Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com Sayfa 1
TÜRKLÜK VE TÜRKÇÜLÜK
HABERLERİ
İtalya'daki Esir Türk Kardeşlerimizin, Bir Yazarımıza Gönderdikleri Mektuptan Parçalar!
"... Dünyada en kanlı rejim şüphesiz ki komünistliktir. Bu insan kasaphanesinde hakkın, hürriyetin, adaletin ve
insaniyetin en ufak bir nişanesi bile yoktur, Bütün halk aç, sefil ve perişan bir durumdadır. Bu diyarda yüzlerce
insanı haksız yere öldürmek, bir köpeği öldürmekten daha kolaydır. İşte biz tam altı sene oluyor ki, komünist
kasaphanesinden kaçtık. Bu uzun zamandan beri İtalya'da esiriz. Sefil ve perişanız. Burada bizimle beraber
sayısı yüz binleri geçen diğer esirler de vardı. Fakat, zamanla hepsinin sahibi çıktı ve herkes barınacak bir yer,
ısınacak bir yuva ve yiyecek bir lokma ekmek buldu. Ne yazık ki, biz Türklerin sığınacak, gidecek hiç bir yerimiz
yok, ruhumuzu okşayacak, gönlümüzü güldürecek ve bir lokma ekmek verecek kimsemiz yok. Demek ki, biz
dünyanın en bedbaht insanlarıymışız. Acaba tarihi şan ve şerefle dolu olan biz Türklerin niçin bir sahibi çıkıp,
bizi komünist cellatlarının kanlı hançerlerinden kurtarmıyor? Altı senelik esaretten sonra tekrar kızıl
kasaphaneye teslim ediliyoruz. Orada hepimizi kılıçtan geçirecekler. Her an ölüm bekleyen bizleri kurtaracak,
imdadımıza koşacak kimse yok mudur?
Büyük ve hür milletimize, insanlık camiasına hitap ediyoruz, yalvarıyoruz. Kimsesiz esir Türklerin komünistlere
teslim edilmesine mâni olunuz, bizi kurtarınız ..."
Ağlayın!
Roma'da ağlayan kardeşler için
Arif Nihat ASYA
Kimi esir olarak, kimi esareti bir kızıl hürriyete tercih Kurbanlar olmayı kabul edin ve ağlayın!
ederek yurdundan olmuş analar, babalar, bacılar.
Yolunuz Roma'ya mı düştü? Ben sizin akıbetinize değil, sesinizin bize kadar
gelebilmiş olmasına, telinizin yoldan geri
Kaç ırmak, kaç dağ, kaç deniz geçtiniz; kaç sınır aştınız, çevrilmemesine şaştım; Dünya o kadar değişti, biz o
kaç türlü esaret gördünüz? kadar değiştik. Ağlayın kardeşler, ağlayın.
Uzadıkça uzayan yolunuzun sayısız konaklarında kaç Ben bana sığınanları bile kabul edememiş olduğumu
hasta, kaç ölü bıraktınız ve şimdi kaç can yoldaşısınız? düşündükçe küçülüyor, küçüklüğüme ağlıyorum. Sîz
de hem kendinize hem bana ağlayın.
Sizi bucak bucak arayan ölüm, nihayet izinizi bulup
sizin de karşınıza dikildi mi? Kulağa uğramadan yüreğe işleyen sesler olur; yüreği
bulamazsanız bulamadığınıza ağlayın.
Ey içlerinde kız kardeşler de bulunan kardeşlerim: Ey
Hasanlar, Salihler, Nadirler, Sevimler; ağlayın ki Sizin bıraktığınız yerlere güle oynaya gitmişken
dünyada size uzanabilecek bir insan eli kalmamıştır. oradan kaçan başkaları dönüşte kazmacıların
takibinden kurtulmak için cenup kilisesine sığınmışlar,
Po ovasında Türk mezarı kazmak için kazması Meryem Ananın önünde ağlamışlardı.
omzunda gelen mezarcıların bir gün gelecek kendi
kafalarına inecektir. O günü görmek belki size de bize Hıçkırığın Türkçesi, Ermenicesi İtalyancası yoktur: Size
de nasip olmayacaktır. Bu iş kurbanlar isteyecek, el uzatabilecek bir kan kardeşiniz, bir din kardeşiniz
şehitler isteyecektir. kalmadıysa bari siz de Rimpapapanın eşiğine
kapanarak orada ağlayın.
www.atsizcilar.com Sayfa 2
TÜRK MİLLETİNE AÇIK MEKTUP
Aziz Türk milleti!
3 Mayıs 1944 sonrasının, küçük mikyasta da olsa, hortlama temayülleri göstermesi karşısında vicdanımızın sesine uyarak bu
açık mektubu yayınlamaya ve senin asil vicdanına ve üstün aklıselimine hitap etmeğe karar verdik.
Haklarında üvey evlât muamelesi yapılmak, imkân olsa bir kaşık suda boğulmak istenen ve muarızlarının dilinde adları "Irkçı
Turancı"ya çıkarılmış olan millî şuur yaratıcısı Türkçüler, bugün her zamandan fazla, seninle dertleşmek ihtiyacını
duymaktadırlar. Zira, öz vatanlarında, nahak yere ve neşriyat yolu ile vuku bulan iftira ve isnat yağmuru karşısında
kendilerine senin şefkatli, senin âdil, senin küçük hislere kapılmaz, basit kinlere tenezzül etmez, iman dolu, temiz
yüreğinden daha yakın, daha sıcak hiçbir varlık tasavvur edemezlerdi.
Ey demokrasi ve hürriyet uğrunda bin bir cefaya katlanan asil Türk milleti! Memleketimizde totaliter bir zihniyetin şiddetle
hüküm sürdüğü yakın bir mazide, 3 Mayıs 1944'te, milliyetçi gençliğin komünistliği, komünistleri ve onları himaye edenleri
tel'in için yaptığı, senin de takdirini kazanan, nezih ve manidar nümayiş ve bu nümayiş bahanesiyle, aslında zayıf olan
mevkilerinin sarsılmakta olduğu vehmine düşen sandalye düşkünlerinin teşvik ve tahrik ederek yürüttürdükleri
muhakemeler silsilesi malûmundur. Henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden, efkârı umumiye velveleye verilip dehşete
düşürtülerek Türkçüler hakkında yapılan gaddarâne neşriyatı elbette hatırlarsın. Radyolarla, nutuklarla, konferanslarla,
derslerle, gazete ve dergilerle, resmî kitap, tebliğ ve tamimlerle, imanlı Türk milliyetçisi olmaktan başka kabahatları
bulunmayan Türkçülük aleyhinde senin kulağının nasıl doldurulduğunu; şuuru kaybetmişçesine vuku bulan propagandalarla
huzurunun nasıl kaçırıldığını da, elbette, unutmamışsındır.
Netice ne oldu?
Aylarca aleyhlerinde en gaddarâne şekilde atılıp tutulan Türkçüler;
Haklarında suçların en ağırı, en şerefsizi isnat edilmekte beis görülmeyen Türkçüler;
İsimleri darağaçlarında "vatan hainleri" "darbeyi hükümet yapacak ihtilâlciler" "Almanya ile işbirliği yapan satılmışlar"
olarak sallandırılan Türkçüler;
Özlü bir vatan ve milliyet anlayışına; Türklüğe, istiklâl, Türke hürriyet, iç‐timaî ve iktisadî refah ve adalet idealine dayanan,
şuurlu milliyetçilikleri, imansız telkinlerle Irkçılık‐Turancılık şekline sokturulan Türkçüler;
"Şeyh Sait isyanı müsebbiplerine, bolşeviklik maznunlarına ve hattâ mahpuslarına yapılmamış olan" en ağır işkenceler ve en
bayağı muameleler, haklarında reva görülen Türkçüler;
Mütemadiyen aleyhlerinde sövülüp sayılırken, tek kelime ile nefislerini müdafaa imkânı verilmeyerek, gazabı ilâhî ile
yarışmak isteyen fânilerin hışmına uğramış zavallılar derecesine düşürtülerek, her şeyden üstün bildikleri izzetinefisleriyle
oynanmak istenen Türkçüler; seleflerinin yiğitlik ve celâdet meziyetlerine bihakkın vâris bulunan şanlı Türk Ordusunun
kahraman mümessillerinden teşekkül eden Askerî‐Örfî mahkeme tarafından, aleyhlerindeki isnatların hiçbiri varit
görülmeyerek, toptan BERAAT ETTİRİLDİLER.
Asil Türk milleti! Tecelli eden bu sarih, kat'i ve âdil netice karşısında sen bir hayli hayret ve pek çok da asabiyet
duymuşsundur. Zira, aleyhlerinde o kadar kat'iyetle atılıp tutulan, sövülüp sayılan insanların toptan beraati, senin için tam
bir sürprizdi; Asabiyet duymuş olmalısın; zira, senin temiz kalpliliğinle, inanma kabiliyetinle o kadar açıkça ve o kadar kaale
almazcasına alay edilmiş oluyordu ki... Adı Irkçı‐Turancıya çıkartılan Türkçüler de, şeref ve namuslarına leke
kondurulamamış vatandaşlar sıfatıyla, millet ve memleket içindeki yerlerini tekrar almaktan memnundular. Aylarca mâruz
kaldıkları gayri insanî muamelelerin unutulamayacak hâtırasını hafızalarından silip atmaları mümkün olmasa da;
müsebbiplerin tarziye vereceğini umacak kadar safdilleşmeseler de; yakınlarının, dostlarının artık kendilerini "tehlikeli
şahıs", "vatan haini" telâkki etmeyerek dertlerini ve çektikleri ıstırabı unutturmakta gösterdikleri dostça gayret, ihtirassız
gönüllerine bir bahar semasının ferahlığını serpiyor; bu da onlara bol bol yetiyordu.
Aradan aylar geçti. Memleketimizde esmeye başlayan demokrasi havasının aydınlığında iplikleri pazara çıkan Türkçülük
düşmanları, yeni hasımlarla uğraşmaktan Türk milliyetçilerine sataşmağa fırsat bulamaz oldular. Demokrasi ile başları
belâda idi. Hesap vermeye vermeye, millete verilecek o kadar hesap birikmişti ki... Mızrağı çuvala sokmanın imkânı yok.
Vaziyet pek müşkül ve çok berbat. Nisbî bir hürriyete rağmen, tarafsız matbuatın devamlı hücumları altında, Kaf Dağlarına
www.atsizcilar.com Sayfa 3
tırmanan burunlarının bir hayli sürtülmüş ve binaenaleyh, nemrudâne huylarının biraz olsun hafiflemiş olduğu
beklenebilirdi. Derken vâki ifşaat karşısında şeref ve haysiyeti galeyana gelen sabık bakan Hasan Ali, Prof. avukat Kenan
Öner Beğ aleyhinde bir dâva ikame etti. İşte bu dâva dolayısıyle vuku bulan şehadetler, Türkçülerin beylik düşmanlarının
"mevkii müstahkemlerini yeniden tehlikeye düşürmüş ve cemaziyülevvellerini açığa vurmak istidadını göstermiş olacak ki,
mütemadi darbeler altında bunalmış olmaları gereken bu adamlar, Türkçülük aleyhinde yeni baştan ve hakikatin her an
kendilerini yalanlamakta olmasından da zerrece sıkılmayarak, iftira ve isnat çirkefini etraflarına saçmak için debelenmeğe
başladılar. Kırılası kalemlerde "Irkçılık‐Turancılık" maskesi altında milleti iğfal ve memleketi Almanlara peşkeş çekmek"
tarzında ifadesini bulan "hiyaneti vataniye" töhmeti; vatanseverlikleriyle, millî olan her şeye şiddetli bağlılıkları ile, mertlik
ve şeref anlayışları ile mahut kalemşörlerin el ve dil uzatamayacağı muhteşem bir şahika teşkil eden Türkçülere, hâlâ,
savrulmaktadır.
