You are on page 1of 21

POLİS MESLEK ETİĞİ

Hasan DOĞANCI1[1]

Giriş
Yaşadığımız dönemde küreselleşme olgusu giderek önem kazanmakta ve buna bağlı
olarak dünyadaki insanlar ve kurumlar arasındaki ilişkiler giderek artmaktadır. Bu durum
insanların ve kurumların aralarındaki ilişkileri normatif bir zemine oturtulmasını zorunlu
kılmaktadır. Seksenli yıllar dünyada insan hakları kavramının öne çıktığı ve bununla ilgili
yayınların ve kurumların ön plana geçtiği yıllar olmuştur. Doksanlı yıllarda ve sonrasında ise,
etik kavramının önem kazandığı ve bu tür yayınların arttığını görmekteyiz.
Ülkemizde bu rüzgardan etkilenmiş ve etik alanında bir çok çalışma yapılmış ve ya
yapılmaktadır. Bunun yanında, etik ile ilgili normlara azami ihtiyaç duyulan bir dönemde
bulunmaktayız. Bilim ihtiyaçtan doğar ilkesi gereği olsa gerek bu tür yayınların artığını da
düşünebiliriz. Örneğin kitle iletişim alanında yaşanan gelişmeler dünyanın herhangi bir
yerinde yapılan yayınları anında evimize getirmektedir. Dolayısıyla yayınlar sınır
tanımamaktadır. Peki bu durumda bu yayınlardaki ölçü ne olacaktır. Hangi ülkenin kanunları
uygulanacaktır. Bunun yanında özellikle mesleki alanlarda yapılan düzenlemeler her şeyi
öngörememekte ve hukuki mevzuat yetersiz kalmaktadır. İşte bu durumlarda her ülkenin
ahlak sisteminin dışında gri alan diyebileceğimiz alanlarda başka bir olguya ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu da felsefenin ahlakı inceleyen dalı olan etik olmuştur.
Soğuk savaşın sona ermesi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler
milletleri ve kültürleri birbirine daha da yaklaştırmıştır. Bilim, teknoloji, ulaşım ve ticaret
devlet sınırlarının dışına çıkan uluslararası aktiviteler haline gelmiştir. Bir çok meslekte
aranan kriterler uluslar arası standartlardır(Ceylan, 2002:246).
Yine bu bağlamda dünyadaki gelişmeler ve kurumların birbirleri ile kurduğu uluslar
arası örgütler ve ya kurumlar bu örgütlerinde kendi aralarında normatif kurallar koymalarını
adeta mecbur etmiştir.
Bu çalışmada; önce etik kavramının tanımı verilmiş, ardından etik ve ahlak kavramı
arasındaki ilişki incelenmiştir. Daha sonra meslek etiği kavramı incelenmiş ve meslek etiği
kapsamında polis meslek etiği ve polis meslek etiğine ait kodlar incelenmiştir.

1
Bu bağlamda polis meslek etiğinin kodlarından en önemlisi olduğu kabul edilen
profesyonellik kavramı ve bu kavram çerçevesinde çevik kuvvet polisinin toplumsal
olaylardaki davranış ve tutumları tartışılmıştır. Bu spesifik konunun ardından polis meslek
etiği kodlarının polislik mesleğinde etkin kılınması için neler yapılabileceği sıralanmıştır.
Etik
Etik, Yunanca’da karakter manasına gelen “ethos” sözcüğünden türetilmiştir.
Felsefenin ahlakı inceleyen bir disiplinidir. Bu anlamda etik, insanın bütün davranış ve
eylemlerinin temelinin araştırılmasıdır (Pehlivan, 1998:7). Diğer bir ifadeyle etik, insanların
karar ve eylemlerini yönlendiren ve bunların ahlaki bir temele göre”iyi/kötü” ya da
“doğru/yanlış” olup olmadığının belirlenmesi olarak tanımlayabiliriz ( Ural, 2001:38).
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi etik insan ilişkilerini ve davranışlarını ahlaksal
değerler açısından araştırır. Ancak etik ile ilgili düşünmek sadece akademisyenlerin ve
filozofların ilgilenmesini gerektirecek bir olgu olmasa gerek. Çünkü etik toplumları
ilgilendiren bir kavram olarak sıradan insanlarında üzerinde kafa yorması gereken ve bu
kavram doğrultusunda ilişkilerini ve davranışlarını belirlemesini sağlayan bir olgudur.
Etik, günlük dilde ahlak kavramı ile sıkça karıştırılmakta ve birbirinin yerine
kullanılmaktadır. Ancak ikisi de birbirinden farklı kavramlardır. Aşağıda etik ile ahlak
kavramının arasındaki fark ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Etik- Ahlak ilişkisi
Ahlak kelimesi dilimize Arapça’dan girmiş bir sözcüktür. Ahlak kelimesinin kökü
“hulk” kelimesine dayanmakta ve yaratmak, yaradılış, mizaç, tabiat ve yaradılıştan gelen
huy anlamlarına gelmektedir. Kavram olarak ise ahlak, kültürel değerler ve ideallerle ilgili
doğru ve yanlışları ve bunlara uygun olarak nasıl davranılması gerektiğini belirler.

Ahlak geniş tabanlı ve nasıl davranılması gerektiğine ilişkin yazılı olmayan


standartları içerir.

Etik ise, hem daha soyut kavramlara dayalıdır hem de bu soyut kavramlardan ne
anlaşılması gerektiğini tanımlamaya çalışır. Etik kuralların, açık ve belirli bir alana ilişkin
yazılı kuralları içermesi beklenir. Örneğin, medya etiği, tıp etiği, çevre etiği, polis etiği gibi
alanlar için ortak ilkeler öngörür ve bu ilkeler evrensel kabul gören kavramlara dayalı olarak
gelişir. Bu anlamda etik kendisini daha çok mesleki alanlarda belirginleştirir.
Ahlak kavramında, aynı eylem toplumdan topluma, hatta aynı toplum içinde yöreler
arasında bile farklılık gösterebilmektedir.
Örneğin Türk toplumunda kadın erkek ilişkilerinde bu durum bariz bir şekilde görülür.
Batı illerinde yaşayan insanların kahvelerde oturup oyun oynaması normal olarak
karşılanabilirken Doğu illerinde bu durum ayıp olarak görülebilmektedir. Bu bağlamda
bireylerin neyin ahlaklı, neyin ahlak dışı olduğuna ilişkin değerlendirmeleri dinsel, töresel ve
felsefi düşüncelerinden kaynaklanır. Etikte ise, “istenilir iyi” kavramı vardır. Evrensel olduğu
kabul edilir (Pehlivan, 1998: 8-9).
Etik, hangi müşahhas amaçların herkes için hedef olduğuna karar vermez, ulaşılmaya
değer müşahhas eylemler için kıstasları ve bu kıstaslara göre öncelikleri belirler. Etik soruları
ile ahlak sorularını ayırt etmek için etiğin soruları incelendiğinde yönelttiği soruların tekil
eylemlere ilişkin değil daha çok soyut olaylar ve ölçütlerle ilişkili olduğu görülür.
Günlük hayatta bireylerin etik dışı davranışlarının bir çok nedeni olabilir. Ancak
karmaşık ve şaşırtıcı olasılıklar arasından karar vermek gerekirse etik dışı davranışlardan
kaçınmak için bazı testler geliştirilmiştir. Buna göre kişi karar vermeden önce şu altı soruyu
kendine sormalı ve yanıt vermelidir (Pehlivan, 1998: 42).
1. 1. Bu doğru mu?
2. 2. Bu adil mi?
3. 3. Eğer birisi zarar görecekse bu kim?
4. 4. Eğer verdiğiniz karar gazetelerin birinci sayfasında yer alsaydı kendinizi
rahat hisseder miydiniz?
5. 5. Aileniz, çocuğunuz ya da akrabalarınıza bunu söyler miydiniz?
6. 6. Olay nasıl kokuyor?
Bu soruları kendine soran ve yanıtlayan bir kimsenin etik kodlara aykırı
davranmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü soruyu sormak demek ben etik kurallar ile bağlıyım
anlamına gelir. Yani başkalarına sana davranmalarını istediğin gibi davran ilkesi devreye
girer.
Ahlak ile etik arasındaki farklar ortaya konulduktan sonra aşağıda meslek etiği
üzerinde durulacaktır.
Meslek Etiği
Meslek etiği, bir meslek grubunun, mesleğe ilişkin olarak oluşturup
koruduğu, meslek üyelerini belirli bir şekilde davranmaya zorlayan, şahsi
eğilimleri sınırlayan, liyakatsiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, meslek içi
rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkeler
bütünü olarak tanımlanabilir (Pehlivan, 1998: 5).
Tanımdan da anlaşılacağı gibi meslek etiğinin üç temel işlevi vardır (Pehlivan, 1998:86).
1- 1- Yetersiz ve ilkesiz üyeleri ayırmak.
2- 2- Meslek içi rekabeti düzenlemek
3- 3- Hizmet ideallerini korumak
Meslek etiği, özellikle doğrudan doğruya nesnesi insan olan mesleklerde uyulması
gereken davranış kuralları olarak tanımlanabilir. Meslek etiğinin en önemli yanlarından biri
evrensel olması yani aynı meslek mensubu bireylerin davranışlarının dünyanın neresinde
olursa olsun aynı olmasıdır. Aynı zamanda aynı meslekten olan bireylerin kendi aralarındaki
davranışlarında da aynı tutum ve davranışlar sergilemeleri beklenir (Pehlivan, 1998: 85).
Buradan da anlaşılacağı gibi meslek etiğinin iki yönü vardır. Bunlardan biri meslek
mensuplarının halka yani hizmet ettikleri alana karşı ve diğeri birbirlerine karşı ödevlerine
ilişkin kuralları ortaya koymaktadır.
Bu anlamda meslek sayısınca meslek etiği olduğunu söylesek yanılmayız. Bunu en
temel şekilde mesleklere ait yemin metinlerinde görebiliriz. Bunun yanında doktorluk
mesleğinde olduğu gibi uluslararası kabul görmüş yemin metinleri (Hipokrat yemini) gibi etik
ilkeler, meslek etiğinin evrenselliğine işaret etmektedir.
Günümüzde dünyada ve Türkiye’de çeşitli meslekler kendi meslek mensuplarının
uyması gereken etik kuralları belirlemişlerdir. Hatta bazı şirketler de esen etik rüzgarından
etkilenmişler ve şirketlerinin uyması gereken etik kuralları internet veya basın kuruluşları
yoluyla kamuoyuna açıklamışlardır. Bunun yanında son yıllarda yayınlanan etik kurallardan
önce de çeşitli mesleklerin mensuplarının uyması gereken etik kurallar o mesleklere ait yasal
düzenlemelerde karşımıza çıkmaktadır.
Polis Meslek Etiği
19. yüzyılın ortalarında yaşanan sanayi devrimi ve sonrası yaşanan diğer gelişmeler
daha önceleri askeri örgütlerin içerisinde yer alan ve iç güvenlik ve adli işlere ait bir kısım
hizmetleri yerine getirmek üzere dünyada polis örgütleri kurulmuştur. Polis örgütlerinin
kurulması ile polislik bir meslek olarak ortaya çıkmış, tıpkı bir öğretmenlik, doktorluk ve
askerlik gibi meslek gruplarından sayılmıştır. Dolayısıyla ortaya çıktığı tarihten bu yana
polislik mesleği giderek gelişmiş ve uzmanlık isteyen bir meslek dalı haline gelmiştir.
Pehlivan’ın da belirttiği gibi “polislik, özünde objesi insan olan bir meslektir”
(Pehlivan, 2002: 106). Öyle ki bu mesleğin mensuplarının günlük faaliyetleri niteliği
itibariyle yasama, yürütme ve yargı unsurları içeren özellikler arz etmektedir. Bu dediğimi bir
örnek ile açıklayacak olursak, bir polis memuru görevi gereği yolda giden bir aracı
durdurabilir. O araca ceza yazabilir. O aracın üzerinde seyrettiği yolu trafiğe kapatabilir. Bu
davranışlar herhangi bir kimsenin yapabileceği şeyler değildir. Eğer sizi yolda seyir halinde
iken herhangi birisi durdursa ve makul bir sebep söyleyemezse siz o kişiye çeşitli tepkilerde
bulunur ve istenilmeyen bazı davranışlar sergileyebilirsiniz. Dolayısıyla bu niteliklere sahip
bir mesleği icra edenlerin karşısına sıklıkla gri alanlar çıkacaktır. İşte bu durumda etik, bu
mesleği ifa edenlerin davranışlarına yön verecektir. Yani yukarıdaki soruları kendine soracak
ve cevaplarına göre hareket edecektir.
Yukarıdaki olayımızda somut bir şekilde ortaya koyduğumuz gibi toplumun bir arada
huzurlu bir şekilde yaşaması için vazgeçilmez bir fonksiyonu yerine getiren polis, görevlerini
ifa ederken uyması gereken etik kuralların olması gerekir. Polis görevini yaparken çoğu
zaman yasal mevzuatın da dışında yani öngörülmeyen çeşitli olaylarla karşılaşabilmektedir.
Peki bu durumda polis nasıl davranacaktır. İşte burada karşımıza etik kavramı çıkmakta ve
öngörülemeyen olaylarda yani gri alanlarda davranışlarımızı etik kurallar yönlendirmektedir.
Bütün bunlardan sonra polis meslek etiğini meslek etiğinden yola çıkarak
tanımlayacak olursak; bir meslek grubu olarak polislerin mesleğe ilişkin olarak oluşturup,
geliştirdiği, polisleri görevleri esnasında belirli bir şekilde davranmaya zorlayan, güvenlik
hizmetlerinin sunulması sırasında kişisel eğilimleri sınırlayan, polislik için yetersiz ve ilkesiz
olduğu belirlenen meslek üyelerini eğiten yada meslekten dışlayan, meslek içi rekabeti
düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan polislik mesleğine ilişkin ilkeler bütünü
olarak tanımlanabilir (Beren, 2003: 6).
Polis meslek etiği, etik değerler bağlamında yalnızca vatandaş polis ilişkilerini
incelememekte aynı zamanda meslek içi ast-üst ve eş düzey ilişkileri, mevzuat ve yasal
düzenlemelerdeki ve güvenlik hizmeti üretme esnasındaki ilişkilerin tümünü kapsamak
POLİS MESLEK ETİĞİ VE UYGULAMA
ÖRNEKLERİ·
Kaynak : www.mercek.net
Yazar : yonetici
Yayinlanma Tarihi : 29.04.2009


