Professional Documents
Culture Documents
KADI N DOĞUM
VULVA (PUDENDUM)
Mons Pubis:
Simfizis pubis üzerinde bulunan, esas olarak yağ dokusundan oluşan kılla kaplı bir bölgedir.
Labia Majora:
Erkekteki skrotumun karşılığıdır. Labia majoraların dış yüzünü örten deri pigmente ve kıllıdır.
Ligamentum teres uteri’ye (round ligament) ait lifler, inguinal kanalı geçerek labia majorada
sonlanır.
Labia majorların beslenmesi, internal ve eksternal pudendal arter ve perineal arterin
oluşturduğu dairesel arteryal yapı ile sağlanır.
Labia Minora:
Labium majoralar arasında yer alan ve erektil yapı içeren iki küçük deri kıvrımıdır. Pigmentedir, kıl
folikülü ve cilt altı dokusu içermez ancak birçok sebase folikül ve ara sıra ter bezleri bulunur.
Labia minoranın glandları, erkek üretrası penil kısmında bulunan glandulae preputiales (Littre
glandları) ile homologdur.
Klitoris:
Temel erektil yapıdır. Erkekteki penisin karşılığıdır ve glans, korpus ve iki kruradan oluşur.
Korpusta iki kavernöz yapı bulunur.
Vestibulum (introitus):
Ürogenital sinüsten köken alır. Skene ve Astruc bezlerinin (paraüretral bezler) kanalları
eksternal üretral orifis çevresine açılır. Bartholin bezinin (glandula vestibularis major) kanalları
da hymenal halkanın hemen dışında vestibuluma açılır.
Vestibular bezler:
a. Bartholin bezi (glandula vestibularis major): Seksüel aktivite sırasında sekresyon gözlenir
ve vajenin lubrikasyonunu sağlar. Erkekteki bulboüretral bezin (Cowper) homoloğudur.
Duktusları saat 5 ve 7 hizasında posterior vestibüle açılır.
b. Glandula vestibularis minor: Üretra ile vajen ostiumları arasındaki vestibulum vajinada
bulunan çok sayıdaki müköz bezleridir.
c. Skene bezi (Paraüretral bez): Erkekteki prostatın homoloğu olarak kabul edilir. Kanallları
eksternal üretral orifis çevresine ve bazen ağzına küçük delikler şeklinde açılır. Gonoreik
retansiyon abselerinin oturma yeri olabilir.
Bulbus Vestibuli:
1
2
KADI N DOĞUM
Vestibulumun her iki yanında, mukoza altında erektil, venöz kitlelerdir. Embriyolojik olarak korpus
spongiosum penisin homoloğudur.
Hymen:
Vajen girişinde bulunan çepeçevre fibrovasküler membranöz bir yapıdır. En sık annüler olmak
üzere semilunar, kribriform, septat veya vertikal yapıda olabilir. Bütün bu yapılar patolojik olmayıp,
patolojik olan form imperfore hymen’dir.
Bu kaynak DrTus.com sitesinde yayınlanmaktadır…
Doğumdan sonra kalan hymen artıklarına carancula hymenales (carancula myrtiformis) denir.
2
3
KADI N DOĞUM
ĐÇ GENĐTAL ORGANLAR
VAJĐNA (KOLPOS)
Üst parçası Müllerian kanaldan köken alırken, alt parçası ürogenital sinüs kökenlidir.
En geniş kısmı serviks uteri ile birleştiği bölümdür ve forniks olarak adlandırılır ve arka forniks öne
göre daha geniştir. Vajen arka duvarı, ön duvarından uzundur.
Duvarında enlemesine seyreden pek çok kıvrımlar mevcuttur. Kolumna rugarum adı verilen bu
yapılar kavernöz doku ihtiva eder.
Vajen, çok katlı, non-keratinize yassı epitel tabakasıyla örtülmüştür. Vajenin submukozal tabakası
bulunmaz.
Vajen normal olarak gland yapısı içermediğinden vajende gelişen kistlerin büyük bir kısmı
inklüzyon kisti olup, sıklıkla doğum sonrasında, mukozal hasarların iyileşmesi sırasında
gelişmektedir.
Reprodüktif yaş grubunda yüzeyel vajen hücreleri büyük miktarda glikojen içerirler ve
hormonal analiz için kullanılabilirler. Bu nedenle hormonal değerlendirme için smear
vajen yan duvarından alınmalıdır.
Vajinada;
• Üreme çağında en sık neoplastik kitle……. ⇒ unilateral müsinöz kist
• Çocukluk çağında en sık kist……. ⇒ ektopik üreter
• En sık primer tümör……. ⇒ skuamöz hücreli kanser
• Hormonal değerlendirme için smear, vajina duvarından alınır
• Vajenin beslenmesi……. ⇒ temel olarak a. iliaka internanın dalı olan a. vaginalis
3
4
KADI N DOĞUM
UTERUS (METRA/HYSTERA)
Uterus anatomik olarak dört bölümde incelenir:
• Fundus: Kornular arası hattın üzerinde kalan bölüm
• Korpus
• Đsthmus: Đnternal servikal os ile endometrial kavite arasında kalan bölüm; gebelikte alt uterin
segmenti oluşturur
• Serviks: Temel olarak kollajen dokudan oluşur. Normal bir servikste düz kas oranı %10 iken,
servikal yetmezlik olgularında daha fazladır. Vajina içinde yer alan bölümüne porsiyo vajinalis adı
verilir. Servikal kanalın uterus kavitesine açılan bölümüne internal os, vajene açılan bölümüne
eksternal os adı verilir.
Uterus aksı, normalde öne doğru (simfizise doğru) eğimlidir ve bu durum anteversiyon olarak
adlandırılır. Uterus aksının arkaya (sakruma doğru) eğimli olması halinde ise retroversiyondan
bahsedilir.
Servikal bezlerin ağızlarının tıkanması sonucu oluşan retansiyon kistlerine Nabothi kist adı verilir.
Bu kaynak DrTus.com sitesinde yayınlanmaktadır…
• Klinik değerlendirmede servikste izlenen non neoplastik en sık oluşum “Nabothi kisti” dir.
• Nabothi kisti kronik servisitin bulgusudur.
• Histopatolojik servikste en sık görülen lezyon ise servikal poliplerdir.
Uterusun Bağları
a. Sakrouterin ligament
b. Kardinal ligament (lig. servikale transversus = Mackenrodt ligament)
c. Round ligament (lig. teres uteri = lig. rotundum)
d. Broad ligament (lig. latum)
Sakrouterin ligament: Serviks ile sakrum arasında uzanır. Đnferior hipogastrik pleksustan
gelen lifler ile lumbar sempatik ve sakral parasempatik lifleri içerir. LUNA (laparoskopik
uterin sinir ablasyonu) işleminde kesilen bağ budur.
Kardinal ligament: Uterusu yerinde tutan en önemli bağdır.
Round ligament: Uterusa bağlandığı alandan, inguinal kanalı geçerek vulvaya, labium
majora ulaşır. Đnguinal kanalda bu bağa ilioinguinal sinir ile genitofemoral sinirin eksternal dalı
eşlik eder. Round ligament embriyolojik olarak erkekteki gubernakulum testise benzerlik
gösterir.
Broad ligament: Transvers periton katlantısı şeklinde uterusun iki yanından pelvik tabana
kadar uzanır.
Uterus katları
Endometrium, uterusun mukozal bölümüdür. Endometrium yüzey epiteli silialı, yüksek
kolumnar epiteldir. Uterustaki siliar aktivite de tuba uterinada olduğu gibi eksternal os’a
doğrudur.
Myometrium, düz kas demetleri ve bunları birbirine bağlayan ve elastik lifler içeren bağ
4
5
KADI N DOĞUM
dokudan oluşur. Kas liflerinin oranı servikse yaklaştıkça azalırken, iç kısımda dışa oranla ve
ön ve arka kısımda yanlara oranla daha fazla kas lifi bulunur.
OVERLER
Overler periton ile kaplı değildir. Overlerin arka kenarı serbesttir ancak diğer kısımlarından çevre
yapılara bağlanır. Bu bağlar:
a. Mezovaryum: Broad ligament arka yaprağının uzantısıdır. Đçinde ovaryan ve uterin artere ait
dallar, sinir pleksusları ve panpiniform ven pleksusu bulunur. Overe tutunduğu bölge Farre-
Waldeyer hattı adını alır.
b. Lig. suspansoryum ovarii (infindibulopelvik ligament): Overleri ve tubayı pelvis yan duvarına
asar. Đçinden ovaryan arter, ven ve sinirler geçer.
c. Ovaryan ligament: Overin uterin kenarını uterus yan duvarına bağlar.
Overin beslenmesinde ana kaynak a.ovarika’dır. A.ovarika abdominal aortanın dalıdır.
5
6
KADI N DOĞUM
MUAYENE
Jinekolojik hasta, litotomi veya Sims pozisyonunda muayene edilir. Pap smear her zaman
bimanuel muayene öncesinde alınmalıdır. Özellikle 40 yaş üzerinde rektovajinal muayene
uygulanmalıdır.
TANISAL ĐŞLEMLER
Serviko-vaginal smear [Papanicolaou (Pap) smear]:
Bir tarama testi olup hiç bir zaman tek başına tanı için yeterli değildir.
Normalde yılda bir, ancak risk faktörü söz konusu ise 6 ayda veya daha sık tekrarlanmalıdır.
6
7
KADIN DOĞUM
Biopsiler
Serviks Biopsisi
Kolposkopi eşliğinde biopsi tercih edilir. Kolposkopi olmadığında Schiller testi faydalı olabilir
yada 4 kadrandan biopsi yapılabilir (saat 12, 3, 6, 9).
• Schiller testi: Serviks veya vajen mukozasındaki prekanseröz/kanseröz değişimlerin
saptanmasında kullanılır. Şüpheli alan Lugol solusyonu ile boyanır, boya tutmayan
alanlardan biopsi yapılmalıdır. Lugolü tutan esas madde glikojendir.
Endometrium Biopsisi
Đki amaçla yapılır:
• Luteal faz yetmezliği tanısında
• Endometrial patolojilerin veya atipik bir kanamanın tanısında
Histerosalpingografi (HSG)
Kontrast madde serviks yolu ile uterus kavitesi ve tuba uterinalara verilir.
Tanısal amaç; tubal açıklığın ve kavite içinde yer alan lezyonların değerlendirilmesidir.
Sonohisterografi (SHG=SIS)
Uterin kaviteye ait patolojilerin (örn: polip, submuköz myom) değerlendirilmesi amacıyla
kullanılır. Ultrason eşliğinde uterin kavite içine sıvı verilerek kavite yapısı değerlendirilir.
Fraksiyone küretaj
Uterus kavitesi ve servikal kanal küretajının ayrı ayrı yapılarak elde edilen materyallerin ayrı
olarak patolojiye gönderilmesidir.
Laparoskopi
Abdominal kavitenin değerlendirlmesi ve gerekli cerrahi müdahalelerin yapılması için geliştirilmiş
7
8
KADI N DOĞUM
Histeroskopi
Uterin kavitenin gözlenmesi için geliştirilmiş bir tekniktir. Kavite salin, glisin, dekstran veya
karbon dioksit ile şişirilir. Histeroskopi anormal uterin kanama, uterin sineşi veya uterin septum
rezeksiyonu, endometrial polip veya kayıp RIA çıkarılması, submuköz myom rezeksiyonu veya
endometrial ablasyon amacıyla kullanılır. En sık komplikasyonları perforasyon, kanama ve
infeksiyondur.
• Kadın sağlığı açısından en önemli tarama testi konvansiyonel pap smear dir.
• Sitolojik amaçlı smear alırken posterior forniks, ektoserviks sürüntüsü ile endoservikal sürüntü
alınır.
• Biyopsi ile histopatolojik kesin tanı koyma imkanı vardır.
• Endometrial patolojiler için altın standart tanı yöntemi endometrial örneklemedir.
• Laparoskopi; Pelvik iltihabi hastalık, ektopik gebelik ve endometrozis tanısında ALTIN
STANDART’tır.
ABORTUSLAR
Gebeliğin en sık komplikasyonudur. Son adet tarihinden (SAT) itibaren 20. gebelik haftasından önce,
500 g dan düşük embriyo veya fetus ve eklerinin tamamının veya bir kısmının uterin kavite dışına
atılmasıdır.
8
9
KADI N DOĞUM
SPONTAN ABORTUS
• Klinik olarak tanımlanmış gebeliklerin %15-20’si spontan abortus ile sonuçlanır.
• Spontan abortusların %80’i gebeliğin ilk 12 haftası içinde gelişir ve yaklaşık olarak yarısında neden
kromozomal anomalilerdir.
• Spontan düşüklerde en sık rastlanan kromozom yapısı normal diploid karyotiptir (46,XX veya
46,XY).
• Spontan abortusların yaklaşık %50’sinde otozomal trizomiler (1. kromozom hariç tüm
kromozomlarda gösterilmiştir) saptanmıştır ve bunlar arasında en sık trizomi 16 izlenir.
• Spontan abortuslarda tek başına en sık rastlanan anöploidi (%20) ise monozomi X’tir
(45,X0=Turner sendromu).
• Kromozomal anomali saptanan olguların %95’de maternal gametogenez hatalı iken, %5’de
paternal kaynaklı hatalar izlenir.
• Tekrarlayan düşüğe sebep olan; en sık ebeveyne ait kromozomal anomali dengeli
translokasyondur.
1. Uterin defektler:
• Unikornu (en kötü fetal yaşam şansına sahiptir), bikornual uterus, uterus didelfis (en yüksek
gebelik şansına sahiptir) veya uterus septus (onarım işleminden en fazla yarar görür) gibi
konjenital defetlerde düşük riski %25-50’dir.
9
10
KADI N DOĞUM
• Servikal yetmezlik:
En önemli tanı koydurucu kriter anamnezde ikinci trimesterde veya erken 3. trimesterde
kontraksiyonsuz servikal açılma ve tekrarlayan fetal kayıpların varlığıdır.
Tedavide transvajinal yolla Mc Donald veya Shirodkar sütürleri 14-24. haftalar arasında
uygulanır.
Endokrin hastalıklar:
Tiroid oto-antikor pozitifliği olan hipotiroidik olgular abortus nedenleri arasındadır. Kontrolsüz tip
1 DM olgularında spontan abortus ve konjenital malformasyon riski artmıştır. Korpus luteum
yetmezliği daha çok 1. trimester düşüklerine neden olur.
Đnfeksiyonlar:
Tekrarlayan gebelik kayıplarının en nadir görülen nedeni infeksiyonlardır.
Đmmunolojik faktörler:
Tekrarlayan gebelik kayıplarının en sık nedenidir.
• Otoimmun faktörler
Antifosfolipid antikor sendromu: Otoimmun faktörler arasında etiyolojide rol oynayan en
önemli antikorlar antikardiyolipin antikoru (daha sık) ve lupus antikoagulandır.
Antifosfolipid antikorlardan en az bir tanesi pozitif ise, venöz ve arteriel tromboz gelişimi ile
tekrarlayan düşük riski artar.
Antifosfolipid antikorları pozitif olan olgularda tedavide heparin, düşük moleküler ağırlıklı
heparin, aspirin ve steroid verilebilir.
• Alloimmun faktörler
Anne ve babanın HLA benzerliği göstermesi yada annede antipaternal antikorların
bulunması halinde alloimmun problem düşünülür.
Tedavide paternal lenfosit veya IV immunglobulin (IVIG) kullanılmaktadır ve IVIG tedavisi
ile başarılı gebelikler bildirilmiştir.
Kalıtsal trombofililer
• Kalıtsal trombofililer gebelerde spontan abortusa neden olabilir. Erken gelişen preeklampsi,
plasenta dekolmanı ve infarktı, intrauterin gelişme geriliği ve intrauterin ölüm nedeni de
olabilirler.
• Antitrombin III eksikliği sıklıkla nokta mutasyonlara bağlı olarak gelişir ve klinik
olarak en trombojenik tablodur.
10
11
KADI N DOĞUM
• Aktive protein C rezistansı en sık gözlenen trombofilik sendrom olup, en sık faktör V Leiden
mutasyonuna bağlı olarak ortaya çıkar ve otozomal dominant kalıtım gösterir.
• Heparin (düşük molekül ağırlıklı heparin dahil) antitrombin III, protein C ve S eksikliğinde
faydalıdır. Faktör V Leiden mutasyonu ve antifosfolipid antikor sendromunda ise
heparin+aspirin tedavisi etkilidir.
LABORATUVAR
• Gebelikte hCG titrajının düşük olması veya ß-hCG seviyelerinde 48 saatte 2 kat artışın
gözlenmemesi.
• Transvajinal ultrason (TVUS) ile 4-5. gebelik haftasında intrauterin gestasyonel kese görülebilir.
ß-hCG’nin 1500 mIU/mL üzerinde olmasına rağmen gebelik kesesi veya embriyonun gözlenmemesi
abortusu düşündürmelidir.
• Östradiol ve progesteron seviyelerinde düşme önemlidir
• Serum progesteron düzeyi <5 ng/mL ise normal bir gebelik söz konusu değildir ve hastaya
D&C uygulanabilir.
AYIRICI TANI
Abortus ile klinik olarak en sık benzerlik gösteren tablo ektopik gebeliktir.
TEDAVĐ
A. Đmminens’te gözlem ve yatak istirahati, diğerlerinde revizyon küretajdır (R/C).
Tüm abortus olgularında annenin Rh antijenine sahip olup olamadığı incelenmeli ve gerekli olgularda
anti-D Ig uygulanmalıdır.
Embriyonun endometrial kavite dışında herhangi bir dokuya implante olmasıdır. Đntrauterin bir yerleşim
göstermesine karşın kornual ve servikal gebelikler de birer dış gebeliktir.
Ektopik gebelik insidansı %1-2’dir. En sık 35-44 yaşları arasında gözlenir.
• Tubal gebelik: %97 [Ampuller (%55), istmik (%25), infundibuler (fimbriyal %17), interstisyal (%2)].
11
12
KADI N DOĞUM
Đstmik ektopik gebeliklerde tubal rüptür en erken ortaya çıkarken, intertisyal ektopik
gebeliklerde en geç gelişir.
• Ovaryan gebelik: < %1. RIA varlığı ovaryan ektopik gebelik için bağısız risk faktörüdür. Yardımcı
üreme tekniklerinin kullanımı sonucu oranı artmıştır. Rüptüre olgular, klinik olarak en sık hemorajik
korpus luteum ile karıştırılır.
• Histerektomi sonrası ektopik gebelik: En nadir gelişen ektopik gebeliktir.
Etiyoloji
Son yıllarda ektopik gebelik sayısında artış vardır, bunun en önemli nedeni salpenjit oranında
artış, ovulasyon indüksiyonları ve tüp bebek uygulamaları, kontraseptif kullanım artışı,
tubal cerrahi ve sterilizasyonlar ile ektopik gebeliklerin tanısının daha erken ve daha kesin
yapılmasıdır.
• PID (en sık): Chlamydia trachomatis, tubal hasar ve takiben gelişen ektopik gebelik
olgularında en sık izole edilen patojendir.
• Geçirilmiş tuba cerrahisi (en riskli): Tubal rekonstrüktif cerrahi (en riskli), tubal
rekanalizasyon, tubal sterilizasyon ve ektopik gebeliğin konservatif cerrahi tedavisi sonucu
ektopik gebelik riski artar.
Tubal sterilizasyon sonrası ektopik gebelik açısından en riskli dönem işlem sonrası 2 yıldır .
Tubal sterilizasyon sonrası reanastomoz yapılan olgularda ektopik gebelik riski kullanılan
prosedüre bağlıdır. Koterizasyon yapılan olgularda ektopik gebelik riski %15 iken, Pomeroy,
Hulka klips ve Yoon halkası kullanılan olgularda %3’ten azdır.
• Geçirilmiş ektopik gebelik: Bir kez ektopik gebelik sonrası tekrarlama riski %15-25’tir.
• Geçirilmiş pelvik veya abdominal cerrahi: Özellikle rüptüre appendisit, abse veya post-
operatif infeksiyon. Sezaryen risk artışına neden olmaz.
• Tubal hasar yapan hastalıklar: Endometriozis, tümör, leiomyoma, salpingitis isthmica nodosa.
• Konjenital uterin ve tubal anomaliler (tubal divertikül, hipoplazi)
• Tuba motilitesini etkileyen hormonlar (progesteron, östrojen)
• Đleri anne yaşı
• Sigara: Risk doz ile orantılı olarak artar. Sigara tubal motilite ve siliar aktivite değişikliklerine ve
blastokist implantasyon defektlerine neden olur.
• Đnfertilite: Đnfertilite nedeniyle tubal cerrahi ,yardımcı üreme teknikleri (IVF %2-8) ve ovulasyon
indüksiyonu (HMG %3, CC %1-4). IVF gebeliklerinde atipik (kornual, servikal, ovaryan,
heterotipik) implantasyonlar artar. Tubal faktör varsa risk artar.
• Vajinal duş
• Birden fazla seksüel partner
• Erken yaşta cinsel ilişki (<18 yaş)
12
13
KADI N DOĞUM
Tanı
Klasik triad: Rüptüre olgularda, ağrı (en sık; %50-90), adet gecikmesi (%60) ve vajinal
kanamadır (genellikle hafif veya lekelenme tarzındadır).
Vajinal muayenede adneksial bölgelerde ele kitle veya dolgunluk gelebilir (%50 olguda izlenir,
korpus luteum kisti de olabilir). Hemorajik korpus luteum kisti ektopik gebelikle klinik olarak en
çok karıştırlan patolojidir.
Laboratuvar
ß-hCG ölçümü:
Normal intrauterin bir gebelikte gebeliğin ilk 8-10. haftalarında ß-hCG 48 saatte bir ikiye
katlanır. 48 saatteki bu katlanmanın %66’den veya 24 saatte %25’den daha az olması
gebeliğin normal seyretmediğini düşündürür (abortus, intrauterin ölüm, ektopik gebelik ).
USG:
ß-hCG seviyesi 6500 mIU/mL’ye ulaştığında transabdominal USG ile intrauterin canlı
gebelikler gözlenmelidir (en erken 6. haftada). Transvajinal USG ile bu ayırım zonu
(discriminatory zone) 1000-1500 mIU/mL’dir (genellikle 5. haftada görülür).
Uterin Küretaj:
Koryonik villus bulunmaması tanıyı destekler. Arias-Stella reaksiyonu gözlenebilir. Ancak
olguların %25-50’sinde mevcuttur, bu nedenle ektopik gebelik için tanısal veya tipik değildir.
Laparoskopi:
Hem tanı hem de tedavi amacıyla yapılır. Tanıda altın standarttır.
Tedavi
1. Medikal (Metotreksat [MTX] ile yapılır):
• Olgu hemodinamik olarak stabil, rüptür yoksa uygulanabilir.
MTX tek doz veya çoklu doz şeklinde uygulanabilir. Tek doz uygulaması daha avantajlıdır.
Rüptür şüphesi olan yada medikal tedaviye yanıt vermeyen olgularda cerrahi uygulanır.
2. Cerrahi:
Daha yaygın kullanılmaktadır ancak günümüzde daha az başvurulur hale gelmiştir.
• Rüptür, hemoperitoneum var
• Hemodinamik stabilite bozulmuş (kesin cerrahi müdahale endikasyonudur) veya
• Adezyon varsa (daha önce geçirilmiş batın cerrahisi) laparotomi ya da laparoskopi yapılır.
Fertilitenin korunması isteniyorsa, rüptüre olmamış ektopik gebeliklerde salpingostomi ilk
tercih olmalıdır.
Elle sıvazlama işleminde rest materyal varlığı ve rekürrens riski arttığından kullanılmamalıdır.
Cerrahi prognoz
Ektopik gebeliğin cerrahi tedavisinde laparoskopi laparotomiye göre daha üstündür.
13
14
KADI N DOĞUM
Etiyoloji
a. Gebelik komplikasyonları: En sık akut pelvik ağrı nedeni abortustur.
b. Jinekolojik nedenler: Rüptüre ovaryan kistler, ektopik gebelik, adneksiyal torsiyon ( benign
kistik teratom en sık torsiyone olan over kistidir), paraovaryan-paratubal kist torsiyonu,
hemorajik over kisti (korpus luteum kisti en sık rüptüre olan ve hemoperitoneum nedeni
olan over kistidir), dejenere veya torsiyone leiomyoma
c. Akut infeksiyonlar: Endometrit, akut PID (gonokok PID), tubo-ovaryan abse
d. Non-jinekolojik nedenler: Appendisit, kadınlarda non-jinekolojik akut pelvik ağrının en sık
nedenidir. Belirti ve bulguları PID’e benzer. Gastrointestinal ve üriner patolojiler.
Primer dismenore:
Ağrılı mensturasyonlara eşlik eden herhangi bir pelvik patoloji yoktur.
Menarştan 1-2 yıl sonra, ovulatuar sikluslar geliştikten sonra ortaya çıkar.
Artmış endometrial prostaglandin üretimi en önemli nedendir (endometriumda PGF2 �
salınımı artar).
Tedavide NSAID (mefenamik asid, naproksen) ve KOK kullanılır.
Sekonder dismenore:
Altta yatan bir pelvik patolojiye bağlı olarak ortaya çıkar.
En sık neden endometriozistir. Ayrıca adenomyozis, RIA, pelvik konjesyon, over kistleri veya
tümörler, PID, myoma uteri, uterin polipler, Asherman sendromu, konjenital uterin
malformasyonlar, servikal stenoz, imperfore hymen, transvers vajinal septum nedenler
arasındadır.
Tedavi primer pelvik patolojinin ortadan kaldırılmasıdır.
Ayırıcı Tanı:
Adenomyozis:
Endometrial stromal ve glandüler doku uterus myometriumunda yerleşmiştir. Çok doğum
yapmış, orta yaş kadınlarda görülür.
Postpartum endometritin olayı başlatan faktör olduğu ileri sürülmektedir.
Pelvik muayenede, özellikle menstruel dönemde uterus hassas, büyük ve yumuşaktır.
Mensturasyon genellikle artmıştır, menoraji (%50) ve dismenore (%30) gözlenir.
Tanı büyük kısmında histerektomi materyalinin histopatolojik incelenmesiyle olur. MRI
14
15
KADI N DOĞUM
Tedavi
Ovulasyonun baskılanması kesin çözümdür. Son yıllarda en etkili medikal tedavi yöntemi selektif
serotonin geri-alım inhibitörleridir (SSRI).
ENDOMETRĐOZĐS
Endometrial dokunun uterin kavite ve musküler tabaka (adenomyosis) dışında olması olarak
tanımlanır.
En sık yerleşim yeri overlerdir. Bunu uterosakral ligamanlar ve Douglas peritonu izler.
Herediter bir yatkınlık bulunmaktadır, ailesinde endometrizis (1° akraba) bulunanlarda risk 7 kat artmıştır.
Geçiş poligenik multifaktöryeldir. Ayrıca HLA-B7 alelinin muhtemel rolüne ait kanıtlar bulunmaktadır.
Bununla birlikte endometriozis SLE, displastik nevus ve melanom öyküsü ile ilişkili bulunmuştur.
Patoloji
• Endometriotik implantlar, yaygın olarak overler, utero-sakral ligamanlar, Douglas çukuru,
fossa ovalis ve pelvis yan duvarlarında bulunur.
• Nadiren ekstragenital implantlar gelişebilir (kolon, rektum, akciğer, beyin, göz, burun). En sık
ekstrapelvik görüldüğü yer kolon ve rektumdur.
15
16
KADI N DOĞUM
Klinik
En yaygın görülen semptom pelvik ağrıdır (premenstruel ağrı ve dismenore) Ağrının derecesi
hastalığın yaygınlığı ve derinliği ile orantılıdır, ancak ağrı erken evre olgularda daha belirgin
ve şiddetlidir.
Orta veya şiddetli endometriozis pelvik adezyonlara yol açarak pelvik anatomiyi ve tüp-over
ilişkisini bozar, tubal oklüzyona ve periovaryal adezyonlara yol açarak infertilite nedeni olabilir.
Tanı
Endometriozisi bulunan pekçok olguda pelvik muayene sırasında herhangi bir anormallik
saptanmaz. Bununla birlikte posterior vajinal forniks ve uterosakral bağlar üzerinde hassas
nodüller saptanabilir.
CA125 düzeyinin yüksekliği tanıda ve tedavi sonrası rekürrens değerlendirilmesinde yardımcı
olabilir.
Kesin tanı, laparoskopi veya laparotomide implant ve lezyonların direkt vizualizasyonu ve alınan
biopsilerin histopatolojik incelenmesine dayanır.
Tedavi
Đzlem: Asemptomatik veya hafif endometriozisi olan olgularda uygulanabilir. Hafif endometriozis
olgularında izlem, hormonal veya cerrahi tedaviye eşit sonuçlar vermektedir.
Cerrahi tedavi: Đnfertilite problemi olan olgularda konservatif cerrahi tercih edilir. Laparoskopi
tercih edilmelidir.
3 cm’den küçük endometriomalarda kist içeriğinin aspire edilmesi ve kist kapsülünün koagüle
edilmesi önerilirken, 3 cm’den büyük endometriomalarda kist kapsülünün çıkarılması tercih edilir.
Bununla birlikte over fonksiyonları kist kapsülünün çıkarıldığı olgularda, kapsülün koagüle edildiği
olgulara oranla daha fazla azalmaktadır.
Hormonal tedavi: Östrojen tek başına kullanılmaz. Medikal tedavinin infertilite üzerine kanıtlanmış
hiçbir etkisi yoktur, sadece pelvik ağrı, dismenore ve disparoni üzerine etkilidir.
a. KOK: Monofazik KOK’ler 6-12 ay kullanılır. KOK’ler siklik değil sürekli kullanılmalıdır.
b. Progestinler: MPA veya depo-MPA kullanılır.
c. Progesteron antagonistleri (mifepriston, onapriston): Endometriotik doku üzerine anti-
proliferatif etkilidir.
d. Danazol
e. Gestrinon
f. GnRH agonistleri: Gonadotropin sekresyonunu ve ovaryan steroidogenezi baskılar.
g. Aromataz inhibitörleri (fadrazol, anastrazol, YM511): Endometriotik implantlarda doz
bağımlı azalma ve hipoöstrojenizm oluştururlar.
h. Selektif östrjen reseptör modülatörleri (SERM): Hayvan deneylerinde raloksifen
endometrioziste gerilemeye neden olmuştur.
16
17
KADI N DOĞUM
Prognoz
Fertilite oranları hastalığın ciddiyeti ile ters orantılıdır ve cerrahi tedavi sonucu bu negatif
korelasyon değişmemektedir.
• Adneks: fallop tüpleri, over, broad ligaman ve bu ligaman içindeki yapıları kapsar.
• Çocuklarda ve adolesanlarda en sık rastlanan neoplastik tümör matür kistik teratomdur.
• Reprodüktif yaş grubunda pelvik kitle nedeniyle opere edilen olguların sadece %5-10’da malignite
saptanmaktadır ve bunların da büyük bir kısmı düşük malign potansiyelli tümörlerdir.
• Korpus luteum kistleri daha sık rüptüre olur ve şiddetli kanamaya neden olabilir.
• Teka lutein kistleri fonksiyonel over kistleri içinde en az izlenir. Genellikle bilateraldir ve gebelikte
(molar gebelik dahil) ortaya çıkar.
• Özellikle postmenopozal dönemde her türlü ovaryan büyüme anormal olarak kabul edilmeli ve aksi ispat
edilene kadar malign olarak kabul edilmelidir. Bununla birlikte asemptomatik, <5 cm, uniloküle, ince
duvarlı kistlerin, beraberinde CA125 düzeyi de normal ise malign potansiyeli oldukça düşüktür ve
konservatif yaklaşım uygulanabilir.
Klinik
Abdominal veya pelvik ağrı en sık karşılaşılan semptomdur.
Germ hücreli Germ hücreli Gebelik Gebelik Epitelyal ovaryan Fonksiyonel kist
tümör tümör tümör
Dermoid kist veya Uterin fibroidler Fonksiyonel kist Barsak hastalığı (malign
diğer germ hücreli tümör veya inflamatuar)
tümörler
Obstrükte vajinal veya Epitelyal Metastaz
uterin anomaliler ovaryan tümör
Epitelyal ovaryen
tümör
17
18
KADI N DOĞUM
• Adelosanlarda en sık görülen kitle fonksiyonel kistlerdir. Bunlar içerisinde en sık follikül kistleri izlenir.
• En az görülen fonksiyonel over kisti teka lutein kistidir.
• Vajende en sık nonneoplastik kitle unilateral müsinöz kisttir.
• Kadınlarda en sık rastlanan benign solid pelvik tümör myoma uteridir.
• Gebelerde en sık görülen malign over tümörü disgerminomdur.
• Gebelerde en sık görülen benign over tümörü dermoid kisttir.
18
19
KADI N DOĞUM
Nabothi kisti: Servikste kolumlar epitel içersindeki gland kanallarının tıkanmasına bağlı olarak gelişir. Orjinal
skuamokolumlar bileşkede yerleşirler.
Bartholin kisti: Labium majus’da yerleşir ve Bartholin salgı kanalının tıkanması sonucu gelişir. Vulvovajinal
bezlerin enfeksiyonuna bağlı gelişir. Sıklıkla gonore infeksiyonu ile olur.
Keratinöz kist: Labium majus ve minüs yerleşimlidir. Yağ bezlerinin tıkanması sonucu gelişir.
Mukoz kist: Vestibulde yerleşir. Ürogenital sinüsten kaynaklanır.
Mezonefrik kist: Vulva ve vajenin dış yan yüzünde yerleşir. Wolf kanalı artığından kaynaklanır.
Nuck kanalı kisti: Labium majus ya da inguinal kanalın üst bölümünde yerleşir. Ligamentum rotundumun labia
majuslara yapışma yerindeki periton inklüzyonlarından kaynaklanır.
Bu kaynak DrTus.com sitesinde yayınlanmaktadır…
Altta yatan organik bir patolojiye bağlı kanamalar anormal uterin kanama adını alır. Organik bir nedene
bağlı olmayan anormal uterin kanamalar ise disfonksiyonel uterin kanama (DUK) olarak adlandırılır.
SINIFLAMA
1. Menoraji: Süresi uzun ve miktarı fazla menstrual kanamadır. Submuköz myom, gebelik
komplikasyonları, RIA, endometrial hiperplazi, malign tümörler ve DUK menoraji nedeni olabilir.
2. Hipomenore: Menstrual kanama miktarının az olmasıdır. Hymenal veya servikal stenoz, Asherman
sendromu, KOK kullanımı neden olabilir.
3. Hipermenore: Düzenli ve normal süreli sikluslarda ortaya çıkan fazla miktardaki kanamaları ifade
eder.
4. Metroraji (intermenstrual kanama): Menstrual dönemler dışında gelişen kanamalardır. Ovulasyon
kanaması buna örnektir. Ayrıca, endometrial polipler, endometrial ve servikal kanserler nedenleri
arasındadır. Son yıllarda eksojen östrojen uygulamalarına bağlı olarak sıklıkla ortaya çıkmaktadır.
5. Polimenore: Sık gelişen periodları ifade eder. Sıklıkla anovulasyona bağlıdır. Nadiren de kısa luteal
dönem nedeniyle gelişebilir.
6. Menometroraji: Đrregüler aralıklarla gelişen, süresi ve miktarı değişen kanamalardır. Malign
tümörler ve gebelik komplikasyonlarına bağlı olarak aniden ortaya çıkabilir.
7. Oligomenore: 35 günden daha fazla aralıklarla gelişen menstruel periodlardır. Sıklıkla
anovulasyona bağlıdır. Kilo kaybı ve östrojen sekrete eden tümörler de oligomenore nedeni olabilir.
8. Postkoital kanama: Servikal kanserin bulgusu olarak kabul edilir. Bunun dışında servikal
eversiyon, polip, vajinal infeksiyonlar (Trichomonas) ve atrofik vajinite bağlı olarak gelişebilir.
19
20
KADI N DOĞUM
• Halban Sendromu
• Kontrasepsiyon amacıyla kullanılan uzun etkili projestinlerin (norplant ve depo-provera)
kullanımı sonucu oluşan kanamalardır.
5. Atrofi kanaması: Postmenopozal kanamaların bir kısmı bu gruba girer.
Tanı
AUK tanısında öncelikle her zaman muhtemel bir gebelik ekarte edilmelidir.
AUK yakınması ile başvuran 40 yaş üstü, obez ve anovulasyon öyküsü bulunan kadınlarda
mutlaka endometrial örnekleme yapılmalıdır.
Tedavi
• AUK olgularında tedavi neden yöneliktir. DUK olgularında ise hormonal yöntemler
önceliklidir.
• DUK tedavisinde en çok kullanılan yöntem progesterondur.
20
21
KADI N DOĞUM
• Myoma uteri kadınlarda en sık rastlanan benign solid pelvik tümördür. Histerektomilerin en sık
endikasyonudur.
• Patogenezinde östrojenin rol oynadığını düşündürmektedir.
• Nulliparlarda sıktır; 5 kez term gebelikten sonra risk %80 azalır. Ailesel bir yatkınlık izlenmektedir.
Obezlerde daha sık görülür. KOK’lerin myoma uteri insidansına etkisi yoktur.
Myom Dejenerasyonları
Benign dejenerasyonlar içinde en sık hyalen dejenerasyon gözlenirken, gebelikte sıklıkla karneöz
(kırmızı) dejenerasyon izlenir.
Malign dejenerasyon (leiomyosarkom) için ≥10 mitoz olması tanısaldır. Bununla birlikte,
koagülasyon nekrozu da önemli tanısal kriterdir.
Semptomlar
AUK: En sık rastlanan semptomdur ve en sık menorajiye rastlanır.
Pelvik ağrı: Genellikle dejenere olduklarında ve vasküler oklüzyon geliştiğinde ortaya çıkar.
Pelvik bası bulguları
21
22
KADI N DOĞUM
Đnfertilite
Tanı
Pelvik muayenede, uterus normalden büyük ve sert olarak palpe edilir.
USG myom tanısında kullanılabilecek en uygun yardımcı tanı yöntemidir.
Tedavi
Gözlem: Perimenopozal ve postmenopozal dönemde yapılabilir.
Cerrahi: Asemptomatik myomlar cerrahi tedavi endikasyonu oluşturmazlar.
Cerrahi tedavi formları:
1.Histerektomi:
2. Myomektomi:
Myomektomi fertilitenin korunması istenen semptomatik olgularda histerektomiye alternatiftir
Medikal:
1. GnRH Anologları: Myom boyutlarını küçültmek için en sık kullanılan ajanlardır.
2. GnRH antagonistleri
3. Progesteronlar: Anormal uterin kanama semptomunun tedavisi için kullanılır.
4. Tibolon
5. Danazol
6. Gestrinon: %20-25 hacim azalması sağlar.
7. RU 486: Progesteron antagonistidir.
8. NSAID: Anormal uterin kanama semptomunun tedavisi için kullanılır.
Myom ve Gebelik
Gebeliklerin %5’inde uterusda myom vardır. Büyük bir çoğunluğu gebeliği etkilemez.
Abort insidansı 2 kat artar, erken gebelik kanamalarına ve antepartum kanamalara (eğer
plasenta ile ilişkisi varsa özellikle dekolman) neden olabilir. Preterm eylem, erken membran
rüptürü, fetal malprezentasyon, plasenta retansiyonu ve postpartum hemorajilere yol açabilir.
Plasenta yerleşme anomalisi artar (özellikle submuköz myomlarda). Özellikle servikal ve saplı
subseröz myomlar doğum kanalını tıkayarak yumuşak doku distosilerine neden olabilirler.
Myomların %20-30’u gebelik esnasında büyür ve bu büyüme ilk 10 haftada en fazladır.
En uygun tedavi istirahat ve non-narkotik analjezik kullanmaktır. Gebelik esnasında
myomektomi hem kan kaybının fazla olacağı hem de fetal kayıba neden olacağı için
önerilmez.
22
23
KADI N DOĞUM
MYOMLAR
GENEL BĐLGĐLER
• Kadınlarda en sık görülen tümördür.
• Kadınlarda en sık görülen jinekolojik tümördür.
• Myometriumun en sık rastlanan tümörüdür.
• Psödo kapsüllü, düz kas, kollajen ve fibröz dokudan oluşurlar.
• Estrojen bağımlıdırlar. Bu sebeple puberte öncesi ve menapozda görülme sıklıkları ve büyüme hızları
düşer.
• Đntramural (en sık) submuköz (en sık kanamaya neden olan myomlardır), intraligamentler (en sık broad
ligamen içinde), subseröz (laporoskopide görülebilen, peritoneal kaviteye uzanan parazitik myom)
olabilirler.
• En sık fundusta lokalizedirler.
• En sık semptom kanamadır (aynı zamanda en sık cerrahi endikasyon da kanamadır)
• Ağrı, bası semptomları, reprodüktif bozukluklar.
DEJENERASYON
• Hyalin: En sık görülenidir, kalsifikasyon olabilir.
23
24
KADI N DOĞUM
• Akut PID kliniği bulunan kadınlarda N. gonore serviksten en sık izole edilen organizmadır.
• M.tuberculosis pelvik infeksiyon ihtimali çok az olmakla beraber çok destrüktif bir
infeksiyondur. Prognozu en kötü olan PID tipidir ve genellikle tuba uterinaya ve
endometriuma yerleşen bir infeksiyondur. Hafif olgular bazen sistit tanısı alabilmektedir.
PID Komplikasyonları
• Rekürren PID (%25)
• Đnfertilite (sıklığı tekrarlayan infeksiyonlar ile artar, %10 � %50)
• Ektopik gebelik (%5)
• Kronik pelvik ağrı (%15)
Gonore
Etken N. gonorrhoeae, gram negatif diplokoktur. Özellikle endoserviksi atake eder ve orada
latent kalabilir. Bununla birlikte üretra, anal kanal ve farinksten de sıklıkla izole edilir. Skene
bezlerinde de latent olarak yerleşebilir. En fazla hasarı tubalarda yapar.
Sıklıkla asemptomatik seyreder (%85). Gebelikte PPROM ve preterm doğum nedeni olabilir.
Neonatal dönemde, neonatal konjuktivit ve dissemine hastalık (klasik triad: poliartralji, tenosinovit
ve dermatit gözlenir.
Kültür (Thayer-Martin veya Martin-Lester=Transgrov vasatı) veya nukleik asit amplifikasyonu ile
tanıya gidilir.
Klamidya Trachomatis
En sık izole edilen seksüel geçişli patojendir. D ve K serotipleri erkek ve kadında genital
sistem infeksiyonu ve antenatal infeksiyon nedenidir. Kadınlardaki “dişi üretral” sendromun
(disüri-piyüri sendromu: steril piyüri ve disüri) major etkenidir.
Kadınlarda; non-gonokokkal üretrit, postgonokokkal üretrit, akut üretral sendrom, mukopürülan
servisit, post-koital kanama, endometrit, akut/kronik salpenjit, post-abortal pelvik infeksiyon (geç
postpartum endometrit, post-sezaryen infeksiyonu), abortus, ölü doğum, prematürite’ye neden
olur. En sık infertiliteye yol açan mikroorganizma C. trachomatistir.
Sıklıkla klamidyal ve bazen de gonoreik salpenjite perihepatitin eşlik etmesi durumuna Fitz-Hugh
Curtis Sendromu denir. Yenidoğanda, neonatal konjunktivit ve neonatal pnömoni nedenidir.
Erkeklerde non-gonokokkal üretrit, akut epididimit-orşit nedenidir. Olguların %25-50’sinde gonore
tabloya eşlik eder.
Tanı hücre kültürüyle konulur (Mc Coy hücre kültürü, duyarlılık %50-90).
Tedavide tetrasiklin, doksisiklin, eritromisin, sulfonamidler ve rifampin kullanılır. Yenidoğanın
klamidyal konjunktivite karşı profilaksisinde eritromisin içeren göz damlaları etkilidir. Partner
tedavisi gerekir.
VAJĐNĐTLER
Bakteriyel Vajinosis
24
25
KADIN DOĞUM
Klinik özellikler:
1. Ağrısız ve hafif hassas bir ülser beraberinde inguinal lenfadenopati yoksa ve ülser endure ise
25
26
KADI N DOĞUM
muhtemelen sifilizdir.
2. Küçük ülser alanları arasında grup halinde veziküller bulunması ve hastanın daha önce de aynı
öyküyü vermesi neredeyse genital herpes (HSV) için patognomoniktir.
3. Bir veya birkaç tane oldukça ağrılı ve hassas ülserle birlikte yine oldukça hassas inguinal
lenfadenopati (bubon) varlığında tanı büyük bir ihtimalle şankroiddir. Bu durum özellikle
ülserler vulvada karşılıklı olarak yer alıyor (öpüşen ülserler) ve adenopati fluktuasyon veriyor ise
daha geçerlidir.
4. Vulvada bir veya birkaç ülser ve beraberinde inguinal bubon varlığında tanı sıklıkla şankroiddir.
Eğer ülser yoksa en olası tanı lenfogranüloma venerumdur.
26
27
KADI N DOĞUM
asiklovir kullanılır.
Sifiliz
Etkeni Trepanoma pallidum’dur (spiroket). Đnfeksiyon hemen hemen tamamen cinsel ilişki ve
bunun sonucunda infekte lezyon ile temas yoluyla geçer.
Klinik:
A. Erken sifiliz: Đnfeksiyöz evredir. Đki döneme ayrılır:
1. Primer sifiliz: Đlk temastan 10-90 gün sonra primer lezyon şankr (papül) oluşur. Kadınlarda
primer şankr genellikle vulvadadır. Endure, sert ve ağrısızdır. Primer sifiliz tanısı lezyon
eksüdasından T.pallidumun karanlık alan mikroskopisi ile gösterilmesi sonucu konabilir.
Serolojik sifiliz testleri özellikle erken primer evrede negatiftir.
2. Sekonder sifiliz: Jeneralize LAP, ateş, mukokutanöz cilt lezyonları (deri lezyonları
bilateral olarak simetriktir ve karakteristik olarak ağrısız ve kaşıntısızdır) ortaya çıkar.
Papüler condyloma lata hastaların %15’inde oluşur ve en sık anogenital bölge yerleşimlidir
ve çok fazla infeksiyözdür. Karanlık alan mikroskopisi ve serolojik testler bu dönemde
pozitiftir.
B. Latent sifiliz: Klinik bulgu ve semptomların olmadığı ancak hastalığa ait serolojik kanıtların
bulunduğu dönemdir.
C. Geç (tersiyer) sifiliz (gommatöz dönem): Đnfeksiyöz bir dönem değildir ve inokülasyondan 5-
30 yıl sonra (ort: 8 yıl) ortaya çıkar. 3’e ayrılır:
1. Benign (gommatöz) hastalık: Çeşitli organlarda (deri, kemik, kıkırdak, karaciğer) lezyonlar
(gomma) oluşur.
2. Kardiovasküler hastalık: Kalp ve aorta tutulumu olur.
3. Nörolojik hastalık: Klinik bulgular üçe ayrılır:
a. Asemptomatik hastalık: Serobrospinal sıvı analizi anormal ancak nörolojik semptom
yoktur.
b. Meningovasküler hastalık: En sık belirti parezidir (tabes dorsalis), 3. kranial sinir
tutulumuna bağlı Argyll Robertson pupili, Charcot eklemi (ağrılı uyarana yanıtın kaybı
sonucu oluşan trofik eklem dejenerasyonu) gelişebilir.
c. Parankimatöz hastalık: En sık belirti demanstır.
Gebelikte sifiliz: Gebelikte sifilizin seyri değişmez. Spiroketler gebeliğin her evresinde
plasentayı geçebilir ancak ilk 16-18 haftada tedavi edilirse fetusun konjenital sifiliz olması
önlenir. Konjenital infeksiyona sıklıkla polihidramnios eşlik eder. Tedavi gebe olmayan
kadınlardaki gibidir.
Tedavi
Temas tedavisinde, 4.8 milyon ünite prokain pensilin (IM) + 1 g probenesid (PO) kullanılır.
Erken ve geç sifilizde, (1) Benzatin penisilin G, (2) Tetrasiklin veya doksisiklin, (3) Gebelerde
veya allerjik olgularda eritromisin kullanılabilir.
Yetersiz tedavi gören veya tedavi almayan gebelerde bebeğe (BOS normal ve asemptomatik
ise) 50.000 Ü/kg benzatin penisilin G intamüsküler uygulanmalıdır.
Jarisch-Herxheimer reaksiyonu: Penisilin ile tedavi edilen sifiliz olgularının %50-75’de ortaya
çıkan akut febril reaksiyondur. Muhtemelen treponemal toksik ürünlerin yıkımına bağlı olarak
gelişir. Gebelikte erken eylem veya fetal distres nedeni olabilir.
27
28
KADI N DOĞUM
Kolposkopik görüntüleri:
28
29
KADI N DOĞUM
Tedavi:
Tedavide amaç siğillerin ortadan kaldırılmasıdır. Virusun eredikasyonu mümkün değildir.
1. Topikal podofilin: %10-25’lik formları kullanılır. Direkt lezyona uygulanabilir. 4-6 saat sonra
uygulanan bölgenin yıkanması gerekir. Gebelikte kontrendikedir.
2. Trikloroasetik asit: Direkt lezyona uygulanabilir. Yıkama gerektirmez. Gebelikte kullanılabilir.
3. 5-fluorourasil: Vulvaya, vajene uygulanabilir. 4-6 saat sonra yıkanmalıdır. Gebelikte
kontrendikedir.
4. Đnterferon: Sonuçlar genellikle yüz güldürücü değildir. Gebelikte kontrendikedir.
5. Levamizol
6. Krioterapi, elekrokoter, laser: Sıklıkla geniş lezyonlarda ve refrakter olgularda kullanılır.
Gebelikte kullanılabilirler. Laser en etkili olandır.
7. Adjuvan tedavi: Seksüel partner tedavisi, kondom kullanımı
8. Đmikimod tedavisi: Đmmün modülatör olup genital ve perianal kondilom tedavisinde topikal
kullanılır. Đnterferon alfa ve diğer sitokinleri indükler
29
30
KADI N DOĞUM
3) Uterin prolapsus
4) Vajinal kaf prolapsusu
5) Enterosel:
Vajen apikal-ön duvar defekti nedeniyle barsak prolapsusunu ifade eder.
Sistosel
Sıklıkla doğum travmasına bağlı olarak pubovesikoservikal fasyadaki defeklere
sekonder olarak ortaya çıkar. Bununla birlikte doğum yapmamış olgularda endopelvik fascia
yada pelvik taban kaslarının konjenital yetmezliği sonucu gelişir.
Semptomatik olmadığı sürece tedavi gerektirmez. Üriner inkontinas en sık ve en önemli
semptomdur ancak olguların çoğunda inkontinans bulunmaz ve sistoselin onarımı inkontinansı
düzeltmez.
Sistoselin önlenmesi için antepartum ve postpartum egzersizler (Kegel) ile levator ve perineal
kaslar kuvvetlendirilmelidir. Postmenopozal dönemde östrojen tedavisi pelvik muskulo-fascial
yapıların desteklenmesinde faydalıdır.
Tedavi
Sistoselin gerçek tedavisi cerrahidir.
Anterior vajinal kolporrafi sistoselin cerrahi tedavisinde en sık uygulanan metoddur.
Abdominal yol seçilmiş ise retropubik üretrovezikal suspansiyon operasyonları (Burch
veya Marshall-Marchetti-Krantz) stres inkontinansın düzeltilmesi için sistosel tamirine
eklenmelidir.
Rektosel
Sistosel gibi çoğunlukla doğum travmalarına sekonder gelişir. Epizyotomilerin pelvik taban
üzerine, doğumun travmatik etkilerini azalttığı görüşü günümüzde kabul edilmemekte, aksine
median epizyotomilerin riski artırdığı bildirilmektedir. Mediolateral epizyotomiler ise sfinkteri
korumaktadır ancak pelvik taban üzerine koruyucu etkileri yoktur.
Tedavi
Rektoselin gerçek tedavisi cerrahidir. Bununla birlikte, tek başına rektosel varlığı nadiren cerrahi
tedavi gerektirir. Ancak rektal boşaltımın güçleştiği veya manuel boşaltımın gerektiği olgularda
cerrahi uygulanır. Kolpoperineorrafi ve rektovajinal fasciadaki defektlerin düzeltilmesine
yönelik girişimler en sık uygulanan cerrahi tekniklerdir.
Enterosel
30
31
KADI N DOĞUM
Uterin Prolapsus
Uterin prolapsus, uterus ve serviksin vajinal kanala doğru inmesi olarak tanımlanabilir. Uterus
destek dokusunun (kardinal, sakrouterin ligamanlar ve ürogenital membran) zayıflamasına
bağlı olarak gelişir. Pelvik relaksasyona neden olan faktörler uterin prolapsusa da neden
olmaktadır.
Retrovert uteruslarda prolapsus riski daha fazladır. Ayırıcı tanıda en önemli patoloji servikal
elongasyondur ve uterin prolapsus ile sıklıkla karışmaktadır.
ÜROJĐNEKOLOJĐ
Üriner Đnkontinans
Üriner inkontinans, objektif olarak ortaya konabilen, hasta için sosyal ve hijyenik bir problem
oluşturan istemsiz idrar kaçırmadır. Đnsidansı 65 yaş üzerinde %8-41’dir.
Etiyoloji
• Yaş (risk yaşla birlikte artmaktadır) • Menopoz
• Doğum travması • Genetik (destek dokunun yapısal zayıflığı)
• Kısa üretra
Tanı
1. Đşeme günlüğü: Günlük idrar sıklığını ve hacmini değerlendirmek için kullanılır. 24-48 saat
içinde sıvı alımı ile idrar miktarı ve sıklığı kaydedilir. Özellikle urgency ve urge inkontinans
değerlendirmesinde faydalıdır.
2. Đdrar analizi: Üriner infeksiyonlar urgency, idrar sıklığı ve inkontinans nedeni olabilir. Bu
nedenle başvuran olgulardan rutin tam idrar tetkiki ve idrar kültürü istenmelidir.
3. Pelvik muayene: Mesane boynunun mobilitesi steril pamuklu çubuk kullanılarak (Q-tip test)
değerlendirilir. Q-tip testi bu amaçla en sık kullanılan testtir.
4. Üriner stres test: Hastaya ıkınması veya kuvvetli öksürmesi söylenerek idrar kaçırmasının
olup olmadığı değerlendirilir. Eğer idrar kaçışı varsa stres inkontinans tanısı konur.
5. Ürodinami: Alt üriner sistem fonksiyonu ile ilgili objektif ve dinamik bilgiler verir. Üriner
inkontinans tanısında altın standarttır.
6. Sistoüretroskopi: Mesane ve üreterin endoskopik olarak değerlendirilmesidir.
7. Görüntüleme teknikleri: MRI son yıllarda, alt üriner sistem anatomisi ve pelvik tabanın
değerlendirilmesinde umut vaat eden bir yöntem haline gelmiştir.
Gerçek Stres Đnkontinans (G-SUI)
Detrusor kontraksiyonu olmaksızın intravezikal basıncın, maksimal üretral kapanma
basıncını geçmesi sonucu oluşan istemsiz idrar kaçışı olarak tariflenir. Böylece intraabdominal
basınç artışı sonucu idrar kaçışı ortaya çıkar.
• G-SUI’nin alt tipi olan intrensek sfinkterik yetmezlik önemli bir inkontinans nedenidir.
• Pelvik radyasyon veya tekrarlayan operasyonlar sonrası ortaya çıkabilir.
31
32
KADI N DOĞUM
Tedavi
a. Medikal
Hafif ve orta inkontinasta öncelikle cerrahi olmayan yöntemler tercih edilir. Kegel egzersizleri
bu olgularda oldukça yardımcıdır.
b. Cerrahi
Cerrahi tedavi orta ve ciddi SUI olgularında endikedir. Birçok cerrahi teknikte ortak yöntem
amaç uretrovezikal bileşkenin elevasyonu ile mesane boynunun desteklenmesidir. Cerrahi
tedavi yöntemleri:
1. Ön onarım: Anterior kolporrafi + Kelly plikasyonu sistosel onarımı için kullanılan eski bir
metoddur.
2. Üretropeksi: Periüretral doku ve fascia abdominal rektus fasciasına asılır ve mesane boynu
kaldırılarak açı düzeltilir.