Bu ağır itham karşısında: Askerî Temyiz Mahkemesinin büyük bir celâdetle verdiği bozma kararına rağmen; 2 Numaralı
Askerî‐Örfî Mahkemenin toptan ve kat'î beraat hükmüne rağmen; Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın sarahatına göre,
ne ırkçılığın ne de Turancılığın suç olamayacağının kat'î surette tahakkuk etmesine rağmen; Yabancılarla iştirak veya
hiyaneti vataniye şüphesini tevlit veya teyit edecek en küçük bir emare dahi ortaya konulamamış olmasına rağmen;
Türkçülüğün, Türk milletinin hayat görü‐şünden, ruhundan ve Türk tarihinin derinlikleriyle Türklüğün halihazır
zaruretlerinden ilham alan; milliyet, hürriyet ve içtimaî adalet dâvalarını kendi‐ne dert edinmiş; tamamen yerli ve millî bîr
mefkure olduğunun bir mütearife hükmünde bulunmasına rağmen;
Demokrasiden, kanun hâkimiyetinden, eşit adaletten sık sık bahsedilmesine rağmen:
Bir taraftan henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden kendilerine en ağır suçlar isnat olunan Türkçülerin temize çıkmaları
için beraat etmeleri dahi kâfi görülmezken; diğer taraftan, komünistlik maznunlarının, haklarındaki muhakeme sona
erinceye kadar temiz vatandaşlar olarak kalacakları beyan edilmek suretiyle ibda olunan muhteşem tenakuza rağmen;
Böyle aşikâr tenakuz ve tezatların millî vicdanda huzursuzluklar yaratacağı bedihî olmasına rağmen:
İnsan iz'anının, insan mantığının,insan vicdanın isyanına, kükremesine rağmen susulamaz; Türkçüler susmayı kendi ahlâk,
kendi şeref, kendi mertlik, kendi insanlık anlayışlarına yediremez, kendi karakterleriyle bağdaştıramazlar! Zira, her Türk gibi
onlar da; şerefli insanlar olarak doğdular; şerefli insanlar gibi yaşamak ve ölmek isterler. Zatî şereflerini korumak için feda
olunamayacak hiç bir maddî veya manevî varlık tasavvur edemezler. Türkçülerin her şeyleri gasp ve müsadere olunabilir;
fakat şerefli kendilerinindir. Onu ne Falih Rıfkı ve emsali ne de başka hiç bir kuvvet gasbedemez; hiç bir kuvvet şerefleriyle
oynayamaz! Hiç bir kuvvet karşısında susmamak ve boyun eğmemek ‐ iftiharla söyleriz ki‐ en baş meziyetimizdir ve daima
da öyle kalacaktır! Bir Türkçü, dik başım eğecek iki kuvvet tanır: ALLAH ve millî vicdanının mâkesi olan KANUN!
Aziz Türk milleti!
Türkçülük düşmanlarının vicdana ağır gelen bu haksız tecavüzleri karşısında mahkemeye gitmek ve mütecavizleri birer birer
mahkûm ettirmek tamamen mümkün ve kabildir. Ancak Türkçüler şimdilik bunu yapmıyorlar ve yapmayacaklar. Zira
mütecavizlerden daha açık ve daha esaslı hesap sorulacak günler mukadderdir ve muhakkaktır! Onun için sana hitap ve
senin aklı selimine iltica ettik! Hükmünü sen ver!
Bu vesile ile Cumhuriyet Hükümetinden, Cumhuriyet Adliyesinden ve İstanbul Örfî İdare Komutanlığından gayet sarih ve
hâlis bir talebimiz var:
Türkçülerin yabana, herhangi bir devletle irtibatlarını ispat eder mâhiyette herhangi bir vesikaya mâlik iseler idamlarım
dahi mucip olsa ortaya konulması lâzım gelir! Bu hitap, ayni zamanda, Falih Rıfkı Çelebi ve rüfekâsına da şâmildir; onlar da,
erkek ve mert iseler, palavrayı bırakıp sarih konuşsunlar ve delilleri varsa efkârı umumiye önünde ortaya döksünler. Zira,
"zahir halin aksini iddia eden kimse, müddeasını ispatla mükelleftir" ve buna mecburdur! Şunu bilelim ki, Türk vatandaşının
şeref ve haysiyetiyle oynamak yetkisine "Kanun" dahi mâlik değildir; aksi takdirde "İhkakı hak" meşru olurdu.
Aziz Türk milleti; huzurunda hürmetle eğiliyoruz; Çünkü, en büyük, en gerçek, en yüce kuvvet sensin!!.
KÜR ŞAD
______________
Zulmün topu var, güllesi, kal'ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez edebî her gecenin gündüzü vardır.
www.atsizcilar.com Sayfa 4
İftira Ve Kışkırtmalara Cevap
SAVAŞOĞLU
"Herkesin maksudu bir amma, rivayet muhtelif"! Olaylar düşünülüp reddedilmelidir. Fakat bu iki cereyan asla yan
şimdi, bize bu mısraı "herkesin maksudu muhtelif amma yana konularak muhakeme edilemez. Onları birleştiren
rivayet bir" şekline sokmamızı gerektirecek bir mâhiyet nokta memleket ve tarih gerçeğimize uymamaları olsa
almıştır. Milliyetçilik ve milliyet düşmanlığı çarpışması bile aralarındaki mâhiyet tezadı da derhal ortaya
bizi inanılmayacak bir rivayet ihtilâfı önünde bırakıyor. konulmalıdır. Modern komünizmin, açıkçası Marsizm'in
Kargaşalığı gidermek için harcanan hüsnüniyet ve kökü, milliyetçilik de dahil olduğu halde, bütün içtimaî
emekler dumanlı hava mantığı ile hiçe indirilmeğe kıymetleri iktisadî âmilden çıkarmak iddiasıdır. Ona göre
çalışılıyor. Düne kadar milliyetçiliği faşistlik ile din gibi millî his, millî fikir, millî vicdan, millî ülkü de bir
karıştıranlar dillerini değiştirmişlerdir. Hiç kimsenin çeşit iktisadî hayat şeklinin yarattığı duyuş ve düşünüş
milliyetçiliğinden şüphelenilemeyeceği iddia ediliyor ve tarzıdır. Bunlar hayatın esası olmayıp sadece aldatıcı
Bu memlekette eskiden ve şimdi herhangi bir vatandaşı görünüşleridir. Bir kere Marksist'lerin tefsir ettiği
komünistlikle suçlamak için onun yazılarında ve mânâda iktisadî âmil bütün içtimaî hayat ve
çalışmalarında solcu olduğunu göstermek kafi gelmez." müesseselerin esası sayılınca, milliyet ve milliyetçiliği
(1) teranesi tutturularak yeni bir himaye edebi‐yatı meydana getirdiği ileri sürülen burjuva iktisadiyatının
kuruluyor. Biz bu prensibi benimsemekten çekinmeksizin insan hakları bakımından kötü olarak ilân edilmesi, bu
meseleyi incelemek istiyoruz. nizama tâbi farzedilmiş müessese ve kıymetlerin, yani
millî hayat, millî istiklâl dâvalarının da insan haklarına
Bir hakikati ortaya koymakla başlayalım: Milliyetçilik aykırı telâkkiler, reaksiyoner hareketler, gerikafalılık,
memleketimizde esastır, ve "solcu" kelimesine verilen ümanizma anlayışsızlığı, kısacası kötülük şeklinde
mânâların hiç biriyle bulandırılamayacak kadar esaslı damgalanması tabiileşir. O halde, açık veya kapalı
kalmalıdır. Milliyetçilik Anayasanın altı ilkesinden birisi şekilleriyle modern komünizm millî hayat, millî istiklâl
olmakla birlikte bütün bu ilkelerin temelidir. Çünkü millî ahlâk, millî şeref, millî ülkü, millî istikbal adına ne
milliyetçilik ilkesi reddedilirse ne cumhuriyetçilik, ne tasavvur edebilirsek hepsinin amansız düşmanıdır.
halkçılık ne lâiklik, ne devletçilik, ne inkılâpçılık Türkiye Komünizmle milliyetçilik arasında şahit olduğumuz
ve Türk inkılâbı meselesi olarak anlaşılamaz. Fransa da mâhiyet zıttlığı ırkçılıkla milliyetçilik arasında yoktur.
lâiktir. Almanya da devletçi idi. Sovyetler de inkılâpçıdır. Komünizm ve Marsizm'in dâvâlı sabit olmak için milliyet
Amerika devletleri de cumhuriyetçidir. Buna karşı ve milliyetçiliği her hangi bir tarzda tasfiye etmek
Bulgaristan ve Polonyanın da milliyetçi oldukları ileri mecburiyetindedir, Ona karşılık ırkçılıkla milliyetçiliğin
sürülmeye yeltenilirse Türk milliyetçiliğinin manda yahut münasebeti tam aksinedir. Komünizmin zaferi milliyetler
kukla hükümet şekilleri ile münasebeti olmadığını ve gerçeğini inkâr etmeğe doğru giderken ırkçılık, bilâkis
böyle bir benzetme de Türk inkılâbını arkadan vurmağa milliyetçiliği teyit etmek gayretiyle daha kıskanç ve titiz
yeltenen zihniyeti sezmek mecburiyetinde kalacağımızı davranmak yolunu tutmuştur. ırkçılık, modern mânası
hatırlatırız. Ayrıca şunu da hatırlatırız ki Türk ile, milliyet hududunun daraltıla daralttla mübalağalı bir
Cumhuriyeti'nin anayasası hiç bir yabancı anayasa taklit şecerecelik şekline sokulması mânâsına alınıyor.
yahut kopya edilerek kurulmamış, ancak millî tarih ve Binaenaleyh her iki mesleği; milliyetçiliğin ifrat ve tefriti
hayatiyetimizin şaheseri olan istiklâl ve inkılâp olarak kabul etmek, dayandıkları temeller hesaba
şuurundan fışkırmıştır. Öteki beş ilkenin bu istiklâl ve katılırsa, yanlıştır. Milliyetçiliği ırkçılığa götürmek, dinî bir
inkılâp şuuru ile bağdaşabilmesi için millî mücadele ve temsil ve tâbire başvurarak söyleyecek olursak,
Türk ruhuna uygun olarak kavranılması zaruridir. milliyetçilikte taassuba kapılmaktır. Dinde taassup, dini
Milliyetçilik bizim en genel ve temelli şiarımızdır. Her şey inkâr etmek değil, belki tasdikte mübalağaya düşerek
bu ilkenin ışığı altında özel mânâsını kazanır. Aynı fazla sınırlandırmak, nefes darlığına uğratmaktır.
sebepledir ki milliyetçiliğimize uymayan cereyanlar bizde Komünizm ve Marksizm'in vaziyeti ise dinî taassubun
azınlık olarak anlaşılmağa ve uygunsuzlukları nispetinde tersi olan dinsizlik vaziyetine benzer. Dinde, dinî
dikkat ve ihtiyatla karşılanmağa lâyıktırlar. Komünistlik kıymetleri müdafaa etmek ihtirası ile ifrata düşenlere‐
bu dikkat ve ihtiyatla karşıla‐nacak cereyanların başında mutaassıp denilir.
gelir. Irkçılık ise millî bünyemize uymayan şekliyle
______________ ***
(1) — Falih Rıfkı Atay «Bu memlekette daima kanun
vardı» Ulus 17/V/1947 Bu kıymetleri ya açıktan açığa, ya türlü tevillerle alttan
alta inkâr edenlere verilen isim apayrıdır. Öylelerine de
"kâfir" yahut "zındık" denilir. Bu benzetmeyi
tamamlamak için kul‐
www.atsizcilar.com Sayfa 5
lanacağımız ifadenin bağışlanmasını dileyerek diyebiliriz Bilâkis milliyet realitesi ile iktisadî ve ırkî âmiller arasında
ki, ırkçılık milliyetçiliğin zâhitliği, komünizm ve mâkul ve mutedil münasebetler gözetmeği emreder.