POLİS MESLEK ETİĞİ VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ

Fazlı GÖKÇEGÖZ
Başkomiser

·
Ankara Kaç. ve Org. Suç. Şb.Müdürlüğü

Toplum içerisinde veya bulunmuş olduğumuz mesleki örgütlenme içerisinde, statümüz ne


olursa olsun üzerimize düşen görevleri hukuki ve mesleki ilkeleri gözönünde bulundurarak yerine
getirmemiz çok önemlidir. Bu durum birey olarak bir yandan bizleri mutlu kılarken, diğer yandan da
yaşamış olduğumuz hayattan daha keyif alarak anlamlı hale gelmesini sağlayacaktır. Bireyler,
yaşadıkları hayatın her aşamasında aslında, etik veya etik dışı ilkelerle hep iç içedirler. Bu ilkelerin
bilincinde bulunularak bireysel ve mesleki yaşantıyı sürdürmek, beraberinde profesyonelce görev
yapmayı getirecektir.(1)
Hukuk devleti prensibini esas alan demokratik toplumlarda emniyet güçleri, halkın huzurunu
sağlayarak, kanunları uygulayarak, bireysel temel hak ve özgürlükleri koruyarak, suçu önleme, suçla
mücadele etme ve suçu tespit etme gibi geleneksel roller üstlenirler. Bunun yanında halk, emniyet
güçlerinin görevlerini, saygın demokratik amaçlar için etik açıdan kabul edilebilir biçimde, yapmakta
olduklarına inandığı sürece, emniyet güçlerinin meşru otoritesini kabul eder ve uygulamalarını daha
kolay benimserler. (2)
Günümüzde çağdaş anlamda polislik, suçluları yakalamada gösterilen başarı ile değil, halkla
ilişkilerin niteliği ile ve halktan alınan yardım ve desteğin önemi ile ölçülmektedir. Sürekli halk ile
iletişim halinde olan polisin, toplumda edineceği saygınlık büyük oranda halka güven verebilmesine
bağlıdır. Evrensel olan anlayışa göre, polisin bir korku kurumu olmaktan çıkarılarak bir güven kurumu
haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Bireylerin karşılıklı iletişim ve davranışlarında bazı temel kriterleri göz önünde


bulundurmaları, bu davranışların bir kısım değer yargıları ile sınırlandırmaları tarihi süreç içerisinde
hep mümkün olmuştur. Yaşamanın bir gereği olarak, adı her ne olursa olsun bu sınırlandırıcı ilkelere
hep gereksinim duyulmuştur. İşte bizde bu genel ilkeden hareketle bu çalışmamızda; genel anlamda
etik ve polis mesleği için etik davranışların içselleştirilmesi üzerinde durulacaktır.

Etik Nedir?

Etik kelimesi, köken olarak Yunan dilinde “karekter” anlamını içeren “ethos” kelimesinden
türetilmiştir. Yani “ethos” kelimesinden “ethics” türetilmiştir. Ethics ise kavram olarak ideal ve soyut
olanı vurgulayarak; ahlak kurallarının ve değer yargılarının ele alınması sonucu ortaya çıkmaktadır.
(3)
Etiğin kavram olarak başka bir şekilde tarifi ise; bireylerin toplumda ve birbirleriyle kurmuş
oldukları ilişkiler sonucu ortaya çıkan, ahlaki görevler ve zorunluluklarla ilgili olarak; neyin doğru,
neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü olduğuna ilişkin değerleri araştıran ve bunlarla ilgilenen bir disiplin
dalına denmektedir. Daha genel bir anlamda etik kavramı ise; ahlak felsefesi olarak da
adlandırılmaktadır. Bu tanımlamalardan da anlaşıldığı gibi burada, etik ve ahlak ilişkisinin bilimsel
anlamda ortaya konması gerekmektedir. (4).
Etik - Ahlak Kavramlarının İlişkisi
Etik kavramı, günlük bir çok söylemlerde de genel olarak ahlak veya ahlakilik kavramları ile
eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Bilimsel bir çok çalışmada bile bazen etik; töre kelimesi ile aynı
anlamda kullanılmaktadır. Genel olarak farklı anlamları içeren bu kavramların ortak tarafı ise
bireylerin birbirlerine karşı davranış kurallarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen davranış
ilkelerini içermesidir.(5)
Ahlak ise; kültürel değerler ve ideallerle ilgili doğruları, yanlışları; bunlara uygun olarak nasıl
davranılması gerektiğini ortaya koyar. Ahlak, toplumda kabul görmüş yazılı olmayan kuralları içerir.
Buna karşın etik ise daha soyut kavramlara dayalı ve bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiğini
tanımlamaya çalışır. Etik kurallarının belirli bir alana yönelik yazılı kuralları içermesi beklenir. (6)
Örneğin; sanat etiği, medya etiği, tıp etiği(deontoloji), eğitim etiği, polis etiği, çevre etiği gibi
genel ilkelerle birlikte görev alanına özgü etik ilkeleri içermektedir. Ahlak bağlamında etiğin, ahlakın
felsefesi olduğu, ahlak ve onun ilkeleriyle uğraşan bir felsefe kolu olduğu şeklindedir. (7)
Ahlak ise kelime olarak; insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı bir takım
tutum ve davranışlar; bireyin özel yaşamında uyması beklenen toplum içerisindeki kurallar; bireyde
huy olarak bilinen nitelik, iyi ve güzel özellikler şeklinde tanımlamaktadır. (8).
Etik kavramında daha çok bireyin görev yapmış olduğu alanla ilgili olarak görevinde uyması
gereken kural ve ilkelerle ilgilenmek söz konusudur.
Bütün bu tanımlardan da anlaşıldığı gibi ahlak ve etik kelimesi ayrı ayrı olarak ele alınmış ve
tanımlanmıştır. Ancak günlük bir çok söylemde ve yazışmalarda bu iki kavram, birbirinin yerine eş
anlamlı iki kavram olarak kullanılmaktadır.
Etik kavramının ahlaktan farklı olduğunu düşünenler, ayrıca onun ahlaka kıyasla daha
evrensel olduğu görüşünü ortaya atmaktadırlar. Bu yaklaşıma göre ahlakın, toplumdan topluma
hatta aynı ülke içerisindeki yöreden yöreye değiştiği ve göreceli değerleri içerdiği; etiğin ise bütün
toplumlar için geçerli evrensel gerçekleri kapsadığı şeklinde ifade edilmektedir.(9)

