You are on page 1of 453

Bu, k›rm›z› karanfillerin öyküsüdür

Bu, insanlar›n ölüme direniflinin


türküsüdür

Ba¤›ms›zl›k,
Demokrasi ve
Sosyalizm
mücadelesinde
flehit
12 Eylül’de düflenlerin
an›s›na...
D‹REN‹fi
ÖLÜM VE YAfiAM
I
3.
Ba
sk

Boran
ı
D‹REN‹fi ÖLÜM
VE
YAfiAM

B oran
BORAN YAYINEV‹

Direnifl Ölüm ve Yaflam

D. KARATAfi
‹. ERDO⁄AN
T. ÖZKÖK
A. TURAN
fi. fiEN
Z. POLAT
M. GÖLEL‹

Birinci Bas›m: Temmuz 1987


‹kinci Bas›m: Haziran 1991
Üçüncü Bas›m: 2000

Bask›: ASPAfi Matbaac›l›k

Boran Yay›nevi:
Mimar Hayrettin Mah. Do¤ramac› sok.
No: 25/66
Eminönü/‹STANBUL
3

TEfiEKKÜR
Destans› bir direnifli açl›kla, çeflitli biçimlerdeki
direniflleriyle ölüm riskini göze alarak yaratan tüm
yoldafllar›m›za;
Bizimle birlikte direnen, en zor günlerde birlik-
te omuz omuza oldu¤umuz, birlikte açl›¤a yatt›¤›-
m›z devrimci-yurtsever siper kardefllerimize;
Bizleri y›llar boyunca bir an olsun yaln›z b›rak-
mayan, bizlerle birlikte ac› çeken, bizlerle birlikte
sevinen, hemen her fleyini bizlerle paylaflan, tut-
sakl›k koflullar›nda insanca bir yaflama sahip olma-
m›z için, bask› ve iflkencenin sona ermesi için say-
g›n ve onurlu bir mücadele veren Tutuklu ve Hü-
kümlü Aileleri Yard›mlaflma Derne¤i (TAYAD) yöne-
tici ve üyelerine;
12 Eylül’ün karanl›k y›llar›nda Türkiye’de ilk
aç›k muhalefet gösterisini düzenleyerek 19 May›s
1984’te Taksim An›t›’na çiçek b›rakma cesaretini
gösteren, bizlere yönelik bask›lar› protesto için gö-
zalt›na al›nan, iflkence gören, yarg›lanan anne, ba-
4

ba ve kardefllerimize;
Anadolu’nun en ücra zindanlar›nda direniflimizi
duyar duymaz ölüme yatanlara, açl›k grevine bafl-
lay›p destek veren yoldafllar›m›za ve tüm devrimci
yurtseverlere;
Bize direnifl s›ras›nda destek veren tüm devrim-
ci yurtseverlere;
Direniflimizi ülke ve dünya kamuoyuna duyur-
maya çal›flan ayd›nlar›m›za;
‹nsan haklar› çerçevesinde direniflimize ilgi du-
yan ve TC devletine bask› unsuru olmaya çal›flan
yurtd›fl›ndaki kifli ve kurulufllara;
Hastanede ölümle savafl›rken de¤erli dost yar-
d›mlar›n› esirgemeyen psikiyatri hastas› fiahin’e;
Her türlü emir ve bask›lara ra¤men insanl›¤›n›
unutmam›fl askerlere;
Elinden fazla bir fley gelmese de insan niteli¤ini
ve meslek onurunu yitirmemifl tüm hastabak›c› ve
emekçilere, yaflama dönmemiz için elinden gelen
çabay› gösteren ve hekimlik mesle¤inin gereklerini
yerine getiren hastanedeki bir doktor ve cezaevi
idaresinin tüm ilgisizli¤ine karfl›n, mesleki sayg›n-
l›¤›n› koruyan ve sa¤l›¤›m›za ilgi duyan Sa¤malc›-
lar (II) Cezaevi’ndeki Doktor Mustafa’ya..
Teflekkürlerimizi ve sayg›lar›m›z› bildirmeyi
borç biliriz.

‹. Erdo¤an D. Karatafl
A. T. Özkök fi. fien
A. Turan Z. Polat
M. Göleli
5

B‹R‹NC‹ BASKIYA ÖNSÖZ


Bir süreç yafland›, hala da yaflan›yor. Militariz-
min, tekelci sermayenin bekas›n› sa¤lamak, emper-
yalizmin ç›karlar›n› güvenceye almak için hemen
her türlü yasa, kural ve insan haklar›n› bir kenara
iterek dizginsiz bir sald›r›y› sürdürdü¤ü bir süre-
cin önemli halkalar›ndan birini de cezaevleri olufl-
turdu. On binlerce devrimci, yurtsever, ilerici, ad›-
na cezaevi denilen toplama kamplar›na doldurul-
du. Yasa ve kural›n olmad›¤›, befl kiflinin dudaklar›
aras›ndan ç›kan her sözcü¤ün “yasa’’ kabul edildi-
¤i bir ülkede, zindanlarda insan haklar›n› aramak
çölde su aramak kadar bofltu.
Bugün devrimci, ilerici, demokrat çevreler, hatta
çeflitli sa¤ çevreler militarizmin ve onun uzant›s›
Özal iktidar›n›n bu kesitteki politikas›na çat›yor.
Ve özellikle de cezaevlerine iliflkin çok fley söyleni-
yor. Ama gerçe¤in hala en önemli yan› gizleniyor.
1985’ten itibaren ticaretle kar›fl›k bir cezaevi
edebiyat› gündeme geldi. Birkaç tutuklu yak›n› ve
avukatla görüflen, bir k›s›m mahkeme tutanaklar›n›
ele geçiren kimi ayd›nlar ya da kendilerine ayd›n
diyenler cezaevleri üzerine yalan yanl›fl, tarafl›,
çarp›t›lm›fl örneklerle dolu “yap›tlar›yla” yay›n pi-
yasas›n› doldurmaya bafllad›lar.
Kitaplar birbirini kovalad›...
6

Ne anlat›yorlard›, kimi anlat›yorlard›?


Ve her fleyden önce, anlatanlar kimdi?
Zindan gerçe¤ini, bunun mihenk tafl› direnifli ya-
flamam›fl, direniflin ac›s›n›, sevincini tatmam›fl,
ölüme yatman›n, aç kalman›n, iflkence görmenin ne
demek oldu¤unu yaflamam›fl birisinin tüm bunlar›
anlatmas› mümkün mü?
Ama anlat›yordu, yaz›yordu her kalemi eline
alan. Yaz›yordu kendini “ayd›n” gören herkes... An-
latanlar cezaevi gerçe¤inden habersizdi, olan bite-
ni uzaktan izleyenlerdi. Hatta kimileri çok aflina
yüzlerdi. Y›llard›r burjuvazinin terör edebiyat›n›n
soldaki uzant›lar› olmaktan, yüksek perdeden de-
magoji yapmaktan öteye gidememifl “ayd›n” kifliler-
di.
Ayd›n taraft›r. Kuflkusuz, düflünceleri vard›r...
Düflüncelerinin kararl› savunucusudur. Ama bu
özellik onu nesnel olmaktan, namuslu olmaktan
uzaklaflt›ramaz. Ama ne yaz›k ki birçok ayd›n bu
özelliklerinden uzaklaflt›... Cezaevlerini anlat›rken
dahi kendi düflüncelerine uygun olanlar› ön plana
ç›kar›p direniflin de¤il, direnmemenin propaganda-
s›n› yaparken, gerçekte bu olanlarda direnifl des-
tanlar› yazarak yaflamlar›n› yitirenleri ya “es” geç-
meyi ye¤lediler ya da salt hümanizm yönünden de-
¤erlendirip siyasi yönüne de¤inmediler. Kimileri
de s›rf kendi yandafllar›n› hakl› ç›kartmak ve kah-
ramanl›k mertebesine yükseltmek için yalan ve
tahrifat yolunu seçti. Hatta bu “ayd›nlar›m›z”›n ba-
z›lar›, tarafl› olmad›klar›n› kan›tlamak için faflistle-
ri de yazmay› ve onlara mesaj iletmeyi de ihmal et-
7

mediler.
12 Eylül’ün mimarlar› ve Özal, “12 Eylül öncesi-
ne dönmek mi istiyorsunuz?” deyip kitleleri tehdit
ederken, birçok “ayd›n” da düzene karfl› en küçük
bir at›l›m karfl›s›nda heyecana kap›l›yor ve “yine
mi?” diyerek bilinen rollerini sürdürmeye devam
ediyorlar.
Her türlü at›fl serbestti art›k. ‹nceleme kitaplar›,
filmler, makaleler, romanlar, öyküler, fliirler... He-
men her fley 12 Eylül öncesine yeniden dönmemek
üzerine kurgulan›yor ve konular› terörizmi iflliyor-
du.
Yanl›fl anlafl›lmas›n; faflist terörü yarg›lamak,
üzerine gitmek riskli bir iflti. Tekelci sermayenin
bu tür “sanat” ürünlerinin reklam›n› yapmayaca¤›
ve onlar› ünlendirmeyece¤i de aç›kt›. Ama devrim-
cileri karalayan her türlü sald›r›n›n aç›k pazar› faz-
las›yla vard›. En ilkel, en berbat yazarlar dahi piya-
sa bulabiliyor, hatta sat›fl rekorlar› k›r›yordu.
‹flte bu ortamda ortaya ç›kan cezaevi edebiyat›
uzun süre kitap listelerinin bafl s›ras›n› ald› ve ya-
zarlar›na hiç de küçümsenmeyecek maddi katk›lar
sa¤lad›.
Bu kitaplarda esas olarak direnenler, devrimciler
yoktu ya da rastgele, ifllerine geldi¤i gibi vard›. ‹k-
tidar›n hemen her türlü yapt›r›m ve dayatmalar›na
uyan, disiplinini tan›yan reformistler, sosyal de-
mokratlaflm›fl “sosyalistler”, Kemalist patentliler,
y›lg›nlar ve bir k›s›m ayd›nlar vard›. Bir de faflist-
ler...
Diyarbak›r’da, Metris’te ve birçok zindanda on-
8

larca flehit, yüzlerce yaral›, sakat vererek direnifl


destanlar› yazanlar, hiçbir koflulda hiçbir yapt›r›m
ve kurala uymayanlar yoktu.
Oligarflinin surat›na her an “BAfiARAMAYACAKSI-
NIZ, B‹Z HALKIZ VE M‹LYONLARIZ” diyenler yoktu
onlar›n yap›tlar›nda.
Ön iliklemeyenler, komutan›m demeyenler, ‹s-
tiklal Marfl›n› söylemeyenler, emir tekrar› yapma-
yanlar, TTE (tek tip elbise) giymeyip y›llarca so¤uk-
ta, s›cakta don atlet ve ayakkab›s›z kalanlar, mah-
keme kap›lar› bile yüzlerine örtülenler yoktu.
Ama oligarflinin mahkemelerinde “Biz sa¤ ve sol
teröre karfl› mücadele ettik” deyip bir yerlere me-
saj iletmeye çal›flanlar bafl köfledeydi.
Çocuklar› yafl›ndaki insanlar yan›bafllar›nda
ölüm pahas›na direnirken, “‹nsanl›k Onuru ‹flken-
ceyi Yenecek” diye hayk›r›rken, mazgallar›n ard›n-
da, onlar›n iflkenceye karfl› hayk›r›fllar›n› duyma-
mak için battaniyeleri bafllar›na çekip yatanlar kah-
ramand› bu kitaplarda.
18, 20, 25 yafl›nda, 30 yafl›ndaki insanlar›n y›l-
lar süren bafl e¤mez direniflini tarih yazmayacak
m›yd›? Tarihi direnmeyenler mi yazacakt›? Bu ola-
mazd›...
Direnenlerin tarihi yaz›lmal›yd›...
Toplama kamplar›n› mutlak anlatmak gerekirdi.
Ama bu “militarizm bize bunlar›, flunlar› yapt›,
ezildik, mahvolduk” edebiyat›yla yap›lamazd›. Ege-
men güçlerin zulüm zindanlar›nda amaçlad›klar›n-
dan biri, tutsak ald›klar› devrimci ve yurtseverleri
sindirmek, düflüncelerinden vazgeçirmek ve teslim
9

almak ise, ikincisi ve daha önemlisi, teslim ald›¤›


bu insanlar› halka teflhir ederek tüm toplumu sin-
dirmek ve gözda¤› vermekti. Bu yüzden 12 Eylül
boyunca toplama kamplar›nda disiplin alt›na al›n-
m›fl, düflüncelerini yads›m›fl, beyinleri sömürgelefl-
tirilmifl tutsaklar iktidar›n her dedi¤ini yapar halde
gorüntülenerek, korkutucu gazete tefrikalar›yla,
her türlü iletiflim araçlar›yla y›¤›nlara empoze edil-
di. Bu iktidar›n kulu kölesi olmufl eski devrimciler
halka karfl› kullan›l›yordu.
Korku ve y›lg›nl›k da¤ gibi büyüdü. Kitleleri sar-
d›. Direnme dinamikleri köreltilmek istendi. Türki-
ye yaflanmaz, içinde durulmaz bir görünüm kazan-
d›. Geri çekilme ad›na kaç›fl edebiyat› geliflti bu
kez.
Avrupa yollar›na döküldü Türkiye devrimcisi,
ilericisi, ayd›n›...
‹hanet övüldü, ödüllendirildi. Karamsarl›k,
umutsuzluk, davadan kaç›fl, devrimcileri her fleyin
sorumlusu olarak göstermek do¤al bir olay haline
geldi... Kavga ve mücadele sözcükleri adeta yasak-
land›, lanetlendi. “Karfl› edebiyat direniflin, dire-
nenlerin karfl›s›na dikildi...”
Direnme unutturulmaya, bir tarihi kesit yok sa-
y›lmaya çal›fl›ld›.
Direnmek, Türkiye halk›n›n evlatlar›n›n hiçbir
koflulda teslim al›namayaca¤›n› göstermek, insan-
l›k ve siyasal onuru korumak için gerekiyordu.
Kuflkusuz bu yüce de¤erler a¤›r bedeller öden-
meden korunamazd›.
S›n›f mücadelesi cezaevlerinde bizden bedel is-
10

tiyordu. Bedeli ödemeliydik. Bu, halk›m›za ve sa-


vunduklar›m›za karfl› sorumlulu¤umuzun gere¤iy-
di.
Bedeli ne kadar a¤›r olursa olsun, direnifl gele-
ne¤i yok edilmemeli, gelifltirilmeli ve militarizmin
teslimiyet politikas›na karfl› dalga dalga yay›larak
kitlelere ulaflmal›yd›...
Bunun için direndik... Direnmeyi onurlu bir gö-
rev bildik...
Her türlü haks›zl›¤a, zulme, bask›ya, iflkenceye
ve insanl›k d›fl› olan her fleye karfl› direnmek bir in-
sanl›k göreviydi. Bu burjuvazinin anayasa ve yasa-
lar› aras›na dahi girmifl en meflru hakt›. Bunun için
direndik...
‹flte bu meflru hakk› kullanmay›p, kullananlara
ise burun k›v›ranlar›n demokratl›¤›ndan, ilericili-
¤inden, ayd›nl›¤›ndan nas›l olur da söz edilebilir?
Kimi ayd›nlar›m›z burun k›v›rd›lar, uslu olmak
gerek, bu dönemi atlatmak gerek deyip ak›l hocal›-
¤›na soyundular. Direnme dinamikleri yoktu, çün-
kü kavgan›n içinde hiç bulunmam›fllard›. Ve esasta,
iktidar ve devrim diye bir davalar› hiç olmam›flt›.
Direndik, öyle bir noktaya geldik ki, proleter
devrimciler direnme bayra¤›n› daha da kald›rmal›
ve uzun soluklu kavgan›n yolunu k›rm›z› karanfil-
lerle donatmal›yd›lar. Tohumlar topra¤a at›lmal›y-
d›. Gelecekte yeflerecek, boy atacak direniflin mira-
s› yarat›lmal›yd›.
Bedel ödendi... Militarizmin karfl›t propagandas›
alt edildi.
Ama ifl bu kadarla bitmiyordu.
11

Direniflin tarihi yaz›lmal›yd›, çünkü gelecek ku-


flaklara devrimci hareketin direnme deneyleri akta-
r›lmal›yd›. Halk kitleleri sadece militarizmin dev-
rimcilere, ilericilere, yurtseverlere yöneltti¤i vah-
flice bask› ve iflkenceleri de¤il, onlara karfl› beden-
leriyle ödedikleri direnme barikatlar›n› da ö¤ren-
meliydiler. Kazananlar›n egemenler de¤il, direnen-
ler oldu¤unu bilmeliydiler...
O zaman ne yap›lmal›yd›?
Bizim için tek yol vard›: Direnenler, bu gelene-
¤in yarat›lmas›na kat›lanlar olarak bafl›m›zdan ge-
çenleri anlatmal›yd›k.
‹flte bu sayfalar dört Ölüm Orucu flehidinin ka-
n›yla yaz›lm›fl gerçek direniflin öyküsüdür.
Ve bu sayfalar Ölüm Orucu direniflini gerçeklefl-
tirenlerle yap›lan röportajlar ve konuflmalardan
oluflmufltur. Bireysel de¤il, kolektif bir çal›flman›n
ürünüdür.
Burada, direnifl gelene¤inin yok edilemedi¤i,
edilemeyece¤i ve Türkiye’nin, gösterilmek istendi-
¤i gibi, her taraf›n karalara boyand›¤› bir yer olma-
d›¤›n› bulacaks›n›z.
En yal›n, en somut biçimiyle cezaevlerinde di-
renmeyi dinleyeceksiniz. Onurun, siyasi kimli¤in,
yaflam›n direnifline yak›ndan tan›k olacaks›n›z.
Direnmeyenlerin direnmemeyi meflrulaflt›rmak
istediklerini ama ne yapt›larsa baflaramad›klar›n›
göreceksiniz.
Evet, sa¤dan, soldan bütün oklar üzerimize ya¤-
d›. Y›lmad›k, b›kmad›k, usanmad›k. Sab›rla, karar-
l›l›kla inand›¤›m›z yolda yürüdük ve her fleyi göze
12

alarak direndik.
Dost ve düflman “yok ettik”, “çökertildi” dediler.
Bunun üzerine teoriler infla ettiler... Baflaramad›lar.
Hay›r, direniflimiz bütün bu engelleri aflt›.
Bugün devrimci hareket en zor koflullarda, haya-
t›n her alan›nda direnmenin onuruyla yeniden geli-
fliyor ve karanl›k yüzlü f›rsatç›lar›n teorilerini par-
ça parça ediyor. fiimdi kimileri eski teorilerini yeni-
den ele almak ve gözden geçirmek zorunda kala-
caklar. Devrimci mücadele bunu kaç›n›lmaz k›l›yor.
Çünkü gerçekleri onlar›n gözüne sokuyor. Bu ki-
tapta, mahkeme tutanaklar›na geçen, yarg›c›n “vic-
dan›na” kalm›fl birkaç söz k›r›nt›s› veya birtak›m
kimselerin yalan yanl›fl, kesilip biçilmifl, ifline gel-
di¤i gibi kullan›lm›fl parçalar› bulamayacaks›n›z.
Burada, yaflayanlar›n yaflad›¤› gerçeklerden söz
ediliyor.
Halk›n mücadelesiyle bütünleflmifl ve bu amaç
için bafl›n› ortaya koymufl insanlar›n ac›lar›na, se-
vinçlerine, an›lar›na ortak olacaks›n›z.
Kahraman olmak iddias›nda de¤iliz. Vars›n bu
paye direnmeyen ve bizlere “terörist” deyip, sald›-
r› için burjuvaziye yeflil ›fl›k yakanlar›n olsun. Böy-
le bir kahramanl›k bizden uzak olsun. Halk›m›z›n
mücadelesinde bir nefer olmak bize yetiyor. Bizim
direniflimizin halk›m›za ›fl›k tutmas› bize yetiyor.
Direnme ac›lar›m›z› çoktan da¤lad›k. fiimdi direni-
fli s›n›f mücadelesinin her alan›nda yükseltme, oli-
garflinin karfl›s›na dikme zaman›d›r.
Bu kitap yükselen kavgaya hizmet edecektir...
Bu kitapta devrimciler ve direnenler var.
13

Umutsuzlu¤un, karamsarl›¤›n kol gezdi¤i en zor


anlarda bile moral ve coflkusunu yitirmeyenler var.
Bu kitapta özgür, ç›kars›z paylafl›lacak gelece¤e
inanç var.
Bu kitapta ölüm günlerinde bile duyulan yaflama
sevinci, zafer umudu, direnifl onuru var.
Bu kitapta, kimilerinin yapt›¤› gibi, aman sa¤a
sola çatmayal›m, kimseyi dar›ltmayal›m anlay›fl›n-
da olmad›k.
Bu kitapta “Zaman› de¤il, sadece iktidar› teflhir
edelim.” anlay›fl›nda da olmad›k. Çünkü gerçekler
oldu¤u gibi bilinmelidir. Ve bunlardan gerekti¤i gi-
bi gelecek için dersler ç›kar›lmal›d›r ki, yeniden ay-
n› hatalar›n getirdi¤i ac›lar yaflanmas›n.
Bugün yine kol kola, omuz omuza geçiyoruz
caddelerden, dolduruyoruz direnifl türküleriyle
meydanlar›...
Ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm mücadelesi
birlikte çabalar›m›zla güçlensin.
14

‹K‹NC‹ BASKIYA ÖNSÖZ


“Direnifl Ölüm ve Yaflam” 1987 y›l›ndaki ilk bas-
k›s›ndan k›sa bir süre sonra toplat›ld›... Ne var ki,
kitab›n daha genifl bir okuyucu kitlesine ulaflmas›-
n› engellemek isteyenler, direnifl gelene¤inin yay-
g›nlaflmas› ve zengin örneklerle büyümesinin önü-
ne geçemediler. Direnifl gelene¤i serpilip büyüdü.
Halk›m›z›n emek, ekmek ve özgürlük davas›nda çe-
flitli biçimlerde ifadesini buldu, buluyor... Bundan
böyle de emekçi kitleleri giderek daha fazla sara-
cak, yenilmez, bafl e¤mez bir ruh ve inançla ba¤›m-
s›zl›k, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde hal-
k›n elindeki bir silah olmaya devam edecek.
Yay›nlad›¤›m›z kitap de¤iflik tepkiler ald›.
‹lk tepki savc›lardan geldi. Kitap toplat›ld›, dava
aç›ld›, yarg›land›k ve beraat ettik. Ancak yarg›lama
ad›na bugüne kadar tan›k olmad›¤›m›z bir uygula-
ma ile karfl›laflt›k. Sözkonusu iddialar kitab›n içeri-
¤ine yönelik olmas›na karfl›n, dava kitab›n yazarla-
r›na de¤il, yay›nevimize aç›lm›flt›. Oysa kitab› yay›-
nevimiz yazmam›flt›. Kitab›n yazarlar› bir dilekçe
ile bu bariz çeliflkiyi ifade edip, yarg›lama safha-
s›nda kendilerinin de haz›r bulunarak savunma
yapmak istemelerine ra¤men, mahkeme heyeti bu
talebi san›yoruz “propaganda f›rsat› vermemek”(!)
kayg›s›yla reddetti!
‹kinci tür tepki hümanist ayd›n ve sanatç›lar›-
15

m›zdan geldi. Bunlar da susarak gösterdiler tep-


ki(sizlik)lerini. Direnmekten, inanç u¤runa ölümü
kucaklamaktan söz eden bu kitab› yay›nlamam›z
onlar› fazla ilgilendirmemiflti. ‹lgilenmeleri için
nostaljik sohbetlerde, içki masalar›nda meze ola-
rak kullan›labilecek kitaplar yaz›lmal›, yay›nlan-
mal›yd›... Kitab›n yazarlar› direnmeye, mücadele
etmeye ça¤r› de¤il, sadece cezaevlerinin ne kadar
kötü oldu¤unu, ac›lar›, bask› ve iflkenceler sonucu
teslim olmay› yazsalard›, hümanizm ad›na, insan
haklar› ad›na, ac›ma duygular›yla kar›fl›k bir iki ka-
lem oynat›lacakt› büyük bir olas›l›kla.
Fakat kitap iflkenceye, bask›ya ve zulmün sald›r-
ganl›¤›na karfl› boyun e¤meyip direnmeyi, diren-
menin siyasal boyutlar›n› anlat›yordu. Öyleyse
susmak, ilgisiz kalmak gerekiyordu. Aksi, direniflin
ve faflizme karfl› mücadelenin içinde olma yüküm-
lülü¤ünü getirecekti. Sustular. Ticari kayg›larla ya
da popülizmlerini tatmin etmek için, cezaevleri ve
iflkence gerçe¤inin ancak küçük bir bölümünü,
özünü atlay›p difle dokunur olmayan yüzeysel, bi-
çimsel yanlar›n› yazanlara övgüler dizilir, cezaevi
külliyat› içinde baflköfleye oturtulurken “Direnifl
Ölüm ve Yaflam”›n ad› an›lmad›. 12 Eylül’ün en ka-
ranl›k günlerinde cezaevlerinde boy veren direnifl-
lere gözlerini kapayan ayd›n ve sanatç›lar›m›za “‹n-
sanl›k Onuru ‹flkenceyi Yenecek”, “Y›lg›nl›k Yok Di-
renifl Var” gibi sloganlar›n, direniflçilerin simgesi
olarak kitlelere mal olmas› da bir fleyler ça¤r›flt›r-
mad›.
Solun tavr›na gelince; ayn› süreci farkl› flekiller-
16

de cezaevlerinde yaflayan solun tavr› da pek farkl›


olmad›, genel olarak suskunluk ye¤lendi. Direnifl-
lerin yafland›¤› tarihsel kesitte ‘’Cezaevlerinde si-
yasal eylem olmaz.”, “Ölüm Orucu siyasal bir cina-
yettir, intihard›r.” diyenler, bugün ya hiçbir fley de-
memekte ya da herhangi bir aç›klamaya gerek gör-
meden, dün yanl›fl gördükleri eylem biçimlerine
sahip ç›k›yor görünmektedirler.
Tüm bunlara ra¤men, Ölüm Orucu direnifli, sü-
reç içerisinde etkisini daha somut olarak hissettir-
di. Gerek direnifl özelinde gerekse bir eylem biçimi
olarak üzerinde daha fazla konuflulur oldu.
Bu direniflin flehitleri halk›n bilincine gömüldü.
K›z›l karanfillerle süslü posterleri evlerin en güzel
köflelerine as›ld›, miting alanlar›n› süsledi, simge-
leflti...
Son olarak, kitab›n ikinci kez bas›m›n›n haz›rl›k-
lar›n› yapt›¤›m›z s›rada kitab›n yazarlar›n›n bir
k›sm› cezaevindeydi. Kendilerine düflüncelerini
sordu¤umuzda, “Böylesi bir kitab› bugün yazsay-
d›k belki daha farkl› olurdu, ancak o günü anlatan
bir belge özelli¤i de tafl›d›¤›ndan, özüne dokuna-
mazd›k.” diyerek, kitab›n çok kapsaml› olmas› ne-
deniyle baz› ç›karma ve k›saltmalarda bulunup di-
zininde yeniden bir düzenleme ve redaksiyon yap-
mak istediklerini ifade ettiler. Sonuçta, kitaba yeni
bir biçim vermifl olduk.
Cezaevleri tarihimizin önemli bir halkas›n› bel-
geleyen bu kitab› bir kez daha okuyucuya sunuyo-
ruz.
HAZ‹RAN Yay›nevi
17

ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ


Direnifl, Ölüm ve Yaflam, 1984 ölüm orucu eyle-
mini anlat›r.
Bu anlat›mda bütün duygular, düflünceler, hisse-
dilenler, düfller... herfley vard›r. Çünkü anlatanlar
direnifl içinde yer alan devrimci tutuklulard›r.
Kitab›m›z›n ilk bask›s›n› 1987 y›l›nda yapt›k. Bu
bask›m›z toplat›ld›, aç›lan dava sonucunda beraat
ettik.
‹kinci bask›s›n› ise 1991 y›l›nda yapt›k ve k›sa
sürede bu bask› tükendi. Hapishaneler ülkemizde
her zaman gündemde belli bir yer bulmufltur ken-
dine, bu nedenle hapishaneleri yaflayanlar›n anlat-
mas› çok önemlidir. Nostaljik, bitmifl-tükenmifl “es-
ki”lerin de¤il, devrimcili¤i bir ömür boyu olarak
görenlerin anlatmas› ise; gerçekleri ö¤renmek, ha-
pishanelerin filimlerin ötesindeki direnifl tarihini,
bu direniflin siyasal boyutlar›n› ö¤renmek aç›s›n-
dan daha da önemlidir. ‹flte bu kitap hapishanele-
rin direnifl tarihinde önemli bir yeri olan ‘84 Ölüm
Orucunu anlat›r. Kitab›n yazarlar›ndan ‹. Erdo¤an,
fi.fien, A.Turan, M.Göleli bugün yaflam›yorlar. On-
lar, ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm mücade-
lesinde direniflleriyle nas›l bedel ödedilerse, ya-
flamlar›yla da bu bedeli ödemesini bildiler. Onlar›
sayg›yla an›yoruz. Yine kitab›n ilk iki bask›s›nda
yazarlar› aras›nda yer verdi¤imiz A.fiener Y›ld›r›m,
18

devrimci harekete karfl› darbecilik ihaneti içinde


yer alm›fl, ‘84’de yarat›lan gelene¤e ihanet etmifltir.
Bu nedenle yeni bask›m›zda yazarlar aras›nda yer
vermedik. Çünkü tarihi yazacak olanlar, bu tarihi
yaflatmaya, gelifltirmeye, direnmeye devam eden-
ler olabilir ancak.
1984 Ölüm Orucu, ülkemiz hapishanelerinin
mücadele ve direnifl tarihinde önemli bir yere sa-
hiptir. 1984 Ölüm Orucunda yarat›lan gelenek daha
sonraki y›llarda hapishanelerde direnen tutuklula-
r›n sahiplendi¤i, gelifltirdi¤i bir gelenek olmufltur.
Sadece tutuklular›n de¤il, bask›ya, haks›zl›klara
karfl› direnen toplumun her kesiminin baflvurdu¤u
eylem biçimlerinden birisi haline gelmifltir. Bunda
‘84 Ölüm Orucunun belirleyici bir etkisi vard›r.
‘84 Ölüm Orucunun üzerinden 16 y›l geçti. Bas-
k›lar›n, yasaklamalar›n, anti-demokratik uygulama-
lar›n giderek artt›¤›, bir çok konuda cunta dönemi-
ni aratan 16 y›l. Bu 16 y›l içinde ölüm orucu flehit-
leri hiç unutulmad›. Her direniflte onlar vard›, tu-
tuklular›n her barikat›nda, her açl›k direniflinde,
haklar›n›n gaspedilmesine karfl› her direniflte onlar
vard›.
Do¤an çocuklara onlar›n adlar› verildi. Binlerce
insan onlar›n direnifllerini okuyarak, ö¤renerek
devrimci olmaya karar verdiler. Çünkü onlar en
a¤›r bask› koflullar›nda devrimci onurun nas›l ko-
runaca¤›n›, onurlu yaflaman›n ne demek oldu¤unu,
devrimcili¤in en güzel de¤erlerini, inanc›, ba¤l›l›¤›
bütün insanl›¤a ölümleriyle anlatt›lar.
1984 Ölüm Orucu döneminde tutuklu ailelerinin
19

bir araya gelmesi, daha sonraki y›llarda TAYAD’›


(Tutuklu Aileleri Yard›mlaflma ve Dayan›flma Derne-
¤i) yaratt›. TAYAD’l› Aileler, herkesin sustu¤u gün-
lerde hep konuflan oldular. Bu gelenek y›llarca sür-
dü. Bugün de toplumsal muhalefet içinde önemli
bir yere sahip olan TAYAD’l› aileler meydanlar›, cad-
deleri dolduruyorlar, herkesin sustu¤u, bask›n›n en
yo¤un oldu¤u anlarda seslerini yükseltiyorlar.
1996 y›l›nda yaflanan hapishanelerdeki Ölüm
Orucu direnifli zihinlerde hala tazedir. Tüm dünya-
y› aya¤a kald›ran, halk›n her kesimine mesajlar ve-
ren, uyuyanlar› uyand›ran, yorgunlar› canland›ran
bu direnifl en büyük tarihsel kayna¤›n› 1984 Ölüm
Orucundan al›r. Deyim yerindeyse, 1984 Ölüm Oru-
cu flehitleri tohum, 1996 Ölüm Orucu flehitleri ise
filizdir. ‘84 Ölüm Orucu flehitlerinin “bir çok filizle-
rimiz olacak” dedi¤i gerçekleflti, 12 Filiz onlar›n yo-
lunu takip ederek zulmün önünde bedenlerini bari-
kat haline getirdiler. Onlar, Apolar’›n, Haydarlar’›n,
Fatihler’in, Hasanlar’›n mesajlar›n› alarak; zulmün
nas›l yenilebilece¤ini onlar›n direnifllerinden ö¤-
rendiler.
Devrimci tutuklular, F Tipi Hücre sald›r›s› ile kar-
fl›laflt›¤› bu sürede yine direnecekler, yine flehitler
verecekler. Ama hücrelere girmeyecekler.
1984’de ve 1996’da teslimiyet dayatmas›n› ölüm-
lerle karfl›lad›lar. 2000’de belki yine ölecek ama tes-
lim olmayacaklar. Ölüm Orucu art›k hapishanelerde
ölümsüz bir direnifl gelene¤idir ve hep yaflaya-
cakt›r.
Haziran Yay›nevi
1. BÖLÜM

ÖLÜM GÜNLÜ⁄Ü (x)

(x) Bu günlük, Ölüm Orucu gönüllüsünün tuttu¤u günlü¤ün


Ölüm Orucunda ölümün efli¤inden dönen di¤er gönüllülerin o
günlerden ilave ettikleri baz› olaylar› da kapsayan geniflletilmifl
fleklidir.
23

43. Gün 25 May›s 1984 Cuma


Hastaneye befl kifli geldik ve hepimiz yat›r›ld›k.
Havas›z sevk arabas› içinde bo¤ucu s›caktan bu-
nald›k, pifltik. S›r›ls›klam olduk. Sars›nt›dan mide-
lerimiz a¤z›m›za geldi. Yeflil safra ve kan kustuk.
Çürüme, a¤›zda tutulmaz kokuflma kustuk. Ac›,
sanc› kustuk. Mide kanamas›ndan getirilmifl olma-
ya bile bakm›yorlar. Bitkiniz. Hastaneye yar› bay-
g›n geldik. Üfleseler y›k›laca¤›z, ayakta zor duru-
yoruz.
Tedavi kabul etmeyece¤imizi bile bile gönder-
melerinin anlam› iflkenceden baflka ne ola ki?
Katland›k, katlan›yoruz, katlanaca¤›z.
Direndik, direniyoruz, direnece¤iz.
Muayene etmeden içeriye ald›lar. “Neden böy-
le...” demeye kalmad›. “Yukar›dan böyle emredildi,
yatacaks›n›z” denildi.
Bürokratik ifllemlerden sonra ko¤ufla indirildik.
Üzerimizdeki pijama, kazak vb. kendimize ait
baz› eflyalar› almam›za izin verilmedi.
Giriflte ko¤ufltaki arkadafllarla kucaklaflt›k. Met-
ris’ten gelenler var. Aylardan sonra ilk kez karfl›lafl-
ma... Sevinci ve heyecan›, aylar›n özlemini doyu-
ran tüm duygular iç içe, dolu dolu, sarmafl dolafl, el
ele, omuz omuza yaflan›yor. Açl›¤›n sanc›l› günle-
24

rinde özlenmifl, az rastlan›r bir mutluluk tablosu.


Metris ve Sa¤malc›lar’da direniflin durumunu ko-
nufluyoruz.
Metris’te Ölüm Orucuna bafllayanlar konusunda
bir kar›fl›kl›k var.
Can›m›z s›k›l›yor. Kimlerin bafllamas› gerekti¤i
önceden belirlenmiflti.
Sa¤malc›lar’›n bu kar›fl›kl›ktan haberi olmayabi-
lir. ‹lk f›rsatta haber vermenin yolunu bulmal›y›z.
Temiz havada canland›k. Bu kadar etkili olabile-
ce¤ini hiç düflünmemifltik. Belki de y›llard›r, hava-
s›z ko¤ufllarda, hücrelerde kalmam›zdan, havalan-
d›rmas›zl›ktan do¤an al›flkanl›¤›m›z, içimizi doldu-
racak derin, mis gibi bir so¤u¤a, bol oksijene uzak
kal›fl›m›z bunun nedeni.
Hücrelerin yasaklad›¤› güneflte bafltan afla¤› y›-
kand›k. ‹liklerimize kadar ›s›nd›k. Tatl› bir ürperti,
›l›kl›k, hafiflik kaplad› içimizi. Bol oksijen kan›m›-
za kan, can›m›za can katt›. Aylar›n havas›zl›¤›n› bir
anda unuttuk.
Çok geçmeden cezaevinden 2. grup geliverdi.
Do¤rudan içeri al›nd›lar. Anlafl›lan durumu kötü
gözüken herkes hastaneye yat›r›lacakt›. Yeni politi-
ka bu!
“Cezaevinde ölüm istenmiyor!”
Akflama do¤ru, eylemi program gere¤i 40. günde
b›rakan Metrisli baz› arkadafllar›n cezaevine sevki
okundu. Do¤ru dürüst tedavi bile edilmedik. Has-
tanede yeni geleceklere yer açmak için mi bu sü-
rat? Sa¤l›klar›m›z› düzeltmeden öte, ölümlerimizi
önlemenin eli aya¤a dolaflm›fl telafl›n›n sürati bu.
25

44. Gün 26 May›s 1984 Cumartesi


Ko¤ufl 10x8x4 metre ebad›nda. Bina Osman-
l›’dan kalma. D›fl pencereler 2x1 metre. ‹çeri do¤ru
derin. Duvarlar kal›n. D›fl pencerelerin karfl›s›na
düflen ko¤uflun di¤er cephesi boydan boya came-
kan, sadece arada sütunlar var ve önündeki kori-
dor cam›ndan da ön bahçeye bak›labiliyor. Günefl
gündüz içeriyi y›k›yor. Geceleri ayla karfl› karfl›ya-
y›z. Cezaevinden farkl›; gündüzleri güneflte, gece-
leri ay›n alt›nday›z.
Tutuklular için üç ko¤ufl haz›rlanm›fl. Biri ba-
yanlar için. Erkek tutuklular için ayr›lan iki ko¤u-
flun kap›lar› birbirine bak›yor. Arada tuvalet ve
mutfak var.
Ko¤ufla yiyecek sokmuyoruz. “Yemek yiyorlar”
demagojisi için malzeme vermiyoruz. Disiplinimiz
gere¤i, açl›k grevini b›rakanlar yemek saatinde kar-
fl› ko¤ufla geçiyorlar. Orada hastanenin tabldot ye-
me¤ini yiyorlar. Kantinden baz› fleyler de al›yorlar.
Doktorlar ilgisiz. Ko¤ufla u¤ram›yorlar. Bir hem-
flire her gün tansiyon ve nab›z kontrolü için geli-
yor.
Tansiyonlar, üst 6-9, alt 3-5... Ko¤ufl havadar,
püfür püfür esiyor. Tansiyonlar›m›z biraz yüksel-
di. Kandaki fleker oran› çok düfltü. Üflüyoruz. Hava
s›cak, gömlekle bile terlenebilecekken kazaklarla-
y›z. Yaz› getiren bahar›n son günleri ne yapsa ›s›-
tam›yor aç bedenlerimizi.
Görevli üste¤men p›s›r›k, insiyatifsiz. Erler özel
seçilmifl, yetifltirilmifl, flartland›r›lm›fl, önyarg›l›.
Bafllar›ndaki çavufl alabildi¤ine insiyatifli ve sahte-
26

kar. Ayn› zamanda h›rs›z da. Eylemi bitiren arka-


dafllar›n kahvalt›lar›ndan çal›yor. Birkaç kez ikaz
ettik, ald›r›fl etmiyor. Birçok konuda bilinçli olarak
sorun ç›kar›yorlar. Üstlerinden hastanenin s›k› ve
disiplinli olmas› emrini ald›klar› belli. Tepki göste-
rece¤imizi bildikleri için psikolojik savafl yöntem-
lerine baflvuruyorlar. Bu da onu tamamlayan bir
parça. D›flta güvenlik bir kat daha artt›. Biz ölümle
bo¤ufluyoruz, onlar telafla kap›l›yor. Bu haldeyken
nas›l oluyor da kaçabilece¤imizi düflünebiliyorlar.
Mant›¤›m›z alm›yor.
Güvenlikten sorumlu üste¤men tam bir gestapo
subay›. Duvar kadar hissiz, kat›; insani de¤erler,
gelenekler, ahlaki davran›fl ondan çok uzak. Varsa
yoksa “emir”. Emre göre yafl›yor. Arkadafllar›n an-
latt›klar›ndan edindi¤im izlenime göre cezaevi bu-
raya göre çok rahat.
Gazete veriliyor ama akflama do¤ru. Askerler
kendileri okuyup veriyorlar. Bu tip keyfi uygulama-
lar yayg›n. Bir fleyler yapmal›y›z. Haklar›m›z› sonu-
na kadar aramak direniflçi gelene¤imizin bir parça-
s›. Direnifl içinde olmam›z, karfl›laflt›¤›m›z bask› ve
keyfiliklere yeni direnifllerle karfl› koymam›za en-
gel de¤il.
Direniflimizde önemli sorumluluklar tafl›yan iki
yoldafl daha aram›za kat›ld›. Onlardan direnifl üze-
rine ayr›nt›l› bilgiler ö¤rendik. Neler düflünüldü¤ü-
nü, olas› geliflmeleri ve tavr›m›z›n ne olmas› gerek-
ti¤ini konufltuk, tart›flt›k...
“Korkmay›n, biz sözümüzün eriyiz. Siyasi tarihi-
mizde verdi¤imiz hiçbir sözden caymad›k, dost da
27

düflman da bizi (hep) böyle tan›r.


“Cesetlerimizle cezaevlerinin daha kötü olmas›-
n› de¤il, iyi olmas›n› sa¤layaca¤›z. Ve flanl› direni-
flimizin siyasal etkisiyle, Türkiye cezaevlerinde ye-
ni bir at›l›m gelene¤i yeflerip boy verecektir. Ve yi-
ne biliyoruz, bu çetin ve zorlu mücadelede davaya
ba¤l›l›k da, severek ölümü kucaklama yan›nda al-
çakl›k ve ihanet de olacakt›r.” (Ölüm Orucu öncesi
ç›kan bir yaz›dan)

45. Gün 27 May›s 1984 Pazar


Ko¤ufl genifl ve rahat, sadece tuvaletin ko¤ufltan
ayr› olmas› s›k›nt› yarat›yor.
Bahar›n yaza dayanm›fl bir günü. Bütün bulutla-
r› delip geçen günefl, ko¤ufl camlar›ndan içeri giri-
yor. ‹nsan›n içini ›s›tan ve rahatlatan bir s›cakl›k
bu. Aylardan sonra günefl ›fl›¤› ilk kez kemikleri-
mizde, yok yok daha içeride, iliklerimizde...
Ko¤ufl camlar› hastanenin yemyeflil çamlar›na
bak›yor. Bahar›n hasret kald›¤›m›z canl›l›¤›n›, ye-
flilli¤ini seyrediyoruz. Y›llar var yeflilli¤e böylesine
doya doya bakamad›k.
20 civar›nda yatak var. Say› de¤iflebiliyor. Karfl›
ko¤ufla ranza getirilip götürülebiliyor.
Hissedilen canl›l›k içindeyiz. Temiz hava ve gü-
nefl, bir de su yaflam de¤il mi?..
Neflemiz yerinde ve moralimiz yüksek. 45 gün-
lük açl›kta a¤›z dolusu, sars›la sars›la gülünebili-
yormufl demek.
Düflündü¤ümüz ya da düflünebildi¤imiz tek fley
var cezaevi... Acaba yoldafllar ne yap›yor? Zulüm
28

ne yap›yor? Ne hinlikler kuruyor?


Eylemimiz yeni bir aflamaya girecek bugün,
Ölüm Orucu aflamas›na...
Ölüme uzanan, dönüflü olmayan maraton bafll›-
yor...
“Cesetlerimizle faflizmin sald›r›lar›na barikat
kuraca¤›z!” dedik. Bunu gösterme saati yaklafl›yor.
“Burnumuzun sürtülmesini” bekleyenleri hayal
k›r›kl›¤›na u¤rataca¤›z.
Hastanede Ölüm Orucu direniflçilerinden bir ki-
fli var Sa¤malc›lar’dan... Di¤erleri henüz getirilme-
di.
Ö¤leden sonra yetkili bir kifli ile görüflme talep
edildi. Eylem program›n› tamamlayan arkadafllar
için. Günlerden pazar olmas›na karfl›n, tutuklu ko-
¤ufllardan sorumlu yarbay rütbeli doktor geldi. Ey-
lemimizi, amac›m›z› ve program›m›z› anlatt›k.
Program gere¤i bitiren arkadafllara serum tak›la-
cak.
Akflama do¤ru bu arkadafllar yan ko¤ufla geçti-
ler. Oraya ranza tafl›nd›. Serum tak›ld›ktan sonra,
yanlar›na geçmifl olsun ziyaretine gittik.
Gece bir faflist getirildi. Tutuklu. Kabul etmedik.
Görevli subay bizi tek ko¤ufla toplamak istedi.
Amaç, getirilen faflisti boflalan ko¤ufla yerlefltir-
mek... Karfl› ç›kt›k. 30-40 inzibat eriyle operasyon
yapt›lar. Yüzbafl› ko¤ufla girmekten kaç›nd›. Asker-
leri öne sürdü. Eylemi yeni b›rakan yoldafllar su-
rüklenerek yan›m›za getirildi. Öfkeliyiz. Yoldafllar
direndiler. Sloganlar›m›z hastane duvarlar›nda
yank›land›.
29

46. Gün 23 May›s 1984 Pazartesi


Radyoyu her sabah bir arkadafl erkenden aç›yor.
Sahibi psikolojik hasta “Horoz”. Yoksa radyo dinle-
mek de yasak bize. Bir y›l aradan (1983 A¤us-
tos’undan) sonra ilk kez radyo dinleme olana¤›na
burada kavufltuk.
Neredeyse radyolar›n dalgalar›n› unutmufluz.
Hiç özlenecek gibi de¤il ama radyo c›z›rt›s›n› bile
özlemifliz. Radyo burada bizi dünyada olan biten-
den haberdar eden gözümüz kula¤›m›z. Dünyay›
ko¤uflumuza tafl›yan elimiz, aya¤›m›z.
BBC’yi dinlemek istiyoruz. Çünkü 12 Eylül san-
sürünün kesip biçti¤i tüm haberler BBC’de sansür
duvar›n› delip geçiyor. Bir parça kablo gerek, he-
nüz bulamad›k.
Metris’ten, Ölüm Orucu direniflçileri Avni Turan
ve Zeynel Polat’› getirdiler. Kap›da karfl›lay›p ku-
caklaflt›k. Metris hakk›nda daha net bilgiler ö¤reni-
yoruz.
Direnifl meyvesini vermekte gecikmedi. Operas-
yona neden olan faflisti al›p götürdüler. Arkadafllar
ko¤ufllar›na döndü. Günlük ihtiyaçlar›m›z› onlar
karfl›l›yor.

47. Gün 29 May›s 1984 Sal›


Hastane yaflam›nda yeni bir gün. Aylardan sonra
ilk kez ziyaret...
Ö¤leden sonra ziyarete ç›kt›k.
Uzun bir aradan sonra ilk kez karfl›laflman›n öz-
lem ve heyecan› vard›. Aileleri üzüntülü gördük.
Yak›nlar›n› kaybedecek olman›n kaç›n›lmaz üzün-
30

tüsü. A¤layanlar oldu. ‹çine atanlar, belli etmemek


için zorlananlar oldu. Buruk bir sevinci paylaflt›k,
aylardan sonra. Belki tel örgüler arkas›nda da olsa,
yüz yüze gelemeyece¤iz. Buruk da olsa, sevinçleri
paylaflamayaca¤›z.
Direniflimizin amaçlar›n› ve taleplerini anlatt›k.
Coflkumuz ve kararl›l›¤›m›zdan etkilendiler. Yas›-
m›z› tutmamalar›n› istedik.
Ölüm Orucu gönüllüsü dört yoldafl Sa¤malc›-
lar’dan getirildiler. Ko¤ufla sedye ile tafl›d›lar. Dö-
nüflte befl arkadafl al›p gittiler. Gidenlerle kucakla-
fl›p vedalaflt›k. Biri k›sa bir konuflma yapt›. Fazla-
s›yla etkilendik. Bütün duygular›m›z ayakland›,
duygu seline kap›ld›k. Coflku dolu bir atmosfer...
Dokunsak boflalacak gözler... Ürpertici bir hüzün...
Gelenleri dinliyoruz. Konu: Ölüm Orucu anonsu.
‹darenin flaflk›nl›¤›n› görmeye de¤ermifl.
Doktorlar her saat bafl› direniflçileri kontrole
bafllam›fllar. Doktorlar direniflçilerin direnifliyle
mekik dokuyorlarm›fl.

48. Gün 30 May›s 1984 Çarflamba


Güne her zamanki gibi bafllad›k. Radyo c›z›rt›s›
kulaklar› t›rmal›yor, oldukça rahats›z ediyor. C›z›r-
t›ya özlemimiz çabuk bitti. Bir yoldafl BBC’yi ar›-
yor. Çaresiz katlanaca¤›z. Dünyada ne oluyor, ö¤-
renece¤iz. Direniflimiz nerelere, nas›l ulaflm›fl, din-
leyece¤iz. Dünya kamuoyunda sesimizin yank›s›n›
duyaca¤›z.
Yoldafllar bir bir uyand›lar.
El yüz y›kama... A¤›z temizli¤i...
31

Sohbetler derken ö¤leni bulduk.


Fatih sürekli h›çk›r›p durdu. S›k s›k kusuyor. En
halsiz gözüken o. Ölüme karfl› hepimizden bir
ad›m önde görünüyor. Ö¤leden sonra avukat ziya-
retiydi. Aylardan sonra ilk kez. Yüzlerini unutmu-
fluz, yüzlerimizi unutmufllar. Tel örgüler aras›nda
birbirimizi zor seçiyoruz. Ama daha çok onlar bizi
seçemiyor. Bu kadar m› de¤ifltik? Direniflimizin
amac›n› ve taleplerini anlatt›k. Ölüm Orucuna gi-
denlerin isimlerini ald›lar. Giriflimlerini sürdüre-
cekler. Onlar›n deste¤ine ihtiyac›m›z var.
K›rm›z› karanfil ve kolonya istedik.
Baz› ailelerin gözalt›na al›nd›¤›n› söylediler.
Taksim An›t›’na siyah çelenk koymufllar. Kamuoyu-
na mesaj›m›z› iletmifller. “Cezaevleri düzeltilsin,
Ölüm Orucuna Son!”
Yak›nlar›m›z›n çabalar› onurland›r›yor bizi... Bu
kadar›n› beklemiyorduk do¤rusu... Dört y›l›n dire-
nifli, ürünlerini yeni yeni veriyor. Hem de ülke üze-
rinde ölü sessizli¤inin hüküm sürdü¤ü, bir yapra-
¤›n dahi k›m›ldamad›¤›, y›lg›nl›¤›n kol gezdi¤i za-
manda soka¤a dökülerek...

49. Gün 31 May›s 1984 Perflembe


Sabah Mürsel Göleli ve B. K., ö¤leden sonra da
fiaban fien, getirildi cezaevinden. Üçü de Ölüm Oru-
cu gönüllüsü.
Açl›¤›n ve iflkence haline dönüflen araba yolcu-
lu¤unun etkisiyle bitkindiler. Onlar da sedye ile ge-
tirildiler. Temiz hava onlar› da canland›rd›. Hücre-
lerden günefle, havaya ç›kman›n, ci¤erleri tam flifli-
32

ren derin bir soluk alman›n sonucu, istisnas›z her-


kes çarp›c› canl›l›¤› hissediyor ilk anda. Ko¤ufla her
yeni gelen yeni bir mutlulu¤un kayna¤› oluyor.
Uzun süredir birbirini görememenin, konuflama-
man›n özlemi gideriliyor. Dostlar bulufluyor. Kufl-
kusuz s›radan bir buluflma de¤il bu. Belki de so-
nuncusu, iflte paylafl›lan da bu.
Ölümü düflünüyor insan, kendisini bekleyen
zorluklar›...
Bir yandan da yaflam›n güzelliklerini düfllüyor.
Kararl›y›z. Görevimizi baflaraca¤›z. Devrimci bi-
lincimiz ve irademiz yaflama iste¤ine karfl› koya-
cak. Onu geçecek... Güçlüyüz.
Akflam Metrisli üç arkadafl program gere¤i dire-
nifli b›rakt›. Onlar için serum istenmesi... Ko¤ufl
de¤ifltirmeleri... Hemflirenin nöbetçi olmamas›na
ra¤men, bekleyip serum takmas›... Sonra onlar› zi-
yaret ediflimiz...
Direnifle bir gün daha eklendi. Ölüme bir ad›m
daha yaklaflt›k.

50. Gün 1 Haziran 1984 Cuma


Ko¤uflu süpüren, temizleyen, paspas eden... Ya-
taklar› temizleyen, tükürük hokkalar›n› boflaltan...
Bizi t›rafl eden, tuvalete götürüp getiren, eylemi
program gere¤i b›rakan arkadafllar hep... zorunlu-
luktan. Yard›mc›ya ihtiyac›m›z var, istedik, daha
vermediler.
Yan›m›zda sürekli kalacak iki arkadafl talep ede-
ce¤iz.
Açl›k grevini bitirenleri uyar›yoruz. Besin alma-
33

da dikkatli olmal›lar. Kusma, ishal, kab›zl›k, hemo-


roit kanamas›, ödem, uykusuzluk, sinirlilik, mide
yanmalar› vb. rahats›zl›¤› çekenler olabiliyor. Se-
rum bir avantaj; vücut fonksiyonlar›n› düzenliyor.
Ya cezaevindekiler? Onlar›n bu olana¤› yok. Hemfli-
re dün akflam eylemi bitirenlere serum takmayaca-
¤›n› söyledi. fiafl›rd›k, nedeni cezaevine götürüle-
cek olmalar›... Bu kadar› fazla... Neden bu acele?
Radyo-TV’de yönetimin en yetkili kiflisi konuflu-
yor! “Sürekli doktor kontrolündeler.” Hayret!.. Gel-
dik geleli bir kez olsun u¤rayan doktor yok. “Nas›l-
s›n›z?” diyen bile ç›kmad›.
Y›llar var ki, kendimizin doktoru olmay› ö¤ren-
dik biz...
Hemflire insanc›l bir kad›n. “Bir doktorun hasta-
s›na bakmad›¤›na ilk kez tan›k oluyorum. Hiçbir
doktor hekimlik yeminine ayk›r› davran›fl içinde
olamaz” diyor. Ayr›l›rken üzgündü. Ö¤leden önce
dört yoldafl› Metris’e u¤urlad›k. Ö¤leden sonra Sa¤-
malc›lar’dan üç Ölüm Orucu direniflçisi geldi. Gide-
cek olanlar yeni gelenleri görmek istediler. Subay-
la tart›flma ç›kt›. Sonuçta koridorda görüflmelerini
kabul etti.
Vedalaflmam›z duygulu bir atmosfer içinde ol-
du. Biri gözyafl›n› tutamad› ve de gözyafllar› yanak-
lar›ndan süzüldü. Kucaklad›¤›m yoldafl› bir türlü
b›rakamad›m. Acaba son kez mi kucaklaflma? Bir
daha yüz yüze gelemeyecek miyiz? Kafam da kar›-
fl›k, duygular›m da... Duygular›m flaflk›n. Gülmekle
a¤lamak aras›, hüzünle sevinç aras›, kavuflma özle-
miyle ayr›ld›k... Hem de bir daha kavuflulamayacak
34

olman›n ayr›l›k ac›s›yla...


Uzaklafl›rken içimden seslendim ona!
“Yoldafl, sen kafanla, yüre¤inle, her fleyinle bu-
radas›n. Cezavine giden sadece bedenin. Biz bu
kavgada görev bölüflümü yapmad›k m› birlikte? Bu-
gün önde biz isek, yar›n› kucaklayacak da sizsiniz.
Kavgam›z›n geride kalacaklara ihtiyac› var. Güle
güle yoldafl! Güle güle...”

51. Gün 2 Haziran 1984 Cumartesi


51. günün bizi yürekten yaralayaca¤›n› nereden
bilebilirdik. Özlem Bilgin’e serum verildi¤ini duy-
duk. Kendisiyle konuflma imkan›m›z olsayd›, eyle-
mi sonuna kadar götürebilirdi. Metris’te uzun süre-
dir tecrit koflullar›nda yaln›z kalmalar› oldukça
y›pratm›fl onlar›. S. P. gün boyu düflünceli ve dal-
g›nd›. Gözden kaçmad›.
Akflama do¤ru bir arkadaflla konufltu. Eylemi gö-
türemeyece¤ini, b›rakmak istedi¤ini söyledi. Peki
neden? “Ölüme haz›r de¤ilim, bugüne kadar kendi-
mi ve sizi kand›rm›fl›m.”
Tamam. Tükendi... Onursuz yaflam› onurlu ölü-
me tercih etti...
Bir y›ld›z gibi kayd›, gitti, ›fl›¤› bitti.
“S. P.” diyoruz. “Bu tav›r düflman› cesaretlendire-
cek...”
“Bu tav›r açl›¤a ve ölüme yenilmektir...”
“Bu tav›r bafltan beri bizlere karfl› samimi olma-
makt›r...”
“Bu tav›r eylemi k›rmakt›r...”
“Bu tav›r ihanettir...” diyoruz.
35

Hepsini kabul ediyor. “Ne söylerseniz söyleyin,


hakl›s›n›z.” diyor. Karar›n› vermifl...
Tekrar düflünmesini istiyoruz. Yata¤›na gidiyor..
Birkaç saat sonra yeniden geldi¤inde ayn› fleyle-
ri yineliyor. Karar› kesin!..
Ko¤ufltan gitmesini istiyoruz.
Moralimiz bir an için bozuluyor. Konuflmak bile
istemiyor kimse. Böylesi olas›l›klar› önceden dü-
flünmedik de¤il, düflündük. Bunun için gönüllülere
defalarca soruldu, yaz›fl›ld›, gönüllüler aras›ndan
birinci ekibi seçmek için. Buna ra¤men, eylem için-
de zaaflar›na, düzen ba¤lar›na yenik düflebilecek
olanlar›n olabilece¤ini düflünüyorduk. Ama flimdi,
burada yüz yüze gelmek baflka bir fley...
‹nsan en yak›n›ndan hançer yiyince yürek ac›s›
daha büyük oluyor.
Düflman›n bu olaydan cesaret alarak yeni sald›-
r›lara giriflebilece¤ini konufluyoruz aram›zda. Daha
duyarl› olmal›y›z. Akflam BBC’yi dinledik. ‹ki gün
oldu bu olana¤a kavuflal›. Türkiye haber bülteni
“Ölüm Orucu eyleminin sürdü¤ünü ve iki kiflinin
öldü¤ünü” söyledi. ‹simleri verdi. Haber do¤ru de-
¤il. Henüz ölen yoktu.
BBC her fleye karfl›n eylemimize ilgi gösteriyor.
Dünya çap›nda etkinlik tafl›yan bir yay›n kurumu.
Kopkoyu sansür ve yay›n yasa¤› koflullar›nda, dire-
niflimizden haberleri o yay›yor.
Sesimiz BBC’de her akflam yank›s›n› buluyor.

52. Gün 3 Haziran 1984 Pazar


“Canavar gibiyim.”
36

Bu deyifl, her “nas›ls›n” sorusuna verdi¤imiz de-


¤iflmez yan›t. Bir yoldafl bafllatt›, biz de benimse-
dik. Direnifl ve kararl›l›¤›m›z›n en özlü ifadesi.
Evet... bugün de “canavar gibiyiz”... bitkiniz...
halsizlik var... tansiyon düflük, nab›z çok afla¤›lar-
da... a¤z›m›zda bir türlü gitmeyen çamur gibi mad-
de... tenimiz çok kötü kokuyor... ama yine de cana-
var gibiyiz.
Hiçbir sald›r› engelleyemez bizi... Her fleyi, zul-
mü, yalan› dolan› afl›p gidecek eylemimiz.
‹hanetleri yaflasak da, sürecek eylemimiz... Ta ki
ölümlerimiz zaferi kucaklayana dek...
52. gündeyiz ve hala yafl›yoruz, t›p bilimini flafl-
k›na çeviren, ölümle savafl deneyini zorlayan bir
irade ile.
‹lk önce, düflünce olarak ölümün korkulacak bir
fley olmad›¤›n› kavramak gerek. Bunu bir kez kav-
rad› m› insan, ölümün korkutuculu¤u ve so¤uklu¤u
yok oluyor... Yaflama arzusu duymad›¤›m› söyleye-
mem. Her insan mutlaka ister bunu. Ama ölmeyi,
yaflam›n›n tüm gayesi olan mücadelenin zaferi için
bir araç olarak görmeye bafllay›nca, “kazanmak az-
mi” yaflama olan tutkuyu, ona duyulan özlemi yok
ediveriyor. Ölümü kucaklamak düflüncesi, bunu
devrimci bir görev olarak gerçeklefltirmek düflün-
cesi tüm duygulara egemen hale geliyor. Her fley
var›lmak istenen amaca tabi oldu¤u için, nefes al-
man›n, su içmenin, sohbet etmenin, yürümenin...
k›saca her fleyin ola¤anüstü hiçbir özelli¤i kalm›-
yor. Ölüm s›radanlafl›yor insan›n gözünde. Ne mu-
cizevi, ne de tanr›sal bir özellik tafl›mad›¤›n› anl›-
37

yorsun.
Yaflam ile ölüm aras›nda bir tercih yaparken in-
san›n iç dünyas›nda f›rt›nalar kopuyor. Ne denirse
densin, ölümü tercih öyle bir ç›rp›da olmuyor. Bir
yanda inançlar... U¤runa her türlü bedeli ödemeyi
göze ald›¤›n bir dünyan›n, bir yaflam›n kurulmas›
davas›... Bir yanda yaflam›n kendisi.
‹kisini karfl› karfl›ya koymaya ne gerek var deni-
lebilir. Ama bu senin iradene ba¤l› de¤il ki. Zaferi
kazanmak senin yaflama veda etmeni gerektirirse,
tüm insanl›¤›n daha iyi yaflam› u¤runa ölüm senin
için kaç›n›lmaz hale gelirse ne yapabilirsin ki...
52 gündür bedenimin yaflama iste¤ine karfl› sa-
vafl›yorum... Zaman zaman yaflam› baya¤› özlüyo-
rum. “Zay›fl›k m› bu?” diye sordu¤um oluyor ken-
dime. Oysa öyle de¤il, öyle insani bir duygu ki bu,
nas›l anlatmal›...
Yine de yapt›¤›m tercihten kuflku duymuyorum.
Ölüm benim için zor olmayacak.
Apo yüksek sesle konufltu bugün. Kulaklar› iyi
iflitmiyor. Bak›fllar› canl›l›¤›n› yitirdi. Ölü bak›fllar›.
Gözbebeklerinde kayma var. Nerede o capcanl›, vü-
cudunun her zerresiyle, hele de gözleriyle gülen
Apo?
“Apo nas›ls›n?” diyorum.
“‹yidir iyi!” diyor.
Hep ayn› cevap...

53. Gün 4 Haziran 1984 Pazartesi


S›radan bir gün. De¤iflen, bir fley yok. Ama ölü-
me bir gün daha yaklaflt›k.
38

54. Gün 5 Haziran 1984 Sal›


Hastanede ikinci ziyaret günü...
Yard›mc› arkadafl günlük ifllerine erken bafllad›.
Tuvalete götürme, temizlik, yataklar› düzeltme, t›-
rafl etme... derken zaman geldi geçti.
Ziyaret öncesi Hasan getirildi cezaevinden. Sed-
ye ile ko¤ufla tafl›nd›. Daha kap›dan girer girmez
geldi¤ini belli ediyor...
“Misafir kabul ediyor musunuz?” Kat›la kat›la
güldük. Aya¤a kalkabilenler gidip kucaklad›lar
onu. Sohbet ettik. Konu yine cezaevi. Direnifl ekibi
Hasan’›n kat›lmas›yla -bir kifli hariç- hastanede
flimdi.
Ziyarete tekerlekli sedye koltu¤u ile gidip gel-
dik. Görüfl boyu ayakta beklemek, yürüyerek gidip
gelmek zordu.
Tek tek ç›k›ld›. Ziyaretçiler kalabal›kt›, a¤laflt›-
lar... Sesleri koridordan taflt›. Yürekleri yakt›... Kor-
kunç bir ses... Feryat... A¤lama... Bir gönüllünün
yengesi... Çabam›z duygusal bir atmosferin olufl-
mas›n› engellemeye yetmedi. Onlardan metin ol-
malar›n› ve kendilerini bizim ölümümüze haz›rla-
malar›n› istedik.
Ortak iste¤imiz, Karacaahmet Mezarl›¤›’na toplu
gömülmek.
K›sa görüfl süresinde harcad›¤›m›z efor nedeniy-
le bitkiniz. Bedenimizin yorgunlu¤a tahammül gü-
cü çok s›n›rl›. Sinirlerimiz de zay›flamaya bafllad›.
Ziyaret öncesi bir müstahdem geldi... Nihayet!..
‹lgili dilekçelerimizin, aile ve avukatlar›m›z›n zor-
lamas› olsa gerek. Yafll› bir amca... Kendisiyle ko-
39

nufltuk. Ko¤uflun süpürülmesi, paspas edilmesi,


yatak ve çarflaflar›n düzeltilmesine yard›mc› ola-
cak...
Akflam ziyaretten gelen çiçekleri yerlefltirdik ka-
vanozlara. Ko¤ufl rengarenk, flimdi açl›k kokuflma-
s› bahar kokusuna yenildi. En çok karanfil var. K›r-
m›z› karanfil... Yeni bir hava. Yeni bir güzellik bu.
‹nsan›n içini ›s›tan, içini ferahlatan bir güzellik...
Y›llar sonra çiçeklere bu denli duyulan insani his-
ler... Duygular›m›z› usul usul okflayan tatl› bir s›-
cakl›k...

55. Gün 6 Haziran 1984 Çarflamba


Ço¤unluk boylu boyunca yataktay›z. Kalk›p do-
laflabilen arkadafl çok az. Yürümek zor. Ayaklar›-
m›z bedenimizi tafl›m›yor.
Bugün avukat görüflü. ‹kinci kez görüfltük avu-
katlarla. Belki de son kez bu görüfl. ‹steklerimizi s›-
ralad›k. K›z›l bant yapmak için k›rm›z› tiflört iste-
dik. Avukatlar yetkililerle konufltuklar›n› söyledi-
ler. Tek tip elbiseyi kabul edersek taleplerimizi ye-
rine getireceklerini söylemifller. Bofla gayret, sivil
elbiseler verilmeli.
“Karar verecek yoldafllar cezaevinde. Oraya gi-
din, biz, onlar ne derse onu yapaca¤›z, pazarl›¤›
bizle de¤il onlarla yaps›nlar.” dedik.
Cezaevinde ikinci Ölüm Orucu ekibi eyleme bafl-
layacak bugün. Zulmü bir kez daha flafl›rtman›n
mutlulu¤unu yaflayaca¤›z.
Akflam Metrisli son grup da açl›k grevini bitirdi.
Befl gün geç bafllad›klar› için 50. günleri yeni doldu
40

onlar›n. Serum tak›ld›.


Ölüm Orucu ikinci ekibinde kimlere yer verildi,
merak ediyoruz. Umar›z baz› arkadafllar›n duygu-
sall›¤›yla karar al›nmaz. Baz› yoldafllar›n ikinci
ekipte olmalar› karar› ç›kmamal›. Onlara ihtiyaç
var... Baz› arkadafllar›n Ölüm Orucunda yer almala-
r›na izin verilmemeli. Duygusall›¤a yer olmamal›...

56. Gün 7 Haziran 1984 Perflembe


Sabah 5.30 sular›nda kalp hastas› bir arkadafl
geldi cezaevinden. Ço¤umuz uyan›k, sevinç içinde-
yiz. Gelen arkadaflla coflkuyla kucaklaflt›k. Oldukça
heyecanl›, durumu iyi de¤il. Neden geldi¤ini sor-
duk.
Kalbinden...
Genellikle yatakta olmam›za karfl›n, aya¤a kal-
kabiliyoruz. Bir iki yoldafl yard›m istiyor.
Güne su içerek bafllad›k.
A¤›zlara mideden gelen özsuyun pas› çökmüfl.
Ayn› zamanda açl›¤›n verdi¤i koku var. Diflleri iki
kez f›rçal›yoruz her gün. Ama ne fayda...
Tansiyonlar üst 6-8, alt 2-4 aras›nda. Yine de dü-
flük... Programa göre 50. günde açl›k grevini b›ra-
kan Metrisli arkadafllar serum al›yorlar. Sadece pü-
re, peynir yiyebiliyorlar. Henüz kendilerine gele-
mediler.
Gazeteler gelince önemli haberleri okuduk. Hep-
sini okumaya gücümüz yetmiyor. Gözler yorulu-
yor. S›k s›k sohbet ediyoruz. Konu pek de¤iflmiyor.
Direniflimiz, cezaevi, yoldafllar, aileler... Durumu-
muz giderek a¤›rlafl›yor... Suratlar›m›z çökmüfl, vü-
41

cutlar›m›z küçülmüfl durumda. Fatih’in h›çk›rmas›


kronikleflti. Açl›k iflkencesinin bir yan ürünü. Apo
görmüyor, duymamaya da bafllad› art›k. Hafif de
bellek kayb› var. Ölüm bulutlar› Apo’dan yana top-
lan›yor. Bobby Sands (x) ölmeden birkaç gün önce
görme ve iflitme duyular›n› yitirmiflti.
Ölümler çok uzakta de¤il, bizden biri gibi yan›-
bafl›m›zda.
Dursun ve fiener s›k s›k mide kanamas› geçiri-
yor. 4-5 kez oldu flimdiye kadar.
Haydar’›n midesinden gelen yeflil flu köpüklefli-
yor. Köpük kusuyor. Ama bu espri üretmesine, gül-
mesine, güldürmesine engel de¤il.

57. Gün 8 Haziran 1984 Cuma


Metris’ten getirilen ve 50. günde b›rakan arka-
dafllar taburcu edildiler. Bir nevi cezaland›rma. De-
¤il asker karavanas›, perhiz yeme¤i dahi yiyemeye-
cek durumdalar.
Moralleri iyi. Gittikten 5-6 gün sonra destek aç-
l›k grevine bafllayacaklar. Ayr›l›rken biri a¤l›yor.
Hofl bir durum de¤il. Duygular› duygusall›¤a dö-
nüfltürmemek gerek.
Ö¤lene do¤ru gittiler.
Koridor penceresinden Tayfun Özkök’ü gördük.
Yürüyerek geldi¤i için sinirlendik. “Hiçbir düflman
bu kadar alçak olamaz” diyen yoldafllar var.
Tayfun pürnefle. Tüm neflesini ko¤ufla yay›yor.

(x) ‹rlanda’da Ölüm Orucunda yaflam›n› yitiren IRA’l› devrimci.


42

Ko¤ufl dü¤ün evi havas›na giriyor. Morali çok yük-


sek. Konufluyor, anlat›yor, eski hastane günlerini,
cezaevini... Kendisi gelmek istememifl, 60. günler-
de ölüm olur diye tutuflan cezaevi idaresi getirt-
mifl. “Sedyeye ben yatmak istemedim, son enerjim
kalana kadar yata¤a düflmemeye kararl›y›m.” diyor.
Moral dopingimiz oluyor.
‹kindi vakti cam önüne ç›k›p günefllendi.
Apo’ya Hasan gazete okuyor. Apo komaya girip
ç›k›yor. Yar›-koma hali. Çok coflkulu. Ölmeye sev-
dal› desek yeridir... “‹pi ilk kez ben gö¤üsleyece-
¤im” diyor. Bafl›ndan beri Fatih’le flakalafl›yorlar.
“Önce ben...” “Hay›r ben...” ölüm kapmaca oynuyor-
lar.
Yine sinir harbi, onbafl› di¤er tutuklular›n diye-
tini çalm›fl, münakafla ediliyor kendisiyle. Afla¤›l›k
biri...
Bir arkadafl verilen özel izinle ziyarete ç›kt›. Çe-
lenkçiler b›rak›lm›fl, flubede bask›-tehdit ile gözle-
rini korkutmaya, sindirmeye çal›flm›fllar.
Akflam ko¤ufla saks› içinde yap›lm›fl büyükçe bir
çiçek geldi, bugünkü ziyaretçiden. Kartuflunda “Ya-
flamay› çok sevenlere sevgi ve sayg›lar›mla” yaz›-
yor.
Duygular›m›z dalgalan›yor... Uzaklara gidip çar-
p›yor, duygular topluyor, getiriyor bize... Evet, il-
ginç bir paradoks... Hep yaflam› en çok sevenler
ölüme rahat, kolay gidiyor. Nice direniflçi, özgür-
lük savaflç›s›n›n ölüme giderken yaflam için söyle-
dikleri bilincimizi dolduruyor. Evet, onlar da bizim
gibi yaflam› seviyordu.
43

58. Gün 9 Haziran 1984 Cumartesi


Dursun, Fatih, Tayfun pencere önüne günefllen-
meye ç›kt›lar. Hafta sonu, sakin bir gün.
Fatih’in h›çk›r›klar› biraz azald›. Apo’nun duru-
mu ayn›.
Kimse olmad›¤› için tuvalete gidip gelmeye kalp
hastas› yoldafl yard›m ediyor. Onun durumu da kö-
tü. Olmaz, istemiyoruz dememize ald›r›fl etmiyor.
K›smen “Horoz” yard›mc› oluyor.
Ali Olgun kendini arat›yor.
Tayfun gezip dolafl›yor. Gören nekahet döne-
minde bir hasta san›r. ‹çimizde en dinç görünenler
Hasan, Tayfun, H. Ç., Avni.
Bugün sandalyeden oturak (laz›ml›k) yapt›k.
Bir arkadafl akflama do¤ru aste¤menin odas›na
gitti. Verilmeyen tiflörtü almak için. Dönüflte bir de
haberle geldi. Siper arkadafl›m›z Aysel Zehir’in an-
nesi s›k›yönetim komutanl›¤›na baflvurmufl. K›z›na
zorla t›bbi müdahale yap›lmas› için... Can›m›z s›k›-
l›yor...

59. Gün 10 Haziran 1984 Pazar


Bugün tatil günü, de¤iflik bir fley yok.

60. Gün 11 Haziran 1984 Pazartesi


Sabah erken saatte Sa¤malc›lar sevk komutan›
geldi, yan›nda cezaevi doktorlar›ndan biri var. S.
P.’yi tedavi için getirmifller. ‹ntihara kalkm›fl, onu
da yar›m b›rakm›fl.
Doktor merak›n› gizlemedi, tek tek hepimizle
sohbet etti. Apo’nun komada oldu¤unu anlad›.
44

Doktor çok üzgün görünüyor, yapabilece¤i hiçbir


fley yok...
Ko¤ufl temizli¤i ve bize yard›mc› olmas› için ce-
zaevinden iki arkadafl istiyoruz. Bafltabipli¤e ve
Adli Müflavirli¤e dilekçe verdik. Temiz bir yerde öl-
mek en insani hakk›m›z.
Bugünden sonra tansiyon ve nab›z ölçtürülme-
yecek. Zaten ölçtürmenin de bir anlam› yoktu. Tan-
siyon 4-2, t›bbi olarak nas›l de¤erlendirilir, bilemi-
yoruz. Ama biz yafl›yoruz iflte. Bunun s›rr› kolektif
irade, birliktelik olsa gerek...
Apo bugün yataktan hiç ç›kmad›. A¤›rlaflt›. Bilin-
cini yitirdi. Tuvalete de götürülemedi. Tüm duygu-
lar› devre d›fl›. Duymuyor, konuflmuyor, görmüyor,
sadece nefes al›yor. Bir ara kendisine gelir gibi ol-
du. Memleketine tel çekilmesini ve k›z› Kurtulufl’un
getirilmesini istedi.
Apo ölümün efli¤inde...
(...) annesinden bir telgraf, “Sizler ölmemelisi-
niz, yaflamal›s›n›z.”
Son günlerde Aysel Zehir’in durumu a¤›rlaflm›fl-
t›. Dün gece bilinci yerinde de¤ilken kendisine t›b-
bi müdahalede bulunuldu¤unu ö¤rendik.

61. Gün 12 Haziran 1984 Sal›


Hastanedeki üçüncü ziyaret. Ailelerimizi bir kez
daha görece¤imizi sanm›yorduk.
Aç›k ziyaret istedik. Kalkabilecek hal yok. Üç ar-
kadafl bilincini yitirmifl durumda.
Ö¤le sonras›, görevli aste¤mene arkadafllar›n
a¤›rlaflt›klar›, tel örgünün orada görüfl yapamaya-
45

caklar› söylendi. Ko¤uflta yap›lmas›n› istedik. “Üs-


te¤mene söyleyeyim” dedi.
Üste¤men kabul etmedi. Aç›k ziyarette direndik.
Gergin bekleyifl. Aileler giriflimde bulunabilir...
Kimse haftaya sa¤ ç›kaca¤›n› düflünmüyor. Mucize-
lere inanm›yor.
Sonuçta fluurunu yitirenler ve hasta arabas›na
binemeyecekler aç›k görüfl yapacaklar. Toplam befl
kifli. Araba ile ziyaretin bitiminde ko¤ufl ziyareti
bafllad›.
‹lkin Fatih’in babas› geldi. Sakindi. Bir konuflma
yapt›. Geçmifl olsun dileklerinde bulundu. ‹kinci
olarak Apo’nun annesi ve a¤abeyi girdi içeri. Ye-
¤enleri koridorda. Apo koridor penceresinin yan›n-
da yat›yor. Tebessüm ediyor. A¤abeyi durumu bili-
yor, metanetli. Annesi biraz flaflk›n, ne oldu¤unu
kavrayamam›fl bir hali var. Sessizce gözyafl› dökü-
yor. A¤abeyi ile konufluyoruz, ç›k›yorlar. Ayn› anda
ye¤eni giriyor içeri. H›fl›mla... “Amca!. Amca, nas›l-
s›n!” diyor... Bilincinin yerinde olmad›¤›n› anl›yor.
Giderken zafer iflareti yaparak, “Amcam›n, flehitle-
rimizin hesab›n› soraca¤›z!” diye ba¤›r›yor... ‹flte
bize en büyük arma¤an.
‹brahim’e kalabal›k bir ziyaretçi toplulu¤u geldi.
Büyükler a¤l›yor. Efli metanetli... bilinçli... a¤lama-
maya çal›fl›yor. K›z› suskun. Daha çok küçük. Ne ol-
du¤unu bilemiyor. fiaflk›n...
Ziyaret sonras› sessizlik... Konuflma arzusu duy-
muyor gibiyiz... Giderek duygusal atmosfer da¤›l-
d›. Sohbete koyulduk yine. Konu, ziyaretçilerin du-
rumu...
46

K›rm›z› masa örtüsü, radyo, kolonya, iç çamafl›-


r› ve bol miktarda çiçek geldi. Verildi.
Örtü ko¤uflun tam ortas›nda duran masaya seril-
di.
Ko¤ufl çiçek bahçesine benzedi. Güller, karanfil-
ler bir baflka güzel...
Radyomuz üç dalgal›, tüm yay›nlar› dinleyebili-
yoruz.
Yaflam sürüyor. El-ayak henüz bilincin emrinde,
o halde çal›flmal›, üretmeliyiz.
Daha önce gelen k›rm›z› tiflörtleri kesip, aln›m›-
za takmak için bant yap›yoruz.
Gözler en duyarl› organ, ›fl›k en büyük dostu
iken flimdi en büyük düflman›. Az› ço¤u de¤il, ›fl›-
¤›n hepsi. Ifl›¤›n söndürülmesini istedik. Cevap:
“Hay›r”. Neymifl?.. Güvenlik!.. Kaçarm›fl›z... El in-
saf!.. Yürüyemiyoruz de¤il, ölüyoruz, nas›l kaçaca-
¤›z?.. Zulmün temsilcileri afla¤›l›k... Ifl›¤a karfl› tek
çözüm (siyasi polisten bu yana ne kadar alerji duy-
sak da) göz band› takmak. Tak›yoruz. Dursun,
Apo’nun aln›na k›rm›z› band› sade ve k›sa süren
bir törenle özenle takt›. Bu durumda olan bir insa-
na verilebilecek en güzel arma¤an olmal›. Bantlar
direniflimizin simgesi...

62. Gün 13 Haziran 1984 Çarflamba


Sabah hemflire geldi. Baflhekimin gelece¤ini ha-
ber verdi. Dilekçelerimizden dolay› geliyor olmal›.
Baflhekimle bir arkadafl konuflacak. Sorunlar› an-
latacak. Çözümlenmesini isteyecek.
Baflhekim ve avanesi içeri girdi. Baflhekim gene-
47

ral... Erdo¤an Ererdal.


Önce Fatih’e bir fleyler söyledi. Bilincini yitir-
mek üzere oldu¤u söylendi. “O zaman b›raks›n” de-
di. Tart›flt›k.
Sonra Apo’nun yan›na geldi, soru sordu.
Apo’nun bilincini yitirdi¤ini söyleyince “serseri”,
“gebersin” türünden laflar etti. Gereken cevab›
an›nda verdik. fiafl›rd› kald›.
Tam bir sinir savafl›. Herkes sinirli, sakin biri
var: Avni Turan.
Hastane de¤il, iflkencehane adeta.
Baflhekimin bize kin besledi¤i her halinden bel-
liydi. ‹nsanl›¤›n zerresi yok. Ö¤leden sonra avukat
görüflü. Ama yasak, generalin intikam›!..
Akflama Apo iki kez yataktan f›rlad›. Birinde ye-
re düfltü, birinde duvara çarpt›. Düzeltilip yata¤›na
yerlefltirildi. Yan taraf›na yast›k kondu, tekrar f›rla-
y›p duvara çarpmamas› için. Apo komada, bilinç
kayb› tam... Tüm sorulara iki sözcükle cevap veri-
yor: “‹yidir iyi”. Baflka söz yok.
Haydar ve Fatih’in inlemeleri yo¤unlaflt›. Çok ac›
çekiyorlar.
Ölüm ad›m ad›m yaklafl›yor. Önce çift görme,
görüntünün bulan›klaflmas›, sonra kulaklar iflitmi-
yor... Refleksler zay›fl›yor, en son bilinç kayb›...
Koma...

63. Gün 14 Haziran 1984 Perflembe


Ko¤ufl d›flar›dan bakanlara “Burada devrimciler
Ölüm Orucunda” dedirten bir güzellik içinde. Ma-
san›n k›rm›z› örtüsünü almak istiyorlar.
48

Karfl› ç›k›yoruz. Aste¤menle tart›flma ç›k›yor.


Kendisi almaya cesaret edemiyor. Gidiyor. Üste¤-
mene ihbar eden onbafl›. Üste¤men emretmifl.
Hemflire geldi. Bilincini yitiren üç gönüllü ile fie-
ner ve H. Ç. d›fl›ndakilerin taburcu oldu¤unu söyle-
di. Ak›llar›nca cezaland›r›yorlar. fiener’in tansiyo-
nu çok düflük. H. Ç. bir taraf›n›n tutmad›¤›n› söylü-
yor.
Nerede ölece¤imiz hiç önemli de¤il. Cezaevi bi-
zim için daha iyi. Dostlar›n aras›nda, onlar›n dire-
nifl flark›lar›, türküleri, zafer sloganlar› aras›nda öl-
mek her devrimciye nasip olmaz.
Gitme haz›rl›¤›... Ard›ndan bekley›fl... Konuflma-
lar... Ne yapabilirler? Bay›ld›¤›m›zda serum takar-
larsa ay›l›nca ataca¤›z. Her olas›l›¤› düflünmeye ça-
l›fl›yoruz.
Ö¤leye do¤ru Avni ve Zeynel, Metris’e gittiler.
Kucaklaflt›k, moralleri çok iyi.
Ö¤leden sonra masa örtüsü için dilekçe verdik.
K›rm›z›ya neden düflmanl›k duyuldu¤unu sorduk.
Anayasada ve hiçbir yasada böyle bir yasak yok,
bayra¤›n rengi bile k›rm›z› diye yazd›k. Masa örtü-
sünü vermeyece¤iz, zorla almaya kalk›fl›rlarsa do-
¤acak her fleyin sorumlusu kendileri olacak.
Üste¤men 20 askerle koridorda göründü. Ope-
rasyon geçti akl›m›zdan ama yapmad›lar. Üste¤-
menle tart›fl›ld›.
Akflam saat 18.00... Hala götürmediler. Bugün
gitmeyiz herhalde. Masa örtüsünü de almad›lar.
Saat 20.00. Apo’nun a¤z›ndan köpükler gelmeye
bafllad›. Nefes al›fllar› derinleflti. H›r›lt› ç›kar›yor.
49

Tayfun bakt›. Nab›z yükselmifl. Apo ölümü kucak-


lamaya haz›rlan›yor. Onu izlemeye koyulduk.
Saat 23.15... Apo’nun nefes almas› iyice derin-
leflti. Mürsel yan›nda.
Saat 23.35... Bir boflluk... Sessizlik... H›r›lt› du-
yulmad›. Yan yatakta sohbet var.
K›sa bir süre sonra Mürsel seslendi: “Yoldafllar,
Apo flehit oldu herhalde.”
Yüre¤imin bir parças› kopar›ld›, ac›yla irkildim.
K›sa bir flok. Sessizlik... Yoldafl›m›za bak›yoruz.
Tayfun nabz›na bakmak için gidiyor. Nab›z atm›-
yor. Saat 23.40...
Apo ipi ilk gö¤üsleyen...
Bafltan beri bunu arzulam›flt› hep... Öyle sessiz,
sakin kucaklad› ki ölümü...
Günlerdir kafamdaki “Ölüm nas›l gerçeklefle-
cek?” sorusu da yan›tland›.
Kafam›zdaki ölümü nihayet yendik. Bunun hu-
zuru ac›m›z› bast›r›yor.
Tayfun, “Horoz” ve kalp hastas› yoldafl, yoldafl›-
m›z› tören için haz›rl›yorlar.
Görevlilere haber vermedik. Tören yap›nca nas›l
olsa anlayacaklar. Tören bitmeden yoldafl›m›z› tes-
lim etmek yok...

64. Gün 15 Haziran 1984 Cuma


Saat 24.00’ü geçiyor.
Yeni bir gün...
Apo’nun bedeni yavafl yavafl so¤udu. Ama yafla-
d›¤› anlar›n s›cakl›¤› hala yafl›yor. Onunla ilgili ko-
nuflmalar›m›za konuk oluyor. Tayfun çenesini,
50

ayak baflparmaklar›n› ba¤lad›. Ellerini bedenine bi-


tifltirdi. Çamafl›rlar›n› de¤ifltirdi.
Tören için flehidimizin yata¤› haz›rland›. Yatak
bafltan bafla k›rm›z› güller, karanfillerle süslü.
Haydar ve Fatih’in d›fl›nda hepimiz ayaktay›z.
Onlar bilinç kayb› nedeniyle fark›nda de¤iller olan
bitenin.
Önce yata¤›n kenar›na s›ra s›ra dizildik. Bir yol-
dafl Apo’nun an›s›na k›sa bir konuflma yapt›. Sayg›
durufluna geçtik. Hasan sayg› duruflunda “Günefli
‹çenlerin Türküsü”nü söyledi.
Fatih ve Haydar’a Apo’nun flehit oldu¤u söylen-
di. Fatih yata¤›nda do¤ruldu. Bizimle birlikte
“Apo’lar Ölmez” diye ba¤›rd›. Sol yumru¤u hava-
dayd›. Haydar kavramakta güçlük çekiyor. Anlay›n-
ca yumru¤unu havaya kald›r›p s›kt›. Ba¤›rmak iste-
di ama ba¤›ramad›. A¤z›ndan anlafl›lmaz sözcükler
döküldü.
Sloganlar›m›z tüm hastaneyi inletti. Direniflin
64. gününde bu kadar ses ç›karabilmifl olmam›za
flafl›yoruz. Nereden bulduk bu kadar enerjiyi.
“Apo’lar Ölmez”
“Zaferi Cesetlerimizle Kazanaca¤›z”
“Apo’nun Katili Oligarfli”
“Apo’nun Hesab› Sorulacak”
Katafalk önünde oldu¤u gibi, nöbet tutuyoruz.
Bir kifli ayakucunda, bir kifli bafl›nda, bir dakika
bekliyoruz.
Marfllar söylüyoruz.
“Yang›nlara fazla bakan gözler yaflarmaz.”
“Aln› k›z›l y›ld›zl› bafl secdeye varmaz” derken
51

Apo’nun bafle¤mez yaflam› gözümüzün önüne geli-


veriyor.
Hasan, “Günefli ‹çenlerin Türküsü”nü tekrarl›yor.
Onunla zaptetmeye kofluyoruz, cofluyoruz.
“Ölenler dövüflerek öldüler, günefle gömüldüler”
derken, gözlerimle Apo’nun yüceleflti¤ini görüyo-
rum, büyüdükçe büyüyor...
Askerler Apo’nun öldü¤ünü slogan seslerinden
anl›yorlar. Ve hemen haber veriyorlar üstlerine.
Doktor ve hemflire geldi. Muayene... Apo flehit ol-
mufl... Baflsa¤l›¤› dileyip gidiyorlar.
Tören bitince yataklara çekildik. Bir boflalma...
Ölümü yenmenin, onu rezil etmenin verdi¤i bir bo-
flalma. Bir huzur. Bir rahatl›k. Bir zafer basama¤›na
ilk ad›m. Günlerdir “Ölüm ne zaman gelecek?” so-
rusunun soruldu¤u ve ölmemenin yaratt›¤› stres-
ten boflan›l›yor, yürekler sevinç dolu. Ama yürekler
ac›, hüzün dolu...
Bir yüzbafl› geldi. Apo’yu morga almak istedi.
Vermeyiz dedik. Cenaze bizim dedik. Yüzbafl› “Ge-
rekirse zorla al›r›z. “ türünden sözler etti. “Bizim
ölülerimizi de götürürsünüz” dedik. Söz savafl›...
Çekip gitti. “Bafl›n›z sa¤olsun” dahi demedi. Ölüye
bile sayg›s› yok. Sonra albay geldi. “Bafl›n›z sa¤ol-
sun” dedi. Cenaze sabaha kadar kalabilecek. Yüz-
bafl› yanl›fl›n› anl›yor. Bir yoldafltan özür diliyor.
Baz› yoldafllar uyuklar halde, di¤erleri uyan›k,
saat 05.00 civar›.
Albay geldi. Apo’yu istiyor. Tamam, verece¤iz.
Apo’nun yata¤›n› çevreledik. “Apo’lar Ölmez” slo-
gan›yla yoldafl›m›z› kalbimize gömdük.
52

Albay, “Apo’lar elbette ölmez, ölümü böyle kar-


fl›layanlara sayg› duyuyorum.” dedi. Bir kez daha
baflsa¤l›¤› diledi.
Apo’nun tüm eflyalar›n› bir torbaya koyup ver-
dik. Bir foto¤raf›n› ald›k.
Albay tel çekip haber verme talebimizi kabul et-
ti. Numaralar› ve adresleri not etti.
Apo yok art›k. Apo görevini lay›k›yla yapt› ve
gitti...
Ölümü kucaklad›¤›m›zda nereye haber verilmesi
gerekti¤i konusunda bir katalog haz›rlamaya baflla-
d›k.
Cezaevleriyle arkadafllara Apo’nun flehit oldu¤u-
nu belirten telgraflar çekiyoruz.
Apo’nun resmini kartondan çerçeve yap›p, yast›-
¤›n›n üstüne koyduk.
Fatih ve Haydar a¤›rlaflt›lar. Yatakta çarm›hta gi-
biler. ‹flkencedeler, iniltiden baflka bir fley duyul-
muyor.
Bekleyifl... Her an Sa¤malc›lar’a gidebiliriz.
Bir binbafl› ile Sa¤malc›lar Cezaevi Müdürü ko-
¤ufla geliyor. “Bafl›n›z sa¤olsun” diyorlar. Cezaevi-
ne sevk durdurulmufl.
Apo’nun ifllemleri için gelmifller. Yüzbafl› tekrar
geliyor. “Yapabilece¤im bir fley var m›?” sorusu
boflta kal›yor. Eziliyor, suçluluk psikolojisi içinde...
Binbafl›dan Sa¤malc›lar’dan iki arkadafl›n getirilme-
sini istiyoruz. Yan›t olumsuz.
Bugün personel içeri sokulmuyor, içeriyi güç be-
la temizlettik.
Ölüm evi... Askerlerin, aste¤menin tavr› de¤iflti.
53

Akflam Haydar’›n nefes al›fllar› de¤iflti. H›r›lt› ç›-


k›yor. Güvenlik s›klaflt›r›lm›fl. D›flar›ya haber s›z-
d›rmaman›n önlemleri. Telgraflar›n gidece¤inden
kuflkuluyuz. Ölümlerimiz karfl›s›nda rezil olufllar›-
n› ne kadar saklayabilecekler ki?
BBC her gün haberlerde direniflimizi vermeye
devam ediyor. Ölüm Orucuna gidenlerin listesini
okudu.
Fatih bilinçalt› konuflmaya bafllad›: “Düzenli or-
dular kuruldu mu?”, “Stalingrad savunmas› nas›l?”
vb...
Doktor nihayet gelmeye bafllad›. Haydar’›n ya-
n›nda. “Ben doktorluk görevimi yapt›m” deyip ken-
dince vicdan›n› rahatlatmak istiyor. “T›bbi müda-
halede bulunay›m m›?” diye soruyor. Hay›r!. . “‹fl ol-
sun diye soruyorsun” deyince bozuluyor. Ve gidi-
yor.

65. Gün 16 Haziran 1984 Cumartesi


Sakin bir gün. Daha az hareket... Tayfun d›fl›nda
yard›m edilmeden tuvalete ç›kabilen yok.
Fatih’in nefes al›fl›nda derinleflme var. Koflu sü-
rüyor.
Haydar’›n nefes al›fllar› da Fatih’le yar›fl›yor. Ne-
fes al›fl› tüm ko¤uflu dolduruyor. Körük hava çeki-
yor sanki.
Baz› yoldafllar uyuyor. Yar› bayg›nl›k hali. S›z-
ma.
Geceye do¤ru Fatih’in nefes al›fllar›ndaki periyo-
du daha derinlere iniyor. A¤z› köpük üretiyor... Ha-
y›r! Apo da böyleydi. Belli ki finifle yaklafl›yorlar.
54

66. Gün 17 Haziran 1984 Pazar


Zor bir gecenin ard›ndan tan at›yor. Haydar’›n
bafl›nda kalp hastas› yoldafl. Günefl çam a¤açlar›n›
s›y›r›p koridorun iki yan›ndaki pencereleri aflarak
Haydar’›n yüzüne vuruyor. Her yer ayd›nl›k... Hay-
dar’›n yüzü daha ayd›nl›k, günefli çekiyor sanki...
Saat 06.15...
Haydar ola¤an derinlikte bir nefes ald›. Sonra
sessizlik... Sessizlik... Yan›ndaki yoldafl nabz›na
bak›yor, atm›yor...

Haydar ikinci flehidimiz...


Tüm yoldafllar› uyand›r›yoruz. Tören yap›lacak.
Yata¤›n› Apo’nun yata¤› gibi süslüyoruz. Çenesi,
ayak parmaklar› ba¤lan›yor. Elleri bedenine bitiflti-
riliyor. Temiz çamafl›rlar›n›, yeni gelen eflofman›n›
giydiriyoruz. Aln›nda k›z›l band›.
Yata¤›n iki ucunday›z. Yine sayg› duruflu, konufl-
ma ve sloganlar›m›z...
“Haydar’lar Ölmez...”
Marfllar...
Doktorlar geliyor. Muayene... “Bafl›n›z sa¤olsun”
dilekleri içten de¤il.
Haydar’› daha ölümün so¤uk ellerine vereli çok
olmad›. Fatih’ten derin bir nefes, sonra sessizlik...
Sessizlik... Bir yoldafl nabz›na bak›yor. O da atm›-
yor... Yine derin bir nefes... Tekrar nabz›na bak›yor
yoldafl. Dakikada bir at›yor. Yaklafl›k 15 dakika sü-
rüyor böyle.
Saat 07.35... Fatih üçüncü flehidimiz... Bir günde
iki flehit...
55

S›ra bize geldi demek, ölüm flimdi kimin yolunu


gözlüyor?
Ölüm pusuda... Salvo at›fl›na tutuyor ko¤uflumu-
zu. Dayanmak zor.
Ac› ile sars›l›yoruz...
Haydar’› götürmeye geldiler, izin verdik.
Bir tören de Fatih’e... Haydar’›n bir ad›m ötesin-
de...
Fatih’in üstünü de¤ifltiriyoruz. Ayn› ifllemleri
tekrarl›yoruz...
Fatih önümüzde yat›yor. Sakallar› hafif uza-
m›fl...
Sayg› duruflu, konuflmalar, sloganlar... T›pk›
Apo’nun, Haydar’›nki gibi, konuflmay› Fatih’in yol-
dafl› B. K. yap›yor.
Fatih’i götürüyorlar.
Herkes yataklar›nda yine... ç›t yok... F›rt›nadan
önceki sessizlik. Zulüm tutufluyor... ‹çimizden ken-
dilerince durumunu kötü gördükleri fiener ve H.
Ç.’yi yukar› kata almak istiyorlar.
Görevli üste¤mene “hay›r” diyoruz. Az sonra
doktor geliyor.
1. Ordu’nun emri oldu¤unu söylüyor. fiener ke-
sinlikle gitmeyece¤ini belirtiyor. H. Ç. yavafl yavafl
iniyor. Sedyeye biniyor ve gidiyor. Gözler inanmak
istemiyor. Böyle bir günde, bu noktaya gelmiflken
nas›l gidilir?
“Devrim mücadelesinde tereddüt ile ihanet ara-
s›ndaki çizgi san›ld›¤› kadar kal›n de¤ildir.” Ne ka-
dar da do¤ru Haydar yoldafl! Nas›l da bildin! H. Ç.
karar›n› önceden vermifl. Bu belli. Tavr› i¤renç.
56

67. Gün 18 Haziran 1984 Pazartesi


Saat 19.00.
Radyo, ana haber bülteninde ‹stanbul’da üç tu-
tuklunun açl›k grevi sonucu öldü¤ünü aç›klad›. S›-
k›yönetim bildirisinde doktorlar›n tüm uyar›lar›na
ra¤men tedavi kabul etmedikleri, af istedikleri,
ölüm cezas›n›n kald›r›lmas›n› istedikleri, siyasi tu-
tukluluk hakk›n›n verilmesini istedikleri söylendi.
Taleplerimiz çarp›t›l›yor.
Biz af istemedik. Burjuvaziden af istemeyi al-
çakl›k sayar›z. ‹dam cezas›n›n kald›r›lmas› da tale-
bimiz de¤il.
Burjuvazinin bu yalan ve demagojisini yan›ts›z
b›rakm›yoruz.
Ortak imzal› dilekçemizle gerçe¤i, zerrece k›zar-
mayaca¤›n› bildi¤imiz suratlar›na çarp›yoruz.
Mürsel’in bedeni su kabul etmiyor. ‹çti¤i suyu az
sonra sar›ms› flekilde at›yor.
BBC’den:
“Tutuklu aileleri Cumhurbaflkanl›¤›’na ve Mec-
lis’e dilekçe verdiler.”, “Bu kaç›nc›?”, “Say›lar› 50 ci-
var›nda...”, “Köflk önünde gösteri...”
Kararl›l›k ve cesaret... Gelecek için umut verici.
Özal, BBC’de “cezaevleriyle s›k›yönetimin ilgi-
lendi¤ini, s›k›yönetime kar›flmad›klar›n›” söylüyor.
Topu gerçek efendisine at›yor.

68. Gün 19 Haziran 1984 Sal›


Enerjimiz tükendi art›k. Hareket etmek bile on-
larca kilo yük kald›rmak gibi birfley. Görme bozuk-
luklar› ölüme yak›n yaflam›m›z›n ayr›lmaz bir par-
57

ças›.
Pencereden Avni ve Zeynel’in getirildi¤ini gör-
dük. Hiçbir ac›n›n engelleyemedi¤i tebessümler
gözlerinden dudaklar›na yay›l›yor. Ama yan›m›za
getirmediler. Avni sigara istiyor. Gönderdik. Belli
ki, zulmün umutlar›n› biraz daha bofla ç›karman›n
kavgas›ndalar. Tecritteler. B›rakt›rma telkin seans-
lar›ndalar. Yeni numaralar› bu. Tecrit ve sürekli tel-
kin.
Hasan ölüm uykular›nda say›kl›yor, tipik koma
hali. Uyuyorsa da ses vermiyor. Bir an uyand› ölüm
uykusundan. Konufltu. Tuvalete gitmekte ›srar etti.
“Horoz” ve kalp hastas› yoldafl koluna girdi. Ayak-
lar› tutmuyor.
Kemik y›¤›n›ndan farks›z.
B. K.’n›n durumu da ona yak›n.
Bugün ziyaret günüydü. Yasak oldu¤u için gö-
rüflme olmad›. Eflya al›m› da yasak!.. Ölmekten ya
da ihanetten baflka her fley yasak!..

69. Gün 20 Haziran 1984 Çarflamba


Avni ve Zeynel’i ko¤ufla verdiler, sedyedeler. Ko-
nuflmuyorlar, nefle saç›yorlar. Ayaktalar ya, diyo-
ruz. Sevindik. Anan›n yavrusuna kavufltu¤u gibi
sarmafl dolafl olduk. O kadar ac› içinde, görülmeye
de¤er bir mutluluk tablosu. G. A.’dan bir haber...
Kalsiyum komas›na girmifl. Serum takm›fllar.
Kötü... “Kendine geldi¤inde serumu ç›kar›p at-
s›n” diye haber ilettik. “Bir kez yenildim, serumu
atamam” diyor. Durum anlafl›ld›...
Belli ki ölüme yenildi.
58

Burjuvazi s›k›flt›kça sald›r›yor ama sald›rd›kça


da s›k›fl›yor. K›s›r bir döngüde hapsoldu. Kendi
taktikleri kendi bafl›n› yiyecek. Yeni sald›r›s›n›n ge-
rekçesi “Liderleri bunlar› ölüme götürüyor...”
O halde lideri tecrit etmeli. Çok basit ve s›¤ bir
düflünce.
Belki de umutsuzca sar›ld›klar› tükenmifl pozla-
r›n›n en sonuncusu.
De¤erini ölçüp biçti¤imiz, kiflili¤ini çözümledi-
¤imiz üste¤men, Dursun’u alacaklar›n›, tecrit ede-
ce¤ini söylüyor.
Reddediyoruz. Dursun’u al›rlarsa su almay› ke-
sece¤iz. Tav›rs›z kalmak, pes etmek, geri çekilmek
yok. Savafl sert geçiyor. Ölüme bir milim daha yak-
laflaca¤›z. Belki bir santim, bir milim ötesi ölümün
ta kendisi... Kararl›y›z...
Operasyon için koridorda 30-40 asker birikti.
Hepimiz bir deri bir kemik. Ama irademiz yafl›yor.
Bedenlerimiz çoktand›r ölmeye haz›r. “Horoz” ve
kalp hastas› yoldafl, Day›’n›n ranzas›na tafl›d›lar bi-
zi. Direnece¤iz, Day› verilmeyecek. Al›rlarsa dire-
nifl kararl›l›¤›m›za bir kez daha tan›k olacaklar.
Askerler ko¤ufla girdiler. Lefl kargalar› gibi sal-
d›rd›lar. Düflman kallefl...
Sloganlar... “Kahrolsun Faflizm!” hayk›r›fl›...
“Hastane mi, ‹flkencehane mi?” Kol ve bacaklardan
tutup bir bir di¤er yataklara att›lar bizi. Day›’y›
al›p gittiler. Kap›dan kaybolurken son kez ç›rp›n›-
fl›n› görüyor, zulmü lanetleyen hayk›r›fllar›n› duyu-
yoruz.
Vatan kurtaran “aslan asker”ler. Vay hallerine! Ne
59

kadar da düfltüler!
S›k›yönetime ve Kad›köy ‹nzibat Alay Komutan-
l›¤›’na bir-iki sat›rl›k dilekçe: “Ölümün üzerine im-
zam›z› at›yoruz. Yoldafl›m›z getirilene kadar su iç-
meyi b›rak›yoruz.”

