You are on page 1of 40

Daha Gelişkin Bir İşçi Sınıfı Çalışması

Hazırlık Kurultayı

ŞUBAT BASIM YAYIM


Şubat 2005
İçindekiler

- Bir adım daha

- Hazırlık Kurultayı kararları

- Tebliğler

- İşçi sınıfının yapısı

- Çocuk ve genç işçiler

- İşçi sınıfı hareketi ve sosyalizm

- İşçi sınıfı örgütçülüğü

- Devrimci Sendikal Birlik

- EKK pratiği üzerine ön tezler

- Öncelikli sektörler üzerine ön çalışma

- İşçi basını üzerine kenar notları

- İşçi sınıfı eğitimi

- Çalışma grupları

- Proletarya Enternasyonalizmi, notlar

- Kurultayı ve sınıfı birlikte örgütlemek


Bir adım daha...

Komünistler işçi sınıfı çalışmasının yeniden şekillendirilmesine yönelik bir 'Hazırlık Kurultayı' gerçekleştirdiler.

Yoğunlaştırılmış hazırlık çalışmasının çerçevesi ve konu başlıkları, pratik sınıf çalışması içerisindeki birim ve
yoldaşların önerileri değerlendirilerek merkezi olarak saptandı. Bilgilendirme ve görev dağılımı toplantıları
yapıldı. Kurultay metin ve sunumlarının hazırlanması için işçi yoldaşların katılımıyla çalışma grupları
oluşturuldu.

Kurultay tebliğ ve sunumlarının hazırlanmasında öncelikle şunlar gözetildi:

1- İşçi sınıfı çalışmasındaki teorik, örgütsel ve pratik deneyim ve birikimin harekete geçirilmesi ve
bütünleştirilmesi;

2- Dünyada ve Türkiye'de sınıf çalışmasına yönelik yeni arayış ve deneyimler konusunda hızlı bir ön tarama
yapılması, veri ve kaynak toplanması;

3- İşçi sınıfı çalışmasında ve araştırmalarında belli bir birikime sahip dışımızdaki kurum ve uzmanlarla,
mücadele deneyimine sahip işçilerle bağlantıya geçilmesi...

Tempolu bir çalışmanın ardından çeşitli illerden birim ve yoldaşların katılımıyla 2 gün süren hazırlık
kurultayımız toplandı.

Toplantıda, çalışma gruplarının hazırladığı yazılı sunumlar incelendi; kolektif birikim ve etkileşimin getirdiği
eleştiri, öneri ve katkılar zemininde her konu başlığı daha geniş bir bağlamda ele alındı, tartışıldı ve karara
bağlandı.

Yetersiz bulunan yazılı sunumların eksiklikleri tespit edilerek yeni görevlendirmeler yapıldı. Sekretarya, Hazırlık
Kurultayı'nın kolektif iradesi çerçevesinde tebliğlere son biçimini verdi.

Toplantının gerek yazılı sunumların kolektif değerlendirilmesi, gerekse serbest gündemli tartışma bölümlerinde,
sınıf çalışmasının acil ve kısa dönemli ihtiyaçlarına yönelik bir dizi karar da alındı.

Hazırlık Kurultayı'nın içeriği


Yoğunlaştırılmış hazırlık çalışmasının çerçevesi şu 3 temel halka itibarıyla belirlendi:

* İşçi sınıfı hareketinin somut durumu ve en temel sorunları. Somut tahlile dayalı bütünsel bir sınıf stratejisi
geliştirilmesi görevine yönelik ön saptamalar.

* Komünistlerin '90'lı yıllardaki sınıf çalışmasının geleceğe dönük sonuçlar çıkaracak tarzda değerlendirilmesi.
Sınıf çalışmasındaki verili birikimin; ileri deneyimler, kazanımlar ve tıkanma noktaları itibarıyla somutlanması
ve kolektifleştirilmesi.

* Sınıf çalışmasının güncel ve gelecekteki ihtiyaçlarına; teorik, siyasal, örgütsel, sendikal görevlerin kapsamına
yönelik ön saptamalar.

Bu çerçevede belirlenen konu başlıkları:


1- İşçi sınıfının yapısı, etnografik bileşimi ve coğrafi dağılımında değişim çizgileri. (Bu bağlamda 'Çocuk ve
Genç İşçiler Çalışması'na yönelik bir tebliğ de sunuldu.)

2- İşçi sınıfı hareketi ve sosyalizm.

3- Proletarya enternasyonalizminin gelişen olanakları ve çıkış noktaları.

4- İşçi sınıfının eğitimi ve 'eğiticilerin eğitilmesi.'

5- İşçi sınıfı örgütçülüğü ve yeni örgütçü tipinin gerekleri.

6- İşçi basınımızın durumu ve yeniden örgütlendirilmesinin gerekleri.

7- Öncelikli sektörler (Çeşitli sektörlerin stratejik önemi ve özellikleri üzerine 6 tebliğ sunuldu).

8- İşçi sınıfı ve çalışması konusunda, dışımızdaki, dünya çapındaki ve Türkiye'deki birikimi de değerlendirmeyi
gözeten Çalışma (Araştırma-Geliştirme ve Proje) Gruplarının ve Ağ'larının oluşturulması sorunu. Bunun bir alt
başlığı olarak uzmanlarla irtibat sorunu.

9- Emeğin Kurtuluşu Kurultayı çalışmasının değerlendirilmesi.

10- Devrimci Sendikal Birlik'in güncellenmesine yönelik ön saptamalar.

Tüm yazılı sunum çalışmalarında, işçi sınıfı çalışmasının büyüyen, karmaşıklaşan ve yeni ihtiyaçlarına; mevcut
bilgi ve deneyim düzeyi ile sınırlı, hazır ve soyut cevaplar vermek yerine, Marksizm-Leninizm'in "sorunun
devrimci konuluşu" ilkesi benimsendi. Bu temelde, hem Hazırlık Toplantısı ve tartışmalarına, hem de sınıf
çalışmasının bütününde aktivistlere ve doğal öncülere yaygınlaştırılacak biçimde, kafaca ve ruhça katılımı
artıracak, zihinsel, pratik ve iradi çabayı yönlendirip yoğunlaştıracak bir ön çerçeve sağlamak hedeflendi.

Hazırlık Kurultayı'nın amacı


Hazırlık Çalışması'nın yukarıda belirttiklerimizin yanı sıra, öncelikli bir amacı da sınıf çalışmamızda ve
güçlerimizde (zihinsel, ruhsal ve pratik) enerji artışı ve motivasyon yaratmaktı. Bir süredir belli bir toparlanma
içerisinde olan sınıf çalışmamızı, kolektifle tümleşik olarak yeniden düzenlemek ve daha yüksek görevlere
hazırlamak için bir iç dinamizmin yaratılmasıydı.

Yalnızca pratik sınıf çalışması yürüten işçi yoldaşlarımızın değil, bir bütün olarak kolektifimizin sınıfa ve bunun
her düzeydeki güncel ve stratejik gereklerine yönelimini güçlendirmekti.

Kolektifimizin temel faaliyet kollarında ardarda adımları paralelinde, sınıf çalışmamızda da ön açıcı ve esinleyici
bir kolektif inisiyatif geliştirmek ve onu tüm çalışmaların ağırlık merkezi haline getirmeye dönük bir adım
atmaktı.

Hazırlık Çalışması ve Toplantısı'nın katılımcı yoldaşlarımızdan başlayarak içe ve çepere doğru yayılan etkisi;
sağlanan motivasyon ve yönelim ile, bu amaçlar çok büyük ölçüde başarılmıştır.

Yalnız çalışmanın başarısını değerlendirirken ölçütleri de doğru koymak gerekir. Kuşkusuz işçi sınıfı hareketinin
ve sınıf çalışmamızın ihtiyaçları büyümüştür. Bu, güncel olanlar kadar kısa, orta ve uzun erimli, çok yönlü ve
sistematik, teorik, siyasal, örgütsel, pratik yoğunlaşmayı ve yol almayı, yanı sıra yeniden düzenlemeleri şart
koşan devasa bir ihtiyaçlar-görevler toplamı olarak önümüzde uzanmaktadır. Hazırlık çalışması, adı üstünde sınıf
çalışmasının yükselen çıtasını, büyüyen ve karmaşıklaşan ihtiyaçlarını saptamaya, daha yüksek bir düzeyden
odaklanmaya ve seferberliğe dönük bir adımdır. Bu adımı, anlam ve önemine denk bir kararlılıkla ileriye
taşıyacağız.
"Geniş düşünüp dar başlamak", devrimci hareketin her zamanki sorunu olan "dar düşünüp geniş başlamaya
çalışmak" ve yüzeysel çözümlerin etrafında dönenip durmaktan iyidir. Böylece stratejik hedefler
kademelendirilerek güncel çalışma dinamize edilir; güncel çalışmaya da zihinsel bir ufuk ve derinlik kazandırılır.

Büyük bir enerji büyük amaçlardan doğar. Ancak büyük iddiaların altyapısı da, yapılabileceğini ve yapılacağını
kolektif olarak hissetmek ve birbirine hissettirmekten doğar.

Çalışmanın zayıf kalan yanları


Konulan süre ileri bir tempo ve zaman disiplini sağlamakla birlikte bazı organizasyon sorunlarına da neden oldu.
Çoğu çalışma grubunda, işçi yoldaşların katılım ve eğitiminin örgütlenmesinde ileri bir hamle yapılırken,
birkaçında daha deneyimli ya da bilgili yoldaşların eski tarz bireysel çalışma alışkanlıkları ağır bastı. Daha geniş
bir birikimin organize edilmesini gerektiren veya daha somut bir yönlendirmeye ve daha kapsamlı bir
araştırmaya dayanması gereken yazılı sunumlardan bazıları daha ziyade ham materyalle sınırlı kaldı.

Bunlardan gerekli devrimci sonuçlar çıkarıldı. Ancak yazılı sunumlardaki kimi eksikliklere karşın, bunlar hem
kolektif birikimin hissedilmesini hem de ön çerçeve ve yönelimin kafalarda hızla somutlanmasını sağladı.
Kurultay'da kolektif ruh, etkileşim ve çabada belirgin bir yükselişin önemli bir basamağını ortaya çıkardı.

Toplantıda çeşitli sektörlerden deneyimli ve genç yoldaşların varlığı (işçi bileşimi yarıya yakındı), serbest
gündem bölümlerinde eski ve yeni, büyük sanayi, sektör ve bölge örgütçülüğü konusundaki deneyimlerini
aktarmaları, pratik deneyimlerin kolektif bilgi birikimiyle bütünleştirilmesi, geleceğe dönük somut çıkarsamalar,
kolektif kaynaşma ve motivasyonu yükselten bir diğer etken oldu.

Kolektif irade, kolektif ruh


Kolektif motivasyon, belirttiğimiz kimi eksiklerden kaynaklanan sorunların hızla aşılmasını sağlamakla kalmadı,
son derece yoldaşça ve canlı geçen, öneri getirmeyen kimsenin kalmadığı oturumlarda, birinin bilmediğini
diğerinin tamamlaması, diğerinin eksik kaldığını öbürünün gidermesi, her öneri ve katkının yenilerinin kapısını
aralamasıyla, bir kolektif öğrenme dinamiğini de geliştirdi.

İkinci günün akşamının ilerleyen saatlerinde Hazırlık Kurultayının "maalesef bittiği" duyurulduğunda, katılımcı
yoldaşların tamamına yakınının yüzlerinde, zihinlerin ve yüreklerin uzun süredir sınıf yöneliminde böylesine
kolektif, yoğun ve tempolu çalışmamış olmasından ileri gelen "yorgunluk" ile birlikte, çalışmaya bir üst
düzeyden sarılma isteğinin verdiği heyecan yansıyordu.

Kolektifin kapasitesinin bir damlasının bile değdiğinde yarattığı dinamizm! O damlada bir okyanus gizli ve bu
muazzam bir sıçrama kapasitesine sahip. Tümümüz için eğitici ve esinleyici olduğu kadar hücum ruhumuzu da
biledi.

Hazırlık Kurultayı kararları


Kurultay'da ortaya konan değişiklik önergeleri, katkılar, ağırlıklı eğilimler ve kararlar çerçevesinde tebliğlere son
biçimleri verildi. Ufuk Çizgisi'nde yayınlandıkları son biçimleriyle tebliğler, Hazırlık Kurultayımızın bağlayıcı
kolektif iradesini yansıtmaktadır.

Kurultay çalışmalarında, yazılı sunumlar üzerinden olsun, serbest gündemli oturumlarda olsun, sınıf
çalışmamızın yakıcı ihtiyaçlarına yönelik çok sayıda öneri getirilmiştir. Tüm görüş ve öneriler dikkate alınmış ve
kaydedilmiş, hemen hemen tümü tartışılmış, ilk elde daha temel önemde görülen bazıları Hazırlık Kurultayımız
tarafından karara bağlanmıştır.

1- Bütünsel bir devrimci sınıf stratejisinin inşası

Kurultay oturumlarında bir yoldaşımız şu yerinde tespiti yaptı: "Öncelikli sektörlerin belirlenmesi, aslında
iktidar perspektifidir."

Bu tespiti açarsak: "Sınıf çalışmasında, diğerlerini asla ihmal etmeden, öncelikli sınıf kesimlerinin ve
dinamiklerinin, sektör ve alt sektörlerin, havza ve bölgelerin, işyerlerinin ve iş pozisyonlarının belirlenmesi;
yapısı, bileşimi ve dağılımı son derece karmaşıklaşmış işçi sınıfı zincirinin yakalanacak halkalarına odaklanmış,
iktidar perspektifli sınıf çalışmasının ta kendisidir."

Bir diğer yoldaşımız da yine yerinde bir tespitle şunları söyledi: "Sınıfın şu veya bu kesiminin hareketlenmesiyle
elde edilecek kesitsel başarılar ne olursa olsun, sınıfın bütünsel gelişiminin somut tahliline dayanan odaklanmış
bir strateji ve bu stratejinin kademelendirilerek kısa ve orta vadeli hedeflere taşınması olmadan sınıf çalışması
kendiliğindenlikten sıyrılamaz."

Devrimci harekette amatör sınıf çalışması genellikle şu temellerde yürütülür:

a) Sınıfın, saldırılar karşısında az çok hareketli veya hareketlenme potansiyeli taşıyan kesimlerinin öz savunma
talepleri;

b) Genel devrimci sloganlar;

c) Bu ikisinin biri esas alındığında diğerinin yama gibi durduğu, eklektik bir araya getirilişi...

Oysa, özellikle sınıfın büyük altüst oluşlar yaşadığı ve yeniden oluşma sürecine girdiği günümüzde, genel ve
temel devrimci sosyalizm programı ile güncel sınıf çalışmasının, eklektik olmayan, diyalektik birliği ve içsel
bağlantısı, ancak bütünsel bir devrimci sınıf stratejisi ile kurulabilir.

Bütünsel bir devrimci sınıf stratejisinin inşası, yine bütünsel teorik, siyasal, örgütsel, sendikal, pratik-yöntemsel
görevler toplamıdır. Burada çok önemli bir nokta, sınıfın eski lokomotif ve ağırlıklı bölüğünün temsil gücünü
yitirmekte oluşu, sınıfın hangi yeni kesimlerinin ve dinamiklerinin onun yerini dolduracağının ise ilk bakışta
belirsiz gibi görünmesidir. Bu ancak, yeniden oluşma sürecindeki sınıf hareketinin kısa, orta ve uzun vadeli
dinamiklerinin, somut ve bilimsel tahliliyle saptanabilir.

Sınıfın hangi geleneksel dinamikleri geriye doğru çözülüş sürecindedir ve direnme olanakları nelerdir? Hangi
dinamikleri kısa vadede canlılık gösterse bile kırılma olasılığı yüksektir? Hangi yeni ve yeni oluşan kesim ve
dinamikleri, daha orta ve uzun vadeli yükseliş ve sınıfın diğer kesimlerini de toparlayıp peşinden sürükleme
kapasitesine sahiptir?

Yeni yüksek vasıflı işçiler, çekirdek işçiler, en geniş ve parçalı güvencesiz işçiler, işsizler, kent ve kır yoksulları...
Tüm bu kesimlere gelecek dinamikleri ve birbiriyle bağlantıları açısından nasıl yaklaşılmalıdır? İşçi sınıfı
hareketinin çeşitli kesimlerinin ve bütününün yeni ve karmaşıklaşan ihtiyaçları nelerdir? Yeni ve daha yüksek
nitelikte örgütlenme ve mücadele tarzının gerekleri nelerdir?...

Bütünsel stratejinin inşası, teorik (sosyo-politik, ekonomi-politik, jeo-stratejik vd.) ve pratik ile tümleşik
araştırma-geliştirme (çeşitli sınıf kesim ve dinamiklerinin mücadele içinde tanımlanması, tipolojilerinin
çıkarılması, yeni ihtiyaç ve taleplerin saptanması, bölge işçi haritalarının ve bağlantılarının çıkarılması)
çalışmaları birlikte yürütülecektir.

2- Bir işçi sınıfı kurultayının örgütlenmesi

a) Kurultay sürgit değil, dönemsel ve orta vadeli bir sınıf politikası ve hedefidir. Yaklaşık 1 yıl içinde
gerçekleştirilecek ye tamamlanmış olacaktır.

b) Kurultay işçi sınıfının öne çıkan güncel özsavunma talepleriyle de temel devrimci slogan ve talep-
lerle de sınırlı kalmayacaktır. İşçi sınıfı hareketinin dünyada ve Türkiye'deki tarihsel ve güncel
mücadele birikiminin özümsenmesi ve tıkanıklığının aşılmasına yönelik çok yönlü teorik, siyasal,
örgütsel, sendikal ve pratik-yöntemsel açılımların gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

c) Kurultaya katılacak işçilerin yerel, sektörel, bölgesel hazırlık çalışmaları temelinde gerçek bir temsil
gücüne sahip olması hedeflenmektedir. Çok yönlü hazırlık çalışmaları Kurultay iradesini hayata geçire-
bilecek güç ve dinamikleri de yaratabilmelidir.

d) Kurultay işçi sınıfının karmaşıklaşan yapı, bileşim ve dağılımını olabildiğince yansıtabilmelidir.


Ancak diğerlerini asla ihmal etmeden öncelikli sektör, bölge ve kesimlerinin varlığı gözetilecektir.

e) Hazırlık çalışmalarında çok sayıda yerel, bölgesel, sektörel, kesimsel işçi toplantılarının yanı sıra
genel delege toplantıları da yapılacaktır.

f) Tüm işçi ilişkilerinin aktifleştirilmesi ve durmaksızın yeni işçilerin de katılım ve eğilimiyle Kurultay
Hazırlık Birimleri oluşturulacaktır.

g) Kurultayda örgütlenme ve direniş deneyimi yaşamış işçilerin, yanısıra işçi sınıfının tarihe malolrnuş
mücadelelerinde yeri ve payı olan onursal temsilcilerinin katılımı gözetilecektir.

h) İşçi sınıfı araştırmalarına ve sınıf hareketine katkısı olan uzmanların, kurumların, çalışma grupları-
nın hazırlık çalışmalarına ve Kurultaya katılımı gözetilecektir.

i) Kurultaya enternasyonalist bir soluğun taşınması hedeflenmektedir.

j) Kurultay hazırlık çalışmaları, yönlendirme ve duyuruları, işçi gazetemizin her sayısına yansıyacaktır.

Sınıf çalışmasında öne çıkan sorunlardan biri, hem işçi sınıfı içerisindeki hem de işçi örgütçüleri içerisindeki
kuşak kopukluğu olarak saptandı. Sınıf çalışmasının geçmişindeki tıkanma noktalarından biri de, örgütçü ve
aktivist eğitimi; özellikle de pratik bilgi, beceri, yöntem eğitiminde, ayrıca aktarım ve ölçütlendirilınesinde
zayıflık olarak belirlendi. Yine, işçi sınıfının bugünkü durumunda bir dizi değişimin, işçi örgütçülüğünde de yeni
gereksinmeleri ortaya çıkardığı saptandı. Hazırlık Kurultayımız, bu belirlemelerle birlikte çok yönlü örgütçü-
aktivist eğitiminin hızlandırılması ve altyapısının geliştirilmesi için hepsi birbiriyle bağlantılı aşağıdaki kararları
aldı.

3- 'İşçi Örgütçüsü El Kitabı'nın hazırlanması.

6 aylık süre içerisinde tamamlanacak, kolektif çalışmanın bir ürünü olacaktır. Aynı zamanda örgütçülüğün
kolektif geliştirilmesinin bir aracı olacaktır. Bunun için,

- Dünyada ve Türkiye'deki tarihsel birikimin sistematize edilmesi,

- Kendi deneyimlerimizin sistematize edilmesi,

- Güncel siyasal-sendikal deneyim ve arayışların irdelenmesi karara bağlanmıştır.

El Kitabı, yazılı kaynaklar üzerinden olduğu kadar pratik bir araştırma-geliştirme çalışması olacaktır. Tüm sınıf
çalışması birimleri, işçi sınıfına dönük ve işçi sınıfı içerisindeki örgütçülük-örgütlenme birikiminin açığa
çıkarılmasında, örgütlenme çalışması yürüten uzman ve işçilerle temasa geçmede, Hazırlık Kurultayımız
tarafından sorumlu kılınmıştır.

4- Emeğin Kurtuluşu Kurultayı'nın ileri deneyimlerinin broşürleştirilmesi.

EKK bir dizi geniş işçi örgütlenmesi, direniş ve dayanışına komitelerinin örgütlenmesi, militan grev ve
direnişlerin örgütlenmesi, büyük işçi direnişlerine müdahale deneyimine imza atmıştır.

İleri deneyimlerin yazılı hale getirilmesinde eksik kalan halkaların da tamamlanması ve biraraya getirilerek
güncel gereksinmelerle bağlantısının kurulması, genç işçi aktivistler ve öncüleşme dinamikleri açısından eğitici
bir işlev görecektir.

5- Havza/bölge örgütçülüğü ve işçi dernekleri konusunda çalışma.

Havza/bölge örgütlenmesinin ayrı bir başlık olarak saptanması, sorunun özel öneminin gereğidir, işkolu
sınırlarının giderek belirsizleşmesi, neredeyse sendikadan arındırılmış sayısız yeni organize sanayi bölgesinin,
sitesinin varlığı, işçi havzalarının değişen karakteri, havza/bölge örgütlenmesine çok özel bir önem
kazandırmaktadır.

Bölgesel işçi dernekleri ise geleneksel sendikal hareketin gerilemesiyle doğan boşluğu devrimci bir tarzda
gidermeye dönük bir ara örgütlenme basamağı olarak da öne çıkmaktadır. Yalnız gerek devrimci hareketin
gerekse komünistlerin işçi dernekleri konusunda performansı pek parlak değildir. Şu veya bu bölgede belli bir
hareketlenmenin üzerine oturan veya canlanma yaratan dernekler sonrasında genellikle tıkanmakta,
rutinleşmekte, darlaşmaktadır. Daha ileri örgütlenmelerin kaldıracı haline getirilememektedir. Bu yüzden önemi
artan işçi derneklerini, bu konudaki azımsanmayacak birikimimizle birlikte, yeni ve daha dinamik bir tarzda ele
almak zorunludur.

Alan çalışmasının daha planlı, geniş ufuklu ve karmaşık biçimi olarak havza çalışması ve bunun önemli bir
kaldıracı olarak, bölgesel işçi dernekleri ve sendikaları, ileri deneyimlerimizin somutlanmasını gerektirir. Aynı
zamanda yeni açılımları içerecek güçlendirilmiş bir yönelim ve somut hedeftir.

6- Sınıf çalışması için bilgi-deneyim havuzu oluşturulması.

Sınıf çalışmasında önemli bir tıkanma noktası da, temel talep ve sloganların genel ajitasyon-propagandası ile
sınırlı kalınmasıdır. Böylesine genel bir çalışma, buna zaten hazır çok az sayıdaki işçi dışında, geniş işçi kitleleri
açısından oldukça "soyut"; ikna gücü ve etkisi oldukça zayıf kalmaktadır.

Temel devrimci slogan ve talepler her zaman baki kalmakla birlikte güncel-somut teşhir, aydınlatma ve eğiticilik
kapasitesinin de artırılması gerekir. Güncel mücadele taleplerinin stratejik hedeflerle ikna edici biçimde
içeriklendirilmesi gerekir. Devrimci sosyalizmin güncel-dönemsel çalışmaya yama gibi ve ayrıksı değil, canlı ve
diyalektik biçimde taşınabilmesi gerekir.

Şurada çoğu kadro ve aktivistin, çok sınırlı yazılı materyalin taşıyıcılığını yapmanın ötesinde, çalışma
yürüttükleri konunun kendisi hakkında doğru dürüst bir bilgiye sahip olmamaları sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu
da çalışmaya ikna edicilik, siyasal derinlik ve ufuk kazandırılamamasının önemli bir nedenidir. Birkaç dergi,
gazete, perspektif yazısı genellikle yeterli olmamaktadır. Kaldı ki burjuvazinin yeni yasa, mevzuat, düzenleme ve
tasarıları oldukça karmaşık ve ince tuzaklarla doludur.

Burjuvazinin yeni politika tarzı kadar işçi sınıfının yapısı, bileşimi ve gereksinmelerindeki değişimler de sınıf
çalışmasının bütününde bilgi'nin önemini olağanüstü artırmakta, çıtasını yükseltmektedir. Her konuda, özellikle
de çalışma yürütülen konularda genelgeçer, kulaktan dolma, klişe olmayan doğru bilgilere ulaşmak; bilgiyi
örgütçülük ve sınıf mücadelesi açısından işleyip tüm pratisyenler için de ulaşılabilir hale getirmek, sınıf
mücadelesinin yakıcı bir cephesi haline gelmiştir.