3. Abdominal retropubik kolpopeksi: Marshall-Marchetti-Krantz (MMK) ve Burch
kolposüspansiyon operasyonları en tipik örneklerdir. Periüretral ve paravajinal yapılar
MMK’da pubik kemiğin periostuna, Burch’de ise iliopektineal
ligamana (Cooper) asılır.
4. Subüretral askı: Üretra altından bir materyal ile geçilerek mesane boynunun kaldırılması
işlemidir. Yeni bir teknik olup %70-95 başarı bildirilmektedir. Đntrensek üretral sfinkter
yetmezliğinde ilk tercihtir.
5. TVT (Tension-free vaginal tape): Askı operasyonlarının son modifikasyonlarındandır. Kür
oranları %80-85 civarındadır.
Tedavi
Detrusor kontraksiyonu parasempatik uyarı sonucu kolinerjik aktivite ile gerçekleşir. Bu
nedenle antikolinerjikler urge inkontinans tedavisinde kullanılmaktadır.
DI tedavisinde kullanılan bir diğer grup ise düz kas gevşeticilerdir.
32
33
KADI N DOĞUM
33
34
KADIN DOĞUM
OBSTETRĐK TANIMLAR
OBSTETRĐK TANIMLAR
Preimplantasyon dönemi:
Fertilizasyondan implantasyona kadar geçen dönem, yaklaşık 2 hafta sürer.
Embryo:
Son adet tarihinden (SAT) itibaren ilk 8 hafta içindeki gebelik ürünü.
Fetus:
8. haftadan gebeliğin tamamlanmasına dek geçen süredeki gebelik ürünü.
Konseptus:
Fetus, zarlar ve plasenta.
Gestasyonel yaş:
SAT’tan itibaren geçen süre (hafta ve gün).
Fetal yaş:
implantasyondan itibaren geçen süre (hafta ve gün).
Gravida:
Toplam gebelik sayısı
• nulligravid: Hiç gebe kalmamış kadın
• primigravid: Bir kadının ilk gebeliği
• multigravid: Birden çok gebeliği olan kadın
Parite:
Ağırlığı 500 gr. üzerinde canlı yada ölü bebek doğumu. Ağırlık bilinmiyor ise SAT’a göre 20.
gw.nın tamamlanmasından sonra gerçekleşen doğum yada doğumlar. Çoğul gebeliklerin
doğumu tek paritedir.
• nullipar: Doğum yapmamış kadın
• primipar: bir çocuk doğurmuş kadın
• multipar: Birden fazla çocuk doğurmuş kadın
Canlı doğum:
Gebelik süresine bakılmaksızın, fetusun, doğumu takiben nefes alması yada herhangi bir hayat
belirtisi göstermesidir. Klinik pratikte bir fetus, gebeliğin 24-25. haftasından itibaren ve aşağı
yukarı ≥ 600 g. olduğunda viabl (yaşayabilir) kabul edilir.
34
35
KADI N DOĞUM
Đnfant:
Canlı doğan bir bebeğe doğumdan, 1. yılın sonuna kadar verilen isim.
• Term infant: 37-42. gw. arasında doğan ve doğum ağırlığı > 2500 g. olan bebek.
• Preterm infant: 37. gw. (259 gün) önce doğan bebek.
• Đmmatür infant: 20-28. gw. ve 500-1000 g arasında doğan bebek.
• Prematür infant: 28-37. gw. ve 1000-2500 g arasında doğan bebek.
Abortus:
SAT’a göre 20. gw. (139 gün) veya 500 g altında bir fetus (ölü yada canlı), plasenta ve
membranların bir kısmının (inkomplet) yada tamamının (komplet) uterus kavitesi dışına atılmasıdır.
Makrozomik infant:
Doğum ağırlığı 4000 g veya üstünde olan bebekleri ifade eder.
Perinatal dönem:
Fetal ve neonatal hayatın bir bölümünü içine alır. 20. gw. ile, doğumdan sonraki 28. gün
arasındaki dönem. Bu, insan hayatındaki en riskli dönemdir. Bu dönemdeki, hayatın sonrasında
gerçekleşen kayıplara eşittir.. Bu dönemde 1000 doğum başına gerçekleşen ölümler perinatal
mortalite hızı olarak adlandırılır. Perinatal ölüm hızı, ayrıca intrauterin ölümler + neonatal ölümler
olarak da ifade edilebilir.
35
36
KADI N DOĞUM
GENETĐK HASTALIKLAR
Danışmanlıkla genetik hastalıklardan 2 yol ile korunulur:
• Primer: Malformasyon nedenlerinin ortadan kaldırılması,
• Sekonder: Malformasyon saptanması halinde gebeliğin sonlandırılması.
Fenilketonüri:
Annede fenilketonüri varlığında, fetus genetik geçiş açısından risk altında değildir ancak gebelik
sırasında fenilalaninin transplasental geçişine bağlı olarak fetal organ ve nöral doku hasarı oluşur.
Diyetle bu risklerden korunulur.
DANIŞMANLIK
Gebelik öncesi dönemde pekçok olguda gebeliği etkileyecek problemler mevcuttur. Bunlar içinde en
sık nütrisyonel problemler izlenirken, medikal, reprodüktif hastalıklar ve genetik problemler onu takip
eder.
36
37
KADIN DOĞUM
• Diyet önerileri; çiğ et ve süt ürünleri tüketilmemeli, bir nörotoksin olan civanın etkilerinden
korunmak için, haftalık balık tüketimi 350-400 g üzerinde olmamalı
• Alkol ve sigaranın terk edilmesi,
• Uygun olmayan veya zararlı ilaçların kesilmesi,
• Vitamin alınması,
• Egzersiz.
• Đnaktive bakteri aşıları; pnömokok, meningokok, hemofilus, kolera (fayda > zarar)
• Đnaktive virus aşıları; influenza (1. trimesterden sonra), kuduz, hepatit A, hepatit B, inaktive
37
38
KADI N DOĞUM
• Canlı bakteri aşıları; tifo (fayda > zarar), sarı humma (fayda > zarar)
38
39
KADI N DOĞUM
FERTĐLĐZASYON VE ĐMPLANTASYON
Matür ovum tubada fertilize olduktan sonra zigot’a (46 kromozomlu diploid hücre) dönüşür. Zigot,
segmentasyonla blastomerleri oluşturur. Blastomerler, bölünmeye devam ettikçe 12-16 blastomerli
morula oluşur.
Morula, fertilizasyondan yaklaşık 3 gün sonra uterin boşluğa girer ve bu arada blastomerler arasında
sıvı toplanması ile blastokist (58 blastomerli) oluşur. Blastokistin bir kutbundaki yoğun hücre kitlesine
iç hücre kitlesi denir ki embryo buradan gelişecektir (embryoblast). Dış hücre kitlesinden
(trofektoderm) ise trofoblastlar oluşur.
Beşinci günde 107 hücreli blastokistin 8 hücresi embryoblast iken dıştaki 99 hücre trofoblastları yapar.
Bu dönemde blastokist, sekretuar endometrium tarafından salınan spesifik proteazlarca zona
pellusidadan kurtulur ve endometrium tarafından kabul edilmesini sağlayacak sitokinler (IL-1 � ve IL-
1�) ile hormonları (hCG) salgılar. Fertilizasyon sonrası 6-7. günde blastokist endometriuma implante
olur (ovulasyondan 6, aşılamadan 2-3 gün sonra).
Endometrial reseptivitenin en uygun olduğu dönem siklusun 20-24. günleridir. Bu günden sonra
blastokistin endometriuma tutunmasını sağlayan reseptörler (integrinler) ortadan kaybolur. Blastokist
endometriuma tutunduğunda yaklaşık 100-250 hücrelidir ve genellikle uterusun arka üst bölümüne
tutunur. Buna apozisyon denir.
39
40
KADI N DOĞUM
DESĐDUA
Gebeliğin özel ve modifiye endometrium dokusudur. Desidualizasyon, ovulasyon sonrası
progesterona bağlı olarak blastokistin implantasyonu ve beslenmesi için endometriumda meydana
gelen değişiklikleri içerir. Endometrial stromal hücreler büyür, poligonal veya yuvarlak desidual
hücreler oluşur. Nükleus yuvarlak ve vezikülerdir, sitoplazması hafifçe bazofilik ve geçirgen bir zarla
çevrilidir. Desidua üç tabakadan oluşur;
40
41
KADI N DOĞUM
Gebeliğin ilk aylarında desidua kapsülaris ile desidua parietalis arasında boşluk
vardır çünkü gebelik kesesi tüm uterin boşluğu doldurmaz. 12-14. gw.da büyüyen
kese uterin kaviteyi doldurur ve desidua kapsülaris ile parietalis birleşir (desidua
vera) ve kavite tamamen oblitere olur.
PLASENTA
Fertilizasyondan 12 gün sonra plasentada primer koryonik villuslar görülür. Solid trofoblastlar
mezenkimal bir kordonla sarıldığında sekonder villuslar oluşur. Mezenkimal çekirdekten anjiogenez
oluştuktan sonra tersiyer villus oluşur (anjiogenez olmadığında bazı villuslar sıvı ile genişler ve
vezikül oluşturur. Hidatidifom molün gelişiminde bu süreç abartılıdır).
Gerçek plasental dolaşım, implantasyondan 17 gün sonra başlar. Đnsan plasentasında anne kanı direk
villöz trofoblastları yıkar ancak fetal kapillerler içindeki fetal kan ile karışmaz (Hemokoryal).
Kotiledonlar, villuslardan oluşan üniteler (lob)dir. Herbirinin ayrı bir koryonik arter (trunkal dal) ve veni
vardır. Maternal kapiller basınç (60-70 mmHg) intervillöz alanda 10-20 mmHg’ya düşer. Plasentada
maternal ve fetal kan sinsityotrofoblast ve fetal kapiller endotelden oluşan bir bariyerle ayrılır. Üçüncü
aya kadar bu bariyerde sinsityotrofoblastlar, sitotrofoblastlar, mezoderm ve endotel bulunurken, 3.
aydan sonra sitotrofoblastlar devamlılıklarını kaybeder ve bariyerde sadece sinsityotrofoblastlar ile
endotel kalır.
Maternal kan intervillöz alana dökülür. Fetal deoksijenize kan ise villöz alanlara gelir. Amnionun
altından fetal koryonik damarlar geçer. Fetal kirli kan hipogastrik arterin dalları olan 2 umbilikal arterle
plasentaya gider. Oksijenize kan tek umbilikal ven ile fetusa döner. Fetal yüzde koryonik arterler ve
venler vardır. Koryonik arterler her zaman koryonik venlerin üzerindedir.
Plasenta termde yaklaşık 500 gr. ağırlığında olup 20 cm çapında ve 2-3 cm. kalınlığındadır, 10-20
adet kotiledon vardır. Plasenta yaşlandıkça sitotrofoblastlarda ve stromada azalma
sinsityotrofoblastlarda yapı değişimleri (incelme) ve Hoffbauer hücrelerinde (fetal makrofajlar) artış
41
42
KADI N DOĞUM
görülür.
Plasentanın fetal yüzünden maternal yüzüne doğru kesit alınırsa sırasıyla amnion, koryon, koryonik
villuslar, desidua bazalis izlenir. Maternal yüz kotiledonları, fetal yüz amnionu içerir.
AMNĐON
Amnion beş kattan oluşur. Đçten dışa
1. En içte kesintisiz tek katlı kübik epitel
2. Bazal membran ve altında tip 1, 3 ve 5 kollojenden oluşan asellüler tabaka
3. Fibroblast benzeri mezankimal hücrelerden oluşan tabaka
4. Bazı fetal makrofajlar
5. En dışta asellüler zona spongioza, dıştan koryon leave ile yapışıktır.
Amnionun yapısında düz kas hücreleri, sinirler, lenfatikler ve kan damarları bulunmaz. Amnion içten
plasentanın fetal yüzeyini, umbilikal kordu sarar ve fetusun etrafında bir kese halinde durur. Gerilim ve
yırtılmaya karşı direnci mezankimal hücrelerden salınan kollajen sağlar. Esnekliğini tip 3 kollajen
sağlar.
Amnion embryonel hayatın 7-8. gününde bir vezikül şeklinde belirir. Amnionu saran epitel hücreleri
metabolik olarak da aktiftir ve metaloproteinaz-I, PgE 2, IL-8, fetal fibronektin, endotelin, paratiroid
hormon benzeri hormon, natriüretik peptid ve CRH sagılarlar. Amnionun mezenkimal hücreleri ise, IL-
6, IL-8 ve monosit kemoatraktan protein-I salgılarlar. Bu sentezlenen moleküller özellikle bakteriyel
toksinler ve IL-1 varlığında artış gösterir.
UMBĐLĐKAL KORD
Umbilikal kord 2 arter (deoksijenize kan) 1 venden (oksijenize kan) oluşur. Genellikle sağ umbilikal ven
kaybolur ve sol umbilikal ven açık kalır, damarların etrafında ekstrasellüler matrix olan Wharton jeli
bulunur. Umbilikal kordun en sık gözlenen anomalisi tek umbilikal arterdir, çoğul gebelikte daha sıktır
ve beraberinde % 30 fetal yapısal defekt vardır. Kordon 30-100 cm uzunluğunda (ort. 55 cm), 0.8-2 cm
kalınlığındadır.
1.Pasif diffüzyon: O2, CO2, elektrolitler, yağ asitleri, anestezik gazlar, molekül ağırlığı < 500
dalton moleküller ve birçok ilaçlar (heparin hariç) bu şekilde geçer. Đnsülin, steroid hormonlar ve
tiroid hormonları daha az miktarda geçiş gösterir.
2. Kolaylaştırılmış diffüzyon: Glukoz
3.Aktif transport: Esansiyel aminoasitler, suda eriyen vitaminler (askorbik asid), iod, demir,
kalsiyum ve fosfor.
4.Pinositoz: Bazı kompleks proteinler, yağlar (LDL) ve IgG ve hatta bazı virüsler yüzey reseptörleri
aracılığı ile pinositoz yolu ile geçerler.
PLASENTAL HORMONLAR
42
43
KADI N DOĞUM
Relaksin:
43
44
KADI N DOĞUM
Yapısal olarak insülin ve IGF’e benzer. Korpus luteum, desidua, fetal membranlar, plasenta ve az
miktarda myokarddan salınır. Etkisi myometriumun kontraktilitesini önlemektir.
Leptin:
Hem sitotrofoblast hem de sinsityotrofoblastlarca salgılandığından gebelikte miktarları oldukça
yüksektir. Leptin, kemik gelişimini ve immün fonksiyonları regüle eder. Fetal leptin seviyeleri,
fetusun gelişimi ve doğum ağırlığı ile doğrudan korelasyon gösterir.
Progesteron:
Đlk 8 hafta hCG stimülasyonu ile korpus luteumdan, bu haftadan sonra plasentada
sinsityotrofoblastlardan üretilir. Geç gebelikte günde 250 mg üretilmektedir. Progesteron sentezi
östrojenin aksine fetal iyilik halinden etkilenmez ve fetal ölümle hemen düşmez. Progesteron
annede ve fetusta ekstraadrenal olarak deoksikortikosterona dönüştürülür.
Östrojenler:
Gebelikte temel östrojen östrioldür (E 3). Biosentezinde plasenta, fetal adrenal gland ve
karaciğerinin önemli rolleri vardır.
1.Plasentada steroid sülfataz enzimi var ve konjuge DHEA-S (16α-OH-DHEAS)’ı DHEA’a çevrilir.
2.Sonra DHEA, plasentada 3βHSD enzimi ile androstenediona dönüşür.
3.Plasental sitokrom P450 aromataz ile östrona (E1) çevrilir.
4.Son olarak plasental 17βHSD enzimi ile östron, östradiole (E2) dönüşür.
44
45
KADI N DOĞUM
GEBELĐK TEŞHĐSĐ
GEBELĐK TESTLERĐ
1. β-hCG
Sensitif bir test ile ovulasyondan 8-9 gün sonra maternal serumda veya idrarda saptanabilir.
Yarılanma ömrü 1.5 gündür. LH ile hCG’nin beta zincirinin % 96 benzerlik göstermesi nedeniyle
gebelik testlerinde hCG’nin beta subünitine spesifik antikorlar geliştirilmiştir. Kanda heterofil antikor
varlığında veya proteolitik enzimlerin varlığında en hassas testlerde bile gebelik olmaksızın β-hCG
yüksek olarak saptanabilir (fantom hCG).
45
46
KADI N DOĞUM
3. Progesteron
< 5 ng/ml ise intrauterin yada ekstrauterin gebelik olamaz.
> 25 ng/ml ise % 98 intrauterin sağlıklı bir gebelik vardır.
5-25 ng/ml arası tanı güç. Gebelik var ancak bir ektopik gebelik şüphesi uyandırır.
En sık raslanan yapısal doğum defekti kalp anomalileridir, bunlar sıklıkla poligenik, multifaktöryel
kalıtım gösterirler, en fazla tekrarlama özelliği olan fetal kardiyak anomali atrioventriküler septal
defektlerdir.
KROMOZOMAL ANOMALĐLER
Tüm konjenital anomalilerin % 20’sinde kromozom anomalisi vardır. Kistik higromada bu oran %
70’dir (en yüksek). Kistik higroma genellikle Turner sendromu (% 75) ile birliktedir ve lenfatik
obstrüksiyon sonucu gelişir. Bununla birlikte trizomi 21, 18 ,13 ve Noonan sendromunda da izlenebilir.
Canlı doğumlarda kromozomal anomaliler içinde en sık dengeli translokasyonlar izlenirken, bunu
sırasıyla otozomal trizomiler ve seks kromozom anomalileri izler.
Anöploidi; Kromozom sayısındaki anormallikleri ifade eder. Monozomi (kromozom sayısında bir
eksilme), trizomi (kromozom sayısında bir artış) ve poliploidi (anormal haploid kromozom artışı) bu
grupta sayılabilir. Anöploidi patofizyolojisi tam olarak aydınlatılmamış olsa da, birçok trizomi ve non-
mozaik monozomi mayoz anormallikleri sonucu gelişmiştir.
46
47
KADI N DOĞUM
Hidrops %30-80
Hidrosefali %3-8
Kardiyak defektler %5-30
Diafragma hernisi %20-25
Omfalosel %30-40
Duodenal atrezi %20-30
Tek umblikal arter minimal
Gastroşizis minimal
Barsak obstrüksiyonu minimal
Hydranensefali minimal
Paternal Etki;
Paternal yaş ile anöploidi riski arasında ilişki yoktur. Bununla birlikte ileri baba yaşı yeni mutasyon
gelişimini ve otozomal dominant hastalıkların oluşumunu ve erken gebelik kaybını artırır. Baba
yaşının artışı ile Marfan sendromu, akondroplazi, tanatoforik displazi ve osteogenezis imperfekta
riski artar. Paternal kaynaklı kromozom anomalileri, gebelik mikroinjeksiyon (ICSI) yöntemi ile elde
edilmiş ise artar (Y kromozom delesyonları).
Otozomal trizomiler
Trizomi 21 (Down sendromu): Yenidoğanda görülme sıklığı 1/800-1000 civarındadır. Canlı
doğumlarda en sık rastlanan kromozom anomalisi olduğu için, gebelikte en sık taranan
kromozom anomalisidir. Down sendromuna eşlik eden anomaliler; en sık kardiyak anomaliler
(sıklıkla endokardiayal yastıkçık defekti) izlenir. Bununla birlikte mental retardasyon (IQ=25-50),
gastrointestinal atreziler, çocukluk döneminde lösemi ve tiroid hastalıkları. Down sendromu
rekürrens riski genç annelerde %1’dir. Down sendromlu kadınlar çocuk doğurabilir ve bu olguların
çocukların 1 ⁄ 3’ünde Down sendromu gelişir. Down sendromlu erkekler ise hemen tamamen
sterildir.
Genetik Testler
A. Sitogenetik analiz:
Bölünebilen hücre veya hücreler kullanılır. Bu hücreler metafaz aşamasında
durdurulur ve kromozomlar boyanarak incelenir. Hücrenin bölünme hızına göre
sonuçlar değişir. Amniosentez sonrası elde edilen fetal hücrelerin (amniosit)
bölünmesi için gereken süre 7-15 gündür.
47
48
KADI N DOĞUM
GENĐTAL TRAKTUS
Uterus:
Gebelik öncesi ağırlığı 50-70 g.dan gebelikte 800-1200 gr’a., iç hacmi 10 ml.den 5-20 lt’ye,
boyutları 6x4x2 cm.den 20x25x22.5 cm’ye ulaşır. Büyüme, gebeliğin erken döneminde,
östrojen ve progesteron etkisiyle, ilerleyen dönemlerde büyüyen gebelik ürününün yaptığı
basınç etkisiyle, asıl olarak myositlerin hipertrofisi ve esnemesi sonucu olur ancak hiperplazi
de görülür. Uterin büyüme en çok fundustadır ve plasentanın yerleştiği tarafta daha belirgindir.
Uterus 12. haftada pelvis dışına çıkar, soldaki sigmoid kolon nedeniyle sağa deviedir. Gebeliğin
20. haftasında umbilikus hizasına gelir ve 36. haftada ksifoide uzanır. Angajman olunca yavaşça
aşağı iner. Uterus, büyük damarlara (v.cava inf, aort) bası yaptığından sırtüstü yatışta supin
hipotansiyon gelişir, hasta yan çevrilmelidir.
Düz kas hücreleri kollajen fibrillerden oluşan bir ağ ile kaplıdır ve bu ağ kontraksiyon kuvvetini
iletir. Kas hücreleri üç tabakadan oluşur. Dış, iç ve orta tabaka. Orta tabaka damarlar tarafından
yoğun olan ana tabakadır. Myometrium, iki kurveli olup 8 şeklindedirler. Doğum sonrası
kanamanın durdurulmasında en önemli hemostatik mekanizma, myometriumun kasılarak
48
49
KADI N DOĞUM
Servix:
Gebelikte yumuşama ve siyanoz görülür. Vaskülarite artar, glandüler hiperplazi olur. Metaplaziye
bağlı eversiyon olur. Kanal mukus plak ile kaplıdır. Bu plak doğumdan önce atılır (nişane).
Vajen ve perine:
Vaskülarizasyon artışı ve hiperemi görülür. Mukoza kalınlığı artar. Bağ dokuda gevşeme oluşur.
Düz kas hücrelerinde hipertrofi olur. Beyaz kalın bir akıntı görülür. pH 3.5-6 arası asittir.
Histopatolojide küçük intermediate hücreler (naviküler hücreler) ve stoplazmasız veziküler
nükleuslar (çıplak nükleus) görülür.
Over:
Ovulasyon durur, foliküller küçülür. Korpus luteum gebeliğin 8. haftasına kadar progesteronun ana
kaynağıdır. Bu haftadan sonra progesteron salınımı düşerken relaksin salınımı devam eder.
Gebelik luteoması;
luteinizasyonun abartılı gelişmesi ile oluşan ovaryan solid kitledir, neoplazi değildir. Gebelikten
sonra geriler. Maternal virilizasyona neden olabilir. Dişi fetüsün virilizasyonu, plasental
aromatizasyonla engellenir.
Teka lutein kisti (hiperreactio luteinalis); luteoma gibi maternal virilizasyona neden olabilir,
hCG’nin aşırı yüksek olduğu durumlarda (molar gebelik, hipertiroidi) görülebilir. Doğumdan sonra
geriler.
DERĐ
Hiperpigmentasyon:
Areola ve genital bölgede hiperpigmentasyon vardır. MSH artışına bağlıdır. Linea albada
hiperpigmentasyona linea nigra denir.
Stria gravidarum:
Kollajen kırılmasına bağlıdır. Karın alt bölgeleri, uyluk iç yüzü ve aksiller bölgelerde meydana gelir.
Doğum sonrası solar ama tamamen geçmez.
49
50
KADI N DOĞUM
MEME
Gebelerde meme hassasiyeti ve ağrısı sıktır. Meme hacmi büyür, venleri belirginleşir. Meme başı
büyür, pigmente olur ve erektil hale gelir. Đlk aylardan sonra kolostrum gelebilir. Areolada hipertrofik
sebase bezler görülür ve bunlara Montgomery bezleri denir. Karındaki gibi strialar oluşabilir. Gebelik
sırasında meme boyutlarındaki artıştan kan damarlarının, bağ ve myoepitelyal dokunun hipertrofisi,
yağ birikimi, sıvı-elektrolit retansiyonu sorumludur.
Laktasyonun başlaması ve sürdürülmesi için intakt bir hipotalamo-hipofizer aks gereklidir.
Laktasyonda prolaktin anahtar rol oynar ve gebelik boyunca da artar. Ancak laktasyonun doğumdan
önce başlamaması için devamlı olarak östrojen, progesteron ve hPL tarafindan baskılanır. Laktasyon
doğumdan sonra bu hormonların seviyelerinin ani düşüşü ile başlar. Progesteron, PRL’in �2
laktalbumin sentezletici etkisini antagonize eder.
METABOLĐZMA
Kilo artışı:
En çarpıcı fizyolojik değişikliktir. Normal kilo alımı ort. 12.5 kg.dır. Đlk trimestrde minimal bir artış
olur (1-1.5 kg). Daha sonra kilo artışı haftada 450 gr.dır. Ağırlık artışı üzerine en fazla etki eden,
fetal ağırlık ve maternal yağ depolanmasıdır
Enerji Metabolizması:
Enerji sırasıyla karbonhidratlar (4.4 kcal/g), yağlar (7 kcal/g) ve proteinden (4.2 kcal/g) sağlanır.
Gebelerde ilk kaynak glikojen, daha sonra yağlardır. Açlık halinde serbest yağ asitleri, trigliseridler
ve kolesterol yükselir ve bu durum hızlanmış açlık olarak adlandırılır. Eğer açlık uzun sürerse,
50
51
KADI N DOĞUM
enerji kaynağı olarak glukoz yerine yağların kullanımı daha da artar ve kısa sürede ketonemi
gelişir. Fetus, sirkülasyonun oluşmasından önce enerjiyi, sadece anaerobik glikolizle elde eder,
fakat embryonik yaşamın 21. gününde sirkülasyon başlar ve Krebbs siklusu önemli olur.
Yetişkinlerin tersine yağ asidleri fetus için anlamlı bir enerji kaynağı değildir.
Protein metabolizması:
Gebelikte total protein, albümin ve kolloid basınç aniden düşer. Total globulin konsantrasyonu
artar. Bağlayıcı proteinler, transferrin azalır. Fetus, plasentadan geçen aminoasitleri kullanarak
protein sentezler. Aminoasitlerin çoğunun konsantrasyonu maternal plazmada azalmıştır ancak
glutamik asit ve alanin düzeyleri artar
Lipid metabolizması:
Gebelik boyunca plazma lipidlerinde artış olur. Trigliseridler, total kolesterol, VLDL, LDL,
apolipoprotein B, fosfolipidler ve serbest yağ asitleri artar, Lipoprotein A ise azalır. HDL 2 artarken
HDL3 nisbeten değişmeden kalır. Apolipoprotein A 1 (HDL’nin önde gelen proteini) 3. trimestrde
artar.
Su ve mineral metabolizması: Termde total vücut suyu artar. Ekstrasellüler sıvı artışı yaklaşık
6.5 litredir. Osmolalite 10 mOsm/kg azalır. Maternal ağırlık ve kilo alımındaki artış, bebeğin doğum
kilosunu artırır ancak nedeni açık değildir. Maternal su miktarı, doğum kilosunun belirlenmesinde
yağ miktarından daha önemlidir.
Gebelikte artan plazma hacmine rağmen olasılıkla vazodilatatör prostaglandinlerin etkisiyle oluşan
sistemik vasküler rezistans düşmesi, renin-anjiotensin sistemini aktive eder. Renin substrat
(anjiotensinojen) ve anjiotensin artar. Anjiotensin II’ye duyarlılık azalmıştır. Erken gebelikten itibaren
serum aldosteron düzeyi artar. Gebelikte aldosteron ve mineralokortikoidlerin artması sonucu
potasyum kaybı beklenirken, gebe potasyum kaybına dirençlidir. Aldosteron, sodyumun
reabsorbsiyonunda ve kaybının önlenmesinde anahtar rol oynar.
Atrial natriüretik peptid (ANP), atrial miyositler tarafından sekrete edilir ekstrasellüler sıvı hacminin
regülasyonunda görevlidir. Atrial distansiyon ve damar çeperinde oluşan gerilme salınımını artırır.
Renin-anjiotensin sisteminin antagonistidir ve diüretik, natriüretik ve vazorelaksandır. Gebelikte,
artan sıvı hacmi nedeniyle özellikle 1. trimestrde ve supin pozisyonda düzeyi yükselir.
Sodyum ve potasyum:
51
52
KADI N DOĞUM
Glomerüler filtrasyon ve tübüler reabsorbsiyon artar. Sonuçta, bu iki elektrolitin total birikimi
artmasına rağmen plazma volümündeki belirgin artış nedeniyle serum konsantrasyonları hafifçe
azalır.
Kalsiyum ve magnezyum:
Çoğunluğu gebeliğin ikinci yarısında olmak üzere fetusa geçer. Bunun sonucunda anne plazma
kalsiyumu, magnezyumu ve inorganik fosfatları azalır. Total kalsiyum düzeyi azalırken, iyonize
kalsiyum düzeyi değişmez. Diyetteki kalsiyumun absorbsiyonunu arttırmak için 1.25
dihidroksikolekalsiferole ihtiyaç vardır. Hipertansif gebede, kalsiyum replasmanı tansiyonun
düşmesine yardımcı olur. Kalsiyum ve D vitamini diyetle karşılanabilir.
Çinko ve bakır:
Gebelikte çinko seviyeleri azalırken bakırın serum düzeyleri gebelikten önceki duruma göre 2-3 kat
artar. Seruloplazmin düzeyleri de artmıştır.
Vitaminler
Karotenoidler (provitamin A) ve tokoferol (E vitamini) artar. Retinol (A vitamini), askorbik asid (C
vitamini), folat, tiamin (B1 vitamini), Vit B12, Vit B6, biotin, riboflavin ve nikotinik asit azalır.
HEMATOLOJĐK SĐSTEM
Maternal kan volümü gebelik öncesine göre % 40 - 45 (1600 -1700 ml.) artar. Artış, daha çok
plazmada olmakla beraber eritrosit miktarı da artar (ort. 450 ml). Kemik iliğinde orta derece eritroid
hiperplazi vardır. Plazma volümündeki belirgin artış nedeniyle hemoglobin konsantrasyonu ve
hematokrit hafif azalır (dilüsyonel anemi).
Ciddi maternal demir eksikliğinde dahi plasenta, maternal demiri fetal kompartmana taşır ve fetal
hemoglobin üretimi etkilenmez
Demir:
Gerek fetus ve plasenta, gerek GĐS’ten kayıplar ve gerekse maternal eritrosit yapımı için gebelikte
demir ihtiyacı artar. Serum ferritin düzeyi demir deposu için güvenilir bir yöntemdir ancak gebelikte
yanıltıcı olabilir. Bu nedenle gebelikte demir eksikliği tanısı transferrin satürasyonuyla konur.
(satürasyon < %16 olması).
Gebelik öncesi non-anemik olan ve gebelikte demir replasmanı yapılmayanlarda; Serum demir
düzeyleri, I. trimestrde amenoreye bağlı olarak artar, ancak artan ihtiyaç nedeniyle II. ve III.
trimestrde azalır. Serum ferritin düzeyleri de benzer değişiklikler gösterir ancak düşüşler daha
belirgindir. Transferin düzeyleri ise I. trimestrde değişmez ancak sonraki dönemlerde giderek artar.
Bu nedenle gebeler, demir içeren gıdalara yönlendirilmelidir. Normal bir diyet 14 mg/gün demir
içerir ve bunun % 5-10’u emilir. Gebelikte emilim % 40’a çıkar. Emilim için demir, mutlaka ferröz
forma dönüştürülmelidir. Gebelikte artan demir ihtiyacı, gıda ile karşılanamaz bu nedenle
günlük 30 mg elementer demir verilmelidir.
Folat:
Gebelikte folik asit ihtiyacı 400-800 µgr/gün’dür. Aktif transportla fetusa taşınır. Gebelikte seviyeleri
azalır. Eksikliği megaloblastik anemi, NTD, preeklampsi, ablasyo plasentaya yol açabilir.
52
53
KADI N DOĞUM
Vitamin B : 12
Aktif olarak fetusa taşınır. Gebelikte azalır. Gebe vejeteryan değilse diyetle karşılanabilir.
Koagülasyon faktörleri:
Gebelikte sedimantasyon artışının en önemli nedeni fibrinojen (faktör I) artışıdır (250-400 mg/dl
iken 600 mg/dl. olur). Gebelikte koagülasyon artmış, fibrinoliz azalmıştır. Antitrombin III aktivitesi
de azalmıştır. Gebelikte tromboza eğilim artar.
Đmmunolojik faktörler
Gebelikte immün yetmezlik gözlenmemekle birlikte sellüler (daha belirgin) ve hümoral immunite
azalır. Đmmünitedeki bu değişim maternal tolerans olarak adlandırılır. Gebelikte ortalama lökosit
sayısı 15.000/ml’dir, bununla birlikte 25.000/ml düzeyine kadar yükselebilir. PMN lökosit
kemotaksik fonksiyonlarında 2. trimesterden itibaren azalma izlenir ve bu evrede otoimmun
hastalıklarda geçici düzelmeler gözlenebilir. CRP düzeyleri özellikle doğum eyleminde belirgin
olmak üzere yükselir. Servikal sekresyonlarda IgG ve sIgA düzeyleri artar böylece asendan
enfeksiyona direnç sağlanır.
KARDĐOVASKÜLER SĐSTEM
Kalp:
Son trimesterde yukarı itilir. Öne doğru rotasyona uğrar ve sol kenar laterale doğru yer değiştirir.
Hacmi % 10-12 artar. Bütün sesler artmış ve birinci kalp sesi çiftleşmiştir. Sistolik üfürüm normal
olup, diastolik üfürüm normal değildir ve araştırılmalıdır. Kardiak output 6 lt/dk.dır. Gebelik
53
54
KADI N DOĞUM
boyunca % 30-50 artan output, en fazla, doğumu takip eden 10-30 dk içinde artar. Gebelikte
enerjiyi en çok tüketen kardiak faaliyetlerdir. EKG’de QRS komplekslerinde düşük voltaj, derin Q
dalgaları, T dalgalarında düzleşme veya inversiyon, ST segmentinde depresyon görülebilir. Atrial
ve ventriküler ekstrasistoller sıktır. Kalp hızında artış (ort. % 10) gebeliğin yapmış olduğu (+)
inotropik etki ile oluşur. Kalp hızı > 100 atım/dk olursa araştırılmalıdır.
Kan basıncı:
Gebelikte, sistolik ve daha belirgin olarak diastolik basınç ilk iki trimestrde azalır ancak
termde gebelik öncesi döneme yükselir. Periferik vasküler rezistans ve pulmoner vasküler
rezistans azalır. Bu kısmen bir arteriovenöz şant gibi davranan plasentanın varlığına kısmen de
östrojen, progesteron, PGE2 ve PGI2 gibi periferik vazodilatatör artışına bağlıdır. PGI 2’deki artış
anjiotensine rezistansı sağlar. Gebe sırt üstü veya yan yattığında, kan basıncı oturuş pozisyonuna
göre düşüktür. En uygunu sol yan yatıştır. Gebelikte ayaklarda venöz dönüş azalır ve femoral
venöz basınc artar.
SOLUNUM SĐSTEMĐ
Kostalar dışa doğru açılır, diafram 4 cm. kadar yükselir. Gebelikte solunum hızı fazla değişmez. Ancak
tidal volüm, dakikalık ventilatör volüm ve dakikalık oksijen uptake’i belirgin oranda artar. Maksimum
solunum kapasitesi ve zorlanmış vital kapasitede belirgin değişiklik olmaz. Rezidüel fonksiyonel
kapasite ve rezidüel volüm ise yükselen diafram nedeniyle azalır. Akciğer kompliansı gebelikten
etkilenmez. Progesteronun etkisiyle pulmoner damarlarda rezistans azalır.
Asid-baz dengesi:
Dakikalık ventilatör volüm arttığından arterial pCO 2 düşer. Arterial pO 2 değişmez. Arteriovenöz
oksijen farkı gebelikte bir miktar azalır. Buna karşılık HCO 3 kompansatuar olarak düşer. Böylece
gebelikte, hiperventilasyona bağlı hafif kompanse respiratuar alkaloz olur. Kan pH’ı 7.40’dan
7.44’e yükselir. Bu pH artışı oksijen dissosiasyon eğrisini sola kaydırarak maternal hemoglobinin
oksijene affinitesini arttırır. Maternal kandan fetusa oksijen geçişi azalmış ancak fetustan anneye
karbondioksit geçişi artmıştır. Gebelikte;
54
55
KADI N DOĞUM
GASTROĐNTESTĐNAL SĐSTEM
Gastrointestinal yakınmalar gebelikte sıktır. Bulantı ve kusma (emezis gravidarum) gebelerin %
70’inde görülür, genellikle 16. haftaya kadar geçer. Nadiren (%1) dehidratasyon, ketonemi, ketonüri,
hepatorenal bozukluk ve elektrolit imbalansına neden olacak derecede şiddetli olur ( hiperemezis
gravidarum).
Dişetlerinde hipertrofi ve hiperemi gözlenebilir (epulis) dolayısıyla dişetleri kolayca kanar. Nedeni,
artmış östrojen yada C vitamini eksikliği de olabilir. Gebelik, diş çürümesine veya kemik
kalsiyumunun mobilizasyonuna yol açmaz. Tükrük miktarı değişmez (ancak bulantı ile birlikte olan
yutma güçlüğüne bağlı olarak salivasyon artabilir).
Progesteronun etkisiyle GĐS düz kaslarında relaksasyon ve bunun sonucunda alt özafageal
sfinkterin gevşemesine bağlı reflü özafajit sık görülür.
Gebelikte gastrik asit salgısı azalır, mukus salgısı artar, aktif ülser nadiren görülür. Mide boşalması
katılarda uzar sıvılarda değişmez.
Barsak motilitesinde azalma ve kolonda relaksasyon su ve tuz emiliminin artmasına ve
konstipasyona yol açar. Bası ve konstipasyon nedeniyle hemoroid sıktır.
Gebelikte safra taşı oluşumu kolaylaşır. Bunun nedeni safra kesesinin azalmış kontraktilitesi ve
safranın yoğunlaşmasıdır. Đntrahepatik kolestaz ile safra tuzları ciltte birikir ve tüm vucutta kaşıntı
ortaya çıkar (pruritus gravidarum). Gebelerde, kolesterol arttığından en sık kolesterol taşlarına
raslanır. Karaciğer fonksiyon testlerinin çoğu normal sınırlardadır ancak serum alkalen fosfatazı 2
kat artar (plasental sentez artmıştır). Bromsulfoftalein (BSP) klirensi azalmıştır.
ÜRĐNER SĐSTEM
Gebelikte her iki böbrekte % 30 hacim artışı olur. Renal pelvis 60 ml.lik bir hacime ulaşır (gebelik dışı
dönemde normali 10 ml’dir). Üreterler dilate olur ve idrar akımında yavaşlama enfeksiyona yatkınlığı
arttırır. Gebe uterusun basısı ve dekstrorotasyonu nedeniyle sıklıkla sağ tarafta hidroüreter ve
hidronefroz görülebilir.
Glomerüler filtrasyon hızı (GFR) erken gebelikten itibaren % 50 artar. Kreatinin klirensi artar ve
serum kreatinin, üre ve ürik asit seviyeleri % 25 azalır. Aminoasitlerin idrarla atılımı gebelikte artar.
Gebelik dışında fizyolojik proteinüri için üst sınır 150 mg/gün iken gebelikte 300 mg/gün.
Gebelikte mesane içi basınç artarken, mesane kapasitesi azalır (pollaküri). Günlük idrar hacmi
genellikle değişmez.
Preeklampside ise GFR azalmasına bağlı olarak serum ürik asit düzeyi artmıştır. Preeklampsinin ilk
biyokimyasal belirteci ürik asit düzeylerinde artıştır.
55
56
KADI N DOĞUM
ENDOKRĐN SĐSTEM
Hipofiz hacim olarak en çok büyüyen endokrin bezdir (%135).
Yüksek östrojen etkisiyle tiroid bağlayıcı globülin 3. haftadan sonra artmaya başlar, 12-14.haftalarda
pik yapar ve daha sonra terme kadar plato çizer. Bunun sonucunda total Tiroksin (T 4) ve total
triiodotironin (T3) artar, serbest tiroksin indeksi, serbest T 4, serbest T3 ve reverse T 3 ise değişmez.
Resin T3 alımı (uptake) azalır. Tiroid stimülan hormon (TSH) seviyeleri değişmez. Öte yandan; TSH
plasentadan geçemez. Plasenta, T 4, T3, ve rT3’e karşı yarı geçirgendir ancak TRH, IgG ve tiroid
reseptör antikorları (Tiroid stimulan immunglobülin, TSH bağlayıcı inhibitör immunglobülin, uzun etkili
tiroid stimülator), propiltiourasil, metimazol, iod, propranolol ve diğer beta blokerlere karşı geçirgendir.
Fetus, anneden ihtiyacı olan kalsiyum ve magnezyumu aldığından gebede her ikisi de azalır sonuç
olarak parathormonda reaksiyonel bir artış görülür (fizyolojik hiperparatiroidizm). Yüksek östrojen
etkisiyle barsaklarda kalsiyumun emilimi de artar.
Gebelerde kortikosteroid bağlayıcı globulin artmıştır bu nedenle CRH yüksekliğine bağlı kortizol
yükselmesi olsa da serbest kortizol yükselmez. Gebede östrojenler ve progesteron plasenta tarafından
yapılırken, aldosteron maternal adrenal glandda anjiotensin II uyarısı ile yapılır. Plazma progesteronun
21-hidroksilasyonu ile ekstraglandüler dokularda deoksikortikosteron sentezlenir.
Desidua yüksek miktarda PRL salgılar ancak ne işe yaradığı tam olarak bilinmez. Ön hipofizden
salınan PRL ile aynı yapıda iken, desidual salınımı P 4 indükler. Desiduadan salınan yüksek miktardaki
PRL sadece amnion sıvısı içinde bulunur (20-24. gebelik haftasında 10,000 ng/mL) ve dolaşıma
karışmaz, bu nedenle maternal plazma seviyesi 150-200 ng/mL ve fetusdaki seviyesi ise 350 ng/mL
dir.
Nörolojik sistem değişiklikleri; gebelikte en sık rastlanan nörolojik şikayetler; Karpal tünel sendromu
ve Bell’s palsidir. Geç gebelikte maternal hafıza düzeyinde ve serebral kan akımında azalma izlenir.
56
57
KADI N DOĞUM
Gebelikte, grup B streptokok için 35-37. haftalar arası tarama ve penisilin G kemoproflaksisi, neonatal
infeksiyonların eradikasyonu için önerilmektedir.
PRENATAL TANI
57
58
KADI N DOĞUM
PAPP-A (pregnancy associated plazma proteini-A); Down sendromu ve trizomi 18’de azalır.
Serbest beta-hCG; trizomi 21 ve trizomi 18 tanısında total hCG’ye oranla daha güvenilirdir. Down
sendromunda artarken, trizomi 18’de düşer.
58
59
KADI N DOĞUM
Dördüncü parametre olarak inhibin-A (plasenta ve korpus luteumdan salgılanır) teste eklenmiştir
(dörtlü test). Down sendromunda inhibin-A düzeyleri yüksektir.
Tarama testlerinin kombine edilmesiyle trizomiler daha yüksek oranda saptanır.
MSAFP düzeyleri aynı zamanda nöral tüp defekti (NTD) taraması amacıyla da kullanılır. NTD
(anensefali, spina bifida, meningosel, meningomyelosel, ensefalosel) Tanıda 14-22 gw. arasında
MSAFP düzeylerine bakılır, 2.5 MoM ve üzerindeki değerler NTD açısından anlamlıdır. USG
ile değerlendirilmesini gerekir.
AFP, fetal yolk sak, karaciğer ve gastrointestinal sistem tarafından sentezlenen bir
glikoproteindir. AFP, 5-12. gw.da yolk sak kökenlidir. MSAFP ise fetal karaciğer kökenlidir. 13.
haftada amnion sıvısında ve maternal kanda 30-40. haftaya kadar artmaktadır. AFP ayrıca fetal
kan ve idrarda da bulunur.
Eğer amniotik sıvı AFP deðeri de yüksekse amniotik sıvıda asetil kolin esteraz bakılabilir. Asetil
kolin esteraz, açık NTD için en spesifik belirteçtir. 24. gw.dan sonra AFP yerine asetil kolin
esteraz bakılmalıdır.
Amniotik sıvı AFP değerlerinin yüksek olduğu olgularda sıklıkla beraberinde fetal karyotip analizi
de yapılır. Maternal serum AFP taraması ile açık NTD’nin % 85’i saptanabilir ancak kapalı
formlarda (ensefalosel) AFP düzeyleri faydalı olmayabilir.
59
60
KADI N DOĞUM
• Açık NTD saptanan olguların % 99’unda eşlik eden spesifik kranial lezyon var.
• USG’de fetal kraniumda limon ve muz bulgusu ile ventrikülomegali
• NTD ile sıklıkla ilişkili kromozom anomalileri; trizomi 13 ve 18
• Fetal anomali yokluğunda MSAFP yüksekliğinin en sık nedeni gebelik yaşının yanlış (küçük)
hesaplanması ve buna bağlı hatalı deðerlendirmedir.
PRENATAL TANI
Alfa-1 antitripsin eksikliği, talassemi, orak hücreli anemi, müsküler distrofi, hemofili A, doğumsal
DNA analizi adrenal hiperplazi, fenilketonüri
Tay Sachs, galaktozemi, Hunter sendromu, ardıç ağacı şurubu idrar hastalığı, Wolman sendromu,
Enzim ölçümü Lesch-Nyhan sendromu, Gaucher hastalığı, Menkes hastalığı
Kromozom Trisomi 13, 18, 21; kromozom delesyonları; Turner sendromu; Klinefelter sendromu; Frajil X, Çoğul
bozuklukları gebelik
Hidrops fetalis, Hidronefroz, Nöral tüp defektleri, Đntestinal obstrüksiyon, Doğumsal kalp hastalığı,
Ultrasonografi Diyafragma hernisi, Gastroşizis, Omfalosel, Ekstremite eksikliği, Büyümenin değerlendirilmesi
Fetus deri
Albinizm, epidermolizis büllosa, Xeroderma pigmentosum
biyopsisi
60
61
KADI N DOĞUM
AMNĐOSENTEZ
Endikasyonları
Genetik tanı için amniosentez uygulama zamanı 14 - 20. gw. arasıdır. (fetal
kayıp 1/200). Mozaisizm riskinin çok düşük olması tercih sebebidir. Kültür
dışında, enzim ve DNA çalışmaları da yapılabilmektedir. Kültür başarısı: % 97-99.
Fetal anomali varlığında bu oran azalır.
En önemli komplikasyonları; kanama, enfeksiyon, amnion kaçağı, erken doğum
eylemi, oligohidramnios ve fetal yaralanma.
KORDOSENTEZ
Umbilikal korddan kan alma işlemidir. 16. gw.dan itibaren yapılabilirse de ideali 18. gw. sonrasıdır.
Fetal kayıp % 1,5’dir. 24-48 saat içinde fetal kan elemanlarının karyotip analizi yapılabilmektedir.
Endikasyonları
61
62
KADI N DOĞUM
Đşlem sırasında alınan toplam doku miktarından çok, alınan parçanın büyüklüğü önemlidir. Alınan
koryonik villus hücrelerinden kültür yapmadan doğrudan karyotipleme yapılabilmesi en önemli
avantajıdır, ancak CVS kültürü tanıda esastır.
CVS’in dezavantajı %1 oranında rastlanan plasental mozaisizmdir. Diğer iki teknikte (amniosentez
veya kordosentez) bu oran sıfıra yakındır. En sık görülen komplikasyon kanamadır.
FETOSKOPĐ-FETAL BĐYOPSĐ
Fetoskopi ile amniotik kese içi soğuk ışık kaynağı ve 15-30°’lik optik ile görüntülenir ve fetal
malformasyonlar değerlendirilir.
Fetal biyopsi, ultrasonografi eşliğinde fetustan cilt, kas, karaciğer örneklerinin alınmasıdır.
Günümüzde cilt biyopsisi daha yaygın uygulanır. Đhtiozis, epidermolizis büllosa, Sjögren sendromu gibi
cilt hastalıklarının tanısında; ayrıca müsküler distrofi ve mitokondrial myopati tanısında yararlanılır.
Fetal mortalite % 3-5’tir.
FETAL TEDAVĐ
Đntrauterin dönemde fetusa ait çeşitli patolojilerin düzeltilmesi amacıyla uygulanır. Fetal tedaviler
medikal yada cerrahi olmak üzere ikiye ayrılır.
Medikal tedavide kullanılacak ajan anneye oral yada parenteral uygulanabileceği gibi, direkt fetusa
veya umbilikal korda enjekte edilebilir. Kullanılacak ajanın amnion sıvısına verilmesinin etkisi yoktur.
Fetal kardiyak aritmiler, materno-fetal enfeksiyonlar ve konjenital adrenal hiperplazi, fetal tedavinin en
sık kullanıldığı patolojilerdir.
Đntrauterin fetal cerrahi ise sıklıkla üriner ve pulmoner sistem anomalilerinde kullanılmaktadır. Üretral
atrezi, posterior üretral valv ve üretero-pelvik bileşke obstrüksiyonunda vezikoamniotik şant yapılarak
fetal böbrekler korunabilir. Torasik sıvının birikerek gelişmekte olan fetal akciğerleri baskılaması ile
pulmoner hipoplazi gelişebilir. Bunu önlemek amacıyla torakoamniotik şant uygulanabilir.
62
63
KADI N DOĞUM
Teratojenite:
Fetal gelişimle ilgili hem yapısal hem de fonksiyonel anomalilerdir. Büyük moleküller (heparin)
dışında tüm ilaçlar belli miktarlarda plasentaya geçer. Verilen ilacın fetus üzerindeki etkileri doza,
zamana ve maruz kalma miktarına ve henüz tam olarak açıklanamayan ve fetusun belli bir ilaca,
daha hassas olmasına neden olabilen genetik ve çevresel faktörlere dayanır. Paternal maruziyetin
teratojenik olduğuna dair kanıt yoktur. Konjenital anomalilerin %10’u teratojenlere bağlıdır.
Preimplantasyon periodu: Fertilizasyondan implantasyona dek geçen ilk 2 hafta. Ya hep ya hiç
dönemi olarak adlandırılır. Gebelik ya hiç etkilenmez ya da düşükle sonuçlanır.
63
64
KADI N DOĞUM
FĐZĐKSEL ETKENLER
Radyasyon; spontan düşükler, mental retardasyon ve muhtemel ileri yaş maligniteleriyle ilgilidir. 10
raddan fazla maruziyet teratojenik etkiye neden olabilir. Sık yapılan radyolojik incelemelerde tahmin
edilen fetal maruziyet 1 mrad’ın altındadır.
Isı; spontan düşükler ve NTD’yle zayıf ilgisi vardır.
Elektromagnetik alan; bilinen teratojenik etkisi yoktur.
Alkol:
Etil alkol potent bir teratojendir, ancak fetal alkol sendromu (mikrosefali, doğumsal kalp hastalığı,
mental retardasyon) prenatal olarak tespit edilemez,.
64
65
KADI N DOĞUM
Kadınların % 30-40‘ı gebelik sırasında sigara içmeye devam eder. Yan etkiler; azalmış fertilite,
spontan düşük, preterm doğum, perinatal mortalite ve düşük doğum ağırlıklı infantları içerir (her
gün içilen 10 sigara, doğum kilosunu 200 g. azaltır).
Kafein; bilinen teratojenik etkisi yoktur. Spontan düşüklerle zayıf ilgilidir.
Antikonvülzanlar:
Epileptik gebelerde fetal malformasyon riski artmıştır. Đlaç kullanan yada kullanmayanlarda en sık
defekt, oro-fasiyal yarıklar ve konjenital kalp hastalıklarıdır. Antikonvülzan ilaç kullananlarda
risk, ilaç sayısı ve kan ilaç konsantrasyonu arttıkça yükselir.
Hidantoin kullanan gebelerde fetal hidantoin sendromu (mikrosefali, IUGR, mental retardasyon,
dismorfik kraniofasiyal anomaliler, hipertelorizm, tırnak ve distal falanks hipoplazisi) riski %10’dur.
Karbamazepin kullananlarda el tırnak hipoplazisi, gelişme gecikmesi ve kraniofasiyal defektler
izlenebilir.
Fenobarbital; kardiak ve üriner anomaliler, yarık dudak-damak.
Trimetadion ve parametadion, diğer antikonvülzanlara benzer
Valproik asit, özellikle spina bifidaya neden olur.
Retinoidler:
Đsotretinoin teratojeniktir. % 25-30 malformasyon (dış kulak yolunun agenezi, yarık damak,
kardiak anomaliler, hidrosefali), % 25 mental retardasyon riski vardır. Beta-karoten teratojen
değildir.
Gebelikte antikoagülan olarak heparin (düşük moleküler ağırlıklı heparin dahil) kullanlır ve fetus
üzerine teratojenik etki bildirilmemiştir. Warfarin teratojeniktir, fetal warfarin sendromuna neden
olur (nazal hipoplazi, midfasial hipoplazi, serebral malformasyonlar, vertebral ve femoral
epifizlerde noktasal boyanma tipiktir) ancak laktasyonda kullanılabilir.
Tüm anestezik ilaçlar plasentayı geçer, ancak günümüzde kullanılan anestezik ajanlar teratojen
değildir. Kas gevşeticilerin kullanımıyla artmış fetal risk yoktur.
Kokain kullanımı ile spontan abortus, dekolman plasenta, konjenital anomaliler (üriner ve
kardiyak) ve mikrosefali riski artar.
Antibiyotik olarak trimetoprim (kardiovasküler defektler), tetrasiklinler (diş boyaması),
aminoglikozidler (ototoksik) tercih edilmez. Tüberkülozda isoniazid (INH), paraaminosalisilik asit
(PAS), rifampin ve etambutol kullanılabilir. Streptomisin kullanılmaz.
Nitrofurantoin kronik bakteriüri, akut non-komplike ĐYE durumunda kullanılabilir. G6PD eksikliği
olanlarda hemolitik anemiye yol açabilir.
Trimetoprim bir folat antagonisti olmasına karşın, ciddi fetal etki oluşturmaz.
Sülfonamidler doğuma yakın kullanıldığında preterm fetusta ciddi hiperbilüribinemi yapar.
Eritromisin plasentadan minimal geçer ve pek çok olguda ilk tercihtir.
Antifungal ajanlar 2. trimestrden itibaren kullanılabilir. 1. trimestrde spontan abortus riskini
artırırlar. Nistatin, klotrimazol ve mikonazol tercih edilebilir.
Griseofulvin, yapışık ikizlik oluşumunu artırabilir.
65
66
KADI N DOĞUM
Antiviral olarak asiklovir şiddetli enfeksiyon varlığında (ensefalit, pnömoni, hepatit vb.)
kullanılabilir. Didanosin uygun olgularda öncelikle tercih edilmelidir. Ribavirin, respiratuar
sinsityal virus enfeksiyonunda kullanılır ancak gebelikte kullanımı kontrendikedir.
Antiprotozoal ajanlar arasında kinin kontrendikedir.
Kardiyovasküler sistem ilaçları arasında, ACE Đnhibitörleri fetal böbrek yetmezliğine neden
olabilirler, gelişme geriliği ve gelişen oligohidramniosa bağlı hipoplastik akciğer, kraniofasiyal
anomaliler ortaya çıkar. Bu anomalilere en sık neden olan ajan ise enalaprildir. Bu nedenle
gebelikte kullanımları kontrendikedir. ACEĐ’ne bağlı olarak gelişebilen diğer bir defekt ise
hipokalvaryadır (kafa kemiklerinin hipoplazisi). Amiodaron ve tiazid grubu diüretiklerin
kullanılması da önerilmez.