Marksizme kâfirliğidir. Birinin ifrat öbürünün tefrit Modern bir millet XX. asır hayatının iktisadî şartlarına
olması çok umumî ve sathî bir mantık bakımından doğru kayıtsız davranamaz. O şartları adım adım kollamak
görülebilirse de mâhiyetleri düşünülürse bu doğruluğun zorundadır. Hatta devrimizin sosyal zaruretlerini
kaba bir benzetmeden ibaret kalacağı itiraf edilir. tanımak, sosyalizm ve sendikalizmi millî hayat ve
Mutaassıp bir müslüman, taassup ne kadar kötülenirse selâmet namına nazarı itibara almak milliyetçiliğin
kötülensin, nihayet müslümandır. Müslümanlığı tahkir plânına girebilir. Bunu gösteren delili Marx ve
eden bir dinsiz ise ne kadar sevimli bulunursa bulunsun Marxist'lerin kendi mesleklerine "ilmî sosyalizmi yaftası
müslümanlığın topyekûn dışındadır ve onu yıkmağa yapıştırmak gayretinde arayabiliriz. Marsizm'in ilmilik
uğraşması nisbetinde mutaassıbın tam tersine istikamet iddiası sabit olmadığı gibi rakip sosyalizmleri
tutmuş demektir. O halde komünistlikle ırkçılığın hayalperestlikle suçlandırmasının yersizlik ve manasızlığı
birleşme noktası olarak memleket gerçeklerini hesaba da mey‐dana çıkmıştır. Marksizm Rusyada
katmamaları keyfiyeti de açıklanmalıdır. Marsist bu devletleştirilmesinden beri vâatlerinin hiçbirini
gerçekleri hiçe sayan ve hiçe saydığı için hiçe indirmeğe tutamamış, hatta ham hayalinin tam zıttı olan bir
uğraşan bir yıkıcıdır. Irkçı ise bu gerçeği kendi aşırı istibdat ve esaret rejimine varmıştır. Birkaç ahmak yahut
anlayış ve taşkın ülküsüne göre, olması gerektiği gibi satılmış hayranının tecrübe ve tetkik etmeksizin körü
gerçekleştirmeyi güden mutaassıptır. Topyekûn yıkmak körüne methetmeye yeltendiği kızıl cennet hülyası eski
isteyenin amansız düşmanlığı ile, daha iyi yapmak firavunlar istibdadına rahmet okutacak ve çarlık devrini
isteyenin hararet ve taşkınlığı aynı cinsten ifratlar, yani aratacak korkunç bir kızıl cehennem kâbusuna inkılâp
aynı müşterek bilgi ve ülkünün ifrat ve tefriti olmayıp, etmiştir. Hayalperestlikle suçlandırılan sosyalizimler ise,
ayrı cinsten intibaksızlıklardır. Kinin doğurduğu sinsi hile ferdî hürriyet ve haysiyeti, lafta kalmağa mahkûm bir
ve tecavüz hırsı ile, sevginin uyandırdığı kıskançlığı bir müsavat iddiasına feda etmemek suretiyle gerçek
tutmak, kinin mâhiyet ve tehlikesine karşı gafil terakkiler kaydetmişlerdir. Yani millî hayatı ve milliyeti
davranıldığını ispat ettiği kadar, aşk hummalarına dair ile vücuda getiren tarihî ve manevî müesseselerin, Marx ve
müsbet fikir edinilmemiş olduğuna delâlet eder. Marxistlerin anladıkları tarzda burjuva iktisadından
doğmamış ve o iktisadî nizamın mukadderatına tâbi
*** bulunmamış olduğu tahakkuk etmiştir. Bu hakikatler
önümüzde yükselip dururken milliyet mefhumu millî
Markscılık ve biyolojik ırkçılık ifratlarını birbirinden istiklâl ve şeref dâvasını burjuva ideolojisi şeklinde tahrif
ayırırken bunların iştirak noktalarını teşkil eden meseleyi ederek milliyetçiliği faşizm ile karıştırmış ve suçlandırmış
memleket gerçeklerini hesaba katmamakta görüyoruz. olanları İngiliz sosyalistlerine benzetmek, eğer cehalet
Yalnız bir kere daha tekrar edelim ki, realiteye dikkat veya hamakat sayılmayacak ise çirkin bir politika
etmemek, ne mâhiyetleri ne de hedefleri itibariyle aynı entrikası olmak gerektir.
cinsten olmayan meslekleri kolayca birbirine karıştırıp
müsamaha etmeği mazur saydıramaz. Irkçının milliyet Milliyet idealini arık tutmak gayreti bizi modern millî
taassubu, nihayet memleket dâvasını tabii şartları dışına hayatta sosyalist ve sendikalist hareketlerin içtimaî
taşırması ihtimali karşısında tenkit ve tâdil edilebilir. hakikatinden gaflet ettiremeyeceği gibi, ırk
Halbuki Marxist milliyetle hiç bir samimî bağlılık kabul mefhumunun tarihi temel ve haki‐katini inkâr etmeğe de
edememek durumundadır. Onda milliyetçilik edası bön sürüklememelidir. Sayın Hamdullah Suphi Tanrıöverin
ve zayıf ruhları oyalamağa yarayan sinsi bir taktiktir. açıkça ortaya koyduğu bu hakikat milliyet şuurunu
Biyolojik ırkçının milliyet meselesini bir ırk meselesi daraltmağa varan bir ırkçılığı ikaz ettiği kadar bu şuuru
olarak tahdit, tarif ve müdafaa etmesine karşılık bulandırıp karartmağa yeltenen milliyet düşmanlarının
komünist ve Marxist, gayri insanî ve anti modern tanıdığı oyunlarını bozacak kuvvettedir. Çünkü biz sadece "Irka
burjuva iktisadının geçici bir ideolojisi sıfatıyla tahkir ve istinat eden bir milliyet fikrini kabul etmiyoruz. Bu Türk
inkâr etmektedir. Bâzıları ise milliyet ve milliyetçiliği ırkı yoktur ve Türk ırkına karşı bağlılığımız, derin sevgimiz
memleket realitesine intibak ettirmek için bu mevcut değildir mânâsına gelmez. Irkçılığın reddettiğimiz
mesleklerin dayandıkları prensipleri reddetmenin kâfi kısmı: Cemiyetimize mal olmuş, hatta, düşüncesi
geleceğini sanıyorlar. Marx'cıhk iktisadî, ırkçılık biyolojik itibariyle bir Türk'te aradığımız bütün vasıfları haiz olan
ve antropolojik hakikatlarin ideolojik tefsirleridir. Fakat bir kimseyi soyu Türk olmadığı için yabancı tutmak
unutulmamalıdır ki ideolojik tefsirlerin hataları, papaza fikridir." (1)
kızıp oruç bozmak kabilinden iktisadî ve biyolojik
hakikatiara sırt çevirmeyî asla gerektiremez. ______________
(1) — Hamdullah Suphi Tarınöver "Türkçülük Nedir? "
Doğu Dergisi sayı 48‐52
www.atsizcilar.com Sayfa 6
Mesele son derece açık ve belirlidir. Komünistle ırkçılık AĞIT
arasında, ne de milliyetçilikle sosyalizm arasında bir intihap
yapmak bahis mevzuu değildir. Memleket realitemiz daima Çaydam yaylasında at oynatırdık,
göz önünde tutulduğu ve Anayasadaki altı ilkenin, temel taşı Bir zamanlar bizler de boğatırdık;
olarak nasıl milliyetçilik üzerinde toplanıp mânâlandığı Şimdi düştük Çind'en, Urus'tan bile;
anlaşılınca taşkınlıkların da mâhiyet ve istikameti kolayca Köle olduk, yiğitliği batırdık!
keşfedilebilir. Böylece yukarıda zikrettiğimiz gazeteci Batırdık heyy!
zihniyetinin aykırılık ve sakarlığı da pak çabuk sırıtır. "Yirmî Batırdık off!
yıldanberi bu memlekette nice milliyetçi gençlere dahi Batırdık!
komünistlik damgası vurulduğunu" görmüş olmak,
Türkiyede zan ve şüphe üzerine da‐yanan keyfi bir ***
afarozlama sistemi kuranların daima komünistlerden
başkaları olduğunu söylemeğe hak kazandıramaz. "Irkçı Kadırgan dağında kovardım geyik,
kime komünist demez?" suali komünist kime ırkçı demez?" Gökleri basardı.. Sancağım eğik;
şekline sokularak da tekrarlanabilir. Kendilerine daima Bir yana akamam, döndüm sığ göle,
kalkan gibi kullanmak istedikleri Atatürk komünistliği Evrenliği yâdellerde yitirdik!
külliyen reddetmiştir. Atatürkün milliyetçiliği ne mefhun ve Yitirdik heyy!
ne de teknik dialektiğine dayanan milliyetçilik değil, mantıkî Yitirdik off!
ve maddî imkânların en gayri müsait bulunduğu bu Yitirdik!
şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ***
ve hatta hıyanet içinde" bulunabildikleri, "hatta bu iktidar
sahipleri şahsî menfaatlarini, müstevlilerin siyasî emelleriyle Bayındur Han cevşenin kuşanırdı,
tevhit eyledikleri zaman bile Türk istiklâl ve cumhuriyetinin Ala sayvan gökyün aşanırdı;
kurtarılmasını tekeffül edecek kan temizliği ile şartlandıran, Sular kazan teperdi önden bile,
Türk gencinin muhtaç olduğu kudretin " damarlarındaki asıl Oğuzun aslanları boşanırdı!
kan cevherinde bulunduğunu söyleyen bir milliyetçiliktir. Teperdi heyy!
Giderdi off!
Ebedî Mustafa Kemalin tarih kitabı sonuna eli ile ilâve etmiş Yeterdi!
olduğu satırlardaki ulvî mânâ hiç bir tevii kabul etmeyecek
derecede veciz ve kesindir. Evet! "Şurası unutulmamalıdır ki ***
Türk âleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her
göründüğü yerde ezilmeli!." Bu tarihî ihtar millet âşıklarını Yağıya girende benzerdik sele.
