiner, Antigones, Oxford, Claren- don Press, 1986, 34. 76 Detter de dogrudur. Biling, Tin mertebesine erigmigtir, ve Akul'dan farkli olarak, “kendi diinyasi olarak kendisinin ve kendisi olarak diinyanin bilincindedir" (PG 313; PS 263). Yani, "her iki yasa da, iclerinde bilincin anina sahiptirler.” Her yasa, digerinde karsittyla karsilasmalidir; her birisi, digeri tarafindan yadsi- nur. Aralarinda "bag ve birbirine gecis" oldugunu buluruz (PG 323; PS 272). Baska tiirlii séylenirse, etik diinyada biling kendisini bilir; kendisinin bilinci- dir, fakat kendisinin yadsinmasin: da iginde barindirdigindan, Hegel der ki, "o, bir yandan ne yaptigini bilmez, éte yandan ne yaptigim: bili.” Mutlak Bilgi yolundaki tiim mertebeler gibi, "bir bilme olarak” etik biling, "aldatici bir bi- ling"dir. "Kendi edimi sayesinde, hem tdziin kendisini baldiigii o giiglerin ce- liskisini ve karsilikh cikiistinti Sgrenir, hem de kendi eyleminin etik karakteri- ne dair sahip oldugu bilgi ile, kendine has dogast icinde etik olan arasindaki ce- liskiyi Sgrenit ve bdylece kendi cokiisiinii bulur” (PG 317-18; PS 266). Hem Antigone hem de Kreon kendi eylemlerine yénelik sarsilmaz édevleri yoluyla mahvolmuslardir, ve ne biri ne de digeri etik duruslarint tamamen anlayabile- cek konumda degillerdir. Nasil duyum-kesinliginin (sense-certainty) simdi ve buradasi bir tuz taneci- Bi gibi bir cok niteligi -kisbik olmak, beyaz olmak, keskin bir tadi olmak, vs., gibi- bir araya getiren bir nesneye yol actyorsa, “etik algt icin verili bir eylem, bir cok etik baglanus: olan aktiiel bir durumdur" der Hegel (PG 318; PS 267). ‘Antigone’nin bireysel edimi yalnizca ilahi bir zemine dayanmaz, insani yasanin alanindaki politik bir anlam: da yansitir. Buna benzer olarak, Kreon'un hiik- mii, devletin politik otoritesine dayanmus olabilir ama ilahi yasadan bosanmis da degildir. Simdi ilk énce, etik yasamin ikili karakterinin Antigone'nin edi- minde nasil viicuda geldigine bakalim. Antigone'nin erkek kardesini gémiisiinii anlatiminda, Hegel, Antigo- ne'nin ediminin olumsuz gériintimii olarak "cemaat"e ginderme yapar. 451 'inci paragrafta, Hegel, ailenin yalnizca "dogal” degil, ayni zamanda "tin- sel" stariistiyle ilgilidir.'4 Bir énceki paragrafta, insani yasanin ilahi yasay: yan- 14, Hegel der ki, " Dolaysizca etik bit varlik olarak belirlenmis olmasina ragmen, Aile, aiyelerinin dogalilikisi olmadi stirece, ya da ail tiyeleri arasindaki aytt,aktiiel bi- reylerin dolaysiz baglars oldugu siirece kendi iginde erik bir sey ilke asli ola- rak evrenseldir, ve bu dogal iliski, dogal oldugu kadar tinsel bir iliskidir, ve yalnizca tinsel bir sey olarak etiktir." Aile icindeki bag sevgi bicimini de alamaz, zira Hegel'e gore “etik il- ke asli olarak evrenseldir.” Hegel, etik ilkenin, bireysel eylemin tek amaci olarak, aile ile bi- rey arasindaki iliskiden ibaret olmasi gerektigi sonucunu gikarir. "Etik ilke Aile'nin birey iiyesinin, Téz olan Aile'nin bitiiniine olan iliskisine yerlestirilmelidir ki, bireyin ne yapti- Zinn ve fiilen ne oldugunun amact ve igerigi, Aile'den ibaret olsun, Fakat bu biitiiniin ey- lemini motive eden bilingli Amac'in kendisi, biitiine yénelik oldugu stirece, bireydir." (PG 320; PS 268-69) Antigone'nin ikilemi 7 7 sittigint (ve bunun tam tersinin de dogru oldugunu) tekrarladiktan sonra — Sziin iginde varoldugu karsitlarin her biri, biitlin tézii ve igeriklerinin bitin anlarint barindirir"— Hegel ailenin dolaysiz varolusuyla ("bilingsiz varo- lusu") aktiiel varolusu ("kendisinin bilincinde varolusu") arasindaki farka isa- ret eder. Aileye etik bir karakter kazandiran seyin, ailenin dogal varolusu olma- digint sdyleyerek devam eder. Aileye dzgii etik karakter, dogal varolugunun dtesine gider. Hegel bu noktay1 dzel olarak erkek kardes-kiz kardes iligkisine ait terimlerle ifade eder. "Erkek kardes aileyi terkettiginde” ve "kiz kardes ya da eg ailenin reisi ve ilahi yasanin koruyucusu haline geldiginde,” "iki cinsiyet (sale) dogal varliklarim agarlar ve etik anlamlantyla gériiniirler" (PG 327; PS 275). Er- kek kardes ile k1z kardes arasindaki dogal iliski asilmus olsa da, cinsiyetlerin &2- desligi temelden doga tarafindan belitlenmis olarak kalir. "Bir cinsiyeti bir ya- saya, digerini diger yasaya tayin eden dogadir, arizi sartlar ya da