70. Gün 21 Haziran 1984 Perflembe


Gün monoton, s›kk›n...
Kimsenin konuflacak hali yok.
Tüm gözler bantl›...
Su alm›yoruz... A¤z›m›z kuruyor. Tükürük bez-
leri çal›flm›yor.
Dudaklar çatlamaya bafllad›.
Hasan belle¤ini yitirdi. Askerler onu izliyor. Al›p
t›bbi müdahalede bulunacaklar.
Ö¤len ko¤ufla bir masa getirip üzerine yemek
koydular. Ak›llar›nca bizi cayd›racaklar... Yemekle-
ri yere döktük.
Hasan say›kl›yor. Ara s›ra “Kazand›k m›?”, “Kaza-
naca¤›z!” diye ba¤›r›yor. Dünyadaki devrimci hare-
ketler üzerine konufluyor. Konuflmalar› bilinç d›-
fl›...
Zaman zaman yataktan düflüyor. “Horoz” kald›-
r›p yata¤a koyuyor.
Ö¤le saatleri...
“Horoz” ve kalp hastas› yoldafl›n sevki okundu...
Haz›rlan›yorlar... Yard›m edecek tek kifli yok. Biz
kararl›y›z. Zaten ihtiyac›m›z da kalmayacak art›k.
Ölümün çok yak›n›nday›z.
1 Temmuz 1984 Pazar
Direnifl biteli befl gün oldu. Sekiz yoldafl›z. Dire-
60

niflin bitiminden beri, içinde çeflitli vitamin ve pro-


tein olan serum ald›k. Say›s›n› hat›rlam›yorum.
Süt, yo¤urt, patates vb. ile besleniyoruz. K›smen
kendimize geldik. Vücudumuzda ödem var. Kendi-
mizi tan›yamaz haldeyiz. Befl gün önce iskelet y›¤›-
n›yd›k. fiimdi yapay fliflmeden dolay› normal bir in-
sandan farks›z görünüyoruz.
Baz› yoldafllar›n vücudu seruma tepki gösterdi.
Serumu kesip ara verilen birinin durumu kötü. Sa-
y›kl›yor, s›k s›k bilinç yitimi var.
Gördü¤ü rüyalar› gerçek san›yor. Mürsel ise iyi-
leflme yolunda. Hepimizde kusma, ishal, bafl dön-
mesi vb. oluyor. Gözler yorulunca görüntü yine
çiftlefliyor.
Kalp hastas› yoldafl›n sevkinden sonra günlük
tutamad›m. Direniflin son befl gününe iliflkin an›m-
sad›klar›m:

70. Gün: Kalp hastas› yoldafl› u¤urlad›k. Bir bir


kucaklad› bizi. Cezaevine selam söyledik. Bize ba-
k›fl› bir daha görüflemeyecek oluflumuzun tüm izle-
rini tafl›yor. A¤lamamak için kendini tutuyor, biz-
den ayr›l›nca bardaktan boflan›rcas›na a¤layacak.
Ac› ve hüzün dolu.
71. Gün: Mürsel kötüleflti, yar› komaya girdi.
Hasan tam komada. Ko¤uflta hareket yok. Yataktan
kalkabilen sadece Tayfun. Ayaklar›n› sürüye sürü-
ye yürüyebiliyor.
72. Gün: Hemflire su içmek için ikna etmeye ça-
l›flt›. Kabul etmedik, a¤lad›.
Su içmedi¤imiz için h›çk›r›k tuttu.
61

Aste¤men cezaevine götürülece¤imizi söyledi.


Birbirimizle vedalaflt›k. Sözlü olarak elbette. Ku-
caklaflma olana¤› yok.
Ko¤ufltan tek tek sedye ile ç›kard›lar. Tedavi ka-
bul edip etmedi¤imizi sordular... Yan›t: Hay›r...
Ambulansla cezaevine yolculuk... C blok alt kat-
ta, tek tek ko¤ufllara yerlefltirildik.
Dursun bizimle geldi. Yeniden su içmeye baflla-
d›k.
Tayfun koridorda sesleniyor: “Hasan, fiaban,
Mürsel, B. K. getirilmedi.”
Cezaevindeki yoldafllar geldi¤imizi ö¤renmifller,
uzaktaki bir bloktan anons sesi geldi. Onu di¤er
bloklar›n anonslar› izledi. Yoldafllar “destek ve se-
lamlama anonsu” yap›yorlar. Ürperiyorum. Tatl› bir
mutluluk.
Yoldafllar›n aras›nda olmak, onlar›n slogan ve
marfllar› aras›nda olmak ne güzel! Ölümü böyle
beklemek de güzel...
Bir gün sonra ikinci ekibin gönüllülerini üst ka-
ta getirdiler.
Bize seslendiklerinde anlad›k. Türküler selaml›-
yor bizi. Üstümüzdeki sesler, çok uzak yoldan,
baflka bloklardan geliyormuflças›na kulaklar›m›za
zor yetifliyor. ‹flin asl›, kulaklar›m›z sa¤›rl›¤a dön-
mede.
Yan›m›za yar›m kiloluk birer paket süt b›rakt›-
lar. Döktük.
73. Gün: Blok hem tecrit, hem de revir gibi kul-
lan›l›yor. Doktorlar yar›m ya da bir saat ara ile
kontrole geliyorlar. Nab›z ve tansiyon ölçülmesine
62

izin vermedik. Tuvalet konusunda asker yard›mc›


oluyor.
Ö¤lene do¤ru fiener a¤›rlaflt›. Yeniden hastaneye
kald›r›ld›.
Akflam yemek saatinde ko¤ufla tepsi içinde ye-
mek getirip b›rakt›lar. Baharat kokusu saç›yor. Kal-
k›p tepsiyi tekmeledim.
B. K. hastanede direnifli b›rakt›.
74. Gün: ‹ki yoldafl geldi. Yan ko¤ufltaki yoldafl-
la görüfltüler. Pazarl›¤› yapan yoldafllarm›fl. Yanla-
r›nda cezaevi müdürü ve baz› subaylar var. Yar›m
saat kal›p gittiler.
Bir yoldafl daha hastaneye kald›r›ld›. Bilincim gi-
dip gidip geliyor. Rüyalar gerçeklerle harmanlan-
maya bafllad›. Gerçeklerle, dald›¤›mda gördü¤üm
rüyalar› ay›rt etmekte güçlük çekiyorum.
75. Gün: Sabah pazarl›k yapan yoldafllardan bi-
ri geldi. Eylemin istenilen siyasi sonucu yaratt›¤›-
n›, hareketimizin eylemi bitirme karar› ald›¤›n›
aç›klad›.
Ambulansla hemen hastaneye kald›r›ld›k. Sözcü
durumundaki yoldafl da yan›m›zda... Hastanedeki
yoldafllara tek tek eylemin bitirildi¤ini aç›klad›.
Hasan yoldafl› 73. günde kaybetti¤imizi iki gün
sonra ö¤rendik. Koma halindeyken yan ko¤ufla
al›nm›fl. Serum ve sonda takm›fllar ama vücudu te-
daviye cevap vermemifl.
2. BÖLÜM

‹LK 45 GÜNÜN ANLATIMI


65

Bitti!..
Bir dönem kapand›. Aylar›n art›k s›k›nt› veren
görüflme, konuflma ve tart›flmalar› sona erdi. ‹stan-
bul cezaevlerinde tart›fl›lmayan hemen hiçbir fley
kalmad›. Herkes yerini buldu, gidece¤i yeri belirle-
di! Nihayet kesin yol ayr›m›na gelindi.
Art›k zindanlarda direnifli en üst biçimlerde ya-
flayanlarla direnifli boyunlar›na as›l›, bir an önce
at›lacak bir zincir gibi görenler ayr› yoldan yürüye-
cek...
Diller sustu, kalemler b›rak›ld›. fiimdi siyasi
kimlikler konufluyor. Yaflam›n onuru savunulacak.
Yürekteki inanç dövüflecek...
Art›k aylard›r sab›rla, özveri ve umutla ekilenle-
ri biçme zaman›d›r. Kurmay iradelerle bedenleri
açl›¤a yat›rma, ölüme durma zaman›d›r. Özgürlük-
ler için ölümün üstüne yürüme, ölümü Ölüm Oruç-
lar›nda en yüce de¤erler için zaptetme zaman›...
66

Nisan ya¤murlar› ya¤arken can›m


bir sel gibi kabard› öfkemiz
kabard› da taflt› loy...

- Sa¤malc›lar -

Demir a¤dan, çift katl› parmakl›ktan içeriye zar


zor süzülen günün ilk ›fl›klar›nda, hücrelerde ve
hücre ko¤ufllarda bedenler açl›¤a yat›r›lmaya ha-
z›rlan›yor. Demir tav›nda dövülüyor, vakit eriflti...
Birazdan siperlerden ç›karak, daralan kuflatma
çemberini bedenleriyle yarmak için yürüyüfle geçe-
cekler. Yeni bir direnifl cephesi aç›p kendi istedik-
leri yer ve ortamda yeni bir kavgay› bafllatacaklar.
Siperlerde hücum komutunu bekleyen neferler
gibi, sabr›m›z son s›n›r›n› zorluyor. Gözümüz saat-
lerde, kulaklar›m›z havaland›rman›n sabah sessiz-
li¤ini bir top mermisi gibi delip geçecek seste. Ya-
taklardan çoktan ç›kt›, flimdi direnifl voltada... Vol-
taday›z, f›rt›na öncesi sessizli¤in son dakikalar›n›
gidip geliyoruz. Coflkulu, cesaret dolu bir heyecan›
tafl›yor ad›mlar›m›z. Sertli¤inde kararl›l›k, h›z›nda
eyleme bafllama iste¤i gizli.
Direniflten kaç›fl yataklarda, kafalar›n üzerine
kadar çekilmifl battaniyelerin alt›nda. K›fl uykusu-
na dalm›fl statükocular, olacaklara karfl› kay›ts›zl›-
¤›n, vurdumduymazl›¤›n rolünü oynuyorlar. Ayr›
bir dünyada yafl›yorlar. Kendi k›l›flar›nda, kendi
dünyalar›nda. Direnifl onlar›n yan›bafl›nda voltada.
Ama onlar direniflten çok uzak. Olacaklar onlar› hiç
67

mi hiç ilgilendirmiyor. Onlar için hiçbir ola¤anüs-


tülük yok bugünde. Her günkü gibi bir gün.
Sessizlik y›rt›l›yor. “Arkadafllar camlara” ça¤r›s›
ile parmakl›klar›n önüne toplan›yoruz. Vakit ta-
mam. Tarih 13 Nisan 1984. Saat 09.00... Direnifli-
mizi dosta düflmana, dünya aleme duyurma zama-
n›d›r. Aylard›r süren s›k›c› bekleyifl sona eriyor. Bu
kez hep bir a¤›zdan çok daha güçlü kald›r›yoruz
sessizli¤i. fiimdi biz konuflaca¤›z, bizi dinleyecek-
ler. Aylard›r içimizde biriktirip saklad›klar›m›z›
taflk›n bir ›rmak seli gibi boflalt›yoruz d›flar›ya...
Tek bir yürekten hayk›r›yoruz hep beraber:
“Bizler Sa¤malc›lar ve Metris Askeri Ceza-
evi’ndeki devrimci tutsaklar olarak, baflta bask› ve
iflkence olmak üzere, her türden keyfi tutum ve uy-
gulamalara son verilmesi, insani ve sosyal yaflam
koflullar›n›n sa¤lanmas›, tek tip elbise uygulamas›-
n›n kald›r›lmas›, savunma haklar›m›za konan k›s›t-
lamalar›n sona erdirilmesi, siyasi tutsakl›k hakk›-
m›z›n kabul edilmesi ve infaz yasas›n›n tutuklular
lehine de¤ifltirilmesi için, bugünden itibaren süre-
siz açl›k grevine bafll›yoruz.”
Onuru, yaflam› savunman›n sesidir bu...
Siyasi kimli¤in, bafle¤meyen umudun, tel örgü-
lerin ard›na at›lan on binlerce siyasi tutsa¤›n, sö-
mürü dünyas›n›n her ülkesinde tutsak milyonlarca
özgürlük savaflç›s›n›n susturulamayan sesidir. Sö-
mürüsüz bir dünyan›n, eme¤in dünyas›n›n sesidir
bu.
Böyle bafllad› ‹stanbul cezaevlerinde yeni bir dö-
nem. Böyle bafllad› Ölüm Oruçlar›na dönüflecek sü-
68

resiz açl›k direnifli.


Statükocular tatl› uykular›ndayken...
Düflman›n telafl ve flaflk›nl›¤›n›n koridorlarda
yans›yan ayak sesleri aras›nda...
Direniflçilerin “Siyasi Tutsakl›k Haklar›m›z Gas-
pedilemez!” sloganlar›yla...
Güneflli bir ilkbahar sabah›nda...
Tomurcuklar patlamada... fiimdi çiçe¤e dönme
zaman›d›r.
69

Yap› yap› içinde


kap› kap› içinde
Tilki ini koridor
Koridor koridor içinde
Kap›da sar›ca bir kilit
kafesler ard› kafes
kafes kafes içinde
kafeste bir kaplan
harman harman harmanlan›r
dönenir hücre içinde
alev alev yanan yürek
körük yürek içinde

- Sa¤malc›lar -

Mantar gibi birbiri ard›na dikilen, planland›¤›


süreden önce h›zla bitirilen E tipi cezaevleri bu dö-
nem siyasi tutsaklar üzerinde ac›mas›zca, siyasi
flubeleri hiç de aratmayacak yöntemlerle “ehlilefl-
tirme” programlar›n›n uyguland›¤› yerler oldu. Bir
an geldi, art›k yeterli olmaktan ç›k›p, ehlilefltirme-
ye cevap veremedi. Programla birlikte E tipi mima-
ri de t›kand›. ‹stanbul’daki direnifl karfl›s›nda iflas
etti. Direnifl barikatlar›na çarp›p parçaland›. Art›k
ülkemize özgü zindan tecrübelerine dayal› daha
“modern”, “güvenilir”, direniflin kolektifli¤ini bölüp
parçalamaya elveriflli bir zindan mimarisine ihti-
yaç duyuldu. Türkiye’ye özgü bir “Sing Sing”, bir
“Saygon”, bir “Libertat” yarat›lmal›yd›. Sa¤malc›lar
iflte bu koflullarda do¤du. Hücreleri, onurlu aslan
70

yüreklerin kafesi oldu. Siyasi tutsakl›¤› canlar›yla


özdefl k›lanlar, umudu direnifle yükseltenler bura-
da dipsiz kuyulara at›ld›.
‹flte tafl›, demiri, harc›, eme¤i yerli, mimari pro-
jesi ve iskelesi ABD’den ithal örnek tip bir zindan-
d›r Sa¤malc›lar... Ülkemizin ilk “Sing Sing”i, ilk hüc-
re tipi zindan›d›r. Y›llar›n zindan deney birikimi-
nin, ithal ABD zindan› mimari projeleriyle kaynafl-
t›r›lmas›n›n ortaya ç›kard›¤› ilk örnektir. Ülkemiz-
deki bütün zindan modellerinin, siyasilik bir yana,
insani iliflkileri bile bölüp parçalayan yanlar›n›n
bir toplam›, bir sentezidir. Birçok zindan›n insanl›k
d›fl› bütün çirkinliklerinin bir araya getiriliflidir. ‹fl-
kence ve bask›y›, beton ve demirleri aras›na gizle-
mifl kale gibi bir yap›d›r. ‹nsan› fiziken çürütüp
manen çökertmek için yarat›lm›fl yap›lar içinde 12
Eylül dönemini en ideal biçimde sembolize edeni-
dir. “Geliflme Plan›”n›n en baflar›l› görüneni, gökle-
re ç›kar›l›p meydanlarda devletin birinci a¤›zlar›n-
dan övülenidir.
Sa¤malc›lar’da yaflamak gerek anlamak için. Ya-
flamayana anlatmak yaflamak kadar zor çünkü.
Duvar de¤il surla çevrili. Hem de bir de¤il, iki
surla. 12 “korugan” beton blok, üstü demir a¤larla
örtülü 12 beton havaland›rma. Bir avuç gökyüzünü
bile demir a¤a tak›lmadan göstermez. 12 beton
blokla kale kap›l› 120 beton hücre, 120 beton ko-
¤ufl. Her yer beton-demir, her fley beton-demir...
Buras› ‹stanbul’un “Bastil”idir. Buras› en seçme, en
“sak›ncal›” siyasi tutsaklar için özel Sa¤malc›lar
zindan›d›r. Burada zindan zindan içindedir... Bura-
71

da zindan zindan içindedir siyasi tutsaklar...


Birlefltir üç hücreyi(x), bir hücre-ko¤ufl yap, boz
ko¤uflu, böl üçe, olsun sana üç hücre; 3.5x1.8 eba-
d›nda bu yerde demirbafl arama. Ararsan e¤er, de-
mir, beton d›fl›nda küçük pencere cam›ndan baflka
fley bulamazs›n. Havan›n bile girmeye korktu¤u
20x30 cm. ebatlar›nda dört küçük penceredir, hüc-
relerin d›fl dünyaya aç›lan bir yüzü. Ama hangi d›fl
dünyaya denirse, gökyüzü demir a¤la parçalanan
havaland›rmay› ahtapotun bir kolu gibi saran birin-
ci sura aç›lan ‘dünyaya’ tabii. Bir dünya yüzü gören
de iki sigara paketi büyüklü¤ünde mazgald›r. Aç›l-
d›¤› zaman ekmek ve bardakla çay giren... Bir de
kap›n›n alt›nda yemekten yeme¤e aç›lan, yemek
al›nan bir tabak girip ç›kacak kadar küçük bir zin-
cirli kapakt›r. Yeme¤i köle edercesine, onurunla
baflka türlü oynayam›yorsa, böyle yeme¤inle alay
edip zedelercesine.(xx)
Görüp görece¤in budur, toplam› budur hücreler-
de d›fla aç›lman›n...
Hücre-ko¤ufllar da farkl› de¤ildir. Fazla olan, bu-
raya düflen tutsak say›s›d›r. Alt› tutsak 20x30
cm.lik on kuytu pencereden zoraki gelen havay›
paylafl›r burada. 7 ad›ml›k voltay› da, altl› üstlü
yan yana aral›kl› dizili demir borudan üç ranzay›

(x): Sa¤malc›lar’da hücreler befl dilim kaloriferi, tuvalet, lava-


bo ve tek kiflilik demir borudan ranzas› da olmak üzere toplam
6.3 metrekaredir.
(xx): Yemek al›nan delik kap›n›n en alt›nda, 7x30 cm. boyutla-
r›ndad›r. Tam yar›m kiloluk bir deterjan kutusunun yat›k ola-
rak geçece¤i geniflliktedir.
72

da... Tek bir lavaboyu ve tuvaleti de, bu tek gözde


geceli gündüzlü 24 saati her fleyiyle birlikte payla-
fl›r alt› tutsak. Burada hücrede olmayan tek fley al-
t› tutsa¤›n birlikteli¤idir. Alt› tutsa¤›n ortak yafla-
m›d›r. Birlikte gülebilme, direnifli, sevinci birlikte
yaflama hakk›d›r.
‹flte buray› merkez üs seçti direnifl, zorlad› zu-
lüm. Direnifl hücre-ko¤ufllarda, hücrelerde deprem-
ler yaratarak yürüdü hedefine, susmadan.
73

...
Kalbimin yasl› sesinde beslenen
gül yapra¤› umudum
Sabret bu iflkencelerde direniflin kökleflsin
Kan revan bu bahçede
yaflam sarmafl›¤›m›z büyüsün.
...

- Tecrit/Metris -

14 siyasi tutsak, devrimci görevlerinin sorumlu-


lu¤uyla yar› uykular›n› böldüler, kurulu bir saat gi-
bi uyand›lar 11 Nisan 1984 flafak vakti. Burada ba-
l›k istifi gibi üst üste, derin, rahat, ferah bir uyku
uyunmaz hiçbir zaman, her zaman böyle uyan›l-
maz da burada. Hem de bu saatte. Bu anki gibi çe-
likten bir yay olunamaz. Çünkü bir gazete koyars›n
sabah buraya, akflam hamur halde bulursun. Du-
varlar› buharlanan, alt›nda kaynak yatan, çamafl›r-
hanenin hemen üstüdür buras›, her fleyin h›zla çü-
rüdü¤ü, çürütüldü¤ü çok özel bir bölmedir.
Her günkünden daha büyük bir istekle do¤rul-
dular, bir türlü ›s›namad›klar›, betona yap›fl›k, kar-
tondan farks›z yataklar›ndan, bekledikleri ana ka-
vuflman›n coflkulu hevesiyle...
Do¤ruldular, Metris zindan›n›n en ücra, en ber-
bat bölgesinde, yokluklar, yoksunluklar içinde, bir-
birlerine, davalar›na olan güvenin varl›¤›yla, yafla-
mak d›fl›nda hemen her fleyin yasak çemberi alt›n-
da oldu¤u, iflkence, eza, cefa biçimlerinin denendi-
74

¤i, üretildi¤i laboratuvarda. ‹nsan›n zulmü bu ka-


dar iyi ve en yak›ndan tan›yabilece¤i, insan› insan
olmaktan ç›karmak için bütün koflullar›n bir araya
getirildi¤i bir yerde, çays›z, sigaras›z... ‹ddianame-
ler ve dava dosyalar› say›lmazsa, yaz›l› hiçbir fle-
yin, ister sa¤›n en sa¤›nda olsun, tek bir sayfa ga-
zetenin bile kap›s›ndan içeriye ad›m›n› atamad›¤›
bu yerde, Metris cehenneminin en fazla yan›lan bu
yerinde... Gayya kuyusunda.
Direnifl programlar›n› kutsal bir emaneti açarca-
s›na açt›lar, koydular önlerine. Direnifl üzerine et-
tiler son yeminlerini. Direnifl k›v›lc›m›n› yakmak
için yapt›lar son haz›rl›klar›n›.
Buradan, ‹stanbul zindanlar›nda zulmün doruk
noktas›ndan verilecek direniflin start›. Zulmün en
yükseklerinde, böyle bir direniflin en acil, en fazla
ihtiyaç duyuldu¤u, en hakl› ve meflru ve de kaç›n›l-
maz oldu¤u B-2’den... ‹nsanl›¤a karfl› 12 Eylül’ün
en büyük suçlar› iflledi¤i Metris zindan›n›n “tec-
rit”inden...
Prometheus’lafl›ld›; iflkencelerden iflkencelere,
gündüzlerden gecelere yaflamak göze al›nd›. Atefl,
zindan ilahlar›ndan ilk burada çal›nd›... Direnifl bu-
rada tutuflturuldu, yürekler burada sönmez ateflle
meflaleleflti, k›pk›z›l parlad›.
‹flte, direnifl atefli buradan tafl›nd› Metris’e. Sa¤-
malc›lar’a atefl buradan tafl›nd› al›nan karar gere¤i.
Direnifl program›n›n ilk ad›m› böyleydi. Zulmün
doruklar›na dikilip aç›lacakt› direnifl bayra¤›...
Bir parça ekme¤e bile kan ak›tan difl etlerinden,
a¤›zlardaki yaralardan flikayet etmeyecekler art›k.
75

Az bir zaman kald›, kafl›klar› bile olmad›¤›ndan el-


leriyle yedikleri, mideleri a¤r›tan, sindirim sistem-
lerini bozan, ne oldu¤u belli olmayan yemeklerden
kurtuluyorlar. Yaflamak için ekmekleriyle s›y›rma-
yacaklar karavanalar›n›, karavanalardaki bir par-
mak kal›nl›¤›ndaki motorin gibi ya¤lar›. Bir avuç
bulafl›k suyundan farks›z çaylar› dikmeyecekler
bafllar›na. Mazgalda, her gün yar› açl›¤a mahkum
etmek için fazlas›yla kesilen ekmeklerin kavgas›n›
vermeyecekler. Bu sayfa da kapand›. Bugün yenisi
aç›lacak, sadece siyasi kimlik ve onur için de¤il.
Yaflam için, bedenlerin açl›¤›yla ç›k›lacak zulmün
karfl›s›na. Açl›k silah›yla dövüflülecek.
‹flte direnifl ilk burada bayrak açt›. ‹flte ilk sald›-
r›lar burada gö¤üslendi. Zulüm bütün y›ld›r›mlar›-
n› burada ya¤d›rd›. ‹lk anda ç›lg›na dönmüflçesine
direniflten h›rs›n› burada ald›. Direnifle zehirini ilk
burada ak›tt›. Bu ön cephede, direnifl en sert çat›fl-
malara girmek zorunda kald›. Direnifl daha iflin ba-
fl›nda körelmemek, çözülmemek için can›n› difline
takt›. Açl›¤a gö¤sünü siper etti.
Daha ilk günün ilk saatlerinde ç›kar›ld› B-2’den
direniflçiler. Dövule sövüle, a¤›z burun kan revan
içinde. Ama kol kola, omuz omuza, çözülmeden...
Daha derin bir soluk almadan, al›nlar›ndaki boncuk
boncuk terleri ellerinin tersiyle silemeden, don-at-
let, çoraps›z b›rak›ld›lar. Tekmelerle merdivenler-
den yuvarlan›p, kollar› arkadan kelepçeli, havalan-
d›rmada so¤uk sulara yat›r›ld›lar. Direniflçilerin
bafllar› “rozvelt” postallarla çamura bat›r›ld›. fiimdi
yeflil üniformal›lar›n “rozvelt”leri eziyor etlerini,
76

kaslar›n›, kemiklerini. Bedenini so¤u¤a gömercesi-


ne... So¤u¤u suyla, çamurla iliklerine kadar sokar-
cas›na... Geçen iki saatin üzerine çamuru, suyu tu-
tan buz gibi betondan, kar›na indirilmifl tekmenin
can havliyle kald›r›ld›lar aya¤a. Yar› yürütülürler,
yar› sürüklenirler, geldikleri yolu gerisin geriye.
Küfür, tükürük ya¤an coplu koridordan geçirildiler.
Bö¤ürlerinde z›playan botlarla bir kez daha çöktü-
rüldüler, sonra iki ayak iki koldan h›fl›mla kargatu-
lumba ters kald›r›ld›lar bel hizas›na kadar. A¤a ta-
k›lm›fl bir bal›k gibi ç›rp›n›p durur ama coplar iner
ç›kar otomati¤e ba¤lanm›flças›na. Belden afla¤›s›
flimdi falakadad›r. Coplar›n gözle görülmez yak›c›-
l›¤›nda bir “ah” dememek için difllerini sökülmeme-
cesine kenetler birbirine. Düflmana bir “ah” duyma-
n›n zevkini tatt›rmamak, ac›larla kas›lan bedenine
yenik düflmemek önemlidir burada. Yar› bayg›n,
ana koridorda hoyratça sürüklenerek son ac›l› ‘se-
yahat’ini tamamlam›fl, dönmüfltür.
Zulmün doruklar›nda bir puan daha eklenmifltir
direnifle... Bu zor s›navdan geçilmifltir yüz ak›yla.
S›rat köprüsü afl›lm›flt›r. Direniflin boy ataca¤› sa¤-
lam topra¤a bas›lm›flt›r.
Art›k direnifl gönül rahatl›¤›yla kulaklar›n› ko-
¤ufllardan gelecek sese verebilir. Sa¤malc›lar’dan
körüklenecek direnifl ateflinin ilk harl› ›fl›klar›n›
bekleyebilir.
Direnifl program›n›n ilk ad›m› sa¤lam bas›lm›fl-
t›r. ‹lk zorlu s›nav baflar›yla, tökezlenmeden geçil-
mifltir. ‹kinci ad›m at›lmak üzere efliktedir. Met-
ris’te ko¤ufllar›n içindedir.
77

...
Ne ç›plak bedenimde eriyen kar,
ne titreyen, kenetlenen difllerim,
ne uyuflan kollar, s›kan zincir,
ne kara ellerdeki kara coplar,
ne de numaras› aln›ma ç›kan
kara botlar,
kar etmedi can›m, kar etmedi bana
hayk›rd›m akflama kadar
duyulsun istedim sesim
bir sesin gerekli oldu¤u anlar

- Sibirya/Metris -

Ta tepelerden, Bafltabya’dan esip gelen rüzgarla-


r›n u¤ultusu her mevsim burada kulaklar› doldu-
rur. Tam burada Metris zindan›n›, beyazl›¤› siyaha
dönüflmeye yüz tutmufl, dört boy yüksekli¤inde bir
duvar ay›r›r özgür bozk›rlardan. Günefle küskün
bak›l›r. Burada günefl bahardan bahara sadece sa-
bahlar› ince bir ›fl›k demetiyle süzer ko¤ufllar›, faz-
la beklemeden ç›kar gider. Göstermez baflka bir da-
ha yüzünü. Kar düfltü mü yere bir kez, dört batta-
niye de, kendini zor ›s›tan kalorifer de kar etmez
geceleri ›s›tmaya. Burada dört y›l›n birikiminin pa-
s›n› gizleyemeyen, iki kalem kal›nl›¤›nda pencere
parmakl›klar›na dayad›n m› gözlerini, zindan› çev-
releyen dört boy duvar›n sana bakan parças›n›, çe-
lik a¤s›z bir avuç gökyüzünü görebilirsin ancak;
karfl›nda duran, bofl bir kasvettir, konuflmaz bir
78

duvard›r. Yoktur sana sallanacak bir ko¤ufl dost el,


sesine kulak, sesine ses verecek...
Buras› Metris zindan›n›n üç katl›, birbirine geç-
meli, yan yana, omuz omuza, s›rt s›rta paralel, bir-
birinden befl havaland›rmayla ayr›lm›fl befl blo¤un
en dipte, en arkada kalan›d›r. Buras› Metris’in sür-
gün tutsaklar›n›n kald›¤› E blo¤un arka yüzü Sibir-
ya’d›r. Her biri 16 tutsa¤a mesken 12 ko¤ufluyla(x)
tam ortas›ndan biçilmifl iki havaland›rmas›yla...
Direnifl yüklü bulutlar dolafl›r Metris üzerinde.
Direnifl yüklü bulutlar “tecrit”ten h›zla ko¤ufllara
kay›yor. Direnifl ya¤d› ya¤acak neredeyse; soluk
solu¤a heyecanl› bir bekleyifltir flimdi yaflamak. ‹ki
kiflinin bir araya geldi¤i her yerde tecritten buraya
s›çramas› beklenen direnifl günün bafl konusu. Bü-
tün konuflmalardan havaya yay›lan sözcükler so-
nuçta hep ayn› kap›ya ç›k›yor. Sadece onlar m›?
Baflkalar› da soruyor: Ne zaman? Hangi gün? Hangi

(x): Metris’te ko¤ufllar üç bölmedir. Ko¤uflun toplam alan› 25-


30 metrekaredir. Yatakhanede 8 adet altl›-üstlü demir ranza,
yan yana 4 tane 70x80 cm. boyutlar›nda havaland›rmaya dö-
nük pencere ve koridora bakan 26x49 cm. boyutlar›nda maz-
gal vard›r. Yatakhane, gazino ad› verilen II. bölüme demir bir
kap›yla aç›l›r. Gazino, yemek yenilen, günlük çal›flman›n yürü-
tüldü¤ü, volta at›ld›¤› yerdir. 70x85 cm. boyutlar›nda 3 pence-
reyle yine 26x49 cm boyutlar›nda koridora bakan bir mazgala
sahiptir. Al›flverifller bu mazgaldan yap›l›r, karavana ve çöp ka-
p›dan al›n›p verilir. Tuvalet, banyo III. bölümdür. Bu bölüme de-
mir bir kap›yla girilir. Ko¤ufl ise koridora 3 sürgülü -orta sürü-
güsü asma kilitli- bir kap›yla aç›l›r. Ko¤ufllar bu haliyle 16 ki-
flilik de olsa, bu say› çok zaman bask›y› art›r›c› bir flekilde 24’e
kadar yükseltilmifltir. Bütün ko¤ufllar bu mimari yap›dayken,
bayan tutsaklar›n ko¤ufllar› -B blokta 8 ko¤ufl bayanlara ayr›l-
m›flt›r- farkl›d›r. (B-1, B-2 boflalt›l›p daha sonra erkek tutsakla-
r›n “tecrit” ko¤uflu yap›lm›flt›r.)
79

saat? Direniflin bafllay›p bafllayamayaca¤› de¤il ar-


t›k tart›fl›lan. “Tecrit” bunun yan›t›n› verdi çünkü.
Tarih, gün ve saattir flimdi merak konusu olan. Her-
kes ayn› soruyu soruyor kendisine ve çevresine.
Sorguluyor özlemi direnifle yükleyenleri. Ko¤ufllar
bu sorulara yan›t bulmaya çal›flan ar› kovanlar› gi-
bi.
Düflman, direniflin ko¤ufllar› da saraca¤›ndan
tam emin de¤il. Ama yine tetikte, tedbiri elden b›-
rakm›yor. “Tecrit”te yand› a¤z› bir kez. Sar›yor sin-
si sinsi ko¤ufllar›. Kulaklar› kiriflte, o da merakl›,
sorunun yan›t›n› ar›yor. Kafas›n›, günlerdir de¤il,
aylard›r sürekli kurcalayan acaba bafllayacaklar m›
kuflkular›n› tamamen yok etmeli. “Tecrit”ten ö¤ren-
dikleri yetmedi kafas›ndaki kuflku sislerini da¤›t-
maya. “Tecrit”teki direnifl bir istisna, “münferit” bir
vaka olabilir mi kuflkusunu yenemedi zulüm. Dire-
nifl “tecrit”te katmer katmer zulmün cana tak eden
zorunlu bir sonucu neden olmas›n ki? Direnifl, “tec-
rit”te yaflarken insanl›klar› öldürülmeye çal›fl›lan
insanlar›n, insanl›klar› için d›fla vuran do¤al bir
tepkisi olamaz m›? “Tecrit”te yak›lan direnifl atefli-
ne ra¤men, yine de “bafllayamazlar” umut k›r›nt›la-
r›na sar›lmaktan vazgeçmiyor. Bu umut ›fl›¤› “tec-
rit”te söndürülmüfl bofl bir avuntudur oysa... Met-
ris üzerine kurdu¤u bütün planlar›n› direnifl atefli-
nin yak›p kül etmesi gerçe¤ini kabullenemiyor bir
türlü. Çünkü açl›k direnifli Metris’te bafl›na gelebi-
lecek en istemedi¤i olay. Açl›k grevinin ad›n› bile
duymak istemiyor. Bir kez ad›n› duydu, bir öneri-
ler paketinde ona rastlad› m›, bir bildiri, günlük s›-
80

radan bir not açl›k direniflinden söz etti mi, tansi-


yonu yükseliyor, kalp at›fllar› h›zlan›yor. Düflman
‹stanbul zindanlar›nda oldum olas› korkuyla kar›-
fl›k nefret etmifltir açl›k direnifllerinden. Ne zaman
siyasi tutsaklar› tuza¤›na çekse, onlara çatall› dili-
nin alt›ndan zehirini ak›tma an› yakalasa, açl›k di-
renifli panzehir gibi karfl›s›na ç›k›p onu geri püs-
kürterek, ifltah›n› hep kursa¤›nda b›rakm›flt›r. Çün-
kü açl›k direniflleri Metris’te direniflin simgesi,
kendi planlar›n›n da mezar kaz›c›s› olmufltur hep.
fiu açl›k direniflleri olmasa Metris’i ne güzel, “di-
kensiz bir gül bahçesine” çevirirdi halbuki. Bitir-
meli bu ifli, son ana b›rakmamal›, haz›rl›ks›z yaka-
lanmamal› her fleye ra¤men. Haz›rl›klar›nda eksik
gedik kalmamal›. Aylard›r gece gündüz demeden
iflkencelerde, bask›, tehdit ve yasaklarda döktü¤ü
“al›nteri”nin, harcad›¤› “eme¤in” karfl›l›¤›n› almal›.
“Uçurumun kenar›na kadar getirdi¤i” Metris’i, yara-
l›, ç›rp›nan bir kufl gibi elinden kaç›rmamal›. Dire-
nifli kayna¤›nda kurutmal›. ‹stanbul zindanlar›nda
y›llard›r duydu¤u “Mamak”lara özlemini gidermeli
art›k. Direnifl, dalga dalga bayraklaflt›¤›, ülke s›n›r-
lar›n› afl›p dünyaya ün sald›¤› yerde da¤›t›lmal›.
Metris her fley onun için, Metris, yaflam›n› ve rüya-
lar›n› dolduruyor. Avucunun içinde yenilmeye, yu-
tulmaya haz›r bir lokma flimdi Metris onun için.
Lokmas›n› kapt›rmal› m›?.. Y›k›l›r umutlar› böyle
olursa. Elini uzatsa yakalayaca¤› umutlar› çöker te-
melinden.
Direniflçiler direnifle konsantrasyonlar›n› ta-
maml›yorlar. Saatleri say›l›. Bafllayacaklar› direnifl-
81

le ilgili ne yap›lmas› gerekiyorsa, onlar konuflulu-


yor. Metris’te ‘83 A¤ustos’undan bu yana direnifli
bata¤a sürükleyen düflman›n çizdi¤i yazg›y› kök-
ten de¤ifltirmeye at›lacak ad›mlar›n ince hesaplar›-
n› ç›kar›yorlar. Eller üst üste konuluyor, sözler
kalplere gömülüyor. fiimdi eller maniplededir. Di-
renifl, borulardan, kirifllerden rakamlanarak kulak-
tan kula¤a, ko¤ufltan ko¤ufla, bloktan blo¤a iletil-
mektedir.
Direnifl bestesinin farkl› vurgularda, farkl› ok-
tavlarda çal›nd›¤› bir konser salonudur Metris flim-
di. Bu bestenin çalg›lar› borular ve kirifller ise, no-
talar› rakamlard›r.
Direniflçilerin direnifle bafllama coflkusu borular
ve kirifllerden ses veren bir armonidir flimdi, hiç
bitmeyecekmifl gibi çalan. Hep böyle direnifl için
çalmak isteyen...
Susmad› gün boyu, geceye de taflarak, sabaha
sarkt› bu armoni.
T›k, t›k, t›k... 25... 25... 43, 32, 13..... Sabah (...)
da....
Dünden bugüne Tahtakale Santral› gibi hiç sus-
mayan manipleler nihayet sustu. Her fley tamam.
Herkes haz›r... fiimdi sayg›yla, gelen günü karfl›la-
madalar.
12 Nisan günü, gecenin karanl›¤›n› acelesi var-
m›flças›na kald›r›yor. Gün do¤mak için sab›rs›zlan-
maktad›r. Biten gecenin direnifle gebe son saatleri-
dir yaflanan. Direnifl bafllamak için saat saymakta-
d›r. Eli kula¤›nda, ya¤d› ya¤acak...
Art›k dakikalarca süren uzun bekleyifl sona eri-
82

yor. Ko¤ufllardan havaland›rmalara boflanan dolu


dolu direnifl hayk›r›fllar› birleflerek Metris üzerinde
gökgürültüsüne dönüflüyor. Bardaktan boflan›rcas›-
na Metris’e direnifl ya¤›yor. Aylard›r Metris’te eki-
len direnifl tohumlar› boy atmakta, meyveye dön-
mektedir...
Art›k sabah say›m›nda aç›l›p kapanan üç sürgü-
lü ko¤ufl kap›lar›n›n üç el atefl edilen silah gibi bir-
biri pefli s›ra patlamas›, çat›flman›n bafllad›¤›n› ha-
ber veriyor... Direnifl yüksek sesle ilan edilmifltir.
Metris’te ikinci bir cephe daha aç›lm›flt›r. “Tecrit”te
bafllat›lan mevzi çat›flma, flimdi her ko¤uflun bir
mevzi oldu¤u cephesel bir çat›flmaya dönüflmüfl-
tür.
‹flte, zulmün korkuyla kar›fl›k nefretinin kap›la-
r›n üç sürgüsünde patlamas› bundand›r. Budur
düflman›n kan›n› beynine s›çratan ve direnifle ver-
di¤i ilk tepkisel yan›t...
Direniflle bafllayan gün Metris’te beklendi¤inden
çok daha sakin ak›yor. Hiç de düflünüldü¤ü ve bek-
lendi¤i gibi de¤il. Sabahtan bafllayan, aç›l›p kapa-
nan kap›lar›n üç sürgüsünün patlamalar› duyulu-
yor sadece. Düflman bugün için meydan› direniflçi-
lere b›rakm›fl görünüyor. ‹lk andaki bir flaflk›nl›k
belirtisidir bu. A blok perdeleri örtük, kap›lar› s›k›
s›k› kapal›, çat›flman›n ivmesinin çok yükseldi¤i
açl›k direnifli günlerinde al›fl›lan hareketli günler-
den çok farkl› bir gün, çok ayr›k bir gün. Açl›k di-
renifli günleri, durgunlu¤u, sessizli¤i sevmeyen,
kabullenmeyen yüz yüze çat›flmal› günlerdir. Ama
bu ayr›k gün yine de pek hayra alamet de¤il. Met-
83

ris’i yaflayan iyi bilir. Ne, neyi getirir!..


Siyasi tutsaklar› düzenin tornas›ndan ç›km›fl,
a¤z› var dili yok tek tiplere dönüfltürmek için Mak-
yavelizm kavram›na rahmet okutacak çeflitte atrak-
siyonlara baflvurdu¤u bir dönemde, düflman›n di-
renifle hep bugünleri yaflataca¤›n›n hayalini bile
kurmak çok tehlikelidir.
Hay›r! Gün s›radan, sakin, al›fl›ld›¤› gibi yata¤›n-
da ak›yor ama düflman uyumuyor. Kapal› perdele-
rin ard›nda kimbilir direnifle ne oyunlar oynuyor!
Düflman karargah›, içine çomak sokulunca hid-
detle kaynayan bir ar› kovan›d›r flimdi, hem de cel-
latlar›n papazs›z toplant›lar›nda direnifle karfl› flid-
detin türlü biçimlerinin üretildi¤i bir kovan.
Direnifli k›r›p parçalaman›n, yak›p y›k›p yok
edebilmenin siyasi tutsaklara, direniflçilere “Bir da-
ha açl›k direnifli mi, tövbeler olsun!” dedirtebilme-
nin bütün bilinen yöntemleri, bir SS karargah›nda
oldu¤u gibi, tek tek tart›fl›l›yor. En i¤rençleri, he-
nüz Metris’te denenmemiflleri özenle, histerik bir
zevkle seçilip, yar›n say›mla bafllat›lacak flok sald›-
r›s›na özel olarak haz›rlan›yor.
Çarp›flman›n büyü¤ü yar›n yaflanacak. Yar›n
Metris’te bir f›rt›na kopacak...
...
Gündüz kadar sakin geçen gece, direniflçilere,
aylar›n yorgunlu¤unu unutturacak olanaklar sunu-
yor. Ko¤ufllar direniflte, aylard›r ilk kez bu kadar
rahat uyuyor. Ama aylar›n en sakin gecesinin ar-
d›nda hareketli mi hareketli bir gün do¤makta.
Yeni güne sarkan büyük çat›flmad›r günün ilk
84

›fl›klar›yla do¤uma haz›rlanan. Do¤an gün içinde


flimdi koridorlar› istila edercesine yüzlerce çift
“rozvelt” yürüyor. Bir afla¤›, bir yukar› gidip geli-
yor. Bir, ki, üç, dört... Bir, ki, üç, dört...
Çat›flman›n psikolojik havas›na giriyor, koridoru
döven en sert ad›mlarla: Bir, ki, üç, dört... Bir, ki,
üç, dört...
Direniflteki kafalar› ezmenin, gö¤üs kafeslerini
çökertmenin, açl›¤› yaflamaya bafllayan bedenleri
tekmelemenin haz›rl›klar›d›r bunlar. Bütün bunlar
birazdan koridorlarda gö¤üs gö¤üse sürecek çat›fl-
man›n “rozvelt”lerde yans›yan habercileridir.
fiimdi koridorlarda yeflil kepli, siyah coplu ve
kara postall› bir duvar örülmüfltür. Hareket saati
gelip çatm›flt›r. Mazgallar gazino taraf›ndan aç›l›-
yor bir bir ko¤ufllarda. Bir b›çak gibi hain bakan
gözler çavufl rütbesinin alt›nda içeriyi kesiyor, de-
lercesine. Kara listelerden isim isim direniflçiler
okunuyor... Sibirya’ya sürgün!.. Sürgün!..
‹ç sürgüler daha gürültülü patl›yor flimdi. Yüz-
lerce copun, yüzlerce çift “rozvelt”in aras›na at›l›-
yor bir bir direniflçiler. Yeflil kepli, siyah coplu, ka-
ra postall› ve duygular› yok edilmifllerin sald›r›s›na
u¤rad›lar. Direnen bafllara, gö¤üs kafeslerine, aç
bedenlerine bas›ld›. Vuruldu bileklerine zincir ke-
lepçeler, kan oturturcas›na... Don-atlet kalana, hat-
ta bunlar da ç›kar›lana kadar coplarla dövülüp, et-
leri ezilerek soyunduruldular. Aç bedenler “roz-
velt”lerin tekmeleriyle k›vrana k›vrana, kelepçele-
rinden çekilerek doland›r›ld›lar, so¤uk koridorlar-
da yüzükoyun. “Faflizmdir”, “kahredilen” flimdi, “ifl-
85

kenceyi yenecek”, “insanl›k onurudur” hayk›ran. Aç


bedenler oturtulup bir sandalyeye, arkal›¤›na geçi-
riliyor kelepçeli flifl kollar. Bas›yor, z›pl›yor flimdi
flifl kollardaki kelepçelere tonlarla kara postal... De-
riler her zaman ince ince kibritlerle yak›l›p soyul-
maz. Tonlarla basan, z›playan kara postallar›n bi-
lek etlerini s›y›r›p kemiklerine geçirdi¤i kelepçe-
lerle de soyulur.
Her zaman hayalara ba¤lanan elektrotlardan ge-
çen elektrik, bir b›çak gibi oymaz beynini. Saçla be-
raber sandalye üzerinde kafa derisini de kanat›r-
ken ve b›y›klar kapkara ellerle yolunurken de oyu-
lur beyinler.
Zorla kesilen saç, yolunan b›y›kt›r flimdi direnifl.
Aylard›r birbirini görmeden soran seslerin, yasak-
lar›n göstermedi¤i yüzlerin, dost dost omuzlaflma-
lar›n, gözbebeklerinde ve yoldaflça merhabalaflma-
lar›n ortas›nda direnifl. Aç, ç›plak bedenIerin ezik-
li¤inde ac›y› s›rt s›rta vererek, omuz omuza gele-
rek tükürürcesine yüzüne yüzüne düflman›n “Asker
De¤il, Siyasi Tutukluyuz!” sloganlar›yla yenebil-
mektir direnifl.
Yolunmufl saçlar›, tutam tutam kopar›lm›fl b›y›k-
lar›, soyulmufl derileri ve parça parça, lime lime
edilmifl giysileriyle ve bir de, inançlar›yla, Sibirya
sürgününün yoluna, bafllar› dimdik dizildiler flim-
di. ‹flte direniflçiler böyle sürülüyor Sibirya’ya. Di-
renifle, zindanda bir “tecrit” daha aç›l›yor. Koridor-
lar enlemesine, boylamas›na evleri s›rtlar›nda sür-
günler kervan›n› tafl›yor Sibirya’ya.
Direnifl, at›ld›¤› yasaklar denizinde, Sibirya’da-
86

d›r flimdi. Yataklar›, yast›klar› hallaç pamu¤u gibi


at›lm›fl, toz duman, pislik içinde yüzen 12 ko¤u-
fluyla cehennem azab› çektirilece¤i yerde. Direnifl
burada, üzerinde bir kilit daha vurularak bütün
bloklardan, di¤er tutsaklardan, dünyan›n maddi
manevi nimetlerinden tecrit edilmifltir. Dipsiz bir
kuyuya at›lm›flt›r.
fiimdi tek sat›r okunmas›na bile ambargo konul-
mufl gazetesiz, dergisiz, yaz›s›zd›r direniflçiler. Aç-
l›¤›n öldürdü¤ü hücrelerini derilerinden dökmek,
yerlerdeki kiri, pas› atmak, bir el yüz y›kamak için
her türlü temizlik malzemesinden yoksun; bir tek
derin bir nefeslik sigara, aç a¤›zlardaki pasl› taba-
kay›, kokan solu¤u geçici de olsa kald›r›p atmak
için bir s›k›ml›k difl macunu da yasakt›r art›k. Ker-
bela’d›r flimdi Sibirya. Direniflçilerin y›kanacak, te-
mizlenecek, hatta içecek bir damla suyunun bile
olmad›¤› bir Kerbela...
Geceleri tek bir ampulsüz, bir çak›ml›k kibritsiz
kör karanl›¤a terkedilmifltir. Metris’in çevresini pe-
riyodik olarak, kadrolu köpeklerin kovalamalar›na
efllik edercesine dolaflan nöbetçi kulübeleri projek-
törlerinin bir iki dakikada bir yan›p sönen anl›k ›fl›-
¤›d›r, ko¤ufllar›n günefl batt›ktan sonra burada gö-
rüp görece¤i ayd›nl›k.
Ama karanl›kta da “Terk Etmedi Sevdan Beni”
türküsüyle coflulur... Yükselir ko¤ufllar› saran tüm
yüreklerden, gecenin karanl›¤›n› delip geçerek.
“Dost dost ille kavga”... türküleridir Bafltabya’dan
u¤uldayan, çam ormanlar›ndan kopup gelen rüz-
garlara kar›flan. Baflka diyarlara, grevlere, direnifl-
87

lere, hakl› tarihsel kavgalara ulaflan, hep bir a¤›z-


dan söylenen, eller ç›rp›larak en önde çarp›flman›n
onuruyla yürekten dinlenen... Türkülerdir dillerde
zulümle dövüflen.
88

...
Vurdum bedenimi açl›¤a
çeli¤e döndü her hücrem
Suskunu dillendirip
durgunu koflturdu da gözüm,
s›n›r tan›mad›
okyanusu aflt› da sesim
Bir o görüp duymad› can›m
Bir o vard› s›ms›k› sar›larak
kirli mavilerine
kapad› gözünü -kula¤›n›-
s›rt›n› döndü kendi gerçe¤ine

Korku belad›r
kör eder adam›
lakin fayda etmez ecele
vazgeçirmez zulmü
vazgeçirmez seni senden soymaktan
onursuz k›lmaktan...
ko gitsin sen yan loy.

Çürüme ve Direnifl!
‹stanbul Cezaevlerinde Madalyonun ‹ki Yüzü:

Demir a¤lar›n alt›nda, beton y›¤›n› içinde, çift


parmakl›klarla örtülü, çift kilitli, eni dört, boyu al-
t› metre “ko¤ufllarda”, bunun üçte biri büyüklü¤ün-
deki hücrelerde direniflin nabz› flimdi depremler
yaratarak at›yor.
‹stanbul cezaevlerinde bafllayan beflinci süresiz
89

açl›k direniflinin üzerinden henüz on kez günefl


batt›. Ama direnifl bütün bir yaflam› parçalad›, iki-
ye böldü. Bu yaflam› biçimlendiren pamuk ipli¤iyle
ba¤l› tüm iliflkileri kopar›p att›. Ayn›lar ayn› yerde,
ayr›lar ayr› yerde; bir arada, iç içe ama ayr› bir ya-
flamda buldular kendilerini. Yeni koflullar, yeni ya-
flam biçimleri ortaya ç›kard›.
Direnifl kimin nas›l yaflad›¤›n›, ne yapt›¤›n›, ne
istedi¤ini karanl›k hiçbir yan b›rakmayarak ayd›n-
latt›. Herkesi tart›flmas›z, k›zsalar da, “biz bu de¤i-
liz” diye hezeyan içinde y›rt›nsalar da, lay›k oldu-
¤u yere oturttu. ‹stanbul cezaevlerindeki tüm siya-
si düflünce ve tav›rlar›n gerçek tablosu, bunu çer-
çeveleyen insani, siyasi ve sosyal iliflkiler yapay ol-
maktan ç›kt›. Olmas› gereken görünümüne kavufl-
turdu.
fiimdi k›fl uykusundan zorla dürtülerek uyand›-
r›lm›flças›na, içine çekilip yaflad›¤› kabu¤undan is-
temeden çekilip ç›kar›lm›flças›na telafll›, k›zg›n ve
bir o kadar da flaflk›n bir yaflam duruyor karfl›m›z-
da; statükocular›n yaflam›. Hemen bir ranza ötele-
rindeki direniflin coflku seline kap›l›p ard›ndan sü-
rüklenmemek için özel gayret gösteriyorlar. Huzur-
suz ve tedirginler. Masalar›na birkaç metre mesafe-
deki direniflin ayak seslerinin, yedikleri her lokma-
da bireyciliklerini yüzlerine vurmas›na afl›r› tepki
duyuyorlar. Her gün birlikte yat›p kalkmak zorun-
da olduklar› direnifl, uykular›n› kaç›r›yor, rüyalar›-
na statülerini bozan bir “karabasan”m›flças›na çö-
küyor. A¤›zlar›na geleni söyleyip lanet ya¤d›r›yor-
lar, tav›rlar›n› utanç duyacak biçimde ortaya seren
90

direnifle.
‹stanbul cezaevlerinde direnifl yaflam›n labora-
tuvar›d›r art›k. Olumlu, olumsuzu mutlaka yads›-
yacakt›r. Geliflen, güçlenen ve ilerleyen, duran› ve
geriye gideni ezip geçecektir. Çürüme direniflten
kesilip at›lacakt›r. Tarih ›rma¤› bir kez daha kendi-
sine ayak direyeni de¤ifltirici, dönüfltürücü ileriye
yürüyenlerden yana terk edip gelece¤e akacakt›r.
Zafer er ya da geç direnenlerin olacakt›r...
Direnifl, ad›m ad›m yürüyüfle böyle geçti. Böyle
yürüyüfle geçti, ad›m ad›m direnifl. Böyle ilerledi,
yan›ndaki çürümenin mezar›n› kazarcas›na...
Dört y›l boyunca birbirine zorunlu katlanan iki
yaflam biçimi, ilk kez s›n›rlar› b›çakla kesilmifl ola-
rak bir arada yaflan›yor. ‹lk kez ay›b›n› saklayam›-
yor, uyumsuzlu¤unu kendi içinde örtme kanallar›
bulam›yor. ‹ki farkl› yaflam ko¤ufllarda bir arada.
Hiçbir perde çekilemiyor aras›na. ‹kisi hep bir ara-
da, yan yana, iç içe... Böyle ak›p gidiyor iki yaflam
biçimi. Birbirine bitiflik, birbirine s›rt vermifl, birbi-
rini reddederek...
Birileri uzat›yor kap›n›n alt›ndaki delikten ta-
baklar›, pefl pefle yemek al›yor, her günkü gibi.
Ama fazlas›n› ›srarla isteyerek ve bundan zerre ka-
dar rahats›zl›k duymadan. Yemek da¤›tan askerin
ahlaki de¤erlerini bile hiçe sayarak. K›zaran yüzü-
nü görmezden gelerek. “Aç arkadafllar›n›z›n yan›n-
da onlar›n pay›na da düfleni nas›l olur da isteyebi-
liyorsunuz?” diye bir fleyler mi gevelemifl a¤z›nda
ya da “Açl›k grevindekilerinkini vermiyoruz” mu
demifl, ne önemi olabilir? Kepçeyle yemek fazlas›
91

için biraz tereddütlü, isteksizce giden elden neden


utan›ls›n ki? Bu al›nan fazlalar›n nas›l tükenece¤i
üzerine hasm›m›z›n direnifle sald›r› malzemesi ya-
kalamas›, bu ikinci yaflam› hiç mi hiç ilgilendirmi-
yor. Yak›n geçmifl, zaman tünelinde k›r›lm›fl gibi ne
çabuk unutulup gidiyor. Sahibinin sesi bas›n ve ya-
y›n organlar›n›n açl›k grevlerini karalamak için
yazd›klar›n›n üzerinden daha bir y›l geçmedi. Açl›k
grevlerinin, ko¤ufllarda biriktirilen yemek stoklar›-
n›n tüketilmesinden baflka bir fley olmad›¤› yalan-
lar› unutulmad›. Bu yalanlar›n bu gibi tav›rlardan
beslendi¤i bilinmiyor mu? “Ama önemli de¤il”. Yan-
lar›ndaki yaflam ölüm yolunu gözlüyormufl, bofl ve-
rirsin, “Bana m› sordu ki!” der geçersin. Her fley
fazlalar için, üç sigara paketi büyüklü¤ündeki maz-
galdan al›nan ekmekler için, çaylar için... Ok yay-
dan öylesine ç›km›fl ki, de¤irmenlere sald›r›rcas›na
sald›r›yorlar mazgallara, yumruklar, “... fazlas›n› ...
numaraya getir” hayk›r›fllar› koridorlardan süzülüp
uzan›yor zulmün kulaklar›na. Eti bol yemekler
pencere sohbetlerinde dile geliyor. Yemeklerin bol-
lu¤u, kalitesi tart›fl›l›yor. Hasm›n a¤z› kulaklar›n-
da, moral destek buluyor bundan. Bu sohbetler
üzerine ne hesaplar yap›yor, neler umuyor kim bi-
lir? Ne kadar ilginç bir çeliflki! Bir yanda yemek ko-
kular›n›n, damakta b›rakt›¤› tad›n sohbetleri yay›-
l›p gidiyor, da¤›lan, en küçük bir iz b›rakmayan du-
man gibi bir atmosfere. Di¤er yanda, açl›¤›n sesi
ko¤ufllarda, hücrelerde direnen yüreklerin “Siyasi
Tutsaklara Tek Tip Elbise Giydirilemez!” sloganlar›
d›flar›ya dalga dalga direnifl mesajlar› tafl›yor, üze-
92

rine ölü topra¤› serpilmifl insanlar› direnifle ça¤›r›-


yor. Ezilen, sömürülen insanlar›n, direnme potan-
siyellerini kaybetmemifl tutsaklar›n benli¤inde, bi-
lincinde, yüre¤inde derin de¤ifliklikler yarat›yor.
Ülkemiz topra¤›na taptaze, yepyeni direnifl tohum-
lar› ekiyor. ‹flte iki yaflam, iflte iki ses...
Bir yaflam ki, yan›ndakilerin en kutsal de¤erler
için verdikleri kavgaya tamamen kay›ts›z, enerjile-
rini bu fazlalar›n kavgas›nda sarf ediyor. Fazladan
ald›¤›, almak için kavgas›n› verdi¤i birkaç tabak ye-
mek, birkaç ekmek, birkaç bardak çayd›r. Bu, dire-
nifl ruhu kararmaya bafllam›fl yaflam›n, direnen ya-
flama tepkisi, h›rs›, kinidir...
Bu, direnen yaflama, direniflin karfl›l›¤› olarak
verilen hakaret dolu bir yan›tt›r. Y›llarca ayn› taba-
¤a kafl›k sallaman›n, flöyle ya da böyle ortak yafla-
man›n üzerini çizmenin ifadesidir. Geçmifl birlikte-
lik üzerine güzel hiçbir an› b›rakmaks›z›n, üç gün
öncesinden bafllayarak geçmifli yads›makt›r...
Bireyselleflen istekler, bencilleflen kavga, direni-
fle iyiden iyiye yabanc›laflma... Bu, yaflam›n dire-
niflle tüm köprüleri atmas›d›r. Direniflteki yaflama
aç›lan kap›lar› bir bir kapatmas›d›r. Yan› bafl›nda
ölüme direnen yaflama, feodal sayg›y› bile çok gö-
rerek, direniflle tüm ba¤lar›n› koparmak için elin-
den geleni fazlas›yla yapmas›d›r. Direnen yaflama
esirgenen birazc›k omuz vermeme, basit s›radan
demokrat bir el uzatmama baflka neyle aç›klanabi-
lir ki? Çekilip ç›kar›lamayan bir batakl›kta ç›rp›nan
yüreklerdeki ›srarl› ve kararl› direnifl karfl›tl›¤›,
kayna¤›n› baflka nereden, nas›l alabilir ki?
93

‹çindeki f›rt›nalar› biraz da histerik bir h›rsla


bast›ran, direnifle göz ucuyla da olsa sempatiyle
bakan yan›n› eze eze çürütmeye çal›flan bu yaflam
ne kadar da rahat görünüyor. Ço¤u zaman kendi
havas›nda, hiçbir fley olmam›flças›na flark› söyleye-
biliyor; direnifle karfl› olma, flark›lara dönüflüyor
bu noktada. Direniflin gerdi¤i sinirlerini boflalt›yor
belki de. Bu yolu deneyerek öylesine rahat ve dire-
nifli umursamazca hareket ediyor ki, elini uzatsa
tutacak kadar direnifle yak›nken, uzan›yor yata¤›na
boylu boyunca, keyifle buhar› tüten çay›n› yudum-
luyor. Her ö¤ün yedi¤i yemekten sonra voltada h›z-
l› h›zl› gide gele yak›yor ald›¤› fazladan enerjiyi,
“belki direnifli özendiririm” dercesine. Her fley nor-
mal gidiyormufl gibi, sürekli yüz hatlar›na palyaço
neflesi vermeye çal›fl›yor. Böyle maskeliyor içinde
olan biteni. Böyle alay ediyor direniflteki yaflamla
akl› s›ra. Bast›r›lm›fl duygular›n›n bunal›m› içinde,
a¤z›na ald›¤› lokmalar›n bo¤az›ndan dü¤ümlenme-
den geçifli ve damakta b›rakt›¤› tat direnifli afla¤›l›-
yor adeta...
Bu yaflam gönüllü felaket tellall›¤›n› da elden b›-
rakm›yor. Yan›ndayken fersah fersah uzak durdu¤u
direnen yaflam› kendi umutsuz bekleyiflinin çare-
sizli¤iyle gölgelemeye çal›fl›yor. O flimdi fliddetle
yerini, statüsünü sa¤lamlaflt›rmak ve geriye gidifli-
nin önündeki bu engelden kurtulmak için, direni-
flin pes edip, “boyunun ölçüsünü al›p” yan›na gel-
mesi ve kendisine benzemesi için direnifle do¤ru
umutsuzluk rüzgarlar›n› estirmektedir. “Bofluna ça-
bal›yorsunuz. Hak alamazs›n›z. Açl›¤›n›zla bir ba-
94

fl›n›za çaresiz kalacaks›n›z. Bu açl›¤› daha nereye


kadar götürebileceksiniz? Size destek vermeyece-
¤iz.” derken, düflman›n direniflin yüzüne aç›ktan
söylediklerinden hiç de farkl› fleyler söylememek-
tedir. Yitip giden yaflamd›r bu, çürüyendir, çöken-
dir... Geliflip güçlenen yepyeni umutlar›n yaflam›na
karfl› durarak “moral” kazanmaktan baflka bir fley
düflünmeyendir. Yan›ndaki ise birlikte olmaktan
hiç de hoflnut olmad›¤›, elinden gelse kovup ataca-
¤›, direnen, özverinin her biçimine haz›r yaflamay›
seçen bir yaflamd›r. O, direnen kiflili¤i temsil eden
bir yaflamd›r. Aylarca aç kalmay› ve yeri zaman›
geldi mi ölmeyi direnifl program›na katm›flt›r çok-
tan. O, insanl›¤›n, siyasi tutsakl›¤›n en güzel umut-
lar›, en iyi gelece¤i, inand›¤›, ilkelefltirdi¤i tüm de-
¤erleri için hiçbir kimseden hiçbir fley beklemeksi-
zin at›lm›flt›r kavgaya.
Dört duvar aras›nda s›k›flt›r›lm›fl da olsa, kendi
yazg›s›n› kendi elleriyle, kendi istedi¤i gibi çöz-
mek için ayak direyen bir yaflamd›r. Yürekleri ka-
rartan, beyinleri dumanlayan, siyasili¤i pasland›-
ran zindan çarklar›na aç›ktan baflkald›rand›r. Bu
yaflam her yerde, her zaman, hangi koflullarda olu-
nursa olunsun, tek bir gerçe¤e inanm›flt›r: ‹nsanl›k
onurunu korumak için direnmekten baflka yolun
olmad›¤›na...
Özgürlük atefliyle yanan yüre¤i s›n›f çat›flmala-
r›nda körükleyerek, iradeyi en zor kavgalarda çe-
kiçle örsle döve döve s›nay›p çeliklefltirerek gel-
mifltir bugünlere.
Bak›lmas›n bu yaflam›n d›fl görünüflüne, günden
95

güne sarar›p soldu¤una, gözle görülür biçimde bo-


zuldu¤una. Aldan›lmas›n fiziki çöküflüne, eriyip gi-
difline. Onun gücü yüreklerde, bilinçlerdedir. O,
yürekte sönmeyen özgürlük atefli, bilinçte p›r›l p›-
r›l bir günefl gibi siyasi haklara koflan inançt›r. Dil-
lerden düflmeyen, kararl›l›¤› gösteren bir slogan,
yüzlerde gelece¤e dönük bir umut, difllerde kenet-
lenmifl bir s›n›f kini, açl›kla karanl›¤›n üzerine üze-
rine gidilen bir özlemdir.
O, coplara e¤ilmeyen bir bafl, postallara ezdiril-
meyen, zincirlere vurulamayan bir onurdur.
Direnifl bütün bunlara katlanarak, kendinden
emin ad›mlarla doru¤a t›rman›fla geçmenin huzu-
runu duyuyor. Ko¤ufllarda, hücrelerde ve buralara
s›¤d›r›lamayan, özgürlük arayan patlamaya haz›r
yüreklerde...
96

...
Papaz olur cellat olur
yürür üstüne üstüne
düflmez yakas›ndan adam›n
sahip olana dek bedene
Dedik de tüm bunlar›
anlatamad›k bir türlü can›m.
...
Duvar olmufllard›
Zindan olmufllard›
kendi yüreklerinde
Giriverdiler teker teker
S›¤›nd›lar befler onar
o karanl›k labirentlere
...
Ne demiflti flair:
“yüreklerin kulaklar› sa¤›r”
dinletemedik loy...

- Oportünizm -

Bu iki yaflama katlanmak zorunda oluflumuz da-


ha çok y›pranmam›za neden oluyor. Her gün ayn›
rezillikleri göre göre yaflamak, kokuflman›n havas›-
n› istemeyerek de olsa teneffüs etmek daha da ko-
yuyor. Çünkü her geçen gün daha i¤neleyici, daha
sekter, k›r›c› ve yaralay›c› oluyorlar. Hele de arena-
da arslanlarla dövüfltürülecek gladyatörleri seyre-
dermiflçesine tribünden bizi izleyen bak›fllar› yok
mu, çileden ç›kar›yor insan›. Yumuyorlar gözlerini,
97

aç›yorlar a¤›zlar›n›. Hele hücre-ko¤ufllar› bu ya-


flamla paylaflmak hiç mi hiç çekilmiyor. Ama has-
m›m›z çok fley biliyor, direnifle karfl› bu ikili yafla-
m›n birlikteli¤inden, her ko¤uflta yaflanan bu du-
rumdan hoflnut. Kulak antenleriyle, (x) el maharet-
leriyle gün gün takip ediyor ko¤ufllardaki konuflma
ve tart›flmalar›. Hiçbir fley kaç›rmamak için elinden
geleni yap›yor. Beflinci kollar› körüklüyor. Yaz›flma
notlar›n› yakalamak için özel av partilerine ç›k›-
yor. Kap› alt› hatlar›n›, bloktan blo¤a teleferikleri
bir flahin gibi gözlüyor. Gece gündüz iz koval›yor.
Ko¤ufllardaki her tart›flma, her yeni konuflma,
onun için yeni bir karfl›-taktik üretmektir çünkü.
Ko¤ufllardaki havay› koklamak en büyük, en önem-
li iflidir flimdi. Çok iyi biliyor direnifle, direniflle 24
saat birlikte geçiren ve ona destek vermemeye ye-
min etmifl yaflam›n verdi¤i zararlar›. Bu direnifl
ezilmeli, yok edilmeli. Bunun için her yol denen-
meli, her f›rsattan alabildi¤ine yararlan›lmal›. En
küçük bir tahammülü kalmad› çünkü. Açl›¤›m›z,
ölümlerimiz hasm›m›z› güçten düflürüyor, y›prat›-
yor, tecrit ve teflhirini h›zland›r›yor. Onun bütün
korkusu bundan. Açl›k direniflinden sonra “Biz in-

(x): Cunta cezaevlerinde, her dönem cezaevi yönetimleri,


tutsaklar›n yapacaklar› direniflleri, tart›flmalar›, geliflmeleri ö¤-
renebilmek için bulabildi¤i her yöntemi denemifltir. Tutsaklar
içinden çürümüfl, yozlaflm›fl unsurlar bulup ç›kararak muhbir-
ler edinmeye çal›flm›fl (Metris’te bunlar›n en meflhuru Bahtiyar
AYTEK‹N’dir.), ko¤ufllar, mazgallar sürekli dinlenmifl, tutsakla-
r›n aralar›ndaki yaz›flmalar› ele geçirebilmek için en ince ve en
vahfli yöntemler (zorla a¤›z ve makat arama vb.) uygulanm›fl-
t›r.
98

sanl›k onuruna sayg›l›y›z” diye yalan söylemeye


nas›l devam edecek? “Cezaevlerinde siyasi tutsak-
lara iflkence yapm›yoruz” diye dünyay› nas›l kand›-
rabilecek? ‹nsan hak ve özgürlüklerine sahip ç›kan,
iflkencesiz bir dünya isteyen kurulufl ve kiflilere ne
yan›t verecek?
Bunun için bir umudu, direnifle karfl› bir kozu da
bu ikili yaflam›n bir arada birbirleriyle çat›flmas›n-
da. Direnifli hemen yan›bafl›ndaki yaflam›n kemirip
güçten düflürmesine özel bir önem veriyor. Hücre-
ko¤ufllarda direnifle karfl› kullanabilece¤i bir “truva
at›” ifllevine sahip yaflamdan nas›l olur da vazgeçe-
bilir? Neden birbirini reddeden ikili yaflam› birbi-
rinden ay›r›p direniflin yoluna konulmufl bir kayay›
kendi eliyle kald›rs›n?
Omuz omuza s›cak bir el gibi dokunmalar›n›
beklerdik. “Yolunuz aç›k olsun, direniflinizi ‘yanl›fl’
da bulsak, direnifl oldu¤u ve zulmü zay›flatt›¤› için
sayg›yla selaml›yoruz” diyebilirlerdi. Deste¤in hiç
olmayacak fley oldu¤unu da iyi biliyoruz. Yesinler,
içsinler, rahatlar›na baks›nlar, bizi düflünmesinler,
bize üzülmesinler. E¤er timsah gözyafllar› döke-
ceklerse, bafltan söylüyoruz, vazgeçsinler. Yaflas›n-
lar istedikleri gibi. Fakat direnifle gölge etmesinler,
çenelerini, kalemlerini direnifle engel olacak kadar
ileri götürmesinler. B›raks›nlar zulmün a¤z›yla ko-
nuflmay›. Duymak utand›r›yor bizi “direnifl hak ge-
tirmez” nakarat›n›. Kessinler “siyasi cinayet iflliyor-
sunuz”, “maceraya at›l›yorsunuz” saçmal›klar›n›.
Yeter bugüne kadar hasm›m›za el ovuflturttuklar›.
Direniflin zulme karfl› özünü göremiyorlar m›? Si-
99

yasi körlük bu kadar derin mi? Böyle bir direnifl


desteklenir. Desteklenmiyorsa, en az›ndan önünde
engel olunmaz.
Nedir direnifle bunca düflman tav›rlar›? Can ve-
receksek biz verece¤iz, kan ak›tacaksak biz ak›ta-
ca¤›z, onlara ne oluyor ki?
Direnifl daha bafl›nda, henüz üçüncü günündey-
ken, genç bir fidanken k›r›lmaya çal›fl›ld›: Bir bari-
kat ko¤ufl içlerinden kuruluyor direniflin önüne.
Ko¤ufllar›n içinde tüketilmek, sindirilmek isteniyor
direniflin gücü, iflin bafl›nda ko¤ufllarda kilitlenmek
isteniyor direnifl. Yaz›p çizdiklerinin, yüksek sesle
konufltuklar›n›n an›nda direnifle karfl› kullan›lan
malzeme haline getirilmesi onlar› hiç mi hiç rahat-
s›z etmiyor. Bu kadar›na pes do¤rusu! Zulmü ko¤ufl
içinde besleyen kaynak olman›n huzursuzlu¤unu
biraz olsun duymuyorlar. Bunu duyan varsa da
duygular›n›n tutsakl›¤›ndan bir an kurtulup, süren
bir direnifle zarar verme gerçe¤ini kabullenmek is-
temiyor. Siyasi düflünmekten daha çok uzaklar.
Kavga hepimizin, siyasi tutsakl›¤›n kavgas› ama
onlar yok bu kavgada. Direniflin moralini bozmak
için zulmün açt›¤› psikolojik savafla bu flekilde
kaynakl›k etmeleri affedilmez bir yan›lg›. Ama bir
yan›lg›lar› var ki hiçbir zaman unutulmayacak, bu
direniflle birlikte hep an›lacak! Bu olmamal›yd›!
Zulme s›rt s›vazlatacak bu ölçüde koz verilmemeli,
direnifle karfl› avantajl› bir pozisyon elde etmesine,
bu kadar ileri giderek, hizmet edilmemeliydi! Dire-
nifl üçüncü gününü yaflarken, henüz ayaklar› üzeri-
ne basmaya bafllam›flken, a¤›rl›¤› yeni yeni hissedi-
100

lirken, savafl›n di¤er cephesinde zulüm direniflin


önünü kesmek için fleytanca taktikler düflünürken,
tek tip elbiseyi giymemeyi de¤il, “giymeyi tart›fl-
maya açmak” baflka nas›l adland›r›labilir?.. Nereye
gidiyorsunuz, dönün geri! Direnen biziz, daha ne
oldu, ne kadar zaman geçti ki, kol kola, omuz omu-
za, s›rt s›rta verdi¤imiz günlerin üzerinden? Böyle
bir önerinin hasm›m›z›n direnifle karfl› gelifltirece-
¤i taktiklere açt›¤› çok genifl bir ufuk nas›l olur da
hesaba kat›lmaz? Nedir direnifle duyulan bu derece
düflmanl›k? Tek tip elbiseyi giyme tart›flmas›n› di-
renifl içinde bafllatmak, giyme yönünde kulis faali-
yetlerini yürütmek, siyasetleri, insanlar› ikna etme
sürecine aç›ktan a盤a h›zla girmek, direnifle zul-
mün istedi¤i biçimde, onun plan›na uygun yeni bir
alternatif yaratmaktan baflka bir fley de¤ildi. Tek
t›p elbise giymeye yeflil ›fl›k yakmakt›. “Biz tek tip
elbise giymeye haz›r›z, direnifle hak vermenize ge-
rek yok” demekti. Buydu iflte elbise giyme önerisi-
nin ard›nda duran gerçek.
Düflman tek tip elbisede somutlanan kendi ira-
desini tan›maya haz›r bu potansiyel gücü gördük-
ten sonra, direnifl karfl›s›nda derin ve ferahlat›c›
bir soluk ald›. Bir “oh” çekti mutlaka. Zulüm gökte
aray›p da bulamad›¤›n› direniflin yan› bafl›nda bul-
du. Direnifle karfl› kullanaca¤› önemli bir silah ele
geçirdi. Düflman direniflin yan›nda tek tip elbise
giymeye haz›r bu güce yaslanarak direnifli zay›flat-
mak, geriletmek, direniflin umudunu k›rmak için
aylarca direniflin sonuna kadar “Tek tip elbise gi-
yin, bütün haklar›n›z› verelim” propagandas›n› di-
101

line dolad›. Bu, alt›na hem “devrimci”, hem de “ko-


münist” imzas› at›lan belge, direnifle karfl› kullan›-
lan propagandan›n ana motifi oldu.
‹stanbul cezaevlerindeki direnifl en büyük dar-
belerinden birini içeriden bu belgeyle yedi. ‹lk kez
bu belgeyle geri çekilme ad›na teslimiyetin yolu ar-
d›na kadar aç›ld›. Bu belgenin açt›¤› yoldan direni-
fle k›l›ç sallaya sallaya geriye do¤ru ilerleyen statü-
kocular, zulmün iradesinin büründü¤ü tek tip elbi-
seleri geçirdiler üstlerine. Dahas› var. H›z›n› ala-
mayanlar “kurtulufl”u zulmün karfl›s›nda tek tip el-
biselerin önünü iliklemede buldu.
Direniflin içinde, direnifli arkadan hançerlemek.
Sezar’a Brütüs tavr› göstermek anlam›na gelen bu
belgeyle, statükoculu¤un anatomisi gerçek bütün-
lü¤ü içinde kendisini gösterdi. Statükoculu¤un ne
oldu¤unu, ne olmad›¤›n› bu k›sac›k zamanda dost
düflman herkes en yak›ndan, bizzat yaflayarak çok
iyi anlad›. Y›llard›r anlad›¤›ndan çok daha fazla...
102

- Tecrit Kapan›yor -

...
14 cand›r “Auschwitz” zulmünün ac›lar›n› bölüp
açl›k direniflinde kucak kucak paylaflan, doru¤a t›r-
manan 14 onurdur, 21 gece 21 gündüz saat saat çi-
le biriktiren, dakika dakika sabr› açl›¤a kat›k eden.
‹flte bu cehennem ateflte, geceleri aç yat›lan,
gündüzleri aç uyunmayan, zulmün zulme eklendi-
¤i, gündüzlerden gecelere iflkence nöbetlerinin
beklendi¤i 21 aya s›¤d›r›lamayan, 21 koca gün 14
çatal yürek s›rt s›rta verdi. 28 kol barikatlar› s›ms›-
k› gerdi, dövüfltü...
Tam 21 açl›k günü zindan “tecrit”inde direniflte-
ki yüreklerden tek bir yürek düflmedi. Bir tek çürük
dökülmedi, hiçbir çivi sökülmedi.
Zulmün “lacivert” umutlar› can evinden vuruldu
ve en fliddetli kas›rgalarda kudurttu¤u sular durul-
du 21. günde.
Sabah saat 03.00’ü birkaç dakika geçe, tecrit ko-
¤uflunun üç sürgüsü -istendi mi bal gibi oluyormufl
ki- tereya¤›ndan k›l çekercesine, usulca aç›ld›.
“Tecrit”in kör karanl›¤›na rütbeli gözlerin “flerefi-
ne” bol ›fl›k saç›ld›: 28 göz kamaflt›. Birden kol kol,
omuz omuz tek bir vücut olup birbirine yanaflt› di-
renifl.
Hay›r hay›r, bu bir gece bask›n› de¤il!.. Yoksa
perde arkas›ndan dü¤meye basan, t›rafllanm›fl, ye-
flil kepli bilinçsiz kafalar› direnifle azg›nca sald›r-
tan en rütbeliler böyle en önde, sigara elde, sinsi
sinsi gülerek “tecrit”in kap›s›ndan topluca girer, di-
103

renifle “iyi geceler” diler mi hiç? Papazca direnifle


sokuluyorlar flimdi. Bu, “tecrit”in son saatlerinde
en rütbelilerin direnifli yoklamalar›d›r. Kol kol ba-
rikatlar aç›l›yor, sinirler kendi haline b›rak›l›yor,
derin derin soluklan›yor... Binbafl› soruyor: “Arka-
dafllar›n›z Sa¤malc›lar’da flekerli su al›yor, siz ne-
den almamakta ayak diriyorsunuz?” De¤me fiark
dansözlerine tafl ç›kartan bu soruyla II. “tecrit”e (x)
karfl› son kozunu oynuyor. Niçin flekerli su al›nma-
d›¤›n› bilmiyor de¤il ama havay› yokluyor.
“Tecrit” direnifline en az›ndan bir yara ald›rmak
için dilinden tatl› sözler dökülüyor. Daha düne ka-
dar açl›¤›na bile kan kusturdu¤u direnifli, son anda
“Sibirya” sürgünündeki direnifle karfl› kullanmak
üzere flekerli su rüflvet teklifleriyle umut ar›yor.
Açl›klardan dam›t›larak biriktirilmifl tecrübesi, 21
açl›k gününü alt›nda ezilmeden tafl›yan coflkulu
hevesi, zulüm güruhunun nefesini kesen dövüflken
sesiyle, flekerli su rüflvetini geldi¤i a¤›zlara geri it-
ti direnifl. Binbafl›n›n yüzünde tokat gibi flaklayan
bir cevap verdi: “fiekerini al, bafl›na çal!”
Bu noktada oyun bitti. Tecrit için saklanan bu
son koz da yitirilmifl oldu. Zulmün son umut dal›
21. günün flafa¤›nda böylece kurudu. S›¤mad› bir
an “tecrit”e, zulmün öfkesi. Tek bir sözcük söyleye-
medi. Duramad› daha fazla. Duramad›, geldi¤i gibi

(x): Tecritin birincisi 8 Nisan ‘82’de açt› siyasi tutsaklara kap›s›-


n›. 14 Haziran ‘82’de, 28 günlük üçüncü büyük açl›k direniflinin
bitimiyle son buldu. Tecritin ikincisi 5 Ekim ‘83’te aç›ld› tekrar.
1 May›s ‘84’te 21. açl›k gününde kapand› bizlerle birlikte, bir
kez daha aç›lmamak üzere...
104

çekip gitti. Aradan bir saat geçmeden, 14 direniflçi-


nin Sa¤malc›lar’a sevki okundu. Direnifl, ilk raundu
“tecrit”te kazand›.
...
“II. tecrit” zorbas›yla, zulmüyle, kör karanl›k ne-
miyle, insan onurunun lanetledi¤i her fleyiyle gö-
mülüyor, ac›s› ruhunun derinliklerine yerleflmifl, er
ya da geç ama mutlaka sorulacak hesab› belle¤ine
kaz›m›fl olarak... Direnifl buradan Sa¤malc›lar’a sü-
rülüyor ya, flimdi açl›klar›n› unutmufl bir enerjiyle,
arayan gözlerle, dolaflan ellerle, soyunup al›nmak-
tan, y›rt›l›p parçalanmaktan kurtulmufl ne varsa
sevk torbalar›na dolduruluyor.
Dolduruluyor torbalara, bir bir eflyalarla yüzler-
ce an›...
Giyecek hiçbir fley b›rak›lmad›¤›nda çarflaflar-
dan kesilip biçilen, dikilen çarflaf çarflaf, çiçek çi-
çek rengarenk pijamalar...
Ya¤mur, kar, çamur demeden beton-demir y›¤›n›
buzhane havaland›rmalarda saatlerce bekletilen
ayaklar›n üflümüfllü¤ünü, yorgunlu¤unu liflenmifl
tüyleri aras›nda saklayan al› beyaz›, moru yeflili çe-
flitli çoraplar...
Say›s›z kez onur k›r›c›, ahlak d›fl› soyarak ara-
maya karfl› direnifllerde ald›¤› yaralar›n dikifl izle-
riyle ifllenmifl, “sab›kalanm›fl” küçüklü büyüklü,
uzunlu k›sal› külotlar, atletler...
Direnen yaflama ait yaz›lacak çizilecek tüm yü-
kün alt›nda, ezile küçüle minikleflmifl boy boy kur-
flunkalemler...
Askeri botlar›n kapkara tabanlar›yla ezilmifl
105

analar, babalar, kardefller, dostlar, o¤ullar, k›zlar ve


efllere ait gülümseyen yüzler, sallanan eller, renkli
renksiz boy boy resimler...
Cümleleri sökülüp al›nm›fl, özgürlük, kurtulufl,
direnifl, umut sözcükleri kapkara bantlarla karalan-
m›fl, “görüldü” damgal›, burufl burufl, k›r›fl k›r›fl
sevgi, özlem, umut dolu mektuplar...
Özellikle her tutana¤›n alt›na imza at›lm›fl ifl-
kenceci isimleri kesilmifl, dava dosyalar›, iddiana-
meler...
14 A¤ustos 1983’teki en büyük ya¤ma ve talan-
dan bu yana kim bilir kaç ya¤madan, talandan, kim
bilir kaç haydut bak›fltan kendini gizleyebilmifl göz
nuru, el eme¤i çekirdekten tespihler...
Tonlarca ac›, zulme tutsak olmayan direnifl, öz-
gürlük, umut ve zaferin ilk ›fl›klar›ndan demet de-
met... Binbir özenle doldurdu 21. açl›k gününde 14
aç tutsak torbalar›n›...
Ama bu torbalara girmedi zerrece y›lg›nl›k...
106

- Tecrit’ten Sa¤malc›lar’a -

Torbalar› bir deri bir kemik kalm›fl ellerinde, 21


açl›k gününün a¤›r prangalar› ayaklar›nda, zulmün
duvarlar›n› yar›p geçen zaferin ilk par›lt›lar› gözle-
rinde, direniflin 14 can parças› gidiyor. Bu bir kez
daha amac› iflkence olan, bahane “aramay›”, zorla
soyunduran ahlaks›z elleri lanetleyerek.
Gidiyor gitmesine de, giderayak “mevzuat töre-
ni”yle yine zulümlerle u¤urlan›yor. fiimdi bilekle-
rinde sadece derisi kalm›fl kemiklerinden, arkadan
ve s›rt s›rta vermifl kollar›ndan zincirle kelepçele-
niyor.
A havaland›rmas›nda, açl›¤›na inat iki saati afl-
k›n bekletiliyor. Açl›k yükünün alt›nda fazladan
yorulmaya, iyiden iyiye sarart›l›p soldurulmaya b›-
rak›lm›fl, kelepçesi kabuk kabuk soyulan bilekle-
rinde, son bir Metris an›s› olarak yola ç›km›fl dire-
nifl kervan› flimdi sarp kayal›klar› t›rman›rcas›na
a¤›r a¤›r, dura dura sevk reosunun befl ad›ml›k
merdivenlerini ç›k›yor.
Sevk arabas› yürüyen demirden bir hücredir;
göz göz delikli, tek pencereli, dikdörtgen bir kutu
konservedir.
Bu kapal› kutuda ac›y› kemiklerle bedene bast›-
ran, sacdan, demirden s›ralara oturuluyor. Bir dire-
niflten, yürekten kopuluyor, bir direnifle, yürekten
yüre¤e kofluluyor. Bugün 1 May›s, ak›yor alanlara
caddelerden, dört bir koldan, gecekondulardan,
her yoldan milyarlarca iflçi ve emekçi. Yak›yor za-
fere koflan mermilerini k›rlarda, flehirlerde yüz
107

binlerce özgürlük savaflç›s›. Bugün 1 May›s. Ayn›


sevda, ayn› umut, ayn› kavga için el ele, gönül gö-
nüle, sömürüsüz, özgür, kardefllik sofras›nda pay-
lafl›lan, kad›n erkek renk renk, herkese her yerde,
her fleyde, her zaman bol bol yeten, hasret dudak-
larda kana kana içilerek yaflanan bir dünyaya do¤-
ru hayk›r›yor milyonlar. Ses ses birlefliyor, dalga
dalga dünya alemi sar›yor, yaratan emekten, tarihi
gidece¤i yere nak›fl nak›fl ifllemekten yana, tüm in-
sanl›¤› birli¤e, dayan›flmaya, en güzel dünyada en
adil bar›fl› getirecek son kavgaya ça¤›r›yor: “Yafla-
s›n 1 May›s!”
fiimdi 14 tutsak, açl›klar›n›n 21. gününde enerji-
lerini hiç mi hiç tereddüt etmeden kullanarak, bu
ça¤r›ya can› gönülden uyarak, milyonlar›n, milyar-
lar›n korosuna sloganlar›yla kat›l›yor: “Yaflas›n 1
May›s!”
Coflkunun 1 May›s’la coflan, demirden, kapal›
kutunun göz görmez deliklerinden d›flar›ya taflan
sesi zulmün kulaklar›n› dövüyor. Eli aya¤›na dola-
flan, ne yapaca¤›n› flafl›ran demirden hücre alelace-
le sars›la sars›la yürüyor, son h›zla direniflçileri
Metris’ten uzaklaflt›r›yor. fiimdi uzaklaflan, gelece-
¤e emin ad›mlarla koflanlar›n bast›r›lamayan sesi.
Süzülüp direniflçilerden direnifle ak›yor, kucak ku-
cak direnifl tafl›yor. Yan yana, diz dize, omuz omu-
za s›ralarda, karfl›l›kl› yüz yüze, soluklar tutulma-
dan dillerden mutlak gelecek dökülüyor:
“Gün gelir gün gelir, zorbalar kalmaz gider
Devrimin flanl› yolunda bir ka¤›t gibi erir gider”
108

“Onlara kanma sevdi¤im ölürüz


Bencil bir girdapt›r onlar›n albenisi
Sessiz, sakin gelmeleri ard›m›zdan
Ad›mlar›na uysun diye ad›mlar›m›z
Ac›ma onlara sevdi¤im ölürüz
Ben sana, onlar birbirine yak›fl›r
Ölgün ›fl›klar›nda b›çaklan›r›z f›s›lt› gibi
S›rt›m›zda kan ve gölgelerini buluruz”
...

- Açl›kta 30. Gün -

Açl›k grevinin 30. günü. 30’da, hastalar› ve aç-


l›kla gidebilece¤i yere gelmifl tutsaklar›, deste¤e
soluklanmalar› için b›rakmak, duraksamadan de-
vam edecek gönüllülerle 45’lere t›rmanmak gereki-
yor.
30. gün, “statükocu matematik”te ölüme geçifl
s›n›r›yd›. Direniflin yolunda ise, her açl›k grevi gö-
nüllüsünün gitmesi zorunlu ilk etab›yd›. Onlar›n
“ölüm olur” dedikleri 30. gün, gönüllülükle 45. gü-
ne do¤ru kofluyordu.
T›pta açl›k üzerine yaz›lanlar, “statükocu mate-
mati¤in” hesaplar›ndan ölüm noktas› olarak kafala-
ra kaz›nanlar altüst oldu. Siyasi at›lganl›k ve karar-
l›l›k, gerçekleri bir kez daha yaflam›n içinden ç›ka-
r›p buldu.
Ama flu da bir gerçektir ki, yaflad›¤› heyecan ve-
rici tehlikeli anlardan, amans›z belalardan yakas›n›
s›y›rd›ktan ve yoluna koyulduktan sonra durdu,
geçmifle, açl›kla yaflanm›fla bakarak, ne olursa ol-
109

sun, dost düflman ne söylerse söylesin, program›n›


küçük de olsa bir yerinden de¤ifltirdi. Metris’te ilk
etab› 30 günden 26’ya indirdi, direnifli biraz erken
solukland›rd›. Y›pranm›fll›¤› dinlendirdi, süratle,
sürdürenlere bir taze güç ve destek olarak haz›r-
lanmas›na olanak sa¤lad›.
Ama 26’da durmayanlar, direniflin ilk etab›nda
soluklanmaya gerek duymayanlar, açl›k yoluna de-
vam etti. Direnifl ikinci etab›nda böyle sürdü gitti.

Zulüm bir kum kalesi


Ha var ha yok
fiu demirler flu duvar
Engin bak gönül
Bu soluk denizdir.
Deniz üzre bu yol...

Açl›¤›n sarhofllu¤u ve ac›y› ele veren yüz hatla-


r›yla tuvalet musluklar›n›n bafllar›na bas›ld›, ken-
dini zor tafl›yan kollarla bafllar pencere hizas›na
yükseldi. Parmaklar› bir el geçmesine izin veren ki-
tap kadar pencerelere uzan›ld›. Bir ayakla yan du-
vardan destek al›nd›, pervazdan tutulup 30 gün
öncesine göre açl›¤a 10-15 kilo yedirmifl bedenler
öylece kald›. Üzerinde bir “D”, bir de bafl›nda nok-
ta bulunan “S” kodlar› ve dolaflaca¤› ko¤ufllar›n nu-
maralar› bulunan avuç içi kadar kapal› notlar› ko-
¤ufl ko¤ufl hücre hücre, el elden ald›, el ele verdi.
Yaflan›lan 30. günün en taze, son haberleri direni-
flin a¤z›ndan pencerelerden pencerelere, gönüllü
açl›¤› sab›rla sürdürenlere gitti geldi. Açl›¤a baflla-
110

n›ld›¤›ndan beri, açl›¤›n yaflad›¤› iyi kötü tüm ger-


çekleri, direnifl enformasyonunun kodlu ve küçük
notlu bültenleri, açl›k gönüllülerinin oldu¤u gibi
önüne iflte böyle serdi. Direnifl açl›kta yaflad›klar›-
n›, kendi karfl›laflt›klar›n› kimseye b›rakmadan,
kendi a¤z›ndan, açl›¤›na en iyi moral destek oldu-
¤undan iflte böyle derledi.
‹flte direnifl, zulmün yalanlarla bezenmifl, düz-
mece abartmalarla sar›lm›fl, aç beyinleri yeme¤e
davet eden, tek tek moral de¤erleri y›kmak isteyen
ideolojik malzemelerini böyle tersyüz etti.
Direnifl, dedikodular›yla, bütün yazd›klar› çiz-
dikleriyle, sözlü imalar›yla direnifli yaralayan, flöy-
le ya da böyle zulmün de¤irmenine su tafl›yan sta-
tükocu kötümserleri, umutsuzlar›, ay›plar›yla, her-
kese ama öncelikle direniflçi saflara iflte böyle gös-
terdi... Direnifl onca açl›¤›na ra¤men, kimseye
muhtaç olmadan, açl›¤›n›n yaratt›¤› fiziki güçsüz-
lü¤üne ac›nd›rmadan, kendi iflini kendi gördü. Ha-
berleflme gelene¤ini en küçük birimine kadar bu
dikkat ve beceriyle ad›m ad›m ördü. Günlük yafla-
m›n› açl›¤›n izin verdi¤i oranda oldu¤u gibi sür-
dürdü.
...
Takvimden bir yaprak daha kopar›l›yor, 13 Ma-
y›s’a var›l›yor...
Açl›kla tam tam›na bahardan bir ay al›n›yor. Ba-
harda bafllayan direnifl yaza h›zla koflarak, umutla-
r›, düflleri, sevdalar› okflayarak ak›yor.
Yaza geçmeye haz›rlanan bu ilkbahar sabah›n›n
ilk saatleri. Açl›k maratonunun I. etab›n›n son met-
111

relerini kofluyor. Direnifl -iki elin parmaklar› kadar


var yok- açl›¤a boyun e¤en kay›pla 30’a gelip daya-
n›yor. Bire bin veren tohumlar› bilinçlere, kalplere,
insani tüm de¤erlere avuç avuç serpen direnifle bu
dökülmeler hiç mi hiç dokunmuyor, hücrelere,
hücre-ko¤ufllara demir a¤dan kat kat parmakl›klar-
dan kaçamak yapan günefl, I. etab›n bitiflini, kalan
gönüllülerin 45’lere yürüyüflünü, siyasi kimlikle,
onurla savaflmay›, gerekti¤inde ölmeyi seçiflini se-
vecen bakan bir yüzle ve sevgiyle selaml›yor.
fiimdi 30’da duranlar›n, Ölüm Orucuna destek
için 15 gün soluklananlar›n direnifli nas›l soluklan-
d›raca¤›n›n, yola durmadan, hiç soluklanmadan gi-
denlerin 45’lere nas›l varaca¤›n›n kesin haberleri
pencereden pencereye, elden ele ayn› kodlarla, ay-
n› notlarla, ko¤ufllar›, hücreleri, tek tek direniflçile-
ri dolafl›yor. Notta yaz›ld›¤› gibi, 30. gün tam tam›-
na 09.00’da doldu. Bafllad›¤› gibi 30 günlükler, hep
birlikte 15 gün sonraki açl›¤a haz›rlanmak için
flimdi ara verdiler... Yine notta yaz›ld›¤› gibi, 30’u
geçenler, 45’e gitmeyi yürekten seçenler, ölmeleri
iflten bile olmayan bu yolda açl›¤›n› bafllad›¤› gibi
korudu.
Unutulmas›n ve alt› çizilsin!..
Geçmiflte uzun süreli açl›klarda yaflanan disip-
linsizlik, karmafla ve çeflitli olumsuzluklardan ç›-
kard›¤› derslerle, direniflin ayn› fleyleri bir daha ya-
flamamak için yaratt›¤› demir gibi disiplin, direnifli
direnifl yapan buradaki en büyük kozdu.
...
Hava direniflten yana döndü. Zindandaki yöneti-
112

ci rütbeliler, 1. Ordu’dan seçme görevliler, grup


grup üst rütbeli heyetler direniflin mazgallar›n›, bi-
raz taktiklerinin iflas›ndan utanarak, biraz da aç-
l›kla buraya kadar gelinece¤ini ummayan bir tav›r-
la, komutan havalar›n› k›fllada b›rakm›fl, alayla kü-
çümsedi¤i, yüzünü görmek istemedi¤i direniflin
flimdi aya¤›na gitmekten s›k›l›rcas›na ama yine de
planlar› için oyunlar tezgahlayarak aralad›. Baflka
ne yapabilirdi? Bir kez olan olmufl, direnifl önüne
konan engelleri bir bir afl›p yolunu bulmufltu. Art›k
yapacak, direnifle sald›racak elinde neyi kalm›flt›
ki? Kalan tek yolu deneyecekti. Direniflle yüz yüze
gelinecek, haklar masaya serilecek, konuflulacak,
çekifle çekifle, itifle kak›fla tart›fl›lacak, direniflin,
zindandaki çirkinliklerini ayna gibi kamuoyuna
yans›tmas›n›n önüne anlafl›larak geçilecektir.
Burada da hiç unutmadan “tek tip elbise giyme-
ye haz›r ve naz›r bekleyen ço¤unluk” kozunu dire-
nifle karfl› kullanmaktan geri kalmad›. Ama kafas›-
na vurula vurula gösterilen bir gerçe¤i daha kabul-
lenmek zorunda kald›. S›rtlar›n› s›vazlad›klar›n›,
kafalar›nda tek tip elbise giydirmeyi çoktan baflar-
d›klar›n› elinin tersiye bir kenara itti, ezmekten
büyük bir haz duyaca¤› direniflin yan›na gidip kini-
ni içine atarak, kendi kendine küfredip söylenerek
ve bunlar› direniflten saklamaya çal›flan bir tav›rla
söze girdi. Onu art›k görmezden gelinemez siyasi
bir muhatap olarak kabul etti ve direniflle uzun sü-
re bekletti¤i köprüleri kendi eliyle iflte böyle kur-
du.
Daha sonra neler olmad›, neler yapmak zorunda
113

kalmad› ki...
...

-34. Gün-

Açl›k 34. güne eksiksiz gediksiz, 30’dan sonra


devam etti¤i, gerisinde “bir fleyler b›rakt›m m› aca-
ba” demeden tereddütsüz gitti¤i gibi geldi dayan-
d›. Zulüm, açl›¤›n 34. günü direniflçileri statükocu-
lardan ay›rd›, bir araya toplad›. Plan›nda yer verip
umut ba¤lad›¤›, direniflin yan› bafl›ndaki yaflama
benzetmek için korudu¤u açla tokun 24 saat birlik-
te yaflad›¤› koflullar› bir h›fl›mla kald›rd›, umudunu
bozulan plan›yla birlikte söndürdü. Derin bir “ah”
çekerek bir takti¤inin daha iflas etmifl oldu¤u def-
teri kapatt›. Her fley bir yana, böylece, istemeye is-
temeye ama zorunlu olarak direnifle çok sevinece-
¤i büyük bir iyilik yapt›. 30’lar› bir rahat, bir ferah
ve en coflkulu flark›larla, türkülerle, zulmün uygu-
lamalar›na tehdit savuran sloganlarla, marfllarla
geçip her an gelebilecek ölüme do¤ru ilerleyen,
kendinden çok emin bekleyenlerin planlar›n› altüst
eden direnifli, hasm› aç›s›ndan yak›n takibe almak,
bafl›na bela olacak ölümlerden sak›nmak, sa¤l›k
kontrollerini gece gündüz sürekli k›lmak için elin-
de baflka seçenek yoktu ki...
Birbirine aylard›r hasret, açl›ktan elmac›k ke-
mikleri ve çeneleri öne f›rlam›fl gözler yüzlere hiç
ayr›lmamak istercesine yap›fl›yor. Uçuk pembe, su-
suz, çatlam›fl dudaklar en de¤erli öpücüklerini ya-
naklardan yanaklara konduruyor.
114

Sözcüklerle anlat›lamayacak kadar içten, birbi-


rinden hiç kopmayacak, hiç ayr›lmayacak kadar ke-
netlenen an›lar, birlikte açl›kta özverinin en özlü-
süyle, gelece¤in yollar›n› bedenlerle aflarak yafla-
nacaklar, bir bir vakit yetti¤ince anlat›l›yor.
Daha önce “Doktor isteriz!” diye ba¤r›lsa bile
içeriye girmeyen, nemelaz›mc›, bananeci, üflenmifl-
likle olaylar› seyreden, ortak olan, isteksizce öyle-
sine mazgal açan, yüksek da¤lar› ben yaratt›m ha-
vas›nda tepeden bakan doktorlar, flimdi bütün bun-
lar› yapan kendileri de¤ilmifl gibi açl›¤a hizmet et-
mek için etraf›nda pervane olup dönmekte. fiimdi
ça¤r›ld› m› vakit kaybetmeksizin koflar ad›m nere-
si olursa olsun, geceymifl gündüzmüfl bakmadan
gidiyor. Ça¤r›lmasa bile, periyodik olarak günde 4-
5 kez kendileri gelip nab›z, tansiyon ölçüyor. Her
flikayeti en ince ayr›nt›s›na kadar can kula¤›yla
dinliyor. Uzun uzad›ya ne olabilece¤ini anlat›yor.
Açl›¤›n tahribatlar› üzerine eskisi gibi bilgiçlik
yapmaktan çekiniyor. Omuzlar›na tonlarca a¤›rl›k
gibi çöken ölüm sorumlulu¤undan en az zindanda-
ki rütbeli yöneticiler kadar korkuyor.
Hastaneye gitmeme tavr›n› bildi¤i halde, ceza-
evinde kontrol alt›nda tutulamayacak kadar tehli-
keli olanlarda zoru deniyor. Kendi korkusundan,
açl›¤›nda ölümü kollad›klar›n›, her fleyi göze alarak
operasyonla hastaneye yolluyor. Zindandan hasta-
neye zorla gönderilenlerin say›s› h›zla art›yor. Bu
kez de hastane direnifle sahne oluyor. Hastanede
de tedaviyi reddeden kararl›l›¤a bir kez daha tan›k
olmak zorunda kal›yor...
115

-35. Gün-

fiimdi 35. gün yaflan›yor. Direnifl, açl›¤›yla zul-


mün yüre¤ine inen bir atak daha yap›yor. Direnifl-
çiler her gün suyun içine att›klar› alt› adet kesme-
flekeri bugünden bafllayarak b›rak›yorlar. Art›k alt›
kesmeflekerli kantl› günler bir an› olarak geride ka-
l›yor. Açl›¤›n tehlikeli bir viraja girdi¤i, yönünü iyi-
ce ölüme çevirdi¤i 35. gün, zulmün yalanlar›na de-
mirbafl malzeme seçti¤i, kamuoyuna karfl› “açl›¤›n
direnme kayna¤›” diye lanse etti¤i flekeri, yalanla-
r›n ortas›na bir dinamit gibi f›rlat›yor.
Direnifl ölümü dahi program›na alsa, flekerli su
kullanmak hemen her açl›k grevinin geleneksellefl-
mifl bir kural›yd›. Açl›¤›n› uzatmada, önüne koydu-
¤u taleplerini söke söke almada ›srarl› ve kararl›
olan her direnifl, bunu ister istemez benimsemeliy-
di. Özgürlük savaflç›s› Bobby Sands ve dokuz yol-
dafl›n›n açl›kla ölüme gülerek, isteyerek giderler-
ken, seve seve ve siyasi haklar› için ölümü -baflka
yol kalmad›¤›ndan- seçerlerken, belli bir süre mey-
ve suyu içmeleri, hiç de enerji almak, beslenerek
ölümlerinin önüne geçmek için de¤ildi. Sadece ve
sadece psikolojik moral takviyesiyle ölümlerini bir
süre daha geciktirmek, seslerini, siyasi tutsakl›k is-
temlerini dünyaya daha uzun süre ve daha fazla
duyurmak, ‹ngiliz emperyalizminin ‹rlanda üzerin-
deki 400 y›la yaklaflan eski sömürgecili¤ini ç›r›l-
ç›plak göstermek içindi. ‹lerici insanl›¤›, do¤ru-
nun, hakl›n›n taraftarlar›n›, tarihin ak›fl›n›n tan›k-
lar›n› özgür, ba¤›ms›z ‹rlanda için dayan›flmaya, el
116

ele olmaya uzun ölüm günleriyle davet etmek için-


di.
35. gün flekerin de f›rlat›l›p at›lmas›ndan sonra,
zulüm, elinden flekeri al›nm›fl flaflk›n bir çocuk gi-
bi, ne yapt›¤›n› bilmez bir halde ba¤›rmaya ça¤›r-
maya bafll›yor. Çünkü açl›¤›n bitiflini bekleyen
umutlar›na bir darbe daha indiriliyor. Son ald›¤›
yumru¤un yaratt›¤› flokun sersemli¤inden kurtul-
mas› zor. Bütün bunlar, açl›kla alelacele yeni bir il-
gilenme seferberli¤i bafllatmas›ndan anlafl›l›yor.
...

