Professional Documents
Culture Documents
Şakir Kocabaş
1
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI
Kur’an’da Hakk Kelimesi
Şakir Kocabaş
ISBN
2
Bismillahirrahmanirrahiym
ÖNSÖZ
3
Görüldüğü gibi bu kitap bir grup çalışması
sonunda ortaya çıkmıştır. Bizim daha önce
Kur’an’daki bazı kavramlar üzerine yaptığımız
çalışmalardan edindiğimiz tecrübeler bu tür kavram
çalışmalarının mutlaka farklı bilgi alanlarında
yetişmiş kişilerden meydana gelen en az 4-5 kişilik
bir grup halinde yapılması gerektiğini
göstermektedir. Çünkü tek insan ne kadar bilgili
olursa olsun kendi kendine bir kavramla ilgili her
çeşit soruyu sorup cevap arayamaz.
Kur’an’da “hakk” kelimesi üzerinde yaptığımız
bu çalışmaya Bilim ve Sanat Vakfı’nda hafta
sonlarında aylarca katılıp emek harcayan H. Başkan,
Y. Ceran, A. Demirer, R. Bal, S. Hasanov ve adını
şimdi hatırlamadığımız öteki kişilere değerli ilave ve
eleştirilerinden dolayı teşekkürü bir borç biliyoruz.
Allah (c.c.) hepsinden razı olsun.
Son olarak, kullandığımız kavramsal araştırma
metodunu ilk geliştiren ve bu çalışmaya görüş ve
eleştirileriyle baştan sona kadar yardımcı olan A. H.
Kocabaş’a ve çalışmalar süresince maddi ve manevi
yardım ve desteğinden dolayı Z. (Kocabaş) Özkul’a
da teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu kitapta vaki bütün hatalar şahsımıza aittir ve
bunlar okuyucu tarafından görüldüğü yerde
düzeltilmelidir. Her şeyin en doğrusunu Allah (c.c.)
bilir.
Ş. Kocabaş
İstanbul, Ekim 2003
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI IV
4
İÇİNDEKİLER
sayfa
1. Giriş 1
2. Çalışma Metodu 26
3. Kur’an’ın Özellikleri 29
5
4. Hakk Kelimesinin Anlam Çerçeveleri 60
6
Kendilerine ilim verilenler görürler ki,
Rabbinden sana indirilen gerçektir ve aziz ve
hamid [olan Allah’ın] yoluna iletmektedir.
(Sebe suresi 34/6)
1. GİRİŞ
“Hakk” kelimesi, İslam medeniyetinin en merkezi
kavramlarından birini ifade etmektedir. Bu kelime,
Kur’an’da isim, sıfat ve fiil hallerinde çok sayıda
ayette ve “gerçek”, “gerçeklik”, “doğru”, “gerektiği
gibi” şeklinde tercüme edebileceğimiz gramer
yapıları içinde geçmektedir.
Kur’an’da “hakk” kelimesinin gramerini
incelemeye geçmeden önce lisan ve gerçeklik
arasındaki bağlantıyı göz önüne almamız gerekiyor.
Bu bölümde lisan ve gerçeklik arasındaki alakayı
birkaç başlık altında incelemeye çalışacağız. İkinci
bölümde, bu kitabı hazırlamak için takip ettiğimiz
çalışma metodunu açıklıyoruz. Üçüncü bölümde
Kur’an’ın özelliklerini, onun nasıl bir kitap olduğu,
niçin gönderildiği, nasıl okunması ve incelenmesi
gerektiği açılarından tamamen ayetlere dayanarak
özetleyen bir dosya sunuyoruz. Dördüncü bölümde,
hakk kelimesinin Kur’an’da hangi ayetlerde, hangi
anlam çerçevelerinde ve nasıl geçtiğini başlıklar
altında inceliyoruz. Beşinci bölümde ise bu
çalışmadan çıkardığımız sonuçları ve ilerde
yapılması gereken çalışmaları özetliyoruz.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 1
7
1.1 Lisan nedir?
Lisanın en önemli iki fonksiyonunu şu şekilde
sıralayabiliriz: Birincisi, insanlar arasında düşünce
ve duyguların iletilmesinde kullanılan bir araç
olması; ikincisi, gerçekliği anlamada ve ifade
etmede kullanılan bir araç olması.
Mantık ve lisan felsefesinde düşünce ve
duyguların ifadesinde dilin kullanımı üzerine
özellikle yirminci yüzyılda dil felsefecileri
tarafından çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir.
Ancak gerçekliğin anlaşılmasında ve ifade
edilmesinde lisanların durumu üzerine bu güne
kadar ciddi ve derinlemesine karşılaştırmalı bir
felsefi çalışma yapıldığını ne yazık ki
söyleyemiyoruz.
Bu konuya girmeden önce, “lisan nedir?” sorusuna
cevap vermemiz gerekiyor. Lisan, kullanım
çerçevesi belli bir dizi kelimeden (fiil, sıfat, zamir,
edat, vs.) meydana gelen bir ifade aracıdır[1].
Lisanda kelimeler, bunları birbirine belli şekillerde
bağlayan gramer yapıları içinde kullanılır. Fakat
lisanın gramer yapıları ve kelimeleri hiç değişmez de
değildir. Aksine, bunlar insanlar tarafından zaman
içinde farkında olmadan ya da bilinçli bir şekilde
değiştirilir. Bir toplumun lisanı, o toplumun
milletini, yani onun tabi olduğu kültür ve gelenekleri
yansıtır.[2]
----
[1] Burada “lisan” kelimesiyle Türkçe, Arapça, İngilizce gibi
tarihi dilleri değil, duygu, düşünce ve inançların birbirine bağlı
bir bütünlük içinde ifade edildiği kavram sistemlerini
kastediyoruz.