Antihipertansif amaçla metildopa, hidralazin, propranolol, atenolol, kalsiyum kanal blokerleri
(nifedipin) kullanılabilir.
Psikiyatrik ilaçlar arasında trisiklik antidepresanların kullanımı sonucu fetal malformasyon
riskinde artış yoktur.
Lityum teratojen bir ilaçtır, ve kardiak anomalilere yol açar (Ebstein anomalisi) Fenotiazinler
antipsikotik amaçla yada hiperemezis tedavisinde kullanılır ve fetal malformasyon riskini artırmaz.
SSRI grubu ajanlar (gebelikte en sık kullanılan) ve monoamin oksidaz inhibitörleri gebelikte
kullanılabilir.
NSAĐD kullanılabilir, gebelikte en güvenilir NSAĐD parasetamoldür. Đndometazin, uzun süreli
kullanımı sonucu duktus arteriozusun erken kapanmasına ve fetal pulmoner hipertansiyona neden
olabilir. Đndometazin ayrıca fetal idar çıkımını azaltarak, oligohidramnios gelişimine neden olabilir.
Đmmunsupresif ilaçlardan azathiopirin gelişme geriliği, immunsupresyon ve pansitopeni
oluştururken, siklofosfamid fetus için güvenli kabul edilebilir.
Đyotlu ilaçlar kullanılmaz çünkü respiratuar distrese neden olabilecek büyüklükte fetal guatr
gelişimine neden olabilirler.
Astımda teofilin, aminofilin, terbutalin, kromolin sodyum ve steroidler kullanılabilir.
Hormonal ilaçlar:
Antitiroid tedavide propiltiourasil (PTU) tercih edilir. Metimazol fetal guatr, skalp defektleri ve
maternal yan etki yaptığından tercih edilmez. Hipotiroidide tiroid hormon replasmanı ( levotiron)
yapılır.
Progestajenik ajanlar (özellikle testosteron deriveleri) ve danazolün geç 1. trimestrde
kullanılmaları virilizasyona neden olabilir. Kız fetusların eksojen androjenlere 7-12. gw. arasında
maruz kalması komplet maskülinizasyon gelişebilir.
GnRH analoglarının erken gebelikte kullanımı düşüklere neden olabilir.
Antineoplastik ilaçlardan siklofosfamid el ve ayaklarda hipoplastik parmak gelişimine yada
parmak kayıplarına neden olurken, metotreksat ve aminopterin ciddi kranial ve ekstremite
anomalilerine neden olur (Metotreksat-aminopterin sendromu: gelişme geriliği, kraniosinostoz,
kalvaryal kemikleşme kaybı, mikrognati, arka yerleşimli kulaklar ve ekstremite anomalileri).
Đlaç Sonuçlar
Alkol Fetal alkol sendromu, mikrosefali, doğumsal kalp hast.
66
67
KADI N DOĞUM
Streptomisin Sağırlık
Thalidomide Fokomeli
67
68
KADI N DOĞUM
ANTEPARTUM DEĞERLENDĐRME
FETAL HAREKETLER
Gebe hissedebilir yada USG ile saptanır. fetal uyku – uyanıklık periodu 20-75 dk.dır. Amniotik sıvı
miktarıyla yakından ilişkilidir. Normalde 12 saatte en az 4 - 10 büyük fetal hareket hissedilmelidir.
ULTRASONOGRAFĐ (USG)
Non-invazivdir. Anne ve bebeğe zarar vermez.
2. trimestr kullanımı:
• Antropometrik ölçümler
• Konjenital anomalilerin belirlenmesi (ikinci trimestr önemli ve avantajlı bir dönemdir ve özellikle
18. gw.dan sonra anomali taraması yapılması önerilir)
• Plasenta ve fetus lokalizasyonu ve amnion sıvısının değerlendirilmesi
68
69
KADI N DOĞUM
3. trimestr kullanımı:
• Antropometrik ölçümler ve plasental lokalizasyon (yaş tayininde yanılgı yüksek)
• Fetal biyofizik profil değerlendirilmesi
• Đnvaziv girişimlerde kateterin yönlendirilmesi amacıyla kullanılır.
69
70
KADIN DOĞUM
32 gw.dan sonra haftalık R-NST’li fetusun oksilenmesinin iyi olduğu, metabolik olarak
iyi durumda olduğu ve perinatal mortalitesinin azaldığı gösterilmiştir. R-NST
güvenilirdir. Test 1 hafta sonra tekrarlanır. 28. gw. öncesi değerlendirilmesi söz
konusu değildir. 34. gw. sonra güvenilirliği artar.
NonReaktif-NST (NR-NST), fetal nabızda akselerasyonların olmaması durumudur
ve gestasyonel yaşa göre yorumlanmalıdır. Termde NR-NST, vakaların sadece %
20’sinde kötü perinatal sonuçlarla birliktedir. NR-NST fetusun sıkıntıda olduğunu
göstermez sadece ileri testler gerektirir. Böyle bir durumda test uzatılmalı, fetus
uyarılmalı (vibroakustik stimülasyon) ve gerekirse test tekrarlanmalıdır.
70
71
KADI N DOĞUM
71
72
KADI N DOĞUM
Amniotik sıvı hacminin azalması kronik fetal hipoksinin bulgusudur ve bunlarda doğum öncelikle
düşünülmelidir. Fetal asfikside ilk bozulan parametre NST, daha sonra sırasıyla fetal solunum, fetal
hareket, fetal tonus ve amniotik sıvı azalmasıdır. Đntrauterin hayatta ilk ortaya çıkan fetal tonustur.
• Doğum eylemi, fetal hipoksi ve maternal sigara içimi fetal solunum hareketlerini azaltır. Fetal
solunum gece daha az iken, annenin beslenmesini takiben artar.
• Fetal hareketler en fazla 32. gw.da izlenirken, amniotik sıvı, hareket sayısını etkiler.
• Modifiye FBP: NST + amniotik sıvı ölçümü + fetal akustik uyarı
DOPPLER USG
Obstetride sıklıkla, umbilikal, uterin ve fetal serebral damarlar incelenir.
Klinikte en sık intrauterin gelişme geriliğinin (IUGR) değerlendirilmesinde kullanılır. Yüksek
rezistans, azalan intravasküler akımla birliktedir. Fetal hipokside diastolik kan akımı azalır ve
günler içinde diastol sonu akım kaybı ve ters diastolik akım izlenir. Umbilikal arterde ters
diastolik akım, IUGR ve fetal ölüm ile ilişkili.
Umbilikal ven doppler: Umbilikal vende pulsasyon olması fetal hipoksi belirtisi olabilir. Umbilikal
vende pulsasyon varlığı duktus venozus akımıyla beraber fetal asfiksinin en iyi Doppler
göstergesidir.
Orta serebral arter (MCA): Beyin koruyucu etkiden dolayı fetal asfikside diastolik akım artar, fetal
anemide ise tepe sistolik akımı artar.
18-24. gw. arasında yapılan maternal uterin arter Doppler akım incelemesinde bilateral diastolik
çentiklenme gözlenmesi halinde, ilerleyen gebelik haftalarında preeklampsi, IUGR ve kötü perinatal
sonuçlar olabilir.
72
73
KADI N DOĞUM
• Umbilikal kord arter kanında derin metabolik veya mikst asidoz (pH <7)
• Apgar skorunun 5 dk.dan uzun süre < 3 olması
• Neonatal nörolojik bulgular (nöbet ve koma)
• Multisistem organ disfonksiyonu mental retardasyonun % 10’u perinatal asfiksiye bağlıdır.
• Akselerasyon (Hızlanma): Fetal kalp atım hızında periodik, geçici 15 saniyeden uzun süren,
15 atım/dk.dan fazla artışlardır.
• Deselerasyon (Yavaşlama): Fetal kalp hızında periyodik ve geçici azalmalardır, uterin
kontraksiyonlarla olan bağlantılarına, biçim ve zamana göre erken, değişken ve geç
deselerasyon olarak 3’e ayrılır. Tekrarlayan deselerasyonlar kontraksiyonların % 50 ‘den
fazlasında görülenlerdir.
Taşikardi;
Deselerasyonların olmadığı taşikardilerde prognoz iyi
Geç veya değişken deselerasyonlar olduğunda prognoz kötü
FHR ≥ 200 taşiaritmidir ve fetal anomali araştırılmalıdır, tedavi edilmezse hidrops ve kalp
yetmezliğinden intrauterin ölüm olur.
73
74
KADI N DOĞUM
Taşikardiye yaklaşım;
1. Digoxin
2. Ca Kanal Blokerleri (nifedipin)
3. Beta Blokerler (propranolol)
4. Antiaritmikler (procainamide)
Variabilite azalması;
Fetal tehlikenin en güvenilir göstergesidir. Persiste ediyorsa nörolojik hasar gelişmiş olabilir ancak
deselerasyon yoksa hipoksi düşünülmemelidir.
Nedenleri; Asfiksi, Đlaçlar (atropin, narkotikler, Mg SO vb), prematürite, taşikardi, fizyolojik
4
• Saltatuar patern: Variabilite > 25 atım, akselere – deselere olur, kord kompresyonunu gösterir,
diğer bulgular yoksa benign trasedir
74
75
KADI N DOĞUM
Geç deselerasyonlar; Uniform ve tekrarlayıcıdır, kontraksiyonların sonuna doğru başlar, lag time
> 20 sn., kontraksiyon sonucu uterin kan akımının azalması ile pO2 düşer ve vagal
stimülasyonla FHR düşer. Geç deselerasyonların 20 dk veya daha fazla sürdüğü her fetus
asidozdadır.
75
76
KADI N DOĞUM
76
77
KADIN DOĞUM
FETAL DĐSTRES
Fetal hipoksinin bir bulgusudur ve fetal kalp hızı ve pH değişiklikleri ile kendini gösterir. Eylemin 1.
evresinde fetal kalp atımlarının 3 dk. süre ile ≤ 100 olmasıdır. Fetal distresin değerlendirilmesi ve
etiyolojisinin belirlenmesinde kullanılan metodlar:
• Sürekli FHR monitörizasyonu
• Fetal skalp kan örneklemesi
Fetal asfiksinin subletal etkileri: Serebral palsi, mental retardasyon, düşük Apgar.
FETAL DĐSTRESĐN ETKĐLERĐ
Streste olmayan fetus özellikleri Stresteki fetusun özellikleri
• Kardiyak output ve sistemik kan basıncı • pCO2 artar � pH azalır ve erişkinlerdeki respiratuar asidoz benzeri tablo
erişkinlerden yüksektir.
gelişir.
• Fetal kanın O2’ye afinitesi ve O2 taşıma
• Olayın devamı halinde organik asitler oluşur, pürivik ve laktik asit birikimi ile
kapasitesi erişkinlerden yüksektir.
metabolik asidoz ortaya çıkar, pH daha da azalır.
• Fetal O2’nin azalmasıyla fetal bradikardi olur. Bu, hipoksiye adaptasyon
mekanizmasıdır.
77
78
KADI N DOĞUM
Erişkinlerde kullanılan pulse oksimetrenin modifiye bir formu amniotik membranlar rüptüre olduktan
sonra fetal başın yanına yerleştirilir ve eylem sırasında fetal oksijen satürasyonu ve asidoz
hakkında bilgi verir. Eylemde fetal oksijen saturasyonu %30-70 arasında değişir ve oksijen
satürasyonunun 2 dakikadan fazla % 30 altında kalması fetusun tehlikede olduğuna işaret eder.
Bununla birlikte fetal asidozun belirlenmesinde fetal skalp örneklemesi daha değerli bilgiler verir.
Kordosentez ile yapılan kan örneklemesi gerçek asidoz göstergesidir.
Fetal hücresel ve humoral immunitenin gelişimi 9-15. gw. başlar. Fetusun enfeksiyona verdiği primer
yanıt Ig M oluşumudur. Pasif bağışıklık ise plasenta aracılığı ile anneden alınan Ig G’ler ile sağlanır. 16.
gw. itibaren plasenta aracılı pasif immünite transferi hızlanır ve gebeliğin 26. haftasında fetal Ig G
düzeyleri annedeki kadardır. Doğumu takiben anne sütü bazı infeksiyonlara karşı koruyucudur ancak bu
etki 2. aydan sonra azalmaya başlar.
Doğumu takip eden ilk 72 saat içinde görülen enfeksiyonlar büyük ihtimalle intrauterin yada doğum
sırasında kontaminasyona bağlıdır.
Özellikle çok düşük doğum ağırlıklı bebekler yenidoğan yoğun bakım ünitesinde ortaya çıkabilecek
infeksiyonlara son derece hassastır. Bu dönemi takiben gelişen enfeksiyonlar muhtemelen doğumdan
78
79
KADI N DOĞUM
sonra edinilmiştir.
Grup B streptokok, E. coli; ölü doğum ve yenidoğan sepsisinin en sık nedenlerindendir.
Fetus ve enfeksiyon
Direkt etki: Fetus ve plasentanın enfeksiyonu
Đndirekt etki: Oksijen transportu ve besin değişimine etkileri ile fetal gelişimin engellenmesi
VARICELLA-ZOSTER; Gebelik sırasında annenin varicella enfeksiyonu çok daha ağır geçer ve %
5 olguda ciddi varicella pnömonisi gelişir.
Erişkinlerin %90-95’i varicella enfeksiyonuna bağışık oldukları için, gebelikte bulaş riski halinde
antikor taraması yapılmalı ve immun olmayan kadınlara varicella-zoster immün-globulini
(VZIG) uygulanmalıdır. Varicella için canlı virus aşısı mevcuttur ancak gebelikte uygulanması
kontrendikedir. Aşı virusu anne sütüne geçmediğinden, doğum sonrası vakit kaybedilmeden
aşılama yapılmalıdır.
Gebeliğin ilk yarısında (en riskli dönem gebeliğin 13-20. haftaları) maternal varicella enfeksiyonu
fetal malformasyonlara neden olabilir. konjenital varicella sendromu; koryoretinit, serebral
kortikal atrofi, hidronefroz, alt ekstremitede cilt ve kemik defekti. 20. gw.dan sonra konjenital
varicella sendromu bildirilmemiştir; sadece varicellaya ait lezyonlar gelişebilir. Maternal hastalık
geliştikten sonraki ilk 5 günde doğum olursa Yenidoğana varicella zoster immünglobulini yapılır.
ĐNFLUENZA; Đnfluenza A, B’ye oranla daha şiddetli enfeksiyona neden olur. Đnfluenza A’nın neden
olduğu konjenital malformasyon bildirilmemiştir.
KABAKULAK; MMR komponenti olarak canlı virus aşısı bulunmaktadır ve gebelikte
uygulanması kontrendikedir. Fetal enfeksiyon nadirdir ve konjenital malformasyonlara neden
olmaz. Đlk trimesterde spontan abortus nedeni olabilir.
KIZAMIK; Gebelik sırasında kızamık infeksiyonu daha şiddetli geçer ve pnömoni riski artmıştır.
Fetal enfeksiyon varlığında virus teratojen olmamakla birlikte abortus, prematürite ve düşük
doğum ağırlığı riski artmıştır.
PARVOVĐRUS B19; Hemolitik anemisi olanlarda aplastik krize neden olabilir. Fetal enfeksiyon
sonucu abortus, non-immun hidrops ve fetal ölüm gelişebilir. non-immun hidropsa en sık neden
olan ajandır. Hidrops sıklıkla myokard hasarı ve anemiye sekonder olarak ve fetal enfeksiyon
13-16. gw.ında gerçekleşirse ortaya çıkar.
RUBELLA; gebelikte ciddi konjenital malformasyonlara (konjenital rubella sendromu) ve
düşüklere neden olabilir. MMR aşısının bir komponenti olarak canlı virus aşısı bulunmaktadır
ancak gebelikte uygulanması kontrendikedir.
79
80
KADI N DOĞUM
SĐFĐLĐZ
Konjenital sifiliz; Annenin enfeksiyonunun erken evresinde fetus enfekte olabilir. Ağır hastalık
durumunda fetus ölü doğabilir. Daha az etkilenen bebeklerde doğumda vezikül, bül ve mukoza
ülserleri görülebilir. Multisistem hastalık genelde hepatosplenomegali, santral sinir sistemi ve oküler
tutulum ile seyreder. En sık oküler bulgusu bilateral korioretinittir. Hastaların bir grubunda ise
hastalık yıllarca latent kalır. Gebelik sırasında antibiyotik tedavisi genellikle bebeğin sağlıklı doğmasını
sağlasa da, 18. gestasyon haftasından sonra verilen tedavi geç konjenital sifiliz sekellerini (interstisyal
keratit, Hutchinson dişleri, sensorinöral sağırlık) önlemeyebilir.
80
81
KADI N DOĞUM
KONJENĐTAL GONORE: Püstüler deri lezyonu, artralji, endokardit, flaksibilite, neonatal oftalmia
olabilir. Körlük izlenmez. Gebelikte gonore tedavisi ilk tercih seftriakson, betalaktam alerjisi olanlara
spektinomisin verilir.
81
82
KADI N DOĞUM
HĐDROPS FETALĐS
Asit, plevral ve perikardiyal efüzyon, derialtı ödemi veya plasental ödem gibi birden fazla fetal
ekstravasküler kompartmanda anormal sıvı birikiminin ultrasonografik olarak görülmesiyle tanı konur.
Đnsidans; < % 1.
RH ĐZOĐMMÜNĐZASYONU
Rh (-) annenin, Rh alelleri olan Cc, D ve Ee gibi Rh grup antijenleri taşıyan fetal eritrositler ile
karşılaştığında antikor üretmesine bağlı olarak gelişen patolojik bir durumdur. Bu karşılaşmanın nedenleri;
82
83
KADI N DOĞUM
Herhangi bir risk faktörü olmasa da maternal kanda fetal eritrositler izlenebilir; 0.1 ml. Rh (+) kan
bile izoimmunizasyon meydana getirebilir.
Rh (+) baba, homozigot ise tüm çocuklar Rh (+), heterozigot ise çocukların Rh (+) olma şansı % 50’dir. Rh
(-)’ler daima homozigottur.
Rh (-) anne, Rh (+) fetal eritrositlerle karşılaştığında önce IgM yanıtı oluşur ve bu antikorlar plasentayı
geçemedikleri için sorun yoktur. Ancak, 6 hafta - 6 ay içinde meydana gelen IgG tipi antikorlar plasentayı
geçerek, Rh (+) fetal eritrositleri hemolize uğratır, sonuçta fetal anemi ve hiperbilirübinemi gelişir. Anemi
nedeniyle ekstramedüller hematopoez (dalak, karaciğer, adrenal gland, böbrekler, intestinal mukoza)
başlar. Bunun sonucunda; portal ve umbilikal ven obstrüksiyonu ile portal hipertansiyon olur, normal
karaciğer fonksiyonlarının (protein üretimi) kaybı ile intravasküler kolloid basınç düşer. Bir yandan
anemiye sekonder konjestif kalp yetmezliği (KKY), diğer yandan hipoproteinemi gelişmesi sonucu
jeneralize ödem ortaya çıkar. Fetal hidrops tablosu fetal aneminin şiddetine bağlıdır. Düşük
matürasyon kontrolü nedeniyle dolaşımda çekirdekli ve immatür eritrositler gözlenir. Sonuçta doku
hipoksisi ve asidoz ortaya çıkar. Anne karaciğeri fazla bilirübini metabolize edebilir ve intrauterin kern
ikterus gelişmez. Ancak, doğumdan sonra immatür fetal karaciğer bilirübini metabolize edemez ve kern
ikterus gelişebilir (bazal ganglionlarda bilirübin birikimi). Amniotik sıvı, hemoliz sonucu oluşan bilirübin
(hemoliz ile orantılıdır) ile boyanır.
83
84
KADI N DOĞUM
• Đndirek Coombs testi (IDC): maternal kanda, fetal eritrositlere karşı gelişmiş serbest antikor
varlığını araştırır.
• Direk Coombs testi: fetal-neonatal kanda fetal eritrositlere yapışık maternal antikor varlığını
araştırır.
• Kleihauer-Betke testi: Maternal dolaşıma karışmış fetal eritrositlerin miktarını hesaplar. Fazla
(> 30 ml) kanama düþünülen olgularda uygulanır.
Değerlendirme ve takip; eşi Rh (+) olan Rh (-) gebede ilk antenatal vizitte IDC bakılır
ve test (-) geldiği taktirde, 28. gw.’da test yine (-) ise proflaksi uygulanır.
Proflaksi: anti D immun globulin, enjekte edildiğinde, antikorun dozu yeterli ise immün
cevap gelişmez.
Standart doz 300 µg, 30 ml. fetal kan yada 15 cc. fetal eritrositi nötralize eder. Proflaksi
alanlarda sensitizasyon riski % 0.07.
Đmmünize olgular tanı ve takip;
Đndirek coombs (+) olanlarda; titrasyon tayini ve 4 hafta arayla tekrar yapılır; 1:16 ve üzerindeki
(+) titrasyonlarda hemolitik hastalık ve anemi riski artmıştır. Doppler USG ile fetal middle
serebral arter (MCA) akım hızının saptanması fetal aneminin non-invazif tespitinde kullanılır.
Titre ≥ 1:16 olanlar ve etkilenmiş fetus öyküsü olanlarda titrasyon yapılmaksızın, amniosentez
yapılır ve amnion sıvısındaki bilirübin, spektrofotometrik olarak ∆OD450 nm dalga boyunda
okunarak Liley eğrilerinde önerilen takip ve tedavi uygulanır.
84
85
KADI N DOĞUM
• < 18. gw.’da kritik sınır aşılsa da amniosentez yapılmaz (iu transfüzyon başarısız).
• Đu. transfüzyon 0 (-) negatif, CMV-negatif, yıkanmış, ışınlanmış eritrositlerle yapılır.
• Transfüze edilecek miktar: (Gestasyonel hafta - 20) × 10 ml. Taşikardi gelişirse transfüzyon
durdurulur. Günümüzde intravasküler transfüzyon kullanılmaktadır.
• Anne ile fetus arasında sadece Rh uygunsuzluğu varsa sensitizasyon derecesi, hem Rh hem
ABO uyuşmazlığı olana göre daha fazladır.
PRETERM EYLEM
Neonatal morbidite ve mortalite, gestasyonel yaşın artmasıyla azalır. Artmış matürite, doğum ağırlığından
daha önemlidir.
Preterm eylem, doğum eyleminin 20. gw.dan sonra, 37. gw.dan önce başlamasıdır. Yaşamla bağdaşan en
küçük hafta > 24 gw. Tüm gebeliklerin % 10 -15’inde görülmekle birlikte anomaliye bağlı olmayan fetal
ölümlerin % 75-80’ini, tüm bebek ölümlerinin 2 ⁄ 3’ünü oluşturur.
Preterm eylemin nedeni çoğunlukla bilinmemektedir,
Saptanan obstetrik ve medikal nedenler; Abortus imminens, yaşam şekli (sigara (>10 adet/g), alkol, ilaç
kullanımı), ileri yaş yada adolesan yaş, fakirlik, kısa boy, yoğun çalışma, ayakta kalma, stres, genetik
faktörler, korioamnionit (E.coli, intakt membranlardan geçebillir), bakteriyel vajinozis, önceki preterm
eylem, plasenta previa, çoğul gebelik, immunolojik (AFS), servikal yetmezlik, uterin anomaliler, myom,
hidramnios, üriner enfeksiyon, periodontal hastalık.
• Enfeksiyon, en önemli risk faktörüdür. Enfeksiyona sekonder açığa çıkan IL-1,6,8 ve TNF
ve PGE2, PGF2α gibi maddeler eylemi başlatır.
• amniotik sıvıda bakteri olmadığını ortaya koyan en güvenilir test; gram boyama.
• intraamniotik bakteri ve enfeksiyonu saptamada en duyarlı test; amniotik sıvıda IL-6
seviyelerinde artış.
85
86
KADI N DOĞUM
Cerrahi:
• Konizasyon anamnezi
• 2. veya 3. trimestr abdominal cerrahi
• Uterus ve servikse daha önce yapılmış insizyon
Medikal:
• Pulmoner veya sistemik HT
• Böbrek hastalığı
• Kalp hastalığı
• > 10/gün sigara içme
• Alkolizm ve narkotik ilaç kullanımı
• Malnütrüsyon veya obezite
• Ciddi anemi
• Enfeksiyonlar (maternal ürogenital)
• Adneksiyal torsiyon
• Maternal travma veya yanık
• Perfore peptik ülser
Tanı:
- Servikste dilatasyon ve efasman yapan, 20 dakikada 4, yada 60 dakikada 8 uterin
kontraksiyon olması
- Servikal dilatasyonun > 1 cm. olması
- Servikal efasmanın > % 80 olması tanıyı koydurur.
Gebelik süresince doğum dişi endikasyonlar ile en fazla hastaneye yatış nedeni preterm
eylemdir. Spekulum muayenesi ile servikal kültürler (klamidya, gonore, grup B streptokok)
alınabilir. Preterm eylemde üst genital kanal ve amniotik sıvıda en sık izole edilen
mikroorganizmalar; Fusobacterium nucleatum, Bacteroides ve ureaplasma urealyticumdur.
Servikal örnekte fetal fibronektin bakılarak erken doğumun olup olmayacağı tahmin edilebilir.
86
87
KADI N DOĞUM
Test (-) ise genellikle doğum hemen gerçekleşmez. Yüksek riskli hastalarda haftalık im. 17 �OH
progesteron yada intravajinal 100 mg. doğal progesteron tedavisi preterm eylem insidansını azaltır
Yaklaşım;
• Yatak istrahati, (kontraksiyonların % 30’u spontan durur)
• Hidrasyon ve sedasyon (% 5 Dekstroz veya mikst sıvı 500-1000 cc)
• Tokoliz: Tokolitik ajanlar; β-mimetikler (ritodrin ve terbutalin), magnezyum sülfat, PG
sentetaz inhibitörleri (indometazin), nifedipin, atosiban
87
88
KADI N DOĞUM
Kortikosteroid tedavisi;
• neonatal respiratuar distres sendromu,
• intraventriküler hemoraji,
• nekrotizan enterokolit,
• Patent duktus arteriozus
• neonatal mortaliteyi AZALTIR
Kortikosteroid tedavisi
• Pulmoner displaziyi azaltmaz,
• Postpartum endometrit riskinde artışa yol açar.
PPROM ETĐYOLOJĐSĐ
Geçirilmiş PROM (tekrarlama ihtimali % 20-30), açıklanamayan vajinal kanama, ablasyo plasenta,
amniosentez, sigara, çoğul gebelik, maternal enfeksiyon (üriner, alt genital sistem, STD), intrauterin
enfeksiyon, servikal yetmezlik, koitus, polihidramniosis, beslenme yetersizliği, C-vit eksikliği, aile
öyküsü.
Tanı şüpheli ise perineye ped yerleştirilip sıvı akışının olup olmadığı kontrol edilebilir veya
88
89
KADI N DOĞUM
spekulum muayenesi esnasında hasta öksürtülerek sıvı akışı denetlenebilir. Şüphe devam
ediyorsa amniosentez ile evans mavisi veya indigo carmine boyası kaviteye verilerek vajende renk
değişikliği araþtırılabilir.
Tanı konulan olgularda sık vajinal muayene sakıncalıdır çünkü koryoamnionit riskini arttırır.
Bunun yanında preterm eylem, kord prolapsusu ve plasental dekolman riski artar. 26 haftanın
altındaki gebeliklerde akciğer hipoplazisi ve Potter sendromu riski belirgindir.
KORYOAMNĐONĐT: Aşağıdakilerden en az biri ile birlikte olan intrauterin enfeksiyon.
Zamanında önlem alınmazsa sepsis ve septik şok gelişebilir. Klinik amnionit tanısı
konan anne ve bebeğin infeksiyöz morbiditesini en aza indirmek için gebelik
süresine bakılmaksızın doğum yaptırılır. Öncelikle vajinal yol denenir ancak
fetal distres bulguları mevcutsa sezaryen tercih edilir. Đntrapartum ve postpartum
dönemde anneye geniş spektrumlu antibiotikler verilir.
• 37 gw; doğumun spontan olarak % 50 olguda ilk 12-24 saat içinde gerçekleşeceği için beklenir.
Ancak doğum 12-24 saat içinde gerçekleşmezse indüksiyon başlanır.
• 34-37. gw. arası; Đlk yapılması gereken akciğer matürasyonunun değerlendirilmesidir. Fetal
akciğerler matür ise termdeki yaklaşımın aynısı yapılır.
Fetal akciğerler immatür ise MIAC (intraamniotik infeksiyon) için amniosentez yapılır.
MIAC varsa; Doğum, yoksa → Ampisilin profilaksisi + hergün NST veya FBP yapılır.
• 24-34. gw. arası
MIAC varsa; Doğum, yoksa → Ampisilin profilaksisi + steroid + 2-4 haftada bir USG
89
90
KADI N DOĞUM
• < 24 gw; Fetal kayıp oranları çok yüksektir. Bu nedenle spontan takip veya gebeliğin sonlan-
dırılması düşünülebilir.
Son adet tarihi (SAT)’nden 42 hafta (294 gün) sonrasında gebeliğin devam etmesidir. En sık nedeni,
SAT’nin yanlış bilinmesi yada değişken menstrüel siklus süresi nedeniyle gestasyonel yaşın yanlış
hesaplanmasıdır. Gerçek günaşımının nedeni ise tam olarak bilinmemektedir.
Plasental sülfataz eksikliği, adrenal hipoplazisi, hipofiz yetmezliği olan ve anensefalik fetuslarda günaşımı
sıktır. Takip eden gebeliklerde de günaşımı gözlenmesi riski yaklaşık % 25’tir.
Gestasyonel yaşın artması ile maternal-fetal-neonatal komplikasyonlar da artar. Postterm gebeliklerde
antenatal testlerin güvenilirlikleri azalır.
• Reaktif NST’yi takip eden 7 gün içinde fetal ölümlerin en sık nedeni; günaşımı.
• Fetal riskin en önemli nedeni oligohidramniosa baðlý kord kompresyonu.
• 41. haftadan sonra umbilikal kord plazma eritropoietin düzeyi yükselir.
90
91
KADI N DOĞUM
fetus, amnion boşluğuna idrar yapmaya başlar ve fetal idrar kısa sürede amniotik mayinin başlıca kaynağı
olur. Terme yakın, günde ort. 800-1000 ml fetal idrar üretilir. Fetal akciğerler de biraz sıvı üretir (300
ml/gün) ancak bu sıvının büyük kısmı amnion boşluğuna ulaşmadan yutulur.
Sekizinci haftadan önce transüde olan amnion sıvısı pasif olarak reabsorbe edilmektedir. Fetal yutma
absorbsiyonun başlıca kaynağıdır. Terme yakın, günde 1000-1500 ml sıvı yutularak absorbe olmaktadır.
Az miktarda amniotik sıvı fetal membranlardan da absorbe olmaktadır ve fetal dolaşıma katılmaktadır.
Terme yakın bu şekilde hergün 250 ml sıvı absorbe edilmektedir. Az miktarda amnion sıvısı da
memranlardan geçerek maternal dolaşıma katılmaktadır (10 ml / gün).
Amniotik sıvı 28. gw.da en yüksek seviyesine ulaşır (1000 ml) ardından 40. haftada 800 ml.‘ye kadar
azalır ve sonrasında azalmaya devam eder. Fetusla kıyaslandığında amniotik sıvının en fazla olduğu
dönem 16. gw.dır. Amniotik sıvının önemli fonksiyonları;
• Fetusu dış travmalardan korumak
• Umbilikal kordu basıdan korumak
• Fetal hareketlere izin vererek kas iskelet sisteminin gelişimini sağlamak
• Fetal pulmoner gelişime katkıda bulunmak
• Fetal cildi kayganlaştırmak
• Bakteriostatik etkiyle koryoamnionit ve fetal enfeksiyondan korumak
• Fetal ısı kontrolüne yardımcı olmak
POLĐHĐDRAMNĐOS
Amnion sıvısı 2000 ml. üzerinde ise polihidramnios olarak kabul edilir. Ultrasonografik olarak
amniotik sıvı indeksi (ASI) > 24 cm olan olgular polihidramnios tanısı alır.
Risk faktörleri:
• Đdiopatik (en sık)
• DM (en sık patolojik neden)
• NTD (anensefali, spina bifida)
• Rh/rh uygunsuzluğu, non-immun hidrops
• Fetal yapısal anomaliler (MSS anomalileri, özefageal atrezi)
• Monozigotik ikiz
• Kromozom anomalileri
• Akciğer hipoplazisi
• Büyük plasenta (sifiliz, hidrops fetalis)
OLĐGOHĐDRAMNĐOS
Sonografik olarak en geniş amnion cebinin 2 x 2 cm’nin altında olması yada 4 kadran ölçümünün 5
cm. altında olması (ASĐ < 5 cm) tanısaldır.
91
92
KADI N DOĞUM
OLĐGOHĐDRAMNĐOS NEDENLERĐ
Fetal nedenler Plasental nedenler
- Erken membran rüptürü (% 50 ) - Ablasyo plasenta
- Kromozom anomalileri - TTTS
- Konjenital anomaliler
Renal agenezi, renal displazi üretral obstrüksiyon Maternal nedenler
- Uteroplasental yetmezlik* - Preeklampsi
- IUGR
- Fetal ölüm - Hipertansiyon
- Postterm gebelik - DM
Đlaçlar
- NSAĐĐ kullanımı Đdiopatik
- ACE inhibitörleri**
*Uteroplasental yetmezlikte renal perfüzyon azalır ve fetal idrar çıkımı azalır. (plasenta dekolmanı,
preeklampsi, postmatürite nedeniyle oluşabilir)
**ACE inhibitörleri, fetal idrarı azaltmaktadır.
Komplikasyonlar; Erken haftalarda başlarsa pulmoner hipoplazi, amniotik band sendromu (amnion
sıvısı ve fetus arasında ekstremite amputasyonunu da içeren birçok deformiteye yolaçabilen
yapışıklıklar), veya uterin basıya bağlı kas iskelet sistemi deformiteleri (club-foot vb.) gelişebilir.
Terme yakın oligohidramnios, kord basısına (variable deselerasyonlar) yol açar.
Tedavi; Antepartum tedavi seçenekleri kısıtlıdır, ancak bazı yapısal bozukluklarda in-utero cerrahi
düzeltme şansı olabilir (erkek fetusta posterior üretral valv gibi). Doğum zamanlaması gestasyonel
yaşa fetusun iyilik haline, etyolojiye bağlıdır. Travayda amniotik kaviteye kristaloid (izotonik NaCl)
infüzyonu (amnioinfüzyon) yapılarak kord basısı sonucu oluşan anormal fetal kalp atım paternleri
önlenebilir, sezaryen riski azaltılabilir ve neonatal mekonyum aspirasyonu riski en aza indirgenebilir.
ÇOĞUL GEBELĐK
92
93
KADI N DOĞUM
Tüm doğumların % 1-2’sidir. Çoğunluğu (% 97-98) ikizdir ve % 80’i dizigotiktir. Çoğul gebelikler özellikle
yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT) gelişmesi ile son zamanlarda artmıştır.
Risk faktörleri;
MONOZĐGOTĐK ĐKĐZLĐK
Tek bir ovumun tek bir spermle fertilizasyonu ve fertilize ovumun bölünmesi sonucu oluşur.
Monozigotik ikizler genetik olarak aynıdır. Cinsiyet (hemen her zaman) ve kan grupları aynıdır,
parmak izleri farklıdır. Monozigotik ikizlik sıklığı tüm dünyada aynı olup 1/250 kadardır.
Koryonisite;
• Đlk 72 saatte bölünme olursa,
- Diamniotik-Dikoryonik (DA-DK) monozigot ikizlik
- Monozigotik ikizlerin % 30’u.
- Mortalite oranı en düşük olan grup (% 9)
93
94
KADI N DOĞUM
DĐZĐGOTĐK ĐKĐZLĐK
Đki ayrı ovumun iki ayrı spermle fertilize olmasıdır. Farklı cinsiyetlere sahip olabilirler. Dizigotik
çoğul gebeliğin sonraki gebeliklerde tekrarlama riski 10 kat fazladır. Membranlar daima diamniotik-
dikoryoniktir (DA/DK). Plasenta yapışık yada ayrı olabilir. Ayırmak için:
Eğer iki plasenta diski varsa → dikoryonik
Eğer fetuslar farklı cinsiyette ise → dikoryonik (dizigotik)
94
95
KADI N DOĞUM
Büyüme ve gelişme;
Đkiz gebelikte fetal büyüme 28-30. haftaya kadar tekil gebelikler ile aynıdır ve tekil gebelik USG
ölçümleri kullanılabilir. Fetuslar arasında % 25’ten fazla gelişme farkı varsa konjenital anomali,
nekrotizan enterokolit ve fetal ölüm riski artmıştır ve doğum düşünülmelidir. Đkizler için ortalama
gebelik süresi 35-36 haftadır. Gelişme geriliği monozigotik ikizlerde daha belirgindir. Đkizlerde 40
hafta ve üzeri günaşımıdır.
Üçüzlerde ise doğum genellikle 32-33. haftada spontan olarak gerçekleşir. Fetuslar arası gelişme
farkı (diskordans) belirgindir. Doğum sezaryan ile olur.
Dördüzlerde doğum genelllikle 30-31. haftada gerçekleşir. Marjinal ve velamentöz kord
insersiyonu sıktır. Risk faktörü (hunileşme vb.) yoksa çoğul gebeliklerde proflaktik servikal sörklaj
önerilmez.
Prenatal Tanı
Normal gebeliklere göre hCG, MSAFP, hPL, östriol artmıştır. Bu nedenle çoğul gebeliklerde
MSAFP (veya üçlü test) ile nöral tüp defekti taraması yapmak uygun değildir. Özellikle monozigotik
ikizlerde konjenital anomali riski artar. Anöploidi riski sadece anne yaşı temel alınarak
hesaplanmalıdır. Genetik amaçlı amniosentez veya CVS, ikiz gebelikte 33 yaş üzerinde
önerilmektedir. Birden fazla amnion kesesi varsa her biri için farklı örnekleme yapılmalıdır
(örneklenen keseler boya ile işaretlenir).
• Đkiz gebelikte maternal kardiak output, kalp hızı ve atım hacmi daha fazla artar.
• Đkiz gebelikte plazma hacmi % 50-60 artar. Bu oran tekil gebelikte % 45.
• Tekil gebeliklere oranla daha belirgin dilüsyonel anemi ve daha fazla postpartum kanama (ortalama 1000 ml) gözlenir.
• Tidal hacimde belirgin artış (muhtemelen artan progesteron düzeylerine bağlı)
• Lutein kistler ve asit (yüksek hCG düzeylerine bağlı olarak)
• Konjenital anomali insidansı, fetus sayısı ile artar. malformasyonlar monozigotik ikizlerde daha sık. Anomalilere sıklıkla persistan
polihidramnios eşlik eder.
95
96
KADI N DOĞUM
4. Makat / makat % 5
5. Diğer% 8
Doğum Şekli: Önerilen doğum şekli ikizlerin prezentasyonuna, gestasyonel yaşa (veya beklenen
doğum ağırlığına) ve maternal-fetal iyilik haline bağlıdır. , Prezente olan fetusun verteks
prezentasyonunda olmadığı ikizlerde ve ayrıca yüksek sayılı çoğul gebeliklerde sezaryen
önerilmektedir. Buna rağmen seçilmiş hastalarda vajinal doğum uygun olabilir.
96
97
KADI N DOĞUM
Asimetrik IUGR, gebeliğin geç dönemlerinde ortaya çıkan bir problemden (uteroplasenter yetmezlik)
kaynaklanan fetal başın vücuttan daha büyük olmasıdır. Azalan plasental transfer nedeniyle fetal KC.
depoları boşalır ve abdominal çevre (AC) küçük kalır. IUGR’ların % 80’i asimetriktir.
Doğum ağırlığına etki eden non-patolojik faktörler arasında anne babanın boyu ve kilosu, maternal
vücut su ve yağ birikimi, parite, etnik köken ve fetal cinsiyet sayılabilir.
Patogenez: Uteroplasental kan akımında etkilenme sonucu fetusa yetersiz besin (glukoz, amnio
asitler) geçişi olur ve fetal gelişim etkilenmeye başlar. Önce ciltaltı dokusu, kc depoları, iskelet sistemi
gelişimi durur sonra vital organların (beyin, kalp, böbrek) gelişimi durur. Sonuçta hipoksi, asidoz ve
ölüm gelişir.
IUGR’li infantta, normal doğum ağırlığı olan bir infanta göre vücut yapısı (vücut yağı, total protein,
DNA ve RNA, glikojen ve serbest yağ asitleri azalmıştır), vücut oranları ve organlar arası ağırlık
dağılımı değişmiştir.
Asimetrik gelişme geriliğinde karaciğer ve timusa oranla beyin korunmuştur. Simetrik IUGR’de beyin
hücre sayısı da azaldığından, beyin daha küçüktür.
IUGR’da timus % 25 küçülmüştür (azalmış hücresel immunite). IUGR’de fetal akciğerlere ve
böbreklere kan akımı azalmıştır (oligohidramnios). Dopplerde uterin ve umbilikal arterlerde anormal
dalga formları gözlenir. Umbilikal vende pulsasyon varlığı, duktus venozus akımıyla beraber fetal
asfiksinin en iyi göstergesidir.
Risk faktörleri:
• Yapısal olarak ufak anne
• Kötü maternal beslenme
• Olumsuz sosyal yaşam
• Fetal enfeksiyonlar; (% 5),
- CMV; En sık IUGR nedenidir. Direk sitoliz, hücre kaybı.
- Rubella; küçük damarlarda endotel hasarı ve vasküler yetmezlik, hücre bölünmesi azalır
- HAV, HBV; preterm doğum ve IUGR
- Listeriozis, Tbc, konjenital malarya
- Toxoplazma; IUGR’da en sık görülen protozoal enfeksiyondur
- Sifiliz; perivasküler inflamasyon ve ödeme sekonder paradoksal plasentomegali
• Konjenital anomaliler; ciddi kardiyak malformasyonlar
• Kromozom anomalileri; (anöploidi) trizomi 21, 13, 16’da hafif IUGR varken trizomi 18’de mutlak
IUGR vardır. Genetik nedenli IUGR, en sık trizomi 21 (Down sendromu)’dir. Seks kromozom
anomalilerinde genellikle IUGR izlenmez.
• Kemik ve kartilaj bozuklukları; osteogenesis imperfekta, kondrodistrofiler
• Teratojenler
• Vasküler hastalıklar; preeklampsi, (Hipertansiyon: maternal nedenli en sık IUGR nedeni).
• Renal hastalıklar
• Kronik hipoksi (yüksek rakımda yaşam doğum kilosunu azaltır)
• Orak hücreli anemi ve diğer kalıtımsal anemiler
• Plasenta ve kord anormallikleri
• Çoğul gebelik
• Antifosfolipid sendrom
• Ektopik gebelik; abdominal gebelik
Tanı;
97
98
KADI N DOĞUM
IUGR tanısında en önemli faktör gestasyonel yaşın doğru hesaplanmasıdır. SAT ve seri USG
ölçümleri faydalı olabilir. Seri USG biyometri ve SAT ile uyumsuzluk IUGR düşündürür. Fetal
biyometride erken gebelikte en değerli ölçüm tepe-popo mesafesidir (CRL). Đkinci trimesterde
(14-26. gebelik haftaları arasında) ise biparietal çap (BPD) ve kafa çevresi (HC) daha doğru
sonuçlar verir. 3. trimesterde ise en değerli ölçüm parametresi abdominal çevre (AC)’ dir.
Abdominal çevre (AC) fetal büyüme ve ağırlık için en değerli parametredir . Ancak AC, en
fazla varyasyon gösteren ölçüm parametresidir.
USG’de amnion sıvı miktarı (oligohidramnios, geliþme geriliði olan fetuslarda perinatal sonuçlarla
en yüksek korelasyon gösteren parametre) ve fetoplasental kan akımı ( Doppler akım hızı) da
değerlendirilebilir. IUGR’de kompanse fazda umbilikal arter (UA) diastolik kan akımı azalmış yada
kaybolmuştur. UA’de ters akım varlığı ciddi hipoksiyi gösterir ve ciddi fetal metabolik asidoz ile
ilişkilidir. UA Doppleri NST’de değişiklikler olmadan anormalleşir.
Fetal beynin korunduğu için kompanse IUGR’nin erken dönemlerinde orta serebral (MCA), internal
karotid (ICA) arter ve inen aortadan elde edilen Doppler dalgalarında kan akımının arttığı gözlenir.
IUGR için önemli bir bulgu da uterin arter Doppler akım çalışmasında erken diastolik çentik
varlığıdır.
Yönetim
Pek çok olguda IUGR önlenemez. Etkili olduğu kanıtlanmış önlemler: Sigara ve alkolün
bırakılması, antimalaryal kemoproflaksi, dengeli protein ve enerji desteği. Yatak istirahatinin
faydası konusunda tartışmalar devam etmektedir. Düşük doz aspirin bazı olgularda faydalı olabilir.
Fetal akciğer matüritesi tamamlanmışsa, ≥ 37 gw. veya fetal distres gebelik söz konusu ise doğum
gerekir. IUGR’nin fetal akciğer matüritesini hızlandırdığına dair çelişkili bilgiler vardır bu nedenle 34
haftadan küçük gebeliklerde kortikosteroid uygulaması önerilir.
Prematür ve/veya pulmoner matürite gösterilememişse NST + Biofizik profil + Doppler ile takip edilir ve
koşullar uygunlaşınca doğum gerçekleştirilir. Olgular haftalık olarak takip edilmeli, USG ile fetal
büyüme ve amniotik sıvı takibi 2-4 haftada bir yapılmalıdır. Asimetrik IUGR için en değerli ölçüm AC
ve total intrauterin hacimdir.
FETAL MAKROZOMĐ
Mutlak doğum ağırlığının > 4500g olmasıdır. Doğumda bebeklerin % 5’inin ağırlığı > 4000g ve %
0,5’ininse > 4500 g’dır. Fetal makrozomi ile ilgili birçok faktör olmasına rağmen, risk faktörlerini taşıyan
kadınların birçoğunun normal ağırlığa sahip bebekleri olmaktadır.
Etyoloji:
98
99
KADI N DOĞUM
ANTEPARTUM KANAMALAR
24 gw.dan sonra, doğumdan önce olan vajinal kanamadır (% 4-5). Gebelikte meydana gelen kanamalar
hemen dursalar bile kötü prognozu gösterir.
99
100
KADIN DOĞUM
Risk faktörleri; RR
Fizyopatoloji: Desidua bazalis içine kanama olur, desidua myometriumdan ayrılır, maternal yüzde
koyu renkli koagülüm birikir (retroplasenter hematom). Ayrılma, total yada parsiyel olabilir. Bazen
de spiral arterioller rüptüre olur ancak uterus kontrakte olamaz kanama durdurulamaz. Kanama
maternal orjinlidir.
Kronik ablasyo; bazen hematom haftalarca ilerlemez.
Gizli kanama; plasenta santralden ayrılır, membranlar rüptüre olana kadar kanama izlenmez.
Daha yüksek risklidir.
Fetomaternal hemoraji; travmatik ablasyoda plasentada da yırtılmalar olur ve fetal kanama
oluşur.
Klinik; Uterus tetanik, kontrakte, hassas ve fundus yükselmiştir. En sık vajinal kanama olur.
Fetal distres veya fetal ölüm görülür. Uterin hassasiyet, kanın damar dışına myometriuma sızdığını
(apopleksi) düşündürür (Couvelaire uterus). Vajinal kanamanın miktarı durumun şiddetiyle
bağlantılı olmayabilir çünkü kan, plasenta arkasında toplanabilir. Hatta hiç vajinal kanama
olmayabilir (% 20). Retroplasental kanama miktarını monitorize etmek için fundus yüksekliği ve
abdominal çevrenin seri ölçümleri ve USG faydalıdır. Sonografik olarak görüntülenebilmesi için
300 ml ‘den fazla koleksiyon gereklidir. Tanıda USG, faydalı ancak tam güvenilir değildir.
USG’de dekolmanın gözlenmemesi bunu ekarte ettirmez. Amniotik sıvının şarap rengine dönmesi
dekolmanı düşündürür.
Masif hemorajiye sekonder, şok, ciddi tüketim koagülopatisi, renal yetmezlik gibi komplikasyonlar
gözlenebilir.
Maternal komplikasyonlar: Maternal mortalite (hemoraji, kardiak ve renal yetmezliğe bağlı) % 0,5
- 5 arasında. Agresif sıvı ve kan replasmanı gereklidir. Klinik olarak belirgin koagulopati (DIC),
vakaların % 10’unda görülebilir.
Fetal komplikasyonlar: % 10-35 hastada fetal hipoksi, prematürite ve anemiye bağlı fetal ölüm
görülür. Malprezentasyon görülmez
Tedavi: Mutlak hospitalizasyon gereklidir. Doğum zamanı ve biçimi annenin durumuna, fetusun
durumu ve gestasyon yaşına ve serviksin durumuna bağlıdır.
100
101
KADI N DOĞUM
Risk faktörleri;
• Đleri anne yaşı
• Multiparite
• Çoğul gebelik
• Geçirilmiş plasenta previa
• Geçirilmiş sezaryen öyküsü
- Önceden bir sezaryen (risk % 25)
- Önceden iki sezaryen (risk % 60)
• Sigara (CO hipoksemisi ve plasental hipertrofi)
Klinik: Ağrısız, vajinal kanama ile karakterizedir. Kanama, maternal orijinlidir. Malprezentasyon
sıktır çünkü plasenta, prezente olan kısmın angajmanını engeller. Plasenta previa, belirti
vermeksizin USG’de tesadüfen tanınabilir. Gebe, antepartum hemoraji ile geldiğinde plasenta
previa ekarte edilene kadar pelvik muayene kesin kontrendikedir (kanamayı artırabilir).
USG, plasenta previa tanısında en iyi yöntemdir. II.trimestrde tanınan p.previa olgularının terme
kadar sadece % 5’i previa olarak kalmaktadır. Çoğunluğu gebelik ilerledikçe yukarıya çekilir.
Plasenta previa tanısı 24. gw.dan sonra konmalıdır.
Maternal komplikasyonlar: Plasenta adezyon kusurları plasenta previalı gebeliklerde % 5-15
görülebilir. Tüketim koagülopatisi gelişebilir.
Neonatal komplikasyonlar: Preterm doğum, malprezentasyon olabilir ancak plasenta previa
olgularında fetal konjenital anomalilere daha sık rastlanır
Tedavi:
Antepartum tedavi: Fetal distres ve aşırı maternal kanama gebeliğin sürdürülmesi için
kontrendike olan durumlardır ve gestasyon yaşına bakılmaksızın acil sezaryen yapılır. Ancak
kanama ataklarının çoğu hayatı tehdit etmez. Dikkatli monitorizasyonla birçok vakada doğum
güvenle ertelenebilir.
Fetal akciğer matürasyonu tespit edildikten sonra elektif sezaryen önerilmektedir.
VAZA PREVĐA
Umbilikal damarlardan olan kanamadır. Çok nadir görülür. Ağrı yoktur ve plasental lokalizasyon
normal olabilir. Vaza previada kanama fetal kaynaklıdır. Bu nedenle fetal mortalite, fetal kan kaybına
bağlı olarak % 75’tir. Fetus canlı ve viabl ise acil sezaryen.
101
102
KADI N DOĞUM
Kanamanın orijinini araştırmak için Apt testi (hemoglobin alkalin denatürasyon testi); 1ml. kana 2-3
damla alkali solüsyon eklenir ve fetal eritrositler alkaliye direçlidir, parçalanmaz ve karışım kırmızı
kalır. Maternal eritrositler rüptüre olur ve karışım kahverengiye döner.
UTERĐN RÜPTÜR
Uterin rüptür, komplet (seroza ve myometrium tam kat ayrılmıştır) yada inkomplet (myometrium
ayrılmış ancak seroza ayrılmamıştır) olabilir. Ensık nedeni Eski C/S skarı ayrılmasıdır. Özellikle
multiparlarda uzamış oksitosin kullanımı veya internal versiyon-ekstraksiyon gibi obstetrik
müdahaleler sonrasında ortaya çıkar. En sık görülen bulgu bradikardidir. Ani deselerasyon, fetal
ölüm, kontraksiyonların kaybolması, kanama, ağrı, fetusun yukarı yer değiştirmesi şeklinde klinik bulgu
verebilir. Acil laparotomi gerektirir.
Plasentomegali; Gestasyonel DM, fetal hidrops, plasental hemoraji, eritroblastozis fetalis, non-immun
hidrops, enfeksiyonlar (sifiliz), kromozomal anomaliler, hidatiform mol
102
103
KADI N DOĞUM
Dejeneratif plasental lezyonlar; bazal plakta kalsiyum birikimidir. Plasental yaşlanma, infarktla
beraber olan uteroplasental yetmezlikte olabilir.
Plasental infarkt: en sık görülen plasental lezyondur.
Plasental metastazlar: malign tümörler nadir metastaz yapar. En sık malign melanom metastazı
görülür. Yanı sıra lösemi ve lenfomalarda metastaz yapar.
MEMBRAN ANORMALLĐKLERĐ
Mekonyumla boyanma: artmış perinatal morbidite ve mortaliteyle beraberdir.
Korioamnionit: maternal orjinli enflamatuar hücre infiltrasyonu vardır. Funisit veya amnionitte ise
fetal orjinli enflamatuar hücre infiltrasyonu vardır.
103
104
KADI N DOĞUM
• Anormal travay
• Sepsis
• Asidoz
• Hipoksi
• Uterin rüptür
• Postterm gebelik
• Đlaç kullanımı
Sezaryenden kaçınmak için her türlü çaba harcanmalıdır. Çoğunlukla bekleme tedavisi
önerilmektedir. Ancak çoğu kadın ölü bir fetusu taşımak istemez ve gebeliklerinin kısa zamanda
sonlandırılmasını ister. Erken gebelikler cerrahi olarak dilatasyon ve küretaj ile sonlandırılabilir.
Đleri haftalarda gebeliği sonlandırmak için en güvenli metod doğumun indüklenmesidir. Servikal
olgunlaşma gerekli olabilir.
TÜKETĐM KOAGÜLOPATĐSĐ
104
105
KADI N DOĞUM
Emboli% 19.6
Kanama% 17.2
Hipertansif hastalıklar% 15.7
Enfeksiyonlar% 12.6
Kardiomyopati% 8.3
SVO% 5.0
Anestezi% 1.6
Diğer% 19.2
Türkiye’de en sık kanama, sonra enfeksiyon
1. GESTASYONEL HĐPERTANSĐYON
Daha önce normotansif olan gebede, özellikle gebeliğin 2. yarısında ilk kez kan basıncının 140/90
mmHg üzerinde çıkmasıdır. Kardiovasküler sistemin gebeliğe verdiği abartılı bir yanıttır ve proteinüri
yoktur. Kesin tanısı doğumdan sonra 12 hafta içinde tansiyonun normale dönmesi ile konur. Bu
hastalarda preeklampsi bulgularına (baş ağrısı, epigastrik ağrı, trombositopeni) raslanabilir.
2. KRONĐK HĐPERTANSĐYON
Gebelikten önce de var olan hipertansiyondur. Tanıda daha şiddetli olan preeklampsi ve eklampsiden
ayırt etmek zordur. Gebeliğin 20. haftasından önce kan basıncının 140/90 mmHg üzerinde olması
veya 20. haftadan sonra saptananlarda, doğumdan 12 hafta sonra normale dönmemesi ile tanısı
kesinleştirilir. Kronik hipertansiyonun ana komplikasyonu süperimpoze preeklampsi ve eklampsi
gelişimidir. Gebelikte kronik hipertansiyonun en sık sebebi esansiyeldir.
105
106
KADI N DOĞUM
Prematürite ve IUGR riski vardır. Tedavide, ACE inhibitörleri dışında sürekli kullandığı antihipertansif
ilaçlara devam edilmelidir. Diüretikler, genel olarak kullanılmamalıdır. Metildopa en güvenli ilaçtır. Beta
blokerler kullanılacaksa propranolol uygundur. Kaptopril laktasyonda güvenlidir çünkü süte çok az
geçer.