Ölüme, kavgaya ve aflka inan›yorduk biz


Özgürlü¤e susam›fl herkesi
yan›m›za ça¤›r›yorduk biz

...
Açl›¤›n 35. günü bir avuç “ba¤›ms›z” tutsa¤›n
destek açl›k grevine bafllamas› zulmün bir kozunu
daha elinden ald›, açl›¤›n gücüne güç katt›. Tek tip
elbise giymifl bir k›s›m “ba¤›ms›z”, say›lar› az da
olsa tek tip elbiseleri ç›kar›p atmakla statükocular›
yaya b›rakt›lar, yüzlerini k›zartt›lar...
Ve nihayet yo¤un taban bask›s›n›n yüzü suyu
hürmetine, eylem bir fleyler kazan›r da bir yerin-
den tutamazlar, pay koparamazlar korkusunun
hikmetine, destek için statükocular 10 günlük açl›-
¤a yatt›. Geç kal›nd›¤›n›n suçunu birbirinin üzerine
atanlar utangaç sözlerle, birazc›k rol icab› piflman
görünen “bizden bu kadar” diyen gözlerle ama do¤-
rusu “ne vard› rahat›m›z› bozacak” dercesine tav›r-
117

lar›yla, gelenekler gere¤i üç kez pefl pefle blok blok


ba¤›ra ba¤›ra tüm bloklar› deste¤e ça¤›rarak, “De-
vam etmekte olan süresiz açl›k grevindeki arkadafl-
lar› desteklemek amac›yla biz ... siyasetleri olarak
yar›n sabahtan itibaren 10 günlük açl›k grevine
bafll›yoruz” anonsuyla, M bloktan, statükocular›n
merkezi karar› olarak baflland›. Böylece statükocu-
lar hiç istemedikleri halde, 10 gün de olsa açl›kla-
r›yla güçlerini 38. günün son demlerini yaflayan aç-
l›¤a katt›.(x)
fiimdi ayr›l›klar yüzeyde kayboluyor, aradaki
çitler geçici olarak kald›r›l›yor. Küs eller uzat›l›yor,
38. gün bafllayan açl›klar 38 gündür sürdürülen aç-
l›klarla, yeni bir ayr›l›¤a kadar birlefltiriliyor. ‹stan-
bul zindanlar›nda, açl›¤›n 38. gününden sonra tüm
siyasi tutsaklar, 10 günlük bir zaman diliminde de
olsa, bütünlefliyor, zulmün karfl›s›nda hiç de um-
mad›¤› açl›kla en çok s›k›flmaya bafllad›¤› zamanda
bir bütün olarak dikiliyor. fiimdi zulmün kuflatma
barikatlar› bu geçici kenetlenmifl birleflik güçlerle
sökülüyor. Bu birliktelik, yan yana gelip ayn› safta
yer alma, daha birçok olumlu geliflmeyi beraberin-
de getiriyor. Birbirine rastlay›nca yol de¤ifltirenle-
ri, yüzler yüzleri görünce kanl›s›ym›fl gibi çeviren-
leri bar›flt›r›yor. Açl›¤›n aileler aras›nda dondurdu-
¤u iliflkileri yeni bafllayan açl›k grevi çözüyor. Des-
tek açl›k grevi aileleri de hemen deste¤e döküyor,
onlar› dayan›flmaya götürüyor. Bir araya geliniyor,

(x): DHB, PY, KAWA, ÇS davalar›ndan tutsaklar›n eylemimi-


ze daha genifl destek verdiklerini burada belirtelim.
118

açl›¤›n talepleri için devletin kap›s›na yine birlikte


yürünüyor. Birleflen, birlefltiren açl›klar aileleri bir-
likte Ankara’ya tafl›nmaya, baflvurulacak tüm kap›-
lar› afl›nd›rmaya davetiye ç›kar›yor. Ne zulmün, ne
de açl›kta günü gelirse ölümün de¤il, Pir Sultan gi-
bi ille de dostun sözlerinin daha çok yaralad›¤› di-
renifl, dostun açl›¤›n› açl›¤a katmas›yla, flimdilik
geçici de olsa bilinen, dillere pelesenk edilen dedi-
kodu, abartma ve söylentileri bir kenara atmas›yla,
yakas›n› bir musibetten daha kurtar›yor. Açl›k sefe-
rinin tepelerine do¤ru direnifle bir soluk daha kat›-
l›yor. Bir de baflka yerlerden “hiç yoktan iyidir” di-
yebilece¤i destek olana¤›na kavufluyor. Buradaki
destek, açl›¤› bereketli bulutlarla baflka zindanlara
gönderiyor.
Zulmün di¤er zindanlar›nda da, yaln›z b›rakt›k-
lar› açl›¤› desteklemeleri için yandafllar›n› açl›¤a
ça¤›r›yor. fiiddetle karfl› olduklar› bir direnifli kim
bilir içlerinden kopan ne f›rt›nalarla, önünden ka-
çamaman›n s›k›nt›s›yla yaymak zorunda kal›yorlar.
Dahas›, yarg›land›klar› mahkemelerde açl›¤a baflla-
d›klar›n› ilan ederlerken, 38 günlük açl›¤› da buna
eklerlerken, direniflin yay›lma alan›n› geniflletiyor-
lar. Direniflin sesine flimdiye kadar kapal› duran ka-
nallar da statükocular›n elleriyle böyle aç›l›yor. Di-
reniflin önüne kamuoyuna daha güçlü hayk›rma
yollar› ç›k›yor. Direnifl bu kanallar› kendi kanalla-
r›yla birlefltiriyor ve daha genifl kanallara dönüfltü-
rüyor. Bu pefl pefle geçip giden sahneler karfl›s›nda,
zulüm, avucunun içindekilerin direniflin peflinden
sürüklenmesine katlanmak zorunda kal›yor.
119

Bafltan 38. güne kadar birlikte gelinse, hep böy-


le s›k› s›k› kenetlenilse, flimdi bu kadar ürken, pa-
nik havas› yaflayan zulüm, o zaman ne duruma dü-
flerdi? Ama ne yaz›k, ne yaz›k ki yapamad›lar, ya-
kalayacaklar› bu tarihi f›rsata el uzatmad›lar. Çün-
kü bunu yapacak dinamikleri önemli ölçüde zay›f-
lam›flt›.
Ancak zaman yine de geçmifl de¤ildi. Açl›¤›n 38.
gününde bafllayan destek, kararl› bir flekilde her
yerde hayata geçirilerek sa¤lanan destek-birliktelik
daha uzat›labilse, zulmün karfl›s›na hep birlikte ve
daha güçlü ç›k›lsa, sonuca daha erken var›labilirdi.
38. günden sonra da olsa, kafalardaki statükoculu-
¤un d›fl›nda bunun koflullar› vard›.
B›rakal›m birlikteli¤i sürdürmeyi, statükocular,
bafllad›klar› destek açl›k grevinde, Metris’teki yan-
dafllar›yla bile bütünlü¤ü sa¤layamad›lar. “Sa¤mal-
c›lar’da destek açl›k grevine gidilebiliyor. Ama bu-
rada gidilmez. Metris’in özgünlü¤ünü biz biliriz ve
kimse kar›flmas›n, ne yap›p yapmayaca¤›m›za biz
karar veririz” diyebilen yandafllar›na söz geçireme-
diler. Hele hele “Bayan tutsaklar›n koflullar› erkek-
lerden çok farkl›d›r. Sa¤malc›lar’la buran›n ne ilgi-
si var? Oras› ayr› buras› apayr› bir dünya” deme
dikbafll›l›¤›n› gösterenleri, bir tek gün bile destek
açl›¤›na götüremediler.
fiimdi herkesin önünde saklanamayacak biçim-
de, merkeziyetçili¤i ifllemeyen sözde demokratik-
lik, örgütlülü¤ün disiplinini bata¤a sürüklüyor. ‹fl-
te statükocular içten içe böyle çözülüyor, çürüyor,
disiplin iskeleti, demokratik merkeziyetçilik, birey
120

özgürlü¤üne feda edilerek yaflam›n d›fl›na böyle


itiliyor. Yarat›lan anti-direnifl motivasyon meyvesi-
ni veriyor. So¤uyan yürekler ›s›t›lam›yor.
Ne yaz›k, ne yaz›k ki, belki 10 günden de önce
yollar›n yeniden ayr›laca¤›, bugünden Metris’e ba-
k›ld›¤›nda kendisini hissettiriyor.

...
Ac›y› zulmü
kat›k ettik açl›¤›m›za
sevgiyi sevinci de
pay ettik kavgam›zda
...

- 40. Gün -

Açl›k kendi içinde bir de¤iflime daha gidiyor. Aç-


l›¤›n disiplini böyle olmas›n› istiyor, yaz›lm›fl
program› bunu gerektiriyor. Direnifl açl›k boyunca
toplad›¤› raporlar›yla, saflar›ndaki direniflçilerin
moral ve sa¤l›k durumlar›n›, karfl›laflt›¤› ve çöze-
medi¤i tüm sorunlar›n› barometre hassasl›¤›yla öl-
çüyor. Her fleye ra¤men, elindeki bu güçle karfl›la-
flabilece¤i her olumsuz durumu inceden inceye öl-
çüp biçerek, çözümü için yerinde ve zaman›nda
müdahale ederek ilerliyor. Hesapta olmayan kay›p-
lar›, direniflçilerin nabz›n› s›k› s›k› elinde tutarak,
hesapl› müdahalesiyle en aza indiriyor. fiimdi de
bütün bu hesaplar üzerine, açl›¤›n 40. günü bir ara
etab› daha geçiyor. 40. günde açl›¤› b›rakmak zo-
runda olanlar›, 1. deste¤e kadar derlenip toparlan-
121

mas› ve yeteri kadar soluklanmas›, tekrardan Ölüm


Orucuna dönüflecek açl›¤a kat›lmas› için ay›r›yor.
Açl›¤› art›k 40. günden ileriye götüremeyecek ka-
dar hasta olanlar, daha ileriye gitme gücünü ken-
dinde bulamayanlar ince elenip, s›k dokunup bir
bir seçiliyor, direniflin itirazs›z kararlar›yla açl›¤a
son veriyor. Açl›¤›n 40. gününde, direniflin irade-
siyle b›raks›nlar, yeniden toparlan›p haz›rlans›nlar
direktifiyle, 5 gün sonra destek açl›¤›na kat›lmak
üzere, direniflten 7’yi geçmeyen çok küçük bir par-
ça açl›¤›n d›fl›na ç›kar›l›yordu. Açl›k hedefe giden
yolda bu ara etab› da baflar›yla geçip gidiyor. 45.
gün, hedefine ilk günkü ruh ve coflkuyla, gide gide
daha da artan, pekiflen kararl›l›¤›yla t›rman›yor.
...
Ölüm açl›¤›n kap›s›na dayanm›flt› ya, flimdi de
girmek için zorluyor. Çünkü ara etaptan sonra 45
hedefine 4 gün daha yaklafl›yor. ‹rlandal› özgürlük
savaflç›s› Ray Mc Creash’in önde yorulmak bilme-
den arad›¤› ölümü 45. günde yakalad›¤›, unutulma-
m›fl an›lardan ç›kar›l›p 45’e gelinmek üzere olun-
du¤u bugünlerde an›msan›yor. Çünkü 1 gün sonra
45’e varacak; 1 de¤il, 50 de¤il, tam 150 açl›k dire-
niflçisinin yolunu her an böyle gelebilecek bir ölüm
gözlüyor. Bir de ‹stanbul zindanlar›nda, protesto
amaçl› üçlü-beflli küçükleri bir yana, bugüne kadar
gerçeklefltirilen 4 uzun süreli açl›k direniflinin ya-
fland›¤› düflünülürse, ölüm riziko grafi¤ini daha da
yükseltiyor.
fiimdi 45’in öngününde, açl›¤›n sessizli¤e gömü-
lüfl saatleri dönülüyor. Geçen geceden sabah ara-
122

land›, yataklarda zorunlu çak›l›yormuflças›na ka-


l›nd›ysa da yat›lmad›, uyunmad›, bafllar arkaya
at›lmad›, yorgunluk yorgunluk üstüne bedenler
s›zmaya b›rak›lmad› ki sabah günefle dönüp de ge-
rinerek kalk›ls›n, gözler yeni bir güne bafllaman›n
heyecan›yla aç›ls›n. Bu, günlerdir böyle. Bu heye-
can hemen her gün ayr› uykularda, uykusuz sabah-
larda kendine özgü yaflanmakta, günefl açl›¤›n da-
yatt›¤› halsizli¤e ra¤men, özlemle karfl›lanmakta-
d›r. Günün neredeyse tamam›na yak›n›n› yatakta
uzanarak geçirmek, uykunun nesnel koflullar› için
fazlas›yla yeterli olsa da uyumak için bedene açl›k
öyle kolay yol vermiyor. Yorulup s›z›lmad›ktan,
irade bir an için bofl bulunup, beden kendini çok
zorlay›p b›rakmad›ktan sonra, gözler hiç de kolay
kapanm›yor, kapan›yor olsa bile derin uykulara da-
l›nm›yor. Kemikler yavafl yavafl etlere, pul pul dö-
külmüfl ikinci kat›n› de¤ifltiren derilere batarken,
açl›k vücudun uykuyu da düzene koyan iç ve d›fl
dengelerini altüst ederken, nas›l olur da sabah ya-
taklarda geceden biriken uykunun verdi¤i mah-
murlukla gerinip de 45. gün karfl›lanabilir.
fiimdi günlerdir yorgunluktan yar› aç›k yar› ka-
pal›, kan çana¤› gibi olan gözler 45. günü karfl›la-
maya haz›r. Kemiklerini tafl›mayacak kadar zay›f-
l›kta, açl›kta en çok ifli görmüfl eller g›das›na uza-
n›yor. Akt›kça tazelenen açl›¤›n tek g›das› sular, ca-
m› yasak oldu¤u için çaydaki teinden, sudaki kireç-
ten bar ba¤layan, görünüflü ifltah kaç›ran plastik
bardaklardan içiliyor. ‹çilmez olsun! Tazelenmeyin-
ce, akarken serinlemeyince bu beklemifl ›l›k sular,
123

su içme zevkini köreltiyor. A¤›zlarda günlerin bi-


rikmifl, geceden üzerine biraz daha eklenmifl pas
ve salg› tortusu, tükrükte safralar›n kokusu biraz
olsun kaz›nmadan, doya doya tükürülmeden, a¤›z
ve burundaki bu tortu sökülüp at›lmadan, sudan
da hiçbir tat al›nm›yor. Hele de beyaz beyaz diflle-
rin çevresine yap›flm›fl çürükler, f›rçalanmadan
a¤›zdaki koku biraz olsun durulmuyor. Sular gün-
de en az iki kez, akt›¤› an çeflmeden tazeleniyor.
A¤›zlar, burunlar günde güç yetti¤i kadar dört kez,
befl kez eller ve yüzlerle birlikte serin serin temiz-
leniyor. Bardak bardak sular açl›¤›n bedenden ye-
dikleriyle birlikte süzülüyor. Suyun peflinden her
zaman oldu¤u gibi sabah kahvalt›s› niyetine sigara
devreye giriyor. Sigara, açl›¤a yak›n vazgeçilmez
bir arkadaflm›flças›na tüttürülüyor. Açl›¤› zay›f dü-
flürür, ci¤erleri daha çabuk söndürür diye kötü kö-
tü düflünülmeden, zindan psikolojisiyle tek boyut-
lulu¤a düflülmeden, neredeyse sarar›p solan ellere
daha da sar›l›k katarak alt›nc› parmak olmay› sür-
dürüyor. Yine zulme inat, 5-10 dakikal›k da olsa,
ko¤ufl içi voltaya kol kola ç›k›l›yor. Yürünmese de,
iradenin emreden gücü geldi mi, en vazgeçilmez
sevdalarla ölüme gönderen bilinçli cesaretine gü-
venilerek 5-10 dakika olmasa da, 3-5 dakika mutla-
ka volta at›l›yor. Ama art›k içine düflülüp kahrama-
n› oluverilen, hayranl›kla bitimine özenilen roman-
lardan bile on sayfa bir solukta kolay okunmuyor,
Beyazlar›na a¤ a¤, çizgi çizgi kan oturmufl, günle-
rin yorgunlu¤unu tafl›yan küçülmüfl, içine çökmüfl
gözler daha fazlas›n› okumaya zorland› m› gözka-
124

paklar›na cam k›r›klar› batarcas›na a¤r›yor. Gözler-


deki yorgunluklardan tasarruf için çok zaman bir
çift göz okuyor, tüm kulaklar dinliyor. Saat 11.00’e
gelindi¤inde, direnifl sloganlar› her gün oldu¤u gi-
bi bugün de hayk›r›l›yor. Pencerelerde fazladan
kalmak, öyle 10-15 gün öncesinin koyu mu koyu
cam sohbetlerine dalmak yok art›k. Vücut kemikle-
rini bile zar zor tafl›maya bafllad›¤›ndan beri, pen-
cereden pencereye, bir yandan di¤er yana, alttan
üste, üstten alta aynalara yazan parmaklarla, pek
zorunlu olmad›kça konuflulmuyor. Var olan gücün
büyük bir k›sm› ço¤u kez, önden arkaya, sa¤dan
sola, bloktan blo¤a özel kodlu, küçük notlar› gön-
derme olana¤› olmad›¤› zaman, harf yerini tutan
giz dolu rakamlar› çift çift “yazz... yaz” diye ba¤›-
ra ba¤›ra, “bafllaa... baflla” diye karfl›l›klardan son-
ra aktar›lan direnifl haberleri ve kararlar›n›n al›flve-
riflinde kullan›l›yor. Art›k z›rhl›, çift kilitli demir
kap›n›n ard›na tabure at›p ses geçecek kadar ara-
l›klardan yan yana, karfl› karfl›ya, kap›dan kap›ya,
ko¤ufltan ko¤ufla, yoldafltan yoldafla, açl›ktaki ar-
kadafla, ortak geçmiflten, belki daha da gerilerden,
hayat hikayelerinden ortak gelece¤e, yepyeni bir
topluma kadar uzanan koridor sohbetlerine de da-
l›nm›yor. Bir o yandan, bir bu yandan karfl›l›kl› ‘’sa-
taflarak” ya da “at›fla at›fla” “güneflin sofras›na davet
eden” direnifl türküleri, her yerde, her zaman zul-
mün ve zorbal›¤›n neden oldu¤u, halklara tüken-
mez umudu anlatan “Neruda”l› kavga fliirleri, ölü-
mün namlusunda, zulmün sehpas›nda örnek göste-
rici, yüreklendirici “Fuçik” gibi partizan öyküleri
125

sal›nm›yor... Atlar›, filleri, kaleleri ama öncelikle


piyonlar›yla, harflerle, rakamlarla, “At C-3” denile-
rek iddial› m› iddial›, ko¤ufl ko¤ufl açl›ktan sonraki
çay›na satranç da oynanm›yor. Bütün bunlar art›k
koridorlarda, havaland›rmadaki di¤er ko¤ufllarla
kal›n beton demir duvarlar›n bölüp ay›rd›¤› yoldafl-
larla paylafl›lam›yor. Açl›¤›n zorlamas› ve engelle-
mesi, tuvalete giderken bile yorgunluk yaratmas›
günler hedefe do¤ru ilerledikçe giderek art›yor.
Böyle de olsa açl›¤› ayakta, dimdik çelikleflmifl
iradeler tutuyor. ‹haneti temsil eden en afla¤›l›k is-
tekleri, irade direnifl potas›nda eziyor. Bu, açl›¤› k›-
rarak direnme sistemlerini direniflten al›koyacak,
kopard›¤›n›n ad›n› flerefsizlik koyduracak isyan›
kararl› ve kanla ac›mas›zca bast›r›yor. En dayan›l-
maz ac›lar› bilinciyle gömüyor. Bafltan aya¤a yafla-
mak istemeyen bedenleri iradedeki birikmifl dire-
nifl potansiyeli yaflat›yor. Yani 45’e bir gün kala, aç-
l›¤a bedeniyle de¤il, sapasa¤lam moral de¤erleriy-
le iradeler karfl› koyuyor!
‹radeler 40’tan sonra da yine eksiksiz, gediksiz,
tam bir kolektiflik içinde devam ettiler. 45. güne
saatler kala açl›¤›n aya¤a kald›rd›¤› bedenleri ezdi-
ler, geçtiler. Yaflama küsmek isteyen, kendileriyle
çat›flan her gücü dize getirdiler.

- Ve 45. Gün -

Ö¤lene yaklafl›lmakta. Günefl dakika dakika dok-


san dereceye t›rmanmakta. Mesai saatinde, dokuz
civar›nda bafllayan doktor kontrolünün ikincisinin
126

eli kula¤›nda flimdi. ‹kinci mutat doktor kontrolle-


rinden, bilinen nab›z tansiyon ölçüm merasimle-
rinden, açl›¤›n art›k ölüme ça¤r› yapt›¤› karamsar
bir tedirginlikle her günden farks›z papa¤an gibi
tekrar tekrar söylendikten sonra, mavi bereli jan-
darmalar ve iflkence uzman› haz›r k›ta komandolar
aras›nda kaybolan doktorun ko¤ufltan ç›k›fl›n›n pe-
fline, rayl›, aç›l›p kapanan z›rhl› demir kap› kapan›-
yor. ‹flte bu mutat “görev” 35’ten sonra her gün hep
böyle 4-5 kez ayn› flekilde, ayn› sözlerle tekrarlan›-
yor. Bütün ölçümler ölüm sorumlulu¤u telafl›yla,
k›rm›z› iflaretlerle, büyük bir dikkatle deftere kay-
dediliyor. Hastaneye hemen sevk buna göre ay›rt
ediliyor. Durumu a¤›rlaflan ama gitmemekte bay›l-
ma bedeli direnenler, her fley göze al›n›p ranzalar-
dan, el omuz kenetlenmifl barikatlardan operas-
yonlarla kopar›l›p hastaneye sevk ediliyor. Hasta-
nelik 20 direniflçinin üzerine bugün kimbilir daha
kaç direniflçi operasyonlarla sökülüp ekleniyor.
fiimdi kulaklar koridorda g›c›rdayacak postal
seslerinde, gözler aç›lacak üç sigara büyüklü¤ün-
deki mazgallardan bugünün gazetelerindedir.
“Cumhuriyet”in bile siyasi tutsaklara “fazla siyasi”
oldu¤u gerekçesiyle çok görülüp verilmedi¤i, de-
politizasyonun her çeflidinin uyguland›¤› koflullar-
da gelen gazeteler, önce d›fltan içe bafll›k bafll›k ta-
ran›yor çünkü art›k açl›kla delinen sansür ve dema-
goji duvar›n›n gediklerinden kamuoyuna ne kadar
çarp›t›lsa da, direnifl haberleri s›z›yor. Varsa, bu s›-
z›nt›lar sayfa sayfa, sütun sütun aran›yor. Açl›¤›n
sesine kulak veren, ‹stanbul zindanlar›nda zulmün
127

açl›kla teflhirini ad›m ad›m gözleyen, iflkencesiz,


insan onuruna vurulan tek fiskesiz, insanlar›n bu-
günden korkmadan, gelece¤i düflünmeden, el ele
verdi¤i bir dünyay› özleyen, iyiden ve güzelden ya-
na insanl›¤›n aç›klamalar›na bak›l›yor. Günlük oku-
ma kaç›n›lmaz olarak kitaplar›n bofllu¤unu iri pun-
tolu gazete haberleri ve köfle makaleleri dolduru-
yor. Gazeteler okunup bitirildi mi, gazete haberle-
ri üzerine tart›flmalara ve direnifl üzerine sohbetle-
re geçiliyor. Açl›k günleri ad›m ad›m yükselirken
s›n›f çat›flmas›n›n e¤itici-ö¤retici okulu olma ifllevi
ve bu anlamda canl›l›¤›ndan hiçbir s›cakl›k kaybet-
miyor. Her yönüyle açl›k, siyasi e¤itimin bir parça-
s› olarak kavran›yor. Açl›ktan gündüz gece deme-
den günlerce süren “zincirlerinden baflka kaybede-
cek bir fleyi olmayan ama önünde kazanaca¤› kos-
koca bir dünya duran” s›n›f›n siyasi-ideolojik-ör-
gütsel bütün sorunlar› güç ve zaman yetti¤ince tek
tek ele al›nmaya çal›fl›l›yor. Tabii bütün bunlar›n
bu alandaki parças› olarak zulmün zindan›nda flim-
diye kadar görüp geçirdi¤i bu en önemli direnifl
her fleyiyle, eksiksiz bu tart›flmalarda kendine yer
buluyor. 44 gündür birikmifl açl›¤›n yaratt›¤› her
zaman yaflanmayacak çok özgün duygular, yaflan›-
lanlardan ç›kar›lan deneyleri özümseyen düflünce-
ler, tan›d›k, bildik, direnifli arayan soran herkese
bolca selamlarla birlikte mektup sat›rlar›nda iletili-
yor.
Ailelerin yemeden içmeden, gece-gündüz deme-
den, yorulmak nedir bilmez bir tav›rla açl›¤a des-
tek olmaktan baflka bir fley düflünmeyerek, devlet
128

kat›nda kap›lardan kap›lara sürüklenmeleri, açl›¤›n


taleplerini duyurmak için canla baflla didinmeleri,
Ankara’da K›z›lay Meydan›’nda çad›r aç›p açl›¤a
yatma giriflimleri, 19 May›s’ta Taksim An›t›’na si-
yah çelenk b›rakarak süren açl›k için kamuoyuyla
üst noktada kurduklar› iletiflimleri, gözalt›na al›-
n›p poliste iflkence görmüfllükleri ve Metris’te gö-
zetime getirildikten sonra da süren açl›¤› açl›kla
desteklemeleri, en de¤erli sayg›lar› kazan›yor.
Mektuplar›n sayfalar› ço¤unlukla d›flar›daki des-
tekçilerimize ayr›l›yor. Fazlas›yla hak ettikleri en
içten sevgiler direniflin destekçilerine, direniflçiler-
den en kutsal duygularla arma¤an ediliyor.
Anadolu’daki zindanlara destek için Ezop’lu ça¤-
r›lar sat›rlara diziliyor. Direniflin çerçevesi zinda-
n›n sansür duvar›na çarp›p gelmeyecek flekilde giz-
lice çizilip “45 gündür süren ifltahs›zl›¤›m›z daha
çok sürecek, böyle giderse bu hastal›k ölüm getire-
cek.” deniliyor.
...
fiimdi güneflin gö¤e yükseldi¤i yerde, 16 Ölüm
Orucu gönüllüsü gemilerini yakm›fl, al›nlar›na k›z›l
bantlar takm›fl ölüme kofluyor. Arkalar›ndan “nere-
ye yoldafllar” diye flaflk›n, titrek bir ses ba¤›rm›yor.
Hay›r! Ölüme gidenleri geri ça¤›rm›yor. Yürekler s›-
ras›ndad›r, hemen ölüme koflanlar›n arkas›ndad›r.
Elleri tetikte atefllemeye haz›r, sükunetle k›ldan in-
ce k›l›çtan keskin ölümü beklemektedir. En önde
yürüyenlere, yaflama sevinciyle ölüme seve seve
gidenlere ba¤l›l›¤›n› boyunlar›n›n borçlar› olarak
eklediler. “Yoldafllar, menzildeyiz, gidece¤imiz ye-
129

re kadar tereddütsüz peflinizdeyiz, bedenlerinizde


bayraklaflan direniflin yere düflmesine, bedeninize
beden olup hiçbir zaman izin vermeyece¤iz...

“Onurunuz onurumuzdur,
Kavgan›z kavgam›zd›r,
yüre¤iniz yüre¤imizdir.
Savundu¤umuz her fley yaflayan bilincimizdir.
Yanaklar›m›zdan süzülen birkaç damla m›?
Hüzünlü sevincimizdir.”

Açl›k grevcileri için pencerelerde son görevler


bitmifltir. Ölüm Orucu mesaj› istenilen yerlere
ulaflmak üzere yola ç›km›flt›r...
Pencerelerden, a¤›r a¤›r ranzadan ranzaya uza-
n›l›p bas›l›yor, bir ad›m daha at›l›p afla¤›ya iniliyor.
45 gündür bedenleri yiyen, doymak bilmez obur
mu obur açl›¤› doyurmak için.
Direnifl mahareti zulme kafa tutuflun delili difl
macunu, t›rafl sabunu kutular›ndan ince ince kesil-
mifl metalik fleritlerden, zindan ören telden, demir-
den ›s›t›c›lar zulalardan ç›kar›l›yor. Büzülmüfl, bir-
birine yap›fl›p çizgileflmifl, neredeyse yeme içme ve
gerekeni al›p posay› atma görevlerini terk etmifl
sindirim kanal›n› açmak için, ›s›t›c›lar›n ›l›tt›¤› süt-
ler sindirim sisteminin art›k yaflama küstü¤ü bir
anda, bitkin mi bitkin bak›fllarla yudum yudum,
dille damakta çoktan kaybolmufl yeme hissi uyar›-
la uyar›la içiliyor. Böylece 45 günden sonra, hançe-
reyi bo¤arcas›na kaplam›fl küçük zehir art›klar›n›
panzehir gibi saran bir bardak ›l›k sütle ve pörsü-
130

müfl, çökmüfl yanaklar› okflayan birkaç bisküviyle


açl›¤a 2. deste¤e kadar ara veriliyor...
Direnifl bir baflka cephede olanlara, direnifle son
anda destek için k›y›s›ndan kat›l›p flimdi deste¤i
açl›kla birlikte sözünü unutup b›rakanlara, statü-
koculara üzülüyor, zulümse elinin alt›nda olup da
kaybettiklerini bulman›n mutlulu¤unu yafl›yor.
A¤›zlar›ndan bir kez ç›kt› ç›kmas›na ama sözle-
rini tutmad›lar. Direnifl ilk gözlemlerinde yan›lma-
d›... Direniflle ba¤lar›n› en gerekli oldu¤u anda ko-
par›p, gidilmesi gereken randevudan aç›k aç›k kaç-
t›lar. Biraz olsun mayalanmaya bafllayan güveni da-
¤›tt›lar.
Günlerce, gece gündüz demeden konuflup notla-
flarak, asl›na bak›l›rsa açl›¤a destek vermeyi olabil-
di¤ince önemsemeden, yüzlerini burufltura burufl-
tura, jestlerle, mimiklerle, isteksizce söylene söy-
lene ald›klar›, açl›¤› 10 günlük destekleme karar›n›
bir gecede de¤il, birkaç saatte kendilerini bile hay-
rete düflürecek bir süratle 7 güne indiriverdiler.
Ölüm Orucu tam bafllayacakken, sözlerinde yaz›l›,
daha üç günlük deste¤i el çabuklu¤uyla geri çeki-
verdiler. Belki farketmediler, belki de farkettiler
ama bofl verdiler, deste¤i üç günüyle de¤il, tama-
m›yla y›kt›lar. Tarihi misyonlar›n› fazlas›yla göste-
rerek, elleri ayaklar›na dolafla dolafla arkalar›na
bakmadan koflarcas›na meydanda zulümle direnifli
tekrar bafl bafla b›rakarak, direniflle köprüleri ölüm
dönemecinde bir kez daha at›verdiler. Dar›lmaca,
k›zmaca, ba¤›rmaca, feryat, figan yok, direnifli en
gerekti¤i yerde pazarl›ks›z satt›lar.
131

Ne olurdu sanki, küçük hesap üreten bencilli¤in


en koyusunu yaflatan küçük burjuva gururlar›n›,
ak›llar›yla yerinde ve zaman›nda kararlar›yla her
fleyin üstünde direniflin ç›karlar›yla bast›rsayd›lar.
Kazanacaklar›, kazand›racaklar› bir birlik, ortadan
kald›rabilecekleri bir güvensizlik varken, ne kaybe-
derlerdi sözlerini tutsalard›? Sözlerini tutarak hiç
olmazsa bu kesitte övgüyle an›lsalard›.
Ama ad› konulursa, tarihsel bir gaf daha yapt›-
lar! Topu topu 10 günlük bir deste¤i bile karars›z-
l›ktan, belki nereye gittiklerini bilmez bir umut-
suzluktan yüzlerine gözlerine bulaflt›rd›lar.
Böyle olaca¤›na keflke deste¤e hiç bafllamasayd›-
lar...
3. BÖLÜM

HÜCREDEN, HASTANEDEN KES‹TLER

“Gel can iste bizden loy


selam iste mülk iste
ama isteyeceksen
vazgeçmemi özümden
elin yüre¤ine koy iste”
135

“Bu, k›rm›z› karanfillerin öyküsüdür


bu, insanlar›n ölüme direniflinin
türküsüdür”

Açl›k grevine bafllayal› 30 günü geçti. 4x2 m.lik,


beton demirle çevrili hücrede kal›yor. Deliklerden
bakt›¤›, deliklerden ona bak›ld›¤›, duvarlar› ona
düflmanca çevrili kapal› bir kutunun içinde...
Burada, tavandan tabana milim oynamayacak fle-
kilde raptedilmifl yekpare demir borudan ve sac-
dan ranza yaln›zl›¤›n› paylafl›yor. Hücresinin akse-
suarlar›n› ranzas›n›n arkas›ndaki alafranga bir tu-
valet tamaml›yor... Bir de ölümlere pupa yelken
aç›lmaya haz›r inanc›, bafl e¤mez siyasi kimli¤i,
onurdan dokunmufl yaflam gücü, ülkesine, halk›na
karfl› sorumluluklar›n›n direnci, hakl›l›¤›n kavgas›
yat›yor burada.
Önüne dünyalar› açan, bilincini zenginlefltiren,
inanc›n› büyüten kitaplar› bafl›n›n ucunda duruyor.
Gökyüzü yasak!.. Gö¤ü, bafl›n› ancak yetifltirdi¤i
küçük penceresinden, tel örgüler aras›ndan seyre-
diyor. Koridora aç›lan mazgaldan, yeflil elbiseli
yüzleri, ancak onlar istedi¤i zaman görebiliyor. Ye-
me¤i kap›n›n alt›ndan “kaplanlar” için yemek veri-
136

len kapakl› bir delikten al›yor. Ona, ondan baflka-


s›yla konuflmak yasak!..
Günefl görmeyi bile yasaklad›lar. Sevdiklerinin
yüzünü unuttu neredeyse. TTE ç›pla¤›yd› ya, tüm
yasaklar revayd›... Pijamalar› ç›plakl›¤›n› örtemi-
yor. Ayaklar› da öyle... Ayakkab›lar da “tehlike” ta-
fl›yor; ayakkab› giymek yasak burada... So¤uk be-
tondan ayaklar›n› ince terlikleri korumuyor. Yat›n-
ca, bedeninin ›s›s› so¤uk demirlerin ›s›s›yla yer de-
¤ifltiriyor. Pamu¤un dolduruldu¤u karton kal›nl›-
¤›nda yataklar, demirden ›zgaral› döflekle aras›nda
ancak bir zar oluflturuyor. Burada yaz›n f›r›nday-
m›fl gibi yanar, k›fl›n morgdaym›fl gibi donar. Pis
döküntü battaniyeler ›s›tmaz onu. Burada çürüme-
si için her fley yerli yerinde olup unutulmam›flt›r.
Ama hay›r. Yoldafl s›cakl›¤› bunlara karfl› direnir.
Ço¤unun yüzünü bile görmedi¤i, sesinden tan›d›-
¤›, ac›s›n›, sevincini paylaflt›¤›, onun gibi hücreler-
de olan yoldafllar›n›n varl›¤› ile bütün bunlara kar-
fl› koyarak yaflar. Direniflin paylaflt›klar›yla yürek
yüre¤e bu dünyadan tecridi aflar. Duvarlar y›k›l›r el
ele, omuz omuza. ‹flte bunu önleyemez zulüm. Da-
yan›flmay›, yard›mlaflmay›, ip teleferiklerinde bir-
birlerine giden geleni önleyemez. Faflizmin gücü,
yüreklerinin s›cakl›¤›n› so¤utmaya, düflüncelerinin
ortak direncini k›rmaya yetmez. Ortak hayk›r›fllar›-
na set çekemez...
Evet, yan›ndaki ya da karfl›s›ndaki ko¤ufllarda
onun gibi yaflayan, onun gibi düflünen, ayn› ruh ve
coflkuyla siyasi kimli¤inin kavgas›na at›ld›klar›, an-
cak ölümün yollar›n› ay›rd›¤› inanç ba¤›ndan, sev-
137

gi sayg› a¤›ndan oluflmufl ailelerinin en de¤erli ev-


latlar›yla, yaln›zl›k cenderesini parçal›yorlar...
Hay›r, zulüm onu mahkum etmeye çal›flt›¤› gibi
yaln›zl›¤›n› yaflam›yor. O, her fleyiyle direnifllerde-
dir. Grevlerde, boykotlarda, iflgallerdedir. Sokakla-
ra, meydanlara s›¤m›yor, barikatlar› afl›p yürüyor.
Yürüyor zulmün, zorbal›¤›n üstüne üstüne. Ellerin-
de inanc›n›n pankartlar›, dilinde kavga türküleri,
gözlerinde karanl›¤› delip geçen umut haleleri...
Evet, o açl›¤›yla kazanacak, koskoca bir dünyan›n
kavgas›n›n bir parças›d›r. Zulmü sevindirmiyor.
Duygular›n›n k›s›rdöngüsünde kavgan›n bilincini,
direniflinin ruhunu bo¤muyor. Bireysel tutkular›n
f›rt›nas› onu umutsuzlu¤un, çaresizli¤in bofllu¤u-
na f›rlatam›yor. Hay›r, buna hakk› yok. Ülkesine,
halk›na karfl› sorumluluklar› var. Daha bitiremedi¤i
iflleri oldukça, bu dünya dar ona. O, halk›n›n mal›-
d›r. Yaflam›n› onlara adam›flt›r. Onlar›n kavgas›na
bilincini, yüre¤ini katm›flt›r. Burada milyonlar ad›-
na, ezilenler ad›na bulunuyor. Onlar›n tarihsel kav-
gas›n›n bir neferidir. Onlar bunu bugün için bilme-
seler de, gün gelecek ö¤renecekler. Bu kavgay› be-
del ödeyerek sürdürdüklerini bilecekler. O, onlar›n
ac›lar›n› yafl›yor. Onlardan ald›¤› güçle tüm engel-
leri afl›yor. Onlar›n kavgalar›n› gelece¤e tafl›yor. Bu
onu onurland›r›yor.
Ama onu oraya koyan zulüm çok fley istiyor.
Dünyadan, insanlardan uzak, yaln›zl›¤›n bu kör ku-
yusunda ezilsin, zavall›lafls›n, içten içe kendisini
eritip bitirsin istiyor. Yarat›c›l›¤›n›n kökü kurusun,
insanl›¤› ölsün, beyni örümceklensin, düflünceleri
138

afla¤›l›kça duygular›n tutsa¤› olsun, siyasili¤i onla-


r›n yüreklerinde art›k korku dolaflt›ramas›n, soluk-
lar›n› heyecanland›rmas›n istiyor.
Onlar ruhunu istiyorlar! Onu yaflama ba¤layan,
gelece¤e götüren özlemlerini, haks›zl›¤a isyan›n›,
adaletsizli¤e lanet ya¤d›r›fl›n›, zulme karfl› durmak
için bedenini silaha dönüfltürüflünü, sömürünün
kökünü t›rpanlayacak düflüncelerini, sevdalar›n›
istiyorlar. Beyninin özgürlü¤ünü, yüre¤inin cesare-
tini tutsak almak istiyorlar.
‹flte bunun için bileklerinde zincirlerle sürgün-
lerden sürgünlere yolland›. Yasaklarla kuflat›lm›fl
tecritlerde zulüm ya¤d› üzerine. Ifl›ks›z, yataks›z,
susuz ama nemden dokulu, don-atlet bedenini pos-
tallar›n ezdi¤i, coplar›n dövdü¤ü hain gözlerin de-
lik mazgallardan onuruna, direnen insanl›¤›na kü-
für, tehdit yollad›¤› kör hücrelerden geçirildi. Ac›-
larla yatt›, ac›larla kalkt›. “Aç kald›, uykusuz kald›,
tütünsüz kald›” ama sevdas›n› terk etmedi. Gelecek
umudu direniflinde yaflad›. Umudu ele geçiremedi-
ler. O umudu kopar›p alamad›lar ondan. Yürek hiç
düflmedi yere. Beyni p›r›l p›r›l ›fl›d›. Zulmün karan-
l›klar›nda yolunu ayd›nlatt›. Hay›r, zulmün önünde
düflüncelerini topra¤a gömmedi. Önünde secdeye
varmad›. Kanl› ellerini, kapkara eteklerini öpmedi,
avuç aç›p aff›na s›¤›nmad›, yaflam de¤erlerini sat›fl
pazarlar›na ç›karmad›. Halk›n›n ekme¤ini, eme¤ini
çalan haramilerle, ülkesini parsel parsel satan ifl-
birlikçi hainlerle uzlaflmad›. Hay›r, flakaklar›na ta-
banca dayayan zalimlerin önünde onurunu çi¤net-
medi. “Demiri kesen” emirlerin karfl›s›nda iradesi
139

tutsak olmad›. Haz›rolda durmad› ayaklar›, ön ilik-


lemedi elleri. Hiçbir zaman “komutan›m” ç›kmad›
a¤z›ndan... Girmedi devletin iradesini tafl›yan laci-
vert paçavralara bedeni... Soyunmad› elbisesini ve
onurunu...
‹flte bütün bunlard› “suçu”...
Zulmün zindanlar›nda yenilmezlik büyüsünü
bozanlardand›r diye, bu “modern” kaplan kafesleri-
ne konuldu. Ama zulüm yan›lm›flt›. Kaplan kafesle-
ri ne fayda. S›n›f mücadelesi okulunun bu cephe-
sinde zulmün s›navlar›ndan geçti. Ac›larla, ihanet-
lerle, direnifllerle yaflamas›n› ö¤rendi. S›n›f müca-
delesi deneyimi zenginleflti. ‹flte flimdi siyasili¤in
ölümü için haz›rlanm›fl, tabuta benzeyen bu hücre-
lerde s›navdad›r, flimdi bunun direniflindedir...
(...)
Düflüncelerini da¤›tarak yata¤›ndan kalk›yor,
a¤›r aksak yürüye yürüye klozetin kenar›na bas›-
yor. Bafl›n› ancak yetifltirebildi¤i pencereye elleriy-
le uzan›yor.
Açl›¤› iyiden iyiye hissedilen bir sesle sessizli¤i
bozuyor:
“Apo!..” Ses yok...
“Apo!.. Apo!..”
Apo’nun sa¤l›¤›n›n, mahkeme dönüflünden bu
yana iyiden iyiye bozuldu¤u her geçen gün daha
belirgin kendini belli ediyor. Eskiden ismini ikilet-
mez, hemen yan›t verirdi. Ama ya flimdi! Befl oldu
ismini tekrarlad›¤›, hala yan›t vermedi. “Apo” sesi
iki kez daha yank›lan›yor.
Yorgun, halsiz, sabah sessizli¤i de olmasa zor
140

duyulacak tutuk bir sesle Apo yan›tl›yor:


“Evet Day›.”
“Günayd›n. Befltir ba¤›r›yorum, neredesin?”
“S›zm›fl kalm›fl›m!”
“Son günlerde hep s›zmaya bafllad›n, nas›ls›n?”
Bunu, morali yerinde ama sa¤l›¤›n›n kötüleflti¤i-
ni gizleyemeyen bir ses iki sözcükle yan›tl›yor:
“‹yidir iyi.”
Konuflma yönü Haydar’a dönüyor. Haydar,
Apo’dan kötü. Midesi suyu zor kabul ediyor. S›k s›k
kusuyor. Tansiyonu aya¤a kalkamayacak kadar
düfltü¤ü oluyor. Ama doktor kontrolüne hiç mi hiç
yanaflm›yor.
Tatl› uykular›nda, gece yediklerini sindirenleri
rahats›z etmeyi göze alarak, ses tonunu biraz yük-
selterek ba¤›r›yor:
“Haydar!.. Haydar!..”
Biraz bekleyip yan›t alamay›nca, ayn› tonda ça-
¤›rmay› sürdürüyor:
“Haydar!.. Haydar...”
Nihayet yar› uykulu, ac› tafl›yan bir sesten yan›t
buluyor:
“Evet Day›.”
“Günayd›n!... Bugün nas›ls›n?”
“‹yiyim” derken bile Haydar ac›lar›n› gizleyemi-
yor. Ama o da hep iyidir. Onun kavgada kötüyüm
dedi¤ini flimdiye kadar duyan olmad› ki!
Tek tek bütün yoldafllar›n› yoklad›ktan, hal ve
hat›rlar›n› sorduktan sonra soluk solu¤a camdan
iniyor. Kendini zar zor yata¤a b›rak›yor. Daha ya-
pacak çok ifli var. Biraz soluklanmal›, günlük iflleri-
141

ne kald›¤› yerden gücü yetti¤ince devam etmeli!..


Sessizli¤i bozan “günayd›n”, “nas›ls›n”, “iyiyim”
sözcükleri sabah›n sahibidir hücrelerde...
Birbirini görmeden, birbirlerini seslerle araya-
rak, her gün her sabah hal hat›r sormak direnifltir
pencerelerde...

***
Açl›¤›n ve halsizli¤in verdi¤i bütün isteksizli¤i-
ne ra¤men, yataktan kalk›yor, akflamdan suya bas-
t›¤› iç çamafl›rlar›n› dakikalar de¤il, saatler sürse
de y›k›yor. Baflka kime y›katabilir ki? Ayn› durum-
da olan yoldafllar› kime y›kat›yor ki?
O, açl›¤› ölüm dönemecine yaklaflsa da, yaflam›n
gereklerini yerine getirmeli, temizli¤ini elden
ayaktan tamamen düflene hatta bu kavgada ölene
kadar ihmal etmemeli.
Kavga yürüyor, yaflam her günkü gibi devam
ediyor.
Kordonunun deliklerini en sona getirdi¤i halde,
kolunda dönmesini önleyemedi¤i saatini döndürüp
bak›yor. Zaman gelmifl! Yelkovan h›zla tekrar pen-
cereye ç›kmas› gereken saate ak›yor.
Yorgunlu¤unu dinlendirdi¤i yataktan kalk›yor.
Çürük bir zemin üzerinde yürürcesine a¤›r ve dik-
katli bir ilerleyiflle ikinci kez pencereye t›rman›yor.
Önce yaflam›n sürdü¤ünü gösterircesine, bem-
beyaz çamafl›rlar›n› as›yor, sonra kavgan›n yürüdü-
¤ü her gün, ayn› saatlerde di¤er bloklardan dalga
dalga gelen sloganlara kulak veriyor. Sadece kulak
vermiyor, ayn› sloganlar› her gün tonu azalsa da
yoldafllar›yla birlikte hayk›r›yor:
142

“Yasas›n Süresiz Açl›k Direniflimiz!..”

***
Açl›k direnifli sürüyor, Ö. O. saatleri say›l›yor. Ö.
O. gönüllüleri direnifl saflar›nda dilden dile, kulak-
tan kula¤a yay›l›yor...
Onlarca Ö. O. gönüllülerinin içinden ilk ekibin
gönüllüleri seçildi. fiimdi onlar› dosta düflmana
ilan etme zaman›.
Coflku yürekten yüre¤e ak›yor. Bu ilk deney! Ba-
flar›labilecek mi? ‹nançlar u¤runa zindanlarda da
ölebilmenin önemi gösterilebilecek mi?
Bunun kayg›s›n› duymamak, heyecan›n› yaflama-
mak mümkün mü? Y›lg›nl›¤›n beyinleri kemirdi¤i,
inançlar›n çürüdü¤ü, bireycili¤in boy verdi¤i, umu-
dun giderek zay›flad›¤› bir batakta, direniflten bir
ada olabilmek, direnerek ayakta kalabilmek, gerek-
ti¤inde ölebilmek kolay de¤il!..
‹nsanlar›n “bu namustur künyemize kaz›nm›fl”
deyip sözlerine ne ölçüde ba¤l› olduklar›, davalar›-
na ‘ölmek var dönmek yok’ deyip ne kadar inand›k-
lar› flimdi ortaya ç›kacak.
Bofl gevezeliklerin, k›l›ç gibi keskin sözcüklerin,
Don Kiflot gibi flövalyeliklerin hiçbir önemi yok bu-
gün...

***
Sesler cofluyor, önünde durulmaz bir ›rmak gibi
tafl›yor. Yüreklerin hayk›r›fl› dostun da, zulmün de
koydu¤u barikatlar› afl›yor. Haks›zl›klar ve adalet-
sizlikler alt›nda yaflamaktan bunalm›fl, direnifle su-
sam›fl insanlara, özgürlü¤e, kardeflçe paylafl›lacak
143

bir dünyaya giden kavgalara ulafl›yor...


“Yaflas›n Ölüm Orucu Direniflimiz!”
Hemen herkes suskun. “Blöf yap›yorlar” propa-
gandas›n›n tutsaklar› flaflk›n. Direnifl mi? Dü¤ün
yeri gibi halay halay... Bayram yeri gibi türkü tür-
kü, kavga yeri gibi slogan slogan...

***
45. günde aflama yap›l›p ölüm yoluna girildi.
Düflman›n da, dostun da “bunlar ölemez” teorileri
tuzla buz oldu.
Direnifl ölüm yolunda ama zulüm cezaevinde
ölüm istemiyor. Buradaki ölümlerin sorumlulu¤u-
nun alt›nda daha fazla ezilece¤ini biliyor.
Doktorlar direniflçiden direniflçiye mekik doku-
yor. Direniflçileri muayene etmek, onlara tedavi ka-
bul ettirmek için burunlar›n› olmad›k ifllere soku-
yorlar...
Hay›r, direniflçiler art›k muayene ve kontrol yap-
t›rm›yor. Doktorlar›n tansiyon ve nab›z say›m› yap-
malar›na izin vermiyorlar.
Direniflin kesin kararlar› aç›klan›yor: Hastaneye
gönüllü gidilmeyecek, zorla götürülmeye kalk›l›rsa
direnilecek, en a¤›r durumlarda bile doktor isten-
meyecek!
Canlar›n› koydular ya ortaya. ‹lgi alanlar› genifl-
ledi, dalga dalga yay›ld› ya, omzu kalabal›k üst dü-
zeyde yetkililer onlar› görmeye gelmekte gecikme-
di.
Biraz can güvenliklerinden, biraz da güçlü gö-
rünmek istediklerinden, cezaevine düz yoldan gel-
miyorlar, helikopterlerle iniyorlar...
144

Onlar O’nu, O onlar› merak ediyor. Çok geçmi-


yor, merak gideriliyor. Mazgal aç›l›yor, helikopter-
den inen ve hekim oldu¤unu belirler iflaret tafl›yan
rütbeli ona bak›yor ve merak›n› gidermeye çal›fl›-
yor...
“Nas›ls›n?”
“Açl›¤› 50 güne yaklaflan bir insan nas›lsa öyle-
yim. Hem niye soruyorsun? Sa¤l›¤›m›z sizi gerçek-
ten ilgilendiriyor mu? ‹lgilendirmifl olsa, önce
‘Hangi sorunlar sizi bu kadar aç kalmaya sürükle-
di?’ diye sorman›z gerekirdi.”
“O bizi ilgilendirmez.”
“Elbette ilgilendirmez. Siz önce asker, sonra
doktorsunuz. Sizi bizim yan›m›za doktor olmaktan
öte, asker olarak yolluyorlar...”
“Polemi¤e girmek istemiyorum.”
“Keflke girseniz. Girseniz de sizin nas›l emir ko-
muta zincirinin bir halkas› oldu¤unuzu göstersek.
Girseniz de o elbiselerini giydi¤iniz, o apoletlerini
tafl›d›¤›n›z devletinizin niteli¤ini, bize neler yapt›-
¤›n›, yapt›rmak istedi¤ini anlatsak...”
O onlar› tan›d›, onlar O’nu tan›d›. O onlar› s›na-
d›, onlar O’nu s›nad›.
Bu tan›flmalar, buna benzer k›sa polemik ve tar-
t›flmalar direnifl boyu sürecek... Kim kimin ne oldu-
¤unu, bu polemik ve tart›flmalarda daha iyi ö¤rene-
cek...

***
Karavanan›n fl›ng›rt›s›, askerin yeme¤in fazlala-
r›n› vermek için inad›na inad›na ba¤›rt›s› ve birçok
hücreden mazgal vurmalar...
145

Fazlalar... Tak tak tak tak ... numaraya...


Tak tak tak tak ... numara da fazla istiyor...
“Fazla çay isteyen var m›, taze çay?”
Tak tak tak tak ... numaraya getir...
Hücreler, ah hücreler, çürümeye, dostluklar› çü-
rütmeye, inançlar› sömürgelefltirmeye yol gösteren
hücreler. Nas›l yaratt›n›z bu kadar k›sa zamanda
bunca vurdumduymazl›¤›, bencilli¤i? Nas›l ö¤üttü-
nüz geleneklere ba¤l›l›¤› ve direniflçili¤i?..
Açl›k günleri 50’ye yaklafl›yor, zulmün direnifli
zay›flatma çabalar› art›fl gösteriyor...
‹l Jandarma Alay Komutan› nab›z yokluyor...
Tüm hücre ko¤ufllar› ve hücreleri dolaflarak, dire-
niflte yer almayanlara sorunlar›n›n ne oldu¤unu so-
ruyor. Direnifli yok saymak, etkisiz k›lmak, olas›
destekleri cayd›rmak için f›rsat kolluyor...
“Sorunlar›n›z neler?”
Birçok sesin cevab› ayn›:
“Kantinde yiyecek çeflitleri ço¤alt›ls›n... Daha
çok ve daha s›k meyve, sebze sat›ls›n...”
“...”
Rütbesine bakmasa kofla kofla kendisi gidip
meyve, sebze getirip bol bol satacak...
Zaten o, gerçek sorunlar› de¤il, yaflan›lan koflul-
lara göre son derece tali olan fleyleri duymak ve as-
l›nda pek de önemli bir sorunun bulunmad›¤›n›, di-
reniflin “propaganda amac›na yönelik oldu¤u”nu
iflitmek için burada de¤il mi?
Dostlar›m›z ona büyük mutluluk duydu¤u sonu-
cu, kendi elleriyle, sebze, meyve listeleriyle teslim
ettiler.
146

Ne ilginç günlere kald›k. Albay›n saflar›nda gö-


rev yapan ama insanl›¤› bu batakta bo¤ulmayan ba-
z› düflük rütbeliler, beyaz önlüklüler tepkilerini
gizleyemiyorlar...
“Ne biçim insanlars›n›z? Arkadafllar›n›z yan›n›z-
da sizin de sorunlar›n›z için ölürken, siz sebze ve
meyve peflinde kofluyorsunuz!”

***
Hay›r, cezaevinde ölüm istenmiyor. Doktor
kontrolleri her ölüme yaklaflan gün daha da s›klafl-
t›r›l›yor. Art›k gündüz demeden, gece demeden di-
reniflçilerin mazgallar› aç›l›yor. Beyaz önlüklü bafl-
lar çok s›k içeriye uzan›p bak›yor. Direnifli gün gün
de¤il, saat saat izliyorlar. Biraz ölüm kokusu ald›k-
lar› direniflçinin hemen hastaneye sevkini ç›kara-
caklar. Gelmezse zorla hastaneye götürecekler.
Ölüm sorumlulu¤undan, Ö. O. direniflçilerinin var-
l›klar›yla cezaevindeki di¤er direniflçilere güç kat-
mas›ndan kurtulacaklar...
Zulmün gözü kula¤› direniflçilerde!..
Ölümün gözü kula¤› direniflçilerde!..
Tüm direniflçilerin gözü yine direniflçilerde!..
Art›k vakit eriflti, kavga h›zla yaflamdan ölüme
kofluyor.
Son mektuplar, son düflünceler, son sözler!.. Yol-
dafllar›, aileleri ve halk›, direniflçilerin yürekleri-
nin, bilinçlerinin miras› olan yaflam amaç ve dü-
flüncelerini umutla gözleyecek!..
Niye yaflad›klar›n›, niye öldüklerini anlatmal›lar
ki, gelecekte onlar›n düflünceleri topra¤a gömülüp,
kavgalar› unutturulup azizlefltirilmesinler. Özleri,
147

yaflarken ve ölürken savunduklar› sözleri bir kena-


ra at›lmas›n.
Açl›¤›n 50. günü mü, vars›n olsun!..
Kalemleri tutmamakta direnen eller, düflünmeye
fazla gelemeyen bilinçler masaya oturtuluyor. Son
mektuplar, son düflünceler, son sözler yaz›l›yor!

“Yoldafllar;
(...)
Biz bir halk hareketiyiz. Ve bizler bu hareketin
neferleri olarak, yaflamak ve yaflatmak için ölmesi-
ni de bilmek zorunday›z. Bizlerin yaflam› halk›n
mücadelesine adanm›fl bir yaflamd›r. (...)
Bugün egemenler emekçi halka her türden geri-
cili¤i, ahlaki çöküflmeyi, bireycili¤i birçok cepheden
pompal›yor. Kendine (...) diyen ruhu kararm›fl, y›l-
g›n bir k›s›m solcular da burjuvazinin bu amac›na
soldan destek oluyor. Mücadele yeniden yükselene
kadar, devrimci de¤erlere yönelik sald›r›lar aral›k-
s›z sürecektir. Bu nedenle, bugün yap›lmas› gere-
ken, bu sald›r›lara karfl› koymak, saflar›m›z› s›klafl-
t›rmak ve ad›mlar›m›z› daha kararl› atmakt›r.”
(...)
“Aileme,
(...)
Ölümlere sevinilmez elbet, siz de üzüleceksiniz.
Sizden üzülmemenizi, yas›m› tutmaman›z› istiyo-
rum. O¤lunuz bu köhnemifl zulüm düzenine karfl›
savaflt›. Sizden “O¤lumuz iyiyi, güzeli istedi¤i için
öldü” diyerek, bafl›n›z› hep dik tutman›z›, ard›mdan
gözyafl› yerine “Güle güle o¤lum, kalanlar sa¤olsun”
148

demenizi istiyorum.”
(...)

Mektuplarda evlat ac›lar› sat›rlara dökülmüfl fer-


yatlar› okuyor. Sat›rlar ellerini yak›yor.
“Yapma o¤lum, bir insan 40 gün nas›l aç kal›r?
Kendini düflünmüyorsan bizi düflün, ç›ld›raca¤›z.”
Hay›r, onlar hakl› olarak bu kavgan›n onurlulu-
¤unu, soylulu¤unu anlayam›yorlar.
Böyle ölümün, dünyadan böyle yüce idealler u¤-
runa ayr›l›fl›n güzelli¤ini kavrayam›yorlar.
‘Ben’, ‘benim evlad›m’ duygusu, ‘biz-bizim evlat-
lar›m›z’ olam›yor. Kolektifli¤e, kavgadaki, özveri-
deki birlikteli¤e varam›yor. Bu ac›, ülkenin, halk›n
ezilmifllik, sömürülmüfllük ac›s›n› duymaya ulafla-
m›yor. Ama gün gelecek, ulaflacak!
Onlara anlatmal›, ölümlerinin amaçlar›n› kavrat-
mal›, ac›lar›n› biraz olsun dindirmeli.
Ancak ne yaz›k ki, onlar›n ac›lar›na su serpecek,
sadece ac›lar›n› de¤il, sevinçlerini de kavgaya da-
vet edecek mektubu zulmün sansür duvar›ndan
dönüyor.
Ne yaz›k ki, onlara mektupla ulaflt›raca¤› teselli
umudunu, zulmün “sak›ncal›d›r” damgas› engelli-
yor.
Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar. Direnifl
hepsini dize getirecek. Önümüze ne engel koyar-
larsa koysunlar, bofluna! ‹nançlar›m›z u¤runa seve
seve ölebilece¤imizi kafalar›na sokaca¤›z.
149

Günler a¤›r, günler ac› haberleri tafl›yor. Direnifl-


çiler ayaklar›na, ellerine, ille de düfltükçe düflen
tansiyonlar›na söz geçirememelerine ra¤men, hüc-
relerde yafl›yor. ‹nsanl›¤›n gelecek umutlar› ve el
ele, korkusuzca yaflama sevdalar›n› açl›klar›nda
yaflayan bu insanlar, zorunlu ihtiyaçlar›n› kendile-
ri karfl›l›yorlar. Gazete al›p vermek, torba ç›kar›p
indirmek için ranzalara, camlara ç›k›yorlar.
Fatih ve Sermet Park›n hücrede düfltüler, kafala-
r›n› yard›lar ama hala hücreden al›nmad›lar.
Onlar bunu, bu iflkenceyi onlara sunanlar›n ya-
n›nda b›rakmazlar!
Vars›n olsun günlük ifllerini, temizliklerini bu
halde kendileri yaps›nlar. Gözleri bulan›r, okumaya
direnirken gazete bafll›klar›na kendileri baks›nlar.
Zaten onlar iflkenceleri, keyfilikleri, insanl›¤›n
onuruna uzanm›fl bu kanl› elleri önlemek için, kav-
gay› ölüme do¤ru sürmediler mi? Hiçbir gerekçe
onlar› kavgadan al›koyamaz.
(...)
Haydar ve fiener’in tansiyonu düfltükçe düflüyor.
150

Yaflamsal ifllevleri gün gün, saat saat daha fazla ak-


s›yor. Durumlar› a¤›rlaflan direniflçilere hastane
yolu görünüyor.
Ancak zulüm hala direniflçilerin ölümlerinin ya-
rataca¤› etkiyi azaltmak için, yalan ve karalamala-
r›na aral›ks›z devam etmekte.
“Nöbetlefle yemek yiyorlar” demagojisine, “bun-
lar›n hiçbir sorunu yok, Türkiye’yi dünya nezdinde
kötülemek istiyorlar” ekleniyor...
Haydar ve fiener pefl pefle zorla hastaneye götü-
rülüyor. S›ra h›zla di¤er direniflçilere geliyor...

***
50. gün... Sabah›n sessizli¤ini hayk›rmaya haz›r-
lan›yor. Hay›r, sessizli¤i O bozmadan koridoru on-
larca çift postal sesleri dolduruyor. Ard›ndan, hüc-
renin h›zla çekilen kap›s›n›n rayl› gürültüleri ve
içeriye giren mavi bereliler iyiden iyiye sessizli¤i
bozuyor. Kesin emri uygulamaya, onu zorla almaya
haz›r üç y›ld›z apoletli bir ses:
“Haydi haz›rlan, hastaneye gideceksin!”
“Gitmiyorum!”
‹nsan bedenine yönelen ac›mas›z bir emir:
“Al›n bunu!”
Ranza demirine yap›flt›. Bütün direncini irade-
sinde toplad›. Üzerine sald›r›p O’nu bir anda kufl
gibi havaya kald›ran askerlerle mücadele etti.
Erimifl, incecik ellerine yap›flt›lar, söktüler ran-
zan›n demirlerinden. Yere düflürüp, ellerinden, ba-
caklar›ndan sürükleyerek hücresinden ç›kar›p gö-
türdüler.
Yoldafllar›na, ona bir güle güle diyecek arkadafl-
151

lar›na rahat rahat bir hoflçakal›n bile diyemeden,


üzerini bile do¤ru dürüst giymeden kargatulumba
ald›lar, çald›lar onu hücresinden.
Ama ne olursa olsun, yoldafllar›n› son kez sesini
duymas›ndan mahrum b›rakmayacak, bu görevini
de yerine getirecek.
“Hoflçakal›n, mücadelenizde baflar›lar dilerim,
biz kazanaca¤›z!..”
Art›k huzur içinde ayr›labilir çünkü cezaevinde
son iflini de bitirdi. 50 günlük açl›¤›n hat›r›na olsa
gerek, lütfedip(!) pijamas›n› al›p da don-atlet b›rak-
m›yorlar.
Daha önce koridora, don-atlet d›fl›nda baflka
fleylerle ç›k›lmazd›. E¤er altta pijama, üstte fazla-
dan kazak varsa, zorla soyulup al›n›r, üzerinde b›-
rak›lmazd›.
Hayret! Normal bir güvenlik aramas›ndan geçiri-
liyor. Hayret ki ne hayret!.. Elleri arkadan de¤il, ön-
den kelepçeleniyor. Her taraf› kapal›, d›flar›ya 5-10
cm’lik mazgal gibi bir delikten bakan, cezaevine
benzetilmifl bir minibüse bindiriliyor...
Çok geçmiyor Apo da getiriliyor... Art›k tek bafl›-
na kendisi yürüyemiyor, istese de desteksiz ayak-
lar›n› götüremiyor.
fiimdi Apo’nun son günlerde a¤›r iflitmesi, ça¤-
r›ld› m› ikiletmesi daha iyi anlafl›l›yor. Evet, her ha-
liyle Apo ölüme bir ad›m önde kofluyor. Bilinci he-
nüz yerinde ama gözleri bu¤ulanm›fl... ‹lk bak›flta
ölümü anlat›yor. Ama O, hala büyük bir ustal›kla,
coflkulu tebessümünde yans›yan sars›lmaz mora-
liyle, ölümün yak›nl›¤›n› gizlemeye çal›fl›yor...
152

Sermet de gelince hastaneye gidecek Ö. O. ekibi


tamamlan›yor, araba yola koyuluyor...
Çok içten, coflkulu, gelecek üzerine kurulu güzel
bir sohbet, çok sars›c›, berbat m› berbat bir yolcu-
luk...
Eller kelepçeli. Güneflin yak›c›l›¤›n› tenlerinde
hissediyorlar... Hastaneye götüren minibüsün s›k
s›k durup kalkmas›, ikide bir frene bas›lmas›, mi-
delerin isyan etmesine ve a¤›zlardan safra gelmesi-
ne neden oluyor.
Yine de gözleriyle ‹stanbul’u gezmekten, geçmifl
unutulmaz an›lar›n sohbetini yapmaktan al›koy-
muyorlar kendilerini. 45 dakikal›k bir yolculuktan
sonra nihayet hastaneye var›l›yor.
Bekletilmeden, sedye ile indirilerek muayene
ad›na do¤ruca ilk psikolojik telkine götürülüyorlar.
Rütbesi önlü¤ünün üzerine ç›km›fl bir doktor:
“Açl›k grevinde misin?”
“Evet.”
“Kaç›nc› gün?”
“50. gün.”
“B›rakacak m›s›n?”
“Hay›r.”
“Götürün.”
Onlar› apar topar getirdikten sonra, bu sözlü
muayene olmasa hastaneye yat›rmayacaklar m›
acaba? Ad› muayene ama direniflin kararl›l›¤›n› an-
lamak için ilk deneme...
.....
Hastane yolu önlerinde uzan›yor. Ayd›nl›k göz-
lerle bak›yorlar.
153

Yeflili egemen, renk renk a¤aç ve çiçek koridoru.


Haziran güneflinin tertemiz y›kayan p›r›l p›r›l s›-
cakl›¤›. Bütün nem, ter ve açl›k kokusunu bir anda
bast›ran mis gibi çam kokular›. fiimdi ayakta zor
duruyorlar. Ama son kez de olsa, seçilmifl güzellik-
leri bir arada görmek isteyen do¤a tutkusu bunu
bast›r›yor.
Ölüme giderlerken, bu manzara karfl›s›nda bir
anl›k da olsa canlan›yorlar. Birbirlerine ayn› hisler
ve gözlerle bak›yorlar. 250-300 metrelik yolu hiç
tereddütsüz yürüyorlar.
‹nsanl›¤›n erdemlerine sayg›, yard›m gibi duygu
ve kavramlara yabanc›, hiyerarflinin sömürgesi,
varsa yoksa emrin kulu-kölesi görevli üste¤men ni-
teli¤ine hiç de ters düflmüyor:
“Ne o, bak›yorum canland›n›z!”
“Evet, canland›k. Ölümümüzü çok istiyorsun ga-
liba!”
“Bana ne!”
“Öyle ya, sana ne, sen sana ne emir verilirse onu
yapars›n!”

***
Kap›ya geldikleri ve birkaç ad›m atsalar ko¤ufla
girebilecekleri halde, betonda ayakta bekletiliyor-
lar. Hay›r, üste¤men onlar› ko¤ufla koyup sonra gi-
rifl ifllemlerini yap›p rahatlatm›yor. Onlara ac› çek-
tirmenin tad›n› ç›kar›yor. Üste¤menle tart›fl›yor,
at›fl›yorlar. Duvar olsa anlar, bu üste¤mene dertle-
rini anlatam›yorlar.
Zulüm var oldukça, ac›lar onlar›n yaflam harc›n-
da var olacak. Vars›n bunlara bir yenisi daha eklen-
154

sin.
45’liklerden bir grup cezaevine dönüyor. Üç
Ölüm Orucu direniflçisi hastaneye geliyor. Koridor-
da karfl›lafl›nca, sarmafl dolafl tek vücut oluyorlar.
Direniflin parçalar› ayr›lmak üzere, bir kez daha
birlefliyor...
Son buluflmalarla seviniyor, son ayr›l›kla üzülü-
yorlar. Bir k›sm› 45 günlük açl›¤›n› doldurmufl, ce-
zaevinde direnmek için yaflama dönüyorlar. Onlar
ise 50. günün açl›¤›nda ölüme gidiyorlar. Yaflama
dönenler dönüyor ama bu zorlar›na gidiyor ve hiç
mi hiç hazmedemiyorlar. Niye biz de¤il sorusu, ne
kadar zorlasalar da düflüncelerde as›l› kal›yor.
Duygular›n› frenlemek, içte birikeni gemlemek
mümkün mü? Bu son buluflmada birbirlerinin
omuzlar›nda a¤lamamak kolay m›?
Ama zulmün gözlerinden gizlemeliler gözlerini,
görmesin o akan yafllar›... Doya doya kucaklafl›p
ayr›lmal›lar...
Ac›lar›n en zorlusunu çekenlere sevinçlerin en
güzeli yak›fl›r...
Yaflanabilecek duygular›n en güzeli, en çok gele-
cek için direnenlere yak›fl›r...
A¤lamak da, gülmek de en güzelinden onlara,
yaflam› da, ölümü de ç›kars›z paylaflanlara yak›fl›r.
Hey! A¤lamay›, gülmeyi, ac›y› ve sevinci, ayr›lma
ve kavuflmay› paylaflmak ne güzel!
“A¤la yoldafl, a¤la a¤layabildi¤in kadar. Bugün
gözyafllar›n› paylaflal›m. A¤la yoldafl a¤la, sevinçle-
ri paylaflaca¤›m›z günlere ulaflal›m.”
“Biz bu kavgada her fleyi paylaflt›k, bize ölüm
155

düfltü, size yaflamak, kavgay› yaflatmak.”


A¤l›yor bir yoldafl...
Söylenecek çok fley kalmad›. A¤l›yor. Aylarca ko-
nufluldu, tart›fl›ld›, flimdi duygular› boflalt›p pay-
laflma ve hiçbir fley olmam›flças›na direnme zama-
n›d›r.
Gözler son kez bak›fl›yor, eller son kez sallan›-
yor. Yekvücut iki parçaya ayr›l›yor. Biri ölümü fet-
hetmeye, di¤eri kavgay› sürekli k›lmaya, yaflama
do¤ru yol al›yor...
“Yoldafllar, kavga ve yaflam devam ediyor. Her-
kes görevinin bafl›na, flimdi herkesin görevine la-
y›k olma zaman›d›r.”

***
45’liklerden ayr›l›yorlar, birkaç ad›m at›p, ayn›
görevi paylaflt›klar› yoldafllar›yla bulufluyorlar.
Karfl›l›kl› birbirlerine coflku ve moral afl›l›yorlar.
Moral ve coflkular birlefliyor, içten bir sohbete dö-
nüflüyor. Kolonyalar tutuluyor, yorgunluklar unu-
tuluyor. Birbirlerine bildiklerini, gördüklerini, duy-
duklar›n› anlat›yorlar. Hepsi hem hastanede, hem
de cezaevinde ne olup bitti¤ini ö¤reniyor. Ama Apo
ile Haydar ne kadar iyi görünmeye kalksalar da, s›-
k›nt›lar› onlar› yaln›z b›rakm›yor. Onlar daha çok
ac›lar› yafl›yorlar.
Ko¤ufl komünü de¤il, çerçi yükü mübarek! Ne
ararsan var. Komün sorumlusu, yoldafllar› ölüme
giderken laz›m olabilecek ne bulursa yan›nda eta-
jere ve etraf›na yerlefltirmifl. Laf atmadan, ona çer-
çilik yapt›rmadan olur mu?
“Ne bu, çerçili¤e mi bafllad›n?”
156

Kahkahaya kadar varan gülüflmeler. 50. günde


bir sözcü¤e gülebilmeyi paylaflmak ne güzel!
Çerçili¤ine gülünen yoldafl bir sürpriz yapma
heyecan›yla at›l›yor:
“Ha bak!.. Sana çok özel bir fley ay›rd›m, k›rk y›l
düflünsen tahmin edemezsin.”
“Nedir o? Göster de görelim!”
‹brahim etajerin alt›na uzan›yor, daha içinden
tek bir paket al›nmam›fl yar›m kiloluk Maltepe pa-
ketini ç›kar›yor.
Gülmeler kahkahalara dönüflüyor... Yan›na bir
nefeslik sigara duman› gelse kovalayan, duman›n
koyu oldu¤u yerde, sohbet de koyu olsa durmayan
‹brahim yoldafl, tüm sevecenli¤iyle sürprizinin ge-
reklerini aç›kl›yor:
“Bak, ben sana 15 y›ld›r sigara içmemen için b›k-
madan vaaz verdim ama bugünler baflka... Onun
için elimle sana sigara ald›m.”
Duygulanmamak, içten içe sevinmemek ne
mümkün! fiimdi gülüyor, gülüyor ve kendisi için ac›
bir haber verir gibi onu yan›tl›yor:
“Maalesef yoldafl, sigaralar›n› kabul edemeyece-
¤im.”
“Neden?”
“Art›k içmiyorum, b›rakt›m.”
fiafl›r›yor, hala yoldafl›n›n flaka yapt›¤›n› san›yor.
O, flimdi bu flaflk›nl›¤›, sigaray› b›rakt›¤›n›n ciddi-
yetini ortaya koyarak gidermek zorunda.
“Bak yoldafl! Yanl›fl hat›rlam›yorsam 30. günler-
de, bünyem kendili¤inden sigaray› reddetti. Art›k
içmiyor, daha do¤rusu içemiyorum. Sigaray› ne ka-
157

dar sevdi¤imi bilirsin. Ama ne yaz›k ki, o beni b›-


rakt›. Nedenini tam bilemiyorum, flimdiye kadar
tüm açl›k grevlerinde normal olarak içerdim.”
Duruyor, biraz düflünüyor, yüzü kayg› ve sevin-
ci bir arada yafl›yor.
Ama yoldafl›n›n bu jestinden sonra, zehirlenece-
¤ini bilse, bir tane de olsa içmez mi? Elbette içe-
cek.
Hiç zevk almad›¤›n›, damak tad› kalmad›¤›n› bi-
le bile, paketten bir sigara çekiyor, titrek ellerle ya-
k›p içiyor.
...
Gündüz geçip gitti.
Onlar 50. günün gecesinde, duygu ve düflüncele-
rin ayn› yere akt›¤› derin bir sohbete dald›lar. Laf
laf› dolafl›yor, konu konuyu açarak, düflünceler dö-
nüp dolafl›p, direniflin gelece¤i üzerine yo¤unlafl›-
yor.
Art›k onlar direniflin onurunu, prestijini ölümü
yaflayarak tafl›yorlar. Siyasi kimli¤i ve insanl›¤›n
sömürüsüz bir dünya umudunu, ölümler bedeli ko-
ruman›n sorumlulu¤uyla yafl›yorlar.
Bütün gözler onlar üzerinde. fiimdi zulmün bü-
tün oklar› onlar üzerine ya¤acak.
fiimdi zulüm, her türlü yalan, karalama ve ide-
olojik sald›r›yla direnifli çözüp bo¤maya çal›flacak.
Art›k el titremesine yer yok. Zulmü, direniflte
zay›f yer buldum diye umutland›racak hiçbir ifl
yapmamal›. Çünkü bu, direnifli uzatt›kça uzat›r. fiu
kesin; bir kez bu yolda ölmeye mi karar verdiler,
söz a¤›zdan ç›kt›, yapmal›lar. Zulmü dize mi getir-
158

mek istiyorlar, yar› yolda durmamal›lar. Direnme


kararl›l›klar›n› sonuna kadar göstermeliler!
Aslan yatt›¤› yerden, direnen insan yaflam disip-
lininden belli olur. Hem yaflam disiplinlerinden,
hem de ölüme giderken bile yaflama olan ilgilerin-
den belli olmal›lar. Günlük yaflamlar›nda düzenli,
tertipli olmal›lar.
“Ne yapt›¤›n›, niçin yapt›¤›n› bilmek ve bir dava-
ya inanarak, yan›ndaki insanlara ve geride kalanla-
ra güvenerek ölmek ne güzel fley!”
Direniflin gelece¤i üzerine düflünce al›flverifli bi-
tiyor, herkes bu tart›flmalar› sindirmek için kendi
yata¤›na çekiliyor.

***
fiimdi her direniflçi kendi yata¤›nda, kendi ken-
dine düflünüyor, kendi kendisiyle tart›fl›yor, kendi
günlük muhasebesini yap›yor...
Ne yapt›k, ne istedik de tutsak edildik? Zulmün
zindanlar›nda bu umut ve isteklerimizden vazgeç-
memiz için iflkencelerle, bask›larla, yasaklarla “ko-
nuk” edildik. Ne istedik de, zindanlarda siyasi kim-
li¤imiz ve onurumuz için zulmün tüm uygulamala-
r›n› can›m›z› ortaya koyup reddettik?
...
...
Biz istedik ki;
Beflikte bile sallanman›n tad›n› almayan, bir
oyunca¤› bile olmayan, misket oynamaya, koflma-
ya, sevmeye, sevilmeye doyamayan çocuklar›m›z,
doya doya, el ele verip kardefl flark›lar›yla oyunla-
r›n› oynas›nlar!
159

Geceleri aç yat›p, sabahlar› etle sütle dolu bir


masaya oturamayan çocuklar›m›z sa¤l›kl› beslene-
bilsinler!
Ders kitaplar› yerine, çelimsiz omuzlar›na ek-
mek küfesi, boya sand›¤› yüklenip sabah›n alacaka-
ranl›¤›nda yola koyulan çocuklar›m›z tatl› uykula-
r›ndan uyand›r›lmas›n, en a¤›r iflleri üstlenmek ye-
rine, p›r›l p›r›l elbiseleriyle güle oynaya okul yolu-
na koyulsunlar.
Fabrikada, tamirhane ve atölyelerde küçük elle-
ri, ›fl›l ›fl›l gözleriyle bir ö¤ün yeme¤i baflkas› için
yaratan çocuklar›m›z, hepimiz için resimler yap-
s›n, öyküler yazs›nlar!
ABD’ye binlerce dolar borçla dünyaya gözlerini
açan, önemli bir k›sm› beslenememekten ve en kü-
çük bir hastal›ktan befl yafl›na bile gelemeden ölen
çocuklar›m›z borç yüküyle do¤mas›n, en küçük bir
hastal›kta ölmesin, beslenip büyüsün, ülkemizin
de¤erlerini hepimiz için büyütsünler!
Biz istedik ki;
Kentlerin arka sokaklar›nda eti pazarlanan, bir
mal gibi al›n›p sat›lan, evinde aç bekleyenlere ek-
me¤ini bu yolla tafl›yan kad›nlar›m›z, kendilerini
satarak de¤il, emekleriyle hepimiz için yarat›p
onurlar›yla tertemiz yaflas›nlar!
Ataerkilli¤in kurbanlar›, sömürü düzeninin ikin-
ci s›n›f insanlar› kad›nlar›m›z ezilip horlanmas›n-
lar, fazlas›yla sömürülen emeklerinin karfl›l›¤›n› al-
s›nlar, erkek-kad›n el ele üretimde hepimiz için ya-
ratarak eflit olsunlar!
Biz istedik ki;
160

‹flsizli¤in ›st›rab›yla sokaklarda bafllar› e¤ik do-


laflan, kahvehane, meyhane köflelerinde umut ara-
yan, diplomas› ile ifl bulamayan gençlerimizin bir
teki bile iflsiz kalmas›n, eme¤iyle, gençli¤iyle top-
lumumuzun de¤erlerine de¤er kats›n, gençli¤inde
sevsin, sevilsin!
Gençlerimiz 6. Filo’yu kovdular, ulusal onuru
korudular diye dövülmesin, öldürülmesin. Gerici
e¤itime karfl› demokratik bir e¤itim istediler diye
16 Mart’larda, 9 May›s’larda, tam sevdalanma ça-
¤›nda taze bir fidan gibi faflist namlularca katledil-
mesin!
Biz istedik ki;
Do¤u’da, Güneydo¤u’da yaflayan, kendi dillerin-
de okuyup yazamayan, kültürlerine, geleneklerine,
tarihsel de¤erlerine sahip ç›kamayan insanlar›m›z
kendi yazg›lar›n› kendi istedikleri gibi çizsinler;
baflkalar›na, emperyalizmin yandafllar›na ba¤l› kal-
madan, özgürce, ne a¤a sömürüsü, ne jandarma
dipçi¤i olmadan korkusuzca yaflas›nlar!
Biz ‹stedik ki;
Feodal sopa alt›nda ezilen, sömürülen ve topra-
¤a hasret duyan köylülerimizin bu hasreti bitsin,
a¤al›k zulmü y›k›ls›n, topra¤›n gerçek sahiplerinin
eme¤i özgürleflsin!
Tefeci-tüccar k›skac›nda ürününün en büyük pa-
y›n› kapt›ran, yoksulluktan topra¤›n› ipotek yapt›-
ran köylülerimiz birlik olup bu asalaklar› kovsun-
lar, kolektif bir biçimde kendileri üretip kendileri
pazarlas›nlar!
Biz istedik ki;
161

Emperyalizmin sofralar›ndan kalan art›klarla


beslenen iflbirlikçi tekellerce, kendi yaratt›¤› maki-
nelerde sömürülen iflçilerimiz bu üretici güçlerin
ve yaratt›¤› de¤erlerin sahibi olsunlar. Köylülerle
birlikte iktidar› alarak, özgür, adil, demokratik bir
ülke kursunlar. Sömürü düzenine vurup, bayra¤›n-
da “herkesten yetene¤ine göre, herkese ihtiyac›na
göre” yazan topluma do¤ru yola koyulsunlar!
Biz istedik ki;
Bayra¤›m›z 50 y›ld›zl› bayra¤›n gölgesinde dal-
galanmas›n, ülkemiz ABD bayra¤›n›n 51. y›ld›z› ol-
mas›n. Cennet k›y›lar›m›z, bire yüz veren ovalar›-
m›z, çam ormanlar›m›z ve topra¤›m›z, iflbirlikçile-
rin cebine girecek birkaç milyon dolar hibe için
emperyalizmin Awacs’lar›n›n, Jüpiter füzelerinin
üsleri olarak kullan›lmas›n. Limanlar›m›z ABD do-
nanmalar›n›n e¤lence merkezi olmas›n. Amerikan
bahriyelileri Beyo¤lu’nun arka sokaklar›nda halkla-
r›n kanlar›na bulaflm›fl postallar›yla elini kolunu
sallaya sallaya patronumuz, efendimizmifl gibi
onurumuza basa basa dolaflmas›n. Kendi ülkemiz-
de emperyalizmin tutsa¤› olmayal›m, ba¤›ms›z,
özgür yaflayal›m!
Biz istedik ki;
Bir daha halk›m›z, halk›m›z›n yi¤it evlatlar› Ma-
rafl’larda, Çorum’larda emek için, ekmek için kav-
galarda katledilmesin, onur, çarm›ha gerilmesin.
Kanl› Pazar’larda, 1 May›s’larda eme¤in birli¤i ve
dayan›flmas› kalleflçe vurulmas›n. Bu ülkenin evlat-
lar›na, özgürlük savaflç›lar›na sokak ortalar›nda,
da¤ yamaçlar›nda hain pusular kurulmas›n!
162

Evet, biz istedik ki;


Halk›m›z›n özgürlük ve ba¤›ms›zl›k kavgas›n›n,
halk demokrasisi özlemlerinin düflman› olan tüm
faflist kurumlar y›k›ls›n, faflist odaklar da¤›t›ls›n,
iflkenceciler, faflist katiller cezaland›r›ls›n, yaflam›n
her alan›nda halk özgürce kendi yönetimini kendi-
si kursun!
Evet, biz istedik ki;
Ülkemiz yedisinden yetmifline tüm insanlar›m›-
z›n okuyup yazma ö¤renece¤i bir okul olsun. ‹ste-
yen istedi¤i kadar, istedi¤i yerde, at›lma korkusu
olmadan okusun...
Evet, biz istedik ki;
Halk›m›z hastal›klardan k›r›lmas›n, hastane ka-
p›lar›nda sürünmesin.Tüm sa¤l›k kurumlar›na te-
davi ve ilaç paras› düflünmeden eviymiflçesine gi-
rip ç›ks›n.
Tavan aralar›nda, bodrumlarda, izbe gecekondu-
larda, kerpiç damlarda de¤il, insana lay›k, temiz,
sa¤l›kl› konutlarda otursun!
Evet, biz istedik ki;
Halk›m›zla birlikte, 1917 Ekim’inin mutlulu¤un-
da coflal›m... 1 Ocak 1959 Küba’s›n›n coflkulu se-
vincini paylaflal›m... 19 Temmuz 1979 Nikara-
gua’s›n›n onurunu yaflayal›m...
163

“‹pi ilk ben gö¤üsleyece¤im.”


Apo, son günlerde dilinden hiç düflmeyen “iyidir
iyi” sözcüklerine bir de bunlar› ekledi. Bu onurlu
ölümde, ilk olmay› büyük bir coflku ile bekliyor. Ya-
flamla son ba¤lar›n› sürdürürken, h›çk›r›klar ve in-
lemeler solu¤una kar›fl›yor. Ölüme en yak›n›m›z
o...

***
Saat 06.00. Ko¤uflun tüm pencereleri aç›k. ‹çeri-
ye süzülen tertemiz hava tüm ko¤uflu sar›p insan›
ferahlatan bir ürperti getiriyor... Sabah›n ilk saatle-
rinde ortal›¤› saran kufl c›v›lt›lar›na, mart›lar›n ‹s-
tanbul üzerine deniz sular› serpen kanat ç›rp›nt›la-
r› kar›fl›yor. Buras› Haydarpafla Askeri Hastanesi...
Gün, Haziran’da burada her gün böyle do¤ar... Cofl-
kulu ve serin... Ölüme bu güzellikler içinde yürü-
mek ayr› bir haz veriyor insana... Ölüm günleri
63’e gelip dayand›... ‹brahim dünyaya aç›lan üç
dalgal› el radyosunu sa¤›rlaflmaya yüz tutmufl ku-
laklar›n›n duyabilece¤i kadar aç›yor ama bofluna!
Ses bütün ko¤ufltan duyuluyor.
Apo’nun, Fatih’in ve Haydar’›n derindeki ac›la-
r›ndan gelen, iradeyle frenlenemeyen h›çk›r›k ve
inlemelerinin bozamad›¤› do¤al sessizlik bu meka-
nik sesle bozuluyor. Ko¤uflta sosyal yaflam bafllad›.
A¤›r dönen bir hareketlilikle arayan soran, sevecen
yüzler birbirine çevrildi: “Günayd›n”, “‹yi misin?”,
“Bu sabah nas›ls›n?..” Ölüm ilerliyor ama yaflam gü-
zelliklerinden henüz hiçbir fley kaybetmedi...
Türküler, flark›lar, haberler... Yeter, dinleme li-
miti doldu. Radyo onlar için d›fl dünyaya aç›lan bir
164

pencere. Direniflçilerin bir odadaki yaflam›n› zen-


ginlefltiriyor zenginlefltirmesine ama 63. günde bir
yerden sonra kulaklar› t›rmal›yor, sinirleri bozu-
yor. Buraya geldikleri ilk günlerdeki gibi uzun süre
dinleyemiyorlar radyoyu.
fiimdi biraz serinleme zaman›. Sular sürahiler-
den bardaklara, bardaklardan dudaklara ak›yor. Sa-
at saat, dakika dakika kuruyan dudaklar ve a¤›z bi-
raz olsun rahatl›yor. Ama mideler kana kana, doya-
s›ya su içmelerini engelliyor. Vars›n olsun, dudak-
lar keyfini buldu, a¤›zlar ferahlad› ya, bu da yeter.
“63. günde suyla dudaklar› suland›rmak, serinli¤i
a¤›zlarda dolaflt›rmak güzel fley.” Ölüm yaflam›n
üzerine yürüyor. Yaflam 63. günde hala direnmek-
te...

***
Güller, laleler, menekfleler, do¤adan ko¤ufla tafl›-
nan renk renk güzellikler, serpilip geliflen yaflam›n
simgesi demet demet k›rm›z› karanfiller... Ölüme
ad›m ad›m, saat saat yaklafl›rken onlar›, ille de k›r-
m›z› karanfilleri saran, yaflatan eller.
fiimdi Tayfun, Emirgan Korusu’nda derin derin
soluklan›r gibi, çiçekleri tek tek elden geçiriyor. Di-
reniflçiler günlerdir Tayfun’un bakt›¤› yeflillikler
aras›nda, k›rm›z› karanfillerin sar›p sarmalad›¤›
bir çiçek bahçesinde yafl›yor.
Apo art›k görmüyor. Nas›l görsün ki? Ölüme
do¤ru son metreleri kofluyor. Fatih ve Haydar gün-
lerdir gözlerinin ayn› ihanetini yafl›yor. Bu tehlike
di¤er direniflçiler için de geçerli. Hemen tüm dire-
niflçilerde organlar›n ölümden yana saf tutmas› ku-
165

laklardan bafllay›p gözlere yay›l›yor.


Gün ö¤lene vard›. Günefl yakt› kavurdu. Ah, iflte
gazeteler de geldi...
63. günde, her gün oldu¤u gibi ko¤uflu bir kez
daha gazetelere bakma, günlük geliflmeleri ö¤ren-
me merak ve heyecan› sard›. Hemen bafll›klara göz
gezdiriliyor. Okunacaklar seçilip topluca okunarak
meraklar gideriliyor. Belki yar›n bu dünyada olma-
yacaklar, gazetelerden ö¤rendiklerini baflkalar›na
anlatma zaman› bulamayacaklar. Ama ne olursa ol-
sun, onlar günlük geliflmelerden kopmayacak, hiç
ölmeyeceklermifl gibi yaflayacaklar. Onlar okumay›,
yazmay›, dünyadan son haberleri ö¤renmeyi, her
günü, her saati dolu dolu yaflamay› seviyorlar. An-
lat›lan bir f›kraya gülüyor, al›nan ac› bir habere
üzülüyorlar.

***
Ö¤len s›ca¤› uyuklamalarla karfl›lan›yor. Gözler
aç›k-kapal›, yatakta düflünceye dal›n›yor. Saatler
saatleri koval›yor. Geçmifle, bugüne ve gelece¤e ait
çeflitli konularda umut, heyecan ve sevdan›n en
ar›s›n›n yafland›¤› bir sohbete dal›yorlar. Yaflam›
sevme, insan olma, siyasete ilgi duyma, bildikleri-
ne yeni bir fleyler katma do¤al yata¤›nda ak›yor.
Gün akflama evriliyor. Burada akflam güneflinin
k›z›ll›¤›n› maviliklere gömülürken seyretmeye do-
yum olmaz. Kendisini biraz iyi hissedenler bu gu-
rup güzelli¤ini kaç›rm›yor. Day›yor s›rt›n›, kemik-
leri batsa da pencere pervaz›na, hastanenin bu ay-
r›cal›¤›ndan sonuna kadar yararlan›yor. Tecrit y›l-
lar›n›n içinde biriktirdi¤i özlemlerini böyle gider-
166

meye çal›fl›yor. Ço¤u kez, bu manzara Karaköy-Ka-


d›köy aras›nda çal›flan vapurlar›n güvertesinde Bo-
¤az’›n havas›n› soluklarken yudumlad›klar› çayda
ald›klar› hazz› an›msat›yor.
Burada sabah ve akflam yelkovan ve akrebe bak›-
larak ö¤renilmez. Burada saat günefltir, do¤adaki
sevinçtir, coflkudur, sessizlik ve hayk›r›flt›r. Güne-
flin do¤uflu, tepeye dikilifli, bat›fl›, kufllar›n ötüflü
ya da sessizli¤i günün saatlerini belli eder... fiimdi
günefl tam karfl›lar›nda sulara gömülüyor. Kufllar
sustu, do¤adaki hareketlilik yavafllad›. Günün dö-
nümünü yüreklerinde hissediyorlar. Gün çekiIiyor,
a¤›r a¤›r yerini geceye b›rak›yor. Bülbül, serçe c›-
v›lt›lar› ve de mart›lar›n kanat ç›rp›nt›lar›yla gün
tekrar do¤ana kadar gece her fleye egemen oluyor.
Bildik ›ss›zl›k ve sessizli¤i flimdi sadece ara s›ra
baykufl sesleri ve Karaköy ‹skelesi’nde kalk›fl›n› ha-
ber veren vapur düdükleri bozuyor. Bir de sessizli-
¤in tam ortas›nda, bütün dikkatlerin odaklaflt›¤›
yerde, Apo’nun durmayan, durmak bilmeyen h›çk›-
r›k ve inlemeleri duyuluyor. Her nefes al›fl verifli
onu bir ad›m daha ölüme, direniflin ilk flehidi olma-
ya yak›nlaflt›r›yor.
Apo dün akflamdan beri böyle. Karfl› konulamaz
bir h›zla kofluyor ölüme. H›çk›r›k ve derin derin so-
luk al›p vermesi, tüm dikkatleri s›k s›k O’nun üze-
rine topluyor. Ölümü zaptetmeye çok az zaman
kald› kalmas›na ancak kafalardaki soru hala cevap
bulamad›.
Day› k›s›k m› k›s›k, kesildi ha kesilecekmifl gibi
bir sesle konufluyor:
167

“Gün 64’e dönecek neredeyse. Ölüm nerede kal-


d›?”
Sorusu soruyla cevap buluyor:
“Do¤rusu, ne zaman gelecek acaba? Adeta üstü-
ne kofluyoruz, sanki o da bizden kaç›yor. Ama yo-
lu yok, yakalayaca¤›z. Hat›rl›yor musunuz, IRA’n›n
Ölüm Orucunda ölümler kaç›nc› günde bafllam›flt›?”
Açl›ktan bu yana dördüncü mide kanamas›n›n
tafl›d›¤› ac›yla cevap veriyor:
“Hat›rlad›¤›m kadar›yla 45. günde. Bobby Sands
ise 66. günde”
‹lk yakaland›¤› günden ve flubedeki iflkenceler-
den an› olarak kalan kesilmemesi mucize bir ayak
ve omuzda beylik bir Smith Wesson kurflunuyla, di-
reniflteyken, hem de 63. günde günlük yaflama yar-
d›mc› olacak gücü bulmak, yeni bir mucize olsa ge-
rek! Ama bu mucizeye o da flafl›yor:
“fiafl›rmamak elde de¤il. Biz bu kadar yaflayabile-
ce¤imize inan›yor muyduk? Ben bu kadar sürede
ölümlerin çoktan bafllayaca¤›n› düflünüyordum.”
Sohbet sürüyor, gecenin derinliklerine do¤ru t›r-
man›yor. Bir günü bitirirken yeni bir güne yaklafl›-
yor...
...
Apo’nun derinden derinden soluk al›p verifli gi-
derek h›zlan›yor. Sanki bir doru¤a t›rman›yor. De-
rin bir soluk al›p, derin bir verifl... Al›fl, verifl... Ve-
rifl, al›fl... Bir daha, bir daha... Ve sessizlik. Düzen-
siz çal›flan bir motorun birden susmas› gibi, uyu-
yan› uyand›ran, konuflan› susturan, düflüncenin
dikkatini da¤›tan bir susufl...
168

Neden bu sessizlik, sessizli¤i saniyeler önce bo-


zan h›çk›r›klar nerede? Sessizli¤i bozan o h›çk›r›k-
lar›n bir daha duyulmayaca¤›n› hayk›ran ve ac›s›n›
gizlemeyen bir ses:
“Yoldafllar, Apo flehit oldu!”
Saat 23.40. Açl›k takviminde 63. gün.
.............
.............
.............
.............
.............
.............
Durdu zaman, sanki sustu dünya. Ç›t yok. Ya-
flam bu onurlu ölüme selam duruyor. Tarih kaydet-
ti bunu sayfalar›na...
Böyle ölüm az bulunur, al sakla bunu...
Böyle onurla bezenmifl bir ölüm az yaflan›r, al
sakla...
Al tarih, bu ölüm sana... Al sayfalar›na, onurun
nas›l yaflat›laca¤›n› göster insanl›¤a. Zulmün kale-
lerine dikilmifl k›pk›z›l, dalga dalga bir bayrak gibi
sun onu yaflam› gelece¤e tafl›yanlara. Haks›zl›klara
karfl› baflkald›r›n›n ve sars›lmaz inanc›n bir örne¤i
olarak, adalet arayanlar›n, özgürlü¤e susayanlar›n
bayra¤› olsun.
Bedrettin’ler gibi kardefllik orman› için kendi
idam ferman›na mührü basanlar, Spartaküs’ler gibi
çarm›hlarda kölelik zincirlerini parçalamak için
ölüme koflanlar az bulunur. ‹nsanl›k onuru ve siya-
si kimlik için aylarca açl›¤›n ac›lar›na teslim olma-
y›p, ölümün üzerine üzerine gidenler, ölümü böy-
169

lesine rezil-rüsva edenler az bulunur. Al, Apo se-


nin. Senin kavgan›n onurlu bir parças›. Onu emanet
et kavgay› sürdürenlere...
Al, serp onu kavgan›n ortas›na; bire bin veren
tohum, bire bin veren tohumla dolu dolu k›rm›z›
bir karanfil gibi...
“Apo flehit oldu.”
K›fl uykusu, yerini bahar›n canl›l›¤›na b›rakmak-
ta. Do¤a ayaklan›yor karfl› konulmaz bir h›zla.
Yaflam flahland›. Açl›¤›n “ola¤an gidiflat›” bir an-
da parçaland›. Yeni bir çiçek açt› direnifl. Yataklar-
daki m›hlar söküldü. Ranzalar yerinde duram›yor.
Ac›lar, öfkeler ve iç içe geçmifl karmafl›k duygular
sars›yor sessizli¤i. Gönüllüler ko¤uflunda ola¤a-
nüstülü¤ü yaflanmayan hiçbir fley kalm›yor...
“Apo flehit oldu...” “Apo flehit oldu...”
Yank›lan›yor do¤um sanc›s›n› bir anda susturan
bu ac› haber direniflçilerin kulaklar›nda. Yürekler
burkuldu yüzy›llar›n ac›s›yla. Tarif edilemez bir
duygu yo¤unlu¤u içinde direniflçiler. Günlerdir ya-
ta¤›ndan kalkamayan bedenler do¤ruluyor, kilit-
lenmifl bacaklar aç›l›yor. Herkes ayakta flimdi.
Apo’yu kollar›n›n aras›nda sarmaya ilerleyen gö-
nüllüler yürüyor...
Y›ld›zlar neden göstermiyorlar gözlerini, ay yü-
zünü mü kapatt›? Yakamozlar neden derin sulara
gömüldü? Haydarpafla, Haydarpafla olal› gördü mü,
zulme meydan okuyan böyle güleryüzlü bir ölüm!
...
Omuz omuza verdiler, kol kola girdiler, zulme
birbirlerini barikat yaparak dövüfltüler, el ele verip
170

ölümün üzerine yürüdüler.


Her fleyde, her yerde, en sarp yollarda birbirine
köprü olacak kadar güvendiler.
Birlikte kavga ne getirdiyse, ne götürdüyse bö-
lüfltüler.
Üzülmemek, gözyafl› dökmemek mümkün mü?
Apo’yu bilmek, Apo’yla ölüme yat›p da bu son kav-
gada onu her fleyiyle tan›yarak ölümünü yaflamak...
Dayan›l›r m› bu ac›ya?
fiimdi ac›lar›n en büyü¤ünün yafland›¤› bu anda,
direnme zaman›. Ac›lar›n ortas›nda, ac›lar kuflat-
mas›n› k›r›p, Apo’ya lay›k bir tören yapma, coflku-
yu yaflatma zaman›!..
So¤ukkanl›l›¤›yla duygular›n› kontrol etmeli,
difllerini dudaklar›na geçirip, yüre¤ine a¤lamal›...
Kendisinde k›yas›ya bir iç hesaplaflma sonucu ele
geçirdi¤i gücü yoldafllar›na paylaflt›r›yor:
“Heyecanlanmay›n arkadafllar, duygular›n›za ha-
kim olun!”
Bu ses, heyecan›n› so¤ukkanl›l›¤›yla bast›rmaya
çal›flan bu titrek ses onun mu? Neden yüzünde ac›-
ya ayna tutan ifadeyi silemiyor?
Bütün duygular›n› bir kez daha kontrolden geçi-
riyor, kendisini biraz daha s›k›p zorluyor, bu kon-
santrasyonla konuflmas›n› sürdürüyor:
“Bütün arkadafllar Apo’nun bafl›na toplanal›m.
Tayfun, Apo’nun yan›na gidip nabz›n› kontrol ede-
lim.”
Zulmü sevindirecek davran›fllar içine girilmeme-
li, flehitlerinin an›s› tertemiz ve soylu kalmal›. Ge-
lece¤e Apo’yla an›lacak güzel bir miras b›rak›lma-
171

l›...
Heyecana yenilmeden, so¤ukkanl›l›ktan ayr›l-
madan direniflçiler kalk›p k›rm›z› bantlar›n› ba¤l›-
yor. Hafif bedenlerini a¤›r ad›mlarla tafl›y›p ranza
ve etajerlere tutunarak, ad›m ad›m ilerleyerek
Apo’nun yata¤›n›n çevresinde toplan›yorlar.
Day›, Tayfun ve ‹brahim, Apo’nun baflucuna ge-
liyor.
Apo, hafiften gülümsüyor. ‹pi ilk gö¤üslemede
verdi¤i sözün mutlulu¤unu tafl›yor. Yüzünde ço-
cuklara özgü safl›k kadar halk›na ba¤l›l›k, görevini
lay›k›yla yerine getirmenin yayd›¤› p›r›l p›r›l ay-
d›nl›k ve onuru koruman›n huzuru... Dudaklar›nda
as›l› kalan hoflçakal dercesine bir tebessüm... Ne
kadarda berrak ve tereddütsüz!
“Hey! Böyle aylar süren bir direniflte gün gün, sa-
at saat ac›lar› yenmek, ölümü gülümseyerek karfl›-
lamak ne güzel fley!”
Günler süren ac›lar f›rt›nas› sonras›nda durgun-
lukla gelen ve yüzünde okunan bu mutlulu¤a bak-
maya doyam›yorlar. Kendileri de ac›lar f›rt›nas›yla
iç içeyken, bu mutlulu¤u bütün güzellikleriyle içle-
rinde duyuyorlar. Bu güzellikten taflan mutlulu¤un
t›ls›m› bozulacakm›fl gibi, bir an O’na dokunam›-
yorlar.
Tayfun bir ana flefkatinin hassasl›¤›yla Apo’yu
yokluyor. Daha ilk bak›flta, ölümün so¤uklu¤unu
hissediyor. Hay›r, hay›r, kesin emin olmak için sa-
b›rla bütün kontrollerini ayn› hassasiyetle tekrarl›-
yor. Apo’nun a¤z›na, burnuna ayna tutuyor, nabz›
tekrar tekrar yokluyor.
172

“Nabz› atm›yor, flehit olmufl.”


