You are on page 1of 16

 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 1 
 
TÜRKLÜK VE TÜRKÇÜLÜK
HABERLERİ 
İtalya'daki Esir Türk Kardeşlerimizin, Bir Yazarımıza Gönderdikleri Mektuptan Parçalar! 
"... Dünyada en kanlı rejim şüphesiz ki komünistliktir. Bu insan kasaphanesinde hakkın, hürriyetin, adaletin ve 
insaniyetin en ufak bir nişanesi bile yoktur, Bütün halk aç, sefil ve perişan bir durumdadır. Bu diyarda yüzlerce 
insanı haksız yere öldürmek, bir köpeği öldürmekten daha kolaydır. İşte biz tam altı sene oluyor ki, komünist 
kasaphanesinden kaçtık. Bu uzun zamandan beri İtalya'da esiriz. Sefil ve perişanız. Burada bizimle beraber 
sayısı yüz binleri geçen diğer esirler de vardı. Fakat, zamanla hepsinin sahibi çıktı ve herkes barınacak bir yer, 
ısınacak bir yuva ve yiyecek bir lokma ekmek buldu. Ne yazık ki, biz Türklerin sığınacak, gidecek hiç bir yerimiz 
yok, ruhumuzu okşayacak, gönlümüzü güldürecek ve bir lokma ekmek verecek kimsemiz yok. Demek ki, biz 
dünyanın en bedbaht insanlarıymışız. Acaba tarihi şan ve şerefle dolu olan biz Türklerin niçin bir sahibi çıkıp, 
bizi komünist cellatlarının kanlı hançerlerinden kurtarmıyor? Altı senelik esaretten sonra tekrar kızıl 
kasaphaneye teslim ediliyoruz. Orada hepimizi kılıçtan geçirecekler. Her an ölüm bekleyen bizleri kurtaracak, 
imdadımıza koşacak kimse yok mudur? 
 
Büyük ve hür milletimize, insanlık camiasına hitap ediyoruz, yalvarıyoruz. Kimsesiz esir Türklerin komünistlere 
teslim edilmesine mâni olunuz, bizi kurtarınız ..." 

Ağlayın! 
Roma'da ağlayan kardeşler için
Arif Nihat ASYA
Kimi esir olarak, kimi esareti bir kızıl hürriyete tercih  Kurbanlar olmayı kabul edin ve ağlayın! 
ederek yurdundan olmuş analar, babalar, bacılar.   
Yolunuz Roma'ya mı düştü?  Ben sizin akıbetinize değil, sesinizin bize kadar 
  gelebilmiş olmasına, telinizin yoldan geri 
Kaç ırmak, kaç dağ, kaç deniz geçtiniz; kaç sınır aştınız,  çevrilmemesine şaştım; Dünya o kadar değişti, biz o 
kaç türlü esaret gördünüz?  kadar değiştik. Ağlayın kardeşler, ağlayın. 
   
Uzadıkça uzayan yolunuzun sayısız konaklarında kaç  Ben bana sığınanları bile kabul edememiş olduğumu 
hasta, kaç ölü bıraktınız ve şimdi kaç can yoldaşısınız?  düşündükçe küçülüyor, küçüklüğüme ağlıyorum. Sîz 
  de hem kendinize hem bana ağlayın. 
Sizi bucak bucak arayan ölüm, nihayet izinizi bulup   
sizin de karşınıza dikildi mi?  Kulağa uğramadan yüreğe işleyen sesler olur; yüreği 
  bulamazsanız bulamadığınıza ağlayın. 
Ey içlerinde kız kardeşler de bulunan kardeşlerim: Ey   
Hasanlar, Salihler, Nadirler, Sevimler; ağlayın ki  Sizin bıraktığınız yerlere güle oynaya gitmişken 
dünyada size uzanabilecek bir insan eli kalmamıştır.  oradan kaçan başkaları dönüşte kazmacıların 
  takibinden kurtulmak için cenup kilisesine sığınmışlar, 
Po ovasında Türk mezarı kazmak için kazması  Meryem Ananın önünde ağlamışlardı. 
omzunda gelen mezarcıların bir gün gelecek kendi   
kafalarına inecektir. O günü görmek belki size de bize  Hıçkırığın Türkçesi, Ermenicesi İtalyancası yoktur: Size 
de nasip olmayacaktır. Bu iş kurbanlar isteyecek,  el uzatabilecek bir kan kardeşiniz, bir din kardeşiniz 
şehitler isteyecektir.  kalmadıysa bari siz de Rimpapapanın eşiğine 
kapanarak orada ağlayın. 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 2 
 
TÜRK MİLLETİNE AÇIK MEKTUP 
Aziz Türk milleti! 
 
3 Mayıs 1944 sonrasının, küçük mikyasta da olsa, hortlama temayülleri göstermesi karşısında vicdanımızın sesine uyarak bu 
açık mektubu yayınlamaya ve senin asil vicdanına ve üstün aklıselimine hitap etmeğe karar verdik. 
 
Haklarında üvey evlât muamelesi yapılmak, imkân olsa bir kaşık suda boğulmak istenen ve muarızlarının dilinde adları "Irkçı 
Turancı"ya çıkarılmış olan millî şuur yaratıcısı Türkçüler, bugün her zamandan fazla, seninle dertleşmek ihtiyacını 
duymaktadırlar. Zira, öz vatanlarında, nahak yere ve neşriyat yolu ile vuku bulan iftira ve isnat yağmuru karşısında 
kendilerine senin şefkatli, senin âdil, senin küçük hislere kapılmaz, basit kinlere tenezzül etmez, iman dolu, temiz 
yüreğinden daha yakın, daha sıcak hiçbir varlık tasavvur edemezlerdi. 
 
Ey demokrasi ve hürriyet uğrunda bin bir cefaya katlanan asil Türk milleti! Memleketimizde totaliter bir zihniyetin şiddetle 
hüküm sürdüğü yakın bir mazide, 3 Mayıs 1944'te, milliyetçi gençliğin komünistliği, komünistleri ve onları himaye edenleri 
tel'in için yaptığı, senin de takdirini kazanan, nezih ve manidar nümayiş ve bu nümayiş bahanesiyle, aslında zayıf olan 
mevkilerinin sarsılmakta olduğu vehmine düşen sandalye düşkünlerinin teşvik ve tahrik ederek yürüttürdükleri 
muhakemeler silsilesi malûmundur. Henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden, efkârı umumiye velveleye verilip dehşete 
düşürtülerek Türkçüler hakkında yapılan gaddarâne neşriyatı elbette hatırlarsın. Radyolarla, nutuklarla, konferanslarla, 
derslerle, gazete ve dergilerle, resmî kitap, tebliğ ve tamimlerle, imanlı Türk milliyetçisi olmaktan başka kabahatları 
bulunmayan Türkçülük aleyhinde senin kulağının nasıl doldurulduğunu; şuuru kaybetmişçesine vuku bulan propagandalarla 
huzurunun nasıl kaçırıldığını da, elbette, unutmamışsındır. 
 
Netice ne oldu? 
 
Aylarca aleyhlerinde en gaddarâne şekilde atılıp tutulan Türkçüler; 
 
Haklarında suçların en ağırı, en şerefsizi isnat edilmekte beis görülmeyen Türkçüler; 
 
İsimleri darağaçlarında "vatan hainleri" "darbeyi hükümet yapacak ihtilâlciler" "Almanya ile işbirliği yapan satılmışlar" 
olarak sallandırılan Türkçüler; 
 
Özlü bir vatan ve milliyet anlayışına; Türklüğe, istiklâl, Türke hürriyet, iç‐timaî ve iktisadî refah ve adalet idealine dayanan, 
şuurlu milliyetçilikleri, imansız telkinlerle Irkçılık‐Turancılık şekline sokturulan Türkçüler; 
 
"Şeyh Sait isyanı müsebbiplerine, bolşeviklik maznunlarına ve hattâ mahpuslarına yapılmamış olan" en ağır işkenceler ve en 
bayağı muameleler, haklarında reva görülen Türkçüler; 
 
Mütemadiyen aleyhlerinde sövülüp sayılırken, tek kelime ile nefislerini müdafaa imkânı verilmeyerek, gazabı ilâhî ile 
yarışmak isteyen fânilerin hışmına uğramış zavallılar derecesine düşürtülerek, her şeyden üstün bildikleri izzetinefisleriyle 
oynanmak istenen Türkçüler; seleflerinin yiğitlik ve celâdet meziyetlerine bihakkın vâris bulunan şanlı Türk Ordusunun 
kahraman mümessillerinden teşekkül eden Askerî‐Örfî mahkeme tarafından, aleyhlerindeki isnatların hiçbiri varit 
görülmeyerek, toptan BERAAT ETTİRİLDİLER. 
 
Asil Türk milleti! Tecelli eden bu sarih, kat'i ve âdil netice karşısında sen bir hayli hayret ve pek çok da asabiyet 
duymuşsundur. Zira, aleyhlerinde o kadar kat'iyetle atılıp tutulan, sövülüp sayılan insanların toptan beraati, senin için tam 
bir sürprizdi; Asabiyet duymuş olmalısın; zira, senin temiz kalpliliğinle, inanma kabiliyetinle o kadar açıkça ve o kadar kaale 
almazcasına alay edilmiş oluyordu ki... Adı Irkçı‐Turancıya çıkartılan Türkçüler de, şeref ve namuslarına leke 
kondurulamamış vatandaşlar sıfatıyla, millet ve memleket içindeki yerlerini tekrar almaktan memnundular. Aylarca mâruz 
kaldıkları gayri insanî muamelelerin unutulamayacak hâtırasını hafızalarından silip atmaları mümkün olmasa da; 
müsebbiplerin tarziye vereceğini umacak kadar safdilleşmeseler de; yakınlarının, dostlarının artık kendilerini "tehlikeli 
şahıs", "vatan haini" telâkki etmeyerek dertlerini ve çektikleri ıstırabı unutturmakta gösterdikleri dostça gayret, ihtirassız 
gönüllerine bir bahar semasının ferahlığını serpiyor; bu da onlara bol bol yetiyordu. 
 
Aradan aylar geçti. Memleketimizde esmeye başlayan demokrasi havasının aydınlığında iplikleri pazara çıkan Türkçülük 
düşmanları, yeni hasımlarla uğraşmaktan Türk milliyetçilerine sataşmağa fırsat bulamaz oldular. Demokrasi ile başları 
belâda idi. Hesap vermeye vermeye, millete verilecek o kadar hesap birikmişti ki... Mızrağı çuvala sokmanın imkânı yok. 
Vaziyet pek müşkül ve çok berbat. Nisbî bir hürriyete rağmen, tarafsız matbuatın devamlı hücumları altında, Kaf Dağlarına 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 3 
 
tırmanan burunlarının bir hayli sürtülmüş ve binaenaleyh, nemrudâne huylarının biraz olsun hafiflemiş olduğu 
beklenebilirdi. Derken vâki ifşaat karşısında şeref ve haysiyeti galeyana gelen sabık bakan Hasan Ali, Prof. avukat Kenan 
Öner Beğ aleyhinde bir dâva ikame etti. İşte bu dâva dolayısıyle vuku bulan şehadetler, Türkçülerin beylik düşmanlarının 
"mevkii müstahkemlerini yeniden tehlikeye düşürmüş ve cemaziyülevvellerini açığa vurmak istidadını göstermiş olacak ki, 
mütemadi darbeler altında bunalmış olmaları gereken bu adamlar, Türkçülük aleyhinde yeni baştan ve hakikatin her an 
kendilerini yalanlamakta olmasından da zerrece sıkılmayarak, iftira ve isnat çirkefini etraflarına saçmak için debelenmeğe 
başladılar. Kırılası kalemlerde "Irkçılık‐Turancılık" maskesi altında milleti iğfal ve memleketi Almanlara peşkeş çekmek" 
tarzında ifadesini bulan "hiyaneti vataniye" töhmeti; vatanseverlikleriyle, millî olan her şeye şiddetli bağlılıkları ile, mertlik 
ve şeref anlayışları ile mahut kalemşörlerin el ve dil uzatamayacağı muhteşem bir şahika teşkil eden Türkçülere, hâlâ, 
savrulmaktadır. 
 