Günlük Yaşantıda Etik


Günlük yaşantıda insan ilişkilerinin büyük bir bölümü etik değer ve yargıların ortaya
konması ve yaşanmasıyla geçmektedir. Etik ilkelere göre davranmak veya etik dışı bir çok davranışı
kullanmak bireyin en yakın olarak kendisinden başlamaktadır. Birey kendisine karşı ne kadar etik
davrandığını sorgularken aynı zamanda evli ise eşine, eğer çocuğu var ise çocuğuna karşı veya kendi
en yakınlarına karşı etik ilkeleri kullanmakla her an karşı karşıyadır.
Birçok birey ilişkilerinde bir kısım davranışlara o kadar alışmış ve bunları olağanlaştırmıştır ki
çoğu zaman yapılan davranışların birer etik davranışı olduğunun farkına nadiren varılabilir. (10)
Bireyin yaşantısında özellikle etik dışı bir kısım ilkeler, günlük yaşantının bir parçası
olmuştur. Örneğin; pazarcı esnafının yapılan bir alışverişte 1 kg domatesin içerisine 2 adet çürümüş
olanını atması, doktorların özel muayenelerinde bireylere gösterdiği yakın ilgi ve alakaları devlet
hastanelerinde göstermemeleri, belediyelerin normal seçim zamanında bölgelerine yaptıkları
hizmetleri olağan durumlarda devam ettirmemeleri, süpermarket veya bakkallarda son kullanım
tarihi geçmiş tüketim mallarının reyonlarda bulunması, eğitici konumunda olan kişilerin girmiş
oldukları derslere kendilerinin girmeyip; yardımcılarını derslere girdirerek kendi girmiş gibi ders
ücreti almış olmaları gibi. (11)
Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi birey günlük yaşantısında etik ilkeler veya etik dışı
ilkelerle iç içe bulunmaktadır.
İşte bu bağlamda, genel anlamda etik ve polis meslek etiğine ilişkin güzel bir örnek Hürriyet
Gazetesi yazarı Fatih ALTAYLI ‘nın, 22.08.2002 tarihli köşesine taşınmıştır. Altaylı, kendisine bir
okurundan gelen mektubu şu şekilde anlatmaktadır.(12)

‘‘4 Ağustos Pazar günü eşim, iki çocuğum ve kayınpederimle birlikte Gençlik Parkı'na gitmiştik.
17.30 civarında müthiş bir sağanak yağmur başladı. Herkes bir tarafa kaçışıyordu. Bir gök gürültüsü,
arabasında uyuyan bebeğimizi yerinden sıçrattı. O sırada tesadüfen lunaparkın istasyon tarafındaki
kapısında idik. Oradaki karakoldan çıkan iki genç polis memuru, büyük bir sevecenlikle ve güler yüzle
gelip ağlayan bebeğimizi severek teselli ettiler.
Bu iki genç polis memuru sadece teselliyle kalmadılar. Nereye gideceğimizle de ilgilendiler.
Araçlarıyla evimize bırakmayı dahi teklif ettiler. Kendi aracımızın otoparkta olduğunu söylememiz
üzerine bizi ıslanmamamız için yüz metre ötedeki otoparka kadar resmi araçlarıyla götürdüler.
Çocuklarımızı, yağmur altında ıslanmak pahasına otomobilimize kadar kucaklarında taşıdılar.
O kadar yardımsever, o kadar güler yüzlü, o kadar insanca davranıyorlardı ki.
17 yıllık devlet memuru olan kendimin bile, işimin başında bu kadar güler yüzlü ve yardımsever
olmadığımı düşündüm.
O gün yağmurda ıslanmanın hiçbir üzücü yanı kalmadı bizim için. Hatta iyi ki o yağmur yağdı ve
iki iyi insanla karşılaştım.
İki genç polis memuru, bizim ve 4 yaşındaki oğlumun bakış açısını belki de hayatımızın sonuna
kadar değiştirdi.
Bu türde davranışlara vatandaş olarak ne kadar ihtiyacımız olduğunu ve güler yüze susadığımızı
anladım o an.
Ne yazık ki, o iki memurun adını o sağanak altında öğrenemedim. Şimdi geç de olsa o iki
‘insan'a teşekkür etmek istedim.’’ diyerek bilinçli okur mektubunu bitirmiştir.

Bu örnekte ismi geçen meslektaşlarımızın, vatandaşımıza ve onunu ailesine karşı güler


yüzlü, sevecen ve yardımsever davranışları Ankara Emniyet Müdürümüz Sayın Ercüment YILMAZ
tarafından takdirle karşılanarak, maddi olarak ödüllendirilmişlerdir.

KAYNAKÇA
(5)Akarsu, Bedia. “Töre, Ahlak, Etik”, Cumhuriyet. 26/07/1997.

(12)Altaylı, Fatih. “İşte Aranan Polisler”, Hürriyet Gazetesi. 22.08.2002.

(10)Aydın, Erdem. “Polis Mesleği ve Etik”, Halkla ilişkiler Yönetimi Geliştirme ve Oryantasyon
Eğitimi Bölgesel Semineri, Ankara: EGM Eğitim Daire Başkanlığı Yayınları, Eğitim Serisi 2, 2000.

(2)Cerrah, İbrahim – Eryılmaz, M.Bedri. Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği ve Açıklayan Notlar. Ankara:
Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Yayınları, No; 1, 2001.

(4)Cerrah, İbrahim- Semiz, Emin. “Mesleki Etiğin Polis Eğitimindeki Yeri ve Önemi”, 21.Yüzyılda Polisin
Eğitimi Sempozyumu. Ankara: EGM Eğitim Daire Başkanlığı Yayınları, 25/27 Ekim 2000.

(1)Gökçegöz, Fazlı. Polis Meslek Etiği ve Bir Etik Eğitim Programı. Ankara: Yayınlanmamış
Araştırma, 2002.

(3)Mengüşoğlu, Takiyettin. Değişmez Değerler ve Değişen Davranışlar. İstanbul: 1965.

(6)Pehlivan, İnayet. Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik. Ankara: PEGEM Yayınları, 1998

(9)Pehlivan, İnayet-Aydın, Erdem, “Polis Meslek Etiği”, Ankara: Eğitim Daire Başkanlığı Ders Notları,
2000.

(7-8)Püsküllüoğlu, Ali. Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğü. Ankara: Arkadaşa Yayınları, 2001.
-------- . Arkadaş Türkçe Sözlük. Ankara: Arkadaş Yayınları, 2000.

(11)Sevinç, Bilal. “Polis Etiği, Etik Eğitimi ve Polis Etik Program Örneğ”, 21.Yüzyılda Polisin Eğitimi
Sempozyumu. Ankara: EGM Eğitim Daire Başkanlığı Yayınları, 25/27 Ekim 2000.


Bu makalenin hazırlanmasında Yusuf KARABABA-Fazlı GÖKÇEGÖZ, “Polis Meslek Etiği ve Etik
Eğitimine İlişkin Bir Program”, Polis Meslek Etiği. Ankara: Polis Akademisi Başkanlığı Yayınları,
Editörler: İhsan BAL -M.Bedri ERYILMAZ, 2002. isimli makaleden yararlanılmıştır.

POLİS VE ETİK ÜZERİNE


Sadettin KOÇAK

GİRİŞ
·
Önceleri, yalnız başına mağaralarda yaşayan insanlık, zamanla doğanın zor şartlarıyla daha
kolay mücadele edebilmek amacıyla, kabileler halinde yaşamaya başladı. Daha sonraları,
artan insan sayısı ve insan hayatında yaşanan ilerlemeler daha kalabalık toplulukların
oluşmasını, milletlerin ve devletlerin meydana çıkmasını sağladı. Uzun süre toprağa bağlı bir
yaşam sürdüren insanlık, 18. yüzyılın sonlarında Avrupa’da yaşanan sanayi devrimiyle
birlikte, köy hayatından çıkıp, kalabalık insan topluluklarının bir arada barındığı kentlerde
yaşamaya başladı.

Kent hayatı beraberinde bir kısım yenilik ve değişiklikleri de getirmişti. Örneğin, insanlar
artık köylerde olduğu kadar canından ve malından emin, güvenli bir hayat yaşayamıyordu.
İnsanların bir araya gelerek oluşturduğu bu topluluklar otomatikman beraberinde bir kısım
sorunları da gündeme getiriyordu.

İnsanın sosyal ve psikolojik özellikleri göz önüne alınacak olursa, onun yaşadığı bir ortamda
problemin olmaması, huzur ve sükun içinde bir hayat sürdürmesi düşünülemezdi. Nitekim ilk
insan Hz. Adem’in oğulları bile, doğalarında bulunan bu özelliklerinin bir sonucu olan
kıskançlık yüzünden cinayet işlemişlerdi. Kalabalık yaşamla birlikte karşılıklı çıkar
çatışmalarının artması neticesinde, insanlar arası ilişkilerde görülen çatlaklar da artış
göstermişti.