Bilgisayar teknolojisinin sağladığı olanaklarla kurulmakta olan "bilgi havuzu" bu amaca yöneliktir. Sınıf
çalışmasının güncel-dönemsel bilgi-aydınlanma ihtiyacını karşılamakla kalmayacaktır, stratejik bir karaktere de
sahiptir. İlk elde dönemsel taktik ve politikalara, bilgi altyapısı ve stratejik derinlik kazandırmayı hedefleyen
çalışma, devrimci sınıf çalışması ve mücadelesinin tüm bilgi gereksinmelerine yanıt verme yönelimiyle
ilerleyecektir.

İnternetin sınıf çalışması ve mücadelesinde, yalnızca bilgi havuzuyla sınırlı kalmadan, daha etkin kullanılması
hedeflenecektir.

7- Aylık broşürlerin çıkarılması.

Hazırlık Kurultayı metin ve kararlarından başlayarak, 12 ayda 12 broşür hedefi konulmuştur. Dönemsel po-
litikalara dönük hızla dağıtılıp "tüketilecek" broşürlerin yanı sıra, kalıcı değer de taşıyan, son derece yalın ve
canlı eğitim dizileri karara bağlandı.

8- A tipi eğitim paketinin hazırlanması.

Günümüz işçi sınıfının ezici bir çoğunluğunun sendikal mücadelenin dahi en temel bilgi, birikim ve de-
neyiminden yoksun olması, çok yönlü basitleştirilmiş ve etkileyici eğitim araç ve programlarını yakınlaş-
tırmaktadır.

Bu yazılı ve sözlü, görsel, teknolojik, sanatsal çok kanallı bir altyapıyı gerektirmektedir. Standart bir 'ilk sınıf
bilinci eğitimi' paketinin oluşturulması, bu altyapının bir diğer basamağı olacaktır. Paket, işçi romanlarını,
filmlerini, bilgisayarlı gösterim ve kursları, broşürleri, "katılımcı eğitim" tekniklerini de kapsayacaktır.

9- İşçi Gazetesinin yeniden örgütlenmesi.

İşçi Gazetemiz sınıf çalışmasının canlandırılmasında şimdiden önemli bir görevi yerine getirmiştir. Ancak, yeni
ve büyüyen ihtiyaçların karşılanabilmesi, alan çalışmaları ve sınıfla daha ilerden bütünleşeceği, kolektif ajitatör-
propagandacı-örgütçü işlevini daha etkin yerine getireceği yeni bir düzleme geçmelidir.

Bunun için yayın programı, dağıtımı, haber ve yazılarının üretimi, finansmanı daha kolektif bir tabana
oturtularak yeniden düzenlenecektir, ilk elde tirajının yükseltilmesi, gerekli altyapının geliştirilmesiyle 15
günlüğe çekilmesi karara bağlanmıştır.

10- (...)

TEBLİĞLER
İşçi sınıfının yapısı, etnografik bileşimi ve coğrafî dağılımında
değişim çizgileri
Emperyalist kapitalizmin genel krizi temelinde sınıflar (ve sınıf kesimleri) arası üretim ve egemenlik ilişkileri
kapsamlı bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Kapitalizmin son 30 yıldır süregelen bu tıkanma ve yeniden
yapılanma süreci, her kriz devresiyle şiddetini artırmaktadır. Uluslararası, toplumsal ve teknik işbölümünde
yaşanan dönüşüm ve karmaşıklaşma bu sürecin bir diğer ifadesidir.

- Üretim sürecinin ve işgücü piyasalarının yapısı ve organizasyon biçimi dünya çapında değişmektedir.

- Başta sayısal teknolojiler, bilgisayar destekli imalat, otomasyon, bilişim, iletişim, ulaşım-nakliyat, biyo-genetik
olmak üzere sermayenin hareket esnekliğini ve emek üzerindeki sömürü ve kontrolünü artıran teknolojiler
gelişmektedir.

- İşyeri ve çalışma ilişkileri değişmektedir.

- Ekonomi politikaları ve çalışma yasaları değişmektedir.

- Sosyo-politik, kültürel doku ve iklim değişmektedir.

Tüm bunlar paralelinde işçi sınıfının yapısı ve bileşimi de değişmektedir.

Emperyalist işbölümünde değişim


Emperyalist sermaye, uluslararası üretim koşul ve süreçlerinin kilit halkalarını (ileri teknolojiler, bilişim,
iletişim, ulaşım, enerji altyapıları, stratejik doğal kaynaklar, tasarım, yönetim, organizasyon, finansman vd.)
elinde merkezileştirmektedir. Daha yoğun sınıf mücadelesi potansiyeli içeren parça ve aşamalarını yarısömürge
ülkelere kaydırmaktadır.

Türkiye orta gelişmişlikte bağımlı kapitalist bir ülkedir. Bağımlı kapitalist üretim ilişkileri giderek daha fazla
içselleştirilerek, emperyalizme kar ve kan transferi artmaktadır. ABD'nin "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi" ve AB
süreci çerçevesinde emperyalizmin askeri-politik, ideo-kültürel, ekonomik bölge üssü haline gelmektedir.
Emperyalist doğrudan yatırımlar, ortaklıklar, yutmalar ve egemenlik artmaktadır. Yanısıra emperyalist
kapitalizmin fason, parça, tedarik üretim zincirleri tarıma ve köylere kadar yayılmaktadır.

Temel sonuçlar şunlardır.

- Türkiye işçi sınıfı büyüyen güç potansiyelinin yanı sıra bölge çapında büyüyen bir jeo-stratejik etki po-
tansiyelinin de sahibidir. Dinci-gerici ve ırkçı-faşist akımların, bölgede emperyalizme muhalefet dinamikleri
üzerindeki hegemonyasını kırmak, işçi sınıfı hareketinin devrimci gelişimine bağlıdır.

- Türkiye işçi sınıfı hareketi üzerindeki "geleneksel" gerici-faşist baskı ve engeller, biraz biçim değiştirmekle
birlikte genel bir eğilim olarak yoğunlaşacaktır. Politik ve militan bir karaktere sahip olmayan bir işçi sınıfı
hareketinin ne özgürlük alanlarını açma ne de sosyal gericilik birikimini sarsma şansı olur.
- Emperyalizm, yalnızca devasa iç ve dış borçlarla, işbirlikçi tekelci burjuvazinin ortak yatırımlarıyla, IMF
programlarıyla, Amerikan üsleriyle sınırlı değildir. O her günkü baskı süreçlerine, varoşlardan köylere kadar
yayılan tedarikçi üretim süreçlerine, bir bütün olarak üretim koşullarına içseldir. Antiemperyalist mücadele her
zamankinden fazla çürüyen sınıfa karşı yükselen sınıf eksenine ve devrimci antikapitalist bir içeriğe sahip olmak
zorundadır.

- Emperyalist küreselleşme hem emperyalist ülkeler proletaryası ile yarısömürge ülkeler proletaryası arasında,
hem de yarısömürge ülke proletaryaları arasında "dibe doğru sefalet ve özgürlüksüzlük yarışı"nı
körüklemektedir. Türkiye işçi sınıfı hareketinin enternasyonalizmi, yalnızca Batı Avrupa proletaryası ile değil,
Doğu Avrupa, Iran, Irak vd. dahil olmak üzere bölge proletaryası ile de somut ve güncel olmalıdır.

Türkiye işçi sınıfının yapısı, bileşimi ve dağılımında değişim


Bazı değişim çizgileri şunlardır:

- Bazı geleneksel sanayi bölgelerinin tasfiye olması, sayısız yeni sanayi bölgesinin doğması (80 yeni organize
sanayi bölgesi daha planlanıyor).

- Kimi geleneksel sektörler gerilerken yeni sektörlerin doğması.

- Toplumsal işbölümünün, üretim ve çalışma organizasyonunun karmaşıklaşmasıyla birlikte geleneksel işkolu


ayrımlarının geçersiz hale gelmeye başlaması.

- Eski vasıflı ve yarı-vasıflı işler geniş ölçekli vasıfsızlaşırken, yeni yüksek vasıflı işlerin doğması. Kafa emeğine
dayalı ve 'beyaz yakalı' işlerin sayısal teknolojiler vb. ile genişleyen bölümü vasıfsızlaşırken; tekno-parklar,
üniversite-sanayi ortak araştırma merkezleri, AR-GE laboratuvarları, bilgi ve proje merkezleri gibi yeni emek
biçimleri ve kategorilerinin ortaya çıkması.

- Kapsamlı projeler çerçevesinde meslek liseleri ve meslek yüksek okullarının sayısında ve kapsamında büyük
çaplı artışlar.

- Kayıtlı ve az çok güvenceli istihdam daralırken, kayıtsız, güvencesiz, taşeron, geçici, bireysel veya grup
sözleşmeli, kısmi-zamanh, 'ödünç' 'çağrı üzerine", 'ev eksenli' ve 'tele' istihdamın genişlemesi, işgücünün giderek
genişleyen bölümünün enformal/kayıt dışı sektörde toplanması. (1987'de yüzde 27,1992'de yüzde 42 olan
enformal istihdam oranının, günümüzde yüzde 60'ları bulduğu tahmin edilmektedir.)

- Kayıtlı sanayide istihdam artışı yavaşlarken, üretim zincirlerinin sokak aralarına, merdiven altlarına, evlere ve
köylere kadar yayılması. Hizmet sektöründe göreli şişme.

- Büyük sermayenin standart olmayan, daha karmaşık bir işgücü, vasıf ve istihdam biçimi bileşimi kullanması.
Toplam kalite, yalın üretim, takım çalışması, insan kaynakları yönetimi gibi daha karmaşık emek gücü kontrol ve
yönetim teknikleri. Yanı sıra üretim ve işçi yoğunlaşmasının fason, taşeron, franchising, yan şirketler vd. yollarla
zamansal ve mekansal olarak parçalanması. Büyük sermayeye bağımlılığı artan esnek KOBİ'ler olgusu.

- İmalat sanayi; içinde iç pazara dönük üretim daralırken, ihracat ağırlığının istikrarlı biçimde yükselmesi.

- Genişleyen ölçekli mülksüzleşme ve proleterleşme dalgaları.

- Genç, kadın, çocuk, göçmen, ezilen ulustan işçilerin işgücü pazarına daha yoğun girmesi.

- Bir yandan 3.-4. kuşak şehirli işçiler, diğer yanda küçük toprak mülkiyeti ve kültüründen tam kopmamış
genişleyen bir işçi kesimi.

- İşsizlik patlaması.

- İçe ve dışa doğru, bölgeler arasında yığınsal işçi göçleri.

- Şehirlere yığılma ve büyüyen kent yoksulları dinamiği (20 yıl içinde şehir nüfusu oranının yüzde 80'lere
çıkacağı tahmin edilmektedir).
- Aile ve yerel topluluklar tarafından yapılan "ağ tipi" işlerin varoşlardan köylere kadar yaygınlaşması.

- Kamu sektörünün ve hizmetlerinin özelleştirilmesi.

- Fason tarım üretiminin yaygınlaşmasıyla küçük köylülüğün önemli bir kesiminin kendi toprağında yarı-
proleterleşmesi. Modern büyük çiftliklerin sayıca artması ve plantasyon tipi sanayi-tümleşik tarımsal üretime
geçiş dinamikleriyle birlikte, tarım proletaryasının kazanacağı yeni özellikler. Hızla daraltılmak istenen köylü
nüfus içinde yoksul-toprak-sız köylü bileşiminin yükselmesi.

- "Aldığı hizmet karşılığı çalışma" uygulamasının yaygınlaştırılması. Parasız öğrencilerin okullarda, hasta ve
yakınlarının hastanelerde, yoksul mahalle ve köy nüfusunun yol ve belediye işlerinde çalıştırılması. Aynı
zamanda çalışan öğrenci kesiminin genişlemesi.

- Cezaevlerinde zorunlu çalışma.

- Bilişim, iletişim, TV ve basın yayın sektörlerinin bütünleşmesi paralelinde bireysel kafa emekçileri, aydın ve
sanatçıların nesnel proleterleşme sürecine girmesi.

- Her türlü geçinme ve bakım olanağını yitirmiş, düşkünleşmiş ya da lümpenleşmiş/yozlaşmış, "deklase" nüfus
kesiminin genişlemesi...

Bunlar gerçekte çok daha karmaşık değişim sürecinin yalnızca birkaç kaba çizgisidir. Her bir maddesi ayrıca
incelenecektir. Her biri işçi sınıfı içinde irili ufaklı depremlere, altüst oluşlara ve yeniden harmanlanmaya yol
açmaktadır.

İşçi sınıfının parçalılığı ve iç rekabeti


Ancak tümünün özü ve özeti şudur: İşçi sınıfının nicel ve nitel güç potansiyelindeki büyük artışa karşın, sınıf
içindeki çok yönlü bölünme ve rekabet, sınıf hareketindeki tıkanma ve gerilemenin en temel nedenlerinden
biridir.

Revizyonizmin çöküşünün, yine revizyonizmin içini boşalttığı ve yalnızca bir demagoji kılıfı olarak kullandığı
sosyalizme atfedilmesi, geleneksel sınıf dayanışması ve sendikal hareketin temel bir referans noktasını ("siyasal
ve toplumsal vizyon") sarsmıştır.

Aynı şekilde sınıf işbirlikçiliğinin ve sınıf içindeki ayrımların (ulus, din, mezhep, cins, yaş, vasıf, meslek, işkolu,
kamu-özel vb.) kurumlaşmış biçiminden başka bir şey olmayan geleneksel düzen sendikacılığının da ayaklarının
altındaki zemin hızla kaymıştır. Sınıfın uzunca bir dönem belkemiğini ve hegemon bölüğünü oluşturan, ezen
ulus, mezhep ve cinsten, daha ziyade kamu ağırlıklı yetişkin ve sendikalı büyük sanayi işçileri, sendikaları ile
birlikte sınıfı temsil gücünü yitirmektedir. (Ancak, bugün çoğunluğu sendikasız olan sanayi işçileri büyüyen güç
potansiyeli ile tabii ki ağırlık merkezi olmaya devam edecektir.)

Reformistinden devrimcisine sol akımlar da hem coğrafî-mekansal hem de demografik olarak emekçi sınıfların
çok dar kesimlerine sıkışıp kalmıştır. Daha ziyade orta, alt orta ve ara sınıf kesimleriyle çok cüzi işçi
kesimlerinin dar çıkarlarını ideolojileştirmişlerdir. Bırakalım bu dönüşüm sürecini öngörmeyi ve göğüslemeyi,
kavramaktan bile aciz kalmışlardır.

"Proleterlerin bir sınıfa, dolayısıyla bir politik partiye örgütlenmeleri, işçilerin kendi aralarındaki rekabetle
sürekli bozulur" diye yazar Marx, henüz Komünist Manifesto'da. Devrimci hareket de sınıfın bütününü
birleştirecek, diğer emekçi sınıf ve kesimlerini de işçi sınıfı öncülüğünde birleştirecek bütünsel bir stratejiden ve
örgütsel kapasiteden uzak kalmıştır. Dar emekçi sınıf kesimlerinin dar çıkarlarını kurumlaştırmış ve işçi sınıfı ve
emekçiler içinde bölünme ve rekabetin had safhada arttığı bu dönüşüm sürecinde, bunun faturasını üst üste
tasfiyecilik dalgaları ve etkisizleşme ile ödemiştir. Kaldı ki ve zaten tasfiyecilik de son tahlilde işçi sınıfı ve
emekçiler içindeki bölünme ve rekabetin, ideolojik, siyasal ve örgütsel ifadesinden başka bir şey değildir.

Tek kelimeyle, bir dönemki sendikal ve siyasal örgütlenme ve mücadele tarzı, işçi sınıfı içindeki dağınıklık ve
rekabeti toparlama kapasitesinden yoksun kalmıştır. Dahası onu kimi yönleriyle besleyici bir zemin sunmuş,
böylece kendi kuyusunu da kazmıştır.

Günümüzde "esneklik" ve yeni çalışma yasa ve düzenlemeleri, sınıf içindeki bu parçalanma ve rekabetin politik
ve "resmi" ifadesidir. İşçi sınıfı içindeki ırkçı-şovenist, dinci-tarikatçı ve son dönemlerde zemin bulmaya
başlayan liberal, liberal-reformist, sosyal liberal akımlar bu artan parçalanma ve rekabetin ideolojik
yansımalarıdır. Aynı şekilde cinsiyet, yaş ve kuşak, yöre, eğitim düzeyi, kültür vd. ayrımcılıkları... sınıf
karakterini perdeleyen alt kültür ve kimliklerin ön plana çıkması... genç ve yeni işçi kuşaklarında toplumsal-
siyasal sorunlara kayıtsızlık ve bireycilikmiş gibi görünen atomizasyon...

Tek çözüm işçi sınıfının (şu veya bu dar kesiminin rekabet içinde olduğu diğer kesimlerince engellenen dar
çıkarları temelinde değil) bütünsel ve stratejik çıkarları temelinde örgütlenmesidir. Politik eylemi ve devrimci
sosyalist iktidar ufkudur. Formül değişmemiştir: Devrimci siyasal bilinç, örgütlenme ve eylem. Yalnız
uygulaması çetrefilleşmiş ve gerektirdiği nitelikler karmaşıklaşmıştır:

Yeni ve daha yüksek nitelikte bir komünist işçi sınıfı partisi, yeni ve daha yüksek nitelikte devrimci militan sınıf
sendikacılığı ve devrimci sosyalizm programı... Sınıfın her kesiminin özgüllüğünü dikkate alacak, fakat tümünü
bütünsel bir sınıf stratejisi ekseninde bütünleştirecek ve bunu taktiklerle halkalandırarak her düzeyde sınıf
örgütlülüğü, yöntem ve araç yaratarak ve eşgüdümleyerek uygulayacak bir donanım.

İşçi kitlelerinin kendiliğinden bilinç ve hareketi bunu sağlayamaz. Kuşkusuz yoğunlaşan saldırılar karşısında,
işçi kitlelerinin öz savunma etkinliği de artacaktır. Özellikle de yeni ve genişleyen güvencesiz işçi kesimlerinin
güçlerini birleştirme eğilimi artacaktır. Hatta bir süre sonra çürümüş geleneksel sendikaların yerine, şimdiden
çok cılız da olsa kimi ipuçları çeşitli çevrelerin arayış ve girişimleri biçiminde görünmeye başlayan, daha
mücadeleci sendikalar da doğacaktır. Fakat gelişkin bir komünist önderlik, bilimsel strateji ve uygulama
donanımı olmadıkça bunların da vardığı nokta Brezilya'da Lula, Güney Afrika'daki Mandela sosyal
liberalizminden farklı olmayacaktır.

Böyle bir strateji, kapitalist üretim ve egemenlik ilişkilerinin; uluslararası, toplumsal ve teknik işbölümünün ve
tabii ki işçi sınıfının her düzeydeki (coğrafi, yatay, dikey, sektörel, demografik, teknolojik, kesimsel vd.) iç
hareketliliğinin somut analizine dayanacaktır. Sistem ve rejimin, asıl olarak da işçi sınıfının uluslararası,
bölgesel, ulusal ve yerel dinamiklerini, düğüm noktalarını ortaya koyacak ve odaklanacaktır. Stratejiyi halka
halka açıp somutlayacak, uygulama kapasitesini geliştirecek donanımı mücadele içinde yaratacaktır.

Çocuk ve genç işçiler


İşçi sınıfı hareketinin temel bir sorunu, sendikal-siyasal kadro kesintileri ve kuşak kopukluğudur.

Kadro kopukluğu işçi sınıfının dönemsel veya kesimsel hareketlenmelerinin ortaya çıkardığı öncü dinamiklerin
kalıcılaşmaması biçimde kendini gösterir.

Kuşak kopukluğu ise mücadele deneyimi olan, daralan kesimle, en geniş genç deneyimsiz işçi kesimleri arasında
büyüyen uçurum ve geriye çekici rekabet ile kendini göstermektedir.

Geleneksel sendikaların çocuk ve genç işçileri gözardı eden, geleneksel devrimci hareketin ise çocuk ve genç
işçilere yönelse bile sınıf hareketinin geleceğine dönük kadrolaştıramayan yaklaşımları bu kopukluğun
büyümesinde rol oynamıştır.

***

Genç ve çocuk işçiler işçi sınıfının en geniş, fakat en düşük ücretli, maddi ve manevi olarak en ağır çalışma
koşulları içinde bulunan, en dağınık ve şekilsiz, sınıf bilincinden en uzak kesimlerini oluşturmaktadır. Çocuk ve
ilk gençliğindeki işçiler; çıraklıkla, küçük atölye ve sitelerle sınırlı olmaktan çoktan çıkmıştır. Orta hatta büyük
ölçekli işletmeleri doldurmaya başlamışlardır. Tümüyle ya da belli bölümlerinde 13-18 yaş arası işçilerin çalıştığı
250+, hatta 500+ fabrikalar son yıllarda daha sık gözlem alanımıza girmeye başlamıştır.

İşçi sınıfı hareketinin geleceğini etkilemek, bu yüzden, genç ve çocuk işçilere özel bir yönelimi şart koşar.

Ancak, genç ve çocuk işçi çalışması, "pedagoji" gibi bir dizi özgül gereklerine karşın işçi sınıfı hareketinin
bütünsel gelişimi ve stratejik çıkarlarından bağımsız ele alınamaz. Çocuk ve genç işçileri hem kendi kuşaklarının
özgünlükleri hem de aileleri ve işyerlerindeki yetişkin işçilerle birlikte; yetişkin işçileri de çocuklarıyla birlikte
ele almak gerekir.

***
Çocuk ve genç işçiler çok çeşitli ölçütlere göre kategorize edilebilir. Eğitim ve potansiyel vasıf durumları da
bunlardan biridir. Buna göre;

1 - Çıraklık okulları, meslek liseleri ve meslek yüksek okullarında okuyanlar,

2- Üniversite ya da düz liselerde okuyan ve aynı zamanda kısmi zamanlı işçi olarak çalışanlar,

3- Okulu bırakmış olanlar, ayrımsanabilir.

Bunlara bir de Dünya Bankası, Avrupa Birliği vb. kapsamında çeşitli iş eğitimi ve çalışma organizasyonlarına
çekilen çocuk ve genç kız işçileri ekleyebiliriz.

Genç ve çocuk işçi çalışmasında meslek liseleri ve meslek yüksek okulları kesin bir önceliktir. Eğitim sistemi,
emperyalist ve işbirlikçi sermayenin büyüyen yarı-vasıflı, uzmanlaşmış, teknik işgücü açığını kapatma hedefiyle
yeniden yapılandırılırken, meslek liselerinin de ağırlığı belirgin biçimde artırılmaktadır. Meslek liseleri, işçi
sınıfının gelecekteki yapısını ve bileşimini şekillendirmekte her zamankinden önemli ve planlı bir rol
oynayacaktır.

Bu yüzden meslek liseleri ve meslek yüksek okullarını, sınıfın yalnızca gelecekteki mesleki-teknik bileşimini
değil, siyasal-ideolojik bileşimini de etkileyecek stratejik bir mücadele ve örgütlenme alanı olarak ele almak
gerekir. Bu, "bütünsel bir sınıf stratejisinin inşasının temel bir halkası olarak kavranmak ve sınıf çalışması
bütününde olsun, gençlik kolları açısından olsun özel bir uzmanlaşma alanı haline getirilmelidir.

Meslek liselerinde dinci-gerici ve faşist akımların azımsanmayacak etkisi bu görevimizi yakıcılaştırır. Son
yıllarda meslek lisesi çıkışlı işçilerin önemli bölümünde bu gerici etkiler görülmektedir. (Örneğin Birleşik Metal-
İş'in son dönemde "örgütlediği" genç işçiler içerisinde bu tür etkiler barizdir. "Sol" olarak bilinen çoğu sendikada
taban dengelerinin değişmesinin de bununla bir ilişkisi vardır). Yeni ve daha modern meslek liselerinde ise daha
liberal bir işçi formasyonu yaratılmaya çalışılmaktadır. Sendikalaşma mücadelesine girişen meslek lisesi çıkışlı
işçilerin, faşist etkilerden daha kolay sıyrıldıkları, ancak dinci, tarikatçı etkilerin kırılmasının daha zor olduğu da
görülmektedir.

Tüm bunlar, genel olarak çocuk ve genç işçiler içerisinde, özel olarak da meslek liselerinde gerici akımlara karşı
yoğunlaştırılmış bir savaşımı acil ve zorunlu kılar.

***

Genel liseli ve üniversiteli öğrenci kitlesi içinde kısmi-zamanlı çalışanların oranında belirgin bir artış vardır.
Harç kredisi karşılığında okullarda çalışanlar, ders saatleri dışında, hafta sonları, "tatillerde" çalışanlar... Çalışan
öğrencilerin yalnızca öğrenci olmaktan değil, işçi olmaktan, en düşük ücretli ve esnek koşullarda geçici ve kısmi
zamanlı işçi olmaktan ileri gelen sorunları, bu genişleyen kesime gençlik alanı içinden de özel politikalar
üretmeyi gerektirir.

Ortalama lise ve üniversite mezunlarının, genel proleterleşme dalgası çerçevesinde, genişleyen ölçekte işçi ya da
buna yakın konumlarda iş bulabildiklerini (veya uzun süreler işsiz kaldıklarını) saptamak da büyük önem taşır.
Bu yüzden, öğrenci gençlik mücadelesini daha dolaysız bir sınıf eksenine oturtmak, işçi sınıfının mücadele
gündemlerini öğrenci kitlelerine dinamik bir tarzda uyarlamak, okulları yarı aydın öğrenci kesimleri için aynı
zamanda bir sınıf bilinci okulu haline getirmek ve onları sınıf mücadelesinin geleceğine hazırlamak, sınıf
hareketine kalıcı kadrolar yetiştirmek görevimizdir.

