You are on page 1of 15

 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 1 
 
TÜRKLÜK VE TÜRKÇÜLÜK
HABERLERİ 
Moskof Bulgaryasından Kızıl Facia!... 
Tarihin bin bir cilvesiyle bizlerden ayrı kalan, milyonları aşkın mil‐letdaşlarımızın idarelerinde yaşadıkları 
devletlerin ezici darbeleri altında nasıl inim inim inlediklerini bilmeyenimiz yoktur. Gözlerimiz önünde, çok iyi 
bildiğimiz maksatlar uğruna gün gün yüzlercesi hatta binlercesi kesilen, asılan, aç bırakılarak kıvrandıra 
kıvrandıra öldürülen bu masumlar unutmamalıyız ki özbeöz kardeşlerimizdir.  
 
Bu böyle iken kaderine boyun eğen ırkdaşlarımızla ilgilenmek, çareler aramak şöyle dursun oralı bile olmayıp 
kabuğumuza çekilerek sırtımızı dönmek bilmem neyin ifadesidir? Bugün siyasi dalaverelerle "Böyle yapmak 
lazım, ancak böyle olabilir" dedirtilebilir. Fakat tarihe asla. Elbet hesabı soran bulunacaktır.  
 
İnsanlığın yüzkarası, tüyler ürperten bu faciaların en kahpecesini oynayan Moskof Bulgaryasından her nasılsa 
bir yolunu bulup üçüncü teşebbüsünde çırıl çıplak olarak kaçan ve Anavatana sığınan bir kardeşimizin 
anlattıklarını beraber okuyalım.  
 
"Bulgaristanda en aşağı sınıfı Türkler teşkil eder. Hamal, çöpçü, çırak, çoban vs. hepsi Türklerdendir. Niçin diye 
sormaya hakkınız var, var ama, şurasını hemence söyleyivereyim ki Türklerin bu hale gelmesi, çalışmamaktan 
veya kabiliyetsizliklerinden midir diye bir şey hatırınıza gelmesin. Zira gerçek olan bir şey varsa o da Türk ırkının 
kabiliyetli ve çalışkan olmasıdır.  
 
Bulgaristan'da bir Türk en yüksek mektebi bitirse hatta birincilikle diploma alsa hiç bir memuriyet alamaz, 
devlet hizmetine giremez. Hiç okuyup yazmamış bir cahil sayılır.  
 
Bulgar devleti sanatkârlara aylık malzemeleri? bizzat verir. O şahıs ancak verilen malzeme nispetinde imalât 
yapabilir. Kunduracıyı ele alalım: Bu adam Bulgarsa 50—60 belki daha fazla çift kunduralık kösele, deri, çivi vs. 
alır. Kazaen sanatkâr Türk ise ancak 5—10 arası çift kunduralık malzeme alabilir. Ziraatçiyi ele alalım: Tarla ekili 
iken memurlar bizzat köylere gelir, tahmin yaparak devlet payını tespit ederler. Çiftçi Türk ise kaldıracağı 
mahsulden pek cüz'i miktarını kendisi için bırakır, sonra tekrar gelerek "Siz şu kadar daha vereceksiniz" derler. 
Bu vaziyette adam ne yapar? Tabii karaborsadan temin edecek ve bu suretle iflas edip tarlayı takımı satıp 
borcu‐nu ödeyecektir.  
 
"Türkler askere alınmazlar. Bunun yerine mecburi askerlik işçi bölükleri tesis edilmiştir. Türkler orada çalışırlar.  
 
Bugün Bulgaryanın mevcut her türlü yol inşaatının (demiryolu, şose, asfalt) hemen hemen hepsini Türkler 
yapmıştır.  
 
Çalıştırılmaları şöyle olur: Köy, köy, şehir, şehir ilânlar yapıştırıp askerlik çağı gelmiş Türkler işçi bölüklerine 
çağrılır. Bunlar inşaat mahalline sevk edilerek orada iki postaya ayrılır. Her posta oniki saat çalışır diğerine 
devreder, on iki saat sonra tekrar alır.  
 
Çalışma bedeli dört levadır. Piyasada iki tek sigara alabilirsiniz. Her öğünde sözüm ona çorba verilir. Sıcak su ve 
adam başına 8‐10 fasulyadan ibaret. Bu vaziyette insan tahammülünü düşününüz artık. Bir köyden 20‐30 kadar 
giden delikanlıdan 4‐5'i dönerse ne alâ. Hele Makedonya'da Petriç‐Ustrumca hâdisesi hiç unutulamaz. Bu 
mevkie altı bin kadar Türk gitti, bunun dört binden fazlası sıtmadan ve gıdasızlıktan öldü. Ama kimden 
soracaksın.  
 
Bulgaristan'da bin kadar ilkokul ve kırk tane de ortaokulumuz var. Bu okulların maaşları, hocalarının masrafları 
vakıflardan temin edilir. Okullara hoca olmak için Türk Encümeni denilen büroya oraya müracaat edeceksiniz. 
Orası Bulgar Maarif Müdürlüğüne havale eder.   
 
—Devamı 15'inci sayfada — 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 2 
 
KÜR ŞAD
TÜRKÇÜ DERGİ 
Cilt: 1  (ŞİMDİLİK AYDA BİR ÇIKAR)  Sayı: 2 
3 Mayıs 1944 
                                                    ATSIZ 
3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebî ve 
ilmî sınırları pek de aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayıs’ında birdenbire hareket oluverdi. 
 
Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalpler, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü 
idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Süavi’nin siyasî bir hareketiydi. Bunun 
Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayrî Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiilî 
Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi. 
 
Türkçülükte ilk hareketi, 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu 
bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır. 
 
*** 
 
Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemeyeceğiz. Çünkü yıllarca süren büyük 
ıstırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize 
büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşi ile yamanı ayırmak fırsatını 
vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayısta gafletten ayılmış, 
maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, 
hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. 
 
Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılamaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs’a 
Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz. 
 
Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türk’e benzemeyenler onu yadırgasın. 
Biz 3 Mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz 
 
Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile 
öğrendi. Bu millî hareketin zaferinden kor‐kan Türkçülük düşmanları, Türkçüler ortaçağı andıran vahşetlerle 
hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. Tarih 
bunu bağışlamayacak ve Türkçülerdin günü olan 3 Mayıs, bir gün Türkler’in günü olunca onlar tarihin büyük 
mahkeme‐sinde lâyık oldukları akıbete uğrayacaklardır. 
 
Türkçüler! Toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayıs’ı analım. Analım ve Kür Şad’ın hâtırasını yüceltelim... 
 