“Emin misin, bir daha kontrol et!”
A¤lamakl› yüz ifadesi sesinde oldu¤u gibi yans›-
yor.
“Eminim?”
So¤ukkanl›l›¤› tüm heyecan›na egemen bir ses
Apo’nun ölümünü kesinlefltiriyor...
“Yoldafllar, Apo’yu yitirdik, bafl›m›z sa¤olsun,
metin olun!”
Ç›t yok. Sessizli¤in ortas›nda kinler ac›larla bile-
niyor. Baz› yoldafllar gözyafllar›n› silmekte.
“Ah sevgili yoldafllar... Bizden kopar›l›p bugün
Metris’e götürülen yoldafllar. Apo’yu siz olmadan
karanfillerle gömece¤iz. Unutulmaz bir törenle kal-
bimize, bilincimize tafl›yaca¤›z. Ölüme ve yüzünde
yakalad›¤›m›z mutlulu¤a onun açt›¤› yoldan gide-
ce¤iz.”
...
“Horoz” ve Yadigar’daki kol gücü Tayfun’unkine
ekleniyor. Apo’nun törene haz›rlanmas› için güçler
bir araya getiriliyor.
Apo’nun bedeni ve a¤z›n›n kenarlar›ndaki kö-
pükler sabunlu suyla silinip kurulan›yor. Temiz iç
çamafl›rlar›, pijamalar› giydirilerek, yata¤› boydan
boya bembeyaz bir çarflafla örtülüyor... Aln›ndaki
k›rm›z› bant düzeltiliyor. Çenesi, ayak baflparmak-
lar› itinal› bir flekilde ba¤lanarak, kollar› bedenine
yap›flt›r›l›yor... Üzerine k›rm›z› karanfiller serpili-
yor... Apo karanfillere gömüldü...
Apo karanfillere, karanfiller Apo’ya kar›fl›yor.
Karanfiller Apo’yu, Apo karanfilleri güzellefltiri-
173

yor...
Karanfiller, karanfiller, k›rm›z› karanfiller.
Zulmün oldu¤u her yerde, ölümlerin en güzelin-
de, kavgada yaflayacak karanfiller.
Bütün ölüm gönüllüleri Apo’nun yata¤›n›n etra-
f›nda birikiyorlar. Onu gözleriyle öpen, sar›p sar-
malayan sayg› ve sevgiyle yüzündeki mutlulu¤u
paylaflarak seyrediyorlar. Ondaki güzellikleri bi-
linçlerine, yüreklerine tafl›yorlar. Onunla kavgada
paylaflt›klar› yafl›yor flimdi.
Birbirine çok fley aktaran gözlerde kurulan bu
diyalo¤a Day› son veriyor:
“Yoldafllar, hepinizi Apo ve tüm devrim flehitleri
için sayg› durufluna davet ediyorum...”
Sol kollar havaya kalk›yor. fiimdi öfke, kin, kav-
gaya ölüm üzerinde verilmifl sözler s›k›l› yumruk-
larda toplan›yor. Birbirine yaslanan, birbirine güç
veren yumruklarda kararl›l›k vurgulan›yor.
Hasan fliir okuyor. Kesik kesik ama coflkulu solu-
¤unda Apo günefle gömülüyor. Günefli zaptetmede
bir bafl daha yükse¤e ç›k›ld›. Ölümü yenerek güne-
fle yürümenin coflkusu ve direniflin kolektif irade-
siyle tamamlan›yor sayg› duruflu.
fiimdi Apo’yu anlatma ve onunla paylafl›lan kav-
gay› yeniden yaflama zaman›d›r. Onu kavgan›n do-
ruklar›ndan al›p ezilen ve sömürülen insanlara ta-
fl›ma zaman›d›r!
Day› so¤ukkanl›l›¤›yla ve duygular›na olabildi-
¤ince hakim olarak Apo’yu anlat›yor:
“Bu gece ölümü yendik yoldafllar. Apo onurlar›n
en büyü¤üyle sahiplendirdi bizi. Hay›r Apo ölmedi;
174

bu onurda, bu onurun savunuldu¤u her kavgada


yaflayacak... Onun bedenine sard›¤› onur bayra¤›n›
flimdi bizim bedenlerimiz tafl›yacak.”
Sesi de¤ifliyor... Duygular›n›n doru¤a, bir yanar-
da¤ patlamas›na eriflti¤ini fark ediyor. Konufltukça,
Apo’yla cofltukça, onlara hakim olmas› çok zor. Ne-
redeyse a¤lad› a¤layacak, a¤lamaktan da öte,
Apo’nun üzerine bir sevgi seli gibi boflalacak. A¤l›-
yor, a¤l›yor. Ama gözyafllar› içine ak›yor. ‹çini ka-
nat›yor. Çünkü o görev adam›, görevini yapmak zo-
runda! Difllerini kenetliyor, dudaklar›na bas›yor,
sesine umudun müjdesini yükleyip, konuflmaya,
Apo’yu anlatmaya devam ediyor...
“fiiir gibi akan, direnifllerden direnifllere koflan,
kavgada en öne ulaflan bir yaflamd›. Coflkulu, yü-
rekleri direnifle ça¤›ran bir ölümdü. Kavgada yafla-
yan, kavgada ölen, emekçi halk›n kurtulufluna
adanm›fl çok de¤erli bir yoldafl›m›zd› Apo, yitirdik,
ac›m›z büyük.

“Etle t›rnak gibi,


“Ya¤murla toprak gibi,
“‹nsanla sevgi gibi,

“O kavgaya, kavga onlara yak›flt›... Apo, sadece


kavga adam› de¤ildi; yüre¤indeki s›cak sevgisini
insanlara ç›kars›z sunabilecek kadar erdemlerle
yo¤rulmufltu... ‹nsanl›k en güzel de¤erlerle yo¤rul-
mufl bir evlad›n› kaybetti...
“Apo, bize sevinçlerin en güzelini yaflatt›. Ölü-
mü yendik, ölümü rezil ettik. Sevincimiz büyük
175

çünkü insanl›k onurunu, siyasi kimli¤imizi can be-


deli ne zulme, ne ölüme teslim etmedik.
“Apo, bizi zulme, sözü söz, özü öz, bir söyledi-
¤ini ikiletmez insanlar olarak tan›tt›. Sayg›nl›¤›m›-
za sayg› katt›...
“S›n›flar›n çat›flmas›nda, bedelsiz hiçbir hakk›n,
hiçbir özgürlü¤ün kazan›lmayaca¤›n›, ac›lar f›rt›-
nas›n› yaflayarak gösterdi.
“Hay›r, Apo ölmedi, hep yaflayacak...
“Kad›köy çarfl›s›nda elden ele bildirilerde dola-
flacak, Alt›yol’daki gösterilerde güvenlikten güven-
li¤e koflacak, mutlaka Moda’ya as›lm›fl bir pankart,
Sö¤ütlüçeflme’de yap›flt›r›lm›fl bir afifl olacak, ken-
dini zulme karfl› kararl›l›kla çat›flan bir yürekte bu-
lacak. Zulüm yerle bir olana, sömürü yok olana
dek, insanl›¤› karanl›klardan ayd›nl›klara ça¤›ran
bir ses olacak... Y›llarca düflünü kurdu¤u, u¤runa
savafl›p can koydu¤u özgürlü¤ün caddelerden
meydanlara halaylar çekerek doldu¤u günler geldi-
¤inde, bu mutlulu¤a o da kar›flacak, bu güzellikle-
ri o da korkusuz gözlerde, kardeflli¤e ça¤›ran söz-
lerde paylaflacak.
“Onu daha fazla anlatmaya gerek var m›?
“Kendisini, yine en iyi bu direniflte, ‘‹pi ilk ben
gö¤üsleyece¤im.’ derken kendisi anlatmad› m›?
“fiimdi dosta düflmana Apo’nun flehit oldu¤unu
duyurma zaman›d›r!..”
Fatih ve Haydar büyük oranda bilinçlerini yitir-
mifl durumdalar, olan› biteni anlam›yorlar. Ama
yoldafllar bu coflkuya, bu ac›ya, bu sevince onlar›
da ortak etmek, törene katmak, Apo’yu birlikte
176

u¤urlamak istiyorlar.
Fatih’in kula¤›na Apo’nun flehit oldu¤u yüksek
sesle söyleniyor. Fatih anl›yor bunu; aylarca buna
koflullanm›fl bilinci harekete geçiyor, sa¤›ndan so-
lundan gönüllü omuzlarda zar zor do¤rulup, s›k›l›
yumru¤unda toplad›¤› tüm gücüyle, gücü tükene-
ne, yumru¤u afla¤› çekilene kadar Apo’yu u¤urlu-
yor: “Apo’lar Ölmez!”
... Haydar’a Apo’nun flehit oldu¤u söyleniyor.
Haydar sürekli inliyor. Söyleneni anl›yor ama içine
o an dolanlar› boflaltam›yor. A¤z›ndan ac›l› bir zor-
lanmayla anlafl›lmaz birkaç sözcük parças› dökülü-
yor. Yüzünün rengi yeni bir ac› tonuna bürünüyor.
Yüzünde biriken ifadesini hayk›ram›yor. Ama ne
olursa olsun, törene kat›lmak istiyor. Yoldafl›n›n
elini s›k›yor, öfkesini ve coflkusunu ancak böyle di-
le getirip törene kat›l›yor...
Halbuki ne kadar da istiyordu Apo’lar›n ölmeye-
ce¤ini hayk›rmay›, o an içinde biriken bütün duy-
gular›n› doya doya Apo için boflaltmay›...
Sloganlara geçiliyor. 63. gün, aç insanlardan
beklenmeyen soluklarda kolektif irade bir kez da-
ha kendini gösteriyor. Üçer kez at›lan sloganlar, ki-
mi yüreklere umut ve direnç, kimi yüreklere ise
korku salarak dalga dalga ilerliyor...
“Apo’lar Ölmez!”
“Apo’lar›n Katili Oligarfli!”
“Zaferi fiehitlerimizle Kazanaca¤›z!”
“Kahrolsun Faflizm Yaflas›n Mücadelemiz!”
“Ölüm Orucu fiehitleri Ölümsüzdür!”
Sloganlar gecenin sessizli¤ini y›rt›yor, karanl›¤›
177

parçal›yor. Haydarpafla Haydarpafla olal› görmedi


böylesini!
‹flitmedi böyle kavgaya ça¤›ran slogan sesini!
Hastanede bir an bütün sesler susuyor. Soluklar
tutuluyor. Kavgan›n ac› ve sevinci, öfke ve coflkusu
her fleye egemen oluyor. Kuflatma k›r›l›p, bir an
teslim al›n›yor. Geçmiflten gelece¤e uzun bir yürü-
yüfl bu.
“Yine ayd›nl›¤› tafl›yan meflalelerimizi yak›yo-
ruz. Alacakaranl›kta, Apo’yla birlikte s›k›yönetimi
karfl›lamak üzere 1 May›s Alan›’nday›z.
“K›rm›z› kollu¤uyla o en önde, ‹stanbul Üniver-
sitesi’nden yedi flehidimiz omuzlar›m›zda, binlerle
boflal›p yürüyoruz. Faflizmin halk› teslim almaya
yönelik sald›r›lar›na karfl› iflçilerden, gençlerden,
k›rm›z› kolluklu yi¤itlerden barikatlar örüyoruz.
“Kad›köy ‹skelesi önünde yüzlerce arkadaflla
yollar› kesiyoruz. ABD emperyalizmini protesto
eden sloganlarla hayk›r›yoruz, elli y›ld›r halklar›n
yüreklerine batan, onlar›n onurunu kanatan bayra-
¤› Apo’nun atefliyle yak›p kül ediyoruz.
“Yine kavgay›, ayn› ruh ve coflkuyla Apo’yla bir-
likte tafl›yoruz.”
...
Sayg› nöbeti bafll›yor; ikifler ikifler, birer dakika
Apo’nun bafl›nda ve ayak ucunda nöbete duruluyor.
‹lk nöbeti Day› ve ‹brahim al›yor. Onlar› s›rayla di-
¤erleri izliyor. Böyle k›z›l bantl› ölümlerin bafl›nda,
böyle k›z›l bantlarla nöbete durmak... Geçmiflten
bugüne olan süreç bir film fleridi gibi geçiyor ölüm
gönüllülerinin haf›zalar›ndan.
178

E¤ilen, bükülen, yoruldum, hastay›m diyen yok.


Günlerdir düflünü kurdu¤u kavgan›n doruk nokta-
s›nda kim kendisini bir kenara b›rakabilir?
Hay›r, yas tutulmuyor. Kavga ve zafer türküleri
Apo’nun baflucunda okunuyor.

“Yang›nlara fazla bakan gözler yaflarmaz


Aln› k›z›l y›ld›zl› bafl secdeye varmaz
Dövüflenler ölenlerin tutmaz yas›n›...”

Kavga sürüyor, marfl ve türkülerde tek bir solu-


¤a ak›yor. Kavgan›n sesleri birleflip gürlefliyor...
Telafl ve flaflk›nl›ktan ayaklar› birbirine dolaflan
askerler ve subaylar, günlerdir ölümü seyreden gö-
revliler koridorda koflturup duruyor. Emrin yollan-
mas›yla iki doktor, iki hemflire, bir hastabak›c› ko-
¤ufl kap›s›n› vuruyorlar. Üzüntülü ve flaflk›nlar. Gi-
rifl izniyle sessizce içeriye süzülüyorlar. Yaflamla-
r›nda ilk defa böyle bir fleyle karfl›laflm›fllar; ezili-
yorlar, sayg›l› bir ses tonuyla konufluyorlar:
“Bafl›n›z sa¤olsun. Ölünüzü muayene etmek isti-
yoruz...”
Apo’ya bak›yorlar, kalbini, nabz›n› dinleyip ra-
por tutuyorlar. Ayn› sessizlik içinde, töreni boza-
caklar›ndan korkan bir sesle, usulca bir kez daha
baflsa¤l›¤› dileyip gidiyorlar...
Tören sürüyor, kavga sürüyor...

“Geliyoruz dalgalar gibi ellerimizde silahlar›m›z


Ölüyoruz yaflatmak için, özgürlük u¤runa dökü-
len kan›z.”
179

Küçük anlaml› bir de¤ifliklik ile marfl sürüyor:


“Apo’lara gebe analar›m›z...”

Nöbet ve sloganlar sürüyor:


“Apo’lar Ölmez!..”
Marfllar k›s›ld›kça k›s›lan seslerle söyleniyor.

“Hay›n tuzaklarda kan uykularda


Vurulduk ey halk›m unutma bizi
........................”

Sloganlar›n büyüsünden kurtulup, törenin doku-


nulmaz havas›ndan s›yr›lan h›rç›n, emrin güdümle-
di¤i, zulmün insanl›¤›n› köreltti¤i bir yüzbafl›, pe-
flinden bir sürü ürkek, bu emre ›s›namam›fl, flaflk›n
askerlerle ko¤ufla dal›yor. Törenin tam orta yerin-
de, bir aç kurt gibi h›rlarcas›na, bir selam verip
baflsa¤l›¤› bile dilemeden konuflmaya bafll›yor:
“Cenazeyi alaca¤›m.”
Sinir savafl› h›zla t›rman›yor. Yoldafllar öfkeleni-
yor. O, so¤ukkanl›l›¤›ndan kararl›l›k beklenen, sert
ve geri ad›m atmamaya yeminli ses yan›tl›yor:
“Hay›r alamazs›n. Sen önce adab›muafleret ku-
rallar›n› ö¤ren. ‹nsan gibi davranmas›n› bil!”
Yüzbafl› tam anlam›yla bir emir kölesi.
“Bana emir verildi, alaca¤›m.”
Bu emir kulu karfl›s›nda, kararl›l›k kararl›l›¤a ek-
leniyor. Hiçbir tereddüte yer vermeyecek bir ses
tonuyla, ölüm gönüllülerinin karar›n› aç›kl›yor:
“Cenaze bizim, vermeyece¤iz. Sabaha kadar ya-
n›m›zda kalacak. Kendi gelenek ve ilkelerimize gö-
180

re, yoldafl›m›za karfl› son görevimizi yapaca¤›z.


Ancak ondan sonra gelip alabilirsiniz. Ancak zorla
almaya kalkarsan›z, cesetlerimizi çi¤nemeden ala-
mazs›n›z.”
Emrinin s›n›r›na ulafl›p karfl›s›ndaki kararl›l›k
engelini aflamayan, amac›na ulaflamayan yüzbafl›,
flapkas›n› parmaklar› aras›nda ezip parçalayacak
kadar k›zg›nl›k seline bo¤uluyor.
Bir ölüye sayg› nedir bilmeyen, bir baflsa¤l›¤› bi-
le dilemeyen yüzbafl›, bu sözlerden sonra öfkesi
çaresizli¤e dönüflmüfl bir durumda, süklüm pük-
lüm ko¤ufltan kovuluyor.
Tören, kald›¤› yerden devam ediyor.

“‹flkenceler için tahta çarm›ha


Gerildik ey halk›m unutma bizi...”

Sesler iyice kesildi ama önemli de¤il. Nöbet sü-


rüyor, sloganlar dalga dalga zulmün sahillerini
dövmekte.
“Apo’lar Ölmez!”
Aradan bir yar›m saat ya geçiyor ya geçmiyor,
ayn› yüzbafl› bir inzibat albay›yla, gözda¤› için ha-
z›r bir sürü askerle birlikte ko¤ufla geliyor.
fiimdi daha öncekinin tersine yumuflak, uzlafl-
maya, anlaflmaya haz›r bir hava esiyor. Albay›n ge-
lifli havay› yumuflat›yor. Albay, inceldikçe incelen,
onlar› incitmekten özel olarak sak›nan, sayg›l› ve
nazik bir üslupla baflsa¤l›¤› dileyip söze giriyor:
“Arkadafl›n›z için töreninizi yap›n, cenazeyi bel-
li bir saatte gelip alal›m.”
181

Onlar›n istedi¤ini albay söylüyor. Bu sözün üze-


rine onlara ne zaman geleceklerini söylemekten
baflka bir fley kalm›yor:
“Sabaha karfl› gelin al›n!”
Direniflin kararl›l›¤› zulmü dize getirmifl, kararl›
tav›rlar›n›n önünde e¤ilip tören yapmalar› kabul
edilmifltir!
Bu bir an için a¤›rbafll›l›¤›n ve sa¤duyunun ege-
men oldu¤u havada, gönüllüler albaydan arkadafl-
lar›na, ailelerine telgraf çekmeyi talep ediyorlar.
Hava yumuflak, yan›t olumlu...
“Bafl›n›z sa¤olsun” demeyi ö¤renememifl yüzba-
fl›, giderken önceki tavr›n›n günah›n› ç›karmaya ça-
l›fl›yor. Ama bunun onda henüz ölmemifl bir insan-
l›¤›n son ç›rp›n›fl› m›, yoksa özür dileme üzerine
verilmifl bir emrin sonucu mu oldu¤u anlafl›lm›yor.
Tören kald›¤› yerden devam etmekte. Hasan’›n
fliiri duyuluyor.

“Düflmesin bizimle yola


evinde a¤layanlar›n
gözyafllar›n›
boynunda a¤›r bir
zincir gibi tafl›yanlar!
B›raks›n peflimizi
kendi yüre¤inin kabu¤unda yaflayanlar!”

Son olarak, tükenmek üzere olan nefeslerle top-


lu bir marfl daha söyleniyor.

“Vur ulan köpek dölü


182

Vurdu¤un her bir ölü


Canlan›r çiçek açar.”
...
Sloganlar son kez hayk›r›l›yor:
“Apo’lar Ölmez!”

***
Saat 02.00. Apo’yu tüm güzelli¤iyle karanfillere
gömülü uykusunda b›rak›p yataklara çekiliyorlar.
Törenin içlere huzur dolduran büyüsü yataklarda
tekrar tekrar yaflan›yor. Öfke, kararl›l›k ve coflku ›r-
ma¤› yataklara tafl›n›yor...
Törenin yorgunlu¤u ve açl›¤›n 64. gününde bü-
tün gücün harcan›p, vücudun harekete izin verme-
yen durgunlu¤uyla yatm›fl olsalar da, duygu ve dü-
flünceler uykuya geçit vermiyor. Hay›r, onlar he-
men bunun üzerine uykuya dalam›yorlar. Uyumak
mümkün de de¤il zaten. Apo üzerine kurulmufl
sohbetlerde son görevlerini tamaml›yorlar.
fiimdi fiener 64. günde açl›¤›n, hücre hücre ölü-
me gitmenin tüm yorgunlu¤una ra¤men, Apo’nun
resminin hep gülümseyece¤i bir yerde durmas›
için sigara ka¤›tlar›ndan resimlik yap›yor. Apo’nun
eflyalar›, saati, resimleri, mektuplar› ailesine veril-
mek üzere özenle torbaya konuluyor. Gönüllüler
flimdi de öldüklerinde haber verilmesi gereken ad-
reslerin listesini haz›rl›yorlar. S›ra ölümü yendikle-
rini duyurmaya geliyor. Bart›n, Elaz›¤, Çanakkale,
Burdur, Sa¤malc›lar II ve Metris cezaevlerine telg-
raflar yaz›l›yor. Ayn› kalem ayn› sözcükler...
“Apo’yu kaybettik. Bafl›m›z sa¤olsun...”
Zaman ak›yor, flafak at›yor... Ama Day›, Tayfun,
183

‹brahim hala uykuya dalmad›lar. S›zmaya yenilme-


den, sohbetlerde düflünüyorlar. Bugünden gelece¤i
yafl›yorlar...
“Gecenin bir saatinde, 14 Haziran’›n s›cakl›¤›n›
karfl›lamaya haz›rlanan günde, keçenin üzerindeki
teksir makinesinde bildiri basan ses vermez ritmik
flak›rt›lar› duyuyoruz. 14 Haziran’› güne tafl›yan
flafaklarda, meydanlarda salland›r›lan pankartlar›
görüyoruz... Kesilen caddelerde, yüzlerce a¤›zdan
hayk›r›lan sloganlar›n getirdi¤i yak›lm›fl lastik ko-
kular›n› soluyoruz. Eylem timlerinin yürüyüflünü
görüyoruz. Da¤da atefller yak›l›yor. Üniversite du-
varlar› pullarla donat›l›yor. El ilanlar› kald›r›mlar-
dan kald›r›mlara kofluyor, elden ele kavga ça¤r›s›
olarak dolafl›yor... Görmesek de biliyoruz...
Apo’nun yaflam›na ses verirken, yüzlerce elin gö-
mütünün üzerine k›rm›z› karanfiller serpti¤ini gö-
rüyoruz. Her 14 Haziran’› büyük bir umutla, kavga-
dan kavgaya koflan sevda ile bir daha, bir daha ya-
fl›yoruz...”
fiafak söküyor, gün a¤ar›yor.
Albay peflindekilerle Apo’yu almak için geliyor...
Gönüllüler son tören için aya¤a kalk›yor.
Apo’nun geçirilece¤i yataklar›n aras›na, tek s›ra ha-
linde, tören k›tas› olarak diziliyorlar.
Son tören için herkes, her fley haz›r!
fiimdi Apo tertemiz bir çarflaf›n içine yat›r›l›yor.
A¤›r a¤›r kald›r›l›p götürülüyor. Apo son kez u¤ur-
lan›yor.
“Apo’lar Ölmez!”
...........
184

...........
...........
Apo, yoldafllar›n›n kavga sloganlar›yla coflku se-
line kap›l›p ölümsüzlük yolculu¤una ç›kt›.
Halbuki ne çok isterlerdi Apo’yu kavga sloganla-
r›na efllik eden silahlar›n tarakalar›, binlerle ölüm
hoflgeldi sefa geldi hayk›r›fllar› aras›nda u¤urlama-
y›.
Ne çok isterlerdi Apo’yu on binlerce gösterici
aras›nda, ‹stanbul’u bir boydan bir boya caddeler-
den taflarak, sel gibi hiçbir engel tan›madan omuz-
lar›nda ölümsüzlü¤e yollamay›.
185

“YOLDAfiLAR
Bugün Ölüm Orucu gönüllüsü olarak mücadele-
nin bir baflka biçimini yerine getirmenin gururu ve
sevinci içindeyim. Bu konuda, görev al›rken hiçbir
tereddütüm olmad›, olamazd›. Çünkü gelinen süre-
cin özelli¤i, (...) böyle hareket etmemizi gerektiri-
yordu. Hareketle bütünleflmifl, ona gönül vermifl,
onun saflar›nda mücadelenin birçok aflamalar›n-
dan geçmifl bir militan›n ölümü seve seve göze al-
mas› kadar kutsal, do¤al bir fley olamaz.
Devrimci mücadelede geçmiflimizin temeli hare-
ketimiz içinde olufltu. Bunda flu anda ölümü bera-
berce kucaklad›¤›m yoldafllar›n, hareketimizin stra-
tejisinin büyük pay› vard›r.
(...)
Hareketimizin ortaya ç›k›fl›yla birlikte yaflad›¤›-
m›z iradi süreç, benim k›sa sürede geliflip yetkinlefl-
meme, kendime ve harekete olan güvenimin artma-
s›na yol açt›.
Bu do¤rultuda hareketin saflar›nda birçok görev
ald›m. (...)
(...) 1980 Temmuz’unda cezaevine girdim.
Cezaevi bizim için bir çal›flma alan› oldu¤u için,
bütün gücümle harekete, yoldafllar›ma yard›mc› ol-
maya çal›flt›m. Ön saflarda olmay›, bu u¤urda gere-
kirse ölmeyi ilke edindim.
12 Eylül’ün çetin flartlar›nda Alemda¤, Metris,
Hasdal, Sultanahmet ve en sonunda Sa¤malc›lar’da
hareketimizin düflüncesiyle bütünleflerek yaflama-
ya, örnek biri olmaya, arkadafllar›m›z›n geliflimini,
kendi geliflimimi sa¤lamaya çal›flt›m. Ama kendi ge-
186

liflmemin hiçbir zaman yeterli olmad›¤›n› akl›mdan


ç›karmad›m. Bunda önder arkadafllar›m›n ve hare-
ketimin çal›flma tarz›n›n büyük pay› olmufltur.
Nihayet dört y›lda bugünlere kadar geldik. 12
Eylül önemli bir dönem. Birçok difllileri var. Bu difl-
lilerin hangisine kimlerin tak›ld›¤›n› iyi bilmemiz ve
bu dönemden aln›m›z›n ak›yla ç›kmam›z gerekiyor.
Bu, fedakarl›klar›n en büyü¤üne, ölümlere, yokluk-
lara katlanmam›z demektir. (...)’›n cezaevlerindeki
siyasi tutsaklar› teslim almas›n› engellememiz gere-
kiyor. (...) Kitlelere güven vermemiz gerekiyor. ‹flte
bu amaçla, (...) 13 Nisan’da bafllayan süresiz A. G.
sonundaki Ölüm Orucuna gönüllü olarak kat›ld›m.
Bu yüce görevde tereddüt edenler, bizlerin varl›-
¤›yla bu tereddütlerini silip atacaklard›r. Devrim
bayra¤›n› zindanlarda da olsa oligarflinin ölümcül
noktalar›na dikmek için daha fazla k›z›llaflt›raca-
¤›z.
KURTULUfiA KADAR SAVAfi
YAfiASIN DEVR‹MC‹ (...)
KAHROLSUN FAfi‹ZM
ABDULLAH MERAL 24.5.1984”
187

“(...)
BABA ve ANNEC‹⁄‹M
(...) D›flar›da oldu¤u gibi içeride de devrimci mü-
cadelede ön saflarda yer almaya çal›flt›m.
(...) Bu kararl› ve kaç›n›lmaz mücadelede ölümü
seve seve göze alanlardan biri de ben oldum. Göre-
vimi hiçbir tereddüt göstermeden kabul ettim. (...)
(...)
Ben ve arkadafllar›m fluna inan›yoruz ki, baz›la-
r›m›z ölecek ama bizlerin yerini alacak binlerce yol-
dafl ç›kacak. Devrimci mücadelenin ivmesi flehitle-
rin kan›, can›yla her zaman yükselmifl ve destanlafl-
m›flt›r.
Böyle onurlu ve Türkiye devrimine seve seve ca-
n›n› veren bir yak›n›n›z oldu¤um için her zaman
gurur duymal›s›n›z. (...)
Bizler ölmeyece¤iz, yine sizlerle beraberiz. Al›n-
terinizin akt›¤› her yerde, tarlalarda, bahar günle-
rinin yeni filizlerinde, yeni do¤an çocuklar›n isimle-
rinde beni ve bizleri bulacaks›n›z. Bundan iyi yafla-
mak olur mu?
Yoklu¤uma elbetteki çok üzüleceksiniz çünkü siz-
leri çok seviyorum. Sizler de beni seviyorsunuz. Bu
sevgiye lay›k olmaya çal›flt›m.
Kendinize fazla eziyet etmeyin. Geride kalan bir-
çok o¤ullar›n›z var, can yoldafllar var, onlar sizler-
le, bizlere lay›k bir flekilde beraber olacaklard›r.
Biz kara bir toprak gibi verimli devrim tarlas›na
düflen tohumlar›z. Birçok filizlerimiz olacak. (...)
K›z›m Gonca Kurtulufl, henüz küçük, büyüyünce
babas›n›n niye ölüme gitti¤ini çok iyi anlayacak.
188

Onun bizlere lay›k bir insan olarak yetiflmesini sa¤-


lay›n. Yoz düflüncelerden etkilenmesin.
Onu (...) emanet ediyorum.
(...)
Çok sevdi¤im köylülerime, yak›nlar›ma doya do-
ya selamlar›m› iletirim. En samimi selam ve duygu-
lar›mla hepinizi kucaklar›m. Elveda.
KURTULUfiA KADAR SAVAfi
YAfiASIN (..., ....) KURTULUfi MÜCADELES‹
KAHROLSUN FAfi‹ZM YAfiASIN MÜCADELEM‹Z
29 May›s 1984
Sizleri ve halk›n› çok seven Abdullah Meral.”
189

fiafak söktü. Gün ›fl›d›. Bire bin veren bir tohum


bereketi devrim tarlas›na düfltü. Ürün bollaflacak,
zenginleflecek. Baflaklar daha gür boy atacak.
Bu kavgada ölümler binlerce, on binlerce yüre¤i
kavgaya katacak. Bu böyle akacak, akacak... Ta ki
bu yoldan akan kanlarda zulüm bo¤ulana, iktidar
egemenlerden parça parça t›rnakla sökülüp kopar›-
lana dek...

“Günler ölümlere
Ölümler zafere gebe...”

Day› kalemi eline al›yor, son iflini de bitiriyor.


Deftere yazd›¤› ölüm günlü¤üne bir cümle daha
düflüyor:
“Ölümü bu gece yendik!”
Apo’yu u¤urlayan coflku selinden sonra, ölüm
gizi perdelerini yaflam›n üzerine indiriyor...
Gönüllülerin ölümü yendikleri gece ayakland›r-
d›klar›, ölümü bekleyen yaflam duruluyor, el ayak
çekiliyor, bedenler yataklara m›hlan›rcas›na b›rak›-
l›yor, göz ba¤lar› tak›l›yor. Gönüllüler ölüm havas›-
n› soluyorlar. Ölümü yenmenin sonras›, yeni f›rt›-
nalar öncesinde gönüllülerin yaflad›¤› her fleye “Su-
sun s›ra neferi uyusun” dercesine duru, sayg›n ve
kutsal bir sessizlik hakim oluyor.

***
Günler var ki Haydar’la Fatih ölümün efli¤inde...
Yaflayabilecekleri ac›lar›n hepsini gün gün, saat sa-
at, organ organ, hücre hücre yafl›yorlar. Günlerdir
süren h›çk›r›k ve iniltiler ac›lar›n› d›flar›ya tafl›r›-
190

yor. Di¤er gönüllülere de yaflat›yor.


Cumartesi Pazar’a, 65. gün 66. güne ba¤lan›yor.
Yürekler daha flimdiden Haydar’la Fatih için da¤-
lanmakta.
Gece s›cak ve zor geçecek.
Apo’nun ölümünden sonra dakikalar saatleflti,
saatler günleflti. Ac›lar ölümü beklerken iflkence-
leflti.
Açl›k beyinleri sanki matkapla oyuyor, yaflam›
iflkencelefltiriyor. ‹nsan› en çok yoldafllar›n›n bu
ac›larla, gözlerinin önünde zulme lanetler ya¤d›ra-
rak ölümü beklemesi etkiliyor. Halbuki ne kadar da
çok hak etmifllerdi yaflam›! Emeklerini, enerjilerini
son s›n›r›na kadar küçük dünyalar için de¤il de, da-
ha yaflan›l›r bir dünya için bir kavgaya ve sevdaya
adam›fllard›.
Ölümü yenmelerinin, zafere giden yolda önemli
bir ad›m daha atmalar›n›n coflkusunu, inleyen, ac›-
lar korosunda ölüme meydan okuyan kararl›l›kta
yafl›yorlar. “Böyle coflkuyu, böyle ac›larla yaflamak
zulme teslim olmayanlara özgü. Bir bizdedir böyle
ölümlere, böyle yaflayarak al›flmak.”
Uyur uyuklar gözler Haydar ve Fatih’i izliyor.
Ama izlemek yetmiyor, sürekli bafllar›nda nöbet
beklemek gerekiyor. Ko¤uflta bu ifli yapabilecek tek
kifli, kalbinin a¤r›s›n› onlar›n ac›lar›na katm›fl, on-
larla birlikte hasta hasta, ayn› duygularla yat›p kal-
kan Yadigar Ad›güzel. O da can›n› ortaya koydu¤u
yard›mlarda kavgaya kat›lman›n coflkusunu onlarla
birlikte yafl›yor. Kendisine bakm›yor, kalbinin s›-
k›flt›ran a¤r›s›n› Tirinitrinlerle geçifltiriyor. Hay-
191

dar’›n bafl›nda, onun ac›s›na ac›s›n› kat›p nöbet


bekliyor...

***
Haydar art›k saat de¤il, dakika dakika kötülefli-
yor, ölüme yaklaflt›kça yaklafl›yor. ‹nliyor. Yürekler
parçalan›rcas›na tan›k buna... Haydar ac›lar›n› par-
çalamak istercesine sa¤a sola çarp›yor. Köpük kö-
pük tükürüyor. Ac›s›n› tükürüklerle at›p rahatla-
mak istiyor. Haydar, yoldafllar›n›n elinden bir fley
gelmeyen ac› ve üzüntülü bak›fllar› alt›nda, ölüm
sanc›s›n›n yaflanabilecek en zorlusuyla saatlerdir
bo¤ufluyor. Ya yoldafllar›? Onlar da yaflam›yor mu
ayn› ac›lar›?
Yafl›yor, hem de nas›l! Bunca ac›ya nas›l katlan-
d›klar›na kendileri de flafl›yorlar.
Savafl ac›mas›zd›r, ac›lar› ac›larla da¤lat›r. Ac›la-
r› s›radanlaflt›r›r, ölümlere al›flt›r›r insan›. Bu, bin-
lerce y›ll›k s›n›f mücadelesinin, aç›k savafllara va-
rana kadarki tüm deneylerinin en somut sonucu-
dur. Bu gerçe¤i kabul etmemek olur mu?
Peki, ya farkl› olan, bu ölümü s›radan bir ölüm
olmaktan ç›karan ne?.. Bir kurflun al›r götürür ca-
n›... Çok sürmez sehpaya vurulan bir iki tekmeyle
ölüme kavuflmak... Ama günlerce, haftalarca, aylar-
ca ac›lar ac›lara eklenerek, saatler, dakikalar bekle-
ne beklene, hücre hücre, organ organ gelen ölü-
mün en zorunu, yaflamayana anlatmak mümkün
mü? Yan›nda, senin de çok geçmeden kucaklayaca-
¤›n ölümü yaflayan yoldafl›n› göre göre, ac›lara da-
yanmak onlar›n ölümlerinin en zor yan›.
‹flte flimdi içte patlayan bu duygular›n isyan›n-
192

da, hepsi için iflkencenin en zor anlar› yaflan›yor.


Haydar karfl›lar›nda, bu ac›lar denizinde ç›rp›na
ç›rp›na can çekifliyor. Bu büyük tahammülün do-
ruklar›na t›rman›yorlar.
Haydar ac›l› gözlerle izleniyor, umutsuz, s›k›nt›-
l› soluklar› ve h›çk›r›klar› kulaklarda. Bafl›nda sü-
rekli nöbet bekleniyor. Fatih, Haydar’a göre biraz
daha iyi. Fatih inliyor, günlerdir solu¤u s›k s›k ke-
silmekte. Stalingrad önlerinde savaflarak say›kl›yor
ama göründü¤ü, hissedildi¤i kadar, Haydar’a göre
daha az ac› çekiyor...
Art›k Haydar’la ilgili geliflmeleri Yadigar’›n yü-
zündeki de¤iflmelere bakarak da anl›yorlar. Yadi-
gar, Haydar’daki her de¤iflimi bir ayna gibi onlara
yans›t›yor.

***
Yadigar’›n gözlerinde bir an durgunluk beliriyor.
Yüzüne ac›lar hakim. Dudaklar› se¤irmekte. Yadi-
gar’daki bütün bu ani de¤iflmeler, Haydar’›n yitiril-
mek üzere oldu¤unu haber veriyor... Tüm gözler
hemen Haydar’a çevrildi.
fiimdi Haydar’›n gözleri kan gölünde bo¤uluyor.
Rengi beyazlafl›p, kas›lma ve titremeleri yo¤unlafl›-
yor. A¤z›ndaki tükürükler köpükleflti. Soluk al›flla-
r› iyiden iyiye zorlaflt›. Ç›rp›n›yor, s›çr›yor, bir so-
luk daha al›yor, s›çr›yor, bir daha s›çr›yor. Kas›lma-
s› son s›n›r›na var›yor, bir anda gevfliyor... Bir daha
s›çramamak üzere düflüyor.
Saatler 06.15...
Gözyafllar›n› gizleyemeyen Yadigar’›n a¤z›ndan
dökülen sözcükler ölümü haber veriyor:
193

“Yoldafllar, Haydar’› yitirdik.”


“Hey Fevzi Çakmak Mahalleliler, uyan›n, Hay-
dar’›n›z topra¤a düfltü, al›n onu, götürün kalbinize
gömün. Bize daha çok Haydar gerek, yeni Hay-
dar’lar büyütün...
“Onu can kula¤›yla, bir ö¤retmen gibi dinleyen
iflçiler, bize b›rakt›¤› miras› iyi sahiplenin. Diren-
mek en çok size gerek, gelece¤i siz kuracaks›n›z...
“Evet, zafer flehitlerle kazan›lacak. Bu, bu sava-
fl›n ac›mas›z da olsa belirleyici kural›.”
Haydar günefle bak›yor. Günefl bütün ›fl›klar›yla
Haydar’›n k›z›l bantl› bafl›n› ayd›nlat›yor. K›rm›z›
bantl› al›n, güneflin içinde bayraklafl›yor.
Haydar’a, Apo töreni haz›rlan›yor. Apo gibi alt›-
na bembeyaz çarflaf serilip üzerine k›rm›z› karan-
filler serpiliyor. O da k›rm›z› karanfillere gömülü-
yor.
fiimdi Apo yata¤›nda, resminin içinde bu töreni
tebessümle izliyor...
Hay›r hay›r, Day›, Haydar üzerine konuflma gü-
cünü kendinde bulam›yor, bu kez so¤ukkanl›l›¤›na
güvenemiyor. Bu kez duygular›na yenik düflebile-
ce¤ini, hüngür hüngür a¤layaca¤›n› hissediyor.
Sözcüklerin dilinde tak›l›p kalmas›ndan, söyleye-
cek söz bulamamaktan korkuyor. Oysa bu konufl-
mada dil sürçmesine yer olmamal›! Törenin hava-
s›nda duygular, oldu¤undan fazla yer bulmamal›.
Haydar’›n karfl›s›nda a¤lamaktan konuflamaz halde
kalmamal›! On y›ll›k kavga yoldafl› Haydar’› ondan
daha yak›n kimse tan›yamaz. Ondan daha iyi Hay-
dar’› kimse anlatamaz! Onlar aras›nda, iki dava
194

adam› aras›ndaki iliflkilerden de öte, on y›lda pay-


laflt›klar› ne an›lar yat›yor. Onlar›n birliktelikleri,
Elaz›¤ Fevzi Çakmak Mahallesi’nde faflizme karfl›
kurulan ilk barikatlara kadar uzan›yor.
Day› bu görevini ‹brahim’e devrediyor...
Fatih ölüm döfle¤inde, Hasan omuzlar›nda des-
tekle, tüm gönüllüler Haydar’› sararcas›na çevre-
sinde toplan›yor... ‹brahim kendisine devredilen
görevi yerine getiriyor.
K›s›k bir sesle, duraksamal›, aral›kl› donuk bir
konuflmayla Haydar’› anlat›yor. Ama ölümün kuflat-
mas›n›n 66. gününde, bundan iyisi de olmaz her-
halde. K›sa birkaç cümle üzerine kurulu bir konufl-
ma!
...........
...........
...........
...........
Sloganlar... “Haydar’lar Ölmez!”... Marfllar...

“Kollar›m›z kopsa bile yüre¤imiz tetik çeker


Bir devrimci ölse bile ad› titretmeye yeter...
Zulüm bir gün duracakt›r
Halk zinciri k›racakt›r
‹flçi köylü yoksul halk›m
‹ktidar› alacakt›r...”

Yaflanan an ve u¤runa ölünen umutlar marfllarla,


türkülerle bundan daha güzel anlat›labilir mi?
Sloganlar sürüyor.
Sesler k›s›l›yor, hayk›r›fllar düfltükçe düflüyor
195

ama kavga hiç durmaks›z›n hedefine yürüyor.


Haydar’›n töreni sürüyor ama gözler bir türlü
Fatih’ten ayr›lm›yor. Fatih sanc›l›, Fatih a¤r›l›, inli-
yor, h›çk›r›yor, ç›rp›n›yor, can çekiflmenin gözle
görülür bütün aflamalar›n› yafl›yor.
Bir yanda Haydar’›n töreni, bir yanda Fatih’in
ölüm sanc›lar›... Ac›lar ac›lara sar›l›yor, büyüyor,
büyüyor...
Ama onlar de¤il miydi, bedelsiz hak elde edil-
mez, zaferi bedenlerimiz bedeli kazanaca¤›z diye-
rek bu kavgaya bafl koyanlar. Evet, zafer ölümler-
den geçiyorsa, bu ac›lara dayanacaklard›!
Kinler art›yor, öfkeler büyüyor, büyüyor, Hay-
dar’› yaflatan sloganlara dönüflüyor:
“Haydar’lar Ölmez!”
Apo’nun, Haydar’›n isimleri marfllarda geçiyor.

“Apo’lara gebe analar›m›z, analar›m›z, analar›-


m›z
Haydar’lara gebe analar›m›z, analar›m›z, anala-
r›m›z.”
196

“YOLDAfiLAR
Hareketimizin, tarihsel bir görevi daha, geçmifline
lay›k bir flekilde yerine getirme çabas›n›n, (...)’in en
i¤renç sald›r›lar›n›n ördü¤ü barikatlar› parçalad›¤›
günlerdeyiz.
Sevinerek belirtmeliyim ki, bu çabada bana da gö-
rev verildi.
Onlarca flehidiyle Türkiye halklar›n›n tart›flmas›z
önderi oldu¤unu dosta düflmana kan›tlam›fl (...)’un
bir militan› olarak, bu görevin gere¤ini yerine getir-
menin bundan daha iyi bir yolu olmad›¤›na inan›yo-
rum.
Bu görevi yerine getirmenin büyük bir coflku, ka-
rarl›l›k, fedakarl›k gerektirdi¤inin bilincindeyim. Ak-
sinin ise ihanet oldu¤una inan›yorum. Gösterece¤im
en küçük tereddütün bugüne kadar yaflad›klar›m›n
inkar›, omuz omuza mücadele etti¤im ve bugün hal-
k›n ruhunda, bilincinde, kalbinde yaflayan yoldaflla-
r›n an›s›na ihanet oldu¤unu söylemeliyim.
Bugüne kadar yaflad›klar›mdan sonra flunu belirt-
mem gerek. Tereddütle ihanet aras›ndaki çizgi san›l-
d›¤› kadar kal›n de¤ildir. Bunu hem kendi yaflam›m-
dan, hem de ihanetini nefretle karfl›lad›¤›m geçici yol
arkadafllar›n›n ac› sonlar›ndan biliyorum.
Geride kalan yoldafllar›m›n bundan sonra da bü-
yük bir coflkuyla ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm
mücadelesini zafere ulaflt›rmak için savaflacaklar›na,
M-L bayra¤›n› flerefle tafl›yacaklar›na, mücadeleyi b›-
rakaca¤›m›z yerden zafere kadar sürdürmede kahra-
manca davranacaklar›na inanc›m sonsuzdur.
Bu duygularla hepinizi coflkuyla, sayg›yla kucakla-
r›m.
29 May›s 1984 HAYDAR BAfiBA⁄”
197

“Sevgili G...
Sana son kez yazman›n ama yaflad›¤›n sürece
birlikte olaca¤›m›z›n inanc›, biraz da buruk tad›
içindeyim. Daha önce de böyle bir günde sana yaza-
bileceklerimi düflünmüfltüm. O zamanlar yaz›labile-
cek çok fleyin oldu¤una inan›yordum ama yazacak-
lar›m senin bilmedi¤in ya da yaflay›p hissetmedi¤in
fleyler olmad›¤›ndan, uzunca yazman›n gere¤ine
inanm›yorum.
Bugüne kadar aram›zdaki iliflkiler beni hep se-
vindiren, onurland›ran, mutlu eden bir düzeyde
sürdü. Bunda ikimizin de aram›zdaki iliflkiyi olmas›
gereken flekilde sürdürme bilinç ve kararl›l›¤›n›n
rolü yads›namaz. Bugünden sonra da ayn› anlay›fl,
inanç ve kararl›l›k içinde yaflam›n› sürdürmeni isti-
yorum.
Bunun d›fl›nda söyleyecek bir fleyim yok. Bunu
söylerken, aram›zdaki duygular›n anlam›n›, önemi-
ni yads›m›yorum. Tersine, onlar›n güzelli¤ini de¤e-
rini ikimiz de yaflad›¤›m›zdan yeniden anlatmak ge-
reksiz olacak.
Bugüne kadar ikimize karfl› görev ve sorumluluk-
lar›n› büyük fedakarl›kla yerine getiren ailelerimi-
ze durumu anlatmak, onlar› teselli etmek görevi de
sana düflüyor. Bunun için yeterli zamana, bilince
sahip oldu¤una inan›yorum. Ülkeme, halk›ma, yol-
dafllar›ma karfl› sorumlulu¤umu yerine getirirkenki
duygu ve düflüncelerimi onlara anlatmak, onlar›n
beni anlay›flla karfl›lamalar›n› sa¤lamak göreviyle
yüz yüzesin.
Bir devrimcinin ailesine, efline, yoldafllar›na, hal-
198

k›na ve ülkesine yapabileceklerini, yapmas› gere-


kenleri, kapasitem ve yeteneklerim oran›nda yerine
getirmeye çal›flt›m. Bugün de bunlardan en anlam-
l›s›n› gerçeklefltirmek istiyorum. Baflaraca¤›ma ina-
n›yorum.
Bu inanç ve duyguyla seni, aile fertlerimizi has-
retle kucaklar›m. Hoflçakal can›m.
29 May›s 1984 Haydar Baflba¤”
199

Tören sürüyor ama Tayfun zorunlu olarak Fa-


tih’in yan›na gidiyor. Fatih son soluklar›n› al›p ve-
riyor. Yaflam›n›n son anlar›n› yafl›yor. Sanki soluk-
lar› marfla efllik ediyormuflças›na, marfl bitiyor, so-
luklar› kesiliyor. Fatih susuyor... Günlü¤e bir not
düflülüyor: “Nabz› son 20 dakika boyunca dakikada
bir att›. Fatih 07.35’te flehit oldu.”
Evet, siper arkadafllar›, dostlar›, dosttan öte ölü-
mü birlikte paylaflacak kadar yak›n kardeflleri öldü.
Fatih aralar›nda yok art›k. Bugün de Haydar’› yal-
n›z b›rakmad›. Bu direniflte her fleyiyle ortak oldu-
¤u Haydar’›n, ölüm gününe de ortak oldu... Nerede
flimdi uykusuz, aç susuz, kat kat, oda oda Staling-
rad’da faflistlere geçit vermeyen, direnen o ruh, o
coflku! Nerede Adana’dan ‹stanbul’a günlerce süren
iflkencelerde, zindan zindan sürgünlerde, tecritler-
de, hücrelerde bir kez e¤ilmemifl direnifl kararl›l›-
¤›! ‹flte kavga, iflte kavgada ortakl›k, birlikte el ele
ölebilecek kadar bu ortakl›¤a ba¤l›l›k! Böyle güç ve
eylem birliklerini hangi güç y›kabilir. Ancak bu tür
birlikler kavgay› zafere ulaflt›rabilir.
fiimdi de tören iki flehit için sürüyor...
Doktorlar... Ölüm raporlar›... Cenazeleri almak
için istenen izinler... Yeni bir Apo, Haydar töreni
için haz›rl›klar...
............
............
............
............
Onlar Haydar a, Haydar onlara son kez bak›yor.
Gözlerinde son vedalaflma yaflan›yor. Sedyede Hay-
200

dar aralar›ndan geçiriliyor. Sloganlar Haydar için


son kez hayk›r›l›yor:
“Haydar’lar Ölmez!”
Haydar k›rm›z› karanfillerle dolu yata¤›na yer-
lefltiriliyor. O da flimdi Apo gibi gülümseyerek, Fa-
tih’e yap›lan töreni seyrediyor.
Bir günde iki tören.
Gönüllüler yorgun, bitkin ama Fatih törensiz
u¤urlan›r m›?
Vücudu siliniyor, kurulan›yor, tertemiz çamafl›r-
lara bürünüyor... Karanfillere gömülüyor...
“Apo’dan bafllay›p Haydar’›n ölümünü güzellefl-
tiren karanfiller flimdi Fatih’in ölümünü de güzel-
lefltirecek.
Sayg› duruflu... Yoldafl› Bektafl’›n Fatih üzerine
konuflmas›...
Sloganlar, marfllar...

Tören sürüyor...
Doktorlar... Nab›z kontrolü... Sedye, yüzbafl›-
lar... Fatih götürülüyor. Sloganlar onunla birlikte,
ölümsüzlü¤e gidiyor Fatih.
“Fatih’ler Ölmez!”
Günlü¤e, yaflanan o an›n, o günün ac›lar›n› kay-
deden bir not daha düflülüyor:
“Bir günde iki ölüm çok zor geldi bize.”...
Bir f›rt›na daha sönüyor, yataklara dönülüyor.
Ko¤ufl bu kez bir de¤il, iki s›ra neferinin iste¤i üze-
rine sessizli¤e gömülüyor...
Sessizlik sürüyor. Kavga zaferi yakalayaca¤› do-
ruklara yükseliyor.
201

“Kardefller
Kardefller siz,
aln›n›z›n daha tavsamam›fl çeli¤inde
kaç matkap ucu körelttiniz
kaç parma¤›n›z un ufak oldu
kanl› ba¤›rt›s›nda preslerin
bir uçurtma ç›tas› kadar c›l›z kollar›n›zdan
kaç balya sermayesi, kaç okka ifltah› semirdi
eme¤inizi
kaç açl›k günü onurunuz büyürken
kemirdi yüre¤inizi
kardefller
kardefller tutun kollar›ndan günü
günefle ç›kar›n.”

“CANIM YOLDAfiLARIM
(...)
Ölüm Orucu gibi bizim için yeni olan göreve is-
tekle talip olurken, tam bir içtenlikle gönüllü oldu-
¤umu bilmenizi isterim. Ve bütün yoldafllar›n da
kendilerini ayn› duygularla önerdiklerini biliyorum.
(...) Önümüzde mücadelenin zor koflullar›n› düflün-
dükçe flu an ölüm en kolay seçim. Ama bu seçimde
kendimi kurtarma gibi bir düflüncemin olamayaca-
¤›n› da (asl›nda söylemem bile yersiz oldu) bilirsi-
niz. Bu eylemin kendi özelli¤i mücadeleyi ölümle
birlefltirmekte, yoksa hiçbir (...) mücadeleyi ölümle
de¤ifltirmez. O devrim, halk ve örgütü için flanl› mü-
cadelesinde en uzun süre ayakta kalarak yaflamay›
bilirken, gerekti¤inde de ölümü seve seve kucakla-
mal›d›r. Yeter ki, mücadelede, ölümde (...) örgütü-
202

müzün yürüttü¤ü mücadelenin bir parças› olsunlar


(...) fiu anki mücadelemizde üzerime düflen Ölüm
Orucuna kat›lma bölümünü örgütümüze lay›k ola-
rak yerine getirece¤imden mutluluk duyuyorum.
(...)
(...) Türkiye devriminin gelece¤ini tayin edecek
büyük günde aran›zda olaca¤›m›z› ve hep birlikte
engin bir sevgi ve coflkuyla yumruklar›m›z› s›k›p
and içti¤imizi düflündükçe içim içime s›¤m›yor; co-
fluyor, cofluyor, cofluyorum.
(...)
Devrim, sosyalizm ve s›n›fs›z (...) toplum yolunda
üstümüze düflen görevi yerine getirmekten mutlu-
luk duyuyorum. Hepinizi, önümüzdeki çetin kavga-
da baflar›l› ve zafer dolu mücadele günleri dile¤iyle
kucaklar›m.
30 May›s 1984 MEHMET FAT‹H ÖKTÜLMÜfi’’
203

Açl›kta 69. gün. Direnifl yeni ölümlere, ölümler


zulmü dize getirmeye gebe. Gün, ac›lar ateflinde
yanmaya, yand›kça gerçekleri ayd›nlatmaya, hakl›-
l›¤› gün gün büyüyen, dünyaya duyurulan, daha da
sertleflen kavgaya, insanca yaflamaya gebe...
Günefl ufukta daha fazla sabredemedi. Bugün
dünkünden daha erken ve h›zl› ç›kt› ufuktan. Is›s›-
n› da, ›fl›¤›n› da dünden daha fazla verdi. Daha çok
›s›tt› ölüm gönüllülerini.
Ko¤ufl, ölümü davet eden açl›k kokuyor. Ko¤ufl
demet demet leylak kokuyor, taze taze çiçeklen-
mifl, meyveye dönmüfl bahar kokuyor. Ölümü, ac›-
lar› yenmek istercesine, yaflam› savunurcas›na do-
lu dolu k›rm›z› karanfil kokuyor.
Direniflçiler çarm›hta gibi yata¤a m›hl›lar. Gün-
lerdir orta yataklarda toplanarak omuz omuza ve-
rip, kol kola, yüz yüze, yan yana gelip her gün bir-
likte yaflayarak ortak düflünüp tart›flam›yor, gülen,
güldüren sohbetlerini yapam›yorlar art›k. Azrail
canlar›n› almak için yataklar›n bafl›nda nöbette.
Hasan’›n biraz daha yak›n›nda. Hasan yar› bayg›n,
yar› komada, bilincini yitireli iki gün oldu. ‹nlerken
iradesi duymuyor ama inatla iki gündür bilinçalt›n-
dan konufluyor.
Bilincinin alt›nda, y›llard›r en zorlu direnifller-
de, nice özverilerle biriktirdi¤i s›n›f bilinciyle, en-
ternasyonal ruhla, yaflam›n her an›ndaki coflkusuy-
la devrime inanc›n› savunuyor. “Dünya devrimcile-
ri ne yap›yor? Bugün El Salvador’dan haber var m›?
Siper arkadafllar›m›zla iliflkilerimizi gelifltirmeli-
yiz!...”
204

***
Beklenmeyen bir anda ko¤uflun kap›s› aralan›-
yor. Bir gün önce Metris’ten getirilir getirilmez,
kimseye gösterilmeden tecrite konulan iki Ölüm
Orucu direniflçisi, sedyeyle ko¤ufla tafl›n›yor. Yüz-
ler birden parlay›p ayd›nlan›yor. Sakin, sessiz bek-
leyiflin ola¤an havas› da¤›l›yor. Ko¤uflu gözlere,
dudaklara ve dillere yans›yan ola¤anüstü bir se-
vinç kapl›yor. Bu coflku ve sevinç seli yataklar› ha-
reketlendiriyor. M›hlar bir anl›k da olsa sökülüyor,
ellere, dirsekleri etsiz kemiklere bas›l›p do¤rulu-
nuyor. Ölüme direnen yaflam, kendisini bir kez da-
ha gösteriyor. Sözler art›k birlikte yaflam›fl, birlikte
gülmüfl, direnmifl olman›n, flimdi de birlikte yaflar
gibi ölebilmenin mutlulu¤unu tafl›yor.
Gözlerde böyle bir buluflma, ellerde böyle bir
kucaklaflma az görülür. Özlemi y›llar› bulan ayr›l›k-
lar›n kavuflmas›na çok tan›k olunmufltur. Ama böy-
lesine yaflamak her zaman olanakl› de¤il. Bu mut-
luluk tablosuna, sevgi, sevinç yuma¤›na de¤er bi-
çecek bir ölçü bulunabilir mi?
Böyle ç›kars›z dayan›flman›n, birlikte el ele ölü-
me gülerek gidebilmenin, yalans›z dolans›z sevgi-
nin, sayg›n›n, böyle özlem gidermenin s›rr›n› zu-
lüm çözümleyemiyor. fiaflk›n flaflk›n seyrediyor bu
mutluluk tablosunu. Onlar›n dünyas›nda böyle ilifl-
kilere yer yok! Onlar için böyle yaflam, böyle mut-
luluklar suç!
‹flte bu mutluluk tablosu, sarmafl dolafl sevgi yu-
ma¤› bile zulmü direnifl karfl›s›nda acizlefltirmeye,
205

küçültmeye yeter de artar bile. Sevinçle, coflkuyla


soluklar›n› tutamadan, tecritte, bir ç›rp›da zulmün
umutlar›n› nas›l alt ettiklerini anlat›yorlar. “Biz ne
liderlerin kiflisel istekleriyle, ne de baflka bir gücün
zorlamas›yla ölüme giden insanlar de¤iliz. Bilerek,
isteyerek, gönüllü olmak için yar›flarak, hareketi-
mizin yönlendiricili¤inde, siyasal inançlar›m›z için
ölüme gidiyoruz. Bizler Apo, Haydar ve Fatih’in bi-
ze u¤runda ölerek teslim etti¤i direnifl bayra¤›n›
yere düflürmemeye, yükseklerde dalgaland›rmaya
and içtik. Ve bu bayrak bundan böyle yüce idealle-
rimiz için, insanl›k onuru ve siyasal kimli¤imiz
için ülkemizin zindanlar›nda, iskencehanelerinde
direnen, boyun e¤meyen, siyasal düflünce ve
inançlar›ndan asla ödün vermeyen milyonlar›n
temsilcisi olarak hep dalgalanacak. Bundan dolay›
bizi tecrit etmeniz bofluna.”
Sözler tamamlan›yor, direniflçiler orta yataklara
tafl›n›yor. fiimdi sarmafl dolafllar. Daha detayl› bir
sorgulama bafll›yor.
“Nas›ls›n›z? Çok iyi gördük sizi.”
“‹yiyiz, çok iyiyiz, ‘canavar’ gibiyiz.”
“Yukar›da, tecritte ne yapt›lar size?”
“Buraya gelince sizin yan›n›za koyacaklar›n› sa-
n›yorduk. Sedyenin üstünde merdivenlerden indi-
rilece¤imizi beklerken, bir de bakt›k yan koridora
do¤ru götürülüyoruz. Ne oluyor, nereye gidiyoruz
derken kendimizi hücrelerde bulduk. Birimizi biri-
ne, birimizi di¤erine koydular. Ortada da direnifli
b›rakan H. Ç. kal›yordu. Onu iliflkimiz olmayacak
bir yere almalar›n› söyledik, baflka yere tafl›d›lar.”
206

“Neler oldu yukar›da?”


“Sürekli doktorlar geldi. ‘B›rak›n, sizin ölmeniz
hiçbir fleyi halletmez. Birtak›m hakl› istekleriniz
var. Do¤ru ama bunlar ölmenizi gerektirmiyor. Bi-
zim görevimiz sizleri yaflatmak. Sorunlar›n›z›n çö-
zümü için dilekçe yaz›n, yetkili mercilere baflvu-
run.’ diye sürekli telkinlerde bulundular. San›yo-
rum ço¤u psikologdu bunlar›n. Moral-psikolojik
durumumuzu ölçtüler. Zaman zaman subaylar gel-
di. Sohbet edip b›rakt›rmaya çal›flt›lar. Doktorlar
‘Sizi buraya bilerek ald›k. Sizlere eylemi b›rakt›ra-
ca¤›z.’ diye kafam›z› fliflirdiler.”
“Sonra?”
“Sonras›, bu sabah gelip ‘Bunlar›n b›rakaca¤›
yok. Burada tutmak bir yarar sa¤lamad›. En iyisi
afla¤›ya indirelim.’ dedi ve iflte gördü¤ünüz gibi in-
dirdiler.”
“Metris’te ne var ne yok? Ölümleri duydunuz
mu?”
“Üç yoldafl›n flehit oldu¤unu duyduk. Birinin
Apo oldu¤unu hemen anlad›k. Ama ikisini ç›kara-
mad›k. Metris’te de¤iflen bir fley yok. Yaln›z açl›k
grevine gidenleri art›k Sibirya’da toplam›yorlar.
Herkes kendi ko¤uflunda kal›yor. Buradan gidiflte
cezaevinde sigara ve elbiselerimize el koydular.
‹dare zor durumda. Doktorlar günde 3-4 kez kont-
role geliyorlar. Biraz gözünü k›rp›yorsun, rahat b›-
rakm›yorlar, uyand›r›yorlar. Bir gün gelmifller,
mazgala vurup duruyorlar. Günlerdir ilk kez s›zm›-
fl›m. Birden, bir terslik mi var diye meraktan uyan-
d›m. Doktorun iflgüzarl›¤› tutmufl, ‘nas›ls›n’ diye
207

soruyor. ‘Be kardeflim! fiimdi zaman› m›? 64 gündür


aç olan bir insan›n sa¤l›k durumu nas›l olur?’ de-
yince bozuldu. Süklüm püklüm çekti gitti.”
“Di¤er cezaevlerinde neler varm›fl?”
“Bart›n, Çanakkale ve Elaz›¤’da üçer kifli ölüm
orucuna bafllam›fl. Ayr›ca destek açl›k grevi yap›l-
m›fl. ‹zmir Buca’da, Kastamonu’da, Burdur’da ve
Ankara Kapal› Cezaevi’nde de destek açl›k grevleri
sürüyormufl, bizim duyduklar›m›z bunlar.”
Sohbet devam ederken rütbeli biri kap›da boy
gösteriyor. Gelen üste¤men. Onun gelmesi hiç de
hayra alamet de¤il. A¤z›ndan bütün mutluluklara
b›çak sokan o u¤ursuz sözcükler dökülüyor:
“Dursun haz›rlans›n, yukar›ya alaca¤›z.”
Küçük bir sevinci bile çok görüyorlar. Direniflçi-
lere ölümü birlikte paylaflma mutlulu¤unu yaflat-
mak istemiyorlar. Gerginlik kapl›yor ko¤uflu. Mut-
luluk, kin dolu bir hüzne b›rak›yor yerini. Tart›flma
bafll›yor.
“Neden yukar›ya al›yorsunuz?”
“Emir!”
“Birinci Ordu’nun!”
“Hani nerede, görelim? Yaz›l› emri görelim. Hem
sizin için emir olan, yasal olan, meflru olan bizim
için de¤ildir. Emirleriniz bizi ilgilendirmez.”
Bir direniflçi, daha yüksek ve sert bir sesle:
“Ölmeye biz beraber karar verdik, birlikte ölece-
¤iz. Bu hakk› elimizden alamazs›n›z. ‹dam mahku-
munun bile son iste¤i yerine getirilir. Sizde biraz
olsun insana sayg› yok mu? Ölmekte olan insanla-
ra böyle tav›r, en kana susam›fl savaflta bile al›n-
208

maz. Yoldafl›m›z›, hepimizin cesetlerini çi¤neme-


den alamazs›n›z. Yoldafl›m›z için ‘Bu, di¤erlerini
ölüme sürüklüyor, onu di¤erlerinden tecrit edersek
direnifl k›r›l›r’ diye düflünüyorsan›z aldan›yorsu-
nuz. Kimse kendi iste¤i olmadan, iradesine baflvu-
rulmadan ölmeye zorlanamaz. Dünyaya bir kez ge-
liniyor. Biliyoruz, ‘öteki taraf’ da yok. Nas›l olur da
o zaman insan, ‘yaflam›n en güzel fley oldu¤unu’ bi-
le bile birinin pefline tak›l›p ölüme gidebilir? Bu ey-
lem, gönüllülük iflidir. Kimse kellesini sokakta bul-
mad›. Durup dururken giyotin alt›na yat›rmaz. Git
a¤ababalar›na söyle, direnifli Day›’y› tecrit etmekle
k›ramazs›n›z. ‹ki yoldafl›m›z› ald›n›z da ne oldu?
Bofluna umutlanmay›n.”
“Ben bilmem, bana alacaks›n dediler, ben de ala-
ca¤›m.”
“Hay›r, vermeyece¤iz! Direnece¤iz! Hepimizin
ölmesini istiyorsan›z sizin bilece¤iniz ifl! Yolunuz
aç›k olsun! Gazan›z mübarek olsun! Ama unutma-
y›n, kafan›za iyice sokun: Yoldafl›m›z› yukar›ya al-
d›¤›n›z anda, suyu da kesece¤iz. Ölümlerimizi h›z-
land›raca¤›z. Ölümlerimizle sizlerin ne mal oldu-
¤unuzu herkese gösterece¤iz. Ayr›ca sen de aya¤›-
n› denk al! Sen kendinden ve emirden baflka bir fley
düflünmez misin? Bu kadar insan›n ölümünden sen
de sorumlu olacaks›n. Ölümlerimizden senin de
yakana yap›flacaklar, bunu bir tarafa yaz›yoruz.”
Yumufluyor, sakinlefliyor, ses tonu düflüyor. ‹lk
bafltaki sert tavr› yerini tedirginli¤e b›rak›yor. ‹kna
çabas›ndan vazgeçip çekip gidiyor.
Birazdan yine gelecekler. Vücutlar›n›n bir parça-
209

s›n›, ac›lar içinde kopar›p alacaklar. Onlarsa dire-


necekler. “Hay›r alamazs›n›z, vermeyece¤iz” diye-
cekler. Neleri var, neleri yoksa ortaya koyup, canla-
r›ndan bir parçay› koruyacaklar.

***
Koruyacaklar› parçalar›n› an›ms›yorlar; kürsüde
dimdik ayakta duruflunu, hesap soran elini, korku-
suz bak›fllar›n›, ‘Devrimci Sol bir halk hareketidir’
derkenki kararl›l›¤›n›. ‘Mesle¤in nedir?’ sorusuna,
heyetin sormaktan piflman bak›fllar› alt›nda, onur-
la ‘Devrimciyim’ diye hayk›r›fl›n›...
Mahkeme kürsüsünde, hay›r hay›r, burada Dev-
rimci Sol davas›n›n 431 san›¤› yarg›lanm›yor, 12
Eylül dönemi yarg›lan›yor. ‹flkencelerde, sokaklar-
da, fabrikalarda. da¤larda, hain tuzaklarda katledi-
len yüzlerce devrimcinin, yurtseverin oligarfliden
hesab› soruluyor. Heyet ve savc› devletten hesap
soran devrimci tutsak tipini tan›man›n flaflk›nl›¤›,
sinirlili¤i ve k›zg›nl›¤› içinde, “tarafs›zl›k” ve “ba-
¤›ms›zl›k” rollerini oynamay› bir an için unutarak,
gerçe¤i, olmas› gerekeni oynuyorlar. “Ne demek
bunlar?”, “Bu ne cüret! Böyle nas›l konuflabilirsin?”
tehditleri alt›nda, yarg›lamalar›n›n “huzuru” ve “se-
lameti” için, onu davadaki di¤er yoldafllar›ndan
tecrit etmeye çal›fl›yorlar. Taktikleri hiç de¤iflmiyor
çünkü ayn› kaynaktan besleniyor. Hak, hukuk, ya-
sa, kendi koyduklar› kurallar bir kenara at›l›yor:
“Savafl hali”, direnen ne varsa bo¤mak için devreye
sokuluyor. Halk› ad›na, insanl›k ad›na, ülkemiz s›-
n›f mücadelesi tarihinin en karanl›k döneminin
vahfletini tüm ç›plakl›¤›yla ortaya koyup hesap sor-
210

du¤u için savafl hükümlerinin tüm fliddeti üzerine


ya¤›yor. Komandolar yarg›c›n talimat› üzerine O’nu
kürsüden kopar›p, davadan tecrit etmek, d›flar›
at›p “huzuru” sa¤lamak için aç kurtlar gibi sald›r›-
yorlar. Ama yan›ld›klar›n› anlamakta gecikmiyor-
lar. Karfl›lar›nda, hep o al›flt›klar›, mahkemenin
keyfi kararlar›na boyun e¤en tutuklular yok. Dire-
nen örgütlü bir güç var karfl›lar›nda. O hep ezdik-
leri, hakaretleriyle sus pus ettikleri, önlerinde
“kul” gibi elpençe duran, devletin gücünü üzerinde
istedikleri gibi uygulayabildikleri çaresiz adli tu-
tuklular yok karfl›lar›nda. Zulüm ve sömürü düze-
nine direnmifl bir halk hareketinin tutsaklar› var.
Yoldafllar›n›n “tecrit” karar›na karfl›, hemen direni-
fle geçiyorlar. Sonuna kadar direnecek, O’nu kesin-
likle vermeyecekler.
Komandolar etraf› sar›yor. Avukatlar zorla ç›ka-
r›lmaya çal›fl›l›yor. Tribünlerde aileler de direnifl-
ten paylar›na düfleni al›yorlar...
Kürsüye sald›ran komandolardan korunmak için
yoldafllar›n› aralar›na al›yor, kol kola, önünde afl›l-
maz direniflçilerden bir duvar kuruyorlar. O, iki du-
var›n aras›nda sar›l› duruyor. “‹nsanl›k Onuru ‹fl-
kenceyi Yenecek!” (x) slogan› salondaki her fleye
egemen oluyor. Tüm sesleri bast›r›yor. Aileler de

(x): Bu slogan bundan böyle tüm ülkede bask›ya ve zulme kar-


fl› direnen tüm insanlar›n hayk›r›fl› haline gelmifltir. Ogün bu-
gün, nerede insan onuru ve kiflili¤ine yönelik barbarca bir sal-
d›r› yap›ld›ysa duyulur olmufltur. Bu slogan, ülkemizde bask› ve
iflkenceye direniflin, onurun ve kiflili¤in savunulmas›n›n karar-
l› bir ifadesi olmufltur.
211

elleri havada, evlatlar›n› yakalar›ndan, kollar›ndan


söküp almaya çal›flan komandolara do¤ru ayn› ege-
men sesi hayk›r›yorlar: “‹nsanl›k Onuru ‹flkenceyi
Yenecek!” Kad›n çantalar›, bastonlar, s›k›l› yumruk-
lar savruluyor. ‘’Siz de onlara vurun” sesleri tribün-
lerden salona do¤ru yay›l›yor. Yok art›k, ifl 盤›r›n-
dan ç›kt›. Heyet hiçbir fley yapamayaca¤›n›, yoldafl-
lar›n› davadan tecrit edemeyece¤ini anl›yor. Otori-
tesinin sars›lmas›n› da göze alarak, geri ad›m ata-
rak taleplerini kabul ediyor.

***
‹flte flimdi yine ayn› yoldafllar› için direnecekler.
Bu kez ölüme çok yak›n olsalar da, ayn› iradeyle
kenetlenip, ayn› sloganlarla zulmü yenecekler...
Bekleyifl sürüyor. A¤›zlardan fazla söz ç›km›yor.
Zaman zaman sorulan sorular, k›saca cevaplar bu-
luyor. Direnifl içinde yeni bir direnifle tetikteler.
Koridorlarda hareketlenme var. Askerlerin sert
ayak vurufllar›, operasyonun habercisi. Askerler
üçer beflerli gruplar halinde toplan›yorlar. Suratla-
r› k›zarm›fl, belli ki utan›yorlar. Böyle afla¤›l›k bir
emri yerine getirmenin b›kk›nl›¤›n› tafl›yan gözleri-
ni gözlerden kaç›r›yorlar.
Az sonra zulüm her yolu deneyecek, en kallefl
pusular› kuracak, en afla¤›l›k ifllere baflvuracak.
Operasyon yap›p Day›’y› tecrite alacaklar. Onlar da
her fleyleriyle direnecek. Su içmeyi keserek ölümle-
rini çabuklaflt›racaklar. Bu kavgada eller titremeye-
cek, zulmün takti¤ine karfl› direniflin takti¤i öne
geçirilecek.
Yoldafllar›n› orta yata¤a ald›lar. Beden beden
212

sard›lar. Bütün eller el ele, onun üzerinde s›k›l›


durdular... ‹nsan olman›n erdemlerine yabanc› bir
ses:
“Dursun’u alaca¤›z. Birinci Ordu’nun emridir.
Emir kesinlikle uygulanacakt›r. Bize güçlük ç›kar-
may›n. Direniflinizin hiçbir faydas› olmaz.”
“Hay›r, alamazs›n›z! 69 gündür aç olan insanlara
operasyon yapmak demek cinayet demektir. Hem
al›rsan›z bilesiniz ki su almay› kesece¤iz.”
“Beni ilgilendirmez. Bana emir verdiler. Alaca-
¤›m, güçlük ç›karmay›n!”
“Vermeyece¤iz! Gel de al o zaman!”
Sald›r› iflareti havada yay çiziyor. Bu eli bir yer-
lerden tan›yorlar. Hem de çok iyi tan›yorlar. Met-
ris’te, Davutpafla’da ve di¤er zindanlarda iflkence
yapt›ran ellerden biri bu el.
‹nanmas› zor ama gerçek! 69 gündür aç olan, ke-
limenin gerçek anlam›yla bir deri bir kemik kalan
insanlara operasyon yap›l›yor.
‹çlerinden biri “Kahrolsun Fa...” diyebiliyor. As-
ker bo¤az›n› s›km›fl. Bir an elinden kurtuluyor bo-
¤az›. Ve hemen di¤erleriyle kenetleniyor. Bu s›rada,
iki-üç gönüllü yan yataklara at›l›yor. Birini kaburga
kemiklerinden s›km›fllar. Aralar›ndaki kalp hastas›
yoldafllar› gelip kurtar›yor. Ama yoldafllar›yla yeni-
den bütünleflemiyor. Yatakta iki-üç direniflçi kal›-
yorlar en sonunda. Onlarla bo¤ufluyor 10-15 asker.
O canl› cesetleri kopar›p al›yorlar.
Day›’y› yataktan kap›yorlar. Av›n› kapm›fl akba-
balar gibi kaç›r›yorlar.
“Tedavi De¤il, Haklar›m›z› ‹stiyoruz!” “Hastane
213

mi ‹flkencehane mi?” “Kahrolsun Faflizm!” diye hay-


k›r›yor direniflçiler. Tüm hastane ko¤ufllar›na slo-
ganlar› yay›l›yor. Esir al›nmam›fl yürekleri slogan-
lar›yla bir kez daha sars›yorlar.
Yafll› hastabak›c› ve hemflire ellerinden bir fley
gelmemenin üzüntüsüyle uzaktan ko¤ufla bak›yor
ve dört asker kollar›ndan ve bacaklar›ndan tutarak
Day›’y› götürüyorlar. Hay›r, onu susturam›yorlar.
“Kahrolsun Faflizm!” Hepsi at›ld›klar› yataklar›nda,
hep beraber ölümü h›zland›racaklar›n› hayk›r›yor-
lar:
“SULARI DÖK!”, “SULARI DÖK!”
Savafl çok sert geçiyor ve en radikal kararlar›
ba¤r›nda tafl›yor. “SULARI DÖK” sözü kalp hastas›
yoldafl›n beyninde art›k karars›zl›k yaratm›yor.
Ama duygular› hay›r dökme diyor. “Dökemeyece-
¤im” demeyi geçiriyor içinden... Hay›r, bir an karar-
s›zl›¤a kap›lan duygular›n› yenmeli. Hasta kalbini
bast›r›p onlar› dökmeli. Elleri istemeye istemeye
de olsa sürahilere gidiyor. Askerlerin gözü önünde,
sular› yerlere saç›yor. Zulmü sularla bo¤maya çal›-
fl›yor. Yoldafl›n› sular› dökerek u¤urluyor. Görüflme
umudunu kaybetmeden, sular› peflinden yolluyor.
Sular gibi kavuflmal›, bir yerlerde mutlaka kenet-
lenmeli, eller gelecekte buluflmal›...

“Güzeldir can›m›n can› güzeldir


verebilmek
sevdam›z›n görkemli diliyle
milyonlara bilincimizi
güzeldir can›m›n can› güzeldir
214

verebilmek
açl›klarda ölümü gözlerken
milyonlara sevincimizi”

“Kahrolsun Faflizm Yaflas›n Mücadelemiz!”, “Ya-


flas›n Ölüm Orucu Direniflimiz!” sesleri üçüncü ko-
ridora tafl›yor, direnifl karfl›s›na son ç›kar›lan tecrit
barikatlar›n› parçal›yor.
Direnifli tecritlerle bölme, içten içe çözme umut-
lar›n› tam hedefinden vuruyor.
fiimdi zulmün hastanesi, ölümü yenmeye kuflan-
m›fl, onurlu, soylu yürekler karfl›s›nda, çaresizli¤in
küçülüflünü, acizli¤i ve insanl›¤›n›n her fleyiyle çö-
küflünü yafl›yor.
O, nefesi kesilmifl, gözlerinin feri gitmifl, yar›
ölü bir halde, üst katta bir hücreye konuluyor.
fiimdi küçük bir hastane odas›nda, Sa¤malc›-
lar’daki gibi lavabolu, tuvaletli bir hücrede tecritte.
Direniflin kalbi flimdi 3. ko¤uflta ve tecritte ayn›
ritmde atmakta.
Kap›s›n›n demir parmakl›klarla desteklenmifl ol-
mas›, penceresinin d›flar›y› içeriden gizlemek için
kirli, s›k›nt›l› bir sar›ya boyanmas›, bir de pencere-
nin d›flar›ya aç›lmamas› için asma kilitle kapat›l-
mas› odan›n hücreleflmesini tamamlamaktad›r. Bir
somya, bir sandalye, bir masa “tehlikeli” insanlar
için konulmufl buraya. Bunlar sadece görünüflü
kurtarmakta. Buras› her fleyiyle eksiksiz bir hücre.
Amaç, ona ölümü yaflarken Sa¤malc›lar’› aratma-
makt›r. O, yapt›klar›yla bunu çoktan “hak etti”!..
Zulme göre insanlar, iradeleri bir merkezden,
215

bir liderden güdülen bir sürüdür, emirle ölümün


önüne sürülürler. Kendi ilkel, kaba, biçimci mant›-
¤›ndan hareketle, devrimciler aras›ndaki iliflkiler
de böyle alg›lan›r.
Böyle olunca, “Liderlerini çekip ald›¤›n zaman
sürü da¤›l›verecektir. Bütün büyü ondad›r.”
Bu ilkel ve kaba mant›¤›n, dünyay› de¤ifltirmek,
sömürüsüz ve özgür bir toplum yaratmak için yola
ç›km›fl ve bu yola yaflamlar›n› koymufl devrimcile-
ri anlamas›, onlar aras›ndaki iliflkileri kavramas›
mümkün de¤ildir.
O, dünyay› emir veren ve emir alanlar, liderler
ve güdülenler iliflkisi içinde yorumlar. Birinci Ordu
Komutanl›¤›’n›n “Doktorlar›n tüm ikaz ve ilgilerine
ra¤men, üç kifli, liderlerinin ac›mas›z kararlar›yla
öldü” aç›klamas›n›n ard›nda bu kafa yap›s› vard›r.
Böyle olunca, liderin direniflten tecriti son bir
“umut” haline gelir...
Önce asker, sonra doktor olanlar, Hipokrat ye-
minlerini savafl 盤l›klar›n›n aras›nda kanl› elleriy-
le bo¤up atm›flt›r art›k...
Memetler nöbette, ölüm yata¤›n›n baflucunda
güvenlikteler.
Onlar da tutsak!
Köylüyse, köylüsünün bey topra¤›n› iflgal etme-
sine karfl› koymak için tutsak...
‹flçiyse, grevleri, fabrika iflgallerini k›rmak, iflçi
kardefllerinin ekmek ve özgürlük kavgas›n› bo¤-
mak için tutsak...
Onlar, zulme, egemen s›n›flara, silahlar›n› kendi
s›n›f kardefllerine karfl› çevirmesi, onlar› teslim al-
216

mas› için tutsak...


Onlar, bizim güvenli¤imizde tutsak...
Onlar, ölüm yata¤›ndaki ölüm direniflçisine
utanca kar›flm›fl bir sayg›yla ve biraz da ne olup
bitti¤ini anlayamaman›n korku ve flaflk›nl›¤›yla gi-
dip gelip bakmaktalar. Kendilerince, direniflçileri
rahats›z etmemeye çal›fl›yorlar. Postallar› fazla ses
ç›karm›yor. Baz›lar›n›n direniflçiye s›n›rl›, telafll›,
kaçamak ve sevecen bak›fllar› bu tutsakl›¤›n kahre-
dici hüznünü ele veriyor. Ço¤u tutsakl›¤›n› bir yaz-
g› olarak kabullenmifl.
Hücrenin demir çubuklu kap›s› sallan›yor. Kori-
dorda kimsenin olmad›¤›n› kontrol eden, sa¤a sola
dikkatle çevrilen bak›fllardan sonra bir Memet, ka-
fas›n› parmakl›klar aras›na gömüp merak›n› yen-
meye, bu kadar zor bir ölümün nas›l böyle kararl›-
l›kla, cesaretle karfl›lanabildi¤ini ö¤renmeye çal›fl›-
yor.
‹ncitmeyen, üniformas› ve silah› alt›ndaki görü-
nüflünün tersine yumuflak, sayg›l› bir ses yöneliyor
O’na... Seviniyor, samimi bir halk çocu¤unun soru-
sunu hoflgörüyle, onu rahatlat›c› bir sayg›yla dinli-
yor.
“Niye ölüyorsunuz abi?.. Çok fley anlat›yorlar, si-
zi çok kötülüyorlar ama biz inanm›yoruz. Sizi gör-
dükten sonra nas›l inanal›m. Orucu bilirdik. Açl›¤›
oruçtan tan›rd›k. Ne kadar zor gelirdi bir günlük
açl›k bize. Böylesini görmedik, insan nas›l bu ka-
dar aç kal›r!..”
“Anlat›lanlara inanma, onlar›n yalanlar›na kan-
ma. Sizleri yalanla besliyorlar. Bize yanaflmay›n,
217

bize inanmay›n, yard›m etmeyin istiyorlar. Ayn› sa-


f›n kavgas›n›n insanlar› oldu¤umuzu ve sizin kav-
gan›z› verdi¤imizi bizden ö¤renmeyin istiyorlar.
Yoksa silahlar›n›z› bize de¤il, kendilerine do¤rulta-
ca¤›n›z› çok iyi biliyorlar. Biz devrimciyiz, iflçi ve
köylülerin kendi iktidarlar›n› kurma kavgas›n›n
temsilcileriyiz. Biz yeni bir dünya için, yeni bir dü-
zen için, insanlar›n birbirini ezmeden, sömürme-
den, kardeflçe, gelecek korkusu olmadan yaflaya-
caklar› bir toplum için mücadele ediyoruz. Ülkemi-
zi emperyalistler ve bir avuç iflbirlikçisi sömürücü
asalak yönetmesin istiyoruz. Kendi kaderimizi
kendimiz çizelim, iflçiler, köylüler, üreten-yaratan-
lar, fabrikalara, topraklara al›n terimizle besleyip
can verenler olarak biz yönetelim istiyoruz. ‹flte
bunun için, bu s›n›flar›n düzenlerinin koruyucula-
r› bizleri zindana att›. Sizleri karfl›m›za ç›kard›, bi-
ze karfl› kulland›. Hala sizi bize karfl›, asl›nda bizi
bize karfl› kullan›yor. Ama biz zindanlarda da sus-
mad›k, bu isteklerimizi yüksek sesle iflbirlikçilerin
zindan bekçilerinin yüzlerine hayk›rd›k. Halk›n
anas›n›n ak sütü kadar helal kavgas›n›n savunucu-
lar› olmay› sürdürdük. ‹nançlar›m›zdan korktukla-
r› için bizi sadece tutsak almakla yetinmediler,
inançlar›m›z› da teslim almak istediler. Her türlü
bask›, iflkence ve yasaklar›yla, insan onurunu pos-
tal alt›na alan disiplinleriyle bizi bu düflünceleri-
mizden vazgeçirmeye çal›flt›lar. Bize sizin gibi
emir kullar› olal›m diye yapmad›klar›n› b›rakmad›-
lar. Cehennem azab› çektirip, anam›zdan emdi¤i-
miz sütü burnumuzdan getirmek istediler. Biz hep
218

direndik. ‹flte flimdi, ‘ya bu düflüncelerimizle yafla-


r›z, bunlar› savunmam›za engel olamazs›n›z ya da
gerekirse ölürüz” diyoruz. Bunun için de, gördü-
¤ün gibi ölüme gidiyoruz...”
Memet mahcup, bafl›n› önüne e¤iyor. Elinden bir
fley gelmemenin s›k›nt›s› içinde suskun. Kendisin-
de bir soru daha sorma cesareti bulam›yor. Nöbet
voltas›na dönüyor. Düflünceli düflünceli yapt›¤› gö-
revi tekrar tekrar sorgularcas›na yürüyor...
fiimdi direniflçi kendine dönüyor. Düflüncesinde
yoldafllar›n›n ne yapt›¤›n› yafl›yor. Onlar›n ellerin-
den, kenetlenen yüreklerinden direnen son güçle-
rinden sökülüp kopar›lan, yaln›z b›rak›lan direnifl-
çinin yüre¤i yoldafllar›n›n aras›nda at›yor. O ken-
dinden çok, ölümle pençeleflen 3. ko¤ufltaki yol-
dafllar›n› düflünüyor. Acaba operasyon s›ras›nda
ço¤u kendini kaybeden, ölümü çok yak›n›nda his-
seden yoldafllar›na ne oldu?

***
Ölüm Oruççular›n›n birlikte ölmelerine tecrit
duvar› çekilmesi su içmeme karar›yla protesto edi-
liyor. Art›k ölüme susuz gidilecek. Dudaklar› kuru-
yor. Çöl kurulu¤u dudaklar›n› yar›yor, kavuruyor.
‹radesine ra¤men, dudaklar› kurak toprak gibi su-
yu özlüyor. Dudaklar› parça parça soyuluyor, çürü-
yen etleri dökülüyor. Açl›¤›n yedi¤i yaflam›na art›k
susuzluk da ortak oluyor. Çekilmez bir koku ve çü-
rüyen dokular a¤z›n› yan›na yaklafl›lamaz bir hale
çeviriyor. Yaflam art›k a¤›zda ölüme yeniliyor. Kalp
at›fllar› yavafll›yor... Yavafll›yor... Ara s›ra ritmin d›-
fl›na ç›kan sert vurufllar da olmasa kalbin çal›flt›¤›
219

anlafl›lmayacak. Tansiyon düflüyor. Düflüyor... Da-


marlar›nda art›k kan kalmam›flças›na ölümü bekle-
yen beden, serin bir ürpertiyle üflüyor.
Kap› aç›l›nca irkiliyor. ‹çinde yaflad›¤› ac›lar
dünyas›na uyan›yor. Ölüm Oruççular›na sevgisini,
sayg›s›n› hiç esirgemeyen, ölümlerin karfl›s›nda ça-
resiz, gözyafllar›n› içine ak›tsa da üzüntüsünü giz-
lemeyen beyaz önlüklü, beyaz taçl› bir insan... Ya-
n›nda, rütbesi doktorlu¤unu gölgelemeyen insanca
yard›msever bir el... ‹çeri nazikçe, rahats›zl›k ver-
mekten çekinen bir havayla giriyor... Zulmü k›na-
mak istiyor. Doktor konuflmak, bir fleyler yapmak
ihtiyac› duyuyor...
“Geçmifl olsun...”
“Yap›lanlar› geçmifl olsun karfl›lamaz. Direnifli-
mizi k›rmak için beni buraya kapatt›lar. Burada tec-
rit hücresindeyim ama bofluna. Biz zaten bunlara
haz›rl›kl›yd›k. Gidin, o hastane de¤il, iflkencehane
yönetecek baflhekime, ona taktik hocal›¤› yapan s›-
k›yönetim komutan›na söyleyin!.. Direniflimizi yo-
lundan çeviremeyecekler. Hiçbir fleyi kendi istedik-
leri gibi de¤ifltiremeyecekler. Direniflimiz hareketi-
mizin karar› nereye kadarsa, oraya kadar sürecek.
Bilsinler ki yan›l›yorlar. Direniflin kaderini ben be-
lirlemiyorum. Direnifli ben yönetmiyorum. Ben sa-
dece bir Ölüm Orucu savaflç›s›y›m, o kadar...”
“Tamam, anlad›m. Seni çok iyi anl›yoruz. Bir tan-
siyon kontrolü yapal›m. Bir nab›z alal›m. Bedenin
ne de¤iflimler gösteriyor, bir bakal›m.”
“Yok, hay›r gerek yok. Biz art›k sa¤l›k kontrolle-
rini b›rakt›k. Ölümü bekliyoruz. Anl›yorum. Sizin
220

niyetinizden kuflku duymuyorum. Siz mesle¤inizin


onurunu bu barbarlar içinde korumak istiyorsu-
nuz, yemininize ba¤l›l›¤›n›z› sürdürüyorsunuz.
Ama üstleriniz, beyaz önlükler içindeki iflkenceci-
ler, o insanl›ktan anlamaz zalimler, cesetlerimizi
istiyorlar... Biz de halk›m›z için bunu vermekten
çekinmeyece¤iz...”
Onlardan, gözleme dayanan iyi niyetlerine güve-
nerek, ko¤uflta operasyona tak›lan kalem, ka¤›t,
kolonya, ka¤›t mendil, difl macunu vb. fleylerini ge-
tirmelerini istiyor... Onlar›n bu küçük yard›m› elle-
rinden geldi¤i için seve seve yerine getirmeye çal›-
flacaklar›n› biliyor.

***
Kalem, erimifl, bir deri bir kemik parmaklar› ara-
s›nda, bir alt›nc›s› gibi duruyor. Bembeyaz bir ka-
¤›da, yaflam›n›n son sat›rlar› olabilecek fleyleri ka-
ral›yor. Siyasi kimli¤ini, onurunu yaflatmak için
ölüme nas›l sevdaland›¤›n›, kararl›l›¤›n› ve kallefl
pusular›n› bozacak y›k›lmaz inanc›n› dilekçesine
yaz›yor.
Elleri tutmuyor, kalem parmaklar›yla birlikte
masaya düflüyor. Art›k parmaklar›na söz geçiremi-
yor, sözcükleri bir araya getiremiyor, cümleleri ku-
ram›yor. Cümlelerle yaflad›klar›n› anlatmay› bir
türlü beceremiyor. Bilinç zorlan›yor. Ama bu son
dilekçesini mutlaka yazmas› laz›m. Böyle bir bel-
geyle, zulmün üzerlerine oynad›¤› son alçakça
oyunun da sökmeyece¤ini tarihe hayk›rmas› laz›m.
Düflüncelerini son enerji k›r›nt›lar›n› kullan›p to-
parl›yor, bütün gücünü, daha günü dolmam›fl, ya-
221

flad›¤› olaylar üzerinde yo¤unlaflt›r›yor. K›z›yor


kendine, haf›zas›n›n ihanetine sinirleniyor. Haf›za-
s› yaflad›klar›n› hat›rlatmak istemiyor ona. Ama o
yazmaya, bütün bu bedensel ihanetleri iradesiyle
aflmaya kararl›. Tecrit ediliflindeki insanl›k suçunu
anlatmal›. Zalimlerin zulmünü yüzlerine hayk›rma-
l›, onlar› insanl›¤a, gelece¤e flikayet etmeli. Diren-
cinin k›r›laca¤› hayaliyle yaflayanlar›n bu hayalleri-
ne son vererek onlar› gerçe¤e, süren direnifle dön-
dürmeli, onlar ölümleriyle yarg›lanmal›. Yaz›yor,
dört y›ld›r kendisine yap›lanlar› s›ral›yor. Sürgün-
lerden sürgünlere, tecritlerden tecritlere, hücreler-
den hücrelere sürükleniflini ama direnifl ateflinin
kendisinin yoklu¤unda da söndürülemedi¤ini anla-
t›yor. Bütün direnifllerin sorumlusu gösterilmesi-
nin alt›ndaki yalanlar›, demagojileri karanl›k surat-
lara çarp›yor. Direniflleri kendisinin de¤il, zulmün,
zorbal›¤›n, insan onuruna yap›lan barbarl›¤›n ya-
ratt›¤›n›, zulmün oldu¤u yerde direnenlerin de ola-
ca¤›n› yaz›yor. Tecrit edilmesinin, zulüm sürdükçe
hiçbir ifle yaramayaca¤›n›, hiçbir yoldafl›n›n direni-
fli b›rakmayaca¤›n› tek ak›m geçen kafalara hayk›-
r›yor.
Çok zor da olsa yazmak, birkaç sayfa anlatmak
istiyor. Yaz›yor. ‹radesi, haf›zas›, dil ve kalemi ac›
ak›tan mürekkebin aras›ndaki birli¤i koruyor. Bu,
onun için en büyük moral. Hala iradesi ayakta, be-
deni üzerindeki denetimini koruyor. Tamaml›yor
yaz›l› son sözlerini...

***
Gece sessizli¤ini bozan sadece nöbetçinin par-
222

mak uçlar›ndaki al›fl›k voltas›... Günlerdir uyuya-


m›yor. Günlerin uykusuzlu¤una, onca bo¤uflmadan
sonra bir yenisi daha ekleniyor. Öyle yorgun, öyle
yorgun ki, uyuyup bir daha uyanmak istemiyor. ‹fl-
te ölüme böyle yatsa, ne kadar güzel diye düflünü-
yor. Ama uykuyla uyuyamama aras› dalg›nl›k ve
durgunluk rahats›z ediyor onu. Uyumuyorsa, düflü-
nebilmeli, kafas›nda bir fleyler üretebilmeli, bey-
ninde yaflam sürmeli. fiiddetle yüzünü y›kama, çat-
lak dudaklar›na bir kaç su tanesi damlatma ihtiya-
c› duyuyor. Bir y›kanabilse, bedenindeki pul pul
dökülmüfl derileri, çürümüfl dokular›, insan› rahat-
s›z eden terle kar›flm›fl kokuyu bir söküp atabilse...
Onun ferahl›¤›na iç geçiriyor. Difllerini f›rçalamal›,
a¤z›n›n içini gargara ile biraz olsun ölü hücre ar-
t›klar›ndan temizleyip rahatlamal›, bo¤az›ndaki
yanmay› söndürmeli.
“Kalkmal›y›m” sözcü¤ü beyninde 3-5 dakika do-
lan›yor. Evet, kalkmak zorunda. ‹radesi bunu yapt›-
racak durumda. Bedeni böyle koyvermemeli, irade-
sinin bedeni üzerindeki egemenli¤ini kaybetmeme-
li. Bedenini a¤r›lar›yla kald›r›yor, elleri somya üze-
rinde sa¤lam basacak bir yer ar›yor. Ayaklar›n›
somyadan afla¤›ya b›rak›yor. Terliklere basmaya
çal›fl›yor... Ayaklar›nda yan›lt›c› bir hareketsizlik
hissediyor. Ayaklar› basm›yor yere, y›¤›l›yor. Kan-
s›zl›ktan uyuflmufl olacak. Parmaklar›n› gezdiriyor
uyuflan yerde. Açmaya çal›fl›yor uyuflukluk kilidini.
Yoksa felç mi oldu da tutmuyor. Yok yok, geçici bir
tutukluk. Kalk›yor iki aya¤› üzerine.
Düflman duvarlar, zindan›n özgürlü¤e geçit ver-
223

mez yüzleri... fiimdi onlar›n yard›m›na muhtaç...


Elleri duvarlardan yard›m al›yor, yokufl t›rmanan
70’lik bir ihtiyar gibi yürüyor. Ad›mlar›n› say›yor,
saniyeler de¤il, dakikalar geçiyor. Bir, iki, üç ad›m
dakikalar al›yor. ‹ki ad›m sonra lavaboda...
Koflunun ilk etab›n› tamaml›yor. Yorgunlu¤a yor-
gunluk eklenmifl, bitkin kalbi bedenden f›rlay›p,
kendisini terk edecekmifl gibi soluk solu¤a. Derin
bir soluk daha almaya çal›fl›yor. Bir an gözlerine
perde iniyor. Kafas›n› lavaboya b›rak›yor. Solu¤unu
sindirip güç toplamaya çal›fl›yor. Suyu aç›yor. Bir
ferahl›k, bir mutluluk duyuyor. Haz duyma hissini
yitirmedi¤inin sevinci ile kendini biraz daha güçlü
görüyor. Yüzünü y›kamak için suyun alt›na avuçla-
r›n› uzat›yor. Ama dengesini kaybediyor, neredey-
se düflecek. Tutuyor lavaboyu tekrar. ‹ki elle olma-
yacak bu ifl... Bir eliyle lavaboya tutunmas› laz›m...
Ama tek elle de olsa suyla temas›, suyu vücuduna,
a¤z›na tafl›mas›, teninde bir ›slakl›k duymas› yafla-
man›n güzelliklerini an›msamas›n› engelliyor. Ya-
flamak ne kadar güzel bir fley diye geçiriyor için-
den. Yaflamdan kopacak olmak hüzün veriyor. Gö-
revinin kutsall›¤›n› flimdi daha iyi anl›yor. O bu ya-
flam› savunuyor, yaflam› daha da güzellefltirmek
için flimdi ölümle savafl›yor. Bu görevini yerine ge-
tirmek üzere olma mutlulu¤u, hüznünü bast›r›yor.
fiimdi bu mutlulu¤u yafl›yor. A¤z›nda gezinen su,
damaklar›n›, yanaklar›n› okfluyor. Damaklar›ndaki,
yanaklar›ndaki pul pul, tortu tortu, köpük köpük
art›klar, suyla kaz›nd›kça hafifliyor, gevfliyor.
Difllerini de f›rçalamal›. Macunun florür kokusu-
224

nun tad›, a¤z›ndaki bo¤az›na inen zehir gibi ac›y›


bast›rabilir belki. Difl f›rças›n› sokuyor a¤z›na, ca-
n› yan›yor, hem de çok; k›llar demir tellerin sürt-
mesi gibi ac› veriyor. Buruflmufl, rengi kaçm›fl difl
etleri yan›yor, yan›yor... Vaz m› geçmeli difllerini
f›rçalamaktan? Hay›r, burada vazgeçemez art›k.
Ac›y›, dudaklar›n› diflleri ile kemirip eziyor. F›rça-
lama iflini parma¤›na yayd›¤› macunla yap›yor. O
da ac›y› k›flk›rt›yor ama buna dayanabilir.
Art›k vahay› terk edip, ölümünü bekleyece¤i çö-
le dönebilir. Kendini yokluyor. Ayaklar›n›n, elleri-
nin maratonun ikinci ve son etab›na haz›r olup ol-
mad›¤›na bak›yor. Bir an acaba yata¤a dönecek ka-
dar direncim var m› diye içinden geçiriyor. Burada
m›hlan›p kalacak de¤il ya, düfle kalka, elleriyle yü-
rüse de yata¤›na dönmek zorunda. ‹radesinin kara-
r› yürütüyor onu. Eski düflman›, yeni dostu zindan
duvarlar›yla yak›nl›¤›n› daha da ilerletiyor. Elleri
ondan yard›m al›yor. Duvar bir baston, bedenini ta-
fl›yan bir destek onun için. Memet’in üzüntülü, du-
var›n yerinde olmak arzusuyla bak›fl›na üzülüyor.
Memet yard›m etme arzusuyla yan›p tutufluyor.
Emirden yakas›n› bir kurtarabilse... Dolan›yor, ba-
k›n›yor, çekiliyor kenara, flimdi üzerindeki ünifor-
ma olmasa neler yapabilece¤ini düflünüyor...
O ise yata¤›na varmak zorunda. Duvarla o kadar
yak›nlaflt› ki, duvar›n boyas›n›n güzelli¤ini zedele-
yen en küçük hatalar› yakal›yor. Eli tüm canl›l›¤›y-
la ayr›nt›lar› alg›l›yor. Kap›, basamak, merdiven sa-
y›yor. Dakikalar ilerliyor. Masa ve yatak yan yana...
Üç ad›m önünde. Yürüyece¤i üç ad›m... Çok uzun
225

geliyor bu yol ona, günde binlerce ad›m yürüyüflü


geliyor akl›na, cesaretleniyor, yürüyor üç ad›m›n
üzerine... Eli duvardan ayr›l›p masaya kavufluyor.
Dönüp yata¤a b›rakacak kendisini. Saniyeleri kova-
l›yor, son bir atakla yata¤a uzan›yor.
Bitkinli¤ini, suyun yaflam gücüyle biraz olsun
giderdi flimdi. Suyun yaflam de¤erini bir kez daha
yaflayarak ö¤rendi, flimdi daha iyice, düflünce ale-
minde dolafl›yor. Bu ferahlat›c› maratonun huzuru-
nu kendi içinde yafl›yor. Bile¤inde bilezik gibi dö-
nen, kay›fl›nda bile¤ini sarmas› için deli¤i kalma-
yan saatine bak›yor; iyi göremiyor, saat 24.00 olsa
gerek... 70. gün olmal›. Hay›r, günleri kar›flt›rm›-
yor. 69. gün yaflad›¤› korkunçluklar› hat›rl›yor. Ne-
dir bu ölümün çektirdi¤i diye düflünmekten kendi-
ni alam›yor. Burada 70 gündür ölümle randevuyu
bekledi¤i halde, ölümün gelmemesine k›z›yor. Ar-
t›k gelmeli, al›p onu yoldafllar›n›n kalbine, bilinci-
ne götürmeli. Art›k orada yaflamas›n› ö¤renmeli.
Bir duvar saatinin sarkaçlar› gibi, belli bir alan-
da, nöbetçinin -Metris’te bloklar aras› haberleflme-
de tutsaklar›n duvarlara vurarak çal›flt›klar› ve
morsa benzeyen- ‘t›k t›k”› an›msatan voltas› gidip
geliyor. O da yaflam›n›n son anlar›n›n do¤al bir par-
ças›.
Gözlerini dinlendirmeli, gözleri ac›yor, ›fl›ktan
yan›yor. Gözkapaklar› cam k›r›klar› gibi bat›yor.
Avuçlar› engelleyemiyor b›çak gibi delen ›fl›¤› göz-
lerinden. Dayanam›yor, gözlerine havlu yerlefltiri-
yor. Dünyas› karar›yor, olsun, ac›lar› hafifledi ya.
Bir de gözlerini düflünmek zorunda kalmayacak...
226

fiimdi bir sessizlik duyuyor etraf›nda. ‹çi bir an


huzur doluyor. Yorgunlu¤unu bu rahatl›¤a b›rak›p,
düfllerinden de¤il, gerçekten uykuya dal›yor.
Bir anl›k uykusunu kap› sesi bozuyor. Ancak yu-
muflak ve rahatlat›c› bir ses:
“Günayd›n.”
Yine ayn› hemflire ve doktor. ‹nsan olarak karfl›-
s›nda duruyor. Sa¤l›¤›ndan tedirginlik duyan, me-
rakl› bir soru:
“Nas›ls›n?”
Bu insanlar yan›ts›z b›rak›lmamal›. Meraklar› gi-
derilmeli, iyi niyetleri karfl›l›¤›n› bulmal›.
Ac›l› ve çok fleyler anlatan bir tebessüm yan›t
yeriyor:
“‹yiyim, henüz ölmedim.”
Doktor daha fazla konuflmak, onu daha fazla
yormak istemiyor. Konufltukça zorlanan, soluk so-
lu¤a bu sesten üzüntü duyuyor.
Ama o devam ediyor. ‹çinden bir türlü söküp
atamad›¤›, düflüncelerini kemiren, kendisini tedir-
gin eden merak›n› yenmek için doktoru sorgulu-
yor:
“Benden kopar›p ald›¤›n›z yoldafllar›mdan habe-
riniz var m›? Yoldafllar›m nas›l doktor, kötü durum-
da olanlar› bana söyler misiniz?”
Onlar› çok merak ediyor!..
Doktor gözlerini kaç›rm›yor, belli ki yalan söyle-
miyor. Bunu yapacak biri de de¤il zaten...
“Pek yok, eskisi gibi” diyor...
Onun bu k›sa ama öz sözlere inanmaktan baflka
çaresi yok. Sezgileri bu sözlerle birleflip inanc›n›
227

pekifltiriyor. Onun bu sezgi gücü, cezaevinde yafla-


d›¤› yüzlerce olay›n tecrübesinden geliyor. Kötü
haber her zaman, her yerde çabuk yay›l›yor. Hasta-
nede herkesi içine alan, ola¤anüstü bir hareketlilik
göze çarpm›yor. Günlerin, saatlerin ak›fl›nda önem-
li bir de¤iflim yok. Doktor ve hemflirenin tav›r ve
konuflmalar›, bu normalli¤in görebildi¤i en somut
kan›tlar›. Evet, de¤iflim yok. Yoldafllar› yafl›yor,
ölümle hala savafl›yor...
...
Avukatlar› gelmifl ziyaretine. ‹nsanl›k düflman›
üste¤men ve Sa¤malc›lar’dan bir yüzbafl› avukatla-
r›n bafl›nda hücrenin kap›s›ndalar. Avukatlar aylar-
d›r yasak olan haklar›n› böyle bir yerde kullanma-
n›n ezikli¤ini tafl›yorlar. Yasa¤›n sadece direniflçi-
lere de¤il, avukatlara da konulmufl olmas›n›n s›k›n-
t›s›n› çekiyorlar. Onlar bunun ac›s›n› bizim kadar
yaflamad›lar. Bu haklar› için, zaman›nda mesleki
örgütleriyle veya çeflitli birlikler yaratarak etkin
bir mücadeleyi hayata geçiremediler...
Evet, avukat yasa¤›n›n alt›nc› ay›nda ikinci gö-
rüflme bu. Day› onlar› seslerinden daha iyi ç›kara-
cak. Demir parmakl›kl› hücre kap›s›ndan içeri gir-
mek yasak onlara. O da üç metre uzakl›ktaki kap›-
ya gidecek, parmakl›klar›n aras›nda el ele, yüz yü-
ze görüflecek durumda de¤il. Yataktan kap›ya, ka-
p›dan yata¤a konuflulacak.
Kap›dan yata¤a bir soru yöneltiliyor:
“Nas›ls›n?”
Yan›t her zamanki gibi:
“‹yiyim iyi.”
228

“Neden seni ay›rd›lar?”