[2] Millet kelimesi Kur’an’da, bu gün kullandığımız
“gelenek”, “ibadet şekilleri” ve “kültür” kelimelerinin
anlamlarına yakın bir çerçevede geçmektedir.
8
Bir toplumda lisanın değişmesi, toplumun kültür ve
geleneklerinin değişmesiyle birlikte yürür. Lisan-
kültür etkileşimi de karşılıklıdır. Fakat kültürün
sadece lisanla ifade edilebileceğini söyleyemeyiz,
çünkü fert veya topluluk halindeki davranışlar da
kültürün bir tezahürüdür.
düşünce
lisan < > ve
davranışlar
9
gerçeklikle
ilgili bilgiler
diğer
bilgiler
10
Lisanların karşılaştırılmasında en önemli
hususlardan biri de, karşılaştırma işini her lisanın en
temel kavramlarını açık bir şekilde ortaya koyarak
yapmaktır. Aksi takdirde, yapılacak karşılaştırmalar
çok sathi kalacak ve bize esaslı bir bilgi
kazandırmayacaktır. Lisanların hayat tarzlarını
yansıttığını göz önüne alırsak, bir lisanın temel
kavramlarının, bize o lisanın ifade ettiği hayat
tarzının temel prensipleri hakkında bilgi vereceğini
görürüz.
Lisandaki değişimlere bakarak bir medeniyetin
tarih içinde hangi dönüşüm ve değişimlere
uğradığını inceleyebiliriz. Bu yaklaşım bize, o
medeniyetin tarih içindeki gelişim ve değişimini
daha doğru bir şekilde anlama ve değerlendirme
imkanı kazandıracaktır. Yalnız, burada dikkatleri
sadece kelimelerin başka kelimelerle zaman içinde
nasıl değiştirildiği üzerinde değil, kelimeler arası
kavram ilişkilerinin değişimi üzerinde de
yoğunlaştırmamız gerekmektedir.
Bu önemli hususu bir örnekle açıklamak için,
millet kavramının ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı ve
Cumhuriyet tahinde büyük dönüşümlere uğramış
olan hayat tarzı ve lisanı içindeki yerine bakalım.
“Millet” kelimesi Osmanlı-İslam medeniyetinde, bu
medeniyetin kavram yapısı içinde bu gün “kültür”
diyebileceğimiz “gelenekler / davranış biçimleri”
anlamında kullanılıyordu. Hatta bu kelime o
dönemlerde hazırlanmış Fransız ve İngiliz
lugatlerine “kültür” manasında milieu olarak
girmişti.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 5
11
Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Ziya Gökalp ve
onun takipçileri bu kelimeyi esas kullanımından
çıkarıp Fransız İhtilali’nin temel kavramlarından
“ulus” manasında kullanmaya başladılar. Bu gün de
hala “millet” kelimesi bizzat müslümanlar tarafından
bu bozulmuş anlam çerçevesi içinde kullanılmaya
devam etmektedir. Diğer bir ifadeyle Kur’an’daki
millet kelimesi bu gün gene Kur’an’daki kavm
kelimesi yerine kullanılmaktadır. Böylece, yirminci
yüzyılın başlarında doğru bir ifadeyle “Cemiyeti
Akvam” (= kavimler topluluğu) olarak
isimlendirilen topluluk daha sonra “Birleşmiş
Milletler” olarak isimlendirilir hale gelmiştir. Arap
ülkelerinde ise benzer bir kavramsal bozulma ile
Birleşmiş Milletler’e Ümem’il Müttahide yani
“Birleşmiş Ümmetler” denilmektedir.
Geçtiğimiz yüzyılda öteki siyasi kavramlarda da
benzer bir bozulma yaşanmıştır. Böylece
müslümanlar, Kur’an’da çok önemli siyasi
kavramlar olan din, millet, ümmet ve kavm
kelimelerinin meydana getirdiği kavram yapısının
lisanlarında bozulmasını engelleyememiş, bu
kavramlar arasındaki anlam ilişkilerinin önemini
ihmal etmişlerdir. [3]
----
[3] Bu bozulmuş kavram yapısı düzeltilmeden yeni bir
medeniyetin siyaset teorileri nasıl kurulabilir, düşünmek
gerekiyor.
12
Lisan ve hayat tarzı arasındaki alaka bize
medeniyetler arası karşılaştırmalarda çok önemli
bazı imkanlar sağlar. Farklı bir medeniyet içindeki
insan ve toplum davranışlarını inceleyip
değerlendirirken mutlaka o topluma hakim lisanı ve
onun kavramlarını da incelememiz gerekmektedir,
aksi takdirde, onların davranışlarına mana vermede
yanlışlıklara düşmekten kurtulamayız.
Kur’an’ı, içindeki kavramlar açısından
incelediğimiz zaman şunları görüyoruz: Kur’an’da
(fiil, sıfat ve isim halinde) 20 binden fazla kelime
bulunmaktadır. Ayrıca birçok kelimenin birkaç
farklı anlamda kullanıldığını da görüyoruz. Mesela
hakk kelimesi Kur’an’da bizim tesbitimize göre 13
farklı anlamda geçmektedir.[4] Kur’an’daki her
kelimenin farklı kullanımlarını da göz önüne
aldığımızda bu gün alışık olduğumuz kitap sayfası
ölçülerine göre 200 sayfalık bir kitapta 100 bine
yakın kavram karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca ve daha
da önemlisi, Kur’an’daki kelimelerden birbiriyle
tutarlı daha birçok yeni kavramlar türetilebilmek-
tedir. Fakat, aşağıda örneklerini göreceğimiz gibi,
günümüzde müslümanlar bu kelimelerin farklı
anlamlarda nasıl kullanıldığını iyice araştırıp
lisanlarını zenginleştirecekleri yerde, aksine
Kur’an’da geçen farklı kelimeleri bile çoğu zaman
tek kelimeye indirgemek suretiyle lisanlarını
büsbütün işe yaramaz hale getirmektedirler.