______________ 
 
Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imha‐ı hürriyet, 
Çalış, idrâki kaldır muktedirse ademiyetten ! 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 3 
 
3 Mayıs 1944
TÜRKÇÜLÜK DÂVÂSI 
Dr. H. Ferid Cansever dedi ki:  edenleri tarihte okuduk ve millî kini ateşten damgalar gibi 
  kalbimize yazdık. 
Benim devlet ve millet aleyhine yapılmış hiç bir kundağım   
yoktur. Yalnız haksızlık ve adaletsizliğin, bîr milleti mahvetmek  Kimseden haksız bîr şey talep etmiyoruz. Atalarımızdan kalan 
için en büyük ve en sinsi bir kundak olduğunu da unutmamak  mirasın, mefahirimizin gömülü olduğu toprakların bizim olması 
lâzımdır. Kendilerinin de itirafa mecbur oldukları gibi yarım  ülküsünü kalbimizde taşıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz. 
asırdan fazla olan hayatım esnasında ben milletim için ancak  Ben bunları şahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik yahut 
faydalı olmağa çalıştım. Savcının bu delilsiz, namus ve şerefini  apartman yapacak değilim. Milletim için düşündüğüm 
takdir eden bir ihsan için iğrenç olan isnatlarım şiddetle  haklardan dolayı da kimse bana vatan haini diyemez. Bu çîrkef 
reddederim.  iftirayı iadeye de tenezzül etmiyorum. Kimin hain, kimin 
  vatanperver olduğunu tarih tayin edecektir. Hatta etmiştir bile. 
Herhangi bir insanın ispat edemeyeceği bir iddiayı serdetmesi   
her şeyden evvel doğru bir hareket değildir. Adaletin tecellisi  Kimsenin görüp bilmediği vasiyetnamemde bazı şahısları 
için vazifedar olanların bu hususta ayrı bir dikkat ve itina  sevmediğim için beni hiçbir kanun hiçbir mahkeme mahkûm 
göstermeleri hem kendi şerefleri ve hem de temsil ettikleri millî  edemez. Ben herkesin sevdiği insanları sevmeye mecbur 
şeref bakımından elzem bir keyfiyettir. Ağımızdan çıkacak her  değilim. Hele psikanalizin ortaya koyduğu hakikatlerden sonra; 
sözün mutlaka doğru olması kadar kalemlerimizden çıkacak  tahteşşuurlarındaki zulmetlerle, gönüllerinde yaşayan fikirlerle 
yazıların da doğru ve yerli yerinde kullanılmış olmaları ahlâkî ve  hiçbir insanı sevilmeye lâyık 
kanunî bir zarurettir kanaatindeyim. 
MÜJDE
 
                                                    Atsız Beğe Armağan 
 
                                                                                     «Türk'üm yüce dağları aşmasını bilirim;  
                                                                                     Ana yurdunla doğru taşmasını bilirim.  
                                                                                     Damarımda dolaşan asil kan benîm kanım  
                                                                                     Yurt ve budun yoluna daima feda canım  
 
                                                                                     Türk budunu değildir hiç bir budundan geri  
                                                                                     Medeniyet yolunda gitmeliyiz ileri.. 
                                                                                     Bağımsız Türkiye'nin ey bahadır gençleri  
                                                                                     Türklük senden bekliyor alınacak öçleri.  
 
                                                                                     En yüce dileğimiz düşmanlarla savaşmak 
                                                                                     Tanrıdağ'da bekleyen kırk şehide ulaşmak 
                                                                                     1300 yıl beklenen o kutlu gün gelecek  
                                                                                     Ufku bekleyen KÜR ŞAD sevinecek gülecek 
 
                                                                                     Gene «Türk»ün olacak Ötüken yaylaları,  
                                                                                     Yakılacak düşmanın surları kal'aları.  
                                                                                     «Türk»ün aylı bayrağı yeniden gerilecek. 
                                                                                     Müjde «ALPER TUNGA»ya BOZKURTLAR dirilecek!.. 
   
                                                                                                                                                              YILANLIOĞLU 
Atsız dedi ki :  bulmuyorum. Bütün didinmelerden sonra büyük kâinat 
  manzumesinde meçhul bir zerre olacağımızı düşünüyor ve bu 
Bu dâva, savcının iddiaya uğraştığı gibi yeni bir rejim ve yeni bir  kadar boş bir neticeye varmadan önceki şu kısa misafirlikte 
nizam kurmak dâvası değil Türkçülük düşmanlarının  insanların vicdanına karışmak hamakatini gösterenlere 
yaygarasına aldanarak kuruntuya kapılanların hiç yoktan ortaya  acıyorum.  
attıkları bir açık kapıları zorlama davasıdır.    
  Hiçbir hakiki bahtiyarlığın bulunmadığına kani olduğum 
Bu dava gizli cemiyet şifre parola telsiz hükümet darbesi vatan  dünyada tek vazife ve teselli bildiğim ülkü şahıslardan sıyrılmış 
ihaneti gibi efsanelerle dünyayı velveleye veren şahsi  yüksek bir duygu ve düşüncedir o çirkin yüzlü ölümü bile 
düşmanlarımın boş ve hayalî iddialarını zorla ispat etmek için  güzelleştirip bir sevgili gibi bağrımıza bastırır.  
masum insanlara gerçek yurtseverlere savurdukları iftiraların   
davasıdır.  Hayatın zehir zemberek kasırgalarını ruhumuzda nisan rüzgârı 
  gibi estirir. Acıların önünde bizi granit heykeller gibi susturur. 
Turancılığa gelince bunun hakkında fazla söz söylemeyi  Ben bu yolun üzerindeyim. Mazide ve istikbalde yaşayarak, 
lüzumsuz buluyorum dünyanın hiçbir yerinde kendi devletini  fakat bugün iğrenerek bu yolun üzerindeyim. Onun içindir ki 
büyültmek isteyenlere vatan haini denmemiştir.   oğluma zengin olmasını, bahtiyarlık için çalışmasını değil, Turanı 
  kurtarmak için yapılacak kutlu savaşta şehit olmasını vasiyet 
Biz Ziya Gökalp'in Mehmet Emin in şiirleriyle beslendik.  ediyorum. Savcı beğenmese de, bütün dünya hoşlanmasa da 
Haritalarda ırkımızın yaşadığı yerlere  ben böyleyim işte! Vasiyetnameyi suç 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 4 
 