3. PREEKLAMPSĐ
Önceden normotansif olduğu bilinen gebede 20. gw.dan sonra tansiyonun 140/90 mmHg üzerine
çıkması ve 24 saatlik idrarda 300 mg’dan fazla proteinüri olması preeklampsidir. Ödem, tanı için bir
kriter değildir. Gebelik ve puerperiuma özgü bir multisistem hastalığıdır. Net olarak bir plasental
hastalıktır, trofoblastların var olduğu ve fetal dokunun olmadığı gebeliklerde de görülebilir
RĐSK FAKTÖRLERĐ
Nulliparite Anne yaşı (<20 - >35)
Çoğul gebelik, GTN Düşük sosyoekonomik durum
Irk (siyah ırk) Kronik HT, kronik renal hastalık
Antifosfolipid sendrom DM, Obezite
Polihidramnios, non-immun hidrops *PIH aile öyküsü, önceki gebelikte PIH
*pregnancy induced hypertension
Patofizyoloji
Preeklampsinin nedeni bilinmez ancak neden ne olursa olsun sonuçta; jeneralize arteriolar
vazospazm ve endotel hasarı sonucu oluşan end-organ hipoperfüzyonu ve multisistemik
disfonksiyon gelişir.
• Renal
- Azalmış renal perfüzyon ve azalmış GFR sonucu oligüri
- Glomerülokapiller endoteliozis (klasik patolojik lezyon)
- Proteinüri
- Sodyum retansiyonu
- Ürik asit klirensinde azalma, ürik asit düzeyinde artma
- Kreatinin artışı
- Akut tübüler nekroz
• Kardiyovasküler
- Sol ventrikül hipertrofisi
- Kardiak outputta azalma,
- Periferik vasküler rezistansta artış
- Hipertansiyon
• Hematolojik
106
107
KADI N DOĞUM
• Endokrin
- Renin-anjiotensin-aldosteronda azalma
- Deoksikortikosteron (DOC) artışı
- Vazopressin (ADH) değişmez (ozmolalitede azalmaya rağmen)
- Atrial natriüretik peptid (ANP) artışı
• Nörolojik
- Serebral peteşial veya subaraknoid-intraventriküler kanama
- Serebral perfüzyonda ve perfüzyon basıncında artış
- Serebral ödem (eklampsi)
- Hiperrefleksi
- Konvülziyonlar (grand mal) (eklampsi)
- Başağrısı, işitme-görme bozuklukları
• Göz
- Görme bozuklukları, Retinopati
• Akciğer
- Pulmoner ödem
• Karaciğer
- Yükselmiş transaminazlar
- KC’de periportal nekroz, infarktüs
- Subkapsüler hematom, rüptür
- Epigastrik hassasiyet
• Fetoplasental etkiler
- Uteroplasental yetmezlik (iu ölüm, IUGR)
- Ablasyo plasenta
Sınıflandırma
Preeklampsi Hafif Şiddetli
Diastolik basınç (mmHg) < 100 ≥ 110
Proteinüri (gün) > 300 mg- < 2 g ≥2g
107
108
KADI N DOĞUM
Komplikasyonlar
Preeklampsi sırasında bir ve daha fazla jeneralize konvulziyon veya koma oluşumu ile eklampsi
gelişebilir. Preeklampsi komplikasyonları, SVO dışında neredeyse herzaman düzelir
• Sonraki gebeliklerde preeklampsi (%25), eklampsi (%10) tekrarlar
• Sonraki gebelikte obstetrik komplikasyonlar artar
• Diabet gelişim riski 2.5 kat artar.
Tedavi
Hafif preeklampsi, normal gebe gibi ancak daha yakın takip edilir. Antihipertansif tedavi; diastolik
basınç 100 mmHg’yı geçmedikçe başlanmaz. Kan basıncı kontrolü, serebrovasküler olaydan
korunmak için önemlidir ve preeklampsinin seyrini etkilemez. Bu amaçla metildopa, labetalol,
hidralazin kullanılırken, diüretikler kullanılmaz.
Labetalol Non-selektif beta-bloker. Postsinaptik �1-adrenerjik blokaj yapar. Fetal gelişme geriliğine neden
olabilir.
Nifedipin Kalsiyum kanal blokeri. Arteriolar vazodilatasyon yapar ve potent bir hipotansiftir. IUGR yada NST
bozukluklarýnda tercih edilmez.
Sodyum Arteriel ve venöz diatatör. Hızlı etkilidir ve fetus 30 dakikada doðmayacaksa siyanür ve tiyosiyanid
nitroprussid toksisitesi nedeniyle kullanılmaz.
4. EKLAMPSĐ
Preeklamsi zemininde gelişen jeneralize konvulziyonlardır. Preeklampsideki risk faktörleri geçerlidir.
Patogenezi çok iyi anlaşılmış olmamakla birlikte korteksteki kanama odağı, lokalize
vazokonstriksiyona bağlı hipoksi ve tromboz, konvülzif nöbetleri açıklar. Preeklampsinin son safhasıdır
108
109
KADI N DOĞUM
ve % 50’si termden önce oluşmaktadır. Termde gerçekleşenlerin %75’i intrapartum veya doğumdan
sonra 48 saat içinde görülmektedir.
Klinik; sıklıkla nöbet öncesi aura yoktur. Hasta, 1 veya çok sayıda nöbet geçirebilir. Tonik ve klonik
kasılmalardan sonra hiperventilasyon başlar. Bilinç kaybı süresi değişkendir. Ateş nadir ancak varlığı
kötü prognostik faktördür. Nöbet geçiren hastada önce solunum yolları açık tutulmalı, temel
yaşam desteği sağlanmalı ve derhal konvülziyonlarla mücadele başlatılmalıdır.
Tedavi; derhal DOĞUM
Proflaksi; eklampsiden korunmak için antepartum, intrapartum ve doğum sonrası en az 24 saat
MgSO4 verilmelidir. MgSO4 böbrekten atılır. Kullanım amacı konvülziyonları engellemektir. Fetal
depresyon yapabilir. Terapötik serum düzeyi 4-7 meq/l (4.8 - 8.4 mg/dl)’dir. Klinik olarak, derin tendon
refleksleri (DTR) ve serum düzeyi ile takip edilir. Özellikle böbrek yetmezliğinde yakın takip edilmeli ve
doz ayarlanmalıdır. Anüride verilmez. Antidotu Ca glukonat’tır. Artmış serum seviyeleri toksiktir;
Patellar refleks kaybı 8-12 mg/dl
Somnolans 10-12 mg/dl
Solunum depresyonu 15-17 mg/dl
Kardiak arrest 30-35 mg/dl
Komplikasyonlar;
Ablasyo plasenta%10
Aspirasyon pnömonisi% 7
Nörolojik defisit% 7
Pulmoner ödem% 5
Akut böbrek yetmezliği % 4
Kardiak arrest% 4
Maternal ölüm% 1
Eklamptik multiparlarda ileriki yaşamlarında kronik hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı ölüm riski, eklamptik
nulliparlardan fazladır.
White sınıflaması
109
110
KADI N DOĞUM
Aşikar DM tanısı
1. DM semptomları (poliüri, polidipsi, kilo kaybı) ile birlikte herhangi bir zamanda alınan plazma
glukoz düzeyinin > 200 mg/dl olması.
2. AKŞ ≥ 126 mg/dl olması (retinopati risk artışı)
3. 75 g glukoz yükleme 2. saat plazma glukoz düzeyinin > 200 mg/dl olması
Bu testlerden herhangi birinin pozitif olması halinde ertesi gün test tekrarlanır, sonuç
yine eşik değerlerin üzerinde ise ise tanı konur.
• 3 saatlik 100 g. oral glukoz tolerans testi (OGTT); Geceboyu açlık sonrası 100 g. glukoz
yüklemesi yapılır (GDM için 2 veya daha fazla değer yüksek olmalı)
AKŞ105 mg / dl
1. saat KŞ190 mg / dl
2. saat KŞ165 mg / dl
3. saat KŞ145 mg / dl
• 75 g. 2. saat OGTT, yapılmalıdır.
110
111
KADI N DOĞUM
GDM
Fetal glukoz düzeyleri annenin % 80’i kadardır. Yüksek maternal glisemi seviyeleri fetal
hiperglisemiye, o da fetal hiperinsülinizme sebep olur. Plasental büyüme devam eder, fetal organ ve
hormonal matürasyon gecikir.
Maternal ve fetal etkiler; aşikar diabetin aksine fetal anomaliler artmaz. Ancak özellikle AKŞ > 105
mg/dl olanlarda fetal ölüm riski artar. Annede hipertansiyon ve sezaryen oranları artar. Fetustaki en
önemli etki makrozomi ve buna bağlı doğum travmalarıdır.
Amaç;
• AKŞ < 95 mg/dl
• Tokluk 2. saat KŞ < 120 mg/dl olmalıdır
Bunun için öncelikle diyet ve egzersiz ancak yeterli olmazsa insülin tedavisi
uygulanır. Oral hipoglisemik ajanlar kullanılmaz.
111
112
KADI N DOĞUM
Temel patolojik süreç, glukoz kontrolu yanı sıra altta yatan renal yada kardiovasküler hastalığa
bağlıdır.
Fetal etkiler; abortus, preterm eylem, malformasyonlar, açıklanamayan fetal ölüm, polihidramnios.
Neonatal etkiler; prematürite, RDS, hipoglisemi, hipokalsemi, hiperbilirübinemi, kardiak hipertrofi,
artmış büyüme hızı, artmış diabet eğilimi.
Maternal etkiler; nefropati, retinopati, nöropati, preeklampsi, ketoasidoz (en önemli ölüm sebebi),
enfeksiyon (kandida, üriner enf., vulvovajinit, respiratuar enf., puerperal pelvik enf.).
Diabete bağlı fetal anomaliler sıklıkla gebeliğin ilk 8 haftasında oluşur. Fetal anomali riskinin ve
gebelik prognozunun belirlenmesinde HbA 1C düzeylerine bakılır.
Tüm olgulara 16-20 gw. MSAFP, 18-20 gw. fetal ekokardiografi yapılmalıdır. Öte yandan
oftalmolojik, renal, tiroid değerlendirmesi ve EKG yapılmalıdır. Hastaya mutlaka folik asit
verilmelidir (hiperglisemi folat resptörleri ile etkileşir).
Tedavi
112
113
KADI N DOĞUM
KŞ (mg/dl)
AKŞ60 – 90
Yemek öncesi60 – 105
Postprandial 1. saat100 -120
Saat 02 – 06 arası60 - 120
Doğum zamanlaması
Fetal akciğer matürasyonu, normal gebeliklere oranla daha geç olur. Bu bakımdan 39. haftadan
önce amniotik L/S oranı yanında fosfatidilgliserol düzeyi de ölçülmelidir.
En sık konjenital kalp hastalıklarıdır. En sık bikuspid aortadır, yanı sıra ASD ve VSD.
Đkinci sıklıktaki kalp hastalıkları ise romatizmal kalp hastalıklarıdır ve en sık mitral
stenozdur.
113
114
KADI N DOĞUM
ASTIM BRONŞĐALE
Gebelik ve akciğer patolojileri arasında en sık görülenidir. Gebelikte astım üçler kuralı olarak
hatırlanabilir: 1/3’ü iyileşir, 1/3’ü aynı kalır, 1/3’ü kötüleşir. Hastaya grip aşısı (influenza) önerilmelidir.
Semptomatik gebelerde astım agresif olarak tedavi edilmelidir.
Astımla ilgili fetal malformasyon yoktur, IUGR insidansı artmıştır. En yoğun doğum şekli vajinal
doğumdur. Servikal olgunlaştırma gerekiyorsa prostoglandin E 2 kullanılmalıdır; prostoglandin F 2
bronkokonstriksiyon yapabilir.
114
115
KADI N DOĞUM
TÜBERKÜLOZ
Gebede PPD (+) ve tbc. düşünülüyorsa tercihen 20. gw. sonra karın kurşun yelekle korunarak akciğer
filmi çekilebilir. Kesin tanı kültürde M. tuberculosis’in üretilmesi ile yapılabilir. Streptomisin, 8. kraniyal
sinir hasarına neden olabileceği için kullanılmamalıdır. Rifampin plasentayı geçer ve teorikte fetal
hasara yol açabilir. Standart tedavi şeması: Đsoniazid (INH), ethambutol, pridoksin kullanılır.
Enfeksiyon tedavi edilirse gebelik üzerine ve gebeliğin de hastalığın seyrine etkisi yoktur.
PNÖMONĐ
Bakteriyel pnömoniye genellikle Str. pneumoniae yol açar ve ani başlangıçlıdır.
Mycoplasma pneumoniae genelde yavaş başlangıçlıdır. Preterm eylem ve erken doğum olur.
Gebelikte pnömoni şüphesi varsa göğüs grafisi alınmalıdır.
115
116
KADI N DOĞUM
Tedavi: Daha önce DVT öyküsü olanlarda gebelikte rekürrens riski vardır. Bu nedenle profilaktik heparin
(5000-10000 ünite günde iki kez s.c.) kullanılmalıdır.
Pulmoner emboli öyküsü olanlarda ise terapötik doz heparin endikedir. INR’yi (International Normalised
Ratio = ölçülen PTT/ kontrol PTT) 1,5-2 arasında tutmak için iv. veya sc. olarak verilmelidir. Heparin,
plasentayı geçemez, teratojenik değildir. Yan etkileri; hemoraji, trombositopeni ve doz bağımlı
osteoporozdur. Akut hemorajide antidot olarak protamine sülfat verilir.
Düşük molekül ağırlıklı heparin (LMWH) gebe olmayanlarda heparinin yerini almaktadır. Güvenli olmasına
rağmen gebelikteki etkinliği net değildir. LMWH, uzun yarı ömrü ve protamine sülfata direnci nedeni ile 35-
36. gw. heparine çevrilmelidir. Tedavi tüm gebelik boyunca ve postpartum 6-12. haftaya kadar devam
etmelidir. Doğum sonrası oral antikoagülanlar kullanılabilir.
Pulmoner emboli gelişen hastalarda EKG’de sağ kalp yüklenmesi (sağ aks deviasyonu) vardır. Arteryel
kan gazları teşhisten çok tedavi monitorizasyonu için önemlidir. Hastaların % 70’inde doppler’de DVT
bulgusu vardır. D-dimer seviyelerinin normal olmasının negatif prediktif değeri çok yüksektir ve bu
hastalarda ileri çalışma gerekmez. Şüpheli durumda öncelikle ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi yapılır ve
tanı konursa tedaviye başlanır. Hala şüphede kalınırsa daha kesin bir tanı yöntemi olan ancak invaziv
olduğu için ilk tercih edilmeyen pulmoner anjiografi yapılır. Yine kesin tanı konamazsa ayırıcı tanı için CT
ve MRI yapılır.
HĐPERTĐROĐDĐ (TIROTOKSIKOZ):
Gebelikte hipertiroidinin en sık nedeni Graves hastalığıdır. IgG yapısındaki tiroid stimülan antikorlar
plasentayı geçer ve fetusta da hipertiroidi gelişme riski vardır.
Maternal sonuçlar; Preeklampsi, kalp yetmezliği, ölüm
Fetal sonuçlar; Preterm doğum, ölü doğum, IUGR, tirotoksikoz. Fetal taşikardi, fetal hipertiroidinin iyi
bir göstergesidir.
Tedavide; Tirotoksikoz, gebelik boyunca hipotiroididen sakınarak kontrol altında tutulmalıdır. Bu
amaçla antitiroid ilaçlar kullanılır. Propiltiourasil (PTU), metamizolun nadir bir konjenital anomali
(aplazia kütis kongenita) ile birlikteliğinden dolayı daha çok tercih edilir. Radyoaktif iyot tedavisi
gebelikte kesinlikle kontrendikedir. Gebelikte cerrahiden mümkünse kaçınılır ancak zorunluysa en iyi
zaman II. trimestrdir.
HĐPOTĐROĐDĐ:
En sık tiroidit, Hashimoto tiroiditi (kronik lenfositik tiroidit), hipertiroidi tedavisine sekonder, enfektif
tiroidit, subakut tiroidit, iyot eksikliği.
Maternal sonuçlar; Preeklampsi, hipertansiyon, dekolman, kardiak disfonks.
Fetal sonuçlar; düşük doğum ağırlığı, preterm doğum, ölü doğum.
116
117
KADI N DOĞUM
Tedavide; erken tanı önemlidir. Levotiroksin (levotiron) tedavisi başlanmalıdır. TSH düzeyleri 4-6
haftada bir ölçülmeli ve doz ayarlanmalıdır. Konsepsiyondan önce levotiron tedavisinde olan
kadınların da 4-6 haftada bir TSH düzeyleri ölçülmelidir.
ANEMĐ
Gebelikte 1. ve 3. trimestrde Hb < 11g/dl, 2. trimestrde Hb < 10.5 g/dl değerler anemidir. Gebelikte,
en sık demir eksikliği ve akut kanamaya bağlı anemi gelişir. Gebelikte anemiye bağlı olarak; preterm
eylem, düşük doğum ağırlığı, perinatal mortalitede artış olur. Gebelikte, MCV ve MCHC değişmez. Bu
iki değer demir eksikliği anemisini dilüsyonel anemiden ayırmak için kullanılır.
TROMBOSĐTOPENĐ
Gestasyonel (Đnsidental) Trombositopeni; Gebelikte en sık görülen trombositopenidir.
Patogenez net olarak anlaşılamamıştır fakat gebelikte görülen hemodilüsyon ve/veya artmış
trombosit yıkımının sorumlu olabileceği düşünülür. Gestasyonel trombositopeni, gebeliğin 2 ve 3.
trimesterinde görülür ve doğumda kanama riski ve trombositopenili infant riski taşımaz.
RENAL HASTALIKLAR
1. Asemptomatik Bakteriüri: Tüm gebeliklerin % 4-7’sinde görülür. Gebelikte asemptomatik
bakteriüri gebe olmayanlara oranla daha yüksek oranda piyelonefrite ilerler. En sık neden olan
ajan E.coli.
2. Kronik renal yetmezlik: Gebelik sonuçları renal fonksiyonlara, hipertansiyonun varlığı ve şiddetine
bağlıdır. Komplikasyonları; spontan düşük, preeklampsi, IUGR, fetal ölüm ve preterm doğumdur.
Son dönem böbrek yetmezliğindeki kadınlarda başarılı bir gebelik için renal transplantasyon en iyi
seçenektir (Özellikle renal fonksiyon 1-2 yıldır stabil seyrediyor ve kronik hipertansiyon yoksa). Bu
hastalarda üçlü ajan immünosupresyon tedavisi (siklosporin, azothiopurine, prednizon) gebelik
boyunca da kullanılmalıdır.
117
118
KADI N DOĞUM
Perinatal ölüm 5 17 33
IUGR 10 20 100
Abortus 11 21 25
KONVULZĐF HASTALIKLAR
Gebelikte, migrenden sonra ikinci en sık raslanan nörolojik hastalıktır. Gebelikte görülen
konvülziyonlar aksi ispat edilinceye kadar eklampsi olarak kabul edilmelidir. Nöbetler, fetal hasarla
sonuçlanan maternal hipoksiye neden olur. Konvülzif hastalıklar, genellikle preterm eylem, ablasyo ve
perinatal mortalitede artışa yol açar. Çocuklarda konvülsiyon gelişme ihtimali %10’dur.
Tedavi: Epilepsi tedavisinde kullanılan tüm antikonvülzan ilaçlar teratojenik olmakla beraber eğer (D
grubu) epilepsi tedavi edilmezse fetusta majör anomali riski 2.7 kat artmaktadır (% 7). Tedavide
mümkün olduğunca tek ajan tercih edilmelidir. Fetal anomalilerin insidansı ilaç sayısı arttıkça artar.
Özellikle valproik asit tercih edildiğinde NTD riskine karşı hastalara tedavi dozunda folik asit
verilmelidir. Antikonvülzif kullanan gebelerin yeni doğanlarında K vitamini eksikliğine bağlı hemorajiler
görülebilir.
OTOĐMMÜN HASTALIKLAR
Sistemik Lupus Eritematozus (SLE): SLE çoğunlukla gebelik sırasında kötüleşmez. Gebelik
sonuçları altta yatan renal hastalığın şiddetine bağlıdır. Myokard ve iletim sisteminin antikorlardan
etkilenmesine bağlı fetal kalp bloğuna neden olabilir.
Maternal komplikasyonlar; Lupus alevlenmesi, preeklampsi, preterm eylem
Perinatal Komplikasyonlar; Prematürite, IUGR, ölü doğum, neonatal lupus
Romatoid Artrit : Gebeliklerin % 75’inde düzelir ancak doğumdan sonraki altı ay içinde kadınların %
90’ında relaps görülür. Steroidler gebelikte güvenlidir. Altın tuzları, sitotoksik ajanlar, penisilamin,
antimalaryallerin fetal yan etkileri olabilir ve kaçınılması daha uygundur.
118
119
KADI N DOĞUM
DOĞUM YOLU;
Yumuşak Doğum Yolu; Alt segment (istmus), cervix, vajina, pelvis tabanı, vulva
Kemik Pelvis: Sakrum, koksiks ve coxa (ilium, iskium, pubis)’dan oluşur. Linea terminalis (Linea
innominata) ile gerçek (küçük) ve yalancı (büyük) pelvis olarak ayrılır. Doğumda önemli olan gerçek
pelvis olup pelvis girimi, orta pelvis (en dar) ve pelvis çıkımı olarak üç düzleme ayrılır. Pelvik çapların
belirlenmesinde en doğru sonuç MRI pelvimetre ile sağlanır ancak kullanımı sınırlıdır.
PELVĐS ÇAPLARI
Pelvik Girim; arkada promontorium ve alae sacrum, yanlarda linea terminalis,önde pubik ramus ve
S. pubisten geçen düzlemdir.
• Conjugata vera anatomica: Promontorium ile S. pubis üstü arasındaki çaptır (ort. 11 cm.). Klinik
olarak ölçülemez. (Diagonal conjugate - 1.5 cm)
• Conjugata vera diagonalis: Promontorium ile S. pubis alt kenarı arasındaki çaptır. Klinik olarak,
muayene ile ölçülebilir (12.5 cm)
• Conjugata vera obstetrica: Promontorium ile S. pubis iç yüz ortası arasındaki çaptır (ort. 10.5
cm). (pelvik girimin en dar çapı). Klinik olarak ölçülemez (diagonal conjugate - 2 cm).
• Transvers Çap: Linea terminalisler arası mesafe (13 cm).
Pelvis Tipleri;
• Jinekoid pelvis: Spinalar silik, interspinöz mesafe > 10 cm., pubik arkus geniş, pelvis yan
duvarları diverjendir. Doğuma en uygun pelvis.
• Android pelvis: Spinalar belirgin, pubik arkus dar, interspinöz mesafe dar, pelvis yan duvarları
konverjendir.
• Anthropoid pelvis: Pelvik girimin ön-arka çapı, transvers çaptan daha büyük olduğu tip. En sık
oksiput posterior gelişe neden olur.
• Platypelloid pelvis: Pelvik girimin ön-arka çapı, transvers çaptan daha küçük olduğu tip.
Doğuma en elverişsiz pelvis. Derinde transvers duruşa neden olur.
• Kirchoff pelvis: Promontorium yüksektir. Orta pelvis darlığı yapar
• Raşitik pelvis: Sakrum düzleşmiştir.
119
120
KADI N DOĞUM
FETUS
1. Fetal Baş Çapları
• Occipitofrontal çap (11 cm): Burun kökü üstü ile oksiput kemiğin en çıkıntılı kısmı arası
• Biparietal çap (BPD) (9.5 cm): Đki parietal kemik arasındaki en uzun mesafe
• Bitemporal çap(8 cm): Đki temporal sütür arasındaki en uzun mesafe
• Occipitomental çap (13.5 cm): Çene ile oksiputun en çıkıntılı noktası arası, alın gelişlerde, fetal
başın en büyük çapı.
• Suboccipitobregmatik çap (9.5cm): Büyük fontanel ile oksipital kemik arası, verteks gelişlerde.
• Submentobregmatik çap (9.5 cm), yüz gelişlerde,
120
121
KADI N DOĞUM
OBSTETRĐK TANIMLAR
Situs; Fetusun longitudinal ekseninin anne ile olan ilişkisini ifade eder (% 99 longitüdinal, veya
transvers, oblik).
121
122
KADI N DOĞUM
Pozisyon; Önde gelen kısmın doğum yoluna göre konumunudur (verteks gelişte
oksiput, yüz gelişte mentum, makadi gelişte sakrum, omuz gelişte akromion referans
alınarak sağ ya da sol, ön veya arka olarak ifade edilir).
122
123
KADI N DOĞUM
123
124
KADI N DOĞUM
Angajman; Fetusun önde gelen kısmının (verteks gelişte biparietal çapın) pelvik
girimi (linea terminalis düzeyini) geçmesidir. Sefalik prezentasyonda angajman
gerçekleştiğinde, gelen kısmın en öndeki noktası (verteks) spina iskiadika düzeyine
(0 noktası) ulaşmış olur. Primigravidlerde genellikle son 2 hafta içinde, multiparlarda
ise genellikle eylemin başlangıcında gerçekleşir. Fetal baş jinekoid pelvisi olan
olguların % 70’inde oksiput transvers pozisyonda pelvise girer (en sık sol oksiput
transvers-LOT).
124
125
KADI N DOĞUM
EYLEM VE DOĞUM
DOĞUM EYLEMĐNĐN (UTERIN AKTIVITE) FAZLARI
125
126
KADI N DOĞUM
126
127
KADI N DOĞUM
Uterin aktivite kontraksiyonların sıklık, amplitüd ve süresiyle karakterizedir. Uterin aktivite şiddetini
ölçmek için çeşitli teknikler mevcuttur. Klasik olarak 10 dakikada 3-5 kontraksiyon, doğum eylemini
tanımlar. Erken eylemde intrauterin basınç 20-30 mmHg iken, aktif evrede 50 mmHg ve eylemin 2.
evresinde 70-80 mmHg değerine ulaşır. Uterin aktivitenin yeterliliğinin en iyi kanıtı servikal
dilatasyonun artışı ve prezente olan kısımın inmesidir.
Kontraksiyonlar, tüm uterusta aynı şiddette değildir. Uterusun daha aktif olan
kısmı üst segment, pasif olan kısmı alt segmenttir. Kas tabakası üstte daha kalın
ve içeriğini dışarı itercesine çalışırken, alt segment bu pasajı kolaylaştıracak
şekilde daha yumuşak ve incelerek faaliyet gösterir. Kalın olan üst kısımla ince
olan alt segmentin birleşme bölgesi fizyolojik retraksiyon halkasıdır. Alt
segmentte incelme ileri derecede olursa bu halka belirginleşir ve patolojik
retraksiyon halkası (Bandl halkası) adını alır. Hemen sonrasında uterin rüptür
beklenir.
127
128
KADI N DOĞUM
128
129
KADI N DOĞUM
DOĞUM
• Fetal baş taçlandığında klinisyenin eli doğumu kontrol etmeli ve fetal başın ani (presipite) çıkışı
engellenmelidir(ani basınç değişikliği intrakranial hemoraji riski). Gerekirse epizyotomi yapılmalıdır.
EPĐZYOTOMĐ
Laserasyonu engellemek için olmak amacıyla doğumun 2. evresinde taçlanma döneminde; başın
introitus’tan 3-4 cm çapında görüldüğü sırada Medio-lateral veya median olarak yapılmalıdır. Omuz
distosisi (en önemli), prematürite, makat doğum, oksiput posterior geliş, forseps ve vakum
uygulanırken mutlaka epizyotomi yapılmalıdır.
Rutin epizyotomi uygulaması anterior perineal travma insidansını azaltırken, pelvik relaksasyon, fekal-
üriner inkontinans yada 3. veya 4. derece perine laserasyonu insidansını azaltmaz.
129
130
KADI N DOĞUM
Median Mediolateral
Tamir Kolay Zor
Ağrı Az Çok
• Eylemdeki hastada muayene ile servikal açıklık ve silinme, amnion zarının açık olup olmadığı,
fetusun önde gelen kısmı ve bunun seviyesi değerlendirilir. Seviye, prezente olan kısmın spina
iskiadiakalarla olan ilişkisidir (mobil, -3, -2, -1, 0, +1, +2, +3). Spinalar arası seviyede ise (0
sıfır) noktasında olduğu ifade edilir.
• Başın pelviste ilerlemesi durmuş ve serviks açılmaya devam ediyorsa akla baş-pelvis uygun-
suzluğu (CPD) gelmelidir.
130
131
KADI N DOĞUM
Duncan tipi (% 10) (periferik ayrılma) önde maternal yüz (kotiledon) gelir.
Đndüksiyon amacıyla kullanılan oksitosin plasentanın ayrılmasını takiben im.
yoldan verilerek kontraksiyonun ve kanamanın azaltılmasını sağlar. Postpartum
kanamayı azaltmak amacıyla hipertansif olmayanlara ergonovin yada
metilergonovin de kullanılabilir.
PERĐNE LASERASYONLARI
1. derece laserasyon Deri ve mukozalar yırtılmış, kas ve fasyalar sağlam.
DOĞUM ĐNDÜKSĐYONU
Travayda olmayan hastada doğum eylemini başlatmak “doğum indüksiyonu”, travaydaki gebede uterin
kasılmaları artırmak ise “augmentasyon” olarak tanımlanır.
Endikasyonlar Kontrendikasyonlar
1. Preeklampsi, Kr. hipertansiyon 1. Plasenta/vasa previa
2. Erken membran rüptürü 2. Anormal fetal duruş
3. Koryoamnionit 3. Kord prolapsusu
4. ĐUGR, günaşımı, izoimmünizasyon 4. Geçirilmiş uterin insizyon
5. DM, Böbrek hast., KOAH 5. Aktif genitel enfeksiyon
6. Fetal ölüm 6. Yapısal pelvik deformiteler
7. Lojistik faktörler 7. Đnvaziv serviks Ca.
Serviksin indüksiyon için uygun olmadığı, Bishop skorunun uygunsuz olduğu (< 6) olgularda,
indüksiyon başarısızlıklarını ve müdahaleli doğum oranını azaltmak için indüksiyon öncesi servikal
olgunlaştırma yöntemleri uygulanır.
Bu amaçla kullanılan ajanlar;
131
132
KADI N DOĞUM
ĐNDÜKSĐYON YÖNTEMLERĐ
Bu süreçte ya uterus aktivasyonunu sağlamak amacıyla uterotropinler, ya da kasılmakta olan uterus
kasını güçlendirmek amacıyla uterotoninler kullanılır.
Uterotropinler: Uterusu uykudan uyandıran ajanlardır. Connexin 43 (en belirgin gap junction proteini),
paratiroid hormon related protein (PTHrP), calbindin D9 K, transforming growth faktör, PGE 2 ve PGF2
uterotropindir. RU-486 bir antiprogesterondur, gap junction oluşumunu artırır.
Uterotoninler: Uterusu kasan ajanlardır (oksitosin ve endotelin). Đşlevleri için ortamda yeterli kalsiyum
olmalıdır.
iv. oksitosin en etkili medikal indüksiyon yöntemidir. Uzun süreli yüksek doz kullanımında ADH
benzeri etki ile maternal su entoksikasyonuna yol açabilir. Oksitosin, iv. yolla bolus olarak uygulanırsa
ciddi hipotansiyon ve kardiyak aritmi gelişebilir. Yarılanma ömrü 3 dakikadır ve 40 IU toplam dozu
aşmamak gerekir.
Yan Etkileri: En sık görüleni fetal kalp atımında deselerasyonlardır bunun yanı sıra tetanik uterin
kontraksiyonlar, aritmi, hipotansiyon, şok gelişebilir.
Amniotomi; Bishop skoru yüksek olanlarda kullanılır ve aktif fazın başlamasını takiben uygulanması
önerilir (3-5 cm servikal açıklık olduğunda). Amnion sıvısının boşalması ile myometrial kaslar kısalır ve
kontraktil kuvvet artar. Erken ve değişken deselerasyonlara neden olabilir.
OPERATĐF DOĞUMLAR
Endikasyonları:
• Annenin aşırı yorulması
• Yetersiz maternal itme (spinal kord yaralanmaları, nöromuskuler hastalıklar)
• Đtme eforundan sakınma (kardiak ve serebrovasküler hastalıklar)
• Fetal distres
• Doğumun 2. evresinin uzaması
FORSEPS VE VAKUM
En sık oksiput anteriora uygulanır. Uygulama için;
132
133
KADI N DOĞUM
SEZARYEN
Fetüsün abdominal yolla (laparotomi) doğurtulmasıdır. En sık uterin alt segment transvers kesi ile
fetusa ulaşılır. Ortalama kan kaybı 750-1000 ml’dir. Erkeklerdeki sünnetten sonra insanlarda en sık
yapılan ikinci cerrahi girişimdir. Oran doğumların % 25’ine yaklaşmaktadır.
Endikasyonları
• En sık sezaryan endikasyonu geçirilmiş sezaryendir.
• En sık primer (ilk) sezaryen endikasyonu ilerlemeyen eylemdir (distosi)
• CPD
• Geçirilmiş uterin rüptür
• Plasenta previa, ablasyo plasenta
• Fetal distress
• Kordon prolapsusu, malprezentasyonlar
• Ağır maternal hastalıklar
Komplikasyonları; kanama, enfeksiyon, fetal travma, komşu organ yaralanması (üreter, mesane,
kan damarları, barsaklar), ileri cerrahi ihtiyacı.
Sezaryende en sık Pomeroy yöntemi ile bilateral tüp ligasyonu yapılır.
Sezaryende maternal morbidite ve mortalite vajinal doğumlara oranla daha yüksektir. Sezaryen,
vajinal doğuma oranla daha yüksek maliyettedir.
Sezaryan histerektomilerin en önemli endikasyonu durdurulamayan kanamalardır. Bu
kanamaların en sık nedeni ise atoni ve plasental implantasyon bozukluklarıdır (plasenta akreta).
133
134
KADI N DOĞUM
Geçirilmiş sezaryen sonrası normal doğum (VBAC) yapacak olan bir gebede uterin rüptür,
endometrit ve fetal hipoksik-iskemik ensefalopati riski artar.
MAKADĐ DOĞUMLAR
En sık rastlanan prezentasyon anomalisidir (%3-5). Preterm fetuslarda %15 sıklıkta rastlanır. 36.
haftadan sonra spontan verteks prezentasyona dönme şansı % 25’dir.
Etyoloji: En sık sebep prematürite, çoğul gebelik, polihidramnios, uterin anomali, daha önce makad
doğum (risk 10 kat artar), hidrosefali, anensefali, plasenta previa, multiple myomlar, grandmultiparite.
134
135
KADI N DOĞUM
• Pelvik darlık
• Ayak geliş
• Prematürite
DEFLEKSĐYON GELĐŞLERĐ:
Etyoloji: Grandmultiparite, yaş, uterin anomaliler, tümörler, pelvik deformiteler, çoğul gebelik,
hidramnios, hidrosefali, NTD, prematürite, iri fetus, plasenta previa, EMR.
3. Yüz prezentasyonu:
Başın en ileri defleksiyon halidir. En çok anensefal bebeklerde görülür. Çene prezente
olduğundan, kılavuz nokta çenedir. Çenenin simfiz ile ilişkisine göre “mentum anterior” (% 60-
80) veya “mentum posterior”. (% 20-25) adını alır. Mentum anterior gelişlerinde pelvik darlık
olmadığı sürece vajinal doğum mümkündür. Mentum posteriorda vajinal doğum
imkansızdır ve C/S kesin endikedir.
135
136
KADI N DOĞUM
Mentum posterior
4. Yüksekde Düz Duruş:
Prezente olan başın sütüra sagittalisi, pelvis giriminin ön arka düzlemine paraleldir. Genellikle
sorun pelvis girimindedir. Çoğunlukla antropoid ve android pelvis vardır. Vajinal muayenede,
baş, pelvis giriminin üzerinde hissedilir. Rotasyon yapamadığı ve pelvis girimine çakılı olduğu
durumlarda uterin rüptür riski nedeni ile derhal sezeryan (C/S) yapılmalıdır.
6. Asinklitismus
Omuz distosisi: başın doğumundan vücudun doğumuna kadar geçen sürenin 60 saniyeden
uzun olmasıdır. Önceden tahmin edilemez. ≤ 3000 g.’ın altında raslanmaz.
Etyoloji; maternal obezite, multiparite, DM, makrozomi, omuz distosisi öyküsü.
Komplikasyonlar; brakial pleksus yaralanması, klavikula kırığı.
136
137
KADI N DOĞUM
BĐLEŞĐK PREZENTASYON
Prezente olan kısmın yanına ekstremite gelmesidir. En sık başın yanına el gelir. Đkinci sıklıkta, makat
yanına üst ekstremite gelir. En sık nedeni prematüritedir. Đkiz gebelik, polihidramnios ve multiparite
etiyolojik faktörler arasındadır. Olguların %10-20’de beraberinde kord prolapsusu vardır (en önemli
fetal kayıp nedeni). Bileşik prezentasyonların doğumunda eylemin ilerlemesi ile gelen kısmın
yanındaki ekstremite spontan olarak geriye çekilebilir, ancak bunun gerçekleşmediği olgularda
sezaryan gereklidir.
VERSĐYON
Eksternal sefalik versiyon (ESV); Anne karnından elle yapılan müdahale ile fetusu makat gelişten
verteks gelişe döndürmeyi amaçlayan girişimdir. 36. gw. dan sonra yapılır. Başarı oranı % 50-70 dir.
Kontrendikasyonları: uterin anomaliler, geçirilmiş C/S, IUGR, çoğul gebelik, oligohidramnios
Komplikasyonları: Fetal distres, ablasyo plasenta, kordon yaralanmaları, fetal membranların
açılması, nörolojik sekeller
Đnternal podolik versiyon: Sefalik prezentasyon makat veya ayağa çevrilir.
137
138
KADI N DOĞUM
138
139
KADI N DOĞUM
uterin rüptür, doğum kanalı yaralanmaları, postpartum hemoraji gibi problemler ortaya çıkar.
139
140
KADI N DOĞUM
PUERPERĐUM
Puerperium doğumdan sonra üreme organlarının gebelik öncesi haline döndüğü 6 haftalık süredir.
ĐNVOLÜSYON
Doğumdan sonra uterus umbilikus seviyelerine iner ve 2 hafta sonra artık S. pubis üzerinden palpe
edilemez, 6 hafta sonra ise tam olmasa da gebelik öncesi haline döner. Emzirme uterin
kontraksiyonları artırarak involusyona yardımcı olur. Subinvolüsyonun en sık nedeni puerperal pelvik
infeksiyonlardır.
Doğumdan sonra yüzeyel desiduanın dökülmesi löşi adı verilen vajinal akıntıya neden olur. Löşi, 3-8
hafta sürer(löşi rubra, seroza, alba). 7-14. günde plasental kadük atılımına bağlı vajinal kanamada
artış olabilir. Bazal desidual tabakadan yeni endometrium rejenerasyonu plasental yatak dışındaki
bölgelerde 2 haftada, plasental yatakta 6 haftada tamamlanır. Đlk mens emzirmeyenlerde 7-9. haftada
olurken, emzirenlerde bu süre 36. aya kadar uzayabilir.
Emzirmeyen kadınlarda ortalama 70-75 gün sonra ilk ovulasyon olmaktadır. Bu süre emzirenlerde ort.
190 gündür (6 ay).
Prolaktin emzirmeyenlerde 3.haftada, östrojen seviyeleri hemen normale döner.
Abdomen eski haline döner. Ancak striae gravidarum kalıcıdır, zamanla solar.
Laktasyon ve emzirme
Mammogenez (meme bezinin gelişimi) pubertede başlar, son alveolar gelişim için gebelik
gereklidir. Laktogenez (süt yapımı), gebelik sırasında başlayan, memenin süt üretimidir. Tam süt
üretimi doğum sonrası östrojen ve progesteron seviyelerinin düşmesi ve prolaktin etkisinin artması
ile olur. Östrojen ve progesteron laktalbümin sentezini inhibe ederken, hPL alveolar prolaktin
reseptörlerine bağlanarak prolaktinin etki etmesini önler.
Laktasyon için prolaktin şarttır. Pitüiter nekrozu olanlarda (Sheehan send.) laktasyon olmaz.
Sigara, diüretikler, bromokriptin, KOK’lar laktasyonu azaltmaktır.
Kolostrum; postpartum ilk 4-5 günde salgılanan limon renginde bir sıvıdır. Olgun sütten daha
fazla mineral ve protein (sIgA) ancak daha az şeker ve yağ içerir. Olgun süt salınımı birkaç günde
başlar. Anne sütü yüksek konsantrasyonlarda laktoz, vitaminler (vit. K hariç) ve immünglobulinler
içerir.
Avantajları; emzirenlerde meme kanseri, over kanseri ve osteoporoz azalmaktadır. Ayrıca
emzirme anne ve bebek arasında bağlayıcıdır.
Kontrendikasyonları; HIV, aktif Tbc., galaktozemili yenidoğan, alkolik anne, meme absesi, meme
Ca tedavisi geçirmiş olmak ve meme başında herpetik lezyon varlığında süt verilmez. Annenin
140
141
KADI N DOĞUM
aldığı birçok ilaç değişik düzeylerde süte salgılanmakta, ancak bebeğin aldığı total doz genellikle
düşük olmaktadır. Emzirmede ilaç kullanımı;
Kontrendike ilaçlar
• Uzun süreli ergotamin • Tetrasiklin, kloramfenikol, metronidazol, siprofloksasin, antimalaryal ilaçlar • Amiodaron
• Lityum • Đyot ve türevleri, altın tuzları • Fenindion
• Sitotoksik ajanlar • Meprobamat, klortalidon • Doksepin
• Radyoaktif bileşimler • Yüksek doz vit. D
Kullanılabilecek ilaçlar
• Narkotik analjezikler • Antihistaminikler • Steroidler
• Antikonvülzanlar • Aminofilin • Digoksin
• Sedatifler • Antihipertansifler • KOK
• NSAĐD • Antikoagülanlar • PTU
• Antibiyotikler
PUERPERAL KOMPLĐKASYONLAR
POSTPARTUM KANAMALAR
Doğum sonrası implantasyon alanında intrinsik vasospazm ve koagülüm oluşumunun yanı sıra
myometrial kontraksiyonlarla vasküler oklüzyon yapılarak hemostaz, sağlanır. Vajinal doğum sonrası >
500 ml. ve C/S sonrası > 1000 ml. kanama normalden fazladır ve postpartum kanama olarak
isimlendirilir. Aşırı kan kaybında Sheehan send. gelişebilir (1/10000).
Kanama ilk 24 saat içindeyse erken postpartum kanama, 24 saatten sonra ise geç postpartum
kanama olarak tarif edilir. Postpartum kanama nedenleri;
141
142
KADI N DOĞUM
Tedavi:
Öncelikle muayene, retansiyon ve laserasyon ekartasyonu yapılır ve öncelikle uterotonik tedavi;
Ergot deriveleri (metilergo. 0.2 mg. im), oksitosin, prostaglandinler, yanıt yoksa; Bimanuel masaj,
retansiyon ve laserasyon evalüasyonu, cerrahi tedavi; (hipogastrik ligasyon, uterin kompresyon
sütürü, uterin packing, histerektomi) uygulanır.
Endometrit;
• Endometriumun polimikrobial asendan enfeksiyondur enfeksiyonudur ve sıklıkla myometriumu da
içerir.
• Puerperal endometritte en sık etken A ve B grubu streptokoklar.
142
143
KADI N DOĞUM
Monilia enfeksiyonu akla gelmelidir. Kültür yapıldıktan sonra Nistatin kremle tedavi edilir. Emzirmeye
engel değildir.
Meme angorjmanı
• Vasküler ve lenfatik staz nedeniyle oluşur.
• Memeler ağır, sert, ağrılı, sıcak ve palpasyonla hassastır. Hafif ateş görülür.
• Doğumdan sonra 2-4 gün içerisinde özellikle emzirmeyen kadınlarda olur. Emzirmeye ara
verildiği dönemlerde de oluşabilir.
• Sıkı sütyen, soğuk uygulaması, analjezikler gibi konservatif yöntemlerle tedavi edilir. Dirençli
olgularda nadiren bromokriptin gerekebilir.
Mastit
• Meme parankiminin bölgesel enfeksiyonudur. Etken genellikle S. aureus
• % 50’den fazlası primiparlarda oluşur.
• Klinikte ateş, titreme, fokal unilateral meme eritemi, ödem ve hassasiyet ile tanınır. Genellikle
postpartum 3-4’üncü haftalarda görülür.
Tedavide duktal obstrüksiyonun çözülmesi (emzirme, pompa ile boşaltma), analjezikler,
antibiyotikler (anti-staphylococ antibiyotikler) uygulanır.
Hastaların % 10’unda cerrahi drenaj gerektiren abse formasyonu görülür.
Laktasyon supresyonu
• Emzirmeyi durdurmak ve göğüslere sıkı bandaj (48-72 saat süresince),
• En etkili ve güvenli olanı bromokriptin verilmesidir.
• Sentetik östrojenler-DES ve etinil östradiol,
• klomifen (prolaktin sekresyonunu azaltır).
• Östrojen + androjen kombinasyonu (testerone enanthate ve östradiol valerat)
• PGE2’de prolaktin sekresyonunu azaltarak laktasyonu inhibe eder.
Psikiatrik komplikasyonlar;
• En sık hafif ve geçici postpartum depresyon (puerperal blues) görülür.
• Postpartum psikoz 1000 canlı doğumda 1-2 görülür. Genç yaş, primiparite, kişisel ya da ailesel
psikoz öyküsü risk faktörleridir. Tipik olarak 10-14. günlerde başlar.
143
144
KADI N DOĞUM
HORMONLAR
Hormon, hücreler arasında iletişimi sağlayan uyarıcı ve düzenleyici maddelere verilen genel isimdir.
1. Parakrin iletişim:
Lokal diffüzyonla komşu hücre reseptörlerine bağlanarak etki.
2. Otokrin iletişim:
Tek bir hücrenin salgıladığı regülatör maddenin yine aynı hücrenin üzerindeki reseptör yoluyla etkisi
3. Đntrakrin iletişim:
Salgılanmayan maddenin hücre içi reseptöre bağlanarak etki etmesi (hücre içi iletişim).
4. Endokrin etki:
Target organdaki etki.
STEROĐD HORMONLAR
Pregnan (21C) Androstan (19C) Östran (18C)
Pregnenolon Dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S) Östron (E1)
17 hidroksi pregnenolon Dehidroepiandrosteron (DHEA) Östradiol (E ) 2
144
145
KADI N DOĞUM
STEROĐDLERĐNĐN TAŞINMASI
Serbest Albümin SHBG Transkortin
Östrojen %1 %30 %69 -
Testosteron %1 %30 %69 -
DHEA %4 %88 %8 -
Androstenedion %7 %85 %8 -
DHT %1 %71 %28 -
Progesteron %2 %80 %<1 %18
Kortizol %10 %15 - %75
145
146
KADI N DOĞUM
ÖSTROJENLER
C-18 (18 karbonlu) steroidlerdir:
Biyosentez yolları
• Androjenlerden
• Periferde androstenedionun aromatizasyonu
Östrodiol biyosentezinde birincil mesenger gonadotropin olup, adenil siklazı aktive ederek
ikincil mesenger olan cAMP’nin uyarılmasını sağlar.
Reprodüktif dönemde en fazla üretilen östrojen E2’dir.
146
147
KADI N DOĞUM
Östrojen Metabolizması
Östrojenler genel olarak, karaciğerde metabolize olarak glukronid ve sulfat konjügatlarını
oluştururlar ve safra ile atılırlar.
Östrojenlerin etkileri
1.Genital sisteme etkileri:
a. Overde follikül gelişimini kolaylaştırır.
b. Tubaların motilitesini ve silial aktiviteyi artırır.
c. Endometriumda glandüler ve stromal proliferasyon ve uzamış etkisiyle endometrial
hiperplazi yapar.
d. Servikal mukusun viskozitesini azaltır, elastistesini arttırır ve Spin-Barkeit testi pozitifleşir.
Servikal mukusta NaCl kristalize olarak ferning (eğrelti otu) görüntüsü oluşur.
e. Vajinal ve üretral epitel proliferasyonuna neden olur. Vajinal mukozada yüzeyel hücre
hakimiyeti olur.
147
148
KADI N DOĞUM
Fizyolojik antagonist:
Progestinlerin östrojen antagonisti olmadığı söylenmektedir. Östrojen reseptörlerinin sayısını
azaltarak östrojen etkisini modifiye ederler. Progestinler ayrıca enzimatik aktiviteyi uyararak
potent östrodiolün daha az potent östron sülfata dönüşümünü sağlarlar.
Androjenler östrojen etkisini bloke ederler; fakat mekanizma net bilinmemektedir.
148
149
KADI N DOĞUM
Antiöstrojenler:
Saf ve mikst olmak üzere 2 gruba ayrılır. Mikst antiöstrojenler:
Trifeniletilen derevesi
• Tamoksifen
• Klomifen
• Droloksifen
• Toremifen
Benzotifen derevesi
• Raloksifen
Saf antiöstrojen: Fulvestrant
Tamoksifen
Östrojenin reseptör düzeyinde kompetitif inhibitörüdür. Meme kanseri olgularında uzun süreli
hastalıksız sağkalım meydana getirir. Meme dokusunda antiöstrojenik, kemik dokuda östrojenik
olup endometriumda parsiyel östrojen agonistidir.
Klomifen
Parsiyel agonisttir. Hipotalamik ve hipofizer düzeyde agonistik etkisi vardır. Buradaki östrojen
reseptörlerine uzun süre bağlı kalır. Sonuçta hipotalamus dolaşımdaki östrojen miktarını
anlayamaz. GnRH ve bu sayede FSH ve LH salınımını arttırır.
Dezavantajı uterus, serviks ve vajende antiöstrojenik etkisinin olmasıdır.
Raloksifen
Uterus ve memede antiöstrojenik aktivite gösterir. Kemik ve lipidler (HDL’yi etkilemez)
üzerine östrojenik etki gösterir.
PROGESTERONLAR
21 karbonlu steroidlerdir. Over ve plasenta kaynaklıdır (az miktarda adrenal ve testiste de
149
150
KADI N DOĞUM
Progesteron Metabolizması
• Progesteron karaciğerde pregnandiole çevrilir, burada glukronik asit ile konjüge edilir ve idrarla
atılarak metabolize edilir.
17 hidroksi progesteron ise metaboliti olan pregnantriole dönüşür. Konjenital adrenal
hiperplazi tanısında faydalıdır.
Progesteronun Etkileri
a. Endometrium, serviks ve vajinada siklik değişikliklere neden olur. Endometriumu nidasyona
hazırlar.
b. Myometriumda antiöstrojenik etkilidir, relaksasyon meydana getirir. Doğumun başlamasından
sorumlu olduğu düşünülmektedir.
c. Endometriumda östrojen reseptör sayısını azaltır, östrojen katabolizmasını artırır.
d. Memede lobül ve alveollerin gelişimini sağlar. Östrojen ile hazırlanmış duktal dokuyu
sekresyona hazır hale getirir
e. Termojeniktir
f. Respirasyonu stimüle eder. Gebelik ve luteal fazda alveolar PCO 2 azalır
g. Antidiüretik hormona zıt olarak natriüretiktir, gebelikte aldosteron üretimini stimule eder.
Progesteron etkisi ile normal gebelikte Renin anjiotensin ve aldesteron aktivitesi artar.
h. Anabolik etkileri azdır
i. Spesifik reseptör inhibitörü mifepristondur (RU-486)
j. Epostan, progesteron yapımını inhibe eder.
k. Kemikte antirezorbtif etkilidir.
l. Ciltte 5α redüktazı inhibe ederek kıl gelişimini bloke eder.
ANDROJENLER
Vücutta kaynakları adrenal bezler, over ve periferik dönüşümdür. Gebe olmayan bir kadında, androjen
üretiminde hız-sınırlayıcı basamak P450c17 gen ekspresyonunun regulasyonudur ve bu basamak
overde LH, adrenalde ise ACTH kontrolündedir.
150
151
KADI N DOĞUM
Androjenisite dereceleri:
• Dihidrotestosteron : 15 (en potent)
• Testosteron : 5
• Androstenedion : 2
• DHEAS : 1 (en zayıf)
ĐNHĐBĐN
Granüloza ve sertoli hücreleri ile plasenta tarafından üretilmektedir
Erişkinlerde FSH regulasyonundan sorumlu olan inhibin B. Đnhibin B, erken folliküler fazda daha aktif
iken, inhibin A ise luteal dönemde fonksiyon gösterir.
Gebelikte inhibin A plasentadan salınır ve Down sendromu için bir belirteç olarak kullanılır.
Down sendromlu fetuslarda inhibin A’nın artışı karakteristiktir.
Merkezi olarak FSH sekresyonunu inhibe ederken, lokal olarak LH’yı artırır. Geç folliküler fazda LH ve
IGF-2 etkisiyle androjenlerin artışına ve dolayısıyla östrojen üretiminde artışa neden olur.
Erkeklerde FSH üzerine etkili olan inhibin B’dir. FSH etkisiyle sertoli hücreleri inhibin B salgılar.
Erkeklerde dolaşımda inhibin A bulunmaz.
151
152
KADI N DOĞUM
AKTĐVĐN
Granüloza hücreleri tarafından sekrete edilir ve FSH sekresyonunu aktive etmektedir. FSH’nın
follikül hücrelerindeki reseptörlerine bağlanmasını arttırır.
RELAKSĐN
Polipeptid yapısındadır, yapısı insüline benzer. Korpus luteum, desidua, plasenta ve erkeklerde
prostattan salınmaktadır.
Pelvik bağları gevşetir, uterin serviksi yumuşatır ve dilate eder. Dolayısıyla doğumu
kolaylaştırmaktadır.
Gebelik boyunca korpus luteumdan salınır. Gebe olmayan bir kadında sekretuar fazda endometrium
ve korpus luteumdan salınır.
GEBELĐK ENDOKRĐNOLOJĐSĐ
GEBELĐKTE HORMONLAR
Fetal Plasental kompartman Maternal kompartman
kompartman
152
153
KADI N DOĞUM
PLASENTAL HORMONLAR
153
154
KADI N DOĞUM
4) Plasental proteinler
En çok bilinenler, gebelikle ilişkili plazma proteinleridir: PAPP-A, PAPP-B, PAPP-C ve PAPP D.
PAPP-D=hPL hormonudur.
5) Fetoplasental hormonlar
Gebelikte Östrojenler
Gebelikte östrojen üretimi fetal kontrol altındadır. Plasentada 17� hidroksilaz ve 17-20
desmolaz enzimleri yoktur (aynı zamanda 16 hidroksilaz aktivitesi de bulunmaz). Bu nedenle
pregnenolon ve progesteron androjenlere dönüşemez.
Gebelikte plasenta kolesterol sentezleyemez ve steroid biyosentezi için maternal ve fet al
prekürsörlere ihtiyaç duyar. Kolesterol temel olarak maternal LDL kaynaklıdır, plasentada
pregnenolon ve progesterona dönüşür.
Plasenta östrojen sentezi için de büyük oranda fetal androjen ve kısmen de maternal andojen
kullanır ve aromatizasyon kapasitesi ile bunları östrojene çevirir.
En önemli androjenik prekürsörü ise DHEA-S’tır.
Plasental pregnenolon dolaşıma geçer ve fetal adrenal kaynaklı pregnenolon fetal adrenalde
DHEAS’a dönüşür.
DHEAS fetal karaciğerde 16-α hidroksilaz ile 16-α hidroksi DHEAS’a dönüşür.
Ardından plasentada gerçekleşen iki basamakla: sülfataz ve aromataz aktivitesiyle önce
DHEA’a ardından androstenedion, testosteron, östron, östradiol ve östriole dönüştürülür.
DHEAS östrojen dönüşümü sinsityotrofoblastlarda gerçekleşir.
E3 plasentada oluşur ve maternal dolaşıma geçer.
Kolesterol → Pregnanolon (plasenta ve fetal adrenal bez) → DHEAS (fetal adrenal) → 16-→
hidroksi DHEAS (fetal karaciğer) → E 3 (plasenta).
154
155
KADI N DOĞUM
Günaşımı riski yüksektir. Oksitosine dirençli servikal distosi vardır ancak sezaryen doğum dışında
diğer gebelik komplikasyonlarında artış yoktur.