***

İlk veya ortaokuldan terk çocuk ve genç işçilerin durumu hepsinden daha ağırdır.

1- Küçük yaşlardan itibaren ağır işlerde çalışan, işyerlerinde yoğun stres ve baskıya maruz kalan çocuk ve genç
işçiler üzerine sayısız araştırma çok net bir gerçeği ortaya koymaktadır: Bedensel, zihinsel, manevi gelişimleri
yavaşlamakta ve güdükleşmekte, kişilik oluşumları da sekteye uğramaktadır.

2- İşçi sınıfının geniş kesimlerinin mutlak yoksullaşması, birçok işçi anne-babayı da çocukları nezdinde -Marx'ın
deyişiyle- "köle tüccarı" haline getirmekledir. Geleneksel "eti senin kemiği benim" sözü, eskiden çocuğa bir
meslek kazandırma açısından "emek gücü senin geleceği bizim" anlamında söylenirdi. Bugün bu, "eti de senin
kemiği de, ben bugün getirdiği paraya bakarım"a dönüşmüştür. Kapitalizm, emekçi ailesinin iç ilişkilerini
geleneksel ataerkil kan bağı ve değer yargılarından çözerek, meta ilişkilerine ve paraya tabi hale getirmektedir.
Birçok işçi ailesi çocuklarının hangi koşullarda çalıştığına en ufak ilgi göstermeden yalnızca getirdikleri paraya
bakmaktadır. Her aileden ancak 3-4 kişinin çalışmasıyla ölmeyecek kadar bir asgari geçimin sağlanabilmesi,
anne-baba ile çocuk ilişkilerini de dönüştürmektedir. Örneğin daha düşük ücret alan ya da iş bulamayan çocuğa
üvey evlat muamelesi yapılmakta, bizzat anne-baba çocuklarını rekabete koşullamaktadır, vb. Bu durum çoğu
çocuk ve genç işçinin çalışma ve yaşam koşullarını ezicileştirmektedir. Biricik geleneksel "sosyal güvenceleri"
olan aile dayanağı da eski biçiminden çözülmekte, işkenceye dönüşmektedir.

3- Çocuk ve genç işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığı, geleneksel sosyal dayanışma ve değer
yargılarının da çözülüp esnek çalışma ve rekabete uyarlanmasıyla birleşik olarak, onları yozlaşmaya daha açık
hale getirmektedir. Tiner, hap, esrar, alkol, fuhuş çocuk yaşlara kadar inmektedir ve son derece yaygınlaşmıştır.
Aynı şekilde depresyon, melankoli, psikopati gibi psikolojik rahatsızlıklar çocuk işçiler arasında bile patlama
halinde yaşanmaktadır. Genç işçiler arasında yoksulluk, hücre tipi çalışma ve yaşam, kültürel sarsıntı ve
değerlerin çöküntüsü ile birlikte duygusal ve cinsel sorunlar da genellikle ağır sendrom biçimlerini almaktadır.

***

Genç ve çocuk işçiler çalışmasında, ilk elde öne çıkan bazı talepler:

Çalışma yaş ve saatlerinin sınırlandırılması; çalışma koşullarının bedensel, zihinsel ve kişilik gelişimini tahrip
etmeyecek biçimde iyileştirilmesi; parasız eğitim ve sağlık hakkı, her türlü fizik-psikolojik şiddet, hakaret ve
tacizin kaldırılması; eşit ve insanca yaşanacak asgari ücret; koşulsuz sigorta ve sendikalaşma hakkı; sendikalarda
çocuk ve genç işçi kollarının oluşturulması...

Devrimci sınıf çalışmasında, çocuk ve genç işçiler açısından eğitim (basitleştirilmiş, pratikleştirilmiş, eğitici
oyun, sanat ve spor ile birleştirilmiş siyasal ve sendikal kurslar, vb.) pedagoji, toplumsal ve kültürel ihtiyaçlar
özel bir önem kazanmaktadır. Uyuşturucu ve yozlaşmaya, lümpenleşmeye karşı sınıf eksenli etkin kampanyalar;
işçi ve gençlik basınlarında çocuk ve genç işçilerin özgül sorun ve ihtiyaçlarına ilişkin sistematik yayın
programları; çocuk ve genç işçilere sınıfsal-toplumsal anlam amaç ve değer duygusu kazandırmaya dönük
yöntem ve araçlar, kolektif üretim mekanları; ve en önemlisi, konfeksiyon, çorap, kundura, metal, hizmet gibi
alanlarda ilk örnekleri ortaya çıkmaya başlayan örgütlenme girişimleri bazı temel halkalardır.

İşçi sınıfı hareketi ve sosyalizm


1- "Sosyalizmin öldüğü" ve "işçi sınıfının toplumu devrimci tarzda değiştirme yeteneğini yitirdiği"
demagojilerinin bağlantılı olması raslantı değildir.

Devrimci işçi sınıfı hareketi ile kapitalizme tam karşıt ve daha yüksek bir toplum görüşü (ufku) birbirine
öylesine bağlıdır ki, birinin zayıfladığı yerde diğerinin de gerilemesi kaçınılmazdır.

2- Sosyalizm her zamankinden daha günceldir.

a) Emperyalist kapitalizmin genel (ekonomik, siyasal, toplumsal) krizi; sıklaşma ve şiddetlenme eğilimi gösteren
kriz devreleri; asalaklaşması ve çürümesi; varlığını kitlelerin hızlandırılmış (mutlak ve göreli) sefalet, esaret,
eziyet ve aşağılanma birikimi temelinde sürdürebiliyor olması...

b) Üretimin, emeğin ve zekanın (bilgi üretim süreçleri) toplumsallaşmasında muazzam ilerlemeler...

c) İşçi sınıfının nicel ve nitel güç potansiyelinin genişlemesi; saflarına milyonlarca "işgücünden başka satacak
şeyi olmayanın" katılması, kol gücüne kafa gücünün eklenmesi...

Kapitalizm, genel bir eğilim olarak tarihsel toplumsal sınırlarına yaslanmaktadır. Kimbilir kaçıncı kez,
"sosyalizmin öldüğünü" ilan ettiği bir süreçte, sosyalizmin maddi ön koşullarını ve toplumsal dinamiklerini
muazzam ölçeklerde geliştirmekten; onu her zamankinden daha olanaklı ve kaçınılmaz hale getirmekten başka
bir şey yapamamaktadır!

Yerini yeni ve daha yüksek bir toplumsal sisteme bırakmak üzere tarih sahnesinden çekilmesi gereken
kapitalizmdir. Bu doğumu devrimci zorla gerçekleştirmek (ve geri dönülmez noktaya kadar götürmek), başta işçi
sınıfı, emekçi insanlık için giderek bir ölüm kalım sorunu haline gelmektedir.
3- Bununla birlikte, işçi sınıfı hareketindeki ve sosyalizm ufkundaki gerileme (dibe vuruş) en büyük çelişkidir.

- Soyvet revizyonizmi ve bağlantılı parti ve sendikaların, sosyalizmin içini boşaltmaları ve demagoji kılıfı olarak
kullanmaları ve arkalarında burjuvazinin arayıp da bulamayacağı zehir ve güvensizlik bırakarak çökmeleri,

- Küçük burjuva sol hareketlerin zincirleme sağa kayışları, birçoğunun sosyalizmin adını bile anmayı bir yana
bırakmaları, genelgeçer soyut, ve etkisiz bir sosyalizm söylemi tutturanların da bunu küçük burjuva
milliyetçiliğinin ya da sosyal liberalizmin kılıfı olarak kullanmaları, kapitalizmin bilimsel eleştirisi ve bilimsel
sosyalizm anlayışından büsbütün uzaklaşmaları,

- Sendikal-siyasal mücadale deneyimine ve çoğunlukla bulanık ve lekeli de olsa sosyalizm inancına az çok aşina
eski işçi kuşaklarının tasfiye olması ve genç ve yeni işçi kitleleriyle kuşak kopukluğu,

- Yeni işçi kuşaklarının yenilgi ve sol hareketteki liberal tasfiyecilik koşullarında yetişmeleri, en geniş
kesimlerinin sosyalizmin/komünizmin kara çalmalar vb. dışında adını bile duymamış olmaları ve sosyalizm bir
yana, işçi sınıfının tarihsel mücadele kazanım ve değerlerine (örneğin 1 Mayıs, vb.) bile yabancı olmaları,

- Boşluğun sosyal liberalizm, "sivil toplumculuk", AB beklentileri, dincilik ve tarikatlar vb. tarafından dol-
durulması,..

4- Ancak sınıflararası kutuplaşma, uzun vadede hiçbir burjuva, küçük burjuva yamanın dikiş tutmayacağı hız
ve derinlikte işlemektedir. Zaten bir dönemki sınıf çatışmasını tamponlayan ve sistemi yeniden üretecek tarzda
düzenleyen "kamusal" mekanizmaları (sosyal demokrasi, genel oy, toplu sözleşme, sosyal güvenlik vb. bunlar
işçi sınıfının tarihsel ama kendisine yabancılaşmış mücadele kazanımlarını da içerir) kriz koşullarında tasfiye
eden, işçi sınıfının en geniş kesimlerini adım adım ve zorla sistemden beklentisizliğe iten burjuvazinin kendisi-
dir. Burjuvazi kendisi açısından giderek tehlike sinyalleri çalmaya başlayan bu boşluğu, DB ve AB destekli "sivil
toplum" organizasyonları ve ağları, AKP hükümeti de belediye ve tarikatlar, AB hayalleri vb. ile doldurmaya
çalışıyor.

Aynı şekilde her aileden ikinci, üçüncü kişilerin çalıştığı en emek yoğun tekstil-konfeksiyon gibi sektörlerin ve
aile ve yerel topluluklar tarafından yapılan işlerin, işgücünün çok daha ucuz olduğu bölgelere kayması ve
emperyalist küreselleşmenin derinleşmesiyle (Çin faktörü, vb.) emekçi ailelerin geçimi üzerindeki az çok
sübvanse edici "istihdam" olanakları da daralacak. İşçi sınıfının ve kent yoksullarının sistem üzerindeki basıncı
artacak.

5- Bu süreçte irili ufaklı direnişler yaşanacak. Sendikal ve siyasal etkinin az çok girdiği yerler başta olmak üzere,
belli bir sınıf birikimine sahip, çalışma koşullarının ağır, ücretlerin çok düşük olduğu bölgelerde toplu
hareketlenmeler de beklenebilir. Ancak mevcut güç dengeleri çerçevesinde kısa vadede, tempolu bir yükselişle,
güçlü ve yeni hak kazanımlarıyla ileri doğru açılan eylemlerden çok, öz savunma direnişleri ağır basacak. İşçi
sınıfının hak kayıpları, dağınıklığı ve iç rekabeti kısa vadede aşılabilir olmasa da, sendikal ve siyasal etkinin
artması, her yeni, ileri örgütlenme ve mücadele deneyimlerinin yaygınlaştırılmasına bağlı olarak uzlaşmaz karşıt-
lık dinamiklerinin de yoğunlaşacak olmasıyla, orta vadede daha farklı ve geniş ölçekli hareketlenmeler ortaya
çıkabilecektir.

6- Bu süreç, bir ve aynı zamanda, en deneyimsiz, genç, güvencesiz geniş işçi yığınları için kendini irili ufaklı
mücadele deneyimleri içinde bir sınıf olarak oluşturma sürecidir. Geleceğin sosyalist işçi kuşaklarına ve
devrimci militan sınıf hareketine giden yol, bu son derece sancılı süreçte yaratılan devrimci sendikal ve devrimci
sosyalist etki halkalarından, sınıf içinde kazanılan sosyalist tohumlardan geçecektir.

Dünya proleter devrimler tarihi, işçi sınıfı ile henüz oluşum halindeyken kaynaşan, öncü dinamiklerini
devrimci sosyalizm temelinde etkileyen ve derin bir devrimci proleter karakter ve kadro ağırlığı kazanan
partilerin, ilerleyen süreçlerde büyük avantaj kazandığını göstermektedir.

Bu yüzden işçi sınıfının "dağınık ve karşılıklı rekabet yüzünden parçalanmış düzensiz bir yığın"dan mücadele
içinde yeniden sınıflaşma sürecinde, öncü kesim ve dinamikleriyle kaynaşma ve devrimci sınıf sendikacılığı ve
devrimci sosyalizmin ekseninde etkileme, sınıf hareketinin tüm bir geleceğini belirleyecek önemdedir.

7- "Bugün işçi sınıfının en geniş kesimlerinin muazzam bir dağınıklık ve gerilik içinde olması, tasfiyeci ve
geriye çekici basıncın önde gelen bir etkenidir.

Bırakalım geniş işçi kitlelerini, ortalama devrimci tipolojisi bile, diyelim DİSK'in '80 öncesi işçi eğitiminde
kullandığı kapitalizm/sosyalizm vd. kavramları içeren el kitaplarını okumakta zorlanmaktadır. Küçük burjuva
devrimcileri bu geriliğe uyarlanarak sosyalizmi ya literatürlerinden tümden çıkarmakta ya da içi boşaltılmış,
soyut ve mistik bir slogan derekesine düşürmektedirler. Yaşanmış sosyalizm deneyimlerinin ve geri dönüşün
bilimsel irdelenmesinden, emperyalist kapitalizmin bilimsel eleştirisinden ve sosyo-ekonomik gelişmelerin daha
gelişkin bir devrimci sosyalizm ufkundan ele alınmasından özenle kaçınmaktadırlar.

Sosyalizmin güncelliğini bilimsel ve somut olarak kavraması ve kavratması gereken işçi sınıfı devrimcileridir.
Bu, devrimci sosyalizm çizgisini ve vizyonunu teorik-programatik olarak geliştirmek, proleter yaşam ve
mücadele kılavuzu ve pratiği haline getirmek için seferberlik direktifidir. İşçi sınıfının, kadro ve güçlerin mevcut
durumu, bu görevi ortadan kaldıramaz ve sulandıramaz. Aksine olağanüstü yakıcılaştırır ve ona her zamankinden
daha özel ve yaratıcı bir karakter kazandırmayı gerektirir.

Kaldı ki işçi sınıfının en geniş ve yeni kesimlerinin durumu, bir yanıyla da (yeni bir sosyalist işçi kuşağının
geliştirilmesinde avantaj haline getirilebilecek) "beyaz sayfa" olarak düşünülmelidir.

8- Bunun için kısa ve orta vadede;

- Hem iç çalışmaya hem de sınıf çalışmasına ve işçi sınıfına yönelik olarak sosyalist aydınlanma/aydınlatma
kampanyalarının hazırlanması;

- Tüm yayınlarımızda, özellikle de işçi ve gençlik basınlarında (yerel bültenlere varana dek) sosyalizm esin ve
ağırlığının nicel ve nitel olarak artırılması;

- Güncel konulara yama gibi ve dışsal durmayan, son derece yalın, fakat o ölçüde güncel, zengin ve canlı
kılınacak; yazılı, görsel, sanatsal sosyalizm propagandasının altyapısının hazırlanması. Devrimci sosyalizm
esininin, anlatmayla sınırlı kalmayarak bir bütün olarak yaşam, örgütlenme ve çalışma tarzına, tek tek işçilerle
kurulan ilişkinin niteliğine dek yansıtılması;

- Devrimci sosyalizmin temel programatik konulusu ile birlikte, toplumsal yaşam ve mücadelenin tüm
alanlarını kucaklayan biçimde canlandırılması. Örneğin proleter demokrasi, sağlık, eğitim, çalışma, zaman,
mekan, kadın, çocuk, ulusal sorun, medya, spor, kültür-sanat, kent-kır, planlama, insan ilişkileri vd.;

- İşçi sınıfının en geniş, güvencesiz ve vasıfsız kesimlerinin yanı sıra yarı-vasıflı ve yüksek vasıflı kesimlerine
özel yönelim.

Devrimci hareket bugüne dek sınıfın yalnızca vasıfsız kesimlerini örgütleyebilmiş ve onun durumuna
uyarlanmıştır. Vasıflı kesimleri teorik, programatik, siyasal ve örgütsel olarak etkileme kapasitesinin olmaması,
sınıfın dönem dönem çeperinde toplayabildiği diğer kesimleri içerisinde siyasal ve örgütsel bir derinlik
yaratamamasının da önemli nedenlerinden biri olmuştur. Günümüzde kuşkusuz son derece yakıcı olan devrimci
sendikal çalışmanın çeşitli kesitlerdeki başarısı ne olursa olsun, devrimci siyasallaştırma ve bir sosyalist işçi
kuşağının tohumlarını atmada yaşanan büyük tıkanmanın bir nedeni de budur.

Diğer sınıf ve kesimlerden proletaryaya doğru itilen kafa emekçilerinin, meslek liseleri ve meslek yüksek
okulları ile üniversiteli öğrenci hareketi içinde yetişenlerin, yanı sıra işçi sınıfının yeni bileşimi içinde daha
vasıflı kesimlerin, işçi sınıfına sosyalizm doğrultusunda "yeni aydınlanma ve ilerleme öğeleri sunmasını"
(Marks) sağlamakla da yükümlüyüz.

Lenin'in vurgusuyla, işçi sınıfının ve ittifaklarının, düşünen ve düşünebilen, bilgi-beceri potansiyeli daha ileri
olan bütün temsilcilerinin, sınıf hareketi ve sosyalizmin ilerletilmesine katılımını sağlamakla yükümlüyüz.

Bu kesimler üzerindeki devrimci sosyalist etki, bir yanıyla sınıfın en geniş kesimleri içindeki devrimci faaliyet
kapasitesinin artmasına bağlı olacaktır. Diğer yanıyla daha gelişkin bir devrimci sosyalizm projeksiyonu ve
bütünsel bir sınıf stratejisi çerçevesinde teorik-programatik, siyasal-örgütsel çalışmaların geliştirilmesine bağlı
olacaktır. En sonu, yeni ve daha yüksek bir komünist işçi sınıfı partisinin; sınıfın vasıfsız ve vasıflı kesimlerini,
devrimci sendikal ve devrimci sosyalist çalışmayı, birlikte ve iç içe, birinden ötekine güç ve enerji aktararak
örgütleyen bir işçi sınıfı partisinin inşasıyla hızlanacaktır.

Kuşkusuz sosyalizm "yalnızca vasıflı işçilerin anlayabileceği" bir şey değildir. Ancak işçi sınıfının en geniş
kesimlerini de sosyalizmle tanıştırmak ve sosyalist politikalara kazanmak, bilimsel sosyalizm bilincine ve sınıfı
bu eksende ilerletme becerisine vakıf olan kadro ve aktivist yapısından geçer.
İşçi sınıfı örgütçülüğü
1) İşçi sınıfı örgütçülüğünü geliştirmek ve profesyonelleştirmek, devasa (ve bağlantılı) bir görevler toplamı
olarak önümüzde uzanmaktadır.

Yazınımızda temel kadro ölçütlerine ve alan örgütçülüğüne yönelik oldukça zengin belirlemeler vardır. Alan
örgütçülüğünü kolektif bir kültür haline getirmekte zayıf kalındıysa da bu konuda azımsanmayacak bir deneyim
birikimimiz de var. Ancak işçi sınıfı örgütçülüğünü başlı başına bir yüksek uzmanlık alanı ve proleter
devrimcilik değeri olarak ele almakta son derece eksik kaldığımızı da görmemiz gerekir.

Mevcut durumda (bu doğrultuda atmaya başladığımız adımlara karşın) profesyonel denilebilecek sınıf
örgütçümüz hemen hemen yok. Az çok deneyim ve beceri sahibi sınıf örgütçülerimizin sayısı da son derece
sınırlı. İşçi sınıfı hareketinin durumu, en geniş işçi kitlelerinin asgari bir örgütlülük ve bilinçten, sendikal
deneyimden bile yoksun oluşu ise, devrimci sınıf örgütlüğünde uzun soluklu ve büyük bir sıçramayı şart
koşuyor!

Bunun için öncelikle sınıf örgütçülüğüne yaklaşım tarzımızı değiştirmemiz gerekiyor. İşçi sınıfı örgütçülüğünü
tek tek kişisel ilgi ve yeteneklere bağlı olmaktan, sınıfın şu veya bu kesimi hareketlendiğinde yapılan ama
sonrası getirilemeyen bir şey olmaktan çıkarmamız gerekiyor.

2) Her düzeydeki sınıf örgütçülüğümüzün geliştirilmesi yalnızca tek tek kadro ve aktivistlere bunu kavratmaya
çalışmakla sağlanamaz. Güçlerin bileşiminde pratik işçi örgütçülerinin sayısını artırmaya çalışmak da kendi
başına köklü bir çözüm oluşturmaz. Bunlar gerekli fakat yetersizdir.

Nasıl ki örgütlenecek her işçiyi, tüm sınıf bağıntılarıyla (ailesi, doğal çevresi, işyeri, sektörü, bölgesi vd.) birlikte
ele almak gerekiyorsa; her işçi örgütçüsünü de bireysel kavrayış ve yeteneklerinin ötesinde, kolektif şekillenişi,
gelişme olanakları ve lojistiği ile birlikte ele almak gerekir.

Öyleyse öncelikli sorun, sınıf örgütçülüğünün ve örgütçülerinin hızla geliştirilmesini sağlayacak kolektif iklimin
ve olanakların yaratılmasıdır. Başka deyişle tek tek kadro ve aktivistlerin ötesinde, bir bütün olarak kolektifin
devrimci militan sınıf örgütçülüğünün çok yönlü gerekleri ekseninde yeniden yapılandırılmasıdır. Bunun için ilk
elde:

- Finansman dahil her türlü kaynak ve olanağın sınıf örgütçülüğünü öncelikle gözetecek tarzda yeniden
düzenlenmesi,

- İşçi sınıfına dönük olduğu kadar içe dönük olarak da her yayınımızın, her toplantının, her iletişim
mekanizmasının devrimci sınıf örgütçülüğünü temel bir ölçüt ve yüksek bir değer haline getirmede
değerlendirilmesi,

- Tüm eğitim çalışmalarında işçi sınıfı örgütçülüğü bilgi ve becerisine özel bir yer verilmesi,

- Bütünde ve her faaliyet kolunda sınıf örgütçülüğünün ve her düzeydeki örgütçülerinin motivasyonunun
artırılması,

- Sınıf örgütçülüğünde tek tek kadro ve aktivistlerin, birimlerin ve bütünün attığı her adımın, kaydedilen her
gelişmenin (ilk elde somut sonuç alamamış olsalar bile, yönelim olarak) teşvik edilmesi,

- Kadro ve aktivistlerin seçim ve konumlandırılışı açısından en nitelikli, en becerikli, en seçkin olanların


öncelikle sınıf örgütçülüğüne dönük olarak ya da onunla bağlantılanacak, çok yönlü destek ve lojistik
oluşturacak tarzda yeniden düzenlenmesi (örneğin basın yayın, kültür sanat, hukuk, meslek odaları, bilgisayar
vd.).

- Lise ve üniversiteli gençlik çalışmasında geleceğin profesyonel sınıf örgütçülerini yetiştirmeye özel bir ağırlık
verilmesi.

3) Gördüğümüz gibi işçi sınıfı örgütçülüğü; bu başlı başına bir ihtiyaç olmakla birlikte yalnızca "doğrudan pratik
örgütçüler"le sınırlı değildir. Bir örgütçü kendi başına ne kadar yetenekli ve istekli olursa olsun, gelişkin ve çok
yönlü bir altyapıya ve lojistiğe dayanmadıkça sınırlı kalır. Bunun için;

- Örgütsel, siyasal, sendikal, kurumsal dayanakların ve desteğin yaratılması;

- Çok çeşitli uzmanlık birimleri (teorik, siyasal araştırma-geliştirme, basın-yayın, sendikal, mesleki, ajitasyon
propaganda, pedagoji, sosyal-psikoloji, hukuk, kadın, Kürt, eğitim, kültür-sanat, spor, militanlık, sağlık, teknoloji
vd.);

- Uzmanlaşmış çekirdek ekiplerin geliştirilmesi;

- Alan içi işçi aktivist gruplarının yaratılması;

- Her bölgede işçilerden ve diğer emekçi sınıflardan olabildiğince geniş bir toplumsal ilişkiler ağı, olanaklar
yelpazesi, bilinçli dost ve bilinçsiz yardımcıların yaratılması;

- Odaklanmış strateji, planlama ve politikalar gereklidir.

Bu konuda bizde en sık düşülen hata, örgütçülerden yukarıda sıraladıklarımızın hepsini tek başına yapacak
'süperman'ler olmasının beklenmesidir. Bu tür idealist, insanüstü örgütçü tanımları, en yetenekli örgütçümüzün
bile cesaretini kırmaktan başka bir işe yaramaz. Oysa gelişkin sınıf örgütçülüğü, çok sayıda uzmanlık ve alt
uzmanlık biriminin, uzman örgütçü ekipleri kadar en çeşitli çevre örgütleri ağının; pratik örgütçüler
kadar çok yönlü destek kadrosunun, pratik beceri kadar saha araştırma ve bilgi edinme kapasitesinin;
durmaksızın genişletilen ilişkiler ağının ve olanaklarının... tüm bunların, belli bir strateji, dönemsel taktik
ve bölgesel planlama temelinde organize edilerek hedefe odaklanmasıdır.