Bu ağır itham karşısında: Askerî Temyiz Mahkemesinin büyük bir celâdetle verdiği bozma kararına rağmen; 2 Numaralı 
Askerî‐Örfî Mahkemenin toptan ve kat'î beraat hükmüne rağmen; Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın sarahatına göre, 
ne ırkçılığın ne de Turancılığın suç olamayacağının kat'î surette tahakkuk etmesine rağmen; Yabancılarla iştirak veya 
hiyaneti vataniye şüphesini tevlit veya teyit edecek en küçük bir emare dahi ortaya konulamamış olmasına rağmen; 
Türkçülüğün, Türk milletinin hayat görü‐şünden, ruhundan ve Türk tarihinin derinlikleriyle Türklüğün halihazır 
zaruretlerinden ilham alan; milliyet, hürriyet ve içtimaî adalet dâvalarını kendi‐ne dert edinmiş; tamamen yerli ve millî bîr 
mefkure olduğunun bir mütearife hükmünde bulunmasına rağmen; 
 
Demokrasiden, kanun hâkimiyetinden, eşit adaletten sık sık bahsedilmesine rağmen: 
 
Bir taraftan henüz polis tahkikatı bile neticelenmeden kendilerine en ağır suçlar isnat olunan Türkçülerin temize çıkmaları 
için beraat etmeleri dahi kâfi görülmezken; diğer taraftan, komünistlik maznunlarının, haklarındaki muhakeme sona 
erinceye kadar temiz vatandaşlar olarak kalacakları beyan edilmek suretiyle ibda olunan muhteşem tenakuza rağmen; 
 
Böyle aşikâr tenakuz ve tezatların millî vicdanda huzursuzluklar yaratacağı bedihî olmasına rağmen: 
 
İnsan iz'anının, insan mantığının,insan vicdanın isyanına, kükremesine rağmen susulamaz; Türkçüler susmayı kendi ahlâk, 
kendi şeref, kendi mertlik, kendi insanlık anlayışlarına yediremez, kendi karakterleriyle bağdaştıramazlar! Zira, her Türk gibi 
onlar da; şerefli insanlar olarak doğdular; şerefli insanlar gibi yaşamak ve ölmek isterler. Zatî şereflerini korumak için feda 
olunamayacak hiç bir maddî veya manevî varlık tasavvur edemezler. Türkçülerin her şeyleri gasp ve müsadere olunabilir; 
fakat şerefli kendilerinindir. Onu ne Falih Rıfkı ve emsali ne de başka hiç bir kuvvet gasbedemez; hiç bir kuvvet şerefleriyle 
oynayamaz! Hiç bir kuvvet karşısında susmamak ve boyun eğmemek ‐ iftiharla söyleriz ki‐ en baş meziyetimizdir ve daima 
da öyle kalacaktır! Bir Türkçü, dik başım eğecek iki kuvvet tanır: ALLAH ve millî vicdanının mâkesi olan KANUN! 
 
Aziz Türk milleti! 
 
Türkçülük düşmanlarının vicdana ağır gelen bu haksız tecavüzleri karşısında mahkemeye gitmek ve mütecavizleri birer birer 
mahkûm ettirmek tamamen mümkün ve kabildir. Ancak Türkçüler şimdilik bunu yapmıyorlar ve yapmayacaklar. Zira 
mütecavizlerden daha açık ve daha esaslı hesap sorulacak günler mukadderdir ve muhakkaktır! Onun için sana hitap ve 
senin aklı selimine iltica ettik! Hükmünü sen ver! 
 
Bu vesile ile Cumhuriyet Hükümetinden, Cumhuriyet Adliyesinden ve İstanbul Örfî İdare Komutanlığından gayet sarih ve 
hâlis bir talebimiz var: 
 
Türkçülerin yabana, herhangi bir devletle irtibatlarını ispat eder mâhiyette herhangi bir vesikaya mâlik iseler idamlarım 
dahi mucip olsa ortaya konulması lâzım gelir! Bu hitap, ayni zamanda, Falih Rıfkı Çelebi ve rüfekâsına da şâmildir; onlar da, 
erkek ve mert iseler, palavrayı bırakıp sarih konuşsunlar ve delilleri varsa efkârı umumiye önünde ortaya döksünler. Zira, 
"zahir halin aksini iddia eden kimse, müddeasını ispatla mükelleftir" ve buna mecburdur! Şunu bilelim ki, Türk vatandaşının 
şeref ve haysiyetiyle oynamak yetkisine "Kanun" dahi mâlik değildir; aksi takdirde "İhkakı hak" meşru olurdu. 
 
Aziz Türk milleti; huzurunda hürmetle eğiliyoruz; Çünkü, en büyük, en gerçek, en yüce kuvvet sensin!!. 
 
KÜR ŞAD 
______________ 
 
Zulmün topu var, güllesi, kal'ası varsa, 
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır. 
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa 
Sönmez edebî her gecenin gündüzü vardır. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 4 
 
İftira Ve Kışkırtmalara Cevap 
SAVAŞOĞLU
"Herkesin maksudu bir amma, rivayet muhtelif"! Olaylar  düşünülüp reddedilmelidir. Fakat bu iki cereyan asla yan 
şimdi, bize bu mısraı "herkesin maksudu muhtelif amma  yana konularak muhakeme edilemez. Onları birleştiren 
rivayet bir" şekline sokmamızı gerektirecek bir mâhiyet  nokta memleket ve tarih gerçeğimize uymamaları olsa 
almıştır. Milliyetçilik ve milliyet düşmanlığı çarpışması  bile aralarındaki mâhiyet tezadı da derhal ortaya 
bizi inanılmayacak bir rivayet ihtilâfı önünde bırakıyor.  konulmalıdır. Modern komünizmin, açıkçası Marsizm'in 
Kargaşalığı gidermek için harcanan hüsnüniyet ve  kökü, milliyetçilik de dahil olduğu halde, bütün içtimaî 
emekler dumanlı hava mantığı ile hiçe indirilmeğe  kıymetleri iktisadî âmilden çıkarmak iddiasıdır. Ona göre 
çalışılıyor. Düne kadar milliyetçiliği faşistlik ile  din gibi millî his, millî fikir, millî vicdan, millî ülkü de bir 
karıştıranlar dillerini değiştirmişlerdir. Hiç kimsenin  çeşit iktisadî hayat şeklinin yarattığı duyuş ve düşünüş 
milliyetçiliğinden şüphelenilemeyeceği iddia ediliyor ve  tarzıdır. Bunlar hayatın esası olmayıp sadece aldatıcı 
Bu memlekette eskiden ve şimdi herhangi bir vatandaşı  görünüşleridir. Bir kere Marksist'lerin tefsir ettiği 
komünistlikle suçlamak için onun yazılarında ve  mânâda iktisadî âmil bütün içtimaî hayat ve 
çalışmalarında solcu olduğunu göstermek kafi gelmez."  müesseselerin esası sayılınca, milliyet ve milliyetçiliği 
(1) teranesi tutturularak yeni bir himaye edebi‐yatı  meydana getirdiği ileri sürülen burjuva iktisadiyatının 
kuruluyor. Biz bu prensibi benimsemekten çekinmeksizin  insan hakları bakımından kötü olarak ilân edilmesi, bu 
meseleyi incelemek istiyoruz.  nizama tâbi farzedilmiş müessese ve kıymetlerin, yani 
  millî hayat, millî istiklâl dâvalarının da insan haklarına 
Bir hakikati ortaya koymakla başlayalım: Milliyetçilik  aykırı telâkkiler, reaksiyoner hareketler, gerikafalılık, 
memleketimizde esastır, ve "solcu" kelimesine verilen  ümanizma anlayışsızlığı, kısacası kötülük şeklinde 
mânâların hiç biriyle bulandırılamayacak kadar esaslı  damgalanması tabiileşir. O halde, açık veya kapalı 
kalmalıdır. Milliyetçilik Anayasanın altı ilkesinden birisi  şekilleriyle modern komünizm millî hayat, millî istiklâl 
olmakla birlikte bütün bu ilkelerin temelidir. Çünkü  millî ahlâk, millî şeref, millî ülkü, millî istikbal adına ne 
milliyetçilik ilkesi reddedilirse ne cumhuriyetçilik, ne  tasavvur edebilirsek hepsinin amansız düşmanıdır. 
halkçılık ne lâiklik, ne devletçilik, ne inkılâpçılık Türkiye  Komünizmle milliyetçilik arasında şahit olduğumuz 
ve Türk inkılâbı meselesi olarak anlaşılamaz. Fransa da  mâhiyet zıttlığı ırkçılıkla milliyetçilik arasında yoktur. 
lâiktir. Almanya da devletçi idi. Sovyetler de inkılâpçıdır.  Komünizm ve Marsizm'in dâvâlı sabit olmak için milliyet 
Amerika devletleri de cumhuriyetçidir. Buna karşı  ve milliyetçiliği her hangi bir tarzda tasfiye etmek 
Bulgaristan ve Polonyanın da milliyetçi oldukları ileri  mecburiyetindedir, Ona karşılık ırkçılıkla milliyetçiliğin 
sürülmeye yeltenilirse Türk milliyetçiliğinin manda yahut  münasebeti tam aksinedir. Komünizmin zaferi milliyetler 
kukla hükümet şekilleri ile münasebeti olmadığını ve  gerçeğini inkâr etmeğe doğru giderken ırkçılık, bilâkis 
böyle bir benzetme de Türk inkılâbını arkadan vurmağa  milliyetçiliği teyit etmek gayretiyle daha kıskanç ve titiz 
yeltenen zihniyeti sezmek mecburiyetinde kalacağımızı  davranmak yolunu tutmuştur. ırkçılık, modern mânası 
hatırlatırız. Ayrıca şunu da hatırlatırız ki Türk  ile, milliyet hududunun daraltıla daralttla mübalağalı bir 
Cumhuriyeti'nin anayasası hiç bir yabancı anayasa taklit  şecerecelik şekline sokulması mânâsına alınıyor. 
yahut kopya edilerek kurulmamış, ancak millî tarih ve  Binaenaleyh her iki mesleği; milliyetçiliğin ifrat ve tefriti 
hayatiyetimizin şaheseri olan istiklâl ve inkılâp  olarak kabul etmek, dayandıkları temeller hesaba 
şuurundan fışkırmıştır. Öteki beş ilkenin bu istiklâl ve  katılırsa, yanlıştır. Milliyetçiliği ırkçılığa götürmek, dinî bir 
inkılâp şuuru ile bağdaşabilmesi için millî mücadele ve  temsil ve tâbire başvurarak söyleyecek olursak, 
Türk ruhuna uygun olarak kavranılması zaruridir.  milliyetçilikte taassuba kapılmaktır. Dinde taassup, dini 
Milliyetçilik bizim en genel ve temelli şiarımızdır. Her şey  inkâr etmek değil, belki tasdikte mübalağaya düşerek 
bu ilkenin ışığı altında özel mânâsını kazanır. Aynı  fazla sınırlandırmak, nefes darlığına uğratmaktır. 
sebepledir ki milliyetçiliğimize uymayan cereyanlar bizde  Komünizm ve Marksizm'in vaziyeti ise dinî taassubun 
azınlık olarak anlaşılmağa ve uygunsuzlukları nispetinde  tersi olan dinsizlik vaziyetine benzer. Dinde, dinî 
dikkat ve ihtiyatla karşılanmağa lâyıktırlar. Komünistlik  kıymetleri müdafaa etmek ihtirası ile ifrata düşenlere‐
bu dikkat ve ihtiyatla karşıla‐nacak cereyanların başında  mutaassıp denilir.  
gelir. Irkçılık ise millî bünyemize uymayan şekliyle   
______________  *** 
(1) — Falih Rıfkı Atay «Bu memlekette daima kanun   
vardı» Ulus 17/V/1947  Bu kıymetleri ya açıktan açığa, ya türlü tevillerle alttan 
alta inkâr edenlere verilen isim apayrıdır. Öylelerine de 
"kâfir" yahut "zındık" denilir. Bu benzetmeyi 
tamamlamak için kul‐ 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 5 
 