3 Mayıs 1944
TÜRKÇÜLÜK DÂVÂSI 
saymak insanların beyninden geçen düşünceleri suç  milletinin hizmetinde şerefli bir öğretmen olarak 
saymaya benzer.  çalışan ben. On yedi yıldır ne kendi şerefime, ne 
  vatanımın ve milletimin şerefine, kendi aczi dahilinde 
Maarif kadrosunda mühim yerler tutan ve vaktiyle  leke sürdürmeyen ben. Şerefi, haysiyeti, adı aylardır, 
komünizm suçundan dolayı hepsi de sabıkalı olan  darağacında sallandırılan ben, yani bu gün her iki 
birkaç yerli komüniste karşı yapılan ve suçsa,  mânâda adı çıkmış ye çıkarılmış olan Orhan Şaik 
tecemmüat kanununa göre vasıflandırılması gereken  Gökyay, karşınızda, yeryüzünde işlenebilecek suçların 
bu milli hareketi dallandırıp budaklandıran, benim iki  en zelili, en iğrenci, en şerefsizi ile vasıflandırılmış 
şahsî düşmanım olan Falın Rıfkı ile Hasan Âli  olarak, vatan haini ithamı altında bulunuyorum. Bir 
olmuştur.  madalya takar gibi, bir sadaka verir gibi, vicdanınız 
  ürpermeden bana yakıştırılan bu kirli ve çirkin 
Falih Rıfkı Ankara nümayişinden mevkuf olan  emaneti, daha lâyıkına verilmek üzere verenlere iade 
gençlerin henüz polis tahkikatı (İlk tahkikat) yapılırken  ediyorum. 
Ulus gazetesinde kışkırtıcı ve iftiracı yazılarla vak'ayı   
büyütmüş, efkârı umumiyede heyecan uyandırmıştır.  Onun için bu yersiz ve çürük ithamlar, benim adımın 
3 Mayısta polis tarafından tevkif olunan yüze yakın  üzerinde, o engin denizdeki çerçöp gibidir. Çünkü 
gencin henüz sorgusu bile yapılmadan Falih Rıfkı 7  darağacına da çekilse sancak gene sancaktır. 
Mayıs'ta kışkırtıcı neşriyata başlamış, bu yalan  Hürriyetim alınmış, şerefim ve vicdanım bende 
neşriyat 8, 9, 11, 13, 14, 18 Mayıs tarihli Uluslarda  kalmıştır. 
devam etmiş, hiç yoktan ortaya bir Irkçılık‐Turancılık   
dâvası çıkarmıştır. Aleyhime dâva açması için, Hasan  Gerçi tarih böyle bir hakaretin müdafasına lüzum hasıl 
Âli ile birlikte Sabahattin Âliyi tahrik eden de yine  olduğuna hayret edecektir; fakat ne yapalım, yirmi 
Falıh Rıfkı olmuş ve Ulus gazetesinin avukatını fahri  yıla sığdırdığımız yirmi asırlık inkılaplardan dolayı 
bir hukuk müşaviri gibi Sabahattin Âliye vermiştir.  hayrette kalan tarih varsın biraz da buna şaşsın. 
Kendisini Hasan Âliyle Falih Rıfkı'nın tahrik ettiğini   
Sabahattin Âli, Orhan Şaik'e söylemiş, Orhan Saik de  Şüphe yalnız sandalyeye has bir kusur değildir, ben de 
bunu duruşma sırasında mahkemeye bildirmişse de  şüpheleniyorum. 
maalesef bu sözleri zapta geçmemiştir.   
  İsmet Rasin Tümtürk dedi ki: 
Hasan Âli, bir kitabını vaktiyle Orhunda tenkid ederek   
cenaletini açığa vurduğum için, Maarif Vekâletinde  Türkçülük memlekette düşünce hürriyeti, söz ve yazı 
orta öğretim müdürü olduğu zamandan başlayarak  hürriyeti, keyfi idare yerine istisnasız bir kanun 
bana şahsî kin gütmüş, selefi Saffet Arıkan'ın son  hâkimiyeti taraftarıdır; memlekete koyun adamdan 
zamanında bir mebusun kendi kendine yaptığı  ziyade şahsiyet, ferdi düşünme kabiliyeti ve medenî 
teşebbüsle resmî bir liseye tayinim tahakkuk etmişken  cesaret sahibi adamdan gelebileceğine inanır; ve bu 
maarif vekaletine geçer geçmez ilk icraat olmak üzere  bakımlardan Türkçülük komünizmden olduğu kadar 
benim tayinimi durdurmuştur.  Faşizm ve Nasyonal Sosyalizmden de hiç bir şeyin 
  dolduramayacağı kadar derin bir uçurumla 
Bütün bunlar Hasan Âliyle Falih Rıfkı'nın benim  ayrılmaktadır. 
aleyhimde nasıl bir kinle hareket ettiklerini açıkça   
göstermektedir. Ankara nümayişi olunca bu iki  *** 
düşman bundan istifade etmek için fırsatı ganimet   
bildiler. Ve bu nümayişin adeta hükümetı devirmek  Şu halde Atatürk'ü mutlak surette sevmek veya 
için yapılmış bir ihtilâl olduğunu velvele ile etrafa  beğenmek Türkçülerin umumî bir vasfı ve hele 
yayarak fikirleri bulandırdılar.  Türkçülüğün bir unsuru olmaktan uzaktır. Ben, 
  umumiyetle ve hüsnüniyetle taşman bir fikrî, Türk 
Orhan Saik Gökyay dedi ki:  düşmanlığının her şekil ve derecesi müstesna, 
  sükûnetle ve hürmetle karşılamak ve serbestçe 
Ben, vatanın dört bir bucağında, on yedi yıldır alnımın  münakaşa etmek taraftarıyım. Her işte ancak 
akıyla Türk  böylelikle basma kalıp kilişelere saplanmaktan 
kurtulup doğruya erişmenin mümkün olacağı 
kanaatindeyim. Türkçülerin ağzından 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 5 
 