155
156
KADIN DOĞUM
2. Plasentada aktif olan ancak fetusta tam olarak aktif olmayan enzimler:
a. Sulfataz
156
157
KADI N DOĞUM
HĐPOTALAMUS
Hipotalamus optik kiazma üzerinde ve 3. ventrikülün altında yerleşmiş olan küçük bir nöral yapıdır.
Hipotalamik Hormonlar:
TRH da, GnRH gibi hipotalamik arkuat nukleusunda sentezlenir ve salınır.
ÜREME FĐZYOLOJĐSĐ
Hipotalamus
Beyin tabanında kiazma optikum üzerinde ve 3.ventrikülün altında yerleşik küçük bir nöral yapıdır.
Hipotalamik Hormonlar Ön hipofizdeki etki
GnRH
GnRH bir dekapeptiddir. GnRH arkuat çekirdekten pulsatil salgılanıp, amplitüd ve frekansı
siklus boyunca değişiklik gösterir. Bu salınıma sirkoral sekresyon adı verilir. Gebelikte kısmen
plasentadan da salgılanır.
• Dekapeptit yapılı hormon
• Aynı anda iki hormonun (FSH ve LH) sekresyonunu düzenler
• Pulsatil salındığında etkili
157
158
KADI N DOĞUM
Tanisitler
• GnRH’nın portal sisteme taşınmasına aracılık eden hücrelerdir.
HĐPOFĐZ
Adenohipofiz ratke kesesinden gelişir. Portal sistemden beslenir.
Nörohipofiz ise 3. ventrikül tabanındaki nöral dokudan gelişir ve hipofizer arterlerden beslenir.
HĐPOFĐZ EMBRĐYOLOJĐSĐ
Ön hipofiz (adenohipofiz) Arka hipofiz (nörohipofiz)
Epidermal ektoderm kökenlidir. Ratke 3. ventrikül tabanındaki nöroektodermal dokunun invajinasyonu ile
kesesi katlantısıdır. oluşur.
•Asidofil: GH, PRL, ACTH •Oksitosin
•Bazofil: FSH, LH •ADH
•Kromofob: TSH
ADENOHĐPOFĐZ HORMONLARI
FSH
• Granüloza hücrelerinde proliferasyona ve östrojen üretimine neden olur.
• Apoptozu engelleyerek primordial folliküllerin atreziye gitmesini engeller.
158
159
KADI N DOĞUM
LH
• Teka hücrelerinde androjen sentezini arttırır.
• Granüloza hücrelerinde yeterli LH reseptörü oluşunca lüteinizasyona ve progesteron üretimine
yol açar.
• Ovulasyonu tetikler, oosit maturasyonunu sağlayan mekanizmaları aktive eder.
IGF-1 (Đnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1) granüloza hücre proliferasyonunu, aromataz
aktivitesini ve progesteron sentezini stimüle eder. Gonadotropinler IGF yapımını stimüle eder.
Đnsan follikülünde en yoğun bulunan IGF-2’dir.
FSH, IGF-BP (IGF-Bağlayıcı Protein) sentezini inhibe ederek serbest IGF’in maksimal etki
yapmalarına olanak sağlar.
EGF (Epidermal Büyüme Faktörü), FSH’yı inhibe edici en önemli intraovaryan büyüme faktördür.
PROLAKTĐN
Ön hipofizden salınan, protein yapısında bir hormondur. Đnsanlarda büyüme hormonu (GH) ve insan
koryonik somatomammotropini (hPL) ile yapısal benzerlik gösterir ve meme dokusundan laktogenezi
sağlar. Yarılanma ömrü 20 dakikadır.
Prolaktinin Etkileri
• Meme dokusunda laktagenezden sorumlu trofik hormondur.
• Meme bezlerini laktasyon için hazırlar. Meme dokusunda mRNA etkisini, kazein ve laktalbumin
üretimini artırır.
• Yüksek prolaktin, opioidler üzerinden gonodotropin supresyonu yaparak anovulasyona neden
olabilir.
• Over düzeyinde gonadotropinlerin etkilerini inhibe eder (amenore-anovulasyon).
• Amnion sıvısında fetusun su ve tuz metabolizmasını regüle eder.
• Erkeklerde artmış prolaktin düzeyleri empotans ve hipogonadizme neden olabilir.
Normal bir kadında kan düzeyi 8-25 ng/mL iken, gebelikte terme yakın evrede 100 ng/mL
düzeylerine yükselir.
Gebelikte prolaktinoma (hipofiz adenomu) düşünüldüğünde; normalde gebelikte PRL
yükseldiğinden, PRL ölçümü yapmak anlamsızdır. Gebelikte görme alanı defekti takip edilir,
değişiklik varsa MRI yapılır.
Gebelikte amnion sıvısındaki prolaktin, uterus desiduası kaynaklıdır.
PRL ölçümü gereken durumlar: Amenore, galaktore, infertilite ,anovulatuar kanama, gecikmiş
puberte, amenoreli hirsutizmdir.
159
160
KADI N DOĞUM
PRL hipotalamus tarafından tonik olarak salınan dopamin (Prolaktin inhibitör hormon=PIH)
tarafından inhibe edilir. Hipofiz sapının kesilmesi dolaşımdaki PRL düzeyinin artışına neden olur.
Prolaktin salınımını artıranlar:
• TRH, TSH • GnRH
• Östrojen • Vasopressin
• Serotonin • Anjiotensin-II
Hiperprolaktinemi
Ön hipofizde kromofob adenomu olan olguların %70’de plazma PRL düzeyleri artmıştır. PRL
düzeyleri >100 ng/mL ise mikroadenom veya makroadenomdan şüphelenilir. Bu olgularda
öncelikle sella grafisi ve gerekirse beyin tomografisi yada MRI istenir.
Hiperprolaktinemi galaktore nedeni olabilir. Galaktorelerin %50’sinde hiperprolaktinemi,
hiperprolaktinemilerin %66’sında galaktore ortaya çıkmaktadır. Galaktorenin en sık nedeni ise
ilaçlardır.
PRL yükselmesine neden olan ilaçlar arasında, fenotiyazinler, trisiklik antidepresanlar, opiatlar,
kombine oral kontraseptifler, alfa-metil dopa ve metoklopramid sayılabilir.
Tedavide, bromokriptin, pergolid, kabergolin, metergolin kullanılmaktadır. Bromokriptin, hasta
gebe kaldıktan sonra kesilmelidir. Medikal tedaviye yanıtsız hiperprolaktinemi veya görme alanı
160
161
KADI N DOĞUM
• Hiperprolaktinemi saptanan olgularda ilk önce tiroid fonksiyonları kontrol edilmelidir. Çünkü
hipotiroid olgularda artan TRH nın prolaktini artırıcı etkisi bulunur.
• Gebelik öncesi hipofiz adenomu olan olgularda ise görme alanı muayenesi ile adenomdaki
büyüme izlenir.
ACTH ve GH
ACTH diürnal ritmle salınmaktadır (sabahları pik yapar, akşamları seviye düşer).
GH miktarca adenohipofizde en fazla üretilen hormondur ve uyku sırasında salınımı pik yapar.
NÖROHĐPOFĐZ HORMONLARI
Nörohipofiz, adenohipofizden farklı olarak hipotalamusun uzantısı olarak tamamen nöral dokudan
oluşmuş bir yapıdır. Embriyolojik olarak 3. ventriküldeki nöro-ektodermal dokunun invajinasyonu ile
oluşmuştur.
Oksitosin
• Peptid yapılı hormondur
• Hipotalamusun paraventriküler nukleusunda yapılır
• Nörofizin ile taşınır
• Doğumdan sonra meme başının uyarılması yani emme oksitosin salınımının en güçlü
uyaranıdır. Süt salınırken uterin involusyonda aynı anda gerçekleşir
Arginin-Vazopressin (ADH)
Peptiddir. Hipotalamik supraoptik nukleus kökenlidir.
Ana görevi dolaşan kan hacmini, basıncını ve ozmolalitesini düzenlemektir.
Hipotalamik ozmoreseptörler, baroreseptörler (sol atrium, arkus aorta, karotid sinüs) aracılığı ile
salınımı kontrol edilmektedir.
Kan basıncı azaldığında ADH salınır ve arteriolar vazokonstrüksiyon ile renal su tutulumu
meydana gelir; böylece kanın ozmolalitesi azalır ve kan basıncı artar. Renin-anjiotensin
sisteminin aktivasyonu da ADH salınımını aktive eder.
161
162
KADI N DOĞUM
Her bir menstrual siklusun uzunluğu ortalama 28 gündür. Adetin 1. günü siklusun ilk günü olarak kabul
edilir. Düzenli bir menstrual siklus için intakt bir hipotalamus-hipofiz-over aksının bulunması gereklidir.
MENSTRÜEL SĐKLUS
SAT: Adetin 1. günü • Oligomenore: 35 ↑
• Siklus uzunluğu 28 gün • Polimenore: 21 gün ↓
• Kanama süresi 2-6 gün • Menoraji: 80 ml ve 5 günden ↑
• Kanama miktarı 20-60 ml. • Metrorarji: Ara kanama
* Luteal faz sabittir. • Menometrorarji: Düzensiz, sık, bol, uzun süren kanama
• Hipomenore: 30 ml ↓
162
163
KADI N DOĞUM
FOLLĐKÜLER FAZ
Folliküler gelişmenin başlangıcı gonadotropin stimulasyonundan bağımsızdır. Ovaryan folliküler,
gonadotropinlere duyarsız oldukları bir dönemden FSH’a bağımlı oldukları faza doğru gelişim
gösterirler. Önceki siklusa ait korpus luteumun regresyonu ile luteal progesteron ve inhibin üretimi
azalır, böylece FSH düzeyi yükselmeye başlar. FSH uyarısına cevap olarak folliküller büyür,
differansiye olur ve gittikçe artan miktarda östrojen salınmaya başlarlar.
Her menstrual siklusta birkaç primordial follikül FSH’a yanıt olarak büyümeye başlar. Ovulasyona
kadar olan bu periyod primordial follikülden başlayarak preantral, antral ve preovulatuar folliküler
gelişme aşamalarını içerir.
Primordial follikül
• Mayozun profaz safhasının diploten evresinde duraksamış oosit (primer oosit), tek kat yassı
granüloza hücresi ve bazal membranla (Slavjanski membranı) çevrili üniteye primordial
follikül denir.
• Primordial folliküller FSH dan bağımsızdır. FSH artışına primer follikül gelişerek cevap
verir.
• Granüloza hücreleri 3-6 hücreye ulaştığında teka tabakaları çevredeki stromadan oluşmaya
başlar.
163
164
KADI N DOĞUM
164
165
KADI N DOĞUM
Dominant follikül
• Siklusun 5-7. günlerinden itibaren tek bir follikül gelişmesine devam ederek dominant follikülü
oluşturur.
• Mid-folliküler ve geç folliküler faz arasında dominant follikülün çapı günde ortalama 2.5 mm
artarak LH pikinden önce ortalama 20 mm’ye ulaşır. Ovulasyon yapabilecek bu matür folliküle
Graff follikülü denir.
• Dominant follikül daha fazla FSH reseptörü içerir ve atreziye uğrayacak folliküller ile
karşılaştırıldığında daha fazla östrojen üretme kapasitesine sahiptir.
• Siklusun 8. ve 9. günlerinde dominant follikül giderek daha fazla östrojen sentezlemeye başlar.
Diğer follikül grubunun gelişiminin baskılanmasından östrojenin sorumlu olduğu
düşünülmektedir.
• Östrojen artışı ve negatif feedback etki ile FSH’daki azalma, FSH’a bağlı aromataz aktivitesini
ve dolayısıyla daha az matür folliküllerdeki östrojen yapımını azaltır. Granüloza proliferasyonu
ve fonksiyonu bozulduğunda follikül mikroortamı androjenik mikroortama dönmekte ve follikül
atreziye uğramaktadır.
• Dominant follikülde artmış intrafolliküler östrojen konsantasyonu, FSH reseptör içeriğini artırarak
dominant follikülün azalan FSH konsantrasyonlarında yeterli granüloza proliferasyonunu ve
dolayısıyla follikülün devamlılığını sürdürmesini sağlamaktadır.
• Granüloza hücrelerinin salgıladığı inhibin, FSH sekresyonu üzerine negatif feed-back etki
yapmaktadır.
• FSH granüloza hücrelerinden inhibin sekresyonunu stimüle ederken, kendisi inhibin tarafından
suprese edilir. Dolaşıma inhibin salgılanması dominant follikülün devamlılığında rol alan diğer
bir mekanizmadır.
Gonadotropinlere folliküler yanıt çok çeşitli büyüme faktörleri ile modüle edilir. Bunlardan insulin-
benzeri büyüme faktörü-1 (somatomedin C) gonadotropinlerin etkilerini belirginleştirir ve artırır.
Teka ve granüloza hücrelerini koordine eder.
165
166
KADI N DOĞUM
166
167
KADI N DOĞUM
Folliküler sıvı LH pikine kadar mayoz bölünmeyi inhibe eder. Bu inhibisyonu sağlayan
faktör granüloza hücrelerinden orijin alan oosit matürasyon inhibitörü’dür (OMI).
• LH’nın başlattığı cAMP aktivitesi, OMI’nün bu lokal inhibe edici etkisini yener ve oositte
duraklayan mayoz bölünme tamamlanır ve oosit, sekonder oosit adını alır.
Sikluslar arasında belirgin farklılıklar olsa da ovulasyon, LH pikinden 10-12 saat, pik
östrojen düzeylerinin sağlanmasından da ortalama 24-36 saat sonra olur.
Ovulasyon
• Progesteron, follikül duvarının gerilebilirliğini artırır.
• Ovaryan steroidlerde ve eikozanoidlerdeki değişikler, plazminojen aktivatörü gibi ovaryan
proteolitik enzimlerin aktivasyonu sonucu plazmin ve diğer proteazlar artar.
• Plazmin ve muhtemel diğer proteazlar kollagenaz aktivitesini başlatarak follikül duvarında bağ
dokusu degradasyonuna neden olurlar.
• Prostaglandinler (E ve F serisi) preovulatuar folliküler sıvıda belirgin olarak artmıştır.
Prostaglandin sentezinin inhibisyonunun, luteinizasyon ve oosit maturasyonunu etkilemeden
follikül çatlamasını önlediği gösterilmiştir (LUF’a [luteinize rüptüre olmamış follikül] neden
olabilir). Bu nedenle infertil hastalarda NSAID’ler kullanılmamalıdır.
• Sonuçta follikül yüzeyinde oluşan stigmanın rüptürü ile oosit ve antral sıvı atılarak follikül dışına
çıkar ve ovulasyon tamamlanır.
• Hormonal olarak LH pikinin nasıl tamamlandığı bilinmemektedir. LH düzeylerindeki düşüş
plazma östrojenlerindeki düşüş sonucu östrojenin LH üzerinde pozitif stimüle edici aktivitesinin
azalması veya progesteronun artan negatif feed-back etkisi ile olabilir.
LH düzeylerindeki ani düşüş GnRH pulse frekansı veya steroid düzeylerindeki değişikliklere bağlı
GnRH reseptörlerinin down-regulasyonu ile hipofizde LH içeriğindeki azalmayı da gösteriyor
olabilir. LH hipotalamik releasing hormon yapımını direkt olarak da suprese ediyor olabilir. Bütün
bunların sonucu gonadotropin düzeylerinde ani bir düşüş olur.
167
168
KADIN DOĞUM
LUTEAL FAZ
Follikül rüptürü ve oositin atılmasından sonra, follikülde granüloza hücrelerindeki değişiklik ile
luteinizasyon ve korpus luteum oluşur.
Luteinizasyonun hem başlangıcı hem de devamı için LH gereklidir. Progesteron düzeyleri
giderek yükselerek LH pikinden yaklaşık bir hafta sonra (siklusun 21. günü=midluteal
dönem) en yüksek düzeyine çıkar. Bu dönem embriyonun implantasyon evresine denk
gelmektedir.
Progesteron ve östrojenin her ikisinin de negatif feed-back etkileri ile düşük düzeylerde kalan
gonadotropin düzeyleri de luteal fazda yeni folliküllerin gelişiminin başlamasını inhibe eder.
Luteal granüloza hücrelerinden salınan ve düzeyi yükselen inhibin, FSH düzeylerinin luteal
dönemde en düşük düzeye inmesine yol açar.
Korpus luteum 12-16 günde regrese olarak korpus albikans oluşur.
Luteolitik süreçte prostaglandinlerin de rolü olduğu, overden salınan prostaglandin F2α’nın luteolitik
etkisi olduğu düşünülmektedir. PGF 2α siklusta en yüksek düzeylerine menstruasyon sırasında ulaşır
MENSTRUAL FAZ
Menstruasyon başlangıcından 2 gün önce inhibin düzeylerinde azalma ve FSH düzeylerinde
yükselme ile gelecek siklus için folliküler hazırlanma başlatılmış olur.
Korpus luteum steroidleri ve inhibin düzeylerinde azalma ile GnRH-gonadotropin sistemi yeniden
aktive olur; FSH ve LH yükselmeye başlar.
Fonksiyonel olarak ise endometrium, menstruasyon ile dökülmeyen bazal tabaka (stratum bazale; alt
1/3) ve lümene doğru lokalize fonksiyonel tabaka (stratum fonksiyonale; üst 2/3) olarak ikiye
ayrılabilir.
Fonksiyonel tabakanın amacı blastokistin implantasyonu için hazırlanmaktır. Bu bölge proliferasyon,
sekresyon ve dejenerasyonun olduğu bölgedir. Bazal tabakadan ise her siklusta endometrium tekrar
rejenere olur.
Đmplantasyona hazırlık için glikojen, glikoprotein, lipid ve mukopolisakaritlerden zengin besleyici
mukusu fazla miktarda lümene salgılarlar. Sekresyon en yüksek düzeyine, midsiklus gonadotropin
pikinden 7 gün sonra, blastokist implantasyonu döneminde ulaşır.
Ovulasyondan 13 gün sonra (27. gün) endometrium 3 bölgeye ayrılır. Stratum bazale, stratum
spongiozum ve yüzeyel stratum kompaktum. Đmplantasyon zamanı (21-22. günler)
endometriumdaki en belirgin değişiklik stromal ödemdir.
Sekretuar dönemde lokal granulositler ( K hücreleri-implantasyon ve plasentasyonda immün-koruyucu
rolü olan granülositler) proliferasyona başlar ve 1. trimesterde en yüksek konsantrasyona ulaşırlar.
Korpus luteum regresyonu ve dolaşımdaki progesteron düzeylerinin düşmesi ile endometrial
hücreler giderek daha fazla mukus salgılarlar. Steroidlerdeki azalma progesteronun prostaglandin
sentezi üzerindeki inhibitör etkisini ortadan kaldırır ve lokal prostanoid düzeyleri artar.
Prostaglandinler vazokontriksiyon ve takip eden myometrial hiperaktiviteyi başlatır.
Menstruasyon ile endometriumun fonksiyonel tabakasındaki spiral arterlerde spazm ve
vazokonstriksiyon ortaya çıkar. Kapillerlere olan kan akımı bozularak, doku iskemik ve nekrotik olur.
Frajil damarlarda rüptür ile ekstravaze olmuş kan interstisiyel aralıklarda birikir. Doku fragmantasyonu
ile fonksiyonel tabaka dökülmeye başlar.
168
169
KADI N DOĞUM
UTERĐN SĐKLUS
Her menstrual siklusun bitiminde endometriumun derin (bazal) tabakaları hariç, tüm tabakaları
dökülmektedir. Östrojen etkisiyle bazal tabaka rejenere olur ve fonksiyonel tabaka oluşur.
Endometrial kalınlaşma 5-16. günler arasında (preovulatuar veya folliküler faz) gerçekleşir. 5-6.
günlerde bütün kavitenin yeni epitelle kaplanması tamamlanır.
Ovulasyondan sonra korpus luteumdan salınan progesteron etkisiyle endometrium vaskülarize,
ödemli bir hal alır. Glandlar kıvrımlaşır ve berrak bir sıvının sekresyonuna başlarlar (sekretuar, luteal
veya postovulatuar faz).
Geç luteal fazda endometrium prolaktin salgılamaya başlar ancak endometrial prolaktinin fonksiyonu
bilinmemektedir.
Endometrium 2 arter tipi ile beslenir. Spiral arterler fonksiyonel tabakayı, baziller arterler ise bazal
tabakayı besler. Stratum fonksiyonale (yüzeyel 2/3) her siklusta atılır, yenilenir.
Korpus luteum regresyonu ile spiral arter nekrozu olmakta ve menstruasyon olmaktadır. Spiral arter
nekrozunun PG F2α ile bağlantısı bulunmaktadır. Bir teoriye göre menstruasyonun başlaması, nekrotik
endometrial hücrelerde enzimlerin açığa çıkması ile lizozomal membranların yıkılması ve selüler
fosfolipidlerden prostaglandinlerin oluşumunun artırması ile gerçekleşmektedir.
Endometrial hücreler arasında bağlantıyı sağlayan kadherin adı verilen transmembran proteinlerinin
kaybı endometrial hücre yıkımının önemli bir parçasını oluşturur.
Sekretuar faz genellikle sabit uzunlukta ve yaklaşık 14 gündür. Menstrual siklus uzunluklarının
farkı genellikle proliferatif fazdan kaynaklanmaktadır.
Endometrium tabakaları:
• Stratum bazale
• Stratum fonksiyonale:
169
170
KADI N DOĞUM
Endometrial Siklus
• Proliferasyon fazı
• Endometrium kalınlaşır
• Gland epiteli yalancı çok katlılanır
• Stroma yoğunlaşır. Damarlanma nadirdir
Sekresyon fazı
• Glandlar uzar ve kıvrımlanır
• Sekret oluşumu başlar
• Spiral arterioller uzar ve kıvrımlanır
• Desidual reaksiyon: Stroma ödemlenir
• Lenfosit infiltrasyonu, K hücreleri
Menstruasyon
• Đskemik nekroz: PGF2α’nin yarattıgı spiral arter vazospazmı
• Östrojen
• Progesteron
• Progesteron çekilme kanaması
SEKSÜEL GELĐŞĐM
1. Kromozomal seks: Zigot
• 46 XX
• 46 XY
2. Gonadal seks: Over, testis
3. Fenotip
4. Kabullenilen seksüel kimlik
170
171
KADI N DOĞUM
Erkeklerde DAX1 gen mutasyonu hayatın ilk birkaç ayında adrenal yetmezliğe
neden olurken, daha ilerki dönemde klinikte hipogonadotropik hipogonadizm ve
değişik derecelerde adrenal yetmezlik ve azospermi ile kendini gösteren X’e bağlı
konjenital adrenal hipoplazi gelişimine de neden olabilir. Kadınlarda DAX1
mutasyon taşıyıcılığı gecikmiş puberte ile ilişkilendirilmektedir.
Steroidojenik faktör-1 (SF-1) ve DAX1 normal seksüel gelişim, normal adrenal
gelişim ve fonksiyonu için gereklidir.
WT-1 geni 11. kromozomda lokalize olup, yokluğunda Wilms tümör nefroblastoma
gelişebilir. WT-1 geni normal renal ve gonad gelişimi için gereklidir. Fakat erken
Müllerian kanal gelişimi için gerekli değildir. Fenotipi dişi ve renal patolojisi olan
olgularda WT-1 yetmezliği ve XY genotip olabilir.
Erken Seksüel Gelişimin Genetiği:
1. Primordial germ hücrelerinin ürogenital çıkıntıya migrasyonu
2. Bipotent gonad dokusunun WT-1 ve SF-1’in direkt etkisi altında farklanması
3. SOX9 gibi erkeğe özgü genlerin SRY aktivasyonu sonucu testiküler gelişim sağlanır.
4. Ovaryan farklanma için SOX9 suprese olurken, DAX1 ve Wnt4 aktive olur.
171
172
KADI N DOĞUM
ĐNTERSEKSÜALĐTE (HERMAFRODĐTĐZM)
• Gerçek hermafroditizm: Over ve testis gelişiminin birarada olması
• Erkek psödo hermafroditizm: Testis varlığında genital gelişimin dişi tipte olması
• Dişi psödo hermafroditizm: Over varlığında genital gelişimin maskülinize olması
172
173
KADI N DOĞUM
• Turner sendromu
• Mozaizim
• Normal karyotip-Noonan sendromu
Yenidoğanda cinsiyet ayırımı yapılamadığında ilk akla gelen tanı KAH olmalıdır.
GERÇEK HERMAFRODĐTĐZM
Gerçek hermafroditizm son derece nadir görülür. Etiyolojide kromozomal bozukluklar rol
oynamaktadır. Over+testis (ovotestis) en sık görülen şeklidir.
DĐŞĐ PSÖDOHERMAFRODĐTĐZM
173
174
KADI N DOĞUM
A. 21 hidroksilaz eksikliği
Đnsidansı 15.000 doğumda 1’dir. Amnion sıvısında 17 hidroksiprogesteron, 21 deoksikortizol ve
aldosteron düzeyleri ile prenatal tanı konabilir. En sık görülen neonatal endokrin ölüm
sebebidir. Üç formu vardır:
a. Klasik veya basit virilizan form: Doğumda psödohermafroditizm vardır.
b. Tuz kaybettirici form (en ciddi): Enzim tamamen yoktur. Mineralokortikoid ile birlikte
glukokortikoid yapımı defektiftir. Hiponatremi ve hiperkalemik asidoz gelişir. Doğumu takip
eden ilk birkaç hafta içinde tablo ortaya çıkar. Tuz kaybettiren formda aldosteron üretiminde de
yetmezlik bulunmaktadır. Doğumda pseudohermafroditizm vardır.
c. Geç başlayan (late onset=non-klasik) form: Adolesan dönemde veya daha geç ortaya çıkar.
• KAH, uygun tedavi görürse hamile kalıp çocuk doğurabilen tek kalıtsal seksüel diferansiyasyon
bozukluğudur.
B. 11 hidroksilaz eksikliği:
11 deoksikortizol → kortizol, deoksikortikosteron (DOK) → kortikosteron dönüşümü
gerçekleşmez.
Artmış DOK (mineralokortikoid gibi davranır) düzeylerine bağlı
hipertansiyon ve hipokalemik alkaloz vardır.
Renin ve aldosteron azalmıştır. Tanı artmış DOK ve 11 deoksikortizol düzeyleri ile konur.
174
175
KADI N DOĞUM
Tedavi
a. Hidrokortizon: Doz ayarlaması üriner ketosteroid düzeylerine göre yapılır.
b. Elektrolit imbalansı olan KAH olgularında sodyum klorür ve fludrokortizon
D. ĐDĐOPATĐK
E. AĐLESEL
ERKEK PSÖDOHERMAFRODĐTĐZM
Androjen reseptör defekti olduğundan Wolf kanal gelişimi olmaz ve AMH olduğundan Müller kanal
gelişimi de olmaz. Testis gelişimi normal, ancak testisler genelde inguinal halkaya inmiştir. Total
testosteron düzeyi erkekteki kadardır, MIF (=AMH, antimüllerian hormon) sekresyonu olduğundan
internal Müllerian yapılar gelişmez (uterus, tubalar, serviks, vajen proksimali), ancak kör bir vajen poşu
bulunur.
Primer amenorede ayırıcı tanısı RKM sendromu ile yapılmalıdır. RKM sendromunda karyotip XX ve
pubik ve aksiller kıllanma mevcuttur.
175
176
KADI N DOĞUM
Erkek pseudohermafrodittir. Tüm diğer ara formlar Reifenstein sendromu olarak bilinmektedir.
Azoospermi, oligozoospermi bulunan erkelerin %40’ında androjenlere kısmi yanıtsızlık söz konusudur.
5α-REDÜKTAZ EKSĐKLĐĞĐ
Karyotip XY’dir. Otozomal resesif geçişlidir. Maskülinizasyon olur. Testisler normaldir, Wolf kanalı
gelişmiştir (iç genitalia normal erkek tipinde). Derecesine bağlı olarak hipospadias ile tam dişi dış
genitalia arası bir seksüel gelişim olur. Bu hastalar sıklıkla kız olarak büyütülürler.
Tanıda artmış testosteron/DHT oranı kullanılır. Tanı konur konmaz hem virilizasyonu, hem de
neoplazik gelişimi önlemek için gonadektomi yapılmalıdır. Androjen duyarsızlık sendromundan en
önemli farkı, bu olgularda meme gelişiminin olmaması ve gonadotropin düzeylerinin daha
düşük seyretmesidir.
Yaklaşım
Y kromozomu içeren bütün gonadlar tümöral gelişimi önlemek için cerrahi olarak
çıkarılmalıdır. Androjen duyarsızlık sendromunda pubertal gelişim tamamlanana kadar
beklenmelidir.
Dişi kabul edilen hastalara mutlaka hormon tedavisi başlanılmalıdır. 12 yaşından sonra hormon
tedavisinin en önemli faydalarından bir tanesi kemik kütlesi artışının sağlanmasıdır.
176
177
KADI N DOĞUM
177
178
KADI N DOĞUM
PREPUBERTAL DÖNEM
Adrenarş
Adrenarş, ACTH veya gonadotropinlerin direkt kontrolünde değildir. Pubik ve aksiller kıllanma
adrenal androjenlerin artışına bağlı olarak gelişir. GnRH yükselmesinden 2 yıl önce adrenal
androjen sekresyonu (DHEA ve DHEAS) artar.
Prematür adrenarş pubertal gelişimden bağımsız olarak ortaya çıkabilir ve prematür gonadarş ile
ilşkisi yoktur.
Gonadal disgenezi (hipergonadotropik durumlar) ve hipogonadotropik gonadizmde (Kallmann
sendromu) de adrenarş ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte gerçek puberte prekoksta ise önce
gonadarş gerçekleşir.
178
179
KADI N DOĞUM
2. Öncelikle FSH ve ardından LH seviyeleri artar. LH’daki bu artış ilk olarak uykuda
gözlenmesine karşın daha sonra bu tüm güne yayılır. Düşük seviyedeki östrojen yapımının
başlaması ile GH sekresyonu artar ve bu da hızlı bir iskelet gelişimine sebep olur. (GH; IGF-1
yapımını stimüle eder)
3. Gonadal östrojenin artması (gonadarş) meme gelişimi, dişi tipi yağ dağılımı, vajinal ve uterin
maturasyona neden olur.
PUBERTE
Puberte, gonadların üremenin mümkün olduğu endokrin ve gametojenik potansiyele ulaştıkları
dönemdir. Erişkinlerin aksine doğumdan puberteye kadar olan dönemde gonadların çıkarılması
gonadotropinlerde çok az bir yükselme oluşturur yada hiç yükselme olmaz. Bu da bize gonadotropin
sekresyonunun bu dönemde gonadal hormonların etkisinde olmadığını gösterir.
Pubertenin en önemli belirleyicisi genetik yapıdır. (kızlarda ortalama 8-13 yaş, erkelerde 9-14
yaş). Bunun yanında coğrafi konum, ışığa maruziyet (melatonin etkisi), obezite, genel sağlık ve
beslenme durumu ve psikolojik faktörler de rol oynamaktadır. Gelişmiş ülkelerde puberte yaşı
küçüktür. Menarş için vücut yağ oranının %20’lere çıkması gereklidir (48 kg). Bu nedenle anoreksia
nervosa hastaları ve ağır sporcular geç adet görmektedirler. Leptin, yağ hücreleri tarafından salınan
ve doygunluk hissi oluşturan bir hormondur. Hayvan deneyleri leptin yokluğunda infertilite ortaya
çıktığını ve leptin verildiğinde fertilitenin geri geldiğini göstermiştir. Ayrıca leptin tedavisi puberte
prekoks nedeni olabilmektedir.
Leptin düzeyi pubertede hem kızlarda hem de erkeklerde yükselmektedir. Düşük leptin düzeyi
sporcular, anoreksi ve gecikmiş puberte olgularında izlenmektedir. Leptin nöropeptid Y gen
ekspresyonunu inhibe eder ve puberte ile ilişkili nöropeptidt Y sekresyonu değişir.
Puberteden sonra leptin seviyesi erkeklerde prepubertel düzeye geri döner, kızlarda ise seviyesi daha
da artarak pubertenin Tanner evrelerini yükseltir.
179
180
KADI N DOĞUM
Puberte Evreleri
Büyüme, meme gelişimi, adrenarş ve menarş yaklaşık 4,5 yıllık bir zaman diliminde gerçekleşir.
Pubertal gelişim süreci yaklaşık olarak 4.5 yıl sürer. Pubertenin genellikle ilk belirtisi akselere
(hızlı) büyümedir ve bunu meme tomurcuklanması (telarş) izler. Bununla birlikte çocukların
%20’de pubertenin ilk belirtisi adrenarştır. Ancak adrenarş sıklıkla meme tomurcuklanmasını
takiben gelişir. Aksiller kıllanma ise 2 yıl sonra ortaya çıkar.
Akselere büyüme döneminde GH, insulin benzeri GF-1, GHRH, östrojen, TSH artar. Kızlarda
erkeklerden 2 yıl önce başlamaktadır. GH salınımı pulsatildir ve özellikle uykuda salınımı
artmaktadır.
Telarş, ovaryan hormonların etkisiyle olmaktadır: Östrojen, duktusların büyüme ve gelişimini,
progesteron ise lobül ve alveollerin büyüme ve gelişimini sağlamaktadır.
Pubertede adrenal androjenler de yükselir ve bu artış adrenarş olarak adlandırılır. DHEA düzeyleri
erkeklerde 25 yaş civarında pik yapar. Ancak adrenal androjenlerdeki yükselmeye kortizol yada
ACTH eşlik etmez. Bu da bize adrenal kaynaklı androjenlerin farklı bir yol üzerinden salınımlarının
arttığını göstermektedir.
Kız çocuklarnda pubertenin ilk bulgusu telarş. Erkek çocuklarında ise testis hacim artıştır.
Telarş (10 yaş) ⇒Pubarş = Adrenarş (12 yaş) ⇒Menarş (13 yaş)
PUBERTE PREKOKS
Sekonder seksüel karakterlerin 7 yaşından önce veya menarşın 9 yaşından önce ortaya
çıkması durumudur. Fakat gittikçe artan miktarda normal kızlarda pubertal değişiklikler 8 yaşından
önce görülmeye başlamıştır. Bu nedenle telarş ve adrenarşın 6 yaşından önce başlaması
araştırılmalıdır.
Hızlı büyüme, puberte prekoks olgularda genelde ilk ortaya çıkan belirtidir. Bunu genellikle meme
gelişimi ve pubik kıllanma takip eder. Telarş, adrenarş, menarş birlikte görülebileceği gibi ilk belirti
izole menarş da olabilir. Prematür telarş ve prematür adrenarş bening kondüsyonlar olup puberte
prekoksu taklit edebilir.
Puberte prekoks, kızlarda erkeklere oranla 5 kat sık ortaya çıkmaktadır. Genellikle 4 yaşından küçük
puberte prekoks olgularında MSS hastalığı bulunmaktadır (hipotalamik hastalığın en sık karşılaşılan
endokrin semptomudur).
Puberte prekoks iki gruba ayrılır:
• GnRH bağımlı puberte prekoks (GnRH-Gonadotropin bağımlı, komplet, santral)
• Psödopuberte Prekoks (GnRH’dan bağımsız, inkomplet)
180
181
KADIN DOĞUM
181
182
KADIN DOĞUM
da adlandırılmaktadır.
Kız çocuklarında psödopuberte prekoksun en sık nedeni over kisti veya tümörleridir. %5’de
granüloza hücreli tümör %1’de teka hücreli tümör görülür.
Erkek çokcularında psödopuberte prekosun en sık nedeni ise KAH’dır.
Nedenleri:
• McCune Albright sendromu (Polyostotik fibröz displazi): Pigmente cilt lezyonları (Café
au lait) + poliostotik fibröz displazi + kafa yada uzun kemiklerde kistler + osteomalazi +
endokrin disfonksiyon (sıklıkla Cushing sendromu, hiperprolaktinemi, hipertiroidi, GH
hipersekresyonu) karakteristiktir. Birçok olguda otonom ovaryan hiperfonksiyon (östrojen)
vardır. Prematür menarş genellikle ilk belirtidir. Bu sendrom over, growth hormon ve
prolaktin salgılayan adenomla ilişkilidir. Hipertroide, adrenal hiperkotizolizm ve osteomalasi
izlenebilir. Fibröz displaziyi göstermek için Tc99 ile kemik sintigrafisi gerikir.
• Adrenal ve over tümörleri: En sık pseudo puberte prekoks nedeni olan tümör granüloza
hücreli tümördür. Daha nadir görülen tümörler: follikül kisti, luteoma, tekoma, teratomlar ve
koryokarsinomadır. Gonadal seks-kord stromal tümörler Peutz-Jeghers sendromunda
görülür. Adrenal neoplaziler (östrojen salgılayan tümör) nadiren pseudo puberte prekoks
nedenidir.
• Eksojen Kaynaklar: Östrojen içeren gıdalar ve kozmetikler, steroidler ve oral kontraseptif.
Özel Durumlar
A. Prematür telarş: Genellikle doğumdan sonraki birkaç yıl içinde gelişir. Unilateral olabilir.
Normal puberte gelişimi ve üreme fonksiyonu vardır. Tedavi gerektirmez ve kendi kendine
sınırlanır. Meme biopsisi kontrendikedir.
B. Prematür menarş: Çok nadirdir. Sekonder problemlere (infeksiyon, yabancı cisim, travma,
lokal neoplazi) bağlı olarak gelişebilir. Büyüme, gelişme ve fertilite etkilenmez.
C. Prematür adrenarş: Adrenal androjenlerde erken gelişen yükselme nedeniyle ortaya çıkar.
Tanıda sabah 17 hidroksi progesteron ölçümü faydalıdır. Kemik yaşı ileri olan olgular hariç,
ACTH stimülasyon testi gereksizdir.
Tanı
Tanısal öncelikler:
• Hayatı tehdit eden hastalıkların ekarte edilmesi (neoplazi)
• Prosesin hızını belirlemek. Đlerleme var mı? Stabilize oldu mu?
Fizik muayene:
• Büyüme kayıtları, Tanner evreleri, boy ve ağırlık persentilleri
• Eksternal genital değişiklikleri
• Abdominal, pelvik, nörolojik muayene
182
183
KADIN DOĞUM
• Androjenizasyon işaretleri
• Özel bulgular (McCune Albright, hipotiroidi)
Labaratuvar:
• Kemik yaşı
• Kranial MR, abdominal-pelvik ultrasonografi
• FSH, LH, hCG
• Tiroid fonksiyon testleri
• Steroidler (DHEAS, testosteron, östradiol, progesteron, 17 hidroksi progesteron)
• Đnhibin seviyeleri (Yüksek olması anormal. Puberteden önce ölçülemeyecek düzeylerde)
• GnRH testi (FSH >7.5, LH >15 olması anormal)
Tedavi
Amaçlar
1. Đntrakranial hastalığın tanısını koymak ve tedavi etmek
2. Normal pubertal yaşa kadar gelişimi durdurmak
3. Ortaya çıkmış olan prekoks karakteristikleri zayıflatmak ve azaltmak
4. Gelecekteki boy uzunluğunu maksimum duruma getirmek
5. Hastaya yönelik destek tedavisi yapmak
PUBERTE TARDA
17 yaşa kadar pubertal gelişime ait bir belirti bulgunun olmaması halidir. Diğer bir tanımlama ise
pubertal belirtilerin ortaya çıkmasından sonra 5 yıl geçmesine rağmen menarş olmamasıdır. Gecikmiş
puberte ve kısa boylu çocuklarda kemik yaşı geridir.
En sık neden gonadal disgenezidir.
183
184
KADIN DOĞUM
184
185
KADI N DOĞUM
• Kallmann sendromu: Hipogonadizm + anosmi + yüzde orta hat defektleri (yarık damak,
dudak) + renk körlüğü + 8. sinir defektine bağlı sağırlık. Muhtemelen otozomal dominant
geçişlidir ve sıklıkla erkeklerde görülür.
3) Hipofiz disfonksiyonu yapan nedenler:
• Histiositosis X, hemokromatosis, sarkoidoz ve travma
4. Diğer nedenler:
A. Sistemik Hastalıklar: Chron hastalığı, ülseratif kolit, çöliak hastalık. Ayrıca ciddi renal,
kardiyak, karaciğer hastalıkları, hipotiroidi, orak hücre anemisi ve thalassemia.
B. Nutrisyonel faktörler: Gastrointestinal disfonksiyon
C. Đlaçlar: Marijuana
Tanı ve Tedavi
Primer amenore gibi ele alınır ve incelenir, tedavi edilir. Hipoganadizmli hastalarda hormon
tedavisi sekonder seksüel karakterlerin gelişimini ve maturasyonunu sağlar. Maksimum boya
ulaşılmasına yardım eder. Aynı zamanda adolesan kemik yoğunluğu artışı da diğer önemli bir
faydadır.
Karşılanmamış düşük doz östrojenle (0.3 mg konjuge östrojen) tedaviye başlanır ve 6-12 ay sonra
siklik tedaviye geçilir. Fizyolojik gecikmesi olan hastalar kemik yaşı 13’e ulaştığında kendiliğinden
gelişime devam ederler. Bu hastalarda pulsatil GnRH tedavisi mantıklı fakat pratik değildir.
185
186
KADI N DOĞUM
186
187
KADI N DOĞUM
II.Puberte tarda
a. Genital traktus anomalileri
i. Müllerian disgenezi: Rokitanski-Küstner-Hauser-Mayer Sendromu (RKM sendromu)
ii. Distal genital traktus obstrüksiyonu
1. Đmperfore himen
2. Transvers vajinal septum
b. Hipergonadotropik hipogonadizm
i. Turner Sendromu
ii. Saf gonadal disgenezi: 46 XX veya 46 XY
c. Hipogonadotropik hipogonadizm
i. Konstitüsyonel gecikme
ii. izole gonadotropin eksikliği
1. Kallmann Sendromu
2. Prader-Labhardt-Willi Sendromu
3. Laurence-Moon-Bardet-Biedl Sendromu
iii. Panhipopitüitarizm
iv. Hipotalamopitüiter bölge neoplazmları
1. Kraniofaringiom
2. Pitüiter adenom
v.infiltratif hastalıklar: Langerhans hücreli histiyositoz
vi.MSS radyasyon maruziyeti
vii.Malnütrisyonla giden hastalıklar, anoreksia nevroza
viii.Antidopaminerjik ve GnRH inhibitörü ilaçlar
ix.Primer hipotiroidizm
x.Cushing Sendromu
III.Asenkron pubertal gelişim
a. Testiküler feminizasyon (komplet androjen duyarsızlık sendromu)
b. Đnkomplet androjen duyarsızlık sendromu
IV.Heteroseksüel puberte
a. Polikistik over sendromu
b. Geç başlayan konjenital adrenal hiperplazi
c. Đdiyopatik hirsutizm
d. Mikst gonadal disgenezi
e. Erkek psödohermafroditizmi: Reifenstein Sendormu, 5 α redüktaz eksikliği
f. Cushing sendromu
g. Androjen salgılayan tümörler
Primer amenore
Ondört yaşını doldurmuş bir kız çocuğunda sekonder seks karakterlerinin ve puberte gelişiminin
gecikmesi veya 16 yaşını doldurmuş bir kız çocuğunda menarşın olmamasıdır. Gecikmiş puberte
olguları da primer amenore gibi değerlendirilmelidir.
Sekonder amenore
187
188
KADI N DOĞUM
Menstruasyon gören bir kadında 3 siklus süresince veya 6 ay süreyle adet görülmemesidir.
Laktasyon ve gebelik süresince olan amenore fizyolojiktir.
Kompartman 1:
Akış yolu veya hedef organ defekti düşünülmeli
Kompartman 2:
Over patolojisi düşünülmeli
Kompartman 3:
Hipofiz patolojisi düşünülmeli
Kompartman 4:
Merkezi Sinir Sistemi (Hipotalamus) patolojisi düşünülmeli
188
189
KADI N DOĞUM
Primer amenorenin en sık nedeni gonadal disgenezidir. Bunu Müllerian agenezi (RKM
sendromu) izler.
HĐPERGONADOTROPĐK AMENORE
Bu tip amenorede kromozomal anomali olma ihtimali %30’dur. Sıklıkla primer amenore nedenidir.
189
190
KADIN DOĞUM
nalı böbrek) konjenital kalp hastalıkları (en sık aort koarktasyonu), hipertansiyon, diabetes
mellitus, Hashimoto tiroiditi.
Turner sendromlu olgularda zeka gelişimi genellikle normaldir, ancak obje algılama bozukluğu
vardır. Turner sendromunda en sık rastlanan kromozom yapısı 45,X0’dır. (Barr cisimciği izlenmez)
Diğer sık görülen kromozomal anomaliler X’in parsiyel delesyonu, halka-X ve izo-X kromozomları
ve mozaisizmdir (45,X0/46,XX).
30 yaş altında hipergonadotropik tüm olgularda kromozom analizi gerekir. Y kromozomu
varlığında gonadlar, malign transformasyon (gonadoblastoma, disgerminoma, koryokarsinoma,
yolk sak tümörü) riski nedeniyle çıkarılmalıdır. Bu olgularda uterus sıklıkla normaldir ve eksojen
hormonlara yanıt verir. Turner sendromlu olgular donor oositi ve yardımcı üreme teknikleri ile
gebe kalabilir.
190
191
KADI N DOĞUM
Seks kromozom anomalisi ile seyreden prematür ovaryan yetmezlik (POF) olgularında en sık
izlenen karyotip 45,X0 ve 47,XXY’dir.
Otozomal dominant geçişli olan 3. kromozom FOXL2 genindeki mutasyona bağlı oluşan
blefarofimozis, epikantus, pitozis, inversus sendromu ve göz kapağı anomalileri ile POF ilişkili
bulunmuştur.
f. 17α hidroksilaz eksikliği (XY, XX): Bu nadir bozukluk gerçek bir ovaryan
yetmezlik olmayıp aslında bir enzimatik bozukluktur. Hipertansiyon ve
hiperkalemi görülür. Progesteron düzeyleri artmıştır. Đnternal Müllerian sistem
gelişimi olmaz, sekonder seksüel karakterler gelişmez, kadınsı fenotip gözlenir.
46,XX karyotipli olgularda fenotip kadındır fakat sekonder seksüel karakterler ve
seksüel kıllanma yoktur. Belirsiz genital yapı sadece 46,XY karyotipli olgularda
gözlenir ve fenotip kadın olabilir. Vajinal agenezi ve Müllerian yapıların
yokluğu söz konusudur (uterus yoktur).
HĐPOGONADOTROPĐK AMENORE
191
192
KADIN DOĞUM
ÖGONADOTROPĐK AMENORE
Bu tipte amenoreye sebep olan durumlar anatomik anomaliler ve hiperandrojenizm ile ilgili
bozukluklar yer almaktadır. Östrojen, progesteron ve gonadotropinler normal düzeylerde, sekonder
seksüel karakterler normal gelişimiş durumdadır.
A) Anatomik nedenler
1. Müllerian anomaliler:
• Müllerian agenezi (Rokitansky-Küstner-Mayer [RKM] sendromu): Primer amenore nedeni
192
193
KADIN DOĞUM
olan en sık anatomik nedendir. Uterus, serviks ve/veya vajenin hipoplazisi veya aplazisi
durumudur. Overler normaldir. %15 tek böbrek, %40 çift toplayıcı kanal, %10 iskelet
anomalileri vardır. Karyotip: 46,XX’tir.
• Vajinal agenezi
• Đmperfore hymen
• Transvers vajinal septum
2. Asherman sendromu:
Amenore nedeni intrauterin sineşidir. Derin D&C (en sık), RIA sonrası infeksiyonlar,
myomektomi yada sezaryan sonrası ve tuberküloz endometriti nedeniyle gelişebilir. Tanıda
HSG ve histereskopi kullanılır.
Hiperandrojenemi:
a. Adrenal kaynaklı (Tümör, KAH)
b. Over kaynaklı (Tümör, PCOS)
Hiperandrojenemiye bağlı aşırı uterin desidualizasyon ve ovulasyonun baskılanması amenore
nedeni olabilir. Bu hastalarda progesteron çekilme kanaması negatif olabilir.
193
194
KADI N DOĞUM
Pubik aksiller Normal Yok Yok, erkek tipi Erkek tipi Normal
kıllanma
Klitoral hipertrofi Yok Yok Var Var Yok
46,XY saf gonadal disgenezi (Swyer Sendromu) uterin yokluk olgularının ayırıcı tanısında yer al-
maz. Y kromozomu defekti olduğu için AMH salınmaz, uterus ve vajen gelişimi olur. Swyer
sendromu östrojen+progesteron ile kanar.
194
195
KADI N DOĞUM
195
196
KADI N DOĞUM
HĐPERTRĐKOZĐS
Androjene bağımlı olmayan nonseksüel kıllardaki (alın, göğüs, ön-kol) artıştır. En sık ilaçlara bağlı
olarak gelişir (fenitoin, hekzaklorobenzen, diazoksid, siklosporin, minoksidil).
Otozomal dominant konjenital bir bozukluk olabileceği gibi bazı metabolik bozukluklarda da ortaya
çıkabilmektedir (anoreksia, porfiri, hipotiroidi, Hurler sendromu, Cornelia de Lange sendromu).
• Androjen bağımlı olmayan tüyler (vellüs): Kaş, kirpik, lanugo
HĐRSUTĐZM
Hirsutizm, androjen bağımlı yerlerde koyu renkli terminal kılların gelişmesidir.
• Androjen bağımlı tüyler (terminal): Yüz, orta hattaki tüyler (yüz, göğüs, uyluk içi, karın ve sırtın alt
bölgeleri vb.), intermammarian alan, saçlardır.
Kıl folikülleri intrauterin 8-10. haftalarda gelişir. 22. gebelik haftasında bütün kıl foliküllerinin gelişimi
tamamlanır. Bundan sonra yeni folikül oluşmaz.
VĐRĐLĐZASYON
Erkeleşmedir. Akne, cilt yağlanmasında artma, kas kitle artışı, ses kalınlaşması, kliteromegali, kadınsı
obezitenin kaybı, temporal kellik, memelerde küçülme hirsutizme eşlik eder.
Virilizasyon, hirsutizmden daha şiddetli bir androjenik uyarı ile ortaya çıkmaktadır. Over-adrenal
tümörü ve Cushing sendromu şüphesi uyanmalıdır.
Kaş, kirpik ve temporal bölge dışındaki saçlar androjen bağımlı değildir. Bu bölgelerde doğumdada
terminal kıllar bulunablir.
Hormonal etkiler
• Androjenler (özellikle de testosteron)
o Büyümeyi başlatır. Androjenle başlayan ve lanugodan terminal kıla dönüşüp büyüyen
kıllarda büyüme, ortamdaki androjen kaybolsa da devam eder.
o Adrenal androjenlere en duyarlı olanlar aksiller ve pubik kıllardır. Pubertede pubik
kıllanmadan DHEAS sorumludur.
196
197
KADI N DOĞUM
o Yüksek androjen etkisi altındaki hastalar endometriumdaki desidual reaksiyona bağlı olarak
amenoreik olabilirler. Bu hastalarda progesteron verilmesi sonrası çekilme kanaması
görülmeyebilir.
• Östrojenler androjenlerin tersi yönde etki gösterir.
• Progestinlerin kıllara direk etkisi minimaldir.
• Gebelik kıl büyümesinde senkronizasyonu artırır. Toplu büyüme ve dökülme periodları görülür.
Hirsutizm etyolojisi
Hirsutizm artmış androjen üretimi, kıl folliküllerinin androjenlere duyarlılığın artması veya zayıf
androjenlerin potent androjenlere dönüşümünün artmasına bağlı olarak gelişebilir.
Ovaryan Nedenler
1. Nonneoplastik hastalıklar: Hirsutizmin en sık nedeni polikistik over sendromudur
(Steine-Leventhal sendromu=PCOS). Overin hirsutizme neden olan diğer nonneoplastik
patolojileri arasında stromal hiperplazi ve stromal hipertekozis gelmektedir. Stromal
hiperplazi, genellikle 60-70 yaşlarda gözlenen ve hipertrofik overlerden artmış androjen
sekresyonu ile karakterize bir tablodur. Stromal hipertekozis ise, her iki overde luteinize teka
hücrelerine ait bir odağın proliferasyonu sonrasında ortaya çıkar. Sıklıkla virilizm, obezite,
hipertansiyon ve glukoz metabolimasına ait problemlerle birliktedir. HAIR-AN
(HiperAndrojenizm, Insulin Rezistansı, Akantozis Nigrikans) sendromu nun, non-
neoplastik bu tabloların bir varyasyonu olduğu kabul edilmektedir.
2. Neoplastik hastalıklar: Androjen üreten ovaryan neoplaziler (Sertoli-Leydig hücreli
tümörler, Hilar (Leydig) hücreli tümörler, gynandroblastoma, gonadoblastoma, granüloza
hücreli tümörler, fonksiyonel stromalı ovaryan tümörler) hızla gelişen hirsutizm, amenore ve
virilizm nedenidirler. Bu tümörler tarafından en sık sekrete edilen androjen testosterondur.
Sertoli-Leydig hücreli tümörler daha çok genç kadınlarda, Hilar hücreli tümörler ise sıklıkla
yaşlı kadınlarda izlenir.
Fonksiyonel stromalı ovaryan tümörler sinsityotrofoblast içeren germ hücreli tümörler,
gebelikle ilişkili tümörler ve idiopatik olarak sınıflandırılabilir.
3. Gebelikle ilgili patolojiler: Gebelikte androjenlerin artışına bağlı olarak hirsutizm tablosu
ortaya çıkabilir.
Gebelik luteoması, hCG bağımlı benign bir ovaryan tümör olup, olguların %25’de ve
fetusların %65’de virilizasyona neden olur. Olguların pek çoğunda gebelik sonrasında tümör
ve semptomlar geriler.
Adrenal Nedenler
1. Enzim yetmezlikleri: Postmenarşal dönemde ortaya çıkan hiperandrojenizmin 2. en sık
nedenidir (en sık PCOS) ve bu grup içinde en sık konjenital adrenal hiperplazi (KAH)
izlenmektedir.
2. Neoplastik hastalıklar: Adrenal tümörler nadir gelişirler ve adrenal tümörlere bağlı olarak
en çok salgılanan androjen DHEAS’dır. Bununla birlikte nadir olarak testosteron salınımı da
olabilir.
3. Cushing sendromu: Cushing sendromunda kortizolün artmış üretimine bağlı olarak
androjen düzeyleri de artmıştır ve hirsutizm izlenir. Etiyoloji:
• Adrenal tümör
• Adrenalden otonom kortizol üretimi
• Ektopik ACTH üretimi (en sık akciğerde)
• Hipofizden artmış ACTH salınımı=Cushing hastalığı
• Over tümöründen otonom kortizol üretimi (nadir) ve
197
198
KADIN DOĞUM
Laboratuvar
Temel tetkik total testosteron, ve 17 hidroksi progesterondur . Oligomenore varsa FSH, LH,
TSH ve PRL çalışılır. Cushing sendromu şüphesinde 24 saatlik üriner serbest kortizol veya
deksametazon supresyon testi yapılır.
Yüksek DHEAS seviyeleri hastaya yaklaşımı değiştirmemektedir. Bu nedenle Cushing
sendromu yokluğunda adrenal taramasında testosteron ölçümü yeterli olacaktır. Belirgin
testosteron yüksekliği olan hastalarda adrenal görüntüleme, her hastaya DHEAS bakmaktan çok
daha faydalıdır.
198
199
KADI N DOĞUM
prolaktinoma düşündürür.
Spesifik Etiyoloji
• Ovaryan yetmezlik: Overlerin gonadotropik uyarıya cevap vermemesi
• Santral yetmezlik: Gonadotropinlerin yetersiz üretimi
• Anovulatuar disfonksiyon: Asenkron gonadotropin ve östrojen salgısı sonucu ovulasyon
engellenir ve aşağıdaki tablolar ortaya çıkabilir:
o Amenore
o Hirsutism
o Disfonksiyonel kanama
o Đnfertilite
o Polikistik overler
o Endometrial hiperplazi ve kanser
o Meme hastalıkları
199
200
KADI N DOĞUM
düşünülmektedir. P450c17 aktivitesindeki artış hem over, hem de adrenal steroid sentezinde artışa
neden olacağından, PCO’daki adrenal katkısını açıklamaktadır.