ırkçılık heyulası ile ürkütmeye çalışarak komünistlik belâsına Kara kılıçları çaldık mı hele!
İngiliz sosyalizmi arkasında mazeret arayanların artık aklını Nasıl oldu? Süngümüzü' düşürdük.
başına getirmelidir. Gündelik gazete yazarı, politika Ağ otağı düşman geçirdi ele...
esintisine göre vak'a ve mefhumları dilediği kalıba dökerek Düşürdük heyy!
yirmi yıldan beri bu memlekette hep komünist tanınanların Düşürdük off!
mağdur olduğundan dem vuradursun. Biz bugün o dâvanın Düşürdük;
aksini ispat eden mahkeme delillerim de hatırlatarak en
basit ve sudan şüphelerle vatandaş hakkını ayaklar altına ***
almış ve aldırmış olan zihniyetin mâhiyet ve marifetlerimi
çok iyi öğrenmiş bulunuyoruz. Bugün aylardan beri Yel irişmez şahbaz atım olurdu,
B.M.M.ni Devlet Şûrasını ve Türk adliyesini meşgul eden Bozkurt kocaldı ayılar kudurdu...
hileli hareketler bilançosu önündeyiz. Artık bu memlekette Çapar iken boş yerime değdi ok,
politikacı mantığının ülküyü istismar etmesine bir nihayet Dermanım kesildi pervazım durdu;
verilmelidir. Şimdilik sununla müteselliyiz. Dünya ve Yurd Vurulduk heyy!
olayları şarlatanların canına ot tıkamaktadır bütün Vurulduk off!
Vurulduk!
Ağla sazım, Moskofa yesir olduk!
ELLEZOĞLU Ahmet
_____________
"Türk âleminin seri inkişafını gerçekleştirecek "medenî,
harsî mübadele" mânâsındaki Türk birliği ülküsünü, ancak
tımarhane kaçkınlarına maledebilecek bir maceraperestlik
ile yorulmayıp kötüleyerek Türk tarihine, harsına iftira ve
ihanet edenler millî bünyemizi için için kemiren komünizmi
âdi mantık ve üslûp oyunları ile mazur saydırmağa
yeltenenler. ergeç millî tarih mahkemesinde lâyık oldukları
âkibete uğrayacaklar ve yedikleri damganın lekesinden
kurtulamayacaklardır,
www.atsizcilar.com Sayfa 7
Dil ve Tarih ‐ Coğrafya Fakültesinde Buhran
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, başta rektör Şevket Atayın "Bu memlekette daima kanun vardı"
Aziz Kansu olmak üzerene bu fakültede ne de makalesini yoldaşı Yûcel'in bütün marifetlerini
rektörde hakiki mânâsı ile asla tecelli etmemiş olan hatırlayarak okumaktaki kekre zevki tatmağa
itidal ve hakkaniyet namına sinsi, savsaklayıcı tahammül etmeliyiz. İlim namına ilmi yıkmak, kanun
siyasetine devam ediyor. Türk dâvasına, Türk‐lük namına kanunla alay etmek, Büyük Millet Meclisinin
hakikatine cihanşümul bir mâhiyet ve mevki ve millet vekillerinin protestolarını hiçe saymak, âdeta
kazandırmak için kurulan bu müessese ilim ve Türklük devlet içinde devlet kurarak, hükümet otoritesine
aleyhine istismar edilmekte devam olunuyor. Gözler kafa tutmak, İçişleri Bakanının vesikalarına meydan
politika pusulasın‐da, kulaklar şimal rüzgârının okumak. İşte muhtariyetin küçük bir oportünist zümre
fısıltısında, harı ketler hesaplanarak yakın bir mucize hesabına getirdiği Ebucehil karpuzu budur. Türk
beklenmektedir. Fakat bu mucize henüz baş tarihinin ve Anadolu medeniyetinin temellerini
göstermemiştir. Onun için Büyük Millet Meclisinin derinleştirmek için kurulan enstitüler yıllardan beri ne
mânevi şahsiyetinde tecelli eden millî irade felce beklenen işi yaptı, ne umulduğu kadar talebe
uğratılmak, baltalanmak isteniyor. yetiştirdi, ne de beslenen kitapları verdi. Fakat
bunların bâzılarının başındaki yabancılar; biryanda,
Yıllarca Fakülteyi keyfî idare eden Hasan Âli Yücel; yüz bini aşan liraları ceplerine indirerek kıymetli
siyasî mücadelesinde, muhtariyet dâvasını, ilmin, canlarını besiye çektiler. O da yetmemiş gibi türlü
istiklâlin aleyhine kullanmasını bildi. Onu bu hareketleriyle — bilerek veya bilmeyerek —Türk
marifetinden dolayı tebrik etmek bize düşmez. Fakat ilmini ve Türk istiklâlini tehdit eden kızıl tehlikeyi
ne acıdır ki ilmî ve millî istiklâlin bir kefaleti olmak desteklediler; bu yıkıcı kuvvete yeni yardımcı unsurlar
lâzım gelen bu muhtariyet, şimdi hakikata, milliyete kazandırdılar. Havaya savrulan yüz bin liralarla
alayla bakan menfi, yıkıcı kuvvetlerin istihkâmıdır. doğrudan doğruya garp merkezlerine gönderilecek
İçişleri Bakanının vesikalarla teşhir ettiği komünistler, gençlerin yetiştirilmesi daha kolaydı.
bu istihkâmın gerisinde pusuya yatmışlardır. (Aydınlık)
dergisindeki yüz kızartıcı "gençlik günahları"nı itiraf Fakültenin dış manzarası güzeldir, caziptir; mânevi
ederek îman tazelemeye açıkça yanaşamayan rektör, durumu ise bir ilim ve vicdan buhranı gösteriyor. Bina,
sandalyasına muhtariyet sayesinde tutkallanmıştır. oda, para, diploma, doktora, broşür, kitap... Rakama
Yine muhtariyet hesabına, dünyanın hiçbir yerinde âit olan göz doldurucu her şey, büyük sayılarla ilân
görülmesine imkân olmayan bir imtiyaz sistemi, edilebilir. İçlerinde, Türkçeyi bile doğru dürüst
talebelerin ve hocaların mukadderatını yabancı yazmayı bilmeyen Şevket Aziz Kansu yetiştirmesi,
profesörlerin devlet ve kanun üstü tutulmuş fakat doçent Nermin Ayşe'nin, hocasının izinde
keyiflerine bırakmıştır. Türk tâbiiyetine bile girmemiş çarpuk çurpuk karalamaları sırıtan, bir kısmının ilmî
olan Landsberger, Rohde, Gütterbock, Ruben'ler; kıymeti meşkûk kitaplar, makaleler ve broşürlerin
Senato, Profesörler Meclisi ve Fakülte Yönetim sayısı ile efkârı umumiyeye gözdağı verilmeğe
Kurulunda birinci safı işgal ediyorlar. Senatonun bir yeltenilebilir. Devlet hazinesi üzerine açık bonolar
üyesi de Türk ilimciliğini filimcilik telâkki eden, cbiz çekilebilir, "ileri fikir, ileri demokrasi" perdesi altında
ilim değil, filim yapıyoruz." iddiasını güden Hasan Ali Türk istiklâlini yıkmağı güden ve Türk istikbâlini
zihniyetinin karar‐nameli profesörü Necmettin müthiş bir uçuruma sürükleyen faaliyetler parlak
Halildir. Dekan Enver Ziya Karal da, sadık dostluk lâflarla ört‐bas edilebilir.
sıfatının bahşettiği azamet ve emniyetle senatör
sandalyasına sımsıkı yapışmamış mıdır? Tekrar ediyoruz; Hasan Âliyi ve yoldaşlarını tebrik
etmek bize düşmez. Bize düşen Türk milletinin Lozan
Köprübaşları böylece tutulduktan sonra sistemin diğer zaferi ile yıktığı kapitülasyon ruhunun muhtariyet
parçalarının vaziyete uygun tertiplenmiş olmasına örtüsüne satılarak hortlatıldığını söylemektir.
niçin şaşalım? Yabancı bir kadınla evlendiği için Türk Üniversite muhtariyeti gibi en güzel bir ilmî haysiyet
kanunlarının memuriyet hakkından otomatik bir ve istiklâl prensibinin, ilim ve istiklâl aleyhine en kötü
surette düşürmesi lâzım gelen bir Muzaffer Şerif kullanılmasına dünyada bundan parlak misal zor
Başoğluna fakir milletin paraları bol bol gönderilebilir. bulunur. Osmanlı İmparatorluğunun kapitülâsyonları
Konsolosluk aleyhine şehadetetse de bir profesör millî iktisadımızı, asırlarca içten vurduğu halde millî
Hirş'in —çocukları bile güdürecek— sudan bahanesi şuur ve irademize dokunamamıştı. Tamamıyla bakir
hem kanuna, hem de resmî bir devlet müessesesinin kalmış olan bu şuur ve irade sayesinde Türk milleti o
şahsiyetine hürmetsizlik etmek fırsatını verebilir. Falih belâdan kurtuldu. Fakat şimdi kapitülâsyon canavarı
Rıfkı millî şuura, millî iradeye dişini, tırnakları‐
www.atsizcilar.com Sayfa 8
nı geçirmek peşindedir. Zarar açıktan açığa
görünmüyor. Ve tehlike, asıl bu görünmezliği, bu Çiğnendi yazık milistin ümmüdi bülendi,
gizliliği sebebiyle korkunçtur. Çarlık Rusyası Türk Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi
ordularını arkadan vurmak için hıristiyanlık adına Türk
vatanında ancak Türk ve müslüman olmayanları TEVFÎK FİKRET
bulabilmiş, fakat millî ve mânevi karamızın bir taşını
bile sökememişti. Kızıl Rusya'nın ümidi daha ***
temellidir. O, sahte bir insanlık adına millî, mânevi
kai'amızı ağır ağır çökertecek köstebek yuvaları ropoloji Enstitüsünde, kendi alkışlan, propagandaları
oyabilmiş, — ve resmî tahkikata göre — orada altında yapılan şeydir. Bizler bu çalışmaları, hep iyi
çalışacakları içimizden geçebilmiştir. İşin en acı tarafı niyetle ve iyi niyete yorduk. Bu Fakültenin kuruluşu,
bu yuvalara sinmiş olanların millî kültür dâvamız geçmişi unutulan, hattâ hor görülen, hattâ inkâr
hesabına, Türk milletinin damarlarından sızan edilen Türk medeniyetini insanlığa tanıtacaktı. Onun
paralarla, Meclisinin murakabesini, tenkitlerini hiçe düzinelere varan ve hepsi de "logie" ile biten
sayarak onu kuru vaitleriyle oyalayıp‐isteri enstitüler danpinginde görülen bilime aykırı
nöbetlerine mahsus – göz yaşlaryla tavlamağa garebetleri, talebesiz odalara sığamamaya başlayan,
uğraşarak, meş'um faaliyetlerine hâlâ devam ve can sıkıntısından eser veremeyen, en müfrit
edebilmeleridir. Ve ne yazık ki, baştanbaşa politikacı olan ecnebi hocaları hep bu Fakültenin
milletimizin, ilmîn, kültürün aleyhine olan bu durumu kuruluşundaki insanca gaye için geçiştiriyorduk.