Türkçülüğün aksinin Atatürkçülük olduğunu ifade ve  mecmualarında toplayan gençleri yüksek huzurunuza 
ifşa etmeği olsa olsa işin içyüzünü bilmeyen bazı  muhalif bir zümre olarak çıkartan savcı şunu bilmelidir 
körpe çocukların Atatürk'e karşı olan sevgilerini  ki, eğer bu hakikate aykırı hareketi bizleri filhakika, 
istismar ederek onları Türkçülüğün aleyhine  rejime kin ve muhalefete sürükleyen bir tahrik unsuru 
kışkırtmak ve millî birliği bir de bu cihetten bozmak  olursa, ve bizler hakikaten hükümet ve devlet için 
gayesiyle izah edebiliriz.  kaybolmuş birer fert olursak bunun bütün tarihî ve 
  millî mes'uliyetî kendisine ait olacaktır. 
Sofuoğlu M. Zeki dedi ki:   
  Avukat Kenan Öner dedi ki: 
Demokrat ve hürriyetperver insanlık âlîmi önünde en   
salahiyetli bir ağızdan eşit adaletin hükümran olduğu  Şurasıda muhakkaktır ki Cumhurreislerinin hak ve 
hür vatandaşlar diyarı olarak ilân edilen Türkiye'de,  vazifelerini tayin eden Anayasamızın 31 maddesiyle 
siz Türk yargıçlarının her türlü tesirden münezzeh bir  onu takip eden 12 maddesinde kendilerinin adlî 
vicdan ve şahsiyete malik olduğunuza kanı  hususatta mahkemelere direktif vermek salâhiyeti 
bulunduğum için, savcının hazırlık tahkikatı esnasında  kabul edilmiş değildir. Şüphesiz bu tahkikatı bizlerden 
maalesef benim feyiz aldığım ve mezun olduğum  çok fazla bilen bir millet babasının genç 
mülkiye mektebinden mezun olmuş bulunan  vatandaşlarına karşı beyan buyurdukları mütalaadan 
Kâmuran Çöhruk ile elele verip bizleri tethiş eylemesi  savcının istifadeye kalkması hey'eti hâkimiye bunun 
ve huzurunuzdaki duruşmalarda da üst perdeden  tesiri altında bırakarak kendi noktai nazarının 
konuşmasının yegâne dayanak ve güveneği olan 19  tervicine yol aramak her şeyden ziyade cumhuriyet 
Mayıs nutkuna rağmen mukaddes müdafaa hakkımı  mefhumu ile bunun ana vasıflarını tayin eden eden 
kullanacağıma işaretle söze başlama'ğı, hürriyet ve  Teşkilâtı Esasiye kanunumuza sığacak bir şey 
adaleti temsil ve siyanet eden yüksek heyetinize bir  olmadığını burada hatırlatmağı bir vatandaş borcu ve 
borç sayıyorum.  bir meslek vazifesi addeylerim. Hatta her kim olursa 
  olsun sözlerine revaç vermek için dedikodu 
Hangi hür memleketin demokrat memuru, beraatı  mahiyetini aşmayan böyle hadiselere bir millet 
zimmet asıl iken maznun bir vatandaşına karşı bu  babasının isim ve şahsiyetlerini karıştırmak suretiyle 
kanunsuzluğu yapabilir? Faşist aleyhtarlığı yapanlar ve  yapılan hürmetsizliği bütün mevcudiyetimizle 
demokrat olduğunu haykıranlar şunu bilmelidirler ki  protestodan vicdanımı alıkoyamam. 
ben de demokratım, Türkiye'mizde demokrasi ve   
hürriyetin bilfiil hâkim olmasını can ve gönülden arzu  Kendi vicdanımızla baş başa kalarak düşünelim: 
ediyorum. Memleketin yükselmesini, fikirlerinde  Bizlerde mensup olduğumuz asil milletin aslen 
müstakil, izzetinefis ve şahsiyet sahibi münevverlerin  cihangir bir devlet olduğuna ve daha kavi bir varlık 
artmasıyla mümkün görmekteyim.  olabilmek için kabil olduğu kadar büyümek faydalı 
  olacağına inanmıyor muyuz? Kendi ırkımıza mensup 
Sayın yargıçlarım, ya Türk ve Türkçü olarak  milyonlarca insanın yabancı tahakkümü altında 
yaşayacağız, var olacağız, yahut kızıl ateş damganın  yaşamasından ıstırap duymaz mıyız? Bu zavallı 
yok edici kızgınlığı altında milletçe ve tarihçe  insanların müşterek elemleri karşısında bir ırk kardeşi 
mahvolacağız.  sıfatıyla iyiliklerini istemez miyiz? Bu sualler karşısında 
  verebileceğimiz cevap "Evet" den başka ne olabilir? 
Anayasamızın hiç bir maddesinde ne milliyetçilik ne   
de milliyet ve millet kelimeleri, mâna ve mefhum  Ve nihayet yabancı unsurların kendi mağaza ve 
bakımından ne tarif‐tavsif ve ne de tahdit‐takyit  dükkânlarında bile müstahdem bir Türk bulunmazken 
edilmektedir. Bittabii C. H. P. nin milliyetçilik, milliyet  devletin mühim hizmetlerinde yabancı kullanmak 
ve millet anlayışı ancak partililer için muta olup ne  istemeyenleri birer suçlu mu farzedeceğiz? 
yüksek mahkemeniz ve ne de ben C. H. P.   
prensipleriyle mülzem ve mukayyet değilim.  Memleketimizde gittikçe artan Türkçülük yanında 
  sinsi sinsi çalışan ve her halde daha çok esaslı 
Şimdi, sizlerin vicdanına hitap ederek şunu  teşkilâta mâlik olmaları icabeden bir de komünist 
söyleyeceğim:  faaliyetini inkâr etmek‐ 
 
Bu yazıları ve bu imzalan neşrettikleri 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 6 
 
le birşey kazanacak değiliz. Bu faaliyet vardır ve  yaşlarını unutmamama ve bu gün hayat kavgasında 
milliyeti alâkadar eden her hadise bunların menfi  minimini yavrusuyla tek başına kalmış olmasının 
hareketlerini sezmek mümkündür.  ruhumda yarattığı isyanlara rağmen bahtiyarım. 
  Türk'ü sevdim seviyorum seveceğim. Ama bunun 
Bu dâvanın ihdası sebepleri arasında da böyle gizli bir  sonunda ıstıraplar varmış, Kabul... Türk ırkı sağ olsun! 
maksadın vücuduna inanmak o kadar hatalı bir   
hareket olmaz.  Hikmet Tanyu dedi ki: 
   
Bu dâva savcının dediği gibi hakikaten bir rejim  Bu dâva Türklerin saadeti, manevî ve maddî sahalarda 
davasıdır. Fakat mevzuu değili mahiyeti itibariyla Evet  üstünlük ve refahını, gerçek ve hür fikrin, adaletin ve 
bu dâva ülilemrin iğfaline matuf hareketlerin devletin  samimî ahlâkın zaferini arzu eden, inanan ve Türk 
ana vasıflarına vurulmak istenen gizli darbenin  gençliğine vatan ve millet yolunda faydalı, iyi 
davasıdır. Zararlı rejimlerin millette milliyet hissini  olmalarını neşriyat yolu ile sunan veya belirtmek 
boğarak kendi rejimlerini ikameye müteveccih bir  isteyen Türk milliyetçileri ve Türk vatanseverlerinin 
tegalübün temini, örtülen hakikatin inleyen feryadı  davasıdır. Bu dâva tek ve bütün bir kelimeyle 
davasıdır.  "Türkçülük"ün davasıdır. 
   
Hâdiseye mübdilerin vermek istediği veçheyi vermek  Suç olmak şöyle dursun Türkçülüğün, Türk ırkçılığını 
için sanıkların kendilerine tatbik edildiğinde ısrar  içine alan en koyu şekli bile resmî ağızlarda yer 
ettikleri işkenceler tahakkuk eder ve bunlara inanmak  bulmuştur. Turancılığı, yani büyük Türk birliği, gibi 
zarureti hasıl olursa o zaman da bu dâva ceza  muazzam ve muhteşem insanî bir mefkureyi, Türklere 
kanunlarımızın yırtılması, usûl kanunlarımızın da bir  karşı müdafaa etmek mevkiinde kalmak bile azap ve 
zulüm vasıtası haline sokulma‐sı davasıdır ve bu  ıstırap vericidir. 
itibarla da hakikaten bir rejim davasıdır.   
  Türkün ülküsü, Türklerin olgunlukta, güçlükte, eyilikte 
Nejdet Sançar dedi ki :  üstünlüğüdür. 
   