---
[4] Bir kaynakta bu kelimenin 18 farklı anlamda kullanıldığı
ifade edilemektedir. Bakınız: Türkiye Diyanet Vakfi İslam
Ansiklopedisi, Cilt 15. s. 137-139.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 7
13
1.3 Gerçekliği algılama ve ifade
seviyeleri
Gerçekliği algılama ve ifade şekilleri ve kullanılan
gramer açısından dört seviyede inceleyebiliriz:
G1) Doğrudan veya vasıtalı olarak algılanabilen
mekan ve zamanın dışındaki (bunların öncesi ve
sonrası ile ilgili) gerçekler. [5]
G2) Duyularla doğrudan algılanabilen mekan ve
zamanın, dünya ve yakın çevresinin gerçekliği.
G3) Makro mekan-zaman: Astronomik
boyutlardaki mekan ve zamanın gerçekliği.
G4) Mikro mekan-zaman: Gözle ve optik aletlerle
görülemeyecek kadar küçük mekan ve zamanın
gerçekliği.
14
Varlıkları, algılanma seviyelerine göre şöyle
sınıflandırabiliriz:
---- Teleskop, Radyo-teleskopla algılanan varlıklar
---- Gözle görünen varlıklar
---- Optik cihazlarla görünen varlıklar
---- Elektron mikroskoplarıyla algılanan varlıklar
---- Dolaylı gözlemlerle kabul edilen varlıklar (nötrinolar)
---- Kuantum ölçeği içinde kabul edilen varlıklar
---- Algılayamadığımız boyutlardaki varlıklar (cinler,
melekler)
15
doğrudan
kavramlar algılanamayan
olaylar
x
bilim xxx
dili x x
doğrudan
algılanabilen
olaylar
16
1.4 Gerçeklik ve lisan
Gerçeklik lisanla (kelimelerle) ifade edilebilir.
Gerçekliğin en karmaşık yapıları bile lisanda ifade
edilebilir. Bu ifadeler bazan mecazi (metaforik),
bazan da meseller şeklinde (allegorik) olabilir.
(Kur’an’da bunun örnekleri bulunmaktadır.)
Lisanda gerçekliğin en doğru bir şekilde ifade
edilmesi, sahip olunan kavram sisteminin sağladığı
ifade imkanlarıyla sınırlıdır. Gerçekliğin lisandaki
ifadesinde, kullanılan kelimeler arasındaki gramer
bağlantıları önemlidir.
Bir kelimenin lisan içinde kullanım yapılarına
“kavram” diyoruz. Bir lisanın zenginliği, içindeki
kelimelerin çokluğu ile değil, bu kelimelerin o
lisanda nasıl kullanıldığı ile, yani lisanın kavramsal
yapısıyla ölçülmelidir.
En güçlü lisan, hem kavramları çok olan, hem de
bu kavramlar arasındaki bağlantıları gerçekliği
ifadede en uygun olan lisandır. Böyle bir lisan,
kavramsal yapısı içinde çelişkiler bulunmayan bir
lisandır.
Güçlü bir lisan, en önemli kavramlarını diğer
bütün temel kavramlarıyla bağlantılandıran bir
lisandır. Buna bir örnek olarak Kur’an’da hakk
kelimesinin öteki kavramlarla içinde bulunduğu
bağları gösterebiliriz. Bu bölümün son kısmında
hakk kelimesiyle öteki kavramlar arasındaki
bağlantılar üzerine ayrıntılı bilgiler verilmektedir.
17
Bütün kelimeleri gerçekliği doğru ifadede
kullanılabilecek bir lisanın bazı kelimelerini iptal
etmek, o lisanı gerçekliği ifade açısından zayıflatır.
Gerçekliğin doğru ifade edilebildiği bir lisanda,
gerçekliği ifadede kullanılan anahtar kelimeler iptal
edildiği zaman, o lisanın gerçekliği doğru ifade etme
özelliği ortadan kalkar.
Bir lisanda, gerçekliği doğru ifade etmede
kullanılan bir kelime iptal edildiği zaman onun
yerine mutlaka başka bir kelime geçer. Bu şekilde
iptal edilen her kelime lisanın gerçekliği ifade
özelliğini değiştirir.
Gerçekliği en iyi ifade gücüne sahip bir lisanda,
gerçekliğin en küçük ayrıntılarını ifade etmeyi
sağlayacak yeni kelimeler o lisanın kendi kavramsal
yapısı içinden türetilebilir.
Gerçekliği en iyi ifade gücüne sahip bir lisanın
temel kavram yapısında meydana getirilecek bütün
değişiklikler o lisanın bu özelliğini bozar. Böyle bir
lisana, başka bir kavram sisteminin kelimeleri
aşılanacak olursa, o lisanla gerçeklik arasındaki
alaka zayıflar veya ortadan kalkar.
Bir lisanda kelimeler ancak yerinde kullanıldıkları
zaman hayat kazanır ve doğru kullanıldıkları sürece
canlı kalır. En üstün lisan, kelimeleriyle gerçekliğin
en doğru ifade edildiği lisandır. Yaşayan iki lisandan
hangisi gerçekliği daha iyi ifade ediyorsa, o daha
güçlüdür. Güçlü ve canlı bir lisan, zayıf lisanları
etkisiz hale getirir.
Bir lisan, çoğu zaman insan zihninde bir yazılım
gibi çalışır. Lisanın kullanımı zihnin aynasıdır,
diyebiliriz. Kullanılan lisanın sınırları düşüncenin de
sınırlarını belirler.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 12
18
1.5 Lisanın bozulması
Yukarıda, gerçekliği en iyi ifade gücüne sahip bir
lisanın temel kavram yapısında meydana getirilecek
bütün değişikliklerin o lisanın bu özelliğini
bozacağını söylemiştik. Lisanın bozulması sadece
başka bir lisanın temel kavramlarının o lisana
aşılanmasıyla olmaz. Aynı zamanda, o lisanın
ifadesi olan millete (kültüre) tabi olarak yaşayan
insanların kavram kaydırma ve indirgeme yoluyla
lisanda meydana getirecekleri basitleştirme ve çarpık
kullanmalarıyla da bozulabilir.