4) İşçi sınıfı örgütçülüğünün geliştirilmesinde kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerimiz:

- Her düzeydeki sınıf örgütçüsüne ve bir bütün olarak sınıf örgütçülüğüne yönelik eğitim programlarının ve el
kitaplarının hazırlanması,

- Ortaklaşa oluşturulacak ve ortaklaşa yararlanılacak sınıf örgütçülüğü bilgi-deneyim havuzunun oluşturulması,

- Sınıf örgütçülüğünde öncelikli kesim, sektör, bölge, işyeri vd. koordinatlarının hem genel hem de iller
düzeyinde titiz bir araştırmayla saptanması,

- Saha taraması, bölge haritalarının çıkarılması, işçi tipolojisinin, öne çıkan sorunların, örgütlenme olanaklarının,
bağlantı ve geçiş halkalarının belirlenmesinde, bölgesel örgütleme planlarının hazırlanmasında kılavuz
niteliğinde çalışmalar,

- Havza, bölge örgütçülüğünün ve çok yönlü örgütçülük ekibi anlayışının yerleştirilmesi. (Bölge komitelerinin,
hareketli ekiplerin ve keşif kollarının, yalnızca grev ve direnişlere müdahale ile sınırlı olmayan biçimde,
gerektiğinde diğer birim ve faaliyet kollarından destek ve aktivist alma olanağının sağlanması.)

- Aynı zamanda dışardan destek alma olanaklarının genişletilmesi,

- Merkezi strateji, taktik ve politikalar çerçevesinde yerel önderlik ve örgütçülüğün güçlendirilmesi ve


inisiyatiflerinin geliştirilmesi,

- Yayın organlarının örgütçülük hedefleri açısından daha etkin, pratik yönelimlerle daha koordineli kullanılması,

- Her düzeydeki bağlantı halkaları ve kurumların yaygınlaştırılması (irtibat büroları, dernekler, işçi evleri,
bölgesel ve sektörel platformlar, forumlar, sendikalarda ve kitle örgütlerinde mevziler, vd.),

- Çağrı ve çekim merkezi oluşturacak destek-faaliyet çeşitliliği (iş hukuku, sağlık, psikoloji, kültür-sanat, spor,
mesleki kursları, bilgisayar, iş bulma vd.),

- İşçi aktivistlerin, hedeflenen işyerleriyle bağlantı kurulması, bilgi toplanması, yayın ve bildiri dağıtımı, ev
ziyaretleri, toplantı düzenleme gibi konulardan başlayarak eğitimi,

- Tüm işçi ilişkilerine, en çeperdekine dek örgütlülük kazandırılması (Devrimci Sendikal Birlik komiteleri,
kurultay hazırlık komiteleri, düzenli dağıtım ekipleri, gazete dostları grupları, yerel işçi platformları, vd.),
- İşçi sınıfının mevcut çok katmanlı ve parçalı yapısının hem ortak noktalarına hem de her birinin özgül
gereklerine uygun bir örgütçü bileşiminin (yüksek vasıflı, çekirdek, kendi içinde son derece parçalı güvencesiz
işçiler ve işsizler, yanı sıra kadın, Kürt, yetişkin, genç ve çocuk işçiler; sanayi ve hizmet, büyük fabrikalar,
organize bölgeler, KOBİ'ler… Profesyonel örgütçülüğün evrensel ölçütleriyle birlikte her birinin özgün
örgütçülük gerekleri olacaktır) geliştirilmesi.

Devrimci Sendikal Birlik

I) Devrimci Sendikal Birlik (DSB) nedir?


DSB her şeyden önce 'sendikal' bir harekettir. İşçi sınıfının sendikal mücadelesini devrimci sınıf sendikacılığı
çizgisinde örgütleme hedefini önüne koymuştur. Bu onun asli misyonudur.

DSB sendikal planda kendisini sadece ücret artışları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini sağlamakla vb.
sınırlamaz. Ücret artışları da içinde olmak üzere 'sınıfın çalışma koşullarının iyileştirilmesi sorununu;

a) Salt üretimin yapıldığı koşullarla (fabrika içi ile) sınırlamayıp işçinin 'yaşama koşullarıyla' birlikte, bu
bütünlüğün bir parçası olarak ele alıcıyla,

b) İşçiyi 'tek başına' bir birey olarak değil 'ailesiyle birlikte' bir bütün olarak ele alıp taleplerini bu bütünün
ihtiyaçlarını gözeterek belirlemesi ile ve nihayet,

c) Bu bütünü (işçi ve ailesi) bilim ve teknolojideki gelişmelerin olanaklı kıldığı en geniş sınırlar içerisinde
insanca yaşam koşullarına kavuşturmayı hedeflemesiyle "ücret sendikacılığı" başta olmak üzere klasik burjuva
sendikacılık anlayışlarından ayrılır. Bu onun sendikal mücadele anlayışının ayırdedici temel noktalarından
biridir/birincisidir.

DSB, sendikal mücadeleyi, sınıfın bilinçli kitle militanlığına dayalı bir çizgide yürütmeyi esas alır. Bu onun
sendikal mücadele anlayışının ayırdedici temel noktalarından ikincisidir.

Fakat DSB salt sendikal bir hareket değildir. En ideal sonuçları elde ettiği koşullarda bile ücretli emeğin
sömürülmesini sınırlamanın ötesine geçemeyecek olan sendikal mücadeleyi, aynı zamanda işçi sınıfının ve onun
öncülüğünde tüm insanlığın ücretli emek boyunduruğundan kurtarılması mücadelesine, yani sosyalizm ve
sınıfsız toplum tarihsel amacına bağlı olarak ele alıp yürütür. Sendikal örgütlenme ve mücadele sırasında işçi
sınıfının olabildiğince geniş güçlerini devrim ve sosyalizm davasına kazanmaya çalışır; devrimin öncüsü sınıf
olarak proletaryanın bilinç ve hazırlığını geliştirme perspektifini asla gözardı etmez. Bu onun ayırdedici temel
özelliklerinin başında gelir.

Bu özelliği ile o, proletaryanın devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinin temsilcisidir, onu savunur ve sınıfın
desteğini bu temelde kazanmaya çalışır.

Bu nedenle DSB'nin adındaki "devrimci" sıfatı, onun militan karakterini, fakat bundan da önce onun
proleter devrimci sosyalist karakterini ifade eder /bu anlama gelir.

Ve nihayet DSB, sendika, platform, vb. oluşumlardan farklı olarak kendisini bir "hareket" olarak tanımlar.
'Hareket' kavramı, koşulları olgunlaştığında kurmakta tereddüt edilmemesi gereken sınıf sendikaları başta olmak
üzere, işçi sınıfının her türlü sendikal örgütlenmesi ve kurumsallaşmasına ilke olarak karşıtlık anlamına gelmez.
Bunlar içerisinde çalışmayı reddetmek anlamına hiç gelmez. Tam tersine, sınıfa ait veya sınıfa ait olması gereken
her ne varsa, onların sınıf bilinçli proletarya tarafından sınıf düşmanlarının ellerinden kopartıla kopartıla
sökülmesi, DSB'nin de temel hedef ve iddiaları arasındadır. Bu anlamda hareket sıfatı, küçük burjuva anarko-
sendikalist veya pelteleşmiş/şekilsiz liberal anlayışlarda olduğu gibi kurumsal yapı ve örgüt düşmanlığı anlamına
gelmez.

Bu kavram, öncelikle ve asıl olarak DSB'nin kurumsal bir kimlik ve mevziler kazandığı durumlarda bile,
mücadele ve işleyişinde tabanda sınıfın hiçbir yapay ayrım temelinde güçlerinin bölünmesine meydan vermeyen
olabildiğince kapsayıcı ve kucaklayıcı bir taban hareketi karakteristiğini taşıması anlamına gelir. Yani hareket
kavramı, şekilsizliğin savunulması değil, taban inisiyatifine dayalı ve dinamik bir hareket olma özelliğinin
altını çizme anlamına gelir.

İkinci olarak, DSB hareketi ve örgütlenmesinin, sınıfsal konumu, koşulları ve tarihsel amaçları ortak olan
proletaryanın gücünün cinsiyet farkı, etnik köken, dinsel inanç veya sendikal rekabet temelinde vb. bölünmesine
neden olan her türlü yapay ayrım ve çitlerin üstüne çıkan, kendisini bunlar içine hapsetmeksizin sınıfın
güçlerinin birliğini hedefleyen ilkesel bir tutum ve yönelime sahip okluğunu ifade eder.

Üçüncüsü, işçi sınıfının mücadelesinin büyümesi ve gelişmesi ölçüsünde mücadeleyi daha ustaca ve pro-
fesyonelce sürdürebilme amacıyla karşımıza bir zorunluluk olarak çıkacak olan kurumsal yapılanma ve işbölümü
koşullarında dahi DSB hareketinin kendisini yasal veya bürokratik sınırların cenderesi içerisine sıkıştıran bir
tutuculuk, yasaldık veya bürokratlaşma tehlikesinden koruyabilmesi için hareketin kendisini proletaryanın
sınıf çıkarları ve tarihsel amaçlarının gerekleri dışında hiçbir sınır tanımayan bir dinamizm içerisinde
tutma/dinamizmini koruma konusundaki bir iddiayı, bilinci ve uyanıklığı ifade eder.

II) DSB hareketinin örgütlenmesi ile DSB komiteleri ilişkisi


İşçi sınıfının sendikal mücadelesini devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinde örgütleme ve yükseltme (geliştirme)
iddiasını ve amacını taşıyan DSB hareketi, fabrikalar ve işyerleri başta olmak üzere sınıfın bulunduğu bütün asli
alanlarda; sanayi siteleri ve işçi havzalarında, bunların yanı sıra kendi dışındaki sendikal yapı ve oluşumlar
içinde de örgütlenmeyi hedefler. Sınıfın güçlerini ve mücadelesini devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinde
birleştirmeyi amaçladığı için, bu alanlardan hiçbirini ihmal etmez...

Fakat DSB'nin sendikal bir HAREKET olarak örgütlenmesi ile DSB'nin İÇ ÖRGÜTLENMESİNİ birbirleriyle
karıştırmamak gerekir. 'Hareket olarak' DSB örgütlenmesi bir YIĞIN örgütlenmesidir; sınıfın en geri
kesimleri de dahil, olabildiğince geniş kesimlerini kendi çizgisi etrafında birleştirip örgütlü hale getirmeyi
amaçlar. Buna karşılık 'DSB komiteleri' YÖNETİCİ bir işleve ve konuma sahiptir; bundan dolayı önüne
gelen her işçiyi değil ÖNCELİKLE ve ASIL OLARAK öncü işçilerle öncüleşme potansiyeli taşıyan işçileri
içerir, bunlardan oluşur. Farklı bir anlatımla DSB Komiteleri, çeşitli alanlarda sınıfın öne çıkan öncü unsurlarını
bağrında toplayan, yönetici bir konum ve işleve sahip ÖNCÜ ÖRGÜTLENMESİ'nin bir biçimi iken; sınıfın
ulaşılabilen en geniş güçlerini etrafında toplayıp onların hareketine bir şekil ve yön kazandırma iddiasını taşıyan
DSB Hareketinin örgütlenmesi, daha YIĞINSAL bir karakter ve özelliğe sahiptir.

Dolayısıyla DSB Komiteleri –kuruldukları dönemin, alan ve sektörlerin özgünlüklerini dikkate alarak kimi
esneklikler taşısalar bile– "hücre" tipi tek bir biçime sahiptirler, bu temelde örgütlenirler. Buna karşılık daha
'yığınsal' bir özellik ve karaktere sahip olan DSB hareketi, taban inisiyatifine dayalı yığın örgütlenmesinin
koşullara bağlı olarak bürünebileceği her türlü biçime bürünebilir, amaçları doğrultusunda sonsuz
çeşitlilikte biçimler alabilir. Bu konuda dogmatik bir tutuculukla değil, amaçlarını unutmayan ilkeli bir esneklik
ve yaratıcılıkla hareket eder.

Aradaki bu fark, yani birinin "yığın" diğerinin "öncü" örgütlenmesi oluşu, başka bazı farklılıkları daha getirir
beraberinde:

a) Birinciler –yani DSB Komiteleri– tercihan gizli, en fazla yarı gizli temellerde kurulan daha dar ve sıkı
örgütlenmeler (hücre ve komiteler) iken; değişik biçimler altında örgütlenen DSB Hareketi –büsbütün değil
ama– çok daha gevşek bir yapılanmaya sahiptir.

b) Birincilerde asgari bir sınıf bilincine ve sosyalizm idealine sahip olmak bir 'koşul' durumundayken,
ikincilerde böyle bir koşul aranmaz, hatta sosyalizme en uzak ve düşman işçilerin bile kazanılması için özel bir
çaba harcanır.

c) Bunların Partiye yakınlık-uzaklık dereceleri de haliyle farklıdır. DSB Komiteleri, 'örgütü çevreleyen ör-
gütler ağı' kapsamında "partiye en yakın" konumdaki 1. halkada yer alan bir örgütlenme ağı iken,
Hareket olarak DSB örgütlenmesi en fazla –ve o da daha çok birinciler aracılığıyla– partinin etkileyebildiği
"yörüngesel güçler ve örgütlenmeler" kapsamında değerlendirilmelidir.

d) Bunların kendi aralarındaki ilişkide de, DSB komiteleri, DSB hareketinin yönetici kurmay birimleridir. Başka
bir anlatımla DSB hareketi, DSB komitelerinin yönetimi ve yönlendirmesi altında örgütlenip yürütülen bir taban
hareketidir.

III) DSB komiteleri kimlerden oluşur? (Temel ölçütler)


Devrimci sınıf sendikacılığı hareketinin 'kurmay he-yeti'ni oluşturan DSB komiteleri, konum ve rolleri gereği
gizlilik temelinde örgütlenen/örgütlenmesi gereken yönetici çekirdeklerdir. Bu özellikleri gereği, öncü işçilerle
belirgin bir öncüleşme potansiyeli taşıyan işçilerin yer alabildiği daha dar ve daha sıkı bir yapıya sahiptirler.
Bu yönetici çekirdek birimlerde yer alabilmenin asgari temel koşulları şunlardır:

- Öncelikle sınıfına bağlı, kişiliği, işyeri ve dışındaki sürdürdüğü yaşamı ve duruşuyla çevresinin saygı ve
güvenini kazanmış 'öncü' bir konuma sahip olmak,

- Burjuvaziye ve kapitalist özel mülkiyet düzenine karşı, sınıfının çıkarlarının kararlı ve gözüpek bir savunucusu
olmak,

- Proletaryanın devrimci dünya görüşüne ve sosyalizm davasına en azından yakınlık duymak.

DSB komitelerine üyelik koşulları içinde, "ML'yi ve parti çizgisini benimseme", "partiye üyelik ya da en azından
partinin sempatizanı olma" vb. gibi koşullar aranamaz. Bu ve benzer yaklaşımlar, proletaryanın sendikal
örgütlenmesi ile siyasal örgütlenmesi, sendikalar ile parti, sendika üyeliği ile parti üyeliğini birbirine karıştıran,
bunlar arasındaki ayrımları düzleştiren "sol" sekter bir yaklaşım anlamına gelir. Sınıf içindeki parti hücreleri ile
DSB komitelerini de birbiriyle karıştırıp aynılaştırma anlamına gelen bu "solculuk", bir taraftan devrimci sınıf
sendikacılığı hareketinin örgütlenmesini baştan daraltır, seçkinci bir anlayışla "sen, ben, bizim oğlan..."
örgütlenmesinden öteye geçmemeye mahkum ederken; diğer taraftan da partinin ve parti hücrelerinin rolünü
pratikte fiilen sendikalizme doğru daraltacak, özellikle de fabrikalardaki parti hücrelerinin esas olarak birer
"sendika komitesi" haline dönüşmeleri tehlikesine kapıyı aralar.

DSB hücrelerinde yer alan öncü işçilerin partiye kazanılması, yani "partili" hale getirilmeleri, bu birimlerde yer
alabilmenin koşulu değildir ve olamaz ama, bu onun bir hedef olarak gözetilmemesi anlamına da gelmez.

IV) DSB komiteleri-parti ilişkisi


DSB hareketi ve komiteleri, her ne kadar partinin girişimi ve yönlendirmesiyle örgütlenen, onun ortaya atıp
yaşama geçirmeye çalıştığı stratejik bir politikanın ürünü olsalar da, bunlar asla birbirlerine karıştırılmamalı,
işlev ve yapı farklılıkları asla gözardı edilmemelidir. Bu cümleden olmak üzere :

i) DSB komiteleri, "parti hücresi" ve "organları" değildir (Başka bir anlatımla, DSB komiteleri ile parti arasında
organik bir bağ yoktur.).

ii) Parti ve parti organları DSB komitelerine direktif veremez, karar dayatamaz, onların organ olarak
inisiyatiflerini zayıflatıp kıracak müdahalelerde bulunamaz. Parti bu birimleri ANCAK ve SADECE politik
ikna ve eğitim yoluyla, iyi düşünülmüş taktik önerilerde bulunarak ve nihayet bu birimlerde yer alan
komünistlerin faaliyetler sırasında sergiledikleri düşünsel ve pratik etkinliğin sağladığı otorite ve saygınlıktan
yararlanarak etkileyip yönlendirmeye çalışır.

iii) DSB komiteleri sadece parti üyesi veya taraftarı komünistlerden oluşmaz ama partili komünistler elbette ki
bu organ ve birimlerin içinde de yer alırlar. Zaten partinin DSB komiteleri ve onlar aracılığıyla da DSB hareketi
üzerindeki ideolojik-politik ve örgütsel etkisinin düzeyi, partinin genel faaliyetlerinin sınıf içinde yarattığı ilgi ve
saygınlığın derecesi yanında bu komitelerde yer alan komünistlerin performanslarına bağlıdır.

EKK pratiği üzerine ön tezler

I- Kısa tarih
Emeğin Kurtuluşu Kurultayı (EKK) politikası, dönemle sınırlı olmayan stratejik bir politika olarak 1994
Şubat'ında gündeme geldi.

Hatırlanacak olursa bu kesit, ekonomik krizdeki derinleşmenin bir sonucu olmakla kalmayıp krizin yarattığı
yıkıcı sonuçları kamçılayan etkileriyle de 'özel' bir dönüm noktası özelliğini taşıyan 5 Nisan Kararları'nın
hemen öncesidir. 5 Nisan Kararları, en başta işsizliği çığlıklaştırdı. Sadece o yıl içinde irili ufaklı yüzlerce işyeri
kapandı; onbinlerce işçi işini kaybetti. Daha önceleri başlamış olmakla birlikte pratikte henüz fazla hayata
geçmemiş/geçirilememiş olan özelleştirme uygulamaları asıl o tarihten sonra hız kazandı. Sendikasızlaştırma-
taşeronlaştırma saldırıları da benzer şekilde ivmelendi. 1992 Ocak'ında satışla noktalanan büyük Zonguldak
Direnişi ve 3 Ocak Genel Grevi sonrası hız kesip inişe geçen işçi hareketi henüz dibe vurmamıştı. Sendikal
ihanete duyulan tepkilerin yoğunluğuyla da birleşik olarak sınıfın sendikal örgütlenme ve mücadele isteğinde
belirgin bir zayıflama görülüyordu; fakat varlığını uzun süre sürdüren İSŞP pratiği ve sayısız yerel platform
girişiminin de gösterdiği gibi tabanda güvenilir bir yeni sendikal hareket yaratma özlemi ve arayışları
diriydi/sürüyordu. Diğer toplumsal muhalefet dinamikleri açısından da sonraki yıllarda görülen yorgunluk ve
karamsarlık eğilimlerinin değil, mücadeleci bir dinamizmin henüz ağır bastığı bir kesitti. Emekçi memur hareketi
hala canlı ve ataktı.

Emekçi semtlerinde yoğunlaşan antifaşist dinamik, Gazi Direnişi sonrası yapacağı patlama için adeta güç
biriktiriyordu. Gençlik hareketinde yeni kıpırdanmalar başlamıştı.

EKK'nın sadece komünist öncünün sınıf yönelimi açısından değil, işçi sınıfı hareketinin halen süren çıkış
arayışları açısından da taşıdığı tarihsel-siyasal anlam ve önem, bu stratejik politikanın ortaya konulduğu dönemin
koşullarıyla onun programatik içeriği, gündeme getirdiği temel talep ve sloganlar ile yürütmeye çalıştığı
örgütlenme politikası birlikte düşünüldüğü zaman daha iyi görülüp anlaşılır.

II- Stratejik amaç(lar)


EKK stratejisi, o kesitte özellikle sendikal planda yeni bir yol ve çıkış arayışı içinde olan sınıf hareketi ve sınıfın
öncü kesimlerinin önüne devrimci sınıf sendikacılığı çizgisinde bir alternatif ortaya koymakla kalmayıp, bu
alternatifin doğasına uygun bir biçimde 'yeni bir sosyalist öncü işçi kuşağı' yaratma hedefini de önüne amaç
olarak koymuş stratejik bir yönelimdi.

Bu yapısı ile o, sadece bir 'örgütlenme planı' özelliğini taşımakla kalmayıp, bunun da temelini oluşturacak
şekilde sınıfı ve onun öncüleşmeye açık kesimlerini sosyalizme kazanmayı hedefleyen bir 'aydınlatma ve eğitim'
süreci/planı özelliğine sahipti (Onun bu özelliğini; en başta EKK Programı'nın köşe taşlarını oluşturan temel
taleplerin içeriğinde, onların açımlandığı EKK broşürlerinde ve dönemin işçi gazetesinde yayınlanan propaganda
yazıları ile en nihayet düzenlenen EKK toplantıları ve eğitim seminerlerinde görebiliriz).

Sınıfı aydınlatma, eğitim ve bilinçlendirme temelinde bir örgütlenme stratejisi özelliklerini taşıyan EKK poli-
tikası, bunlarla birlikte bir mücadele ve eylem anlayışını ifade ediyordu. Öncesi bir yana, dönemin siyasal-
sendikal propaganda ve ajitasyonunda ortaya atılan talepler ve somut öneriler dışında EKK'nın temel belgeleri
arasında yer alan "Yeni Bir Sendikal Hareket Yaratmalıyız" broşüründe de ortaya konulan bu mücadele an-
layışının temel esaslarını:

1) Ekonomik ve siyasal hak mücadelesinde militanlığı esas alması;

2) Militanlık anlayışında da sınıfın (ve ezilen emekçi yığınların) kitlesel militanlığını esas alması ve

3) Kriz içindeki burjuvazinin yoğunlaşan saldırılarına karşı sınıf hareketinin sırf sahip olduğu mevzileri
ve mevcut statükoyu savunmaya çalışmakla sınırlı "savunmacı" bir ruh hali ve pozisyondan çıkıp
burjuvaziyi savunmaya çekilmeye mecbur bırakacak nitelikte sistemin kendisine ve temellerine yönelik
taleplerle ortaya çıkacağı bir "saldırı stratejisi" izlenmesi oluşturuyordu.

III- Sınıf hareketi ile sosyalist hareketi kaynaştırma hedefi


EKK yöneliminin 'stratejik amaç' kapsamındaki temel amaçlarından biri de, 'sınıf hareketi ile sosyalist hareketi
kaynaştırma' esprisi temelinde komünist öncünün sınıf içindeki etkinliğini ve örgütlülüğünü geliştirip
güçlendirmekti. Bu konuda da 'enine' ve 'derinlemesine' olmak üzere iki yönlü bir gelişme hedefleniyordu:

'Enine gelişme', sınıf içindeki komünist çalışmanın belirli birkaç sektör, belirli bazı bölge ve işyerleri ve belirli
birkaç il ile sınırlı kalmaktan çıkarılıp en azından 5-6 kilit sektörde, belli başlı sanayi bölgeleri ve işçi havza-
larının en azından hatırı sayılır bir kesiminde, küçük ve orta boy işletmelere sıkışıp kalmış olmaktan çıkıp sınıf
hareketi içinde ağırlığı olan büyük fabrika ve işletmelerde belirli bir taban ve örgütlenme yaratmak anlamına
geliyordu.

İşin asıl özünü oluşturan 'derinlemesine gelişme' ise, EKK'nın örgütlenmesi sürecinde ilişki kurulan, faaliyetlerin
içine çekilen öncü unsurlarla ilişki ve işbirliğinin devrimci bir sınıf sendikacılığı hareketinin birlikte
örgütlenmeye çalışılması ile sınırlı kalmaktan çıkarılarak devrimci sosyalist bilinç temelinde yükselen siyasal bir
ilişki düzlemine sıçratılması, en azından buna doğru evrilen bir seyir çizgisinin yakalanmasıydı. Bunun pratikteki
somut ifadesi, komünist öncünün siyasal çizgisi ve taktiklerinin benimsenmesi temelinde fabrika hücreleri ve
DSB komitelerinin kurulup yaygınlaştırılabileceği bir ilişkiler ağının yaratılmasıydı.
EKK faaliyeti ve örgütlenmesi, bu yönüyle, komünist öncüye daha yakın konumdaki DSB komiteleri ile ön-
cünün sınıf içindeki dolaysız örgütlenmesinin temel biçimini oluşturan fabrika komitelerinin yaygın bir biçimde
örgütlenebilmesine elverişli bir zeminin yaratılmasını sağlayacak bir 'hazırlık okulu' işlevine sahipti. Başka bir
anlatımla o, örgütü çevreleyen örgütler ağı içinde partiye en yakın konumdaki birinci halkada yer alan DSB
komitelerinin hemen ardından gelen ikinci halka örgütlenmeler içindeydi. Gerçi programının özü, stratejik amaç
ve işlevleri, örgütlenme ve mücadele anlayışı gibi yönlerden DSB örgütlenmesi ile arasında öyle büyük, hele
hele niteliksel hiçbir fark yoktu; fakat dönemin somut koşulları, özellikle de sınıf hareketinin mevcut durumu ve
düzeyi, sınıfın genel ruh hali ve yapısındaki değişmeler gibi etkenler dikkate alındığında onlara göre daha
geriden işe başlayan, daha geniş ve görece daha gevşek bir yapılanma özelliğine sahipti. Zaten bütün biçimler
gibi EKK birim ve komitelerinin de hangi yönde nasıl bir gelişme seyri izleyeceğini biraz da pratikteki
gelişmeler gösterecekti. Örneğin EKK komitelerinin –en azından yönetici konumlarda olanların– DSB
komitelerine dönüşmesi, hatta onların yerini alması güçlü bir olasılıktı.