“Bilmiyorum. Ama s›k›yönetim komutanl›¤›n›n
demesine bak›l›rsa, her fleyi ben yap›yor, yapt›r›-
yormuflum. Bu anlay›flla beni arkadafllar›mdan tec-
rit ederek, herhalde direnifli k›racaklar›n› san›yor-
lar. Yoldafllar›mdan zorla kopar›p beni buraya bu-
nun için att›lar. Ama yan›l›yorlar, çok geçmeden
yan›ld›klar›n› anlayacaklar. Ben de di¤er yoldaflla-
r›m gibi gönüllü bir Ölüm Orucu savaflç›s›y›m. Öl-
mekten, görevimi yerine getirmekten baflka hiçbir
yetkim yok. Bu böyle bilinmelidir. Yoldafllar›m›n
yan›na dönmek istiyorum. Son arzum onlarla bir-
likte ölmek. Bu iste¤im yerine getirilene kadar su
içmeyece¤im.”
Son iste¤i de avukatlar›n çaresizli¤ine çarp›yor.
“Çal›fl›r›z, gerekli giriflimleri yapar›z.”
Zulüm, insan hak ve özgürlükleri konusunda en
fazla sessizli¤e ihtiyaç duydu¤u bir aflamada, zin-
danlarda yaflanan Ölüm Orucu depremiyle sars›l›-
yor. Art›k ne köhne hücreler, ne de demagojiler ve
yalanlar cesetlerimizi gizleyemiyor...

***
229

“Gömün
Gömün ac›n›z›
Silahlar›n kundaklar›na
Kül alt›nda kalan köz gibi
S›cak kals›n
Ve istim verin coflkunuza
Sevgi çiçek açs›n.”

Kafas›nda ac›yla ilgili sözcükler birbirine kar›fl›-


yor. Kendi ac›s›na sözcük yak›flt›rmaya çal›fl›yor.
Vücuda saplanan bilmem kaç volt elektri¤in sars›n-
t›s›, falakan›n tabanlar›nda b›rakt›¤› s›z›, ask›da
dakikalardan saatlere geçen zaman›n kaslardaki
a¤r›s› ac›lar›na ulaflm›yor. Bu kadar, ac›lar›n› karfl›-
lam›yor: Daha keskin ve bitimsiz ac›lar toplam›,
ayak parmaklar›ndan bedenine t›rmand›kça ço¤ala
ço¤ala beynini oyuyor.
Kaç gün oldu, içinde keskin bir b›çak dolafl›yor.
Kaç gün oldu, organlar›n› delip geçen ac›larla yafl›-
yor. 70 gündür ölüme geçit vermeyen yüre¤ine
kendisi de flafl›yor. Ac›lar ac›lar›na ekleniyor, ekle-
niyor. Ne kadar da zormufl yoldafl yaln›zl›¤›n›n ac›-
s›n› çekmek... Yoldafls›z ölüm randevusu bekle-
mek.
Yoldafllar›n›n silueti bir türlü gözlerinin önün-
den gitmiyor. O onlar›, onlar onu, direniflin yüzle-
rine yans›tt›¤› tebessümle, etle t›rnak gibi kaynafl-
m›fl bir güvenle seyrediyor. En önde, eme¤in bayra-
¤› elinde Apo gelece¤e yürüyor. O, tarihin önüne
görev koydu¤u kavgay›, o savunulmas› onurlar›n
en büyü¤ü olan kutsal davay›, devrimci yaflam› bo-
230

yunca hep böyle en önde sürdürdü. Yoldafllar›yla


yaflam› da paylaflt›, zulmü de... Kavga gelip daya-
t›nca, ölümü de... O yan›ndayken korkusuzca yürü
istedi¤in yere, hiçbir zaman yaln›z kalmazs›n, yü-
rü peflinden, sil gözlerinden korkuyu, seni ölüme
gülerek götürsün. ‹flte Apo böyle yafl›yordu düflün-
de. O, eme¤ini, ekme¤ini, ac›s›n›, sevgisini halk›y-
la paylaflt›. Paylaflmay› onlardan kah günlük, kah
gelecek kavgas›ndan, s›n›f kavgas›n› ekmek kavga-
s›ndan ö¤rendi. Onlar›n içinde, onlardan biriydi
ama onlar›n en yi¤idiydi. Apo, Kad›köy çarfl› esna-
f›na, sa¤l›k emekçilerine, liseli, üniversiteli gençli-
¤e ö¤retti¤i kadar, onlardan ö¤rendi. Ask›da, man-
yeto tellerinde, falaka sopalar›nda, so¤uk su ban-
yolar›nda direnmeyi ö¤rendi. Dosta düflmana di-
renmenin ne demek oldu¤unu ö¤retti. Sürgünler-
den sürgünlere gitti. ‹stanbul’da 12 Eylül zindanla-
r›n›n hemen tümünde direnifllerde en öndeydi.
fiimdi yoldafl›yla sarmafl dolafl oluyor, göz göze ge-
liyorlar. Duru, hep özgürlü¤ü ve gelece¤i arayan
gözlerinde, yar›n›n direnifllerinin mutlulu¤unu
paylafl›yorlar. Paylaflmak ne kadar güzel bir fley. Ç›-
kars›z ve bilinçlice yaratarak paylafl›nca, yaflamak
ne kadar güzel bir fley...
Haydar’a dönüyor yüzünü. Haydar jest ve mi-
mikleriyle espri yap›yor yine. Nas›l da dinletir o
tatl› Kürt flivesiyle, en ciddi siyasi bir konuyu esp-
rileriyle yo¤urarak. A¤›z dolusu güler gülmesine
ama alçakl›¤a ve dönekli¤e de a¤›z dolusu küfre-
der. Yoldafllar›n›n zindanlarda oldu¤u, kavgadan
kaç›fl›n, y›lg›nl›¤›n, dönekli¤in kol gezdi¤i 12 Ey-
231

lül’ün en karanl›k günlerinde, hareketine gö¤sünü


siper eder. Çürümenin kararl›l›kla üstüne üstüne
yürür. Onun mayas›nda vard›r direnmek.
Elaz›¤’›n Fevzi Çakmak Mahallesi’nin, Dersim
Da¤lar›n›n, ‹stanbul fabrika semtlerinin dili olsa da
konuflsa...
fiimdi de Fatih’le yan yana, yüz yüze tart›fl›yor.
Bu kavgada siper arkadafl›, ölüm yoldafl› ama onun-
la ayr› düflünüyor. Birçok sorunun çözümünde
onunla anlaflam›yor. Anlaflaca¤› da yok zaten! Ama
vars›n olsun!.. Zindanlarda zulme karfl› yürekleri
ayn› ritmde at›yor, gerekti¤inde cesetleriyle ayn›
direnme barikat›n› örüyorlar ya, bu yetmez mi? O,
Ölüm Orucunu Stalingrad kuflatmas›nda direnenle-
rin ruh ve coflkusuyla yaflad›. O, bu direnme karar-
l›l›¤›n›, bu ruhu ve coflkuyu gördü onda. Onu en
iyi, yoldafllar› anlatacak, bunu biliyor. Ama o yol-
dafllar›n›n anlatacaklar›n›, halka onunla ilgili tafl›-
yacaklar›n› onunla birlikteyken yaflad›.
Ko¤uflta kalan, onsuz ölümü kucaklayan, kucak-
layacak olan yoldafllar›n› yaflat›yor gözünün önün-
de tek tek. Onlar› yafl›yor, onlarla tart›fl›yor, konu-
fluyor... Bir gün mü, yoksa daha fazla zaman m›
geçti, kestiremiyor. Ama y›llarca ayr›l›¤›n özlemini
tafl›yormuflças›na, içi içini yiyor... O onlar›, onlar
da kendisini çok iyi tan›yor. Y›llar›n içinden gelen
bir mücadelenin orta¤› olmak, birlikte ayn› sevda-
n›n peflinden gelece¤e koflmak, Ölüm Oruçlar›nda
ölümün üzerine birlikte yürümek birbirlerini bu
denli tan›malar› için yeterli.
‹flte bu an›lar içinde yaflarken, flimdi kendisini
232

tutam›yor. Gözleri sulan›yor, basbaya¤› a¤l›yor.


S›km›yor, b›rak›yor gözyafllar›n›. Bu bir zay›fl›k m›,
yoksa sinir bozuklu¤u mu kestiremiyor. Bunun çö-
zümlemesini yapacak durumda de¤il. Fazla düflün-
müyor. Ne kadar olmufltu gözyafllar›na kilit vurup
a¤lamayal›? Gözyafl› dökmeyi kendisi için zay›fl›k
say›p ba¤›fllamayal› ne kadar olmufltu? Aç›yor göz-
yafl› kilidini, ba¤›fll›yor a¤lamay›. A¤l›yor doyas›ya.
Ac›lar›n y›llar›nda biriktirdi¤i gözyafllar›n› boflalt›-
yor. A¤l›yor. A¤lad›kça rahatl›yor. Buna ihtiyac›
var. Hakk›n› yoldafllar›n› düflünürken kulland›.
“Dayan o¤lum dayan, ölüme flunun fluras›nda ne
kald›!” Bu sözler onun durumunu en somut yans›-
tan sözcükler...
Art›k gözleri puslanmayla birlikte çift görmeye
bafllad›. Kay›yor gidiyor. Her fley titreflim içinde gö-
rünüyor. Hayal kurmada çok çabuk pes ediyor. Ne
düfl, ne düflünce, hiçbir fleyle u¤raflam›yor. Düflün-
celerini birbirine eklemekte, sonuç ç›karmakta
güçlük çekiyor. Bo¤az›nda yang›n var, kusma önce-
sinin yanmas› bo¤az›ndaki. fiiddetle kusmak isti-
yor. Kusma h›çk›r›klar›yla bo¤ulur gibi oluyor. Ku-
sup rahatlamal›. Ama neyi kusacak? Sindirimine su
bile girmiyor ki... Belki de yeni bir mide kanamas›-
n›n habercileri, bu h›çk›r›klarla bafllayan kusma is-
te¤i. Ölüm Orucuna bafllad›¤›ndan bu yana bu ka-
ç›nc› mide kanamas›, bu kaç›nc› kusma?
Gidip gelip kafas›na yoldafllar›ndan kopar›lmas›
tak›l›yor. Bu düflünceden kendisini bir türlü kurta-
ram›yor. Yoldafllar›n› karars›zl›¤a, tereddüte sürük-
lemek için buraya konuluflu ona daha da koyuyor.
233

Her fleyin onun bafl›n›n alt›ndan ç›kt›¤›n› sanmala-


r›na, yoldafllar›n› bir sürüye benzetip horlamalar›-
na tahammül edemiyor.
...
Bir dost, bir yoldafl sesi duyabilse, çok de¤il,
arada birkaç sözcük konuflabilse, ac›lar› biraz di-
necek. Arada bir sanki gözüne perde iniyor. Bafl›
dönüyor, etraf›nda ne varsa dönüyor. Hayal ve ger-
çekler kafas›nda harmanlan›yor; hayal hangisi,
hangisi gerçek, ay›rt edemiyor. fiiddetle uyumak,
bafldönmesini durdurmak, çok yak›nlar›nda dola-
nan ölümü uykusunda karfl›lamak istiyor.
...
Kap› aç›l›yor. Tekdüze sessizlik bozuluyor. Ken-
dine gelir gibi oluyor, zorluyor, toparlanmaya çal›-
fl›yor. Kap›y› açanlara bak›yor, flafl›r›yor. Yanl›fl m›
görüyor acaba? Gözlerinin yan›lg›s›na düflmek iste-
miyor. Hay›r hay›r, karfl›s›na dikilenler o an hiç ak-
l›na gelmeyecek insanlar...
A¤abeyi, yengesi, ard›ndan da her fleye burnunu
sokan malum güvenlik görevlisi hücresine girip ya-
n›na geliyorlar. Karfl›l›kl› flaflk›nl›k... Ne zamand›r
görmemiflti a¤abeyi ve yengesini. Sar›l›yorlar bir-
birlerine... Ölüme u¤urlaman›n sar›lmas› bu. Bir
daha buluflulmayacak.
“Nas›ls›n?”
“‹yiyim.”
“Nas›l iyilik bu, erimifl bitmiflsin, gözümüzün
önünde gidiyorsun... Ölüyorsun, ölüyorsun.”
Duygular s›n›r tan›m›yor... H›çk›r›klara bo¤ulu-
yor, gözyafl› döküyorlar.
234

“Hay›r, iyiyim ve hep iyi olaca¤›m. Siz merak et-


meyin. Bizi öldürmek istiyorlar, kendi ölümlerini
h›zland›r›yorlar, kendi mezarlar›n› kaz›yorlar. Bi-
zim ölümlerimiz, onlar› tarihi olarak öldürüyor.
Biz milyonlar›z, onlar bir avuç, yok olup gidiyorlar,
giderayak bizlere bunlar› reva görüyorlar. Vars›n
böyle olsun, biz buna çoktan haz›r›z...”
“Seni neden ay›rd›lar?”
“Anlatmad›lar m› size?”
“Hep o yap›yor, yapt›r›yor. O b›rak›rsa di¤erleri
de b›rak›r diyorlar.”
“Kim diyor?”
“Baflhekim...”
“Siz de inand›n›z, de¤il mi?”
“Hay›r, inanmad›k. Nas›l yaflad›¤›n›z›, nas›l hare-
ket etti¤inizi biliyoruz. Direniflinizi anl›yor, sayg›
duyuyoruz, destekliyoruz ama senin de ölmeni is-
temiyoruz.”
“Korkmay›n, benim ölümüm onlar için yaflam›m-
dan daha tehlikelidir. Onlar ölülerimizin ruh ve bi-
linçlerinin, inanç ve kararl›l›klar›n›n halka ulaflma-
s›ndan, onlar›n mücadelesinin içinde yer bulma-
s›ndan, onlarda yaflamas›ndan çok korkarlar... Size
gelince, benim ölmemle bir fley de¤iflmez. Biraz
üzülür, sonra yaflama devam edersiniz. Çünkü ya-
flam devam edecektir. Çabuk da¤›l›r ölüm ac›s›.
Kendinizi öyle koyvermeyin...”
Konuflma s›ras› a¤abeyinden yengesine geçi-
yor... O da ayn› duygular›n› dökerek, istemeden de
olsa üzüyor onu.
“Ölme, kimsenin umurunda de¤il sizin ölümü-
235

nüz.”
Bir fleyler daha söylemek, anlatmak istiyor ama
a¤lamas› engelliyor.
“Anlafl›ld› niye geldi¤iniz. Bana destek olmuyor
bu yapt›klar›n›z. Duygusall›¤›n›z beni korumuyor.
Sizin safl›¤›n›zdan, iyi niyetinizden, bana olan sev-
gi ve sayg›n›zdan yararlanm›fllar. Sizi duygular›m›
k›flk›rtmak, moralimi bozmak, bu yolla direniflimi-
zi k›rmak için benim karfl›ma getirdiler. Sizi bu giz-
li ve kötü amaçlar›na alet ediyorlar. Onlar her fleyi
sömürürler. Onlar›n mayas› sömürüden yo¤rul-
mufltur. Bana ba¤l›l›¤›n›z›, duygular›n›z› sömürü-
yorlar.”
“Hay›r, yanl›fl anlad›n, öyle de¤il. Ne için müca-
dele etti¤inizi biliyoruz ama biz seni kaybetmek is-
temiyoruz. Elbette siz daha iyi bilirsiniz.”
“Hem size ziyaret için neden izin verdiler? Ziya-
ret yasak de¤il mi?”
“Çok önceleri (Sa¤malc›lar’da) ziyaret için Genel-
kurmay’a dilekçe yazm›flt›k, yeni izin geldi...”
“fiimdi anlafl›l›yor. Bu talebinizin kabulünü bek-
lettiler, bu an› kollay›p bu anda kulland›lar. fiimdi
benim üzerime oynuyorlar, fark›nda de¤il misiniz?
Bana karfl› ellerindeki tüm kozlar› kullan›yorlar.
Siz de bilmeden kozlar› oluyorsunuz. Bu acizlikle-
rinin d›flavurumudur. Art›k sizden medet umar ol-
dular. Ama bilmiyorlar ki, biz karfl›m›za dikilecek
her engeli nas›l aflaca¤›m›z› aylar önce düflündük.
Biz, kendimizi her fleye haz›rlad›k. Zaten düzen ba-
¤›na tak›l›p kalsayd›k, duygular›m›z›n tutsa¤› ol-
sayd›k, duygusall›¤› direniflimize tafl›sayd›k, bura-
236

ya kadar gelemezdik. Bu yola hiç ç›kmazd›k. Gidin


onlara söyleyin. Bizi kimse yolumuzdan döndüre-
mez. Haklar›m›z› istiyoruz.”
Üste¤men tilki gibi kulaklar›n› dikmifl dinliyor.
Teyp gibi, konuflulan hiçbir sözcü¤ü kaç›rmamaya
çal›fl›yor. Yukar›da, emir-komutan›n “üst kat›nda”,
basacaklar teybe, ne konuflulduysa dinleyecekler.
Ona göre yeni taktikler belirleyecekler.
Daha fazla a¤l›yorlar. Sinir bozucu bir a¤lama.
K›zmas› için her fley fazlas›yla var flimdi. K›z›yor,
tüm tepkilerini döküyor. ‹çindeki duygusall›kla bir-
leflen bütün düflüncelerini boflalt›yor. Böyle bir
al›flkanl›¤› vard›r onun. Çabuk k›zar, tepki gösterir.
Sevdiklerinin iyi niyetinin bu flekilde kötüye kulla-
n›lmas› ve onlar›n bunu hala anlamak istememele-
ri onu sinirlendiren, iyiden iyiye k›zd›ran... So¤uk-
kanl› ve sakin bir kafayla düflündü¤ünde, direniflle-
rinin destekçilerine bu fazladan yüklenmeyi o da
a¤›r bulacakt›r. Onlar›n direnifllerine katt›klar› öz-
veriyi, her fley normale dönünce daha iyi anlaya-
cakt›r. O bunlar› daha önce de de¤erlendirmifltir.
Ve elinde olmadan yapt›¤› bu ç›k›fl nedeniyle, ken-
di kendine k›zacak, fazlas›yla üzülecektir.
“Gidin art›k! Beni düflünmeyin... Benim yaflam
yolum bu. Ben bu yolun insan›y›m. Bu yolun, can-
lar›m›za göz dikmifl zalimler ve canilerle dolu ol-
du¤unu biliyorum. Ölüyoruz, daha da ölece¤iz...
Belki bu, bugün birçok kimsenin umurunda de¤il.
Ama yar›n bizim gerçe¤imiz, bizim ölümlerimiz
anlafl›lacakt›r. Halk›m›z bizim onur direniflimizi
sahiplenecektir. Gelecek kuflaklar bizim kararl›l›¤›-
237

m›z›, cesaretimizi, kavgaya olan ba¤l›l›¤›m›z› ör-


nek alacak, bizim can bedeli tafl›d›¤›m›z onur, on-
lar›n gelece¤e tafl›yaca¤› miras olacakt›r. Biz gele-
ce¤e gidece¤iz, bilmifl olas›n›z. Hem de bugün bi-
zim varl›¤›m›zdan, yapt›klar›m›zdan habersiz,
kendi kabu¤unu k›r›p dünyaya al›c› gözle bakma-
m›fl, bakmas›na izin verilmemifl insanlar›m›z›n
kavgas›nda olaca¤›z.
“Bir daha onlar›n oyununa gelmeyin. Sizden da-
ha cesur, so¤ukkanl› ve metin olman›z› istiyorum.
Duygular›n›z›, bilincinizin ve yaflad›¤›n›z ac› ger-
çeklerin önüne geçirmemelisiniz...”
Biraz toparlan›yorlar. Sars›nt›lar› giderek azal›-
yor. Ama a¤lamalar› sürüyor. Bak›fllar›yla onu doya
doya içlerine sindirmeye çal›fl›yorlar. Hüzün çökü-
yor, hüzün yaflanmaya bafll›yor hücrede...
Ancak bu böyle süremez. Sert ve tavizsiz bir ses
son veriyor bu havaya:
“Haydi gidin...”
Onu en yak›nlar›n›n duygu seli önünde sürükle-
yip, kendi sahillerine atamad›lar. Bu taktik de bofla
ç›kt›.
Üste¤men sert, k›zg›n ve istedi¤ini elde edeme-
menin h›rç›nl›¤›n› ele veren bir ses tonuyla devre-
ye giriyor:
“Ziyaret bitti...”
Bir daha bu sahneler de yaflanmayacak; son sa-
r›lmalar›, son ayr›l›klar› bu.
“Bir iste¤in var m›?”
“Yok.”
Ziyaret bitiyor. Duygu seliyle birlikte gelenler,
238

bir k›sm›n› oraya boflaltm›fl gidiyorlar.


Demir parmakl›kl› kap› aç›l›p kapan›yor. Son kez
çok fley anlatan eller sallan›yor. Bak›fllar göz göze
geliyor. “B›rak” dercesine bakan gözler ve özgürlü-
¤e, gelece¤e gönderilen bir tebessüm... Görüflme
bitiyor, herkes kendi dünyas›na çekilebilir art›k.
fiimdi o, bu son görüflü sakin ve olanca so¤uk-
kanl›l›¤›yla düflünüyor, de¤erlendirmesini yap›yor.
Ailelerinin direniflleri süresince onlar için yolla-
ra düflüp, devlet kat›nda haklar›n› aramalar›n›n, bi-
linçlenmeleri için yeterli olmad›¤›n› bir kez daha
fark ediyor. Bilinçlerinin ve direnifllerde ö¤rendik-
lerinin, henüz duygusall›klar›n›n önüne geçemedi-
¤ini anl›yor. Ama onlara bu denli k›z›p sinirlenme-
meliydi. Üst rütbelilerin amaçlar›na hizmet eden
bu oyunun içine düflmüfl olsalar da, onlar› söyle-
dikleriyle bir kez daha üzmemeliydi. Çünkü tav›r-
lar› bilinçsizdi ve bugüne kadar özveriden kaç›n-
mam›fllard›. Daha birkaç gün önce direniflçilerin
haklar›n›n verilmesi ve ölümler karfl›s›nda iktidar›
protesto etmek için Taksim Meydan›’na siyah çe-
lenk b›rakm›fl, gözalt›na al›nm›fl, afla¤›lanm›fl, ifl-
kence görmüfllerdi. Y›lmam›fllard›. Hep koflturu-
yorlard›... Yaflan›lan ac› ve sevinçlerle bilinç dü-
zeyleri yükselecek, daha da kararl› olacaklard›...

***
Art›k gücünün tükenmek üzere oldu¤unu ve ya-
flam›n›n sonuna geldi¤ini hissediyor. Ama de¤il
son günlerini, son saatlerini de yaflam› düflünmek,
yaflad›klar›n› birbirine ba¤layarak gözden geçir-
mek zorunda... Beynini ciddi biçimde son kez üre-
239

time sokarken, elle tutulacak somut sonuçlar ç›kar-


mak zorunda...
Haf›zas›n› zorluyor ve Apo’nun ölümünden bafl-
layarak, son yaflad›¤› olaylar› bir film fleridi gibi
gözlerinin önüne getirmeye çal›fl›yor.
...
Saatler ilerliyor... Tekrar bilincini toparlamaya
gayret ediyor.
“Kaç gündür hücredeyim?” Bu soruyu çözmeye
çal›fl›yor. Ama bu kez ne kadar zorlarsa zorlas›n,
bilinci ve belle¤i ona ihanet ediyor. Bir türlü iste-
diklerini elde edemiyor, zaman› çözemiyor. Yoldafl-
lar›ndan ayr›lal› aylar geçmifl gibi geliyor. “Hala ya-
fl›yor muyum?” diye sormaktan kendini alam›yor.
Yaflad›¤›n› biliyor ama ölümün yüre¤ini, beynini,
bu son direnen yaflam kalelerini fethetmek üzere
oldu¤unu da anl›yor!..
Nöbetçiler geliyor, gidiyor, de¤ifliyor. Denizciler,
havac›lar, karac›lar. Beyazlar, maviler, yefliller... ‹fl-
çiler, köylüler. Genç ve ço¤u emekçi Memet’ler...
Böyle bir ölümü gencecik beyinlerine s›¤d›ram›yor,
siyasi kimlik ve onur için 70 gündür ölümle sava-
flan direniflçileri flaflk›nl›kla izliyorlar. Aralar›ndan
okul görmüfl, hele biraz da s›n›f bilgisiyle e¤itil-
miflleri çok fley ö¤reniyorlar.
...
Kap› aç›l›yor, ellerinde tabaklarla askerler yakla-
fl›yorlar. Ve biri masan›n üstüne bir tabak kompos-
to b›rak›yor. ‹flte ölümle randevuya yaklafl›rken ye-
ni bir sald›r›, yeni bir çat›flma daha...
“Ne bu?”
240

“Baflhekimin emri! Yemek...”


“Yeme¤i geri baflhekime götür. Als›n bafl›na çal-
s›n. Bizim ne yapaca¤›m›za bir daha burnunu sok-
mas›n. Biz buraya yemek yeme¤e gelmedik. Hakla-
r›m›z verilinceye kadar yemeyece¤iz. Yeme¤i gö-
rünce dayanamayaca¤›m›z› san›yor. Yan›l›yor. Bizi
hala tan›yamam›fl demek. Ama tan›yacak, hem de
çok iyi tan›yacak. Ömrü boyunca da unutmaya-
cak...”
“Geri götüremem, emir!”
“Götür! Dökerim!”
“Kals›n, sonra al›r›m.”
Direnen irade, yap›lan bu hareketi kendisine ye-
diremiyor. Daha asker arkas›n› dönüp kap›ya ad›-
m›n› atmadan, kemikleri kalm›fl ellerini masan›n
üzerinde duran komposto taba¤›na götürüyor, güç-
süz ve a¤›r çekimde bir itiflle döküyor kompostoyu
yere.
Dökülenler Memet’in üzerine s›çr›yor, Memet
do¤al bir tepki gösteriyor.
“Ne yapay›m, al dedim, almad›n.”
Asker suskun, boynu bükük, taba¤› al›p gidiyor.
Yine üzüntü korlafl›yor içinde. Kendi insan›n› k›r-
mas›, onu emrin karfl›s›nda güç durumda b›rakma-
s› ac› veriyor ona. Ama bu kavgada el titremesine
ve kavgan›n ilkelerini, ac›ma hissine kurban etme-
ye yer yok!
Hay›r, tabak içindekiyle orada bekleyemez. Böy-
le en kritik anda, dost düflman bütün gözler onda,
yalan ve demagoji üretme merkezinin y›llarca kul-
lanaca¤› malzeme verilemez.
241

***
Ders yerini buldu. Akflam yeme¤ini getirme zah-
metine katlanm›yorlar. Geç de, güç de olsa, bir fley-
ler ö¤reniyorlar!..
Ama kompostonun döküntüleri hala yerlerde.
Hücre yap›fl yap›fl komposto suyu ve tortular›yla
öylece duruyor. O kirli yerde ölmek istemiyor. Kir-
li yerde, pislik içinde ölmemek için daha önceki
mücadeleleri ve bu konudaki kararlar› akl›na geli-
yor. Buray› temizletmeli, ölüme temiz bir yerde
gitmeli...
“Buran›n temizlenmesini istiyorum!”
“Olur, söylerim.”
Mesaj› alan asker iste¤ini yukar›ya iletiyor. Yan›t
olumlu. K›sa bir süre sonra, 3. ko¤uflta ifllerine yar-
d›mc› olan bak›c›y› gönderiyorlar. ‹nsan sevgisiyle
dolu, babacan, kendi halinde, temizlikte onlara el
ayak olmaya çal›flan bir insan...
Hiç yak›nm›yor. Bu insanlara hizmet etmeyi se-
viyor. Onlar›n insanl›¤›n en onurlu de¤erlerini tafl›-
d›¤›n› görüyor. ‹tinal› bir temizlik yap›yor. Bu te-
mizlik onlara yak›fl›r olmal› diye düflünüyor. Çün-
kü bu insanlar›n ölüme giderken bile temizlikte ne
kadar hassas olduklar›n› on günü geçen birliktelik-
lerinden biliyor.
Art›k daha fazla sab›r göstermiyor, merak›n›
yenmek istiyor:
“Ko¤ufltaki arkadafllar›m nas›l?”
Hiç tedirginlik duymayan, pürüzsüz bir yan›t:
“Su içmiyorlar, daha da kötülediler.”
242

Ayr›ld›¤›ndan bu yana ko¤ufltan ald›¤› ilk sa¤l›k-


l› haber bu...
Peki, direnifli b›rakan veya çok kötü olan var m›?
“Mürsel ve Hasan iyi de¤il. H. Ç.’den sonra b›ra-
kan olmad›. Su içmiyorlar sen gideli.”
fiimdi bu duyduklar›ndan sonra, haline bakma-
dan sevinçten havaya uçabilir. Çünkü bu duydukla-
r›, zulmün bütün taktiklerinin, üzerlerine kurduk-
lar› planlar›n iflas›n› belgeliyor. Evet, o, flimdi tüm
ac›lar›n› unutarak, bir kez daha hakl› ç›kmalar›n›n
huzurunu yafl›yor.
Kendisinin tecrit edilmesiyle hiçbir fleyin de¤ifl-
meyece¤i ve tersine, direniflin gönüllülerinin daha
s›k› birbirine kenetlenece¤ini, karfl›s›na ç›kan her
yetkiliye basa basa hayk›rmad› m›?
Yoldafllar›na öyle müteflekkir ki, kafas›nda onla-
r› niteleyecek, onlara yak›flacak sözcük bulam›yor.
Sevgiyle, sayg›yla selaml›yor onlar›. Kendisini tut-
masa, duygular›n› bir b›raksa, zafer bizim olacak
yoldafllar diye defalarca, sesi solu¤u kesilene ka-
dar ba¤›racak, hayk›racak...
Tekrar, hücresini temizlemeye gelen babacan
adama dönüyor.
Bu, elinden geleni kendilerinden esirgemeyen
insandan, bir fleyler isteme hakk›n› görüyor ken-
dinde. Onun, isteyece¤i yard›m› seve seve yerine
getirece¤ini çok iyi biliyor.
“Beni lavaboya kadar götürür müsün? A¤z›m›
çalkalamak, yüzümü y›kamak istiyorum.”
“Elbette.”
Bak›c› büyük bir itina ile yerinden do¤rulup Ia-
243

vabonun yan›na gidebilmesi için koluna giriyor. K›-


r›lacak çok de¤erli bir eflya tafl›yormuflças›na tutu-
yor onu. Memet bak›yor. Ama görmezden geliyor.
Belki o da çok istedi bu ölüm gönüllüsüne yard›m
edip, aç bedenini lavaboya tafl›may›. Ancak üzerin-
deki üniforma bu insanl›k görevini yerine getirme-
si için izin vermedi ona.
Bak›c›n›n, kalmak isterken gitmek zorunda olu-
flunun üzüntülü sesi hafiften hücrede yank›lan›-
yor:
“‹flim bitti. Gidiyorum.”
O, yoldafllar›na tek haber gönderebilecek kifliyi
hiçbir fley söylemeden b›rakm›yor. Burada bulabi-
lece¤i tek haberciye, yoldafllar› için akl›na geleni
s›ral›yor:
“Arkadafllara selam ve sevgilerimi ilet. Su içme-
meye devam ediyoruz. Direnifle devam ediyoruz.
Tüm kararlar›m›z›n hareketimizden yeni bir haber
gelene kadar geçerli oldu¤unu söyle. Biz kazanaca-
¤›z. Bu gerçe¤i herkes kabul edecek!..”
Bu sözlerin tümünün yoldafllar›na gidece¤inden
o da kuflku duyuyor. Ama kaybedecek bir fley yok.
Söylediklerinin bir k›sm›n›n da olsa yoldafllar›na
s›zmas› onun için yeter de artar bile...

***
Bir yatabilse. Gözlerini kapay›p, kendini rüya
alemine bir b›rakabilse. Ne olur sanki a¤r›s›z, san-
c›s›z, irade d›fl› inlemesiz bir ölüm yaflayabilse. Bir
uyusa, bir daha uyanmasa... Ama o bafl›na nas›l bir
ölüm gelece¤ini, Apo’nun, Haydar’›n, Fatih’in geçti-
¤i son yaflam safhalar›ndan kendisinin de geçece¤i-
244

ni çok iyi biliyor.

***
Çevresine büyük bir sessizlik hakim. ‹flte ölüm
sessizli¤i böyle olmal›. Böyle bir anda Azrail gelip
omuzuna dokunmal›.
Nöbetçiye saati soruyor. 03.00 oldu¤unu ö¤reni-
yor... Yoksa ölüm geliyor mu? Hay›r hay›r, henüz
de¤il... Nöbetçinin zor duyulan postal sesleri ve ar-
d›ndan bir baflka Memet’in öksürü¤ü giderek ölüm
sessizli¤ini da¤›t›yor...
Ölümle iç içe, kucak kuca¤a bu kadar uzun süre
yaflamak, ölümle dostlu¤u böylesine koyulaflt›r-
mak... Art›k ölümün kendisini al›p götürece¤i ana
ulaflmak ve son randevuyu gerçeklefltirmek için
büyük bir istek ve özlem duyuyor.

***
72. gün. Al›fl›ld›k kap› g›c›rt›s› ve her günkü ko-
nuklar›m›z. Hemflire, görevli çavuflla birlikte içeri
giriyor. Ama geç kalm›flças›na aceleci halleri, tek-
düzeli¤in ötesinde bir gün yaflanaca¤›n› hissettiri-
yor. A¤›zdan ç›kan ilk sözcükler bunun kan›t›:
“Haz›rlan, gidiyorsun.”
“Nereye?”
“Cezaevine.”
Açl›¤›n 72. gününde, ölmek üzere olan birini,
Bektafli f›kras› de¤il, ancak böyle bir sözcük güldü-
rebilir. Gülmekten kendini alam›yor. Alam›yor ama
art›k gülmek de ac› karfl›l›¤›. Gülmesinin bedelini
ezilen dudaklar› ödüyor...
Zulüm flaflk›n. Direnifl karfl›s›nda ne yapaca¤›n›
245

bilemiyor. Bofla koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor


alm›yor. Ne yapsa, direnifl planlar›n› bozuyor. Has-
taneye zorla götürüyor, olmuyor, tecrit silah›na
baflvuruyor, sonuç alam›yor. Art›k cezaevine sevk
etmek, ölümlerin sorumlulu¤unu paylaflmak duru-
munda. Bakal›m daha neler yapacak?..

***
Neyini haz›rlayacak?.. Birkaç parça iç çamafl›r›,
bir-iki ka¤›t mendil ve kolonya, hepsi bu. Masan›n
üstünden al›yor, hepsini küçük bir poflete koyuyor.
Cezaevine gitmeye ve ölmeye tastamam haz›r.
Cezaevine ve ölüme yolculuk sedyeyle bafll›yor.
Hastane ona boflalt›lm›fl gibi geliyor. Gidifllerini
sanki birbirlerinden sakl›yorlar. H›zla koridorlar›
geçiyorlar. Ne kadar acele ediyorlar. Bafllar›na yeni
bir çorap örmek istedikleri anlafl›l›yor. Bu kadar
hummal› bir faaliyetin bu kadar k›sa bir süreye s›¤-
d›r›lmas›n›n baflka ne anlam› olabilir?
Ama olsun, cezaevine gitmek, orada yoldafllar›-
n›n aras›nda ölmek, onlar›n en son isteklerinden
biri de¤il miydi? Seviniyor. Sevinmek ne kelime,
yoldafllar›na kavuflaca¤› için büyük bir coflku duyu-
yor.
“Acaba bu yolculu¤u kald›rabilecek miyim?” di-
ye kendi kendini sorguluyor. Kald›rmal›, yoldaflla-
r›yla mutlaka buluflmal›. Ölümünü, kavga ve zafer
türküleri aras›nda onlarla paylaflmal›.
Koridorun sonunda sars›la sars›la merdivenler-
den iniliyor. Bu h›za normal bir insan›n midesi bi-
le dayanmaz. Midesi bulan›yor, gözleri karar›yor...
Sedyeden indirilmeden bir odaya al›n›yor. Bü-
246

yükçe bir masan›n üzerine konuluyor. Tan›d›¤› ve


tav›rlar›ndan rahats›zl›k duymad›¤› hemflire ve
doktor baflucunda duruyor...
Biraz olsun bu çok k›sa yolculu¤un sars›nt›s›n-
dan kurtulunca, odaya göz gezdiriyor. ‹rili ufakl›,
omuzu kalabal›k bir dizi subay›n çevresinde onu
bo¤acakm›flças›na bir halka oluflturdu¤unu görü-
yor. Faltafl› gibi aç›lm›fl gözler nefretle O’na bak›-
yorlar. Odada ç›k yok. Nefesler duyulmakta.
Doktor sessizli¤i bozuyor:
“Ad›n soyad›n ne?”
“...”
“Baba ad›n ne?”
“...”
“Memleketin?”
“...”
“Bugün hangi gün?”
“Bilmiyorum.”
“Kaç›nc› gün ve ayday›z?”
“...”
“Al›n, bu sizin, götürün...”
Konuflan baflhekim, sesinden tan›yor. Kin kusu-
yor yine.
Bilincini kontrol ediyor, yaflamla ölüm aras›nda-
ki durumunu ölçüyorlar.
Merakl›, kinli, lanetli ve anlams›z yüzlere tekrar
bak›yor. Adeta gözleriyle sesleniyor onlara. “‹yi ta-
n›y›n bizi. Daha çok bafl›n›z› a¤r›tacak, çok u¤rafl-
t›raca¤›z. Ve kazanan mutlaka biz olaca¤›z!..”
Anlayan anl›yor...
Hemen sonra cezaevine yolculuk bafll›yor.
247

Sedyeyle kald›r›l›yor; o kadar zay›f, o kadar ha-


fif ki, bir ç›rp›da hastanenin d›fl kap›s›na getirili-
yor. Aç›k havaya ç›kar ç›kmaz gözleri yan›yor san-
ki. Çok istedi¤i halde günefle, gün ›fl›¤›na bakam›-
yor. Hücre yaflam›n›n ve açl›¤›n›n an›s› bu.
Yine de günlerdir özlem duydu¤u do¤aya bu ka-
dar yak›n olman›n rahatl›¤›, bu ac›y› azalt›yor. Gö-
rebildi¤i kadar çevresini seyrediyor. Vars›n bu gü-
zellikleri, onu bu derece mutlu eden, bir an görüp
görece¤i a¤aç ve çiçekleri tam olarak seçemesin. O
bunlar› bilincinde, ruhunda, ölürken bile bir an ya-
n›ndan ay›rmad›¤› yaflama sevincinde duyuyor. Bu
güzellikleri 22 gün önce, bu yoldan hastaneye geti-
rilirken de yaflam›fl ve o zaman bunlar› ruhuna, bi-
lincine bu son olsun diye tafl›m›flt›. O, flimdi ergu-
vanlar›n, han›melilerin ve gölgesinden geçti¤i çam-
lar›n kokusunu ruhuna dolduruyor. Tüy gibi hafif,
tene de¤ince kuruyan, s›cak ve bir kadife gibi yu-
muflak, sessiz bir yel yüzünü yalayarak geçiyor.
fiimdi de Emirgan’da Bo¤az’a özlem gideriyor san-
ki... “Hey, yaflamak ne güzel fley...” Do¤aya bu ka-
dar yak›nken doya doya özlemini giderip, kendin-
den geçiyor. Hala do¤an›n güzelliklerini alg›layabi-
liyor. Duygular› ona, yaflad›¤›n› fazlas›yla hissetti-
recek kadar mutluluk sa¤l›yor. O, bilinciyle, ruhuy-
la yafl›yor. Çünkü bu kavgada yaflam, bilinci yitir-
memek, duygular› köreltmemektir.
Do¤aya bu kadar al›c› gözüyle bakman›n, sosyo-
lojik-psikolojik bir aç›klamas› da olsa gerek. Neden
insano¤lu, ezeli ve ebedi yaratan do¤aya dönece¤i-
ni hissedince, toprak olup yeniden baflka fleylere
248

can verece¤ini bilerek, do¤aya daha fazla sevgi ve


hayranl›k duymas›n?
Buraya geldi¤i ilk günü çok iyi an›ms›yor. Yirmi
iki gün önce, bu, etraf›n› yedi renk açmaktan kork-
mayan çiçeklerin, bahar›n keyfiyle ötüflen böcekle-
rin, yeflilli¤i yaza dönen a¤açlar›n sard›¤› 250-300
metrelik yoldan ölüme de¤il, dü¤üne gider gibi
geçmiflti. O zaman perdesiz gözleriyle bu güzellik-
leri daha iyi seçebilmiflti. Ve yine o zaman, bu yol-
dan ölümün kap›s›n› çalmak için yürüyen üç kifliy-
diler. Altlar›nda ezdikleri topra¤a hiç bu kadar ya-
k›n olmam›fl, ölüme meydan okuyan üç direniflçi...
Apo, O, bir de S. P.. Apo bu yolu seçtiklerinden 13
gün sonra ölümü yenip, gerisinde az insana nasip
olan onurlu bir yaflam b›rakarak do¤aya döndü.
Ama S. P. tökezledi, düfltü direniflten. O, onurlu
geçti¤i bu yolu belki de yaflam›n›n en büyük utan-
c›n› tafl›yarak geri döndü. Kendisi ise onuru, inan-
c› ve kavgas›yla bir kez daha geri dönüyor bu yol-
dan. Büyük bir istekle, ölüm yolculu¤unu yoldaflla-
r›n›n içinde tamamlamak için.

***
Hayret!.. Sedyeyle bir ambulansa bindiriyorlar.
Bugüne kadar cezaevinde bu tür bir muameleyle
karfl›laflmam›fllard›. Bu küçük olumluluk hofluna gi-
diyor. Böylece, devrimci yaflam›n›n hemen tüm an›-
lar›n›n geçti¤i ‹stanbul’u son bir defa daha seyre-
debilecek.
M›zrak boyuna h›zla t›rmanan günefl art›k yak›-
yor. Metalik ne bulursa ac›madan kavuruyor. Ama o
üflüyor...
249

Güneflte kavrulmufl kaportas›ndan bedene kadar


yay›lan buharlar ambulans›n içini Fin hamam›na
çeviriyor. Ama o yine de üflüyor. O yak›c› Haziran
s›ca¤›nda dirençsiz vücudu daha kal›n örtünmek
istiyor. ‹çerisi ise havas›z m› havas›z. Üflüse de ha-
vas›zl›ktan bunal›yor. ‹çeri biraz hava girse ne iyi
olur. Bu havada s›k› s›k› giydirilmifl üniformas›
içinde yan›nda oturan Memet’e, dayanamay›p bü-
tün gücünü toplayarak hayk›r›yor:
“Pencere yok mu, açsana!”
Memet irkiliyor. Arkada pencere oldu¤unu fark
ederek sa¤a sola bak›n›yor ve kendisini de rahatla-
tacak bir cam› hafifçe aral›yor. Aralanan camdan
›l›k ve ferahlat›c› hava giriyor. K›smi bir rahatlama-
dan sonra susuzlu¤u akl›na geliyor. Sanki içi yan›-
yor...
Bir yandan yan›ndaki Memet’i düflünüyor. Me-
met garip, Memet kendi halinde. Ne olup bitti¤inin
fark›nda de¤il... Öyle flaflk›n ve çaresiz...
Ayak sesleri ambulans› sars›yor. Kap› aç›l›yor.
Yar› bayg›n bir durumda fiener O’nun yan›na getiri-
liyor. fiener yafl›yor!.. Büyük bir sevinç, sevgi ve
coflku yuma¤›. Yoldafl özlemi nihayet sona eriyor.
Bu az yaflan›r tablo görülmeye de¤er. O gözlerdeki
gülümseme, bir an yaflad›klar› tüm ac›lar›n panze-
hiri. Ne kadar da özlemifller birbirlerini! O ayr›l›¤›n
ac›s›n› ancak böyle bir kavuflma giderebilirdi... Var-
s›n ölüm ay›rs›n onlar› bu kavuflmadan sonra... fie-
ner iyi de¤il. O, fiener’de kendisini görüyor ve ken-
disinin de iyi olmad›¤›n› anl›yor.
Diller paslar›ndan çözülüyor. Merak ve heyecan
250

dolu bir konuflma bafll›yor.


“Nas›ls›n?”
“‹yiyim.”
“Di¤er yoldafllar nas›l?”
“Hasan, Mürsel, fiaban ve Bektafl hastanede kal›-
yor, di¤erleri bizimle cezaevine getiriliyor. En kötü
durumda olan Hasan ve Mürsel... Di¤erleri bizim
gibi. Hasan bilincini k›smen yitirdi. Mürsel de iyi
de¤il, yitirmek üzere...”
Durumu çok iyi anl›yor, bütün bu yaflananlardan
sonra yoldafllar›n›n ölüm-yaflam kavgas›na büyük
bir sayg› duyuyor.
fiener art›k konuflam›yor. Onun kesintisiz ko-
nuflma süresi ancak bu kadar. Konuflman›n hemen
ard›ndan, h›çk›r›klarla safra kusuyor. Ve s›caktan
bunalmas›ndan dolay›, bo¤ucu bir sars›nt› geçiri-
yor.
fiu anda ne yapabilir?.. Tüm güçsüzlü¤üne ra¤-
men, bütün enerjisini toplay›p kavgada her fleyi
paylaflt›klar› yoldafl›n› pencerenin hizas›na kadar
kald›r›yor. Ona derin derin temiz hava ald›r›yor.
fiener yavafl yavafl kendine geliyor, yaflad›¤›n› ka-
n›tlarcas›na gülümsüyor. Ve biraz sonra daha da
rahatl›yor. Sohbete kald›klar› yerden devam edi-
yorlar. fiener:
“Sen nas›ls›n?”
“‹yiyim.”
Gözleri ›fl›ld›yor.
“Seni çok merak ettik.”
“Benden sonra ko¤uflta neler oldu?”
“Fazla önemli bir fley olmad›. Su içmeme karar›-
251

m›z onlar› çok telaflland›rd›. Gidip gelip yalvar›rca-


s›na içme telkinlerinde bulundular. Yadigar sevk
edildi. Bize yard›m eden kimse kalmad›. Hastabak›-
c› da ko¤ufla çok s›n›rl› ve ancak asker nezaretinde
temizlik için girip ç›k›yordu. Ko¤ufla baflka kimse
giremiyordu...”
Soluklar› kesiliyor, konuflmakta zorlan›yor. Tek-
rar konuflabilmek için dinlenmeli. Konuflmas›n›
flimdilik kesmek zorunda!.. Bu kadar yorgunlu¤un
üzerine s›cak bast›r›nca, sessizlik uykuyu davet
ediyor. Günlerdir aray›p da bulamad›klar›, yata¤a
uzan›p özlemini duyduklar› uyku, flimdi onlara hiç
de beklemedikleri bir anda geliyor. B›rak›yorlar
kendilerini uykunun kuca¤›na...
Ama tam s›zacakken bir motor gürültüsüyle sar-
s›lan ambulans bütün hayallerini y›k›yor. Art›k ce-
zaevine gitmeleri gerek...
Yolda sa¤l›k durumlar› daha da kötülefliyor. Mi-
delerde bafllayan altüst olufl, bütün organlara yay›-
l›yor. Mide böyle zamanlarda ac›lar›n merkezi du-
rumunda. Beyninin içinde gümbür gümbür davul
çal›yorlar sanki. Ç›ld›rmak iflten bile de¤il. Al›flana
kadar bu böyle devam ediyor. Aç bedenleri günler-
den sonra böyle sars›nt›l› bir yolculu¤u kald›ram›-
yor. Ac›lar›n kuflatmas›n› k›rmak için iradeler dire-
niyor. Sa¤-salim cezaevine var›p, ölümü yoldafllar›-
n›n sloganlar› aras›nda kucaklamak için tüm ac›la-
r› gö¤üslüyor. O kadar h›zl› gidiyorlar ki, sars›nt›
sanki depreme dönüflüyor. Altlar›ndaki döfleme ka-
y›yor. Her an yuvarlanabilirler. Tutunmalar› gerek.
Sedyesinin tekerlekten sabitlenmifl dahi olsa, fie-
252

ner’in düflece¤i telafl›na kap›l›yor. Kayg›l› ve telafll›


bir sesle hayk›r›yor:
“Bir tarafa tutun, düfleceksin.”
fiener el yard›m› tutaca¤› bir yer buluyor. Derin
bir “oh” çekiyor. Onu uyarmakta geç kalsayd› da,
ona bir fley olsayd› kendisini affedemezdi. Onlar
birbirlerinin emanetleri, direniflin gözbebekleri.
fiener’in art›k kusmamak için kendisini frenlemeye
çal›flmas› bofluna. H›çk›r›klara bo¤uluyor, ö¤ürü-
yor. Art›k safra bile ç›km›yor. Safra da tükendi de-
mek... Ambulans büyük bir sars›nt›yla ilerliyor. Te-
kerleklerin küçük bir tafl› ezip geçmesi dahi onlar-
da sert bir kayay› aflm›fllar gibi sars›nt› yarat›yor.
Her bas›lan fren onlar› ac›lara bo¤uyor.
Süratle, dümdüz ve onlar› biraz olsun rahatlatan
bir yoldan çevre yoluna giriyorlar. fiimdi ac›lar› bi-
raz olsun diniyor. Bo¤az Köprüsü’ne gelmek üzere
olduklar›n› Bo¤az›n havas›n›n yüzlerini okflama-
s›ndan anl›yorlar. Pencereden giren rüzgar denizle
birlikte an›lar› tafl›yor. Son kez do¤rulup ortas›n-
dan geçtikleri ‹stanbul’u tüm güzellikleriyle seyre-
diyorlar.
Toplumsal hareketlili¤i ve tarihi ile bir ça¤ aç›p
bir ça¤ kapayan, önemli tarihsel geliflmelere sahne
olan ‹stanbul... Kavgam›z›n do¤du¤u, gelifltikçe
güçlendi¤i, gecelerinde duvarlar›na kavgay› iflledi-
¤imiz, gündüzlerinde sokaklar›nda slogan slogan,
caddelerinden bayrak bayrak, omuz omuza kavga
türküleriyle geçti¤imiz, can›m›z gibi sevdi¤imiz
hey gidi ‹stanbul.
15-16 Haziran’lardan, 1 May›s’lara gülen, a¤la-
253

yan, yüre¤imizin att›¤› bereketli devrim tarlas› ‹s-


tanbul... Sende ö¤rendik, sende ö¤rettik, sende
üzüldük, sende sevindik, sende dövüfltük...
6. Filo’yu Dolmabahçe’de denize döktü¤ümüz;
16 Mart’larda, 9 May›s’larda üniversitelerinden, li-
selerinden on binlerle ç›k›p Hatice’leri, Hasan’lar›
omuzlar›m›zda tafl›d›¤›m›z; sokak sokak, ev ev Ko-
camustafapafla barikatlar›nda direndi¤imiz; Spor
Sergi’deki flenliklerde coflup, Gayrettepe’de çar-
m›hlara gerildi¤imiz; Metris ve Sa¤malc›lar’da onu-
rumuz, siyasi kimli¤imiz için açl›klara, ölümlere
yatt›¤›m›z ‹stanbul...
‹stanbul coflkusu karfl›s›nda daha fazla sessiz
kalam›yor. fiener’in durumunu bildi¤i halde, içinde
yaflad›klar› bu duygular›n›, ne olursa olsun onunla
paylaflmak istiyor.
“Bu bizim kentimiz. Bütün güzellikler son kez
ayaklar›m›z›n alt›nda. Onu iyi izle.”
Bak›yor. Tebessümle sallanan kafas› onu onayl›-
yor. Ortak duygulanmalar içinde göz göze geliyor-
lar, gözler konufluyor.
Güçleri bu güzellikleri hazla seyretmeye yetmi-
yor. K›sa aral›klarla h›çk›r›k ve kusma ö¤ürtüleri
aras›nda, bedenlerini döflemeye b›rak›yorlar. Am-
bulans yine sars›nt›l› yollara girip ç›k›yor, bir an
için unuttuklar› ac›lar› tekrar harekete geçiyor.
Nedir bu yoldan çektikleri... ‹niyorlar, ç›k›yorlar,
sa¤a sola k›vr›l›yorlar, yol bitmiyor, ac›lar, sanc›lar
art›yor, giderek yo¤unlafl›yor. Say›klamalar› bilinç-
lerini kayba zorluyor. Yar› bayg›nl›k ve gözlerdeki
derinlemesine kayma bilinç kayb›n›n emareleri ol-
254

sa gerek. fiener çok daha kötü, tutunam›yor, düfltü


düflecek gibi. Ama daha bilinçleri onlara laz›m. Yol-
dafllar›na kavuflmad›lar henüz.
...
Ambulans›n kap›s› aralan›yor, uykudan irkilir gi-
bi düfl dünyas›ndan ç›karak cezaevine geldikleri-
nin fark›na var›yor. Büyük bir sevinç ve heyecan,
sanki yeni bir bafllang›ç... Memet’lerin biri gidiyor,
biri geliyor. Üzüntülü gözlerle onlar› seyrediyorlar.
fiener de yavafl yavafl kendine gelmekte. Yeterli gü-
cü kendinde bulduktan sonra konuflmaya bafll›yor:
“Sen hastaneden buraya gelmeden önce su içtin
mi?”
“Yok.”
“Biz sabah cezaevine sevkimiz okununca, senin
de hücreden ç›kar›laca¤›n ve bir araya gelece¤imiz
için yeniden su içme karar› ald›k. Karar› sana ilet-
mesi için hemflireye söyledik.”
“Hemflire bana bir fley söylemedi, art niyetli ola-
maz. Telafltan unuttu herhalde.”
Bu sözleri duyar duymaz, fiener yan›ndaki aske-
re yöneliyor:
“Su istesene.”
Asker, “olur” anlam›nda kafa sallay›p, d›flar›daki
nöbetçilere sesleniyor. Çok zaman geçmiyor, “kü-
çük da¤lar› ben yaratt›m” havas›nda, kompleksli ve
yüksekten bakan, jest ve mimikleriyle ukalaca ve
emir verir gibi konuflan bir subay karfl›lar›na diki-
liyor. Onu tan›m›yorlar ama kafa yap›lar›n›, psiko-
lojilerini ve yaflam al›flkanl›klar›n› çok yak›ndan bi-
liyorlar. Belli ki, o da onlar› tan›m›yor. Bu hep böy-
255

ledir. Ama zamanla tan›yacak. Ayn› kafa yap›s›na


sahip nice Pentagon ö¤rencisi, kontrgerilla uzman›
geçti buralardan. Burunlar› sürtüldü ve hizaya gel-
diler. Cezaevine ilk geldikleri günün psikolojisiyle,
daha sonraki günlerin havas› hep farkl› oldu.
‹flte flimdi bu “çiçe¤i burnunda” y›ld›zl› da, bura-
da bizzat yaflayarak, onlara nas›l davranaca¤›n›,
onlarla nas›l konuflaca¤›n› ö¤renmek zorunda. Ya
kendine çekidüzen verecek ya da bu diyardan gide-
cek...
Toylu¤unu ele veren yüksek bir sesle, askere
emir verir gibi soruyor:
“Ne istiyorsunuz?”
Olgun ve sab›rl› bir ses cevap veriyor:
“Çok fley de¤il, su istiyoruz.”
Yan›t kafas›na yatmad›. Kompleksli kafas› man-
t›¤›n› kullanmas›n› engelliyor. Çünkü direniflçilere
yönelik düflmanl›¤›n› her haliyle a盤a vuruyor:
“Bunlara su veriliyor mu?” diye sormaktan ken-
disini alam›yor.
Askerden net bir yan›t:
“Evet, veriliyor komutan›m.”
Fazla sürmüyor, bir sürahi su ve bardak getirili-
yor... Suyu dudaklar›nda gezdirmedik yer b›rakma-
d›ktan sonra yudumluyor. ‹lk yudum su ac› bir tat
veriyor. Bu suyu a¤z›n›n zehiri ile birlikte tükürü-
yor. Bir daha... Bir daha.... A¤z›ndaki zehir tortusu-
nu sökene kadar sürdürüyor. fiimdi suyun tad›n›
her fleyiyle duymak, bir sürahi suyu kana kana iç-
mek ne iyi olurdu. Üç günlük susuzlu¤unu belki bu
dindirebilir.
256

Ama hay›r, midesi bunu kabul etmez! Daha bir-


kaç yudum içmemiflken, midesi bulan›yor. Bir iki
küçük yudum daha a¤z›na alarak tükürüp barda¤›
b›rak›yor. Üç gündür özlem duydu¤u, düflünce ve
duygular›nda, anl›k rüyalar›nda bardak bardak do-
yumsuzca içti¤i sudan flimdi bir bardak bile içeme-
mesi ne kadar ac›!
Su içme iste¤i midesinin karfl› koyufluna yenildi.
Bir yudum daha içse, tüm içtiklerini d›flar›ya ç›ka-
raca¤›n› çok iyi biliyor. Yine de içti¤i birkaç yudum
suyun belirgin ferahl›¤›n› hissediyor içinde.
Beklemedeler... Neden bekliyorlar?.. Dakikalar
dakikalar› koval›yor, saate yaklafl›yor. Ne gelen var,
ne de giden. Bekleme tam bir iflkenceye dönüflüyor.
Her fley insanl›k d›fl› ruha uygun... Kimbilir onlar›
nereye koyacaklar?.. Kimbilir daha ne uygulamalar-
la karfl›laflacaklar?..
Özlemler kabar›yor, kabar›yor, tafl›yor. Neden
bekletiyorlar? Neden onlar› bir an önce içeri götür-
müyorlar?.. Neden?..
Bembeyaz, su kadar temiz bir yata¤a uzanmak,
baflucunda bekleyen, iki duda¤›n›n aras›ndan ç›ka-
cak tek bir söze el ayak olacak yoldafllar›na doya
doya bakmak, onlar› duymak, onlara anlatmak ne
kadar güzel! Böyle sevmek, sevilmek, sevildi¤i,
sevdi¤i yerde ölmek ne güzel! Bunlar› düflünmeye
doyam›yor.
Bas›k havan›n bunalt›s›n› biraz olsun bu duygu
ve düflünceler uzaklaflt›r›yor...
Nihayet saate uzanan bir süreden sonra geliyor,
onlar› arabadan indiriyorlar. fiimdi kum torbalar›-
257

n›n ard›nda, Memet’lerin önünde nöbet tuttu¤u iki


katl› binaya aç›lan kap›ya ilerliyorlar.
72. açl›k gününü yaflay›p, kendilerini iradeleriy-
le tafl›yan iki ölüm direniflçisi, sanki savafla haz›r-
lanm›fl bir asker duvar› aras›ndan sedyede tafl›na-
rak içeri al›n›yor... Et ve kemik y›¤›n› içinde, can
çekiflmekte olan iki insan için bu güvenlik! Bu yafla-
yan ölüler mi firar edecek, pes do¤rusu... Ama var-
s›n olsun, onlar biz ölürken de korksunlar.

***
K›sa süre bir tafl›madan sonra sedyeyle yere b›-
rak›l›yor. Dünyas› kapkaranl›k, hiçbir fley görmü-
yor. Kör olmad›¤›na emin ama bir an için kör olmufl
gibi hissediyor kendisini. D›fl kap›da, gün ›fl›¤›nda
uzun süre kalmas›n›n ard›ndan cezaevinin lofl ve
karanl›k havas› neden oluyor buna... Çevrelerinde
olan biteni görmeden bekliyorlar. Birden ahlaks›z
bir elin bedeninde bir y›lan gibi gezdi¤ini hissedi-
yor. Gezinmek ne kelime, her taraf›n› dikkatlice
araflt›r›yor. So¤uk bir ürpertiyle irkiliyor. Atletini
s›y›r›yorlar ama bütün gücünü toplay›p ölmek üze-
re olan bir insana sözde güvenlik aramas› yapan bu
ahlaks›z ele vuruyor. Her utanç lay›¤›n› mutlaka
bulur!
Ahlaks›z el aramaya devam ediyor. Güvenlik için
tehlikeli buldu¤u bezden k›rm›z› bir band› boy-
nundan çekip al›yor. Ölüm gönüllülerinin, direni-
flin sembolü olarak al›n hizas›nda bafllar›na ba¤la-
mak için, 60. günde k›rm›z› bir tiflörtten kesip biç-
tikleri, el eme¤i, göz nuru bir al›n band› bu. Bili-
yorlar, bu k›rm›z› al›n band›, ölümüne direniflin bir
258

simgesi... Öfkeleniyor, al›nmas›na karfl› ç›k›yor. Ba-


¤›r›yor. Burada, bu halde yapabilece¤i tek fley bu.
Ba¤›rarak, gözlerle bak›flarak dövüflmek!..
Ama bofluna... Geri alam›yor k›rm›z› al›n band›-
n›, vermiyorlar. Çünkü k›rm›z›n›n isyan rengi oldu-
¤unu bilir onlar, elde bayraklaflt› m›, özgürlük,
eflitlik, kardefllik rengidir k›rm›z›...

***
Koridorlar, gölgeler pefl pefle geçiyor gözünün
önünden... Burada her fley kap› kap›, hücre hücre,
kat kat, blok blok, birbirinin ayn›, birbirinin simet-
ri¤i. Nerede ne var flafl›rmadan bilmek yaflayarak
uzmanlaflmay› gerektirir ama art›k kar›flt›r›yor. Bir
türlü ç›karam›yor nereye götürüldü¤ünü.
Bu haliyle hücreye tek bafl›na kapat›laca¤›n› dü-
flünmek istemiyor. Karfl›s›ndakilerden, ölürken
as›lmak üzere olan bir idam mahkumu olmasa da,
bu noktada göstermeleri gereken küçük bir insan-
l›k bekliyor. Ölüm döfle¤inden al›n›p ölüm sedye-
sinde tafl›nd›ktan sonra ölüm döfle¤ine tekrar yat›-
r›lacak; kendi kendine yürüyemez, neredeyse su
bile içemez durumdayken bir insana bu kadar afla-
¤›l›kça davranamazlar, hücreye tek bafl›na koya-
mazlar... Ama bunlar onun temennileri. Cezaevine
getirilirken düflünde kurdu¤u özlemleri. Onu yol-
dafllar›n›n yan›na koysunlar da, ondan sonra, ne
yaparlarsa yaps›nlar, hiç umurunda de¤il. Buraya
yoldafllar›n›n kuca¤›nda, onlar›n türküleri aras›nda
ölmeye, onlar› son bir kez görmeye geldi.

***
259

Anahtar flak›rt›lar› duyuyor ve bir kap›n›n önüne


getirildi¤ini fark ediyor. Kafas›nda buras›n›n tek
kiflilik bir hücrenin ya da bofl bir hücre-ko¤uflun
kap›s› olabilece¤ine pek ihtimal vermiyor, vermek
istemiyor. Kendisine hep tren kompart›manlar›n›n
kap›s›n› hat›rlatan hücre kap›s›n›n raylar üzerinde
yürüyerek çekilmesi, o ses bir anda kula¤›n› doldu-
ruyor. Bu sesi, yoldafllar›yla her fleyini paylaflaca¤›
böyle bir an› ne kadar özledi¤ini flimdi daha iyi an-
l›yor. Aç›lan kap›n›n ard›nda bir de ona sar›lmaya
haz›r bir dost yüzü ç›ksa sevincinden bay›labilir.
Dayanam›yor, kafas›n› kald›r›yor, girece¤i yerin bir
hücre-ko¤ufl mu, yoksa hücre mi oldu¤una bak›yor.
Ard›na kadar aç›k kap›n›n içinde tan›d›k bir yüz
ar›yor. Ama bofluna! Evet, hücreye de¤il, bir hücre-
ko¤ufla konuluyor ama yine tek bafl›na. Yine hücre-
de, yine tecritte... Vars›n olsun. O, bu yürek ve
inançla zulmün engellerini afl›p yoldafllar›na vara-
cakt›r. Yoldafllar› bu kadar yak›nlar›nda olduktan
sonra, ona slogan slogan ulafl›rlar. Bundan zerrece
kuflkusu yok!
Bir ders daha al›yor, bir kez daha zulmün zalim-
li¤ini yaflayarak tan›yorlar. Ama hay›r, fazla flafl›r-
m›yorlar. Onlar bu yola her fleyi göze alarak ç›kt›-
lar.
Tozu uçuflan, rengi pislik akan bofl bir yata¤›n
üstüne, bir kadavra gibi hoyratça kald›r›p b›rak›-
yorlar onu. Üzerine, toz-toprak içinde eski bir bat-
taniye at›l›yor. Sonra hiçbir fley söylemeden çekip
gidiyorlar. Ç›kan son mavi berelinin ard›ndan sert
bir ç›nlamayla kapan›yor rayl› demir kap›.
260

Bofl bir hücre-ko¤uflta yine kendisiyle bafl bafla...


Ama burada iki yüze yak›n direnen yoldafl›yla sar›-
l›. ‹flte bunu bilmek, her fleye ra¤men onu sevindi-
riyor. Bu düflünceler içinde, yorgunlukla kendini
uykuya b›rak›yor. Dakikalara s›¤an uykulardan bi-
ri... Çok derinlerden gelen bir ses onu ad›yla ça¤›-
r›yor. Yar› uykulu halde bu sesin rüya m›, yoksa
gerçek mi oldu¤unu çözmeye çal›fl›yor. Evet, bu rü-
ya de¤il, gerçek; sesi duyuyor. Tayfun’un sesi bu.
Ona seslenip, burada oldu¤unu duyurmas› gerek.
Bütün gücünü topluyor, hayk›r›yor... Ama sesini
duyuram›yor. Bir daha, bir daha, sesi tükenene ka-
dar ba¤›r›yor, ba¤›r›yor.
“Evet... Evet... Evet...”
Nihayet, Tayfun “evet”leri duyuyor ve “Nas›l-
s›n?” diye tekrar sesleniyor kendisine.
Yaflam sürüyor. Yaflam›n içinde halen inatla on-
lar da var. Ölüm yolculu¤unda ayn› kararl›l›kla do-
ru¤a t›rman›l›yor. Duvarlar› delip, pencereleri aflan
bu iki ses aras›nda çok k›s›tl› da olsa bir diyalog
kuruluyor.
“Neredeyiz? Kimler var burada?”
Onun, bu çok uzaklardan söylenmiflçesine sö-
nük sesine, 72 günlük açl›¤›na ra¤men, Tayfun’un
daha gür ve net sesi cevap veriyor:
“Buras› bizi koymak için boflalt›lm›fl. C blok. Bu-
rada sen, ben, ‹brahim, fiener, Zeynel, Avni var›z.
Burada sadece biz var›z.”
C blo¤u boflaltmalar›n›n, her bir ölüm gönüllü-
sünü hücre-ko¤ufllara koymalar›n›n alt›nda bir tu-
zak oldu¤u aç›k! Ne yapmak istiyorlar? Her fleye
261

haz›rl›kl› olmalar›, yaflad›klar› bunca deneyden


sonra, bütün direnifl hünerlerini ortaya koymalar›
gerek. fiimdi direniflte ikinci tecriti yafl›yorlar. On-
lar› herkesten, her fleyden uzak tutuyorlar. Daya-
n›flma ve yard›mlaflmay› engellemek için bütün
yollar› deniyorlar. Her direniflçiyi tek tek ölüm-ya-
flam s›nav›nda düflürmeye, direnifli k›rmaya çal›fl›-
yor zulüm. Kavgan›n yeni bir aflamas› bafll›yor...
Mazgal aç›l›yor. Bir asker dikkatli dikkatli içeri-
yi süzüyor. Üzülüyor. Belli ki bu davran›fl›ndan
utan›yor ama kendisine verilen emri yerine getiri-
yor. Onun durumunu kontrol ediyor. Ne yapt›¤›n›
üstlerine rapor edecek. Gözler sürekli üzerinde.
Bütün de¤iflimleri izleniyor. Asker her yar›m saatte
bir, bu görev için gidip geliyor.
Evet, tek tek üzerlerine oynuyorlar. Direnifli bu
yolla k›rmak istiyorlar. Yoldafllar›n› uyarmal›, onla-
r› zulmün bu oyunlar›na karfl› duyarl› k›lmal›. Bu
gücü kendisinde hissediyor. Yatakta s›rt›n› yast›¤a
koyacak kadar do¤rulup kendisinin zor duydu¤u
bir sesle avaz› ç›kt›¤› kadar ba¤›r›yor:
“Tayfun... (...) Tayfun... (...) Tayfun...”
“Evet?”
“Dinle! Beni tecrit ederek sonuç alamay›nca, flim-
di bizi tek tek tecrit ettiler, birbirimizden ay›rd›lar.
Bu toplu tecritle moralimizi bozmak, bizi zay›flat-
mak istiyorlar. Çok dikkatli olmal›y›z. Tüm kararla-
r›m›za sonuna kadar ba¤l› kalmal›y›z. Di¤er yol-
dafllarla konuflabiliyor musun? Onlar›n sa¤l›k du-
rumlar› nas›l?”
S›k tekrar ettirmeyen, aç›k bir cevap:
262

“Tamam, çok iyi anlad›m.”


“Bizim buraya neden getirildi¤imizi hepinizin
iyi anlad›¤›n› biliyorum. Ama yine de bunlar› tek-
rar etmekte yarar görüyorum. Ölümün efli¤indeyiz,
bilincimiz gidiyor, geliyor. Hayaller görüyoruz. Bi-
lincimizin gerçekle hayali ay›rt edemedi¤i, yapt›¤›-
n› bilmedi¤i, kendini kaybetti¤i anlar oluyor. Çok
dikkat etmeliyiz...”
“Bizim burada oluflumuzu cezaevindekilerden
gizleyemezler. Gelirken cezaevinden bir arkadafl
beni gördü. Cezaevindeki yoldafllar›n bizim burada
oldu¤umuzdan haberi olmufltur.”
Bu, onlar için alt›n de¤erinde sevindirici bir ha-
ber. Oligarfli yerlerini bir gün de¤il, bir saat gizle-
yemedi.
Burada yerin kula¤› vard›r. Tutsaklar›n haberlefl-
melerini sa¤layan flifre rakamlar, bloktan blo¤a
hayk›r›l›r. Ayn› blokta, karfl›l›kl› hücre ve hücre-ko-
¤ufllar›n kap›lar›n›n alt›ndan hat kurulup sonra kü-
çücük notlar arac›l›¤›yla yaz›flabilinir. Burada tut-
saklardan habersiz gizli kapakl› ifl yap›lamaz.

***
Bir anl›k dalg›n bir uykudan, çok uzaktan gelen
dalga dalga, bo¤uk ama toplu ve coflkulu bir sesle
uyan›yor. Sesin geldi¤i yöne kulak veriyor. Kulakla-
r› onu aldatm›yorsa, bu, topluca yap›lan anons se-
sinin ta kendisi! Yan›l›yor olabilir mi? Hay›r, duy-
duklar› gerçek. Yoldafllar›n›n toplu anonsu bu.
“Hoflgeldiniz” sözcü¤ünü çok iyi alg›l›yor. Bunun
onlar› karfl›lama mesaj›n›n bir sözcü¤ü oldu¤unu
hemen anl›yor. Heyecanlan›yor, coflkusu kabar›yor.
263

Biraz güç bulsa, f›rlay›p aya¤a kalkacak, ranzan›n


üzerine ç›k›p pencereye do¤rularak “buraday›z” di-
ye, sesi kesilene, solu¤u tükenene kadar ba¤›racak.
Duram›yor yerinde, tutam›yor kendini. Her an
sevinçten hüngür hüngür a¤layabilir ya da mutlu-
luktan uçabilir. Yokluyor bilincini, böyle kaç mutlu
an yaflad›¤›n› bulmaya çal›fl›yor. Hay›r, hay›r, böyle
yerinde ve zaman›nda, bu denli anlaml›s›n› yaflad›-
¤›n› sanm›yor. Bütün duygular› aya¤a kalk›yor. Bir
türkü tak›l›yor diline, öyle bir türkü ki, söylemese
mutlulu¤unu gücendirebilir: “Güneflin sofras›nda-
y›z, dostlar›n aras›nday›z”. 72. günmüfl ne fark
eder? “Hey böyle hoflgeldinlerle karfl›lanmak ne gü-
zel”, “Hey bu s›ms›cak saran, sevgiyle kucaklayan
hayk›r›fllar aras›nda ölmek ne güzel”...
Ölüm gönüllülerine ulaflt›r›lan bu “hoflgeldiniz”
anonsu, blok blok, dalga dalga yay›l›yor. Bu anons
dostun da düflman›n da kula¤›nda ç›nl›yor.
Tayfun, taflan coflkusunu tutamaman›n heyeca-
n›yla hayk›r›yor:
“Duydun mu! Bize yollad›klar› mesaj› duydun
mu?.. Duydun mu?..”
“Duydum, duydum...”

***
Hava giderek karar›yor, pencereden s›zan ›fl›k
azal›p sönüyor. fiimdi hücre-ko¤uflu 60 watl›k iki
ampul ayd›nlat›yor. Bofl, silik, huzursuzluk veren,
zindan karanl›¤›na uyum gösteren bir hava.
Ama o henüz bunu anlam›yor. Anlayabilmesi
için pencerelere çöken, gün›fl›¤›n› al›p götüren ak-
flam karanl›¤›n› görmesi gerekiyor. Pencerelere
264

bakt›¤› yok. Gece olmufl, gündüz olmufl, onun için


pek önemli de¤il art›k. O ölüme gün ve saat say›-
yor. S›k s›k bilincini kaybediyor, dakikal›k uykula-
ra dal›yor.
...
Çok iyi bildi¤i, -çok zaman flak›rt›s›n› duyar
duymaz, bir yaz›y› karalad›¤› veya karalad›¤› bir
yaz›y› h›zla bir yerlere sokarak güvenceye ald›¤›-
anahtar›n kilidi aç›fl›n› duyuyor. Rayl› kap› aç›l›p
içeriye cezaevi müdürü de dahil görevli subaylarla,
ilk kez gördü¤ü bir üste¤men giriyor. O, onlar›n sö-
ze girip, konuflmay› istedikleri gibi yönlendirmele-
rine f›rsat tan›madan, sert ve affetmez bir sesle ce-
zaevi müdüründen insanl›k ad›na hesap soruyor:
“Bu çöplü¤ün içine tek bafl›m›za daha çabuk öle-
lim diye mi att›n›z? Ölüm baflucumuzdayken, hala
insanlar› k›flk›rt›r›z diye mi korkuyorsunuz? Niçin
bizi zorla hastaneye gönderdiniz? Açl›ktan ölürken
kilometrelerce yoldan bizi tekrar buraya getirtti-
niz. Neden bunca eziyet?..”
“Bilmiyorum. Benim bu ifllerle ilgim yok. Tüm
bunlar s›k›yönetim komutan›n›n emri...”
“Bak, uyar›yorum! Bize zorla, herhangi bir mü-
dahale denemesine kalk›flmay›n. Ölürsek sorumlu-
su do¤rudan siz olursunuz.”
“Yok, yok, kesinlikle böyle bir fley olmayacak,
zor kullan›lmayacak.”
“Peki, öyleyse neden buraday›z, bize ne yapma-
y› düflünüyorsunuz?”
“Sizi yaflatmak istiyoruz, belki doktorlar sizi ik-
na eder...”
265

“Bizi kimse, hiçbir güç karar›m›zdan döndüre-


mez. Biz bu yolu gönüllü olarak seçtik. Ancak ken-
dimiz karar veririz.”
Bu sözler konuflmay› b›çak gibi kesiyor. Söylene-
cek fazla söz yok.
fiimdi karfl›s›ndaki, kendilerine yap›lanlar› onay-
lamazm›fl gibi görünmeye çal›fl›yor:
“Elimden bir fley gelmez...”
Konuflma bu flekilde mi bitecek?
Hay›r, karfl›s›ndakilerinin planlar› henüz sona
ermedi. Savafl›n kurallar›na uymak diye bir kayg›s›
olmad› hiçbir zaman zulmün.
Gözü aniden bir paket süt aç›p gizlice önüne b›-
rakmaya çal›flan askere ilifliyor.
“Nedir o?”
Asker çarp›lm›flças›na oldu¤u yere çak›l›yor:
“Süt!..”
“Senden kim süt istedi? Benim sizden isteyecek
hiçbir fleyim yok. Sütünüzü al›n, basit oyunlara bir
daha baflvurmay›n!”
S›k›lgan bir tav›rla, müdür emir kulu rolünü oy-
namaya devam ediyor:
“Olmaz, alamay›z. S›k›yönetim komutan›n›n em-
ri...”
“Vay be! Demek s›k›yönetim komutan› bana süt
verilmesi emrini ç›karacak kadar bizimle ilgileni-
yor. B›rak›n bu hokkabazl›klar›. Hastaneden gelen
eflyalar›mla, su, bardak ve tükürmek için bir kap is-
tiyorum.”
Öyle ki, ayn› tas, ayn› hamam, ayn› tellaklar. Bu-
rada hiçbir fley de¤iflmemifl, b›rakt›¤› gibi duruyor.
266

Hastaneden getirdi¤i kolonya bile yasak a¤›na ta-


k›ld›.
Doktor oldu¤u anlafl›lan üste¤men konuflmas›na
bilimsel bir hava vermeye çal›flarak, kendinden
emin pozlarda ve bir o kadar da ukalaca söze giri-
yor:
“Neden süt de¤il de su?”
‹flte flimdi kan› beynine s›çr›yor. A¤z›na ne gelir-
se verip verifltiriyor:
“Sen kimsin? ‹flgüzarl›k etme! Neyi isteyece¤imi-
zi, ne içece¤imizi bize ö¤retmek sana m› kald›? An-
lafl›lan buralarda yenisin, biraz zaman geçsin, ken-
dimizi sana tan›t›r›z. Yaflant›nda bizim gibileri hiç
tan›mam›fls›n. Senin burada ö¤renece¤in çok fley
var. B›rak doktorlu¤u bir kenara, önce insan ol. Her
fley kitaplarda okunarak ö¤renilmez, yaflam›n ken-
disi en büyük okuldur. Faydal› bir fley yapm›yor-
sun, belki yeminini çi¤nedi¤inin bile fark›nda de-
¤ilsin. Mesle¤ine faydal› olmak, bilgini yaflamla
zenginlefltirmek istiyorsan bizim direniflimize kafa
yor. Böylesi olaylara yaflam›nda bir daha zor rast-
lars›n...”
Hiç beklemedi¤i, al›flk›n olmad›¤› ve surat›n›n
ortas›na at›lm›fl bir tokat gibi kendisini sarsan bu
cevab› hazmedemiyor, ukalal›¤›ndan bir ad›m geri
atm›yor:
“Ben bilirim bunlar›. Bofluna direniyor, kendini-
ze yaz›k ediyorsunuz.”
“Sen doktorsun, b›rak üstlerinin a¤z›yla konufl-
may›. Bir doktor, bir insan gibi düflün. Kurtar dü-
flünceni emir-komutan›n zincirinden. Yaflam› en az
267

senin kadar seven bu insanlar durup dururken ne-


den günlerdir açl›k iflkencesi içinde k›vranarak ölü-
mü seçmek zorunda kal›yorlar? Burada insan onu-
ru ve kiflili¤ine, insan hak ve özgürlüklerine yap›-
lan zulmü gördün mü? Burada insanlara insanl›¤›-
n›, kiflili¤ini, onurunu kaybettirmek için y›llard›r
neler yap›ld›¤›n›, ne ac›lar çektirildi¤ini biliyor
musun? Bu insanlar› ölüme götüren, inanç ve itici
gücün ne oldu¤unu bir an kendine sordun mu? Hiç
bizim kim oldu¤umuzu, neyi savundu¤umuzu, ni-
çin ölüm bedeli savunduklar›m›z› korudu¤umuzu,
neden bu insan› çürüten demir-beton y›¤›n› hücre-
lere konuldu¤umuzu düflündün mü? Yoksa anl›-
flanl›, rütbeli, çok y›ld›zl› büyüklerinizin b›k›p
usanmadan yak›flt›rd›klar› gibi bizleri “vatan ha-
ini”, “terörist” vb. olarak m› düflündün?”
Evet, yoruluyor ama konuflmas› hedefini bulu-
yor. Doktorun suskunlu¤undan anl›yor bunu.
Doktor hata yapt›¤›n›, yanl›fl davrand›¤›n› her
haliyle ele veriyor. Bafl›n› öne e¤iyor, susuyor... O
ise yorulsa da devam ediyor:
“Söyle, sen ayd›n de¤il misin?”
Tedirgin bir dudak oynamas›:
“Ayd›n›m.”
“O halde ayd›n sömürüye, zulme, haks›zl›¤a kar-
fl› olan insand›r. Ayd›n ça¤›n› yakalayan, ça¤›n›n
sorunlar›n› bulmaya, çözmeye çal›flan insand›r. Ay-
d›n ça¤›n›n tan›¤› olmaktan korkmaz. Ayd›n halk›y-
la bütünleflen, onun sorunlar›n› kucaklayan, koflul-
lar ne olursa olsun, halk›n› ayd›nlatma görevini ye-
rine getiren insand›r.
268

“Ya sen, ne yap›yorsun? Ayd›n tavr›n› bir yana


atm›fl, halk›n genel direniflinin bir parças› olan di-
reniflimizi, bizden b›rakmam›z› istiyorsun. Siyasi
kimli¤imize yönelik dayatmalar›, onurumuz üzeri-
ne oynanan insanl›k d›fl› oyunlar› kabul edin diyor-
sun. Hay›r, senin bu tavr›n ayd›n tavr› olamaz. Sen
bu tavr›nla halk›n de¤il, zulmün yan›ndas›n, ona
hizmet veriyorsun.”
Müdür ve di¤er subaylar bu konuflmalardan te-
dirgin oluyor, rahats›zl›k duyuyorlar. Konuflman›n
daha nereye kadar uzanaca¤›n› çok iyi tahmin edi-
yor, bu, kendilerini de san›k sandalyesine oturtup,
yarg›layan konuflmalar› daha fazla dinlemek iste-
miyorlar. Hay›r, bu tehlikeli gidifli durdurmal›lar,
doktorlar›n›n daha fazla y›pranmas›n› engellemeli-
ler.
Soluk solu¤a, çok zorlanarak konuflmas›na ve
çok yorulmas›na ra¤men bütün enerjisini harcaya-
rak konuflmak, onlar› hiç tan›mayan, belki de he-
nüz beyni tümüyle halka ve devrime karfl› sömürü
ideolojisiyle doldurulmam›fl doktora kendilerini,
anlayaca¤› bir dille tan›tmak istiyor.
Müdür bu iste¤i bo¤arcas›na söze giriyor, tart›fl-
may› kesiyor:
“Bir fley ister misin?”
“Bizi herkesten gizlemek için buraya att›n›z ama
bofluna. fiu anda burada oldu¤umuzdan yoldafllar›-
m›z›n haberi var. Anonslar›yla bizim varl›¤›m›zdan
haberdar olduklar›n› size de duyurdular. Burada
birimize bir fley olursa sorumlu siz olacaks›n›z, ha-
beriniz olsun. Buraya konulup tecrit edilmemiz
269

plan› kimin? Kim sorumlu burada olmam›zdan?”


“General sürekli burada...”
“Öyleyse gelsin o hesap versin! Hassasiyetimizi
biliyorsunuz. Sizin çöplü¤e dönüflmüfl bu hücrele-
rinizde pislik içinde ölmek istemiyoruz. Bizim için
yaflam sürüyor. Direnifl sürüyor. Bu pisli¤e katlana-
cak kadar elden ayaktan düflmedik. Hay›r, bu ko-
flullar› kabul etmiyorum. Hücremden yatak çarflaf›-
m›, masam›, yast›¤›m›, battaniyemi, ka¤›t, kalemle-
rimi getirmenizi istiyorum.”
Kafas›n› sallamas› olmaz anlam›na geliyor...
“Neden?”
“‹stersen yast›¤›n› düzelttireyim, yata¤›n›n üze-
rine bir yatak daha att›ray›m.”
Asker ald›¤› emri hemen uyguluyor. Yata¤› dü-
zeltiyor, topaklaflm›fl pamuklar› da¤›tmaya çal›fl›-
yor.
“Ailelerimize burada oldu¤umuzu bildirmek için
telgraf çekin.”
“Telgraf toplama günü de¤il!” Kendince espri
yapt›¤›n› san›yor.
“‹yi çekme o zaman!..”
Askere sesleniyor:
“Kalem-ka¤›t al gel!”
‹stediklerini askere yazd›r›yor.
Gitmek üzere hareketleniyorlar. Sütü unuttur-
maya çal›fl›yorlar. Hay›r, hay›r, nas›l olur da direni-
flin sabotörü olacak, sonra nice senaryolara konu
olup direnifle karfl› kullan›lacak, kara çal›nacak bir
paket süt orada kalabilir?..
Sert bir soluk pefllerinden sesleniyor:
270

“Sütünüzü al›n!”
“Olmaz. Emir böyle, alamay›z.”
“Almazsan›z hemen dökerim.”
Direniflin kararl›l›¤› karfl›s›nda yelkenleri suya
indiriyorlar. ‹steseler de istemeseler de kabul ede-
cekler.
“Tamam tamam, al›yoruz. Yaln›z, yan›n›za bafl-
kas›n› vermeyece¤iz. Ama her yar›m saatte bir nö-
betçi sizi kontrol edecek, isterseniz tuvalete götü-
recek.”
72. gün tükenirken iflte gülünecek bir konu da-
ha.
...
Büyük bir yorgunlukla uykuya dal›yor. Güzel bir
uykuda, güzel bir rüyan›n peflinde koflturup duru-
yor. Rüyas› direniflin zaferiyle süslü... Tek tip elbi-
se giymeden tüm haklar›n› elde etmelerinin sevin-
cini yafl›yor...
Mazgal aç›l›yor, mekanik bir çarpma uykusun-
dan uyand›r›yor onu. Gerçek olmas› için ölmeye
haz›rland›klar› rüyas› bozuluyor...
Periyodik mazgal kontrollerinden biri!.. Aç›k
mazgaldan yüzünün en fazla yar›s› gözüken bir as-
ker yard›m etmeye gönülsüz bir sesle soruyor:
“‹htiyac›n var m›?”
“Hay›r, yok!”
Nas›l yok, onun tuvalete gidebilmek için bir in-
sana ama bir yoldafla ihtiyac› var. En az›ndan sekiz
ad›ml›k tuvalet yolu gözünde büyüyor, büyüyor,
kilometrelere dönüflüyor. Bu yolu gidip gelmek, bir
türlü gözü kesmiyor. Durmaks›z›n iradesiyle, elle-
271

rini, ayaklar›n› bu yol için ikna etmeye çal›fl›yor.


Hay›r, o askerin yard›m›n› istememeli. Bu kolayc›
bir yol. Tecrit çemberini k›rmak, yaln›zl›ktan kur-
tulmak için bu yard›mlara bel ba¤lamamal›. Elin-
den geldi¤ince kendi iflini kendisi görmeli. Hem bu
yard›mdaki zorakilik, yapayl›k ve samimiyetsizlik
hiç de hofluna gitmiyor. Gönüllü olmayan yard›m-
lardan, desteklerden oldum olas› nefret ediyor. 73.
gününde de olsa, bilinci yerinde olduktan sonra
yard›ms›z yaflamaya, kendi kendisiyle sonuna ka-
dar mücadele etmeye çal›flmal›...
‹radesi, bedenini tafl›yacak el ve ayaklar›n› niha-
yet ikna ediyor. Ranzadan s›rt›yla destek al›p do¤-
ruluyor. Bafl› dönüyor, ko¤ufl etraf›nda halkalar çi-
ziyor... Halkalar birbirine kar›fl›yor. Simsiyah bir
bulut kümesi gözlerinin önünden geçiyor. Öylece
dakikalarca ranzada çak›l› kal›yor. Giderek bafl
dönmesi azal›yor ve duruyor. Ayaklar›n› yere basa-
rak ranzan›n demirinden kollar›yla ald›¤› destekle
aya¤a kalk›yor. Ama hay›r, bafl› afla¤›ya çekiyor,
boynu bafl›n› yukar› kald›ram›yor... ‹ki büklüm bir
flekilde duvara tutunarak ad›m ad›m ilerlemeye ça-
l›fl›yor. Beli bir türlü do¤rulmuyor. Öylece yürüme-
ye çal›fl›yor. Bacaklar› titriyor, onu daha fazla yü-
rütmüyor. Bu titreme de nereden ç›kt› flimdi durup
dururken. Öylece duvara yaslan›p bacaklar›ndaki
titremenin geçmesini bekliyor. Çaresizli¤ine yo-
rumlanmasa, y›¤›lacak oraya, tekrar iradesi yürüte-
ne kadar kalacak. Titremenin geçece¤i yok. Böyle
biraz daha kal›rsa, kollar›n›n da ayaklar›ndan fark›
kalmay›p onlar da titreme krizine kat›lacaklar...
272

Son bir irade müdahalesi, son bir hamle onu titrek


ayaklar› ve duvarlara tutunan elleriyle yürütüyor.
A¤›r bir çekimde tuvaletin kap›s›n› dönüyor. ‹flte
tuvalet... Gerilimi azal›yor, biraz olsun rahatl›yor...
Hay›r, sidik de¤il, sanki atefl boflal›yor. Kas›klar›n-
dan afla¤›s›, bütün boflalt›m sistemi cay›r cay›r ya-
n›yor. Sidi¤indeki kan ço¤al›yor, ço¤al›yor, damla
damla p›ht›lafl›yor. Bir hissetmedi¤i bu ac› kalm›fl-
t›. fiimdi onu da fazlas›yla hissediyor. Geliflinden
çok daha zor bir dönüfl; defalarca düflüyor, kalk›-
yor, emekliyor. Kar›fl kar›fl yürüyor. K›z›yor, sinirle-
niyor içinden, irade d›fl› küfrediyor... Ama iflte ba-
flard›. En zor iflini gördükten sonra yata¤›na ulafla-
bildi...
Kafas›n› yast›¤a koyuyor. Bedenini yavafl yavafl
yata¤a b›rak›yor. Ama ne yaparsa yaps›n, ne tarafa
yatarsa yats›n kemikleri bat›yor. Art›k yatman›n,
flöyle boylu boyunca uzanman›n da yarar› kalmad›.
Art›k bu her saniyesi ›st›rap dolu yaflam›n bit-
mesini istiyor. Hem yaflama, hem ölme tutkusunu
birlikte düflünüyor. Bu birbirinin düflman› iki dü-
flünce beyninde k›yas›ya çat›fl›yor. Bu düflman kar-
deflleri, ölüm ve yaflam mücadelesini gerilere itip,
daha önemli sorunlara geçiyor.
Belle¤ini yokluyor. Belle¤i art›k onu çok zaman
yan›lt›yor. Öyle oluyor ki, dün bafl›ndan geçenleri,
y›llar önce yaflam›flças›na unutabiliyor. Belle¤i ile
olan uyumu, dostlu¤u giderek bozuluyor. Belle¤ine
güveni giderek azal›yor.
Bu uyumsuzluk sadece belle¤iyle kalsa iyi. Bilin-
ci de belle¤ine ayak uydurup b›rak›yor kendisini
273

hayal alemine. Hayaller aleminde yafl›yor. Bütün


bunlar koma öncesi sinyaller. Hay›r, kendisini b›-
rakmamal›, daha direnifl bitmedi. Bilinç kendisini
ac›mas›zca disipline etmeli, bütün bu unutkanl›k
ve hayal dünyas› içinde irade gücüyle kendini kay-
beden yaflama belirtilerini korumal›. Onlar› irade-
sinin kontrolüne almal›. Biliyor ki, irade-beden ça-
t›flmas›nda iradenin egemenli¤i sonsuz de¤ildir.
Ama bütün hareket ve düflünceleri kontrol alt›nda
tutan irade bedene yenilmesini geciktirip yaflam›
uzatabilir. Hemen iradesiyle belirledi¤i acil karar-
lar› uygulamaya geçiyor. Kendisini direniflin tüm
karar ve ilkelerine göre koflulland›r›yor. Bunlar› de-
falarca tekrarlayarak bilincine egemen k›l›yor. Ha-
yalleri bilincinden uzaklaflt›r›yor.
Bu noktaya geldikten sonra, bilinç için en tehli-
keli fley hayal kurmak, hayalin derinliklerine uza-
n›p orada kalmak ve gerçekleri unutmak, hayal
dünyas›nda yaflamak. Hayal dünyas›n›n s›n›r› yok,
içine dal›nd› m› sonsuza kadar birbirini koflullayan
hayaller yaflamak, dünyadan, gerçeklerden kop-
mak, bir daha uyanmamak, gerçe¤e dönmemek
mümkün. Duygu seline kap›lmay›p, düflüncelerini
direnifl üzerinde yo¤unlaflt›rmal›. Bunun için de çi-
çekleri, da¤lar›, denizleri, hatta en güzel an›lar› de-
¤il, sadece direnifli ve bulundu¤u mekan› düflün-
meli!.. Öyle olmal› ki, hep buras›, yoldafllar›, üzer-
lerine oynanan oyunlar› ve bunlara karfl› direnifl
planlar› üzerine yo¤unlaflmal›. Direnifl ilke ve ka-
rarlar›n› düflüncesinde hep yaflatmal›. Düflüncesi
bütün bunlar aras›nda gidip gelmeli, bu s›n›r› afl-
274

mamal›. Yaflad›klar›ndan bunlar› ç›kar›yor, daha


güçlü olabilmesi, bilincini ayakta tutmas› için bun-
lara uymas› gerekiyor. Direniflin bundan sonraki
baflar›s›, bu açl›kla yaflamdan ç›kar›lm›fl kararlar›n
iradelerde ne ölçüde uygulan›p uygulanmamas›na
ba¤l›.
Art›k O, iradesinin dayatt›¤› bu kararlardan son-
ra enerjisini kuyumcu terazisi hassasl›¤›yla kulla-
nacak. Bol uyumaya çal›fl›p, uykuyla güç toplaya-
cak.
Bu kadar düflünce kargaflas› içinde kendi ken-
diyle mücadelesini sürdürürken uykuya dald›¤›n›n
fark›na varm›yor.
Ama her türlü sese karfl› afl›r› hassasiyeti onu
fazla uyutmuyor. Cezaevi doktorunun tereya¤›n-
dan k›l çekercesine sessiz mazgal aç›fl›na irkiliyor.
Merakla kulak kabart›yor. Belli bir süre sessiz ba-
k›flmadan sonra, onu rahats›z etmek istemeyen
doktor, mazgal› açt›¤› gibi sessizce kapat›yor.
Günün camda yans›yan ilk ›fl›klar›, sakin, ›l›k,
henüz yakmayan bir sabah› ko¤ufluna getiriyor. Sa-
bahtan baflka konuklar› da var. Anahtar flak›rt›lar›
ve kap›n›n aç›lmas›n›n ard›ndan ko¤ufluna bundan
sonraki çat›flmada karfl› karfl›ya kalaca¤› doktorlar
heyeti giriyor.
Orta yafll› bir doktor, emir-komutadan ald›¤› yet-
kiyle, büyük bir ifl yap›yor havas›nda ve sert bir üs-
lupla konuflmaya bafll›yor:
“Bugün günlerden ne?”
“...”
“Ay›n kaç›nc› günü?”
275

Gören duyan da bu sorular› bir doktorun de¤il,


iflkencede bir sorgucunun sordu¤unu san›r. Feda-
ilerine emir verir gibi konuflan bu a¤›z onu cevap
vermeye zorluyor.
Böyle bir kafan›n a¤z›n›n pay› verilmeli!
“Sana ne be!.. Sen doktor musun, yoksa beyaz
önlük giymifl cellat m›s›n? Git ifline! Kendine baflka
bir yerde ifl ara!.. Burada bize senin yapaca¤›n bir
fley yok. Senden yard›m isteyen kim? Sen önce in-
san ol. ‹nsan gibi konuflmas›n›, insana insan gibi
davranmas›n› ö¤ren!”
Buz gibi bir hava esiyor. Doktorlar heyetinin bu-
raya gelirkenki tüm h›z› kesiliyor flimdi. Sorular›
soran doktor oldu¤u yerde kal›yor. Kulaklardan
bafllay›p k›zaran allak bullak bir surat. K›zg›nl›¤›n›
gizleyemiyor. Ve kafas›nda söylemek için planla-
d›klar›n› unutup, zevahiri kurtarmaya çal›fl›yor:
“Sinirleriniz bozuk!”
“Tamam, bozuksa bozuk. Bu seni ilgilendirmez.
Beni rahat b›rak, dinlenmek istiyorum. Enerjimi se-
nin gibi biri için tüketemem...”
Evet, bu, doktor heyetinin kovulmas› anlam›n›
tafl›yor. Son sözlerden sonra burada kalabilmeleri
için kösele gibi bir yüze sahip olmalar› gerekiyor.
Doktorlar, kendilerinde tek bir söz söyleme ce-
sareti bulamadan sessizce terk ediyorlar hücre-ko-
¤uflu.
Ama müdür kal›yor. Askerleri de ç›kar›p, çok sa-
mimi, üzgün, vaaz veren bir papaz rolünü daha iyi
oynamak, göz boyamak için onun karfl›s›ndaki ya-
ta¤a uzan›yor. fiimdi içeride ikisinden baflka kimse
276

kalmad›.
“Ne olacak böyle? Yaz›k de¤il mi size? Devlet ta-
viz vermez. Gelin tek tip elbiseyi giyin, biz de yet-
kilerimizi kullan›p size haklar›n›z› verelim. Gelin
anlaflal›m, bu ifl daha fazla ölü olmadan bitirilsin.”
“Tek tip elbise giymeye niyetimiz olsayd›, flehit-
lerimizle bedelini ödedi¤imiz bu direnifle hiç bafl-
vurmaz, flimdi burada ölüm döfle¤inde karfl›n›zda
olmazd›k. Hem bofluna çenenizi yormay›n, bizim
muhatab›m›z siz de¤ilsiniz, devletinizdir. Öldük,
daha da ölece¤iz ama mutlaka flöyle ya da böyle
tek tip elbise giymeden haklar›m›z› alaca¤›z. Bizim
ölümlerimiz mücadele bayra¤›m›z› daha da yük-
seklerde dalgaland›racak. Onurumuzu, kararl›l›¤›-
m›z›, direniflimizin hakl›l›¤›n› gelecek kuflaklara
tafl›yaca¤›z. Biz onlar›n mücadelesinde yaflayaca-
¤›z. Ama siz bu yapt›klar›n›z›n hesab›n› tarihe, in-
sanl›¤a, gelecek kuflaklara veremeyeceksiniz. Hak-
s›zl›¤›n›z›n alt›nda ezileceksiniz. Yar›n komutanla-
r›n›z her zaman oldu¤u gibi, iflin içinden s›yr›lma-
n›n yollar›n› bulacaklar, suçu sizlere, bugün bura-
da bize karfl› kulland›klar› kiflilere y›kacaklar. Üs-
tüne üstlük ‘üç-befl kendini bilmezin iflidir’ diyerek
bir de sizleri suçlayacaklar. ‹ki atefl aras›nda kala-
caks›n›z. Onlar yasalar›n d›fl›na ç›kmam›fl olacak,
sizse yasalar› çi¤neyen suçlular olacaks›n›z.”
‹fli piflkinli¤e vuruyor. Kendini daha da ac›nd›r›-
yor, rolünü daha canl› oynamaya bafll›yor:
“Evet, hakl›s›n›z. Cezaevlerinin sorumlulu¤u bü-
yük. Burada görev yapmakla kimseye yaranamad›-
¤›m› biliyorum. Sonuçta ne yaparsak yapal›m, suç-
277

lu biz oluyoruz.”
“Hem bunlar› benimle niye konufluyorsunuz?
Ben sadece bir Ölüm Orucu savaflç›s›y›m ve hareke-
timizin yeni bir karar› gelene kadar direnifli sürdü-
rece¤im. Tüm yoldafllar›m ayn› görüfltedir. Görüfl-
mek istiyorsan›z, kimIerle konuflman›z gerekti¤ini
biliyorsunuz. Onlara gidin...”
Art›k onunla bu konuda konuflabilece¤i bir fley
kalmad›. Konuflmay› onun anlayaca¤› bir flekilde
ba¤lad›. Direniflin kiminle çözülece¤ini, pazarl›kla-
r›n kiminle yürütülece¤ini bir kez daha kavram›fl
olarak hücre-ko¤uflu terk ediyor müdür.
...
Zaman geçiyor ama O, zaman›n geçti¤ini hisset-
miyor. O, zamandan çok kendisi ve yoldafllar›n›n
durumuyla ilgileniyor. Zamanla kafas›n› yormuyor.
Art›k tüm düflüncesini direnifl ve bulundu¤u me-
kan üzerine yo¤unlaflt›r›yor. Kendisini tamamen
direnifle koflulland›r›p hayallerden uzak durmaya,
bilincini korumaya çal›fl›yor.
...
Üst koridorda h›zl› h›zl› yürüyen, gidip gelen,
koflan postal sesleri aras›nda pefl pefle hücre-ko-
¤ufllar›n kap›lar› aç›l›yor, kapan›yor. Belli ki üste
birileri getiriliyor.
O flimdi heyecan ve sab›rla bekliyor. Kimleri ko-
yabilirler ki yanlar›na? Yorum yapm›yor, yukar›dan
gelecek, kendini enikonu belli edecek sesi bekliyor.
Beklemeye ve sabretmeye bu direnifl onu çoktan
al›flt›rd›. Ölümü günlerdir sab›rla, ac›lar yang›n›
içinde bekledikten sonra, neyi bekleyemez ki?
278

Çok geçmeden coflkulu bir ses ad›n› ba¤›r›yor:


“Day›... Day›...”
Evet, bu Bedri. Onun sesi. Yan›lm›yor, bu seve-
cen, kolay unutulmaz, türkü gibi akan sesi çok iyi
an›ms›yor. Onunla yaflam› ve kavgay› paylaflt›¤›n›
nas›l hat›rlamaz? Onu, bu sesi nas›l olur da tan›-
maz?
Sevecenli¤ini kaybetmeyen tedirginlikle, bu ses
ismini defalarca ba¤›r›yor:
“Duyuyor musun beni? Duyuyor musun beni?”
“Evet, evet... Sen misin Bedri?”
“Evet. Nas›ls›n?”
“‹yiyim, iyiyim... Siz nas›ls›n›z?”
“Biz de iyiyiz. ‹kinci Ölüm Orucu ekibini de bu-
raya getirdiler. Hep birlikteyiz. Biz bizeyiz...”
O an sevincin ne oldu¤unu ona sorsalar, hiç du-
raksamadan, “Bedri’nin sesini bu kadar yak›ndan
duymak” diye yan›t verir. E¤er ölmez de sorarlarsa,
“Ben sevincin en güzellerini, C blokta duydu¤um
bu seslerde doya doya yaflad›m, en güzel sevinçle-
ri yoldafllar›mla kavgan›n en zorlu ve ac› anlar›nda
paylaflt›m” diyebilecek. Tek tek s›rayla kendisini
arayan Ölüm Orucu direniflçilerinin seslerini duyu-
yor. Hepsinde, gittikleri yolun bilincinde olduklar›-
na sars›lmaz güveni okunuyor.
Vars›n hepsini di¤er tutuklulardan ve birbirle-
rinden ay›r›p tek tek tecrit etsinler. Vars›n tek tek
doktor telkinleriyle, tüm psikolojik moral çökert-
me yöntemlerini denesinler. Ellerinden geleni art-
lar›na koymas›nlar. Direnifli k›rma hayalleri, dire-
nifl ateflinde kavruluncaya, direniflin beden beden
279

kenetlenen duvar›na çarp›p parça parça oluncaya


kadar denesinler.
Biz buraday›z, onlar da... Zulmün hiçbir takti¤i-
nin direnifli k›ramayaca¤›n› beraber yaflay›p göre-
ce¤iz.
Sevincini, her an hayal dünyas›na kap›l›p bilinci
uzaklara götürmesin diye iradesiyle gemlemeye ça-
l›fl›rken, kap› aç›l›yor ve içeri sadece bir asker giri-
yor. Ona küçük bir plastik fliflede gülsuyu ve pake-
tinden ç›kar›lm›fl bir avuç sigara getiriyor. Nas›l
olur? Gülsuyu yasak de¤il miydi? Hastaneden gelir-
ken yan›na ald›¤›, ancak giriflte el konulan plastik
kutudaki bu gülsuyunun en çok ihtiyaç duydu¤u flu
anlarda kendisine iade edilmesi çok iyi oldu. Biraz
olsun vücudun çürüyen dokular›n›n kokusunu bas-
t›r›p içine ferahl›k serpebilecek.
Ya flu sigaralar... Sigaralar› karfl› ko¤ufllardan bi-
rinde kalan ikinci Ölüm Orucu ekibinden bir yolda-
fl› göndermifl. Ama ne yaz›k ki, vücudu elvermiyor,
bir tekini bile yak›p gönlünce tüttürmeye. Sigarala-
r› tekrar sar›yor. Hala sigara içti¤i anlafl›lan yolda-
fl›na en içten teflekkürlerini ifade eden ve vücudu-
nun sigaray› kabul etmedi¤ini belirten bir notla
birlikte geri gönderiyor. Sevgilerini iletiyor...
Uzaktan bir türkü sesi geliyor, hiç de yabanc›s›
olmad›¤› bu sesin yan›kl›¤› yürekten etkiliyor onu.
Bu, onlar›n onuruna verilen bir müzik ziyafeti-
nin aç›l›fl›.
Bütün coflkusuyla kulak veriyor... Onlar› anlat›-
yor öyküler, onlar›n kavgalar›n› okuyor fliirler...
(...)
280

Demiri dövdüren tavd›r


Dayan ‹nce Memed dayan
fiimdi direnecek ça¤d›r

dizeleriyle onlar› söylüyor türküler... Evet, evet,


direnme zaman›d›r flimdi... Direnecekler, bedenle-
rini zulmün önüne barikat yap›p dayanacak, halk-
lar›n›, yoldafllar›n›, insanlar›n› utand›rmayacak-
lar!..
“Duyuyor musun, duyuyor musun?”
“Evet, evet... teflekkürler... teflekkürler...”
Dinlenmenin sarhofllu¤u içinde kendini kaybedi-
yor, hiç olmamas› gereken yerde uykuya dal›veri-
yor. Bedeni ve ruhu bu ziyafetin havas›na kap›l›r
kap›lmaz uyku dünyas›na çekiveriyor onu.
“Nas›l, be¤endin mi” sorusuyla anl›k uykusun-
dan uyan›yor... Utan›yor... Kendileri için haz›rlan-
m›fl bu ziyafette tüm söylenenleri dinleyememifl
olmak ona tarifsiz bir rahats›zl›k veriyor. Ama el-
den ne gelir. ‹radesinin bir anl›k gafletine k›z›yor.
Dinleyebildi¤i kadar› için utanc›n› gizleyemeyen
bir sesle yan›t veriyor:
“Güzeldi, çok güzeldi...”
...
Periyodik mazgal kontrollerinden biri! Mazgal-
da, ona yard›ma can› gönülden haz›r, duda¤›ndan
ç›kacak bir ‘evet’e bakan, dokunulsa a¤layacak bir
yüz duruyor. Bu yüzü önceden tan›yor. Üniformas›-
n›n alt›nda çaresiz, ezilen ama ondan yard›m› esir-
gemeyen sayg›l› bir sesle soruyor:
“Abi, tuvalete gider misin, kap›y› aç›p yard›m
281

edeyim mi?”
Evet, insanlar de¤ifliyor, üniforma alt›nda olsa-
lar da de¤ifliyor. Onurlu bir yaflama, onurlu bir kav-
gaya, onurlu bir kavgadaki onurlu insanlar›n dire-
nifllerine tan›k olmak insanlar› de¤ifltiriyor. Bu as-
ker Kürt ulusundan. Üç ay önce emre hizmette, di-
¤erlerinden hiç de geride de¤ildi. Belki faflist, ifl-
kenceci olmayabilirdi ama onlara karfl› tav›rlar›
sert olup hiç de insanca davranm›yordu. Ama flim-
di öyle de¤il. ‹nsanl›¤›n en yüce de¤erlerini savu-
nan direnifl, onun tav›r ve davran›fllar›n› de¤ifltir-
mifl. fiimdi ezilmiflli¤inin, mazlumlu¤unun tüm sa-
mimiyeti ona bambaflka, insans› bir biçim vermifl.
Direnifl onun s›n›fsal ve ulusal köklerinin ay›rd›n-
da davranmas›n› sa¤lam›fl.
Onun yard›m teklifindeki samimiyetine inanma-
s›na ra¤men, ona de¤il, onu bu ifle koflanlar›n art
niyetine karfl› oldu¤u için, bu yard›m› kabul etmi-
yor:
“Sa¤ol, tuvalet ihtiyac›m yok.”
‹kisi de üzülüyor. ‹kisinin de elinden bir fley gel-
miyor. Birbirleriyle yard›mlaflmalar›n›, el ele ayn›
safta mücadele etmelerini zulüm mekanizmas› en-
gelliyor...
Hay›r, bu samimiyetinden, sayg› ve sevgisinden
kuflku duymad›¤› ele elini uzatamaz.
O, zulmün direnifl boyunca kendilerine bunca
yapt›klar›ndan sonra, ona “yard›m ettik” dedirtme-
mek için, bu eli, ne kadar ihtiyaç duyarsa duysun,
tutmak istemiyor...
...
282

Bir kap› sesi... Kap›n›n biri aç›l›yor, havaland›r-


madaki ola¤an durgunluk bozuluyor.
“Ne var, ne oluyor?”
Bütün ortak sorunlara koflup, hala ayakta geze-
bilecek kadar direnci yerinde olan Tayfun yan›tl›-
yor:
“fiener’i tekrar hastaneye götürdüler.”
Zulmün flaflk›nl›¤›na yeni bir flaflk›nl›k ekleniyor.
Daha dün att›¤› ad›m› geri al›yor. Kendi kendisiyle
çelifliyor. Kendi karar›n› kendisi çi¤niyor. Hala tan›-
yamad›lar onlar›, yeni yeni tan›yorlar. Her tan›d›k-
lar›nda da eski kararlar›n› de¤ifltirip yeni bir karar
al›yorlar.
Anlafl›lan o ki, hastane ile cezaevi aras›nda me-
kik dokuyup sonuçta yine hastanede buluflacak-
lar...
Önce mazgaldan içeriye bak›l›p, sonra kap› tan›-
d›k, mekanik seslerle aç›l›yor. Müdür doktorlarla
birlikte içeriye giriyor. Bu ekip art›k sabah akflam
düzenli onu “ziyarete” gelmekte. Ama müdür ayr›-
cal›¤›n› kullan›p daha fazla gelip gidiyor. Çünkü o
devlete direniflten bilgi s›zd›rmakla, direniflle dev-
let aras›nda arac›l›k yapmakla görevli.
Dünkü sözlü çat›flmada ilk yenilgiyi alan doktor
konuflmas›na çekidüzen vermifl ve kabal›ktan vaz-
geçmifl gibi görünüyor. Alttan alan, yumuflak, ra-
hats›z etmeyen bir sesle, bilinen psikolojik yönte-
me göre programlanm›fl sorular›n› soruyor:
“Ay›n kaç›nc› günü?”
“...”
“Hangi gün ve y›lday›z?”
283

“...”
“...”
“...”
“Senin bu amaçl› sorular›na yan›t vermiyorum.
Biz kobay m›y›z?”
Üste¤men araya girmeye, ortam› yumuflatmaya
çal›fl›yor. Ama o da nasibini al›yor:
“Sen kar›flma, araya girme!..”
Bu cevap tart›flman›n ilk raundunun bitifli olu-
yor ve çat›flma flimdilik duruluyor.
...
Di¤er bloklardan yemek da¤›tan karavanalar›n
sürüklendikçe ç›kard›klar› iç g›c›klay›c› sesler, ö¤-
le vaktinin yafland›¤›n› gösteriyor.
Kap› aç›l›yor. Hayrola...
Hayret! Bu kadar hakarete u¤ramalar›na ve onun
kararl›l›¤›n› görmelerine ra¤men, bu da ne demek
oluyor? Bu ne cüret... Elinde bir tepsi yemekle bir
asker içeriye giriyor, do¤ruca onun yan›na geliyor.
K›z›yor, sinirleniyor, önlenemez bir öfke:
“Nedir bu?”
“Emir böyle, yemek getirdim.”
Baharat ve ya¤ kokular› bir anda içeriye yay›l›-
yor. Burun kemikleri s›zl›yor, midesi bulan›yor...
Bir kez denediler, yetmedi mi? Hastanede surat-
lar›na çarp›lan yemek onlara hiç mi bir fley ö¤ret-
medi?
Hay›r, bu i¤renç yöntem açl›¤›n ifltah›n› açm›yor.
Çaresizli¤in ahlaks›zl›¤a dönüflmesi, zulme olan
nefretini daha da art›r›yor.
‹kinci dersi vermek için tüm öfke ve k›zg›nl›¤›y-
284

la konuflmaya bafll›yor:
“Yeme¤i al, geri götür. Komutanlar›na ver. Biz
yemek isteseydik burada olmazd›k. Yeme¤i dökme-
den, buralar› kirletmeden hemen al götür...”
Ve yemek gerisin geriye gidiyor...
...
Yeter... Yeter be, kessinler art›k flu saatlerdir ça-
lan, kulaklar› sa¤›r edecek kadar aç›lm›fl hoparlö-
rün kakofoni kusan sesini. Yeter art›k, bitsin flu a¤-
layan, inleyen arabesk... Tamam, onlar›n di¤er
bloklardaki yoldafllar›yla ba¤lant›lar›n› bu yolla ko-
parmak istiyorlar. Yoldafllar›n›n slogan ve anonsla-
r›n› duymamalar› için, bu gürültüyle aralar›na du-
var çekmeye çal›fl›yorlar. Ama bu ondan çok öte
noktalara var›yor. Onlara kakofoni iflkencesi yafla-
t›yor. ‹flkenceyi sürekli kulaklar›n›n içinde tutu-
yor... Yeter!... Yeter art›k!..
Öfkesinin gemlerini b›rak›yor, bütün sinirlili¤iy-
le müdürü ça¤›r›p ona sormuyor, ba¤›r›yor:
“Kesin art›k flu çirkin sesi. Bize iflkence yap›yor-
sunuz. Burada bizden baflka kimse yok. Slogan ata-
cak güçte kimse de yok.”
“Kesemem. Sistem merkezi. Ancak k›sabilirim.”
“Kesersin ama ifline gelmiyor, de¤il mi? Ama git
ak›l hocalar›na da anlat. Bu tür basit, ilkel yöntem-
lerle bizi dize getiremeyeceksiniz. Bu yöntemlerle
insanl›k tarihinin utanç sayfalar›n› dolduruyorsu-
nuz. Bunu bilesiniz.”
Konu konuyu aç›yor, konu hastanedeki direnifl-
çilere s›çr›yor:
“Hastaneden haber yok mu? Mürsel ve Hasan kö-
285

tüydü, ne oldu?”
Kaçamak bir yan›t:
“Bilmiyorum ama ikisi de iyi de¤il. Sen de iyi de-
¤ilsin.”
“Benim kötü olmam önemli de¤il. Boflver sen be-
nim sa¤l›¤›m›. Senin iflin bu de¤il. Sen nizamiyeye
git. Orada ailelere beni kötüle, çamur at. Hakk›mda
yalan üret. O insanlar› bana karfl› k›flk›rtmak için
her türlü spekülasyona baflvur. ‹flte bunlar tam sa-
na göre ifller.”
Savunma mekanizmas› harekete geçiyor:
“Hay›r, ben böyle ifller yapmam.”
“Yapars›n. Bal gibi yapars›n. Yalan söylemeyi, in-
sanlar› vaatlerle kand›rmay› iyi biliyor, bu ifli çok
seviyorsun. Büyüklerinin emirlerini fazlas›yla uy-
guluyorsun. Papaz rolü oynamakta üstüne yok. Gi-
riyorsun ailelerin içine, güleryüz gösteriyorsun.
Onlar›n duygular›n› sömürüyorsun. Beni karal›yor,
küçük düflürmeye çal›fl›yorsun. Benim flahs›mda
hareketime sald›r›yorsun. Aileler aras›nda nifak to-
humlar› saç›p onlar› bölmeye, bize karfl› kullanma-
ya çal›fl›yorsun. Bu amaçlar›n› bilmeyen mi kald›?
Tam dört y›ld›r polisin, savc›n›n ve cezaevi görev-
lilerinin flahs›ma yönelik sald›r›lar›n› burada sen
sürdürüyorsun. Beni ve hareketimi karalamak, kü-
çük düflürmek ve çökertmek için, her yola baflvu-
rup bunun için birtak›m dönekler, piyonlar dahi
kullanmad›n›z m›? Bize yapmad›¤›n›z› b›rakmad›-
n›z. Cezaevi cezaevi sürdünüz, hücre hücre dolafl-
t›rd›n›z. Tecritlere att›n›z. Ama sonuç bir hiç oldu.
Art›k son ç›rp›n›fllar›n›zd›r. Tükeniyorsunuz. Ve
286

hala, ölüm döfle¤indeyken, bize yine güçlükler ç›-


karmaya çal›fl›yor, hala yalan söylüyorsunuz...”
Bu sözler so¤uk bir dufl etkisi yap›yor onda. Sus-
kun, bozulmufl, ne söyleyece¤ini bilmez halde suç-
lulu¤unu yafl›yor. Rol yapma buraya kadar. Gerçek-
ler surat›ndaki maskeyi çekip al›yor. O konuflkan
adam›n a¤z›ndan flimdi kerpetenle sökülüyormufl-
ças›na sadece “yan›l›yorsun, yan›l›yorsun...” sözle-
ri ç›k›yor.
“Hem flunu iyi bil. Ben olsam da, olmasam da dü-
flüncelerimiz, hareketimiz yaflayacak! Bunu önle-
meye güç yetiremediniz, yetiremeyeceksiniz. Niye
bizi hedef seçti¤inizi, di¤erlerinden hep ayr› tuttu-
¤unuzu biliyoruz. Çünkü gerçek tehlikenin kim-
den, nereden gelece¤ini bilecek kadar kafan›z çal›-
fl›yor...”
Müdürün söyleyebilece¤i bir fley yok. Suçluluk
kompleksi içinde suskunlu¤u tercih ediyor. Suçlu-
lu¤unu böyle geçifltirmeye çal›fl›yor...
“Hadi, ne duruyorsun? Nizamiyeye git. Ne yapt›-
¤›m›, ne durumda oldu¤umu kendi yöntemlerinle
anlat...”
Küçük bir jestle suçunu hafifletmek istiyor:
“Abinin ve di¤er ailelerin burada oldu¤unuzdan
haberi var.”
“Teflekkürler.”
Susmuyor, öfkesini boflaltmaya devam ediyor:
“fiunu iyi bil, devlet sizin gibileri kullan›r kulla-
n›r, suyu s›k›lm›fl limon gibi bir kenara f›rlat›r. Zin-
danc› olmak bu düzende riskli bir ifltir. Ne yapsan
kimseye yaranamazs›n. Bu sözlerimi unutma!..”
287

“Bir biz kald›k can›m


tek bafl›m›za bir biz
al labirentin ç›kmaz›n› gören
Vurduk kinimizi duvarlara
hayk›rd›k öfkemizi düflman surat›na
öldük öldük dirildik de
bir Haziran s›ca¤›nda
kap›lar› açt›k o ç›kmazlara”

Tam 73 gün oldu onlar ölüme yatal›.