secim degil," der Hegel (PG 332; PS 280). Hegel, ailenin alaninda meydana gelen etkinlikle- rin, aynt zamanda, dolaysiz ézel evin disinda kéklendiklerini géstermeye gii- sir. Ailenin amaci, (eril) bireylerin kendilerini polis'in kamu alanina cikarabile- cekleri destekleyici bir arka plan saglamakeir. Hegel syle der: Giiciin ve zenginligin ele gecirilmesi ve muhafaza edilmesi, kismen, yalnizca ihtiyag- larla ilgilidir ve istahin alanina aittir; kismen, daha yiiksek belirlenimlerinde, sadece dola- yimlanmis bir sey haline gelir. Bu belirlenim, Ailenin (simurlari) kapsaminda degildir; ger- gekten evrensel olanla, cemaatle iliskilidir; Aileyle daha cok olumsuz bir iliskisi vardh reyi Aileden gikartmaktan, varolusunun dogal gériintimiine ve ayrilmusligina boyun efdir- mekten, ve onu evrenselde ve evrensel icin bir yasama yénelik olarak, erdemlilik icin egit- mekten olusmustur. Aileye ézgii olumlu amag, birey (olarak birey)dir. (PG 320; PS 269) Oyleyse, ailenin gergek anlamu, onun bireyi polis firlatmasidir. Erkek kardes- kez kardes iligkisi, "Ailenin kendi igine kapanmis yasaminin kirtldigi ve kendi- sinin dtesine gittigi sinirda"dir. (PG 327; PS 275)'5 Erdemli yasamin dorugu, ailenin yasaminin amaci ve sonudur. Hegel, bize, ailevi iliskilerin nesnesinin, dogal kanbagt iliskisinin dtesinde yasandigini sdyler. Kanbagt iliskisinin tiim varlifins kusatan... fillin nesnesi ve igerigi, Aileye ait olan bu tck bireydir, fakat duyumsal olandan, yani bireysel gerceklikeen kurtulmus evrensel bir var- lik olarak ele alinmustir. Fiil artik yasayans degil, dliiyi ilgilenditir, bireyi: uzun bir siire, 15, Bkz. Derrida Glas, "Erkek kardes/kz kardes iliskisi bir siurdir. Orada, aile olarak aile kendisine has sinint (Grenze) bulur, kendisini onun iginde gevreler. Onsuz, aile kendi- sini belirleyemeyecektir, oldugu sey olamayacakur. Veya ne de onunla. Hegel'de sini, ol- dugu sey gibi olmadig: seydir, kendisine ulagtigi anda kendisini silip ortadan kaldini. Er- kek kardes/kiz kardes iliskisinde aile kendisi tarafindan gecilir. ‘Céziiltir, dagilir ve kendi- sinin disina gikar.’ Tam bu sinurin igine girdigi anda kendisinin digina gikan aile, bu sinir- da kendisini géziilige géviirir. Hem duyumsanir hem duyumsanmaz bir bigimde, bitmez, tiikenmez bog ve sonstiz zamandaki bir nokta gibi.” (187-88, 166). 78 Detter ayrik ve baglantisiz deneyimlerin birbirini izlemesinden sonra, kendisini tek ve tamamlan- mus bir sekil tisciinde yogunlastiran, béylece yasamin arizalarinin rahatstaligindan yalin ev- renselligin sakinligine yiikselten bireyi. Fakat, birey, yalnizca bir yurctasken akeiiel ve téz- sel oldugundan, yurctas olmadigi ve aileye mensup oldugu siirece, gergeklikten yoksun, ik- tidarsiz bir gélgedir. (PG 321; PS 270) Nasil dliim Antigone'nin ilahi yaraystesisinin merkeri ise, egemen dize- i Kreon'un da, devletin bas! olarak konumunu koruyabilmek icin, . Antigone’nin erkek kardesini gomme fiilinde, ilahi yasanin tlenen Antigone'nin suretinde- "Polynices'i cemaatin bir iiyesi haline getirir,” der Hegel. Eger, cemaatin yasasi, Antigone'nin edi- minde drneklesmis olan ilahi yasaya miidahale ediyorsa, ilaht yasa da Kreon'un devleti kontrol etmesinin harcidit. Hegel, Hiikiimetin, her bireye "bireyin kendisine ait, siiren bir kendi-icin-olma" vererek, ailenin yesermesini sagladigi- nt agiklar. "Fakat," diye devam eder, "Tin aynt zamanda, biitiiniin giiciidir. Bu parcalari, olumsuz bir birlik iginde tekrar biraraya getirit. Onlara, bagimsiz~ luktan yoksun oldukdart hissini verit ve onlart, yasamlarint ancak biitiiniin icin- de bulabilecekderi farkindaliginda tutar." Béylelikle, kendi yénetimi igindeki “Bzel ve bagimsiz ortakliklara" anlayis gésterir devlet, ama giiciiniin nihai bir bicimde farkina varabilmesi, yurttaslarinin kargisina, onlarin devletin korun- iyaclan ile cikmastyla olur. Bu dliim korkusu sayesinde bagarilir. Hegel " Hiikiimet ara sira onlari savas yoluyla derinden sarsmalidir.” Savas sa- yesinde, devletten yalitilmis hale gelmig ve kendi 6zel amaclarin: kovalama der- dine diigmiislerin, "kendilerini, ranrilart ve efendileri olan dliim tarafindan on- lara verilmis gérevin iginde hissetmeleri salami”. ( PG 324; PS 272-73) Hegel'in ilaht yasa ile insant yasa iistiine yaptigt agiklamay: tekrar ederek zaman harcamamin