düzeltecek hükmü vereceklerin, Yeni Rusya yazarı, Bilmezdik ki bir gün, Yücellerin soydaşı ve bilhassa
1944 faciasının ikinci kışkırtma kahramanı usta yoldaşı Fataylar; kendi yarattıkları, propagandasını
Fatay'ın yazılarıyla aldanmış olmalarıdır. Usta Fatay, kendi gibilerin yıllardır yaptığı bu Fakültedeki mânâ,
sıra yoldaşı ve 1944 ün baş yanıltıcısı Yücel'in bütün gaye için milliyetçiliği suçlandıracak; onlara Hitler
yanlışlarını, kasıtlarını "İleri fikir", "İleri demokrasi" ırkçılığını yamamağa çalışacak! Dil ve Tarih Coğrafya
fermanlarıyla müdafaa etmekte; öte yandan, en açık Fakültesini ilim ve araştırma yeri olmaktan çıkarıp bir
gerçekleri, en açık bilim, düşünme işini "politikanın" propaganda merkezi yapanlar: Brakisefal‐dolikosefal
iğneli beşiğinde boğmak istemektedir. Bu yolda şampiyonları, kitap vermeyen ve talebesiz
tutturduğu nağme: "Irkçılık ve Turancılıktır! Asıl Landsbergerler, Rohdeler, Gütterbocklar, Rubenler"
hüzünlü, ve gülünç olan şey şudur: İlimle zerre kadar bu ecnebi hocaların şımarttığı ve desteklediği
ilgisi olmayan bu alaylı "politika" dâhisi; bütün bu Necmettin Haliller, onbeş yıl Avrupa'da müsbet bilim
ırkçılık hakkındaki " mezâmir"i, Türk soyunun hesabına propaganda edebiyatı ihtisası yaptıktan
incelenmesi amacıyla kurulan bir Fakülte karşısında sonra ayni sübjektif ve mîdevî metodta Rayinbahın
okumasıdır! Şevket Aziz Kansu, bu soy dâvası için eteklerine ve Tarih Kurumunun gövdesine yapışarak
bütün prehistorik, protohistorik, historik mezarları asistanlık ve doçentliğe sivrilen Nusret Hızır'lar ve
açıp kafaları ölçmemiş midir? O eski ve tatlısu bütün bu ilim sabotajına ve propaganda yığınına
"Aydınlıkçısı", yıllarca bâzan ilmin aleyhine‐ brakisefal, gelişme zemini hazırlayan "Yurt ve Dünya"cılarla
dolikosefal dâvası gütmemiş midir? Acaba Fatay'ın onların yedi sekiz yıllık hamileri Yüceller, Fataylar.
hayallerine pala savurdu hangi muhayyel ırkçı, ‐ son Türk ilmini gerileten, onu bir müstemlekenin bile
gürcü komünist profesörler hariç ‐ Şevket Aziz Kansu göremeyeceği esirliğe, ve soysuzluğa götürmekte
ve benzerlerinin yaptığı ırkçılığı yapabilmiştir? Ve şu yarışanlar bunlar değil midir.? Asıl Hitler ırkçılığını
Fatay, bu acîl brakisefal ‐ dolikosefal ırkçılığını yıllarca dilde, antropolojide tarihte yapanların, onları
alkışlamamış mıdır? alkışlayanların kimlerin olduğunu yakında metinlerle,
olaylarla Kür Şad'da vereceğiz.
*** KÜR ŞAD
İLERİ GÖRÜŞ
Fatay'ın ve benzerlerinin, komünistlerin bütün
tehlikesini örtmek için "İrkçılar" deye ortaya yaymak Hiç kimseye bolşevikliği isnat etmeyi aklımızda
istediği umacının, bugün milletimizin içinde geçirmeyiz. Biz sadece duyduğumuz küçük (!) bir
bulunmadığını unutur göründüğü meydandadır. olaydan bahsedeceğiz: Hasan Âli Yücel'in
Dünya için tehlike olan "Hitler ırkçılığı" Türk milletinin Maarifteki faaliyetleri sırasında muhterem refik'i
içinde bir kere bile yankı uyandırmamıştı. Bunu bütün şefiki Hakkı Tonguç (Baba) île birlikte Köy
yazılar, sözler, işlerle ispat her an kolaydır. Fatay'ın Enstitülerine Rusça'yı yabancı dil dersi olarak
ırkçılık diye içeriye ve dışarıya yaymaya çalıştığı ve koymak istedikleri söyleniyor. Onlar bu havadisi
böylece okuması kıt, yahut okumağa vakti olmayan tekzip ederlerse biz de nereden ve ne şekilde
birtakım insanları endişeli hesaplara düşürdüğü şey;
duyduğumuzu memnuniyetle yazarız.
aslında, Dil ve Tarih‐Coğrafya Fakültesinin Ant‐
www.atsizcilar.com Sayfa 9
KARS'IN KURTULUŞU
Bahadır DÜLGER
Kars'ın 40 yıllık esirlikten sonra Rus elinden kurtuluşunun Sene 1940. Avrupa, el ele vermiş olan Alman ve Rus
yirmi dokuzuncu yıldönümünü kutladığımız bu günde kuvvetlerinin elinde bir oyuncağa dönmüş. Hükümetler
nedense, Dundan dokuz sene kadar evvel, Erzurum'da devriliyor, hudutlar yıkılıyor, milletler esir ediliyor ve
bulunduğum bir sırada, hududa yapmış olduğum bir Avrupa'nın ortasında açılmış olan kanlı istilâ
seyahati hatırladım. Bu seyahatten gaye, o zamana bayraklarının gölgeleri Türk sınırlarına kadar düşüyor.
kadar hususiyetlerinden pek azı kitaba geçmiş olan Ben işte Yedek Subay Okulunu o senenin sonbaharında
hudut mıntakasını yakından görmek ve gördüklerimi bir bitirdim. Çektiğim kıt'a şu idi: Kars Müstakil Koşulu
sen yazı halinde Erzurumda çıkarttığımız Doğu Topçu Taburu Birinci Batarya...
gazetesinde neşretmekti.
Yakına gelmiş bir harbin verdiği his ile tutuşan
Seyahata başladığım zaman, içimde yeni şeyler görecek Anadolu'yu baştan başa geçerek Karsa ulaştığım ve
bir taze çocuk sevinci vardı. Kendimi bu yolda bir kıt'ama iltihak ettiğim zaman, ilk hudut gezintisinde
emniyet içinde hissediyor, bütün gördüklerimi dikkatle kuvvet bulan hislerimi ve fikirlerimi ağır ağır
hafızama nakşetmekten ve yazımda bana yardım edecek değiştiriyordum.
notlar almaktan başka bir şey yapmıyordum. Bu halim,
Iğdır civarında ve Aras Çayı üzerindeki Malkara hudut Biliyorduk ki, karşımızda en modern silâhlarla teçhiz
köprüsüne kadar böylece devam etti. Köprüye geldiğimiz edilmiş milyonluk Dır ordu vardır, ve bizler, bu orduyu
zaman durduk. Oradan öteye geçmenin imkânsızlığını karşılayacak, Türklük adına ona ilk yumruğu vuracak
gördük. Kalbimdeki o taze çocuk sevinci birdenbire kuvvetiz... Küçük, fakat sağlam yürekli, imanlı, heyecanlı,
söndü. İçime bir öksüzlüktür çöktü. Bunun sebebini şimdi ölmesini ve öldürmesini bilir bir kuvvet.
tahlil ediyorum. O zamana kadar hudutları yalnız
hayalimde olan memleketin bittiğini birdenbire Karşılıklı ordularımızın bu nisbetsiz durumları, o zaman
görmüştüm. Uzun bir yolculuktan sonra bir uçurumun bizi bambaşka düşüncelere sürüklüyordu.
başına gelip durmuştum. Bu hudut taşı san ki
memleketin bittiği nokta idi. Bir uçurumdu, bir Hududa ilk vardığım zaman söyledim; ruhumda daha ileri
uçurumdu ki, ötesi belki fırtınalarla dolu bir umman, gitmenin hırsı vardı. Karşı toprakları hasretle, heyecanla
belki sihirler ve efsunlar ile dolu bir masal diyarı idi. ve merakla seyretmiştim, ve hudut taşını memleketin
Bizim olmayan karşı topraktan o zaman uzaktan bittiği yer sanmış üzülmüştüm.
seyretmiştim. Ve bu seyredişten aldığım ilham ile
yazdığım yazılarda, gayesine vâsıl olmuş, işini bitirmiş bir Halbuki hudut kalesi olan Kars'da, o ağır şartlar içinde
adamın yorgunluğu hatta ümitsizliği vardı. O topraklara askerlik yaparken öğrendim ki, memleket Ditmez. Hudut
karşı içimde bir hayret, gönlümde bir heyecan ve bir taşı, onun bittiği yer değil başladığı yerdir.
türlü tatmin edemediğim bir merak tutuşuyordu.
Sınırtaşı, bana daha ileri gitmek, hudut dinlemeyen Yine hudut kalesi olan Karsda aylarca süren askerlik
cihangirlerin sevdasıyla, uçsuz bucaksız ülkelere sahip hizmeti bana başka bir şey daha öğretti: Yerinde kalmak
olmak ihtirasını veriyordu. Sanıyordum ki; buyurdun toprağa yapışmak, ileri gitmek değil kan bahasına, hayat
sınırlarını genişleten her kahraman kumandanın bahasına, bütün varlıklar ve kıymetler bahasına yerinde
kalbinde, ayni ihtiras daha büyük bir şiddetle tutuşmuş, kalmak ve toprağa yapışmak. O zaman insanın topraktan
ve sınır taşları cihangirlerin, fatihlerin sonsuz ihtiraslarını yaratıldığını söyleyen efsanenin sırrına ilk defa eriştim.
körükleyen kuvvetli bir âmil olmuştur. Anladım ki insan, bütün seyyar görünüşüne rağmen
toprağa bağlıdır, mayası topraktır, hayatı, varlığı,
*** maneviyatı, bütün kıymetleriyle her şeyi topraktır.
Bir köprü başında bitiveren memleket, daha öteye Şu çiğnediğimiz toprak. Onunla Kars'ın gazi tabyalarını,
gitmek arzusunu köstekleyen sınırtaşı. O gün kalbimi Hafız Paşasını, bütün yaylasını dolduran topraklar
hüzünle doldurmuştu. Uzun zaman hududu düşünürken arasında bir fark var mı? Görmeyen gözler, duymayan
hep bu hazin hissin tesiri altında kaldığımı hatırlıyorum. kulaklar ve hissetmeyen gönüller bu farkın ne olduğunu
Sanki hayalimdeki memleketleri birdenbire düşmana asla bilemeyeceklerdir. Ancak ruhunda bir îmanın alevini
kaptırmıştık. Sanki Türkiye'yi küçültmüş, küçültmüş ve tutuşturmuş olanlar, kalplerinde Türklük aşkını
içine sığamayacağımız bir hale getirmiştik. Bu hislerimi yaşatanlar ve memleket sevgisini varlıklarında bütün
başka bir hudut gezintisinde tamamıyla kaybettim, sevgilerin üstüne tutmasını bilenler... görecek‐
www.atsizcilar.com Sayfa 10
lerdir ki yaylanın yıldızlı gecelerinde kanlarını bütün o toprağa
vermiş şehitlerimiz, isimleri bilinmez meçhul kalmış YABANCILAR Arif Nihad ASYA
kahramanlarımız. sarıklı cepkenli, tulgalı beğlerimiz,
kumandanlarımız, saflar dizmiş geçit halindedirler. Sonu gelmez bir Bir yerin bayramından bahsediliyor " ...un yabancılardan
geçit... Beklerler. Asırlık bir mücadelenin bu sayısız kurbanları bir kurtuluşu" deniliyordu.
ihtiyat kuvveti gibi beklerler ve onların sesini duymasını bilenlere, — Nerede?
bir halk şairinin ağzıyla fısıldarlar: Diyeceksiniz . . .Radyoda.