Bütün bunların doğal sonucu olarak güvenlik hizmetlerinin gerekliliği konusu gündeme geldi.
Yakın zamana kadar toplumda görülen bu boşluğu orduya bağlı bir kısım askerler yerine
getiriyordu. Bu askerlerin yanı sıra amatörce bu işi yapamaya çalışan bir kısım görevliler de
vardı, ancak bunların eğitimsiz olmaları ve ücret almadan çalışmaları bu konuda
kurumsallaşma gereğini ortaya çıkardı(Koçak, 2003).

Güvenlik hizmetlerinin kurumsal manada dünyadaki ilk örneği, İngiltere’de 1820 yılında
Londra’da kurulan polis teşkilatıdır. Bu teşkilat modern anlamda kurulan ilk polis teşkilatı
olarak kabul edilmektedir (Cerrah, Semiz, 2000).

Aynı tarihlerde Osmanlı Devleti’nde, 1845 yılında yayınlanan 17 maddelik “Polis


Nizamnamesi” ile polis adı altında, dünya devletlerindeki gibi polis teşkilatı kurulmuştur
( Şahin 2001:14).

Görüldüğü gibi polislik mesleğinin doktorluk, öğretmenlik ve askerlik gibi profesyonel


mesleklere göre, profesyonel anlamda icra edilmeye başlandığı tarihler çok yenidir. Bunda,
değişen dünya şartları sonucunda insanların güvenlik ihtiyacının en iyi şekilde giderilmesinin
ve güvenlik hizmetlerinin öneminin artmasının da kayda değer etkileri olduğu söylenebilir.

Artan bu güvenlik ihtiyacı ve polislik mesleğinin profesyonel meslek statüsünde kabul


görmesinin bir sonucu olarak, polisin eğitimi sorunu ortaya çıkmıştır. Toplumun her
kademesinde görev alan, sürekli halkla diyalog halinde bulunan ve suçlularla mücadele
etmek durumunda olan polisin, üstüne düşen görevi en iyi şekilde yapabilmesi için uzun süreli
bir eğitimden geçmesi gerekmektedir. Bu amaçla Osmanlı Devleti’nde 1907 yılında, ilk Polis
Okulu olan Selanik Polis Okulu açılmıştır. Bu okulu daha sonra açılan diğer okullar takip
etmiş ve Osmanlıdan günümüze polis eğitim çabaları artarak devam etmiştir (Koçak 2003).
Özellikle günümüzde yönetici kadroyu oluşturan rütbeli personele verilen uzun süreli
eğitimin, polisin görevini yerine getirirken daha başarılı olmasında etkili olduğunu söylemek
mümkündür.
Toplumla yakın ilişki halinde bulunan polisin görevini yaparken, üniformanın vermiş olduğu
güç ve iktidarın bir neticesi olarak bir kısım hatalar yapması ve güvenliğini sağlamakla
yükümlü olduğu bireylere karşı istenmeyen davranışta bulunması, beraberinde, polisin
görevini yaparken uyması gereken ya da hareket alanını belirleyen bir kısım kurallar
oluşmasını gündeme taşımıştır.

Bu çalışmada etik ve meslek etiği kavramlarının tanımı yapılarak, polis meslek etiği
oluşturulurken karşılaşılan engeller incelenecektir. Eğitim, medya ve insan psikolojisinin
polislik mesleği ifa edilirken, memurlara ne kadar destek olduğu veya ne kadar engel olduğu
üzerinde durulacak, çözüm yolları hakkında öneriler sunulacaktır. Ayrıca anlatılanlar
çerçevesinde, güzel bir örnek olması bakımından “Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği” kısaca
değerlendirilecektir.

ETİK NEDİR?
Sanayi devriminin beraberinde getirdiği topluluk halinde yaşama erdemi, bir kısım insan
ilişkilerini düzenleyici normların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunların yazılı olanlarına
hukuk kuralları adı verilirken, yazılı olmayanlara da ahlak(moralty) kuralları ya da örf, adet
ve anane denilmektedir.

Yine bu, bir arada yaşamanın bir diğer getirisi de, kültür ve medeniyet diye formüle edilen,
tarihi bir geçmişe sahip, belli topluluklara ait yaşam tarzıdır. Bilindiği gibi kültür ve
medeniyetin, kendi içinde barındırdığı iki ayrı tanımı vardır: birincisinde “belli bir topluluğa
ait yazılı ve görsel sanat eserleri ile nesilden nesile aktarılan töre” anlaşılırken, ikincisinde
“günümüzdeki anlamıyla çağdaşlık, modernizm, ırk, dil, din ayrımı gözetmeksizin herkese
eşit muamelede bulunmak ve iyi insan olmak, erdemli insan olmak” gibi manalar
anlaşılmaktadır. Kısaca medeni ve kültürlü insan aynı zamanda ahlaklı ve etik insandır.
Kültür seviyesi düşük insan ise ahlaksız, seviyesiz ve etik olmayan davranışlar sergileyen
insandır. Peki etik (ethics) nedir?

Etik sözcüğü, yunanca “karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türetilmiştir. Bir çok
dilde kullanılan etik (İng. Ethics, Fr. Etique) kelimesinin günümüzdeki anlamı; insan tutum ve
davranışlarının iyi (doğru) ya da kötü (yanlış) yönden değerlendirilmesidir (Aydın ve Aydın,
2000: 10). Etiğin ilgi alanı, insanın bütün davranış ve eylemlerinin temelinin araştırılmasıdır.
Daha genel bir ifadeyle etik, “ahlak felsefesi” olarak da değerlendirilmektedir. Bu ifadelerden
etiğin; “ahlaki doğruları araştıran bir alan” olduğu anlaşılmaktadır.

Ahlakın genel bir tanımını yapmak gerekirse: ahlak, kültürel değerler ve ideallerle ilgili doğru
ve yanlışları ve bunlara uygun olarak nasıl davranılması gerektiğini belirler. Ahlak geniş
tabanlı ve nasıl davranılması gerektiğine ilişkin yazılı olmayan standartları içerir (Pehlivan,
1998:17). Yine ahlak, (aktöre) huy, mizaç, karakter ve yaratılış anlamına gelen ‘hulk’
sözcüğünün çoğulu olup, insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken manevi ilke ve kuralları
içerir.

Tanımından da anlaşılacağı üzere etik ve ahlak kavramları anlamları itibariyle birbirine çok
yakın olduğundan dolayı sık sık birbiriyle çatışmaktadırlar. Fakat buna rağmen ahlak, bireyin
kendi özel hayatında uyması gereken kuralları anlatırken, etik, bireyin iş yaşamında veya
görevinde uyması gereken normları anlatmaktadır. Bu iki kavram her ne kadar birbiriyle
ilişkili ise de etik kavramı daha evrensel bir mana ifade etmektedir.
Etik ve ahlak kavramları arasındaki bu kavram kargaşasına değinen Kuçuradi (2002:47-49)
birbirinden farklı ve birbirine karıştırılmaması gereken üç ayrı tanım üzerinde durmaktadır.
Bunlardan birincisi, yazılı olmayan normları içeren etik değerler(ahlak kuralları); ikincisi,
belirli amaçlarla bazıları tarafından oluşturulan, bazı yazılı norm sistemleri ya da norm kodları
anlamında kullanılan etik değerler (meslek etikleri); üçüncüsü ise felsefenin bir alanı olan etik
değerlerdir.

Kuçuradi tanımlarından şu sonucu çıkarmaktadır: ‘ahlak’ anlamında kullanılan ‘etik’ ile


‘meslek etikleri’ bağlamında kullanılan ‘etik’ sözcüğü, norm sistemleri anlamına geliyor,
ama birbirinden farklı epistemolojik nitelikte olan norm sistemlerini dile getiriyor. Felsefenin
bir alanı olarak etik ise, bir bilgi alanını –kendine özgü nesnesi olan bir bilgi alanını- ifade
ediyor (2002: 49).

Görüldüğü gibi etik konusunda yapılan tartışmaların epistemolojik (bilgi kuramı) ve


aksiyolojik (yeni düşünce) bilgilerden yoksun olmasından; ülkemizde yeni yeni tartışılmaya
başlanan konunun çok da felsefi bilgiye dayanmadığı, kavramların gerçek manasıyla
bilinmediği anlaşılmaktadır.

Tarihi süreç içerisinde uzun dönemler uygulanmış ve adından söz ettirerek günümüze kadar
gelmiş olan ilk etik kurallar, Hamurabi Kanunu, Yahudilerin On Emri, İmparator Aşoka’nın
Fermanları’nın yanısıra günümüzde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi, ahlaklılık
normları ortaya koymuş olan bu bildirgeler evrensel manada etik bildirgeler olarak kabul
edilebilir.

MESLEKİ ETİK İLKELERİ VE POLİS


ETİĞİ
Sanayi Devriminin bir diğer getirisi de kentleşmenin yanı sıra onca insanın bir arada çalıştığı
meslek kurumlarının ortaya çıkmasıdır. Bu alanda belki de en eski meslek, insanın doğasının
bir yansıması olan hastalıklarla mücadele eden hekimlik ya da tıp sektörüdür. Buna farklı
meslekler de eklenebilir. Ancak 18. yüzyıl Avrupa’sı ve 19. yüzyıl Amerika’sı değişik
kültürlerden farklı insanların bir araya geldiği çeşitli meslek kurumlarında uyum ve düzeni
sağlamak amacıyla normlar oluşturmuşlardır.

Etik konusu Avrupa ve ABD’de son 20-30 yıla kadar tartışılmıyordu. Toplum yaşamında
olduğu gibi çeşitli iş alanlarında da bir arada çalışan bireylerin, aralarında karşılaşılan etik
sorunların farkına varılmasının bir sonucu olarak ‘meslek etikleri’ ortaya çıkmıştır. Bu
etiklerin ilki Hipokrat Yemini olarak bilinen ‘tıp etiği’dir. Aynı zamanda en önemli etiklerden
biri olan tıp etiğine, ‘çevre etiği’ ve son günlerde daha çok sözü edilen ‘medya etiği’ni de
eklemek gerekmektedir. Bunları çoğaltmak mümkündür. Peki meslek ahlakı olarak da bilinen
‘mesleki etik’ nedir?