IV- EKK programının ideolojik anlamı-tarihsel önemi


EKK programının köşe taşlarını 5 temel talep oluşturuyordu:

1) Emekçilere Özgürlük,

2) Herkese İş, Herkese Çalışma Hakkı,

3) 6 Saatlik İşgünü, 8 Saatlik Ücret,

4) Vergi Soygununa Son,

5) Kahrolsun Emperyalizm!

Bu taleplerin her birinin içeriği, birbirleriyle olduğu kadar gündemdeki güncel sorun ve taleplerle olan ilişkileri o
dönemde yayınlanan EKK broşürleri ile işçi gazetesindeki yazılarda açımlanarak ortaya konuldu.

Bu temel taleplerin hem bir bütün olarak hem de tek tek içerdikleri anlam ve kapsayıcılık gözönüne getirildiği
takdirde, EKK programı ve yöneliminin ideolojik yönüyle de tarihsel anlamı ve farkı belirginleşir. Gündemdeki
güncel saldırılara karşı daha çok parçayla sınırlı ve savunmacı bir temelde yükselen yaygın mücadele anlayışları
ve karşı çıkışlardan farklı olarak EKK stratejisi ve programı:

- Krizdeki derinleşmeye paralel olarak burjuvazinin ekonomik ve siyasal teröründeki çok yönlü boyutlanmanın
karşısında bütünlüklü bir 'karşıt eksen' özelliğine sahipti;

- Kendisini genellikle "Hayır!" şeklindeki karşı çıkışlarla ifade eden 'savunmacı' tutum ve yaklaşımlardan farklı
olarak, taleplerinin sistemi temellerinden sorgulatıcı özelliği nedeniyle geliştiği ölçüde burjuvaziyi 'savunmaya'
çekilmeye zorlayıcı bir içerik ve özelliğe sahipti;

- Bütün emekçilerin ve ezilenlerin en yakıcı talep ve beklentilerini kapsayan içeriği ile sınıf ve emek hareketini
'birleşik' bir temelde örgütlemeye uygun, bunun zeminini sunan bir özelliğe sahipti;

- Kendisini sadece dönemsel ve demokratik nitelikteki taleplerle sınırlamayan, aynı zamanda "Herkese iş, her-
kese çalışma hakkı" ve "Vergi soygununa son!" taleplerinde daha dolaysız bir biçimde ifadesini bulan 'sosyalist'
bir içeriğe de sahip, sistemin temel dayanaklarına yönelik radikal bir demokratizmle dolaysız bir sosyalizm
propagandası ve yönelimini iç içe ören bir özelliğe sahipti.

O günden bugüne dek yaşanan gelişmeler ile işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bugün çok daha bunaltıcı ve yakıcı
bir hal almış olan sıkıntı ve talepleri gözönüne getirildiği takdirde, EKK programı ve yöneliminin, içeriği ve
amaçları, itibariyle olduğu kadar önerdiği örgütlenme modeli ile de hala güncel bir önem ve geçerlilik taşıdığı
görülür.

V- Nerede hata yapıldı?


Büyük emekler sarfedildiği, buna bağlı olarak özellikle Kasım 1994 tarihinde gerçekleştirilen ön Kurultay'a
kadar geçen dönemde küçümsenmeyecek gelişmeler kaydedildiği halde EKK stratejisi istenildiği ölçüde hayata
geçirilemedi; bunun da ötesinde, yaratılan kazanımların da yitirildiği bir gerileme sürecinin ardından kendi
kendine sönümlenerek adeta 'unutuldu'! Öncünün saflarında ortaya çıkan bir 'iç tartışma' biçiminde başlayıp
hizipleşmeye evrilen sürecin bu sonuç üzerinde özel bir rolü oldu. Ancak hangi nedenle olursa olsun komünist
bir faaliyet adına, üstelik sınıf çalışması gibi bir konuda 'stratejik' bir politikanın bu şekilde noktalanmış olması
utanç vericidir.

EKK yönelimi gibi stratejik bir politikanın bu şekilde noktalanması, sınıf çalışmasında uğranılan herhangi bir
başarısızlığın ötesinde bir anlam taşır; örgütsel olarak sınıfa yönelim ve sınıf çalışmasında ısrar noktasındaki
irade ve bilinç zayıflamasının ulaştığı boyutları gösterir, bu yönüyle o bir 'kırılma noktası' olarak görülmelidir.

Bu sonucu hazırlayan öznel etmenler kapsamında şunların altı özellikle çizilmelidir:

- EKK politikası, en başta da onun stratejik anlamı, amaçları, dönemin yönetici kadroları da dahil örgüt
güçlerine yeterince kavratılamadı. Yani içeriği ve tarihsel anlamı itibariyle ileri görüşlü öncü bir politika
ortaya konuldu ama stratejik veya taktik herhangi bir politikanın hayata geçirilebilmesinin belirleyici öğesini
oluşturan kadroların bu temelde eğitilip politikanın özünün ve ruhunun önce onlara kavratılması ayağı eksik ve
yetersiz kaldı.

EKK politikası, bizzat çalışmanın pratik ayağının örgütlenip yürütülmesinden sorumlu güçler tarafından bile en
fazla aylarla sınırlı yoğun bir çalışmanın ardından yapılacak geniş katılımlı bir işçi toplantısı/kurultay
organizasyonu olarak algılandı. Yönelimin özünün ve stratejik amaçlarının baştan böyle sığ ve yüzeysel bir
biçimde algılanması; en başta çalışmalarda içeriksel bir zayıflığı beraberinde getirdi, pratikte işlenen yöntem
hatalarını çoğalttı, sürecin uzamasının yanı sıra karşılaşılan güçlükler ve tıkanıklıklar arttıkça yan duruş
eğilimleri güçlendi; politikanın kendisi sorgulanır hale geldi. Bunun üzerine bir de Gazi Direnişi sonrası
semtlerdeki antifaşist dinamiğin kabarışı eklenince, dikkatlerin ve faaliyetlerin bu anafora kapılarak semtlere
yönelmesi şeklinde bir eksen kaymasının önü alınamadı.

Kadroların ortaya konulan politika temelinde eğitilmeleri, sadece başlangıç döneminde yapılan tek bir hamleyle
sınırlı kalmayıp pratikte karşılaşılan sorunları ve yeni gelişmeleri de dikkate alarak süreklileştirilmiş bir faaliyet
biçiminde yürütülmeliydi. Sınıf devrimciliği ve onun temel gerekleri konusunda sadece EKK politikalarının
kavratılmasıyla da sınırlı kalmayan süreklileştirilmiş bir eğitim, dönemin koşulları ve örgüt güçlerinin niteliği
dikkate alınacak olursa başka herhangi bir dönemden çok daha yaşamsal bir öneme sahipti. Çünkü dönem,
özellikle de sınıf çalışmasında hızlı ve etkileyici sonuçlar almaya hiç müsait değildi. Az çok anlamlı ve kalıcı
sonuçlar elde edebilmek için bile en önce çok enerjik, ısrarlı ve inatçı bir çalışma yürütmek şarttı. İrade ve sabır
isteyen böyle zorlu bir çalışma geçici heveslere veya iman gücüne dayalı olarak yürütülemezdi. Kaldı ki,
dönemin örgüt güçleri sadece proletarya devrimciliğinin teorik-siyasal kavranışı yönüyle değil pratik beceri
yönüyle de genel olarak çok genç ve deneyimsizdiler. Sınıf içinde çalışma konusunda bu deneyimsizlik had
safhadaydı. Dolayısıyla onların önüne sadece bir politika ve genel bir yönelimin konulması yeterli değildi,
bununla yetinilmemeliydi.

- Proletarya devrimciliğini esas alan komünist bir sosyal devrim örgütü için sınıf içinde çalışma, sadece belli
birim ve organlar aracılığıyla yürütülen bir faaliyet olmakla sınırlı kalmayıp örgütün bütün güçlerinin
faaliyetlerine yön veren merkezi bir eksen ve yönelim olmak durumundadır. Zaten EKK politikası da sadece
belirli alan ve birimlerin değil bütün örgütün önüne konulmuş ve bütün güçlerin yüzünü sınıf eksenli bir
çalışmaya döndürüp o alanda yoğunlaştırmayı amaçlayan stratejik bir yönelimdi. Ancak bu temel anlayışı
terketmemekle birlikte, asli görevi EKK politikalarının geliştirilip yaşama geçirilmesini koordine etmek
olan özel birimlerin kurulmayışı yapılan ikinci büyük hata oldu. EKK çalışmalarının 'herkesin görevi' olarak
yürütülmeye çalışılması, özellikle başlangıç dönemlerinde büyük bir enerjinin ortaya çıkmasını sağladı,
çalışmaya yaygınlık kazandırmayı kolaylaştırdı; fakat süreç uzadıkça 'herkesin görevi' bu kez 'herhangi bir
görev' gibi görülmeye başlandı, ihmaller ve savsaklamalar ortaya çıktı, yakalanan ilişkiler bile kovalanmamaya
başlandı, bunlara zamanında müdahale edecek merkezi bir otorite de olmadığı için EKK çalışmaları giderek
yerel birimlerin ve güçlerin insafına kaldı.

Halbuki merkezi ve yerel düzeylerde EKK çalışmalarım organize edip bunların hiçbir nedenle aksatılmaksızın
yürütülmesinden sorumlu, buna kilitlenen, başka ne olursa olsun EKK çalışmalarını aksatmayıp bu konuda
uzmanlaşmaya yönelecek birimler kurulmuş olunsaydı, bu tür savsaklama ve aksatmaların önü alınmakla
kalmaz, çalışmaların amatörlükten kurtarılarak giderek yetkinleşmesinin zemini yaratılmış olurdu. Bu tür
birimlerin doğrudan veya yetkili organlar aracılığıyla geliştireceği müdahaleler, deneyim aktarımı ve yeni
öneriler sayesinde hem EKK çalışmalarının genelinde bir yetkinleşme sağlanabilirdi hem de ortaya çıkan
sonuçlar ve yeni gelişmeler değerlendirilerek EKK stratejisi daha zengin ve gelişkin bir taktik örgüye
kavuşturulabilirdi.
- İçeriği ve hedefleri itibariyle dönemin ihtiyaçlarına yanıt vermenin ötesine geçen öncü bir stratejik yönelim
özelliği taşıyan EKK yöneliminin en zayıf yönlerinden birini de taktik ayağının örülüşündeki zayıflık ve
yetersizlik oluşturur. EKK kendi içinde bütünlük taşıyan stratejik bir politika ve plandı. Ancak her uzun vadeli
plan gibi kendi içinde kademelendirilmeli, sürecin akışını da dikkate alarak stratejik amaçlara ulaşılmasını
kolaylaştıracak ara taktik aşamalar ve hedefler konulmalı, yöntem ve araçlar sık sık gözden geçirilerek
yenileriyle zenginleştirilmeli, kısacası düşüncede ve pratikle herhangi bir donmaya meydan vermeyecek
dinamik bir taktik önderlik sergilenmeliydi.

EKK sürecinde bu yapılmadı. Yönelimin kendisi 'stratejik önderlik' kapsamında ne kadar gelişkin bir örnek ise,
işin 'taktik önderlik' ayağı o ölçüde geri ve yetersiz kaldı. Bu tekyanlılık, stratejinin de başını yedi, onun pratikte
tıkanması ve giderek uygulanmaz hale gelmesi sonucunu doğurdu.

Taktik önderlik planındaki zayıflık; a) Bölge ve alanlarda yürütülen EKK faaliyetlerinde plansızlığı ve
hedefsizliği, b) Faaliyetlerin daha çok EKK talep ve sloganlarının yinelenip durmasıyla sınırlı genel bir
propaganda ve ajitasyon çalışması düzeyini aşamamasını, c) Buna bağlı olarak önce rutinleşmeyi, arkasından
bıkkınlık ve bezginlik eğilimlerinin gelişip güçlenmesini, d) Faaliyetin eşitsiz gelişmesi sonucu EKK yönelimine
daha erken kazanılan güçlerin ve ilişkilerin önüne yeni hedefler ve görevler konulamadığı için geridekileri
beklerken bunların da yitirilmelerini, e) Başlangıçtaki yetkinliğine ve yarattığı heyecana rağmen yeni açılım ve
taktiklerle zenginleştirilemeyen politikanın, süreç uzadıkça 'kabak tadı' veren bir 'ayakbağı' olarak görülmeye
başlanmasını beraberinde getirdi.

Taktikler ve taktik önderlik, teori ile pratik arasındaki bağlantı halkasını oluşturur. Gelişkin bir pratik ancak
gelişkin taktikler temelinde örgütlenebilir fakat öte yandan taktiğin (dolayısıyla politikanın ve teorinin)
gelişebilmesi de pratiğin gelişkinliğine, bu gelişmenin ortaya çıkaracağı sorunların niteliğine, düzeyine ve
çeşitliliğine bağlıdır. EKK sürecinde, pratiğin zayıf ve yetersiz kalması stratejinin ve taktiklerin zenginleştirilip
derinleştirilmesini de sınırlandırıcı bir rol oynadı ama sorunun taktik ayağının örülüşündeki zayıflık –politikanın
kendisinin kavratılışındaki yetersizlikle de birleşerek– pratiğin zayıf kalmasında, giderek tıkanmasında
belirleyici bir rol oynadı.

- Başlangıçta ne kadar yetkin ve heyecan verici olursa olsun uzun vade gerektiren stratejik bir politika ve
projenin yaşama geçmesi uzadıkça, onun zaman içinde kanıksanması, kafalarda eskimesi, ona karşı bir
soğuma ve yabancılaşmanın ortaya çıkması bir yerde kaçınılmaz bir tehlikedir. Üstelik bu politikanın
özünün kavranması/kavratılması konusunda baştan bir zayıflık söz konusu ise ve bu alan işçi sınıfı içinde
çalışma gibi sonuç almanın özel bir ısrar ve iradi çabaya bağlı olduğu bir alan ise bu tehlike çok daha büyük ve
yakın demektir.

Bu tehlikenin önü birbirine sıkı sıkıya bağlı iki temel önlemle alınabilir: 1) Ortaya konulan politika ve taktiğin
tarihsel anlamını, önemini ve kazandıracaklarını kafalarda canlandırabilmeyi mümkün kılacak bir stratejik
kavrayış ve perspektif açıklığının sağlanması, yani eğitim, 2) O yönelimi ve politikayı ete kemiğe büründürecek,
geride kalanları da coşkulandırıp esinlendirecek somut pratik sonuçların elde edilmesi. Devrimci motivasyona
süreklilik ve dayanıklılık kazandıracak bu iki temel gereğin yerine getirilmediği koşullarda, başlangıçta büyük
heyecanlar yaratan en isabetli politika ve taktiklerin bile ömrü fazla uzun olmaz.

EKK politikasının başına da bu geldi. Süreç uzadıkça, karşılaşılan sorunlara ve cereyanlara göğüs germe
sağlamlığı kazandıracak stratejik bilinç/kavrayış zayıflığının yanı sıra başlangıçtaki heyecan ve motivasyonu diri
tutacak esin verici somut sonuçların elde edilemeyişi, EKK politikasının önce kafalarda eskimesini de
beraberinde getirdi, başlangıçtaki heves ve sarılmanın yerini yorgunluk ve bezginlik aldı. EKK politikasını geniş
katılımlı bir "Kurultay" organizasyonuna indirgeyen yüzeysellik güç kazandı, sürecin uzamasını da bahane
ederek bu "yapsak da kurtulsak" şeklinde özetlenebilecek bir ruh haline dönüştü. Halbuki kendi içinde bir taktik
kademelendirme yapılmış, EKK'nın stratejik amaçlarına ulaşılmasını hızlandırıp kolaylaştıracak doğru ara taktik
hedefler konulmuş ve pratikte bunların teker teker gerçekleştirilmesi biçiminde coşku verici somut başarılar elde
edilmiş olsaydı, hevesler ve bilinçler bu kadar kolay kırılmaz, EKK gibi tarihsel öneme sahip stratejik bir
politikanın akıbeti de bu olmazdı.

Öncelikli sektörler üzerine ön çalışma


Hazırlık Kurultayı'na 'Öncelikli Sektörler' başlığı altında 6 sektöre ilişkin ön saptamaları içeren tebliğler sunuldu:
Metal, bilişim-iletişim, enerji, tekstil-giyim, madencilik, hizmetler.

Tebliğlerin hazırlanmasında ve kategorizasyonunda belli bir zorlukla karşılaşıldığını belirtmemiz gerekir. Bu,
yalnızca çalışma gruplarındaki çoğu işçi yoldaşlarımızın bu tür bir araştırma çalışmasındaki ilk deneyimleri
olmasından kaynaklanmıyordu...

Ekonominin geleneksel sektörel dağılımında ciddi değişiklikler hemen göze çarpıyordu. Hemen hemen bütün
sektörlerde bir altüst oluş ve karmaşık bağlantılanmalar beliriyordu. Klasik sektör tanımlarına ve ölçütlerine pek
uymayan yeni dallar ortaya çıkıyordu. Yakın döneme kadar başat olan bazı sektör ve alt sektörlerde ise
gerilemeler vardı. Ancak "gerileyen" ve "yükselen" sektörleri ve bunlardaki sınıf mücadelesi potansiyelini
belirlemek, kısa dönemli salınımlara takılıp kalmayan daha orta ve uzun dönemli tasfiye, çekilme ve yatırım
eğilimlerini de gözetmeyi gerektiriyordu. Klasik ölçütlerle yapılan sektör tanımları, bazen yaşamdan gözlemlerle
de ters düşebiliyordu.

Tüm bunların üstüne burjuvazinin sektör ayrımlarında ve istatistiklerinde de tam bir karışıklık hüküm sürüyordu.
Örneğin gerçekte sanayiye dahil edilmesi gereken bilişim-iletişim dalı ile liman-demiryolu nakliyatçılığı hizmet
sektörü olarak sınıflandırılmıştı! Sektörler arası geçişliliğin ve üretimin parçalanmasının artması tabloyu daha da
karmaşıklaştırıyordu.

Çalışma gruplarının sektörleri ele alışında karşılaştıkları zorluklar, ancak sektörleri mutlak ve değişmez çizgilerle
birbirinden ayıran eski yaklaşım tarzının aşılmasıyla alt edilebilirdi. Ekonomi-politik ve sınıf mücadelesinin
dinamiklerinin daha bütünden, daha stratejik ve içsel bağlantıları kurularak 'okunmalıydı'. Zaten 'öncelikli sektör'
tebliğlerinin başlıca amacı da, sektörel işbölümündeki değişimin ve karmaşıklaşmanın bilince çıkarılmasını
sağlamaktı. Bu değişimlerin bilince çıkarılmasıyla sınıf mücadelesinin geleceği açısından stratejik analiz
alışkanlığını geliştirmeye doğru bir adım atmaktı.

Bu çerçevede sermaye ve işçi sınıfının geleneksel sektörel dağılımlarının bir sıralaması ile yetinilmedi.
Gerileyen ve yükselen sektörler, kısa orta ve uzun erimli eğilimler tanımları yapılmaya çalışıldı. Böylece işçi
sınıfının çeşitli alt kesimlerinin yapısındaki, sektörel dağılımındaki ve güç kapasitesindeki değişimleri saptayan
bilimsel bir gelecek projeksiyonunun ve pratik yönelimler kılavuzunun önemi konusunda daha güçlü bir kavrayış
sağlandı.

"Öncelikli sektörlerin belirlenmesi aslında iktidar perspektifidir." Öncelikli sektör tebliğleri de tüm ye-
tersizliklerine karşın bütünsel bir işçi sınıfı stratejisi yöneliminin kolektifleştirilmesi ve hızlandırılmasında bir
adım oldu.

Hazırlık Kurultayımızda öncelikli sektörler başlığı, sınıf mücadelesinde güncel ve stratejik dinamikler üzerine
zengin tartışmalara konu oldu.

- Emperyalist küreselleşmenin boyutlanması, Çin, Malezya vd. faktörler nedeniyle tekstil-giyim sektöründe
daralma ve yapısal değişim eğilimleri, mücadele dinamikleri,

- Kamu sektöründe hızlanan özelleştirme süreci ve geleneksel sendikal hareketin durumu, mücadele potansiyeli,

- Kamu reformu, personel rejimi, sözleşmeli personel uygulaması, KESK, kamu çalışanlarının sınıfsal bileşimi
ve mücadele dinamikleri,

- Banka çalışanlarının sınıfsal karakteri,

- Hizmet sektöründe yükselen dallar olarak özel güvenlik ve hiper marketler,

- Uluslararası ve ülke içi nakliyatın artan önemi, limanlar ve hızlı trenler,

- Petro-kimya ve lastik sektörü... bu tartışma konularının yalnızca birkaçıydı.

Bunlara petro-kimya-tarım-gıda-hipermarket tekelci zincirlerinin oluşması ve tarım-gıda sanayi, arasında tekelci


entegrasyonun boyutlanması gibi bir dizi stratejik belirleme ayrıca eklenebilir.

Hazırlık Kurultayımız, öncelikli sektörler üzerine dosya çalışmalarının genişletilip derinleştirilerek sistematik
olarak sürdürülmesini ve pratik çalışmalarla bütünleştirilmesini karara bağladı.

Aşağıda 'Öncelikli Sektör' tebliğlerinden kısa özetler ve bazı saptamalara yer veriyoruz.
1- Metal sektörü
Metal sektörü dünyada ve Türkiye'de sınıf mücadelesinin en yoğun ve militan biçimlerde seyrettiği sektörlerin
başında gelir. Emperyalizmin demir-çelik, otomotiv, elektronik, kahverengi ve beyaz eşya gibi metal sektörlerini
60'lı yıllardan itibaren yarısömürge ülkelere (Brezilya, G. Kore, G. Afrika, Yunanistan, İspanya, Türkiye, vd.)
genişleyen ölçeklerde ihraç etmesi bir yanıyla da sınıf mücadelesinin yoğunluğunu ihraç etmesi anlamına gelir.
Bunları 70'li ve 80'li yıllarda makine imalat, gemi ve uçak yapımı, silah sanayilerinin, 90'lı yıllarda da bilgisayar
sanayiinin bazı dallarının ihracı izlemiştir.

Metal sektörü, özellikle ağır sanayi, üretim araçlarının üretimi ve ara mallarındaki kapsamıyla; sermaye ve işçi
yoğunluğuyla, üretkenlik artışlarını ilk gerçekleştiren ve diğer sektörlere yansıtan olmasıyla; emperyalizme
bağımlılığın yüksek düzeyiyle; vasıflı ve yarı vasıflı işçi bileşiminin yanı sıra vasıfsız işçilerin kolektif hareket
yeteneğini artıran montaj bantlarıyla... sınıf mücadelesinde öne çıkmaktadır.

Sektörün stratejik önemini artıran bir diğer faktör de yukarıda sıralanan tüm dallar açısından Türkiye'nin
emperyalizmin bir bölgesel üretim ve ihracat üssü haline gelmesi, emperyalist yatırımların artacak olmasıdır.

2- Bilişim-iletişim sektörü
Bilişim ve iletişim sektörleri, enerji ve transgenetik ile birlikte emperyalizmin yeni "kontrol sanayileri"
durumundadır. Dünya çapında üretkenliği en yüksek ve en hızlı büyüyen sektörlerdendir.

Diğer sektörlerde ve ekonominin bütününde de üretim ve yeniden düzenlemeler bilişim ve iletişim teknolojisine
bağlı hale gelmiştir. Bilişim ve iletişim sistemleri, diğer sektörlere de nüfuz ederek dönüştürmekte; tüm sanayi
sektörlerini, hizmet ve finansı birbirine entegre etme yeteneğiyle de ekonominin sinir sistemini oluşturmaktadır.
Bilişim-iletişim, basitçe birer "sektör" olmanın da ötesinde, günümüzde en temel üretim koşulu ve altyapısı
olarak ele alınmalıdır. Bilgisayar mühendislerinin, bilgisayar destekli üretim-tasarım işçilerinin, bilgisayar
operatörlerinin, bilgi-işlem işçilerinin, telekomünikasyon işçilerinin konumu özel bir önem kazanmaktadır.
Çünkü sermayenin yeniden üretim ve dolaşım süreci bilgisayar-telekomünikasyon işçileri tarafından düzenlen-
mektedir.

3- Enerji sektörü
Elektrik üretimi ve dağıtımı, yanı sıra petrol ve doğalgaz nakil hatları ve bağlantılı sektörler itibarıyla ele alındı.
Tasarım halindeki nükleer santrallar üzerinde duruldu.

Türkiye Ortadoğu'daki enerji kaynakları ve nakil hatları üzerindeki emperyalistler arası hakimiyet kavgasında
önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye burjuvazisi enerji politikalarını emperyalizmin bölge planları çerçevesinde
oluşturmaktadır. Avrupa'ya enerji naklinin Türkiye üzerinden gerçekleştirilmesi de bu planlar arasındadır ve
sektörün büyüyen stratejik önemini ortaya koymaktadır.

Enerji sektörü, Türkiye'de kapitalizmin yeniden yapılandırılmasında hem emperyalist yatırımların ve


egemenliğin bir yoğunlaşma alanı hem de diğer emperyalist yatırımlar için şart koşulan altyapı düzenlemeleri
çerçevesinde de stratejik bir yer tutmaktadır. Enerjinin üretimi, dağıtımı üretimdeki herhangi bir girdi değil,
sermayenin bütünsel yeniden üretim sürecinin, azami karlarının temel bir koşulu, can damarı olarak ele
alınmalıdır.

4- Tekstil-konfeksiyon
Türkiye kapitalizminin sınai üretiminin yüzde 12'si, sınai ihracatının ve istihdamın yüzde 38'i tekstil-
konfeksiyon sektöründe toplanmaktadır. Kayıt dışı istihdam ile birlikte sektörde çalışan işçi sayısı 2,5 milyon
kişi olarak tahmin edilmektedir.