sebebi, bunlarin, genellikle es gecilen karsilikli bagimbilg- nin, Hegel'in Antigone'nin rolii tistiine diigiinceleri agisindan hayati bir anla- munin olmasidir. Hegel'in Kreon'u Antigone'nin iistiine yiikselttigi sonucunu ctkarmak kolaydir. Eger Hegel'in paragraf 470'teki énermesi anahtar gibi ele alinusa, bu sonug kaginilmaz gériiniiyor. Bu paragrafta Hegel der ki, "Etik bi- ling daha tamdht, giinahi daha affedilmezdir; eger dnceden yasay1 ve karsi ciktig giicti biliyorsa; onlan siddet ve yanlis olarak niteliyorsa; surf arizi bir bicimde etik olmak olarak gértiyorsa ve Antigone gibi, sucu bile bile isliyorsa" (PG 337s P$284), buna karsin bir kag paragraf sonra, Hegel, Antigone'nin eyleminin ye- niden degerlendirilmesi gerektigine igaret edecektir. "Gériinen cemaatin bir ant olarak” anlasildiginda “etkinligi surf yeraltryla ya da onun distaki varolusuy- la sinirlanmis degildir, aktiiel olarak varolan millette de es derecede gériinen bir varolusa ve harekete sahiptir". Hegel syle devam eder, "bireysellesmis 'pat- Antigone'nin {kilemi 79 hos'un basit bir hareketi gibi temsil edilen, yeni bir gériiniim kazanir; sug ve sonucunda cemaatin yikim1, varoluslarinin Szgiin ve karakteristik bigimini ka- zanirlar” (PG 340; PS 287). Hegel, digi (ilaht) yasa karsisinda, erkek (insani) ya- sanin birincilligini (6ncelligini) goriintiste onaylayarak devam eder, fakat ardin- dan bu Sncelligi tersine cevirir: "Insani yasa evrensel varolusunda... cemaatin erkekligidie” ve bu, aileyi "tiikererek kendi kendisini ayakta tutar.” Irigaray'la beraber, onun "Cemaatin Ebedi fronisi" adli denemesini okurken, bir anlam- da, son séziin herseye ragmen Antigone'ye diigtiigii fark edilir. Hegel der ki: Cemaat, yalnizca, Ailenin mutluluguna miidahale ederek ve (bireysel) kendi bilinci- ni, evrensel icinde gdzerek bir varlik edindiginden, bastirdigt seyde, kendisi icin aynt za- manda asli olan, bir ig diigman yaratr: genel olarak kadin tiirii. Kadin tiirii -cemaatin (ya- saminin) ebedi ironisi— entrika yoluyla hiikiimetin evrensel amacint ézel bir amaca cevirir, devletin evrense! miilkiyetini Ailenin bir malina ve siisiine déniigtiiriir. Bu sekilde, kadin, hem salt kisisel zevklere ve hazlara hem de etkin rollere kayitsiz kalarak yalnizca evrenseli diisiinen ve ona deger veren olgun yasin hakiki bilgeligini giiliing hale getirir. (PG 340; PS 288) Her ne kadar kadin, cemaatinin "hakiki bilgeligini,” yénetimin zararina, gii- ling hale getirse de, bunu kendi hesabina yapmaz. Kadinlar icin, der Hegel, "gercekten énemli olan gen¢ligin giiciidiir." Son giilen kadin olabilir, ama yine de o, tistiin erkek esine bagimlidir. Kadini, gencligin cesareti ve “fiziksel giicii" cezbeder (PG 341; PS 288-89). Yine de kadin cikarint bir erkek giiciine, fakat baskaldiran bir erkek giiciine, yatirir. Halbuki, Antigone, geleneksel hizmetkar digi roliiniin bir haline uyum saglarken, bunu yapuigi icin, ayni geleneksel roliin baska bir halinden kendisini mahrum eder. Steiner, ondokuzuncu yiizyilda Antigone figiiriine ilginin yeni- den canlanmasinin, baska etkenlerin yanistra, Franstz devrimi sirasinda kadin haklani statiisiiniin bir sorun haline gelmesiyle iligkili olabilecegini belirtir. Bu- nunla beraber, kadinlarin kosullarindaki herhangi bir iyilegmenin, daha genel bir reform programi icinde meydana geldigini ve bunun simrhi sonucunun, bi- zi, Antigone'nin uygulamus olabilecegi herhangi bir sembolik etkinin yalnizca "gercekligin bir vekili" olarak ise yaradigint diisiinmeye ittigini kabul eder."* Benim vurgulamak istedigim nokta, tam da kadin sorunu iistiinde "haklar aci- sindan” odaklanmanin yetersizliginden kaynaklaniyor. Antigone'nin hali hak- lar ve édevler acisindan yorumlandigt icin, Sofokles'in oyununun trajedisi bu hali karanliklastinryor. Antigone, kardesi Polynices'i gémerek, ailenin, evin ézel alanindaki yasasi- na bagli kalir ve bu yiizden kendisini politigin kamusal alantyla karst karpiya bulur. Buraya kadar hergey acik. Daha az dikkat cekmis sey, Antigone'nin aile- 16, Steiner, Antigones, 10. 