lanacağımız ifadenin bağışlanmasını dileyerek diyebiliriz  Bilâkis milliyet realitesi ile iktisadî ve ırkî âmiller arasında 
ki, ırkçılık milliyetçiliğin zâhitliği, komünizm ve  mâkul ve mutedil münasebetler gözetmeği emreder. 
Marksizme kâfirliğidir. Birinin ifrat öbürünün tefrit  Modern bir millet XX. asır hayatının iktisadî şartlarına 
olması çok umumî ve sathî bir mantık bakımından doğru  kayıtsız davranamaz. O şartları adım adım kollamak 
görülebilirse de mâhiyetleri düşünülürse bu doğruluğun  zorundadır. Hatta devrimizin sosyal zaruretlerini 
kaba bir benzetmeden ibaret kalacağı itiraf edilir.  tanımak, sosyalizm ve sendikalizmi millî hayat ve 
Mutaassıp bir müslüman, taassup ne kadar kötülenirse  selâmet namına nazarı itibara almak milliyetçiliğin 
kötülensin, nihayet müslümandır. Müslümanlığı tahkir  plânına girebilir. Bunu gösteren delili Marx ve 
eden bir dinsiz ise ne kadar sevimli bulunursa bulunsun  Marxist'lerin kendi mesleklerine "ilmî sosyalizmi yaftası 
müslümanlığın topyekûn dışındadır ve onu yıkmağa  yapıştırmak gayretinde arayabiliriz. Marsizm'in ilmilik 
uğraşması nisbetinde mutaassıbın tam tersine istikamet  iddiası sabit olmadığı gibi rakip sosyalizmleri 
tutmuş demektir. O halde komünistlikle ırkçılığın  hayalperestlikle suçlandırmasının yersizlik ve manasızlığı 
birleşme noktası olarak memleket gerçeklerini hesaba  da mey‐dana çıkmıştır. Marksizm Rusyada 
katmamaları keyfiyeti de açıklanmalıdır. Marsist bu  devletleştirilmesinden beri vâatlerinin hiçbirini 
gerçekleri hiçe sayan ve hiçe saydığı için hiçe indirmeğe  tutamamış, hatta ham hayalinin tam zıttı olan bir 
uğraşan bir yıkıcıdır. Irkçı ise bu gerçeği kendi aşırı  istibdat ve esaret rejimine varmıştır. Birkaç ahmak yahut 
anlayış ve taşkın ülküsüne göre, olması gerektiği gibi  satılmış hayranının tecrübe ve tetkik etmeksizin körü 
gerçekleştirmeyi güden mutaassıptır. Topyekûn yıkmak  körüne methetmeye yeltendiği kızıl cennet hülyası eski 
isteyenin amansız düşmanlığı ile, daha iyi yapmak  firavunlar istibdadına rahmet okutacak ve çarlık devrini 
isteyenin hararet ve taşkınlığı aynı cinsten ifratlar, yani  aratacak korkunç bir kızıl cehennem kâbusuna inkılâp 
aynı müşterek bilgi ve ülkünün ifrat ve tefriti olmayıp,  etmiştir. Hayalperestlikle suçlandırılan sosyalizimler ise, 
ayrı cinsten intibaksızlıklardır. Kinin doğurduğu sinsi hile  ferdî hürriyet ve haysiyeti, lafta kalmağa mahkûm bir 
ve tecavüz hırsı ile, sevginin uyandırdığı kıskançlığı bir  müsavat iddiasına feda etmemek suretiyle gerçek 
tutmak, kinin mâhiyet ve tehlikesine karşı gafil  terakkiler kaydetmişlerdir. Yani millî hayatı ve milliyeti 
davranıldığını ispat ettiği kadar, aşk hummalarına dair ile  vücuda getiren tarihî ve manevî müesseselerin, Marx ve 
müsbet fikir edinilmemiş olduğuna delâlet eder.  Marxistlerin anladıkları tarzda burjuva iktisadından 
  doğmamış ve o iktisadî nizamın mukadderatına tâbi 
***  bulunmamış olduğu tahakkuk etmiştir. Bu hakikatler 
  önümüzde yükselip dururken milliyet mefhumu millî 
Markscılık ve biyolojik ırkçılık ifratlarını birbirinden  istiklâl ve şeref dâvasını burjuva ideolojisi şeklinde tahrif 
ayırırken bunların iştirak noktalarını teşkil eden meseleyi  ederek milliyetçiliği faşizm ile karıştırmış ve suçlandırmış 
memleket gerçeklerini hesaba katmamakta görüyoruz.  olanları İngiliz sosyalistlerine benzetmek, eğer cehalet 
Yalnız bir kere daha tekrar edelim ki, realiteye dikkat  veya hamakat sayılmayacak ise çirkin bir politika 
etmemek, ne mâhiyetleri ne de hedefleri itibariyle aynı  entrikası olmak gerektir. 
cinsten olmayan meslekleri kolayca birbirine karıştırıp   
müsamaha etmeği mazur saydıramaz. Irkçının milliyet  Milliyet idealini arık tutmak gayreti bizi modern millî 
taassubu, nihayet memleket dâvasını tabii şartları dışına  hayatta sosyalist ve sendikalist hareketlerin içtimaî 
taşırması ihtimali karşısında tenkit ve tâdil edilebilir.  hakikatinden gaflet ettiremeyeceği gibi, ırk 
Halbuki Marxist milliyetle hiç bir samimî bağlılık kabul  mefhumunun tarihi temel ve haki‐katini inkâr etmeğe de 
edememek durumundadır. Onda milliyetçilik edası bön  sürüklememelidir. Sayın Hamdullah Suphi Tanrıöverin 
ve zayıf ruhları oyalamağa yarayan sinsi bir taktiktir.  açıkça ortaya koyduğu bu hakikat milliyet şuurunu 
Biyolojik ırkçının milliyet meselesini bir ırk meselesi  daraltmağa varan bir ırkçılığı ikaz ettiği kadar bu şuuru 
olarak tahdit, tarif ve müdafaa etmesine karşılık  bulandırıp karartmağa yeltenen milliyet düşmanlarının 
komünist ve Marxist, gayri insanî ve anti modern tanıdığı  oyunlarını bozacak kuvvettedir. Çünkü biz sadece "Irka 
burjuva iktisadının geçici bir ideolojisi sıfatıyla tahkir ve  istinat eden bir milliyet fikrini kabul etmiyoruz. Bu Türk 
inkâr etmektedir. Bâzıları ise milliyet ve milliyetçiliği  ırkı yoktur ve Türk ırkına karşı bağlılığımız, derin sevgimiz 
memleket realitesine intibak ettirmek için bu  mevcut değildir mânâsına gelmez. Irkçılığın reddettiğimiz 
mesleklerin dayandıkları prensipleri reddetmenin kâfi  kısmı: Cemiyetimize mal olmuş, hatta, düşüncesi 
geleceğini sanıyorlar. Marx'cıhk iktisadî, ırkçılık biyolojik  itibariyle bir Türk'te aradığımız bütün vasıfları haiz olan 
ve antropolojik hakikatlarin ideolojik tefsirleridir. Fakat  bir kimseyi soyu Türk olmadığı için yabancı tutmak 
unutulmamalıdır ki ideolojik tefsirlerin hataları, papaza  fikridir." (1) 
kızıp oruç bozmak kabilinden iktisadî ve biyolojik   
hakikatiara sırt çevirmeyî asla gerektiremez.  ______________ 
(1) — Hamdullah Suphi Tarınöver "Türkçülük Nedir? " 
Doğu Dergisi sayı 48‐52 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 6 
 
Mesele son derece açık ve belirlidir. Komünistle ırkçılık  AĞIT 
arasında, ne de milliyetçilikle sosyalizm arasında bir intihap   
yapmak bahis mevzuu değildir. Memleket realitemiz daima  Çaydam yaylasında at oynatırdık,  
göz önünde tutulduğu ve Anayasadaki altı ilkenin, temel taşı  Bir zamanlar bizler de boğatırdık;  
olarak nasıl milliyetçilik üzerinde toplanıp mânâlandığı  Şimdi düştük Çind'en, Urus'tan bile;  
anlaşılınca taşkınlıkların da mâhiyet ve istikameti kolayca  Köle olduk, yiğitliği batırdık!  
keşfedilebilir. Böylece yukarıda zikrettiğimiz gazeteci  Batırdık heyy! 
zihniyetinin aykırılık ve sakarlığı da pak çabuk sırıtır. "Yirmî  Batırdık off!  
yıldanberi bu memlekette nice milliyetçi gençlere dahi  Batırdık! 
komünistlik damgası vurulduğunu" görmüş olmak,   
Türkiyede zan ve şüphe üzerine da‐yanan keyfi bir  *** 
afarozlama sistemi kuranların daima komünistlerden   
başkaları olduğunu söylemeğe hak kazandıramaz. "Irkçı  Kadırgan dağında kovardım geyik,  
kime komünist demez?" suali komünist kime ırkçı demez?"  Gökleri basardı.. Sancağım eğik;  
şekline sokularak da tekrarlanabilir. Kendilerine daima  Bir yana akamam, döndüm sığ göle,  
kalkan gibi kullanmak istedikleri Atatürk komünistliği  Evrenliği yâdellerde yitirdik!  
külliyen reddetmiştir. Atatürkün milliyetçiliği ne mefhun ve  Yitirdik heyy! 
ne de teknik dialektiğine dayanan milliyetçilik değil, mantıkî  Yitirdik off!  
ve maddî imkânların en gayri müsait bulunduğu bu  Yitirdik! 
şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,   
memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet  *** 
ve hatta hıyanet içinde" bulunabildikleri, "hatta bu iktidar   
sahipleri şahsî menfaatlarini, müstevlilerin siyasî emelleriyle  Bayındur Han cevşenin kuşanırdı,  
tevhit eyledikleri zaman bile Türk istiklâl ve cumhuriyetinin  Ala sayvan gökyün aşanırdı;  
kurtarılmasını tekeffül edecek kan temizliği ile şartlandıran,  Sular kazan teperdi önden bile, 
Türk gencinin muhtaç olduğu kudretin " damarlarındaki asıl  Oğuzun aslanları boşanırdı!  
kan cevherinde bulunduğunu söyleyen bir milliyetçiliktir.  Teperdi heyy! 
  Giderdi off!  
Ebedî Mustafa Kemalin tarih kitabı sonuna eli ile ilâve etmiş  Yeterdi! 
olduğu satırlardaki ulvî mânâ hiç bir tevii kabul etmeyecek   
derecede veciz ve kesindir. Evet! "Şurası unutulmamalıdır ki  *** 
Türk âleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her   
göründüğü yerde ezilmeli!." Bu tarihî ihtar millet âşıklarını  Yağıya girende benzerdik sele.  
ırkçılık heyulası ile ürkütmeye çalışarak komünistlik belâsına  Kara kılıçları çaldık mı hele!  
İngiliz sosyalizmi arkasında mazeret arayanların artık aklını  Nasıl oldu? Süngümüzü' düşürdük.  
başına getirmelidir. Gündelik gazete yazarı, politika  Ağ otağı düşman geçirdi ele... 
esintisine göre vak'a ve mefhumları dilediği kalıba dökerek  Düşürdük heyy! 
yirmi yıldan beri bu memlekette hep komünist tanınanların  Düşürdük off!  
mağdur olduğundan dem vuradursun. Biz bugün o dâvanın  Düşürdük; 
aksini ispat eden mahkeme delillerim de hatırlatarak en   
basit ve sudan şüphelerle vatandaş hakkını ayaklar altına  *** 
almış ve aldırmış olan zihniyetin mâhiyet ve marifetlerimi   
çok iyi öğrenmiş bulunuyoruz. Bugün aylardan beri  Yel irişmez şahbaz atım olurdu, 
B.M.M.ni Devlet Şûrasını ve Türk adliyesini meşgul eden  Bozkurt kocaldı ayılar kudurdu...  
hileli hareketler bilançosu önündeyiz. Artık bu memlekette  Çapar iken boş yerime değdi ok,  
politikacı mantığının ülküyü istismar etmesine bir nihayet  Dermanım kesildi pervazım durdu;  
verilmelidir. Şimdilik sununla müteselliyiz. Dünya ve Yurd  Vurulduk heyy!  
olayları şarlatanların canına ot tıkamaktadır bütün  Vurulduk off!  
Vurulduk! 
Ağla sazım, Moskofa yesir olduk! 
ELLEZOĞLU Ahmet 
_____________ 
"Türk âleminin seri inkişafını gerçekleştirecek "medenî, 
harsî mübadele" mânâsındaki Türk birliği ülküsünü, ancak 
tımarhane kaçkınlarına maledebilecek bir maceraperestlik 
ile yorulmayıp kötüleyerek Türk tarihine, harsına iftira ve 
ihanet edenler millî bünyemizi için için kemiren komünizmi 
âdi mantık ve üslûp oyunları ile mazur saydırmağa 
yeltenenler. ergeç millî tarih mahkemesinde lâyık oldukları 
âkibete uğrayacaklar ve yedikleri damganın lekesinden 
kurtulamayacaklardır, 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 7 
 