— Hangi radyoda?
*** Diyeceksiniz ... Ankara Radyo‐sunda.
Ehli islâm olan işitsin, bilsin, Ve "ne zaman?" mı? Yakınlarda,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene,
İsterse Uruset ne ki var gelsin, Şimdi, kurtulan şehrin adım öğrenmek kaldı. Merak
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene. ediyorsanız gidin, Radyodan sorun
§
Kuşanın kılıcı, geyinin donu Onu hiçbirimiz bu kadar nazik, bu kadar, kibar, böyle
Kavga bölükleri sardı dört yanı, centilmen bilmezdik.
Doğdu kaç yiğitin şan alma günü,
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene. Meğer, bir dinlemeyeli, Radyo bir hayli "âdabı muaşeret"
§ kitabı okumuş; can düşmanımızdan sâdece ve kısaca
Asker olan bölük bölük bölünür. "yabancı" diye söz açacak kadar İncelmiş. Neredeyse "...
Sandız mı ki Kars kalesi alınır? un sayın yabancılardan kurtuluşu", yahut "misafirimizin ...
Boz atlar üstünde kılıç çalınır? dan ayrılışları" diyecek.
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.
§ Bu dil, Ajansın mıdır, Radyonun mudur. . . Bilmem. Fakat
Kavga günü nâmert sapa yer arar, bu şehir, ister savaşla, ister anlaşmayla, isterse oldubittiyle
Er olan göğsünü düşmene gerer, geri alınmış olsun; ‐bugün, o sayın (!) yabancıların,
Cemi ervah bizle meydana girer. üzerinde hak iddia ettiği şehirlerimizdendir.
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene,
§ Bana.
Hele âl‐Osman'ın görmemiş zorun, — Ne yapalım, siyasî nezaket böyle konuşmayı emrediyor
Din gayreti olan tedarik görün. diyecekler.
At tepin, baş kesin, "Kazağ"ın kırın. Böyle emrin de, böyle nezâketin de......
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.
Halayık oturmuş sızlar derdini,
*** Tersine donderir figan gerdunu.
Ecdadın bu kahraman sesini duyanlar gözlerini etrafa çevirirler... Baykuşlar boş buldu şehbaz yurdunu
Kars kalesi bütün bu gazi topraklar üzerine kanadını germiş bir Laçin yuvasında kargalar kaldı.
kartal gibi yalçın bir kayanın başında gözleri almaktadır. Üzerinde
ezelî bayrağı, Türk bayrağı, bütün ihtişamı ile dalgalanır. Ve yine Ağlayın yavrular kalan vatana.
maveralardan gelen bir ecdat sesi kulağımızda akseder : Firaka düşüren felek utana.
Sılayı terk etmek gam değil ama,
*** Turan'da atalar, analar kaldı.
Çok öyle yan bakma Moskof sen ona! Bu acıların yanında, kurtuluşun yeniden Türklüğe kavuşmanın,
Zafer nişanıdır Karsın kalesi. yeniden albayrağın gölgesine sığınmış olmanın neş'esi de vardır
Nice bin düşmana bozgun salmıştır.
Osmanlı şanıdır Karsın kalesi Kırk yıldan bu yana düşmüşem derde
Çok şükür dertlere dermanımız var.
*** Can kurban etmeli Türklere, merde
Gezmeye, dolaşmaya meydanımız var.
Orada her şey ve hepsinden daha çok o gazi topraklar derin bir
sükût içinde bulunmakla beraber, bize zaferlerin semeresini tattırır Yaradan arttırsın islâmın demin,
ve mağlûbiyetlerin acılarını öğretirler. Yaylada Allanın başına taş Düşmanın başına bıraka gamın.
diye diktiği kızıl çiçeğin altında başkaldıran bir şehit, ezelî Şükür aydın oldu sonu İslâmın,
düşmanımız Moskofun, bir hezimetini bize anlatırken, beyaz sakalı Mustafa Kemal tek sultanımız var.
öz kamile kınalanmış bir ihtiyarın hayali kulağımıza bir Türk
bozgununun acısını fısıldar. Karsı bırakıp göçmeğe mecbur olanların Bulunmaz sen tek, han Kâzım Paşa
acısı. O ne tahammül edilmez, o ne yıpratıcı bir ıstıraptır... Bıraktın Kafkasa şan Kâzım Paşa
Yetimler babası can Kâzım Paşa
*** Serde sakin olan mihmanımız var.
Elveda günüdür çemenler, dağlar. Gece gündüz kaldı harbin yolunda
Güllerde ötüşen sunalar kaldı. Nizamî alaylar sağ ve solunda
Sedri mermer nişantaşlı otağlar. Mavzer elinde, kılıç belinde
Her taşı gevherden binalar kaldı. Halit Paşa gibi arslanımız var.
Askerlik demlerinde ben karsı böyle duyup hissettim. Orada top
başında sınırı beklerken
www.atsizcilar.com Sayfa 11
içimde asırlardan beri serlıad boyunu bekleyip orada can Oradan bize hüviyetlerini lâyıkı ile bilemediğimiz fakat
vermiş kahramanlarla beraber olmanın müstesna hislerini bütün şümulü ve samimiliği ile anladığımız
mazhariyeti vardı. Orada her karış toprak, her parça insanlardan nâdir sesleri geliyor. Şimdi eğer
kaya, yaylanın berrak göğü, delişmen rüzgârları ve kısa öldürülmediyse, Sibirya'nın hangi zalim köşesinde ölüm
bir bir bahara sığan tarif edilmez güzellikleri bize bunu dirim mücadelesi yaptığını bilmediğimiz Ümmü Gülsüm
hatırlatmakta idi. Hanım onlardan biridir. Kızıl tufanın ortasından
Türkiyeye bakarak hislerini şöyle anlatıyor:
Vazifemi bitirerek geri döndüğüm zaman kendimi, tâ
Malazgirt muharebesinden başlayan uzun ve şanlı Bir solgun çiçeğim, bir sarı yaprak
menkıbelerde dölü bir tarih devresini, yaratıcı Candan şikâyetkâr, canandan uzak
kahramanları ile manen beraber yaşamış olmak gibi bir Çıktım ki yollara sorayım sorak
mucizeye mazhar olmuş sayıyordum, Kars'da toprağın Haber veren yoktu, sorma dediler.
sesini dinlenmesini, onu sevmesini, ona yapışmasını
öğrendim, bir gün onun için ölmenin bir fedakârlık değil, Ayrılınca hilâl kaşlı yarimden
bir vazife değil bir zevk olacağını Karsda öğrendim. Ben yaslara battım giymedim elvan.
Düşünüp o yıldız gözleri her an
Bugün bu bilginin ve çeşitli tahassüslerimin üzerine bina Ardınca koşarken... varma dediler.
etmiş olduğum Karsın başka bir mânâsı da var. Ezelî
düşman, Türk ırkının en korkunç, en hain, en insafsız Gönül şekvasını kime söylesin?
düşmanı Moskof, onu yine bizden istiyor. Verir miyiz? Kalbimin derdini kimler dinlesin?
Asla. Şahlanan bu itiraza karşı yetmiş sene evvelki ruh ile Seni seven sensin ömrü neylesin?
yine hep bir ağızdan bağırıyoruz: Ağlarken kendini yorma dediler.
Ehli‐lslâm olan işitsin, bilsin: Benim günlerimden güneş çekildi.
Can sağ iken yari vermeniz düşmene, Parlak hayatıma zulmet döküldü,
isterse urusun ne ki var gelsin. Veremli kalbime oklar dikildi.
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene... Koy aksın kanları... Sarma dediler.
Artık biliyoruz, Kars alınmaz bir serhad kalesidir. Karsı bir Güneşim bir daha doğmayacak mı?
an yurdun bittiği, ve bir zamanda başladığı yer olarak Vahşî karanlığı boğmayacak mı?
tarif ettim. Şu andaki düşüncelerim beni daha başka bir Gölgeleri şafak kovmayacak mı?
âleme götürü, yor. Kars, ne yurdun bittiği, ne de Sordum... Ümidini kırma dediler.
başladığı yerdir... Kars, müstakil ve şerefli Türkiye'nin,
mustarip Türk âlemlerine açılan son kapısıdır. O kapının Şimdi Kars, bana bu hasret âlemini düşündürüyor.
arkasında, kızıl bir istibdatın, zulümle işleyen ölüm İçimde, yenilmesi kabil olmayan bir arzu ile o esir Türk
tırpanı milyonlarca Türk'ü doğrayıp bitiriyor. Hudut ülkelerinin esaret zincirinden kurtulmalarını istiyorum.
boyundaki çayırları biçmek için Rusların oralara Asırlık düşmanın zebun olması ve bir bir haklarına,
sevkettiği Türk kafilelerinin çalıştırılmasını sınır istiklâllerine sahip Türk ülkelerinin boy vermesi, Türkiye
karakolundan bir defa seyretmiştim... Yüzlerce insan bir sınırları içinde yaşayan bizlere ne derin bir haz verebilir.
zaman bir makine gibi durmadan tırpan sallıyor, sonra
keskin bir düdük onları durduruyor. Beş dakikalık bir Bunu ümit ile düşünüyorum. Düşmanın bir gün baş
istirahat. Sonra yine bir düdük sesi... Ve makine gibi eğeceğini, zulmünün Allahın kağdir ve kahhar eliyle ve
işleyen tırpanların altında insan boyunu aşan otlar inayetiyle yüz milyonlarca insanın üzerinden bertaraf
düşüyor... günler ve günlerce hep bu hayat... Hiç bir şey edileceğini düşünüyorum. Bu yarma inanıyorum ve bu
düşünmek yok, Türklüğü düşünmek yok, vatanı inan içinde İstiklâl Marşının bir beyitini hatırlıyorum.
düşünmek yok... Hele bütün bu esir olanlara bir kurtuluş
ümidi, bir istiklâl güneşi gibi görünen Türkiye'yi, o tek ve Doğacaktır sana vâdettiği günler hakkın
müstakil Türk yurdunu düşünmek yok... Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Her şeyini unutacaksın, tarihini unutacaksın, Attila'yı, Bize bu kadar çeşitli, bu kadar zengin tahassüsler veren
Cengiz'i, Timur'u unutacaksın... Etrafı dolduran İslav seli Karsı, Moskof elinden kurtuluşunun 29'uncu yılını
içinde kendini kaybedeceksin... Yoksa ölüm... Yoksa, heyecanla hatırlarken, orada yurd uğruna can vermiş
ondan daha beter olan Sibirya seni bekliyor... Bütün olanları d» minnetle yâdediyorum... Makamları cennet
Azerbaycan, bütün Kırım, bütün Türkistan hep böyle olsun.
boşaltılıyor. ______________
NOT: Karsın kurtuluş gönü olan 25 Nisan'da Eminönü
Halkevinde verilen bu söylev neşredilmek özere Kür
Şad'a verilmiş, fakat o tarihte makinede olan 2. sayımıza
yetiştirilmesi mümkün olmamıştı.
www.atsizcilar.com Sayfa 12
KOMÜNİST NEDİR?