Bununla birlikte tablonun genelinde LH, ovaryan androjenik aktiviteden temel olarak
sorumludur. Total ve serbest testosteron düzeyleri direkt olarak LH düzeyleri ile korelasyon gösterir.
PCOS’da LH düzeyi artarken, FSH genellikle düşük yada normale yakındır. PCOS’da LH salınım
amplitüd ve frekansı artmıştır. Bu, GnRH pulsatil salımın frekansının artmasına (özellikle LH
artışına neden olur), hipofizin GnRH uyarısına artmış duyarlılığına, artmış östrojenlerin negatif feed-
back etkisine veya normal düzeydeki folliküler inhibinin etki sine bağlıdır.
PCOS olgularının %25’de hiperprolaktinemi vardır. Bu olgularda bromokriptin, LH düzeylerini
azaltarak normal ovaryan fonksiyona ulaşılmasını sağlar.
Hiperandrojenemide periferik dönüşüm de önemli rol oynamaktadır:
1. Deride 5α-redüktaz aktivitesinin varlığı hirsutizmi belirleyen faktördür.
2. Yağ hücrelerinde aromataz ve 17ß hidroksisteroid dehidrogenaz aktivitesi periferik
aromatizasyon artar. Bu artış vücut ağırlığı ile koreledir.
3. Ovaryan östrojen üretimi belirgin olarak artmamasına karşın dolaşımdaki androstenedionun
periferik aromatizasyonu ile östron (E1) meydana gelmekte, E1/E2’ye oranı bozulmakta ve
kronik hiperöstrojenik bir durum ortaya çıkmaktadır.
4. Testosteron yüksekliği ve hiperinsülinemi SHBG’i azaltmakta ve sonuçta serbest östradiol
artmaktadır. Bu hiperöstrojenik durum endometrial hiperplazi ve kanser için risk oluşturur.
PCOS ve hiperandrojenizm
Hiperinsülinemi ve insulin rezistansı hiperandrojenizmin esas nedenidir. Đnsülin, yüksek
200
201
KADI N DOĞUM
• Östrojen
• SERMler (tamoksifen, klomifen)
• Hipertiroidi (tiroksin)
• Siroz
• Progestinler
• GH (büyüme hormonu)
• Đnsülin
• Menopoz
• Hipotiroidi
• Prolaktin
Đnsülin rezistansı:
PCOS’da hiperinsülünemi ve insülin rezistansı vardır. Bunun en önemli sebebi obezitedir.
201
202
KADIN DOĞUM
Polikistik overli, anovulatuar, normal kilolu hastalarda insulin rezistansı olmayabilir. Fakat polikistik
overli, anovulatuar obez hastalarda hemen her zaman insülin rezistansı vardır. Bununla birlikte
hiperinsülinemi, hiperandrojenizme sekonder olarak gelişmez.
GnRH analogları ile tedavi edilen olgularda veya ovariektomi yapılan PCOS olgularında
androjenler azalırken insülin rezistansı değişmemektedir. Đnsülin, gonadotropin
sekresyonundan bağımsız olarak ovaryan steroidogenezi etkiler.
Đnsülin rezistansı olan olgularda artmış tip II diabetes mellitus riski vardır. PCOS’da glukoz
intoleransı ve erken yaşlarda DM ortaya çıkar. Obezlerde yılda iki defa OGTT yapılması
önerilmektedir.
Akantozis nigricans:
Hirsut kadınlarda insülin direnci bulunduğunun bir cilt belirtisidir. Kalınlaşmış, pigmente cilt alanları
ortaya çıkmaktadır (vulva, vajen, meme altı, uyluk iç yüzü).
Tanı
PCOS için tanısal kriterler
A. Majör:
• Oligo-anovulasyon
• Hiperandrojenizmin klinik ve/veya biyokimyasal bulguları
• Ultrasonografik olarak overlerde polikistik görünüm (polikistik ovaryan morfoloji) ve diğer
etiyolojik faktörler elimine edilmeli (adrenal neoplazisi, hipofiz yetmezliği, KAH)
• 3 kriterlerden ikisinin varlığında PCOS tanısı konur
B. Minör:
• Đnsülin rezistansı
• Obezite
• LH/FSH oranında artış
Minör kriterler tanısal kriter olarak kabul edilmez ancak varlığı bildirilir.
202
203
KADI N DOĞUM
Makroskopik olarak, overler normalden 2-5 kat büyüktür ve büyük oranda stroma artışına
bağlıdır. Kalınlaşmış beyaz korteks ve altında çok sayıda <1 cm kistler bulunur. Atretik
folliküllerin yanında luteinize teka interna hücreleri içeren folliküller ve stromal luteinize
hücreler gözlenir.
Anovulatuar kadınların %75’de ultrasonda polikistik görünümlü (PCO-benzeri) overler
izlenmektedir. Normal populasyonda bu oran %8-25 arasındadır. KOK kullanan kadınların
%15’de PCO-benzeri overler izlenirken, bu olguların büyük bir bölümü endokrinolojik olarak
normaldir.
Hipertekosis daha şiddetli persistan anovulasyon göstergesidir. Đnsulin rezistansının
derecesi hipertekosis ile koreledir. Yüksek insülin ve IGF1 düzeyleri teka hücrelerinin
proliferasyonunu uyarırlar ve hipertekosisin oluşumuna katkıda bulunurlar.
PCOS’da serbest testosteron düzeyleri genellikle 20-80 ng/dL arasında iken, hipertekoziste
>200 ng/dL düzeylerine sıklıkla ulaşılır.
Tedavi seçenekleri:
1. Kilo kaybı
2. Gebelik istemi varsa ovulasyon indüksiyonu
3. Gebelik istemi yoksa hormonal supresyon (tedaviye yanıt %25-95 arasında
değişmektedir)
• KOK
203
204
KADI N DOĞUM
• GnRHa
• MPA
• Glukokortikoidler
4. Steroidojenik enzim inhibitörleri
• Ketokonazol
5. Antiandrojenler
• Spironolakton
• Siproteron asetat
• Flutamid
6. 5α-redüktaz inhibitörü
• Finasterid
7. Mekanik temizlik
• Epilasyon
• Tüy dökücü kremler vb.
8. Cerrahi
• Ovaryan veya adrenal tümörler
• Cushing hastalığı
• Hipertekoziste medikal tedaviye yanıt vermeyen yaşlı hastalarda bilateral ooforektomi
• Bilateral ovaryan wedge (kama) rezeksiyon ovulasyon indüksiyonunu başarı ile sağlarken,
hirsutizm tedavisinde önerilmemektedir (androjen düzeylerine etkisi minimal).
• Overlerin laparoskopik olarak elektrokoter ile delinmesi (drilling) sonucu PCOS olgularının
%75’de spontan ovulasyon gelişmiş ve bu olguların %72’de 2 yıl içinde gebelik gelişmiştir.
Bu işlem hem ovaryan androjenleri azaltmakta, hem de LH düzeylerini azlatırken, FSH
konsantrasyonunu yükseltmektedir. En belirgin yan etkisi ise işlem sonrası ortaya çıkabilen
adezyonlardır.
• Kilo kaybı başlangıç önerisidir
• KOK kullanımı : Drosprenon veya siproteron asetat içeren OK.
• GnRH agonistleri, uzun yarı ömürleri ile devamlı GnRH stimulasyonu sağlarlar. Başlangıçta
hipofizde depolanmış gonadotropinler salınır (flare up), sonra gonadotropin düzeyi düşer.
Ovulasyon indüksiyonu, puberte prekoks, ovaryan hiperandrojenizm, hormon bağımlı
kanserlerin tedavisinde kullanılmaktadırlar.
+
• Spironolakton, spesifik aldosteron antagonistidir (distal tübüler alandaki reseptörlere bağlanır, K
tutucu diüretiktir). DHT’un kompetitif inhibitörüdür. Androjen katabolizmasını (testosteronun
periferde östrona dönüşümünü) ve E2’yi artırır. Sitokrom p450 monooksigenazı inhibe ederek
testosteron biosentezini azaltır.
5α-redüktaz aktivitesini inhibe eder. Spironolakton tedavisi serum SHBG, DHEAS ve DHEA
düzeylerini etkilemez. Spironolaktonun en sık izlenen yan etkisi menstrual düzensizliklerdir (özellikle
metroraji). Spironolakton, gebe olan kadınlarda erkek fetusta feminizasyona neden olabilir. Bu
nedenle hastalara kontrasepsiyon önerilmelidir.
• Siproteron asetat, sentetik progestindir. Ovaryan testosteron, androstenedion ve adrenal DHEAS
üretimini azlatır. Gonadotropinleri baskılar ve SHBG düzeylerini artırır. Testosteron ve DHT’un
reseptör düzeyinde kompetitif inhibitörüdür. Ayrıca ciltte 5α-redüktaz aktivitesini azaltır. Siproteron,
karaciğer enzimlerini indükleyerek androjenlerin metabolik klirensini de artırmaktadır. Hirsut
204
205
KADI N DOĞUM
olguların %75’de başarılı sonuçlar bildirilmiştir ancak yan etkileri benzer başarı oranları bulunan
spironolaktona oranla daha fazladır. Sıklıkla etinil östradiol ile kombine edilir ve kombine formlar,
oldukça etkili kontrasepsiyon sağlar ve yan etkiler daha az izlenir.
• Flutamid, saf non-steroidal antiandrojendir. Đntrensek hormonal ve antigonadotropin aktivitesi
yoktur. Hedef dokuda androjenlerin nükleer reseptörlere bağlanmasını inhibe eder. Androjen
reseptörlerine siproteron veya spironolaktona oranla daha zayıf bağlanır. Özellikle rezistan
olgularda kullanılmaktadır. Tedavi sonrasında hirsutizm belirgin olarak azalırken androjen
düzeylerinde değişme gözlenmez. En sık görülen yan etkisi deride kuruluk ve idrar renginde
değişmedir.
• Finasterid, selektif tip 2 5α-redüktaz inhibitörüdür. Spironolakton ile benzer etkinliğe sahiptir.
Hirsutizmde iyileşme ortaya çıkarken testosteron düzeyleri yükselebilir. Bu da hirsutizmde esas
etiyolojik faktörün testosterondan ziyade DHT olduğunu göstermektedir.
Finasterid, mestruel düzensizlik yapmaz ve kontrasepsiyon sağlamaz. KOK ile kombine edilirse
hirsutizm daha belirgin olarak azalır. Finasterid de erkek fetusta feminizasyona neden olabilir.
• Simetidin, H2 reseptör antagonistidir. Zayıf bir antiandrojen olup, DHT’u hedef dokuda reseptör
düzeyinde inhibe eder.
• Glukokortikoidler, özellikle adrenal kökenli hiperandrojenizm (KAH) tedavisinde kullanılır. Ancak
potansiyel yan etkileri (adrenal supresyon ve Cushing benzeri tablo) ve antiandrojenlere göre daha
az efektif olmaları nedeniyle kullanımı kısıtlıdır. Ancak GnRH agonistleri ile birlikte kullanımları
sonucu tedavinin kesilmesini takiben hastalıksız geçen süre uzamaktadır.
• Ketokonazol, Anahtar rol oynayan steroidogenik sitokrom inhibisyonu yapar ancak ciddi yan etkileri
nedeniyle kullanımı sınırlıdır. Androstenedion, total ve serbest testosteron düzeylerini azaltır.
• Dopamin, hiperprolaktinoma nedeniyle gelişen hiperandrojenizm olgularında faydalıdır.
• Đnsülin duyarlandırıcılar, özellikle PCOS olgularında endokrin dengeyi ovulasyon ve gebelik lehine
değiştirir.
a. Metformin, oral antihiperglisemik bir ajandır. Primer etkisi karaciğerde glukoneogenezi
azaltmaktır. Bununla birlikte, periferik glukoz uptake’ini ve hedef dokunun insüline
duyarlılığını artırır. Obez PCOS olgularında 12 haftalık tedavi sonucu açlık insülin, LH, serbest
testosteron ve endotelin-1 düzeylerini azaltır.
Metformin, PCOS olan obez olgularda tek başına (%40) veya klomifen ile kombine edildiğinde
(%90) ovulasyon oranlarını artırır. Özellikle klomifene rezistan anovulatuar olgularda ciddi bir
alternatiftir. Hem obez, hem de zayıf hastalar metformine yanıt verirler ancak zayıf hastalarda
metformin androjen düzeylerinde azalma meydana getirmesine karşın hiperinsülinemiye etkisi
yoktur. Zayıf olgularda insülin düzeyleri kilo kaybı ile sağlanır.
Hiperinsülinemi varlığında erken gebelik kayıpları artar. Metformin tedavisi gebelikte abortus ve
gestasyonel DM riskini azaltmaktadır. Bununla birlikte, preeklampsi ve perinatal mortalite oranı
bir miktar artar. Metformin, kategori olarak B grubunda yer alır ve gebelikte kullanımına ait
teratojenite bildirilmemiştir. Đnsülin düzeylerinde azalma ile hiperandrojenizmde bir miktar
azalma ortaya çıkar. Metforminin önemli yan etkisi laktik asidozdur.
b. Glitazonlar: Bu grupta troglitazon, pioglitazon ve rosiglitazon bulunur. PCOS’da insülin
duyarlılığını artırmak ve androjen düzeylerinin azaltılması amacıyla kullanılır. Ayrıca kilo kaybına
yardımcı olur. Troglitazon, ciddi karaciğer toksisitesi nedeniyle kullanılmamaktadır. Pioglitazon
ve rosiglitazon için böyle bir risk bulunmadığı ifade edilse de, 2 ayda bir karaciğer
fonksiyonlarının takibi önerilir; bu da hasta uyumunu azaltmakta ve kullanımlarını
sınırlamaktadır.
c. D-Chiro-inositol: Đnsülin duyarlandırıcı ajandır. PCO kadınlarda, metformine benzer şekilde
205
206
KADI N DOĞUM
Metformin
• Đnsülin rezistansını azaltır
• Đnsülin sekresyonunu azaltır
• Đnsülin reseptör duyarlılığını artırır
• FSH’yi artırır, LH’yi azaltır
• Serbest testosteronu azaltır
• SHBG’yi artırır
PCO’da yapılan laparoskopik over katerizasyonunda LH düzeyi düşer. Ama en önemli yan
etkisi adezyon oluşum riskini arttırmasıdır.
1. Đnfertilite
2. Menstrüal kanama problemleri (amenoreden disfonksiyonel uterin kanamaya kadar)
3. Hirsutizm, alopesi, akne
4. Artmış endometrial kanser riski ve belki meme kanseri riski
5. Artmış kardiyovasküler hastalık riski
6. Đnsülin rezistansı olan hastalarda artmış diabetes mellitus riski
206
207
KADI N DOĞUM
KONTRASEPTĐF YÖNTEMLER
1. Doğal aile planlaması yöntemleri
• Servikal mukus yöntemi
• Bazal vucüt ısısı yöntemi
• Semptotermal yöntem
• Takvim yöntemi
• Koitus interruptus
• Vajinal duş
2. Emzirme ile Gebeliğin Önlenmesi
3. Bariyer yöntemleri
• Kondom
• Diyafram
• Spermisit
4. Rahim içi araçlar (RIA)
5. Hormonal Kontrasepsiyon
• Kombine oral kontraseptifler (KOK)
• Mini haplar
• Postkoital kontraseptif haplar
• Depo enjekte edilebilen kontraseptifler
• Deri altı impl<antlar
• Hormon içeren rahim içi araçlar
• Vajinal halkalar
6. Cerrahi sterilizasyon
• Tüp ligasyonu
• Vazektomi
207
208
KADI N DOĞUM
çözüm RIA’dır.
KONTRASEPTĐFLERĐN ETKĐNLĐĞĐ
Birinci yılda (%)Yaşanan gebelik
Yöntem Tipik kullanım Mükemmel kadın uyumu
Korunma yöntemi kullanılmadan 85 85
Spermisitler 25,7 6
Periyodik yoksunluk 20,5
- Takvim metodu 9,0
- Ovulasyon metodu 3,0
- Septotermal 2,0
- Post-ovulasyon 1,0
Geri çekme 23,6 4,0
Diyafram 12,1 6
Kondom
- Erkek 13,9 3,0
- Kadın 21,0 5,0
Kombine oral kontraseptif 7,6 0,1
Yalnız progestin 3 0,5
RIA
- Levonorgesterelli RIA 0,1 0,1
- Bakırlı RIA (Cu T380A) 0,8 0,6
Depo MPA 0,3 0,3
Norplant 0,2 0,05
Kadın sterilizasyonu 0,05 0,05
Erkek sterilizasyonu 0,15 0,10
Servikal başlık
- Multipar kadın 40 20
- Nullipar kadın 20 9
Vaginal sünger
- Multipar kadın 40 20
- Nullipar kadın 20 9
** Clinical Gynecology Endocrinology and Infertility Speroff 2005 7. baskısından alınmıştır.
ID:02t010
BARĐYER YÖNTEMLER
Kondom, spermisitler ve vajinal diyafram bu gruba girer.
Kondom
Başarısızlık oranı %3-14’tür. Kondom seksüel geçişli hastalıklara karşı koruyucudur.
Kontraseptif etkinlik, rezervuar uç bulunuyorsa ve beraberinde spermisitler kullanılırsa
208
209
KADI N DOĞUM
artar.
Spermisitler
Kullanılan spermisit ajanlar nonoksinol 9 (en etkili), oktosinol 9 ve menfegol bezalkonium
kloriddir. En yüksek düzeyde etki için cinsel ilişki öncesi uygulanmalı ve en az 6 saat vajinal duş
yapılmamalıdır.
Maksimal etki süresi 1 saattir. Kısmen seksüel geçişli hastalıklara karşı koruyucudur Spermisitler
konjenital anomali riskini artırmazlar.
Diyafram
Etkinliği spermisitlerle birlikte kullanıldığında artar. Pelvik relaksasyon varlığında (sistosel, uterin
prolapsus) kullanılabilirliği azalır.
Đlişkiden sonra en az 6 saat yerinde kalmalıdır.
Diyafram kullanımına bağlı olarak toksik şok sendromu bildirilmiştir. Bununla birlikte seksüel geçişli
hastalıklara karşı kondoma oranla daha etkin korunma sağlar. Diyafram üriner infeksiyon oranında
hafif bir artışa neden olur.
RIA’lar intrauterin yabancı cisim reaksiyonu ile kavitede spermisidal ortam oluşturarak etki eder.
RIA Formları:
1. Lippes Loop: Đnert polipropilen plastikten yapılır.
2. Bakırlı RIA: Hergün belirli bir miktar bakır salgılayarak inflamatuar reaksiyonu artırır.
Yan Etkileri:
En sık görülen yan etki uterin kanama değişiklikleri (%20-50 menometroraji ve intermenstruel
kanama) ve dismenoredir (tedavisinde NSAID veya levonorgestrelli RIA kullanılır).
Menometroraji ve uterin kramplar metodun terk edilmesinin en önemli nedenidir.
Komplikasyonları
Önemlikomplikasyonları uterus perforasyonu, ektopik gebelik, PID,infertilite ve RIA’nın
atılmasıdır (ilk yıl içinde %10 spontan atılım).
Perforasyonlar sıklıkla ilk takılma anında (en erken gelişen komplikasyondur) gelişmektedir.
Pelvik infeksiyondan şüphelenilen RIA kullanan kadınlarda uygun kültürler alınır ve
209
210
KADI N DOĞUM
Gebelikle birlikte RIA varlığında, ilk 14 hafta içinde RIA ipi serviks’te görülebildiğinde
hemen çekilmelidir. Gebelikle birlikte RIA varlığında geç abortus, preterm doğum ve sepsis
riski artar.
1. trimesterde eğer RIA yerinde bırakılırsa spontan abort riski %50 iken RIA çıkarılırsa abort
riski %25-30’a iner.
2. trimesterde RIA yerinde bırakılmış ise abort (özellikle septik abort) riski normal
populasyonun 10 katı artmış iken, eğer ilk trimesterde çekildi ise normal populasyon kadardır.
RIA Avantajları:
• Uygulandıktan sonra uzun süre etkilidir
• Emzirenler için uygundur.
• Çıkarıldığında fertilite kısa sürede geri döner
• LevonorgestelliRIA menstrual kan kaybını azaltır, bu nedenle menoraji ve dismenore
tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca pelvik enfeksiyon oranını azalttıkları gibi myoma uterilerde
faydalı olablirler.
RIA kontrendikasyonları
A. Kesin kontrendikasyonlar
• Gebelik veya gebelik şüphesi
• Tanı konmamış vajinal kanama
• Pelvik infeksiyonlar (akut-kronik PID, akut servisit, postpartum endometrit, septik abortus, genital
aktinomikozis)
• Hasta yada partnerinin birden fazla seksüel partnerinin olması
• Jinekolojik (serviks, uterus) maligniteler veya anormal PAP smear
• Uterin kaviteyi bozan myomlar, konjenital uterin anomaliler
• Đmmunsupresyon (transplantasyon hastaları, kemoterapi alanlar, kronik steroid kullanıcıları)
• Wilson hastalığı (Sadece bakırlı RIA için)
B. Göreceli kontrendikasyonlar
210
211
KADI N DOĞUM
Uygun koşullar sağlanmışsa, gebe olmadığından emin olan bir kadına her zaman uygulanabilir, ancak
gebelikten kaçınmak için en uygun zaman mensturasyon dönemi veya hemen sonrasıdır.
Abortus veya doğumdan hemen sonra uygulanabilir ancak atılma riski yüksektir. Doğumdan sonra
ideal uygulama zamanı postpartum 8. haftadır.
ORAL KONTRASEPTĐFLER
Oral kontraseptifler iki grupta değerlendirlir:
A. Kombine oral kontraseptifler
B. Sadece progestin içerenler
Gestoden
• Progestatif etkisi güçlü, androjenik etkisi minimal olan progestindir.
Drospirenon
• Doğal progesterona en çok benzeyen sentetik progestin, spirinolakton anoloğudur.
Medroksiprogesteron asetat
211
212
KADI N DOĞUM
Etki Mekanizmaları:
a. Ovulasyon inhibisyonu(en önemli): Hipofiz ve hipotalamus üzerine etkiile
gonadotropin(LH ve FSH)sekresyonunuinhibe ederler. Östrojen tek başına
gonadotropinlerisuprese ederek ovulasyonu inhibe edebilir. Progestinler de gonadotropin (LH)
supresyonu yaparak ovulasyonu inhibe edebilir.
b. Progestinler, endometriumda desidualizasyon meydana getirerek, embriyonunim
plantasyonunu zorlaştırır. Östrojenler de endometriumu stabilize eder, progestin reseptörlerini
artırarak progestin etkisini artırır.
alınması, kırılma kanaması ihtimalini azaltır. KOK kullanımı sırasında haplar unutulursa aşağıdaki
algoritma uygulanır:
212
213
KADI N DOĞUM
213
214
KADI N DOĞUM
Tüm KOK’ler, venöz tromboembolizm (VTE) riskini artırır ve bu risk kullanımın ilk 1-2 yılında
en yüksektir. KOK bırakılmasını takiben venöz tromboembolizm (VTE) riski dramatik olarak
düşer.
VTE gözlenen olguların pek çoğunda faktör V Leiden mutasyonu ile protein C ve S eksikliği
gözlenmektedir. Bu nedenle daha önce VTE epizodu geçiren olgular yada aile öyküsü
bulunan kadınlarda KOK öncesi faktör V Leiden mutasyonu için tarama uygun olur.
VTE riskiniartıran diğer faktörler arasında diyabet, hipertansiyon ve obezite sayılabilir. Sigaraiçmenin VTE
üzerine çok az etkisi vardır (sigara daha çok arteriyel trombozisi artırır).
Arterial trombozis (myokard infarktüsü [MI] ve inme) ile östrojen arasında doz bağımlı bir ilişki
bulunmaktadır.
KOK kullanan kadınlarda serebral trombotik atak riski, MI’dan daha fazladır; risk 40 yaşın üzerinde daha
da artmaktadır.
MI riski, özellikle yüksek doz KOK kullanan, ileri yaş grubunda (>35 yaş) ve sigara içenlerde
artmıştır.
Hangi yaşta olursa olsun düşük doz KOK kullanan ve sigara içmeyen kadınlarda MI ve inme riskinde
artış yoktur.
Đnme riski hipertansiyon veya migren tipi başağrısı varlığında, sigara içenlerde ve yüksek doz
hormon içeren KOK kullanan kadınlarda daha fazladır.
• Diabetik olgularda insülin ihtiyacında değişiklik meydana getirmez. 35 yaş altı iyi kontrollü diabeti
214
215
KADI N DOĞUM
olanlarda kullanılabilir.
• KOK’lerin retinopati ve nefropati üzerine etkisi yoktur.
C. Karaciğer:
Östrojenler, hepatik DNA ve RNA sentezini, hepatik hücre enzimlerini, karaciğerde yapılan serum
enzimlerini ve plazma proteinlerini artırır. Karaciğer fonksiyon testleri normale döndüğünde
kullanılabilir, ancak 2-3 ayda bir kontrol edilmelidir.
Safranın aktif transportu yüksek doz KOK kullanan kadınlarda bozulurken, bu etki düşük doz hap
kullanan kadınlarda izlenmemiştir. KOK’ler yatkın bireylerde safra kesesi hastalıklarının gelişimine
neden olabilir, fakat genel olarak uzun dönemde risk artışı yoktur. Ancak karaciğerin akut veya
kronik kolestatik hastalıkları KOK’ler için mutlak bir kontrendikasyondur.
Oral kontraseptif kullanım süresine bağlı olarak karaciğer adenomları, fokal nodüler hiperplazi
gelişebilir. Genellikle yüksek doz KOK kullanan kadınlarda ortaya çıkarken (risk: yılda 3/100.000),
düşük doz KOK’lerle hepatosellüler adenom gelişimi arasında ilişki yoktur. Đlacın kesilmesini takiben
tablo gerileyebilir.
E. Kanser riski:
• Endometrium Kanseri
o KOK’ler endometrium kanserine karşı koruyucudur.
o 12 aylık kullanım sonrası risk %50 oranında azalır.
o Đlacın bırakılmasını takiben 20 yıl süre ile koruyucu etki devam eder.
• Over Kanseri
o KOK’ler over kanserine karşı koruyucudur.
o Risk kullanım süresi arttıkça azalır, 10 yılın üzerindeki kullanımlarda risk %80 oranında azalır. 3-6
aylık kullanımlar sonrasında bile koruyucu etki ortaya çıkar.
o Koruyucu etki ilacın kesilmesini takiben 10-15 yıl devam eder.
o Bu özelliği nedeniyle KOK’ler, aile öyküsü yada BRCA 1 veya BRCA2 mutasyonu olan kadınlarda
proflaktik olarak kullanılabilir.
• Serviks Kanseri
o 1 yıldan uzun süreli KOK kullanımı ile CIN riski artmaktadır. Đnvazif serviks kanseri riski, 5 yıllık
215
216
KADI N DOĞUM
kullanım sonrasında artar ve 10 yıllık kullanım sonrasında risk 2 kat artmıştır. Ayrıca, KOK
kullanımı ile servikal adenokanser için göreceli risk artışı bildirilmiştir ve risk artışı kullanım
süresi ile doğru orantılıdır.
o 5 yılın üzerinde KOK kullanan ve serviks kanseri için diğer risk faktörlerini taşıyan olgularda 6 ayda
bir Pap smear veya HPV testi önerilir.
o CIN, KOK kullanımı için kontrendikasyon değildir.
o KOK, servikal hipertrofi ve eversiyon yapabilir.
• Karaciğer Kanseri
o KOK’ler ile hepatosellüler kanser riski arasında bir ilişki bildirilmiştir ancak bu risk oldukça düşüktür.
Özellikle siproteron asetat (yüksek dozlarda hepatotoksik) içeren OK’de risk daha belirgindir.
• Meme Kanseri
• Diğer kanserler
F. Endokrin etkiler:
216
217
KADI N DOĞUM
azalmıştır.
KOK bırakılmasını takiben amenore (post-pill amenore) gelişen olguların büyük bir kısmında
daha önce var olan menstrual bir problem bulunur.
Kontraseptif yöntemin bırakılmasını takiben gebeliğe kadar geçen süre, KOK kullananların
%25’inde >13 ay iken, bu oran RIA kullananlarda %12’dir. Ancak tüm KOK kullanıcılarının %90’ı
metodun terkedilmesini takip eden 3 ay içinde ovule olmakta ve 24 ay içinde gebe kalmaktadır.
KOK kullanan kadınlarda ilacın kesilmesini takiben ilk sikluslarda dizigotik ikiz oranında artış
görülür.
Emziren kadınlarda KOK kullanımı ile anne sütü kalitesi ve miktarında azalma tespit edildiyse de,
bebeğin gelişimine negatif etkisi gösterilememiştir. Düzenli emziren bir kadında, emzirmenin
gebelikten koruyucu etkisi 10 hafta sürer. Düzenli emzirmeyen kadınların %50’sinde postpartum
6. haftadan önce ovulasyon gerçekleşir.
H. Đnfeksiyonlar ve KOK:
KOK ile bariyer yöntemlerinin bir arada kullanılması seksüel geçişli hastalıklara (STD) karşı en iyi
korunmayı sağlar. Ancak KOK kullanımı, viral STD’ye (HIV) karşı koruyucu değildir. 12 ay süreile
KOK kullanımı, bakteriyelpelvikinflamasyon hastalığı (PID) oranını %50-60 azaltır. Ancak bu koruyucu
etki ilacın kullanıldığı sürece geçerlidir ve KOK’lerin servikal mukusta yaptığı değişimlere (servikal
mukore) bağlıdır.
KOK’ler bakteriyel vajinozis ve trikomonas infeksiyonlarına karşı koruyucudur. Buna karşın, kandidal
ve klamidyal infeksiyon riskini arttırır.
Đnfeksiyöz mononükleozisde KCFT normal olanlarda KOK kullanımı güvenlidir.
Đ. Klinik problemler:
Kırılma Kanaması:
o Sıklıkla kullanımın ilk birkaç ayında ortaya çıkar ve etkinlikte bir azalmanın göstergesi değildir. Đlk
ay olguların %10-30’unda, 3. ayda olguların %10’unda izlenir.
o Düşük doz KOK kullananlarda (20 µg) ve sigara içenlerde daha sık olarak izlenir.
o Tedavide en iyi metod hastanın KOK kullanmaya devam etmeye teşvik edilmesidir. Bunun
dışında, bir hafta ara verip yenikutuya geçilmesiyada kısa bir süreile (genelllikle 1 hafta) eksojen
östrojen kullanılması faydalı olabilir.
• KOK kullanırken görülen ara kanamaların nedeni progesteron kırılma kanamasıdır. Tedavisinde
östrojen preparatları kullanılır. (Speroff 2005)
• KOK içinde yer alan etinil östradiol düzeyi ne kadar azaltılırsa kırılma kanaması riski o oranda
artar.
217
218
KADI N DOĞUM
Sigara:
o 35 yaş üstü kadınlarda kesin kontrendikasyondur.
o Sigarayı en az 1 yıl önce bırakanlar sigara içmeyenler gibi düşünülebilir.
o Fazla sigara içen (günde 15’ten fazla) 35 yaş altı kadınlar göreceli kontrendikasyondur, Olumsuz
etki insidansı düşüktür ama kardiyovasküler hastalık riski gerçektir.
Over kistleri:
o Over kist gelişim riskini tamamen ortadan kaldırmaz ancak kistlere karşı kısmen korunma sağlar.
Migren tipi baş ağrısı:
o Menstruel migren tipi ağrılar devamlı KOK kullanımından fayda görebilir.
o Gerçek vasküler migren baş ağrılarının ortaya çıkması, KOK’lerin kesilmesini gerektirir.
o Nörolojik semptomlar veya aura varlığı inme riski ile birliktedir. Bu olgularda sadece progestin içeren
haplara geçilmelidir.
Đlaç Etkileşimleri:
o KOK’lerin etkinliğini etkileyen ilaçlar:
• Antibiyotikler KOK’lerin etkinliğini azaltmazlar
KOK ĐLAÇ ETKĐLEŞĐMLERĐ
Karaciğer enzim aktivitesini artırarak KOK etkinliğini azaltan ilaçlar (Bu ilaçlar kullanıldığında alternatif bir
kontraseptife ihtiyaç olabilir):
• Rifampin
• Fenitoin
• Fenobarbital
• Pirimidone
• Karbamazepin
• Ketokonazol, itrakonazol
• Muhtemelen griseofulvin/etosuksimid/troglitazon
• C vitamini (kırılma kanaması insidansını artırabilir)
KOK’ler bazı ilaçların etkinliğini değiştirebilir:
• Benzodiazepinler (etkinik artar)
• Trisiklik antidepresanlar (etkinlik artar)
• Aminofilin, teofilin (etkinlik artar)
• Kortikosteroidler (artmış toksisite)
• Metil dopa (antihipertansif etki azalır)
• Oral antikoagulanlar (antikoagulan etki azalır)
• Oral antidiyabetikler (hipoglisemik etki azalır) • KOK kullanan kadınlar daha yüksek doz aspirine ihtiyaç duyarlar.
Diğer:
o Hipofizer prolaktin salgılayan adenomlarda düşük doz kontrasepsiyon güvenlidir.
o Nöbet bozuklukları olgularda, nöbet sıklığı ve paterni üzerine KOK’lerin etkisi yoktur.
Bununla birlikte epileptik olgularda enjekte edilen progestinler (depo MPA) nöbet eşiğini
yükselttikleri için ilk tercih olabilir. Antikonvülzanlar nedeni ile indüklenen hepatik enzim
aktivitesi nedeniyle oral kontraseptiflerin etkisi azalmıştır.
o KOK’ler SLE’yi alevlendirebilir. Vasküler hastalık ve lupus kontrendikasyondur, sadece
progestin uygulaması uygun bir seçimdir. Stabilveyainaktif hastalığı olan, renaltutulumu
olmayan ve yüksek antifosfolipid antikor düzeyi olmayan lupus hastaları KOK kullanabilir.
o Orak hücre hastalığı bulunan olgularda, KOK’ler oraklaşmayı indükleyebilir ancak; depo
MPA oraklaşmayı inhibe eder.
218
219
KADI N DOĞUM
Diplopi, görme kaybı Tek taraflı uyuşukluk, güçsüzlük Şiddetli göğüs, Muhtemel retinal arter trombozu Muhtemel
boyun ağrısı Konuşma bozukluğu Bacak ağrısı ve hassasiyet serebrovasküler olay Muhtemel myokard enfarktüsü
Hemoptizi, dispne Muhtemel serebrovasküler olay Muhtemel tromboflebit
Muhtemel pulmoner tromboemboli
Oral kontraseptif kullanımına devam edilerek değerlendirilmesi gereken durumlar:
Muhtemel gebelik Muhtemel meme kanseri Muhtemel
Amenore Memede kitle Sağ üst kadran ağrısı Şiddetli başağrısı
kolesistit, kolelitiazis Muhtemel serebrovasküler olay
Galaktore
veya migren başağrısı Muhtemel hipofiz adenomu
MĐNĐ HAPLAR
Sadece progestin içerirler (noretindron, levonorgestrel, norgestrel, linestrenol, etinodial diasetat,
desogestrel).
Etki Mekanizmaları:
• %50-60 oranında ovulasyonu engeller (progesteron LH pikini inhibe eder).
• Servikal mukusu kalınlaştırır.
• Tubal motiliteyi etkiler.
• Endometriumda desidualizasyon meydana getirerek implantasyonu engeller.
Başarısızlık oranı kullanımın ilk yılında daha belirgindir ve genç kadınlarda bu oran daha
yüksektir. Motive kadınlarda başarısızlık oranları kombine KOK kullananlara eşittir.
Mini haplar östrojenin yan etkisi nedeniyle KOK kullanamayanlar, emzirenler ve ileri yaş (>35
yaş) kadınlarda güvenle kullanılabilir.
Kullanım Şekli
Adetin 1. günü başlanır, haplar hergün aynı saatte alınmalıdır (servikal mukus değişiklikleri 24
saatten uzun sürmez). Eğer hap 3 saatten geç alınmışsa 48 saat ek korunma yöntemi kullanılmalıdır.
219
220
KADIN DOĞUM
Avantajları
• Karbonhidrat metabolizması ve koagülasyon üzerine minimal etkilidir.
• Ciddi hipertansiyon oluşturmaz
• Kardiyovasküler komplikasyon riski olan hastalarda (trombozis öyküsü, hipertansiyon, migren
baş ağrıları, 35 yaş üzerinde sigara içinler) tercih edilebilir.
• Doğurganlığa çabuk dönüş saptanmıştır.
• Emzirenler için ideal tercihtir (postpartum 3. günde başlanabilir).
• Venöz tromboemboli riskini arttırmaz.
TRANSDERMAL YAMALAR
Düşük doz (20 µg) etinilöstradiol ve norelgestromin (150 µg)içeren yamalar şeklindedir. Kol, kalça
veya alt abdomene uygulanırken, memelere tatbik edilmemelidir.
Uygulama sonrası 3 hafta yerinde kalır ve daha sonra çekilme kanaması için 1 hafta beklenir.
Başarısızlık oranları, düşük doz KOK kullanan kadınlara göre biraz daha düşüktür ancak; dismenore,
meme hassasiyeti ve kırılma kanamaları KOK’e göre daha fazladır.
En önemlidezavantajları kısmen yada tamamen yapıştırıldığı yerden ayrılma ve obezitedir. Bu
kadınlarda kontraseptif etkinlik azalmaktadır. %3 oranında uygulama yerinde gözlenen allerjik
reaksiyonlar kullanımını sınırlar.
En önemli avantajı ise günlük ilaç kullanımının olmaması nedeniyle artmış hasta uyumu dur.
Bununla birlikte metabolik ve fizyolojik etkileri KOK ile aynıdır.
TRANSVAJĐNAL HALKALAR
Düşük doz (15 µg) etinil östradiol ve etonolgestrel (120 µg) içeren polimer halka şeklindedir.
Menstruel kanamayı takip eden 5 gün içinde vajene uygulanır ve 3 hafta süre ile yerinde kalır.
Ardından 1 hafta süre ile çekilme kanaması için beklenir.
En önemli dezavantajı cinsel ilişki esnasında halkanın hissedilmesidir. Bu durumda halka cinsel
ilişki sırasında geçici olarak çıkarılabilir ancak 3 saat içinde tekrar yerleştirilmelidir.
220
221
KADI N DOĞUM
Progesteron içerirler. Etki mekanizmaları mini haplara benzer. Đlk enjeksiyon menstruel siklusun ilk 5
günü içinde yapılmalıdır. Sonraki injeksiyonlar depo medroksiprogesteron asetat (MPA; 150 mg, IM)
için 3 ay, norethindron enantat (NET-EN) için 2 ay sonra tekrarlanmalıdır.
Etkinlik
Sterilizasyona yakın kontraseptif etkinlik gösterir. Kontraseptif etkinlik uygulamayı takiben en az 14
hafta devam eder. Đlk uygulama sonrası 2 hafta ek bir korunma yöntemine ihtiyaç vardır.
Postpartum uygulanacaksa, doğumdan 2-3 hafta sonra ilk doz verilmelidir.
Endikasyonlar
• Etkili ve uzun süreli kontraseptif metod talebi
• Östrojen kullanımının kontrendike olduğu olgular
• Emzirme
• Orak hücre hastalığı
• Epilepsi
Kesin kontrendikasyonlar
• Gebelik
• Açıklanamayan genital kanama
• Ciddi koagulasyon bozukluğu
• Daha önce seks steroidlerine bağlı karaciğer adenomu
Göreceli kontrendikasyonlar
• Karaciğer hastalığı
• Ciddi kardiyovasküler hastalık
• Fertiliteye hızlı dönüş isteniyorsa
• Enjeksiyon zorluğu olanlar
• Ciddi depresyon
Avantajları
• Epilepsi hastaları için uygundur, çünkü yüksek progestin düzeyleri nöbet eşiğini yükseltir.
• PID oranını azaltır.
• Genel olarak, ektopik gebelik insidansını azaltır ancak kontraseptif başarısızlık halinde ektopik
gebelik riski artmıştır.
• Demir eksikliği ve orak hücreli anemide faydalı etkisi olabilir.
• Endometrium ve over kanseri riskini azaltır.
• Vücut ağırlığından veya hepatik enzimleri indükleyen ilaçlardan etkilenmez.
Dezavantajları
• Đrregüler kanama (ilk yıl %70, uzun dönem kullananlarda olguların 2/3’de mensturasyon
regülerdir).
• Yüksek metod terk oranları (birinci yılda %33, 2 yılda %50, 3 yılda %80)
• Metodun terkedilmesini takiben uzamış anovulatuar period (fertiliteye geç dönüş)
• Memede hassasiyet, kilo alma, depresyon
221
222
KADI N DOĞUM
• CIN riskini artırır. Bununla birlikte invazif serviks ve karaciğer kanserini artırmaz.
• Meme kanseri (ilk 4 yılda çok hafif artış olur, muhtemelen var olan tümörün büyümesindeki
artışa neden olur). Kullanım süresinin uzamasıyla risk artmaz.
• Metabolik etkiler:
o Faktör VII ve X hafif düzeyde artar. Plazminojen artarken, antitrombin III aktivitesi ve protein C
düzeyi azalır.
o Trigliserit ve HDL azalır (uzun dönemde), LDL değişmez
o Karaciğer transaminazları minimal artarken ALP azalır.
o Kemik kaybına neden olabilir (adolesanlarda) ancak osteoporoz riskini artırmaz.
6 (Norplant) veya 2 (Jadelle) silastik kapsül içinde levonorgestrel yada tek bir kapsül içinde
etonorgestrel (Đmplanon) bulunur. Uygulamayı takiben ilk 3 gün ek bir kontraseptif metod kullanılmalıdır.
SHBG düzeyleri de progestin düzeyini etkiler; SHBG düzeyleri 1. haftada düşer ve 1 yıllık kullanımda
takılmadan önceki düzeyin yarısına ulaşır.
Norplantta hormon 9 yıl süresince stabildir. Đmplanonda ise 2 yıldan sonra yaklaşık %50 azalır (3 yılda bir
değiştirilir).
Uygulama Şekli
• Menstrüel siklusun herhangi bir zamanında takılabilir (gebelik yok ise)
• Emziren kadınlarda hemen postpartum takılabilir.
• Kolun üst iç kısmına takılması tercih edilir
Etki mekanizması
Sadece progestin içeren kontraseptifler ile aynıdır.
Etkinlik
Đmplantlarda birinciyılda (%)gebelik riski0.05’tir. Gebeliklerin çoğuilk takıldığında olur.
Başarısızlıkların %30’u ektopik gebeliktir.
Avantajları
• Güvenli ve oldukça etkin (teorik etkinliğe yakın)
• Sadece progestin içerirler, östrojenin kontrendike olduğu olgularda kullanımı uygun
222
223
KADI N DOĞUM
Dezavantajları
• %80 hastada anormal kanama paterni görülür. Metodun terkedilmesinin en sık nedenidir,
bunu baş ağrısı izler.
• 6 aylık kullanım sonrası glukoz ve insülin düzeylerinde değişimler ortaya çıkar.
• FSH süprese olmadığı için over kistleri oluşabilir, normal sikluslu kadınlara göre adrenal kitle
sıklığı 8 kat artmıştır.
• Takılması ve çıkarılması cerrahi prosedür gerektirir, çıkarılırken % 5 komplikasyon olur.
Đmplantlar cilt altında görülebilir.
• STD’ye karşı koruma sağlamaz. Herpes infeksiyonlarında artış olabilir.
• Mastalji, akne artışına neden olabilir. Akne SHBG düzeylerindeki azalmaya bağlı olarak
gelişir.
Endikasyonları
• Etkili ve uzun süreli metod isteyen kadınlar
• KOK kullanıp östrojene bağlı yan etkileri görülenler
• Günlük hap almakta zorluk çekenler
• Doğurganlık çağını tamamlamış ancak sterilizasyon istemeyen
• Anemi ve ağır kanama öyküsü olan (menstrüel kan kaybını azaltır)
• Kronik hastalığı olan ve gebelik istemeyen kadınlar
Kesin Kontrendikasyonlar
• Aktif tromboflebit veya tromboembolik hastalık
• Tanı almamış genital kanama
• Akut karaciğer hastalığı
• Benign veya malign karaciğer tümörü
Göreceli kontrendikasyonlar
• 35 yaş üstü, sigara kullanımı (>15 adet/gün)
• Ektopik gebelik öyküsü
• Diyabet
• Hiperkolesterolemi
• Hipertansiyon
• Kardiyovasküler hastalık öyküsü
223
224
KADI N DOĞUM
POSTKOĐTAL KONTRASEPSĐYON
Fertilize olmuş ovumun fertilizasyondan 6 gün sonra implante olduğuna inanılmaktadır. Bu 6 günlük
interval fertilizasyon gelişse bile gebeliğiönlemekiçin bir seçenektir. Gebeliğin önlemitek başına östrojen
veya kombine hormonal metotlarla, RIA’lar ile gerçekleşebilmektedir.
Endikasyonları:
1. Cinsel tecavüz
2. Kondom yırtılması, diyafram kayması
3. Kontraseptif kullanılmaması
Metodlar:
A. Hormonal: (ertesi gün hapı) Korunmasız koitusu takiben ilk 72 saat içinde (12-24 saat içinde
daha etkili) yüksek doz östrojen veya östrojen + progesteron kombinasyonu içeren preparatlar
verilir.
• Hormonal postkoital kontrasepsiyon yöntemleri ile istenmeyen gebelik oranları %75 oranında
azalmıştır.
5 rejim vardır:
1. Yuzpe metodu: Levonorgestrel 0.25 mg + etinil östradiol 50 µg; 2x2.
2. Levonorgestrel 0.75mg; 1x1. Kombine formlara oranla daha iyi tolere edilir ve postovulatuar
fertilite regülasyonuiçin Yuzpe metodundan daha etkilidir. Hormonal acilkontrasepsiyon
metotlarıiçinde en etkin olandır. 5 güne kadar geçerliliğini korur.
3. Norgestrel (mini hap) 0.0375 mg; 20x2 (daha az bulantı ve kusma).
4. Mifepriston (RU 486; progesteron etkisini bloke eder) 600mg 1x1, epostan (progesteron yapımını
bloke eder). Östrojen-progesteron kombine uygulamalarda ilk dozun ilk 72 saat içinde uygulanması
gerekirken, mifepriston ilişki sonrası 17. güne kadar etkilidir. Temel etki mekanizması
implantasyonun engellenmesidir (menstruel indüksiyon). Yuzpe rejimine oranla daha etkindir.
5. Metotreksat 50 mg/m + misoprostol 800 µg; ilk 5-7 gün içinde uygulanırsa, takip eden 63 gün
2
Hormonal postkoital kontrasepsiyonun en önemli yan etkisi bulantı ve kusmadır. Kusma halinde
yeterli doz alınamadığından gebelik riski artar. Bu nedenle sıklıkla antiemetikler ile birlikte verilir. Eğer
gebelik oluşursa fetus için artmış herhangi bir risk yoktur.
Hormonalpostkoitalkontrasepsiyonda teorik olarak pıhtılaşma faktörleriartar bu nedenle risk
grubunda olanlara uygulanmamalıdır yadalevonorgestrelmetodu tercih edilmelidir. Tüm postkoital
224
225
KADI N DOĞUM
CERRAHĐ STERĐLĐZASYON
TÜP LĐGASYONU
Başarısızlık oranı 1/300’dür. Bu işlem için sürekli ve kesin medikal kontrendikasyon yoktur. Tekrar tüp
devamlılığının sağlanması işleminde başarı şansı %70’lere ulaşmaktadır. Tubal devamlılığın cerrahi
olarak tekrar sağlanmasını takiben dahi; ektopik gebelik oluşma riski %10’dur.
Girişimin zamanlaması
Đnterval(non-puerperal), postpartum veya postabortalyapılabilir. Đntervaluygulamada siklusun
proliferatif fazında yapılır. En sık sezaryan sırasında uygulanır. Vajinal doğumu takiben erken
puerperal (doğumu takiben 12-24 saatte) dönemde yapılması uygundur.
Avantajları
Tubal sterilizasyon sonrası over kanseri ve salpenjit riskinde azalma gelişirken, cinsel tatmin
artmaktadır.
VAZEKTOMĐ (ERKEK STERĐLĐZASYONU)
Vas deferensin bilateral olarak bağlanmasıdır. Tüp ligasyonuna oranla daha kolay ve başarılı iken,
komplikasyon oranı daha düşüktür. Lokal anestezi altında, yaklaşık olarak 20 dakikada işlem
tamamlanır.
Başarısızlık oranı tüp ligasyonuna oranla 10-37 kat azdır. En sık rastlanan başarısızlık nedenleri
cerrahi teknik hata, ligasyon sonrası çok erken dönemde korunmasız ilişki ve rekanalizasyondur.
En belirgin dezavantajı işlem sonrası fertilite kaybının uzun sürmesidir. Vazektomisonrası sterilite
gelişmesi ortalama 3 ay (20 ejekülasyon) sonra ortaya çıkar. Ard arda 2 kez negatif sonuç elde
edinceye kadar ek kontraseptif yöntem uygulanmalıdır.
225
226
KADI N DOĞUM
Đnfertilite 1 yıl korunmasız ilişkiye rağmen gebelik oluşmamasıdır. Çiftlerin %10-15’de infertilite problemi
bulunmaktadır. Primer infertilitede daha önce hiç gebelik oluşmamışken, sekonder infertilitede geçmişte
gebelik öyküsü bulunmaktadır.
ĐNFERTĐLĐTE ETĐYOLOJĐSĐ
Đnfertilite Nedenleri Prevalans
Erkek faktörü %25-40
Kadın faktörü %40-55
• Ovulatuar disfonksiyon %30-40
• Tubal-peritoneal faktör %30-40
• Bilinmeyen %10-15
• Diğer sebepler %10-15
Kadın + Erkek %10
Bilinmeyen %10
TANI
A. Erkek FaktörüSemen analizi
• Đnfertil çiftlerin değerlendirilmesi semen analizi ile başlamalıdır.
226
227
KADI N DOĞUM
Tanımlar
• Astenozoospermi Đleriye dönük hareketli sperm oranının %50’den az olması ( sperm
fonksiyonunu, matür oositi fertilize etme kapasitesini gösteren en iyi kriterdir )
• Oligozoospermi Sperm konsantrasyonunun 20 milyon/mL’den az olması
• Azoospermi Ejekülatta sperm olmaması (tipik olarak gonadal yetmezliğe bağlıdır)
• Teratozoospermi Normal morfolojideki spermlerin oranının %30’dan (Kruger kriterlerine
göre <%4) az olması (önemli prognostik faktördür)
• Astenooligozoospermi Astenozoospermi + Oligozoospermi
• Aspermi Ejekülat olmaması
• Hipospermi Ejekülat hacminin 2mL’den az olması
Erkek faktörü en sık idiopatik, bununla birlikte bilinen en sık erkek infertilitesi nedeni
varikoseldir.
Varikosel sıklıkla sol tarafta gözlenir. Bunun dışında sperm sayısını ve kalitesini etkileyen ilaçlar
(simetidin, spironolakton, tetrasiklin, eritromisin, nitrofuranlar vb.), çok sık veya nadir koitus, anatomik ve
konjenital anomaliler (hipospadias, retrograd ejekülasyon, vas deferens obstrüksiyonu, kriptorşizm),
infeksiyonlar (orşit) ve genetik nedenler (Y kromozomunda azospermik faktörler olarak bilinen AZFa,
AZFb ve AZFc (DAZ) delesyonları, Klinefelter sendromu, kistik fibrozis) sayılabilir.
B. Kadın Faktörü
a. Ovulatuar disfonksiyon
En kolay tanınabilen ve en sık tedavi edilen kadın infertilitesi nedenidir. Tedavi sonrası
siklus başına gebelik oranları %15-25’dir.
Hormonal testler:
. 1. Adetin 3. günü FSH düzeyine bakılır:
. 2. Adetin 3. günü bazal E2 ölçümü: E >80 pg/mL= düşük gebelik şansı
2
• 3. gün inhibin-B düzeyi <45 pg/mL = düşük over rezervi ve klinik gebelik oranları
227
228
KADI N DOĞUM
Dinamik testler:
1. Klomifen sitrat testi (CCCT):
• Adetin 5-9. günleri 100 mg/gün klomifen sitrat (CC)
. o FSH düzeyleri adetin 3. (bazal) ve 10. günleri (CCCT sonrası) kontrol edilir
. o FSH değerlerinin toplamı >26 IU/L veya 10. gün FSH >12 IU/L = düşük over
rezervi
b. Tubo–peritoneal faktör
Tubaların hasarlanması, obstrüksiyonu, peritubal–periovaryan yapışıklıklar (PID, cerrahi,
endometriozis) ile ortaya çıkmaktadır. PID’de infertilite açısından en sık görülen
patojen mikroorganizmalar klamidyalardır (C.trachomatis).
Tubaların açık olup olmadığını değerlendirmek için HSG yapılır
Servikal faktör:
228
229
KADI N DOĞUM
d. Uterin faktör
Sonohisterografi, endometrial polip yada myomların tanısında HSG’ye üstündür. Ancak uterin
kavitenin değerlendirilmesinde altın standart histeroskopidir.
Asherman sendromu, endometrial polipler de suçlanmaktadır.
e. Đmmünolojik faktörler
• ASA
f. Đnfeksiyonlar
• C.trahomatis, M.hominis, U.urealyticum suçlanmaktadır.
Tanısal Yaklaşım
1. • Temel testler: Semen analizi, HSG, midluteal progesteron
2. • Yukarıdaki testler normal ise FSH, LH, E 2, PRL, TSH ölçülür, post-koital test
uygulanır.
3. • Yukarıdaki testler normal ise, servikal klamidyal kültür ve sperm penetrasyon
testleri, endometrial biopsi ve diagnostik laparoskopi yapılır.
Tedavi
A. Erkek faktörü tedavisi
1. • Hipogonadotropik hipogonadizmli erkek (örn. Kallman sendromu →) pulsatil
GnRH
2. • Retrograd ejakülatör disfonksiyon → internal üretral sfinkter basıncını arttırıcı
ilaçlar (�-adrenerjik ilaçlar: örn. fenilefrin)
3. • Đdiopatik → Klomifen (östrojen agonist ve parsiyel antagonisti), saf FSH
4. • ASA (+) → prezervatif, glukokortikoidler
5. • Varikosel, vazektomi dönüşümü → cerrahi
6. • Koital fonksiyon bozukluğu, anatomik bozukluk, anormal semen analizi, kötü PCT ve
açıklanamayan infertilite varlığında intrauterin inseminasyon (IUI) yapılabilir (servikal, fallopian,
intraperitoneal ve intrafolliküler tipleri de vardır).
229
230
KADI N DOĞUM
Bu olgularda ideal tedavi 4 siklus CC+IUI’dır. Eğer sonuç alınamazsa bir sonraki basamak 3
siklus hMG/FSH+IUI olmalıdır. Yanıt yoksa ART (yardımla üreme teknikleri) düşünülmelidir.
230
231
KADI N DOĞUM
problemlerinin varlığı göz önüne alınarak ART cerrahi tedavilere tercih edilebilir.
.• PCOS
.• Genç yaş
.• Zayıflık Siklus esnasında hastanın hiperstimüle olacağından endişe duyuluyorsa hCG verilmez ve
siklus iptal edilir. ART sırasında kontrollü OHS yaratılır ki daha fazla fazla matür oosit elde edilebilsin.
Ayrıca
ovulasyon indüksiyonu yapılan bir siklusta OHSS riski taşıyan olgularda siklus IVF-ET siklusuna
dönüştürülmelidir.
Klinik
. • Hafif: Abdominal distansiyon, over boyutları artar, minimal belirrtiler (bulantı-kusma yada
231
232
KADI N DOĞUM
Tedavi
OHSS geliştikten sonra tedavi genellikle destekleyicidir. Günlük olarak ağırlık, hematokrit, BUN ve
elektrolitler izlenmeli, sıvı elektrolit dengesi sağlanmalıdır. Ağır olgularda asitin boşaltılması respiratuar
rahatlama sağlarken, ayrıca tabloyu da hafifletir. Over boyutları ne olursa olsun rüptür, torsiyon gibi bir
komplikasyon olmadığı sürece cerrahi tedavi uygulanmaz. Hastanın bulgularına göre medikal destek
sağlanır.