Nisan, May›s, Haziran. Bir bahar geldi geçti.
Hücrelerden dokulara, dokulardan organlara açl›k
yürüdü, yürüdü ama yürekler düflmedi, iradeler
bafl e¤medi, direnifl sürdü...
...
73. gün açl›¤› dakika dakika, saat saat 74. güne
tafl›yor. Direniflçiler saat saat, dakika dakika ve
inatla ölüme kofluyorlar.
Art›k bilinci hayal alemine daha s›k dal›yor. Bey-
ninde iç savafl yafl›yor, binlerce ceset ortas›nda.
Kurflun v›z›lt›lar› aras›nda yürüyor. Bilincini yaka-
l›yor, hayal aleminden çekip ç›kar›yor. Daha sonra
nereye yürüdü¤ünü bir türlü bulam›yor. Ba¤lar,
bahçeler, da¤lar, denizler görüyor. O bunlar›n için-
de korkusuzca özgür geziyor, güzel yan›n› görü-
yor. Tekrar kendine geliyor. Sonra ne olacak, ç›ka-
ram›yor. Duruyor, bilinci tekrar hayal alemine kay›-
yor. Ço¤u kez bilincini istedi¤i gibi kontrol edemi-
yor. Biraz kendine geliyor. ‹radesi bilincini ele ge-
çirir oldu mu, dald›¤› hayallerden an›msad›klar›na
flafl›yor. ‹ki dünyan›n aras›nda mekik dokuyor. Bi-
288

linci hayal alemine giriyor ç›k›yor. Hayale yenilme


sürecini yafl›yor. Evet, art›k o ölüm yaflam s›n›r›na
h›zla ilerliyor.
Tayfun ba¤›r›yor, bütün gücüyle hayk›r›yor... Ne
söylemek istiyor? Onu niye ça¤›r›yor?... Bu ses ku-
laklar›nda bo¤uluyor. Bu sesin frekans›n› kulaklar›
art›k çözümleyemiyor. Çözümlese ne olacak? Ce-
vap verse Tayfun de¤il, kendisi nas›l duyacak? Ses
telleri de pencereden sesi havaland›rmaya tafl›ya-
cak gücü yitirdi. Görme yetene¤i iyiden iyiye bo-
zuldu. Bak›yor bakmas›na ama art›k birçok nesne-
yi iyi ay›rt edemiyor. Daha dün kendisi de¤il miydi
mazgaldaki yüzleri az da olsa seçen, bulan›k görse
de, sulansa da, o gözler de¤il miydi dünyay› beyni-
ne tafl›yan. Gözleri de ona ac›may›p siyah perdele-
rini indiriyor. Bacaklar› hala yerinde mi? Art›k kol-
lar› duvarlar› tutarak tuvalete gitmesine yard›mc›
olabiliyor mu? Hay›r hay›r, saatlerdir ne bacaklar›-
na, ne kollar›na dört ad›m yürütemiyor. Yoksa ya-
tak m› çekiyor, bir türlü kalkam›yor. Halbuki idrar›
kanl› da olsa, tuvalete ne kadar çok gitmek istiyor.
Kap› aç›l›yor. Müdürle birlikte kalabal›k bir as-
ker grubu içeriye dal›yor. Hayal mi, gerçek mi, bi-
linci kar›fl›yor. Kendisini bir an savafl meydan›nda
san›yor. Ama hay›r, müdürün sesi onu hayalden
gerçe¤e çekiyor.
fiaflk›nlar, tedirginler, ne söyleyeceklerini, ne ya-
pacaklar›n› bilemez haldeler. Ama geldiklerine gö-
re ona bir fleyler söylemek, onu bir fleylerden ha-
berdar etmek zorundalar:
“‹brahim’i tekrar hastaneye kald›rd›k...”
289

Kendini kaybetmek üzere olan bir sesle:


“Nas›l, çok mu kötü?”
“Yok ama burada yapabilece¤imiz bir fley yok.
Sorumlulu¤u alamay›z.”
“O halde neden buraday›z? Kilometrelerce yol-
dan getirip bize ac› çektirdiniz. Getirip bu pisli¤in
içine att›n›z...”
“...”
“Bugün Sinan ve Bedri ile konufltum. Anlaflma
yolu bulmaya çal›flt›m, olmad› ama tekrar görüfle-
ce¤iz. Ayr›ca sizlerle de görüflmek istiyorlar...”
“Yüzbafl›, bofluna manevra yapma, bizden bir
fleyler bulabilece¤ini sanma. Bizim yapabilece¤i-
miz direnmekten baflka bir fley yok. O yoldafllar
her konuda yetkilidir. Biz onlar›n alaca¤› karara ba-
kar›z... Karar›m›z› baflka hiçbir fley de¤ifltiremez...”
“Yok yok, yanl›fl anlama. Sadece sizin son du-
rumlar›n›z› görmek istiyorlar...”
“‹yi o zaman, kendileri isterse gelir görür...”
...
73. günün son saatleri yaflan›yor. Kap› aç›l›yor.
Müdür, Sinan ve Bedri içeri giriyor. Gerçekten onla-
r›n olup olmad›¤›n› ancak bafl›n›n ucunda konufl-
maya bafllamalar›ndan anl›yor. Sinan, incitmekten
korkar, y›llar›n özlemini giderircesine, sar›l›yor
ona. O buna yan›t olarak biraz do¤rulmak, kafas›n›
yukar› kald›rmak ve ayn› duygularla dolu dolu on-
lara sar›lmak istiyor. Zorlan›yor, zorlan›yor, kalka-
m›yor. Sinan onun iki avucuna s›¤acak kadar küçül-
müfl bafl›n› ac›tmaktan sak›narak kald›r›yor ve say-
g›yla öpüyor. Bütün sevgisini ona döküyor... Her an
290

a¤layabilir. Gözyafllar›yla onun yüzünü y›kayabilir.


Bedri, duygular›n› saklamakta onun kadar baflar›l›
de¤il. Gözleri dolu dolu, yafllar ak›yor... Bu ilk bu-
luflman›n heyecan ve duygu atmosferinden biraz
olsun kurtulur kurtulmaz, Sinan müdüre dönerek
kararlar› do¤rultusunda daha önceki talebini yine-
liyor:
“Onunla yaln›z kalmak istiyoruz.”
Buna çoktan haz›r, yumuflak onay veren bir ya-
n›t:
“Tamam, görüflebilirsiniz.”
Müdür ve askerler yanlar›ndan ç›k›yor. Direnifl-
çiler bafl bafla kal›yor.
...
Onlar sa¤ blokta ölüme kofluyor, yoldafllar› sol
blokta destek açl›klar›yla onlar›n peflinden koflu-
yor. Direniflin bir yan› sa¤ blokta, di¤er yan› sol
blokta yafl›yor. Direniflin yüre¤i sa¤ blokta at›yor,
beyni sol blokta, siyasi sonuçlar› de¤erlendirip di-
renifli yönlendiriyor. Nas›l oldu da ölümün son sa-
atlerini yaflarken bir araya gelebildiler? Nas›l oldu
da kavgan›n en k›zg›n an›nda, zulmün temsilcileri
onlar› buluflturdu, bafl bafla konuflabildiler?
...
Direniflin 72. günü onlar C blokta ölümle göz gö-
ze, gö¤üs gö¤üse çarp›fl›rken sol bloklarda direni-
flin siyasal sonuçlar› toplan›yor, ç›kar›l›yor, enine
boyuna hesaplan›yor. fiifreli rakamlar kap› alt›ndan
kap› alt›na, bloktan blo¤a ba¤r›l›yor. Eller durmak-
s›z›n bir bloktan di¤erine haber tafl›yan teleferik
iplerine uzan›yor. Bütün kanallar gece gündüz de-
291

meden çal›fl›yor. Siyasi sonuçlar üzerine durmaks›-


z›n düflünce tafl›yor. Demokratiklik iflliyor, afla¤›-
dan yukar›ya, direniflçiden direniflçiye birleflerek
en son direniflin kurmaylar›na ulafl›yor, merkezile-
fliyor.
‹ blokta bir ko¤uflta yetkili bir irade yedi ad›m
voltada direniflin sonuçlar›n› kafas›nda tart›fla tar-
t›fla gidip geliyor.
Ko¤ufl mazgal› aç›l›yor. Müdür mazgal›n önünde
onu ça¤›r›yor.
Hayrola! Direniflin kurmay merkezine ulaflt›lar
m›, ne ola!
“Ne istiyorsunuz?”
“Bu ifl ne olacak? Böyle sürecek mi?”
“Elbette sürecek, bitmesini istiyorsan›z haklar›-
m›z› verin...”
“Arkadafllar›n›z ölüyor, yaz›k de¤il mi?”
“Onlar gönüllü seçtiler bu yolu! Onlar›n aras›nda
ben de, bir baflka arkadafl da olabilirdik.”
“Eylemi durdurmazsan›z ölümlerinde sizin de
pay›n›z olmayacak m›?”
“Bizim olmayacak. Hay›r! Bu sorumluluk sizlere
aittir! Bu sorumlulu¤u, bizi onur tafl›yan hiçbir in-
san›n kabul etmeyece¤i koflullara mahkum etmek
isteyenler, yani ölümü göze ald›¤›m›z bu eyleme
sürükleyenler tafl›yacaklard›r. Tarih ve insanl›k
önüne, bu ölümlerin sorumlusu olarak onlar ç›ka-
caklar...”
“Benim elimde bir yetki yok ki!”
“Sen bir parças›n. Biz ba¤l› oldu¤un mekanizma-
y› ve bu mekanizman›n kurmaylar›n› sorumlu tutu-
292

yoruz...”
“...”
“Eylemi bitirmemizi istiyorsan›z haklar›m›z› ve-
rin.”
“Kiflisel düflüncem, elbise giyerseniz yaparlar
bunu...”
“Hay›r, elbise giymeden yap›lmal›!”
Bu söylenenlerden sonra konuflacak bir fley kal-
m›yor. Sorun yine tek tip elbise noktas›nda dü¤üm-
leniyor. Mazgal kapan›yor, müdür gidiyor. Temsilci
irade, kafas›n›n içindeki tart›flmalara bu son ko-
nuflmalar› da ekleyerek voltaya kald›¤› yerden de-
vam ediyor.
“Benimle niçin konuflmaya geldi? Amac› neydi?
Evet evet, eylemi bitirmek istiyorlar. Bu konuflma
‘elbise giyin, haklar›n›z› al›n’ mesaj›n› vermek için-
di. Bizim ne düflündü¤ümüzü ö¤renmek içindi. Uz-
laflma zemini ar›yorlar. Yine gelecekler. O halde gö-
rüflmelere haz›r olmal›y›z.”
Müdürün ölümlerden ve direniflin kararl›l›¤›n-
dan etkilendi¤i çok aç›k. Yan›nda gelen yüzbafl›da-
ki de¤iflim daha da görülmeye de¤er. Nerede o bur-
nundan k›l ald›rmayan, direniflten gelen tek sözcü-
¤e tahammül edemeyen yüzbafl›, nerede flimdi ka-
fas›n› kald›r›p yüzlerine bakamayan, hatalar›n›n
günahlar›n› sanki suskunlukla ç›karan zavall› in-
san. Evet, de¤ifltiler, de¤ifltiler. Ölümler ve direnifl
onlar› de¤ifltirdi. ‹flte flimdi bu de¤iflim yaflan›yor.
Verdi¤i sözü tutan insanlara, gizliden gizliye
duyulan sayg› gizlenemiyor, tav›rlara yans›yor. Bu,
ezmek, asker gibi nizama sokmak için her yolu de-
293

neyip, bir türlü boyun e¤diremedikleri insanlar›n


direnifl kararl›l›¤› ve inançlar›na ba¤l›l›¤› bu sayg›-
y› ister istemez yarat›yor. Bu durumda “resmi” ve
bir o kadar da ilkel olan yaklafl›mlar kendi aç›lar›n-
dan da yetersiz kal›yor. Art›k karfl›lar›nda koflul-
land›klar› gibi “teröristler”, “anarflistler” olmad›¤›-
n›, kavgalar›n›n hakl›l›¤›na inanan, bunun için seve
seve ölüme koflan insanlar›n oldu¤unu anl›yorlar.
O, bu de¤iflime, bu son görüflmede yeniden tan›k
oluyor. Zaman kaybetmeden harekete geçmeli.
Bundan sonraki görüflmelere haz›rl›kl› olmal›, uz-
laflmak için ayaklar›na kadar gelmelerini elinin ter-
siyle itmemeli.
Belli ki, ölümler siyasi olarak s›k›flt›r›yor onlar›.
Ölümlerden rahats›z oluyor, direniflin bir an önce
bitmesini diliyorlar. Bunun için direniflin aya¤›na
geliyorlar. Direniflin karfl›s›nda isteseler de isteme-
seler de sayg›yla e¤iliyorlar. fiimdi görüflüp gittiler-
se, mutlaka yine gelecekler, direnifli bitirmek için
tüm çabalar›n› gösterecekler.
Notlar, flifreli rakamlar gidiyor geliyor. Yeni du-
rumdan sonra direniflçiler aras›nda görüfl al›flveri-
fli kesintisiz sürüyor. Yukar›dan afla¤›ya, direniflçi-
den direniflçiye düflünce ak›yor. Sonuçta, direniflin
temsil merkezinden karar ç›k›yor: “Eylem, önüne
koydu¤u siyasal sonuçlar› yaratm›flt›r. Haklar› elde
etmek için pazarl›¤›n bafllat›lmas›n› gündeme ge-
tirmifltir. Tek tip elbiseli bir çözüm kabul edilme-
yecek, pazarl›k tek tip elbise giymeme kofluluyla
sürdürülecektir. Bununla birlikte, bu süreçte, yol-
dafllarla mutlaka ama mutlaka görüflülüp onlar›n
294

ne durumda oldu¤u yak›ndan görülecek.”


...
‹nsan sabr›na eziyet çektiren uzunca bir bekle-
yifl... 73 gündür kofla kofla geçen saatler, flimdi geç-
mek bilmiyor, bir türlü giderek artan merak› sile-
miyor. 73. gün dolarken, gözlerde bir damla uyku
yok.
Nihayet ‹ bloktaki ayn› mazgal bir gün sonra, ay-
n› el taraf›ndan tekrar aç›l›yor. Ayn› yüz, uzlaflmak
ve direnifli bitirmek için görüflmek üzere onu d›fla-
r›ya ça¤›r›yor. Mazgal kapan›yor, kap› aç›l›yor.
O flimdi temsil merkezinin son kararlar›yla si-
lahlanm›fl olarak koridordad›r. Bedri’yle bafl bafla
görüflmek için, koridorlar› geçip Bedri’nin hücresi-
nin önüne geliyor.
...
fiimdi 73. günün ortas›nda, direniflin iki temsil-
cisi, direniflin bundan sonraki yazg›s›n› çizmek
için bir aradad›r.
Y›llar›n direnifllerinde biriken duygular› art›k iç-
lerinde gizlenem›yor, tafl›yor. Doya doya kucaklafl›-
yorlar. Y›llar›n kavga ortakl›¤›n›n, ç›kars›z sayg› ve
sevginin coflkulu heyecan› yaflan›yor. Bütün bu
duygular ikiye paylafl›l›yor...
fiimdi direniflten toplanan tüm düflünceler ka-
rarda söz sahibi yoldafllar›n önündedir. Görüflmek
için yar›m saat zamanlar› var...
Ölçülüyor, biçiliyor, direniflin ortak görüflü be-
lirleniyor:
“Tek ad›m geri gidilmeyecek. TTE elbise giyilme-
yecek. Zulüm sevindirilmeyecek.”
295

Yar›m saat göz aç›p kapan›ncaya kadar bitiyor.


fiimdi O, direniflin ortak görüflünü yüklenip, direni-
flin di¤er cephesinde bu karar› tekrar tart›flmak
üzere ‹ blo¤a gitmek zorunda.
Müdür uzlaflma için olumlu bir geliflme olup ol-
mad›¤›n›, ancak onun duyabilece¤i bir sesle yoklu-
yor:
“Birfley olacak m›? Bir geliflme var m›?”
Aç›k kap› b›rakmayan bir yan›t:
“Henüz bir fley yok! Arkadafllarla görüflmeliyim.”
“Bu ifli art›k bitirmek gerek.”
“Anlaflabilirsek...”
“...”
...
‹ bloktaki ko¤uflunda yedi ad›m voltas›nda, ya-
flad›klar› kafas›nda gidiyor, geliyor, düflünüyor...
Bir kez daha ama son kez daha teleferikler gidi-
yor geliyor. Düflünceler, en son, netleflmek üzere
merkeze ulafl›yor. Karar merkezde netlefliyor.
Direniflçiler sa¤ blokta ölümü yaflarken, direni-
flin yazg›s› çiziliyor:
“Elbise konusunda diretmekten vazgeçilmeye-
cek. Ama bir noktadan sonra tek tip elbise devre-
den ç›kar›lmazsa, elbise pazarl›k d›fl› tutulup, di-
¤er konularda ve haklarda pazarl›k sürdürülecek.
Sonuçta tek tip elbise kald›r›lmasa da, pazarl›kla-
r›n sonunda direnifl bitirilecek. Haklar› elde etmek,
devleti tek tip elbise konusunda geriletmek düze-
yinde sonuç de¤iflmiyorsa, art›k yeni kay›plar ve-
rilmeyecek...”
Yine sab›rs›zl›klar›na sab›r ekleyerek bekleme-
296

deler.
O, direniflin yazg›s›n›n bundan sonraki aflamala-
r›nda kendi ellerine teslim edildi¤ini biliyor.
Yedi ad›m voltada gidiyor geliyor, gidiyor geli-
yor; direniflin, pazarl›k öncesi son karar›n› beynin-
de iyice sindiriyor.
Mazgal aç›l›yor. Ayn› ses onu d›flar›ya ça¤›r›yor.
Kap› aç›l›p koridora ç›kar›l›yor. Acaba yeni bir gö-
rüflme mi? Hay›r hay›r, do¤ruca G blo¤a götürülü-
yor, bofl bir hücreye konuluyor.
Telafls›z ama merakl› bir sesle soruyor:
“Beni neden buraya getirdiniz?”
“Buraya yerlefl. Yaln›z konuflabilmemiz için bu-
ras› daha iyi.”
“Fark etmez.”
fiimdi befl ad›mda tek bafl›na voltal›yor. Yeni bir
görüflmede konuflacaklar›n› tekrar tekrar kafas›nda
toparl›yor. Konuflmaya nas›l bafllayacak, onlar ne
diyecekler? Elbise konusunda olmazsa hangi konu-
da gerileyebilirler? Kafas›nda tart›flma yo¤unlafl›-
yor; kendi soruyor, cevab› kendisi bulmaya çal›fl›-
yor. Kendi kendini bir pazarl›k s›nav›ndan geçiri-
yor. Evet, ne olursa olsun sakin olmal›, heyecan›,
telafl› onlara b›rakmal›!
Geçmifli harmanl›yor. Akl›na çeflitli cezaevlerin-
de yetkililerle yapt›¤› görüflmeler tak›l›yor. Bu ko-
nudaki tecrübelerini düflünüyor. Ama bugünkü
baflka, bambaflka! S›rat› yol eyleyenlerle, ölümün
üzerine üzerine yürüyenlerle ilgili! Bu, ölüm yaflam
pazarl›¤›!.. Bu, yoldafllar›n›n yaflamlar› üzerinde
yürütülecek bir pazarl›k! Yoldafllar›n›n yaflam›
297

onun elinde. Böyle bir sorumlulu¤un alt›nda ezil-


mek, bunun rahats›zl›¤›n› d›fla sezdirmek... En kü-
çük bir tereddüt mü? Böyle bir tereddütü düflün-
mek bile ona kabus gibi geliyor.
Son kez kafas›nda konuflacaklar›n› kurguluyor.
Her fleyiyle kendisini böyle bir ölüm pazarl›¤› üze-
rine yo¤unlaflt›r›yor. Art›k siper arkadafllar›n›n
temsilcisiyle görüflebilir. Sonra da C bloktaki ölü-
mü yaflayan yoldafllar›n› tek tek görebilir. Onlarla
konuflup nas›l olduklar›n› yak›ndan ö¤renebilir.
Mazgala vurup müdürü ça¤›r›yor. Önce ilk iste-
¤ini söylüyor:
“Kenan ile görüflmek istiyorum.”
“Soray›m. Birazdan cevap veririm.”
fiimdiye kadar oynad›¤› arac› misyonuna uyu-
yor. Her zamanki gibi yap›p, do¤ruca kurmaylar›-
n›n yan›na gidiyor. Bu istemi onlara iletiyor. Çok
geçmeden geri dönüyor.
“Tamam, sizi Kenan ile burada görüfltürece-
¤im...”
Kenan hücreye getiriliyor. Onlar›n birbirleriyle
tan›flmam›fl olmalar› dostça kucaklaflmalar›n› en-
gellemiyor. Ayn› hedefe giden ölümüne yoldafll›k-
lar, onlar› candan iki dost gibi hemen kaynaflt›r›-
yor.
Kararlar yan yana getiriliyor. Düflünceler söyle-
niyor. Direniflin iki gücünün kararlar› hem ortak,
hem de farkl› yanlar tafl›yor. Ama her ikisi de, ne
olursa olsun TTE giyilmemesi üzerinde anlafl›yor.
Görüflme bitiyor. Kenan götürülüyor. Askerler,
subaylar hepsi çekiliyor. Müdürle o yaln›z konuflu-
298

yor...
Sinan:
“Ne diyorsunuz?”
“Eylemi bitirin.”
“Haklar›m›z› kabul ediyor musunuz?”
“Elbise giyerseniz istekleriniz kabul edilecek!”
“Elbise giymeyece¤imizi biliyorsunuz.”
“Ben bu durumda baflka bir fley söyleyemem,
yetkili de¤ilim.”
“Neden elbise giymedi¤imizi, giymeyece¤imizi,
onurumuzu elbise alt›nda zedelemeyece¤imizi çok
iyi biliyorsunuz.”
(.....) (.....)
“Anlatt›klar›n› komutanlar›ma iletece¤im.”
“Son olarak bir iste¤imiz var. Direniflçileri gör-
mek istiyoruz.”
“Bu iste¤inizi de iletece¤im. Gelip haber veri-
rim...”
Onlar› mutlaka görmeli. Yaflay›p yaflamayacakla-
r›n› mutlaka ö¤renmeli...
Yürüyor voltada... Akl›na, yoldafllar›n› yan›na
getiren bir marfl geliyor. Bafll›yor ›sl›kla söylemeye;
bir yandan da voltada... Düflüncesini yoldafllar›n-
dan bir türlü koparam›yor, koparmak da istemiyor.
Onlarla yafl›yor... “Acaba ne yap›yorlar? Ne durum-
dalar? Bir blok ötesinde, duvarlar›n ondan ay›rd›¤›
yoldafllar› nas›llar? Neden bir k›sm› hastanede, bir
k›sm› burada tutuluyor? Yoksa hastanedekilerin
durumu daha a¤›r olup, kurtulma umutlar› yok
mu? Görmeliyim... Onlar› mutlaka görmeliyim...
Yaflay›p yaflamayacaklar›n› mutlaka ö¤renmeli-
299

yim...”
Neden gelen giden yok? Neden hala iste¤ine bir
yan›t verilmedi? Neden?..

***
Gidiyor, geliyor, mazgal›n aç›lmas›n› bekliyor.
Eli mazgala uzan›yor, hay›r hay›r, vurmadan geri
çekiliyor. Bir anl›k tereddütünü yeniyor. Yoldafllar›
akl›na geliyor gidiyor. Bir türlü gözüne uyku girmi-
yor. Yoldafllar›n›n, biraz ilerisinde ölümle kavgas›
akl›ndan bir türlü gitmiyor. Dakikalar› yürüyor, sa-
atleri yürüyor, bir türlü zaman geçmiyor. “Ne geç-
mez zamanm›fl be!” 74. gün karanl›ktan ç›k›p a¤ar›-
yor..
fiimdi koridordaki ayak seslerini dinliyor, bir
damla uyku girmemifl gözleriyle mazgal› izliyor.
Koridor postal sesleriyle doluyor. Di¤er zaman-
larda operasyon getiren bu sesleri, hiç böyle karfl›-
lamam›flt›. Hiç böyle postal sesleri ona bir rahatl›k,
bir huzur vermemiflti... Mazgal bile aç›lmadan kap›
aç›l›yor. Onlar›n da acelesi var. Müdür iste¤ini ye-
rine getirdi¤ini, tek bir solukta bildiriyor:
“Haydi gidelim.”
Daha beklemek, giyinmek mi? Hay›r hay›r, onu
flimdi kimse tutamaz, bu lanet olas› hücrede bir
dakika de¤il, bir saniye bile kalamaz. Üzerindeki-
lerle, atletiyle, ayaklar›ndaki terlikleriyle hemen
ç›k›yor...
Yürüyor, sa¤›nda solunda önünde arkas›nda on-
larca asker var. Bloklar› birbiri pefline geride b›ra-
k›yor. Yürüyor, ayaklar›n› frenlemese, yoldafllar›na
bir an önce kavuflmak için koflaca¤›n› çok iyi bili-
300

yor. ‹çinde heyecan, coflku f›rt›nas› esiyor, bütün


ac›lar›n› sevince dönüfltürüyor. Ama hay›r, o, bu
içini altüst eden duygular›n› d›fla vuramaz! Zulmün
önünde, zay›fl›k olarak görülecek bu en güzel duy-
gular›n› ortaya seremez.
Bir anl›k, yüre¤iyle akl›n›n çat›flmas›n› yafl›yor...
Akl› duygular›n› yenmeli. Zulmün önünde hiçbir
tereddüte aç›k kap› b›rakmayacak biçimde hareket
etmeli.
Sol blo¤u sa¤ bloktan ay›ran parmakl›kl› kap›
büyük bir törenle aç›l›yor. Onlar sa¤ blo¤a geçtik-
ten sonra, ayn› törenle üzerlerine kapan›yor. fiimdi
tam bu noktadan bafllayarak C blok koridoruna 20
ad›ml›k bir yol kald›. Heyecan› doru¤a t›rman›yor
ama kararl›l›¤› heyecan›n›n yüz hatlar›na ve yürü-
yüflüne yans›mas›na engel oluyor.
C blokta, yoldafllar›n›n hücre-ko¤ufllar›na uza-
nan 40 ad›ml›k koridora giriyor. Alt katta, 1. ekip-
teki yoldafllar›na ulaflmak için, aç›lan ilk hücre-ko-
¤ufltan içeriye dal›yor. Orta ranzada Tayfun yat-
makta. Tayfun, hiç tereddüt tafl›mayan ve içleri gü-
len gözlerle bak›fllar›n› ona çeviriyor.
Namluya sürülmüfl, horozun düflmesini bekle-
yen bir mermi ya da ölüm gö¤süne dayanm›flken
Enternasyonal’i söyleyen bir partizan gibi... Ölümü
arzulayan gözlerinde inanç ve kararl›l›k var. Yü-
zünde, devrimin bir s›ra neferinin görevini yapma-
ya haz›r olmas›n›n mutlulu¤u okunuyor.
“Nas›ls›n Tayfun?”
P›r›l p›r›l, tereddütsüz bir cevap:
“‹yiyim!”
301

Art›k kendisini tutam›yor, kucakl›yor... Öpüyor


yoldafl›n›. Sevgisini Tayfun’un gülen gözlerine dö-
küyor. Arad›¤›n› bulman›n huzuruyla, baflka bir
fley konuflmadan, O’nu bir kez daha kucaklay›p ya-
n›ndan ayr›l›yor.
Sonra s›rayla, yürüdükçe aç›lan di¤er kap›lardan
giriyor. Avni’yi, Zeynel’i görüyor. Ayn› gözlerle, ay-
n› yüreklerle orada da karfl›lafl›yor, ayn› duygular›
orada da yafl›yor. Yürüyor... Heyecan› daha da art-
m›fl olarak, koridordaki en son kap›dan içeri giri-
yor. Day›’n›n yan›nda Bedri ile birlefliyor. ‹flte flim-
di istedikleri gibi bir aradalar... Sinan zaman kay-
betmeden söze giriyor:
“Direnifli bitirmeyi düflünüyoruz. Ne diyorsun?”
“Ne dememi bekliyorsunuz. fiu an söyledikleri-
nizi bile tam alg›lad›¤›m› sanm›yorum. Bilincim
kontrolüm d›fl›na ç›k›yor. Bu durumda direniflin
hangi noktaya geldi¤ini, bize ne kazand›rd›¤›n› de-
¤erlendirmek çok güç, Bunu yapmak size düflüyor.
Ama bildi¤im, emin oldu¤um bir fley varsa, o da
ölüme haz›r oldu¤umuzdur. Bu konuda hiç tered-
dütümüzün olmad›¤›d›r. Zaten ölümle kavgan›n en
zor k›sm›n› geçtik. fiimdi s›ra son vurufla geldi ar-
t›k. Onu da yapabiliriz.”
Bedri art›k gözyafllar›n› daha fazla gizleyemiyor.
Sinan konuflmaya devam ediyor:
“Kamuoyunu sarst›k. Direnifl mesaj›m›z› insanl›-
¤a tafl›d›k. Sald›r›, dayatma ve yapt›r›mlar önüne,
düflündü¤ümüz barikatlar› kurduk... Egemen güç-
ler bundan böyle atacaklar› her ad›mda direniflimi-
zi hesaba katmak zorunda kalacaklar. Bizce eylemi-
302

miz siyasi hedeflerine vard›. Somut hak çerçeve-


sinde iflkence ve bask› duracak. Tek tip elbisede
flimdilik geri ad›m atmayacaklar› anlafl›ld›. Birkaç
flehit daha vermemiz bu durumu de¤ifltirmeyecek.
Devlet, d›fl›m›zdakilerin tek tip elbise giyece¤ini
biliyor, onun için de bu konuda k›sa dönemde geri
ad›m atmamaya kararl›. Bu noktada direnifli sür-
dürmemizin bir anlam› kalm›yor. Ama direnifli b›-
raksak da tek tip elbise giymeme mevziinde direni-
flimiz sürecek! Bugün egemenler, her yerde güçlü
görünmeye çal›fl›rken, cezaevlerinde taviz vermifl
konuma düflmek, bu güçlerin sars›lm›fl oldu¤unu
göstermek istemiyorlar. Direniflin karfl›s›nda geri-
lemifl olman›n a¤›r faturas›n› flu an için ödemek is-
temiyorlar.
“Ama s›k›flacaklar ve bir süre sonra, kamuoyu-
nun da artan bask›s›yla, direniflimiz karfl›s›nda ge-
rileyecekler. Tüm sorun bizim kararl› direnebilme-
mizde, biz de haz›r›z...”
Hay›r hay›r, O bunlar› alg›lama ve bunlar üzeri-
ne düflünme, kafa yorma aflamas›n› çoktan geçti.
Söylenenlerin ço¤unu alg›layam›yor. Kopuk kopuk
anlad›¤› sözcükleri kafas›nda birlefltiremiyor. Art›k
bu konuflmalar O’nu ilgilendirmeyip ölmekten bafl-
ka bir fley düflünmüyor.
Müdür mazgal› aç›yor ve görüflmenin sona erdi-
¤ini bildiriyor.
“Tamam Sinan.”
“Tamam, burada iflimiz bitti. fiimdi di¤er yoldafl-
lar›mla görüflece¤im. Beni bekleyin, size sonucu
iletece¤im.”
303

Day›’n›n yan›ndan ç›k›yorlar. Bedri, C blokta ka-


l›yor. Sinan geldi¤i yoldan G blo¤a, hücresine dö-
nüyor.
Evet, direniflin karar mekanizmas› son bir kez
daha iflliyor. Sinan getirdi¤i haberleri di¤er yoldafl-
lar›na iletiyor ve önceki kararlara göre yeniden de-
¤erlendiriyorlar ve beklenen son karar› hiç zaman
kaybetmeden veriyorlar:
“Eylem bitirilecek. Ama elbise giymeme direnifli
devam ettirilecek.”
Karar›n al›nmas›n›n üzerinden çok zaman geç-
miyor. Müdür hücresinin mazgal›n› aç›yor ve tek
soru soruyor:
“Sonuç ne oldu?”
“Elbise giymedi¤imiz halde eylemi bitirirsek ne
olacak?”
“Daha önce de söyledim. Yineliyorum, bask› ol-
mayacak. Bu konuda söz veriyoruz. Zorla elbise
giymeniz istenmeyecek!”
“Peki, ya yasaklar?”
“Onlar›n kalkaca¤›n› sanm›yorum.”
“O zaman kesin karar›m›z› aç›kl›yorum: Eylemi
burada bitiriyoruz. Ama elbise giymeyece¤iz, dire-
niflimizi sürdürece¤iz. Ancak arkadafllar›ma direni-
flin bitti¤ini ben aç›klamal›y›m. Yoksa direnifli b›-
rakmazlar. Bu hastanedekiler için de geçerli, bunu
bilin...”
Yan›ndaki yüzbafl› at›l›yor ve tecrübesini konufl-
turuyor:
“Sinan gelmezse b›rakmazlar komutan›m...”
Yoldafllar›n› yine O dolaflacak, direniflin O’na
304

yükledi¤i görevi gere¤i, bu buruk sevinci yoldaflla-


r›na yine O ulaflt›racak..
Yürüyor, heyecanl› ve koflarcas›na ad›mlarla...
Parolan›n çok acelesi var, çok!

***
Art›k bilinci, düfl dünyas›n›n derinli¤inden ken-
disini kurtaram›yor. Sürekli düfl görüyor. Hayalleri
hemen her çarp›flmada bilincini yeniyor, daha çok
düflleriyle yafl›yor. “Etraf ne kadar sessiz... Nerede
o hoparlörden ciyak ciyak ba¤›r›p, yalvar›r gibi a¤-
layan arabesk flark›lar? Onlar› susturdunuz mu? Bu
kokular nereden geliyor? O yeme¤i buraya koyma-
y›n, dökerim... Hay›r, herkes ölmedi... Savafl devam
ediyor... fiu tepeyi ele geçirmeliyiz... Hay›r, savafl
bitmedi...”
Ay›l›yor, gözü bir ara saatine tak›l›yor ama sa-
atin kaç oldu¤unu seçemiyor. Bu kez, içinden ç›ka-
mayaca¤› bir sorular aleminde kafas›n› zamana ta-
k›yor. “Saat kaç? Sabah m›, akflam m›? Bugün kaç›n-
c› gün? Buraya ne zaman geldik? Niye geldik, hala
niye buraday›z?.. Bedri ve Sinan buraya geldi mi,
ne zaman geldi, niye geldi, ne dediler?..”
Bu yar› bilinçli, uykulu halden, tekrar hayal ale-
mine dal›yor. Savaflmaktan kendini alam›yor, bütün
koflullanmalar› hayal alemini dolduruyor. Hayal
aleminde koflullanmalar›n› yafl›yor.

***
Sinan yeniden tek tek hücre-ko¤ufllara giriyor,
ç›k›yor, direniflçilerin kulaklar›na parolay› f›s›ld›-
yor... Hay›r, parolay› ifliten direniflçiler yaflama
305

dönme sevincini kucaklayam›yorlar. Yitirilen yol-


dafllar›n›n üzüntüsü, bu sevinci bir anda al›p götü-
rüyor.
Son hücre-ko¤uflun kap›s› aç›l›yor. Durumu a¤›r
olup s›k s›k hayal alemine dalan ve art›k kolay ko-
lay bilincini toplay›p bu alemden ç›kamayan yolda-
fl›n yan›na var›l›yor.
Koflulland›¤› parolay› kulaklar›nda duyan Day›
irkiliyor, ilk anda direniflin bitirildi¤ine inanam›-
yor.
“Direnifl bitti mi, baflard›k m›?”
“Tamam, direnifli bitirdik tüm yoldafllar› gör-
düm, doktorlarla konufltuk. Direniflimiz hedefine
ulaflt›. Bundan sonras›n› gereksiz bulduk. Hepiniz
yaflama dönebilecek durumdas›n›z. Etrafl›ca de¤er-
lendirmeyi daha sonra yapaca¤›z. fiimdi sizi hasta-
neye götürecekler. Ben de sizinle gelece¤im.”
O, direniflin bitti¤ini, koflulland›¤› parolan›n ku-
la¤›nda ç›nlamas›ndan anl›yor. Ama bunun d›fl›nda
söylenenlerin çok az›n› kavrayabiliyor. Ve yine ha-
yalinde yafl›yor.
“‹yi ama hastane iflgal alt›nda de¤il mi, oras› sa-
vafl bölgesi de¤il mi, oradaki savafl›n durumu ne?”
Gözler üzgün onu izliyor. Sinan, elinden bir fley
gelmemenin üzüntüsüyle, çaresizli¤iyle bir ona,
bir doktora bak›yor. Doktor da onun üzüntüsünü
ayn› çaresizlikle paylaflmakta. Bu an için yapacak
baflka bir fley yok!..
Sedyeye konularak, koridorlardan h›zla geçirilip
do¤ruca ambulansa bindiriliyor.
Gözlerini hayal aleminden biraz aralar gibi olu-
306

yor.
“Nas›ls›n?” sözüyle irkiliyor.
Evet, bu sesi çok iyi tan›yor. Bu, onu, C blokta
hiç yaln›z b›rakmayan ses. O, fizik, moral ve irade
gücünün, yetmiflli günlerde yaflayan ve her fleyiyle
yoldafllar›n›n yard›m›na koflan kararl› bir simgesi.
Y›llard›r ip boynunda, sehpada hayk›raca¤› son
sözleri yaflayan, coflkusunu her direniflte yoldaflla-
r›yla paylaflan, ölüme ve zülme bafl e¤memenin
onurlu bir ifadesi...
Evet evet, bu Tayfun olmal›!
“‹yiyim! Nereye gidiyoruz, sen nas›ls›n?..”
“Haydarpafla’ya gidiyoruz, ben de iyiyim.”
“‹yi ama oras›... oras›...”
“Yok bir fley, her fley normal.”

***
Sedye yanlar›na, koluna serum tak›l› bir direnifl-
çiyi daha b›rak›yor.
Bu Avni’den baflkas› de¤il.
Hemen yoldafllar›n› yokluyorlar:
“Avni, Avni... Nas›ls›n?.. Yoksa durumun kötü
mü, sana neden serum ba¤lad›lar?”
Avni’nin iyi oldu¤unun delili, tebessümü dudak-
lar›na yay›l›yor. Onlar› fazla merakta b›rakman›n
telafl›yla yan›tl›yor:
“Hay›r, çok kötü de¤ilim ama nedense serumu
burada takmay› uygun buldular.”
K›sa bir süre sonra Zeynel getirildi.
“Nas›ls›n Zeynel?”
“‹yiyim.”
Zeynel’in dudaklar›nda da her zamanki tebes-
307

süm var. Yoldafllar›n›n sa¤l›¤›n› tek tek soruyor.


Üzgün ama dirençli...
Konuflmak, konuflmak, bilincini birileriyle pay-
laflmak istiyor. Bu, onu hayal aleminden çekip ç›ka-
r›yor, bilincini daha sa¤l›kl› k›l›yor. Bilincini haya-
le kap›lmaktan konufla konufla kurtarabiliyor.
Sinan her iki yan›nda altl›-üstlü olmak üzere,
dört yatakl› ambulansa biniyor. Yataklarda, kendi
aralar›nda konuflmaya çal›flan dört ölüm gönüllüsü
yoldafl› uzanm›fl, yat›yorlar. Yüzlere sevecen bir
ayd›nl›k yay›l›yor. Tebessümler, gülümsemeler, bir-
birine sevgiyle bak›fl›yor, eller ellere uzan›yor. Yü-
rekler birbirine ba¤lan›p yaralar da¤lan›yor. Ambu-
lansa s›cac›k, bütün ac›lar› saran bir hava hakim
oluyor. Bu havay› soluyorlar flimdi.
Araba kalk›yor, yaflama döndürülmek üzere has-
tane yoluna koyuluyorlar. Açl›¤›n 45’li, 50’li günle-
rinde ölüme ç›kt›klar› bu yoldan flimdi, arkalar›nda
üç flehit, yürekleri yaral›, yaflama sevinçleri buruk,
yaflama dönmeye gidiyorlar.
‹kili, üçlü, birkaç sözcüklü, k›sa k›sa C blok “sa-
vafl an›lar›” üzerine hofl sohbetler, daha önce ac›-
larla k›vrana k›vrana gittikleri bu yolun nas›l bitti-
¤ini onlara unutturuyor.
Arada bir bilinç d›fl› konuflmalar devam ediyor.
Avni ve Tayfun kayg›l›...
Sinan’›n uyar›s›yla hastanenin önüne geldikleri-
ni anl›yorlar.
Hastanenin önünde, günlerdir yürekleri onlarla
çarpan, ayn› ac›lar› onlarla paylaflan analar, efller,
kardefller bekliyor. Onlar sevinci yaflamak için, kaç
308

günler, kaç geceler boyudur hastane ve cezaevi ön-


lerinde uykusuz, ço¤u kez aç beklediler. Ac›lar›na
ac›lar eklendi.
Hay›r, bu ac›lara sab›rla katlanmas›n› bilen, in-
sanca yaflamak için direnmesini ö¤renen bu de¤er-
li insanlardan, buruk da olsa yaflayacaklar› bir se-
vinci daha fazla geciktirmemeli...
Bir an her fleyi unutuyor. Ambulans›n cam›na f›r-
l›yor, onlara do¤ru ba¤›r›yor:
“Eylem bitti!”
“Eylem bitti!”
Ambulans tam hastanenin bahçesine dönerken,
eylemin sonucunu, sevincini, yerlerinden sݍrayan,
birbirlerine sar›lan bu özverili analarla paylafl›-
yor...
“Keflke onlarla yüz yüze konuflabilsem, o¤ullar›-
n›n, kardefllerinin, efllerinin direniflini anlatsam
onlara...” Ah! Neden bir foto¤raf makinesi yok ya-
n›nda? Birbirleriyle kucaklaflan yüzlerin, birlikte
paylaflt›klar› sevinci baflka neyle, nas›l anlatabilir
ki! Bunca ac›lardan sonra, buruk da olsa bu sevinci
bu yüzlerde paylaflmak ne güzel fley!..
Ambulans tutuklu ko¤ufllar›n›n bulundu¤u bölü-
mün önüne yaklafl›yor. Day›, Tayfun, Avni, Zeynel
tek tek sedye ile koridora tafl›n›yor. Bürokrasi ifl-
kencesi onlar› bu haldeyken ko¤ufla almay›p, kori-
dorda sedyede bekletiyor. Beklemek neyse de üflü-
yor, üflümekten tirtir titriyorlar. Buna bir de kori-
dordaki hava ak›m› ekleniyor. Üflüme dayan›lmaz
bir hal al›yor.
Neyse ki, az sonra ko¤ufla al›n›yorlar.
309

***
Sinan hastanedeki yoldafllar›n›n kulaklar›na tek
tek parolay› söylüyor. Yoldafllar›n› öpüp kucakl›-
yor. Ama ‹brahim bambaflka duygular içinde. Göz-
yafllar›n› onun yüre¤ine b›rak›yorcas›na, kuca¤›nda
h›çk›ra h›çk›ra a¤lamaya bafll›yor.
Böyle bir tavr›n flaflk›nl›¤›ndan kurtulur kurtul-
maz, dili döndü¤ünce yoldafl›n›n üzüntüsünü ha-
fifletmeye çal›fl›yor:
“Sen görevini lay›k›yla yerine getirdin yoldafl,
üzülme!”

***
fiener onu daha da flafl›rt›yor. Onun duygular›
hala direnifli yaflamakta. Hala ayn› ruh ve coflkuyla
ölüme kofluyor. Onun bu direnifl coflkusunu paylafl-
mak ne güzel! O, bu ruh ve coflkuyu idam sehpas›-
na da tafl›mak için az m› bekledi?
Parolay› fiaban’›n kula¤›na da söylüyor. fiaban
bunun ne anlama geldi¤ini anl›yor. Peki ama Ha-
san’la Mürsel nerede? Onlar neden burada de¤il?
Kalp at›fllar› yükseliyor... Kendini tutamaz bir ses-
le hayk›r›yor...
“Nerede onlar?”
Ani bir hareketle, sorusunun duyulmas›n› engel-
lemek istercesine, bir yüzbafl› Sinan’› kolundan ya-
kalay›p bir kenara çekiyor..
“Hasan iki gün önce ölmüfl, ben de yeni duy-
dum.”
Beyninden vurulmufla dönüyor. Üç flehidin ac›s›-
n› yaflarken buna bir dördüncüsü eklendi... Hüzün
310

çöküyor içine... Sevinç ve ac›n›n bu kadar iç içe,


yan yana, birbirinin ikiz kardefli oldu¤u kaç direnifl
yaflanm›flt›r? Hay›r, bu ölümü, henüz yaflama mü-
cadelesi veren yoldafllar›na söylememeli, onlar he-
nüz kendilerine gelirken daha fazla üzülmemeli.
Her fleyden önce, onlar›n bir an önce sa¤l›klar›na
kavuflmalar›n› düflünmeli. Çünkü bu insanl›k tari-
hinin en hakl› kavgas›n›n onlara daha çok ihtiyac›
var.
“Peki Mürsel nerede?”
“Yan ko¤uflta.”
Beklemeden yan ko¤ufla geçiyor. Do¤ruca Mür-
sel’in yan›na gidiyor. Kula¤›na parolay› söylüyor.
Ama hay›r, Mürsel kimseyi tan›m›yor. Tan›yacak
durumda da de¤il. Bilincini yitirmifl halde say›kl›-
yor. Onu yoldafllar›n›n yan›na ald›r›p, burada tek
bafl›na kalmaktan kurtarmal›. Yoldafllar›n›n güven-
li ellerine b›rakmal› ki, gözü arkada kalmamal›. ‹s-
te¤i yerine getiriliyor, Mürsel yoldafllar›n›n yan›na
al›n›yor.
fiimdi içi rahat, hastanede üstüne düflen görevi
yapt›. Art›k yoldafllar›ndan ayr›lma zaman› geldi.
Hastaneden ayr›lmadan önce yoldafllar›yla son
konuflmas›n› yap›yor:
“Yoldafllar, onurlu ve görkemli bir direnifl yarat-
t›n›z. Direniflimiz esas olarak hedefine vard›. fiim-
di önemli olan yaflama dönmeniz. En k›sa sürede
sizi aram›zda görmek istiyoruz. Kendinize iyi ba-
k›n.”
Kucaklaflmalar, öpüflmeler...
“fiimdilik hoflçakal›n.”
311

***
‹çeriyi huzur dolu bir sessizlik kapl›yor... Sade-
ce direniflçilere verilen serumun damlalar› duyulu-
yor. Yönlerini tekrar yaflama do¤ru çeviriyor, yan
gözlerle birbirlerini izliyorlar...
Ama Hasan nerede? Mürsel getirildi¤i halde Ha-
san’›n yanlar›na getirilmeyifli onu kayg›land›r›yor:
“‹yi ama hepimiz buraday›z. Hasan nerede?”
fiaban bildi¤i kadar›yla yan›tl›yor:
‘’Bilmiyorum. 72. gün buradan ald›lar, bir daha
getirmediler.”
“Yoksa Hasan öldü mü?”
“Bilmiyorum.”
Kayg›lar birlefliyor, hüzne dönüflüyor.
“Ayr›ca, 73. güne kadar siper arkadafl›m›z olan
B. K. da 73. günün akflam› direnifli b›rakt›. B›rakma-
dan önce kendisinin morali bozuktu. Biz kendisiy-
le konuflarak uyar›p ikna etmeye çal›flt›k. Ancak ik-
na çabalar›m›z sonuçsuz kald›. Ve önceden ortakla-
fla kararlaflt›r›lan ilkeleri görmek istemedi. fiimdi
yan ko¤uflta, iki gündür serum al›yor...”
Hemen subay› ça¤›r›p, yoldafllar›na ne oldu¤unu
kesin olarak ö¤renmeliler.
Subay geliyor. Onlar› üzece¤ini bildi¤i halde,
gözlerinin içine baka baka yalan söyleyemiyor:
“Evet. 73. gün Hasan öldü. Serum kabul etmedi.”
Bafllar›ndan kaynar sular boflan›yor. Bir kez da-
ha ac›yla y›kan›yorlar.
Evet, Ölüm Orucunda öleceklerdi, ölmek için yo-
la ç›km›fllard› ve buna çoktan haz›rl›kl›yd›lar. Bunu
312

biliyorlard› ve öldüler de. Ama ölen, flehit düflen


yoldafllar›n› kendi törenleriyle yüreklerine gömdü-
ler. Ya Hasan... Ya ölürken yan›nda olamad›klar›, o
flehit düflen yoldafllar› için yapt›klar› anmalarda
“Günefli ‹çenlerin Türküsü”nü hayk›ran Hasan. Yü-
rekler bir kez daha yan›yor. Yaflama dönmelerinin
bütün sevinci yerini bu ac›lara b›rak›yor.
“Ah üzerine karanfiller bile koyamad›¤›m›z, de-
¤erli yoldafl›m›z...”
Ah Mudanya’n›n iskele hamal›. Efsane kahrama-
n› de¤il, devrimin s›ra neferi. Halk›n›n umudu, bi-
timsiz feri... Onun için kavgada yoldafllar›yla güle
güle ölüme gitmek mi;
fiafak vakti küfesi omuzunda yola ç›kmak,
‹skele kahvesinde tavflan kan› bir çay satmak,
Zeytini özenle ay›r›p toplamak,
Siemens’de grevdeki iflçilerle diz dize so¤an k›-
r›p, ekmek yemek gibi,
Yaflamak ve kahkahalarla gülmek gibi bir fley...
313

“ARKADAfiLAR
Baflta bir konuya de¤inmek gere¤ini duyuyorum.
Özellikle bizler farkl› kökenlerden gelen insanlar
olup, bizleri mücadele içerisinde birbirine ba¤layan
ba¤lar ayn› ideolojiyi paylaflm›fl ve ayn› hareket al-
t›nda, geliflen s›n›f mücadelesi içerisinde yer alma-
m›z oluflturur. Bu mücadele içerisinde hepimiz so-
rumlulu¤umuz ölçüsünde kendimizi yetkinlefltirme-
ye, eksik ve zaaflar›m›z› gidermeye çal›flt›k. Küçük
burjuva zaaf ve eksikliklerimizi giderme ve bir an-
lamda daha yetkin birer devrimci olarak yaratma
çabalar›m›z içerisindeyken bile hareketimizin gelifl-
mesi ve onun ç›karlar›n› ön planda tutmak anlay›-
fl›yla hareket ettik. Ben bugüne kadar küçük burju-
va tutkulara yer vermeden amaçlar›m›za ulaflma-
n›n özverili çal›flman›n ürünü olabilece¤i bilinci ve
inanc›yla hareket ettim. (...)
(...)
12 Eylül (...) koflullar› (...) biz siyasi tutuklular ile
(...) aras›nda cezaevlerinde sürekli bir mücadeleyi
gündeme getirmifltir. Bu süreçte, bizlere yönelik sal-
d›r›lar›n salt fiziki nitelikte olmad›¤› gibi gelip geçi-
ci de olmad›¤› hareketimiz taraf›ndan tespit edilmifl
buna uygun politika saptanm›flt›r. Biz bu politikay›
kendimize rehber edindik.
Nitekim hayat›n her alan›nda estirilen terör, k›sa
vadede cezaevine yans›m›flt›r. Bugüne kadar varo-
lan askerlefltirme politikalar›n› bizlere karfl› sistem-
li olarak gündemde tuttuklar› bir sürece girdik.
(...)
(...) Süreç bizi büyük bir tarihsel görevle karfl›
314

karfl›ya getirmifltir.
Bugün insanl›k onurumuza yönelik sald›r›lar yo-
¤unlafl›rken, siyasi haklar›m›z gaspedilmifl durum-
dad›r. Ve gelinen noktada, gündeme sokulan tek tip
elbise uygulamas›n›n tafl›d›¤› ciddiyet bu konuda
bir hesaplaflmay› zorunlu k›lm›flt›r.
(...)
Ben (...) baflta hareketime ve halk›ma karfl› so-
rumlulu¤umun bilinci içinde, bana verilen tüm gö-
revlerimi lay›k›yla yapmaya çal›flt›m. ‹flte flu an ya-
flam, (...) yine karfl› karfl›ya getirdi bizleri. Ve bu sa-
vafl› kazanaca¤›m›z inanc›yla hareket ederek ölü-
mümüz pahas›na savafl›m›z› sistemli k›ld›k ve de-
¤erli yoldafllar›mla Ölüm Orucuna bafllad›k. Böyle-
sine flerefli, onurlu bir görevin bana verilmesini
inançla karfl›larken, bu karar›mda hiçbir tereddüt
ve karamsarl›¤a yer vermeden, tarihsel bir görevi
yerine getirdi¤im bilinciyle, ölümü coflkuyla kucak-
layaca¤›m. Ve son sözüm olarak da, tüm yoldafllar›-
ma flunu bir kez daha hat›rlatmak isterim: Bu mü-
cadele içinde bizler ne ilk, ne de son olaca¤›z, hepi-
miz onurlu kavgam›zda karfl›laflaca¤›m›z güçlükle-
ri gözard› etmemeliyiz, kendimizi buna göre haz›r-
lamal›y›z.
YAfiASIN ÖLÜM ORUCUMUZ!
KAHROLSUN FAfi‹ZM, YAfiASIN MÜCADELEM‹Z!
29 May›s 1984 Sal›, Sa¤malc›lar 2
Hasan TELC‹”
315

“CANIM ANNEC‹⁄‹M VE KARDEfiLER‹M


(...)
fiu an kendi özgür irademe ve inanc›ma dayana-
rak vermifl oldu¤um karar›n ciddiyetinin benim
aç›mdan ne kadar önemli oldu¤unu bilmenizi isti-
yorum. (...) Ben ve arkadafllar›m, 29 May›s 1984 ta-
rihinden itibaren Ölüm Orucuna bafllad›k.
Ben bu karar› al›rken, insanl›¤a karfl› sorumlulu-
¤umun ve insanl›k onurunun yüceli¤inin bilinci içe-
risinde hareket ediyorum.
Böyle bir görevle bana ve tüm tutuklu arkadaflla-
r›ma yönelik bask›lara, yasaklara son verilmesi için
ölümü coflkuyla kucakl›yorum. Ölüme giderken hiç
tereddüt etmedim. Çünkü mücadele içerisinde tek
ölen ben olmayaca¤›m. Bizler ne ilkiz, ne de son
olaca¤›z. Mücadelemiz içinde Türkiye halk(...)n›n
kurtuluflu için y›¤›nla yoldafl›m›z› flehit verdik ve ve-
rece¤iz de. fiu an benim ard›mdan gözyafl› dökmek
de¤il, yaflam›m› ve onurumu (...)›n çizmeleri alt›na
ald›rmayan hareketimden dolay› gurur duymal›s›-
n›z.
Anneci¤im, bu size kalemimden ç›kan son sözler,
inanc›m› ve coflkumu simgelemektedir. Ve sizlere
olan sevgimi de yaflam›mda hep tafl›d›m.
(...) Sizlere özgür yar›nlar temenni eder, seni,
a¤abeyimi ve kardefllerimi özlemle öperim. Hoflça-
kal›n.
30 May›s 1984
O¤lunuz Hasan TELC‹”
316

Dört can topra¤a düfltü de kavga burada bitti


mi?
Dört can topra¤a düfltü düflmesine ama yürek
düflmedi. Kavga sürüyor, yürek kavgay› sürdürü-
yor. Direniyor, direnecek...
Ne zamana kadar m›? Yeryüzü ve gökyüzünü
fethedene kadar.
Özgürlük bu köhnemifl zindanlar› y›kana, ulus-
lar özgür olana, sömürü, açl›k yeryüzünden kalka-
na, iflkence, bask› yok olana kadar. Tüm insanlar›n
el ele, renk renk çiçeklerden bahçelerde özgürlük
ve bar›fl türküleri söylemesine kadar....
Topra¤a düflen dört can m›? Onlar bu kavgada,
yeni bir dünya kurulana kadar hep yaflayacak...
Emperyalizme ve faflizme karfl› mücadelede
namluya sürülmüfl bir mermi, bir toprak iflgalinde
coflku, bir grevde s›n›f kini...
Bir boykotta kararl›l›k, bir gösteride özgürlük
slogan›, iflkencede direnç olacak.
Zulme karfl› olan her insan, k›rm›z› karanfiller
olarak onlar› yanlar›nda bulacak.
Mutlaka ama mutlaka zulme, haks›zl›klara, ada-
letsizli¤e her karfl› koyuflta onlar bir kez daha an›-
lacak!..
4. BÖLÜM

METR‹S, SA⁄MALCILAR VE
BAYANLAR BÖLÜMÜNDEN
ANLATIMLAR
319

1984 y›l›n›n ilk aylar›nda bir k›fl günü...


‹ki-üç gün önce ya¤an kar›n buzlanmaya yüz
tuttu¤u, kuru ayaz›n iliklere kadar iflledi¤i sabah›n
ilk saatleri...
K›sa bir süre önce tüm giysileri gaspedildi¤i
için, ellerinde kalan pijama, içlik vb. giysilerle ko-
runmaya çal›flan hasta tutuklular, yeni bir günü
karfl›lamaya haz›rlan›yordu. Ko¤uflta kahvalt› ve
say›m haz›rl›klar› uyku mahmurlu¤unun yavafl rit-
miyle sürüyordu.
Temiz hava, günefl ve iyi beslenmeye olan tüm
ihtiyaçlar›na karfl›n, hiçbir zaman bu olana¤a kavu-
flamayan Metris’in tüberküloz hastalar›, kahvalt›la-
r›n› haz›rl›yorlard›. Haftada bir alabildikleri ve di-
¤er tutuklulardan tek “imtiyaz”lar› olan “diyet”le-
rinden kalan yiyeceklerle kahvalt›lar›n› yapacaklar-
d›.
320

Ko¤ufltaki tek masa haz›r hale gelince, kahvalt›-


ya bafllamak için az say›daki sandalyelere çifter
çifter ilifltik.
Ama ans›z›n insan beyninin tüm hücrelerine ka-
dar iflleyen sürgü sesleri ile kap› aç›ld›. Bafllar›nda
“general onbafl›” oldu¤u halde, askerler ko¤ufla dal-
d›lar. Onbafl›y› tan›mayan, bilmeyen yok. O varsa
mutlaka bir fleyler olacak demek... Yapt›¤› hiçbir
fleye kar›fl›lmayan ve istedi¤i zaman istedi¤i gibi
hareket edebilen “bafl›na buyruk” biri oldu¤u için,
tutuklular ona “general onbafl›” ismini takm›fllard›.
Ko¤ufla doluflan askerlerin gazino bölümünde
üçlü s›ra halinde saf tutmalar›n›n ard›ndan, “An-
ten” lakab›yla an›lan üste¤men, düflman› “zaptu-
rapt” alt›na alm›fl muzaffer(!) bir komutan edas›yla
ko¤ufla girdi...
“Arama yapaca¤›z, efendi(!) gibi d›flar› ç›k›n! Di-
renirseniz, diyetinizi kesip masa ve sandalyelerini-
zi de alaca¤›m.”
Oysa daha bir gün önceki say›mda arama yap›l-
m›flt›. Bu ne ola ki? Geçmifl direnifllerin verdi¤i
al›flkanl›kla toparlan›p kol kola girdik. Hemen ar-
d›ndan, üste¤menin emriyle sald›r› bafllad›... Hava-
da periyodik hareketlerle giderek ivme kazanan ve
h›zla hasta tutuklulara inip kalkan coplar, devrilen
masadan etrafa saç›lan ekmek, peynir, ya¤ art›kla-
r›... Yerde çay demliklerinin devrilmesiyle oluflan
çay gölcükleri... Sürükleyerek koridora ç›kard›lar
bizi. Slogan at›yorduk.
“KEY-F‹ A-RA-MA-YA SON!”
...
321

‹lk sald›r› fasl› sonunda, her operasyonda kalp


krizi geçiren kalp hastas› bir arkadafl d›fl›nda, kafa-
s› postalla ezilmifl bir arkadafl da bay›lm›fl halde
yerde yat›yordu. Üç-dört kiflinin de a¤z› burnu kan
içindeydi. Orta boylu, esmer, siyah gözlüklü tipiy-
le hiç de doktora benzemeyen Metris’in “Mengele”si
haz›r bekliyordu. Belki müdahale etmesi için geti-
rilmiflti. Elinde, daha önceden haz›rlay›p getirdi¤i
enjektörü ile yerde yatan tutuklulara ald›rmaks›z›n
üzerlerinden geçip bayg›n halde yatan arkadafla
a¤r› kesici i¤ne yapt›. Kalbine masaj uygulad›. Du-
rumu vahim görmüfl olacak ki, haz›r sedye ile bay-
g›n iki arkadafl› üst üste s›k›flt›r›p “revire götürün”
diye emir verdi askerlerine.
Kendisi yan›m›zda kald›¤›na göre “arama” uzun
sürecekti...
Operasyonun ikinci k›sm›na geçtiler. Ç›r›lç›plak
kalana dek soymaya bafllad›lar bizi. Yerde yatar
halde kenetlendik. Bir yandan da slogan at›yorduk.
“AHLAK DIfiI ARAMAYA SON!”
Operasyon ekibi kenetlendi¤imiz arkadafllar›-
m›zdan tek tek kopar›p ald› bizi. Sonra, soyup ko-
ridorun di¤er taraf›na sürüklediler. Bir anda “ifli bi-
tirilenler” taraf›nda buldum kendimi. “Mahremiyet”
psikolojisi ile flortumu giymeye çal›fl›rken, gözüm
etrafa iliflti. Ana koridorun pencere kenar›nda bir
sandalye, yan›nda elinde t›rafl makinesiyle bir as-
ker beklemekte... S›ran›n saç kesilmesine geldi¤ini
anlad›m o an.
Ellerimiz arkadan kelepçelenirken, bir arkadafl›
hala soymakla meflgullerdi. Yeni yakalanm›fl ve de-
322

neyimsiz olmas›ndan yararlanmaya çal›fl›yorlard›.


“Anten”, ko¤ufltan ald›¤› lastik pompa sap›n› di-
¤er elinin avuç içine hafif hafif vurarak “tik” haline
gelmifl her zamanki hareketlerine bafllad›.
“Bundan bafllayal›m” diye emretti.
Askerler, kargatulumba, üzerinde tek bir giysi
olmayan arkadafl›, elleri arkadan kelepçeli sandal-
yeye oturttular. Biri postal›yla arkadan ellerine ba-
sarken, üçü-dördü omuzlar›ndan ve bacaklar›ndan
kavrayarak hareketsiz hale getirme çabas›ndayd›.
Bir di¤eri de iki eliyle kulaklar›n› yakalam›flt›. Bu
durumda berberin sokulup, nas›l makinesini kulla-
naca¤› ise meçhuldü! Zaten dertleri saç kesmek de-
¤ildi.
T›rafl makinesinin bafl›n yan taraf›ndan saça gi-
rip bir tutam kopartmas›yla kargafla daha bir art›-
verdi. Ve sandalye ile beraber zorla t›rafl edilmeye
çal›fl›lan arkadafl da devrilip yere uzand›. “Zapt”
edememifllerdi iflte.
Anten: “B›rak›n” dedi... “Çevirin flunu”.
Çevirmek, tutuklunun k›ç falakas› için haz›r po-
zisyona getirilmesi demekti... Çift tarafl› inip kal-
kan coplar iflini o kadar iyi beceriyordu ki, biraz
önce coplar›n ç›plak bedene indi¤i yerde, çok geç-
meden içi kanla dolu ikinci bir bald›r, ikinci bir kal-
ça olufluyordu.
Bir yandan slogan at›yor, bir yandan da zorla saç
kesme sahnesini seyrediyorduk.
“fiimdi götürün, sandalyeye kendi otursun, tut-
man›za gerek yok, kendisi t›rafl olacak!”
“Anten” söylüyordu bunlar›. S›k s›k baflvurdukla-
323

r› taktiklerden biri de buydu. Ama sandalyeye otu-


ran yoktu. Askerler yine zorla oturtmak zorunda
kald›lar. Tekrar f›rlad›, tekrar “çevrildi” ve sonra
tekrar sandalyeye oturttular. Zorla sandalyeye
oturtma-aya¤a f›rlama-bald›r ve k›ç falakas› k›s›r
döngüsü bir süre devam etti. Onca dayaktan sonra
“Kah-rol-sun Fa-flizm” diye m›r›ldan›yordu hala ar-
kadafl›m›z.
“Anten” iliklerine kadar titremeye bafllad›¤› bir
sinir krizine girmiflti. Elindeki sopayla falakaya ka-
t›ld›. Askerler flaflk›nd›lar.
“Allah diyeceksin ulan! Yaflas›n faflizm diyecek-
sin ulan!..” diye hem ba¤›r›yor, hem de vuruyordu.
Nice sonra kendini toparlay›p, “Al›n bunu hücre-
ye götürün” diyebildi.
Devrimci direniflin arkadafl›m›z flahs›ndaki zafe-
ri o kadar netti ki, biz “Hücreler Bizi Y›ld›ramaz”
diye slogan atarken, baflka bir tek kifliye falaka at-
t›rmaya cesaret edemedi. Ve ko¤ufla geri koydular
bizi.
....
Aradan iki gün geçmiflti.
Akflam yeme¤i sonras› kap› sesiyle hepimiz ga-
zinoya dolufltuk. Hücreye al›nan arkadafl ç›r›lç›p-
lak karfl›m›zdayd›. S›k›l› yumru¤unu havada bir
yay çizdirip en yukar›ya kald›rarak;
“Kazand›m! Direniflimiz hep kazanacak!” diye
ba¤›rd›...
“O an, her direniflçi gibi benim gözümde de ç›p-
lak de¤ildi arkadafl... Kesinlikle ç›plak de¤ildi... O,
direniflimizin en görkemli elbisesiyle, DEVR‹MC‹
324

ONUR’la giyinikti.

***
Metris’i anlamak, o so¤uk duvarlar›n içinde olup
bitenleri anlamak, devrimci tutsaklar›n direniflini
ve onun doru¤a ç›kan biçimi Ölüm Orucunu anla-
mak, “KAZANDIM! Direniflimiz hep kazanacak!” diye
hayk›ran sesteki kararl›l›¤›, inanc›, gelece¤e olan
umudu anlamakla, onu içimizde yaflatabilmekle
olas›d›r.
12 Nisan sabah› “kararl›l›¤›, inanc›, gelece¤e
olan umudu” içlerinde yaflatan devrimci tutsaklar,
coflkulu anonslarla bafllatt›klar› süresiz açl›k grevi
eylemine büyük bir azimle sar›ld›lar.
Direniflçiler, hemen bir gün sonra ko¤ufllar›ndan
toplan›p Sibirya’daki ko¤ufllara götürülmüfl ve aç-
l›k grevine kat›lmayanlardan ayr› tutulmaya bafl-
lanm›flt›.
Daha önce Sibirya bölümü boflalt›lm›fl, orada aç-
l›k grevine kat›lmayanlar di¤er bölümlere da¤›t›l-
m›flt›. Bu durumda direnifle bafllayan tutsaklar, ko-
layl›kla Sibirya’ya toplanabilirdi.
Direniflçilerin Sibirya’ya getirilmesi ifllemi “so-
yarak arama” ve yer yer de “saç kesme” operasyon-
lar› ile yap›ld›. Direnifle karfl› ilk sald›r› yap›lm›flt›.
Tüm günlük ihtiyaç malzemelerine, sürahi, bardak,
bidon vb. el konmufltu.
Eldeki sigaralar topland›, gazete yasa¤› bafllat›l-
d›. Gitti¤imiz ko¤uflta, daha önce el y›kamak için
kulland›¤›m›z küveti temizleyip su doldurarak bir-
kaç gün ihtiyaç duydukça oradan elimizle su içtik.
Bugün her elimi yüzümü y›kay›fl›mda elimle küvet-
325

ten su içiflimi an›msar›m hep.

***
Direniflimizi k›rmak için her yolu deniyorlard›.
‘Tedavi’ ad›na zorla revire ç›kar›lan tutsaklar “se-
rum almaya” zorlan›yorlard›.
Bir akflam, mazgal› açan asker ismimi okudu.
“Revire ç›kacaks›n” dedi. Hepimiz yataklardayd›k.
Eldeki s›n›rl› battaniyelerle sar›nm›fl, gitgide güç-
ten düflen vücutlar›m›z› ›s›tmaya çal›fl›yorduk. Bir-
den kap› aç›ld›, dald›lar içeriye. Ranzalar›n bir kö-
flesinde toplanm›fl direniyorduk. Fazla zorlanma-
dan kopar›p ald›lar beni. Do¤ru revire.
“Açl›k grevinin gereksizli¤inden, bofluna kendi-
me yaz›k etti¤imden, böyle direnifllerle hiçbir so-
nuç alamayaca¤›m›zdan” dem vurdu doktor. Bofla
konufltu¤unu yan›tlar›mdan anlam›fl olacak ki, k›sa
kesti:
“Durumun iyi de¤il, serum verece¤iz!”
Karfl›mdaki adam›n, her operasyonda iflkenceci-
lere yard›mc›l›k görevi gören, bay›lan tutuklular›
i¤ne vurarak ay›lt›p iflkencenin dozunu ayarlayan
kifli oldu¤unu bilmesem, gerçekten sa¤l›¤›m› düflü-
nüyor diyece¤im ama el insaf!..
Bu kadar› da fazla deyip akl›ma geleni söyledim
yüzüne:
“Cezaevinde yap›lan her türlü iflkenceye kat›lan
ve dozaj›n› ayarlayan sen, doktorlukla uzaktan ya-
k›ndan ilgisi olmayan sen, benim sa¤l›¤›m konu-
sunda ahkam kesemezsin. Her iflkenceci gibi sen
de tutuklular›n sa¤l›¤›ndan sorumlu de¤il, iflkence
yapmakla mükellefsin...”
326

Etrafta haz›r bekleyen askerler kargatulumba


havaland›r›p s›rtüstü masaya yat›rd›lar beni. Ayak
bald›rlar›mdan ve gö¤sümden geçirdikleri iplerle
ba¤lad›lar. “Doktor”un denetiminde “iflkence teda-
visi” bafllam›flt›. Yerimde durmadan ç›rp›n›yor, slo-
gan at›yordum. Serum i¤nesini kolumdan takmay›
baflaramay›nca, sa¤ aya¤›mdan takmay› denediler.
Ama olmuyordu, baflaram›yorlard›...
“Tedavi” ad› alt›nda yürütülen bu operasyon 4-5
dakika sürmüfltü. Zaten amaçlar› serum vermekten
öte, “benim psikolojik yan›m›, kararl›l›¤›m›, diren-
cimi ölçmekti. Baz› tereddüt gösteren unsurlar›,
zay›fl›klar›n› sezdikleri noktada bu yolu deneyerek
direniflten kopartm›fllard›. Ayn› yöntemi benim
üzerimde de denemek istemifllerdi. Ama benden
umutlar›n› kesince, serum takmaktan vazgeçtiler.
Daha da kötüleflmifl, iki-üç günlük enerjimi kaybet-
mifl halde ko¤ufla geri getirildim.
Direniflimizi k›rmak için her türlü taktik deneni-
yordu. Ama tüm engellemelere, sald›r›lara ve ince
taktiklere ra¤men, direniflimiz yükselmeye devam
ediyordu.

***
D›fl dünya ile tüm ba¤lar›m›z kesikti. Açl›k gre-
vinin bafl›ndan beri günlük gazeteler verilmiyordu.
D›flar›da olup bitenleri, Sa¤malc›lar’daki direniflçi-
lerden haberleri ancak duruflmaya giden arkadafl-
lar arac›l›¤›yla ö¤renebiliyorduk. O da haftada ba-
zen bir kez ya oluyordu ya da tek tip elbise gerek-
çesiyle mahkeme havaland›rmas›ndan geri döndü-
rülüyorduk. Ziyaret günleri tek tip elbise giydire-
327

rek ziyarete ç›kard›¤›m›z bir-iki arkadafl kanal›yla


geliflmeleri ö¤renebiliyorduk. Blokun arka yüzünde
kalan ko¤ufllarla kurulan “t›k-t›k” ba¤› ise, daha çok
cezaevi içi geliflmeleri izledi¤imiz bir kanal ifllevi
görüyordu.
Sigara yoktu. O da yasaklar listesindeydi. Her
fley iyi hofltu ama sigaras›zl›k hiç çekilmiyordu. Bir
gün dayanamay›p sa¤da solda kalm›fl izmaritleri
toplay›p elde edebildi¤imiz tüm tütünü kurutup
harmanlad›k. Sonra da zuladaki pelür ka¤›tlar›m›z-
dan bir miktar ç›kar›p sard›k. O sigara k›tl›¤› için-
de büyük bir nimet gibi gelmiflti bize. Sarma siga-
ralar› içti¤imizde do¤rusu keyfimize diyecek yok-
tu.
Ölüm Orucu sonras› hep düflünmüflümdür. Aca-
ba yapt›¤›m›z hareket; sigaraya karfl› bir zaaf m›y-
d›? Tutuklulu¤un getirdi¤i bir eksikli¤imiz miydi?
Belki o yan› da vard› ancak karfl›m›zdaki zulmün
tüm yasaklar›na, dayatt›¤› yokluklara karfl›n yarat›-
lan bir olanak, kazan›lan bir küçük zaferin insana
tatt›rd›¤› haz da az›msanamaz herhalde...
....
Yine direniflten konuflurduk uzun uzun (pek
baflka fley de konuflmazd›k ya). Düflüncelerimizi
açard›k tek tek. Sa¤malc›lar’dan ald›¤›m›z haberle-
ri, ailelerimizin deste¤ini, eylemimizin kamuoyun-
daki yank›lar›n› yorumlay›p sonuçlar ç›karmaya ça-
l›fl›rd›k. Statükocu önderli¤in tüm engelleme çaba-
lar›na ra¤men, eyleme kat›lmayan tutsak kitlesinin
direniflimize sempati ile bakt›¤›n›, içten içe sayg›
duydu¤unu, destek olma e¤ilimi tafl›d›¤›n› hisse-
328

der, bunu konuflurduk aram›zda. Zaaf gösteren, di-


renifli yar› yolda b›rakan arkadafllar›n tavr›n›n ne-
denlerini düflünürdük. Kendi hatalar›m›z, “eksik
b›rakt›¤›m›z yanlar nedir?” diye sorard›k kendi
kendimize. Her fleye karfl›n coflkuluyduk, kararl›y-
d›k, inançl›yd›k ve kendimize güveniyorduk.
Açl›k grevinin ilerleyen günlerinde, gece kont-
rollerine bafllam›flt› idare. ‹ç güvenlikten sorumlu
Binbafl› Muzaffer, Üste¤men Zafer, astsubaylar, iki
doktor gece saat 02.30-03.00 sular›nda geliyor, bi-
zi eylemimizden vazgeçirmeye çal›fl›yorlard› ak›l-
lar› s›ra. Her defas›nda b›kmadan yineledikleri “na-
sihat”lerine k›sa ve kesin yan›tlar veriyorduk: “Ta-
leplerimizi yerine getirin, b›rakal›m eylemi.” Bu ya-
n›t ko¤ufltan defolup gitmelerine yetiyordu.
...
Gündüzleri iki kez slogan at›yorduk. Talepleri-
mizi ve kararl›l›¤›m›z› vurgulayan sloganlard› bun-
lar. Direniflimizin coflkulu havas› her fleye egemen-
di. Hayk›r›lan sloganlara, yapt›¤›m›z moral gecele-
rinde söylenen marfllara, fliirlere, her fleye ama her
fleye egemendi.
Direniflin “k›z›l karanfilleri” büyüyordu.

***
Açl›k grevinin 26. günüydü. Program›m›z›n ilk
bölümü, Metris’in de koflullar› göz önüne al›narak
tamamlanm›flt›. Ölüm Orucuna kat›lacak ve direni-
fli 45 gün sürdürecek arkadafllar d›fl›nda kalan her-
kes açl›k grevini b›rakm›flt›. Ko¤uflumuzda eylemi
sürdürecek sekiz arkadafl vard›. Onlar› bizden ay›-
racaklar, Sibirya’n›n sol havaland›rmas›na götüre-
329

ceklerdi.
Belki de bir daha görüflemeyecek olman›n bilin-
cinde olmak onlar›n d›fl›nda kalman›n buruklu¤u
ile birleflince, ko¤uflun havas› hüzünlenir gibi ol-
du. Direnifle devam edecek arkadafllar, coflkulu ka-
rarl›l›klar›na nefle katarak da¤›tt›lar o havay›. San-
ki dü¤üne gidiyorlard›. Her zamankinden çok fark-
l› oldu kucaklaflmam›z. Geleneksel dost kucaklafl-
malar›n›n ötesinde, bir sevgi yüklüydü. Ayr›ld›k.
Gözleri ›fl›l ›fl›ld› giderlerken.
....
Sibirya bölümündeki iki havaland›rmay› birbi-
rinden ay›ran duvar, cezaevinin genel mimari yap›-
s›ndan farkl› olarak yar›m yap›lm›flt›. Bu yüzden
bu iki havaland›rmadan istenilen her saatte karfl›-
l›kl› sohbet etme olana¤› mevcuttu. Fazlas›yla kul-
lan›yorduk bunu. Direnifli sürdüren arkadafllar›-
m›zla sohbet ediyor, adeta iç içe yafl›yorduk. Her
gün bir arkadafl camdan, onlara günlük haberleri
yüksek sesle okuyordu:
“Buras› Metris, Sibirya’n›n Sesi Radyosu günlük
haber yay›n›na bafllam›flt›r. Say›n dinleyiciler, ilk
olarak direniflimizden haberler...” diye süren bir
renklilik içinde.
...
Üç-dört gün sonra, onlara bir moral gecesi dü-
zenlemeye karar verdik aram›zda. Bizim havalan-
d›rmadaki her ko¤ufl kendi içinde haz›rl›k yap›yor,
iyi bir program oluflturmaya çal›fl›yorduk. Sonunda
baflard›k da. Tam bir sürpriz oldu direniflçilere. Da-
¤arc›¤›m›zda var olan fliir, marfl ve türkülerden en
330

uygun bulduklar›m›zla haz›rlam›flt›k program›. Ve


gecenin coflku dolu ak›fl› içinde, direniflteki ko¤ufl-
lara söz verdik. Duygular›n› yans›tacak konuflma-
lar yapmalar›n› istedik. Öyle fleyler söylediler ki,
namlusundan f›rlam›fl top mermisi gibi hep bir
a¤›zdan patlad› sloganlar...
“YAfiASIN SÜRES‹Z AÇLIK D‹REN‹fi‹M‹Z!”
“KAHROLSUN FAfi‹ZM YAfiASIN MÜCADELEM‹Z!”
Ve coflku dolu gecenin sonunda, “Güneflin Sofra-
s›nda” türküsünü söyledik hep birlikte...

“Hey hey... hop hop


Dostlar›n aras›nday›z
Güneflin sofras›nday›z”

diyen hayk›r›fllar›m›z yay›ld› dört bir yana...


Bizden uzakta ama yüre¤i bizimle birlikte çarpan
direniflçi yoldafllar›m›z›n bu sesi duydu¤undan o
kadar emindik ki o an... Belki ayn› anlarda onlar da
ayn› türküyü söylüyorlard› bizimle. “Güneflin Sof-
ras›nda” türküsünü.

***
‹dare yeni bir sald›r› yöntemi olarak, sürekli ko-
¤ufl de¤iflikliklerini gündeme getirmiflti. Öyle ki,
ayn› gün içerisinde bazen iki kez bile yer de¤ifltirir
olmufltuk. Sabah say›m›nda “haz›rlanmam›z” söyle-
nip al›n›yor, örne¤in karfl› ko¤ufla geçiriliyor, ak-
flam say›m›nda tekrar eski yere geri getiriliyorduk.
Art›k “denklerimiz” haz›r, torbalar›m›z hiç aç›lma-
dan bekliyorduk. Cezaevi yönetimi bizleri huzur-
suz etmek istiyor, akl›nca insiyatifini kaybetmeme-
331

ye çal›fl›yordu. Düflünün, ben yirmi gün içinde 12


ko¤ufl de¤ifltirmifltim. Oysa Metris’te ondan önce
geçen üç y›l›mda topu topu üç ayr› ko¤uflta geçti
yaflam›m.
Gezgincilere döndü¤ümüz o günlerde, yeniden
destek açl›k grevine bafllam›flt›k. Bir gün, asker sa-
bah “say›ma haz›r ol” diye klasik sesleniflini yapt›
mazgaldan. Bünyesi sa¤lam 3-4 arkadafl d›fl›nda,
hepimiz yataklar›m›zda veriyoruz say›m›. Say›ma
gelen subay “Anten”di. Sesinden tan›m›flt›m. Gazi-
no bolümünde ayakta duran arkadafllara bir fleyler
söylüyordu, iyi fleyler söylemedi¤i kesindi. Çünkü
a¤z›ndan güzel bir söz ç›kt›¤›na bir kez olsun tan›k
olmam›flt›m.
Anlafl›ld› ki, ko¤uflumuz de¤iflecekmifl. Zaten
haz›r olan torbalar›m›z› elimize al›p ç›kt›k ko¤ufl-
tan. “Bereket versin”, uza¤a de¤il, sadece karfl› ko-
¤ufla geçiyorduk.
Yeni ko¤ufltan içeri girdik ki, o da ne? Gazino
bölümünde yirmi kadar asker tüm yatak, yast›k ve
battaniyeleri y›¤m›fllar, etraf›n› sarm›fllard›.
“Yataklar aranacak” dedi Anten.
Emri alan askerler hemen ifle koyuldular. Olan
fluydu; iki asker yata¤› iki yan›ndan tutup yukar›
kald›r›yor, elinde jilet olan bir baflkas› alt taraf›n-
dan dikiflleri kesiyor, bütün pamuk-paçavra, yata-
¤›n içinde ne varsa hepsi yere dökülüyordu. Tüm
yatak ve yast›klar›n içleri boflalt›lm›flt›. Askerler
tek tek pamuk-paçavra y›¤›n›n› elden geçirdiler, ifl-
lerini bitirince çekip gittiler
Sanki bir ç›rç›r fabrikas›ndayd›k. Her yan kirli
332

bir beyazl›k içindeydi. Saç›m›z›, yüzümuzü, gözü-


müzü, her yan›m›z› toz kaplam›flt›. Yatak ve yast›k
k›l›flar› paçavralarla kar›flm›fl, da¤ gibi bir y›¤›n
duruyordu ortada. Nas›l temizleyecektik bu pisli-
¤i?
Oturup konufltuk aram›zda. Anten’e ve onun
flahs›nda zulmün temsilcilerine bir ders vermeye
karar verdik. Ne mi yapacakt›k? Her taraf› temizle-
yecek, pamu¤u tiftikleyip yataklar› dolduracak, ko-
¤uflu p›r›l p›r›l yapacakt›k. Zaten kapkara olmufl
yüzlerini, say›mda ko¤ufla geldiklerinde biraz daha
karartacakt›k. Onlara, moral olarak, hiçbir flekilde,
bizleri çökertemeyeceklerini gösterecektik.
Mendil, havlu ne varsa a¤›z ve burunlar›m›za sa-
r›p koyulduk ifle. O toz duman içinde gaz maskesi
gibi ifllev gören mendil ve havlular›n a¤›z ve burun
deliklerine denk gelen yüzeyleri, sanki bir baca
filtresi gibi simsiyah olmufltu paçavra tozundan.
Vücutlar›m›z›n onca ölgünlü¤üne karfl›n, terte-
miz olmufltu her yer. Yatakhane süslendi. Ranza
altlar›na örtüler çektik. Yerlere yol kilimleri görevi-
ni görecek battaniyeler serdik. Gazino, tuvalet bö-
lümü y›kanm›fl, p›r›l p›r›l olmufltu. Belki de kald›¤›-
m›z ko¤ufl ilk kez böyle bir temizlik görüyordu.
Tüm bu u¤rafl akflama kadar sürmüfl, bitkin düfl-
müfltük. Ama az sonra yaflanacak sahne için de¤er-
di do¤rusu.
Say›mda hepimiz ayaktayd›k, kazanaca¤›m›z za-
feri zulmün temsilcilerinin yüzünden okumak için.
Ve o an geldi. Say›m ekibi, içlerinde Anten de ol-
mak üzere ko¤ufla girdiler. Alt›n› üstüne getirdikle-
333

ri ko¤uflun yeni halini görünce birden flaflakald›lar.


K›sa bir tereddütten sonra yatakhane k›sm›na yö-
neldiler ama o denli floke olmufllard› ki, o kana bu-
lanm›fl postallar›yla eme¤imizi çi¤neyecek cesareti
bulamay›p a¤›r ad›mlarla çekip gittiler. Yüzlerinde-
ki ifadeyi görmek gerçekten tarif edilmez bir hazd›
bizim için.
Biraz sonra mazgaldan “Ko¤uflunuzu, da¤›taca-
¤›z” dediler. Ve biz onca eme¤imize hiç ac›madan,
küçük de olsa kazand›¤›m›z zaferin hazz›yla, sa-
bah getirildi¤imiz karfl› ko¤ufla geri götürüldük.
Ama bu kez ne üst aramas› yapt›lar, ne de yatakla-
r›n içlerini boflaltt›lar. Yenilmifllerdi çünkü ve biz
çok iyi biliyorduk ki, zaferin büyü¤ünü kazanmak,
böyle küçük zaferleri kazanmay› bilmekten geçi-
yordu.

***
‹nsan yaflam›nda öyle anlar vard›r ki, bir yaflam
boyu edinemedi¤in tecrübeye bir anda sahip oluve-
rirsin.
Direnifl boyunca statükocu dostlar›m›z› gerçek
nitelikleriyle, gerçek yüzleriyle tan›mak da böyle
oldu bizim için. Uzun süre birlikte yaflad›¤›m›z
için onlarla ilgili her fleyi bildi¤imi san›rd›m. Ama
k›sa sürede yan›ld›¤›m› anlad›m. Hele açl›k grevi
boyunca eyleme karfl› tak›nd›klar› tutum, en dost
görünenlerin bile gerçek yüzünü koydu ortaya.
“Oportünizm nedir?” diye binlerce sayfa yaz›l›p an-
lat›lsa, belki o üç ay boyunca gördü¤ümüz ve yafla-
d›¤›m›z›n yüzde birini ö¤retemezdi bize...
Sürekli yer de¤ifltirmelerin yap›ld›¤› günler için-
334

de, iki-üç günlü¤üne, açl›k grevine kat›lmayanlar›n


oldu¤u bir ko¤ufla götürülmüfltüm. Direniflimiz
k›rkl› günlere gelmiflti.
Ko¤ufltakilerle aram›zda zoraki bir iliflki vard›.
So¤uk bir hava esiyordu. Buz gibi bir havayd› der-
sem pek yanl›fl olmaz. Asl›nda böyle olmas›, bir
yerde do¤ald›. Bizler, hepimizi ilgilendiren sorun-
larla ilgili açl›k grevi yaparken, onlar seyrediyordu
sadece. Bu durumda s›cak sam yelleri ya da ›l›k bir
meltem esecek de¤ildi ya...
Eyleme kat›lmayanlar›n bir k›sm› direniflin 40’a
yaklaflt›¤› günlerde k›sa süreli bir deste¤e baflla-
m›flt› ve bunu sürdürüyorlard›. Bulundu¤um ko-
¤ufltakiler ise buna da gerek duymam›fllard›.
Bir gün sonra yeni bir destek grubunun açl›k
grevine bafllayaca¤›n› düflünerek bir moral gecesi
yapmay› kararlaflt›rd›k. Havaland›rmaya serpilmifl
ölü topra¤›n› da¤›tmak geçti içimizden. Bu amaçla
ko¤ufllardaki direniflçi arkadafllar gece için haz›rl›k
yapt›lar. Ben de ko¤uflta temsilci durumunda olan
birine “gece yapaca¤›m›z›, isterlerse kat›labilecek-
lerini ya da izleyebileceklerini” söyledim. Ald›¤›m
yan›t flafl›rt›c› oldu:
“Kat›lmam›z, size destek olmam›z demek olur,
yanl›fl gördü¤ümüz bir fleyi niye destekleyelim.”
Karfl›mda konuflan öylesine önyarg›l›, öylesine
flartlanm›fl ve öylesine direnifle karfl› idi ki, tek ke-
lime söylemeye gerek görmedim. “Bu insanlarla m›
buraya kadar birlikte direndik!” diye iç geçirdim.
Bizi oldu¤u kadar kendisini de ilgilendiren talepler
için açl›k grevindeydik. Oysa o, kazanmam›z› de-
335

¤il, bir an önce yenilmemizi arzulayan insan›n ruh


hali içinde bize ve direniflimize duydu¤u k›zg›nl›¤›
kusuyordu. Bak›fllar›ndan, tav›rlar›ndan ve sözle-
rinden kolayca anlamak mümkündü bunu.
Akflam moral gecesi bafllad›. fiiirler okunuyor,
devrimci halk türküleri, marfllar söyleniyordu, ba-
zen tek, bazen toplu olarak. Camlardan direniflçiler
d›fl›nda dinleyen, izleyen tutsaklar da vard›. Gece-
miz ilgi uyand›rm›fl olsa gerekti.
Pencere kenar›nda oturup bir sigara yakm›fl, ka-
r›fl›k düflüncelere dalm›flt›m. Gözlerim bofllu¤a ta-
k›l›, kula¤›m okunan fliirdeydi.

“... Ben yanmasam


sen yanmasan
biz yanmasak
nas›l ç›kar karanl›klar ayd›nl›¤a...”