Nejdet SANÇAR
Cehennem ülkesinin dışında komünist; vicdanını bir tındaki yüzden haberi olmıyanlar bilmezler ki, bu patırdılar
efendiye satmış sadık bir köpek, çevresine zehir akıtmakla cemiyette hoşnutsuzluk, karışıklık yaratmak ve milletin
vazifeli bir yılan, üzerinde yaşadığı yurdun ufuklarını boğuk fertlerini birbirine düşman etmek için yapılan sistemli
seslerle dolduran bir baykuş kör gırtlağını doyurduğu yurdu oyunlardır.
ve o yurdun insanlarını korkunç kızıl cehennemin alevinde
yakıp bitirmek isteyen bir hain, sözün kısası böyle nice Komünist; onda dokuz, içinde yaşadığı milletin soyundan
kötülükleri şaşılacak bir ustalıkla nefsinde toplamış iğrenç değildir. İçinde yaşadığı millet ile aynı soydan olanların ise
bir varlıktır. çoğu deli, mütereddi, akılsız, yani tam bir insan olmak
vasfını taşımaktan uzak zavallılardır.
***
Komünistin ne olduğunun örneklerini son yıllarda bol bol
Komünistin vazifesi, üzerinde yaşadığı yurdu, kızıl gördük. O, dünyanın karşısına her yerde başka ad ve başka
cehenneme eklemek için çalışmaktır. Milliyeti insanları unvanla çıktı. Fransa'da Thorez oldu, Yugoslavyada Tito
birbirine katan bir fikir, dini modası geçmiş geri bir düşünce, oldu, Yunanistan'da Zaharyadis, Arnavutluk'ta Enver Hoca,
aileyi iptidaîlik, ahlâkı ve namusu burjuva uydurması şeyler Amerikada Wallaee adını aldı; fakat bu türlü türlü adlar ve
olarak gösterir; sanatın türlü kollarında türlü acaipliklerle başka başka unvanların üstünde her yerde aynı müşterek
millî zevki yıkmaya uğraşır ve milleti millet yapan her şeye vasıfla, satılmışlık ve vatansızlık müşterek vasfı ile, gözüktü.
saldırırken tek gayesi cemiyeti içinden çökertmek, Yalnız bu vasfını gizlemek için de iğrenç suratına şirin bir
efendisinin tanklarla yapacağı yürüyüşte imkân nispetinde maske takmaktan geri kalmadı.
az engelle karşılaşmasını sağlamaktır. Fakat komünist bunu
yapmava çalışırken maksadını hiç de belli etmez. Çünkü o, İnsanları felâkete götürecek olan şey, işte bu şirin maskeyi o
bütün ülkelerde bulunan komünist okulundan ders alarak satılmışların asıl suratı sanmaktır. Çünkü o zaman karşınızda
yetişmiş kurnaz bir tilkidir. Bu tilkinin yüzünde öyle bir insanlık sevgisiyle çarpan bir kalp var sanırsınız. Fakat o şirin
maske vardır ki çevresinde bulunan masumların ve maskeyi parçalayıp da o soytarıların iğrenç suratlarını
fikirsizlerin kalplerine zehirini akıtırken, gönlü hamiyetle meydana çıkarabildiniz mi, tüyleriniz diken diken olarak
dolup taşan bir insan, bir halk dostu olarak gözükür. Onun görürsünüz ki karşınızdaki, insan kanı dökmekten zevk alan
içindir ki köy ve köylü dâvası diye tepinir, ezilen amelenin bir canavardır. Ve bir milliyetçi veya herhangi bir namuslu
hakkı diye palavra savururken, yüzündeki maske onu çok insansanız, onun kanlı dişlerini geçirmek istediği boğazlar
kimselere hattâ bir kahraman gibi gösterir. O maskenin al arasında sizinki de vardır.
DÜŞÜNCELER Rıza Tevfik ve Nacip Fazıl'ın Küstahlığı
VEHİM
Kanaatimizce millî bünyede ağır yaraların zuhuruna sebep Vaktiyle kendi menfaatlarını saltanatın devamında
olan dört mühim âmil; basiretsizlik, bilgisizlik, vehim ve buldukları için son müstakil Türk yurdunun da esir olmasını
korkaklıktır. Biz buracıkta vehmin nelere sebep olabileceği kabul eden köle yaradılışlı şerefsizler sürüsünün baş
üzerinde durmak istiyoruz. murahhası olan Rıza Tevfik, Anadolu Kurtuluş Savaşının dâhi
başbuğu Mustafa Kemal Paşaya küfre yeltenmiştir. İnsan
Vehim insan muhakemesini felce uğratan ve cesareti bunu bir Severci için belki tabii görebilir. Çünkü vatan
öldüren bir zehirdir. satmış olandan ne beklenemez ki? ... Biz sâdece merhum
Rıza Nur Beğin sözünü tekrarlamakla yetineceğiz: "Topların
Akıl ve muhakeme kudreti hakikaten üstün bir insanın dahi maksimum çapı kırk ikiliktir, vatan ihanetinin maksimum
kendisini vehme kaptırınca çocuklaştığını, sarsaklaştığını çapı yüzelliliktir."
yakın tarihten bin bir misal vermek suretiyle ispat
mümkündür. Biz; Türkçülük düşmanı, kara softa Necip Fazıl'ın bu yazıyı
iftiharla neşretmesi ve bu milletin idam kararını imzalayan
Eğer bu hastalıkla malûl insan devletin geniş selâhiyetli bir eli öpmesini yadırgamadık. Çünkü o da bir Sevrciyi
memuru ise, vehimden doğan yaralar sadece o zavallının alkışlayacak kadar seciyesizdir.'
şahsında kalmaz, millî varlıkta da acı yaraların zuhuruna ______________
sebep olur. Çünkü onun aldığı her karar isabetsiz, ve atmış NOT:
olduğu her adım çarpıktır.
Burada Falih Rıfkı denilen adamın da içyüzüne işaret
Totaliter zihniyetti fakat evhamlı bir devlet adamı yalnız etmeden geçemeyeceğiz. Kendisine ve fikir arkadaşı Yücel'e
kendini değil, temsil ettiği milleti de ölüme götüren bir ait en küçük bir imaya Ulusun sayfalarını başmakalelerini
hastadır. tahsis ettiği halde bu meseleyi bir pazar sohbeti ile
geçiştirilivermiştir. Bunu efkârı umumiyenin farketmediğini
Ona hulul ederek faaliyetlerine müspet bir istikamet sanıyorsa aldanıyor. Bu millet onun da dahi olduğu zihniyet
vermek belki mümkündür. Lâkin, ne yazık ki böylelerine çok zümresi hakkın‐da hükmünü vermiştir
defa hulul ve tesir imkânını bulanlar yılan sütüyle
beslenmiş, yılan kadar dessas insanlardır. Allah zavallı KÜR ŞAD
milletleri bu kabil hastalardan korusun ve kurtarsmj..
www.atsizcilar.com Sayfa 13
Azerbaycan İstiklâlinin Yıldönümü
28 Mayıs 1919‐ 27 Nisan 1920
Mehmet ALTUNBAY
1803 yılından 1822 yılma kadar, Oğuzların Ateşler İstiklâl ve hürriyetin ilânından sonra Azerbaycanda
Ülkesi'nde yaşayan torunları Çar Rusyası'nın dünyada hayat, mal, namus emniyeti teessüs etmişti. Artık, ne
misli görülmemiş yağma ve katliâmlarına mâruz kaldılar. katil, ne yağma, ne Sibirya'ya sürgün korkuları
Tahakkümü altına aldığı ülkeleri, halkı ile, serveti ile, kalmamıştı. Azerî halkı kendi mukadderatına kendisi
an'anesiyle mahveden hunhar Moskova, bilhassa hükmederek istikbale emin adımlarla ilerlemeye
Azerbaycan Türklerinin kökünü kazımaya azmetmiş ve başlamıştı. Eğer Tanrı, yeni sürmeye başlayan bu filizi
orada en müthiş zulümleri tatbik etmiştir. Çarlık, yüz yıla şimalin soğuk rüzgârlarından saklı tutacak olsaydı.
yakın bîr müddet Türk kanı içti. Birinci Cihan harbi
patladığı vakit, ufukta, Moskof canavarının elinden Bu mesut günler çok sürmedi. Moskof diyarından gelen
kurtulmak için bazı ümitler belirmişti, Rusların zulüm fırtına bulutları nur ve sabah isteyen Türk Dünyasının
nöbetini Ermenilere devrettiği sıralarda vefakâr Anadolu, semasını karartmağa başladı.
kardeş ülkeye Nuri Paşa kumandasındaki kurtarıcı
orduyu gönderdi. Azerbaycanlılar Anadolulu kardeşlerini Rusya'da kopan ihtilâlin sonunda, kızıllar geçici Kerinskiy
yüz yıllık bir hicranın içlerinde biriktirdiği gözyaşlarını hükümetini devirerek iktidarı ellerine geçirmişlerdi. İlk
boşaltarak karşıladılar. Memleketin her tarafında defa Deli Petro'nun vasiyetiyle ocakları söndürülen
kurtarıcı ordu şerefine mitingler tertip edildi, şenlikler Azerbaycan, bu defa da Lenin'in: "Komünizmin temelini
yapıldı. Ömrünün sonuna kadar Azerbaycan istiklâli için sağlamlaştırmak ve onu yaşatmak için her ne bahasına
mücadele eden, nihayet Bolşevikler tarafından Çeka'nın olursa olsun, siyah altınlı Bakû'yu elimize geçirmeliyiz."
karanlık hapishanelerinde engizisyon işkenceleriyle emriyle yeni vahşetlere sahne oldu. Kana doymayan kızıl
öldürülen büyük vatansever Ahmet Cevadın kurtarıcı canavarlar Azerbaycan kapılarına dayanınca teslim
ordu için yazdığı şiir, büyük küçük, kadın erkek herkesin olunmasını istediler. Bu teslim teklifi Türklerin istiklâl
diline destan olmuştu. aşkını büsbütün tutuşturdu. Asil kanları bu teklifi
nefretle reddetmeyi emrediyordu. Notayla beraber
Ayrı düşmüş dost elinden bolşevik beşinci kolu; yerli komünistler kanı ve sütü ile
Yıllar var ki, çarpar sinen. beslendikleri analarını boğmak için üzerine atıldıkları
Vefalı Türk geldin yine, zaman kahraman mücahitler haykırdılar: "Efendiler!