Beni beraat ettirin demeyeceğim. Çünkü benim için  Türkçü; burjuvazi ve proleterya sınıfları tanımaz. 
suç olarak gösterilen şey bu toprakları ve bu ırkı  Kimseyi hiç kimseye sömürtmez, istismar ettirmez. 
sevmekten başka bir şey değildir. Bu bir günahsa, beni   
mahkûm ediniz. Bu mahkûmiyeti övünçle kabul  Türk'e uygun, biricik yolun Türkçülükten başka türlü 
ederim, şeref sayarım.  olacağına inanmıyorum. 
   
Sizden adalet istiyorum da demeyeceğim. Çünkü  Türkler için, Türkçülük'ten daha tabiî bir yol, sevimli 
adalet her mahkemenin birinci vazifesidir ve bunu  ve ondan daha gerçek, sağlam ve verimli bir akıl ve 
istemeye lüzum yoktur. Çünkü bir mahkeme âdilse  duygu konusu yarınıdır? Ve bu sebeple; Türkçülüğü, 
ondan adalet istemek mânâsız, değilse o zaman  ileri ve aydın bir hamle, gerçeği inceleyen ve hakikati 
büsbütün manasızdır.  araştıran, insan sever ve yardım eder bir davranışın, 
  Türklerce ifade edilmiş felsefî, makûl ve biricik ülküsü 
En büyük mahkeme olan tarihin huzuruna alnı açık  tanıyorum. 
çıkacak bir Türk oğlu Türk olarak hiç bir endişem   
yoktur. On ayı doldurmak üzere olan hürriyetsizliğimi  Türk milliyetçiliği ülküsünü, milletin samimi, inanmış 
millet yolunda çekilmiş şerefli bir felâket olarak  ahlaklı aydınları gençliğin şuur ve gönlüne vazetmek 
sayıyorum. Duvarları tahtakurusu ezikleriyle rengini  hak ve salâhiyetini haizdir. Bir diğer aşı gibi 
kaybetmiş, köpeklerin bile yatmayacağı pis  vatanseverlik aşısı keşfedilmemiştir ki resmî 
hücrelerde geçen haftalarım; içine bir ışık sızacak  makamlarca kullanılsın veya ona inhisar etsin. 
kadar bile küçük bir deliği olmayan, tavanı basık bir  Türkiye'nin yaşaması ve yükselmesi için çalışmak her 
mezarda ışığa güneşe ve hayata hasret çekerek  namuslu Türkün ödevidir. Bu faaliyet hiç bir makam 
geçirdiğim günlerim uykusuz gecelerim yarın benim  ve teşkilâta, halkevi vesaireye imtiyaz olarak verilmiş 
için acı, fakat övünçlü hatıralar olacaktır. Bunlardan  değildir. 
yılmış değilim. Bilâkis bahtiyarım. Millet yolunda   
ıstırap çekmiş bir Türk çocuğu olarak bahtiyarım.  Mevcut anayasaya rağmen bir ortaçağ zihniyeti mi 
Yuvamın dağıtılmış olmasına, eşimin bir Türk anası  ihyaya cür'et ediliyordu? Onlara hiçbir zaman 
olmak şerefini kazanacağı günlerde çektiği  fikirlerin zor ve zulümle önlenemeyeceğini 
dayanılması güç ıstırapları ve akıttığı göz  hatırlatırım. Buna istibdat devri bir örnektir. 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 7 
 
3 Mayıs 1944 Unutulamaz! 
Çünkü... 
AYDINOĞLU Mustafa
3 Mayıs 1944, Türkçülerin dostu ‐ düşmanı öğrendikleri ve artık kendi cephelerini, kendi saflarını buldukları gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Türkçülüğün, cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkçü olduğunu söylemiş bulunan bir başbakan 
zamanında darbelenmeye başlandığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Türkçülüğün polis takibine tâbi tutulması gereken bir "cürûm" olarak gösterilmeğe başlandığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, riyanın ve iftiranın, mertliğe ve dürüstlüğe, açıkça üstünlük kazanmağa başladığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, genç‐yaşlı, kadın erkek 5OO'e yakın Türkçünün, Türkçü oldukları için nezaret altına alınmalarının veya 
tevkif edilmelerinin başlangıcıdır! 
 
3 Mayıs 1944, temiz memleket gençlerinin tamamen millî fikriyat, millî hissiyat ve millî menfaat mahsulü bulunan 
haklı nümayişlerinin, yabancı tahriki ve faşistlik damgalarıyla lekelemek vicdansızlığında bulunulduğu gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Türk millî şuurunun şahlandığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Türk millî şuurunun baltalandığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, imkânsız zannedilen şeylerin mümkün olduğu gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Cemal Paşa karargâhı Hususî Kalem Zabitinin "Matbuat diktatörü" yetkisini kazanmağa başladığı 
gündür! 
 
3 Mayıs 1944, kızıl soysuzların en büyük korku nöbeti geçirdikleri ve Hasan Aliler sayesinde en büyük sevinci 
duydukları gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Serçe "Kuş"unun yırtıcı kartal kesilmeye başladığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, demagojinin hakikat aşkına baskın çıktığı gündür! 
3 Mayıs 1944, Lord Kürzon'un yeşil masa başında mağlûb edemediği Lozan Başmurahhasını Türkçülük düşmanlarının, 
resmen ve alenen iğfale kalkıştıkları günlerin başlangıcıdır! 
 
3 Mayıs 1944, bazı zayıf iradeli kimselerin evlerindeki Türkçü neşriyatı imha etmeye başladıkları pek acıklı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, birçok Türkçü analarına, Türkçü zevcelerine, Türkçü hem‐şirelerine ıstırap çektirilmeye başlandığı 
gündür! 
 
3 Mayıs 1944, "Evet, Türk'üm!" diye haykırmanın sorguya çekilmek için; milliyetçilik hakkındaki bir ankete cevap 
vermenin, tardedilmek için kâfi sebep sayılmağa başlandığı gündür ! 
 
3 Mayıs 1944, Türkçü ve mert tanınmış bir başbakanın, o gece ve müteakip geceler rahatça uyuyup uyuyamadığı 
merak edilecek bir gündür! 
 