Tekstil-konfeksiyon, genellikle üretkenliği düşük, emek yoğun, dağınık, ücretlerin çok düşük ve çalışma
koşullarının çok ağır olduğu bir sektör olarak bilinmektedir. Sınıf mücadelesinde muazzam nicel kapasitesine
karşın genel bir eğilim olarak geriden gelmektedir. Ancak bu sektörde de 500-1.000 ve üzeri fabrikaların sayıca
artışı ve KOBİ'lerin sarsılmasıyla hızlı bir yoğunlaşma ve merkezileşme görülmektedir. Sektörde aşırı kapasite
ve aşırı üretim krizleri, esnek çalışmadan en fazla etkilenme ve yeni iş yasası ile birlikte son birkaç yıldır işçi
direnişlerinde de göreli bir artış eğilimi kendini hissettirmeye başlamıştır.
Çin ve Malezya vb. faktörleri sektörde emek yoğun ve kalifiye olmayan işletmeleri, aşırı düşürülen ücretlere ve
ezici çalışma koşullarına karşın rekabet edemez hale getirmektedir. Sektördeki en büyük tekeller zaten bir süredir
üretkenliği düşük ve kalifiye olmayan ürünlerden çekilmeye başlamışlar, bazı fabrika bölümleri kapatılmıştır.
Büyük işletmeler teknoloji yenilemeye çalışırken, sektörün ücretlerin asgari ücretin de altına çekildiği, uzun süre
ödenmediği taşraya kayması hızlandı.

Çin'e kota uygulanması, sektördeki sarsıntıyı en fazla biraz daha zamana yayacaktır. Önümüzdeki 1-2 yıllık
süreç sektörde sarsıntılar, iflaslar ve yeniden yapılanma ile birlikte yüzde 30'a varan bir istihdam daralması
öngörülmektedir. Sektörde hemen her işçi-emekçi ailesinden kadınlı çocuklu birkaç kişinin çalıştığı
düşünüldüğünde, tekstil-konfeksiyon sektöründeki bu çapta bir krizin toplumsal krizi derinleştireceği açıktır.

5- Hizmet sektörü
Çalışma Bakanlığı istatistikleri, ulaşım-nakliyat (kara, demiryolu, hava, deniz taşımacılığı), basın-yayın, enerji
dağıtımı, bilişim ve haberleşme gibi dalları "hizmet sektörü" altında sınıflandırarak, sanayi proletaryasının
toplam işçi sınıfı içindeki nitel-nicel oranını düşük göstermeye çalışmaktadır. Nakliyatın büyüyen önemi açıktır.
Bilişim-iletişim ile iç içe geçen basın-yayın sanayi ise yoğunlaşma ve merkezileşme açısından en büyük 500
şirket içerisinde üst sıralara tırmandığı gibi, ideolojik-siyasal etkisi de artmaktadır.

Bankacılık ve sigortacılık, büyük ölçekli toptan ve perakende ticaret, büro (plazalar vb.), eğitim, sağlık, turizm,
belediye, temizlik, özel güvenlik öne çıkan "hizmet" dallarıdır. Bankacılıkta 90'lı yıllarda para sermaye üzerinde
kontrol mücadelesi, spekülatif köpürme ve merkezileşme, bataklar şiddetli bir sendikasızlaştırma paralelinde
gelişmiştir. Hipermarketler, eğitim, sağlık, turizm ise büyük sermayenin yeni yoğunlaşma alanları olarak öne
çıkmaktadır. Özel güvenlik ise hızla şişen dallardan biridir.

6- Madencilik
Endüstriyel minerallerde dünya rezervlerinin yüzde 2,5'i, bor minerallerinde ise yüzde 62'si Türkiye'de
bulunmaktadır. Madencilik sektörü, çeşitli madenlerin öneminde değişmeler olsa da, emperyalist kapitalizmin
hammadde ve enerji kaynakları üzerindeki azami egemenlik arayışı güçlenerek sürmektedir. Kömür
madenlerinin önemi genel bir azalma eğilimiyle birlikle, daha uzun yıllar sürecektir. Bor, kromit, bakır
madenlerinin büyüyen önemi ile birlikte (ki bunlar yalnızca bu madenlerde çalışan işçilerin değil, özelleştirme ve
emperyalist el koyma girişimlerine karşı toplumsal mücadelelerin konusu olacaktır) nükleer enerji hammaddesi
olarak da toryum madenleri de öne çıkacaktır.

İşçi Basını Üzerine Kenar Notları


1- İşçi basın-yayıncılığını; gazete, dergi, internet gazeteciliği, bilgi-deneyim havuzu, bülten, broşür, kitap, bildiri,
afiş, duvar gazetesi, görsel ve kültür-sanat materyali vd. bütünlüğünde ele alıyoruz. İlerleyen süreçler açısından,
işitsel ve görsel yayıncılık da ufkumuz dahilindedir.

İşçi basınını yalnızca kendi yayınlarımızla ve ürünlerimizle de sınırlamıyoruz. Kendi dışımızdaki kaynak ve
yayınlarda işçi sınıfının devrimci sendikal ve sosyalist eğitimi için dikkate değer ne varsa, bunları da kendi
hazinemize katmayı ve sınıf çalışmamızda değerlendirmeyi öngörüyoruz.

2- İşçi gazetemiz yeniden çıkarken; "birilerinin çıkardığı, birilerinin dağıttığı, birilerinin de –belki– okuduğu,
fakat tüm bu halkaların birbirinden kopuk olduğu, eski dar tarz"a son verme hedefini önüne koydu. Gazeteyi
"alan faaliyetleriyle bütünleştirmek" ve "işçi sınıfının içinden, işçilerin genişleyen katılımıyla çıkarmak" şiarları
benimsendi.

Bu doğrultuda bir iki adım da atıldı. Sendikal eğitim ve örgütleme, sağlık, hukuk vd. uzmanlarla, çerçevesi
belirlenen köşeler oluşturuldu. Devrimci ve öncü işçilerden,"işçi mektubu" ve işyeri sorunlarının ötesine geçen
içerik ve çeşitlilikte bir yazı-haber akışı da başlatıldı.

Ancak bu, ilk elde çok kısıtlı (ve çoğu gazetecilikte deneyimsiz) bir özgüç ve işçi çeperiyle sınırlı kaldığından
arzu edilen açılım tam sağlanamadı. Bunun nedenleri arasında;

- İşçi gazeteciliğinin çok çeşitli yanlarında (planlama, redaksiyon, organizasyon, büro ve temsilcilikler, temel
yazılar, muhabirlik, sendikalar vb. ile irtibat, sistematik dağıtım, okur ve eğitim grupları oluşturma, vb.)
uzmanlaşmış bir "gazete belkemiğinin" henüz çok zayıf olması.

- "İşçi katılımı"nın daha çok yazı almakla sınırlı düşünülmesi;

- Bunun da daha çok ilk elde akla gelebilecek konularda ilk elde akla gelebilecek ilişkilerle sınırlanması;

- Canlı, esinleyici ve dinamik bir "atraksiyona" sahip yazı ve haberlerin halen azınlıkta olması;

- İşçilerin çok yönlü sınıfsal istek, gereksinme ve özlemlerini uyaracak, "yaşamın içinden" konu zenginliğinin
yaratılamaması;

- Genel ajitasyon ve çağrıların ötesine geçen somut çıkış yollarının gösterilmesinde zayıflık... gibi bir dizi
sürtünme etkeni sayabiliriz.

3- Daraltıcı etkenler, belli bir kıvam kazanmaya başlayan gazetemizi arzu edilen düzleme sıçratmanın etkenlerini
de ortaya koyar.

İşçi basını organizasyonunun (temel yazılardan sendikalara, muhabirlikten dağıtım ekiplerinin düzenlenmesine,
okur ve eğitim gruplarının örgütlenmesine vb.) çok çeşitli kademe ve yönlerinde uzmanlaşan kadro ve
aktivistlerden oluşan "belkemiği"nin gelişiminin hızlandırılması ve sağlamlaştırılması. (Bu tabii yalnızca
gazeteyle sınırlı bir sorun değildir!) İşçi basınının kolektif ajitatör propagandacı ve örgütçü işlevini
güçlendirmek, ancak işçi basınıyla işçileri örgütleme, işçi basınını da işçilerle birlikte örgütleme (işçi yazarlar,
gönüllü muhabirler, işçi dağıtım ve okur grupları yetiştirme vb.) yeteneğine sahip kadro ve aktivistlerle
sağlanabilir. İşçi basınının kolektif örgütçülüğü ve etkisinin artırılması açısından, derinleşme ve yayılım birbirini
besleyen süreçler olmalıdır.

İşçi basınının kolektif örgütçü niteliğinin geliştirilmesi, yalnızca gündemdeki genel sorunlar üzerine genel haber
yazı ve röportajlarla sağlanamaz. Pratik faaliyet açısından hedefli ve planlı yazı, haber ve röportajlarda da
uzmanlaşmak gerekir. Bu "gazetenin alan faaliyetleriyle bütünleşmesi"nin de temel bir halkasıdır. Alan
çalışmalarının işçi basınına katkısı yalnızca "bir biçimde haber, yazı göndermek" olmamalıdır. Kendi çalışma
planları ve hedefleri açısından (işçi kesimi, sektör, bölge, işyeri vb.) ön açıcı haber, yazı, röportajlarda vd.
incelikli bir ustalaşma gerekir. Aynı şekilde gündemdeki genel sorun ve konuların "hedef kesimler" özgülüne
kademelendirilmesi de yapılabilmelidir.

İşçi basını, yalnızca işçi basını değildir! Planlayıcılarından muhabirlerine, dağıtımcılarından okurlarına kadar,
geçişli halkalardan (ve geri besleme çevrimlerinden) oluşan organik bir bütündür. Planlayıcıları bütünden veri
enformasyon akışına sahip değilse burjuvazinin gündemini pek aşamaz. Yazarları yazacakları konuda somut-
güncel bilgi sahibi değilse ve işçilerin nabzını bilmiyorsa, genel kalıpların pek ötesine geçemez. Dağıtımcıları
kimin ne kadar okuduğunu ve etkilendiğini bilmiyorsa örgütçülükle bütünleştiremez. Okuru kendi ilgi, talep,
ihtiyaç konularını ve genel geçer olmayan çözüm yollarını bulamıyorsa zaten okumaz ya da çevresine taşımaz.
Aktivist kendi çalışmasından çıkardığı sonuçlarla gazeteyi zenginleştirmiyorsa, eleştiri ve önerilerde
bulunmuyorsa, bir süre sonra "kendi dışında üretilen bir şey"in edilgin taşıyıcısına indirgenir vb. Halkalar
arasındaki bu kopukluk ve yabancılaşma, süreci merkezi olarak ve bütünden planlama ve örgütleme zayıflığı
koşullarında, mekanik işbölümünden kaynaklanır. Ve "insanlar arası politik-toplumsal ilişkilerin insanlarla
şeyler (gazete, yazı vb.) arasında ilişki gibi algılanmasına ve yaşanmasına" yol açar. Örneğin gazete dağıtımcısı
gazetenin kendiliğinden işçileri örgütleyeceğini düşünür ve onu işçilere vermesinin yeterli olduğunu sanır.
Gazeteyi kendisiyle işçi arasında bir ilişki; gazetenin değil kendisinin özne olduğu bir ilişki olarak düşünemez.
Bu durumda "örgütçü" ile işçi arasındaki ilişki, örgütçünün (edilginleştiği) gazete ile ilişkisi ve işçinin gazete ile
ilişkisi biçiminde bölünür. Ve işçi, iyi bir okur olsa bile etkinleştirilemez vb. Bu kopukluk ve yabancılaşmayı
ortadan kaldırmanın yolu: Birincisi, süreci merkezi olarak ve bütünden planlamak ve örgütlemek, fakat her bir
halkasının kendi parçasıyla sınırlı kalmayan etkin katılımıyla planlamak ve örgütlemektir. İkincisi, süreçteki her
bir halkanın, olabildiğince bir önceki ve bir sonraki halkaya hakim olmasını (ihtiyaçlarını bilmesini) sağlamaktır.

İşçi sınıfının "nabzını tutma" konusunda yol ve yöntem geliştirilmeli. Raslansal, hazırlıksız, yabancı, ilk önüne
çıkana ilk akla gelen 3-5 soru sormak, sınıfın nabzını tutmanın kıyısından bile geçemez. Doğrusu bu, Kadir
Çöpdemir'in bile gerisinde bir tarzdır. Sendikalarda neler dönüyor, işyerlerinde, kahvelerde, işçi evlerinde neler
konuşuluyor; filanca konuda çeşitli işçi kesimleri ne düşünüyor, ne hissediyor... bu düşünce ve hislerde dünden
bugüne, bugünden yarına değişen ne... işçilerin burunlarına dayanan teybe verdikleri "resmi mesaj"ların
arkasında yatan örtük inançları, beklentileri, sezgileri, yanılsamaları, özdeneyimleri neler... "Nabız" ciddi bir
iştir, sınıfın iç dinamiklerine nüfuz etme işidir ve onsuz bir işçi basını, bıyıkları kesilmiş kediye benzer.
Haber üretmeyi öğrenmeliyiz, işçi basınımızda az sayıdaki usta işi özgün haber üretme örneği dışında, genellikle
çeşitli eylem ve olaylarda canlı tanıklık, medya kanallarından devşiricilik (+hazır yorumlar) ile sınırlanıyoruz.
Oysa "her şey haberdir!" İşyerleri, sendikalar, okullar, semtler, bir bütün olarak "sokak" muazzam bir
enformasyon kaynağıdır. Medyadan her saniye akan dezenformasyon ve manipülatif enformasyondan bin kat
daha büyük, daha canlı bir haber kaynağıdır. Her gün, her saat, işçilerin şu veya bu ölçüde tepkisini çeken sayısız
sorun ve olaya ilişkin enformasyon kulaklarımızdan geçip giderken, neyin haber olup neyin olmadığını medya
mı belirleyecek? Bunun bir nedeni kanıksamadır. 10 küsur milyon işsizin olduğu bir ülkede bir işsizin
yaşadıkları "haber değeri taşımaz." Tecavüze uğramadıkça (o da bir ihtimal) işçilerin taciz edilmesi, dövülmesi,
"haber değeri taşımaz." 5-10 işçi birden ölmedikçe iş kazaları "haber değeri taşımaz." Onca özelleştirme olan
yerde özelleştirilecek işletme işçilerinin ağır depresyon geçirmesi "haber değeri taşımaz." Gerçekten öyle mi?
Oysa arka plan derinliği ustaca açılmış somut ve canlı olgular, çoğu durumda genel ve kuru ajitasyondan daha
vurucudur. Bir diğer neden "yaşamdan kopukluk", özellikle de "habercilerin" işçi-halk yaşamından
kopukluğudur. Bir başka neden, neye nasıl bakacağını/kulak kabartacağını bilmemek, bilse de kaba duyum ya da
gözlemin izini nasıl sürüp arka planına ulaşılacağını, nasıl işlenip somut bilgi ya da haber haline getireceğini
bilmemektir. Bu da asgari bir politik donanımla birlikte asgari bir mesleki (gazetecilik) bilgi ve beceriyi
gerektirir. "Gönüllü muhabirler ağı"ndan da önce ve onun da önünü açacak biçimde muhabir ve aktivistlerin
asgari bir "istihbarat" eğitiminden geçirilmeleri gerekir. İşçi basınımızda zengin örneklerin yaratılması bu süreci
hızlandıracak, işçi okurları da yönlendirecektir. Çünkü aynı "medya ilkesi" ne yazık ki bizim için de geçerlidir.
Basınımızda yer almayan, ısrarla işlenmeyen konular, olaylar, çoğu yoldaşımız tarafından yaşamda da yok
sayılmakta, dikkate alınmamaktadır!

Burjuvazinin gündemini "delmek", işçi sınıfının gerçek talep, gereksinme ve özlemlerini gündemleştirmek işçi
basınının bir varoluş nedenidir. Ancak işçi basınımızın bugünkü periyodu ve biçimiyle halka halka genişleyen bir
çepere doğru gündem belirleme yeteneği oldukça zayıf kalıyor. Bağımsız gündem oluşturma (ki bağımsız şiar,
slogan, kavram, simge vb. oluşturma bunun bir parçasıdır), genişleyen bir çeperi bu temelde etkileme, kitlelere
maletme, sendika ve sol çevreleri benimsemek, benimsemeseler bile dikkate alıp tartışmak zorunda bırakma, tek
başına basın-yayın yoluyla yapılamaz elbette. Ancak örgütsel etki alanından 10 kat, yüz kat daha geniş bir
siyasal, ideolojik etki alanı yaratmada basın-yayın, ajitasyon-propaganda faaliyetinin tartışmasız ve yaşamsal bir
rolü vardır.

Bunun için:

a) İşçi gazetesinin periyodunun kısaltılması, b) Yayın dağıtımının daha etkin, yaygın, hedefli, sistematik ve
örgütlü hale getirilmesi, c) Tirajının bu altyapı temelinde istikrarlı olarak yükseltilmesi, d) Basın-yayın ve
ajitasyon-propaganda yöntem ve araçlarında (genel, yerel, özgül; yazılı, işitsel, görsel, sanatsal; periyodik, özel
vb.) çok yönlülüğün ve çeşitliliğin yaratılması, fakat tümünün (hitap ettikleri özgül kesimlerin de ilgi ve ihtiyaç
alanları içinden) tek bir hedefe odaklanması ve toplam bir etki yaratması, e) Dönemsel taktik-politika altındaki
birkaç yazı ile sınırlanmaması, ısrarlı ve istikrarlı biçimde evrile çevrile, aça aça ve saçaklandırılarak, diğer her
türlü konu ve gündemle ilişkilendirilerek, onları da toplayıp temel eksenini ve düğüm noktasını oluşturacak
biçimde işlenmesi...

İşçi sınıfının eğitimi


1980 sonrası işçi sınıfı kendi içinde bir 'kuşak kopukluğu ile birleşen bir 'kuşak yenilenmesi' yaşadı. 1990'ların
işçisinin büyük kısmını ilkokul mezunu işçiler oluşturuyor; önemli bölümünün kırla ilişkileri doğrudan ya da
kültürel şekilleniş olarak hala sürüyor, geniş kesimleri kafaca da henüz tam işçile-şememiştir. Örneğin bazı
araştırmalara göre yüzde 88'i grev nedir bilmiyor; katıldıkları işçi eylemi sayısı yok denecek kadar az. Öte
yandan üretimin parçalanması, kırdan kente göç ve işsizlikteki patlama, sermayenin ve devletin taşeronlaştırma
ve sendikasızlaştırma saldırısı, sendikal hareketin dibe vuruşu, vb. etkenlerle birleşik olarak sınıfın sendikal
bilinç ve örgütlenmesinin önündeki engeller de büyümüş durumdadır. Günümüzde "esneklik" ve yeni çalışma
yasa ve düzenlemeleri, sınıf içindeki parçalanma ve rekabetin politik ve "resmi" ifadesidir, işçi sınıfı içindeki
ırkçı-şovenist, dinci-tarikatçı ve son dönemlerde zemin bulmaya başlayan liberal, liberal-reformist, sosyal liberal
akımlar bu artan parçalanma ve rekabetin ideolojik yansımalarıdır. Aynı şekilde cinsiyet, yaş ve kuşak, yöre,
eğitim düzeyi, kültür vd. ayrımcılıkları... Sınıf karakterini perdeleyen alt kültür ve kimliklerin ön plana çıkması...
Genç ve yeni işçi kuşaklarında toplumsal-siyasal sorunlara kayıtsızlık ve bireycilikmiş gibi görünen
atomizasyon...

Özetle: Türkiye'de 1980 faşist darbesinin nedeni olan ve darbe sonrası uygulamaya geçirilen neoliberal
programlarla işçileşme dalgası artmakta; işçi sınıfı nicelik olarak hızla büyümektedir. Ancak diğer taraftan bu
yeni işçi kitlesi mücadele/örgütlenme deneyimi, sınıf bilinci açısından son derece zayıf durumdadır. Bu
bağlamda işçiler, sendikal bilinç, örgütlenme ve mücadele açısından bile komünist ve devrimcilerin önderliğine
ihtiyaç duymaktadır. Bu durum bir bakıma komünist hareket açısından bir avantajdır. Tabii komünist hareket: a)
sınıfla olabildiğince yaygın, köklü ve kalıcı bağlar kurabildiği, b) bunun bir gereği hatta önkoşulu olarak
sınıf hareketinin sorunlarına iyi düşünülmüş, akılcı ve etkin devrimci çözümler üretebildiği, c) işçilerin
sınıfsal ve siyasal bilincini geliştirdiği oranda. Bu son madde doğrudan işçilerin çok yönlü eğitimi sorunu ile
bağıntılıdır. İşçi sınıfının siyasal-sendikal eğitimi bugün açısından ivedi olarak çözümlenmesi gereken bir
sorundur; zaten diğer iki madde önemli ölçüde bu son maddeye bağlıdır, işçilerin çok yönlü eğitimi zorlu ve
zorunlu bir süreçtir; çünkü sermayenin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik etkisi çok yönlü, geniş ve derindir. Nedeni
ise çok basit, "üretim araçlarını dinde bulunduran sınıf, entelektüel araçları da elinde bulundurur". Bu zemine
dayanan sermayenin propaganda araçları çok çeşitlidir ve en önemlisi de kesintisiz işlemektedir.

Eğitim konusu devrimci hareket tarafından bugüne kadar genellikle birkaç araçla ve muhalefet konusuyla sınırlı,
yüzeysel ve kesintili bir biçimde sürdürülmeye çalışılmıştır. Bir başka deyişle işçilerin eğitimi konusu ne içerik
ne de yöntemsel olarak sistematik bir tarzda ele alınmamıştır. İşçi sınıfının devrimci eğitiminin en temel
halkaları arasında yer alması gereken politik ekonomi (örneğin basitleştirilmiş biçimleriyle artı-değer, üretim
araçları üzerinde özel mülkiyet, üretimin toplumsallaşması vd.), tarihsel ve diyalektik materyalizm, devlet ve
iktidar sorunu, işçi sınıfının tarihsel misyonu, diğer emekçi sınıflarla ilişkisi, işçi sınıfı tarihi, sosyalizm,
enternasyonalizm gibi konular işçi eğitimlerinde nedense yer almaz. Sınıf sendikacılığı konusu ise genel
propagandif yazıların ötesine pek geçmez. İşçi sınıfının mücadele okulu olması gereken, pratik mücadeleyle
bütünleştirilmiş eğitim alanlarının, sendika ve derneklerin, grev ve direnişlerin bu açıdan değerlendirilmesi ise
son derece zayıftır ve genellikle pragmatist yaklaşımlarla maluldür.

Mevcut sendikaların eğitim konusuna yaklaşımları ise içler acısıdır. Birçok sendika bürokratı, eğitim fonlarını
lüks otellerde ve seyahatlerde çarçur etmektedir. Eğitime önem verir gibi görünen az sayıdaki sendikanın
genellikle yaptığı ise akademik seminer ve kursların pek ötesine geçmemektedir. Hatta işçi eğitimi adı altında
burjuvazinin "insan kaynakları yönetimi, toplam kalite, verimlilik..." gibi derslerini üstlenen sendikalar bile
vardır. Aynı şekilde, işçi eğitimi adı altında Avrupa Birliği'ne uyum, liberal insan hakları, "sivil toplumculuk"
eğitimi vermek de "sendikal eğitim"de son trenddir. Az sayıdaki şube ve eğitim-örgütlenme uzmanının taban
eğitimi konusundaki özverili girişim ve çabaları ise çoğunlukla bürokrasi tarafından boğulmakta, az çok bir
sonuç alacak birikim yaratamadan kesilivermek-tedir. Türk-lş, DİSK ve KESK'e bağlı bazı sendika ve şubelerde
bu yöndeki birçok girişimin, katılan işçilerde azımsanmayacak bir etki ve heyecan yarattığı, hatta diğer sendika
ve şubelerin tabanlarında da eğitim talebinin yükselmesine neden olduğu halde, çok geçmeden çeşitli bahanelerle
dağıtıldığını biliyoruz.

Geleneksel sendikal hareketin tabanında olsun, genç işçi kuşaklarının öncüleşme dinamikleri taşıyan ke-
simlerinde olsun, eğitim'in giderek öne çıkmaya başlayan bir talep olması bu tabloyla keskin bir tezat
yaratmaktadır. Bazı işçiler bunu açıkça dile getirmekte, bazıları ise adına layık bir sınıf bilinci eğitiminin s'si ile
bile karşılaştıklarında gösterdikleri ilgi ve açlık ile ortaya koymaktadır.

Bu açıdan bakıldığında işçilerin eğitimsizliği sadece değişen nesnel koşullarla ve burjuvazinin çok yönlü
saldırıları/baskısı ile açıklanamaz. Diğer bir nedeni ve aralarında en önemlisi, işçi sınıfının büyüyen ve
karmaşıklaşan eğitim ihtiyacına yanıt verebilecek kurum, araç ve insan donanımının yaratılamama-sıdır.
Devrimci ve komünist hareket açısından ise eğiticilerin eğitimsizliği çok temel bir sorun olarak ortaya
çıkmaktadır.

Eğitim, en yalın anlamıyla bireylerin veya kitlelerin davranışlarında değişiklikler oluşturmak amacıyla
yapılan bilinçli ve amaçlı faaliyetlerdir.