80 Detter ye karsi devini yerine getirerek, ayni zamanda da, annelik kapasitesinden vaz- gecmeye zorlanmis oldugudur. En basindan beri oltime gitmeye hazir oldugu- nu ilan etmesine ragmen, zira Polynices'i gmerek, Kreon'un emirlerine uy- mazsa cezasinin 6liim oldugunu bilir, onu dliime mahkGm eden lanete sovme- ye devam eder. ‘Antigone'nin bir kocay: ya da bir ogulu gmmek ugruna kralin iradesine karst cikmayacagini sdylemesi iistiine cok tartisildi, Antigone yalnizca erkek kardesi icin dltime katlanacakur, Sdyle der: ‘Ana yok baba yok, nereden bulay:m Baska bir erkek kardes? Seni tercih ettigim icin, Kardesim, mahkam ediyor beni Kreon ve siiriyor, Asla bir gelin, bir anne (olamayacagim), dostsuz, Mahkiim oldum, yalniz, diri diri gsmiilmeye. '7 Hegel'in kiz kardesligi diger tiim ailevi iliskilerin istiine yitkselemesi Anti- gone'nin sdzlerine bir karsilik olarak gériilebilir. Kiz kardes-erkek kardes iligki- sinin kari-koca ya da ana-ogul iliskisine dnceligi tartigilmiguir, érnegin Kojeve' in Hegel yorumunda.'® Kojeve, kari-koca iliskisinin tersine, erkek kardesle kiz kardes arasindaki iliskinin cinsel cekime dayanmadigina igaret eder; bir kan ba- & iliskisi oldugu igin ana-ogul iliskisi ile yakindir, ama tamamen "menfaat di- $1" bir iliskidir. Ne arzuya dayanur, ne de dogurma istegine. Erkek kardesin de- Beri biitiiniiyle onun varligina ve varolusuna yatirilmistir — yani, Antigone er- kek kardesine karsi ddevini ontolojik bir diizlemde kabul etmigtir. Ne bir koca ne de bir ogul onunla bu denli saf bir bigimde iliski kuramazdi. Antigone, daha énce iki kez, Kreon'un cezasinin, evlenmesi olasiligint or- 17. Antigone, The Theban Plays icinde, Harmondsworth, Middlesex, Penguin, 1986. 18. Alexandre Kojeve'in Hegel'in Antigone yorumuna iligkin tartigmasi, Introduction 2 la lecture de Hegel, Paris, Editions Gallimard, 1947, 100-101. 19. Derrida Hegel'in Antigone'sini cartismasinda iki temayi ele alir — gbmiilme yeri ve “erkek kardesle kuz. kardes arasindaki iliski" (Glas, 161, 142). Ayni zamanda, Luce Iriga- ray'in kiz kardes-erkek kardes iliskisi tizerine gézlemlerine de bakuniz: "Onlar ayni kan- dan, fakat onlarda kan hareketsiz ve dengededir. Birbirlerini arzulamazlar, kendi-igin- olmay1 ne birbirlerine vermigler ne de birbirlerinden almislardir; onlar, birbirleri karsisin- da dzgiir bireyselliklerdir. Peki onlari sonunda biti digerine gecene dek birlegmeye iten sey nedir? Biri digeri igin ne anlam tagiyor ki, bu anlam, onlani bu aligverise gekiyor? Kanin ta- ninmasi mi? Ayns kanzn giiciine ortak bir bigimde bagh olduldarinin taninmasi mi? Anaet- kil tipte bir sillalenin en saf ve en evrensel varliginda sagladigt sey olabilir mi? Bu anlamda Oedipus ailesi oldukca érneksel bir duruma sahip olacakur; giinkii, kocanin annesi ayni zamanda egtir, ve bu durum, Antigone ve Polynices dahil, bu birlikteligin cocuklan arasin- daki kan bagint yeniden pekigtirir.” (Speculum de Uautre femme, Patis, Les Editions de Mi- nuit, 1974, 268-69; Speculum of the Other Woman, cev. G.C. Gill, Ithaca, New York, Cornell University Press, 1985, 216). Antigone'nin tkilemi_ 81 tadan kaldirdigindan bahsetmigti (Antigone 148, 149) fakat burada, ilk kez, ha- yatint bir koca ya da ogul igin degil, yalnizca bir erkek kardes igin verecegini belirttiginde, annelik kapasitesinden mahrum birakildigini da ekler, Neden kardesini gsmmek zorundadir? Bu yaprigiyla kendisini dltime mahkim ede- rek, tam da, hayatin: bir oul ya da bir koca icin vermekten vazgecmektedir, giinkii bunlarin ikisine de sahip olamayacaktir. Ailevi édevinin emrettigini ye- rine getirerek, Antigone bile bile devletin otoritesini cigner. Erkek kardesini gémerek ailenin haklarint devletin haklarinin iistiine yiikseltir. Hegel, onun baylelikle, bir tikellik ilkesini, digi bir ilkeyi viicuda getirdigine igaret eder. Fa- kat erkek kardesinin éliimiinii kendi iistiine alarak, Polynices'e rannmayan gémiilme haklarin: kullanarak, Antigone erkek roliinii tistlenir. Onun onuru- nu, bir kadin olarak kendisini gergeklestirmesinin éniine koyarak, bir kadin gi- bi davranmamaktadir, ona kralin emrini hice saydiran cesaret iginde, sanki bir erkekmis gibi davranmaktadir° Ailenin koruyucusu digi roliine sadik kaltyor olabilir, fakat aynt zamanda da polis ile aile arasindaki iliskiyi altiist ediyor. Orel ailevi alanin koruyucusu Antigone, hizmetinde oldugu kamusal rolii tis- tine altyor. Ailenin yasast, dzel yasa, ancak polis'in kamusal alaninin islevini gérmesini kolaylasurdigh siirece anlamlidir. Bu baglamda, Antigone’nin