Selâm Türk'ün Bayrağın Talihi kara Azerî Türklerinin gözyaşlarını dindiren, Millet
Meclisi üzerinde dalgalanan o üç renkli, göğsü hilalli genç
Nuri Paşa kumandasındaki aslan yürekli Anadolularla, bayrağımızdır. Azerilerin istiklâl aşkıyla alevlenen kalbini
Ateşler Ülkesinin yiğitleri omuz omuza, gönül gönüle düşmanın zehirli hançerine teslim etmeyelim. Koy! Bu
vuruşarak Azerbaycan'ı düşmanlardan tamamıyla aziz vatan, Azerinin bu masum anası yetim kalmasın.
temizlediler. Bu kan ve silâh kardaşlarının çelik Onun bu acı günle‐rinde hep beraber olalım.
azimleriyle kurtulan Azerbaycan 28 Mayıs 1918'de ilk Unutmayalım ki bu yurdun; uğrunda son çocuklarımızı
Türk Cumhuriyeti olarak istiklâlini ilân etti. O gün yüz da feda etmeden düşmana çiğnetmememiz gerektir. Biz,
yıldanberi özlenen gündü. O gün gözyaşlarının dindiği bu mukaddes bayrağın altında ölmek için onun önünde
gündü. Ogün gök‐al‐yeşil bayrağın yükseldiği gündü. diz çökerek and içenleriz. Koy! Bütün tarih; koy, bütün
Nihayet, o gün 5000 Anadolu yiğidinin büyük Türk Şairi cihan; koy, gelecek Azerî nesli bilsin ki bizlerin kanı sel
Mehmet Emin Beğin "Kafkasya aç bağrını biz geldik" gibi akmadan bu mukaddes yurda hiçbir düşman ayak
cümlelerini Kur'anı Kerimin bir âyeti gibi tekrarlayarak basamamıştır. Koy! Bütün dünya bilsin ki, onun bu aziz
Azerbaycan istiklâli uğrunda şehit düştüğü gündü. vatanını düşman ancak silâh gücü ile alabilmiştir. Koy!
Bütün gelecek nesiller bilsin ki, onun yurdunda her karış
Sulh konferansı Azerbaycan istiklâlini tasdik ettiği zaman toprak; bir ana, bir baba, bir kardaş mezarıdır. Koy! Ulu
Türkiye kendi acısını unuttu; İstanbul büyük tezahüratta tarihimiz haykırsın ki, biz asîl ve büyük Türk milletinin
bulundu. Mitinglerde Azerbaycan'ın yavru sancağı şerefle yaşayan ve şerefle ölen torunlarıyız."ü
Albayrak ile yanyana asılarak kardeş ülkenin bayramı
kutlandı. İzmirli İsmail Zühtü Beğ, üc renkli, göğsü hilalli Sınırdaki Azerbaycan yiğitleri boş yere "Komayın! Vurun!
genç bayrağa hitaben şöyle dedi: emrini beklediler. Bir takım hainlerin ve tecrübesizlerin
elinde olan devlet teslim olmuştu. Teslimi kabul
Hilâl artık öldü diye etmeyen Azerî halkı ecdatlarına lâyık şerefli insanlar
Sevinmişti düşman yine. olarak, silâha sarıldı‐
Hilâl birken iki oldu
Selâm bizden ikinciye.
Azerbaycan, Azerbaycan
Alkışladık seni.candan.
www.atsizcilar.com Sayfa 14
lar. Bütün millette ayni yürek çarpı‐yor ve ağızlar ayni şeyi meği tercih ettiler. Yirmi yılda 64 defa zulme ve haksızlığa
haykırıyorlardı: " Düşman kim olursa olsun, bize ne vâat ederse başkaldırdılar. Namus ve şeref bunu icap ettiriyordu. Babaları
etsin; hürriyetimiz için son damla kanımıza kadar vuruşacağız onlara bunu vasiyet etmişti. Vuruşuyorlar, düşüyorlar ve
"Hürriyetin ne olduğunu anlayamayan komünistler, başını düşerken de haykırıyorlardı:
önüne eğmiş, gözleri yaşlı aziz analarının memelerini keserek
düşmanlara teslim ettiler. Bu kara gün Azerbaycan tarihinde, Toplanın erenler Allah aşkına
bütün gelecek Türk nesillerine kin ve intikam kaynağı olacak bir Şehadet camını birlik içelim.
vahşet günü oldu. Peygamber aşkına, Ali aşkına
Vatandan geçmeyip candan geçelim.
Türk genci 27 Nisan 1920 tarihîni; kardeş Azerbaycan
şehitlerinin Moskoflar tarafından çiğnendiği, gelinlerin, kızların, Vatanı düşmana yıktırmak olmaz,
masum yavruların öksüz kaldıkları; tekrar Sibirya ve Salovka Şehidin anası saçını yolmaz. Azeri
sürgünlerinin başladığı o günü unutma. Unutma. Ve kinini Türkleri Rus'a kul olmaz!
intikam günü için kalbinin en derin köşesinde sakla! İstiklâl uğrunda candan geçelim.
Kızılların işgalinden bir ay bile geçmeden her taraftan ALİ
ayaklanmalar başladı, isyan ilk defa Gence'de koptu, az bîr
zaman içinde bütün memlekete yayıldı. Karabağ, Seki, Saliyan, İstiklâl, o yaşayan milletin kalbinde can,
Şemkir, Terter, Zakatala, Şamahı, Gökçe, Lenkaran ve diğer İstiklâl, o saadet, hayat, zafer, şeref, şan. İstiklâl, o sönmeyen
bütün Azerbaycan şehir, kasaba ve köylerinde halk, eline silâh müebbet bir meş'ale,
olabilecek ne geçirdiyse, dağlara, ormanlara, kırlara çekildiler. Gönüllerde tutuşur gözlerde sönse bile,
Orak, yaba, balta, hattâ taşla savaşarak pek çok kâfire İstiklâl, o vatanın göğsünde yükselen ay,
zulümlerinin hesabını sordular. Fakat neticede bütün isyanlar istiklâl, o kemikten, kandan yapılmış saray
kan ve demirle bastırıldı. Her şeye rağmen onlar esir olarak istiklâl, o milletin parçalanan bağrından,
yaşamaktansa öl‐ Gelinlerin, kızların akan gözyaşlarından,
Doğmuş pek mübarek, pek mukaddes bîr ilâhidir.
Hangi bir erkek onu düşmanlara kaptırır.
Anaların saçından ördüğü bir bayrağı
Hangi erkek çıkıp da edecek baş aşağı?
Sen bizimsin, bizimsin durdukça bedende can,
Yaşa, yaşa, çok yaşa, ey! Şanlı Azerbaycan!.
GÜLTEKİN
Atay - Fatayın Maskesini Açıyoruz
Hani şu malûm Atay ‐ Fatay bakınız "Yeni Rusya" adlı kitabında Rus emperyalist komünizminin tatbikidir. İhtilâlci metot; sınıf
neler sıralıyor. mücadelesiyle, cemiyeti parçalamak, kanlı boğuşmalarla güya
proleter sınıfının kazancını temin etmektir.
"Ben bizim kalabalığımıza benzeyen bir kalabalığı
garplılaştırmak, geri bîr memleketi ileri götürmek için kızıl ***
komşumuzun tecrübelerini ve metotlarını tetkik ettim ve Yeni
Rusya'nın nasıl bir yolun üstünde olduğunu göstermek Diğer usuller ise, Allah, din, hürriyet, millet, milliyet ve bilime
istedim." düşmanlık, insan sevgi ve saygısı yerine ancak kendisine alet
olanlara, uşakla‐şanlara kan kusturmamaktan ibarettir
"Kaç senedir iki esası müdafaa ediyorum: Şimal terbiyesi ve denilebilir.
ihtilâlci metotlar."
İşte Atay‐Fatay böyle "İhtilalci Metodu" Ankara'da bile reklâm
"Yeni Rusya" iptidai bir halkı ve memleketi büyük bir hızla, garp etmekten çekinmemiştir. Üstelik bilgisizlik, tenakuz
seviyesine çıkarmak için aranmış ve bulunmuş ihtilâlci metotları şampiyonluğu elde edilerek şu garip muhakemede bulunuyor:
tez olarak almıştır." (Sayfa: 4. Başlangıç, Yeni Rusya.)
"Garp seviyesine çıkarmak" yani garp âleminin üstünlük ve
Irkçılık ve Turancılık fikirlerine tenkidi perde yaparak, kökü olgunluğunu kabul etmek. Lâkin garp devletlerinden hangisi bu
dışarı da fikir ve fiillerin müdafaasını benimsemekte olan bu komünist ihtilâlci metoduyla bulundukları seviyeye gelmiştir?.
adam "Türkiye'nin kalkınması için kızıl "ihtilâlci metotlar" Şahısların ahlâk, kültür ve şuur buhranları bizi ilgilendirmezdi.
tavsiye etmek cüretini gösteriyor. Anadolunun sükûn ve huzur
içerisinde kalmasını istemeyen bu zat kimbilir belki de "lhtilâlci Eğer, çizmeden iki karış yukarı çıkarak zararlı, tehlikeli
Metod"un mânâsını bilmediğini söyleyecek, memleketi saçmalarla, biçareler ve zavallılar iğfal edilmeseydi, Atay gene
parçalatmak istemediğini hikâye edecektir. atmış der geçerdik.
Umumiyetle metot, bir neticeye, gayeye vâsıl olmak için Şimdi kraldan çok kral taraftarı geçinen Atay‐Fatay yukarda pek
kullanılan yolların ve vasıtaların mecmuunu ifade eder. az bir kısmı nakledilen acaip fikirlerden sonra, mutlak ve müfrit
bir Amerika düşmanlığıyla ise girişiyor :
Yeni midir eski midir, bar bar mıdır, har har mıdır, ne mal
olduğunu pek alâ bildiğimiz bu medhüsena edilen yerde netice,
gaye tam bir
www.atsizcilar.com Sayfa 15
Bir tek Amerika'nın Avrupa'yı ne buhranlara dan daha ileri yalan az bulunur. Maşallah! Ruslar
soktuğunu Herrit'nun kitabından okuyunuz. Avrupa bütün insanlık için inkılâp yapmışlar! O Rusya ki, en
bu yüzden hastadır. İki Amerika Avrupa'nın ölümü riyakâr beyannamelerle müslüman milletlere hür ve
demektir. (Sa: 9). 10'uncu sayfa tam bir Amerika müstakil devletler halinde kalacaklarına dair yaldızlı
düşmanlığıyla dolu. Meçhul bir mülakat perdesi vaadler savurmuş, çarlığa karşı insanca mücadele
altında Amerika en zalim kapitalizm ve kapitülâsyon yapanları bilâhare istismar, işkence ve imha
taraftarlığiyle damgalanmakta, Çini sömüren, metodlarıyla inletmiş, boğmuş, yurtlarına vahşetle
milletlerin hürriyetine, insanlığa düşman bir devlet saldırmıştı.
olarak tasvir ve tahkir edilmekte ve bilâhare Ruslar
büyük medihlere vesile olmaktadır. Kurnaz Falih şöyle Rakamlarla vesikalarla sabit bütün bu cihetler bu
demekten nedense mahçubiyet duymuyor. sözde insancının bulanık hafızasından ne kolay
silinmiş?. Fakat biz ona kendi kaleminden çıkma en
"Türkler yalnız kendilerini düşünerek, Ruslar sarih yazılar ve tatminkâr belgelerle lâyık olduğu
damgayı basacağız!
MİLLİYETÇİ DERGİLER: Ergenekon, İş, Düven, Nur, Doğu, Toprak, Tıbbiyeli, Türkeli, Şark Yolu, Damla, Ocak,
Çığır, Kanat, Hareket, Bayrak, Kemal Yolu, Millî Birlik,
www.atsizcilar.com Sayfa 16