232
233
KADI N DOĞUM
Semptomlar ve Bulgular
A. Üreme sistemi
• Menstrasyonun kesilmesi: En sık semptomdur. Normal bir kadında yıllar içinde siklus süresi
değişmektedir ve bu durum folliküler fazda ortaya çıkan değişimlere bağlıdır.
Menstrualkanamalar genellikle azalarak kesilir. Ani kesilme nadirdir. Hipergonadotropik
amenorenin en sık nedeni menopozdur.
• Vazomotor instabilite (sıcaklık basması): Östrojen azalmasına bağlı olarak gelişir.
Olguların %75’inde ortaya çıkar. Genellikle vücudun üst kısımlarında, başta, boyunda ve
göğüste yaklaşık 1-4 dakika süren ve gün içinde 5-10 kez tekrarlayan kutanöz
vazodilatasyona bağlı hiperemi ve ter boşalması şeklinde seyreder.
233
234
KADI N DOĞUM
Olguların %65’de 1-5 yıl, %10 kadarında 10 yıldan uzun süre ile devam eder. Geceleri daha
şiddetli ve daha sık gelişir. Artmış santral vücut ısısı ve taşikardi vardır. Sıcak basması
cerrahi menopoz sonrası daha erken gelişir ve daha şiddetlidir.
• Premestruel semptomlar azalır (meme hassasiyeti, ödem, baş ağrısı).
• Vajina: Vajen rugaları düzleşir, epitel incelir, kayganlık azalır. Maturasyon indeksi bazal ve
parabazalhücrelerlehine bozulur. Đntroidalve vajinalatrofiye bağlı disparoni, pruritus ve atrofik
vajinit gelişebilir. Laktobasillerin sayıca azalmasına bağlı olarak pH yükselir. Kornifikasyon
sayımı prekornifiye ve kornifiye hücrelerin total skuamöz hücrelere oranıdır ve menopozda
azalır.
• Vulva: Vulvada atrofi ortaya çıkar. Distrofik lezyonlar ve vulvar intraepitelyal lezyonlar daha sık
gelişir.
• Serviks: Boyutları küçülür, erişkinlerde 2/1 olan korpus/serviks oranı, postmenopozal
dönemde 1/1’e iner. Skuamokolumnar bileşke endoservikal kanala doğru çekilir, mukus
azalır.
• Uterus: Boyutları küçülür. Myomlar küçülür, adenomyozis ve endometriozis odakları atrofiye
uğrar. Endometrium atrofiye uğrar, incelir.
• Overler: Boyutları küçülür, palpe edilemezler. 40’lı yaşlardan itibaren anovulasyon
belirginleşir.
B. Üriner sistem
• Üretra tonusu azalır, üretral karinkül gelişebilir.
• Mesane tonusu artabilir, detrusor instabilitesi (aşırı aktif mesane) ortaya çıkabilir.
• Üriner sistem atrofisi sonucu atrofik sistit (disüri ve piyüri olmaksızın urgency, idrar sıklığı ve
inkontinans ile karakterizedir) gelişir.
C. Pelvik dokular
• Pelvis tabanında tonus azalmasına bağlı olarak pelvik relaksasyon, uterus ve vajinal prolapsus
gelişebilir.
• Stres inkontinans ortaya çıkar (menopozda üretral kapanma basıncı %30 azalır)
D. Meme
• Boyutlarında küçülme olur, benign kistler ortaya çıkabilir.
E. Deri
• Kollajen içeriği ve kalınlığı her yıl %2 azalır.
F. Kemik
• Postmenopozal osteoporoz: Kemik dokusunun mikroyapısında bozulma ortaya çıkar ve
buna bağlı olarak kemik frajil hale gelir ve kırık riski yükselir.
Yaş, kemik kaybı üzerine en etkili faktördür. 35-40 yaşından sonra kemik yıkımı yapımından
daha fazla olmaya başlar ve sonuçta son menstruasyondan 20 yıl sonra trabeküler kemikte %50,
kortikal kemikte ise %30 azalma meydana gelir.
Kadının yaşamı boyunca görülen toplam kemik kaybının %75’imenopoz sonrası dönemde meydana
gelir.
Postmenopozal dönemde trabeküler kemikteki azalma östrojen yetmezliğine bağlıdır (tip I
osteoporoz). Senil osteoporozda(tipIIosteoporoz)ise kortikalkemik etkilenir. Postmenopozal
dönemde ilk kayıp ve spontan kırıklar trabeküler yapı içeren vertebralarda [torako-lomber (T12-
L3 arası) çökme kırığı] oluşur. Diğer sık etkilenen kemikler distal radius, kalça ve humerustur.
Kemik dokusunu yeterince sağlam tutabilmek için gerekli östradiol kan kritik değeri 40-50
234
235
KADI N DOĞUM
pg/mL’dir.
• Osteoporoz POF, erken ooforektomi veya gonadal disgenezi olgularında çok daha ciddi
seyreder. Osteoporoz için kalıtım, diyette alınan kalsiyum, D vitamini miktarının azlığı, kafein,
sigara, kortikosteroid, heparin ve antikonvulzan kullanımı, ağır egzersiz, hipertiroidi, alkolizm ve
ince vücut yapısı diğer risk faktörleridir.
• Ovaryan östrojen ve HRT osteoporoza karşı koruyucudur. Östrojenler direkt olarak bu etkiyi
yaparlar. Osteoklast/osteoblast dengesi östrojen yokluğunda osteoklast lehine bozulur.
• Osteoporoz tanısında en sık kullanılan test kemik mineraldansitometridir(BMD). En
popüler DEXA (Dual energy X-ray absorptiometry), en spesifik kantitatif CT’dir. WHO
osteoporoz tanısı için klinik bir tanımlama getirmiş ve T ve Z skorları tanımlanmıştır.
T skoru, genç erişkin(adolesan) yaş grubunun ortalamasını; Z skoruise kendiyaş grubunun
ortalama kemik yoğunluk değerini verir.
T skoru -1.0 SD üzerinde olanlar normalolarak kabuledilmiştir. -1.0 ve -2.5 arası değerler
osteopeni, -2.5 altındaki değerler ise osteoporoz olarak kabul edilmektedir.
BMD dışında serum PTH, kalsiyum, fosfor ve alkalen fosfataz (primer hiperparatiroidizm),
böbrek fonksiyon testleri, tiroid fonksiyon tesleri (hipertiroidi), adrenal fonksiyon testleri
(hiperkortizolizm) uygulanabilir.
• Osteoporoz tedavisinde en etkiliajanlar östrojenlerdir. Östrojen kalsiyumunintestinalemilimini
artırırken, renal atılımını azaltır. Ayrıca östrojenin osteoklast fonksiyonu üzerine direkt etkisi de
bulunur. Östrojenler 1,25 dihidroksi vitamin D’yi artırır. Bununla birlikte progestinler, kalsiyum,
vitamin D, kalsitonin, bifosfonatlar (etidronat, alendronat ve risedronat), florid, fiziksel aktivite
(haftada 3 gün 30 dk. yürümek), sigara ve alkol alımının kısıtlanması uygulanır.
Progesteronlar osteoblastik aktiviteyi artırarak kemik kaybını önlemektedir. Bu nedenle
östrojenin kullanılamadığı olgularda tek başına osteoporoz proflaksisi için kullanılabilir.
• Selektif östrojen reseptör modülatörleri (SERM) nonhormonal ajanlar olup östrojen
reseptörlerine bağlanarak agonist veya antagonist etki oluştururlar. Osteoporoz tedavisinde
sadece raloksifen kullanılabilir.
• Östrojen tedavisi ile kol ve kalça kırıklarında %50-60, vertebra kırıklarında %80 azalma ortaya
çıkar.
G. Kalp-Damar sistemi
• Kardiyovasküler hastalıklar: Kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle ölümler yaş ile artmaktadır.
Menopoz sonrasında kadınlarda risk sürekliartarak 70 yaş civarında erkeklerile eşitlenir. Buradaki
en önemli faktör östrojende ortaya çıkan azalmadır. Pek çok çalışma östrojenlerin KVS üzerine
yararlı etkilerini göstermiştir. Bunlar:
a. Oralöstrojenler totalkolesterol ve LDL’yiazaltırken, HDL’yi(en önemli)ve kısmen
trigliserit düzeylerini arttırır. Progesteron HDL ve trigliserit düzeylerine östrojenin etkilerini
kısmen inhibe ederken, kolesterol ve LDL üzerine etki etmez.
b. Direkt anti-aterosklerotiktir. Bu etkisi progesteron tarafından antagonize edilmez.
c. Vasodilatatör ve trombosit agregasyonunu önleyicifaktörleri[özellikle nitrik oksit (NO)ve PGI2]
arttırır ve ayrıca endotelden bağımsız mekanizmalarla vazodilatasyonu sağlar. Fibrinojen
düzeylerini azaltır. Koagulasyon sistemine olan bu etki düşük dozlarda (0.625 mg/gün
konjuge östrojen) sağlanırken, yüksek dozlarda bu etki kaybolmaktadır. Progesteron akut
vazodilatasyonu kısmen inhibe eder.
d. Kalp üzerinde direkt inotropik etkilidir. Bu etki progesteron tarafından kısmen inhibe edilir.
e. ACE ve renin düzeylerini azaltır. Bu etki progesteron tarafından antagonize edilmez.
f. Kalsiyum kanal blokajı yaparken, potasyum kanallarını açar.
g. Periferik glikoz metabolizmasını düzeltir ve sonuçta dolaşımdaki insülin düzeylerini azaltır
(non-oral kullanım insulin metabolizması üzerine çok hafif etki gösterir).
h. Östrojen aynı zamanda antioksidan etki gösterir ve lipoprotein oksidasyonunu inhibe eder.
Endotel hücrelerini hasardan korur. Bu etki progesteron tarafından antagonize edilmez.
235
236
KADI N DOĞUM
Đ. Psikolojik değişimler
• Menopozal sendrom: Yaşam kalitesi ciddi olarak azalır. Đrritabilite, uykusuzluk, ekstremitelerde
karıncalanma hissi, adele ve eklem ağrıları gelişebilir.
• Psikolojik değişiklikler: Depresyon, irritabilite, anksiete, gerginlik, huy değişiklikleri, uykusuzluk
gelişebilir.
• Seksüel fonksiyon: Kadınlık içgüdüsünde azalma, libido ve seksüel olarak uyarılabilirliğin azalması
ve seksüel ilişki sonrası hayal kırıklığına uğrama hissi ortaya çıkar.
J. Hormonlar
• Premenopoz evresinde östrojen düzeyleri yükselmiştir, buna karşılık LH ve progesteron düzeyleri
değişmemiştir. Bu evrede FSH’daki yükselme östrojen düzeylerindeki azalmaya bağlı değil, inhibin
düzeylerindekiazalmaya bağlıdır. Ancak postmenopozaldönemde ovaryan steroidlerdeki azalmaya
bağlı olarak gonadotropinler (FSH ve LH) yükselir. Önce FSH artışı olur, 1-3 yıl sonra düzeyleri
tepe yapar.
Erken premenopozal dönemde FSH’daki yükselmeye yanıt olarak henüz rezistansın başlangıcında
olan overler multifolliküler gelişim ile yanıt verirler. LH inhibinin negatif feed-back etkisinden daha az
etkilendiğinden FSH’dan sonra yükselir. Yine bu evrede GnRH düzeylerinde herhangi bir değişim
olmadığı, normal folliküler gelişim ve ovulasyon olabileceği gibi korpus luteum fonksiyonunun da tam
olabileceği gösterilmiştir.
FSH ve LH’nın birlikte yükselmesi(menopozdan 1-3 yıl sonra)ovaryan yetmezliğin kesin bulgusudur.
FSH’nın 30 IU/mL’den yüksek olması, LH’nın 20 IU/mL’den yüksek olması, E ’nin 10-20 pg/mL (düşük)
2
olması, E ’ün 30-70 pg/mL (yüksek) olması postmenopozal değerlerdir. (FSH/LH oranı 1’den
3
236
237
KADI N DOĞUM
FSH ve LH artışı, östrodiol azalışı 40 yaş üzeri olguda menopozu, 40 yaş altında prematür ovaryan
yetmezliği gösterir.
LEPTĐN
MENOPOZ
• FSH artar
• LH artar
• Östradiol azalır
• Inhibin B azalır
• DHEA, DHEAS azalır
• Testosteron azalır
237
238
KADI N DOĞUM
• Androstenedion
• Östron (E ) dominansı
1
Önleme
Fizyolojik menopozu önleyebilecek yada geciktirebilecek bir yöntem yoktur ancak artifisyal menopoz
engellenebilir. Başka bir nedenle yapılan laparotomi esnasında proflaktik ooforektomi postmenopozal
olgularda sıkılıkla uygulanan bir prosedürdür ancak overlerin postmenopozal hormonal aktivitelerinin
devam etmesi nedeniyle bu konu tartışmalıdır.
Tedavi
Amaç eksik olanı yerine koymaktır. Premenopozalbazı olgularda vazomotor semptomlar ortaya
çıkabilir. Bu olgularda düşük doz KOK’ler semptomları geriletecektir. Her ne kadar KOK’de kullanılan
östrojen dozu postmenopozalhormon tedavisinde kullanılan dozun 4 katı olsa da, risk faktörü
taşımayan olgularda menopoz dönemine kadar ciddi bir risk oluşturmadan kullanılabilir. Premenopozal
geçiş döneminde siklik progesteron tedavisi alternatif olabilir.
HRT’de en sık kullanılan östrojenler gebe kısrakidrarından elde edilenlerdir (ekin östrojenler).
Doğal olanlar GIS’de süratle inaktive olurlar ve etkinlikleri azalır, bu nedenle mikronizasyon
238
239
KADI N DOĞUM
işleminden geçirilmelidir. Oral sentetik östrojenler uzun yarılanma ve metabolik yan etkilerinden
dolayı oral HRT’de kullanılmamaktadırlar.
Öte yandan etki ve metabolizmaları farklı olduğu için veriliş yoluna göre de sınıflanırlar:
a. Oral östrojenler
b. Parenteralöstrojenler (transdermal, perkütanöz, transvajinal, mplant, injektabl,
intranasalspreyler, sublingual)
A. Oral östrojenler
Barsaklardan emilim sonrası E2 → E1 dönüşümü gerçekleşir. Ardından portal dolaşımla
karaciğere ulaşır ancak karaciğer konsantrasyonları dolaşımdaki konsantrasyonlarından 5 kat
daha fazladır. Bu durum ilk geçiş etkisi olarak adlandırılır.
Buna bağlı olarak karaciğerde protein sentezi (hormon bağlayıcı globulin, pıhtılaşma faktörleri
(özellikle FVII), anjiotensinojen, lipoprotein) suprafizyolojik düzeylerde artar. Etinil östradiol ve
konjuge östrojenlerde veriliş yolu ne olursa olsun karaciğer üzerine etki doğal östrojenlere oranla
daha fazladır. Oral replasmanda E düzeyleri diğer uygulama yollarına göre daha yüksektir (3
1
Oral yolun en önemli avantajı kullanım kolaylığı ve ucuz olması iken, en belirgin dezavantajları
hergün ilaç alma zorunluluğu, yüksek dozlara gereksinim ve gastrointestinal emilim farklılıklarına
bağlı değişken ilaç konsantrasyonlarıdır.
• Đlk geçiş etkilerinden dolayı oluşan dezavantajları:
o Karaciğerde yüklenme, anjiotensinojende (renin substrat), FVII, trigliserid düzeylerinde
artış
o Yüksek dozda insülin resiztansında artma → glukoz toleransı bozulabilir.
o Safra taşı oluşumunu arttırır.
239
240
KADI N DOĞUM
Transdermal kullanımın oral kullanıma tercihi soru olarak sorulduğunda karaciğerdeki ilk geçiş
etkisinin olmadığı ve karaciğerde mikrozomal enzim indüksiyonu yapan ilaçlarla ilaç etkileşimi
olabileceği hatırlanmalıdır.
C. Vajinal östojenler
Bazı hastalarda vajinal atrofi sistemik östrojene tam olarak cevap veremez yada vajinal atrofinin
düzeltilmesi ön plandadır ve diğer sistemik etkilerden kaçınmak istenebilir. Bu hastalarda vajinal
östrojen uygun replasman yöntemidir.
Başlangıçta östrojenlerin vajinal emilimi hızlı iken, epitelin kornifikasyonunu takiben (yaklaşık 15
günde) emilim azalır.
Bu nedenle bu yolsistemik etkiamacı taşımaz ve verilen dozlar vazomotor semptomları
240
241
KADI N DOĞUM
engellemek için yeterli değildir. Verilen dozun etkinliği lateral vajinal duvardan ölçülen pH ile takip
edilir. pH’nın 4.5’dan küçük olması yeterli östrojenizasyonu gösterir. 6-12 aydan fazla vajinal
uygulamalarda endometrial örnekleme yapılmalıdır.
D. Östradiol implantları
17 ß östradioliçerenimplantlar şeklindedir ve yıldaikikere subkütan olarak karın ve bacak cildine
uygulanır. Đmplantlara testosteron ilavesi de yapılabilir ve kemik yoğunluğu üzerine etkileri diğer
sistemlere göre daha yüksektir.
Uzun etkili olmaları nedeniyle hasta uyumu iyidir ve cerrahi menopoz olgularında ideal replasman
yöntemleriarasında kabuledilir. En önemli dezavantajları suprafizyolojik E2 düzeylerine
neden olabilmeleri ve uygulanmasının cerrahi bir işlem gerektirmesidir.
E. Đntranazal uygulama
Östradiol sprey burundan günlük uygulanır. Kan östradiol seviyesindeki değişkenlik oral östradiole
göre daha azdır.
Progesteronlar
Amaç östrojenin endometriumdaki etkilerini karşılamaktır. Karşılanmadan kullanılan östrojen
endometrium kanser riskini 3-8 kat arttırır. Endometrium üzerine etkileri süre bağımlıdır. Siklus
içinde 12 gün progesteron kullanılırsa endometrial hiperplazi elimine edilir.
Mikronize progesteronun sedatif etkisi vardır. Bu etki metaboliti olan pregnenolon ve allopregnenolona
bağlıdır. Bu bileşikler MSS anestetikleri gibi aktivite gösterirler. Bu nedenle mikronize progesteron
kullanacakların ilaçlarını yatarken almaları önerilir. Bu etki uyku zorluğu olanlarda bir avantaj olabilir.
Doğal ve sentetik formları vardır. Doğal olanlar GIS’de süratle inaktive edilirler (mikronize formları
var). Ayrıca doğal progesteronlar ciltten sentetik progestinlere oranla daha az oranda emilir.
Sentetik formlar (progestinler) üç gruptur:
1. Pregnan grubu:21 karbon atomlu progesteron deriveleridir.
. • Medroksiprogesteron asetat
. • Megestrol asetat
. • Klormadion asetat
. • Siproteron asetat
241
242
KADI N DOĞUM
. • Etinodiol diasetat
Drospirenon
. • Spironolakton anoloğudur.
. •Doğal progesterona en çok benzeyen sentetik porogestindir.
. •Anti-mineralokortikoid etkilidir.
. •Anti androjeniktir.
Vajinal progesteronlar
Progesteron içeren suppozituar, jel veya kremler, IM uygulamaya oranla uterusta daha yüksek oranda
birikir. Uterus üzerine olan bu “ilk geçiş etkisi” ile daha düşük dozların kullanılabilmesi ve sistemik
etkilerin daha az olması en önemli avantajlarıdır. Bu uygulamanın ek faydası vajende nemlendirici
etkilerinin olmasıdır.
Postmenopozal replasmanda alternatif yöntemler
• Tibolon
o 19-nortesteron derivesidir. Parsiyel östrojen agonisti, zayıf progestajenik ve androjeniktir. Sıcak
basmaları ve kemik doku üzerine östrojenik etkilidir. Endometriumda atrofi meydana getirir
ancak vajinal sitolojide proliferatif değişiklik sağlar bundan dolayı vajinal kuruluk ve disparoni
anlamlı olarak azalır. Libidoyu artırır.
o HDL düzeylerinde azalma olur (1 yılsonra bu etkikaybolur), totalkolesterolve LDL düzeylerinde
belirgin değişiklik yapmaz. Trigliserit düzeylerinde anlamlı azalma meydana getirir. Koroner arter
hastalığı üzerine negatif veya pozitif etki göstermemektedir.
o Fibrinolitik aktiviteyi artırır ve vazodilatasyon meydana getirir.
242
243
KADI N DOĞUM
• Testosteron
o Özellikle cerrahi menopoz sonrası kullanılır. En önemli kullanım alanı menopoz sonrası
libido kaybı ve menopoza bağlı duygulanım değişimleridir (menopozal sendrom).
Osteoporoz üzerine etkinliği belirli değildir. Lipid metabolizması üzerine olumsuz etkileri
uzun süreli kullanımlarını sınırlar.
• Venlafaksin
o Serotonin re-uptake inhibitörüdür. Sıcak basması üzerine oldukça etkilidir. Tamoksifen
kullanan hastalardaki sıcak basmalarında ilk seçeneği oluştururlar.
• Fito-östrojenler
o Östrojenik etkileri olan veya östrojen aktivitesine sahip maddelere metabolize olan
nonsteroid bileşiklere fito-östrojenler denilmektedir. Östrojenik ve antiöstrojenik etkileri
vardır. Soyadaki fitoöstrojenler östrojen-ß reseptörlerine duyarlıdır ve sıcak basmaları
üzerine önemsiz derecede etkilidir. Kemik, endometrium ve vajen üzerine etkileriyoktur.
Koroner hastalığa zayıf olumlu etkisi vardır.
• Progesteronlar
o Anovulatuar sikluslara bağlı DUK’larda kullanılırlar (MPA, noretindron). Sıcak
basmalarında etkilidir ancak geçirilmiş meme kanseri olgularında kullanılmamalıdır.
• KOK
o Perimenopozal dönemde, risk faktörü bulunmayan kadınlarda kullanılabilir. En önemli
avantajı menopozal geçiş döneminde sağladığı kontraseptif etkinliktir. Bununla birlikte
HRT’ne oranla çok daha yüksek östrojen ve progesteron dozları kullanıldığından, FSH
243
244
KADI N DOĞUM
HRT şekilleri
Kesintili (Siklik - ardışık) HRT: Perimenopozda tercih edilir.
Kesintisiz (Devamlı) HRT: Postmenopozda tercih edilir.
Histerektomi geçirmiş kadınlarda endometrium bulunmadığı için östrojen tek başına kullanılır
ve lipid metabolizması üzerindeki olası yan etkilerinden dolayı progesteron ile kombine
edilmez. Ancak oral östrojen kullanımı sonucu trigliserid düzeyinde artış hızlı olursa, bunu
dengelemek amacıyla histerektomi geçirenlere de progesteron verilebilir.
. •Endometriozis öyküsü
. •Supraservikal histerektomi yada endometrial ablasyon geçirenler
. •Evre I veya II endometrial adenokanser
. •Endometrioid over tümörü öyküsü
. •Osteoporoz riski olanlarda
. •Yüksek trigliserit düzeyi
244
245
KADI N DOĞUM
HRT endikasyonları
1. Orta ve şiddetli vazomotor semptomlar: En etkili tedavi östrojen içeren hormon tedavisidir.
2. Vajinal kuruluk veya atrofi: En etkili tedavi topikal östrojendir.
3. Osteoporoz profilaksisi veya tedavisi
4. Aseptomatik kadınlarda yaşam kalitesinin artışı için hormon tedavisi kullanılır.
Tedavi edilmiş over, endometrium kanseri ve serviks kanseri olgularında HRT uygulanabilir. Myom ve
endometriozis olgularında gelişebilecek riskler tedaviye kontrendikasyon genellikle oluşturmaz.
245
246
KADI N DOĞUM
• Varis
• Kontrollü hipertansiyon
246
247
KADI N DOĞUM
HRT Endikasyonları
1. Vazomotor semptomlar
2. Ürogenital atrofi
3. Osteoporoz
4. Asemptomatik kadın için yaşam kalitesi artışı
247
248
KADI N DOĞUM
CIN, servikal epitelin malign değişimleri için kullanılan terimdir ve olay sadece epitelde sınırlıdır. Alt genital
sistem skuamözintraepitelyalneoplazileri, embriyolojik olarak anogenitalepitelkökenliolduklarıiçin CIN
dışında genellikle multisentrik gelişim gösterirler. CIN tespit edilen olguların yaklaşık olarak %10’da eşlik
eden vajinal, vulvar veya perianal intraepitelyal lezyon da bulunmaktadır.
Serviks çok katlı yassı epiteli20-25 kat hücreden oluşan 4 ayrı tabakadan meydana gelmiştir. Tabakalar
düzgün sıralar halinde bulunur.
A. Bazal katman:
En altta yer alır ve bir sıra immatür hücre içerir
B. Parabazal katman:
Bazal tabakanın üstünde yer alan 4-5 sıra hücre tabakasıdır. Đmmatür ancak normal mitotik
aktivite gösteren hücrelerden oluşur.
C. Orta (intermediate) katman:
5-6 sıralı hücre tabakasıdır. Bu katmanda hücreler arası köprüler oluşur ve glikojen
depolanmasıge rçekleşir.Işık mikroskobu altında gözlenebilir.
D. Yüzeyel katman:
5-8 sıralı hücre tabakasıdır. Hücreler matürdür ve en üst kısımlarından dökülme gözlenir. Pap
smear ile bu hücreler incelenir.
CIN 1: Epitelin 1/3 alt kısmında hücre diziliş bozukluğu ve maturasyon kaybı mevcuttur (hafif displazi)
CIN 2: Epitelin 2/3 kısmında hücre diziliş bozukluğu ve maturasyon kaybı vardır (orta derecede
displazi)
CIN 3: Epitelin tam katında hücre diziliş bozukluğu ve maturasyon kaybı mevcuttur (şiddetli displazi
ve karsinoma in-situ)
SERVĐKS ANATOMĐSĐ
Serviks iki kısımdan oluşur:
. • Ektoserviks: Spekulum muayenesiileizlenebilen ve serviksin vajenile devamlılık gösteren
parçasıdır. Skuamöz epitel ile örtülüdür.
. • Endoserviks: Serviksin eksternal servikal os’a komşu ve endoservikal kanala doğru
uzanan parçadır. Buradaki epitel musin salgılayan tek sıralı kolumnar epiteldir (glandüler epitel).
248
249
KADI N DOĞUM
Ektropion – Eversiyon
Ektoserviks üzerinde endoservikal glandüler epitelin bulunmasıdır. Pembe skuamöz epitelin
üzerinde kırmızı renkte görülür. Gebelerde ve OKS kullananlarda daha sık görülür.
Skuamöz metaplazi
Kolumnar epitelin skuamöz epitele dönüşmesine verilen isimdir. Benign bir gelişimdir ve invazif
kansere progresyon göstermez. Bu proses fetal hayatta, adolesan dönemde ve gebelikte en
aktiftir. Metaplazinin en aktif olduğu adet dönemi süresince ve gebelik sonrası dönemde CIN
gelişme riski artmıştır.
SERVĐKAL SĐTOLOJĐ
249
250
KADI N DOĞUM
Günümüzde servikal sitolojik değerlendirme için Bethesda sınıflaması kullanılmaktadır. Buna göre CIN
tanımlaması yerine SIL (Servikal Intraepitelyal Lezyon) tanımlaması kullanılmaya başlandı ve düşük
ve yüksek risk grubu olarak ayrıldı. Koilositik atipi ve CIN I düşük gradeli grubu (LGSIL); CIN II ve
III ise yüksek gradeli grubu (HGSIL) oluşturur.
ASC-H Yüksek dereceli bir lezyonun ekarte edilemediği önemi belirsiz atipik skuamöz hücreler
Epidemiyoloji
. • Düşük sosyo-ekonomik düzey
. • Đlk cinsel ilişkinin erken yaşta olması (<16 yaş), erken yaşta gebelik
. • Çok sayıda seksüel partner (risk partner sayısı ile artar)
. • Yüksek riskli seksüel partner (partnerin de çok sayıda seksüel partneri olması)
. • Irk (siyah ırkta daha fazla)
. • HPV (Human Papilloma Virus) serotip 16, 18, 45, 31, 33 yüksek riskli grup olarak
bilinir. HPV 16 invazif kanser, CIN II ve CIN III olgularında en sık rastlanan serotiptir. Ayrıca normal
sitolojik bulgular gösteren olgularda da en sık izole edilen serotip HPV 16’dır. HPV 16’dan sonra en sık
izole edilen serotip HPV 18’dir. Bununla birlikte HPV 18 invazif kanser için HPV 16’ya oranla daha
spesifiktir ve adenokarsinomlarda görülme sıklığı artmaktadır.
250
251
KADI N DOĞUM
Sıvı bazlı sitoloji ile örnekleme hataları ve yetersiz smear oranları en düşük düzeye indirgenir ve tek
bir test ile duyarlılık %50’den %80’e yükselmektedir. Sıvı bazlı sitolojik incelemenin bir diğer avantajı
HPV değerlendirmesine olanak sağlamasıdır.
Servikalintraepitelyallezyon tanısı genellikle CVSile konulur. Bu nedenle, seksüelaktivite başladıktan
3 yıl sonra yada 21 yaşına ulaşmış her kadının yılda bir kez servikal sitolojik örneklemesinin
yapılmasını önerilir.
Kolposkopi
Kolposkop serviksi6-40 kez büyüterekincelemeye yarayan çift gözlü bir mikroskoptur. Anormalservikal
sitolojiveya anormalgörünümlü serviksiolan hastalarıincelemekiçin yapılan 2. basamak tarama testidir.
Kolposkopi, transformasyon zonunun görüntülenmesi ve incelenmesini temel alır.
Kolposkopik inceleme için bazı solüsyonlar kullanılmakatadır. Asetik asit (%3-5) uygulamasını
takiben silindirik ve atipik epitelde nükleer şişme oluşur, atipik epitel opak veya beyaz, normal epitel
ise pembe görülür. Đşlem sonrasında normal epitel ile atipik epitel arasında keskin bir çizgi oluşur. Bazı
kolposkopistler muayeneyi serviks ve vajene iyot (Lugol solusyonu) uygulayarak tamamlarlar
(Schiller testi). Glikojenden zengin normal skuamöz hücreler iyot tutarken (Shiller -) kolumnar
epitel,immatür metaplastik yassıhücreliepitel, preinvazif veinvaziv kanser hücreleriiyot tutmaz
(Schiller +). Bu alanlardan biopsi yapılır.
Kolposkopik gözlemde beyaz epitel (aseto-white epitel), noktalanma, mozaik görünüm ve atipik
damarlanma patolojik değişiklikler olup CIN için en önemlisi beyaz epiteldir. Atipik damarların varlığı
ise invazif kanser için en önemli kolposkopi bulgusudur.
Kolposkopik muayeneye yeterli diyebilmek için skuamokolumnar kavşağın ve transformasyon
zonunun tamamının görülmesi gerekir.
KOLPOSKOPĐ ENDĐKASYONLARI
• Şüpheli görünen serviks • Đnvaziv kanser düşündüren sitoloji • Anormal servikal sitoloji (LGSIL, HGSIL, AGC) •
Vulvar ve vajinal neoplazi • Yüksek riskli HPV infeksiyonu • Tekrarlayan yetersiz smear • Post-koital kanama
251
252
KADI N DOĞUM
Premenopozda yetersiz kolposkopi sıklığı %12-15 olup bu oran menopozda çok daha fazla yükselir.
Kolposkopi yetersizse, endoservikal kanalın görülemeyen kısımlarının değerlendirilmesi için
endoservikal küretaj (ECC) uygulanmalıdır.
Özel durumlar
Gebelik
Gebelikte en sık rastlanan servikal sitolojik anormal bulgu LGSIL’dir.
Gebelikte CIN’in invazif kansere daha hızlı ilerlediğini gösteren bir kanıt yoktur.
Bu nedenle gebelikte CIN varlığında tedavi postpartum döneme bırakılabilir.
Konizasyon; gebelikte sadece biopsiile gösterilmiş mikroinvazif kanser varsa ve
gebeliğin
2. trimesterinde uygulanmalıdır. Gebelikte konizasyonun komplikasyonları
arasında abortus (%33), kanama, infeksiyon ve servikal yetmezlik bulunur.
Postmenopozal dönem
ASC-US ve LGSIL varlığında atrofi var ve östrojen tedavisine engel yok ise diğer tedavi
alternatiflerinin yanı sıra önce topikal (intravajinal) östrojen kullanılıp tedavi bitimini
takiben sitoloji tekrarı yapılabilir.
252
253
KADI N DOĞUM
Adolesans
LGSIL tanılı adolesan olgularda, ASC-US olgularında olduğu gibi hemen kolposkopi, ilk
smearden 6 ay sonra sitoloji tekrarı veya ilk smearden 12 ay sonra HPV-DNA testlerinden
birisi tercih edilebilir. Biopsi ile doğrulanmış CIN II olgularında ise diğer CIN I olgularında
olduğu gibi tedavisiz takip önerilebilir.
HIV infeksiyonu
HIV pozitif bir olguda CIN tedavisiyüksek rekürrens oranları(%80) nedeniyle
güçtür. Yüksek aktiviteli antiretroviral tedavi (HAART) progresif servikal neoplaziye engel
olabilir.
253
254
KADI N DOĞUM
254
255
KADI N DOĞUM
TEDAVĐ
Tedavi modaliteleri 2 grup altında incelenebilir:
Pek çok olguda konizasyon uygun tedavi şeklidir. Lezyon ektoservikste ise krioterapi, laser ablasyon
veya LEEP ile yüzeyel eksizyon yapılabilir. Đntraepitelyal lezyon eğer endoservikse uzanıyor veya ECC
(+) ise yada kolposkopi yetersiz ise konizasyon veya derin LEEP yapılmalıdır. Uygun hastalarda,
yukarda bahsedilen tüm teknikler eşit tedavi etkisine sahiptir.
Konizasyon Endikasyonları
255
256
KADI N DOĞUM
Prognoz
SERVĐKS KANSERĐ
Uzun bir preinvazif dönemi, etkin tarama yöntemlerive preinvaziflezyonlarıniçin etkin tedaviler mevcuttur.
256
257
KADIN DOĞUM
40-50 yaşlarında sıktır. Ancak hem CIN, hem de serviks kanseri ortalama yaşı düşmektedir. Erken tanı ile
sağkalım oranları yükselmiştir (%95).
• Seksüel geçişli hastalık öyküsü (HPV, HIV pozitifliği) →serviks kanseri bir STDolarak düşünülebilir
SEMPTOMLAR
1. Erken dönemde ortaya çıkanlar
. • Postkoital kanama (en sık)
. • Đrregüler vajinal kanama
. • Kanlı ve kötü kokulu akıntı (genellikle büyük tümörlerde doku destrüksiyonu ve nekroz
varsa)
TANI
257
258
KADI N DOĞUM
B.Verrüköz kanserler: Đyi diferansiye skuamöz kanserin bir alt-tipidir. HPV 6 ile ilişkilidir.
Yavaş büyüyen ve lokal invazif bir kanserdir ancak ölümcül olabilir. Bu nedenle tedavide
radikal rezeksizyon uygulanır.
C.Adenokanserler (%20-25): Prognozu skuamöz olanlara göre kötüdür. Çünkü bu tümörler
bulgu vermeksizin serviksi fıçı şeklinde büyütürler ve erken dönemde yakın ve uzak
metastaz yaparlar.
. • Müsinöz (en sık)
. • Endometrioid
. • Berrak hücreli (clear-cell): DES’e maruz kalma dışında gelişen berrak hücrelikarsinomları
genellikle postmenopozal kadınlarda izlenir ve %25 olguda endometriozis ile birliktedir. Hiperkalsemi ve
hiperpireksi oluşturabilirler.
. • Seröz ve villöglandüler-papiller: Daha çok gençlerde, gebelerde ve oralkontraseptif
kullananlarda izlenir.
YAYILIM YOLLARI
1. 1. Direkt: Servikal stroma, üst vajen, uterin korpus, ve parametrium
2. 2. Endometrial: Skuamözlerde nadirdir
3. 3. Lenfatik: En önemli prognostik faktörlerden biridir. En sık yayılım yeri paraservikal ve
parametrial lenf bezleridir. Diğer tutulabilen lenf bezleri hipogastrik, obturator, eksternal iliak, sakra l ve
258
259
KADI N DOĞUM
EVRELEME
Serviks kanseri klinik olarak evrelenir. CT, MRI, lenfanjiografi ve PET tedavi planlanması
için faydalı bilgiler verebilir ancak elde edilen bulgular FIGO evrelemesini değiştirmez (uzak
metastazlar dışında). Ayrıca cerrahi sırasında elde edilen metastatik hastalığa ait bulgular da
FIGO evresini değiştirmez.
1B : 4 cm üzerinde tümör
2
TEDAVĐ
.a. Cerrahi (radikal histerektomi)
.b. Radyoterapi
.c. Cerrahi+Radyoterapi
259
260
KADI N DOĞUM
Evre IA2, IB ve IIA olgularında cerrahi veya radyoterapi uygulanabilir. Opere edilebilir olgularda
cerrahi ile radyoterapinin 5 yıllık kür oranları aşağı yukarı eşittir.
Evre IA 1
Evre IA 2
• Modifiye radikal histerektomi (tip II) yapılabilir, alternatif girişim ise radikal trakelektomidir.
Radikal trakelektomi fertilitenin korunmasını isteyen olgulara uygulanır.
Evre IB-IIA
EvreIB-IIA olgularda standart tedavitipIII histerektomi(radikalhisterektomi)+ pelvik ve
paraaortik lenf nodları + üst 1⁄ 3 vajenin çıkarılmasıdır. Lenf nodları negatif gelirse
ameliyata devam edilir. Pozitif gelirse ameliyat sonlandırılır ve hasta radyoterapiye
yönlendirilir. Evre IB olgularda tümör çapı <2 cm ise radikal trakelektomi fertilitenin
1
Evre IVA:
Standart tedavi kemoradyasyondur.
Evre IVB:
Kişiselleştirilmiş tedavi (palyatif radyasyon veya KT) uygulanır ve radikal cerrahinin yeri
yoktur.
PROGNOZ
Prognostik faktörler:
. • Hastalığın evresi (en önemli)
. • Lenfatik metastaz (aynı evre hastalar için en önemli prognostik faktör): retroperitoneal
260
261
KADI N DOĞUM
lenf nodu tutulumu varlığında yada pozitif lenf nodu sayısı arttıkça 5 yıllık sağkalım süresi azalmaktadır.
. • Tümör hacmi
. • Stromal invazyon derinliği
. • Cerrahi sınırda tümör
. • Lenfovasküler alan tutulumu
Serviks kanseri tedavi edilmezse ortalama 2 yıl içinde ölüm gerçekleşir. Serviks kanserli olguların %50-
60’ı üremiden (üreteral obstrüksiyon) ölür. Pulmoner emboli, infeksiyonlar (sepsis, piyelonefrit) ve
kanama diğer ölüm nedenleridir. Serviks kanserinde nükslerin çoğu ilk 2 yıl içinde gözlenir. En sık
rekürrens pelvik yan duvarlara olur. Servikse en sık endometrium ve vajen kanseri metastaz yapar.
Gebelik ve Servikal kanser: Genital kanserler arasında gebelikle birlikte en sık görülen malignite serviks
kanseridir . Smear sonucu şüpheli olgularda ilk yapılması gereken işlem kolposkopi eşliğinde biopsidir.
Gebeliğin serviks kanseri üzerine, serviks kanserinin de gebelik üzerine negatif etkisi yoktur. 24. gebelik
haftasından önce, gebelik haftası dikkate alınmaksızın olgunun evresine göre tedaviyapılır.
Đkincitrimesterde histerektomiveya spontan abortusile sonuçlanacağı varsayılarak radyoterapiuygulanması
önerilir. Daha büyük gebeliklerde maturasyona kadar beklenip klasik sezaryanla birlikte hastalığın uygun
tedavisi yapılır.
261
262
KADI N DOĞUM
ENDOMETRĐAL HĐPERPLAZĐ
ETĐYOLOJĐ
. • Anovulasyon (PCOS, adolesan ve premenopozal dönem)
. • Endojen östrojen üreten tümörler veya patolojiler (granüloza hücreli tümör, teka hücreli
tümör, adrenokortikal hiperplazi, ovaryan stromal hiperplazi)
. • Progesteronsuz eksojen östrojen kullanımı
. • Erken menarş, geç menopoz
. • Obezite
. • Meme kanseri tedavisi yada önlenmesi amacıyla uzun süreli tamoksifen kullanımı
. • Karaciğer yetmezliği: östrojen yıkımı azalır ve serum östrojen düzeyi yükselir
262
263
KADI N DOĞUM
SINIFLAMA
Yapısal olarak hiperplaziler, basit ve kompleks olarak 2 grupta incelenirler. Bu ikisini ayıran majör
özellik, komplekslik ve glandüler elemanların kalabalıklaşmasıdır.
1. Atipisiz hiperplazi: Sıklıkla asemptomatiktir. Progestinlerle tedavi sonrası %80 regrese olur, %1
kanser gelişir.
. • Basit [kistik] hiperplazi (glandüler hiperplazi, kistik glanduler hiperplazi)
. • Kompleks hiperplazi
2. Atipili Hiperplazi: Progesteron tedavisi kesildiğinde relaps sıktır. Endometrial biopsi örneğinde
atipik endometrial hiperplazi saptanan olguların %25’de histerektomi sonrası endometrium kanseri
gözlenir.
. • Basit atipili hiperplazi
. • Kompleks atipili hiperplazi
Klinik
En sık görülen semptom menometrorajidir. Oligomenore, amenore, polimenore, menoraji, metroraji
gibi menstruel düzensizlikler olabileceği gibi asemptomatik de olabilirler.
Tanı ve Tarama
. • Kesin tanı endometrial biopsidir.
. • Postmenopozal kadınlarda USG’de endometriumun >4 mm olması, Premenopozal
kadınlarda transvajinal USG’de endometriumun 14 mm veya daha fazla olması, Postmenopozal dönemde
vajinal smearde histiosit varlığı veya normal endometrial hücrelerin varlığı endometrial hiperplazi
yönünden ipucu olabilir.
Tedavi
Atipisiz endometrialhiperplazilerin tedavisindeilk seçenek siklik progesteron veya
sürekliprogesteron uygulamasıdır. Kompleks veya atipik hiperplazilerin tedavisinde ise sürekli
megestrol asetat tercih edilen tedavidir. Medikal tedavi 3 ay sürdürülür ve sonrasında 1 ay beklenip
endometrial biopsi tekrar edilir. Bunun dışında levonorgestrelli RIA (Mirena) özellikle kontrasepsiyon
ihtiyacı da olan hastalara kullanabilirken, postmenopozaldönemde her tür atipilihiperplazide TAH
+ BSO uygulanmalıdır. Son yıllarda aromatazinhibitörleriendometrialhiperplazinin medikaltedavisinde
kullanılmaktadır. Konservatif tedavinin başarısız olduğu veya rekürrensin ortaya çıktığı olgularda,
fonksiyonel over tümörü (örn: granuloza hücreli tümör) varlığı araştırılmalıdır. Pre ve postmenopozal
kadınlarda rekürrens varsa veya progesteronun yan etkileritolere edilemiyorsa tedavicerrahiolmalıdır
(histerektomi). Gebelikistemiolan anovulatuar olgularda tedavide ovulasyon indüksiyonu uygulanabilir.
263
264
KADI N DOĞUM
Prognoz
Basit veya kompleks hiperplazitanısı alan olguların büyük bir kısmındalezyonlar spontan olarak
geriler. Nadiren, basit atipisiz hiperplaziolgularındalezyonlarilerleyerek endometrium
kanserioluşturabilir. Ancak kompleks atipik hiperplazili hastalar, endometrium kanseri gelişimi
açısından yüksek risk altındadır ve daha agresif tedaviler uygulanmalıdır.
EIN, endometriumun yüzey epitelinitutan non-invazif, sitolojik malign birlezyondur. Sıklıkla uterin seröz
karsinom ile birlikte görülür ve bunun prekürsörü olarak kabul edilir.
EIN lezyonları içinde endometrial hiperplazi olarak sınıflanan lezyonlar bulunmasına karşın EIN kriterleri
ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hiperplazi kriterleri arasında korelasyon yoktur. WHO sınıflamasında
yapısal değişiklikler net olarak ortaya konamadığı için prekanseröz lezyonların tanımlanmasında E IN
histopatolojik sınıflaması ve adlandırmasının kullanılması önerilmiştir.
Cerrahi (evreye
Kanser • Fokal başlayıp düffüz hale gelir Kanser
göre)
EIN tanısı mutlaka hormonal etki (progesteron) olmaksızın gerçekleştirilmelidir. Progestin tedavisi alan
olgularda, tedavinin kesilmesi ve çekilme kanaması sonrasında biopsi alınıp, değerlendirme yapılmalıdır.
ENDOMETRĐUM KANSERĐ
Gelişmiş ülkelerde en sık rastlanan jinekolojik kanserdir. Tüm kanserler arasında 4. sıklıktadır
(meme, kolorektal, akciğer, endometrium). Bir kadının hayatı boyunca endometrium kanseri gelişme
264
265
KADI N DOĞUM
riski yaklaşık olarak %2’dir. Tanı sırasında ortalama yaş 60’tır. Endometrium kanserlerinin %86’sı
adenokarsinomlardır ve en sık fundal yerleşirler.
Tüm jinekolojik kanserler içinde en iyi prognoza sahip kanser tipidir. Patogenetik olarak 2 farklı tipi
vardır:
RĐSK FAKTÖRLERĐ
. • Yaş
. • Karşılanmamış östrojen ile artar [anovulasyon (PCOS), östrojen salgılayan tümörler,
progestinsiz postmenopozal hormon replasman tedavisi]. Risk doz ve süre ile artar, östrojenin kesilmesi
veya karşılanması ile azalır. Öte yandan uzun süreli karşılanmamış östrojen kullanımından sonra gelişen
endometrium adenokanserlerinin büyük çoğunluğu minimal myometrial invazyon yapan iyi differansiye
tümörlerdir. Çoğunluğu erken evrede yakalanır.
. • Đnfertilite (nulliparite)
. • Selektif östrojen reseptör modülatörü (SERM) olan tamoksifen’in gösterdiği zayıf
östrojenik etki bile endometriumu stimule edebilmektedir. Meme kanserli olgularda rekürrensi önlemek
amacıyla profilaktik olarak kullanıldığında kanser riskini 6 kat arttırmaktadır.
. • Erken menarş, geç menopoz
. • Obez, hipertansiyon, hipotroidizm ve diabetes mellitusu olan kadınlarda daha sık izlenir.
. • Irk (beyaz ırkta, siyah ırka oranla 2 kat fazla)
. • Genetik:
. a. Ailevi öykü (ailesel endometrium kanseri) veya kişisel öykü (bireyde over, kolon veya meme
kanseri öyküsü) ile artar.(HNPCC SENDROMU)
. b. Endometrium kanseri ile ilişkili onkogenler: Ha-, K-, N-ras, c-myc, ve Her-2/neu.
265
266
KADI N DOĞUM
. c. p53 ve PTEN tümör supresor genlerindeki değişimler endometrium kanseri ile ilişkili
bulunmuştur.
. d. VEGF (Vasküler endotelyal büyüme faktörü) düzeyleri endometrium kanserinde yüksek
bulunmuştur.
. e. 8. kromozomun kısa kolundaki delesyonlar sıklıkla endometrial hiperplazi ve endometrium
kanseri ile birliktedir.
. • Multiparite, KOK kullanımı (RR:0,5) ve sigara kullanımı endometrium kanser riskini azaltır.
o Eski terminoloji
-Skuamöz komponent benign ise adenoakantoma
-Skuamöz komponent malign ise adenoskuamöz karsinoma Tümörün davranışı glandüler
komponente göre belirlendiği için eski terminoloji terk edildi.
. • Seröz papiller karsinom: Histolojik olarak overin seröz papiller kanseri ile benzerdir.
. • Berrak hücreli (clear cell) adenokarsinom : Sıklıkla 70 yaş civarında izlenir. Hobnail
hücreleri tipiktir.
. • Diğer [Müsinöz karsinom: periodic acid-Schiff (PAS)-pozitif, diastaz-resistan intrasitoplazmik
musin içerir. Sekretuar karsinom, Skuamöz hücreli karsinom]
. • Over-endometrium kanseri birlikteliği: En sık rastlanan genital malignite
kombinasyonudur. Sıklıkla her iki yapıda da düşük gradeli endometrioid adenokanserler izlenir.
Seröz ve berrak hücreli (clear cell) endometrium kanseri, over kanseri gibi yayılır.
.
Yayılım Yolları:
. • Direkt yayılım: myometrium → serviks → parametrium (en sık yayılım şekli)
. • Dökülen hücrelerin tubal yayılımı
. • Lenfatik yayılım (en sık hipogastrik ve paraaortik alana yayılır)
. • Hematojen yayılım (en sık akciğere yayılır)
Klinik
%90 olguda anormal uterin kanama görülür. Bunlar çoğunlukla postmenopozal kanama
266
267
KADI N DOĞUM
. • Endometrial örnekleme (endometrial biopsi, probe küretaj veya fraksiyone küretaj): %90-
98 oranında pozitiftir. En önemli yöntemdir.
EVRELEME VE GRADE
Endometrium kanseri cerrahi olarak evrelendirilir. Tüm endometrium kanseriolgularının %75’iEvre I
içinde yer alır.
G2: %5-50 arası nonskuamöz solid alanlar var (en sık grade 2 lezyon izlenir)
267
268
KADI N DOĞUM
Grade, endometrium kanserinin diferansiasyonunu (köken aldığı dokuya ne kadar benzediğini) belirler:
268
269
KADI N DOĞUM
Klinik olarak retroperitoneal lenf nodlarının (pelvik, paraaortik) negatif olduğu olgularda aşağı-
daki durumlarda tam cerrahi evreleme yapılır:
• Berrak hücreli-seröz ve skuamoz tip veya grade 2-3 endometrioid tümör varlığı
• Myometrial invazyonun ≥ 1/2
• Tümör çapının > 2 cm olması
• Ekstrauterin yayılımının olması
• Đstmus ve serviks tutulumu
Endometrium kanserinde:
. • En sık lokal nüks; vajen kafında
. • En sık uzak metastaz; akciğerde gözlenir
UTERUS SARKOMLARI
Uterus sarkomlarının yaklaşık yarısı MMS (en sık), %30’u LMS ve %15-25’i ise EST olarak görülür.
SINIFLAMA
Tümör tipi Homolog Heterolog
Leiomyosarkom (LMS) ve varyantları Rabdomyosarkom Kondrosarkom Osteosarkom
Endometrial Stromal Tümörler (EST) Liposarkom
Anjiosarkom Fibrosarkom
Saf
Saf sarkomlar tek tip mezodermal elemandan köken alırken mikst sarkomlar mezodermalve
epitelyal elemanlardan köken alırlar. Homolog sarkomlar sadece uterusun elemanlarını
içerirken, heterolog sarkomlar çizgili kas, kemik gibi uterus dışı dokuları da içerirler.
269
270
KADI N DOĞUM
KLĐNĐK
. • LMS ve EST’da anormal uterin kanama en sık semptomdur. MMS de ise
postmenopozal kanama en sık semptomdur.
. • Premenopozal olgularda preoperatif tanı genellikle myoma uteridir. Bilinen bir myomun
anibüyümesi sarkom için en önemli bulgudur.
TANI
. • ESS ve MMS olgularında tanı endometrial biopsi ile konulabilir ancak LMS olgularında
preoperatif tanı genellikle mümkün olmaz ve tanı ancak histerektomi materyalinde konulur.
. • Uterin sarkomlar endometrium kanserindeki gibi cerrahi olarak evrelenir.
270
271
KADI N DOĞUM
tanısal kriterdir. >10 mitoz/10HPF ve invazif özellik mevcut ise ise tümör agresif seyirlidir.
Klinik olarak LMS ve MMT’de en önemli prognostik faktör evredir ve tanı anında uterus
dışında tümör varsa 2 yıllık yaşam %10’dur. Düşük grade olgularda ise 5 yıllık yaşam %80-
100 arasındadır. MMT’de rabdomyoblast ve osteoblastların görülmesi kötü prognoz
göstergesidir.
Selüler leiomyom, malign potansiyeli belli olmayan bir tümördür. Mitoz sayısı sarkomlara göre
daha azdır. Tedavide histerektomi veya myomektomi yeterlidir.
TEDAVĐ
Đlk yaklaşım cerrahidir. Düşük gradeli olgularda TAH + BSO uygun tedavi şeklidir. Pelvik lenfatik
metastaz gözardı edilebileceğinden düşük grade olgularda pelvik lenfadenektomi şüpheli lenf
nodları mevcut ise yapılmalıdır.
Yüksek grade olgularda ise sitoloji + omental biopsi + lenfadenektomi + basit histerektomi + BSO
tercih edilir (erken dönemde lenfatik ve hemotojen metastaz nedeniyle).
Adjuvan olarak RT ve/veya KT (doksorubisin, sisplatin, ifosfamid) kullanılır. LMS’de RT faydasızdır.
EST’de hormon reseptörleri yüksek olduğu için tedavide tamoksifen yada progestinler (düşük grade
olgularda) kullanılabilir.
271
272
KADI N DOĞUM
En ölümcül jinekolojik kanserdir. Over kanseri genellikle ileri evrelerde tanı alır ve prognozu genel
olarak kötüdür. Jinekolojik kanserler arasında 2. ve tüm kanserler arasında 5. sıklıktadır. %80
postmenopozal tanı konur. Bir kadının yaşamı boyunca over kanserine yakalanma riski %1.5’dur.
Patogenezde, devamlı follikül gelişimi ve ovulasyon, gonadotropin yüksekliği ve pelvik kontaminasyon
sorumlu tutulmaktadır.
c. Bölgeye özgü (site specific) over kanseri (en az):BRCA1 gen mutasyonu ile ilişkili olabilir.
• Over kanseri olgularının %55’de p53 tumör supresör geninde mutasyonlar izlenmiştir. Ayrıca, c-erb-
B2 (HER2/neu) proto-onkogeni olguların %30’da aktif halde bulunmuştur.
272
273
KADI N DOĞUM
a. • Doğum (multiparite)
b. • KOK kullanımı (risk kullanım süresi arttıkça azalır)
c. • Emzirme
d. • Histerektomi
e. • Tüp ligasyonu
TARAMA
Etkin bir tarama yöntemi yoktur. Pelvik muayene, Ca125, transvajinal ultrason ve renkli
Doppler ultrasonografinin birlikte kullanımı faydalıdır. Kesin tanı laparotomi ile konur.
Renkli Doppler USG’de neovaskülarizasyon ve düşük pulsalite indeksi malign neoplazilerde
görülen özelliklerdir.
CA125 over epitelyal kanser tanı ve tedavi monitorizasyonunda kullanılan bir tümör belirtecidir.
Ca125 normal değeri <35 IU/mL’dir. Over epitelyal tümörlerde %80 pozitiftir; müsinözlerde ve
erken evre olgularda negatif olabilir. Bununla birlikte endometrium, akciğer, karaciğer,
pankreas, meme, kolorektal kanserlerde de CA 125 düzeyi artmış olabilir.
Yüksek risk grubu hastaların rutin taranmasında önerilmektedir ancak düşük risk grubu
olgularda faydası tartışmalıdır. Ca 125 düzeyinin normal olması over kanserini ekarte ettirmez.
Over kanseri taramasında son yıllarda önerilen tümör belirteçleri arasında TAG 72, HMFG2,
M-CSF ve OVX1 bulunmaktadır.
Ailesel over kanseri olgularında genetik danışmanlık verilmesi ve aile soy ağacının
çıkarılması, rutin yıllık rektovajinal pelvik muayene, transvajinal ultrason ve CA 125 tetkikine ek
olarak BRCA ve BRCA testlerinin yapılması faydalı olabilir.