İslam Medeniyetinin başlangıç safhasından Hicri
dördüncü (Miladi onuncu) yüzyıla kadar, kavramları
Kur’an’da köklerini bulan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)
tarafından bizzat öğretilmiş bulunan bir lisan
kullanılmakta ve geliştirilmekteydi. Fakat bu
lisanda, farkında olmadan yapılan ilk bozulmalar üç
farklı şekilde ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri,
Abbasiler döneminin (780-1254) üçüncü yüzyılında
eski Yunan düşüncesinin bazı temel kavramlarının
(“varlık”, “akıl”, “cevher” ve “araz” kavramları)
lisana sokulmasıyla olmuştur. İkincisi, müslüman-
ların bazı temel kavramları (mesela ‘ilm kavramını)
yeniden tarif etmeleriyle oluşmuştur. Üçüncüsü ise
Kur’an’da kullanılmış olan birçok kelimenin
müslümanlar tarafından dikkatsizce tek kavrama
indirgenmesi (mesela yaratma ile ilgili farklı
kelimelerin tek kelimeyle ifade edilmesi) ile ortaya
çıkmıştır.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 13
19
Birinci tür bozulmanın en çarpıcı örneği, Eski
Yunan düşüncesinin en temel kavramlarından biri
olan “varlık” kavramının Müslümanların lisanındaki
“gerçeklik” (= hakk) kavramının yerine geçmesidir.
Müslümanlar kelam ve felsefe tartışmalarında ve
eserlerinde, Kur’an’da merkezi bir öneme sahip olan
hakk kavramı yerine “varlık” kelimesinin Arapça
karşılığı olarak uydurulan ve “bulmak” fiil
kökünden gelen vücud kelimesini lisanlarının
merkezine yerleştirmişlerdir.[7] Halbuki Kur’an’da
hakk kelimesi çok sayıda (yüzlerce) başka
kelimeyle, isim, fiil ve sıfatla çok önemli gramer
bağları veya kavramsal bağlar içinde geçmektedir.
Bu kelimelerden bazı isimler şunlardır:
Kitap/Kur’an, adalet, hüküm, mizan, din, ayetler,
emr, ümmet, kavm, gökler ve yer, güneş, ay ve
yıldızlar.
Hakk kelimesiyle yakın kavramsal bağ içinde
geçen çok sayıda fiilden bazıları ise şunlardır:
Görmek, şahid olmak, işitmek, bilmek, tanımak,
inanmak, söylemek, konuşmak, anlatmak,
açıklamak, okumak, yaratmak, getirmek, belli
olmak, vuku bulmak, örtmek, gizlemek, yüz
çevirmek, yalanlamak ve inkar etmek.
---
[7] Bugün bile kelam ve akaid kitaplarında hakk kelimesi
yerine Allah Teala’nın hakk sıfatı değil, “varlık” sıfatı(?)
üzerine birçok ifadeler yer almaktadır: “Allah’ın varlığının
delilleri”, “vacib-ül vücud” oluşu, v.s.
20
Bunların hepsinden önemlisi, Kur’an’da hakk
kelimesinin, Allah Teala’nın bir sıfatı (22/6, 22/62,
24/25, 31/30) ve bir ismi (57/16) olarak olarak
geçmesidir. Bu şu anlama gelmektedir: Allah Teala
kendisini bu kelimeyle ifade etmektedir. Dolayısıyla
daha sonra bazı kelamcılar tarafından Eski Yunan
düşüncesinden lisana sokulan “varlık” (vücud)
kelimesiyle ortaya konan “Allah vardır”, veya
“Allah yoktur”, şeklindeki ifadelerin tamamen
anlamsız olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ”varlık”
kavramı belli bir süre için yaratılmış şeyler için
kullanılır.[8]
İkinci tür bozulmaya örnek olarak ‘ilm
kelimesinin gramerinin (kullanımının) bozulmasını
gösterebiliriz. Bu kavramın bozulması kelimeyi din
ilmi / dünya ilmi şeklinde iki kategoriye ayırmakla
başlamıştır:
din ilmi
(ilmü-d din)
ilm
dünya ilmi
(ilmü-d dünya)
21
Halbuki ne Kur’an’da, ne de altı hadis kitabında
böyle bir ayırma bulunmamaktadır. ‘İlm kelimesinin
bu şekilde iki sınıfa ayrılması “dünya ilmi” sınıfına
alınan tabiat ilimlerinin zamanla değersiz kabul
edilmesine yol açmış ve müslümanların bu alandaki
çalışmalarının yolu daraltılmış ve kapatılmıştır.
Üçüncü tür kavramsal bozulmaya (yani kavram
indirgemeciliğine) örnek olarak Kur’an’da yaratılışla
ilgili kelimelerin zamanla tek kelimeye indirilmesini
gösterebiliriz. Kur’an’da göklerin ve yerin, canlıların
ve insanların yaratılışıyla ilgili olarak şu kelimeler
geçmektedir: haleka, fatara, fataka, feleka, ahya,
sevva, savvere, bedee, ce’ale, enşee, bene’a, enbete,
zere’a, besse, enzele, rafea, elka. Bu kelimelerin
herbiri Kur’an’da belli şekillerde geçmektedir ve
hiçbiri diğerinin yerine kullanılmamaktadır.