Bu tanımdan yola çıkıldığında işçilerin eğitimi sadece genel ajitasyon-propaganda ile sınırlandırılamaz. Eğitim
sınıf çalışmasının tüm yönlerinin temel bir bileşeni olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda modern eğitim
teknikleri, malzemeleri vb. ile birleşik olarak başlı başına bir uzmanlaşma konusu olarak görülmeli ve
"eğiticilerin eğitilmesi" ile bütünleş-tirilmelidir. Örneğin yalnızca işçiler için değil işçi aktivistleri için de, karar
alıcı toplantı yapabilme, topluluk önünde konuşma, belli bir konuda düşüncelerini derli toplu ifade edebilme,
etkin dinleme, sistematik okuma gibi konular bile ihmale gelmez eğitim başlıkları olmalıdır. îşçi eğitiminde
işçilerin özyaşam deneyimlerini, sınıf sezgilerini, çok yönlü ihtiyaç ve özlemlerini, hayal güçlerini de-
ğerlendirmek ve düşünebilme yeteneklerini harekete geçirebilmek mutlaka gözetilmelidir. Yalnızca bir iki
konu ve araç ile sınırlanmadan toplumsal yaşamın her alanının sınıf ekseninden ele alınması, sınıf mücadelesinin
bütünden kavranması eğitimin konusudur. Bu da eğitimin çok yönlü ve çok kanallı olmasını (alan örgütçüleri;
işçi ajitatörleri, örgütçüleri, aydınları, sınıf sendikacıları, çok yönlü ve çeşitli ajitasyon-propaganda araç ve
yöntemleri, sendikal kurslar, uygulamalı eğitim biçimleri, özdeneyimlerin değerlendirilmesi, vb.) ihtiyaç vardır.
Aynı zamanda çok çeşitli ve çok yönlü eğitim araçlarına da ihtiyaç vardır -ki günümüz teknolojileri bu açıdan
bize muazzam olanaklar sunmaktadır. Bu açıdan yapılması gerekenler:
- Siyasal ajitasyonun kapsamının ve alanının genişletilmesi ve bu bağlamda zorunlu olarak siyasal teşhirin
kapsamlı bir biçimde örgütlenmesi. Lenin'in de özlü bir biçimde ifade ettiği gibi; "İsçilerin kendim iyi
tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir
bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam
deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir. Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık,
baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse ve işçiler bunlara karşı, başka
herhangi bir açıdan değil de, devrimci sosyalist açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci,
gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların her birini, entelektüel, manevi ve siyasal
yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve
olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının,
tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse,
çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz". Bu açıdan örgütlenme ve örgütleme aracımız olan İG'
nin önemli bir yeri ve işlevi vardır ve olmalıdır. Tabii bu İG' nin yeniden örgütlenmesi (re-reorganizasyonu); a)
içerik olarak zenginleştirilmesi, b) çıkış süresinin (15 günlük) kısaltılması, c) tirajının arttırılması zorunludur.

- Öncü işçilerin eğitimi için sesli, yazılı, görsel veya bunların bütünlüğünden oluşan eğitim paketleri, dizileri
veya broşürlerinin hazırlanması. Bu bağlamda öncü işçilerin karakteristik özellikleri; ilgi alanları ve
yeteneklerine göre yönlendirilmeli, bu doğrultuda eğitimi için gerekli olan bilgi ve araçlar sağlanmalıdır. Gerekli
materyallerin hazırlanmasında uzmanların ve birikimi, deneyimi olan işçilerin de katılımı sağlanmalı, ortak
çalışmalar yapılmalıdır. Ama öncü işçilerin eğitilmesinde şu iki noktaya dikkat edilmelidir: a) İşçileri edilgen
bilgi alıcısı olmaktan çıkarıp aktif ve kendi kendine de öğrenen ve problem çözen haline getirerek eğitim
programının vurgusunu öğretmekten öğrenmeye kaydırmak, b) Ezberlenmesi gereken bilgiyi
sınırlandırıp işçiyi yüklü içerikler yerine çözülecek problemlerle karşı karşıya bırakarak yeni bilgiler
edinmesini sağlayacak beceri ve tutumları geliştirmesini sağlamak...

- Bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanılması. Bugün internet ve onu temsil eden teknolojilerle bilgiye
ulaşmak, iletmek, saklamak daha kolay bir hale gelmiştir. Bu teknolojiler işçilerin eğitimi ve örgütlenmesi
açısından muazzam olanaklar yaratmıştır. Yeter ki bu (BtT) teknolojilerden yararlanmasını ve en iyi biçimde
kullanmasını bilelim. Bu teknolojiler işçilerin okumaya ve yazmaya olan yabancılıklarını sınırlı da olsa
aşmalarında yardımcı olmaktadır. Ama kısa zamanda bu noktadan daha ileri sıçramaları tabii ki beklenemez. Ki
işçiler okumaya değil seyretmeye, konuşmaya değil dinlemeye, yazmaya değil anlatmaya eğilimlidir. Bilgi ve
iletişim teknolojileri işçilerin karakteristik özelliğine uygun pratik eğitim biçimleri ve araçları sağlamaktadır.
Kuşkusuz yazılara ve okumaya dayalı eğitim bir kenara bırakılacak değildir, işçilere okıuna ye sistematik
düşünme/konuşma becerisi kazandırmak açısından, yayınlarımızı, Marks'ı, Le-nin'i birlikte okumak,
anlaşılamayan yanlarını sabırla açıklamak, bol ve yaşamın içinden özdeneyimleri de katan örneklerle alışı
kolaylaştırmak, sonra işçilerin bu düşünceleri işçi arkadaşlarına aktararak kendilerini sınamalarını istemek, yeri
geldiğinde bilmeyen işçilere okuma yazma öğretmek kaçınılmaz görevlerimizdir. Ancak işitsel-görsel kültürün
ağır basması ve pratikliği de ihmal edilemez. Burada da sorun eğitimi yazılı, işitsel, görsel, uzaktan, yüz yüze,
teorik, siyasi, sendikal fakat çok yönlü, çok kanallı ve interaktif hale getirebilmektir. Bu bağlamda yapılması
gerekenler: a) İG internet sitesinin daha fonksiyonel hale getirilmesi ve etkin kullanılmasının teşvik edilmesi,
b)işçi sınıfının gelişim ve mücadele tarihini anlatan DVD filmler, kapitalizmin iç çelişkilerini ve hareket yasa-
larını; emek sermaye çelişkisini, işçi sınıfının misyonunu ve mücadele biçimlerini, sosyalizmi veya siyasal teşhir
ve dönemsel politikalarımızı içeren sesli, görsel CD vb. paketler hazırlanmalı.

- Siyasal-sendikal eğitimin evrensel konuları işçilere bir ön temel, kavrayış ve beceri sağlar. Fakat eğitim asıl
olarak merkezi politika ve taktikleri kapsamalı, bu eksende bilme ve yapabilme becerisi kazandırarak, kolektif
öğrenme ve hareket yeteneğini güçlendirmelidir.

Eğitimin içeriği biçimini belirler. Mevcut eğitim sistemi; içerik olarak bencil, kanaatkar, kendi gemisini kurtarma
umudu peşinde olan, bireyci, iyi yaşama umudunu, emeği dışında "Amerika düşü" demek olan tesadüfler ve
şanslarla açıklayan bir kitle üretilmektedir. Başka bir deyişle ezberleyen, itaat eden, düşünmeyen, sadece verileni
alan, yaşamın gerçeğinden kopuk, araştırmayan, sorgulamayan, muhakeme yapmayan insan tipini
yetiştirmektedir. Ama bizim eğitim sistemimiz kapitalizmin yetiştirdiği insan tipinin tam tersi olmak zorundadır.
Toplumsal düşünen, her zaman daha iyisini isteyen ve mücadele eden, bireysel kurtuluşunun toplumsal kurtuluşa
bağlı olduğunu bilen, öğrenmesini öğrenmiş, öğrenme ile uygulamayı bütünleştiren, gerçekçi bir düş gücüne
sahip, yaratıcı, sorgulayıcı, bilinçli davranan, işini şansa bırakmayan yeni sosyalist işçi kuşakları yaratmalıyız.

■ Çalışma grupları

"Parti örgütünün ve bu adı almayı hak etmiş parti liderlerinin önemi de zaten, başka şeylerin yanı sıra, uzun
vadeli, inatçı, çok çeşitli ve çok yönlü bir çalışmayla, söz konusu sınıfın düşünen bütün temsilcilerinin katıldığı
bir çalışmayla, karmaşık siyasal sorunları çabucak ve doğru çözmek için gerekli bilgileri, gerekli deneyimleri ve
-bilgi ve deneyimin yanı sıra- gerekli siyasi sezgiyi edinmekten ibarettir? (Lenin)

"Partinin ülkede ve dünyada toplumsal-siyasal mücadelelere dair gerekli tüm bilgi ve deneyimleri, dahası
insanlığın tüm bilimsel-kültürel birikiminden gerekli bilgi ve deneyimleri süratle süzebileceği genişleyen bir
bilişim-iletişim-inceleme-araştırma ağını örmesi..." (Kadro sorunu üzerine, Devrimci Proletarya, Şubat 2003)

1) Sınıf çalışmasında pratik gelişmenin sürekliliği, çok yönlü ve çok çeşitli "arka plan" derinliğinin yaratılması
ile kopmaz biçimde bağlıdır.

Günümüzde sınıf mücadelesinin büyüyen ve kar-maşıklaşan sorunları karşısında, muazzam bilgi-de-neyim


yetersizliği kendini göstermektedir.

Öyleyse çok yönlü ve çok çeşitli bir çalışmayla, işçi sınıfı ve aydınların düşünen ve birikim sahibi bütün
temsilcilerinin katıldığı bir çalışmayla, toplumsal emeğin tüm dallarından uzmanlık sahibi kişi, kurum ve
çevrelerin destek ve katılımının sağlandığı bir çalışmayla, gerekli bilgi ve deneyimlerin organize edilmesi, büyük
bir parti görevidir. Dahası Parti tarzının bir ifadesi olacaktır.

2) Bu temelde en geniş bilgi-deneyim ağlarının (havuzlarının, kanallarının, çevre organizasyonlarının,...)


yaratılamaması ve yönlendirilememesi sınıf mücadelesinde çok ağır sonuçlara yol açmaktadır:

Çok yönlü ve çok çeşitli bilgi-deneyime dayanmayan pratik faliyet ve politikalar güdük kalmakta, açılım
sağlayamamaktadır.

İdeolojik-siyasal mücadele zayıflamakta, burjuvazinin üst yapıya artan hakimiyetini zorlayacak bir etki gücüne
erişememektedir.

Çarpıcı bir örnek, Türkiye'de 20 yıllık geçmişi olan özelleştirme saldırışıdır. Burjuvazi özelleştirmeden doğrudan
etkilenen işçi kesimlerinin direnişini belli ölçülerde yalıtıp, geniş kitleleri manipüle etmeyi halen
başarabilmektedir.

Devrimci hareket ise birkaç istisnai örnek dışında, 20 yıldır özelleştirme konusunda bilimsel, devrimci bir analiz,
perspektif ortaya koyamamıştır. Bilgiye ve deneyime dayalı bağımsız taktik ve stratejiler geliştirememiştir.
Özelleştirme konusunda kendi dışındaki sayısız inceleme-araştırmayı ML eksenden süzerek ideolojik-politik ve
pratik mücadele diline çevire-memiştir. Özelleştirmeye karşı sayısız sınıf muharebesinin deneyimlerinden gerekli
sonuçlan çıkararak gelecek mücadelelere yön verememiştir, vb.

Böyle olunca bırakalım "bağımsız, devrimci sınıf politikası"nı, devrimci hareketin özelleştirme konusundaki
politikası(zlığı)nı belirleyen, burjuvazi içi güç ve paylaşım mücadelelerine yedeklenmek olmaktadır. Küçük
burjuva devrimcilerinin özelleştirmeye karşı muhalefeti, "KİT'ler, SSK bizimdir (halkındır, işçilerindir)"e
varacak biçimde, tümüyle Özelleştirmeye Karşı Sosyal Devleti Koruma Komisyonu ve KlGEM'in ürettiği
burjuva, reformist, sosyal demokrat tezlerden beslenmektedir. Bilisizliği, politikasızlığı, devrimci sosyalizm
ufuksuzluğunu örtmeye çalışan keskin ajitasyon biçimleri dışında, öze ilişkin esaslı bir fark bulmak mümkün
değildir!

Aynı şey AB, sosyal güvenlik, sendikalar ve sayısız başka konuda geçerlidir.

3) Tersinden örnekler ise Anti-MAI Çalışma Grubu ve Emek Araştırmaları Merkezi/sendika.org çevresidir.
Kuşkusuz burada bu çevrelerin sorunlu ideolojik-siyasal çizgilerini tartışmıyoruz. Sınıf mücadelesinin
karmaşıklaşan sorunları karşısında kendi cephelerinden bilgilendirme, aydınlatma, araştırma-inceleme,
deşifrasyon, çeviri, haber çeşitliliği, proje üretme vd. çabalarından ve bunları da 'düşünebilen daha geniş
kesimlerin katılım ve destekleriyle organize etme yönelimlerinden bahsediyoruz.

Bu tarz girişimler; sol ve devrimci hareketteki olağanüstü bilgisizlik, düşünce tembelliği ve politikasızlık
koşullarında daha geniş kesimleri etkileyen bir enformasyon, hatta referans kaynağı haline gelebilmektedir. Bu
özellikleriyle de ağ tarzı bir yayılımla 'düşünebilen ve arayış içindeki kişi, çevre ve kurumların bilgi ve
uzmanlıklarına ulaşma, yeniden üretme, kanal açma ve yönlendirme kapasitesi geliştirebilmektedirler.

Bu konudaki en bulanık ve cılız organizasyonların bile azımsanmayacak bir etki kapasitesine ulaşmasının
gerisinde; sınıf mücadelesindeki örtük ve atomize bilgi ve deneyim birikiminin; vizyon arayışının, büyük
tıkanma karşısında kanal aramasıdır.
4) Peki bu örtük bilgi ve deneyim birikimi, vizyon arayışı nerededir?

Geleneksel sendikal harekette ne kadar bilgi, beceri ve girişkenlik sahibi 'düşünebilen' kişi (işçi, memur, sendika
uzmanı, vd.) varsa yıpratılmış, küstürülmüştür. Bunların önemli bir kesimi köşesine çekilmekte, eriyip
gitmektedir. Ancak sınıf mücadelesi kanma işlemiş olan bir kesim de vardır ki, mevcut durumdaki
çıkışsızlıklarına karşın geleceğe dönük tutunacak bir dal arayışı içindedir. Bu kesim, tüm bulanıklık ve lekelerine
karşın, sendikal mücadelenin onlarca yıllık tüm birikim ve deneyimini taşımakta fakat ne onu yeniden üretecek
("yeniden başlayacak!") ne de gelecek kuşaklara aktaracak vizyon ve olanağı bulamamaktadır.

İkincisi, üniversite öğretim ve araştırma görevlileridir. Genişleyen ölçekli proleterleşme süreci çerçevesinde,
kuşkusuz sosyal-liberal, yarı anarşist, troçkist bulanıklıklarla birlikte yüzünü Marksizme ve işçi sınıfına dön-
meye çalışan dinamikler vardır.

Üçüncüsü, "beyaz yakalılar" ve geleneksel sendikalarla aynı tıkanıklık ve tıkayıcılık içinde olan meslek odaları
ve dernekleri içerisindeki "düşünebilenler"dir. (Mühendis, sosyolog, psikolog, hukukçu, gazeteci, iktisatçı vb.)

Dördüncüsü, belli bir uzmanlık dalında ya da çok çeşitli meslek ve ilgi alanlarından kişilerin bir araya gelmesiyle
kendiliğinden çevre oluşumları vardır. (Kadın, kültür-sanat, sağlık, eğitim vb.) Ancak bunları DB, AB vb.'den
fonlanan "sivil toplum" organizasyonlarından dikkatle ayrıştırabilmek gerekir.

Beşincisi, genç işçi ve memur kuşakları ve öğrenciler içerisinde okuyan, araştıran, kendi çeperinde bu tür çeşitli
girişimler başlatmaya çalışan ve tabii mevcut sendika ve örgütlerden tatminsiz, azımsanmayacak kesimler vardır.
(Bkn. Insiyatif ve Girişimler, DP)

5) Bu kesimlere yaklaşımda, devrimci hareketteki kötü ünlü faydacılık, hazıra konuculuk, vb. ile sınırlarımız net
çekilmelidir. Diğer taraftan sınıfsal-siyasal güç dengeleri, ilgi alanları, bilgi, beceri ve uzmanlık derecesi or-
talamanın epey üzerinde olan kesimleri bire bir örgütlemek için oldukça elverişsizdir. Sorun burada zaten bu
kesimleri bire bir örgütlemek değildir.

Sınıf mücadelesinin (sınıf çalışmamızın ve işçi sınıfı hareketinin) büyüyen, karmaşıklaşan sorun ve ihtiyaçlarını
çözmeye dönük, toplumdaki tüm örtük, dağınık bilgi ve deneyimlerin açığa çıkarılması, organize edilmesi ve
işlevlendirilmesidir.

Tabii bu "diyojen usulü" olmayacaktır. Bunun için; a- Dergimizin, gazetemizin, kitap ve broşürlerimizin
dağıtımının bu kesimleri ve ilgi alanlarını özellikle gözetecek tarzda, daha sistematik ve hedefli olarak
örgütlenmesi. Çeşitli yazı ve konuların gündemlerine sokulması, tartışılması, eleştirel değerlendirme ve öneri
istenmesi, çeşitli ilgi ve uzmanlık alanlarından sınıf çalışması ve hareketi ile ilişkilendirilerek katkı istenmesi...

b- İnternet sitesinin, bu kesimlerin ilgisini, yararlanmasını, katılım ve katkılarını sağlayacak tarzda yeniden
düzenlenmesi.

c- Belli bir ilgi ve uzmanlık alanından ya da çeşitli bilgi ve deneyim alanlarından kişileri bir araya getiren, içinde
doğrudan ya da dolaylı olarak bizim de yer aldığımız "proje temelli" çalışma grupları. (Belli bir öncelikli sektör
ya da bölgede işçi profilinin çıkarılması, ekonomi, endüstriyel dönüşüm, teknoloji, organize sanayi bölgeleri,
sendikal eğitim, sendikal örgütlenme, işçi ailesi, Kürt işçiler, kadın işçiler, özelleştirme, sağlık, konut, KOBÎ'ler,
iş hukuku, işçi psikolojisi, sosyoloji, kültür-sanat, işsizlik, kent yoksulları, yerel yönetimler, medya, iletişim,
uyuşturucu, fuhuş, vb.) Konular sonsuzca çeşitlendirilebilir, fakat birincisi, sınıf çalışmasının ve hareketinin
sorun ve ihtiyaçlarına yönelik ya da bu temelde yararlanılabilecek biçimde olmalıdır, ikincisi, Hazırlık
Kurultayımızın karar ve metinlerinde ortaya konan görev ve hedefleri esas almalıdır. Üçüncüsü, geniş işçi
sınıfı kurultayının altyapısını geliştirmeye, bilgi ve deneyim örüntü-süne hizmet etmelidir. Kuşkusuz en
esnek "çalışma grubu" dahi "Bir araya gelin ve bizim için şöyle bir çalışma başlatın" demekle kurulmaz.
"Düşünebilen" kesimlerin, uzmanların kendi ilgi ve ihtiyaç alanları içinden, Hazırlık Kurultayı perspektiflerini,
sınıfı temsil gücüne sahip bir işçi kurultayı hedefini, yeni bir devrimci sendikal hareket vizyonunu vd. ısrarla
gündemleştirerek; esaslı tartışma oturumları, "beyin fırtınaları" düzenleyerek, dikkate değer tüm eleştiri, görüş,
öneri ve katkılara değer verildiğini ve çalışmada somut olarak değerlendirildiğini göstererek, kaynak toplama,
dosya oluşturma, Hazırlık Kurultayının belli bir konusunda sistematik bir dizi röportaj... gibi biçimleri
kullanarak; bilgi ve deneyimlerin aktarılacağı ve birlikte işlenerek genişleyen temelde yeniden üretilebileceği,
birbirini geliştireceği ortam ve kanallar yaratarak; çerçevesi iyi belirlenmiş konularda genç işçi ve aktivistlere
yönelik bilgilendirme, eğitim, deneyim aktarımı ve materyallerinin hazırlanmasını sağlayarak, pratik sınıf
çalışmasında bilgi ve deneyim konularında, onları da heveslendirecek gönüllü destek ve yardımlarını organize
ederek...
"Çalışma grupları" deyince bundan illa ve yalnızca dört dörtlük yazılı ürünleri de anlamamak gerekir. Türkiye'de
bırakalım işçileri, çok sınırlı bir aydın, akademisyen kesimi dışında kendi alanlarında uzman kişiler bile bilgi,
beceri ve deneyimlerini sistematik olarak yazıya dökmekte zorlanır. Yazı istediğinizde sözlü olarak
aktardıklarının onda birini bile bulamayabilirsiniz. Bu konuda zorlayıcı olmakla birlikte, farklı yöntemleri de (ne
istendiği tam ve net olarak belirlenmiş söyleşiler, röportajlar, atölye çalışmaları, çekimler vb. ham notlar olarak
alıp birlikte işleme, vb.) kullanılmalıdır.

Tüm bu çalışmalarda hedefin, bu kesimlerden genel geçer görüşler almak ya da teyid ettirmek olmadığını,
gerçekten yeni, somut, ön açıcı, aydınlatıcı, eğitici, yol-yöntem gösterici, bilgi ve deneyimleri, uzmanlık
birikimlerini edinmek ve sınıf çalışmasında değerlendirilebilir hale getirmek olduğunu vurgulayalım.

d- Deneyimli (fakat çoğunlukla yorgun) öncü işçi ve memurlarla, genç işçi-memur ve aktivistler arasında
etkileşim köprüleri yaratmak temel bir görev ve yöntemdir. İlk elde dar sendikalizm disipliniyle hareket etmeye
alışık deneyimli işçilerle, oldukça şekilsiz, sendikal bilince bile genellikle uzak genç kuşaklar arasında ciddi bir
doku uyuşmazlığı vardır. Sınıf içi rekabetten kaynaklanan bu olgu, yaşlı işçilerin bilgi ve deneyimiyle genç
işçilerin dinamizmini sentezle-yen organizasyon biçimleriyle aşılabilir. Az çok bir sınıf kültürüne sahip yaşlı
işçiler, örgütlenmeye çalışan, direniş yapan genç işçilerle temasa geçince can-lanabilmektedir. Diğer taraftan son
iki yıldaki birçok işçi direnişinin arka planında "danışmanlık yapan", yol-yöntem göstermeye çalışan bir
sendikalı ya da emekli işçi babası, akrabası vs. görmek mümkündür. Geleneksel sendikal hareketin topyekün
özelleştirme ve sosyal-sendikal tasfiyeye karşı yeniden hareketlenmeye çalıştığı süreç, hem bu bilgi ve deneyim-
lerin pratikten aktarıldığı ve aktivistlerin sendikal mücadele ve dayanışma içinde eğitildiği elverişli bir olanak
olarak değerlendirilmelidir.

Sendika uzmanları ve yaklaşım tarzı üzerine bilgi notu

Sendikalarda uzman çalıştırma-eğitim birimleri oluşturma eğiliminin başlangıcı 86'lara kadar gidiyor. ('80 öncesi
daha çok fabrika işçileriyle sınırlı bir örgütlenme faaliyeti yürütülüyordu, bir de örgütleıı-me-bilinçlendirnıe
faaliyetinde devrimcilerin rolünü de anmak gerekir.) Kökeninde de "Bu yasalarla grev olmaz" denecek kadar katı
iş yasalarının boş noktalarını bulmak, delmek ve eriyen tabanı elde tutma arayışı bulunuyor (En azından bu
dönemleri yaşayan bir Belediye-Iş uzmanının anlatımı). Bugün de aynı şekilde emek hareketinin örgütlenme
zorunluluğu, yeni iş koşullarını bilip ona göre örgütlenme zorunluluğu, faşist baskı ve zorun örgütlenmeyi zor-
laştırıcı etmenleri, bu bölümleri daha komplike hale getirmeyi, yeni kaynaklar ayrılmasını sendikalara dayattı.

İşin karşı tarafından bakacak olursak, sendikalara akan, kendini orada ifade edebilen, emek hareketiyle gönül
bağları taşıyan kimi aydın, akademisyen ve araştırma uzmanı kişiler içinde bir anlamda çekim merkezi oldu
sendikalar. Bir kısmı için de "ekmek kapısı".

Bir uzmanın anlatımıyla, sendikaların bu kesimlerle (örgütlenme, eğitim, araştırma uzmanlığı) ilişkisi de
görünen haliyle iki amaca hizmet ediyor. Akademik-üniversiteli kadrolar sendikalar için vitrin, onun po-
litikalarını güçlü bir şekilde arkalayan, meşrulaştıran görevi görürken, (ki bunların bir kısmı işi, "kalas" sendika
ağalarının akıl hocalığına kadar vardırmış-tır, perde arkasındaki asıl yönetici ve beyin takımı da bunlardır.
Bunları hedef kitlemiz uzmanlardan ayırmakta fayda vardır.) örgütlenme faliyetine de tercihen fabrikasında ve
sendikasının örgütlü olduğu civar fabrikalarda bilinen-tanınan, öncü rolü olan işçiler çekiliyor. Göreve 'çekerek'
o işçinin örgütçülük becerisini değerlendirmenin yanı sıra, çevresindeki işçileri de sendikaya bağlamayı
amaçlayan bir anlayış bulunuyor burada.