3 Mayıs 1944, dostluğun ve mertliğin dehşetli bir imtihan geçirmeğe başladığı gündür! 
 
3 Mayıs 1944, Türkçülüğün millî bir ideal olmaktan millî bir ideoloji olmağa doğru yöneldiği gündür! 
 
3 Mayıs 1944, "Türkçülüğün kablettarihininkapandığı ve tarihinin başladığı" gündür!  
 
Elhasıl 3 Mayıs 1944, Türkçülerin yeni hamleler için taze enerji kazandıkları gündür! Unutamayız . . . Unutulamaz!... 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 8 
 
TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ 
(3 Mayıs 1944) 
Nejdet SANÇAR
— Milliyetçi Yüksek Tahsil Gençliğine — 
Bu milleti saadete götürecek tek fikir olan Türkçülük,  hatta kahramanları olan Türkçülüğün henüz bir günü 
nice ulu Türkün en az bir yüzyıldan beri şuur ve sistem  yoktur. Lüzumlu lüzumsuz birçok şeylerin gününü 
vermeye çalıştığı bu mübarek fikir, üç yıl öncesine  yaptığımız Türkiye'mizde, imanımızın ülkümüzün de 
kadar sadece birçok kitap ve dergi sayfalarım süsleyip  bir günü niçin olmasın? Ve esasen bugün, bundan üç 
sayısız temiz gönülleri ateşleyen ulu bir inançtı. Bu  yıl önce bu imanla coşanlar tarafından yaratılmış 
inancın şairleri, hikâyecileri, fikircileri yetişiyor; bu  bulunmuyor mu? Ve bugünü yaratan siz Türkçü 
imanla coşup bir şeyler yapmak isteyenler görülüyor;  gençler değil mi idiniz? Şimdi 3 Mayısı Türkçülük günü 
fakat iman bir türlü gönüllerden toprağa kayıp hayata  yapmak ve bunu bir gelenek haline getirerek her yıl 
karışan bir gerçek haline gelemiyordu.  kutlamağa önayak olmak da sizlere düşmez mi? 
   
Fakat üç yıl var ki, Türkçülük, artık yalnız temiz   Türkçülüğün üzerine örtülmek istenen yaban şalının 
gönüllerin bir inancı değil, hayatın, Türklük hayatının  kararttığı dört tarafı duvarla çevrili bir dünyada 
da bir vakıasıdır, 1944 yılı baharında, sizler,  Türklük dâvasının ıstırabını çekmek şerefini kazanan 
varlıklarınızla süslediğiniz iki Türk şehrinde, sevgisiyle  Türklerden bir kısmı, bu günün birinci yıldönümünü 
dolup taştığınız Türk milletini dişlerinden akan kızıl  kutlamışlar ve o zaman bu günün bir gelenek haline 
salyalarla boğmak isteyenlere karşı kükrediğiniz  getirilmesi dileğinde birleşmişlerdi. Birinci 
zaman, bu imanı hem gönüllerden toprağa indirmiş,  yıldönümünü Tophanedeki Askerî Cezaevinde eski bir 
hem de topraktan göklere yükseltmiştiniz.  masa etrafında sekiz Türk'ün kutladığı 3 Mayıs, niçin 
  bu günü doğuran sevgiyle dolup taşan bütün Türklerin 
Sizler, Türk milletini bitirmek isteyenlere karşı önce  günü olmasın? 
İstanbul'da bir gözüküp, sonra Ankara'da bütün   
ruhunuzla parladıktan sonra, çok geçmeden, attığınız  3 Mayısı Türkçülük günü olarak kabul edip bir yıl 
temelin üzerine korkunç bir kâbus gibi bir yaban şalı  Ankara'da, bir yıl İstanbul'da tören ve anış yapılsa 
örtülmek istenmişti. Bu şalı tutan hain eller, sizin  nasıl olur? Her yıl bir şehrin ötekine misafir olarak 
gönül verdiğiniz büyük milletin düşmanlarıydı.  bulunması mümkün olan bu törenlerde maddece 
Yalanlar söyleyerek, iftiralar atarak, kahpeliği adalet,  küçük, fakat mânâca büyük geçit resimleri yapmak, 
düşmanlığı millet sevgisi gibi göstermek isteyerek,  mensubiyeti ile övündüğümüz milletin millî oyunlarını 
atılan temeli çamurlar için de yok etmeğe çalıştılar.  oynamak, 3 Mayısın hikâyesini ve hikâyelerini 
Fakat attıkları ve sonunda asıl lâyık olduğu yere, yani  anlatmak ve daha nice nice şeylerle Türklük imanımızı 
kendi iğrenç suratlarına yapışan çamur, bu temeli  bilemek, Türk ruhlarımızı coşturmak güzel olmaz mı? 
daha sağlamlaştırdı. Çünkü bir avuç Türk oğlunun   
göğüslemek zorunda kaldığı türlü işkenceler  Bu satırlarla Kür Şad'ın sayfalarından Kür Şad'ın 
karşısında çektikleri ıstıraplar, bir kaç günahsız Türk  bugünkü torunları olan sizlere sesleniyor, yarattığınız 
kızının akıttığı göz yaşları, üç beş Türk yavrusunun  günün unutulup gitmemesini sağlayacak kararı almak 
aylarca bükük kalan boyunlarındaki masum acı ve  üzere hepinizi vazifeye çağırıyorum. Düşünün ki 
nihayet binlerce temiz Türk kalbini kaplayan yas  vereceğiniz kararla Türkçülük günü olarak 
bulutlarından fışkıran sessiz lâkin büyük kuvvet  kutlayacağımız 3 Mayısın yıl dönümlerinde 
birbirleriyle karışarak temeli perçinlemişti. Artık  ruhlarımızdan, gönüllerimizden taşacak olan 
Türkçülük bu temelin üzerinde yükselecek bir hale  heyecanlar sadece Türk'ü sevenleri sevindirmekle 
gelmiştir.  katmayacak, başta canavar ruhlu kızıl uşaklar olmak 
  üzere bütün Türk düşmanlarının, bütün ahlâk 
Fakat acı ve yazık ki, bu temel üzerinde yükselen  düşkünlerinin bütün kozmopolitlerin bütün 
Türkçülüğün bir günü yoktur. Evet; şiirleri, hikâyeleri,  dalkavukların, yani aşağılık her türlü mahlûkun 
kitapları, sevgilileri  kafasına Türklük ruhunun, Türklük sevgisinin ne 
demek olduğunu da sokacaktır. 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 9 
 