Bunlarda yapılacak bir indirgeme, yaratılışla ilgili
çok önemli bilgilerin kaybedilmesine ve dolayısıyla
Kitap’la gerçeklik arasındaki bağlantının
kaybedilmesine yol açacaktır.[9] Kitap’la gerçeklik
arasındaki bağlantının kaybedilmesi ise, hem bilgiye
ulaşmanın yollarını kaybettirecek, hem de Kitab’a
güveni ve inancı zayıflatacak veya onu herhangi bir
kitap durumuna sokacaktır. Bu mesele üzerinde bu
kadar hassasiyetle durmamızın sebebi işte budur.
---
[9] Meallerde haleka, fatara, ve ce’ale fiilleri “yaratma” diye
çevrilmektedir. Halbuki haleka kelimesinin kendisi bile
Kur’an’da üç ayrı anlam çerçevesinde kullanılmaktadır.
22
Gene üçüncü tür bozulmaya örnek olarak
Kur’an’da ‘adl (= adalet) ve kıst (=insaf)
kelimelerinin birbiri yerine kullanılmasını; gök
cisimleriyle ilgili necm (= yıldız) kelimesiyle kevkeb
(= gezegen) kelimelerinin birbirine karıştırılıp
“yıldız” kelimesine indirgenmesini gösterebiliriz.
Gene Kur’an’da geçen zamanla ilgili kelimelerden
(hıyn, an, vakt, saat, yevm, şehr, sene, asr, dehr,
ecel) bazılarının meallerde bazıları yerine
kullanılmasını gösterebiliriz.
Bir lisanda kavram indirgemeciliğinin o lisanda
bilgiyi nasıl etkileyebileceğini klasik mekanik
kavramlarıyla bir örnek kullanarak açıklayabiliriz.
Bilindiği gibi, klasik mekanikte bütün kavramlar ve
formüller üç temel kavram üzerinden tarif
edilebilmektedir. Bu temel kavramlar şunlardır:
Kütle, uzunluk ve zaman. Bunların sembolleri de
sırasıyla m, l ve t’dir. Öteki fizik kavramları bunların
çarpım ve bölümlerinden elde edilir. Mesela hız
(v=l/t), ivme (a=v/t), kuvvet (F=m.a), moment
(M=F.l), momentum (p=m.v), enerji (E=mv2), güç
(P=F.l / t). Şimdi biri çıksa ve “güç”, “kuvvet”,
“moment”, “momentum” ve “enerji” kavramları
arasındaki farkları bir kenara bırakıp bunların
hepsinin yerine sadece “kuvvet” kelimesini kullansa
ne olur? Bu şekilde ancak çok basit birkaç fizik
problemini çözebilir (mesela hız ve ivmeyle ilgili
problemler), birçok problemi ise çözmek bir yana,
anlaması bile mümkün değildir.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 17
23
Kur’an’ın yol gösterici özelliğini düşünürsek,
ondaki kelimeleri gökteki yıldızlar gibi
düşünebiliriz. İnsanlar yüzyıllardır denizde ve
karada yıldız haritalarıyla geceleyin yollarını
bulmaktadır. Böyle bir haritada keyfi olarak
yıldızların yerlerini değiştirirsek veya bazı yıldızları
haritadan silip bunların yerini öteki yıldızlarla orta
bir yerde birleştirsek o harita ne işe yarar?
Başka bir örnek olarak büyük bir şehrin, mesela
Londra’nın metro haritasını göz önüne alalım. Bu
haritada 12 ayrı metro hattı bulunmaktadır ve bu
hatlar birçok noktada kesişmektedir. Her hat
üzerinde ortalama 40 istasyon (durak)
bulunmaktadır. Şimdi biri çıksa ve: “Bu haritada bu
kadar istasyona gerek yok, harita çok karışık
görünüyor, bunların çoğunu silelim, her hat için
sadece üç istasyon bırakalım,” dese, böyle bir metro
haritası ne işe yarar? Hangi yolcu bu haritayla bu
şehirde hangi istasyondan nereye nasıl gidebilir?
İşte, Kur’an üzerinde yapılan kavram
indirgemeciliği de bunun gibi, hatta çok daha vahim
durumlar ortaya çıkarmaktadır.
Demek ki, Kur’an’da geçen bazı kelimelerin bu
gün de müslümanlar tarafından kullanılıyor olması,
bunların behemahal doğru kullanıldığı manasına
gelmiyor. Lisan (ve dolayısıyla düşünce ve inançlar)
kendi haline bırakıldığında bozulmaya uğrar. Bu
bozulma, günümüzde örneklerini çok gördüğümüz
şekilde başka lisanların (düşünce ve inançların)
bilinçli faaliyetleri etkisiyle olabileceği gibi, bizzat
lisanın kullanıcılarının dikkatsizliği ve kayıtsızlığı
yoluyla da olabilir.
İSLAM’DA GERÇEKLİK KAVRAMI 18
24
Son olarak, bu tür bozulmalar bozuk lisanların
etkisiyle olabileceği gibi, lisanı kullananların
davranış bozukluklarının etkisiyle de olabilir.
İnsanlar, bozuk davranışlarını kendi kendilerine ve
başkalarına kabul ettirebilmek için lisanlarındaki
kelimeleri değiştirirler veya lisanlarından tamamen
silerler.
25
1.7 Lisan yoluyla büyülenme
Lisan yoluyla büyülenme, lisanın nasıl
kullanıldığını bilmeyenlerin kolayca içine
düşebileceği bir durumdur. Lisan yoluyla
büyücülüğün birkaç temel tekniği vardır. Bunlar
arasında en çok kullanılanları şunlardır: 1) Teorik
terimleri temel inançların grameri içinde kullanmak,
2) Temel inanç terimlerini teorik bir gramer içinde
kullanmak, 3) Temel inanç ifadelerini masallarla
karıştırmak, 4) Temel inanç ifadelerini şiirle
karıştırmak.