Dil ve Tarih ‐ Coğrafya Fakültesinde Buhran 
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, başta rektör Şevket  Atayın "Bu memlekette daima kanun vardı" 
Aziz Kansu olmak üzerene bu fakültede ne de  makalesini yoldaşı Yûcel'in bütün marifetlerini 
rektörde hakiki mânâsı ile asla tecelli etmemiş olan  hatırlayarak okumaktaki kekre zevki tatmağa 
itidal ve hakkaniyet namına sinsi, savsaklayıcı  tahammül etmeliyiz. İlim namına ilmi yıkmak, kanun 
siyasetine devam ediyor. Türk dâvasına, Türk‐lük  namına kanunla alay etmek, Büyük Millet Meclisinin 
hakikatine cihanşümul bir mâhiyet ve mevki  ve millet vekillerinin protestolarını hiçe saymak, âdeta 
kazandırmak için kurulan bu müessese ilim ve Türklük  devlet içinde devlet kurarak, hükümet otoritesine 
aleyhine istismar edilmekte devam olunuyor. Gözler  kafa tutmak, İçişleri Bakanının vesikalarına meydan 
politika pusulasın‐da, kulaklar şimal rüzgârının  okumak. İşte muhtariyetin küçük bir oportünist zümre 
fısıltısında, harı ketler hesaplanarak yakın bir mucize  hesabına getirdiği Ebucehil karpuzu budur. Türk 
beklenmektedir. Fakat bu mucize henüz baş  tarihinin ve Anadolu medeniyetinin temellerini 
göstermemiştir. Onun için Büyük Millet Meclisinin  derinleştirmek için kurulan enstitüler yıllardan beri ne 
mânevi şahsiyetinde tecelli eden millî irade felce  beklenen işi yaptı, ne umulduğu kadar talebe 
uğratılmak, baltalanmak isteniyor.  yetiştirdi, ne de beslenen kitapları verdi. Fakat 
  bunların bâzılarının başındaki yabancılar; biryanda, 
Yıllarca Fakülteyi keyfî idare eden Hasan Âli Yücel;  yüz bini aşan liraları ceplerine indirerek kıymetli 
siyasî mücadelesinde, muhtariyet dâvasını, ilmin,  canlarını besiye çektiler. O da yetmemiş gibi türlü 
istiklâlin aleyhine kullanmasını bildi. Onu bu  hareketleriyle — bilerek veya bilmeyerek —Türk 
marifetinden dolayı tebrik etmek bize düşmez. Fakat  ilmini ve Türk istiklâlini tehdit eden kızıl tehlikeyi 
ne acıdır ki ilmî ve millî istiklâlin bir kefaleti olmak  desteklediler; bu yıkıcı kuvvete yeni yardımcı unsurlar 
lâzım gelen bu muhtariyet, şimdi hakikata, milliyete  kazandırdılar. Havaya savrulan yüz bin liralarla 
alayla bakan menfi, yıkıcı kuvvetlerin istihkâmıdır.  doğrudan doğruya garp merkezlerine gönderilecek 
İçişleri Bakanının vesikalarla teşhir ettiği komünistler,  gençlerin yetiştirilmesi daha kolaydı. 
bu istihkâmın gerisinde pusuya yatmışlardır. (Aydınlık)   
dergisindeki yüz kızartıcı "gençlik günahları"nı itiraf  Fakültenin dış manzarası güzeldir, caziptir; mânevi 
ederek îman tazelemeye açıkça yanaşamayan rektör,  durumu ise bir ilim ve vicdan buhranı gösteriyor. Bina, 
sandalyasına muhtariyet sayesinde tutkallanmıştır.  oda, para, diploma, doktora, broşür, kitap... Rakama 
Yine muhtariyet hesabına, dünyanın hiçbir yerinde  âit olan göz doldurucu her şey, büyük sayılarla ilân 
görülmesine imkân olmayan bir imtiyaz sistemi,  edilebilir. İçlerinde, Türkçeyi bile doğru dürüst 
talebelerin ve hocaların mukadderatını yabancı  yazmayı bilmeyen Şevket Aziz Kansu yetiştirmesi, 
profesörlerin  devlet ve kanun üstü tutulmuş   fakat doçent Nermin Ayşe'nin, hocasının izinde 
keyiflerine bırakmıştır. Türk tâbiiyetine bile girmemiş  çarpuk çurpuk karalamaları sırıtan, bir kısmının ilmî 
olan Landsberger, Rohde, Gütterbock, Ruben'ler;  kıymeti meşkûk kitaplar, makaleler ve broşürlerin 
Senato, Profesörler Meclisi ve Fakülte Yönetim  sayısı ile efkârı umumiyeye gözdağı verilmeğe 
Kurulunda birinci safı işgal ediyorlar. Senatonun bir  yeltenilebilir. Devlet hazinesi üzerine açık bonolar 
üyesi de Türk ilimciliğini filimcilik telâkki eden, cbiz  çekilebilir, "ileri fikir, ileri demokrasi" perdesi altında 
ilim değil, filim yapıyoruz." iddiasını güden Hasan Ali  Türk istiklâlini yıkmağı güden ve Türk istikbâlini 
zihniyetinin karar‐nameli profesörü Necmettin  müthiş bir uçuruma sürükleyen faaliyetler parlak 
Halildir. Dekan Enver Ziya Karal da, sadık dostluk  lâflarla ört‐bas edilebilir. 
sıfatının bahşettiği azamet ve emniyetle senatör   
sandalyasına sımsıkı yapışmamış mıdır?  Tekrar ediyoruz; Hasan Âliyi ve yoldaşlarını tebrik 
  etmek bize düşmez. Bize düşen Türk milletinin Lozan 
Köprübaşları böylece tutulduktan sonra sistemin diğer  zaferi ile yıktığı kapitülasyon ruhunun muhtariyet 
parçalarının vaziyete uygun tertiplenmiş olmasına  örtüsüne satılarak hortlatıldığını söylemektir. 
niçin şaşalım? Yabancı bir kadınla evlendiği için Türk  Üniversite muhtariyeti gibi en güzel bir ilmî haysiyet 
kanunlarının memuriyet hakkından otomatik bir  ve istiklâl prensibinin, ilim ve istiklâl aleyhine en kötü 
surette düşürmesi lâzım gelen bir Muzaffer Şerif  kullanılmasına dünyada bundan parlak misal zor 
Başoğluna fakir milletin paraları bol bol gönderilebilir.  bulunur. Osmanlı İmparatorluğunun kapitülâsyonları 
Konsolosluk aleyhine şehadetetse de bir profesör  millî iktisadımızı, asırlarca içten vurduğu halde millî 
Hirş'in —çocukları bile güdürecek— sudan bahanesi  şuur ve irademize dokunamamıştı. Tamamıyla bakir 
hem kanuna, hem de resmî bir devlet müessesesinin  kalmış olan bu şuur ve irade sayesinde Türk milleti o 
şahsiyetine hürmetsizlik etmek fırsatını verebilir. Falih  belâdan kurtuldu. Fakat şimdi kapitülâsyon canavarı 
Rıfkı  millî şuura, millî iradeye dişini, tırnakları‐ 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 8 
 