Mesleki etik (Professional ethics): belirli bir meslek grubunun, mesleğe ilişkin olarak
oluşturup, koruduğu; meslek üyelerine emreden, onları belli bir şekilde davranmaya
zorlayan, kişisel eğilimleri sınırlayan, yetersiz ve ilkesiz üyeleri meslekten dışlayan, meslek
içi rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki ilkelerin bütünüdür
(Pehlivan, 1998: 20).
Bugün tıp etiği denince her ne kadar genetik kopyalama, kürtaj ve ötenazi gibi konuların ne
derece etik olduğu tartışmaları akla geliyorsa da, bunun yanı sıra bir doktorun ya da
hemşirenin hastasına karşı takınmış olduğu tavır da göz ardı edilmemelidir. Örneğin
ABD’ndeki bir ebe hemşire yeni doğum yapan bir anneye, onun ne kadar şanslı olduğunu
anlatırken, az gelişmiş ülkede aynı işi yapan bir başka hemşire çekinmeden, ‘bu kadar çocuğa
nasıl bakacaksın’ diyerek hiç de etik olmayan bir davranış sergileyebilmektedir. Her iki
olayda da hemşirelerin kültür seviyelerinin ya da medeniliklerinin etik anlayışlarına etkisi
rahatça görülebilmektedir.

Çevre etiği açısından konuya yaklaşacak olursak, benzer sorunlarla karşılaşabiliriz. Örneğin,
bir ABD vatandaşı iş adamı, çevreyi kirletiyor diye ülkesinde açamadığı fabrikaları, çok rahat
az gelişmiş bir üçüncü dünya ülkesinde açabilmekte ve, o bölgenin insanlarını hiç çekinmeden
zehirleyebilmektedir. Aynı şekilde çevre kirliliği ve ozon tabakasındaki deliğin büyümesinin
etkisiyle meydana gelen küresel ısınmanın bir neticesi olan kuraklık yüzünden üçüncü dünya
ülkeleri dediğimiz bu yerlerde insanların açlıktan ölmelerine adeta seyirci kalınmakta, doğal
seleksiyon (ayıklanma) yoluyla bu insanlar ölüme terk edilmektedir. Çünkü dünyanın
stoklarla sınırlı olan enerjisi gün geçtikçe tükenmektedir. Tükenmekte olan bu enerjinin
yeryüzündeki bütün insanlığa uzun süre yetmeyeceği düşünülecek olursa, nesli tükenmekte
olan hayvanların koruma altına alındığı günümüzde süper devletlerin açlık sınırında yaşayan
ve her gün nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bu insanlara neden müdahale
etmediği de, çevre etiğiyle bağdaşıp bağdaşmadığı tartışılacak bir konudur (NTV 2003).

Toplum yaşamında ayrılmaz bir yeri olan meslek örgütlerinin, etik konusunda ki duyarlılığı
ya da ihmali bir bakıma toplumu yansıtan bir ayna görevi görmektedir. Bir başka deyişle
toplumun maruz kaldığı davranışlar, “bireyler hak ettikleri şekilde yönetilirler” özdeyişinin
gerçekliğini göstermektedir.

Etik; tıp, çevre ve medya için gerekli olduğu gibi topluma hizmetle yükümlü olan belediye
gibi kurumlar için de gereklidir. Aslında toplumla en çok karşı karşıya kalan kişilerden olan
belediye şoförleri de az gelişmiş toplumlarda halka karşı bir hizmetli gibi değil, aksine
üniformalı bir güç gibi algılanmakta ve topluma karşı çok sert tavırlar sergileyebilmektedirler.
Örneğin, bir belediye otobüsü rahatlıkla hatalı sollama veya kırmızı ışık ihlali yapabilmekte
ama bunu fark eden belki onlarca yolcudan hiçbirisi sesini çıkarmamaktadır. Bir halk
otobüsünde bireyler rahatlıkla, bilet satan görevlinin, daha çok yolcu almak maksadıyla,
otobüsteki yolcuların sıkışması yönünde verdiği talimatlarla hareket edebilmekte, zaman
zaman bağıran görevliye itiraz etmemektedir. Sonuçta bu olaylar, zamanla otobüs şoföründen
korkan bir toplum (kültür) meydana getirmektedir.

Böyle bir toplumda polis güvenlik hizmeti üreten bir birim değil, güvenliği sağlayan bir güç
olarak görülmektedir. Oysa polis gelişmiş ülkelerde güvenlik hizmeti üreten bir çalışandır.
Toplumda polise karşı korku değil sağlam bir güven duygusu vardır. Böylece polis de
görevini rahatlıkla yerine getirebilmekte, kendinden emin, iç huzurunu elde etmiş bir şekilde
topluma hizmet edebilmektedir.

Diğer meslek etiklerinde olduğu gibi ve etiğin yapısı gereği, polislik mesleğinin yazılı etik
kuralları olmalıdır. Bu sebeple 690 sayılı karar uyarınca Avrupa Konseyi üyesi kırkı aşkın
ülkeden üst düzey polisler, sosyal bilimciler, hukukçular ve sivil toplum kuruluşlarından
temsilcilerin katıldığı bir çalışmanın sonucu olarak 15 Ocak 2001 tarihinde Avrupa Polis Etiği
Yönetmeliği hazırlanmıştır (Cerrah, Eryılmaz, 2001:9).
Yapılan bu çalışmayla yukarıda kısmen değindiğimiz etik konusundaki kavram kargaşasının
aşılması da kolaylaşacaktır. Çünkü düzenlenen yönetmelikte polis etik kodu yada normları
somut bir şekilde maddeler halinde belirlenmiştir. Üye ülkeler üzerinde herhangi bir
bağlayıcılığı olmayan bu yönetmelik tavsiye niteliğindedir. Ancak bu normlar polisleri nasıl
hareket etmesi konusunda bilgilendirdiğinden ve hareket alanını belirlediğinden dolayı,
görevini yaparken neyin etik olup, neyin etik olmadığına daha kolay karar verebilmesi
açısından önemli bir enstrüman olma niteliği taşımaktadır (Bıçak, 2002: 268).

Ülkemizde polis etiği alanında yapılan ilk çalışma Selanik ve İstanbul Polis Okullarında
Öğretmen Emniyet Müdürü olarak görev yapan İbrahim Feridun tarafından 1910 yılında
hazırlanmış olan ve o yıllarda Polis Okullarında ders kitabı olarak okutulan “Polis Efendilere
Mahsus Terbiye ve Malumat-ı Meslekiye” isimli meslek ahlakı kitabıdır (Şahin, 2001: 32).
Yine 1938 yılında İstanbul Polis Okulundan mezun olan Selanikli Mehmet Ören’e ait
mezuniyet diplomasında, bugün ‘polis etiği’ olarak bilinen dersin o zamanlar “Meslek
Terbiyesi” adı ile okutulduğu anlaşılmaktadır (Beren 2001).

ABD gibi gelişmiş ülkelerde, polis teşkilatı Belediye Başkanına bağlı sivil kurumlar
olduğundan, ve içinden çıktığı toplumun vergileriyle maaşını kazandığından dolayı, birey
topluma karşı daha ölçülü davranma gereği hissetmektedir. Aynı konuya yıllar önce değinen
Feridun’un şu saptaması, üzerinde durulmaya değerdir: “Hükümetin memur-u muzafaası iyi
bilmelidir ki,… asıl velinimetleri onları bulundukları memuriyetlere tayin eden zevat değildir.
Belki her ay aldıkları maaşları vergi suretinde Hazine-i Maliye’ye teslim eden zenaatkarlar
emsali efradi-i millettir (Feridun, 1910).

Zamanının etik sorunlarını en güzel şekilde irdeleyen ve etik kodlar üreten Feridun’un şu
tespitleri, o günlerde yakalanan noktanın anlaşılması adına kayda değerdir: “Zira onlar
(polis) bilmelidirler ki mağazalarında yüzlerce, binlerce liralık mallarını terk edip
ikametlerine gelen tacirler, evlerinin kapılarını ufak bir kilitle kapayan insanlar ancak heyet-
i zabıtanın vezaif-i mevdualarını büyük bir istikamet, cansiperhane bir gayretle ifa
edeceklerini bilerek, onların vazifeşinaslıklarına güvenerek hanelerinde hiçbir tereddüte,
hiçbir endişeye düşmeksizin bir emniyet-i kam ile istirahkezin olurlar” (Feridun, 1910: 60).
Burada aynı zamanda, halkın güvenini kazanma konusunda polis-halk ilişkisinin önemine de
vurgular yapılmaktadır.

Bununla beraber ülkemizde etik adı altında yapılan çalışmaların son 3-4 yıl içerisinde
yoğunluk kazandığı görülmektedir. Teşkilatımız açısından da yeni olan bu kavram,
düzenlenen hizmet içi eğitim programlarıyla teşkilatımıza anlatılmakta ve etik değerler
verilmeye çalışılmaktadır. Konuyla ilgili olarak 2002 yılı içerisinde Avrupa Konseyi ve Polis
Akademisi’nin işbirliği yaparak düzenlediği “Uluslararası Polis Etiği Sempozyumu” bu
alanda yapılmış en geniş kapsamlı çalışma olması açısından burada belirtmekte yarar
görülmektedir.

Polis Etiği ve Eğitim İlişkisi


Eğitimin etik davranışlara olan pozitif etkisi tartışma götürmez bir gerçektir. Dolayısıyla polis
teşkilatı mensuplarının, hizmet öncesi eğitim kurumlarında almış oldukları eğitimin, hizmet
süresince görevlerini yerine getirirken gereksiz güç kullanmamalarına etkide bulunduğu
gözlemlenmektedir. İyi eğitim almış bir polis insan haklarını ihlal etmemeye özen gösterirken,
bir başkası rahatlıkla haddi aşan güç kullanımına sebep olacak davranışlar
sergileyebilmektedir.