KÜR ŞAD'IN TORUNLARI 
Hüseyin Namık ORKUN
Bundan 1308 sene evvel Asya'ya hâkim olan  arkadaşları sarayın bahçesine girdiler, buralardaki 
Göktürkler Çin entrikasına kurban olmuşlar, kardeş  nöbetçileri öldürdüler. Kırk kahraman bir sürü 
kavgalarına düşmüşler, bu yüzden Çin  muhafızı bulunan Çin sarayına hücum etti. Kapıdan 
boyunduruğuna girmişlerdi. Yüz yıllar boyunca hür  içeri girerek merdivende savaşmaya başladılar, 
yaşamış, yabancıyı başında görmemiş olan Türklere  saraydakiler merdiven başından ellerine geçen eşyayı 
bu boyunduruk hayatı çok ağır geliyordu. Hele bir  bu kırk kahramanın üzerine savuruyorlar, Türkler de 
zamanlar karşılarında tır tir titrettikleri ve haraca  kahramanca ok yağdırıyorlardı. Bu sırada başka bir 
bağladıkları Çinlilere şimdi esir olmamaları onları  kapıdan civardaki muhafız kuvvetlerine haber 
çileden çıkarmakta idi.  gönderildi. Bir bölük asker etrafı çevirdi. İki ateş 
  arasında kalan Türkler hemen sarayın ahırına hücum 
Türkler; muktedir, milleti idare etmesini bilir  ettiler. Buradan at tedarik ederek uzaklaşmaya 
büyüklerine karşı daima itaat etmişler, bu sayede  başladılar. Arkalarından büyük bir kuvvet onları takip 
büyük devletler kurmuşlardı. İşte o zamanda böyle bir  etmekteydi. Türkler bîr nehri geçerken Çinliler 
adam olmadığı için eâaret hayatına katlanıyorlardı.  yetiştiler, orada pek nispetsiz bir savaş oldu; 
Türklüğün mukadderatını düşünenler baş olabilecek  Kahraman Kür Şad ve arkadaşları şehit düştüler. 
bir şahsiyet aradılar. Eski hakanın oğlunu bu İşe lâyık   
buldular. Fakat onu Cinden kaldırıp Asyanın içlerine,  *** 
Ötüken'e götürmek gerekti. Bunun için de daha evvel   
Çin hükümdarını tevkif etmek veya öldürmek lâzımdı  Türklük için, Türk istiklâli İçin hayatını feda eden Kür 
Kırk fedaî gizlice toplandı. Bunların başında KÜR ŞAD  Şad öldürüldü; Fakat onun ruhu Türklüğün arasında 
adlı büyük bir kahraman bulunuyordu. Vatanları ve  her zaman yaşadı ve yaşıyor. 
istiklâlleri için bu kırk Türk kahramanı en tehlikeli bîr   
işe girişmekte tereddüt etmediler. Çin hükümdarı  Türk genci! Sen Kür Şad'ın torunusun. Türklük için 
akşam üzeri bahçeye gezmeğe çıktığı vakit ürerine  ölmeği her zaman şeref sayacaksın. Bu milletin ancak 
hücum etmeği karar altına aldılar. Toplantıda bu işin  milliyetçilik yani Türkçülük ile kalkınabileceğini takdir 
günü de tâyin olundu. Maatteessüf o gün hava bozuk  edersin, îdealsiz gençlik olmaz. Bu yurdu, bu milleti 
olduğu için hükümdar bahçeye çıkmadı. Fakat bu kırk  kandırabilecek tek ideal de Türkçülüktür. Bu 
Türk kahramanı daha fazla bekleyemediler, verdikleri  mukaddes yurdu yabancılara teslim etmeğe çalışanlar 
karart tehir edemediler, Kür Şad ve  idealist değil sadece vatan hainidirler. 
A. Dağlar...  Adsız Oğul
   
Her zaman, her zaman başın dumanlı,   Adsız oğul büyüyünce adlanır,  
Bağrın açık durur yellere dağlar.   Kür Şad olur yüz yıllarca yadlanır;  
Bakıp da koynunda solan bahara,   Adsız oğul beğendiğin ad alır,  
Derdini dökersin sellere dağlar.  Kişi ölür, yaşayacak şan kalır... 
   
Bağrında yaşayan Türk'e güvendin,                            *** 
Her çağda dik durdun, talihi yendin.    
Bir zaman tarihe ün veren sendin,   Cilasundur, narasından ürkülür,  
Şimdi neden düştün dillere dağlar?  Savaşanda nice kanlar dökülür,  
  Kılıç elden, baş gövdeden sökülür,  
Neden ak başını karalar bastı,   Adsız oğul her savaşta nam alır,  
Ayıramaz oldun düşmanı dostu?   Kişi ölür yaşayacak şan kalır... 
Hani ulumuyor bozkurtlar sustu!    
Niçin küstün bizim illere dağlar?                          *** 
   
Lâv püskür ey dağlar, dumandan ayrıl!   Kır atına ırak yollar vız gelir  
Türklüğe kucak aç, gümandan ayrıl!   Ulu Tanrı ihsan eder hız gelir,  
Düştüğün bu kötü zamandan ayrıl,   Deli çaylar, karlı dağlar düz gelir.  
Baş kaldır o kızıl döllere dağlar.  Adsız oğul her seferde nam alır,  
  Kişi ölür yaşayacak şan kalır... 
DAĞISTANLI Leylâ   
Azmi IŞIKLI 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 10 
 