nı geçirmek peşindedir. Zarar açıktan açığa 
görünmüyor. Ve tehlike, asıl bu görünmezliği, bu  Çiğnendi yazık milistin ümmüdi bülendi, 
gizliliği sebebiyle korkunçtur. Çarlık Rusyası Türk  Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi  
ordularını arkadan vurmak için hıristiyanlık adına Türk     
vatanında ancak Türk ve müslüman olmayanları  TEVFÎK FİKRET 
bulabilmiş, fakat millî ve mânevi karamızın bir taşını   
bile sökememişti. Kızıl Rusya'nın ümidi daha  *** 
temellidir. O, sahte bir insanlık adına millî, mânevi   
kai'amızı ağır ağır çökertecek köstebek yuvaları  ropoloji Enstitüsünde, kendi alkışlan, propagandaları 
oyabilmiş, — ve resmî tahkikata göre — orada  altında yapılan şeydir. Bizler bu çalışmaları, hep iyi 
çalışacakları içimizden geçebilmiştir. İşin en acı tarafı  niyetle ve iyi niyete yorduk. Bu Fakültenin kuruluşu, 
bu yuvalara sinmiş olanların millî kültür dâvamız  geçmişi unutulan, hattâ hor görülen, hattâ inkâr 
hesabına, Türk milletinin damarlarından sızan  edilen Türk medeniyetini insanlığa tanıtacaktı. Onun 
paralarla, Meclisinin murakabesini, tenkitlerini hiçe  düzinelere varan ve hepsi de "logie" ile biten 
sayarak onu kuru vaitleriyle oyalayıp‐isteri  enstitüler danpinginde görülen bilime aykırı 
nöbetlerine mahsus – göz yaşlaryla tavlamağa  garebetleri, talebesiz odalara sığamamaya başlayan, 
uğraşarak, meş'um faaliyetlerine hâlâ devam  ve can sıkıntısından eser veremeyen, en müfrit 
edebilmeleridir. Ve ne yazık ki, baştanbaşa  politikacı olan ecnebi hocaları hep bu Fakültenin 
milletimizin, ilmîn, kültürün aleyhine olan bu durumu  kuruluşundaki insanca gaye için geçiştiriyorduk. 
düzeltecek hükmü vereceklerin, Yeni Rusya yazarı,  Bilmezdik ki bir gün, Yücellerin soydaşı ve bilhassa 
1944 faciasının ikinci kışkırtma kahramanı usta  yoldaşı Fataylar; kendi yarattıkları, propagandasını 
Fatay'ın yazılarıyla aldanmış olmalarıdır. Usta Fatay,  kendi gibilerin yıllardır yaptığı bu Fakültedeki mânâ, 
sıra yoldaşı ve 1944 ün baş yanıltıcısı Yücel'in bütün  gaye için milliyetçiliği suçlandıracak; onlara Hitler 
yanlışlarını, kasıtlarını "İleri fikir", "İleri demokrasi"  ırkçılığını yamamağa çalışacak! Dil ve Tarih Coğrafya 
fermanlarıyla müdafaa etmekte; öte yandan, en açık  Fakültesini ilim ve araştırma yeri olmaktan çıkarıp bir 
gerçekleri, en açık bilim, düşünme işini "politikanın"  propaganda merkezi yapanlar: Brakisefal‐dolikosefal 
iğneli beşiğinde boğmak istemektedir. Bu yolda  şampiyonları, kitap vermeyen ve talebesiz 
tutturduğu nağme: "Irkçılık ve Turancılıktır! Asıl  Landsbergerler, Rohdeler, Gütterbocklar, Rubenler" 
hüzünlü, ve gülünç olan şey şudur: İlimle zerre kadar  bu ecnebi hocaların şımarttığı ve desteklediği 
ilgisi olmayan bu alaylı "politika" dâhisi; bütün bu  Necmettin Haliller, onbeş yıl Avrupa'da müsbet bilim 
ırkçılık hakkındaki " mezâmir"i, Türk soyunun  hesabına propaganda edebiyatı ihtisası yaptıktan 
incelenmesi amacıyla kurulan bir Fakülte karşısında  sonra ayni sübjektif ve mîdevî metodta Rayinbahın 
okumasıdır! Şevket Aziz Kansu, bu soy dâvası için  eteklerine ve Tarih Kurumunun gövdesine yapışarak 
bütün prehistorik, protohistorik, historik mezarları  asistanlık ve doçentliğe sivrilen Nusret Hızır'lar ve 
açıp kafaları ölçmemiş midir? O eski ve tatlısu  bütün bu ilim sabotajına ve propaganda yığınına 
"Aydınlıkçısı", yıllarca bâzan ilmin aleyhine‐ brakisefal,  gelişme zemini hazırlayan "Yurt ve Dünya"cılarla 
dolikosefal dâvası gütmemiş midir? Acaba Fatay'ın  onların yedi sekiz yıllık hamileri Yüceller, Fataylar. 
hayallerine pala savurdu hangi muhayyel ırkçı, ‐ son  Türk ilmini gerileten, onu bir müstemlekenin bile 
gürcü komünist profesörler hariç ‐ Şevket Aziz Kansu  göremeyeceği esirliğe, ve soysuzluğa götürmekte 
ve benzerlerinin yaptığı ırkçılığı yapabilmiştir? Ve şu  yarışanlar bunlar değil midir.? Asıl Hitler ırkçılığını 
Fatay, bu acîl brakisefal ‐ dolikosefal ırkçılığını yıllarca  dilde, antropolojide tarihte yapanların, onları 
alkışlamamış mıdır?  alkışlayanların kimlerin olduğunu yakında metinlerle, 
  olaylarla Kür Şad'da vereceğiz. 
***  KÜR ŞAD
  İLERİ GÖRÜŞ
Fatay'ın ve benzerlerinin, komünistlerin bütün   
tehlikesini örtmek için "İrkçılar" deye ortaya yaymak  Hiç kimseye bolşevikliği isnat etmeyi aklımızda 
istediği umacının, bugün milletimizin içinde  geçirmeyiz. Biz sadece duyduğumuz küçük (!) bir 
bulunmadığını unutur göründüğü meydandadır.  olaydan bahsedeceğiz: Hasan Âli Yücel'in 
Dünya için tehlike olan "Hitler ırkçılığı" Türk milletinin  Maarifteki faaliyetleri sırasında muhterem refik'i 
içinde bir kere bile yankı uyandırmamıştı. Bunu bütün  şefiki Hakkı Tonguç (Baba) île birlikte Köy 
yazılar, sözler, işlerle ispat her an kolaydır. Fatay'ın  Enstitülerine Rusça'yı yabancı dil dersi olarak 
ırkçılık diye içeriye ve dışarıya yaymaya çalıştığı ve  koymak istedikleri söyleniyor. Onlar bu havadisi 
böylece okuması kıt, yahut okumağa vakti olmayan  tekzip ederlerse biz de nereden ve ne şekilde 
birtakım insanları endişeli hesaplara düşürdüğü şey;   
duyduğumuzu memnuniyetle yazarız. 
aslında, Dil ve Tarih‐Coğrafya Fakültesinin Ant‐ 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 9 
 
KARS'IN KURTULUŞU 
Bahadır DÜLGER
Kars'ın 40 yıllık esirlikten sonra Rus elinden kurtuluşunun  Sene 1940. Avrupa, el ele vermiş olan Alman ve Rus 
yirmi dokuzuncu yıldönümünü kutladığımız bu günde  kuvvetlerinin elinde bir oyuncağa dönmüş. Hükümetler 
nedense, Dundan dokuz sene kadar evvel, Erzurum'da  devriliyor, hudutlar yıkılıyor, milletler esir ediliyor ve 
bulunduğum bir sırada, hududa yapmış olduğum bir  Avrupa'nın ortasında açılmış olan kanlı istilâ 
seyahati hatırladım. Bu seyahatten gaye, o zamana  bayraklarının gölgeleri Türk sınırlarına kadar düşüyor. 
kadar hususiyetlerinden pek azı kitaba geçmiş olan  Ben işte Yedek Subay Okulunu o senenin sonbaharında 
hudut mıntakasını yakından görmek ve gördüklerimi bir  bitirdim. Çektiğim kıt'a şu idi: Kars Müstakil Koşulu 
sen yazı halinde Erzurumda çıkarttığımız Doğu  Topçu Taburu Birinci Batarya... 
gazetesinde neşretmekti.   
  Yakına gelmiş bir harbin verdiği his ile tutuşan 
Seyahata başladığım zaman, içimde yeni şeyler görecek  Anadolu'yu baştan başa geçerek Karsa ulaştığım ve 
bir taze çocuk sevinci vardı. Kendimi bu yolda bir  kıt'ama iltihak ettiğim zaman, ilk hudut gezintisinde 
emniyet içinde hissediyor, bütün gördüklerimi dikkatle  kuvvet bulan hislerimi ve fikirlerimi ağır ağır 
hafızama nakşetmekten ve yazımda bana yardım edecek  değiştiriyordum. 
notlar almaktan başka bir şey yapmıyordum. Bu halim,   
Iğdır civarında ve Aras Çayı üzerindeki Malkara hudut  Biliyorduk ki, karşımızda en modern silâhlarla teçhiz 
köprüsüne kadar böylece devam etti. Köprüye geldiğimiz  edilmiş milyonluk Dır ordu vardır, ve bizler, bu orduyu 
zaman durduk. Oradan öteye geçmenin imkânsızlığını  karşılayacak, Türklük adına ona ilk yumruğu vuracak 
gördük. Kalbimdeki o taze çocuk sevinci birdenbire  kuvvetiz... Küçük, fakat sağlam yürekli, imanlı, heyecanlı, 
söndü. İçime bir öksüzlüktür çöktü. Bunun sebebini şimdi  ölmesini ve öldürmesini bilir bir kuvvet. 
tahlil ediyorum. O zamana kadar hudutları yalnız   
hayalimde olan memleketin bittiğini birdenbire  Karşılıklı ordularımızın bu nisbetsiz durumları, o zaman 
görmüştüm. Uzun bir yolculuktan sonra bir uçurumun  bizi bambaşka düşüncelere sürüklüyordu. 
başına gelip durmuştum. Bu hudut taşı san ki   
memleketin bittiği nokta idi. Bir uçurumdu, bir  Hududa ilk vardığım zaman söyledim; ruhumda daha ileri 
uçurumdu ki, ötesi belki fırtınalarla dolu bir umman,  gitmenin hırsı vardı. Karşı toprakları hasretle, heyecanla 
belki sihirler ve efsunlar ile dolu bir masal diyarı idi.  ve merakla seyretmiştim, ve hudut taşını memleketin 
Bizim olmayan karşı topraktan o zaman uzaktan  bittiği yer sanmış üzülmüştüm. 
seyretmiştim. Ve bu seyredişten aldığım ilham ile   
yazdığım yazılarda, gayesine vâsıl olmuş, işini bitirmiş bir  Halbuki hudut kalesi olan Kars'da, o ağır şartlar içinde 
adamın yorgunluğu hatta ümitsizliği vardı. O topraklara  askerlik yaparken öğrendim ki, memleket Ditmez. Hudut 
karşı içimde bir hayret, gönlümde bir heyecan ve bir  taşı, onun bittiği yer değil başladığı yerdir. 
türlü tatmin edemediğim bir merak tutuşuyordu.   
Sınırtaşı, bana daha ileri gitmek, hudut dinlemeyen  Yine hudut kalesi olan Karsda aylarca süren askerlik 
cihangirlerin sevdasıyla, uçsuz bucaksız ülkelere sahip  hizmeti bana başka bir şey daha öğretti: Yerinde kalmak 
olmak ihtirasını veriyordu. Sanıyordum ki; buyurdun  toprağa yapışmak, ileri gitmek değil kan bahasına, hayat 
sınırlarını genişleten her kahraman kumandanın  bahasına, bütün varlıklar ve kıymetler bahasına yerinde 
kalbinde, ayni ihtiras daha büyük bir şiddetle tutuşmuş,  kalmak ve toprağa yapışmak. O zaman insanın topraktan 
ve sınır taşları cihangirlerin, fatihlerin sonsuz ihtiraslarını  yaratıldığını söyleyen efsanenin sırrına ilk defa eriştim. 
körükleyen kuvvetli bir âmil olmuştur.  Anladım ki insan, bütün seyyar görünüşüne rağmen 
  toprağa bağlıdır, mayası topraktır, hayatı, varlığı, 
***  maneviyatı, bütün kıymetleriyle her şeyi topraktır. 
   
Bir köprü başında bitiveren memleket, daha öteye  Şu çiğnediğimiz toprak. Onunla Kars'ın gazi tabyalarını, 
gitmek arzusunu köstekleyen sınırtaşı. O gün kalbimi  Hafız Paşasını, bütün yaylasını dolduran topraklar 
hüzünle doldurmuştu. Uzun zaman hududu düşünürken  arasında bir fark var mı? Görmeyen gözler, duymayan 
hep bu hazin hissin tesiri altında kaldığımı hatırlıyorum.  kulaklar ve hissetmeyen gönüller bu farkın ne olduğunu 
Sanki hayalimdeki memleketleri birdenbire düşmana  asla bilemeyeceklerdir. Ancak ruhunda bir îmanın alevini 
kaptırmıştık. Sanki Türkiye'yi küçültmüş, küçültmüş ve  tutuşturmuş olanlar, kalplerinde Türklük aşkını 
içine sığamayacağımız bir hale getirmiştik. Bu hislerimi  yaşatanlar ve memleket sevgisini varlıklarında bütün 
başka bir hudut gezintisinde tamamıyla kaybettim,  sevgilerin üstüne tutmasını bilenler... görecek‐ 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 10 
 
lerdir ki yaylanın yıldızlı gecelerinde kanlarını bütün o toprağa 
vermiş şehitlerimiz, isimleri bilinmez meçhul kalmış  YABANCILAR                                                     Arif Nihad ASYA
kahramanlarımız. sarıklı cepkenli, tulgalı beğlerimiz,    
kumandanlarımız, saflar dizmiş geçit halindedirler. Sonu gelmez bir  Bir yerin bayramından bahsediliyor  " ...un  yabancılardan 
geçit... Beklerler. Asırlık bir mücadelenin bu sayısız kurbanları bir  kurtuluşu" deniliyordu. 
ihtiyat kuvveti gibi beklerler ve onların sesini duymasını bilenlere,  — Nerede?  
bir halk şairinin ağzıyla fısıldarlar:  Diyeceksiniz . . .Radyoda. 
  — Hangi radyoda?  
***  Diyeceksiniz ... Ankara Radyo‐sunda.  
   