Birinci tür büyücülüğe örnek olarak özellikle
geçtiğimiz yüzyılda bazı bilim teorilerinin veya
senaryolarının (mesela psikolojide Freud’un
psikanalizinin, biyolojide Darwin’in evrim
teorisinin) temel inanç ifadeleri şekline
dönüştürülmesini gösterebiliriz. Temel inançlar için:
“Ben şöyle şöyle inanıyorum,” ifadesi anlamlı
olduğu halde: “Ben şu şu teorilere veya hipotezlere
inanıyorum,” demek anlamsızdır. Halbuki bu
teorileri savunanların çoğu, bilmeden bunları
kendileri için temel inanç şekline dönüştürmüş-
lerdir.[10]
---
[10] Bu konuda daha ayrıntılı bilgi ve örnekler için bakınız:
Kocabaş, Ş. (2002). İfadelerin Gramatik Ayırımı. İstanbul:
Küre Yayınları.
26
Günümüzde ise bu tür çalışmalar bazı doğu
dinlerinin (bazan da hristiyan ve yahudi
mistisizminin) temel kavramlarının dilbilim ve grup
terapi teknikleriyle birleştirilerek takdim edilmesi
suretiyle yürütülmektedir.
Üçüncü tür büyücülük ise özellikle son yıllarda
roman, hikaye ve sinema alanında “Yüzüklerin
Efendisi” ve “Harry Potter” serisi örneklerinde
olduğu gibi, temel inanç terimlerini masallarla
karıştırmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Masallar elbette insanların hayal gücünün
gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. “Alaaddin’in
Sihirli Lambası” ve “Ali Baba ve Kırk Haramiler”
gibi dünya klasiği olmuş bütün masallar “evvel
zaman içinde” tekerlemesiyle başlar ve anlatılanın
bir masal olduğu en başta belirtilirdi. Halbuki,
günümüzdeki yukarıda saydığımız örneklerde
masalla gerçek birbirine karıştırılarak okuyucuya
veya seyirciye sunulmaktadır.
Son olarak, temel inanç ifadelerinin şiirle
karıştırılmasının örneklerini maalesef, günümüzde
doğru bir lisan bilincine sahip olmayan bazı
“müslüman” şairlerin ürünlerinde görüyoruz.
Bunlarda bazı Kur’an ayetlerinin mealleri adeta
şiirin bir malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Halbuki Kur’an’ın bir şiir kitabı olmadığı, onun
ayetlerinin de bir şairin sözü olmadığı gene
Kur’an’da çarpıcı bir şekilde ifade edilmektedir.
27
Yukarıda sıraladığımız karışıklıklara düşmemek
için lisanın her türlü kullanımını çok iyi bilmek
gerekiyor: Masal, hikaye, roman, şiir, bilim (teori,
hipotez, tarif), tasvir, tarih, mecaz, mesel, temel
inanç ifadeleri gibi. Lisanda kullanılan bu ifade
türleriyle ilgili gramer kategorilerini, yani bunların
nasıl sınıflandırılabileceğini de öğrenmek gerekiyor
[11].
---
[11] Lisanda kullanılan ifadelerin birbirindan nasıl
ayrılabileceği konusunda bakınız: Kocabaş, Ş. (2001).
İfadelerin Gramatik Ayırımı. İstanbul: Küre Yayınları.
28
Kur’an’da İbrahim suresindeki şu ayetleri lisanda
sağlam kavramların önemi açısından çok dikkat
çekici buluyoruz:
29
1.9 Kur’an’da hakk kelimesinin yeri
ve önemi
Herhangi bir hayat tarzını yansıtan bir lisanın
içinde kullanılan bir kelimenin yeri ve önemi, o
lisanda diğer kelimelerle meydana getirdiği kavram
yapılarının (veya gramer bağlarının) zenginliği ve
çeşitliliğine bakarak anlaşılabilir. Bu açıdan
değerlendirildiğinde “hakk” kelimesi Kur’an’da çok
önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an’dan “hakk” kelimesi isim, sıfat ve fiil
hallerinde geçmektedir. İsim olarak geçtiği ayetlerde
bu kelimeye 60’dan fazla değişik fiil
uygulanmaktadır. Bu fiillerden bazıları şunlardır:
‘alime (bilmek), hedeye (yol göstermek), a’dile
(adaletle hükmetmek), reiye (görmek), şehide (şahit
olmak), semi’a (işitmek), ‘arefe (tanımak), amene
(inanmak) ve ekule (söylemek).
Kur’an’da “hakk” kelimesi 70’den fazla isimle de
bağlantılı olarak geçmektedir. Bu isimlerden bazıları
ise şunlardır: Kur’an (= kur’an), kitap (= kitab),
gökler ve yer (= semavati vel ard), peygamberler (=
nebiyyin), melekler (= melaike), din (= din), ümmet
(= ümme), söz (= kavl), ayet (= ayet), kıyamet saati
(= saah), emr (= emr), denge/simetri (= mizan), nur
(= nur) ve cehennem (= cehennem).
30
Ayrıca ve belki de en önemlisi, Allah (c.c.)
ayetlerde kendisini “O, hakkdır” (= huvel hakk)
ifadesiyle bu kelime ile isimlendirmektedir. Bütün
bunları göz önüne aldığımızda bu kelimenin
Kur’an’da en önemli kavramlardan birini meydana
getirdiğini söyleyebiliriz.
31
2. ÇALIŞMA METODU
Kur’an’da belli bir konu üzerinde yapılacak bir
kavram çalışmasının çok dikkatli ve sistemli bir
şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Yaptığımız
çalışmanın doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi
için tatbik ettiğimiz metodu açıklamamız gerekiyor.
Bu bölümde, çalışmamızda uyguladığımız inceleme
metodunu çeşitli yönleri ve safhaları içinde
anlatıyoruz.