Ancak, hizmet öncesi eğitim kurumlarında verilen eğitimler de zaman zaman yeterli
olamamaktadır. Çünkü eğitim kurumlarından idealist olarak yetişen ve mezun olan yeni
polisler, zaman içerisinde, kendilerinden önce mezun olan ve tecrübeleriyle örnek alınacak
kişi olarak lanse edilen kıdemli meslektaşlarının yanlış yönlendirmelerinden etkilenerek,
aldıkları eğitimin tersine davranışlar gösterip hukuk dışı yollara müracaat edebilmektedirler.

Polislik mesleği bir çok meslek dalıyla karşılaştırıldığı zaman stresli, zor ve çalışma şartları
ağır bir meslek koludur. Karşı karşıya kaldığı toplum kesiminin suçlulardan yada psikopat
diye nitelenen, normal olmayan insanlardan oluştuğu göz önüne alınacak olursa, yapılan
görevin zorluğu ve stresin kaynağı daha rahat anlaşılacaktır. Bunun yanı sıra görev yaptığı
toplum içerisinde, polisin maaşının düşük olması veya çalışma saatlerinin insan gücünün ve
direncinin üstünde olması, görev yaptığı toplum içerisinde sevilmeyen, kendisinden uzak
durulması gereken bir kurum olarak empoze edilmesi, yine polisi hukuk dışı davranışlara iten
diğer sebeplerdendir.

Bu zor şartlara rağmen polisin, elindeki gücü ya da kanunun tanıdığı takdir yetkisini kötüye
kullanarak etik dışı davranışlar içerisine girmesi onu haklı çıkarmaz. Eğer sık sık düzenlenen
hizmet içi eğitim çalışmalarıyla polisler iyi bir eğitimden geçirilebilirlerse, bu tür etik dışı
davranışları sergilemeleri veya usta-çırak ilişkisiyle öğrenilen etik dışı davranışların etkisinde
kalmaları engellenebilir. Yapılacak bir başka çalışma ise, aslında en önemlisi; söz konusu
eğitimi rütbeli personele en iyi biçimde vermek olacaktır. Çünkü, alt rütbelerdeki güvenlik
personeli daha çok, fiziki güç kullanımını gerektiren işler yaparken, üst düzey yönetici
konumundaki personel ise daha çok beyin gücünü kullanmaktadır. Aynı zamanda toplumla
daha çok karşı karşıya gelen ve etik dışı davrandıkları yönünde şikayetlerin odağı olan alt
rütbe ya da memur sınıfı personelin üzerindeki hiyerarşik etkisi de düşünülecek olursa, rütbeli
personele verilecek olan etik eğitiminin etkisi daha iyi anlaşılacaktır. Bunun için geleceğin
orta ve üst düzey güvenlik yöneticilerine verilecek eğitimde, Sosyoloji, Psikoloji, Kriminoloji
ve Kamu Yönetimi gibi alanlar büyük önem taşımaktadır (Cerrah, Semiz, 2001:876).

Türk polisinin görevini yaparken karşılaştığı bir diğer etik sorun da, çoğu kez müdahale ettiği
olayın mağduru olarak kendisini algılamasıdır. Yani gerek cana karşı, gerekse mala karşı
yapılan tecavüzü kendisine yapılmış gibi varsayarak olaylara duygusal yaklaşmasıdır. Tabi bu
duygusallığın neticesi olarak gereksiz şiddete başvurabilmektedir. Oysa etik olarak
profesyonel davranmalı ve duygularını işe karıştırmamalıdır. Türk kültürüne has bir özellik
olan duygusal davranış da sık sık karşımıza çıkmaktadır. Oysa profesyonel bir meslek olan
polislik bu tür hareketlere izin vermemektedir. Bu anlamda profesyonel polise düşen ilk
görev “olaylara duygusal yaklaşmamak” ve “tahriklere kapılmamaktır”.

Belki de Türk toplumunun bu duygusallığının bir sonucu olsa gerek; bireyler kendileri suçlu
veya zanlı konumunda oldukları takdirde güvenlik görevlilerinin hukuk dışı davranışlarına,
dayağa ve işkenceye karşı gelirken, kendileri suçun mağduru durumunda bulunduklarında,
güvenlik görevlisinden rahatlıkla suçluyu dövmesini, ona hak ettiği cezayı, takdir yetkisini
kullanarak vermesi gerektiğini salık verebilmektedir. Yine sanık yakınları, sanığın birinci
dereceden akrabaları, -özellikle asayiş olaylarının sabıkalılarında görülmektedir- güvenlik
görevlisinden çocuklarını veya yeğenlerini dövmesini ve terbiye etmesini (!)
isteyebilmektedir.[1]
Neticede polis suç işleyen yada herhangi bir suçun zanlısı durumunda bulunan kişinin
kimliğine ve statüsüne bakmadan kanunu uygulamalıdır. Belirli bir ideoloji, gurup veya
kişilere karşı farklı davranışlarda bulunmamalıdır..

Polis Etiği ve Medya İlişkisi


Güvenlik görevlileri her ne kadar topluma karşı davranışlarında etik kurallara uygun
davranmaya özen gösterseler de, elde edilen sonuçta -halkın polise karşı edindiği antipati-
toplumun önyargılarının da etkisi vardır. Ülkemizde, -tüm dünyada olduğu gibi- polisle ilgili
haberler dikkat çekmektedir. Maalesef, varolan medya etiğine uymayan, basın-yayın
kuruluşlarının da etkisiyle zaman içerisinde toplumda oluşan bir kısım önyargılar bu tür yanlış
yayınlarla perçinlenmektedir. Örneğin, bir toplumsal olayda kalabalığa müdahale eden
binlerce polisten yalnızca bir-iki tanesi etik dışı davranışta bulunmasına rağmen, basın-yayın
organları bu kötü görüntüyü topluma yansıtmakta ve ister istemez halkta güvenlik güçlerine
karşı bir güvensizlik ve önyargı oluşmaktadır.

Toplumun kendisine güvenmediğini düşünen polis de, mesai saatleri içerisinde sık sık halkın
negatif yöndeki eleştirilerine maruz kaldığından dolayı, görevini psikolojik bir baskı altında
yapmaktadır ve bu baskı güvenlik görevlilerinin gereksiz hatalar yapmalarına ortam
yaratmaktadır.

Bilindiği gibi polislik mesleği halkla sürekli iç içe olmayı gerektiren bir meslektir.
Ülkemizdeki gibi personel sayısı itibariyle 200 binlere ulaşan kalabalık bir teşkilatın hata
yapması ve yaptığı hatalarla sürekli halkın gündeminde kalması kaçınılmazdır. Söz konusu
sebeplerin etkisiyle polis ne kadar hata yapmamaya, etik dışı davranış sergilememeye çalışsa
da toplumda var olan yaygın kanıdan dolayı hep sanık sandalyesinde gösterilmektedir. Bunun
neticesi olarak birey kötü muamele görmese de mahkeme aşamasında polisin insanlık dışı
davranışta bulunduğunu öne sürerek suçtan kurtulmaya çalışabilmektedir. Oysa İngiltere’de,
toplumda polise karşı oluşan iyi kanı, güvenlik hizmetlilerinin yapmış olduğu bir kısım
hataların bile toplum tarafından görülmemesine sebep olabilmektedir. Örneğin, okulda
öğrenci olaylarına karıştığı için gözaltına alınan bir öğrenci evine gidip ailesine, polisin
kendisine kötü muamele yaptığını söylese dahi, buna onları inandırması mümkün
görünmemektedir. Çünkü polis toplumun güvenini fazlasıyla kazanmıştır.[2] Yine dünyanın
en eski polis örgütlerinden birine sahip olan Kanada’da, polis halk tarafından o kadar çok
sevilmektedir ki, bu sevgi, o ülkede hediyelik eşya dükkanlarında satılan bibloların üniformalı
polis heykelciği olması sonucunu doğurmaktadır.

Polis görevi gereği soruşturmanın sağlığı açısından olayı –cinayet, terör, hırsızlık, vb- gizli
tutmakla görevli olduğundan; aksine basın mensupları da bu tür olayları topluma duyurmak
istediğinden, sık sık bu iki meslek çalışanları karşı karşıya gelmektedirler. Her iki tarafında
görevini daha rahat yapmasında etiğin önemi bir kez daha anlaşılmaktadır. Burada mesleğin
profesyonellerce yapılıp yapılmamasının önemi de açığa çıkan ayrı bir gerçektir. Bu yüzden
polis teşkilatı ve medya kuruluşları bir araya gelerek bu konularda konsensüs sağlanmalıdır.

Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı noktaları belirlemek yararlı olacaktır. Bir olay
olduğunda ölen, yaralanan ve mağdur olan insanların varlığı söz konusudur. Medyanın olayı
görüntüleme ve yorumlama biçiminden olayla ilgili kişiler rahatsız olmakta, utanmakta,
üzülmekte ve kısacası bir kez daha mağdur edilmektedirler. Bu nedenle Amerika’da
mağdurlara yardım amacıyla medya için hazırlanan etik kurallarında yapılması gereken
hususlar aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.

Asla olay yerindeki silahlı yaralının detaylı fotoğrafını çekmeyi, filme almayı, vücudunun geri
kalan parçalarını, veya vahşetin görünen delillerini, işkence aletlerini, veya cesedin ortadan
kaldırılış şeklini, ve mağdurun yakınları olaylardan haberdar edilene kadar olay yerinin genel
görüntüsünü haberleştirmeyeceğim.

Asla mağdur hakkında gerçekleri, onun davranışlarını, onun hakkındaki bilgileri veya sanık
ile olan ilişkisini otoritelerce onaylanmamış veya şüpheli bilgileri yayınlamayacağım.