Birden gelen bir sesle irkildim. Ses ko¤uflun ga-


zino bölümünden geliyordu.
“‹ki pik”
“Pas”
“Üç trefil”
“...”
“Yok kardeflim, batmayal›m sonra.”
“Kontur”
Bu kadar› da fazlayd› art›k. H›fl›mla yataktan f›r-
lay›p yal›nayak gazinoya f›rlad›m. Plastik tabureyi
kapt›¤›m gibi “briç” oynayanlara ba¤›rmaya baflla-
d›m:
“Kat›lm›yorsan›z bari sayg›l› olun! Biraz S‹YAS‹
336

olun!”
Daha hat›rlayamad›¤›m pek çok fley söyledim.
Tek kelime söylemeden, ko¤uflun dört bir yan›na
da¤›ld›lar, suçluluklar›n› kabul edercesine. Bunca
söze tek kelime cevap vermemek, baflka neyin ifa-
desi olabilirdi ki? Sonra ben de flaflt›m yapt›¤›ma.
Her fleye ra¤men, sakin olmal›yd›m. Çünkü beni fla-
fl›rtacak daha o kadar çok fleyle karfl›laflacakt›m
ki!..

***
Ko¤uflum bir kez daha de¤ifltirilip yeniden Sibir-
ya’ya getirildi¤im gün, Ölüm Orucu bafllat›lm›flt›. O
‘sabah’ hep birlikte Ölüm Orucu anonsu yapt›k ve
eyleme kat›lacak yoldafllar›m›z›n isimlerini aç›kla-
d›k... “ölmek var, dönmek yok” diye hayk›r›yorduk.
Menzile do¤ru yolculu¤umuz yeni bir aflamaya
girmiflti.
Direniflin ilerleyen günlerinde, ko¤ufl de¤ifliklik-
leri s›ras›nda soyarak aramaya karfl› her zamanki
gibi direnir, slogan atard›k. Ama buna karfl› idare,
içinde bulundu¤umuz durumdan dolay›, sürekli fa-
lakaya yat›ramazd› bizi. Özellikle Metris’teki iflken-
celerin birinci dereceden sorumlusu olan Binbafl›
rütbeli subay içine sindiremezdi bunu. Ve bizimle
akl›nca alay etmeye çal›fl›rd›:
“Eee, flehit olacaks›n›z, öyle mi? Hanginizin abi-
desi dikilecek bakal›m, söyleyin, senin mi?”
“Yoksa sen misin o?” diye sorard› ve gereken ya-
n›t› al›rd› her seferinde. “Böyle bir iflkencehanenin
sorumlusu da olsa, mert olmas› gerekti¤i, devrim-
cilerin kendi de¤erleri için can›n› seve seve verdi-
337

¤i, ‘paye’ ya da ‘an›t’ peflinde koflmad›klar›” yinele-


nirdi kendisine.
Zulmün temsilcisi alçakt›... Gerçekten alçakt›.
Her fley beklenirdi ondan. Ama bu tip sald›r›lar
inanc›m›z› zerre kadar sarsamazd›. Sarsmad› da...
Ölüm Orucu direnifli ilerledikçe sars›lan biz de-
¤il, bizimle alay etmeye kalkanlar oldu. O üst per-
deden at›p tutanlar, o alayc› tebessümleri yüzlerin-
de eksik olmayanlar, ilk flehitlerimizi verdikten
sonra bafllar›n› kald›r›p yüzümüze bakamaz oldu-
lar.

***
Ölüm Orucunun ilerleyen günlerinde baz› ailele-
rin gözalt›nda oldu¤unu duymufltuk. Haber yar›m
yamalakt› ama do¤ru da olabilirdi. Onlar ki, hep
yan›m›zda olmufllard›. Biz üzülünce üzülmüfller,
biz sevinince onlar da sevinmifllerdi. Ana, baba, efl,
kardefl olmaktan öte “yoldafl” olmufllard› ço¤u za-
man. Duyuyorduk ki, Metris’in önündelermifl. Ö¤-
reniyorduk ki, Ankara’da devlet kap›lar›n› afl›nd›r›-
yorlarm›fl, Selimiye’delermifl, Taksim’delermifl...
Bunlar› düflünüyor, bunlar› konufluyorduk ca-
m›n önünde. Yaza dönen mevsimin akflam günefli
vuruyordu yüzlerimize.
Derinlerden gelen bir u¤ultu duyduk bir an.
Uzaktan gelen bir u¤ultuydu. ‹nce, tiz kad›n sesle-
ri seçilebiliyordu. Sözleflmifl gibi hepimiz uyar›l-
d›k. sanki sihirli bir güç de¤mifl, sanki bir elektrik-
lenme titretmiflti hepimizi. Hofl bir ürperti kaplad›
bedenimizi.
“Tamam” dedik, “Bunlar ailelerimiz, Metris’in
338

önünde bir fleyler oluyor.”


Ve direniflimiz boyunca, Metris’in içinde oldu¤u
gibi, önünde de hep bir fleyler oldu. Normal koflul-
larda duyabilme imkan›m›z olmayan sesleri, dire-
nifl boyunca hep duyduk. Ya da duydu¤umuzu san-
d›k.

***
Bir bölüm arkadafl›m›z hastaneye kald›r›lm›flt›.
Günlerimiz onlardan ve di¤er direniflçilerden gele-
cek haberlere çevrilmiflti. Tarif edilmez bir gerilim
içindeydik. Hastaneden gelecek ölüm haberini bek-
liyorduk. Ya da karanfil tomurcuklar›n›n çiçek aç-
mas›n›. Çok de¤iflik bir duyguydu. Çok sevdi¤in bir
insan› kaybedecek olman›n yaratt›¤› duyguydu da
denilebilirdi buna.
Bir insan düflünün; tüm benli¤iyle olmas›n› iste-
medi¤i, önüne geçmek, geciktirmek için -kendi ca-
n› dahil- her fedakarl›¤› yapabilece¤i bir fleyi, bu
kez ayn› yo¤unlukla, ayn› fliddetle, ayn› boyutta ar-
zular hale gelmiflse, onun içinde tafl›yaca¤› gerilim
nas›l yans›t›labilir, onu ifade edebilecek sözcük
bulunabilir mi, bilmem ki. Hiç ölmesini istemedi-
¤im insanlar ç›km›fllar ölüm yolculu¤una. Benim
için, bizim için, zindanlardaki tüm tutsaklar için...
Ama bir an önce ölümü kucaklamalar› gerek. Zafe-
rimizin yolu bundan geçiyor. Ve biz hiç istemesek
bile, arzular hale geliyoruz ölümü.
‹flte içinde bulundu¤umuz gerilim, iki farkl›
duygunun çat›flmas› da bir yerde.
Bu gerilim içinde geçen günlerin birinde, günün
yorgunlu¤u ile yatt›k. Gece saat 02.30-03.00 ara-
339

s›nda Binbafl›, subaylar, doktorlar bilinen kontrol-


lerine geldiler. Art›k askerlere de güvenmiyor ol-
mal›lar ki, kald›¤›m›z blo¤un ana kap›lar› kilitlen-
mifl, koridor ve havaland›rmalarda asker yok. Su-
bay geldi¤inde aç›l›yor. Say›mlarda da ko¤ufla sa-
dece subaylar giriyor. Bizi askerlerle yüz yüze ge-
tirmemeye çal›fl›yorlar.
Kontrole gelen ekip çekip gittikten sonra, yata-
¤›mda uyuklar haldeydim. Birden, kula¤›ma çalan
bir sesle irkildim. Sol havaland›rmadan geliyordu
ses. Bizim ko¤ufla ba¤›r›l›yordu:
“On-sekizz... on-sekiz... Hastaneden haber geldi,
Haydar ölmüfl.”
Sadece ba¤›rma sesi gelmiflti. Baflka bir hareket,
baflka bir k›p›rt› yok.
Cam›n önündeki ranzan›n alt kat›nda yat›yor-
dum. Birden üst kata f›rlad›m. Benimle ayn› h›zla
hareket eden üç-dört arkadafl daha vard›. Hepimiz
cam›n önündeydik. Yan havaland›rmaya ba¤›rd›k:
“Yirmi dörttt... Yirmi dörttt numara.”
Yan›t yoktu. Havaland›rmada ölüm sessizli¤i
vard›. Yere kibrit çöpü düflse duyulacakt›.
Tekrar ba¤›rd›k.
“Sekizzz... Sekizzz numara.”
(...)
“Yirmi dörttt... Yirmi dörttt numara.”
“...”
Sonunda bir arkadafl gelmiflti cama:
“Ne var, ne oluyor?”
“Az önce bize ba¤›ran siz de¤il miydiniz?”
“Yooo” diye yan›tlad›.
340

Di¤er ko¤ufllar da camdayd›. Onlara sorduk,


“Haydar ölmüfl diyen siz misiniz?..”
Hayret!.. Ko¤ufllar›n hiçbirinden böyle bir fley
söylenmemifl.
Ayn› anda afla¤›l›k bir kahkaha sesi duyduk kori-
dorun havaland›rmaya bakan cam›ndan.
Anlad›k ki, idarenin bir nab›z ölçmesi bu. ‹çinde
bulundu¤umuz gerginli¤i bilenlerin duygulara,
tüm insani de¤erlere kurdu¤u bir “tezgah”m›fl me-
¤er.
Savaflta karfl›t›n›n mert olan›na sayg› duyulurdu
bir yerde. Ama bizim karfl›m›zdakiler o kadar kal-
leflti ki!..
Bafl›ndan beri direnifli aral›ks›z sürdürenler has-
taneye kald›r›lm›flt›. Bir k›sm› 45. gün, program ge-
re¤i hastanede b›rakm›fl ve cezaevine geri getiril-
miflti. Ölüm Orucu gönüllüleri arkadafllarla, destek
grubundan bir k›s›m arkadafl hastanede, biz de ce-
zaevinde direniflimizi sürdürüyorduk. ‹dare art›k
ilk tavr›ndan vazgeçmifl, eylemcilerle “seyredenle-
ri” ayn› ko¤ufllara kar›fl›k koymaya bafllam›flt›. Kal-
d›¤›m ko¤ufl ve Sibirya sol havaland›rma ise sade-
ce direniflçilere ayr›lm›flt›.
Benim de yataktan pek ç›kamad›¤›m günlerden
biriydi. Yata¤a uzanm›fl, aram›zda konufluyorduk.
Kap›dan gelen sürgü sesi ile bir anda dikkatimiz
oraya yöneldi. Yatakhanenin aç›k kap›s›ndan ko¤u-
flun giriflinde üç kiflinin belirdi¤ini fark ettim. En
öndeki orta boylu, topluca, beyaz tenli -ama yüzü
k›pk›rm›z› olmufl- sar› saçlar›yla, dikkatimi çekti
daha ilk anda.
341

Üçü de ç›plakt›lar. Metris’te bu tür sahnelere al›-


fl›k oldu¤umuzdan pek yad›rgamad›k. Üstelik flort-
lar› üzerlerindeydi. Onu b›rakm›fllard› hiç olmazsa.
Tan›flma, hofl-befl fasl›ndan sonra, yeni gözalt›-
na al›nd›klar›n›, Selimiye’den getirildiklerini, ilk
anda-idare taraf›ndan ba¤›ms›zlar bölümüne at›l-
d›klar›n› ö¤rendik. Orada kalmay› kabul etmedikle-
rini, dilekçe ile baflvurmalar›na ra¤men idarenin
bir fley yapmad›¤›n›, bunun üzerine “siyasilere geç-
mek” iste¤i ile açl›k direnifline bafllad›klar›n› anlat-
t›lar.
‹dare, yan›m›za getirirken ellerindeki her fleyi
gaspetmifl, böyle ç›plak olarak getirip bizim ko¤u-
fla atm›flt›. Do¤al olarak, ihtiyaçlar›n› karfl›lad›k ilk
anda. Sonra da d›flar›s› ile ilgili sohbete koyulduk.
Ne oluyordu? Nas›ld› d›flar›s›?.. Onlar uzun uzun
anlatm›fllar, biz de b›kmadan dinlemifltik.
Orta boylu, sar›fl›n arkadaflla daha ilk anda s›cak
bir ba¤ kurulmufltu aram›zda. Soruyordu, anlat›-
yorduk; soruyorduk, anlat›yordu.
Ancak bir noktaya gelip tak›l›yordu: “Siz burada
direniflteyken, bir k›sm›n›z hastanede ölüme yatar-
ken, nas›l oluyor da di¤erleri size kat›lmay›p sey-
rediyor? Onlar uzayda m› yafl›yor?”
Cezaevine yeni gelen bir insan olarak, yabanc›y-
d› olan bitene. Akl› alm›yordu bir türlü. Befl-alt› gü-
nün büyük bölümü aram›zda sohbetle geçti. Sonuç-
ta ona, “sen flimdi kavrayam›yorsun söyledikleri-
mi, iyisimi arka havaland›rmadaki arkadafllar›n›n
yan›na geç, orada kendi arkadafllar›n var, bir süre
yafla, gün olur yine karfl›lafl›r›z seninle, o zaman
342

devam ederiz kald›¤›m›z yerden” dedik.


‹stemiyordu gitmeyi ama arkadaki arkadafllar›
bizim yan›m›za geldi¤ini ö¤renmifl, t›kt›k yolu ile
ça¤›rm›fllard› onu. Ve k›sa süren beraberli¤imiz bir
akflam say›m›nda noktaland›. Giderken:
“Arkadafllar ça¤›r›yor beni, gidiyorum ama yüre-
¤im sizlerle kal›yor” demiflti.
Bir daha da karfl›laflma olana¤›m olmad› onunla.
Çok sonralar›, 1985 y›l›nda, Sa¤malc›lar Ceza-
evi’nde iken ölüm haberi geldi bize. Tan›d›¤›mda
canl›, hayat dolu, sa¤lam bir fizi¤e sahipti. Ama di-
reniflçi olmas›, hele tek tip elbise giymeyi reddet-
mesi, katledilmesi için yeterli nedendi. Kas›tl› ola-
rak tedavisi geciktirilmifl, yakaland›¤› hastal›k, di-
reniflten vazgeçmesi için kendisine karfl› koz ola-
rak kullan›lm›flt›. Direniflimizin bir dostuydu o...
Ölmemifl, öldürülmüfltü. Tüm direnifl flehitleri gibi
onun an›s› da yafl›yor yüreklerimizde.

***
50’li günler içindeydik.
Destek direniflini bafl›ndan beri sürdüren arka-
dafllar da yavafl yavafl kötüleflmeye bafllam›flt›. Du-
rumu a¤›rlaflanlar revir ya da hastaneye götürülü-
yor, tedavi kabul etmesi isteniyordu. Ama arkadafl-
lar bunu kabul etmiyordu. Direnifl, bafllang›çta gö-
rülen baz› zaafl› unsurlardan ar›nm›fl, inanç, karar-
l›l›k an›t›na dönüflmüfltü.
Alt ko¤uflta, birisi yafll›ca iki arkadafl vard›. Mi-
de hastas›yd›lar ve durumlar› a¤›rd›. ‹kisi de gün-
de iki-üç kez kan kusmas›na ra¤men, büyük özve-
riyle sürdürüyorlard› destek direnifllerini.
343

‹kisini de tan›d›m yak›ndan. Yafll›ca olana açl›k


grevini b›rakt›rmaya çal›flmak, onu ikna etmek ola-
nakl› de¤ildi. Di¤eri ise, hastalar ko¤uflunda birlik-
te kald›¤›m, ç›plak at›ld›¤› hücreden dönüflte, “Ka-
zand›m! Direniflimiz hep kazanacak!” diye ba¤›ran
genç arkadaflt›. Cama ç›k›p ayna yard›m›yla konu-
fluyor, onlar› ikna etmeye çal›fl›yordum. Ama nafi-
leydi! Kabul etmiyorlard›. Revire götürülmüfllerdi
ama çok k›sa sürede geri geldiler, ikisi de kabul et-
memiflti tedaviyi.
Bir ara genç olana ç›k›flt›m biraz:
“Üzerine düflen fedakarl›¤› fazlas›yla yapt›n, ni-
ye b›rakm›yorsun?”
Yan›t› duygusalca da olsa, gurur vericiydi:
“Abi, sizler burada devam ederken, hastanede
yoldafllar›m›z ölüme meydan okurken, ben nas›l
b›rak›r›m eylemi? Ne olur, çok görmeyin bana des-
tek eylemini sürdürmeyi...”
Baflka bir fley söylemedim. Gözlerim bu¤ulu, ya-
ta¤›ma indim.
“‹flte devrimci savafl›n s›ra neferi” dedim kendi
kendime... Bu coflku, bu inanç yo¤unlu¤unun önün-
de hangi güç durabilir? Hangi güç engel olabilirdi
bize?
Direniflimiz böylesi fedakarl›kla yürüdü, böylesi
inançla, böylesi kararl›l›kla büyüdü.

***
45 ya da 50 gün açl›k grevine giden arkadafllar
hastaneden birer-ikifler dönmeye devam ediyordu.
Bu arada Ölüm Orucunun ikinci ekibinde yer alan
gönüllüleri de anons etmifltik. Gelenlerde Ölüm
344

Orucu direniflçilerimizin yorgun ama s›ms›cak ne-


feslerini buluyorduk. Bir ç›rp›da nas›l olduklar›n›,
neler yapt›klar›n›, onlarla ilgili her fleyi ama her fle-
yi ö¤renmek istiyorduk.
Bir sabah mahkemeye götürülece¤im söylendi
mazgaldan. Durumum iyi say›lmazd› ama içten içe
gitmeyi istiyordum. Sa¤malc›lar’dan gelecek arka-
dafllar› y›llard›r ayr› olman›n özlemiyle görmek,
kucaklamak olana¤› bulabilecektim belki de... Hofl,
giysilerimiz zorla al›nd›¤› için ve don-atlet b›rak›l-
d›¤›m›z için duruflma salonuna giremiyorduk ama
yine de bir umut! Ya salona al›rlarsa?
Umdu¤umuzun aksine, arabadan hiç indirmedi-
ler bizi. Ring içinde yirmi kifliydik ve günefl de ka-
vuruyordu. Korkunç bunalt›c› bir hava vard›. Don-
atlet olmam›za karfl›n s›r›ls›klam terlemifltik. Ara-
ba demirden bir f›r›nd› sanki. Vücutlar›m›z ölgün,
dermans›z... Bir de ast›ml› bir arkadafl ast›m krizi-
ne tutulmas›n m›?.. Hemen asker, subay ça¤›rd›k.
Ama gelen giden yok. Ellerimiz arkadan zincirli,
bir fley de yapam›yorduk. Bafllad›k çevremizdeki
duvarlar› tekmelemeye, bir yandan da slogana:
“Tutuklular Ölüme Terk Edilemez!”, “Tutuklular
Ölüme Terk Edilemez!”...
D›flar›da, sloganlar›m›z› destekleyen kad›nl›-er-
kekli sesler duyuyorduk. Ba¤r›flma sesleri geliyor-
du. Bunlar, kimlik kontrolü yerinde bekleyen aile-
lerimizdi. Sonunda kap›y› aç›p ast›ml› arkadafl› al-
d›lar. Temiz hava ve ilk müdahalenin etkisi ile ken-
dine gelirken, subay, mahkeme heyetinin, “beklet-
meyin, geri götürün” dedi¤ini söyledi.
345

Tekrar cezaevine döndük.


Ko¤ufla giden koridorda, kolumda bana destek
vermifl iki askerle yürüyordum. Arkamda ard›m s›-
ra gelen baflçavufl vard›. Yan›ma yanafl›p “Avni’yi
hastaneden getirdik.” dedi. Önce ne dedi¤inin far-
k›na varmad›m. Ayn› tümceyi yineleyince beynim-
de flimflekler çakt› birden. Ama niye? Neden getiril-
di cezaevine?.. Hay›r... Hay›r... Olamazd›! Avni’nin
hastaneden getirilmesi için bir sebep yoktu.
Öyle günler yafl›yorduk ki, fedakarl›k, coflku,
inanç, kararl›l›k yan›nda her türlü karars›zl›¤a, yal-
palamaya, geri dönüfle de gebe günlerdi. Mücadele
tek bir hat üzerinde dosdo¤ru ilerlemiyordu hiçbir
zaman. Kendi iradesi ile hücre hücre yok olma ter-
cihini yapm›fl birinin en küçük tereddütü, bir iha-
net haline de dönüflebilirdi.
Düflünüyordum, zorluyordum kendimi. Ne oldu
da geri getirildi? Oturabilecek kadar bile derman›
kalmayan bir insan, nas›l ve niçin getirilir cezaevi-
ne? Acaba çavufl moral bozmak için mi söyledi bu-
nu? Yoksa!..
En son akl›ma getirmem gereken fley düflüncele-
rimin oda¤›na yerleflmiflti. Bin bir türlü olas›l›¤› ka-
famdan geçiriyordum ama hep birisi önceli¤i al›-
yordu. Olmas›n› hiç ama hiç istemedi¤im fley, arka-
dafl›m›z›n Ölüm Orucunu b›rakm›fl olabilmesi ihti-
mali kemiriyordu beynimi. Ko¤ufla gelene kadar,
koridorda süren bir-bir buçuk dakikal›k yürüyüfl,
belki de tüm yaflam sürecimin en h›zl›, en yo¤un ve
en gergin düflünme an›yd›. Buz gibi terledi¤imi, et-
lerimin kerpetenle lime lime çekildi¤ini hissediyor-
346

dum, içten içe titriyordum.


Ne kadar süre yürüdük, neredeyim, ne yap›yo-
rum; binlerce “ne” sorusunun hiçbirinin, hiçbir fle-
yin önemi yoktu. Tek bir fley istiyordum. O ana ka-
dar belki de istedi¤im tüm fleylerin toplam›ndan
daha da fazla “o tek fleyi istiyordum...”
Kap› aç›lm›fl, ko¤ufla ad›m att›¤›m›n fark›nda de-
¤ilim. Karfl›mda tan›d›k bir insan görür görmez:
“Ne olmufl? Avni’yi niye getirmifller?” dedim.
Bir-iki saniyelik suskunluktan sonra ald›¤›m ce-
vap, kurulu bir yay›n birden boflalmas› gibi gevfle-
tiverdi beni. O tek istedi¤im fley gerçekti. Sihirli
birkaç kelimelik bir cümle, sanki üzerimdeki ton-
larca yükü al›p götürmüfltü.
Beklemeden, ko¤uflun yatakhane bölümüne gir-
dim. Yoldafl›m›z giriflteki ilk yatakta yat›yordu. Ve
inan›lmaz bir flekilde, hala sigara içmekteydi. Tüm
çehresi tarif edemeyece¤im kadar zay›flam›flt›. Ka-
l›n bir posb›y›k ve oldu¤undan daha da büyümüfl
gibi bakan bir çift ›fl›l ›fl›l parlayan gözle karfl›lafl-
t›m.
Yüzy›llar›n özlemini tafl›yormuflças›na kucakla-
d›m onu, yata¤›n üzerinde sarmafl dolafl olduk. Öy-
le bir süre kald›k ve bir türlü d›fla vurmayan göz-
yafllar›m ak›vermeye bafllad›.

***
Onunla iki gün kalabilmifltik. Di¤er arkadafllar›,
sa¤l›k durumlar›n›, hastaneyi anlatt› bize. Neden
geri getirilmifl olabilecekierini yorumlamaya çal›fl-
t›k. (Metris’teki di¤er Ölüm Orucu direniflçisi de ge-
tirilmiflti. Hemen alt›m›zdaki ko¤ufla verilmiflti.)
347

A¤›r a¤›r konufluyordu ama sözlerinde dil sürçme-


si bile yoktu.
Defalarca açl›k grevi yaflamam›za ra¤men, yine
de 60’l› günlerdeki bir direniflçiye neler yapabile-
ce¤imizi bilemiyorduk. Kendisi hiç oral› de¤ildi.
Kendi ihtiyaçlar›n› karfl›layabildi¤ini, hastanedeki
yaflam›ndan örnekler katarak anlatt›. Biz yine de
aya¤a kalkt›¤›nda, tuvalete vb. giderken yan›nda
oluyorduk.
Cezaevine getiriliflleri büyük bir coflku yarat-
m›flt›. Yaz›l›-sözlü “hoflgeldin” mesajlar› ya¤›yordu
ko¤ufla. Arka havaland›rmadan gelen “t›k t›k”lar,
“anons”lar ayn› dilekleri tafl›yordu. Direnifl yeni bir
ruh kazanm›flt›, inançlar tazelenmiflti.
O akflam “hoflgeldiniz” gecesi düzenledik. fiiir-
ler, türküler... Coflku doru¤a ç›kt›. Hastanedeki
Ölüm Orucu direniflçilerinden gelen mesajlar›n
okunmas›yla yumruklar s›k›l› havaya kalkt›, hep
bir a¤›zdan sloganlar hayk›r›ld›.
Ertesi günü de aln›nda direnifl simgesi k›z›l ban-
d›, yata¤›nda uzanm›fl yatan Ölüm Orucu direniflçi-
miz ile konuflmakla geçirdik. Biz anlat›yorduk o
dinliyordu, o anlat›yordu biz dinliyorduk.
Hastanede 3-4 arkadafl›n durumunun a¤›rlaflt›¤›-
n›, görme duygusunu yitiren ve midesi suyu kabul
etmemeye bafllayan arkadafllar›n oldu¤unu söylü-
yordu. Uzun uzun oradaki günlerini anlatt›. En iyi
durumda olanlardan birinin kendisi oldu¤unu söy-
ledi.
Ona bakmaktan alam›yordum kendimi. ‹nsan on-
da irade ve kararl›l›¤›n kemik y›¤›n› haline gelmifl
348

vücuda nas›l hükmedebildi¤ini görüyordu. Eski ga-


zete parçalar›ndaki bulmacalar› çözmeye çal›fl›yor,
k›sa da olsa mektup yaz›yordu. Eyleme bir süre ara
vermifl bizlerin ço¤unun sigara içemez hale gelme-
sine karfl›n, o, flafl›rt›c› flekilde sigara içmeye de-
vam ediyordu.
Yatmadan önce t›rafl olmak, ard›ndan da vücu-
dunun üst taraf›n›n silinmesini istedi bizden. ‹ste-
¤i hemen yerine getirildi. Sonra yata¤›na yat›r›ld›.
Sohbete bafllad›k. On befl dakika sonra gözlerinde-
ki ifade birden de¤ifliverdi. Kendini uyumamak için
zorluyor gibiydi. Birkaç anlams›z söz söyledim.
“Evet hakl›s›n” diye cevap verdi. Bir an telaflland›m.
Gözleri aç›k olmas›na karfl›n, kendinden geçmiflti.
Acaba ›slak bezle de olsa vücudunu silmemeli miy-
dik? Yanl›fl bir fley mi yapm›flt›k? ‹çten içe bir kor-
ku duymaya bafllad›m. Bafl›nda bir arkadafl nöbetçi
kald›. Üç-dört saat sonra gayet dinç bir flekilde
kendi kendine uyand›. Hareketlili¤in kendisini yor-
du¤unu, dal›p gitti¤ini söyledi. Biraz olsun rahatla-
d›k.
O gece, doktor ve subaylar iki kez kontrole gel-
di: Saat 02.30 ve 04.30 sular›nda... Buna bir anlam
verememifltik. “Herhalde senin burada olmandan
dolay› kontrolü art›rd›lar” dedim ona. (Oysa bunun
nedenini, daha sonra ö¤rendi¤imiz bilgiler ›fl›¤›nda
daha iyi yorumlayacakt›k. ‹ki kez kontrole geldik-
leri gecenin öncesi, ilk Ölüm Orucu flehidimizi ver-
mifltik Haydarpafla Askeri Hastanesi’nde.)
Sabah 07.30 civar›nda, d›fl kap›n›n sürgü sesini
duyduk. Bafllar›nda “Anten”, 3-4 subay yatakhane-
349

ye girdiler. Say›m için saat çok erkendi. “Acaba ne


var?” diye düflünürken, Anten arkadafla dönüp:
“Haydi haz›rlan, tekrar hastaneye gideceksin”
dedi.
Hepimizi bir burukluk kaplad›. Direniflçimizin
eflya torbas›n› haz›rlar giydirirken, sürekli “çabuk
olun” diye uyar›yorlard›. Telafllar›ndan bir fleyler
sezinliyorduk. Belki de ayn› fleylerdi sezinledikle-
rimiz ama düflündüklerimizi aç›kça birbirimize
söylemekten korkuyorduk. Oysa apar topar hasta-
neye sevk olay› gösteriyordu ki, topra¤a serpilen
karanfil tohumlar› yeflermifl, karanfillerimiz çiçek
açmaya bafllam›flt›. ‹lk Ölüm Orucu flehidimizi ver-
mifl olmal›yd›k.
Bu düflünce suskunlu¤u içinde, iflimizi çabuk bi-
tirdik. Direniflçimiz ko¤ufltaki arkadafllarla kucak-
lafl›p vedalaflt›. Ben en sonda bekledim s›ram›.
Duyguluyduk. Bir daha hiç karfl›laflamayacak ol-
mak, bunu bilmek kahrediyordu insan›...
O s›rada, yaflad›¤›m›z an›n duygulu atmosferi
d›fl›nda afla¤›l›k, tüm insani de¤erlerden yoksun i¤-
renç bir ses:
“B›rak›n duygusal seremoniyi” demez mi?
Konuflan “Anten” idi...
Bir anda kendinden beklenmeyecek çeviklikle,
Ölüm Orucu direniflçimiz at›ld› üzerine. Yakas›na
yap›fl›p ba¤›rmaya bafllad›:
“Sen ne anlars›n duygudan, sen insan m›s›n ki?
Alçak bir faflistsin sen, alçak...”
“Anten”, o anda kimsenin cesaret edemeyece¤i
b›r fleyi yapmaya kalkt›. Sedye ile hastaneye kald›-
350

r›lacak yoldafl›m›za tokat atmaya yeltendi. Bu kez


biz at›ld›k üzerine. Subaylar araya girdiler. Tükü-
rük ve küfürler aras›nda al›p götürdüler onu.
Oligarflinin insani de¤erlere bile sayg›s›n›n ne
oldu¤unun sergilendi¤i bu yar›m kalan vedalafl-
mayla, direniflçimizi hastaneye gönderdik. Ve tabii
ölüme giden insanlar›n vedalaflmas›n› tüm benli¤i-
mizde yaflayarak...
351

Bir Haziran gecesi yumruklar›m›z kalkt› hava-


ya... S›ms›k› s›k›l›... Ant içtik hep birlikte... Birlikte
hayk›rd›k, karanl›k zindanlar›n üzerinde bir günefl
gibi açan üç k›z›l karanfilimiz için... Birlikte hay-
k›rd›k:
“APO’LAR, HAYDAR’LAR, FAT‹H’LER ÖLMED‹, ÖL-
MEYECEK!” diye...
Haziran’›n s›cak günlerinde, üç gerili ok; yay›n-
dan boflan›p sapland› hedefine... Biri APO, biri
HAYDAR, biri FAT‹H’ti.
“Ve biz bundan dolay› unuttuk art›k ba¤›fllama-
y›!”

***
Direniflimizin üç flehit vermesi, karfl› saflarda
telafl yaratm›flt›. Bu iflten nas›l s›yr›lacaklar›n›n
yollar›n› ar›yorlard›. “Bir avuçlar, zaten tutuklula-
r›n ço¤u kat›lm›yor”, “dönüflümlü olarak yemek yi-
yip, süreyi uzatmak istiyorlar”, “amaçlar› Türki-
352

ye’yi yurtd›fl›nda kötü göstermek.” vb. vb. demago-


jileri tutmam›fl, direnifli içten k›rmak için denedik-
leri her türlü yöntem bofla ç›kart›lm›flt›.
Üç Ölüm Orucu flehidi yalanlar›n› yüzlerine vu-
ruyordu. Yapt›klar› demagoji a盤a ç›km›flt›. Yeni
yalanlar icat etmeli, yeni manevralar yapmal›yd›-
lar.
Bir sabah, ko¤uflumuzdaki ikinci Ölüm Orucu
gönüllü ekibinden bir arkadafl›, “Revire ç›kacaks›n”
diye ald›lar. Dönüflü epeyce gecikince meraklanma-
ya da bafllad›k. Ama iki saat kadar sonra geri getir-
diler.
Ko¤ufla girer girmez bir ç›rp›da bafl›ndan geçen-
leri anlatt›. TV çekimi için al›nm›flt› ama ç›kmaz
düflüncesiyle “revir” diye yalan söylemifllerdi. Revi-
re ilk girdi¤inde bir anormallik sezmesine ra¤men,
sa¤l›k durumunun ne oldu¤unu anlamak için ça¤›r-
m›fl da olabilirler diye düflünmüfltü. Ancak TV ka-
meralar›n› gördü¤ünde gerçek durumun fark›na
varm›flt›.
Üst rütbeli subaylar, adli müflavir, cezaevi alba-
y› ve TV yetkilileri de orada haz›r bulunuyordu. ‹lk
önce göstermelik, yapmac›k ilgi gösteren doktorla-
r› kovmufltu. Onlara, “Daha önce a¤›r hastam›z ol-
du¤unda, acil durumlarda saatlerce mazgallar›
dövdü¤ümüzde gelmezken, dahas› Hipokrat yemi-
nini unutup bizzat iflkencenin dozaj›n› ayarlayan
sizlerken, s›rf flu TV kameralar› için mi bu fleytan-
l›klar” demiflti.
TV görevlileri ve Mesut Mertcan, “Ölüm Orucu
için geldiklerini, sorunlar›, olup bitenleri ö¤ren-
353

mek, kendisiyle de bu amaçla konuflmak istedikle-


rini” söylemifllerdi. O an ne yapmas› gerekti¤ini
düflünmüfltü. Ya kabul etmeyip geri dönmeyi (e¤er
zorlarlarsa slogan at›p karfl› koymay›), ya da çar-
p›tmak isteseler de, boflluk bulamayacaklar› bir
muhtevada direnifli anlatmay› geçirmiflti akl›ndan.
Sonuçta, bu iki düflünceden biri a¤›r basm›flt›.
Ve söylefli yapmay› kabul etmiflti. “Çünkü” diyordu,
“ne kadar çarp›t›rlarsa çarp›ts›nlar, direniflimiz
hakl›yd› ve objektif bir zemine oturuyordu, onu le-
keleyemezlerdi.”
20 dakika boyunca, cezaevinde alt› y›ld›r yafla-
nan bask›-iflkence sarmal›n› anlatm›fl, siyasal tu-
tukluluk hakk›m›z ve tek tip elbise üzerine konufl-
mufltu. Taleplerimizi tek tek s›ralam›flt›.
Sonraki iki gün içinde de, TV çekim ekibi Met-
ris’te kameralar›n› çal›flt›rd› durdu. ‹tirafç› birkaç
haine “ne kadar rahat içinde yaflad›klar›n›” anlatt›r-
d›. Ba¤›ms›zlar ve yeflillere de gitmifllerdi. Ama on-
lar› bile istedikleri gibi konuflturamam›fllard›. Al-
d›klar› yan›t kesindi:
“Direnifli, Ölüm Orucunu soruyorsan›z, onunla
ilgili kendimizde konuflma hakk›n› görmüyoruz.”
Bizim oldu¤umuz bölümlerde konuflmaya gel-
mediler. Ama uzaktan (örne¤in, koridor cam›ndan,
bofl ko¤ufl camlar›ndan) gizli çekimler yapt›lar. Alt
ve üst katlar aras›ndaki torba al›flverifllerini, karfl›-
l›kl› ko¤ufllar aras›nda parmakla yaz›flmalar›m›z›
görüntülemeye çal›flt›lar.
Ayn› günlerde, bir ö¤le üzeri koridorun derinlik-
lerinden slogan sesleri gelmeye bafllad›. Bafllang›ç-
354

ta iki-üç kifliden gelmiflti sloganlar ama k›sa sürede


tüm Metris’e yay›ld›.
“Tek Tip Elbise Giymedik, Giymeyece¤iz!” diye
slogan at›yordu tutsaklar...
Ö¤rendik ki, direniflçi arkadafllar›m›z›n oldu¤u
bir ko¤ufla operasyon yap›l›p iki kifli d›flar› al›nm›fl,
zorla kelepçe vurup tek tip elbise giydirmek iste-
mifllerdi. Bu s›rada TV kameralar› ile arkadafllar›n
direniflini, yerlerde sürükleniflini, iflkenceyi, tek
tip elbiselerin y›rt›l›fl›n›, keza tüm operasyonu gö-
rüntülemifllerdi.
Bunun iki amac› olabilece¤ini düflünmüfltük. Ya
kamuoyuna “tutuklular›n yasalara(!) ne kadar say-
g›s›z olduklar›” gösterilecekti ya da devlet çark›n›n
tepesindekilere cezaevinde olup biteni daha iyi an-
lamalar› için verilecek “brifing”de bu görüntüler
kullan›lacakt›.
Evet... Direniflimizin dorukta oldu¤u günlerde,
eylemimizin yaratt›¤› etkiyi nötralize etmek için,
devlet kameralar›n› yollam›flt› Metris’e... Belki de,
Ölüm Orucu flehitlerine yenilerinin kat›laca¤›n›
bekledi¤i ileriki günlerde, direniflin sonuçlar›n› bu
çekimleri kullanarak gö¤üslemeyi düflünmüfltü. “‹fl-
te, kendileri gönüllü ölmüfller, hiçbir sorunlar› yok,
her fley güllük gülistanl›k!” diyebilmenin hesab›n›
yapm›fllard›.
Peki, hesaplar› tuttu mu? Sonraki geliflmeler, çok
aç›k bir flekilde yap›lan hesaplar›n tutmad›¤›n›
gösterdi.
Oligarflinin bu demagojisi ve propaganda arac›
da, direniflimizi gölgeleyemeyecekti.
355

B‹R BAYAN YOLDAfiIMIZDAN


METR‹S’DEK‹ D‹REN‹fi GÜNLER‹

Bir mahkeme günü ö¤rendik direniflin bafllaya-


ca¤› günü.
Bekliyorduk, haz›rd›k. Ha bugün, ha yar›n... Ha-
ber gelir diyorduk... Ve iflte bekledi¤imiz saat gelip
çatm›flt›...
Direniflin ilk günü ko¤ufl de¤iflikli¤i bildirildi.
Eyleme kat›lanlar ko¤ufllardan al›nacakt›.
Hay›r, ç›kmayaca¤›z! Bizi zorla ç›karacaklar, bili-
yoruz ama direnece¤iz?
Kimbilir nerelere götürecekler? Sadece direnifl-
çileri di¤erlerinden tecrit etmekle de yetinebilirler,
bizi mümkün oldu¤u kadar küçük parçalara ay›r›p
birbirimizden tecrit yoluna da gidebilirler. Kitlesel
mücadele ruhunu suni tedbirlerle zay›flatmaya ça-
l›flmak, yönetimin bafll›ca yöntemlerinden biri...
Bunu düflündükçe bir burukluk kapl›yor içimizi.
356

Son kez kucaklafl›yormufl gibi sar›l›yoruz yoldafl-


larla birbirimize.
Geride kalanlar›n “güle güle” sesleri yank›lan›r-
ken, askerlerin bafl›nda, copuyla “Anten” lakapl›
üste¤men, gürültüyle aç›lan kap›dan içeri giriyor.
H›zla kol kola girip direnifl vaziyeti al›yoruz. Kü-
für, cop, tekme, yumruk sesleri slogan seslerine
kar›fl›yor... Kenetlenen kollar›m›z tek tek sökülü-
yor, kopart›l›yor birbirimizden. Kopart›lan yoldafl,
iflkence, hakaret ve küfürün 72 çeflidi ile birlikte
merdivenlerden sürüklenerek B blok havaland›r-
mas›na at›l›yor.
...
Havaland›rmaya at›lan her arkadafl› sloganlar›-
m›zla kucakl›yoruz. Yeni bir yolculuk bafllang›c›n-
da, buluflman›n sevinciyle ayak üstü özlem gider-
meye çal›fl›yoruz. Sevinç, özlem, öfke, kin... Sar-
mafl dolafl çeliflik duygular... Birbirini kamç›l›yor.
Kah zulme yönelip, kin dolu bir sloganda somutla-
n›yor, kah dost yüzlere dönüp, s›cak m› s›cak bir
kucaklaflmaya dönüflüyor. Kucaklaflmalar çok k›sa
sürüyor. Kollar›n kavuflmas›yla yumruk olup hava-
ya kalkmas› ayn› anda oluyor neredeyse, flimdi öf-
kenin bilenme zaman›, zulme yönelme zaman› di-
yor içimizdeki ses... Kucaklaflmak için daha çok
vaktimiz olacak. Yol uzun!..
Kenetlenmifl bir yan›m çözülüyor. Bir yan›m zu-
lümde kal›yor, bir yan›m yoldafllarda. Ortada as›l›
kal›yorum. B›rakmak istemiyor hiçbiri. Kollar›m
gerildikçe geriliyor. Yoldafllara dönüp “B›rakmay›n,
daha s›k› tutun!” diye hayk›r›yorum. Biliyorum, bir
357

taraf›m koparsa diye düflünürler flimdi. Zay›fl›k


göstermemeliler.
Kolumu ve ayaklar›m› s›ms›k› kavram›fl yoldafl-
lar›n ellerine coplar inip kalk›yor. Ne kadar sürdü,
bilmiyorum. Bir süre sonra yoldafllar›n ellerinin
gevfledi¤ini hissediyorum.
Art›k zulmün elindeyim.
Merdiven bafl›nda, havaland›rma kap›s›nda sü-
rüyor direnifl. Kollar›mdan tutulup merdivenlerden
afla¤› sürüklenirken, ilginç bir fley sezinliyorum.
Ayaklar›m merdivenlerin birinden kurtulup di¤eri-
ne vurunca saymaya bafll›yorum: Bir-iki-üç-dört...
Cop, tekme, tokat say›s› de¤il bu, ayaklar›m kaç
merdivenden düflüyor, onu say›yorum. Garibime
gidiyor, içten içe gülümsüyorum. fiimdi nereden
geldi akl›ma merdiven saymak diye. Y›ld›r›m h›z›y-
la geçiyor bunlar akl›mdan, birden toparlan›yo-
rum, kendi kendime sitem ediyorum. Ve zulmün
yüzüne sloganlar›m›z› hayk›rmaya bafll›yorum.
Ama yine bafll›yor sayma ifli: bir...iki... üç... dört...
irade d›fl› bir fley. Sonra toparlan›p tekrar slogana
duruyorum. Bu ritmik davran›fl havaland›rmaya ka-
dar sürüyor, bir... iki... üç... dört... Kahrolsun Fa-
flizm!... Bir... iki... üç.. dört... ‹nsanl›k Onuru ‹flken-
ceyi Yenecek!..
Sonraki günlerde düflündüm durdum, nas›l izah
edilir bu durum diye. Yoldafllara anlatt›m, gülüfl-
tük. Me¤er baflkalar› da böyle fleyleri yaflam›fl za-
man zaman...
“Gülüyoruz ama” dedim, “içimden bir ses, hep
bunun alt›nda bir eksiklik, bir yanl›fll›k yatt›¤›n›
358

söylüyor bana.” Yoldafllar›n ilgisi bu nokta üzerin-


de yo¤unlafl›yor. Tahlil etmeye çal›fl›yoruz. Yanl›fl-
l›k var m›, nerede, bulmaya çal›fl›yoruz. Herkes
elinden geldi¤ince düflüncelerini belirtiyor.
Tart›flmay› yönlendiren yoldafl, ortaya at›lan gö-
rüflleri dikkatle dinliyor. Sonra bana yönelerek “Ne
dersin?” diye soruyor.
“Yok” diyorum, “hiçbiri de¤il”.
“Galiba direnifl, cop, tekme, tokat bizim için
günlük ifl olmufl art›k. Bulafl›k y›kamak, örgü ör-
mek gibi... Hani ritmine iyice al›flt›¤›n bir ifl yapar-
ken ço¤unlukla baflka fleyler düflünür ya da akl›na
olmad›k bir türkü gelir, fark›na varmadan m›r›ldan-
maya bafllars›n ya bu da iflte öyle bir fley. fiöyle de
diyebiliriz: Cop vb.den daha ilginç, daha de¤iflik
bir uyaran oluyor ayaklar›n merdivene vurmas›,
t›k... t›k... t›k... ilgini yönlendiriyor. ‹flkenceye kar-
fl› konsantrasyonumuzu kaybediyoruz anlafl›lan.”
“Evet” dedi yoldafl, “olayda bir duyars›zlaflma
var. Önce bunu tespit edelim. ‹flkence, dayak gün-
lük ifl oldu, do¤ru. Ama bu, örgü örmek vb. gibi al-
g›lanmamal›, iflkence insanl›k suçu, ona karfl› di-
renmek sadece ac›lara katlanmay› s›radanlaflt›r-
makla olmaz. Bana göre; sen orada, o an görev ba-
fl›nda oldu¤unu unutmuflsun. Sadece iflkencecilerin
uygulamalar› karfl›s›nda fizik ve moral, olarak dik
durmak de¤ildir iflimiz. Onlar›n morallerini boz-
mak, gerekli cevab› vermek, her an hayvani karak-
terlerini suratlar›na hayk›rmak, bunu en iyi ifade
edecek fleyleri bulmak durumunday›z. Bütün gücü-
nü, her fleyini, görevini en iyi flekilde yapmak üze-
359

rinde toparlasayd›n, merdiven saymak yerine bun-


lar› düflünürdün. Kendini b›rakm›fls›n. Nas›lsa al›fl-
t›k diye, iradeyi elden b›rakm›fls›n. Bu nedenle gö-
rünürdeki direngenlik kendi içinde bir duyars›zlafl-
ma iflaretini tafl›yor.”
Hakl›yd›... Ne diyebilirdim? O gün bugündür bu
söz kula¤›mda küpe gibi duruyor. Küçük gibi görü-
nen olaylardan büyük dersler ç›kararak gelmemifl
miydik bugünlere?.. Böyle sa¤lamlaflt›rm›flt›k dire-
nifl mevzimizi.
Her gün daha da güçlendik, afl›lmaz, çelikten bir
duvar gibi zulmün karfl›s›na dikildik. Direniflin en
zorlusuna da bunun verdi¤i güvenle at›l›yorduk
kayg›s›z...
Evet, böyle gelmifltik bugünlere, bugünlerden
yar›nlara da böyle gidecektik.
....
Anten’in i¤renç sesi geliyor kula¤›m›za. Bak›flla-
r›m›z› havaland›rma penceresinden merdiven bafl›-
na çeviriyoruz. ‹ki yoldafl anlaml› bir dayan›flma
örne¤i sergiliyor...
Ko¤uflta bu yoldafllar gibi iki direniflçi daha var.
Onlar› görünce, üste¤men “Siz de mi?” diyor nazl›
bir sesle. “Evet biz de” demeden iflkence ve direnifl
bafll›yor. Say› az oldu¤undan, tek tek koparmak ye-
rine, ikisini birlikte sürükleyip havaland›rmaya at-
mak istiyorlar. Yoldafllar el ele tutuflmufl, birbirle-
rinden kopmadan karfl› koymaya çal›fl›yorlar. Biri
boylu boslu, di¤eri ise tam tersine ufak tefek. As-
kerlerin önüne boylu boslu olan duruyor, vücudu-
nu siper ederek di¤erini darbelerden korumak isti-
360

yor. Ama di¤eri geri kal›r m›? Bu ifl fizik ifli de¤il,


yürek ve bilinç ifli dercesine nöbeti devral›p ufac›k
gövdesini di¤er yoldafl›na siper etmek için çabal›-
yor. Onlar› izlerken cofltukça cofluyoruz. Sloganla-
r›m›z patlarcas›na ç›kmaya bafll›yor hep bir a¤›z-
dan.
Ölüm Orucu boyunca sohbetlerimizde dayan›fl-
mam›z›n tatl› bir an›s› olarak kalacakt› bu direnifl...

***
Metris idaresi, soyarak üst aramadan, eflyalar›
talan etmeye kadar hiçbir “töreni” eksik etmeden
tamamlad› operasyonu.
B-7 ko¤uflunday›z.
Di¤er siyasetlerden bayanlar›n kald›¤› di¤er ko-
¤ufllar›n tümü blo¤un ön yüzünde kald›. Onlardan
tamamen tecrit edildik. B-4 ile aram›zdaki duvar
tek ‘’dost” ba¤lant›s›. O da direnifl boyunca so¤uk
kald›, bir o kadar da sessiz. Eller gitmiyor, kulaklar
dayanmak istemiyor. Duvar›n ötesi mahmurluk
içinde, idareyle diyalog yerinde...
Yan›m›zda bayan polislerin odas›, karfl›m›zda
hainlerin ko¤uflu var. Her taraf›m›z zulmün güçle-
riyle çepeçevre sar›lm›fl. Her hareketimizi yak›n-
dan izlemek istiyorlar belli.
B-7 ko¤uflu hücre sistemine göre yap›lm›fl. Uzun
bir koridora bakan yan yana dizilmifl alt› hücreden
olufluyor. Koridoru yemekhanesi oluyor. Dörder ki-
fli kal›yoruz, iki katl› ranzalar›n s›¤aca¤› büyüklük-
te ve darac›k pencereli hücrelerde. Ne masa, ne
sandalye var. Havaland›rmadan gazeteye kadar her
türlü yaflamsal haklar›m›z gaspedilmifl, tam bir ya-
361

sak çemberine al›nm›flt›k.


Hiçbirinin eksikli¤ini hissertirmeyecek fleyler
üretmeli, günlük yaflant›m›z› programl› ve üretken
k›lmal›y›z diye düflünüyoruz.
En çok, sohbet ve tart›flmalara ilgi var. Bazen
kendili¤inden, bazen de iradi olarak bafllat›lan tar-
t›flmalar saatlerce sürüyor.
Uzun dönemdir ço¤umuz cezaevindeydik. Kimi-
leriyle otuz-k›rk santimlik duvarlar, kimileriyle bir
buçuk metrelik merdiven bofllu¤uyla ayr›l›yorduk.
Üst aramas› nedeniyle havaland›rmaya da ç›kmad›-
¤›m›zdan, nicedir yüz yüze gelememifltik. Her gün
sesini duydu¤umuz, yaz›flt›¤›m›z yoldafllar aras›n-
da fleklini flemalini resimlerden tan›d›klar›m›z var-
d›.
fiimdi hep birlikteyiz... Yüz yüze konuflman›n
özlemini gideriyoruz. ‹letiflim ola¤anüstü zengin-
lefliyor; mimikler, gözler, her biri bir anlam veriyor
sözlere, bambaflka bir tat kat›yor sohbetlerimize.
...
Sohbet konular› içinde birinci s›ray›, yine d›flar-
daki geliflmeler al›yor. Biliyoruz, b›rakt›¤›m›z gibi
bulamayaca¤›z d›flar›s›n›. Her fleyi ö¤renmeye, an›-
lar› canl› tutmaya çal›fl›yoruz. De¤iflik zaman ara-
l›klar›yla yakalananlar›n anlat›mlar›ndan, yaflama-
d›¤›m›z olaylar› kavramaya, geliflmeleri, karfl›lafl›-
lan güçlükleri, gelifltirilen yöntemleri, b›rak›lmas›
gereken al›flkanl›klar›, yerleflen anlay›fllar›... her
fleyi anlamaya çal›fl›yoruz.
Özellikle eylem sürerken tutuklanan arkadafllar
soru ya¤muruna tutuluyor. Saatlerce tekrar tekrar
362

anlatmak zorunda kal›yorlar.


Geçmifl yaflant›m›z› ve ç›kard›¤›m›z dersleri ak-
tar›yoruz birbirimize. Çal›flma alanlar›m›z›n özel-
liklerini anlat›yoruz. ‹flgaller, boykotlar, grevler,
sald›r›lar, direnifller konufluluyor. O günlerdeki
yaklafl›mlar›m›z, duygular›m›z, beklentilerimiz di-
le getiriliyor. Tart›flmalar yeni an›msamalar› do¤u-
ruyor, ayr›nt›lara giriyoruz. Geçmiflimizle tekrar
tekrar yüz yüze geliyoruz. Kiflisel de¤iflimimiz ba-
zen karikatürize edilerek; bazen ciddi ve sistemli
bir flekilde, yaflan›lan flartlarla bütünlefltirilerek or-
taya konuluyor.
Okunan kitaplar, görülen filmler, oyunlar, bili-
nen flehirler, köyler, semtler gözden geçiriliyor. Ya-
flan›rken fark edilmeyen, ilgi duyulmayan birçok
nokta a盤a ç›kar›l›yor. Dikkatle ölçülüyor. Haf›za-
lar›m›z›n bizi yan›ltt›¤› da oluyor. O zaman hara-
retli tart›flmalar bafll›yor...
...
Elbirli¤iyle kolektif ve düzenli bir yaflam örgüt-
lüyoruz k›sa sürede. Açl›k, halsizlik demeden yafla-
m›m›z›n her zamanki ola¤anl›¤›n› korumaya çal›fl›-
yoruz. Uzun soluklu bir direnifle olan kararl›l›¤›m›-
z› hissettirmek için ayr›nt›lara dikkat etmemiz ge-
rekiyor. Zulmün temsilcileri gördükleri her fleyde
kararl›l›k mesaj› almal›. Giysilerimiz, yataklar›m›z,
ko¤ufl, düzeni, banyomuz, saç kesmelerimiz... her
zamanki ola¤anl›¤›n› koruyor... Bunlar› gördükçe
her say›mda flaflk›n gözlerle tar›yorlar etraf›.
Biliyoruz, idare her tavr›m›zda merakla bir an-
lam ar›yor. Özellikle hepimizde görülen ortak de¤i-
363

fliklikler dikkatlerini çekiyor. “Niye kestiniz saçlar›-


n›z›, eylem mi planl›yorsunuz?” diyorlar. “Bu k›r-
m›z›lar da ne oluyor?” diyorlar. K›rm›z›lar neyse
ama saçlar›m›z› keserken temizlik ve bak›m pratik-
li¤inden baflka düflüncemiz yok oysa...
Dikifl, elifli; direnifl boyunca yaflam›m›z›n bir
parças› da bunlar oluyor. Ko¤uflta canl› bir hava ya-
rat›yor. Direniflin ileri günlerinde bile, yatakta
uzanmalar pek olmuyor. Üretkenli¤in, yarat›c›l›¤›n
verdi¤i canl›l›k bu. Yani insan› insan yapan tutku-
lar, de¤erler simgesel de olsa direnifle aktar›yor gü-
cünü. Kararl› günlerimizin an›s›, üretkenli¤imizin
simgesi ifllerimiz ellerimizde dolafl›yor. Mektupla-
ra geçiyoruz neler yapt›¤›m›z›. Uzaktaki yoldaflla-
r›m›zla, dostlar›m›zla paylafl›yoruz.. Ya da “(...)’n›n
eseri de buraya pek yaraflt›” diye ko¤uflun bir köfle-
sini süslüyoruz. Yarat›c›n›n gözlerinin içinin gül-
dü¤ünü hissediyoruz.
‹dare, içerde yap›ld›¤›n› fark ettiklerini aileleri-
mize göndermemizi engelliyor. Ama onlar birini
fark ettikçe, biz onun yerine baflka bir fley üretiyo-
ruz.
Geceleri Pir Sultan gibi direnen türküler, marfllar
söylüyoruz. fiehit yoldafllar için yap›lm›fl a¤›tlar›
sal›yoruz gökyüzüne...

“... ‹flte kement iflte boynum asarsa


Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan...”

Böyle m›sralar› öyle içten seslendiriyor ki yol-


dafllar, adeta direniflimiz gibi uzun sürsün isteni-
364

yor. Ama eskiden koro çal›flmas› yapt›ran arkadafl,


görevi gere¤i rahats›zl›¤›n› ifade etmekte gecikmi-
yor. “‹yi ama böyle de söylenmez ki” diyor. “Ne ka-
dar yay›yorsunuz.”
“Öyle mi?” diyoruz. “Al sana o zaman s›k›l› yum-
ruk gibi bir türkü.”

“Var›p eylem köprüsünü geçerler


Kimler ölür kimler kal›r belli olmaz”

Son hecesi top gibi patlayarak ç›k›yor a¤z›m›z-


dan. Direniflimizin güçlü ve sert bir darbesi gibi...
Sonra, hep sesini gözledi¤imizi bilen bir yoldafl
“‹yi misin?” yönelince, bafll›yor “Ulafl’a A¤›t”› söyle-
meye... ‹nceden ve içli bir ses dalga dalga yay›l›yor.
Bir hüzün kapl›yor içimizi, öfkemiz kabar›yor. “He-
le Ulafl’a Ulafl’a” diye tekrarl›yoruz difllerimizi s›ka-
rak içimizden.
Yeni türküler hat›rlayal›m istiyoruz. Kimimiz sa-
dece ismini hat›rl›yor, kimimiz sadece birkaç m›s-
ras›n›. Parçalar› birlefltiriyor, bilinenlerin yapt›¤›
ça¤r›fl›mla bilinmeyenleri bulmaya çal›fl›yoruz. Ço-
¤unda da tamamlamay› baflar›yoruz. Bazen çok da-
ha k›s›tl› veriler hareket noktam›z oluyor. “Hani
içinde ‘nehir’ geçiyor, ‘k›z’ geçiyor... Hay allah ney-
di, dilimin uçunda...” sözleriyle bafll›yor aray›fllar.
‘Nehir’, ‘k›z’ geçen türküleri s›ralamaya bafll›yoruz.
Bulunca ‘gel bakal›m’ diyoruz. “Beynimizin en ücra
köflelerine de saklansan, seni bulur ç›kar›r›z.”
Unutkanl›¤a karfl› zaferimizin coflkusuyla söyleme-
ye bafll›yoruz. Türkü bulma çabas› yer yer esprile-
365

re dönüflüyor. “Hani içinde ‘Ç’ geçiyordu, ‘G’ geçi-


yordu” diyor bir arkadafl. Buldum “Ç›ralar› gür yan-
d›rah, gür yand›rah” diye at›l›yor bir di¤eri... Bafll›-
yoruz söylemeye...
...
C-13 koflu¤u var karfl›m›zda. O s›ralar hainler
kal›yordu orada. Küflenmifl yüreklerinden, irinlefl-
mifl beyinlerinden ç›kan pis kokularla kirletiyorlar
havaland›rmay›. ‹flkencenin mutasyona u¤ratt›¤›
garip yarat›klar bunlar. Nas›l bir genetik özellikleri
vard›, bilinmez. Ama insan soyunun üyeleri olmak-
tan ç›k›p, iflkencecilerin bir parças› olmufllar. ‹fl-
kencenin üretti¤i iflkencecilerdi onlar. fiimdi yeni
yeteneklerini biz direniflçiler üzerinde deneme f›r-
sat› buluyorlar. Pencereye koyduklar› stereolarla
gece saat 24.00-01.00’lere kadar arabesk yay›n ya-
p›yorlar. Özel olarak tespit edilmifl en iç karart›c›,
en sinir bozucu iki-üç adet kaset tekrar tekrar bafl-
tan konuluyor. Hainli¤in dura¤› yok. Biliyoruz, da-
ha dün devrimcilerin saf›ndayken, idarenin ayn›
uygulamalar›na karfl› tumturakl› küfürler savuran-
lar vard› içlerinde. ‹flkencenin gayri-meflru çocuk-
lar›, zavall› yarat›klar...
“‹nsanl›k Onuru ‹flkenceyi Yenecek!”

***
Art›k hesaplar haftalar üzerinden yap›lmaya
bafllan›yor. Hepimiz oldukça zay›flad›k. Giysileri-
miz en kesin ölçütü bunun. “Ben iki beden zay›fla-
m›fl›m” diyor biri. “Ben de üç beden zay›flam›fl›m”
diyor di¤eri. Ko¤uflumuzun en ufak yap›l›s›n›n giy-
silerini üstüne geçirip, “bak›n, ben de art›k incecik
366

bir genç k›z oldum” diye kendi etraf›nda dönüyor


kimi.
“Biraz da boydan çeksen tipin tam de¤iflmifl ola-
cak” diyoruz. “Polis art›k aras›n da bulsun seni.”
Gözlerinin içi gülüyor. Belki de polise oynad›¤›
müthifl bir oyunu hayal ediyor.
Vücuttaki erimeler gün geçtikçe daha çok fark
edilen bir koku yay›yor etrafa. Ko¤uflu ne kadar ha-
valand›rsak nafile, kurtulam›yoruz bu kokudan.
“Aseton kokusu”na benzetip kendimizi rahatlatma-
ya çal›fl›yoruz. Ama ojesiz aseton ne ifle yarar? “Ol-
sun” diyor biri. “Bayan illa da ojeli olur diye bir ku-
ral yok ya... Biz de asetonlusuyuz...” Esprileri kah-
kahalar takip ediyor, kahkahalar› kahkahalar...
Günler geçtikçe kas erimeleri hareketlerimize
yans›maya bafll›yor. Diz kaslar›nda zay›flama ne-
deniyle iki ad›mda bir aksayan henüz bir arkadafl
var. Yak›nda baflkalar› da ç›kabilir. Oturup istirahat
etmesini istiyoruz. Bugün mahkemeye gitti. Endi-
fleliyiz. Mahkeme dönüflünü her zamankinden daha
büyük bir merakla bekliyoruz. En önemli haber
kayna¤›m›z arada bir ç›k›lan mahkemeler.
Endiflemiz boflunaym›fl. Nefleyle dönüyor mah-
kemecimiz. “Sek sek oynayan yaln›z ben de¤ilmi-
flim, bana otur demeyin art›k” diyor. Mahkemede
kendisi gibi yürüyen bir erkek arkadafl varm›fl.
Onun verdi¤i morali flimdi bizlere saç›yor. Sanki
insan›n içini d›fl›na ç›karan mahkeme arabalar›nda
sars›lan o de¤ilmifl gibi, daha canl›, daha hareketli.
Dolafl›p duruyor ko¤uflun ortalar›nda. Bu arada
mahkeme haberlerini, gördü¤ü arkadafllar›na zay›f
367

soluk yüzlerini gizleyen ›fl›l gözlerini, ailelerimi-


zin umutlu bak›fllar›n› da anlatmay› ihmal etmiyor.
Ayr›nt›lar isteyen sorular›m›z› yan›tl›yor.
Bütün yoldafllarla ayn› flartlar› paylaflman›n, ay-
n› düflünce ve güçle yaflaman›n coflkusu kapl›yor
içimizi...
Eylemimiz dönüm noktas›nda. Ölüm Orucu gö-
nüllülerimizi aç›kl›yoruz. Diziliyoruz artlar›na...
kademe... kademe... Önümüzdeki günler uzun.
Ölüm yolcular›m›z yaln›z kalmamal›. ‹ki gruba ay-
r›l›yoruz. Birer hafta soluklanarak pefl pefle nöbeti
devralaca¤›z birbirimizden....
“Ölmek Var, Dönmek Yok.”
“Yaflas›n Ölüm Orucu Direniflimiz.”
‹lk ölüm orucu gönüllüleri ve destek grubu flim-
di direnifl meflalesini tafl›yor...
Direniflin nitelik de¤ifltirmesine zulüm de kay›t-
s›z kalm›yor. Ölüm Orucu ile birlikte B-2 ko¤uflunu
aç›yor. Eylem sonuna kadar B-2 ile B-7 aras›nda me-
kik dokutuyor bize. Su bidonlar›, battaniyeler, çar-
flaflar yerlerde sürünüyor gidip gelirken.
B-2, cezaevinin yemekhanesinin tam karfl›s›,
özel olarak seçilmifl. Karavana gürültüleri, et kes-
me sesleri, yemek kokular› yirmi dört saat eksik ol-
muyor. Kokusundan ne yemek piflirildi¤ini, piflme
safhalar›n› rahatl›kla takip ediyoruz. Baz›lar›m›zda
mide bulant›s› yap›yor. Safra ç›kar›yoruz.
Gruplar›n her nöbet de¤ifliminde “ko¤ufl üst ara-
mas›” bahanesiyle sald›r›ya u¤ruyoruz. ‹dare, des-
tekçileri y›pratabildi¤i kadar y›pratmaya çal›fl›yor.
Saatlerce havaland›rmada bekletiliyoruz. Dönüflte
368

talan edilmifl bir ko¤uflla karfl›lafl›yoruz.


Bir ara su vermemeye kadar vard›r›yorlar ifli.
Mazgallar› dövüyoruz. Üste¤men Celal geliyor.
“Halk›m›z su içen y›lana bile dokunmamay› gele-
nek edinmifltir. Vazgeçtik bundan, siz sular›m›za el
koyacak denli düflkünlefltiniz. Bu kadar m› acizlefl-
tiniz? Neyin telafl›d›r bu?!” diyoruz. Ald›rmazdan
geliyor. Bayan polise dönüp “H(2)O laz›mm›fl” diye
so¤uk bir espriyle geçifltirmeye çal›fl›yor, her za-
manki y›l›fl›kl›¤›yla... Karfl›mdakinin insanl›¤›ndan
utan›yorum. Bir insan›n bu kadar afla¤›l›k bir yara-
t›¤a dönüfltürülebilece¤ini akl›m alm›yor, midem
bulan›yor.
Bir gece yar›s›.. Bayan polisin odas›n›n önünde
al›fl›lmad›k bir hareketlilik var. Hepimiz merakla
kap›ya yanafl›youz. Birimiz hemen gazete serip ye-
re uzan›yor. Kap›n›n alt›ndan neler oldu¤unu gör-
meye çal›flacak.
“Gözalt›na al›nm›fl analar›m›z bunlar” diyor.
Bir kar›fl›kl›k, bir telafl sar›yor ko¤uflu. Kap›n›n
alt›ndaki aral›ktan sesleniyoruz. Bizi görmeleri
mümkün de¤il. Ama sesimizi duyunca flafl›r›yorlar.
Ayaklar›n›n hareketlerinden kaynaflt›klar›n› anl›yo-
ruz. F›s›ldaflmaya bafll›yorlar. Kap›n›n üstündeki B-
7 yaz›s›n› okuyorlar. “Direnifl Ko¤uflu” diye birbir-
lerine gösteriyorlar. Di¤erleri etraf› kolaçan eder-
ken, birkaç› iyice e¤ilip bizi görmeye u¤rafl›yor.
Karfl›l›kl› ‘hal hat›r’ sormaya bafll›yoruz. Hepimiz
konuflmak, görmek istiyoruz. Tarifsiz bir heyecan-
la, kap› alt›na uzanmak için s›ralan›yoruz, isimleri-
mizi söylüyoruz. Onlar› tan›maya çal›fl›yoruz.
369

O¤ullar›n›n, efllerinin isimlerini say›yorlar gururla.


Birimizin anas› da içlerinde. Kap› önünü boflal-
t›p “hadi e¤il” diyoruz yoldafla... Sakince gözlük
numaras›n› hat›rlat›yor: “befl”. Ama yine de e¤ili-
yor. “‹flte karfl›mda annemin bir parças›n›n silueti”
diyor. Gülüflüyoruz. Analar›m›z neden gülüfltü¤ü-
müzü merak edip soruyorlar. Giderek karfl›l›kl› s›-
cak ve nefleli bir sohbet bafll›yor.
“Siz nefleli olduktan sonra bizi merak etmeyin,
kendinize dikkat edin” diye tembihlemeyi unutma-
dan, bayan polislerin odas›na al›n›yorlar. Üstleri
aran›yor. Bir üstümüzdeki B-8 ko¤ufluna konulu-
yorlar.
En dipteki 6. hücreden rahatl›kla konuflabiliyo-
ruz. Neden getirildiklerini, flubeyi etrafl›ca anlat›-
yorlar. Geliflmeleri etrafl›ca aktar›yoruz birbirimi-
ze. Fazla sürmeden, idarenin tehdidi ile karfl›lafl›-
yorlar. Binbafl› Muzaffer, bizlerle konuflulursa “flöy-
le olur, böyle olur” diye gözda¤› vermeye çal›fl›yor.
fiubede gördükleri bask›, tehdit burada da karfl›la-
r›na ç›k›yor. Ama onlar evlatlar›yla birlikte direnifl
türküleri söylemeyi, tehditlere boyun e¤memeyi
çoktan ö¤renmifllerdi.
Bu hafta, “niçin siz de aralar›nda de¤ildiniz?” di-
yece¤iz ailelerimize. “Yürekleriniz bizimleyse, ne-
den hep birlikte kat›lm›yorsunuz en çok çaba sarf
edenlere?” diyece¤iz. Bu olana¤›m›z Metris’te sade-
ce bayanlar›n var. Eylem bafllad›ktan sonra, erkek
arkadafllar›n aksine, bizler haftada bir ziyarete ç›-
kabiliyoruz. Daha önce dayan›flma duygusundan
yoksunluklar›n› “durumumuz özgün” sözü ile ka-
370

mufle eden, hatta s›k s›k dayat›lan üst aramalar›n›


kabul etme pahas›na bu haklar› kullanmakta sak›n-
ca görmeyenler d›fl›nda, di¤er bayan arkadafllar tek
tip elbise giymeden ziyarete ç›kar›lmayan erkek ar-
kadafllarla dayan›flmak ve keyfi aramalar› protesto
etmek için ziyarete ç›km›yorduk. Eylemimizin da-
ha ilk günlerinde, ziyaret ç›k›fl›nda soyarak onur
k›r›c› arama dayatmas›ndan vazgeçilince, protesto-
muzu bitirdik. Ailelerimizle birbirimizi geliflmeler-
den haberdar etmek, dayan›flmadan daha ön plana
ç›km›flt› art›k. Metris’in d›fla aç›lan tek kap›s› bizim
ziyaretlerimizdi...
Eylem boyunca, her ziyarette ailelerimizi en kul-
lan›lmam›fl giysilerimizle karfl›lad›k. Ne kadar za-
y›flad›¤›m›z› hissetmesinler istiyoruz. Özenle en
‘dolgun’ gösteren giysilerimizi seçip giyiyoruz. Ko-
lumuzdaki saatleri, parma¤›m›zdaki yüzükleri ko-
¤uflta b›rakarak ç›k›yoruz karfl›lar›na. Biliyoruz,
onlara direnme, dayanma gücünü verecek olan da
bizleriz. Nefleli, inançl› halimizi gördükçe, biraz
olsun rahatl›yorlar. Moralleri yükseliyor. Bizim gibi
onlar da birbirlerine sar›l›yorlar. Aralar›nda geliflen
s›cak m› s›cak dostlu¤un köprüleri de bizleriz.
“Hafta içinde (...)’nin annesine gittim, (...)’nin baba-
s› telefon etti, Ankara’ya beraber gittik...” diye an-
latan mektuplar al›yoruz. Ama zay›fl›¤›m›z› gizle-
me çabalar›m›z›n da bofla gitti¤ini hissettirmeden
duram›yorlar. “Herhalde parma¤›n çok inceldi. Yü-
zü¤ü düflürmeyeyim diye mi ç›kard›n?” gibi nükte-
li sözlerle birlikte gelen anlaml› tebessüm, yeterli
oluyor bunu anlamam›z için.
371

Tutuklular›n önemli bir k›sm›n›n direniflten


uzak durma tavr› devam ettikçe, “anl›yoruz” diyor-
lar. “Size de, bize de daha çok ifl düflüyor.” En aktif-
leri büyük bir özveri ile koflturmaya devam eder-
ken, en gerileri yaflam deneylerini anlatarak, yafla-
m›n felaketli anlar›n›, iflten kovulmalar›n›, deprem-
leri, kurtulufl savafl› günlerini, yani dirençle ç›k›lan
an›lar›n› aktararak güç ve moral vermeye çal›fl›yor-
lar bizlere.
Direniflimiz onlara da yeni bir ruh, heyecan kat-
t›. Çok geçmeden, y›lg›nl›k ve pasifikasyon kol ge-
zerken, 12 Eylül sonras›n›n ilk kitlesel protesto ey-
lemini gerçeklefltirmeye yönelten bir ruhtu bu.
1 May›s Meydan›’na çelenk koyan ailelerimiz gö-
zalt›nda... Bu yürekli insanlarla flimdi aram›zda sa-
dece bir ko¤ufl var. Direnifl türkülerimizi iflitmele-
rine engel olamayacak kadar ince bir duvar... On-
larda oluflan ruhu, di¤er ailelerimize de tafl›mak is-
tiyoruz.
Destek gruplar›m›zdan biri nöbeti yeniden dev-
ralmaya haz›rlan›yor. K›z›l bantl›lara omuz verme
s›ras› onlarda. Her kademeye bafllay›fl›m›zda oldu-
¤u gibi, sabah say›m›nda nöbeti devralacaklar›n
isim listesiyle birlikte, süreyi idareye bildiriyoruz.
Bugün say›mda yeni gelen bayan polis var. An-
ten’in sad›k bir ö¤rencisi olarak, her geçen gün psi-
kolojik iflkencenin inceliklerini ö¤renme yetene¤i-
ni daha çok hissettiriyor. Uzatt›¤›m›z listeyi alm›-
yor. “Bugün bayram, resmi tatil” diyor. “Öyle ya’”
diyorum içimden, “resmi tatil, hem de bayram gü-
nü açl›k grevi mi olurmufl? Geleneklerimizin, can
372

düflmanlar›n›n bar›flmas›n› emretti¤i fleker bayra-


m›nda ölüm pahas›na direnmek neyin nesi?” Halk›-
m›z mutlaka bunlar› da düflünecek. Beyni örümcek
ba¤lam›fl iflkenceci için, tatilden baflka ne anlam
ifade eder ki bayram? Önüne at›lan bu kemik k›r›n-
t›s›ndan mutlu o. Minnet borcunu ödemek için,
onu bile direniflçilere karfl› silah olarak kullan›yor.
Listeyi uzatan bir yoldafl bir an flafl›r›yor, “Bayra-
m›n da ne anlama geldi¤ini biz çok iyi biliyoruz
ama siz, bunu alman›z gerekti¤ini dahi bilmiyorsu-
nuz” diyerek eline tutuflturmak istiyor. Ortada ka-
lan liste yere düflüyor, iflkenceci h›fl›mla çekip gidi-
yor.
Liste yerde... Direniflçiler ayakta...
Yürekler düflmesin diyoruz. Bir azize gibi yüre-
¤imizi ba¤lad›¤›m›z yüreklerden düflen olmas›n di-
yoruz. ‹nsano¤lunun en evrensel tutkusu ve en ev-
rensel korkusunun müttefik kuvvetlerine karfl›
cephe hatt›nda savaflan yoldafllardan yüre¤i düflen
olmas›n!.. Zaferin ölümle, yaflam›n ölümle özdefl-
leflti¤i bir mücadele bu. ‹hanet yar› yolda b›rak›p
kaçmaksa yoldafllar›n›, bunun ac›s›n› yaflamayal›m
istiyoruz...
Bu ac›y› yaflad›k! K›z›l bant tak›p u¤urlad›klar›-
m›zdan, direnifli terk etti¤i haberini gönderen de
oldu B-7’ye... Sevgi ve sayg›, öfkeye b›rakt› yerini.
Güvenmifltik gönüllülüklerine...
‹nanç saflar› tarayacak. ‹leriye f›rlayanlar da ç›-
kacak, yenilenlerin ard›ndan biliyoruz. S›nand› ki
art›k, düflünüldü¤ü gibi olmuyor ölüme yatmak...
Bedel a¤›r, inanç s›navda.. Ama durmak yok! Aç›-
373

lan gedikler kapat›lacak. Kaleyi daha da sa¤lamlafl-


t›rmal›y›z. Takt› k›z›l bantlar›n› ikinci ekip, atefl
hatt› yolculu¤unda...
Hastaneden bir selam var. S›cak m› s›cak.
“Bir daha nerede, nas›l, bilinmeyen bir buluflma-
ya kadar demiyorum bu defa. Görüflmek üzere hofl-
çakal›n demiyorum. Sizlerle hep birlikte olaca¤›m
bir buluflmaya do¤ru ilerliyorum. Merhaba diyo-
rum yoldafllar, kendinize iyi bak›n. Merhaba!..”
Ald›k sesini, soluk oldu bize...
Cezaevi dar geliyor, gökyüzü küçük. Geçmifli,
bugünü ve gelece¤i birlikte yaflad›k hep, s›k›nt›l›
günlerde daha bir sa¤lam dayad›k omuzlar›m›z›
birbirimize, ellerimizi daha bir s›k› kavrad›k. Kur-
du¤umuz tepeler, y›k›lan kaleler ortas›nda soluk
solu¤ay›z. D›flar›day›z...
“Biz ne güne duruyoruz, ayaktay›z iflte” diyor
yoldafl›m. Sa¤lamca yap›flt›r›p aya¤›m›z› topra¤a,
ilerliyoruz...
Elaz›¤’›n köylerinde, kahve konuflmas›nday›z.
Fevzi Çakmak’ta bir anan›n yeme¤inde... ‘82
Mart’›nda, ‹stanbul’da oligarfliyi yarg›layan pan-
kartlar›m›z›n dalgalan›fl›n›n seyrindeyiz.
“Cunta Devrimcileri Yarg›layamaz”, “Devrimcile-
rin Halktan Baflka Hesap Verecekleri Bir Yer Yoktur”
diye hayk›r›yor pankartlar.
Bir buluflmaday›z. Yüre¤im s›k›fl›yor, ufkumuz
genifl. Yine çember daral›yor, iflimiz çok...
“Olumluluklar›m›z zaten bizim, bilelim ama
olumsuzluklar›m›za e¤ilelim” diyorsun. Geliflme-
lerle hesaplaflmaya duruyoruz. Tekrar bafltan al›-
374

yoruz, hata nerede, gözden kaçan neydi, bulmaya


çal›fl›yoruz. Bir baflka sabaha... Dar çemberin d›fl›n-
da görüflmek üzere ayr›l›yoruz.
Ama neredesin? Ne kadar da uzunmufl flu daki-
kalar... Yoksa ben mi yan›l›yorum?.. Günler mi fla-
fl›rd› kendini, sokaklar m› yer de¤ifltirdi... Olacak
fley de¤il! Olan› da düflünmemek elde de¤il. Zulüm
sürek av›nda. Büyük olas›l›k...
Döne baka hüzünle soka¤› terk ediyorum. Sözle-
rini tekrarl›yorum: “Zafere kadar yoldafl. Ne güne
duruyoruz. Ayaktay›z iflte. Durup beklemek yok.
Zafere kadar!”
fiube direnifline u¤urlayamad›m seni. Ama hangi
firarlar, cepheler, direnifller, topra¤a düflüfller yat-
m›yor ki yüre¤inde. ‹flte yine birini koymuflun
menziline. On bir yoldafl›nla... Bu defa elinde k›z›l
mendil var yoldafl, u¤urluyorum seni. Ben de bura-
day›m. Selam›n›n s›cakl›¤›yla ›s›n›yor açl›ktan so-
¤uyan bedenim...
‹lerleyen günlerdeyiz, “ölümler bafllar” denen
günleri çoktan aflm›fl›z. B-7, topra¤a düflen bir can
beklemenin gerginli¤ini yafl›yor. Yüreklerimiz Hay-
darpafla’da çarp›yor. Kulaklar›m›z tetikte. Uçan
kufltan haber bekliyoruz.
Bobby Sands’› düflünüyoruz. Gazetelerde Ölüm
Orucunu takip etti¤imiz günleri an›ms›yoruz. O
günkü duygular›m›z›, düflüncelerimizi aktar›yoruz
birbirimize. Yafland›¤› gibi de¤il hiçbiri.
Bizim Bobby Sands’›m›z kim olacak?
‹darede bir telafl gözleniyor Bütün gece doktor-
lar gelip gidiyor.
375

17 Haziran sabah› hastaneye sevk var.


‹lk flehitlerimizin habercisi mi bu telafl? Sezinle-
diklerimiz hepimizi isyan ettiriyor. Az konufluyor,
sakin olmaya çal›fl›yoruz.
Yi-tir-dik-mi? Gün geçmek bilmiyor. En zorlu an-
larday›z. ‘Metin olaca¤›z’, ‘Bayra¤› dalgaland›raca-
¤›z’ demeye gerek var m›? Gururla dikiliyor bafl›-
m›z. Hepimiz gerginli¤ini kendine sakl›yor. Kabar-
d›kça kabar›yor yüre¤imiz. Ama henüz taflmad›.
Kulaklar seste...
18 Haziran akflam›... Derinden ve u¤ul u¤ul bir
ses. Slogan sesi... Yataklar›m›zdan pencerelere f›r-
l›yoruz...
Dost duvar ilk kez bu kadar ›srarla sinyal vuru-
yor. TV’den önemli bir haber alm›fl olmal›lar. “Ta-
mam” diyoruz, “bekledi¤imiz an geldi.”
Bütün gücümüzü kulaklar›m›zda topluyoruz.
Pencereden ald›¤›m›z sloganlar› birbirimize onay-
lat›p, emin olmaya çal›fl›yoruz. Duvardan gelen flif-
reyi çözen yoldafl da duyduklar›m›z› onayl›yor.
Mesaj›n›z› ald›k...
Direniflimiz dorukta. Heyecanl›y›z, hüzünlüyüz,
coflkuluyuz, ac›l›y›z, öfkeliyiz. Duygular denizinin
ortas›nday›z...
Apo’muz, Haydar’›m›z, Fatih’imiz, flehitleri-
miz... ‹simlerini yaflatmak üzere hayk›r›yoruz. Kat-
leden zindanlar›n duvarlar›nda yank›lan›yor sesi-
miz.
Yolunuzday›z...
Gözlerimiz Günefl’imizi, Buket’imizi ar›yor. Biri
cam›n önünde, di¤eri kap›da. Omuzlar› oynam›yor.
376

Bafllar› dik, gözlerinden yafl de¤il, öfke ak›yor, kin


ak›yor, sevda ak›yor, onur ›fl›ld›yor. Damarlar›n›
patlat›rcas›na hayk›r›yorlar bizimle... Gözlerimizle
anlafl›yoruz. Ellerimiz s›ms›k› onlara kenetleniyor.
Yaflanan an›n anlat›m›na sözler yeter mi?
Hep beraber yeniden, yeniden hayk›r›yoruz var
gücümüzle:
Zafere Kadar Yolunuzday›z!..
Günefl’imizin, Buket’imizin güçlülü¤ünü direnifl
boyunca yaflad›k. Güç verdik, güç ald›k onlardan.
Eli bir sevgilinin eline de¤meyenler de vard› içi-
mizde, aflklar›n en görkemlisini yaflayanlar da... ‹fl-
kencede davas› gibi aflk›n› savunanlar da vard›, va-
kit bulamad›m deyip iflkenceciyi ç›ld›rtanlar da...
Günefl, yine gökyüzüne çevirmifl bak›fllar›n›.
Minnet duygular›yla bak›yor.
Ölüm Orucu boyunca s›k s›k maviliklere salard›
göz ›fl›klar›n›, Haydarpafla’da yans›s›n, Haydar’a
güç versin isterdi belli. Yaflama gücü de¤il, ölümü
gö¤üsleme gücüydü vermek istedi¤i...
Haydar’la birbirlerinden çok, davalar›nca engin
gökyüzüne, davalar›nca görkemli ufuk çizgisine
dikmemifller miydi gözlerini?.. Onlar› birbirine
ba¤layan bu yüce de¤erleri de¤il miydi?
Aflk m› yoktu aralar›nda?.. Kim demifl?
Hey! Yüre¤i buz tutmufl dar kafal› nihilistler...12
Eylül sofralar›ndan seslenenler, devrimcilerde aflk
yoktu öyle mi? Görüfl aç›n› mengeneden kurtar ba-
kal›m, gözba¤›n› çöz, neler göreceksin....
O k›z›la kesmifl yürekler alev alev yanarken aflk
yoktu öyle mi?
377

Ölümsüz destanlar kadar büyüktü onlar›n aflk›...


Ama kendilerine saklamad›lar. Aflklar›na can veren
davalar›n› aflklar›yla beslediler. Sadece bizim ol-
sun, bizi ›s›ts›n demediler. Kavgaya sald›lar atefli-
ni, yeryüzüne sald›lar alev alev... Karanfil karanfil,
sevgi sevgi açs›n ülkemiz istediler. Atefli da¤›l›p,
tanr›lar› gazaba getiren Prometheus’un çocuklar›y-
d› onlar. Yeryüzünü ayd›nlatmak için solukland›lar.
Yorulmad›lar. B›kmad›lar. Bu yürek, bunca yükü ta-
fl›maz demediler. Ölümse ölüm, kavgaysa kavga
dediler. Verdiler omuz omuza, y›k›lmaz da¤lar gi-
bi, tanr›lara karfl› durdular. Gazab›ndan korkmuyo-
ruz dediler. Al iflte, can m› istersin dediler. Al iflte,
yüre¤imin bir parças›n› m›?.. Koydular kavgan›n
ortas›na aflklar›n›... Koydular kavgan›n ortas›na
canlar›n›...
Öldü mü Haydar? Öldü mü Fatih?.. Kim demifl?..
Duymuyor musunuz Ferhat türkülerini?..

“Atefli üfle Ferhat


Körü¤ü iyi kullan
Bu can bu hasrete dayan›r
Soludukça içimde sevdan

Sevdam ki bir yaral› kufltur yüre¤inde


Gümbürder zulme karfl› kan gibi
Ölürsem da¤lar için ölürüm Ferhat
Kal›rsam vuruflkan fiahan gibi...”
Öldü mü Haydar? Öldü mü Fatih?.. Kim demifl?

Hey yeryüzü tanr›lar›!.. Ölen kim gerçekte, yafla-


378

yan kim?.. Da¤lar için ölenler, binlerce vuruflkan


fiahan ürettiler... ‹çimizde sab›rs›zlanan binlerce
vuruflkan fiahan neyin habercisi!..
Havaland›rmada yükselen seslerimiz Metris’i
ç›nlat›yor. Ülkenin dört bir yan›na ulaflt›rmak ister-
cesine hayk›r›yoruz..
‹dare suskun... Karfl›m›zdaki hainler suskun...
Gölgeler sinmifl, teypler kapal›... Ölüm sessizli¤i
kaplam›fl zulmün zindan›n›. Yaflayan biziz iflte,
ölen onlar!..
Ya¤la ›slatt›¤›m›z pamuktan dolduruyoruz süt
kutular›n›n içine. Pencerelerde flehitlerimizin onu-
runa meflaleler yak›p bir odada toplan›yoruz. Sayg›
duruflunday›z. Devrim flehitlerimize selam olsun!..

“Yang›nlara fazla bakan gözler yaflarmaz


Aln› k›z›l y›ld›zl› bafl secdeye varmaz
Dövüflenler ölenlerin tutmaz yas›n›”

Marfllar birbirini izliyor. K›rm›z› giysilerimizi ç›-


kart›yoruz. Aralar›ndan uygun gördüklerimizi ay›-
r›p, harf kesiyoruz. Beyaz bir beze özenle dikiyo-
ruz harfleri. Sabaha karfl› pankart›m›z haz›r.
Sabah say›ma ç›km›yoruz. Yataklar›m›zda otur-
mufl, “APO’LAR, HAYDAR’LAR, FAT‹H’LER ÖLÜMSÜZ-
DÜR!”, “KAHROLSUN FAfi‹ZM, YAfiASIN MÜCADELE-
M‹Z!” sloganlar›m›z› hayk›r›yoruz, zulmün yüzüne.
Zulüm suskun...
Penceredeki telleri parçal›yoruz. Pankart›m›z
ö¤lene do¤ru havaland›rmada dalgalan›yor.
Zulüm tedirgin...
379

Ko¤uflu bas›yorlar. Havaland›rmaya ç›kar›l›yo-


ruz. Pencereden flafllar patlamaya bafll›yor. Suçlar›-
n› belgeliyorlar, zaferimizi belgeliyorlar. Objektif,
bir pankarta, bir bize dönüyor.
Birinci kare: “APO, HAYDAR, FAT‹H ÖLÜMSÜZ-
DÜR”
(.../...)
‹kinci kare: Biz ve s›k›l› yumruklar›m›z.
Çok geçmeden, Hasan’›m›z›n da flehit haberi ula-
fl›yor. Meflalelerimizi yine yak›yoruz. fiehitlerimizi
bir kez daha selaml›yoruz.
Ertesi gün, sloganlar›m›z› yazd›¤›m›z yüzlerce
pulu havaland›rmaya at›yoruz.
Zulüm panik içinde...
Cepheye sürer gibi havaland›rmaya askerleri y›-
¤›yor. Esintiyle uçan pullar peflinde kofluflturuyor-
lar dakikalarca...
Pencereden onlara bakarken, “Zavall› Memet” di-
yoruz. “Bofluna kofluyorsun.” Bilmeden hizmet etti-
¤in oligarfli de biliyor bu kofluflunun bofluna oldu-
¤unu. Havaland›rmadakiler ne ki?.. O fliarlar dalga
dalga yay›ld› tüm ülkeye. Hepsini toplayabilir mi-
sin? Buna kimin gücü yeter? APO yoldafl›n, “kara
toprak gibi verimli” dedi¤i Anadolu topra¤›na ser-
pildi onlar. Söküp ç›karabilir misin?.. Filizlenecek
tohumlardan biri de belki de sen olacaks›n, senin
çocu¤un olacak, kopar›p alabilir misin? O filizler
senin de kurtuluflunu müjdeliyor, ben halimden
memnunum diyebilir misin?..
Öldü mü APO, HAYDAR, FAT‹H, HASAN! Kim de-
mifl
381

B‹R YOLDAfiTAN SA⁄MALCILAR’DA


B‹R D‹REN‹fi GÜNÜ

Ölüm Orucunun 67. günüydü. Sabah saat 06.00


civar›nda havaland›rma üstündeki demir tel ›zga-
raya konan yüzlerce serçenin c›v›lt›lar› ile uyan-
d›m.
Bir insan›n açl›¤›na ra¤men bu kadar gün yafla-
yabilece¤ine hayret ediyorum. Art›k, her geçen gü-
nün ard›ndan gelen sabah “bugün de yafl›yorum”
diyebilmek, yaflam›, özgürlü¤ü an›msatan günefle,
serçelere ve bir çift kumruya koflmak güzeldi.
Böylesi anlarda düflüncelerimin birçok kez üze-
rinde topland›¤› ve kendi kendime flaflt›¤›m fley
fluydu: Bir insan baflka bir ortamda günün ilk ›fl›k-
lar›n›, serçeleri ve bir çift kumruyu seyretmekten
bu derece haz duyabilir miydi? Sanm›yordum.
Belki birkaç saat ya da gün sonra ölebilece¤ini
düflünürken, aç›lan bir pencereden dünyaya son
382

kez bak›yormuflças›na bakmak, o nefret etti¤in


a¤›z kokusundan kurtulmak için dakikalarca f›rça-
lad›¤›n a¤z›ndan birkaç yudum suyu doland›r›p
sonra tükürmek, derin derin solumak, ne söylenir-
se söylensin o anda güzel -alt›na tabure koyarak da
olsa- üst ranzaya, en yüksek da¤a t›rmanman›n za-
ferini tadar gibi t›rmanabilirsin, bilirsin ki on iki
yoldafl›n ve üç siper arkadafl›n ölümün pençesinde,
direnme savafl›n›n atefl hatt›ndad›rlar. ‹flte o an, bu
insanca duygulardan dahi utan›rs›n. Sanki senin
henüz onlardan daha dinç oluflun suçmufl, onlar›n
hücre hücre, saniye saniye eriyiflinden sen sorum-
luymuflsun gibi...
Oysa onlarla omuz omuzas›nd›r. Ve ayn› fleyleri
birkaç ad›m geriden yafl›yorsun ve senin ard›ndaki
yoldafllar›n da ayn› duygular› tafl›yor. “Hay›r, böyle
düflünmemelisin, son nefesine kadar yaflamakta
ayak diremek hakk›n” diyorsun kendi kendine. Ölü-
me ne kadar bilinçli ve gönüllü olarak gidiyorsam
ve bu zorlu yolu inançla o kadar kolay afl›yorsam,
ölüme o derece güç teslim olmal›y›m.
Bu mücadelede herkes üzerine düfleni yap›yorsa
ne mutlu! Evet, çarp›flman›n sürdü¤ü ilk hatta de¤i-
lim. O onur baflka yoldafllara düfltü. Ben de olabilir-
dim. Olmad›¤›m için flu küçük fleylerden büyük se-
vinçler duymak hakk›n› yok etmem do¤ru de¤il.
Emindim ki, ilk hatta olanlar da ayn› saatlerde,
Haydarpafla’n›n o büyük pencerelerinden a¤açlar›,
denizi, günün ilk vapurunu seyrediyorlard›.
Yaflama kölece ba¤lan›p, bu amaç u¤runa ölmek-
ten kaç›nanlardan de¤ilsin, görevini lay›k›yla yeri-
383

ne getir! Ama e¤er “fiu günefl, flu kufllar, flu dünya


ne güzel, bu dünya b›rak›l›p gidilir mi?” diye düflü-
nürsen, o zaman utanmal›s›n diye düflünüyorum,
serçelerin büyük bir gürültüyle ayn› anda kaç›flma-
lar›n› seyrederken... Herhalde bir fleyden ürkmüfl-
lerdi. Ufac›k pencereyi iyice daraltan s›ra s›ra de-
mir parmakl›klardan ve gö¤e gerilen demir a¤dan
görebildi¤imce gökyüzünü taray›verdim. Hay›r
gökyüzünde bir ‘al›c› kufl’ yoktu.
Ama serçeler o kadar ürkeklerdi ki, bir tutsa¤›n
öksürmesi bile kaçmalar›na yetmiflti.
Karfl› ko¤ufl penceresinde bir arkadafl gördüm. O
da bizim gibi erkenci olmal›. Sa¤a sola bir göz at-
t›ktan sonra gözü bana iliflti. Destek açl›k grevine
kat›lan bir sempatizand›. Durumu iyi say›lmazd›.
Buna karfl›n, Ölüm Orucuna kat›lmak için çok u¤-
raflm›flt›. Kendisine bu görevi veremeyece¤imizi
uygun bir dille anlat›p, ikna edinceye kadar epey
ter döküldü. Ama yine de ikna olmadan “siz bilirsi-
niz” diyerek durumu kabullendi. Bu yüre¤i coflku
dolu arkadafla, kimseyi rahats›z etmemek için “Gü-
nayd›n, bugün nas›ls›n?” diye adeta f›s›ldad›m. Sa-
bah›n sessizli¤i sesimi duymas› için yeterli oldu.
“Bize ne olacak, biz iyiyiz sizi sormal›.” oldu ya-
n›t›.
Duyguland›m, duygular› paylaflmak, “ben”i silip
“biz” yapmak, kendinden önce baflkalar›n› düflüne-
bilmek... Hay›r, hay›r bunlar›n hiçbiri yapay de¤il.
Yaflanan zorlu günlerde olanaks›z deneni olanakl›
k›lanlar ve bu sürecin her saniyesinden dersler
alanlar için bu duygular o kadar do¤al ve içten ki...
384

F›s›lt› halinde süren bu sabah sohbetlerinde ko-


nu ortak kayg›ya gelip dayand› yine.
Hastaneden haber olmas›n istiyorum. Biliyorum
ki o haber ölümle ilgili olacak. Her haber yüre¤i-
mizden bir fleyler koparacak...
Ama bu kaç›n›lmaz de¤il mi? Öyle ama istemiyo-
rum iflte. Sonsuza kadar aç yaflanamayaca¤›n› bile
bile istemiyorum. Zaman dursun, yoldafllar yaflas›n
istiyorum, iyimser düflünceleri ça¤›r›yorum. “Belki
yönetim hizaya gelir”, “belki bugün temsilcileri-
mizle pazarl›¤a otururlar...”
Acaba onca günden sonra Ölüm Orucu bitse bi-
le, yaflama dönebilirler mi? Sakatl›klar, arazlar kal-
maz m› sorular› yan›ts›z, havada as›l› duruyor. Öy-
le de olsa, yaflas›nlar... yaflas›nlar istiyorum. Ama
nas›l? K›yas›ya süren savaflta, karfl›m›zdaki güç
pes eder mi? Hele burnumuzun sürtülmesini iste-
yenler varken ve üstelik yan›bafllar›nda sanki hiç-
bir fley olmuyormuflças›na k›l›n› k›p›rdatmadan
beklerken, zulmün temsilcileri pazarl›¤a oturur
mu?
Karfl› ko¤ufltaki yoldaflla sohbet ederken, çap-
razda bir ses “günayd›n” diyor. ‹kimiz de karfl›l›k
veriyoruz. Kendisini göremiyorum ama sesinden
bunun, açl›k grevinin otuzuncu gününde b›rakt›r›-
lan ve ikinci destek açl›k grevinde olan bir yoldafl
oldu¤unu anl›yorum. Sohbetimiz üçleniyor.
Kap› sesleri... Doktorlar açl›k grevindekileri
kontrole geliyorlar. Yoldafllara “sonra görüflürüz”
deyip iniyorum.
H›zl› h›zl› aç›l›p kapan›yor kap›lar. Biraz sonra
385

benim ko¤ufla geliyor s›ra. Komando askerlerinin


önünde iki doktor giriyor içeri. Steteskoplar› ve
tansiyon ölçme aletleri yanlar›nda. Bir tanesi yüzü-
mün görüntüsünden anlam›fl olacak ki, bana do¤ru
geldi. Tansiyon aleti ile yata¤›n üzerine att›¤›m ko-
luma hamle yapt›. Muayene olmak istemedi¤imi
belirterek teflekkür ettim. Sar›fl›n olan› bir flikaye-
tim olup olmad›¤›n› sordu. “Bu konuda bir fley söy-
lemeyece¤im, sizin yapabilece¤iniz bir fley yok. So-
runumuz baflkalar›yla” dedim. Biraz hayret, biraz
bozulma ve üzülme karfl›l›¤› bir ifadeyle, di¤er yol-
dafla döndü. O da, “Sa¤olun, bir fley istemiyorum”
yan›t›n› verdi. Sa¤a sola amaçs›zca göz atan sar›fl›n
doktor, “Siz bilirsiniz, iyi günler” dedi. Ç›kt›lar, ka-
p› kapand›.
...
Birinin beni omuzumdan dürtmesiyle, dald›¤›m
hafif uykudan uyand›m.
“Camdan seni ça¤›r›yorlar, uyuyor dedim ama
uyand›rmam› söylediler.”
Akl›ma kötü fleyler geldi. Bir an f›rlay›p kalkmak
istedim. Ama yata¤a yap›fl›p kald›m. Tansiyon so-
rununu unutup ani hareket etmifltim. Oysa çok ya-
vafl ve temkinli olmal›yd›m. Bir süre öylece kala-
kald›m. Art›k daha temkinli davran›yordum. Yavafl
yavafl do¤rulup a¤›r hareketlerle orta-üst ranzaya
t›rmand›m. “Evet” diye seslendim. ‹ki ko¤ufl yanda
bulunan bir yoldafl›m ba¤›rarak konufluyor:
“C blokta ziyarete ç›kanlardan birine ailesi söy-
lemifl. Apo ve Haydar flehit olmufl!..”
Yeniden bafl›m dönmeye bafllad›. Dizimin üze-
386

rinde duram›yorum. Bafl›m› pervaza day›yorum.


Bir fleyler demem gerek, diyemiyorum. Gözüme
yafllar doluyor... Bo¤az›ma dü¤üm at›lm›fl gibi.
Hay›r, a¤lamamal›y›m.
Ko¤ufltaki herkesin ve pencerelere hücum eden
yoldafllar›m›n gözlerinin bende oldu¤unu biliyo-
rum. Metin olmal›y›m.
Hemen toparlad›m kendimi. Ac›m› içime göme-
rek, “Kesin mi?” diye sordum. Sesimin çatallanma-
s›n› engelleyemedim yine de.
“Bilmiyorum, haber öyle geldi” diye cevaplad›.
Aynayla bakmas›n› istedim. Önceden programla-
d›¤›m›z biçimde haz›rl›klar›n yap›lmas›n›, haberin
kesin olup olmad›¤›n› araflt›rmas›n› belirttim.
Haberin yorgun düflürdü¤ü vücudumu yata¤a
zor att›¤›mda, ko¤uflta ve havaland›rmada flehitler
için sayg› duruflundaym›fl›z gibi ç›t ç›km›yordu. Bi-
raz sonra “bafl›n›z sa¤olsun” diyenler sessizli¤i
bozmaya bafllad›. “Dostlar sa¤olsun.” diye yan›tl›-
yorum. Bu cümle çok fley ifade ediyor elbet anlaya-
na!
fiimdi hummal› biçimde akflam yapaca¤›m›z “an-
ma”ya haz›rlanmal›yd›k. fiehitlerimizi öyle anma-
l›yd›k ki, dost düflman bugünü unutmas›nd›. Her
fleyi önceden düflünmüfltük. Geriye program› yaz›-
l› hale getirip yoldafllara göndermek kal›yordu. Ki-
mimiz konuflma yapacak, kimimiz fliirler okuyacak
ve hep birlikte marfllar söyleyecektik. Yorgun be-
denlerimizin tüm enerjisini bu çal›flmaya toplad›k.
Yan ko¤ufllarla not al›flverifli için tuvalet cam›na
t›rmanma iflini bile kendimiz yap›yoruz. Hem de
387

iki metre yükseklikten yere düflme pahas›na.


Ölüm Orucuna kat›lmayan gruplar›n havaland›r-
ma temsilcilerine flu kadar›n› söylemekle yetindik:
“Bu akflam saat 20.00’de Ölüm Orucu flehitlerini
anaca¤›z. ‹steyen herkes kat›labilir.”
Hepsinden olumlu yan›t geldi: “Kat›laca¤›z.”
Kula¤›m›z seste, haberin do¤rulanmas›n› bekli-
yoruz. Açl›k grevi bafllad›¤›ndan beri günde iki kez
olmak üzere att›¤›m›z sloganlar bugün daha güçlü.
Havaland›rmadaki direniflçi say›m›z ayn› ama yol-
dafllar daha çok hayk›rmak istiyor... daha h›zl›, da-
ha bilinçli... daha... daha... daha... “‹nflallah sesleri
k›s›lmam›flt›r” diye düflünüyorum.
Bir süre sonra, yoldafllardan notlar gelmeye bafl-
l›yor. Dikkat ediyorum, her zaman gizlilik gere¤i
not altlar›na aram›zda belirledi¤imiz kod numara-
lar› yaz›lmam›fl bu defa. Aç›k isimler yer al›yor ge-
nellikle.
Hepsinden sevecen, duygu dolu cümleler dökü-
lüyor.
“Yoldafl”, “Sevgili yoldafl›m”, “Can yoldafl›m” diye
bafllay›p “Yoldaflça selamlar”, “Yoldaflça kucakla-
r›m”la bitiyor, hemen hepsi.

“Can yoldafl›m,
“Siz Ölüm Orucu gönüllüleri aras›nda olmay› ne
çok isterdim ama biliyorsun ki hepimizin ayr› gö-
revleri var. Bugün sizin omuzlad›¤›n›z görev yar›n
bizleri bekleyecek. An›lar›n›z› sonsuza kadar ya-
flatmaya söz veriyoruz! Yoldaflça kucaklar, gözle-
rinden öperim!”
388

(...)
“Yoldafl,
“Böyle büyük bir günde, bugünü ve duygular›m›
anlatacak kelime bulamad›¤›m için beni affet! Daki-
kalard›r kalemim elimde notlar yaz›yorum ve so-
nunda y›rt›yorum. Hay›r, flu an› anlatabilmek be-
nim harc›m de¤il. Zaferi flehitlerimizle kazanaca-
¤›z! Yoldaflça selamlar!”
(...)
Her biri yoldaflça dayan›flman›n en güzel örnek-
leri olan bu k›sa sat›rlar› beynime kaz›yorum. Her
biri coflkumu, direncimi bir kat daha art›r›yor ve
eylemimizin büyüklü¤ü ve hakl›l›¤›na olan sonsuz
inanc›m› daha bir perçinliyor. Büyük görevler üst-
lenen insanlar›n zaman zaman sorduklar› “Ya bafla-
ramazsam?” sorusu o andan sonra sorulamazd›.
Çünkü görevin birlikte omuzland›¤›n› ve yükün
yüzlerce yoldafl taraf›ndan bölüflüldü¤ünü somut-
luyordu bunlar...

“Sevgili yoldafl›m,
“Biliyorsun, ilkokulu bile bitiremedim, bu yüz-
den duygu ve düflüncelerimi dile getirmekte yeter-
sizim. Ama flu an gözlerim dolu dolu bir fliir yaz-
d›m. Biliyorum, flehitleri yeterince anlatamaz ama
içimden geldi.
“fiahs›nda tüm Ölüm Oruççular›n› kucakl›yo-
rum.”
(...)
Bir mektubu bile güçlükle yazabilen bir yoldafla
fliir yazd›racak denli esin kayna¤› veren eylemin
389

kazançlar›n› kim küçümseyebilir?


Tekrar tekrar okuyorum bu güzel notlar›. Hepsi-
ne yan›t vermek gerekiyor. Tek tek yan›t yazmaksa
zor. Di¤er Ölüm Orucu gönüllüsü yoldaflla konuflup
ortak bir not yazma karar› ald›k.

“Yoldafllar,
“Bundan 67 gün önce açl›k grevini dosta düflma-
na duyururken, darac›k pencerelerimizden flöyle
seslenmifltik:

‘Dayan kitap ile


Dayan ifl ile
T›rnak ile difl ile
Umut ile sevda ile düfl ile
Dayan rüsva etme beni!’