Sendikalar her ne kadar tıkanma içinde olsalar da, örgütlenme arayışı içinde olsalar da güçlü-bürokratik
kastlaşmış yapılarından taviz vermiyorlar. Bu nedenle ne örgütlenme uzmanları, ne akademisyen-araştırmacı
kadrolar, tam anlamıyla kendilerini ifade edemiyor, arzu ettikleri gibi çalışamıyorlar. Onların "özgürlük alanı"
sendika bürokratlarının izin verdiği çerçeveyle sınırlı kalıyor. Sadece akademik araştırma faJiyetiyle, sadece
sendikalizm temelli örgütlenmeyle önlerine sınır çekiliyor. Araştırmalar sendika bürokrasisinin eleştirisini çok
fazla taşıyamıyor. Bu kesimler sınıf hareketi adına kendilerini yalnızca sendikaların dar sınırlan içinde ifade
edebiliyorlar -edemiyorlar gerçekte.

Karakteristik özellikleri

Kendilerini sendikal bürokrasinin çizdiği sınırlar içinde mutlu-mesut idare eden ve maaşına bakanlar dışında
kalan araştırma, eğitim ve örgütlenme uzmanlarının devrimci yayınlara, politikalara ve eleştirilere belli bir
ilgileri var. Zaten bir kısmı sendikal hareketin dar sınırlarıyla değil işçi sınıfının devrimci politikalarla buluşması
sayesinde sınıf hareketindeki tıkanmanın çözülebileceğini biliyorlar (Yalnızca biliyorlar!). Bu düşünceyi
çalışmaları sırasındaki gözlemleri, deneyimleriyle netleştiriyor çoğu. Dolayısıyla kendileriyle ilişkide belli bir
açıklık zemini yakalanabiliyor. Bu nedenle bu kesimlerle iletişim kurmaya gidilirken bu çerçeveyle hareket
edilirse, durum bir kapı çalan-bilgisine tabi olunan uzmandan çıkar, bir etkileşme, bilgi-deneyim alışverişine
dönüşür. Bu düşünce aynı zamanda uzmanlara gidişteki çekinikliğimizi de kırar. Dahası, onu etkileyip katkı
sunmasını sağlayan, çalışmalara kimi noktalarda katmayı hedefleyen, politikalarımızdan beslenmesinin
sağlandığı bir ilişkiye bile dönüştürülebilir. Zaten bu kesimlerle ilişkimizi sıradan bir bilgi alışverişinden
çıkarmanın kendisi bugün önemli açılımlardan biri olmalı.

Bunun için de kimi karakteristik özelliklerini baştan iyi bilmek gerekir. Birçok araştırma-eğitim uzmanının ortak
yanı, aydın özellikler taşımalarıdır. Araştırmaya dayalı yazılı kaynaklar ilgilerini çeker, yayınları hızlı okurlar,
siyasi konularda olmasa da sınıfa ilişkin yazılı politik belirlemeler hemen ilgilerini çeker. Tartışmalarda
karşıdakinin konuya hakimiyetini farket-tiklerinde daha da açılırlar ve yardımcı olurlar. Çoğu devrimci hareketin
beylik dar çerçevelerinden hoşlanmaz ve hatta bu konudaki bazı düşünceleri önyargılara kadar dönüşmüştür.
Sendika bürokrasisini eleştirirler, çoğu rezaletini, entrikalarını herkesten daha iyi bilir ve önce fark ederler, ama
çok sert ve açıkça eleştirmezler. Araştırma çalışmalarına gömülerek bunlardan uzaklaşmaya çalışırlar. Sendika
bürokratlarıyla çok sıkı fıkı olmayarak, mesafe koyarak da bu durumlardan uzak durmaya çalışırlar. Bir yandan
da bağımlı bir ilişkidir bu, işlerini kaybetmek istemedikleri için de görmezden gelmeye çalışırlar. Ancak çok
mutlu bir ilişki değildir yine de, çünkü doğrulan herkesten iyi bilirler ve ardından o odaya, bölüme mahkum
olurlar. Daha fazlasının yapılması gerektiğini bilirler. Çalışmalarını hiç arzu ettikleri gibi yapamazlar, yaptıkları
çalışmaların büyük bölümü ve en değerli bölümleri de gün ışığına çıkamaz. Başta bunu sendika bürokrasisi
engeller. Birçoğunun araştırması ya kafasının arkasındadır ya da yazılar, dosyalar halinde bir kenara
kaldırılmıştır.

Devrimcilerden çok beslenmedikleri için reformist -liberal çevrelerin etkilerini taşıyor olabilirler. Bu biraz da
militan biçimlere yaklaşımlarındaki korkularından kaynaklanabilir. O nedenle tutturulan dil ve yaklaşım
önemlidir.

Eğitim-araştırma uzmanlarında kısmen olan ve kolayca atılabilen, ama işçi kökeninden gelen örgütlenme
uzmanlarında daha fazla görülen bir özellik: Meselelere, işçilere, olaylara sendikal örgütlenme sınırları içinde
bakma. Özellikle bu kesimlerle çalışırken sendikalizmin sınırları içinde dolanan düşüncelerine dikkat etmek ve
bunlarla sistematik bir savaşım içinde olmak gerekir (Özellikle alan çalışmalarına sokulmak isteniyorlarsa).
Örgütlenme uzmanlarında genelde sendikanın rahat-meşru şemsiyesi altında çalışmaktan gelen bir alışkanlıklar
zinciri vardır, dolayısıyla o şemsiyenin olmadığı ortamlardan, "nereye gideceğini bilmedikleri" biçimlerden başta
biraz ürkebilirler. Bunu baştan bilip sürekli ve sistemli bir anlatış, siyasi kavratış ve üstten koyuş gereklidir. O
korkularının, kaygılarının üzerine sistematik olarak gitmek, sınıf sezgilerine seslenmeyi ihmal etmemek
gereklidir. Yine aynı nedene bağlı olarak (para yok, çatı yok, fabrikadan toplu gelen işçiler yok...) sık sık
umutsuzluğa düşme, kolay beğenmeme ve kendini dışardan koyma eğilimlerine karşı sürekli uyanık ve
açıklayıcı olmak gereklidir. Bir de buna karşı organizasyon aşamalarında -kendilerini fazla merkeze
yerleştirmemek kaydıyla- görüşlerini alarak, katarak bu korku-kaygı ve beğenmeme eğilimlerinin önüne
geçmeyi bir nebze sağlayabiliriz.

Yukarıda sınıf örgütçülerinde saydığımız özellikleri engellemenin yollarından bazıları şunlar olabilir: Onları en
iyi bildikleri ve kendini ifade ettikleri, üretken oldukları işlerden başlatmak, -tabii ki çalışmanın merkezine
koymamak, sırtına kaldıramayacakları sorumluluk yüklememek.

Akademisyenleri ise temel organizasyonlara sokmaktan çok eğitim, yöntem bilgisi konularında görüşlerini
almak, danışmak, eğitim faliyetlerinde değerlendirmek, ama kimileriyle de sadece bununla sınırlı kalmayarak,
teorik-politik hattımızdan beslenir hale gelmelerini ve asıl olarak bir vizyonu benimsemelerini -katılım ve
katkıda bulunmalarını sağlamak yeni kıstaslarımız olmalıdır.

■ Proletarya enternasyonalizmi, notlar


1- Enternasyonalizm, özellikle de günümüzde işçi sınıfı hareketinin kaçınılmaz bir ihtiyacıdır.

Hemen bir soru: işçi sınıfının ulusal ölçekteki sendikal örgütlülük ve dayanışmasının bile dağıtıldığı, yerel
parçalanmışlık ve rekabete itildiği bir süreçte enternasyonalizmden bahsetmek ütopik midir?

İşçi sınıfı enternasyonalizmi ütopik değil her zamankinden somut ve güncel bir sorundur.

Üretimin uluslararası ölçekte ilerleyen toplumsallaşması, işçi sınıfı enternasyonalizminin de gelişen


dinamiklerini ve zorunluluğunu ortaya koyar.
Evet, yeni emperyalist kapitalist işbölümü, yeni uluslararası üretim ve emek organizasyonları, işçi sınıfını hem
ulusal hem de yerel olarak parçalamakta, dibe doğru rekabetini koşullamaktadır. Fakat bir ve aynı süreç, üretimin
daha ileri düzeyde uluslarara-sılaşması sürecidir; işçi sınıfının da uluslararası dayanışma ve mücadelesinin yeni
ve daha yüksek ön koşullarını yaratır.

Henüz çok cılız da olsa, işçi sınıfının uluslararası dayanışma-eylem (hatta örgütlenme) arayış ve girişimlerinde
belli bir yükseliş eğilimi vardır, tnternet bağlantıları; çeşitli uluslararası organizasyon, yayın, konferans ve
kampanyalar; otomotiv sektöründe birkaç kez "Avrupa grevi"nin gündeme gelmesi, serbest bölgelerde "sınır
ötesi" örgütleme girişimleri, belli bir emperyalist tekelin değişik ülkelerdeki kolları arasında dayanışma
eylemleri; emperyalist tekel işçilerinin bağımlı ülkelerdeki taşeron ağlarında çalışan işçilerle bağlantı kurma
girişimleri; uluslararası grev-direniş ziyaretleri; uzun soluklu grev ve direnişteki işçilerin oluşturduğu
uluslararası heyetler; çalıştıkları tekelin merkezinin olduğu ülkelere yaptıkları "çıkartmalar" vb. Uluslararası
anti-neoliberal muhalefet de ("küreselleşme karşıtı hareket"), Fransa ve Avrupadaki büyük grev hareketleriyle
(1995) Latin Amerika'daki işçi ve yoksul köylü hareketlerinin etkileşiminden doğmuştu.

Bugün için bu örnekler çok cılız, belirsiz, bulanık olabilir. Ama uzun vadeli bir tarihsel eğilimin (dinamiğin,
zorunluluğun) irili ufaklı belirtileri olmalarıyla önemlidirler.

Proletarya enternasyonalizmi, işte bu "zorunluluğun bilinci" ve programıdır.

2- İşçi sınıfının uluslararası dayanışması, eylemi ve örgütlenmesi nesnel bir eğilim olmakla birlikte ne
kendiliğiııdenliğe bırakılabilir ne de belirsiz bir geleceğin sorunu olarak görülebilir. Devrimci proletarya
enternasyonalizminin kanalları yaratılanı azsa o, devrimci proleter olmayan kanallara akar.

Nitekim günümüzde çok sayıda, uluslararası "sivil toplumcu", sosyal liberal, troçkist, anarşist vb. ağ ve
organizasyon mecuttur. Bunlar proletarya enternasyonalizmi güç ve ufkundan çok uzak olsalar da uluslararası
bilişim-iletişim ağ ve organizasyonlanyla, uluslararası etkinlik ve toplantılarda köşe başlarını tutmalarıyla,
azımsanmayacak bir etkide bulunabilmektedirler. Hatta şu veya bu düzeyde etkiledikleri aydınlar,
akademisyenler, gençler, sendikalar vb. ile fizik olarak bulunmadıkları ülkelerde dayanaklarını
yaratabilmektedirler. (Bunun son örneği, Türkiye'de de yerel bir bülten çıkarmaya başlayan ve Emek
Platformuna "işçilerin kendi partisini" kurmayı öneren, Türkiye'den de sendikacıların katılımıyla uluslararası
kongreler düzenleyen "İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi (ICL)"dir.)

Sendika emperyalizmi de bu noktada gözardı edilemeyecek bir deformasyon kaynağıdır. Emperyalist tekellerin
ve devletlerin kontrolü altındaki büyük, uluslararası sendikalar, bağımlı kapitalist ülke sendikalarının emperyalist
kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine uyarlanmasını sağlamaktadır. Son yıllarda özellikle DtSK
ve KESK'in AB sendikaları ile ilişkileri tipiktir.

3- Burjuvazi, işçi sınıfının uluslararası hareketini engellemek için her şeyi yapmaktadır. Her şey sermayenin
uluslararası hareket serbestisini artırmaya ayarlanırken, emek gücünün serbest dolaşımı engellenmektedir.
Uluslararası ekonomik entegrasyonun en fazla ilerlediği AB bünyesinde, bırakalım işçilere uluslararası grev ve
dayanışma eylemi hakkı tanınmasını, AB Komisyonu ulusal ölçekli grevlere uluslararası mal dolaşımıni
engellediği gerekçesiyle müdahale yetkisine sahiptir. Ortak eylemler için kıllarını kıpırdatmayan AB sendika
bürokrasisi, Avrupa kapsamında kendiliğinden gelişen "resmi olmayan dayanışma eylemleri"ve "grev turizmı'm
(uluslararası dayanışma ziyaretleri) engellemek için ortak toplantılar yapabilmektedir!Bu tür yasak ve
engellemeler, "uluslararası anti-ne-oliberal hareket"e karşı ve özellikle 11 Eylül sonrasında daha da
ağırlaştırılmıştır. Ama ne uluslararası işçi göçleri, ne de işçi sınıfının uluslararası eylemli etkileşim ve
dayanışması yasalarla engellenebilir!

4- Bazı liberal oportünist akımlar, "Mücadeleyi küresel ölçeğe taşıma" şiarını, ulusal ölçek ve iktidar
mücadelesinden yüzgeri etmenin kılıfı olarak kullanmaktadırlar. "Ulusal ölçeğin, ulus-devletin önem-sizleştiği"
gibi savlar, mücadelenin ulusal ölçekten ileriye taşınmasına değil, geriye kırılmasına, yerelci parçalanmasına
hizmet etmektedir.

"Anti-emperyalizm, bağımsızlık" şiarlarını, koyulaşan bir küçük burjuva milliyetçiliğini işçi sınıfına propaganda
etmenin kılıfı yapan akımlar da yok değildir. Bunların söylemleri de, emperyalist kapitalizmin bugünkü
saldırganlığına karşı bir dönemki biçimini savunmaktan öteye geçmemekte ve bundan zarar gören burjuva ve
orta sınıf kesimlerinkiyle iç içe geçmektedir.

5- Ne var ki, yerel ölçekte (geleneksel işçi havzalarında olduğu kadar yeni gelişen işçi havzalarında) güçlü
dayanaklar ve örgütlülükler geliştiremeyen ve bunlara ulusal ölçekte merkezi-kolektif hareket yeteneği
kazandıramayan bir işçi sınıfı hareketi etkisizleşir.

Aynı şekilde, ulusal ölçekte güçlenen bir örgütlülük ve hareket yaratamayan, iktidarı sarsma ve alma hedefini
ortaya koyamayan bir işçi sınıfı hareketinin uluslararası mücadelesi de havada kalır.

Ve ama, enterasyonalist bilinç, ufuk, bağlantı ve koordinasyonlar yaratamayan bir işçi sınıfı hareketi ulusal
ölçekte konum kaybeder.

Bu açıdan "entemasyonalist düşün, yerel/ulusal ölçekte başla" sloganı anlamlıdır!

Sınıf mücadelesinin daha ileri olduğu ülkelerdeki işçi ve halk hareketlerinin dünya proletaryasının sempatisini
kazanmakla kalmadığını, aynı zamanda bu ülkelerdeki düşünsel-siyasal akımların da uluslararası etki gücünün
arttığına dikkat edilmelidir (örneğin günümüzde Latin Amerika ülkeleri).

6- İşçi sınıfı enternasyonalizmi konusunda bazı hedefler:

- Burjuvaziye ve emperyalist kapitalizme karşı asgari tutarlılığa sahip militan bir uluslararası sendikal mücadele
anlayışının belli başlıklar altında toplanmış somut bir programa bağlanması ve bu temelde yürütülecek
süreklileşmiş bir ajitasyon-propaganda faaliyetinin kurumsal temel ve araçlarının yaratılması için çaba
harcanması,

- Enternasyonal internet bağlantı gruplarının oluşturulması,

- Türkiye'deki grev ve direnişlerin, uluslararası planda duyurulması, ilk elde sembolik de olsa destek ve
dayanışma organizasyonu. Aynı şekilde, çeşitli ülkelerdeki grev ve direnişlere Türkiyeli işçilerden dayanışma...

- Neredeyse dünya çapında eş zamanlı hale gelen, benzer maddelerden oluşan sosyal yıkım paketlerine karşı
direnişler arasında doğrudan etkileşim sağlanması,

- Sosyal liberalizm ve pasifızm çıkmazında bugün bir tıkanma yaşayan ve yol ayrımında bulunan "küreselleşme
karşıtı hareketi" proletarya sosyalizmi ve militan bir sınıf hareketi temelinde etkileyebilmek için uluslararası
düzeyde merkezi ve yerel bağlantı ve ilişkilerin geliştirilmesi, örgütlü ve sürekli hale getirilmesi.

■ Kurultayı ve sınıfı birlikte örgütlemek


Proletarya ile burjuvazi arasındaki güçler dengesinin proletarya için daha da elverişsizleştiği kesitlerde, öncü işçi
ve emekçilerde de çıkış arayışları artar. Bu arayış, 12 Eylül dönemi gibi koşullarda "demlene denilene" de
gerçekleşebilir; iş Yasası, sosyal güvenliğin tasfiyesi, özelleştirme gibi "kampanyalara" karşı da ortaya çıkabilir.
Genellikle her iki durum da sınıf örgütlenme ve eyleminin duvara dayandırıldığı kesitlerde gerçekleştiğinden,
gerek öncü işçilerdeki, gerekse de sendikal hareketin geleneksel platformlarındaki hareketlenme, daha çok
mevcut durumun sürmemesi yönündeki bir çabaya denk düşer. Her iki kesimde de, sınıfın kendisini
mücadelenin yeni koşullarına göre ileriden örgütlemek gibi net bir hedef ve amaçtan ve ruhtan uzak ama anlamlı
bir 'çırpınış' baş gösterir.

İşçi-emekçi kitle hareketi, 1989 "Bahar Eylemleri" ve "işyeri komiteleri'ni "demlenerek" doğurdu. Bunlar bir
yandan sınıfın 12 Eylül öncesi birikiminin kırılmış bir örneği idiler. Öte yandan, 12 Eylül koşullarının toplumun
emekçi nüfusunda yarattığı öfke ve tepki birikimini kendisinde topluyor, sadece manevi olarak değil, pratik
olarak da temsil ediyorlardı. İkinci bir örnek, 5 Nisan 1994 Kararlan'nm ardından gelen ve Gazi Antifaşist
Halk Direnişini doğuracak olan ekonomik-toplumsal kriz evresinde ortaya çıktı. Işçi-emekçi kitle hareketinde
kısmen işçi, daha geniş ölçekte de o dönem dinamizmini nispeten koruyan emekçi memur sendikaları, sendikal
önderlik formuna yakın, ancak Kürt sorunu gibi politik mücadele gündemlerine de uzak olmayan bir yönelim
içerisindeydi. Bu kendisini, yerel ortak platform oluşumları ve bir üst hedef olarak da 1995'teki İstanbul
Sendikaları Şubeler Platformu biçiminde ortaya koydu. Her iki örnek de birbirini tekrarlayan iç zayıflıklar
sonucu kırılmaya uğradı. Devrimci bir politik-sendikal yönlendirmeden uzak olan Bahar Eylemleri, kendisinde
biriktirdiği sınıfsal-toplumsal temsil gücünü, Büyük Madenci Yürüyüşü ile devrimci bir sınıfsal sıçrama halkası
olarak kullanamadı. İkinci örnekte ise, bırakalım ISŞP'yi üst bir biçim ve sınıfın meydan okuması olarak
değerlendirebilmeyi, sınıfa itilim kazandırabilecek mücadeleci bir içerik zamanla yitirildi. Bu gerileme, onun
sınıfın bütününden, hatta katılımcı sendikaların kendi tabanlarından kopukluğuyla birleşti.

İşçi sınıfının iç bağlarını da çözerek derinleşen sosyal yıkım, bugün bir anlamda bir "tekrarı" da yaşatarak işçi-
emekçi kitle hareketindeki özsavunma arayışlarını artırıyor, işçi sınıfı devrimcilerinin Hazırlık Kurultayı ile
yaptıkları başlangıç, dolayısıyla salt bir "iç" veya "içe doğru hareket" olmadığı gibi aynı zamanda bu arayışı
okumanın da bir göstergesidir. Fakat bundan da önce ortaya çıkan Hazırlık Kurultayı içeriğinde de görüleceği
gibi o, salt mevcut özsavunma arayışına yanıt olma çabası ile sınırlı değildir. Kurultay tebliğ ve kararları,
devrimci sınıf çalışmasının gerçek gücüdür. O, işçi hareketinin güncel taleplerinin formüle edilmesi ve belirli bir
dinamizm içerisindeki işçi bölüklerinin bilinç, örgütlenme ve pratiğinin yansıtılması şeklindeki, niyetlere bağlı
olmayan sendikalist bir çerçeve ile sınırları net çizilmiş bir içeriğe sahiptir. Öte yandan Kurultay çalışması, işçi
hareketinin önceki süreçlerinin, arayış ve çabalarının, bizzat işçi sınıfı devrimcilerinin kendi pratiklerinin
özümlenmiş değerlendirmesi üzerinden yükselmek ve ilerlemekle yükümlüdür.

Bu birikim ve güncel durumun değerlendirilmesi, öncü işçi ve emekçiler ile Kurultay tebliğ ve kararlarındaki
devrimci sosyalist politik-sendikal bütünlük ve formlar arasındaki açı farkını gösterir. Bir başka ifadeyle tıpkı
Kurultay çalışmasının işçi bilinç, örgütlenme ve pratiğini fethetmesi gibi, işçilerin de onu kavramak için verili
deneyim ve birikimlerini zorlaması gerekecektir. Bu, yalnızca genel olarak değil, işçilerin daha yakın olduğu ve
devrimci sınıf çalışmasının geniş kitle temelini oluşturacak sendikal mücadele araçları açısından da böyledir.
Bugün SEKA vd. işçi bölükleri ile birlikte bir mücadele deneyimini paylaşan devrimci aktivistlerin aktarımları,
salt onların özdeneyim yetersizliklerini vermemektedir. Tam da şu anda olduğu gibi, giderilebilir olan bu proble-
min aşıldığı her ortamda, "sınıfın gerçek durumu" ile Kurultay içeriği hatta kimi zaman genel devrimci
propaganda arasındaki açı farkına çarpılmaktadır ve çarpılacaktır, işçi kitlelerinin geri bilinç, örgütlenme ve
eyleminin yaratabileceği basınca karşı, Kurultay içeriği dönüp dönüp beslenilmesi gereken bir nevi "sosyalist
anavatan" olmalıdır.

Ancak bu yetmez... Kurultay çalışmasının da önünde yatan bir diğer sorun, onun sınıf örgütlenme ve eylemini
temsil gücüne ulaşıp ulaşnıayacağıdır. Bu yalnızca, bulunduğumuz alan/sektörde bir eylem örgütlemek gibi bir
hedefle sınırlandırılamaz. İleriye doğru hiçbir adımın önemini ve bunun özümlenme gereğini atlamayacağız.
Ancak kendi içimizde ne denli mobilize olabildiğimiz gibi kendinden menkul bir "iç hareket" ölçeği ile de
yetinmeyeceğiz. Sloganımız, bir ilişkilendirme yapacak olursak, "Kurultayı ve sınıfı birlikte
örgütlemek"tir. Kurultay, bulunduğu alanda herhangi bir devrimci çalışmanın yaratabileceği türden veya
hasbelkader kuşun taşa çarpmasından farklı bir etkide bulunabilmelidir.

Öncelikli sektörler başta olmak üzere, sadece anayollarda değil, patikalarda da işçi örgütlenmesinin ebesi
olabilmeli, öncü işçilerde sosyalist bir sınıfsal sendikal biçimlenmeyi yaratabilmelidir. işçi hareketinin tüm öncü
bölükleri ile kaynaşabilmeli, yeni öncüleşen kesimlerin örgütlenme ve eylem çabasında teri ve kanı bulunmalıdır.
Bu ise ancak uzun soluklu bir çalışmayla, işçiler içerisinde "eriyebilmekle", DSB gibi çevreleyen örgütlülüklerin
anlamını kavramakla ve her türlü devrimci şematizmden uzak, onları işçi hareketinin öncü biçimleri olarak
varetmekle mümkündür. Salt sıçramalı gelişmelerden "son an" fotoğrafları değil, atılacak en küçük adımın -
bölgenin öncü işçilerinin tam tekmil hazır bulunduğu bir işçi toplantısı, gazete okuma grupları, bölgesel/sek-törel
dernekler, SEKA eyleminde sınıf kardeşliğini tüm işçilere duyumsatacak bir işçi varoluşu vb.- ana gövdeyi
güçlendirici olabilmesi için, işçi hareketinin talep ettiği muazzam emeği sakınmasız sunabilme-liyiz.

Kurultay, başta öncü kesimleri olmak üzere işçi sınıfı için otoyoldan geçişi duyulan bir araç değil, sokaktan
geçişiyle camlan zangırdatan bir kamyon kadar yakın olmalıdır. O, devrimci sosyalist bir sınıf örgütlenmesi,
sınıf eylemidir ve Kurultay çalışmasının gelişim ölçeği, bunun ne denli geliştirilebildiğidir.
Proletarya ile burjuvazi arasındaki güçler dengesinin proletarya
için daha da elverişsizleştiği kesitlerde, öncü işçi ve emekçilerde
de çıkış arayışları artar. Bu arayış, 12 Eylül dönemi gibi
koşullarda "demlene denilene" de gerçekleşebilir; İş Yasası,
sosyal güvenliğin tasfiyesi, özelleştirme gibi "kampanyalara"
karşı da ortaya çıkabilir. Genellikle her iki durum da sınıf
örgütlenme ve eyleminin duvara dayandırıldığı kesitlerde
gerçekleştiğinden, gerek öncü işçilerdeki, gerekse de sendikal
hareketin geleneksel platformlarındaki hareketlenme, daha çok
mevcut durumun sürmemesi yönündeki bir çabaya denk düşer.
Her iki kesimde de, sınıfın kendisini mücadelenin yeni
koşullarına göre ileriden örgütlemek gibi net bir hedef ve
amaçtan ve ruhtan uzak ama anlamlı bir çırpınış baş gösterir.

You might also like