Ehli islâm olan işitsin, bilsin,  Ve "ne zaman?" mı? Yakınlarda, 
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene,   
İsterse Uruset ne ki var gelsin,  Şimdi, kurtulan şehrin adım öğrenmek kaldı. Merak 
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.  ediyorsanız gidin, Radyodan sorun 
                        §   
Kuşanın kılıcı, geyinin donu   Onu hiçbirimiz bu kadar nazik, bu kadar, kibar, böyle 
Kavga bölükleri sardı dört yanı,   centilmen bilmezdik. 
Doğdu kaç yiğitin şan alma günü,    
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.  Meğer, bir dinlemeyeli, Radyo bir hayli "âdabı muaşeret" 
                       §  kitabı okumuş; can düşmanımızdan sâdece ve kısaca 
Asker olan bölük bölük bölünür.   "yabancı" diye söz açacak kadar İncelmiş. Neredeyse "... 
Sandız mı ki Kars kalesi alınır?   un sayın yabancılardan kurtuluşu", yahut "misafirimizin ... 
Boz atlar üstünde kılıç çalınır?   dan ayrılışları" diyecek. 
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.   
                      §  Bu dil, Ajansın mıdır, Radyonun mudur. . . Bilmem. Fakat 
Kavga günü nâmert sapa yer arar,   bu şehir, ister savaşla, ister anlaşmayla, isterse oldubittiyle 
Er olan göğsünü düşmene gerer,   geri alınmış olsun; ‐bugün, o sayın (!) yabancıların, 
Cemi ervah bizle meydana girer.   üzerinde hak iddia ettiği şehirlerimizdendir. 
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene,   
                     §  Bana. 
Hele âl‐Osman'ın görmemiş zorun,  — Ne yapalım, siyasî nezaket böyle konuşmayı emrediyor 
Din gayreti olan tedarik görün.  diyecekler. 
At tepin, baş kesin, "Kazağ"ın kırın.  Böyle emrin de, böyle nezâketin de...... 
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene.   
  Halayık oturmuş sızlar derdini,  
***  Tersine donderir figan gerdunu.  
Ecdadın bu kahraman sesini duyanlar gözlerini etrafa çevirirler...  Baykuşlar boş buldu şehbaz yurdunu  
Kars kalesi bütün bu gazi topraklar üzerine kanadını germiş bir  Laçin yuvasında kargalar kaldı. 
kartal gibi yalçın bir kayanın başında gözleri almaktadır. Üzerinde   
ezelî bayrağı, Türk bayrağı, bütün ihtişamı ile dalgalanır. Ve yine  Ağlayın yavrular kalan vatana.  
maveralardan gelen bir ecdat sesi kulağımızda akseder :  Firaka düşüren felek utana.  
  Sılayı terk etmek gam değil ama,  
***  Turan'da atalar, analar kaldı.  
   
Çok öyle yan bakma Moskof sen ona!   Bu acıların yanında, kurtuluşun yeniden Türklüğe kavuşmanın, 
Zafer nişanıdır Karsın kalesi.   yeniden albayrağın gölgesine sığınmış olmanın neş'esi de vardır 
Nice bin düşmana bozgun salmıştır.    
Osmanlı şanıdır Karsın kalesi   Kırk yıldan bu yana düşmüşem derde  
  Çok şükür dertlere dermanımız var.  
***  Can kurban etmeli Türklere, merde  
  Gezmeye, dolaşmaya meydanımız var. 
Orada her şey ve hepsinden daha çok o gazi topraklar derin bir   
sükût içinde bulunmakla beraber, bize zaferlerin semeresini tattırır  Yaradan arttırsın islâmın demin,  
ve mağlûbiyetlerin acılarını öğretirler. Yaylada Allanın başına taş  Düşmanın başına bıraka gamın.  
diye diktiği kızıl çiçeğin altında başkaldıran bir şehit, ezelî  Şükür aydın oldu sonu İslâmın,  
düşmanımız Moskofun, bir hezimetini bize anlatırken, beyaz sakalı  Mustafa Kemal tek sultanımız var. 
öz kamile kınalanmış bir ihtiyarın hayali kulağımıza bir Türk   
bozgununun acısını fısıldar. Karsı bırakıp göçmeğe mecbur olanların  Bulunmaz sen tek, han Kâzım Paşa  
acısı. O ne tahammül edilmez, o ne yıpratıcı bir ıstıraptır...  Bıraktın Kafkasa şan Kâzım Paşa  
  Yetimler babası can Kâzım Paşa  
***  Serde sakin olan mihmanımız var. 
   
Elveda günüdür çemenler, dağlar.   Gece gündüz kaldı harbin yolunda  
Güllerde ötüşen sunalar kaldı.   Nizamî alaylar sağ ve solunda  
Sedri mermer nişantaşlı otağlar.   Mavzer elinde, kılıç belinde  
Her taşı gevherden binalar kaldı.  Halit Paşa gibi arslanımız var.  
   
Askerlik demlerinde ben karsı böyle duyup hissettim. Orada top 
başında sınırı beklerken 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 11 
 
içimde asırlardan beri serlıad boyunu bekleyip orada can  Oradan bize hüviyetlerini lâyıkı ile bilemediğimiz fakat 
vermiş kahramanlarla beraber olmanın müstesna  hislerini bütün şümulü ve samimiliği ile anladığımız 
mazhariyeti vardı. Orada her karış toprak, her parça  insanlardan nâdir sesleri geliyor. Şimdi eğer 
kaya, yaylanın berrak göğü, delişmen rüzgârları ve kısa  öldürülmediyse, Sibirya'nın hangi zalim köşesinde ölüm 
bir bir bahara sığan tarif edilmez güzellikleri bize bunu  dirim mücadelesi yaptığını bilmediğimiz Ümmü Gülsüm 
hatırlatmakta idi.  Hanım onlardan biridir. Kızıl tufanın ortasından 
  Türkiyeye bakarak hislerini şöyle anlatıyor: 
Vazifemi bitirerek geri döndüğüm zaman kendimi, tâ   
Malazgirt muharebesinden başlayan uzun ve şanlı  Bir solgun çiçeğim, bir sarı yaprak  
menkıbelerde dölü bir tarih devresini, yaratıcı  Candan şikâyetkâr, canandan uzak  
kahramanları ile manen beraber yaşamış olmak gibi bir  Çıktım ki yollara sorayım sorak  
mucizeye mazhar olmuş sayıyordum, Kars'da toprağın  Haber veren yoktu, sorma dediler. 
sesini dinlenmesini, onu sevmesini, ona yapışmasını   
öğrendim, bir gün onun için ölmenin bir fedakârlık değil,  Ayrılınca hilâl kaşlı yarimden  
bir vazife değil bir zevk olacağını Karsda öğrendim.  Ben yaslara battım giymedim elvan.  
  Düşünüp o yıldız gözleri her an  
Bugün bu bilginin ve çeşitli tahassüslerimin üzerine bina  Ardınca koşarken... varma dediler. 
etmiş olduğum Karsın başka bir mânâsı da var. Ezelî   
düşman, Türk ırkının en korkunç, en hain, en insafsız  Gönül şekvasını kime söylesin?  
düşmanı Moskof, onu yine bizden istiyor. Verir miyiz?  Kalbimin derdini kimler dinlesin?  
Asla. Şahlanan bu itiraza karşı yetmiş sene evvelki ruh ile  Seni seven sensin ömrü neylesin?  
yine hep bir ağızdan bağırıyoruz:  Ağlarken kendini yorma dediler. 
   
Ehli‐lslâm olan işitsin, bilsin:  Benim günlerimden güneş çekildi.  
Can sağ iken yari vermeniz düşmene,  Parlak hayatıma zulmet döküldü,  
isterse urusun ne ki var gelsin.  Veremli kalbime oklar dikildi.  
Can sağ iken yurt vermeniz düşmene...   Koy aksın kanları... Sarma dediler. 
   
Artık biliyoruz, Kars alınmaz bir serhad kalesidir. Karsı bir  Güneşim bir daha doğmayacak mı?  
an yurdun bittiği, ve bir zamanda başladığı yer olarak  Vahşî karanlığı boğmayacak mı?  
tarif ettim. Şu andaki düşüncelerim beni daha başka bir  Gölgeleri şafak kovmayacak mı?  
âleme götürü, yor. Kars, ne yurdun bittiği, ne de  Sordum... Ümidini kırma dediler.  
başladığı yerdir... Kars, müstakil ve şerefli Türkiye'nin,   
mustarip Türk âlemlerine açılan son kapısıdır. O kapının  Şimdi Kars, bana bu hasret âlemini düşündürüyor. 
arkasında, kızıl bir istibdatın, zulümle işleyen ölüm  İçimde, yenilmesi kabil olmayan bir arzu ile o esir Türk 
tırpanı milyonlarca Türk'ü doğrayıp bitiriyor. Hudut  ülkelerinin esaret zincirinden kurtulmalarını istiyorum. 
boyundaki çayırları biçmek için Rusların oralara  Asırlık düşmanın zebun olması ve bir bir haklarına, 
sevkettiği Türk kafilelerinin çalıştırılmasını sınır  istiklâllerine sahip Türk ülkelerinin boy vermesi, Türkiye 
karakolundan bir defa seyretmiştim... Yüzlerce insan bir  sınırları içinde yaşayan bizlere ne derin bir haz verebilir. 
zaman bir makine gibi durmadan tırpan sallıyor, sonra   
keskin bir düdük onları durduruyor. Beş dakikalık bir  Bunu ümit ile düşünüyorum. Düşmanın bir gün baş 
istirahat. Sonra yine bir düdük sesi... Ve makine gibi  eğeceğini, zulmünün Allahın kağdir ve kahhar eliyle ve 
işleyen tırpanların altında insan boyunu aşan otlar  inayetiyle yüz milyonlarca insanın üzerinden bertaraf 
düşüyor... günler ve günlerce hep bu hayat... Hiç bir şey  edileceğini düşünüyorum. Bu yarma inanıyorum ve bu 
düşünmek yok, Türklüğü düşünmek yok, vatanı  inan içinde İstiklâl Marşının bir beyitini hatırlıyorum. 
düşünmek yok... Hele bütün bu esir olanlara bir kurtuluş   
ümidi, bir istiklâl güneşi gibi görünen Türkiye'yi, o tek ve  Doğacaktır sana vâdettiği günler hakkın  
müstakil Türk yurdunu düşünmek yok...  Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.  
   