kendi hayatini, kiz kardeslik roliinden ayri bir sekilde diisiinmesi akil almaz bir sey- dir. Annelik sansint kaybertigine yanmasina ragmen, kardesini gémmek zorun- da olusunu hig sorgulamaz. Antigone icin bir ikilem yoktur. Oyunun agilis di- 20. Bkz. Irigaray: "Eger Antigone, enerjilerini ézgiirlestiren ve onu, kendisi igin seh- rin temsil ettigi disarisina direnmeye iten cesaretin, sefkatin ve éfkenin bir kanitin: sunu- yorsa, bunun nedeni kesinlikle, onun erili yutup sindirmesidir. En azindan kismen, bir an in. Ama belki de bu, Antigone, erkek kardesi icin yas tutarken miimkiin olacakt, ona \de kaybettigi erkekligini geri vermek ve ruhunu bununla beslemek igin yetecek kadar bir siire iginde, yalnizca. Ve bu edimde dlmek... Ve Antigone'nin baskasinin, erkek Ote- ki'nin, hizmetindeki eseri, Antigone’ye ézel herhangi bir arzunun etkisizligini giivence al- tuna alts.” (Speculum, 274, 279; 220, 225). "Re-Reading Levinas" konferansinda bu bildi- riyi okumamdan sonra, Patricia Jagentowica Mills'in Woman, Nature and Psyche (Lon- don, Yale University Press, 1987) adhi kitabinda Hegel'in Antigone’sinin faydali bir tartis- mast oldugunu farkettim. Antigone'nin erkek kardesini gbmerek ve biylece aile baglarina sadik kalarak disi bir ilkeyi viicuda getirdigi halde, eyleminin politik bir eylem haline gel- digine Mills de deginiyor. Diyor ki: "Antigone politik alana, ikincil doganin alanina, ona ailenin, birincil doganin, adina meydan okumak iin, girmek zorundadir."”” Mills, He- gel'in Sofokles'le karsilasturildiginda Antigone’ nin oynadhgi rolti fazla basitlestirdigini gos- termeye girisir. Ben, Sofokles'in niyetleriyle karsilascirildiginda, Hegel'in Antigone yi oku- masinin yetersizligi ya da yeterliligi konusunda iddialarda bulunmakla ilgilenmedim. Ne Sofokles‘in oyununun, ne de Hegel'in onu tartismasinin tam bir aciklamasint vermeye de alismadim. Irigaray, Derrida ve Steiner cok farklt yorumlar sunuyorlar, bunlarin hepsi kendi tarzlari iginde degerlidir. Bkz. ayni zamanda Raymond Pietercil'in makalesi "Anti- gone ve Hegel", International Philosophical Quarterly, 18, 1978: 289-310. 82 Defer zelerinden itibaren, 0 yolunda gider, hicbir zaman gorevin izgisinden ayrilma- yarak, kararinda hig tereddiit etmeyerek. Ve kiz kardes olarak gérevine sadik kalirken, kamusalla zel arasindaki sinirt gecer. O, erkek kardesine karsi gére- vini, erkek kardesinin kamusal eyleminin politik éneminin iistiine yiikseltir ve béylece ailevi gérevini politik bir meydan okuma eylemine déniistiiriir. Erkek kardegine karsi gérevini, onun politik serefi sorusuna tabi hale getirmeyi redde- der. Baska tiili sylenirse, erkek kardesine olan bireysel bagliliginin, onun po- litik alandaki evrensel roliinii oynayamamus olarak gériilmesiyle, anlamini kay- bettigini kabul etmeyi reddeder. Antigone, ironik bir bicimde, eyleminin cizdigi yolu benimseyerek ve kar- degini gémiip ardindan da intihar ederek, polis'in altins, ayni anda bir de baska yénden oymaktadir. Ailenin, bireyle devlet arasinda muglak bir yere sahip ol- dugunu gérmiistiik.?! Baskalarinin yant sira, Steiner de buna isaret eder. Dev- let, kendi giiciinii arttrmak icin, aileyi birbirine baglayan baglari ele gecirmek ister. Fakat, ayni zamanda da, ailenin tireme islevine bagimlidir ve bu yiizden, kendisini ayakta tutmak igin zorunlu olan askeri ve politik kaynaklar ailenin ona saglamast icin, paradoksal olarak, ailenin kendisinden bagimsizligint koru- masina gereksinim duyar. Antigone, kendisini dldiirerek, Kreon'un onu bun- dan mahrum birakmasindan dnce, iireme islevinden vazgecmistir. Oyleyse, salt bir haklar ve édevler meselesi olmanin cok étesinde, Antigo- ne'nin trajedisinin, hayatun: feda ederek annelikten vazgecmek oldugu ortaya sikiyor. Bir gocuk dogurmasa da, bir anlamda kardesine hayat verdigi savunu- labilir. Onun yasamint onurlandirarak, Kreon'un esirgedigi gémiilmeyi ona vererek, Antigone erkek kardesinin hayatina anlam verir. Polynices'e bagliligi- m1, gémiilme merasimini yapmak suretiyle, onun hayatina onurunu geri vere- rek ifade eder. Fakat, bunu yapabilmek icin nisanlisindan ve anne olma umu- dundan vazgecer. Bencil davranmadhgt sdylenebilir. Ama, Polynices'e kars1 g6- revini sorgulamadhgi siirece, devletin iistiinliigtinii sorgulamadigi da séylenebi- lir. Oliimde