32
Ayet mealleri hazırlanırken birkaç meal ve tefsire
bakmak gerekiyor, çünkü farklı kişiler tarafından
yazılmış mealler bazı kelimelere farklı manalar
verebiliyor. Zaten bu yüzden, daha sonraki inceleme
safhalarında kolayca görebilmek için ayet
meallerinin içinde veya altında ayette geçen önemli
kelime ve ifadelerin, bazan da ayetin tamamının
transkriptlerini yazdık.
33
2.3 Dosyaların incelenmesi
Seçilen dosyanın incelenmesine, dosyaya alınmış
olan ayetlerde geçen kelimeye bağlı öteki anahtar
kelimeleri tesbit ederek başladık. Sonra, anlamları
konusunda şüphede olduğumuz anahtar kelimelerin
geçtiği ayetlerde anlam çerçevelerini bularak
bunların o ayette ne manaya geldiğini tesbit etmeye
çalıştık. Bu kelimelere verdiğimiz anlamları
tefsirlerde verilen anlamlarla karşılaştırıp gerekli
düzeltmeleri yaptık. Böylece elimizde çalışmamızın
konusuyla ilgili bir anahtar kelimeler sözlüğü oluştu.
Daha sonra kelimeler arası ilişkilerin kavram
grafiklerini çıkardık. Tesbit ettiğimiz anlam
çerçeveleri ve kavram grafikleri yardımıyla dosya
konusunun genel bir özetini çıkardık. Özet üzerinde
karşılaştırma ve tartışma yoluyla dosya konusunun
ayrıntılarını ortaya koymaya çalıştık. Sonra da dosya
kopyaları üzerinde son eleştiri ve değerlendirmeleri
yaptık.
34
3. KUR’AN’IN ÖZELLİKLERİ
Bu bölümde, Kur’an üzerinde neden böyle bir
çalışma yapmaya giriştiğimizin daha iyi anlaşılması
için, önce Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğunu, onun
ayetleri ışığında özetlemeye çalışıyoruz. Önce
Kur’an’ın niçin nazil olduğunu ifade eden ayetlere
bakıyoruz. Daha sonra onun nasıl bir kitap olduğunu
anlatan ayetleri görüyoruz. Bu ayetler bize, onu
incelemeye nasıl başlayacağımız hususunda açık
bilgiler vermektedir.
35
- Alemlere [çağlara] öğüt olması (Tekvir 81/27)
- Kendilerine ilim verilenlerin onun gerçek
olduğunu bilmesi ve ona inanmaları için (Hac 22/54)
36
“Hangi meşguliyette bulunsan (= ve ma
tekunu fi şe’nin), Kur’an’dan ne okusan, ve siz ne iş
yapsanız (= ve la ta’melune min amelin), Biz içine
daldığınızda üzerinizde şahidiz; ne yerde ne gökte
zerre ağırlığınca birşey (= miskali zerretin)
Rabbinin dikkatinden kaçmaz (= ve ma ya’zubu
an rabbike), ne zerreden daha küçük, ne de ondan
daha büyük (= asgaru min zalike ve la ekbere);
bunların hepsi apaçık bir kitaptadır (= illa fi kitabin
mübiyn).” (Yunus 10/61)
37
“Biz bu Kur’an’ı sana güçlük çekmen için
indirmedik.” (Ta-Ha 20/2)
“Ancak huşu içinde olanlara hatırlatma için
(= illa tezkireten li men yahşa).” (Ta-Ha 20/3)
“Arzı ve yüce semavatı yaratmış olan
tarafından indirilmiştir.” (Ta-Ha 20/4)
38
“Biz sana onu böyle Arapça bir kur’an
olarak indirdik ve onda tehditleri türlü biçimlere
çevirip açıkladık ki korunsunlar, yahut o onlara
bir hatırlama yaptırsın.” (Ta-Ha 20/113)
39
“... sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur’an’da
lanetlenmiş ağacı insanlara sınama [aracı]
yaptık ...” (İsra 17/60)
40
- Kur’an arapça okunan bir kitaptır (Yusuf 12/2,
Ta-Ha 20/113, Zümer 39/28, Fussilet 41/3, Şura
42/7, Zuhruf 43/3).
- Kur’an azar azar indirilmiştir (İnsan 76/23).
41
- Allah’dan (c.c.) bir nurdur (Maide 5/15).
- Kur’an, Allah’ın (c.c.) emrinden bir ruhdur
(Şura 42/52).
42
“O [Kur’an], katımızda bulunan ana
kitaptadır; yücedir, hikmetlidir (= ve innehu fi
ummil kitabi ledeyna le aliyyün hakim).” (Zuhruf
43/4)
43
“Sana da … bu kitabı [Kur’an’ı] gerçeklik
olarak indirdik (= ve enzelna ileykel kitabe bil
hakk) …” (Maide 5/48)
44
“İşte sana da böyle emrimizden bir ruh
vahyettik (= ve kezalike evhayna ileyke ruhan min
emrina); sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin;
fakat Biz onu kullarımızdan dilediğimizi doğru yola
ilettiğimiz bir nur yaptık; muhakkak ki sen doğru
yola götürüyorsun.” (Şura 42/52)
45
“Yıldızların yerlerine yemin ederim (= fe
la uksimu bi mevakı’in nücum).”
“Bilirseniz, bu büyük bir yemindir (= ve
innehu le kasemun lev ta’lemune aziym).”
“O elbette kerim [kıymetli, güzel] bir
kur’andır (= innehu le kur’anun keriym).”
“Saklı bir kitapta (= fi kitabin meknun).”