Her şeyini unutacaksın, tarihini unutacaksın, Attila'yı,  Bize bu kadar çeşitli, bu kadar zengin tahassüsler veren 
Cengiz'i, Timur'u unutacaksın... Etrafı dolduran İslav seli  Karsı, Moskof elinden kurtuluşunun 29'uncu yılını 
içinde kendini kaybedeceksin... Yoksa ölüm... Yoksa,  heyecanla hatırlarken, orada yurd uğruna can vermiş 
ondan daha beter olan Sibirya seni bekliyor... Bütün  olanları d» minnetle yâdediyorum... Makamları cennet 
Azerbaycan, bütün Kırım, bütün Türkistan hep böyle  olsun. 
boşaltılıyor.  ______________ 
NOT: Karsın kurtuluş gönü olan 25 Nisan'da Eminönü 
Halkevinde verilen bu söylev neşredilmek özere Kür 
Şad'a verilmiş, fakat o tarihte makinede olan 2. sayımıza 
yetiştirilmesi mümkün olmamıştı. 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 12 
 
KOMÜNİST NEDİR? 
Nejdet SANÇAR
Cehennem ülkesinin dışında komünist; vicdanını bir  tındaki yüzden haberi olmıyanlar bilmezler ki, bu patırdılar 
efendiye satmış sadık bir köpek, çevresine zehir akıtmakla  cemiyette hoşnutsuzluk, karışıklık yaratmak ve milletin 
vazifeli bir yılan, üzerinde yaşadığı yurdun ufuklarını boğuk  fertlerini birbirine düşman etmek için yapılan sistemli 
seslerle dolduran bir baykuş kör gırtlağını doyurduğu yurdu  oyunlardır. 
ve o yurdun insanlarını korkunç kızıl cehennemin alevinde   
yakıp bitirmek isteyen bir hain, sözün kısası böyle nice  Komünist; onda dokuz, içinde yaşadığı milletin soyundan 
kötülükleri şaşılacak bir ustalıkla nefsinde toplamış iğrenç  değildir. İçinde yaşadığı millet ile aynı soydan olanların ise 
bir varlıktır.  çoğu deli, mütereddi, akılsız, yani tam bir insan olmak 
  vasfını taşımaktan uzak zavallılardır. 
***   
  Komünistin ne olduğunun örneklerini son yıllarda bol bol 
Komünistin vazifesi, üzerinde yaşadığı yurdu, kızıl  gördük. O, dünyanın karşısına her yerde başka ad ve başka 
cehenneme eklemek için çalışmaktır. Milliyeti insanları  unvanla çıktı. Fransa'da Thorez oldu, Yugoslavyada Tito 
birbirine katan bir fikir, dini modası geçmiş geri bir düşünce,  oldu, Yunanistan'da Zaharyadis, Arnavutluk'ta Enver Hoca, 
aileyi iptidaîlik, ahlâkı ve namusu burjuva uydurması şeyler  Amerikada Wallaee adını aldı; fakat bu türlü türlü adlar ve 
olarak gösterir; sanatın türlü kollarında türlü acaipliklerle  başka başka unvanların üstünde her yerde aynı müşterek 
millî zevki yıkmaya uğraşır ve milleti millet yapan her şeye  vasıfla, satılmışlık ve vatansızlık müşterek vasfı ile, gözüktü. 
saldırırken tek gayesi cemiyeti içinden çökertmek,  Yalnız bu vasfını gizlemek için de iğrenç suratına şirin bir 
efendisinin tanklarla yapacağı yürüyüşte imkân nispetinde  maske takmaktan geri kalmadı. 
az engelle karşılaşmasını sağlamaktır. Fakat komünist bunu   
yapmava çalışırken maksadını hiç de belli etmez. Çünkü o,  İnsanları felâkete götürecek olan şey, işte bu şirin maskeyi o 
bütün ülkelerde bulunan komünist okulundan ders alarak  satılmışların asıl suratı sanmaktır. Çünkü o zaman karşınızda 
yetişmiş kurnaz bir tilkidir. Bu tilkinin yüzünde öyle bir  insanlık sevgisiyle çarpan bir kalp var sanırsınız. Fakat o şirin 
maske vardır ki çevresinde bulunan masumların ve  maskeyi parçalayıp da o soytarıların iğrenç suratlarını 
fikirsizlerin kalplerine zehirini akıtırken, gönlü hamiyetle  meydana çıkarabildiniz mi, tüyleriniz diken diken olarak 
dolup taşan bir insan, bir halk dostu olarak gözükür. Onun  görürsünüz ki karşınızdaki, insan kanı dökmekten zevk alan 
içindir ki köy ve köylü dâvası diye tepinir, ezilen amelenin  bir canavardır. Ve bir milliyetçi veya herhangi bir namuslu 
hakkı diye palavra savururken, yüzündeki maske onu çok  insansanız, onun kanlı dişlerini geçirmek istediği boğazlar 
kimselere hattâ bir kahraman gibi gösterir. O maskenin al  arasında sizinki de vardır. 
DÜŞÜNCELER  Rıza Tevfik ve Nacip Fazıl'ın Küstahlığı 
VEHİM 
Kanaatimizce millî bünyede ağır yaraların zuhuruna sebep  Vaktiyle kendi menfaatlarını saltanatın devamında 
olan dört mühim âmil; basiretsizlik, bilgisizlik, vehim ve  buldukları için son müstakil Türk yurdunun da esir olmasını 
korkaklıktır. Biz buracıkta vehmin nelere sebep olabileceği  kabul eden köle yaradılışlı şerefsizler sürüsünün baş 
üzerinde durmak istiyoruz.  murahhası olan Rıza Tevfik, Anadolu Kurtuluş Savaşının dâhi 
  başbuğu Mustafa Kemal Paşaya küfre yeltenmiştir. İnsan 
Vehim insan muhakemesini felce uğratan ve cesareti  bunu bir Severci için belki tabii görebilir. Çünkü vatan 
öldüren bir zehirdir.  satmış olandan ne beklenemez ki? ... Biz sâdece merhum 
  Rıza Nur Beğin sözünü tekrarlamakla yetineceğiz: "Topların 
Akıl ve muhakeme kudreti hakikaten üstün bir insanın dahi  maksimum çapı kırk ikiliktir, vatan ihanetinin maksimum 
kendisini vehme kaptırınca çocuklaştığını, sarsaklaştığını  çapı yüzelliliktir." 
yakın tarihten bin bir misal vermek suretiyle ispat   
mümkündür.  Biz; Türkçülük düşmanı, kara softa Necip Fazıl'ın bu yazıyı 
  iftiharla neşretmesi ve bu milletin idam kararını imzalayan 
Eğer bu hastalıkla malûl insan devletin geniş selâhiyetli bir  eli öpmesini yadırgamadık. Çünkü o da bir Sevrciyi 
memuru ise, vehimden doğan yaralar sadece o zavallının  alkışlayacak kadar seciyesizdir.' 
şahsında kalmaz, millî varlıkta da acı yaraların zuhuruna  ______________ 
sebep olur. Çünkü onun aldığı her karar isabetsiz, ve atmış  NOT:  
olduğu her adım çarpıktır.   
  Burada Falih Rıfkı denilen adamın da içyüzüne işaret 
Totaliter zihniyetti fakat evhamlı bir devlet adamı yalnız  etmeden geçemeyeceğiz. Kendisine ve fikir arkadaşı Yücel'e 
kendini değil, temsil ettiği milleti de ölüme götüren bir  ait en küçük bir imaya Ulusun sayfalarını başmakalelerini 
hastadır.  tahsis ettiği halde bu meseleyi bir pazar sohbeti ile 
  geçiştirilivermiştir. Bunu efkârı umumiyenin farketmediğini 
Ona hulul ederek faaliyetlerine müspet bir istikamet  sanıyorsa aldanıyor. Bu millet onun da dahi olduğu zihniyet 
vermek belki mümkündür. Lâkin, ne yazık ki böylelerine çok  zümresi hakkın‐da hükmünü vermiştir 
defa hulul ve tesir imkânını bulanlar yılan sütüyle   
beslenmiş, yılan kadar dessas insanlardır. Allah zavallı  KÜR ŞAD 
milletleri bu kabil hastalardan korusun ve kurtarsmj.. 

www.atsizcilar.com  Sayfa 13 
 
Azerbaycan İstiklâlinin Yıldönümü 
28 Mayıs 1919‐ 27 Nisan 1920
Mehmet ALTUNBAY
1803 yılından 1822 yılma kadar, Oğuzların Ateşler  İstiklâl ve hürriyetin ilânından sonra Azerbaycanda 
Ülkesi'nde yaşayan torunları Çar Rusyası'nın dünyada  hayat, mal, namus emniyeti teessüs etmişti. Artık, ne 
misli görülmemiş yağma ve katliâmlarına mâruz kaldılar.  katil, ne yağma, ne Sibirya'ya sürgün korkuları 
Tahakkümü altına aldığı ülkeleri, halkı ile, serveti ile,  kalmamıştı. Azerî halkı kendi mukadderatına kendisi 
an'anesiyle mahveden hunhar Moskova, bilhassa  hükmederek istikbale emin adımlarla ilerlemeye 
Azerbaycan Türklerinin kökünü kazımaya azmetmiş ve  başlamıştı. Eğer Tanrı, yeni sürmeye başlayan bu filizi 
orada en müthiş zulümleri tatbik etmiştir. Çarlık, yüz yıla  şimalin soğuk rüzgârlarından saklı tutacak olsaydı. 
yakın bîr müddet Türk kanı içti. Birinci Cihan harbi   
patladığı vakit, ufukta, Moskof canavarının elinden  Bu mesut günler çok sürmedi. Moskof diyarından gelen 
kurtulmak için bazı ümitler belirmişti, Rusların zulüm  fırtına bulutları nur ve sabah isteyen Türk Dünyasının 
nöbetini Ermenilere devrettiği sıralarda vefakâr Anadolu,  semasını karartmağa başladı. 
kardeş ülkeye Nuri Paşa kumandasındaki kurtarıcı   
orduyu gönderdi. Azerbaycanlılar Anadolulu kardeşlerini  Rusya'da kopan ihtilâlin sonunda, kızıllar geçici Kerinskiy 
yüz yıllık bir hicranın içlerinde biriktirdiği gözyaşlarını  hükümetini devirerek iktidarı ellerine geçirmişlerdi. İlk 
boşaltarak karşıladılar. Memleketin her tarafında  defa Deli Petro'nun vasiyetiyle ocakları söndürülen 
kurtarıcı ordu şerefine mitingler tertip edildi, şenlikler  Azerbaycan, bu defa da Lenin'in: "Komünizmin temelini 
yapıldı. Ömrünün sonuna kadar Azerbaycan istiklâli için  sağlamlaştırmak ve onu yaşatmak için her ne bahasına 
mücadele eden, nihayet Bolşevikler tarafından Çeka'nın  olursa olsun, siyah altınlı Bakû'yu elimize geçirmeliyiz." 
karanlık hapishanelerinde engizisyon işkenceleriyle  emriyle yeni vahşetlere sahne oldu. Kana doymayan kızıl 
öldürülen büyük vatansever Ahmet Cevadın kurtarıcı  canavarlar Azerbaycan kapılarına dayanınca teslim 
ordu için yazdığı şiir, büyük küçük, kadın erkek herkesin  olunmasını istediler. Bu teslim teklifi Türklerin istiklâl 
diline destan olmuştu.  aşkını büsbütün tutuşturdu. Asil kanları bu teklifi 
  nefretle reddetmeyi emrediyordu. Notayla beraber 
Ayrı düşmüş dost elinden  bolşevik beşinci kolu; yerli komünistler kanı ve sütü ile 
Yıllar var ki, çarpar sinen.  beslendikleri analarını boğmak için üzerine atıldıkları 
Vefalı Türk geldin yine,  zaman kahraman mücahitler haykırdılar: "Efendiler! 
Selâm Türk'ün Bayrağın   Talihi kara Azerî Türklerinin gözyaşlarını dindiren, Millet 
  Meclisi üzerinde dalgalanan o üç renkli, göğsü hilalli genç 
Nuri Paşa kumandasındaki aslan yürekli Anadolularla,  bayrağımızdır. Azerilerin istiklâl aşkıyla alevlenen kalbini 
Ateşler Ülkesinin yiğitleri omuz omuza, gönül gönüle  düşmanın zehirli hançerine teslim etmeyelim. Koy! Bu 
vuruşarak Azerbaycan'ı düşmanlardan tamamıyla  aziz vatan, Azerinin bu masum anası yetim kalmasın. 
temizlediler. Bu kan ve silâh kardaşlarının çelik  Onun bu acı günle‐rinde hep beraber olalım. 
azimleriyle kurtulan Azerbaycan 28 Mayıs 1918'de ilk  Unutmayalım ki bu yurdun; uğrunda son çocuklarımızı 
Türk Cumhuriyeti olarak istiklâlini ilân etti. O gün yüz  da feda etmeden düşmana çiğnetmememiz gerektir. Biz, 
yıldanberi özlenen gündü. O gün gözyaşlarının dindiği  bu mukaddes bayrağın altında ölmek için onun önünde 
gündü. Ogün gök‐al‐yeşil bayrağın yükseldiği gündü.  diz çökerek and içenleriz. Koy! Bütün tarih; koy, bütün 
Nihayet, o gün 5000 Anadolu yiğidinin büyük Türk Şairi  cihan; koy, gelecek Azerî nesli bilsin ki bizlerin kanı sel 
Mehmet Emin Beğin "Kafkasya aç bağrını biz geldik"   gibi akmadan bu mukaddes yurda hiçbir düşman ayak 
cümlelerini Kur'anı Kerimin bir âyeti gibi tekrarlayarak  basamamıştır. Koy! Bütün dünya bilsin ki, onun bu aziz 
Azerbaycan istiklâli uğrunda şehit düştüğü gündü.  vatanını düşman ancak silâh gücü ile alabilmiştir. Koy! 
  Bütün gelecek nesiller bilsin ki, onun yurdunda her karış 
Sulh konferansı Azerbaycan istiklâlini tasdik ettiği zaman  toprak; bir ana, bir baba, bir kardaş mezarıdır. Koy! Ulu 
Türkiye kendi acısını unuttu; İstanbul büyük tezahüratta  tarihimiz haykırsın ki, biz asîl ve büyük Türk milletinin 
bulundu. Mitinglerde Azerbaycan'ın yavru sancağı  şerefle yaşayan ve şerefle ölen torunlarıyız."ü 
Albayrak ile yanyana asılarak kardeş ülkenin bayramı   
kutlandı. İzmirli İsmail Zühtü Beğ, üc renkli, göğsü hilalli  Sınırdaki Azerbaycan yiğitleri boş yere "Komayın! Vurun! 
genç bayrağa hitaben şöyle dedi:  emrini beklediler. Bir takım hainlerin ve tecrübesizlerin 
  elinde olan devlet teslim olmuştu. Teslimi kabul 
Hilâl artık öldü diye  etmeyen Azerî halkı ecdatlarına lâyık şerefli insanlar 
Sevinmişti düşman yine.  olarak, silâha sarıldı‐ 
Hilâl birken iki oldu 
Selâm bizden ikinciye. 
Azerbaycan, Azerbaycan 
Alkışladık seni.candan. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 14 
 