onu onurlandirarak Polynices'e karst sevgisini ifade etmesi, yalniz- ca ilahi yasanin degil, insani yasanin etkililigini de ortaya seriyor. Sofokles'in oyununa, ilaht yasa ile insant yasa arasinda basit bir dikotomi empoze eden yorumun, dliiniin gémiilmesinin yalnizca ilahi yasa tarafindan 21. Kojeve der ki: “Aile antik devletin ig diismanidir; bu devletin yikugt aile ve tani- madigi ézel kisi; fakat onlarsz yapamaz” (105, Introduction). Bu géndermeyi Steiner'e borgluyum, Steiner, benzer bir noktay:, Hegel'in Aeschylus'un Eumenides'ini ele alg ile ilgili olarak da vurguluyor; ona gore, Hegel burada satr arasinda Sofokles'in Antigone sine gonderme yapiyor. Steiner diyor ki: "Devlet, kaginilmaz olarak bu ailevi alani kendi yéne- timi ve degerler diizeni iginde eritmek isteyecektir. Buna karsin, eger bunu sonuna kadar gotiirirse, yalnizca bireyi defil, askeri ve politik kaynaklarini borglu oldugu tiretken bi- rimleri de ytkacakcir” (26, Antigone:). Antigone'nin tkilemi 83 degil, insani yasa tarafindan da emredildigini fark etmekte basarisiz kaldigina igaret ettim. Antigone'nin kardegini onurlandirmay: ve kendi annelik sansin- dan vazgecmeyi segmesi onun yalnizca ilahi yasaya ve aile baglarina adanmisli- Bint géstermiyor, onun kendi bireysel isteklerine hic nem vermedigini de gés- teriyor. Antigone’nin kardesi igin duydugu merhamet, kardeginin politik onu- ruyla girift bir sekilde baglidir ve onun kamusal, evrensel, erkek serefinin, ken- disinin dzel, bireysel, disi kaderinden énce gelmesi Antigone tarafindan sorgu- lanmadan kalir. Bu, feminizmle nasil bir iliski igindedir? Kadinlara egit hak istemini des- teklemek icin geliseirilmis akal yiiriitmelerden birisi, doga ile toplumsal sartlan- ma ayrimina dayanir. Annelik siz konusu oldugunda, feministler, kadinlarin gocuk dogurma dogal kapasitelerini ve kadinlarin anne olacaklarina dair top- lumsal beklentiyi birbirinden ayirdilar. Kadinlarin biyolojik olarak tanmlan- madigini ama toplumsal normlara uyum saglamay: dprendikleri gdriisiintin belki de en tinlii formiilasyonu, Simone de Beauvoir'in "kadin‘dogulmaz, ka- din olunur” iddiasinda igerilir.’# Kadinlarin disi degerleri benimsemeye yéne- lik olarak sosyallestirildiklerini kabul etmek, kadinlarin kaderini degistirme imkanun: ortaya cikarir. Cinsiyetin ve toplumsal cinsiyetin ayrilmasina, kadin- lan, hayatlarinin geleneksel kaliplani izlemesi talebinden kurtarmak iin gerek duyulmustur. Eger disilik, biyolojik olarak belitlenmemis ve toplumsal olarak inga edilmigse, toplumsal degisim kadinlarin ézgiirlesmesini getirebilir. Bayle bir degisimin dallamp budaklanmas: kadinlarin yasamlarint oldugu kadar, fark bicimlerde olsa da, erkeklerin yasamlarint da etkiler. Toril Mori'nin éne siirdiigii gibi, tam da gic dengesi bozulacaft icin, toplumsal cinsiyeti cinsiyetle esitlemek ve bu sayede toplumsal olarak inga edilmis rol beklentisini, biyolojik olarak belirlenmig anatomik ézelliklerle karigturmak pedersahiligin cikarna- dir.?3 Bundan gikarilan sonug, tam tersinin feminizmin gikarina oldugudur; fe- ministler, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayrimint korumaya calismaliditlar ki, biyolojik gériiniim, kadinlarin rolleri agisindan belirleyici sayilmasin. 24 Oncelilde, erkeklere ve kadinlara esit hak icin miicadele olarak anlasilds- ganda, feminizm, cinsiyerler arasindaki farklan: vurgulamaktan cok minimize etme efilimindedir.2> Ornegin, Kristeva'nin feminizmin ilk dalgasi olarak 82- deslestirdigi harekette, kadinlan bir grup olarak bir yana toplayan sey biyolojik 22, Simone de Beauvoir, The Second Sex, gev. H.M. Harshley, New York, Vintage Books, 1974, 301. 23. Toril Mori, Sexual/Textual Politics, London and New York, Methuen, 1985 (bundan sonra gndermeler, metinde STP olarak gececek). 24. Hester Eisenstein, Contemporary Feminist Thought, London and Sydney, Unwin Paperbacks, 1984, xiv. 25. Kristeva, Kristeva Reader, 193. 