Olayı, soruşturmayı, veya cezalandırmayı, özellikle de mağdur istemiyorsa asla sansasyonel


biçimde rapor etmeyeceğim (İçli, 2002:69-70).

Ülkemizde 1987 yılında kabul edilen ve halen yürürlükte olan “Basın Meslek İlkeleri”nde
geçen aşağıdaki maddeler ise, basın-yayın kuruluşlarının etik konusuna bakış açısını
yansıtması bakımından dikkate değerdir.

Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez. (md. 9)

Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça
kimseye atfedilemez. (md. 10)

Gazeteci kaynaklarının gizliliğini korur. Kaynağın kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik vb.
nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır. (md. 11)

Gazeteci, mesleğin saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumla haber araştırmaktan


sakınır. (md. 12)

Şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınılır. (md.13) (Balcı, 2003)

Polis Etiği ve İnsan Psikolojisi İlişkisi

Yukarıda anlatılanlara insan pisikolojisi ve doğasının gereği olan, hata yapmaya meyilli
olmasının etkisi de eklenebilir. Çünkü hiç kimse mükemmel değildir. Toplumun -medyanın
da etkisiyle- polis üzerinde oluşturduğu psikolojik baskının, onun hata yapması sonucunu
doğurduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu nedenle polisin görevini yaparken toplumun desteğini
alması çok önemlidir. Etik burada da karşımıza çıkmaktadır. Çünkü etik değerlere uygun
olarak hareket eden bir polis, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir toplum yaratacak ve
hukuk dışı davranışlara girmeyecektir. Bu etik davranışın bir sonucu olarak toplumda da,
güvenlik görevlilerine karşı hissedilir bir güven oluşacak ve polisin daha rahat görev
yapabileceği güven ortamı oluşturulmuş olacaktır.

Bilindiği gibi gelişmiş ülkelerde polisin görevini yerine getirirken en büyük yardımcısı
toplumdur. Toplumun desteğinden mahrum bir polis teşkilatının başarılı olması beklenemez.
Bu gün artık suçlar polisin olmadığı kapalı mekanlarda işlenmektedir. Buda ihbar
mekanizmasının önemini daha da artıran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla
halkla ilişkilerini geliştiren bir polis örgütü suçla mücadelede daha başarılı olacaktır.
Her kurumda olduğu gibi güvenlik hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü olan kurumlarda
da, ‘çürük elma’ olarak nitelenen suça meyilli bireyler bulunabilmektedir. Bu yüzden hizmet
öncesi eğitim kurumlarına öğrenci alımında bu tür özellikler göz önünde bulundurulmalı,
özellikle polis teşkilatı gibi halkın güvenliğini sağlamakla birinci dereceden sorumlu bir örgüt
olarak bu konuda çok hassas davranılmalıdır.

Polislerdeki bu karakter değişikliğine değinen İçli, Dellatre’dan alıntı yaparak açıkladığı


konuda orijinal tespitlere yer vermektedir.

Delattre, polislerde karakter değişiklikleri olduğunu ve bunların polis mesleği icra edilirken
davranışlara nasıl yansıdığı üzerinde durmuştur. Özellikle kötü karakterli bir polisin, örneğin
bir soygunda soyguncu kaçtıktan sonra olay yerindeki bazı eşyaları alıp, suçu soyguncunun
üzerine attığını, soyguncu yakalandığında söz konusu eşyayı çalmadığını iddia etse de
cezadan kurtulamayacağını söylemiştir. Bu tür karaktere sahip olan kişiler başkalarını mağdur
duruma düşürerek çıkar elde etmek için fırsat kollarlar diğer kişiler bu şahıs için sadece kendi
çıkarı için kullanmak üzere mevcutturlar. Ona öğretilen doğru, yanlış kavramlarının
uygulamada hiçbir gerçekliği yoktur. Bu tür kişiler ellerinde bulundurdukları gücü kötüye
kullanma konusunda hiçbir utanç duygusu tanımazlar. Bu karakterde olan kişilere yazar “et
yiyiciler” demekte ve bunların hem cana hem de mala karşı tehlike oluşturduğunu ve
yaptıkları kötü icraatlarını vicdansızca ve başkalarını düşünmeden sadece kendi çıkarı için
gerçekleştirdiklerini belirtmektedir. Bu tip kişiler varsa, mutlaka soruşturmalarda tespit
edilerek teşkilattan uzaklaştırılmaları gerekmektedir.

Bir diğer kategoride kontrol edilemez şahıslar vardır. Delattre’ye göre bu şahıslar, bazı
kontrol edilemeyen davranışlara sahip olduklarından kötü karakterli gibi davranırlar. Bu tür
zayıf karakterli şahıslar eğitimle düzeltilebilirler. Ancak mevcut durumları ile halkın güvenine
layık değildirler. Bu tür şahısları da Delattre “çim yeyiciler” diye isimlendirir ve bunların
baskı altına veya yasadışı fırsatların mevcut olduğu durumlarda kendilerine dahi
güvenmediklerini ve istenmeyen durumlara girebileceklerini belirtmektedir. Bu şahıslara
‘ulaşılabileceğini’ ve bunların ‘belli bir fiyat karşılığı elde edilebileceğini’ belirtir.

Bir başka gruptakileri de araştırmacı kendini kontrol eden, mükemmel kişiler olarak
sınıflamaktadır. Bunlar arasında özellikle genç polislerin bir karakter arayışı içinde olduğunu,
bunların karakterlerinin oluşmasında polis alt kültüründen mümkün olduğunca az etkilenmesi
için meslek içi eğitim verilmesi ve bazı önlemlerin alınması gerektiği belirtilmiştir (İçli, 2002:
70-71).

Yukarıda da belirtildiği gibi yeni mezun genç polisler, almış oldukları nitelikli eğitimin
etkisiyle görevini harfiyen yerine getirmeye çalıştığı halde, içinde barındırdığı karakter arayışı
ve kendini ispat etme güdüsü dolayısıyla yanılıp hukuk dışı yollara sapabilmektedir. Bunun
engellenebilmesi için hizmet öncesi eğitimde olduğu gibi hizmet içi eğitimde de, etik eğitimi
çok büyük önem arz etmektedir.

AVRUPA POLİS ETİĞİ YÖNETMELİĞİ


Etik normların en büyük yararı, memurun herhangi bir olayda, nasıl davranması gerektiğini
bildiğinden dolayı özgüveninin artmasını sağlamasıdır. Bu konuda yapılmış en kapsamlı
çalışma olan Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği polislik mesleğinin etik kodu oluşturulmasında
önemli bir kilometre taşıdır. Çalışmanın herhangi bir dine dayanmaması, laik (seculer) olması
evrenselliği adına önemle üzerinde durulması gereken bir detaydır. Çünkü etik değerlerin
temelinde, dil, din, ırk ve statü ayırımı yapmadan hizmet etmek esası yatmaktadır.

Polis, toplumu oluşturan diğer kişilerin tabi olduğu kurallara tabi olmalıdır (Cerrah, Eryılmaz;
2001: 48, md.5). Yani üniformasının kendisine verdiği güç yada statü onu kuralları çiğnemeye
itmemelidir. Polis, bir zamanlar içinden çıkmış olduğu toplumun bir bireyi olduğunu
unutmamalıdır. Yine bunun sonucu olarak güvenlik görevlileri halkla ilişkilerini artırmalı ve
karşılıklı güven içerisinde suç önleme görevini yerine getirebilmelidir. Bunun için de sivil
toplum kuruluşları ve halkı temsil eden diğer kuruluşlarla etkili işbirliği kurulmalıdır (Md,
18).

Güvenlik personelinin görevlerini yerine getirirken karşılaştıkları etik sorunlardan biri de


yemek ihtiyacını karşılarken ücret ödenmesi konusudur. Örneğin, suçla mücadele eden polisin
ayrı bir yemek saati yoktur. Dolayısıyla polis bu ihtiyacını suçu önlemek maksadıyla ve/veya
bilgi toplamak amacıyla dolaştığı bölgenin herhangi bir lokantasında yada fast-foodlarda
karşılayabilmektedir. Ancak toplumun bu kuruma (polislik kurumu) bakış açısının bir sonucu
olarak, esnaf yemek ücreti almayı pek uygun görmemekte, bu da güvenlik görevlilerinde
haddi aşan uygulamalara girmeye sebep olabilmektedir. Zamanla bunu (ücretsiz yemek)
kazanılmış hak olarak algılayabilmektedir. Bu konuda yapılacak uygulama ise, esnaf ücretini
almasa da, en azından bahşiş olarak yemeğin maliyetinin mekan sahibine bırakılmasıdır. Aynı
sorun ABD polisinde de yaygındır. Ancak onlar bu sorunu yemek ücretine karşılık gelecek,
bir bahşişle gidermeye çalışmaktadırlar.[3]

Polis teşkilatı kendinden emin olduğu sürece toplumdan gelen haksız eleştiriler de değerini
yitirecektir. Örneğin, teşkilat her seviyedeki personelinin mesleğini kötüye kullanmasını
önleyici etkili tedbirler almalıdır (Md, 21). Böylece toplumla sürekli içli–dışlı olan bu kurum
daha az hatayla, daha fazla takdir toplayarak halkla ilişkilerini sağlam bir zemine oturtacaktır.
Ancak bunda teşkilata alımı yapılan personelin, alımı aşamasında polisliğin amacına uygun ve
adayın niteliklerine ve tecrübesine göre bir seçim yapılmasının da etkisi olmaktadır (Md, 22).

Güvenlik görevlileri halkla iç içe olan ve sürekli göz önünde bulunan bir kurum olmalarından
dolayı, halkla ilişkiler konusunda daha duyarlı personele gereksinim duymaktadır. Bu yüzden
polis, mantıklı karar verebilmeli ve gerektiğinde, liderlik ve yönetim kabiliyetlerine sahip
olmalıdır. Ayrıca içinde bulunduğu sosyal kültürü ve toplumsal problemleri bilmelidir (Md,
23).