1 2
273
274
KADI N DOĞUM
Pelvik muayenede, reprodüktif yaş grubunda unilateral, kistik kitleler %95 beningdir. 10 cm üzerindeki
ağrılı kitleler şüphelidir. Ayrıca bilateral, fikse, irregüler kalın duvarlı ve nodüler yapılar over kanseri lehine
olabilir. Premenarşal ve postmenopozal solid yada malign kriterler taşıyan tüm kitleler mutlaka cerrahi
olarak araştırılmalıdır.
Bununla birlikte postmenopozal dönemde 5 cm altında, septasyon içermeyen, kistik kitle
varlığında CA düzeyi de normal ise olgular konservatif olarak izlenebilir.
125
• Seröz
• Müsinöz
Epitelyal • Endometrioid • Berrak hücreli (clear cell-mezonefroid)
• Brenner
• Đndifferansiye
• Granuloza-teka hücreli
• Sertoli-Leydig hücreli • Gynandroblastoma
Seks Kord ve Stromal
• Lipoid hücreli
• Fibroma
• Sarkom
Nonspesifik Mezenkimal • Hemanjiom
• Lenfoma
Over kanserlerinin 90%’ı çölemik epitel (germinal epitel-yüzey epiteli) veya mezotelden köken alır.
SERÖZ KĐSTADENOKARSĐNOM
En sık karşılaşılan(%70-75), en sık bilateralolan(%50 bilateral)tümörüdür. Endometrioid veya
müsinöz tümörlere oranla tanı anında çok daha ileri evrededir. Kistik lümene uzanan papiller çıkıntılar
gösterirler. Papiller yapıların bütünlüğü tümörün gradeinibelirler ve pek çok seröz kistadenokarsinom
kötü diferansiyedir. Tuba epiteline benzer kolumnar silialı epitelden oluşur.
MÜSĐNÖZ KĐSTADENOKARSINOM
274
275
KADI N DOĞUM
Genellikle unilateral olup (%20 bilateral), %75 solid alan içerir. En büyük boyutlara ulaşan over
tümördür. Müsin salgılarlar. Müsinöz kanserlerin de düşük malign potansiyelli olanları bulunmaktadır
ve histolojik olarak farklı hücre tipleri içerirler: endoservikal kolumnar epitel benzeri hücreler, GIS tip
hücreler, goblet hücreleri, bazal endokrin hücreler. GIS kanseri ile ayrımı zor olabilir.
Histolojik olarak 2 hücre tipi izlenir: Berrak hücreler ve hobnail hücreleri. Bazen, müsinöz
tümörlerle karışabilir. Bu durumda, periodik asit-Shiff (PAS) reaksiyonu bu iki tümörün ayırt
edilmesinde faydalı olabilir: PAS reaksiyonu berrak hücrelikarsinomlarda zayıf pozitiflik
gösterirken, müsinöz tümörlerde kuvvetli pozitiftir. Inutero DES öyküsü (vulva ve vajinal berrak
hücreli kanser ile karışabilir) bulunabilir.
BRENNER TÜMÖRÜ
Transisyonel hücreli (mesane epiteline benzer) karsinomdur. Histolojik olarak kahve çekirdeği
(coffee bean) görünümü ve Walthard adacıkları bulunur. Olgular tanı anında ileri evrededir ve
diğer epitelyal over kanserlerine oranla çok daha kötü prognoza sahiptir. KT’ye %50 yanıt vardır.
MEZOTELYOMA
Multiple intraperitoneal kitleler şeklinde belirti verir. TAH+BSO sonrası ortaya çıkabilir.
275
276
KADI N DOĞUM
Yayılım Yolları
Peritoneal kaviteye dökülen hücrelerle peritoneal (en erken ve en sık), lenfatik [en sık pelvik (%80)
ve paraaortik (%70) lenf nodlarına] veya hematojen (en az) yolla karaciğer ve akciğere yayılır. En
sık yayılım periton (%85) ve omentuma (%70) olur.
Prognostik Faktörler
. • Hastalığın evresi, cerrahi sonrası rezidüel tümör hacmi, hasta yaşı ve performans durumunun
her biri bağımsız risk faktörleridir.
. • Evre, en önemli prognostik faktördür. Evre I hastalıkta tümör grade’i ve peritona dens
yapışıklık, asit hacmi, preoperatif rüptür olmuş tümör prognozu kötüleştirir. Ameliyat
esnasındakitümöralrüptürün prognoza etkisi yoktur.
. • Histolojik tip: Histolojik tipin prognoz açısından önemi azdır. Berrak hücreli tip daha kötü
prognoza sahiptir.
. • Histolojik grade: Yüksek grade kötü prognozla birliktedir.
. • Ploidi: Anöploid tümörlerde prognoz daha kötü
. • Onkogenler: 50% hastada (en sık) mutasyona uğramış p53 geni bulunur. HER-2/neu onkogeni
over kanserlerinin 30%’unda aktive olmuştur ve kötü prognozla birliktedir.
. • Kemoterapiye yanıt
. • Preoperatif CA125 düzeyi
KLĐNĐK VE BULGULAR
Over kanseri%60 oranındailerievrede saptanır (en sık evreIII) ve sıklıkla uzun bir süre semptom
vermez. En sık abdominaldistansiyon, gerginlik ve ağrı semptomu vardır.
Gastrointestinalsemptomlar (bulantı, dispepsi, tokluk hissi, konstipasyon ve dışkılama alışkanlıklarında
değişimler), menstrual anormallikler ve anormal vajinal kanama, fonksiyonel (hormon sekrete eden)
over tümörlerine bağlı olarak ortaya çıkan semptomlar bulunabilir ancak çoğu nonspesifiktir. Asit ve
intestinal obstrüksiyon genellikle geç dönem bulgusudur.
En önemli klinik bulgu pelvik kitle varlığıdır. Özellikle solid, bilateral, düzensiz kenarlı, fikse ve >10 cm
kitleler malignite yönünden araştırılmalıdır.
276
277
KADI N DOĞUM
EVRELEME
Over kanseri FIGO sistemine göre cerrahi olarak evrelendirilir. Teorik olarak over kanseri tespit
edildiğinde peritoneal yayılımın olduğu varsayılır.
2C: Tümör evre 2A veya 2B; ancak malign hücre içeren asit veya yıkama sıvısı veya dış yüzeyde tümör mevcut
veya kapsül yırtılmış
EVRE 3: Pelvis dışında peritoneal implantlar ve/veya retroperitoneal ve/veya inguinal LAP (+)
3A: Abdominal peritoneal yüzeylerde histolojik olarak kanıtlanmış mikroskopik yayılım; lenf nodu tutulumu yok
3B: Abdominal peritoneal yüzeylerde 2cm aşmayan makroskopik implantlar mevcut; lenf nodu tutulumu yok
3C: Abdominal peritoneal yüzeylerde 2cm’nin üzerinde implantlar mevcut ve/veya retroperitoneal veya inguinal
lenf nodları tutulmuş Not: Karaciğer kapsül metastazı evre 3 olarak kabul edilir
EVRE 4: Uzak metastaz Malign hücre içeren plevral effüzyon veya parankimal karaciğer metastazı evre 4 olarak
kabul edilir
277
278
KADI N DOĞUM
TEDAVĐ
Tedavimodaliteleri cerrahi, adjuvan tedaviler ve destekleyicitedavilerden oluşur.
Cerrahitedavide amaç evreleme yaparak hastalığın yaygınlığını belirlemek ve primer ve
metastatik tümör miktarını mümkün olan en az düzeye düşürmektir. Buna debulking veya
sitoredüktif cerrahi denir.
Cerrahi sonrası rezidüel tümör hacmi ne kadar az ise prognoz o kadar iyidir.
Tedaviye yanıt 3-6 aylık aralar ile pelvik muayene ve CA 125 ölçümleri ile izlenir. Đleri evre
olgularda histerektomi ve ooforektomiye ilaveten en çok uygulanan ek cerrahi girişim sigmoid
kolon ve/veya rektumun bir kısmının rezeksiyonudur.
Epitelyal over kanserlerinin aksine germ hücre tümörleri tanı anında daha erken evrede
bulunur. Ayrıca germ hücre tümörlerinde bilateralitenin daha az olması ve daha erken
yaşlarda ortaya çıkmaları nedeniyle, normal görünümlü kontralateral over ve uterusun
korunması önerilebilir. Germ hücre tümörlerinde de tam bir cerrahi evreleme yapılmalıdır.
278
279
KADI N DOĞUM
Radyasyon Tedavisi
Epitelyal over kanserlerinde RT’nin rolü oldukça sınırlıdır. Evre IC ve SLL mikroskopik (+) olgularda
intraperitoneal P32 uygulanabilir. Buna karşın germ hücre tümörlerinde ve özellikle disgerminomlarda
RT oldukça başarılıdır.
Proflaksi
o • Kalıtsal over kanseri sendromlarından birini taşıyan kadınlara proflaktik ovariektomi
önerilebilir. Ayrıca bu olgularda tüpligasyonu veya histerektomialternatif yöntemler olabilir. Proflaktik
ovariektomi önerilebilecek olgular:
o a. Đki veya daha fazla 1. derece akrabasında epitelyal over kanseri
o b. Aile ağacında birden fazla kişide endometrium, kolon ve over kanseri
o c. Ailede birden çok kişide meme ve over kanseri
• • Uzun süre, yüksek doz NSAID kullananlarda kolon, mide, meme, prostat ve over kanseri
insidansında azalma bildirilmiştir. Bu nedenle NSAID’lar risk grubunda proflaksi amacıyla kullanılabilir.
PROGNOZ
En önemli prognostik faktör hastalığın evresidir. Evre I olgularda 5 yıllık yaşam %75-95 iken, evre IV
olgularda %10’dur.
Epitelyaltümörler biyolojik davranışa göre benign, borderline(düşük malignite potansiyelli) ve malign olmak
üzere 3 ana grupta incelenirler. Epitelyal tümörlerin %10-15 kadarı borderlinedır. Tümörlerin %25’inde
endosalfingiozis görülür. Endosalfingiozis, histolojik olarak endosalpinks benzeri benign epitelin sıklıkla
pelvik periton üzerinde olmak üzere ektopik olarak bulunmasıdır. Tümörlerin %15’inde anöploidi bulunur
ve bu tümörlere K-ras protoonkogeninin mutasyonu sıktır. Borderline over tümörleri genellikle erken
evrede tanınırlar.
Borderline over tümörlerioverde sınırlı kalma eğiliminde olaniyiprognozlu tümörlerdir, ancak %20-25
metastatik gelişim olabilir. Premenopozal dönemde en sık görülen epitelyal over tümörleridir.
Ortalama görülme yaşı 45’tir.
TANI KRĐTERLERĐ
279
280
KADI N DOĞUM
Tüm over tümörlerinin %20-25’ni, yirmi yaş altında görülen ovaryan tümörlerin 2/3’ünü oluştururlar,
bunların 1/3’ü maligndir. Primordialgerm hücre kökenlidirler. Over dışında primitif germ hücrelerinin yolk
saktan genital tüberküle ulaşıncaya kadar (ekstragenital) katettiği yol üzerinde de gelişebilir.
Premenarşal 2cm’den büyük adneksiyel kitlelerde akla gelmeli ve karyotipleme yaparak disgenetik
gonad ayırt edilmelidir. Hızlı büyüme eğilimi olduğundan, over kapsülünün gerilmesine bağlı pelvik
ağrı ile belirti verirler.
DĐSGERMĐNOM
En sık görülen malign germ hücre tümörüdür. Hayatın her döneminde görülebilir ancak %75’i
10-30 yaşlar arasındadır. Bu nedenle tedavide önemli problem fertilitenin korunma isteğidir.
Gebelikle birlikte olan over malignitelerinin %20-30’unu oluşturur. Gebelikte, seröz epitelyal
borderline kanserlerle beraber en sık görülen malign iki over tümörünü oluştururlar.
Disgerminomlar, indiferansiye germ hücrelerinden oluşur ve erkekteki seminomlar ile aynı
özellikleri gösterir. Disgenetik gonadlarda en sık ortaya çıkan over malignitesidir (%5). Bir grup
disgerminoma, seksüel anormal dişilerde (gonadal disgenesis, testiküler feminizasyon) ortaya
çıkabilir. Bu olgularda disgerminoma gonadoblastoma zemininde gelişebilir.
Tümörden, Plasental alkalen fosfataz (PLAP), NSE (Nöron spesifik enolaz) ve laktik
dehidrogenaz (LDH), α-1 Antitripsin salınmaktadır. Nadiren izole gonadotropin salgılayan
sinsityotrofoblastik hücreler bulunabilir. Bu hastalarda hCG seviyesi yüksek tesbit edilir. Bu
durum menstrual anomalilere ve puberte prekoks gelişimine neden olabilir.
Tanı anında olguların %75’i evre I’dir. En sık bilateral görülen germ hücreli tümördür (%10-15).
En sık lenfatik yayılım eğilimi olan over malignitesidir. Diğer yapılara metastaz yapmadan önce
pelvik ve paraaortik lenf nodlarına metastaz yapar. Tümör dokusuna lenfosit infiltrasyonu olabilir ve
bu durum iyi prognoz ile birliktedir.
Primer tedavi konservatif ve evreleyici cerrahidir (fertilite koruyucu-unilateral ovariektomi,
karşı overden biopsi). Disgerminomalar, radyoterapiye (RT) ve kemoterapiye (KT) oldukça
sensitiftir ancak fertilitenin korunması söz konusu ise ilk tercih cerrahi olmalıdır. RT ve KT
evre IA üstü olgulara ve metastatik hastalığı olan olgularda uygulanmalıdır. Cerrahi sonrası 3
kür BEP protokolü (bleomisin, etoposid, sisplatin) en uygun KT rejimidir. Gonadoblastom zemininde
gelişmiş disgerminomlarda radikal tedavi tercih edilir (%50’den fazlası maligndir).
Gebelerde evre IA’da tümör intakt olarak çıkartılır ve gebeliğin devamı sağlanır. Đleri evre hastalığa
sahip gebelerde gebeliğin devamı gestasyonel yaşa bağlıdır. KT 2. ve 3. trimesterde normal
dozlarda fetusa belirgin zararı olmaksızın verilebilir. Disgerminomlarda, rekürrensin %75’i ilk 1 yıl
içinde gelişir ve en sık peritoneal kavite ve retroperitoneal lenf nodları tutulur. Rekürrens
tedavisinde relaparotomi yada KT (RT uygulanmamışsa VAC [vinkristin, aktinomisin-D, sisplatin],
280
281
KADI N DOĞUM
TERATOM
En fazla diferansiye olan germ hücre tümörüdür.
Đmmatür Teratom
Đkinci sıklıkta görülen germ hücre malignitesidir. Sadece hayatın ilk 20 yılında ortaya çıkar. Her üç
germ yaprağından komponent içerir. Matür teratomdan farklı olarak immatür veya embriyonel
yapılar içerir. Matür ve/veya immatür nöral doku içerir.
Monodermal Teratom
• Struma Ovarii: Benign teratomdur. Ana komponenttiroid parankimaldokusudur.Klinik olarak
hipertiroidi bulguları verir. Tedavi basit cerrahi eksizyondur.
• Karsinoid Tümör: Teratom içinde yer alan gastrointestinal ve respiratuar epitelden
kaynaklanırlar. Çok nadirdirler. Olguların çoğu postmenopozaldir. Đdrarda 5-HĐAA atılımı vardır.
Tedavisi cerrahi eksizyondur.
281
282
KADI N DOĞUM
Schiller-Duval cisimcikleri karakteristiktir. EST’lerin çoğu AFP sekrete eder. Hastalığın yaygınlığı
AFP seviyesi ile koreledir. Nadiren alfa-1-antitripsin (AAT) sekresyonu olur.
Hızla büyüme özelliğivardır. Abdominalve pelvik ağrı en sık semptomdur (%75). Tanı anında olguların
%70’i erken evrededir (evre I), buna karşın prognoz iyi değildir. Prognozu iyi olanlar, düşük evreli ve
disgerminom ile birlikte olan mikst tümörlerdir.
Tedavi
Cerrahi eksplorasyon (ancak evreleyici cerrahi yapılmaz)+ unilateral salpingo-ovariektomi +
kombine KT’dir. Histerektomi ve karşı tarafa salpingo-ooforektomi yapılması sonucu değiştirmez.
BEP ideal KT’dir. RT’ye hassas değildir.
KORYOKARSINOM
Đleri derecede maligndir. Gelişim yoluna göre 2 formdadır:
• • Gestasyonel
• • Non-gestasyonel3 şekilde gelişir:
Olguların çoğu premenarşaldir.Yüksek hCG düzeyleri vardır. Pelvik kitle ve izoseksüel puberte
prekoks ile prezente olur. Tanı anında hastaların çoğunda organ parankim metastazları
olduğundan over koryokarsinomunda prognoz çok kötüdür.
EMBRĐYONEL KARSĐNOM
Oldukça nadir görülen bir tümördür. Koryokarsinomdan sito ve sinsityotrofoblast
içermemesiyle ayrılır. Hastalar çok gençtir ve tanı sırasında ortalama yaş 14’tür. Östrojen, AFP
ve hCG sekrete ederler. Psödoprekoks puberteye neden olabilir. Klinik ve tedaviEST’dekigibidir
282
283
KADI N DOĞUM
POLYEMBRĐYOMA
Embryoid elemanlardan oluşur ve embryonik dönemde bulunan yapıları taklit eden (endoderm,
mezoderm, ektoderm) çok nadir bir tümördür. Morfolojik olarak normal embriyoya benzeyen
değişik embriyoid cisimlerden oluşan nadir bir tümördür. Oldukça genç premenarşalkız
çocuklarında psödopuberte bulguları ile karşımıza çıkar. Olguların çoğu, diğer germ hücre
tümörleri ile mikst formlar oluşturur. Yüksek AFP ve hCG titreleri tesbit edilir. Tedavide VAC
ile kombine KT etkilidir.
GONADOBLASTOMA
Germ hücreleri ve seks kord stromal elemanlar birliktedir. Germ hücre komponenti
disgerminoma (en sık), diğeri ise granuloza yada sertoli hücreli tümöre benzerlik gösterir. Saf
gonadoblastomalar, genellikle benigndir. Disgerminomlar ile birlikte olanların prognozu daha iyidir.
Gonadlar cerrahi olarak eksize edilirse sonuç mükemmeldir; uterusun çıkarılması gereksizdir.
Tedavi: Cerrahi + BEP veya MAC. Evre IA, 10 cm’den küçük tümörlerde sağkalım %100’dür.
Seks kord, ovaryan stroma veya mezenkimal kökenlidirler. Hormon salgılayabilirler, buna bağlı olarak %50
endometrial hiperplazi ve %10 endometrium kanseri ile birlikte görülürler. Genellikle benign davranış
gösterirler ancak nadiren yıllar sonra rekürrens gelişebilir.
283
284
KADI N DOĞUM
Gynandroblastom
Sınıflandırılamayan
B. Tekoma
Tek başına görülebileceğigibi, granüloza hücrelitümör veya fibromlarla birlikte olabilir. %2-3
bilateraldir. Ortalama yaşı 53’dür. Östrojen salgılayabilirler. %78 endometrialhiperplazive %21
endometrialkanser ile birliktedir. Tedavide fertilite isteği varsa unilateral ovariektomi,
postmenopozal olgularda TAH+BSO yeterlidir .
284
285
KADI N DOĞUM
Lipoid hücreli tümör (Hilus hücreli tümör, Leydig tümör, adrenal rest tümör, stromal
luteoma, maskülino-ovoblastoma olarak adlandırılan tümör grubunu oluştururlar): Adrenal
kortikal artıkların tümörüdür. Hiperkortisolizm (Cushing) nedeni olabilir. Unilateral, benign,
genellikle maskülinizan bir tümördür. Nadiren östrojen salgılayan formarı izoseksüel puberte
prekoks nedeni olabilir.
GYNANDROBLASTOM
Đyi diferansiye erkek ve dişi seks kord stromal hücre elemanları ( Granüloza-Teka + Sertoli-
Leydig) içerir. Genellikle benign davranışlıdır. Đlk tanıdan yıllar sonra rekürrens olabilir (5 yıl
sonra). Östrojen veya androjen salgılar. Leydig komponentinde Reinke kristalleri vardır.
. c. Lenfoma
. d. Hemanjioma
. e. Leiomyom
. f. Küçük hücreli kanser: Her zaman bilateraldir. En sık hiperkalsemi yapan over tümörüdür.
Meigs sendromu
. • Overde fibrom
. • Hidrotoraks
. • Asit
Tedavi:
Fibromun çıkarılmasıdır. Sonrasında asit ve hidrotoraks düzelir.
Gorlin sendromu:
. • Overde fibrom
. • Bazal hücreli karsinom
. • Odontojenik kistler ve Falks serebri kalsifikasyonları
285
286
KADI N DOĞUM
Tüm over tümörlerinin %5-6’sı diğer organlardan metastaz yapan tümörler olup, en sık kadın
genital sisteminden (en sık endometrium), gastrointestinal sistemden ve memeden kaynaklanırlar.
Metastazlar diğer pelvik tümörlerden direkt yayılım yoluyla olabilir. Peritoneal kaviteye yayılım, tümörün
yüzey implantasyonu ile olur. Metastatik over tümörleri overin primer kanserleri gibi davranırlar ve
genellikle (%75) bilateraldirler.
Krukenberg tümörü: Overlerin metastatik kanserlerinin %30-40’ını oluşturur. GIS kaynaklı, nonneoplastik
sellüler stroma içerisinde yer alan, taşlı yüzük görünümü içeren karsinomlar Krukenberg tümörü olarak
tanımlanmaktadır. Epidermoid tipte (epitel kökenli) ve genellikle bilateral olan tümörlerdir. Primer tümör
en sık midede, daha az olarak kolon ve bilier traktüse yerleşir.
286
287
KADI N DOĞUM
Kadın genital sisteminin en nadir görülen kanseridir. Histopatolojik ve biyolojik davranış açısından
epitelyal over kanserlerine benzer. Genellikle 50-60 yaş arasında sık görülür (23 postmenopozaldir).
En sık görülen primer tümör histolojisi seröz papiller karsinomdur (%95). %40-50 olguda bilateraldir.
Ağrı-akıntı-pelvik kitle tanısal triad olarak kabul edilir. Hastaların %50’sinde pelvik kitle mevcut olup,
muayene esnasında bu kitleye bastırılırsa aşırı bir sulu vajinal akıntı ile birlikte bu kitlenin giderek
küçüldüğü hissedilir. Bu tablo patognomonik kabul edilip hidrops tubae profluens (Latzko bulgusu)
denir.
EVRELEME
Evreleme ve tedavi over kanseri ile aynıdır. Tanı anında sıklıkla evre III’de bulunurlar (%40-50). En
önemli prognostik faktör tümörün evresidir ve genellikle 5 yıllık yaşam %50’dir.
1B: Her iki tüpte sınırlı tümör; serozal yüzeyde tümör yok; asit yok
1C: Tek veya her iki tüpte sınırlı tümör; ancak malign hücre içeren asit veya yıkama sıvısı veya serozal yüzeyde
tümör mevcut
EVRE 2: Pelvik yayılım gösteren tek veya her iki tüpte sınırlı tümör
2A: Uterus ve/veya overlere yayılım gösteren tümör
2C: Tümör evre 2A veya 2B; ancak malign hücre içeren asit veya yıkama sıvısı veya serozal yüzeyde tümör
mevcut
EVRE 3: Pelvis dışında peritoneal implantlar ve/veya retroperitoneal ve/veya inguinal LAP (+).
Yüzeyel karaciğer metastazı ve gerçek pelviste sınırlı olmasına karşın histolojik olarak
ispatlanmış ince barsak ve omentum tutulumu evre 3 olarak kabul edilir.
3A: Abdominal peritoneal yüzeylerde histolojik olarak kanıtlanmış mikroskopik yayılım; lenf nodu tutulumu yok
3B: Abdominal peritoneal yüzeylerde 2cm aşmayan makroskopik implantlar mevcut; lenf nodu tutulumu yok
3C: Abdominal peritoneal yüzeylerde 2cm’nin üzerinde implantlar mevcut ve/veya retroperitoneal veya inguinal
lenf nodları tutulmuş
287
288
KADI N DOĞUM
EVRE 4: Uzak metastaz Malign hücre içeren plevral effüzyon veya parankimal karaciğer
metastazı evre 4 olarak kabul edilir
VIN ile seksüel geçişli hastalıklar arasında kuvvetli bağlantılar vardır. Sıklıkla HPV 16’ya bağlı olarak
gelişir. Bununla birlikte gonore, sfiliz, gardnerella vaginalis, trichomonas vaginalis ve HIV ‘a bağlı olarak da
gelişebilir. Sigara ve diğer genital prekanseröz ve kanseröz lezyonlar diğer risk faktörleridir.
Son yıllarda HPV insidansındaki artışa paralel olarak in-situ vulvar kanser oranı artmıştır. Bununla birlikte
invazif vulva kanseri oranı ise neredeyse sabittir. VIN ortalama olarak 40 yaşında ortaya çıkar ve son
yıllarda daha genç kadınlar hastalıktan etkilenmektedir.
VIN II ve VIN III lezyonlar ise morfolojik, biyolojik ve klinik olarak farklı özellikleri olan 2 kategoriye ayrıldı:
OLAĞAN (SĐĞĐLSĐ, BAZALOĐD VEYA MĐKST) VE FARKLANMIŞ TĐP. Olağan VIN birçok olguda HPV ile
ilişkili iken, farklanmış VIN daha çok liken sklerozu yada skuamöz hiperplazisi olan yaşlı kadınlarda
izlenmektedir ve HPV ile ilişkili değildir. Siğilsi veya bazaloid invazif vulva kanseri olağan VIN ile ilişkili
iken, keratinize skuamöz hücreli kanser farklanmış VIN ile ilişkilidir ve HPV ile ilişkisi yoktur.
Skuamöz hiperplazi:
En sık postmenopozal yaş grubunda izlenir. Kronik vulvovajinal infeksiyonlar ve vulvada
irritasyona neden olan diğer patolojiler skuamöz hiperplazi nedeni olabilir. En sık karşılaşılan
semptom kaşıntıdır. Vulva derisi kalınlaşmış ve hiperkeratotiktir; lezyonlar birbirinden ayrı, çok
sayıda ve simetriktir.
Skuamöz hiperplazi tanısı biyopsi ile konur. Semptomatik olgularda tedavide ilk seçenek
kortikosteroidli kremler olup, östrojen kullanımının hiç bir anlamı yoktur çünkü vulva derisi
Müllerian orijinli değildir. Oturma banyoları, antihistaminikler ve antidepresanlar destek tedavisinde
faydalı olabilir. Diğer tedavi seçenekleri arasında cerrahi (geniş lokal eksizyon yada yüzeyel
288
289
KADI N DOĞUM
Liken sklerozis:
Vulvanın en sık karşılaşılan beyazlezyonudur. Her yaş grubunda gözlense de, en sık
postmenopozal kadınlarda ve prepubertal kız çocuklarında izlenir. En sık karşılaşılan
semptomlar kaşıntı, yanma ve disparonidir. Liken skleroziste, karakteristik olarak vulva atrofiktir,
ciltincelmiştir ve soluk renktedir. Kesin tanı biyopsi ile konur. Liken sklerozis ile invazif vulva
kanseri arasında ilişki bulunur ve daha çok keratinize tip vulva kanseri ile ilişkilidir.
Histolojisi; Hiperkeratoz, epitelde atrofi, alttaki dermiste artmış kollejenizasyon ve dermiste
inflamatuar reaksiyon ile karekterizedir.
Liken sklerozis tedavisinde ultrapotent topikal sterioid kremleri (clobetasol) ve topikal
%2’lik testosteron kremleri kullanılabilir. Ancak testosteronun uzun dönem olumsuz etkileri
nedeniyle kullanımı sınırlıdır. Devam tedavisinde daha düşük potensli steroid kremleri veya yağlı
nemlendiriciler kullanılabilir. Beklenenin aksine steroidli kremler vulva derisinde daha da belirgin
bir incelme meydana getirmez. Destek tedavisinde ise sıklıkla kaşıntı için antihistaminikler tercih
edilir.
CIN aksine VIN multisentrik özelliktedir. Özellikle premenopozal olgularda multifokal
gelişim belirgin iken, postmenopozal kadınlarda unifokal gelişim daha sık izlenir. En sık
labiumlarda gözlenir. En sık karşılaşılan semptom kaşıntıdır. Collins toulidin mavisi veya
%5 asetik asit ile boyanan yerlerden alınan biopsi ile tanıya gidilir. Tedavi edilmeyen 40 yaş
üstü olgularda kansere progresyon neredeyse %100’dür. Daha genç hastalarda spontan
regresyon olabilir.
VIN III olgularında mikroinvazyon sıklığı %10-20 arasındadır. Bu nedenle tedavi edilen olgular
belirli aralıklarla takip edilmelidir. Takipte ilk 2 yıl, 3-4 ay aralar ile pelvik muayene ve
kolposkopi önerilir. Đlk 2 yıl içinde hastalık yoksa takipler
Paget Hastalığı
Vulvanın Paget hastalığı bir non-skuamöz intraepitelyal neoplazi veya adenokarsinoma
in-situ olarak değerlendirilir. 2 farklı lezyon tanımlanmıştır:
7. • Đntraepitelyal Paget hastalığı (daha sık; %80)
8. • Altta yatan adenokarsinomaya bağlı vulva derisinde ortaya çıkan pagetoid değişimler (%20).
Başlangıç lezyonu kaşıntılı, kırmızı kadifemsi bir lezyondur ve egzamatöz hale gelip beyaz
plaklar halinde vulva ve perine derisini kaplar. Lezyon labialarda sınırlı kalabileceği gibi tüm
vulva dersini kaplayabilir.
Tipik olarak postmenopozal dönem hastalığıdır ve pik insidansı 70 yaş civarındadır. Beyaz
ırkta daha sık rastlanır. Tanı vulva biopsisi ile konur. Ayırıcı tanıda yüzeyel yayılan melanom
önemlidir ve ayrımında musikarmin boyası kullanılabilir. Paget hastalığında hücreler
musikarmin ile boyanırken, melanomlarda negatiftir.
Paget hastalığına %30 oranında serviks, kolon, mesane, safra kesesi veya meme kanseri
eşlik eder. Tedavide genişlokaleksizyon veyalazer vaporizasyon(multifokalveya geniş
alanlarda 5 FU) uygulanır, ancak altta yatan bir adenokarsinomun varlığı ekarte edilmelidir.
Eğer altta adenokarsinom varsa, radikal lokal eksizyon yapılır.
VULVA KANSERĐ
289
290
KADI N DOĞUM
Jinekolojik kanserlerin %3-5’ini oluşturur. Ortalama görülme yaşı 65-75’tir. % 22 olguda vulva kanseri ile
birlikte CIN veya invazif serviks kanseri vardır. Vulva kanserli hastaların %5’inde sifiliz testleri pozitiftir.
ETĐYOLOJĐ
Vulvar kanserin etiolojisi tam olarak aydınlanmamakla birlikte multifaktöryel olduğu düşünülmektedir.
Skuamöz hücreli kanserler iki şekilde karşımıza çıkar:
1. Bazaloid veya siğil benzeri tip: Genelde multifokaldir. Genç hastalarda görülür ve HPV, olağan
VIN ve sigara kullanımı ile ilişkilidir. Risk faktörleri serviks kanserininkine benzer.
2. Keratinize tip: Unifokaldir. Daha çok yaşlı hastalarda görülür. HPV ile ilgisi yoktur ve genelde
liken skleroz ve skuamöz hiperplazi alanlarının kenarında bulunur. Farklanmış tip VIN ile
ilişkilidir.
9. • HPV (Tip 16, 18, bazaloid tip için önemli)
10. • HSV Tip II
11. • HIV
12. • Paget hastalığı (%20 olguda vulva kanseri eşlik eder)
13. • Yetersiz hijyen
14. • Sigara
15. • Đmmunsupresyon (transplantasyon hastaları, kronik steroid kullanımı)
16. • Genetik (anöploid DNA içeriği ve p53 mutasyonu)
Predispozan hastalıklar
. • Sifiliz
. • Hiperplastik ve atrofik distrofi, liken sklerozis, kronik vulvar irritasyon (keratinize
tip için önemli)
. • Kronik granülomatöz hastalıklar (LGV, granüloma inguinale)
. • Geçirilmiş pelvik radyoterapi (genellikle invazif serviks kanseri yada vajen skuamöz
kanseri tedavisi sonucu ortaya çıkar)
. • Kondiloma akuminatum
290
291
KADI N DOĞUM
bulunur:
. • Bazaloid ve siğil benzeri kanser
. • Keratinize skuamöz kanser
Vulva kanserinde histolojik olarak en önemli bulgu atipik keratinizasyondur. Histolojik tip ile lenf
nodu tutulumu, lenfo-vasküler boşluk tutulumu, tümör büyüklüğü ve stromal invazyon derinliği
arasında ilişki vardır.
Klinik özellikler
Postmenopozalyaş grubunda sıktır ve ortalama görülme yaşı 65’tir. Uzun süreli liken skleroz,
skuamöz hiperplazi ve VIN öyküsü vardır. Olguların yaklaşık 1⁄4’de eşlik eden diğer bir malignite
izlenir ve bunlar arasında en sık serviks kanseri gözlenir.
Đlk ve en sık belirti kaşıntıdır. Lezyonlar genellikle multifokaldir ve olguların çoğunda labia major
ve minordadır. Tanı lezyondan alınan biopsi ile konur.
Yayılım
Vulva kanseridirek yayılımla vajen, üretra ve anüse,lenfatik yayılımlainguinalve femorallenf
nodlarına, ve hematojen yayılımla akciğerler, karaciğer ve kemiğe yayılabilir.
Erken dönemde lenfatik yayılım meydana gelir. Sırasıyla yüzeyel ingüinal, derin ingüinal,
yüzeyel femoral, derin femoral, eksternal iliak lenf nodlarına yayılır. Bartholin veya klitorisi
tutan tümörlerde inguinal lenf metastazı olmadan eksternal iliak lenf nodu tutulabilir.
Cloquet nodları, femoral nodların ingüinal ligaman altında kalan ve en üst seviyedeki
nodlardır.
Evreleme
Vulvar kanseri cerrahi olarak evrelenir.
291
292
KADI N DOĞUM
EVRE 4A : Tümör üst üretra, mesane veya rektal mukozaya, pelvik kemiklere yayılmış veya bilateral inguinal lenf
nod metastazı
4B : Uzak metastaz, pelvik lenf nodları dahil
Prognostik faktörler
Tek başına en önemli prognostik faktör lenf nodu tutulumudur. Bunu tümör büyüklüğü izler.
Bununla birlikte erken evre olgularda mortaliteyi azaltan en önemli prognostik faktör lenf nodu
diseksiyonudur.
Tedavi
Standart yaklaşım radikal vulvektomi + inguinofemoral ve/veya pelvik lenf nodu diseksiyonu
+ RT’dir. Rekürren vulva kanserinde cerrahi + radyoterapi + kemoterapi kombinasyonu kullanılır.
Tedavinin erken dönem komplikasyonları içinde en sık radikal cerrahi sonrası yara açılması
gözlenir. Geç dönemin en sık görülen komplikasyonu kronik lenfödemdir.
MALĐGN MELANOM
2. sıklıkta görülen vulva kanseridir. En çok postmenopozal kadınlarda (6. ve 7. dekatta) L. minora
ve klitoriste görülür. Genellikle pigmentedir.
Histolojik tipleri:
. • Süperfisyal yayılan tip (en sık, daha iyi seyirli)
. • Lentigo malign melanom varyantları (daha iyi seyirli)
. • Nodüler melanoma (en agresif seyirli)
292
293
KADI N DOĞUM
VULVA SARKOMLARI
En sık leiomyosarkom gözlenir. Tedavide radikal lokal eksizyon uygulanır, ileri olgularda
adjuvan KT verilir.
VERRÜKÖZ KARSĐNOM
Skuamöz hücreli kanserin bir varyantıdır. Sıklıkla HPV 6 ve 11’le birliktedir. Buschke-
Loewenstein’nın dev kondilomuna çok benzer. Sıklıkla postmenopozal dönemde gelişir. Yavas
seyirlidir ancak lokal olarak destrüksiyon yapar (kemiğe bile invazyon yapabilir). Geniş lokal
eksizyon genellikle tedavi için yeterlidir; RT faydasızdır.
VAIN’ler CIN’lerin vajendekidevamı olarak kabuledilir ve neredeyse her zaman CIN ile birliktedir. Özellikle
1/3 üst vajen displazive kanser gelişimine yatkın bir bölgedir. VAIN sıklıkla multifokal gelişir. En
önemlietiyolojik faktör HPV’dir. Bununla birlikte pelvik radyasyon öyküsü olan olgularda 15-30 yıl içinde
tümör gelişimi olmaktadır.
CIN’dekine benzer şekilde 3 farklı epitel maturasyon formu izlenir: VAIN I, II ve III. VAIN III, karsinoma in-
situ’yu ifade eder.
Olguların büyük bir kısmı asemptomatiktir ve anormal Pap smear birçok olguda ilk bulgudur. Tanı
kolposkopi eşliğinde biopsi ile konur. Biopsi alanının belirlenmesinde %3-5 asetik asit kullanılır.
Tedavi
VAINIve HPV olgularında tedavigerekmez. VAIN II ve III olgularda tedavide lokaleksizyon yada
lazer buharlaştırma kullanılır, krioterapi tercih edilmez. Multifokal VAIN olgularında 5-FU
kullanılabilir.
Takip
Servikal neoplazi nedeniyle serviksi çıkarılan hastalarda vajinal smearin düzenli aralıklarla
alınması gereklidir. VAIN’in malign potansiyeli CIN’den daha düşüktür.
293
294
KADI N DOĞUM
VAJEN KANSERĐ
Primer vajen kanseri oldukça nadirdir. Vajinal bir lezyonu primer vajen kanseri olarak
düşünmeden önce serviks, endometrium, over, GIS ve üriner sistemden olabilecek metastazlar
ekarte edilmelidir. Çünkü sekonder vajina maligniteleri (%80-90) primer vajen kanserinden
daha çoktur.
Tipik olarak postmenopozal kadınların hastalığıdır. 60 yaşında pik yapar. Histolojik hücre tipinin
ortaya çıktığı belli bir yaş düzeyi vardır:
. 1. Skuamöz hücre karsinomu ve melanomlar postmenopozal yaş grubunda,
. 2. Sarkoma botroides ve endodermal sinus tümörü çocuk yaş grubunda,
. 3. DES ilgili berrak hücreli adeno kanser sıklıkla adolesan (11-20 yaş) yaş grubunda,
. 4. Leiomyosarkomlar ise premenopozal (30-50 yaş) grubunda daha sık görülürler.
%90’ı skuamöz kanserdir (epidermoid kanser). Daha önce pelvik RT almış hastalarda vajinal
skuamöz hücreli kanser insidansı çok artmaktadır.
Anormal vajinal kanama en sık semptomdur (postmenopozalkanama şeklinde). Vajen 1⁄ 3 alt
kısmından kaynaklanan kanserler sıklıkla inguinofemoral lenf nodüllerine, 1⁄ 3 üst kısmından
kaynaklananlar ise derin pelvik nodlarına (obturator, eksternal iliak, internal iliak) yayılım
yaparlar.
Tanı kolposkopi eşilğinde biopsi ile konur. Biopsi alanının belirlenmesnde %3-5 asetik asit veya
lugol (Schiller testi) kullanılır.
EVRELEME
Vajen kanseri klinik olarak evrelendirilir.
EVRE 4: Kanser gerçek pelvis dışında, mesane veya rektum mukozası tutulmuş (büllöz ödem
sayılmaz)
294
295
KADI N DOĞUM
TEDAVĐ
Genç kadınlarda görülen vajinal berrak hücreli adenokanserlerle, vajina 13 üst bölümünde
lokalize evre I skuamöz hücreli kanserler hariç vajinal kanserlerin primer tedavisi radyoterapidir.
.• Evre I vajen kanserinde tedavi: Radikal histerektomi + vajenektomi + pelvik lenfadenektomi
olup eğer alt 23 vajen tutulumu varsa ingüinal ve femoral lenf nodu ışınlaması yapılır.
.• Mesane ve rektum mukozası tutulumunun olduğu evre IV’te eğer RT hastalığı kontrol edemezse
cerrahi uygulanır (ekzenterasyon).
.• Tedavinin en önemli komplikasyonları radyoterapiye bağlı fistül oluşumu, vajinal fibrozis ve
striktürlerdir.
295
296
KADI N DOĞUM
En çok iyileştirilebilen jinekolojik malignitedir. Günümüzde kür oranı %90’ı geçmektedir. KT’ ye
oldukça duyarlıdır.
Histopatolojik tipleri:
. • Mol hidatiform
. • Đnvaziv mol (koryoadenoma destruens)
. • Koryokarsinom (koryonepitelyoma)
. • Plasental bölgeden gelişen trofoblastik tümör (PSTT=plasental site trophoblastic tumor)
Đnvaziv mol, koryokarsinom ve PSTT gestasyonel trofoblastik neoplazi (GTN) olarak sınıflandırılır.
Gestasyonel trofoblastik hastalıklar (GTH) fetal doku kökenlidir. PSTT dışında (intermediate
trofoblastik hücre kökelidir), sinsityotrofoblast ve sitotrofoblast kökenlidir.
MOL HIDATĐFORM
En sık görülen GTH’dır. Dünyanın birçok yöresinde insidansı 1/1000-1/1500’dür.
Risk Faktörleri
296
297
KADI N DOĞUM
. • Anne yaşı >40 ise 5-10 kat artar (15 yaş altı gebeliklerde insidans sadece 1.5-2 kat artar).
. • Daha önce molar gebelik geçirme (10 kat artar). Daha çok oosit problemleri
suçlanmaktadır.
. • Mol Hidatiform, morfolojik ve sitogenetik olarak farklı olan komplet mol ve parsiyel mol
olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Komplet Mol
• Embriyonik veya fetal doku içermez.
. • Hidropik villuslarda damar yapısı izlenmez.
. • Genetik yapı paternal orijinlidir . iki şekilde oluşmaktadır:
1. Tek spermden gelen paternal orijinli haploid genom 23X’tir ve bunun duplikasyonu
sonucunda 46,XX yapı meydana gelmektedir.
2. Boş ovum iki ayrı sperm tarafından fertilize olmakta (dispermi) ve 46,XX veya 46,XY karyotipi
oluşturmaktadır. Olguların %92-96’sında karyotip 46,XX daha nadiren de (%4-8) dispermiye
bağlı olarak karyotip 46,XY’dir.
Parsiyel Mol
1. • Embriyonik ve fetal dokular vardır. Fetus genellikle 1. trimesterde ölür.
2. • Triploid karyotip vardır, ebeveynlerden birinden diploid sayıda kromozom gelirken diğer
ebeveynden haploid (n=23) kromozom gelmektedir: 69,XXY(%58), 69 XXX(%40), 69 XYY(%2). Nadiren
monozomi (45,X0) ve trizomi gözlenebilir (sadece 16. kromozom trizomisi izlenir).
KLĐNĐK
297
298
KADI N DOĞUM
Komplet mol
. • Uterus gestasyonel yaşa göre daha büyüktür. Molar gebelikler sıklıkla uterusta gözlense
de nadiren tuba uterina ve hatta overde de rastlanabilir.
. • Hiperemezis gravidarum
. • 20. gebelik haftasından önce preeklampsi (%25)
• Postmolar komplikasyonlar fazladır (örn: teka lutein kist gelişimi, hipertiroidi, trofoblastik
emboli)
o Hipertiroidi: hCG düzeyi yüksek olgularda daha çok ortaya çıkar. Plazma tiroksin düzeyleri
yükselmiştir.
o Trofoblastik emboli: Tipik olarak molün boşaltımasını takip eden 4-6 saatiçinde gelişen
pulmoner emboli ve ona bağlı olarak solunum yetmezliği tablosu vardır.
o Tekalutein kistileri olguların %15-30’da izlenir ve %50 olguda her iki over de etkilenmiştir.
Kistler hCG’nin oluşturduğu uyarıya bağlı olarak gelişir ve ß-hCG düzeyindeki düşüşe paralel olarak
involusyon gösterir.
Parsiyel mol
.• Klinik tablo missed abortusa benzer
.• Uterus beklenenden küçüktür
.• Hipetiroidi ve olmaz
.• Teka lutein kisti nadirdir
TANI
. • Ultrason: Komplet molde kar yağdı manzarasının gözlenmesi ; parsiyel molde ise
plasenta içinde fokal kistik alanlar ve gebelik kesesinin transvers çapında artış önemlidir.
. • hCG yüksek iken hPL azalmıştır, hPL/hCG oranı düşer
. • Patolojik tanı (trofoblastlarda proliferasyon)
. • Başlangıçta akciğer metastazı açısından PA akciğer grafi
TEDAVĐ
1. Uterusun vakum ile boşaltılması ve takiben keskin küretaj
. 2. Histerektomi: Başka bir gebelik düşünülmüyorsa, malign gelişim riski olan yaşlı hastalarda veya
kanamanın durdurulamadığı olgularda uygulanabilir. Histerektomi sonrası metastatik hastalık riski azalsa
da tamamen ortadan kalkmadığından, postoperatif ß-hCG takiplerine devam edilmelidir.
. 3. Teka lutein kistlerine müdahale edilmez. Operasyon sadece kist rüptürü ve hemoraji veya
infarkt varsa yada overler infekte ise endikedir.
. 4. Yüksek riskli gruba (yaş >35, molar gebelik öyküsü, trofoblastik hiperplazi) yada takibin
mümkün olamayacağı hastalara profilaktik KT (Metotreksat veya Aktinomisin D) verilir. Proflaktik KT
metastazı önlediği gibi lokal uterin invazyonu da azaltır.
TAKĐP
Küretaj ve histerektomi ile tedavi edilenlerde aynıdır:
• ß-hCG seviyesi arda arda 3 kez negatif olana dek haftada bir, sonra eğer ilk 14 hafta
298
299
KADI N DOĞUM
içinde remisyon gerçekleşmiş ve plato gözlenmemiş ise takip eden bir yıl boyunca
ayda bir izlenir
(parsiyel molde 6 ay takip yeterli olabilir).
. • Đlk pelvik muayene uterusun boşaltılmasını takiben 1 hafta sonra yapılır ardından
remisyona dek 4 haftada bir, sonra bir yıl boyunca 3 ayda bir pelvik muayene ile uterus boyutları izlenir.
. • Đlk akciğer grafisitedavi öncesinde alınmalı, tedavisonrasındaise 4 haftalık periodlarile
remisyona kadar, sonrasında ise 3 aylık aralar ile gözlem periodunun sonuna kadar takip edilmelidir.
Olguların %70’de uterusun boşaltılmasını takip eden 60 gün içinde ß-hCG düzeyleri
normale iner.
Uterus boşaltılmasını takiben kanama ortaya çıkarsa (koryokarsinom ve invazif mol düşündürür).
PROGNOZ
Molhidatiform sonrasıinvaziv molveya malign GTH (koryokarsinom) gelişme riskivardır. Molboşaltıktan
sonra %15 lokal uterin invazyon, %4 uzak metastaz veya GTN gelişir. Parsiyel mol sonrası
koryokarsinom gelişmez. %4 persistan kalabilir ve remisyon için KT gerekir. Molar gebelik
sonrası bir yıl boyunca KOK ile kontrasepsiyon sağlanmalıdır.
KOMPLET MOLDE ĐNVAZYON VEYA MALĐGN GTH ĐÇĐN YÜKSEK RĐSK FAKTÖRLERĐ
. • Hasta 40 yaş üzeri
. • Teka lutein kisti var
. • hCG >100.000/24h idrar, >40.000 mIU/mL serum
. • Uterus beklenenden çok büyük ise malignleşme riski artmıştır.
. • Patolojik incelemede belirgin nükleer atipi, nekroz ve hemoraji ve trofoblastik proliferasyon varsa persistan
hastalık için risk artar.
299
300
KADI N DOĞUM
Đnsidansı 1/40000’dir.
. • %50’si molar gebelik
. • %25’i normal gebelik
. • %25’i abortus veya ektopik gebelik sonrası oluşur.
. • Nadiren bir teratom zemininde gelişebileceği gibi devam eden bir gebelik sırasında plasentada
primer gestasyonel koryokarsinoma ve fetal metastaz bildirilmiştir.
Prognostik Skorlama
1. Klinik sınıflama:
A. Đyi prognozlu metastatik hastalık
. 1. Son gebelik oluşalı 4 aydan kısa süre
. 2. Tedavi öncesi düşük hCG (hCG < 40.000mIU/mL)
. 3. Beyin ve karaciğer metastaz yok
. 4. Daha önce KT almamış
300
301
KADI N DOĞUM
GTN olgularında tek ajan KT metotreksat (MTX) sıklıkla başarılı olmaktadır. Tek ajan KT en
önemli avantajı daha az toksik olmasıdır.
Takip
. • β-hCG düzeyi, ard arda 3 ölçümde normal gelinceye kadar haftada bir, sonraki 12 ay
ayda bir, takip eden yılda 2 ayda bir ve sonrasında ise 6 ayda bir izlenir.
. • Haftada bir kan tablosu değerlendirilir (BK <3000 [nötrofil<1500], trombosit <100.000 ve
BUN, kreatinin, ALT, AST, bilüribin düzeyleri çok yükselmiş ise tedaviye ara verilmelidir).
. • Remisyona kadar aylık periodlarla fizik muayene ve akciğer grafisi yapılır. Sonrasında ise
ilk yıl 3 ayda bir, daha sonra 6 ayda bir fizik muayene ve akciğer grafisi ile izlenir.
. • β-hCG düzeyi negatif olduktan sonra 1 kür daha KT verilir.
Prognoz
Mol hidatiform tamamen kür sağlanan bir hastalıktır. Non-metastatik malign GTH’da kür %100’e
301
302
KADI N DOĞUM
yakındır ve >%90 olguda reprodüktif fonksiyonlar devam eder. Kötü prognozlu metastatik
hastalıkta en iyi neticeler EMA/CO protokolü ile sağlanır ve %75-85 remisyon, %70 kür elde edilir.
GTH sonrası gebelik gerçekleşirse en sık term canlı doğumla sonuçlanır(%69). Bunu spontan
düşükler (%16.5), preterm doğumlar (%7), ektopik (<%1) ve ölü doğumlar (<%1) takip eder. Majör
ve minor konjenital anomali risinde hafif bir artış izlenir (%4). Mol hidatiform sonrası takip eden
gebelikte mol hidatiform riski artmıştır.
VULVAR MALĐGNĐTELER
Gebelikte çok nadirdir. Çünkü en sık görülen form olan invazif epidermoid (yassı hücreli)
302
303
KADI N DOĞUM
kanser bir ileri yaş hastalığıdır. Ancak son yıllarda gebelik + VIN olgularında artış bildirilmektedir.
Gebelik, vulva kanseri tedavisinde bir değişiklik gerektirmez. 1. ve 2. trimesterde tanı konmuş ise radikal
vulvektomi + inguino-femoral lenfadenektomi uygulanır. 3. trimesterde tanı konan olgulara geniş lokal
eksizyon uygulanıp, radikal cerrahi için gebeliğin sonlanması beklenir. Doğum şekli tümör yaygınlığına,
lokalizasyonuna ve invazyon derinliğine bağlıdır.
VAJĐNAL MALĐGNĐTELER
1. ve erken 2. trimesterde tanı konan olgularda öncelikle gebelik sonlandırılır, takiben uygun
tedavi uygulanır. Gebeliğinikinci yarısında tanıkonan olgularda davranış biçimigebelik yaşı,
fetalpulmoner matürite ve tümör yaygınlığı dikkate alınarak, hasta-hekim arasında
tartışılmalıdır.
Fetus viabilite kazanmış ise sezaryan ile doğum yaptırılır ve takiben uygun tedavi protokolü uygulanır.
Eğer yaygın ve geniş tümör söz konusu ise, gebelik yaşı dikkate alınmaksızın gebelik
sonlandırılır ve takiben uygun tedavi uygulanır (radyoterapi).
SERVĐKAL MALĐGNĐTELER
Gebelikte en sık rastlanan jinekolojik malignitedir. Tanıda kanama ve amniotik zarların yırtılma
olasılığı nedeniyle ECC’den kaçınılmalıdır.
ENDOMETRĐAL MALĐGNĐTELER
Gebelikte son derece nadirdir (sıklıkla postmenopozal görülür). Tanısı sıklıkla abortus veya terapötik
nedenlerle yapılan küretajlarda materyalin incelenmesi ile konur. Tedavisi gebelik dışındaki ile aynıdır.
OVER MALĐGNĐTELERĐ
Over kistleri 80 gebelikte 1 görülür. Çoğu korpus luteum kisti, follikül kisti gibi fonksiyonel kistlerdir.
Bununla birlikte gebelikte en sık izlenen neoplastik oluşum matür kistik teratomdur. Gebelikte en
sık izlenen malign germ hücre tümörü disgerminomdur.
Gebelikte tanı alan ovarian kitlelerin %2-5’i maligndir. Gebelikte ovaryan bir kitlenin torsiyon
303
304
KADI N DOĞUM
Germ hücreli tümörlerde genellikle unilateral salpingo-ooforektomi uygulanır (çoğu evre IA’dır).
Bu grupta yüksek malign potansiyelli hastalara adjuvan kemoterapi uygulanır. Đleri evre olgularda
ise yaklaşım radikal olmakla birlikte, görünür metastaz yoksa uterus ve overin korunması
düşünülebilir. Disgerminomlarda, evre I olgularda unilateralsalpingo-ooforektomiyeilave
olarakipsilaterallenfatik değerlendirme yapıldıktan sonra gebeliğin devamına izin verilir ( adjuvan
KT ihtiyacı yoktur). Radyosensitif bir tümördür ve metastaz olsa dahi radyoterapiye yanıt iyidir.
Gebeliğin over kanserine karşı koruyucu rolü olduğu ileri sürülmektedir. Over kanserinin gebelik
üzerine olumsuz etkisi yoktur (gebeliğin de over kanseri seyrine olumsuz etkisi yoktur), ancak
akut karına neden olduklarında fetal kayıp, prematür eylem riski artar. Androjenik hormon
salgılayan tümörler, dişi fetusta virilizasyon nedeni olabilir.
MEME KANSERĐ
Kadınlarda kanserden ölüm nedenleriarasında 2. sıradadır (1. sırada akciğer kanseribulunur).
Günümüzde gebeliğin meme kanseri üzerine olumsuz etkisi olmadığı görüşü kabul edilmektedir.
Bununla birlikte gebelikte memelerde ortaya çıkan fizyolojik değişimler (nodülarite, sertlik,
hipertrofi) meme kanseri tanısını geciktirebilir.
Gebelikte görülen meme kanserlerinin %70’i östrojen negatiftir. Gebelikteki yaşam süresi gebelik
dışındakinden farklı değildir. Evre, lenf nodu tutulumu ve yaş önemli prognostik faktörlerdir.
Aksiller lenf tutulumu gebelikte daha fazladır.
Tanıda meme USG,inceiğne aspirasyon biopsisiyapılabilir. Gebelikte mammografiden
kaçınılmalıdır ancak karnın korunması sağlanırsa uygulanabilir. Gebelikte en güvenilir, en az riskli
tanı yöntemi lokal anestezi altında meme biopsisidir.
MALĐGN MELANOM
Gebelikte malign melanom varlığında lenf nodu metastazı ve rekürrens riski artarken, hastalıksız
geçen süre kısalmaktadır. Plasentaya ve fetusa en sık malign melanom metastaz yapar.
Tedavide geniş lokal eksizyon uygulanır. Bölgesel lenf nodu diseksiyonu sağkalım süresini
uzatmaktadır. Bununla birlikte proflaktik kemoterapi ve immunoterapi gebelikte önerilmez.
LÖSEMĐ
Gebelikte akut ve kronik lösemiler nadir gelişir. Gebelikte akut lösemi tanısı konmuşsa tedavi
vakit geçirmeden başlanmalı ve fetal riskler gözardı edilmelidir. Muhtemel fetal yan etkiler
arasında abortus, intrauterin ölüm, malformasyonlar, gelişme geriliği ve prematürite sayılabilir.
Gebelikte en sıkizlenen kronik lösemiKML’dir. KML’nin gebelik üzerine, gebeliğin KML üzerine
olumsuz etkisi bildirilmemiştir.
304