84 Deter farkliluklar degil, politik haklarin eksikligiydi. Feministlerin geleneksel rolleri reddetmesine ickin olarak, érnegin, anneli- gin degerden diisiiriilmesi vardi. Cocuk yetistirmek, dzgiirligiin kisitlanmast olarak aciklandi. Hatta, kendilerinden geleneksel olarak beklenene uyar gori diikleri, anne olmak istedikleri igin kadinlar suglu hissettirildiler. Mesele bir ikilem gibi g6riildii —Antigone’nin farkinda olmadigy bir ikilem— uyum sagla- mali mi yoksa ézgiirlegmeli mi? Bu egilime kari, feminizmin ikinci dalgasinda, digi dzellikler yeniden de- gerlendirildi.2® Geleneksel digi roller, yokedilecek negatif ézellikler degil, olumlanacak pozitif ézellikler olarak yorumland1. Kadinlarla erkekler arasinda- ki farllart azaltmaya caligmak yerine, feminizm bu farkhliklari kutlayacak ve geleneksel olarak disi gorevler sayesinde geligmis, analik etmek, bakmak, besle- mek gibi degerleri kucaklayacakes. Fakat feminist diisiincenin, farklliklarin dnemini azaltan ve benzerlikleri vurgulayan mirast, feminist sorunsali, cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti birbirine karsit géren terimlerle ortaya koymustu. Bu ba- ig agisindan, kadinlara dzgii bir kimligi onaylamaya yénelik her girisim, kadi- n1, biyolojik olarak belirlenmis dzelliklere ginderme yaparak tanimlama riski- ni tasit. Bu yiizden, kadinlarin yalnizca farkli olmakla kalmayip farkliiklarim. korumaya ve geligtirmeye caligmalart gerektigi isrart, dikkate deger bir siiphe ile karsilanmigtir. Kadinlarin, erkeklerden yadsinamaz bir sekilde farkl: olduk- larinin olumlanmasi, kadinlarin rollerinin biyolojik yapilan tarafindan dikte edilmesine yol acacak tehlikeli bir regete olarak ele alinmistit. Bu akilyiiriieme “6zciiliik" suclamasina cikar. Fakat, neden cinsel esitlik meselesi tistiine odaklanmak yerine, kadinlarin ayirt edici niteliklerini kutlayan feminizm, biyolojik determinizme mahkam olsun? Bu kusku, tek ydnlti, sonsuz simdiler dizisi bir cizgi zamanin hala ege- men oldugu, hala cizgisel ilerleme kavramt tarafindan dayatilan bir tarih anla- yist disttinde durmuyor mu?” Eger kadinlar, ilerleme olarak tarihin digina, as- linda siirekli diistiriildiikleri mevkiye cikabilirlerse; griisleri, basarinin, cinsi- yeti toplumsal cinsiyetten ayirmak, kadint dogal bir yk olan annelikten kur- tarmak yoluyla geldigi fikriyle ark kisitlanmayacaktur. Digilik ile feminizm arasinda bir secim yapmak zorunlulugu ortadan kalkacakeur. Toril Mori, Sexwal/Textual Politics adh kitabinin Irigaray iistiine yazdig. béliimiinde "Irigaray, tam da kagmaya caligtigi kadini tanimlama dzcii tuzazi- 26. Kristeva, Kristeva Reader, 194. 27. Kristeva'ya gre digi zamansalluk, cizgisel zamant ihlal eder. Heidegger'in zama- nin cizgisel modelinin aslinda cizgisel olmayan bir zaman kavrayisini varsaydigin géster- mis olmasina ragmen, Kristeva zamanin hethangi bir bicimsel temsili "éncesi” olan "za- mansal modaliteler" ileilgilenir. ( Kristeva Reader, 192) Antigone'nin (kilemi 85 na diiget" (STP 142) diye yazar. Birkag sayfa sonra Mori su sonuca varir: "Eger, daha énce savundugum gibi, 'kadin'in tanumlanmasina yénelik tiim cabalar 62- cii olmaya yazgiliysa, feminist kuram, eger digilik (femininity) ve digillik (female ness) gibi maden ocaklarin: bir siireligine terkedip, ezilme ve dzgiirlegme sorula- rina baska bir yénden yaklasirsa, daha basarili olacak gibi gériiniiyor.” (STP 148) Kadins tanimlamaya yénelik tim girisimlerin kaginilmaz bir bigimde &2- ciillige diigecegi, herseyi stiptiriip bir araya toparlayan bir iddia gibi duruyor. Kadini tanimlamak sorunu, hayati derecede dnemli meseleleri ortaya gika- niyor olmasina ragmen, kadinin tanim: Mori'nin diisiindiigii sebep yiiziinden sorunlu degildir. Mori'nin savs, dogal olarak belirlenmis disi cinsiyeti ile kiilti rel olarak belirlenmis kadin kimligini (identify) birbirinden ayirmanin dnemi- ne atif yaptyor. Mori ayn elestiriyi daha ilgi cekici bir bicimde de formiile ediyor. Nasil Derrida'nin yapibozumu, Mori'ye gre, " kendisini itiraf eder sekilde, yikmayt hedefledigi metafizik séylemlerin tistiinde parazittir," aynu bigimde, Irigaray da kendi kazdigi kuyuya diiger. "Disiligin, simdiye dek, Ayns'nin manugt ile ilis- kili, dislayict bir bigimde tiretildigini gosrerdikten sonra," Irigaray, Mori'ye go- "kendi pozitif disilik kuramint tiretme hevesine kapilir. Fakat, gordiigiimiiz , ‘kadin't tanmlamak, zorunlu olarak onu zsellestirmektir" ( STP 139). Nasil Derrida'y: metafizikten baska bir yere gidememekle elestirmek hak- szsa, sanki saf, anti-metafizik bir diyar hig olabilirmig gibi; sanki igeriye bagla- nan bir karsithik kuraliyla zaren yénetilmekte olmayan bir