Yönetmeliğin bir diğer maddesi de polisin asli görevi olan bilgi toplama veya istihbarat
sağlama aşamasında nelere dikkat etmesi gerektiğini düzenlemektedir. Görevi gereği polis
şüphecidir. Ancak bu şüphe herkesi devlet düşmanı olarak gören bir paranoya yada fobi değil,
suçu önlemeye yönelik bir tedbirdir. Bu yüzden polis bireyin özel yaşamına saygı duymalı,
ancak kesinlikle gerekli olduğu durumlarda müdahale etmelidir (Md, 40). Yine istihbarat
toplama aşamasında, bireyler hakkında veri toplanması, depolanması ve kullanılması uluslar
arası veri koruma prensipleri doğrultusunda yapılmalı ve özellikle de, yasal, meşru ve spesifik
bir amacın gerçekleştirilmesi için gerekli olanla sınırlı tutulmalıdır (Md,41). Vatandaşın haber
alma özgürlüğünün bir gereği olarak, polis soruşturma boyunca gerekli olan durumlarda,
gerekli açıklamalar yapmalıdır (Md, 52).

Ancak bütün bu polis etiği normları yukarıda da belirtildiği gibi bağlayıcı değil tavsiye
niteliğindedir. Dolayısıyla üye ülkelerde etik kodla ilgili çalışmalar sürdürülmeli, bu
dokümanda sunulan prensipler üzerine kurulu, etik yönetmeliği ve/veya polisin davranış
yönetmeliği geliştirilmelidir (Md, 62).

SONUÇ
Ülkemizde son 3-4 yılda ciddi şekilde tartışılmaya başlanan etik konusunun, gelişmiş batılı
ülkelerde de tam anlamıyla yaşama geçirildiği söylenememektedir. Son yıllarda özellikle
batıda, özgürlükçü demokrasi düşüncesinin bir neticesi olarak toplumda çok ciddi bir ahlaki
çöküntü yaşanmaktadır. Örf ve adet diye nitelenen yazılı olmayan ahlak kuralları yaptırım
gücünü hızla yitirmektedir. Boşanma oranları bugün ABD’nde % 70’lere ulaşmıştır. Bu tablo
da göstermektedir ki, toplumda bazı dönemlerde diğer dönemlere kıyasla daha belirgin bir
çözülme görülmektedir. Söz konusu çözülmenin getirdiği ahlaki çöküntü de ancak yazılı olan
kurallarla giderilebilir. Bu yazılı kuralları sadece hukuk kuralları olarak göremeyiz. Çünkü
hukuk kuralları genelde suçluyu cezalandırmaya yöneliktir, oysa etik kurallar, bir arada
yaşamayı düzenleyen normlar olması dolayısıyla günümüzde daha çok önem arz etmektedir.

Etik konusunda, polislik mesleğiyle ilgili olarak yapılan çalışmalar tabiki tek başına yeterli
değildir. Bunu toplumu oluşturan tüm tabakaların, iş kollarının ve meslek örgütlerinin bir
konsensüs sağlayarak yaşama geçirmesi gerekmektedir. Tıpkı fizikteki ‘birleşik kaplar
teorisi’nde olduğu gibi… Örneğin, ülkemizde medya etiği konusunda oluşturulan ‘Basın
Ahlak Kuralları’na hemen her basın yayın kurumu, uymak üzere imza atmıştır, ancak reyting
uğruna, diğerlerinden daha fazla izlenebilme adına bu etik kodu rahatlıkla
uygulanmayabilmektedir.

Özellikle polis meslek etiği açısından konuya baktığımızda, sadece polisin etik davranmasının
yetmeyeceği anlaşılabilmektedir. Toplumun polisiye olaylara veya haberlere olan eğilimi
tartışma götürmez bir gerçektir. Bu da medyanın, bu tür haberleri yakalayabilmek ve
reytingini yükseltebilmek için sık sık etik dışı yollara başvurarak hareket etmesi sonucunu
doğurmaktadır.

Medyanın, polisiye olayları haber yapabilmesi ve konu hakkında detaylı bilgi alabilmesi için
polisle zaman zaman karşı karşıya gelmesi gerekmektedir. Çünkü polis çoğu olayda
soruşturmanın sağlığı açısından bilgi vermemektedir. İşte bu aşamada bir başka sorun ortaya
çıkmaktadır: medya-polis çatışması. Medya elindeki gücü kullanarak polisi, halka şiddet
yanlısı göstermek yoluyla, güvenlik teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmakta,
vatandaşın haber alma özgürlüğünü de gündeme getirerek, habere giden yolda karşısına çıkan
engelleri daha rahat aşabilmektedir. Sonuç olarak polis ne kadar etik davranırsa davransın,
medya ya da adliye gibi sürekli iç içe görev yaptığı ve çatıştığı kurumlar, kendi meslek
etiğine uygun davranmazsa, oluşturulan etik kod başarısız olacaktır.

Bunun yanı sıra polisin kişisel özelliklerinden kaynaklanan sorunlar da (et yiyiciler, çim
yiyiciler gibi) meslek etiğinin oluşturulmasında engelleyici faktörlerdendir. Yukarıda da
anlatıldığı gibi polis memurları son derece yüksek motivasyonla başladıkları mesleklerini aynı
ivmeyle devam ettirememektedirler. Zamanla muhatap olduğu suç ve suçlulardan etkilenerek
dejenerasyona maruz kalmakta, hizmet öncesi eğitimlerde kazandığı idealizmi
koruyamamakta ve hukuk dışı yollara saparak, toplum nazarında polislik mesleğini küçük
düşürücü tavırlar sergileyebilmektedirler.
Böylesi bozulma ve yıpranmaların önünü almak için yapılacak en önemli çalışma, öncelikle
bu bozulmayı üst rütbeli yöneticilere kabul ettirmek ve sorunun en kısa zamanda ortadan
kaldırılması adına üretilecek çözümlere destek olmalarını sağlamaktır.

Bunun yanı sıra düzenlenecek hizmet içi eğitimlerle öncelikle rütbeli personel eğitilmeli, iyi
eğitim almış bu rütbeli personelin gözlemleriyle, teşkilatın adını lekeleyen, etik dışı
davranışlar sergileyen personel tespit edilmeli ve düzeltilemeyecek kadar kötü olanlar (et
yiyiciler), en kısa zamanda meslekten çıkartılarak, etiğin ‘yetersiz bireyleri meslekten men
eden’ işlevi harekete geçirilmelidir. Düzeltilebilir nitelikteki memurlar ise sık sık
düzenlenecek olan, meslek etiğini yaygınlaştırıcı eğitimlerle tekrar tekrar eğitilmeli ve polislik
mesleğinin yıpratıcı alışkanlıklarından arındırılmalıdırlar. Örneğin, ‘benim polis kimliğim
var,öyleyse ben trafik kurallarını ihlal edebilirim’ gibi…

Sorunun çözümü, yukarıda da belirtildiği gibi yine aynı kapıya çıkmaktadır: eğitim. Eğer
eğitim okul hayatıyla sınırlı kalmayıp, öğrenmeyi öğrenme formülüyle ve/veya “beşikten
mezara kadar eğitim” özdeyişiyle anlatıldığı üzere, bireylerin tüm yaşamına yansıtılabilirse,
evrensel etik kodlar daha kolay hayata geçirilebilir.

KAYNAKLAR
Aydın, Doç. Dr. İnayet ve Aydın, Doç. Dr. Erdem. (2000), Polis Meslek Etiği Eğitim Daire
Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Balcı, Fatih. (2003) “Yazılı Basında Yer Alan Şiddet İçerikli Haberlerin Polis Üzerindeki
Etkisi”. Yüksek Lisans Tezi.

Beren, Fatih. (2002), “Polis Efendilere Mahsus Terbiye ve Malumat-ı Meslekiye İsimli
Yazıya İlişkin Bir Değerlendirme”, Polis Meslek Etiği (makaleler), Polis Akademisi
Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Bıçak, Yrd. Doç. Dr. Vahit. (2002) “Demokratik Toplumda Polis Etiği”, Polis Meslek Etiği
(makaleler), Polis Akademisi Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Cerrah, Doç. Dr. İbrahim ve Semiz, Emin. (2001), “Meslek Etiğinin Poliste Yeri ve Önemi”,
21. Yüzyılda Polisin Eğitim Sempozyumu, Ankara.

Cerrah, Doç. Dr. İbrahim ve Eryılmaz, Yrd. Doç. Dr. M. Bedri. (2001) Avrupa Polis Etiği
Yönetmeliği & Açıklayıcı Notlar, Ankara.

Eczacıbaşı, Şakir. (NTV) Kültür ve Kimlik (16.3.2003)

Feridun, İbrahim. (1910), “Polis Efendilere Mahsus Terbiye ve Malumat-ı Meslekiye”,


Matbaa-i Hayriye, Dersaadet, İstanbul.

İçli, Prof. Dr. Tülin. (2002), “Polis ve Etik Kurallar Gereksinimi”, Polis Meslek Etiği
(makaleler), Polis Akademisi Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Koçak, Sadettin.(2003), Cumhuriyet Dönemi Polis eğitim Sistemi ve Çağdaş Yaklaşımlar,


Polis Dergisi, Sayı. 34, EGM Basımevi, Ankara.
Koçak, Sadettin (2003) Modernleşen Toplumların Sırrı Öğrenmeyi Öğrenmek, Polis Dergisi,
Sayı. 32, EGM Basımevi, Ankara.

Kuçuradi, Prof. Dr. İonna. (2002) “Etik Kavramı”, Polis Meslek Etiği (makaleler), Polis
Akademisi Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Pehlivan, Doç. Dr. İnayet, (1998), Yönetsel, Mesleki öe Örgütsel Etik, Pegem Yayınları,
Ankara.

Şahin, Eyüp. (2001), 1907’den 2000’e Polis Okulları, EGM. Matbaası, Ankara.

http://www.egm.gov.tr/

http://www.basbakanlik.gov.tr/

http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/

You might also like