(Vakı’a 56/75-78)
46
“Muhakkak ki bu Kur’an en doğruya iletir
(= yehdi) ve iyi ameller yapan mü’minlere büyük bir
ecir olduğunu müjdeler.” (İsra 17/9)
47
“Biz sana onu böyle Arapça bir kur’an
olarak indirdik ve onda tehditleri türlü biçimlere
çevirip açıkladık ki korunsunlar, yahut o onlara bir
hatırlama yaptırsın.” (Ta-Ha 20/113)
48
“De ki: Mü’minlere sebat vermek ve
müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak
üzere onu Ruh-ul Kudüs, Rabbinden gerçek
olarak indirdi (= kul nezzelehu ruhul kudusi min
rabbike bil hakk).” (Nahl 16/102)
49
“Andolsun onlar kendilerine gelen zikri
[Kur’an’ı] inkar ettiler; halbuki o öyle eşsiz bir
kitaptır ki (= ve innehu le kitabun ‘aziz) .” (Fussilet
41/41)
“Ne önünden, ne arkasından batıl ona
gelemez (= la ye’tihil batilu min beyni yedeyhi ve la
min halfihi); çünkü o, hüküm ve hikmet sahibi çok
övülen (= hakim, hamiyd) [Allah] tarafından
indirilmiştir.” (Fussilet 41/42)
50
“O [Kur’an veya İsa], muhakkak Saat’in
[geleceğinin] bir bilgisidir (= ve innehu le ‘ilmün lis
saati); bundan hiç kuşkunuz olmasın (= fe la
temterune bi ha), bana uyun, doğru yol budur.”
(Zuhruf 43/61)
51
“Muhakkak ki o zikri [Kur’an’ı] Biz
indirdik ve onu muhakkak Biz koruyacağız (= inna
nahnu nezzelne’z zikre ve inna lehu hafizun)”. (Hicr
15/9)
52
- Kur’an insanlar tarafından mutlaka incelenmesi
gereken bir kitaptır (Mü’minun 23/68, Sad 38/29,
Nisa 4/82, Muhammed 47/24). Kur’an, tek kişi
olarak incelenebileceği gibi (Mü’minun 23/68, Sad
38/29), aynı zamanda bir araştırma grubu içinde
karşılıklı olarak incelenmesi gereken bir kitaptır
(Nisa 4/82, Muhammed 47/24).
53
- Kur’an’da bir ayette geçen bir kelimenin hangi
anlama geldiği, o kelimenin geçtiği öteki ayetler
incelenerek anlaşılabilir. Bu da gene, Kur’an’daki
kelimelerin, şiirde olduğu gibi rasgele değil, çok
hassas bir şekilde kullanılmış olmasındandır.
54
- Kur’an, öğüt alınması için kolaylaştırılmıştır
(Kamer 54/17, Kamer 54/22, Kamer 54/32, Kamer
54/40). Kur’an’ın bu özelliği, onda anlatılan
konuların çeşitli yönleriyle farklı yerlerde tekrar
edilerek anlaşılmasını kolaylaştırmasından
gelmektedir.
55
“Korunsunlar diye pürüzsüz arapça bir
kur’an [indirdik], olur ki korunurlar (= kur’anen
arabiyyen gayra zi ıvecin leallehüm yettekun).
(Zümer 39/28)
56
“Andolsun Biz bu Kur’an’da her çeşit
misali insanlar için tasrif ettik, ama insanların
çoğu inkarda direttiler.” (İsra 17/89)
57
“Onlar o sözü [Kur’an’ı] incelemediler mi?
(= efe lem yeddebberul kavle) …” (Mü’minun
23/68)
58
“De ki: Onu [Kur’an’ı] göklerdeki ve
yerdeki sırları bilen indirdi; O çok bağışlayan, çok
esirgeyendir. (= kul enzelehu ellezi ya’lemu-s sirra
fi-s semavati vel ard).” (Furkan 25/6)
59
3.4 Kur’an nasıl okunur?
Kur’an okumaya kovulmuş Şeytan’dan, Allah’a
(c.c.) sığınarak başlamalıdır (Nahl 16/98). Kur’an’ı,
gecenin ortasında ve sabah ağır ağır okumalıdır (İsra
17/106, Müzzemmil 73/4). Kur’an’ı hatasız
okumaya gayret edilmelidir, bunun için de ondan
kolay gelen yerleri okumak uygun olur (Müzzemmil
73/20).
60
“Hangi meşguliyette bulunsan (= ve ma
tekunu fi şe’nin), Kur’an’dan ne okusan, ve siz ne iş
yapsanız (= ve la ta’melune min amelin), Biz içine
daldığınızda üzerinizde şahidiz; ne yerde ne gökte
zerre ağırlığınca birşey (= miskali zerretin) Rabbinin
dikkatinden kaçmaz (= ve ma ya’zubu an rabbike),
ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük (=
asgaru min zalike ve la ekbere); bunların hepsi
apaçık bir kitaptadır (= illa fi kitabin mübiyn).”
(Yunus 10/61)
61
“Ve onu bir kur’an olarak insanlara ağır
ağır okuman için okuma parçalarına ayırdık ve onu
azar azar indirdik.” (İsra 17/106)
62
3.6 Kur’an’ı anlamayanlar ve onu
inkar edenler
Bu kısımda Kur’an’ı anlamayanlarla onu inkar
edenlerin durumuyla ilgili ayetler verilmektedir.
Kur’an’ı anlayabilmek için ona karşı peşin bir
inkarcılıkla gelmemek gerekir. Yani onu anlama
çabasında samimi olmak gerekir. Ayetlerde de
açıkça belirtildiği gibi aynı ayetlerin inanmak için
veya inanarak okuyanlarla inkarcılar arasındaki
etkileri tam ters olabilmektedir (İsra 17/45, İsra
17/46, İsra 17/82, Hac 22/55). Kitap Ehli bazı
kimseler, Kur’an’ın Allah (c.c.) tarafından indirilmiş
olduğunu, öz oğullarının tanıdıkları gibi tanıdıkları
halde inanmazlar.
63
“Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa olanı
indiriyoruz; fakat o, zalimlerin ancak ziyanını
arttırır.” (İsra 17/82)
64
“Ve dediler ki: ‘Bu Kur’an iki kentten
büyük bir adama indirilmeli değil miydi?’” (Zuhruf
43/31)
65