lar. Bütün millette ayni yürek çarpı‐yor ve ağızlar ayni şeyi  meği tercih ettiler. Yirmi yılda 64 defa zulme ve haksızlığa 
haykırıyorlardı: " Düşman kim olursa olsun, bize ne vâat ederse  başkaldırdılar. Namus ve şeref bunu icap ettiriyordu. Babaları 
etsin; hürriyetimiz için son damla kanımıza kadar vuruşacağız  onlara bunu vasiyet etmişti. Vuruşuyorlar, düşüyorlar ve 
"Hürriyetin ne olduğunu anlayamayan komünistler, başını  düşerken de haykırıyorlardı: 
önüne eğmiş, gözleri yaşlı aziz analarının memelerini keserek   
düşmanlara teslim ettiler. Bu kara gün Azerbaycan tarihinde,  Toplanın erenler Allah aşkına  
bütün gelecek Türk nesillerine kin ve intikam kaynağı olacak bir  Şehadet camını birlik içelim.  
vahşet günü oldu.  Peygamber aşkına, Ali aşkına  
  Vatandan geçmeyip candan geçelim. 
Türk genci 27 Nisan 1920 tarihîni; kardeş Azerbaycan   
şehitlerinin Moskoflar tarafından çiğnendiği, gelinlerin, kızların, Vatanı düşmana yıktırmak olmaz,  
masum yavruların öksüz kaldıkları; tekrar Sibirya ve Salovka  Şehidin anası saçını yolmaz. Azeri  
sürgünlerinin başladığı o günü unutma. Unutma. Ve kinini  Türkleri Rus'a kul olmaz!  
intikam günü için kalbinin en derin köşesinde sakla!  İstiklâl uğrunda candan geçelim.  
     
Kızılların işgalinden bir ay bile geçmeden her taraftan  ALİ 
ayaklanmalar başladı, isyan ilk defa Gence'de koptu, az bîr    
zaman içinde bütün memlekete yayıldı. Karabağ, Seki, Saliyan,  İstiklâl, o yaşayan milletin kalbinde can,  
Şemkir, Terter, Zakatala, Şamahı, Gökçe, Lenkaran ve diğer  İstiklâl, o saadet, hayat, zafer, şeref, şan. İstiklâl, o sönmeyen 
bütün Azerbaycan şehir, kasaba ve köylerinde halk, eline silâh  müebbet bir meş'ale,  
olabilecek ne geçirdiyse, dağlara, ormanlara, kırlara çekildiler.  Gönüllerde tutuşur gözlerde sönse bile,  
Orak, yaba, balta, hattâ taşla savaşarak pek çok kâfire  İstiklâl, o vatanın göğsünde yükselen ay,  
zulümlerinin hesabını sordular. Fakat neticede bütün isyanlar  istiklâl, o kemikten, kandan yapılmış saray  
kan ve demirle bastırıldı. Her şeye rağmen onlar esir olarak  istiklâl, o milletin parçalanan bağrından,  
yaşamaktansa öl‐  Gelinlerin, kızların akan gözyaşlarından,  
Doğmuş pek mübarek, pek mukaddes bîr ilâhidir.  
Hangi bir erkek onu düşmanlara kaptırır.  
Anaların saçından ördüğü bir bayrağı  
Hangi erkek çıkıp da edecek baş aşağı?  
Sen bizimsin, bizimsin durdukça bedende can,  
Yaşa, yaşa, çok yaşa, ey! Şanlı Azerbaycan!.  
 
GÜLTEKİN 
Atay - Fatayın Maskesini Açıyoruz
Hani şu malûm Atay ‐ Fatay bakınız "Yeni Rusya" adlı kitabında  Rus emperyalist komünizminin tatbikidir. İhtilâlci metot; sınıf 
neler sıralıyor.  mücadelesiyle, cemiyeti parçalamak, kanlı boğuşmalarla güya 
  proleter sınıfının kazancını temin etmektir. 
"Ben bizim kalabalığımıza benzeyen bir kalabalığı   
garplılaştırmak, geri bîr memleketi ileri götürmek için kızıl  *** 
komşumuzun tecrübelerini ve metotlarını tetkik ettim ve Yeni   
Rusya'nın nasıl bir yolun üstünde olduğunu göstermek  Diğer usuller ise, Allah, din, hürriyet, millet, milliyet ve bilime 
istedim."  düşmanlık, insan sevgi ve saygısı yerine ancak kendisine alet 
  olanlara, uşakla‐şanlara kan kusturmamaktan ibarettir 
"Kaç senedir iki esası müdafaa ediyorum: Şimal terbiyesi ve  denilebilir. 
ihtilâlci metotlar."   
  İşte Atay‐Fatay böyle "İhtilalci Metodu" Ankara'da bile reklâm 
"Yeni Rusya" iptidai bir halkı ve memleketi büyük bir hızla, garp  etmekten çekinmemiştir. Üstelik bilgisizlik, tenakuz 
seviyesine çıkarmak için aranmış ve bulunmuş ihtilâlci metotları  şampiyonluğu elde edilerek şu garip muhakemede bulunuyor: 
tez olarak almıştır." (Sayfa: 4. Başlangıç, Yeni Rusya.)   
  "Garp seviyesine çıkarmak" yani garp âleminin üstünlük ve 
Irkçılık ve Turancılık fikirlerine tenkidi perde yaparak, kökü  olgunluğunu kabul etmek. Lâkin garp devletlerinden hangisi bu 
dışarı da fikir ve fiillerin müdafaasını benimsemekte olan bu  komünist ihtilâlci metoduyla bulundukları seviyeye gelmiştir?. 
adam "Türkiye'nin kalkınması için kızıl "ihtilâlci metotlar"  Şahısların ahlâk, kültür ve şuur buhranları bizi ilgilendirmezdi. 
tavsiye etmek cüretini gösteriyor. Anadolunun sükûn ve huzur   
içerisinde kalmasını istemeyen bu zat kimbilir belki de "lhtilâlci  Eğer, çizmeden iki karış yukarı çıkarak zararlı, tehlikeli 
Metod"un mânâsını bilmediğini söyleyecek, memleketi  saçmalarla, biçareler ve zavallılar iğfal edilmeseydi, Atay gene 
parçalatmak istemediğini hikâye edecektir.  atmış der geçerdik. 
   
Umumiyetle metot, bir neticeye, gayeye vâsıl olmak için  Şimdi kraldan çok kral taraftarı geçinen Atay‐Fatay yukarda pek 
kullanılan yolların ve vasıtaların mecmuunu ifade eder.  az bir kısmı nakledilen acaip fikirlerden sonra, mutlak ve müfrit 
  bir Amerika düşmanlığıyla ise girişiyor : 
Yeni midir eski midir, bar bar mıdır, har har mıdır, ne mal 
olduğunu pek alâ bildiğimiz bu medhüsena edilen yerde netice, 
gaye tam bir 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 15 
 
Bir tek Amerika'nın Avrupa'yı ne buhranlara  dan daha ileri yalan az bulunur. Maşallah! Ruslar 
soktuğunu Herrit'nun kitabından okuyunuz. Avrupa  bütün insanlık için inkılâp yapmışlar! O Rusya ki, en 
bu yüzden hastadır. İki Amerika Avrupa'nın ölümü  riyakâr beyannamelerle müslüman milletlere hür ve 
demektir. (Sa: 9). 10'uncu sayfa tam bir Amerika  müstakil devletler halinde kalacaklarına dair yaldızlı 
düşmanlığıyla dolu. Meçhul bir mülakat perdesi  vaadler savurmuş, çarlığa karşı insanca mücadele 
altında Amerika en zalim kapitalizm ve kapitülâsyon  yapanları bilâhare istismar, işkence ve imha 
taraftarlığiyle damgalanmakta, Çini sömüren,  metodlarıyla inletmiş, boğmuş, yurtlarına vahşetle 
milletlerin hürriyetine, insanlığa düşman bir devlet  saldırmıştı. 
olarak tasvir ve tahkir edilmekte ve bilâhare Ruslar   
büyük medihlere vesile olmaktadır. Kurnaz Falih şöyle  Rakamlarla vesikalarla sabit bütün bu cihetler bu 
demekten nedense mahçubiyet duymuyor.  sözde insancının bulanık hafızasından ne kolay 
  silinmiş?. Fakat biz ona kendi kaleminden çıkma en 
"Türkler yalnız kendilerini düşünerek, Ruslar  sarih yazılar ve tatminkâr belgelerle lâyık olduğu 
  damgayı basacağız! 

 
MİLLİYETÇİ DERGİLER: Ergenekon, İş, Düven, Nur, Doğu, Toprak, Tıbbiyeli, Türkeli, Şark Yolu, Damla, Ocak, 
Çığır, Kanat, Hareket, Bayrak, Kemal Yolu, Millî Birlik, 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 16 
 

You might also like