disarisi varmus gibis sanki Derrida icerisifdigarist karsithgindan kacilabilecegini diisiinecek kadar naifmis gibi; sanki metafizik dilin disina bir adim anilabilir de tarih geride bira- kilabilitmis gibi; sanki eskisine benzemeyen yeni bir dil bulunabilirmis gibi, Irigaray’ da kadins tanmlamaya girisip onu dzsellestirmekle clestirmek haksiz- dir. Irigaray, kadinlan biyolojik cinsiyetleri bakimindan tanmlamayla, onlarin toplumsal olarak 8grenilmis rolleri arasindaki farklardan habersiz olmanin cok uzaginda, cinsiyet farklihgi sorununu farkli bir diizeyde irdeler. Bu diizey, vii- cutlarimizin higbir zaman biyolojik olgular olmadiklart temel olgusunu giz5- niinde tutuyor ve hatta bunu, neredeyse verili olarak kabul ediyor. Kadinlarin yalnizca erkeklerden degil, birbirlerinden de ve hatta kendi ig- lerinde farklligs, cogulluk ve baskalik tistiinde odaklanarak, celiskileri kucakla- yarak, bir siireksizlik zamaninda olumlanabilir. Bunun sonucunda, fenomeno- lojik deneyimin dili bile, digi baskaligin karmasikliguni (complexity) tasvirde ye- tersiz hale gelir. Olumsuz bir sekilde ifade edersek, kadinlara ézgiilliiklerini ve- ren sey, onlarin cizgisel rarihten dislanmisliklaridir. Derrida'nin su soruyu sordugunu gérmiistiik: Levinas, dzellikle cinsiyet farklligin: ikincil hale getirerek, aslinda eril olani nétr gibi olumlamus; disiligin kaynagint, cinsiyet farklilgin zaptederek, disiligi zaptetmis olmuyor mu? Bel- 86 Detter ki de Levinas'tn disilik agiklamasint tam anlam1 iginde sabitlestirebilmenin im- kansizligs, bir raslanes degil, "kadin nedir?" sorusunu, kadinin é Snceden karar vermis olmadan sormanin imkAnsizliginin bir kabuliidiir. Bu, soru ortaya atilmamali anlamina gelmiyor. Yalnizca, sorulmast gere- ken zor bir soru ve kurulusu dikkatli bir diisiinceyi gerektiriyor. Kadin tanim- lamanin zorunlu olarak kadinlari ézsellestirip &zsellestirmedigi, tanumin nasil anlagildigina baglidir. Eger bir tanim, kadinlarin degigmez dziinii dne siriyor- sa, gercekten tchlikeli zemindeyiz demektir. Ama, eger Heidegger'in Varligi sorgulamasi kaale alinacaksa, éziin anlami ayrinuli bir incelemeye alinmalidir. Yalnizca Levinas ve Derrida degil, ayn zamanda Irigaray ve Kristeva da Hei- degger'in sorusunu ciddiye alitlar. Kadin sorusu gercekten de riskli bir soru- dur, ama belki de bu risk, géze alinmast zorunlu bir risktir. Boyle bir sorunun ckonomisi kazanimlarin giivenceye alindigi bir ekonomi degildir. Ama zaten bayle bir ekonomi, kadinin yerinin bir baska tantmindan daha bagka bir seyi nasil tiretebilir ki? Bu yeri sabitlestirmek, kadinlarin iistiine, alternatif, ama ha- 1 ayn: kurallara gre oynanacak, hala erkelderle karsitligiyla yénetilecek bir iinvan (designation) tayin etmek olurdu. Ingilizce'den ceviren: Zeynep Direk Kullanilan Kisaltmalar: C: "Choreographies," Jacques Derrida ile séylesi, Diacritics 12, yaz 1982: 66-76. S: Spurs: Nietzsche's Styles, iki dilde basim, London and Chicago, University of Chicago Press, 1979.Jacques Derrida . EM: "En ce moment meme dans cet ouvrage me voici.” Textes pour Emmanuel Levinas, der. F. Laurelle. Paris, Jean Michel Place, 1980. M: "At This Very Moment in This Work Here I am", Ing. ev. R. Berezdivin, Re-Reading Levinas iginde, det. R. Bernasconi ve S. Critchley, Indiana University Press, Bloomington and Indianapolis, 1991. TA: Le Temps et lautre,Emmanuel Levinas, Montpellier, Fata Morgana, 1979. TO: Time and the Other, E. Levinas, Ing. cev. R. Cohen, Pitsburg, Duquesne University Press, 1969. DE: De'existance a L existant, Emmanuel Levinas, Paris, Virin, 1947. EE: Existence and Existents, E. Levinas, Ing, gev. A. Lingis, The Hague , M. Nijhoff, 1978. Tel: TotaltéceFafni, Ermanuel Levinas, The Hague M. Nijhoff 1961 Th: Totality and Infinity, E. Levinas, Ing. cev. A. Lingis, Pitsburg, paaoett University Press, 1969. AE: Auaement gute ou eudeld de Vevene, Emmanuel Levinas, The Hague , M. NijoE, 1961 OB: Otherwite than Being or Beyond Esence, Ing. cv. A. Lingis, Picsburg, Duquesne Univer sity Press, 1969. PG: Phanomenologie des Geistes, G.W.F. Hegel, Hamburg, Felix Meiner, 1952. PS: Phenomenology of Spirit, G.W.F. Hegel, cev. A.V. Miller, Oxford, Clarendon Press, 1979. STP: Sexual/Textual Politics, Toril Mori, London and New York, Methuen, 1985. N Al

You might also like