“Evet, o gün yüre¤imizin, bilincimizin ta derin-


lerinden kopup gelen bu m›sralarda gökyüzüne aç-
t›¤›m›z pankart›m›z bugün en yükseklerde. Her sa-
niye hücre hücre eriyen bizler, dostun ve zulmün
kabul etmek zorunda kald›¤› bir eser yaratt›k. Bu
eserde hepimizin pay› var. fiehitlerimiz bu zorlu s›-
navda bayra¤› en önde tafl›ma görevini alm›fllard›.
Onlar bayra¤› lay›k›yla tafl›d›lar, tafl›yorlar. Bizlerin
görevi, bayra¤› onlardan devral›p oligarflinin burç-
lar›na dikmek ve onlara lay›k olmakt›r. Ölümü gü-
lerek karfl›layan yoldafllar›m›z, bayra¤› devralaca-
¤›m›zdan emin olarak gönül rahatl›¤›yla göreve
at›ld›lar. Sadece onlar de¤il, onlarca yoldafl›m›z bu
flerefli göreve aday oldular. En önde olmayanlar
390

üzülmemeli! Bu mücadelede hepimize büyük gö-


revler düfltü¤ününün bilincinde olarak, tüm gücü-
müzle ve enerjimizle çaba gösterelim!
“Hepinize en içten duygularla teflekkür eder, ku-
caklar›z...
“Yaflas›n Ölüm Orucu Direniflimiz!
“Yoldafllar›n›z
“(...) ve (...)”

***
Açl›k grevinde olmayanlar akflam yeme¤i yer-
ken, yan duvar vurulup ismim ça¤r›ld›. Yan›mda
bir tabure ile gitti¤im tuvaletin penceresinden yan
ko¤ufl tuvaletinden bir not al›yorum. Anma progra-
m› ve konuflma metni ç›k›yor içinden.
“Her fley haz›r, bütün yoldafllar görev istediler,
fliir, marfl vb.nin da¤›t›m› ona göre yap›ld›” deni-
yordu notta.
O an tek düflüncem anman›n en iyi flekilde yürü-
mesi ve bu koflullarda görkemli olmas›yd›. Her fle-
yi kendi olanaklar›m›z ve gücümüzle yapacakt›k.
Tüm haz›rl›klar bitmifl, anma saatini bekliyor-
duk. O s›ra yan bloktan ça¤r›ld›¤›m›z› duyduk. Da-
ha önce flehitlerimizin Apo ve Haydar oldu¤unu
bildiren yoldafllar, bu kez de di¤er arkadafllar›m›z-
dan Fatih’i kaybetti¤imizi bildiriyorlar. Fatih için
de pankart haz›rlamam›z gerekli. Ama anman›n
bafllang›c›na yetiflmeyecek. Onu daha sonra asar›z
diyoruz.
Haz›rlanan pankartlar› asmak için üst ko¤ufllar-
dan karfl›l›kl› iki yerden ince ipten hat kurmaya
bafllad›k. Bana gelen kocaman paketi aç›p haz›rl›-
391

yorum, ko¤ufltakiler flaflk›n flaflk›n izliyorlar. Geç


anl›yorlar ne oldu¤unu. Pencerenin önüne bolca
gazete ka¤›d›, zeytinya¤› ile ya¤land›r›lm›fl parça
bezleri ve kibrit koyuyorum. Program, konuflma
metni, fliir defterim... Her fley tamam!
Saat 20.00...
“Arkadafllar camlara!” diye iki kez anons yap›yor
bir yoldafl. Camlar›n önü kalabal›klafl›yor. Art›k
bafllayabiliriz.

“Arkadafllar,
“Bugün üç Ölüm Orucu direniflçisinin flehit oldu-
¤unu ö¤rendik.
“Üç flehit vermenin ac›s› büyük. Ama hiçbir zafe-
rin bedelsiz kazan›lmayaca¤›n›n bilincindeyiz. Bu
nedenledir ki, gözyafl› dökmüyor, a¤›t yakm›yoruz.
Çünkü dövüflenler ölenlerin yas›n› tutmazlar. Yas
tutulacak zaman de¤il, zaman direnme zaman›d›r!
“Onlar› sadece yürekleri ile yüceltmek do¤ru de-
¤il. Onlar alev alev yanan bir yürek olmalar›ndan
çok daha fazla, halk›n davas›na inanm›fl, p›r›l p›r›l
bir bilinç, gürül gürül bir devrimci coflku, her sani-
yesi devrime adanm›fl bir özveri ve sars›lmaz ka-
rarl›l›kt›lar. Bizlere b›rakt›klar› bayra¤› teslim al-
d›k. Ve hiç kimsenin kuflkusu olmas›n ki, bu savafl-
ta bizden yana bir yenilgi olmayacak! Önümüzde
sadece ve sadece zafer var! Ve biz bu zaferi flehit-
lerimizle kazanaca¤›z!..
“Apo’lar, Haydar’lar, Fatih’ler Unutulmayacak!
“Devrim fiehitleri Ölümsüzdür!
“Ölüm Orucu fiehitlerinin Hesab›n› Soraca¤›z!”
392

Havaland›rmada ç›t yok..


Gözlerimin önüne yüz binlerin yürüdü¤ü bir mi-
ting geliyor o an. En önde flehitlerimizin büyük boy
portreleri tafl›n›yor. Onlarla birlikte “Devrim fiehit-
leri Ölümsüzdür” pankart›... ve sloganlar.
Önden arkaya do¤ru dalga dalga yay›lan slogan-
lar...
“fiimdi sizleri, baflta Ölüm Orucu flehitleri olmak
üzere, tüm devrim flehitleri için bir dakikal›k sayg›
durufluna davet ediyorum” diyor bir ses, kim oldu-
¤unu alg›layam›yorum. Düflümden uyand›r›yor be-
ni. Ve yeni bir düfl bafll›yor. Bir mezarl›kta yan ya-
na yatan Ölüm Orucu flehitlerinin mezarlar›n› çi-
çeklerle donat›yoruz.
Her taraf karanfil ve her yer insan dolu. Biraz
sonra mezarlar karanfillerden görünmez oluyor ve
yüksekçe bir yere t›rmanm›fl biri “Baflta Ölüm Oru-
cu flehitleri olmak üzere tüm flehitler için...” diyor.
On binlerce yumruk havada. Dümdüz bir ovada,
binlerce karanfilin filiz sürmesi gibi...

“Biz”
“B‹Z”
“Devrimciler olarak”
“DEVR‹MC‹LER OLARAK”
“Emperyalizme”
“EMPERYAL‹ZME”
‘“Ve faflizme karfl›”
“VE FAfi‹ZME KARfiI”
“Halk›m›z›n yan›nda”
“HALKIMIZIN YANINDA”
393

“Onunla omuz omuza”


“ONUNLA OMUZ OMUZA”
“Silah›m›z›n son mermisine”
“S‹LAHIMIZIN SON MERM‹S‹NE”
“Kan›m›z›n son damlas›na kadar”
“KANIMIZIN SON DAMLASINA KADAR”
“Savaflaca¤›m›za”
“SAVAfiACA⁄IMIZA”
“Ant içeriz”
“ANT ‹ÇER‹Z”
“Ve bu u¤urda”
“VE BU U⁄URDA”
“Ölüm”
‘’ÖLÜM”
“Nereden”
“NEREDEN”
“Ve nas›l”
“VE NASIL”
“Gelirse gelsin”
“GEL‹RSE GELS‹N”
“Hofl geldi”
“HOfi GELD‹”
“Sefa geldi”
“SEFA GELD‹”

Yumruklar›m›z›n ko¤ufl tavan›n› delmek isterce-


sine yukar› kalkt›¤› sayg› duruflu an›nda, bir arka-
dafl›n içirdi¤i and› hepimiz en yüksek sesle tekrar-
l›yoruz. Ve bu an, sessiz bir kitleyi bile harekete
geçirebilir. Yumruklar, her “ant içeriz” deyiflte daha
s›k›l›... mengene gibi... tüyler diken diken.
394

“An›lar› mücadelemize önder olsun!”


“APO’LAR ÖLMEZ!”
“HAYDAR’LAR ÖLMEZ!”
Cezaevi titriyor adeta. Yüz kifliden ç›kan tek bir
ses, sar›yor her bir yan›. Biraz sonra slogana yan
blok ve di¤erleri de kat›l›yor.
“HAYDAR’LAR ÖLMEZ!”
“FAT‹H’LER ÖLMEZ!”
Sloganlar bafllad›¤›nda, daha önce haz›rlad›¤›-
m›z iki pankart› havaland›rman›n ortas›na geriyo-
ruz. “Apo’lar, Haydar’lar Ölmez”, “YAfiASIN ÖLÜM
ORUCU D‹REN‹fi‹M‹Z!”
Anma bafllad›¤›ndan beri koridor cam› önüne y›-
¤›lm›fl, bizi izleyen onlarca asker, pankart› görün-
ce kofluflturmaya bafll›yor.
Pankartlar›n aç›lmas›yla, bütün ko¤ufllardan ha-
valand›rman›n içine ve havaland›rma teli üzerine,
yanan gazete ka¤›tlar› ve ya¤l› bezler at›l›yor. Her
yan ›fl›l ›fl›l... Cezaevini uzaktan izleyen biri yang›n
var sanacakt›r.

“Günler a¤›r
Günler ölüm haberleriyle geliyor
Ölüyor çarp›flarak insanlar›m›z
ne kadar da çok
Halbuki ne kadar da hak etmifllerdi yaflamay›
Ellerinde flark›lar ve bayraklar›yla
Sanki bir bayram günü nümayifle ç›kt›lar
öyle genç ve fütursuz
(...)
Ve zafer
395

Art›k hiçbir fleyi affetmeyecek kadar


T›rnakla sökülüp kopar›lacakt›r.”

Sesim yetmiyor san›yorum ama hay›r, gözü bü-


yümüfl p›nar gibi gürül gürül ak›yor.

“Devrim için ölenleri


Unutmad›k unutmay›z
Zulme gö¤üs gerenleri
Unutmad›k unutmay›z.”

Herkes söylüyor bu marfl› ve sesin yükseldi¤i


yerlerde, hiç kimse birbirinden geri kalmak iste-
mezmifl gibi ba¤›r›yor. Bu marfl› daha önce böyle
canl› dinlememifltim ya da bana öyle geliyor.

“Bir mermi de benden aslan›m


Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zafer toplar› mübarek namlular!”

fiiirler, marfllar birbiri ard›na diziliyor, tespih ta-


nesi gibi. Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirini
tamamlay›c›... Sanki bugün için yaz›lm›fllar... Hava-
land›rmaya karfl›dan karfl›ya üçüncü pankart› as›-
yoruz:
“Apo’lar, Haydar’lar Ölmez!”
Yeniden kofluflturmalar... Havaland›rmay› alevle-
re bo¤uyoruz... Pankart görünsün diye ›fl›kland›r-
ma yap›yoruz adeta.
Slogan sesleri geliyor uzaklardan. Di¤er bloklar-
396

dan bafllayan ve bize do¤ru dalga dalga gelen slo-


ganlara kat›l›yoruz. Tüm cezaevinden tek bir ses
ç›k›yor:
“ZAFER‹ fiEH‹TLER‹M‹ZLE KAZANACA⁄IZ!”
“fiEH‹TLER‹N HESABINI SORACA⁄IZ!”
“ÖLÜM ORUCU fiEH‹TLER‹ ÖLÜMSÜZDÜR!”
“APO’LAR, HAYDAR’LAR, FAT‹H’LER ÖLMEZ!”
Gecenin bu saatinde, seslerimizin tüm çevre ma-
hallelerden duyulmas› gerek. fiimdi de sloganlar›-
m›z›n çevrede nas›l bir tepki uyand›rd›¤›n› merak
ediyorum ve istiyorum ki, sesimiz tüm ‹stanbul’da
duyulsun. Her soka¤›nda an›lar›m›z›n yaflad›¤› ‹s-
tanbul öksüz mü kald› ne? Ama hay›r! Boyalar›m›z,
f›rçalar›m›z, sloganlar›m›z dost ellerce yine tafl›n›-
yor, silah kuflananlar yine hareket ediyor. ‹stanbul
sokaklar› kimsesiz de¤il. Öz evlatlar› hiç yok olma-
d›. Sloganlar›m›z ›ss›z sokaklar› dolduruyor. Her
köfle bafl›nda nöbete duruyoruz. Ve öyle san›yorum
ki, ‹stanbul son y›llar›n en mutlu anlar›ndan birini
yafl›yor...
...
“BBC muhabirinin görüfltü¤ü bir Ölüm Orucu gö-
nüllüsü yoldafl›m›z›n annesi flöyle diyor muhabire:
‘O¤lumun, onuru ayaklar alt›nda her gün ölece¤ine,
onuruyla bir kez ölmesini ye¤ tutar›m!’
“O analar›m›z, babalar›m›z, kardefllerimiz ve
dostlar›m›z biliyorlar ki, biz onurumuzu ölüm pa-
has›na savunaca¤›z. Burada bir kez daha söz veri-
yoruz ki, devrimci onurumuzu ve siyasal kimli¤i-
mizi hiç kimsenin eline teslim etmeyece¤iz!”
Bir yoldafl›n okudu¤u bu k›sa metni içli bir tür-
397

kü izliyor:

“Binbir çileyle büyüttüm o¤lumu


Yemedim yedirdim, bugüne getirdim
(...)
Bir gün gelir ki hey, hey, hey, hey...”

Biten türkünün ard›ndan at›l›yorum:

“Bir e-lin-de ki-tap-la-r›


Tür-kü-le-riyle gel-di-ler
(...)
Y›kt› flah-mera-n›n ma¤-ra-s›n›”

Tüylerimin diken diken oldu¤u bir an gözlerim


yaflar›yor ve içeridekiler görmeyecek flekilde, kafa-
m› çevirip birkaç damla gözyafl› döküyorum ses-
sizce. Hay›r, a¤lad›¤›m için utanm›yorum!
“Apo ve Haydar Yoldafl, Fatih Arkadafl!
“Sizler do¤an günü karfl›layan horozu duyma-
dan, bizlere b›rakt›n›z günefli karfl›lamay›. Zincirin
ilk halkalar› olman›n bilinci ve sorumlulu¤uyla, ör-
nek oldunuz bize. Ama sizi temin ederiz ki, zafer
günü sabahlara dek flark› söyler, halay çeker, ho-
ronlar teperken ve silahlar›m›z›n tarakalar›yla gö-
¤e “ZAFER” yazarken bizimle olacaks›n›z...”

“O büyük gün geldi¤inde


ben kimbilir kaç y›ldan beri
ebedi yata¤›mda
topra¤›m›n derinliklerinde
398

sonsuz bir uykuda olaca¤›m.


Fakat al›nca ne zamand›r
bekledi¤im haberi
uyan›p sesimi kimse duymadan
o büyük zaferin coflkusuyla
Karatopra¤›n alt›ndan
ben de hayk›raca¤›m
(...)
Ad›m›n yaz›ld›¤› tafl y›k›lsa da
kalmam›fl olsa da flu dünyada mezar›m
(...)
Nadide ellerde yarat›lan
o görkemli bayrama
Hiç kimse fark etmeden
Ben de kat›laca¤›m.”

12 Eylül yönetiminin idam etti¤i devrimcilerden


birinin yazd›¤› bu fliiri bir arkadafl okuyor.
Anmam›z sürüyor... Büyük bir coflku içinde...
Tam befl saattir, kah oturarak, kah diz üstünde,
kah ellerimizle demir parmakl›klar› koparacakm›fl
gibi as›l›rcas›na söylüyoruz, dinliyoruz, kat›l›yo-
ruz. Ve bu ak›fl içinde, akl›m›za yeni yeni fleyler ge-
liyor. Haz›rlad›¤›m›z program bir saat önce bitti
ama söyleyecek o kadar çok fley var ki, duygular›n
en üst boyutta yo¤unlaflt›¤› bu anda “anma bitmifl-
tir arkadafllar” diyemiyoruz.
Di¤er bloklardan yine slogan sesleri gelmeye
bafll›yor. Ses giderek art›yor, yay›l›yor cezaevine.
Her blo¤a s›çr›yor yang›n. Türkü biter bitmez biz
de kat›l›yoruz. Ve di¤er bloklar›n att›¤› sloganlar›
399

sürdürüyoruz.
Sloganlar sustu... Art›k bitirmek gerek. Saat
02.00. Anma bitecek ama direniflimiz sürecek,
ölümlere ra¤men sürecek... sürdürece¤iz.
Ve bir arkadafl son bir fliirle noktal›yor anmay›:

“Bofluna ölmüyor
insanlar
Eteklerinde zulmün
gezdi¤i da¤larda
Yaflam hiçlenmiyor bofluna
Ölüm Oruçlar›nda
Hele biraz düflün gülüm!
Neye ye¤lenebilir ki ölüm..”

“Anma bitmifltir arkadafllar!”


Camlar›n önünden çekiliyor herkes. Ben de ran-
zama iniyorum. Fiziken bitkinim ama büyük bir fe-
rahl›k duyuyorum. Kufl gibi hafifim... Yata¤›ma
uzan›p bafl›m› yast›¤a koyuyorum...
Bofluna ölmüyoruz Ölüm Oruçlar›nda... hele bi-
raz düflün gülüm!.. hele biraz düflün!.. biraz dü-
flün!.. düflün!..
401

METR‹S’TE ESEN RÜZGAR

Çok de¤il, daha dün akflam karfl›mdaki ko¤uflta


pefl pefle marfllar söyleniyordu. Bir hafta sonra ya-
paca¤›m›z 24 Aral›k Kahramanmarafl katliam›n›n
protestosuna haz›rlan›yorduk. Ama flimdi Met-
ris’teyiz. Sa¤malc›lar’da haz›rland›¤›m›z protesto-
yu Metris’te yapacakm›fl›z demek ki!
‹flte Binbafl› Muzaffer!.. Karfl›mda duruyor. Hiç
de¤iflmemifl; ayn› surat, ayn› tav›rlar... Elindeki lis-
teyi okuyor. Görünüflte kimin gelip gelmedi¤ini
kontrol ediyor ama as›l olarak bizim psikolojimizi
ö¤renmeye çal›fl›yor. Gülüyor, laf at›yor, yaltaklan›-
yor. Kimse oral› de¤il. Suskunluk, ters bak›fllar ve
en hafifi “iflkenceci, insanl›k düflman›...” gibi olan
s›fatlarla karfl›lafl›yor. Evet, hiç de¤iflmemifl, ayn›
yüzsüzlükle s›r›t›yor.
...
Binbafl› Nacak, mazgal› açmadan çok önce, ben
402

sevk haz›rl›klar›na bafllam›flt›m. Eflyalar›m› torba-


lara yerlefltirirken aç›lan mazgaldan ablak surat›
göründü. “Hadi, Metris’e gidiyorsunuz, buray› çok
arayacaks›n›z” diye pis pis s›r›tt›. “Merak etme, ifl-
kenceci olmak için fazla ak›ll› olmaya gerek yok.
Binbafl› Muzaffer senden biraz ak›ll› olabilir ama
birbinizi aratmazs›n›z” deyince, bir an aptal aptal
bakt›, sonra tek kelime söylemeden gitti.
Asl›nda çok fley vard› ama de¤mezdi. Lafa bak!
Buray› çok arayacakm›fl›z. Y›llard›r iç içe, g›rtlak
g›rtla¤a yaflasak da, bu adamlar›n bizi tan›mas›
mümkün de¤ildi. Dün akflamdan beri yaflad›¤›m›z
sevinç ve coflkunun fark›na bile varmam›flt›. Hava-
land›rmadan “Devrimci Sol davas›ndan arkadaflla-
r›n Metris’e sevki okunuyor” diye yap›lan anonsu
duydu¤umuzda, “Geliyoruz Metris, geliyoruz Bin-
bafl› Muzaffer!” diye ba¤›rd›¤›m› görseydi, “deli mi-
dir, nedir?” diye düflünürdü mutlaka. Öyle ya, ku-
flatma alt›nda son günlerini yaflayan bir kaleye, bir
iflkence merkezine gidiyorum diye sevinen biri, ol-
sa olsa deli olabilirdi. Y›llard›r düflürmek için bü-
tün hatlardan en seçkin güçlerle atefl alt›nda tutu-
lan ama düflürülemeyen bir direnifl kalesiydi Met-
ris. Dünya ve ülke kamuoyuna malolmufl Metris’te-
ki bu direnifl, günden güne kan kaybediyor, adeta
son anlar›n› yafl›yordu. Yüre¤imiz kan a¤lard› bu-
nu düflündükçe. Bu cepheye on-on befl savaflç› gön-
derebilmeyi ne kadar çok istemifltik. Oysa flimdi
oraya tüm kuvvetlerimizle gidiyorduk iflte. Bunun
sevinciydi bizi coflturan. Böylesine onurlu ve tarih-
sel bir göreve seçilmifl olman›n gururuydu.
403

“Hele bir gidelim” dedim içimden... “As›l Binbafl›


Muzaffer arayacak eski Metris’i.” Zaferini ilan et-
meye haz›rlan›rken, yenilgiyi tadacak. Paramparça
olacak hayalleri. Y›llard›r verdi¤i “emek” yok ola-
cak, saç›n› bafl›n› yolduraca¤›z ona...
...
fiimdi Metris’in ünlü “mahkeme havaland›rma-
s›”nday›z. Hani flu kar-ya¤mur demeden direniflçi-
lerin sabah 05.30’dan 10.00’lara, 15.00’den
19.00’lara kadar, don-atlet bekletildikleri havalan-
d›rmada. Her gün otuz-k›rk kiflinin ç›r›lç›plak yer-
lerde sürüklendi¤i, kar-ya¤mur alt›nda titredi¤i,
her santimetre karesine bir direnifl an›s›n›n, her
santimetre karesine kan›m›z›n sindi¤i havaland›r-
mada, bütün bunlar›n kini ile yeni bir direnifle ha-
z›rlan›yoruz. Rengarenk pijamalar›m›z, eflofmanla-
r›m›z var üzerimizde. Koridordan Metris’in iflken-
ceci subaylar›, tezkereye kadar iflkence yapmaya
mahkum ve bu ifli meslek edinen askerler bizlere
bak›yorlar. Safl›rm›fl ve tereddüt içindeler. Biz Met-
ris’i tan›yoruz ve haz›r›z, onlar ise bizleri duymufl-
lar ama iyi tan›m›yorlar. Olacaklar›n merak›yla flafl-
k›n ve tereddüt içindeler. Metris’e girer girmez in-
siyatifin de bize geçmekte oldu¤unu gözlerinden
okuyoruz.
Koridordan tek tip elbiseli, kelepçeli tutuklular
geçiyor. Kaçamak kaçamak bize bak›yorlar. Yan›m-
daki arkadafl:
“Bunlar ba¤›ms›z m›?” diye soruyor. Ç›karam›yo-
rum, bir di¤er arkadafl tan›yor.
“Hay›r, bunlar (...) grubundan. Son olarak elbise
404

giyenlerin içindeydiler.”
“Utangaç, kaçamak bak›fllar›n nedeni anlafl›ld›”
diyorum.
Üç sene önce b›rakt›¤›m›z Metris böyle miydi?
Kuflkusuz böyle de¤ildi. Direnifl ruhu büyük darbe-
ler yemifl. Koridordan geçenler, Metris’teki son du-
rumun aynas›yd›. Üç sene önce, havaland›rmada
yeni gelenler oldu¤unu görecektik de, bafllar›m›z›
öne e¤ip sessizce geçecektik ha!..
Ne olursa olsun, kaflla göz aras›nda, dayak-ifl-
kence karfl›s›nda slogan atmalar›n› mutlaka söyler-
dik. Bunlar cezaevine yeni gelen için önemlidir. ‹lk
girdi¤inde havay› ve tavr› bilmeyen tecrübesiz bir
arkadafl baz› hatalar yapabilir. Girer girmez havay›
alan, direniflin gücünü ve insiyatifini gören biri
için durum çok daha farkl›d›r.
Art›k o, ne yapaca¤›n› görmüfl, ö¤renmifltir.
Art›k o, ben buraday›m diye bas bas ba¤›ran di-
reniflin bir parças›d›r, bütünün d›fl›na ç›kmamak
için var gücüyle direnecektir.
Metris’te kalan herkesin giriflte yaflayarak ö¤ren-
di¤i ilk ders budur. Oysa biraz önce koridordan ge-
çenler, direnifli terk etmenin suçlulu¤u ile yüzümü-
ze bakmaktan çekindiler. Direnifl, kendini tan›ma-
n›n, kendine güvenmenin ve benli¤i bozmaman›n
tek yoludur. Saflar› terk ederlerse direniflçi gibi dü-
flünmez olurlar. K›sa zamanda baflka bir kal›ba gi-
rerler. Salt düflünceleri de¤il, duygular› da körelir.
Metris’te direnifl cephesi iyice zay›flam›flt›. Bir-
kaç kifli d›fl›nda tümü yoldafllar›m›zdan oluflan 34
kiflinin omuzlar›ndayd› direnifl yükü. Yedi yüz kifli-
405

lik cezaevinde direnifli temsil eden onlard›. Met-


ris’in onuru onlard›. Acaba flimdi onlar neredeler?
Hangi flartlarda yafl›yorlar? Henüz bilmiyoruz, içe-
ri girince ayr›nt›l› ö¤renece¤iz.
Yüzbafl› bize tek tip elbise giyip giymeyece¤imi-
zi sorma ihtiyac› bile duymam›flt›. Bizimle birlikte
Sa¤malc›lar’dan gelen ama tek tip elbise giyen bir-
kaç kifliyi tespit ettikten az sonra, 15-16 kiflilik bir
liste okundu. Bunlar ko¤ufllara gidecek ilk gruptu.
Hepsi de bizim yoldafllar›m›zd›. Birazdan “flenlik
bafllayacak” dedim kendi kendime...
Yoldafllarla tek tek kucaklafl›yoruz. Ayn› hava-
land›rmaya gidece¤iz büyük ihtimalle ama sadece
veda etmek için de¤il, biraz sonraki kavgadan ön-
ce yüreklerimizi bilemek için kucaklafl›yoruz.
Metris birazdan eski günlerden birini yaflayacak.
Birazdan dizleri üzerine çökertilmifl Metris’in yeni-
den aya¤a kalk›fl›na tan›k olaca¤›z, bunun için sa-
b›rs›z›z.
Bekledi¤im sesler yükselmeye bafllad›:
“‹nsanl›k Onuru ‹flkenceyi Yenecek!”
“‹flkence Yapmak fierefsizliktir!”
“Kahrolsun Faflizm!”
Sesler çok uzaktan geliyor. “Bizimkileri Sibir-
ya’ya götürdüler anlafl›lan” diyor bir yoldafl. Ceza-
evinin di¤er bölümleri sloganlara pek kat›lm›yor.
Bize en yak›n bloklarda ba¤›ms›zlar ve yefliller var.
Onlar zaten kat›lmaz.
Art›k daha beklemek olmaz. Biz de bir top gibi
patl›yoruz. Havaland›rmadaki on befl-yirmi kiflinin
sesi, koridordan bize gelen sloganlar› gökyüzüne
406

aksettiriyor. Sloganlar›m›z Metris’in üzerinde dola-


fl›yor, suskun yüreklere, körelmifl bilinçlere ilaç ol-
maya çal›fl›yor.
Slogan atmaya bafllamam›zdan sonra koridor
camlar› daha bir kalabal›k. Askerler, subaylar nere-
deyse üst üste camlardan bak›yor. O kadar flafl›r-
m›fllar ki, gözlerinden flaflk›nl›klar›n› okumak ola-
nakl›. Bunlar m› Metris’i bu hale getirdi? Bunlar m›
direnifli k›racak, bizi teslim alacak? Eminim ki,
hepsi flu anda buran›n d›fl›nda olmay›, evinde efli-
nin, anas›n›n dizinin dibinde olmay› müthifl arzu-
luyor olmal›.
Yüzbafl› yeniden geliyor. Elindeki ka¤›ttan yeni
bir liste okuyor. Surat›ndan düflen bin parça. Belli
ki yoldafllar tahminlerinin çok üstünde bir karfl›
koyuflla yapt›r›mlar›n› reddetmifller... Hepimizin
ismi var okudu¤u listede... Elbise giyen 2-3 kifliyi
de bizimle okudular. Neden acaba?
Koridora ç›kt›k, nefleli ve coflkulu sohbetimiz
devam ediyor. fiaflk›nl›ktan kurtulan birkaç asker
“susun, konuflmay›n” gibi sözlerle müdahale etme-
ye çal›flt›ysa da, gerekli cevab› veriyoruz. Askerler-
le aram›zdaki tart›flma bir anda itiflip kak›flmaya
dönüflüyor. Tam o anda koflturarak gelen Üste¤men
Hüseyin Örücü’yü görüyorum. “Ne oluyor?” diyerek
askerleri kenara çekiyor, bize dönüp:
“Arkadafllar olay...” demeye kalmadan cevab›m›z
surat›na patl›yor:
“Sen sus, iflkenceci.”
“Bizim iflkenceciden arkadafl›m›z yok.”
“Do¤ru konufl.”
407

K›zar›p bozar›yor. Askerlere “Resimlerini çekin”


diye emredip kenara çekiliyor.
Resim çekme ifllemlerinin sona ermesini bekler-
ken, koridora girdi¤imizden bu yana hissetti¤im
boflluk neyin nesi diye düflünüyorum.
Böyle günlerde, Metris’in her köflesinden sesler
gelirdi. Her tu¤la, her demir parças› bu koroya ka-
t›l›rd›. Sloganlar, kap›-mazgal vurufllar›yla inlerdi.
Her yer bir deprem yerine dönerdi. fiimdi ise uzak-
tan, Sibirya’dan gelen bo¤uk sloganlar ve birkaç
mazgal›n c›l›z sesi var. Bunu da bizden önce giren
arkadafllar›m›z ve az say›daki Metris direniflçileri
yap›yor olmal›lar. Metris’in “direnifl korosu” eski
gür sesinden çok uzak...
Bu koroya tüm ko¤ufllar, tüm tutsaklar kat›lma-
l›, direniflimizin gücü bunu da baflaracak, inan›yo-
rum. Ama gelen sesler, benim arad›¤›m sesler de-
¤il. Arad›¤›m seslerin yoklu¤u hüzün verici. Fakat
ben bir baflka fleyin bofllu¤unu daha hissediyorum.
Ama ne? Hay allah bulam›yorum...
“Hah” dedim birden. TIK TIK sesleri... Duvarlar-
dan TIK TIK sesleri gelmiyordu. Kalorifer borular›
ç›n ç›n ötmüyordu.
Böyle bir günde, Metris’in her bir duvar› birer te-
leks hatt›, her borusu bir telgraf teli olurdu. Bir uç-
tan bir uca her yaz›flma en fazla befl dakikada ula-
fl›rd›, hem de ayr›nt›lar›yla. Duvarlar›n her bir tu¤-
las›, borular›n her bir santimi, Metris tarihinin bir
parças›n› bar›nd›r›yor. Operasyon, arama, ölüm ha-
berleri, direnifl kararlar›, sevinçler, ac›lar, tümü
bunlarda gizli. Metris idaresi hiçbir zaman duvar-
408

lar›, borular› kendi saf›na çekemedi, s›rlar›m›z› ö¤-


renemedi. Oysa flimdi duvarlar sessiz, borular can-
s›z...
Yeniden yürümeye bafllad›¤›m›zda, hofl bir duy-
gu kapl›yor içimi. Duvarlar ses vermeye bafllam›fl-
t›.
“TIK TIK, TIK TIK, TIK TIK.” D blo¤a vard›¤›m›z-
da tüm duvarlar ve borular kelimenin tam anlam›y-
la ötüyor, ola¤anüstü bir müzik oluflturuyor. Birbi-
rini tamamlayan TIK TIK, TIK TIK-ÇIN ÇIN sesleri...
Askerler için koridorda durmay› iflkence haline
getiren bu sesler, bizim için dünyan›n en güzel se-
si. Nefle ve coflkumuz daha da yükseliyor. Birbiri-
mize laf at›yoruz.
“fiunu duyuyor musunuz, sanki ayakkab› topu-
¤uyla vuruyor, güm... güm.”
“Sen as›l flu ince sesi dinle nas›l da h›zl› çal›fl›-
yor, ustas›, belli.”
D blokta yeniden duruyoruz ve bu iflte usta
olanlar›m›z dinlemeye çal›fl›yor. Özel flifreyle yaz›-
lanlar› anlamak zor ama “Bolflevik” flifresiyle (x) ya-
z›lanlar› sökebiliyorlar. Dinleyen arkadafllar yaka-
lad›¤› rakamlar› çeviriyor an›nda.
“TTE giymeyenler geldi”, “Sibirya’ya götürmüfl-
ler”, “Devrimci Solcular gelmifl”, “Sa¤malc›lar’dan
sevk geldi.”
Hepimiz bu durum karfl›s›nda birbirimize bak›-
yoruz, ilk etkimizin bu flekilde olmas› bizi daha da

(x): Herkesin bildi¤i genel, basit bir flifredir.


409

sevindiriyor.
Bekleyifl sürerken, kendi aram›zda geliflmeleri
konufluyoruz. Bir arkadafl, “evet arkadafllar” diyor,
“Metris’te hayat daha canlanmaya bafllad›”.
Gerçekten de Metris’in t›kanan damarlar›nda bir
kan dolafl›m›n›n bafllad›¤›n› hissediyoruz. Direnifl
esintisi bile Metris’i canland›r›yor. Havas›zl›ktan
bo¤ulmak üzere olan birine verilen saf oksijen has-
tay› nas›l etkilerse, direniflimizin esintisi de ilk an-
da Metris’i öyle etkiliyor. Daha f›rt›na gibi esece-
¤iz, kas›rga gibi patlayaca¤›z. Bir esintimizle bu
kadar etkilenen Metris’in o zaman yaflayaca¤› al-
tüst olufllar› tahmin etmek art›k zor de¤il. Bir su gi-
bi geçti¤i yeri canland›ran direnifl, Metris’te rüzga-
r›yla, boran›yla, tayfunuyla, kas›rgas›yla iflkence
yönetiminin tüm mevzilerini y›karak, e¤ilmifl bo-
yunlar› diklefltirecek, bundan eminiz. Gitti¤imiz
her yerde bunu gördük, bunu yaflad›k çünkü...
Saygon zindanlar›n› bizden iyi bilen yoktur bel-
ki. IRA savaflç›lar›n›n Ölüm Orucu coflkusunu bizim
gibi anlayabilecek zor ç›kar. Son olarak Sibirya blo-
¤una yürürken, dünyan›n her yerindeki devrimcile-
rin, yurtseverlerin iflkencehanelerde, zindanlarda
estirdikleri direnifl rüzgarlar›n›n esintisini duyuyo-
ruz. Ve eminim ki, befl y›ld›r sürdürdü¤ümüz dire-
niflin rüzgarlar› dünyan›n birçok yerinde etkisini
duyuruyor.
...
Nihayet ko¤ufltay›z. Y›rt›larak ç›kar›lan elbise-
ler, cop ve postal izleriyle örtülmüfl bedenim. Her
yerimiz morarm›fl durumda. Daha önce Metris’te
410

hiç böyle ç›r›lç›plak bo¤uflma görmemifltim. Ç›r›-


Iç›plak kal›nca, insan içgüdüsel olarak hemen ör-
tünmeye çal›fl›yor. Ama ço¤umuz, defalarca karfl›
karfl›ya kald›¤› bu uygulama sonucu, içgüdülerimi-
zi çoktan bast›rm›fl durumday›z. Art›k ç›r›lç›plak
kal›nca örtünmeye çal›flm›yoruz. Utanmas› gereken
biz de¤iliz çünkü.
Koridorda direnifl devam ediyor. Arkadafllar soy-
maya karfl› kenetlenmifl durumda. Tek tek kopar›p,
elbiselerimizi parçalayarak soyuyorlar. Ben üçüncü
olarak kopar›lm›flt›m.
‹ki arkadafl camdan sloganlar›m›z› atarken,
üçüncü arkadafl mazgallar› yumrukluyor. Kenetlen-
dikleri köfleden kopar›lan soyulan arkadafllar tek
tek gelmeye devam ediyor. Her gelen bir süre son-
ra üzerine bir fley geçirip cama veya mazgala ko-
flup, iflkenceye, onur k›r›c› uygulamalara karfl› or-
tak tepkimizi hayk›r›yor. Koridor, mazgal ve kap›
vurufllar›yla ç›nlat›yoruz ortal›¤›.
Son arkadafl da içeri girip 16 kifliyi tamamlad›¤›-
m›zda, bir buçuk saat geçmiflti havaland›rmadan
al›n›fl›m›zdan bu yana.
Bizden sonra, gelen di¤er arkadafllar da ko¤uflla-
ra al›nmaya bafll›yor. Sloganlar›m›z her geçen daki-
ka daha da güçleniyor. Kap› ve mazgal vurufllar›
Metris’i giderek daha fazla sars›yor...
Bir ara, di¤er ko¤ufllardan birinden ilk haberi
al›yoruz. Bizden önceki gruptan befl arkadafl› hüc-
reye alm›fllar. Alt kat komutan› Zafer’in askerlerle
birlikte sald›rmas› üzerine ç›kan kavgada birkaç
yumruk da ona vurulmufl. Yüzbafl›n›n floke olmas›
411

bundanm›fl demek diyorum.


Her yumruk bir arkadafl›n hücre gerekçesini
oluflturuyor, kimin vurdu¤u hiç önemli de¤il.
Yoldafllar›m›z›n hücreye al›nmas› bizi öfkelendi-
riyor ve hücre tehdidi tam tersi bir etki yap›yor.
H›nc›m›z›n kabarmas› karfl›s›nda ise, idare ve ifl-
kenceciler daha da endifleleniyorlar. Her gelen
grup ayn› kararl›l›kla direnip iflkencecilerin üzeri-
ne yürürken, iflkenceciler bir yandan kibar görün-
meye, iflkenceci imaj›n› silmeye çal›fl›yor, di¤er
yandan da, kendilerini özel korumaya al›yorlar. Bi-
raz önce koridorda, Üste¤men Örücü’nün alt katta-
ki kavgadan ders ç›kard›¤›n› yak›ndan görmüfltük.
En az Üste¤men Zafer kadar sald›rgan olan bu y›l-
lar›n iflkencecisi, bize tam tersi bir görünüm ver-
meye çal›fl›rken, yine de tedbiri elden b›rakm›yor,
on-on befl askerlik bir barikat› önünden hiç ay›rm›-
yor.
Metris’teki direnifli 34 kifli olarak sürdüren arka-
dafllar›m›z da buradalar. Onlar› Sibirya’n›n birbiri-
ne en uzak iki ko¤ufluna bölmüfller. 700 kiflilik ce-
zaevinde yaln›z bafl›na ve birbirinden kopar›lm›fl
bu 34 arkadafl›n her türlü zorluk ve iflkence karfl›-
s›nda sürdürdükleri direnifle sayg› duymamak ola-
naks›z. Onlar ihanetin, yaln›zl›¤›n katmerlisini ya-
flad›lar bizlere göre. Ve flu anda 34 kifli iken, bir an-
da 200 yürek olman›n sevincini yafl›yorlar. Coflku
dolular. Bizim Metris’e getirilebilece¤imiz ak›llar›-
n›n ucundan bile geçmemifl. Oysa flimdi yanlar›n-
day›z. Omuz omuzay›z. Bu nedenle, hiç inmiyorlar
camdan. Yeni gelen yoldafllara “ev sahipli¤i” yap›-
412

yorlar. Herkese cevap yetifltirmeye, y›llard›r gör-


medikleri dostlar›yla hasret gidermeye çal›fl›yorlar.
Metris’te say›m, yürütülen politikalar›n aynala-
r›ndan biridir. Bu tespitimiz bir kere daha do¤rula-
n›yor. ‹dare daha ilk günden y›ld›rma politikas›na
devam ediyor. Güçlülü¤ünü sözde kan›tlamaya ça-
l›fl›yor. ‹pleri elinde tutma iste¤i ile çabal›yor. Bu-
nun için de sald›rmak zorunda. Kendisi için en uy-
gun ortamlardan biri de say›mlar... Yan ko¤ufltan
subaylar›n “arama yapaca¤›z” diyerek say›m s›ra-
s›nda etraf› kar›flt›rmak istemesiyle bafllayan çekifl-
me, bizde biraz daha art›yor. Bir sonraki ko¤uflta
ise patlamaya var›yor. Yan ko¤ufl da, biz de keyfi,
talan aramas›n› yapt›rm›yoruz. Birbirimize kenet-
lenmifl ve slogan atarak üzerlerine yürüdü¤ümüz
subaylar do¤ru dürüst say›m dahi yapamadan ken-
dilerini d›flar› at›yorlar. Aram›zdan koparabildikle-
ri kimse yok. Yan ko¤ufltan üç kifli kopart›l›p kori-
dora ç›kart›l›yor. Döverek hücreye götürüyorlar.
...
Akflam›n geç saatlerinde, Metris yine bir deprem
yafl›yor. Kap› ve mazgallara vurulan darbeler tüm
duvarlar› sars›yor, sloganlar›m›z Metris’e çat› olu-
yor. Koridordaki iflkence duruyor, binbafl›yla arka-
dafllar aras›nda ba¤›ra ça¤›ra bir tart›flma bafll›yor.
Bir an duruyoruz, koridordaki konuflmalar› anla-
mak için tüm Sibirya’da ç›t ç›km›yor. Ama Met-
ris’teki deprem durmuyor, flaflk›n›z. Bu kadar ça-
buk olaca¤›n› birço¤umuz beklemiyorduk. Evet
evet, yan›lm›yoruz. Karfl›m›zdaki ba¤›ms›zlar›n,
yeflillerin mazgallar›ndan geliyor bu sesler. Vurufl-
413

lar karars›z, sloganlar cans›z ama olsun, vuruyor-


lar, ba¤›r›yorlar iflte..
Ko¤ufl mazgal›ndaki yoldafla yeniden sesleniyo-
ruz:
“Eminsin de¤il mi, onlar vuruyorlar?”
“Evet” diyor, “onlar vuruyor”.
Havaland›rmada herkesin tan›k oldu¤u bu gelifl-
me, bir an için bile olsa, buradaki iflkenceyi unut-
turuyor bize. Mazgaldaki yoldafla ilifliyor gözüm,
ne yap›yor diye yanafl›yorum mazgal›n yan›na. Ki-
reç üzerine kurflun kalemle flunlar› yaz›yor:
“18 Aral›k 1985, direniflçi güçler Metris’teki ku-
flatmay› yard›...”
415

ACISIZ SEV‹NÇ OLMUYOR

“Güzeldir
Ö¤rendikçe dövüflmek
dövüfltükçe özgürleflmek
sevmek
sevilmek
Ve zaferi
gamzesinden öpebilmek
güzeldir”

- Çernobil -

O sabah her zamankinden biraz daha erken


ayaktayd›k. Mahkemecilerimiz vard›. Onlar› u¤ur-
lamak için erkenden kalkmam›z gerekiyordu. Gü-
nün önemli geliflmelere gebe oldu¤undan henüz
haberimiz yoktu. ‹dare bir süredir ad›m ad›m geri-
lemeye bafllam›flt›, baz› haklar elde etmifltik ama
karfl› siperde bekledi¤imiz beyaz bayrak hala yük-
416

selmemiflti. Zaman zaman yeni atraksiyonlarla kar-


fl›lafl›yor, iflkenceci yönetimin iyice s›k›flt›¤› köfle-
den kurtulmak için umutsuzca ç›rp›n›fllar›n› göre-
biliyorduk. Bu atraksiyonlara daha bir kararl›l›kla
karfl› koymam›z gerekiyordu. ‹flkencecilerin son
umutlar› da direnifl duvar›m›za çarp›p paramparça
olmal›yd›. Bu nedenle, muhtemel bir sald›r›y› gö-
¤üsleyecek mahkemeci yoldafllar› güçlü bir flekilde
desteklemek için kimse yatakta kalmamal›yd›...
Mahkemeciler ç›kt›ktan az sonra, belli belirsiz
sesler çal›nd› kula¤›m›za. Dikkat kesildik... Kula¤›-
m›z› iyice mazgala yanaflt›rd›k. Arada bir ç›kan
yoldafllar›n sesini seçebiliyor ama ne konufltuklar›-
n› alg›layam›yorduk. Yine üst aramas›nda “çorab›
ç›kar”, “ç›karmam” gibi mutat tart›flmalard›r diye
yorumlad›k ve kahvalt›lar›m›za devam etmek üze-
re masam›za döndük.
Bir süredir soyarak onur k›r›c› arama mevziin-
den geri püskürtmüfltük onlar›. Sadece çorab›m›z›
ç›karmam›z› istiyorlard›, eski buyurgan tav›rlar›n-
dan çok uzak bir edayla. “Al›flm›fl kudurmufltan be-
terdir” derler ya, “bari çorab›n›z› ç›kar›n” diye ne-
redeyse yalvaracaklar... Ama hay›r, üzerimizdekle-
rin tek parças›n› bile direnmeden ç›kartt›ramazlar
bize. E¤er zorlasalard›, yoldafllar›n kavga sloganla-
r› çoktan ç›nlatmaya bafllard› Metris koridorlar›n›.
Bu nedenle, duydu¤umuz sesler pek merak konusu
olmad›. Nas›lsa, ne olup bitti¤ini, akflam mahkeme-
den döndüklerinde ö¤renecektik.
Say›m sonras› teorik e¤itim çal›flmas›na otur-
mufltuk. Her zamanki canl›l›¤›yla yine bir konuyu
417

tart›fl›yoruz. Tart›flman›n ortas›na coflkuyla bir ses


düfltü:
“Arkadafllar, havaland›rmaya ç›k›yoruz” Orta
katta, 14 numaradaki yoldafllardan birinin sesiydi
bu. Tart›flmay› b›rak›p pencerelere topland›k. Bize
f›rsat b›rakmadan 6 numaradaki yoldafllar durumu
iyi anlamak için sorular yöneltmeye bafllad›lar:
“Normal havaland›rma m›? Yani bundan sonra
sürekli ç›kacak m›y›z?”
“Evet evet, sürekli ç›kaca¤›z.”
“‹laçlama için dilekçe verdiniz ya, iyice anlasay-
d›n›z, yanl›fll›k olmas›n!”
“Hay›r, yanl›fll›k yok. fiimdi kap› aç›ld›. Havalan-
d›rmada konufluruz” deyip pencereden çekildi
14’deki yoldafl.
Az sonra rengarenk pijamalar›, eflofmanlar›, ka-
zaklar›yla karfl›m›zdayd›lar. Sa¤malc›lar’daki 15
Kas›m heyecan›n› bu defa Metris’te yafl›yorduk. Bu-
raya geleli iki ay olmufltu ama cezaevleri politika-
s›n›n ipli¤ini pazara ç›karan ve günden güne kamu-
oyundaki etkisi artan siyasal zaferimiz ve kararl›
direniflimiz karfl›s›nda, Metris idaresinin de dize
gelmesi için bu süre yetmiflti.
Yoldafllarla aram›zda pencere parmakl›klar› var-
d› ama hiç önemli de¤il, zafere giden yolda en stra-
tejik mevzilerden birini daha ele geçirmifl olman›n
coflkusuyla sar›yorduk birbirimizi...
Binbafl› Muzaffer’in durumu espri konusu ol-
mufltu aram›zda.
“Anons etmeyi bile kendine yediremedi, askerler
gönderip mazgaldan söyletiyor.”
418

“Saç›n› bafl›n› yoluyordur flimdi.”


“Daha çok yolacak, geldi¤imiz gün söylemifltik
bunu.”
Bu son sözün ard›ndan, nefleli bir gülümseme
yay›l›yor yoldafllar›n yüzüne.
Bu sözü söyleyen yoldafl, gerçekten de geldi¤i-
miz gün say›mda, böbürlene böbürlene, “buras›
Metris. Sa¤malc›lar’daki haklar›n›z yok burada” di-
yen Yüzbafl›ya:
“‹stersen elindeki deftere kaydet” demiflti. “Biz
bütün haklar›m›z› bir bir alaca¤›z, siz vermeyecek-
siniz, biz alaca¤›z, hem de fazla uzun sürmeye-
cek!..”
Ne yapsalar kar etmemiflti iflte.
Tecrit üstüne tecrit denemifllerdi. Direniflçileri
di¤erlerinden tecrit etmeleri yetmiyormufl gibi, ön-
der gördükleri 30-40 yoldafl› ‘Sibirya’ havaland›r-
mas›ndan al›p cezaevinin öteki ucuna, ‘Çernobil’
havaland›rmas›na tafl›m›fllard›. Hem direnifl güçle-
rini parçalamaya, aralar›ndaki iliflkiyi kesmeye ça-
l›fl›yorlar, hem de ‘Çernobil’de kalorifer dairesin-
den yükselen üç bacan›n tamamen havaland›rmaya
dolan duman›yla yoldafllar›n sa¤l›¤›n› tehdit edi-
yorlard›. Havaland›rmaya her gün kurum ya¤›yor-
du adeta. Kömür duman› genzimizi yak›yor, pence-
releri aç›k tutam›yorduk. Camlar bir hafta geçme-
den ziftle kaplan›yordu ama böyle bir yerde de ya-
flan›rd› zafer coflkular›.
Bir yandan sahte kararl›l›k gösterileri yap›yor,
yeni taktikler deniyorlar, di¤er yandan, ne kopar›r-
sak kar mant›¤›yla uzlaflma sinyalleri gönderiyor-
419

lard›. Onlar, mahkemelere ç›karken kazak giymez-


sek soyarak aramadan vazgeçeceklerini söylüyor-
lar, biz ise hay›r kazakla ç›kaca¤›z, soyarsan›z da
direnece¤iz diyorduk. Üzerimize eflofmanlar›m›z›
geçirip karfl›lar›na geçiyorduk. Ona da öfkelenip
yeniden soymaya bafll›yorlar ama kararl›l›¤›m›z
karfl›s›nda giderek aramalarda, “bari çorab›n›z› ç›-
kar›n” diyecek kadar acizlefliyorlard›. Ailelerimiz-
den eflya, kantinden yiyecek almaya bafll›yorlar,
biz k›r›nt› de¤il, bütün haklar›m›z› ve sivil elbise-
lerimizi istiyoruz diyorduk. Tam iki ayd›r, ad›m
ad›m ete kemi¤e bürünen zaferimiz, havaland›rma
hakk›n›n kazan›lmas›yla önemli bir dönüm nokta-
s›na gelmiflti.
Havaland›rmaya ç›kan yoldafllar, ko¤ufllar›na
dönene kadar pencerelerden ayr›lmam›flt›k. Onlar›
u¤urlad›ktan sonra, coflkuyla halk türküleri söyle-
meye bafllad›k. Urfa-Diyarbak›r yöresinden Karade-
niz’e, Karadeniz’den Trakya yöresine, oradan
Ege’ye ya da bir baflka yöreye... Halk türkülerimi-
zin coflkun s›cak esintisine kendimizi kapt›rm›fl,
sanki ad›m ad›m ülkemizi dolafl›yorduk. Bizim cofl-
kumuz türküleri, türkülerimizin coflkusu bizi sar›-
yordu.
Türküler, befl y›ld›r iflkencecilerin denetimine
girmeyen ve hiçbir zaman da girmeyecek olan dire-
niflçileri, kendi denetimi alt›na alman›n sarhofllu-
¤uyla sürüklüyordu hepimizi. Ama birden b›çak gi-
bi kesildi sesimiz. Oysa her zaman en hassas oldu-
¤umuz mazgal›n sesiyle bile kimse ilgilenmemiflti.
fiimdi ko¤uflta yay›lan yeni bir heyecan dalgas›yla
420

çarpan yürek seslerinden baflka “ç›t” ç›km›yordu...


“Do¤ru mu duyduk?”
Herkes dikkat kesilmifl, mazgalda beliren aske-
rin sözlerini tekrar etmesini bekliyorduk...
Evet evet, yanl›fl duymam›flt›k. Tuncer’e, “kot
pantolonla ziyarete ç›kar m›s›n?” diye soruyorlar-
d›. Yüzleri bir rahatl›k, bir ayd›nl›k kaplay›verdi...
“Bekledi¤imiz gün geldi mi?” diye on üç çift göz
birbirine soruyordu. Önce havaland›rma, flimdi zi-
yaret; karfl› cephe çözülmüfl müydü? 15 Kas›m’da,
“havaland›rmaya ve avukata ç›k›yorsunuz ama
mahkeme ve ziyarete cesedimi çi¤nemeden ç›ka-
mazs›n›z” demiflti Binbafl›... Bugün, böyle bir sonu
mu simgeliyordu? Gözlerden f›flk›ran par›lt›lar
yüzlere vuruyor, her çift göz di¤erlerinin yüzünü
projektör gibi tek tek tarayarak, ismi okunan yol-
dafl›n yüzünde toplan›yordu. Ama ayd›nl›k üstüne
yer yer gölge lekeleri de düflmekte gecikmedi. Bel-
li ki, çölde serap görenlerin haline düflmek istemi-
yorduk. Baflka ihtimaller de olabilirdi. Vefat vb. do-
lay›s›yla özel izinle yap›lacak bir görüflme de ola-
bilirdi örne¤in. Biraz önce havaland›rma hakk›n›
kazanm›fl olman›n verdi¤i coflkunun ortas›na böyle
bir hüzün de düflebilirdi. Fazla de¤il, üç ay önce
böyle bir olay nedeniyle, bu insanl›k duygusundan,
bir parça bile nasibini almam›fllar›n özel görüfl
yapt›rabileceklerini düflünmek abes olurdu. Ama
flimdi durum farkl›yd›. Fakat neden kot ve kadife
pantolondan söz etsinler?.. Tereddüt ve heyecan
birbirine kar›flm›flt›.
Nerede kalm›flt› bizi sürükleyen sarhofl türkü-
421

ler? Çoktan unutmufltuk!..


Bu duygularla yaflanan anl›k duraksamadan son-
ra, hemen pencereye koflup yoldafllara yeni duru-
mu ilettik. Bir süre sonra, flimdilik kot pantolonu
kabul edebilece¤imiz belirtildi ve görüflü gelen
yoldafl›n ç›kmas› istendi.
Görüfle giden yoldafl›n ard›ndan sab›rs›z bir
bekleyifl bafllam›flt›... Kimimiz voltaya durmufl, ki-
mimiz masa bafl›nda ihtimal hesaplar› yap›yor yer
yer iddialaflmalara varan tart›flmalara tutufluyor-
duk.
Zaman geçmek bilmiyordu.
...
Dön be yoldafl, dönsene!... Nice bedeller ödedi-
¤imiz zafer günü geldi mi, söylesene... “Zafer yana-
¤›n› uzatm›fl, gamzesinden öpmemizi bekliyor” di-
yerek gir kap›dan...
Nerede kald›?.. Zaman geçmek bilmiyor. Ya cofl-
kunun ortas›na düflecek ac› bir haber gelirse? Ama
neden kot pantolondan söz etsinler.
...
‹ki buçuk y›ld›r özlem ac›s› da da¤l›yordu yüre-
¤imizi. ‹ki buçuk y›ld›r ailelerimizle bir kez olsun
yüz yüze gelmemifl, bir çift söz edememifltik. Bek-
ledi¤imiz haber bu ac›ya da merhem olacakt›. Bu
da sab›rs›zl›¤›m›z› körüklüyordu ama onun alt›nda
yatan zaferdi bizi as›l ilgilendiren.
Kuflkusuz, nihai zafer de¤ildi bekledi¤imiz ama
yine de büyük bir zaferdi... Cezaevleri cephesinde
nihai zafer, siyasi tutukluluk statüsünün tan›nma-
s› ve bunun gerektirdi¤i tüm haklar›n elde edilme-
422

si demekti. Bu, uzun soluklu mücadeleyle ve böyle


baflar›lardan geçerek elde edilecek bir zafer olabi-
lirdi. Bu zaferimizin anlam›, direnifl mevziinden
bir ad›m geri atmadan, kararl›l›¤›m›zla, onurumuz-
la tek tip elbise giymeden haklar›m›z› kazanma-
m›zdayd›. Biliyorduk ki, ziyaret hakk›m›z›n al›n-
mas›, bu türden di¤er tüm haklar›n da al›nm›fl ol-
mas› demekti.
Ya ailelerimiz... Onlar için bunun anlam› çok da-
ha baflkayd›. Tav›rlar›na daha çok duygular› yön
veriyordu onlar›n... Bundan kurtulamam›fllard›. Ge-
neli göremiyorlard›. ‹ki buçuk y›ld›r özlem ac›s›yla
kofluflturuyorlard›. Ço¤unun tek arzusu evlad›n›,
eflini haftada bir kez olsun görebilmek, konuflabil-
mekti.
Babam›n son günlerinde söylediklerini an›ms›-
yordum. “fiu çocu¤u dünya gözüyle bir kez daha
göreyim, baflka bir fley istemem. Gözlerim, aç›k gi-
decek...” sözlerini tekrarlay›p dururmufl hep. Yine
y›llarca, bugün yar›n idam sehpas›na ç›kmak için
bekleyen bir yoldafl da, kendisini son kez görmek
isteyen çok hasta annesini tek tip elbise gerekçe-
siyle göremeden son yolculu¤una u¤urlam›flt›. Be-
nim bildi¤im en az on kadar yoldafl babas›n›, kar-
deflini iki buçuk y›lda bir kez görmeden yollam›flt›
topra¤a.
Acaba bu sözleri tekrarlamaya devam eden ya
da tekrarlayarak topra¤› kucaklayan daha kaç yafll›
yürek vard›? Bir süre önce feryad›n› gazetelerden
yans›tan yine onlardan birisiydi... Bafl›nda yazma-
s›, yazman›n alt›nda k›r›fl k›r›fl günefl yan›¤› yüzüy-
423

le doksan yafl›nda bir anayd› bu. Yüzündeki ifade


y›llar›n ac›s›n›, emekçi halk›n çilesini simgeliyordu
adeta. Uzaklara, ta uzaklara bak›yordu hasret dolu
gözlerle. Beddualar ya¤d›rd›¤›, gökyüzüne aç›lm›fl
bo¤um bo¤um damarl› ellerinin duruflundan belliy-
di. Günefl alt›nda karanl›¤› lanetliyordu.
Resmin alt›ndaki iki sat›r yaz› flöyle diyordu:
“O¤lumu görmek istiyorum. ‹ki buçuk y›ld›r onu
benden sakl›yorlar. Bu hasrete dayanam›yorum ar-
t›k. Günlerle say›l› ömrüm. Bu bana çok görülme-
meli.”
O¤lu aram›zdayd›, direnenler saf›ndayd›.
Art›k feryatlara dönüflmüfltü özlem. Bir baba
mektubunda flöyle dile getiriyordu feryad›n›:
“Doktora gittim. Derdime ne yap yap çare bul,
ölmemem laz›m dedim. ‹ki buçuk y›ld›r zulmün al-
t›nda bekleyenim var. Yüre¤imde tafl›namaz özlem
var, kin var dedim...”
O¤lu aram›zdayd›, direnenler saf›ndayd›.
Bu feryatlar› görüp, insanl›k duygusu tafl›yan
hangi yürek isyan etmezdi? ‹ki buçuk y›ld›r nice
özlemler gömüldü topra¤a. Nice ac›larla da¤land›
yürekler. Ama iflte hissediyorduk, ac›lar›n mutlulu-
¤a dönüflmesi uzak de¤ildi art›k...
...
Dön be yoldafl, dönsene...
Ya coflkunun ortas›na düflecek ac› bir haber ge-
lirse!.. Ama neden kot pantolondan söz etsinler?..
Dön be iki gözüm, dönsene...
...
Gürültüyle aç›lan kap› sesiyle ayr›ld›m bu geri-
424

limli havadan. Bekleyifl nihayet bitmiflti. Etraf›ma


bakt›m, herkes ayakta tören k›tas› gibi dizilmifl,
gözler kap›ya dikilmiflti.
Ellerinde yiyecek torbalar›yla içeri giren yolda-
fl›n yüzündeki p›r›l p›r›l ayd›nl›k girer girmez biz-
lerin yüzüne de yay›l›verdi.
“Devam” diyordu kap›dan girerken, “As›l flimdi
söylenmeli türküler”, sonra gözlerini pencereye di-
kerek, “Orada, idare binas›n›n üstünde beyaz bay-
rak dalgalan›yor, gördünüz mü?” Gözlerimiz beyaz
bayra¤› ar›yor gayri ihtiyari... Ayn› heyecan, ayn›
coflkuyla birlefliyor yüreklerimiz...
Nerede kalm›flt› bizi k›vrand›ran sab›rs›z daki-
kalar?.. Çoktan unutmufltuk!..
Arkadafl›n etraf›n› sarm›fl, a¤z›ndan ç›kan tek
sözü kaç›rmadan yaflamaya çal›fl›yorduk o an›. Hiç
söz etmedi¤imiz halde, o da ayn› kuflkular› yafla-
m›fl görüfl kabinine var›ncaya dek.
“Benimki biraz daha k›sa sürdü ama burada ne-
ler çekti¤inizi çok iyi hissediyordum” diyordu.
Tek tip elbise giyenlerle birlikte gitmifl görüfle...
Aralar›nda çok iyi tan›d›klar› direniflçiyi bu haliyle
ziyarete ç›km›fl görünce flaflk›n flaflk›n birbirlerine
bak›yorlarm›fl.
“Ben utand›m onlar› böyle görünce” diyordu yol-
dafl...
Annesi kap›da birkaç direniflçinin ailesiyle bek-
liyormufl. Zaten hiç bofl b›rakm›yorlard› cezaevinin
önünü... Bir görevli yanaflm›fl yanlar›na. Her za-
mankinden farkl› bir ifade sezinlemifller geliflinde.
“Ziyarete ç›kmak istiyorsan›z buyrun” demifl.
425

Tek tip elbise giymeyen tutuklular›n aileleri olduk-


lar›n› belirtmifller gururla. “O zaman burada bekle-
yin” diyecek san›yorlarm›fl. Ama hay›r, farkl› fleyler
söylüyor bu adam...
“Kot pantolonla bugünden itibaren tek tip elbise
giymeyenler de ziyarete ç›kabilecek, istiyorsan›z
buyrun” diyor...
‹stemez mi? Tarifsiz bir sevinç ve heyecanla gö-
rüfl yerine koflmufllar.
“Neler hissetti¤imizi o an nas›l anlatay›m o¤ul”
diyormufl, “bize onca fley çektirdiler ya, bunlar›n
hepsini unutuverdim birden, haber veren görevli-
nin boynuna sar›las›m geldi orada.”
Derli toplu anlatabildi¤i tek fley bu geliflmeler
olmufl. Ziyaret bitene kadar flaflk›nl›¤›n› atamam›fl
üzerinden. Dolu dolu gözlerinden yuvarlan›p dü-
flen damlalara engel olamam›fl.
“Ne diyeyim!”
“fiaflk›nl›k içindeyim.”
“Bugünleri de görecek miydik?” sözlerini teker-
leme gibi tekrarlay›p duruyormufl.
“Hofl ben de ondan afla¤› kalm›yordum ya... Be-
nim s›k›nt›m daha büyük. Hiç beklememiflken, iki
buçuk y›l sonra annemle karfl›laflmak bir yana, bir
an önce size haber ulaflt›rman›n sab›rs›zl›¤›n› yafl›-
yordum. Neredeyse konuflacak söz bulamad›m o
ara. Hem konuflmak istiyorum, hem konuflacak söz
bulmakta güçlük çekiyorum. Hem görüfl hiç bitme-
sin istiyorum, hem de bir an önce size haberi ulafl-
t›rmak için annemi öyle b›rak›p dönmek istiyorum.
Hele dönerkenki halimi görecektiniz... Koridorlar›
426

nas›l geçti¤imi hat›rlam›yorum bile. Sanki binlerce


serçe daldan dala konup c›v›l c›v›l ötüyordu içim-
de. Yerimde duram›yordum...”
Anlatt›kça cofluyorduk. Ferah bir esinti dolan›p
durmaya bafllam›flt› yüreklerimizde... Ac›lar› önü-
ne katm›fl koval›yordu adeta.
“ZAFER!” dedim. “ZAFER! Ne güzelsin.”
Mahkemecilere sürpriz yapmay› kararlaflt›rd›m.
Hiçbir fley olmam›fl gibi davranacakt›k. Baflka ko-
¤ufllardan ö¤renince ne yapacaklard› kimbilir...
Onlar da bir baflka heyecanla. “Bugün ne oldu,
biliyor musunuz?” diyerek girdiler ko¤ufla.
Kot ve kadife pantolon giyerek mahkemeye ç›ka-
bileceklerini, yoksa depodan ç›kar›p verebilecekle-
rini söylemifller onlara da.
Çaba sarfediyoruz ama bekledikleri etkiyi pek
görememifl olmal›yd›lar ki, anlatan yoldafl birden
sesini kesti.
“Sizde bir fleyler var” dedi, birer birer yüzümüze
bakarak, “bugün bir fleyler olmufl.”
“Burada ne olacak ki, as›l haber sizdeymifl bak-
sana” dedik. Yeniden anlatmaya bafllad›.
“‹stemez diyorum. Adamlar neredeyse zorla
pantolon giydirecekler. Dünya tersine döndü san-
ki.”
‹dam hükümlüsüydü yoldafl. Görevli ›srar ettik-
çe, “tamam” demifl, “idare yine bir oyun tezgahl›-
yor.” Zaten ne ona, ne de baflka birine, di¤er yol-
dafllar›na dan›fl›p karar al›nmadan hiçbir güç o
pantolonu giydiremezdi. Sabah duydu¤umuz tar-
t›flma sesleri bunlarm›fl...
427

Bunlar› anlat›rken, “bugün bir fleyler olmufl, ba-


na anlatm›yorsunuz” diye soran, gözlerini durup
üzerimize dikiyordu s›k s›k. Bir yerden sonra sab-
redemedim:
“Peki, havaland›rmaya ç›km›fl olsak ne dersin?”
dedim.
“Ciddi misin?” diye yerinden do¤ruldu.
“Ya kot pantolon statüsüne ve ziyarete?”
Dayanamad› art›k:
“Yapma?” diye hayk›rarak sar›ld› boynuma. “Bu
ifl bitti, desene...”
Bitmedi¤ini hepimiz biliyorduk kuflkusuz. Daha
uzun bir mücadele süreci vard› önümüzde. Ama
çok önemli bir çarp›flmay› kazanm›flt›k. 12 Eylül’ün
cezaevleri politikas›n› ‹stanbul cezaevleri aç›s›n-
dan iflas ettirmifltik.
Hep birlikte bir türkü tutturduk.
...
Bir dahaki ziyaret gününü iple çekiyorduk. ‹ki
buçuk y›ll›k özlemimizi biraz olsun giderecek, za-
ferimizin coflkusunu onlarla da paylaflacakt›k. Ha-
ber al›nca neler yapt›lar kimbilir? Bu bir hafta on-
lar için iki buçuk y›ldan da fazla sürmüfltü...
Özellikle onlar için çok büyük bir deneyim ol-
mufltu bu. Gerçek bir zaferin nas›l kazan›laca¤›n›
ö¤renmifl, onun coflkusunu tatm›fllard›. Hafta için-
de di¤er taraflardan ziyarete ç›kan yoldafllar, geri
dönerken havaland›rma pencerelerinin demirlerine
sar›l›p bir yandan askerlerle itiflip kak›fl›rken, bir
yandan da coflkular›n› bizlerle paylafl›yorlar, ayr›ca
ziyarette duyduklar›n›, izlenimlerini “aileler d›flar›-
428

da halay çekiyorlarm›fl” gibi özlü ifadelerle aktar›-


yorlard›.
17 fiubat akflam›ndan bafllam›flt› ko¤uflumuzda
görüfl haz›rl›¤› ve telafl›... Di¤er ko¤ufllardan pan-
tolonlar al›n›yor, en temiz, en güzel giysiler seçilip
deneniyor, t›rafl olunuyor, banyo yap›l›yordu...
Kronik gececilerimiz bile sabah kahvalt›dayd›.
Biraz sonra bafllayacak ziyarette neler konuflaca¤›-
m›z› bir kez daha s›ral›yor, akl›ma yerlefltirmeye
çal›fl›yordum. Geçen hafta tek bafl›na ve ilk ç›kan
yoldafl›n durumuna düflmek istemiyorduk hiçbiri-
miz. Saat 10.00’da mazgal aç›l›p isimler okunmaya
bafllayacakt›. Acaba haber alamam›fl olan, gelme-
yen olur muydu? Böyle bir günde bir tek yoldafl da
olsa ko¤uflta b›rak›p ç›kmak istemiyorduk. Ama
isimler okunmaya bafllay›nca rahatlad›k. Kimseyi
geride b›rakmayacakt›k..
...
Ziyaret kabininde beklerken, gözümü cam›n ar-
kas›ndan ailelerin girifl kap›s›na dikmifltim. Kapa¤›
aç›lan bir baraj gölünden f›flk›ran sular gibi coflku
f›flk›raca¤›n› biliyordum bu kap›dan. Yüzlerdeki
ifadeleri tek tek görmek, gözden kaç›rmamak isti-
yordum.
Kap› aç›l›r aç›lmaz, ›fl›l ›fl›l yanan siyah saçlar›,
çelik p›r›lt›l› bak›fllar› ile bir k›z f›rlad› önden. Ya-
banc›s› olmad›¤›m›z bir yüzdü bu. Çatal parmaklar
havada, zafer iflareti yaparak, bütün yoldafllar› se-
lamlayarak ziyaretçisi oldu¤u kabine döndü. Ayn›
flekilde, zafer iflaretleriyle karfl›l›k verdik selam›na.
Gözümü ondan ay›ramad›m bir süre... Sonra onun
429

ard›ndan coflkuyla akan ayd›nl›k yüzleri izlemeye


koyuldum. Her kesitten, her yafltan c›v›l c›v›l kay-
naflan insanlar›m›zd› bunlar. K›vr›ml› da¤ yollar›n›
afl›p, yediveren topra¤› Çukurova’ya bas›p gelenler
vard›. Elini s›rt›na dayay›p bastonu önüne kat›p ge-
lenler vard›. Annesinin elinden tutup, onalt›s›nda
su gibi ak›p gelenler vard›. fialteri kapat›p, bürosu-
nu b›rak›p gelenler vard›...
En güzel renklerle donanm›fl, yanaklar›na gül
kondurmufltu hepsi. Sevda sevda, özlem özlem
kokmaya bafllad› hava.
Karfl›mda hofl bir kargafla: sevinçten, coflkudan,
özlem hararetinden ne yapaca¤›n› flafl›rm›fl mutlu
bir kaynaflma vard›. O¤lunun, eflinin hangi kabinde
oldu¤unu aramay› bile unutmufltu kimi... Kimi, “ne
fark eder, hepsi bizim” diye, rastgele kabinleri do-
lafl›yordu...
Zaferimizin verdi¤i ayn› gurur ve sevinçle karfl›-
lad›k birbirimizi. Bafl›m›z dik, bafllar› dik!..
“Gözünüz ayd›n” oldu ilk sözleri.
“Hepimizin gözü ayd›n” dedik. “Hep birlikte
u¤urlad›k s›k›nt›lar›, hep birlikte kucaklad›k zafe-
ri.”
“Çok bekledik, çok sabrettik ama de¤di” diyor-
lard›.
“Görüfleceksek böyle görüflmeliyiz iflte” diyor-
duk. “Hep bunu söyledik size, iki buçuk y›ld›r, bu-
güne olan inançla direndik.”
“Sizi böyle gördük, bugünleri yaflad›k ya... fiim-
di sizleri ve mücadelenizin gücünü daha iyi kavr›-
yoruz”... diye sürüp gidiyordu konuflmalar›m›z.
430

“Baban da görseydi bugünleri o¤ul” dedi a¤la-


makl› sesiyle bir ana, annem. Eflini dostunu kaybe-
den daha kaç kifli ayn› sözleri tekrarl›yordu kimbi-
lir... Gözleri doluverdi, bo¤az› dü¤ümlendi kald›...
Ahizeyi kardeflime b›rak›p, arkalara gizlendi. Diflle-
rini çat›rdat›rcas›na s›kt›¤›na kuflkum yoktu... Göz-
yafl› gösterilmemeliydi tutsa¤a, öyle bilmifllerdi...
Aileler taraf›ndaki kaynaflma, ziyaret sonuna ka-
dar hiç bitmemiflti. Naz›m’›n sözlerini an›msad›m
bir an. “Bu tabloyu resimlemek gerçekten zor üs-
tat” dedim kendi kendime...
“Sa¤lam durun, gevflemeyin! Birbirinize daha s›-
k› sar›l›n, her fley bitti sanmay›n, bugüne nas›l gel-
di¤imizi, daha ileriye de ancak böyle gidebilece¤i-
mizi unutmay›n” oldu son sözlerimiz...
“Biz bunu yaflayarak ö¤rendik. Gözlerimize ba-
k›n, anlars›n›z” der gibi dikeldiler. Daha bir güven-
li, daha bir inançl›yd›lar art›k...
Ziyaret bitifli ne biz kopabiliyorduk, ne onlar...
Görevlilerin ikaz› kar etmiyordu. Üç ad›m ilerlese-
ler de befl ad›m geri dönüp tekrar tekrar el sall›yor,
zafer iflaretleri yap›yorlard›. Biz koridorda kaybo-
lana kadar terk etmediler ziyaret yerini...
Ko¤ufla dönerken hala o an›n etkisinden kurtula-
bilmifl de¤ildim...
“Bize bu yak›fl›rd›, size böyle bir görüfl yak›fl›rd›.
Dik tutun bafl›n›z› demek gereksiz art›k, hiç e¤ile-
ce¤e benzemiyor ki..” diyerek içimden yürürken,
öfkelenip insanl›¤›n› yitirmifllere döndüm yüzü-
mü...
“Ey yürekleri küf tutmufl insanlar!.. Ey karanl›¤›n
431

bekçileri, kokmufl çorak yürekliler, sessizli¤i y›rtan


insanlar zaferi de tatt›lar art›k. Kabusunuz olacak
coflkular›...
“Kaç özlem ac›s› topra¤a gömüldü, kaç can... Ni-
ce ac›larla da¤lad›n›z bu yürekleri. Kaç yoldafl›m›-
z›, koçyi¤it can›m›z› kopar›p ald›n›z elimizden...
“Ama kim kazand›?..
“Yaflas›n! deyip el ç›rpanlar›, k›p›r k›p›r yerinde
duramayanlar›, coflkuyla havaya z›playanlar›, yi¤it-
lerim deyip dikelenleri gördünüz mü? Ya iki par-
ma¤›n› çatal yap›p havaya dikenleri?.. Donup kal-
m›fl gibi flaflk›n flaflk›n etraf›na bakanlar da vard›,
gördünüz mü? O¤ul deyip a¤layanlar›, çok flükür
deyip yakaranlar›, flimdi onlar a¤las›n deyip gülen-
leri duydunuz mu?.. Ya ‘zulmün ömrü az olur’ öz-
deyiflini ‘ama direnince’ diye tamamlayanlar›?..”
432

Zulmün ömrü az olur, onur hep yaflayacak!..


Yüreklerimizdeki ferah esinti dolan›p duruyor
yine... Yoldafllar›n yüzündeki ifade ayn› ifade... Ye-
ni zaferlere çevirdik yönümüzü...
Ac›lar yok art›k... Silip süpürdü coflku seli...
433

SONSÖZ

Yaflam bir kavgaysa,


Siyaset de bu kavgan›n sanat›n› yapmakt›r..
Biz siyasi kimlik sahibi insanlar olarak, s›n›flar
savafl›n›n bulundu¤umuz cephesinde, bu kavgan›n
sanat›n› yapmaya çal›flt›k.
Baflarabildik mi?
Bu sorunun cevab›n› tarih verecek, uzun süreli
devrim süreci verecek..
Bu sorunun cevab›n› halk›m›z verecek..
Kavgay› ilmik ilmik ören düflünce tarz›n›n halk
kitlelerine ulafl›p ulaflmad›¤›nda bulaca¤›z cevab›.
Direnifl sanat›n›n bir gelenek haline gelip gelme-
mesinde görece¤iz cevab›n›.
Ülkemizde direnifl sanat›n›n ilk mimarlar› ‘68-
71’li y›llara damgas›n› vuran, bu y›llara silinmeye-
cek biçimde imzas›n› atan devrimcilerdir. Halk›n
yüre¤inde, bilincinde kal›c› izler b›rakan, Türkiye
topra¤›nda derin kökler salan devrimcilerdir.
Biz bu kavga sanat›n› onlardan miras ald›k. On-
lar›n deneyleri bize ›fl›k tuttu. Onlar›n çizgisi bize
yol gösterdi. Ama devrald›¤›m›z miras› taklit etme-
dik. Onu zenginlefltirdik, gelifltirdik ve somut ko-
flullara uygun hale getirdik.
434

Biz inand›¤›m›z› yaflama geçirdik...


Do¤ru yapt›¤›m›za inan›yoruz!..
Çünkü direniflimiz ve ilkeleri cezaevlerinin dört
duvar› aras›ndan ç›karak kitlelere ulaflt›. Onlar›n
elinde direnme meflalesi haline geldi.
Çünkü bugün art›k Türkiye devrimci hareketine
mal olan açl›k direnifli ve Ölüm Orucu gibi mücade-
le biçimleri var. Bu mücadele biçimleri zenginlefle-
cek, yeni biçimler alacak, dar gruplar›n ve genifl
kitlelerin eylem biçimi olarak sürecektir.
Do¤ru yapt›¤›m›za inan›yoruz!..
Çünkü bugün art›k egemen güçlerin zindanlar-
daki oyunlar›n› büyük oranda bozduk. Planlar›n›
ifllemez k›ld›k.
Çünkü onlar›n tutsak kitlesini teslim alma prog-
ram›n› bofla ç›kard›k. En zor koflullarda bile, ceza-
evlerini direnifl seslerinin hiç susmad›¤› bir direnifl
oda¤›, bir muhalefet oda¤› yapt›k.
Bu kavga sanat›nda,
“‹hanetle tereddüt aras›ndaki çizgi san›ld›¤› ka-
dar kal›n de¤ildir.”
Bunu bilmek gerek...
Bu kavga sanat›nda,
“Biz kara toprak gibi verimli devrim tarlas›na
düflen tohumlar›z. Birçok filizlerimiz olacak.”
Bunu görmek gerek...
Kavgay› solumak, kavgada yer almak gerek...
Kavgay› güzellefltiren, onu sanatlaflt›rabilendir..
Türkiye topra¤›nda kavga gelene¤i hep sürecek-
tir...
B‹YOGRAF‹LER
437

ABDULLAH MERAL
1952 y›l›nda Bal›kesir’in Manyas ‹lçesi’ne ba¤l› Ka-
lebay›r Köyü’nde yoksul bir ailenin çocu¤u olarak
dünyaya geldi. ‹lkokulu burada bitirdi. Geçimini ço-
banl›kla sa¤layarak babas›n›n yan›nda, çocuk yafltay-
ken çal›flmaya bafllad›. Tüm emekçiler gibi ezilme-
nin, horlanman›n, sömürülmenin çilesiyle büyüdü.
O’nu ezilen, sömürülen insanlar›n kurtulufl mücade-
lesine, bu mücadelenin önderlerinden biri olmaya
iten de buydu. O bir iflçi gibi düflünür, bir köylünün
özlemini benli¤inde hissederdi.
438

Okul yaflam›ndaki baflar›s›, tüm olanaks›zl›¤a ra¤-


men, ailesinin bu yöndeki çabalar›n› kamç›lad›. Orta-
okulu Manyas’ta bitirdikten sonra, 1970-71 ö¤renim
y›l›nda girdi¤i ‹stanbul Selimiye Sa¤l›k Meslek Lise-
si’nde ö¤renimini devam ettirdi.
1969’dan itibaren sol düflüncelere olan e¤ilimi, li-
se y›llar›nda sempatiye dönüfltü. Kendi ifadesiyle,
15-16 Haziran, 6. Filo’nun protesto edilmesi eylemle-
rinden önemli ölçüde etkilenmiflti. Sol yay›nlar› oku-
maya ve yavafl yavafl s›n›f bilincini almaya bafllad›.
Ama onun yaflam›nda as›l dönüm noktas›, son s›n›f-
ta Veteriner Fakültesi’nden bir grup ö¤renciyle Kara-
cabey Kasabas›’nda üç ay birlikte staj yapmas› ola-
cakt›. Apo bundan böyle bir devrimci olarak mücade-
lede yerini almaya bafllayacakt›.
‹lk meslek yaflam›na bafllad›¤› Sivas’ta giderek
devrimci mücadele ve örgütlenmede öne ç›kt›. De-
mokratik kitle örgütlerinde yönetici olarak görev al-
d›. Halkla yak›n iliflki kurabilmesi ve örgütçü nitelik-
leriyle dikkatleri çekti. Bu yüzden tüm devrimci-de-
mokrat memurlar gibi sürgün, onun yaflam›n›n bir
parças› olmaya bafllad›.
12 Mart sonras› devrimci hareketin henüz topar-
lanma, kar›fl›kl›¤a son verme çabas›n›n sürdü¤ü
1975 y›l›nda askere al›nd›. Askerlik yaflam›nda da
olanaklar elverdi¤ince devrimci düflünceleri propa-
ganda etti, demokratik kitle örgütleriyle ba¤lant›
kurmaya çal›flt›. Bu faaliyetler askerlikte de sürgün
edilmesine neden oldu.
Askerlik sonras›, 1977 y›l›nda ‹stanbul’da Yabanc›
Diller Yüksekokulu’na girdi. Gece ö¤renimini sürdü-
439

rürken, gündüz memurlu¤a devam ediyor, devrimci


mücadeleden de kopmamaya çal›fl›yordu. Mesleki ör-
gütüyle yak›n ba¤›n› ve yöneticili¤ini sürdürüyordu.
Dernek merkezi Ankara’da oldu¤undan, pratik faali-
yetlerine etkin olarak kat›lmasa da, yay›n organ›na
çeflitli yaz›lar göndererek, önemli toplant›lara kat›la-
rak sorumlulu¤unu yerine getirmeye çal›fl›yordu.
Ama 1977 y›l› Apo için, mesleki-demokratik örgüt-
lenme mücadelesinden de ileri, siyasal tercihli müca-
dele ve örgütlenmede yerini ald›¤› y›llard›r. Dev-
Genç saflar›nda örgütlü mücadelede giderek, kendi-
ni tamamen devrime adayan bir profesyonel militan
olarak yetifltirdi. 1978 y›l›ndaki ayr›flmada tercihini
M-L hareketten yana yapt›. Önceleri memur örgütlen-
mesinde, daha sonra görev ald›¤› Kad›köy Dev-Genç
örgütlenmesinde en önde gelen militanlardan biri ol-
du. Çevre mahallelerinin ve Kad›köy esnaf›n›n örgüt-
lenmesinde de önemli rol oynad›.. Bu mücadelede,
Kad›köy çarfl› esnaf›, sorunlar›n› bilen bu devrimci
militan› çok yak›ndan tan›m›fl ve ba¤r›na basm›flt›.
Tutsak düfltü¤ü 1980 Temmuz ay›ndan sonra, 12
Eylül’ün çetin flartlar›nda Alemda¤, Metris, Hasdal,
Sultanahmet ve Sa¤malc›lar cezaevleri mücadelesin-
de yine ön saflardayd›.
Yaflam›n› devrimci mücadeleye adayan Apo’nun
Gonca Kurtulufl Meral isimli bir de k›z› vard›r...
Apo art›k devrimci mücadeleye bofl günlerini, bofl
saatlerini de¤il, yaflam›n› adam›fl, beynini, yüre¤ini,
her fleyini emekçi halk›n kavgas›n›n hizmetine sun-
mufl önder bir militand›. Ö. O.’da oldu¤u gibi hep en
öndeydi.
440

HAYDAR BAfiBA⁄
1956 y›l›nda Tunceli’de do¤du. Çocuklu¤u Ela-
z›¤’›n yoksul mahallelerinde geçti.
Alevi kökenli oldu¤undan, oligarflinin böl-parça-
la-yönet politikas›ndan daha genç yafllarda nasibi-
ni almaya bafllad›. Lise y›llar›nda birçok kez faflist
sald›r›lara u¤rad›. Ama o, Alevi oldu¤u için de¤il,
emekçi bir ailenin evlad› oldu¤u için, bask› ve sö-
mürüye karfl› oldu¤u için, hiçbir ayr›m gözetme-
den emekçi halk›n birli¤inden yana oldu ve onlar›n
441

kurtuluflu için mücadele etti.


Haydar, devrimci yaflama 1974 y›l›nda Elaz›¤’da
at›ld›. 12 Mart döneminin ard›ndan bafllayan faflist
terör ortam›nda, lise s›ralar›ndayken mücadelede
aktif olarak yer ald›.
Elaz›¤, Tunceli gençli¤i ve yoksul Kürt köylüleri
aras›nda yo¤un bir örgütlenme ve propaganda fa-
aliyeti yürüttü. Mücadeledeki kararl›l›¤›, yetenek-
leriyle k›sa sürede kendini gösterdi ve bu bölgenin
önder militanlar› aras›na girdi. Ama Haydar sadece
önder bir militan de¤il, ayn› zamanda s›radan bir
halk adam› olarak da tan›nmas›n› biliyordu. Espri-
tüel kiflili¤i, s›cakkanl›l›¤›, halkla kolayca kaynafla-
bilmede gösterdi¤i üstün yetenekleriyle, her ke-
simden emekçinin kalbini fethetmesini biliyordu.
Faaliyet yürüttü¤ü bölgelerde ona kap›s›n› kapal›
tutan bir tek devrimci-demokrat evi yok gibidir.
Faflist sald›r›lar›n en yo¤un oldu¤u merkezler-
den biri olan Elaz›¤’da bir faflist katliam› engelleme
eyleminde ilk kez tutsak düfltü. ‹flkenceciler onun
a¤z›ndan, halk›n ve devrimcilerin aleyhine tek söz
alamad›lar. Bir süre tutsak kald›¤› Sinop Cezaevi
onu y›ld›rmak flöyle dursun, daha da bilenmifl ola-
rak mücadeleye at›lmas›na neden oldu. Bitmez tü-
kenmez enerjisiyle kavgan›n en ön saflar›nda yürü-
meye devam etti... Elaz›¤-Tunceli bölgesinde ege-
men s›n›fIar›n karfl›s›na her tafl›n alt›ndan Haydar
ç›k›yordu. Poliste dosyas› iyice kabarm›flt›.
1980’de ‹stanbul’da sanayi proletaryas›n›n ör-
gütlendirilmesiyle görevlendirildi. Haydar, art›k ‹s-
tanbul proletaryas›n›n bir s›ra neferi ve önderi ola-
rak profesyonel devrimcili¤ini sürdürüyordu. Yol-
dafllar›yla birlikte devrime giden yolda proletarya-
442

n›n öneminin bilincinde olarak, M-L temellere otur-


mufl devrimci bir iflçi s›n›f› örgütlenmesinin ve
kadrolaflmas›n›n temelini atmaya çal›flt›.
12 Eylül’den bir süre sonra daha büyük sorum-
luluklar üstlendi. Döneklik, ihanet ve kaç›fl›n revaç
buldu¤u bu ortamda, Haydar emekçi halka karfl›
sorumlulu¤unun bilincinde her devrimci gibi mü-
cadeleye daha s›k› sar›ld›. En zor ve olanaks›zl›k-
larla dolu koflullarda, mücadelenin kesintiye u¤ra-
mamas› için canla baflla çal›flt›.
1982 Haziran ay›nda, tüm tehlikeyi göze alarak,
bulundu¤u evin üçüncü kat›ndan atlay›p kaçmak
istemesine ra¤men tutsak düfltü. Yaral›yd›. Devrim-
cilere ve halka zarar verecek bilgi almak için vahfli-
ce iflkencelere tabi tutuldu. Ama boflunayd›.
‹flkence gerçe¤ini inkar eden egemen güçlerin
temsilcilerine, “sen kar›n› baflucunda kanl› gecelik-
le gördün mü?” diye sordu hep. Efliyle siyasi flube-
de yüzlefltirildi¤inde, eflinin beyaz geceli¤inin kan-
lar içinde oldu¤unu görmüfltü çünkü... Yakaland›¤›
andan itibaren, ikisine de ilkelce sald›rm›flt› iflken-
ceciler. Onda derin izler b›rakan bu olay› her anlat-
t›¤›nda, yüz hatlar› gerilir, kinlenir, hüzünlenirdi...
Haydar’› Elaz›¤ ve ‹stanbul siyasi polisi gibi
Alemda¤, Sultanahmet zindanlar›n›n iflkencecileri
de tan›makta gecikmedi. O her koflulda halk›na ve
devrime karfl› sorumlulu¤unu unutmadan, müca-
delesini özveriyle sürdürdü...
Ölüm Orucu gönüllüsü oldu¤unda da, ne yapt›-
¤›n› çok iyi bilen bir dava adam› rahatl›¤› ve so-
rumlulu¤u ile hareket ediyordu. Böyle öldü ve böy-
le ölümsüzleflti...
443

M. FAT‹H ÖKTÜLMÜfi (x)


Y›llar y›l› sözcü¤ün tam anlam›yla kan› ve can›
pahas›na yürüttü¤ü mücadelede ald›¤› kurflun ya-
ralar›na, her yakaland›¤›nda ak›l almaz iflkencele-
re, cezaevlerinde geçen uzun ve zahmetli y›llara,
gündüz ve gece fark›n›n ço¤u kez silindi¤i, ola¤a-
nüstü bir enerji ve çal›flma ile geçen y›llar›n y›pra-

(x) Fatih’in biyografisi kendi arkadafllar› taraf›ndan haz›rlan-


d›. Ancak uzun oldu¤undan, özüne dokunmadan baz› yerleri ç›-
karmak zorunda kald›k.
444

t›c›l›¤›na ra¤men, sporcu vücudun formu yine de


tamamen bozulmam›flt›r. Yaln›z sa¤ kolunun, art›k
ifllevini yitirmifl bir et y›¤›n› gibi afla¤› do¤ru sark-
t›¤› dikkatinizi çeker. Bu bir “güzellik niflan›”d›r. 29
Eylül 1980 günü, ayn› zamanda teyzesinin o¤lu
olan can yoldafl› Osman Yaflar Yoldaflcan’la birlikte
girdi¤i bir çat›flmada o hale gelmifltir bu kol. Ama
o ayn› kol, ondaki o korkunç irade gücünü, koflul-
lara boyun e¤mezli¤i dile getiren bir “azim an›-
t›”d›r ayn› zamanda. Y›llar boyu can›n› difline tak-
m›fl, kolunu kalem tutar, kafl›k tutar, t›rafl b›ça¤› tu-
tar hale getirmifltir. 1949 Trabzon do¤umludur.
Yarg›ç bir baban›n o¤lu olarak, çocuklu¤u Anado-
lu’nun çeflitli yörelerinde geçti. Çocuklu¤u ve ilk-
gençli¤i için söylenebilecek en özlü fley, ilerde seç-
kin bir devrim savaflç›s› olarak sergiledi¤i bireysel
erdemlerin birço¤una daha o y›llardan itibaren sa-
hip oldu¤udur. ‹nsan sevgisiyle doludur, paylaflma-
y› sever, dürüsttür, fedakar, çal›flkand›r. Üstelik,
bunlar daha sonra onda ifllenmemifl, ham bir halde
kalmam›flt›r. S›n›f mücadelesinin örs ve çekici ara-
s›nda, proletaryan›n bilimsel dünya görüflünün po-
tas›nda yeniden flekillenmifl, ar›nm›fl, zenginleflmifl
ve bu haliyle insanl›¤›n kurtuluflu davas›n›n hiz-
metine sunulmufltur. Fatih’i Fatih yapan, onu belki
erdemli ve yetenekli ama kendinden baflkas›na faz-
la hayr› dokunmayan herhangi bir dürüst küçük
burjuva ayd›n›ndan ay›ran “Fatih fark›” da iflte bu-
radad›r.
Nüfus kay›tlar›ndaki do¤um tarihi 1949’dur ama
ölümsüz bir proletarya kahraman› olarak M. Fatih
445

Öktülmüfl’ün as›l do¤um tarihi 1968’li y›llard›r.


O y›llarda ODTÜ Elektrik Mühendisli¤i Fakültesi
ö¤rencisidir. Parlak ve baflar›l› bir ö¤rencidir. O’nu
as›l kendine çeken, o y›llarda yükselmekte olan
devrimci gençlik eylemleridir. Çok sürmeden (Bu
yönelifl, bir sürüklenifl veya kendini “moda” olana
kapt›rman›n sonucu de¤il, bilinçli ve kararl› bir
tercihin sonucudur.) ODTÜ’de birçok devrimci ey-
lem içinde bulunmufltur. Benzetme yerindeyse, bu
y›llar devrimci mücadele içinde O’nun “ç›rakl›k y›l-
lar›”d›r.
12 Mart dönemi Fatih’in devrimci yaflam›nda da
amatörlük dönemini kapat›p, profesyonel devrim
savaflç›s› döneminin kap›s›n› aralad›. 1971 y›l›n›n
A¤ustos’unda polisin eline geçti. Bu O’nun ilk yaka-
lan›fl›yd›. Ama bütün tecrübesizli¤ine ra¤men, ifl-
kence tezgahlar›n›n gelecekteki Fatih’ini haber ve-
rircesine, onurlu, bafl e¤mez ve so¤ukkanl›yd›. O
günden sonra “iflkence tezgah›” ve “FAT‹H” adlar›
ne zaman yan yana gelmiflse, görkemli bir direnifl
efsanesi ç›kar her seferinde karfl›m›za.
12 Mart, geçmiflin nice “ünlü” ve “h›zl›” devrim-
cisinin(!) solu¤unu tüketir, içlerini boflalt›r, “emek-
lili¤e” ve sakin limanlar aray›fl›na yöneltirken, O,
art›k kalfal›k dönemini de geride b›rakm›fl, olgun
ve usta bir devrim savaflç›s› olarak hedefine var-
mak için sab›rs›zlanan bir ok gibidir. Cezaevinden
ç›kar ç›kmaz Ankara gençli¤inin mücadeleleri için-
de yer ald›. Ayn› dönemde Ankara Bina, Ders Alet-
leri Yap›m Merkezi, TEK, YSE, PTT, 1014 A¤›r Bak›m
gibi çeflitli fabrika ve iflyerlerinde, tabanda iflçiler
446

aras›nda devrimci iliflkiler kurmaya ve bunlar› ge-


lifltirmeye çal›fl›rken, bir yandan da Baysan-‹fl, Köy
YSE ‹fl, Yeni Haber ‹fl, Tes-‹fl Federasyonu içinde
devrimci muhalefet hareketlerinin geliflmesi için
çaba harc›yordu.
Sonra Adana’ya gitti. O y›llarda (1975), baflta
Adana olmak üzere Çukurova bölgesinde iflçi ve
emekçi kitle hareketi y›¤›nsal bir patlaman›n sanc›-
lar›n› yafl›yordu. Fakat ileriki y›llarda dev dalgalar
halini alan bu mayalanma henüz devrimci militan
bir önderlikten yoksundu.
Tüm Çukurova’da o dönemde büyük yank› yara-
tan ve a¤aç kolunda o güne kadar bölgedeki ilk
grev olan 1975’teki Mantex grevini örgütleyen ve
yöneten oydu. Bunun yan› s›ra, irili-ufakl› veya fi-
ili say›l› y›¤›nsal direnifl, grev, yürüyüfl, gösteri
vb.nin örgütlenmesinde imzas› vard›. Devrimci
propaganda ve örgütlenme faaliyetlerini k›rsal ke-
sime; tar›m proletaryas› ve emekçi köylülük içine
de uzatarak, tar›m iflçilerinin sendikal örgütlenme-
sine büyük katk›larda bulundu, birçok köyde der-
nek kurulmas›na önayak oldu. Yoksul gecekondu
semtlerinde de bir yandan halk›n derneklerde ör-
gütlenmesi için çal›fl›rken, bir yandan da MHP’li fa-
flistlerin birçok semtten sökülüp at›lmas› mücade-
lesini bizzat yönetti.
447

HASAN TELC‹
Emekçi bir ailenin çocu¤u olarak, 1957 y›l›nda
Mudanya’da do¤an Hasan, Mudanya liman›nda bir
s›rt hamal›yd›. Daha çocuk yafltayken, yaflam›n›
eme¤iyle kazanmaya bafllam›flt›. Mütevaz›l›¤›yla,
çal›flkanl›¤›yla, sabr›yla, özverili yaflam›yla, diren-
genli¤iyle s›n›f›n›n bütün iyi özelliklerini tafl›yor-
du. Dünyay› tan›maya, çevresinde olup biteni anla-
maya bafllar bafllamaz, sömürü dünyas›n› de¤ifltir-
me, dönüfltürme kavgas›na kat›ld›.
448

1971 devrimci mücadelesine duydu¤u sempati


ile 1974 y›l›nda Mudanya Lisesi ö¤rencileri aras›n-
da kendili¤inden geliflen genel devrimci mucadele-
nin içinde yeralmas›yla bafllad› devrimci yaflam›.
Çok genç yafl›na ra¤men, coflkusu ve kararl›l›¤›yla
sivrildi, ö¤rendiklerini Mudanya-iskele hamallar›
aras›nda yaflamaya bafllad›.
1977 y›l›na kadar ‘71 mücadelesine sempati te-
melinde yürüttü¤ü faaliyetler, bu y›ldan sonra M-L
saflarda örgütlü olarak yer almas›yla nitelik kazan-
maya bafllad›. K›sa bir süre sonra askere al›nmas›
O’nu devrimci mücadeleden koparamad›. Askerlik
yapt›¤› gemide propaganda ve örgütlenme çal›flma-
lar› sürdürdü. Gemideki (...) subaylar›n keyfi uygu-
lamalar›n› sergileyen belgeler elde ederek hakla-
r›nda soruflturma açt›rd›. Askerler, askeri ö¤renci-
ler ve subaylar aras›nda sohbet toplant›lar›, semi-
ner çal›flmalar› örgütledi.
Askerden döndükten sonra M-L saflarda daha
aktif olarak yerini ald›. Mudanya’daki mücadelenin
önderiydi. O art›k, hamal arkadafllar›n›n, Siemens
Kablo, Tekel ve belediye iflçilerinin, yoksul zeytin
emekçilerinin, liseli gençlerin örgütlenmesinde,
mücadelesinde, küçük üretici köylülerin koopera-
tifleflmesinde hep en öndeydi. Hasan, Mudanya
halk›yla kopmaz flekilde bütünleflti ve bu faaliyet-
ler içinde profesyonelleflti.
Mudanya’da etkinli¤i ve yerleflik gücü olmayan
faflist çetelerin ‘79’da d›flardan getirdi¤i katiller sü-
rüsüyle halka gözda¤› verme, y›ld›rma çabalar›
karfl›s›nda, M-L perspektifle en aktif tavr› ald› ve
449

örgütledi. Faflistlerle ve resmi destekçileriyle giri-


len sokak çat›flmalar›nda birçok kez yaraland›. Fa-
flist çetelerin püskürtülmesi ve MHP’nin kap›s›na
kilit as›lmas›nda en büyük pay O’na aitti. Ama bu
çat›flmalar içinde deflifre oldu ve aran›r duruma
düfltü. Bunun üzerine, 1979 sonlar›nda Bursa ma-
halli birim çal›flmalar›nda görevlendirildi. Çal›flma
yürüttü¤ü Kemerçeflme, Yeflilova, Gaziler ve di¤er
mahalli bölgelerde de, emekçi halk O’nu ba¤r›na
basmakta gecikmedi. Hasan onlardan biriydi. Onla-
r›n duygular›n›, onlar›n diliyle konuflmay› çok iyi
biliyordu Gitti¤i her mahallede emekçilerle kolayca
kaynafl›yor, kararl›l›¤›, at›lganl›¤›, alçakgönüllülü-
¤ü, fedakarl›¤› ve coflkusu ile onlar› etkisi alt›na
al›yordu. Küçük büyük demeden en ileri eylemler-
den en s›radan günlük ifllere kadar her iflin üstesin-
den gelmesini biliyordu. Çal›flt›¤› bölgelerde,
emekçi halk›n örgütlenmesi, faflist odaklar›n da¤›-
t›lmas› ve faflist terör ve demagojinin etkisizleflti-
rilmesinde gösterdi¤i baflar›larla anti-faflist kesim-
de büyük sayg› uyand›rm›flt›.
1980 y›l›nda karfl›-devrim güçleriyle girdi¤i bir
çat›flmadan hemen sonra tutsak düfltü. ‹flkence tez-
gahlar›nda devrimci sorumlulu¤unu bir an olsun
unutmad›. ‹flkencecilerin tüm çabas›n› bofla ç›kar-
mas›n› bildi.
Hasan cezaevlerinde de egemen s›n›flar›n bafl›-
na bela olmufltu. Sürgünden sürgüne gönderildi
ama s›n›f›n›n mücadelesini tutsakl›k koflullar›nda
da olsa sürdürmekten geri kalmad›. Ölüm Orucu
gönüllüsü olurken, her zaman oldu¤u gibi burnu
450

bir kar›fl havada, kimseye faydas› olmayan küçük


burjuva entellektüellerinin halka yabanc› tav›rla-
r›ndan uzak tutumuyla, ama görevinin yüceli¤inin
bilinciyle hareket ediyordu. Son ana kadar bir pro-
leter devrimciye yak›fl›r flekilde yaflad› ve ölümsüz-
lü¤ü kucaklad›.
451

‹Ç‹NDEK‹LER

TEfiEKKÜR
1. BASKIYA ÖNSÖZ
2. BASKIYA ÖNSÖZ
3. BASKIYA ÖNSÖZ

B‹R‹NC‹ BÖLÜM
ÖLÜM GÜNLÜ⁄Ü

‹K‹NC‹ BÖLÜM
‹LK 45 GÜNÜN ANLATIMI

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HÜCREDEN HASTANEDEN KES‹TLER

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
METR‹S, SA⁄MALCILAR VE BAYANLAR
BÖLÜMÜNDEN ANLATIMLAR

SONSÖZ
452

Haziran Yay›nevinin Di¤er Kitaplar›

1-) Devrimciler Yarg›l›yor Dizisi:


Devrimci Sol Dava Dilekçeleri
12 EYLÜL MAHKEMLER‹ DOSYASI (2 Cilt)
2-) Kongre Belgeleri-1:
RAPOR-Parti Cephe ‹le ‹ktidara Yürüyelim
3-) Kongre Belgeleri-2: KARARLAR
4-) Tafl De¤il Yürekti Elimizdeki
5-) Dara¤ac›nda Yap›lan Siyaset: ‹DAM
6-) Ba¤›ms›zl›k, Demokrasi ve Sosyalizm
Mücadelesinde GENÇL‹K
7-) GAZ‹ Gecekondulardan Geliyor Halk
8-) Tutsak Aileleri, 12 Eylül ve TAYAD
9-) 50 Soruda HALK MECL‹SLER‹
10-) 50 Soruda Din, ‹slamc›l›k ve Laiklik
11-) EL SALVADOR Birleflik Devrimci Savafl
12-) Bir Direnifl Oda¤› METR‹S Metris Tarihi
(2. Bask›s› Yar Yay›nlar›nda ç›kt›)
13-) Herfley Birli¤imiz, Gelece¤imiz ve Zaferimiz ‹çin
(Devrimci Harekette Darbe)
14-) Direnifl Ölüm Yaflam
15-) Direnifl Ölüm Yaflam-2
Devrim Kufla¤›n›n Kahramanlar›
16-) Bir Savafl, Bir Dava ve Zafer
17-) Yeni Çözüm Seçme Yaz›lar
18-) Cezaevleri Direniflleri-1: BUCA
19-) Cezaevleri Direnflleri-2: ÜMRAN‹YE
20-) HAKLIYIZ KAZANACA⁄IZ- Cilt 1-2
21-) Kontrgerilla Operasyonlar›
22-) Mücadele Seçme Yaz›lar-1
23-) Mücadele Seçme Yaz›lar-2
24-) Direnifl fiiirleri
25-) Dava Dosyas›-1
26-) Dava Dosyas›-2
27-) Bize Ölüm Yok
28-) Bayra¤›m›z Ülkenin Her Taraf›nda Dalgalanacak
3. Baskı

1
Dört can topra¤a düfltü de kavga burada
bitti mi?

12 Eylül’de D‹REN‹fi ÖLÜM VE YAfiAM


Dört can topra¤a düfltü düflmesine ama yü-
rek düflmedi. Kavga sürüyor, yürek kavgay›
sürdürüyor. Direniyor, direnecek...
Ne zamana kadar m›? Yeryüzü ve gökyüzü-
nü fethedene kadar.
Özgürlük bu köhnemifl zindanlar› y›kana,
uluslar özgür olana, sömürü, açl›k yeryüzün-
den kalkana, iflkence, bask› yok olana kadar.
Tüm insanlar›n el ele, renk renk çiçeklerden
bahçelerde özgürlük ve bar›fl türküleri söyle-
mesine kadar....
Topra¤a düflen dört can m›? Onlar bu kav-
gada, yeni bir dünya kurulana kadar hep ya-
flayacak...

Boran

You might also like