İçtimai Yaralar
İşçilerin Sefaleti 
-I-
ÇİVİCİOĞLU Arif
Umumiyetle korkunç bir cehalet, nasıl dayanıldığına  Çiftlikleri, villâ ve köşk veya apartmanların sefahat, 
şaşılacak bir sefalet ve perişanlık içerisinde bulunan  lüks, kumar, zina ve iki yüzlülük dekorları arasında, 
insanların bu kültürel ve iktisadî düşkünlüğe rağmen  başkalarının rahatlık ve mevkiini koruyan eski çağların 
nasıl oluyor da, ahlâkî bakımdan birçoğu mert ve iyi  kölesi yeniçağların aziz işçisi, sayın yurttaşı olur. Bazan 
birer insan olarak kalabiliyorlar? Bu meseleyi çözmek  "kahraman, asil insan, fedakâr vatandaş" tasvirleriyle, 
kolay değildir.  bol palavralar dağıtarak vicdanlarını sükûna 
  kavuşturup, azgın benliklerini tatmin edenler, 
Belki de bazıları iyi ve mert oldukları için bu halde  uzandıkları şezlonglarda, tok, rahat ve müsterih 
kaldıklarını söyleyecek kadar kötümserliğe  uykularına dalmakta mahzur görmezler. Lâkin iş 
düşeceklerdir.  halinde, istismardan kurtarıp maddî ve manevî 
  yükselişe kavuşturma faaliyetini görebilmek mümkün 
Türkiye de bu serbest, gezici işçileri, ekseriya,  olma‐maktadır. Vurgunculuk, soygunculuk, azgın 
köyünde geçmemeye» yoksulları veya bir yuva  temellük ihtiraslarıyla köpürenlerin bu noktaya dikkat 
kurmak, bir çift öküz alabilmek gayesiyle gereken  edecek pek az vakitleri kalmıştır. Netice itibarıyla 
parayı elde etmeğe savaşan kimseleri, askerlik veya  içtimaî adaletten bahsetmek ancak bir hile veya 
ceza, angarya dışında hatırlamak her nedense kolay  mizah mevzuu olabilir. 
olmamaktadır. Hatta aşağı nazarlarla görülür, takip   
edilirler. Üstelik tahkir edici tiksinmelere vesile  Sıfıra inen içtimaî adalet derecesine kim aldırış eder, 
olurlar. Kabalık, pislik ve iğrençliğin masum  kimin umurunda olur? Fakat ne çıkar? Mahut bez kâfi 
maznunları, ötede beride omuzlarında ipler, kirli  değil mi? "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz? 
saçlarını savurarak ve yırtık paçavraları sarkan  Kim ve niçin kandırılıyor?. 
elbiselerini harap ederek koşarlar, didinirler. Birkaç   
gün bir inşaatta toprağı kazar veya toprak taşırlar,  Bizim anladığımız hakikî milliyetçilik istismar ve 
bilâhare kendilerine ihtiyaç kalmayınca tekrar iplerini  istibdadı reddeder. 
boyunlarına takarak, iş verenler, çalışi tiranlar   
karşısında küçülürler, eğilirler. Sanki kanunların  Proleterya ve burjuvazi sınıfları tanımaz. Milleti, aynı 
bahşettiği haklar onlara göre değildir. Tahkir ve tezyif  zamanda, bir ve bütün menfaat, kültür, mefkure 
muamelesi karşısında onların hak aramaları hatıra bile  yapısı halinde kabul eder.. Kimseyi kimseye 
gelmez. Bu biçarelerin istikballeri en kara mezar  sömürtmemek başlıca gayesidir. 
toprağından daha hazin olarak koyu zulmetle   
örtülüdür.  Bu itibarla samimiyetle benimsenen Türkçülük 
  ülküsünün en önemli işlerinden, ödevlerinden birisi 
Bu garip dünyanın yaşamak yürüyüşünde, itile kakıla  de işçiyi lâyık olduğu refah ve saadete kavuşturmaktır.
sürüklenirler, paçavralara bürünmüş, kirli et yığınları   
halinde, bön bakışlarla bu kahbe dünyayı iğrentiyle  DAĞ YOLU 
seyrederler en adi yapıda birer in benzerinde han   
odalarında veya yıkık kulübelerde barınırlar.  Mecnun leylisinden ayrı kalır mı?  
Sırtlarında simsiyah yorganları ve yataklarıyla şehrin  Sağıl Tanrıdağı, gel Tanrıdağı;  
kenar tarlalarına yığılıp kaldıkları da çok görülür.  Ermeyen murada hakkı bular mu?  
  Kutlu fermanını al Tanrıdağı...  
Aslî mânâsıyla ferah bir nefesten, temiz çamaşırdan,   
elbise adına uygun elbiseden, kitaplardan, lezzetli  Bizim obalardan bizim dillerden,  
yiyecek ve içecek imkânlarından, hemen medenî her  Dörtnal geçtiğimiz ulu bellerden,  
şeyden mahrum insanlar, modern birer köle halinde  Kokuna getirir ırak illerden.  
ömürlerini tüketir ve bir gün kimsenin aldırış etmediği  Ilgıt ılgıt esen yel Tanrıdağı!.. 
bir anda bir kedi ölüsü garipliğiyle yere düşer ve   
boylarına uygun olarak kazılmış mezar muammasına  Ferhat ıraktadır, Şirin yar susuz,  
terkedilirler.  Bozkurt yaylaları, pınarlar susuz;  
  FAZIL bu dert ile kalır uykusuz.  
Fakat istismar, yalan, riya dolu nutuk ve konferansları  Coşup isyanını sal Tanrıdağı!.. 
cesetlere yapışmakta gecikmez.  Fazıl BAYRAKTAR 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 11 
 
İnsanlık Ülküsü Bakımından
TURANCILIK 
HOCAOĞLU
Şu sıralarda Turancılık meselesi üzerine bazı yazılar  gruplarını da toplumun fertlerine benzetebiliriz. Nasıl 
yayınlanmaya başladı. Bu arada tek tük isabetsiz  eski Yunanda olduğu gibi fertlerinin bir kısmı köle, bir 
hücumlar yapıldığını gördük. Biz bunlara karşılık  kısmı efendi olan bir toplumda ebedî barıştan söz 
vermeğe kalkışacak değiliz. Yalnız gençliğe korkunç bir  etmek saçma ise Zira köleler erkinliklerini elde etmek 
tehlikeymiş gibi gösterilmeye yellenilen Turancılığın  yolunda savaşacaklardır. Kültür gruplarından bir kısmı 
kısaca mahiyetini açıklamaya ve Turancılıktan ne  köle, bir kısmı efendi durumunda olan bir insanlık 
anladığımızı belirtmeğe çalışacağım.  dünyasında barıştan dem vurmak o kadar anlamsız ve 
  boş bir hayaldir. 
Gerek meşhur söylevde sırf politika gereği yapıldığını   
söyleyerek avunduğumuz hücum, gerekse Moskof be  İnsanlar arasında ebedî bir barış kurulup 
şinci kolunun ve komünist vatandaşların menfî  kurulamayacağı meselesi üzerindeki bütün 
propagandaları Turancılık adına bir ucube uydurmuş,  tartışmaları şimdilik bir tarafa bırakarak, bir an için 
bu büyük ülküyü "Kılıcı çekip Turan'a gitmek"  mes'elenin müsbet şekilde çözümlenmiş olduğunu 
ifadesiyle karikatürize ederek yeni yetme gençlerin  kabul edelim. Böyle bir barışın kurulabilmesi için, nasıl 
Turan kelimesini işitince ürkmelerine sebep olmuştur.  toplum içinde fertlerin erkin kimseler olması gerekli 
Artık milliyetçilik denince birçokları ürke ürke  ise insanlık dünyasında da fertler yerine alınabilecek 
kültür grup 
Sükût İkrardır
 
Geçen sayıda Rektör Şevket Aziz Kansu'ya bazı sualler sormuştuk. Bu güne kadar açıkça ve mertçe 
"Milliyetçiyim, komünist düşmanıyım, 108 imzalı mektup metnini ben hazırlamadım." diyememiş ve sükûtu ile 
bazı zihinlere takılan "Acaba?" sualini cevaplandırmıştır.. 
ama bugünkü sınırlar içinde" sözünü ilâve ve etmek  larının birbirinin tahakküm ve sömürme hırsından 
zorunu duyuyorlar. Bu hâl, bir tehlike sezince  kurtulmuş, erkin ve bağımsız birlikler olması 
kabuğunun içine çekilip iyice büzülen kaplumbağanın  gerekecektir. Şimdi vardığımız mantıkî sonuç şu 
başından o tehlikenin uzaklaşmadığı kuruntusuna  oluyor: insanlık ve barış ülkü‐sünün gerçekleşebilmesi 
düşerek "Yaşayacağını fakat kabuğumun içinde  için herşeyden önce kültür gruplarının erkin, bağımsız 
demesine benzetilebilir.  bir hale gelebilmesi şarttır. Bu şartın gereği olarak da 
  Türk, Arap, Fars, Çinli, Hintli, Moskof, Alman ilh. 
***  budunları hür ve müstakil olmalıdır. Herkes her 
  şeyden önce bağlı bulunduğu kültür grubu için 
Şimdi en azılı Turancılık düşmanlarının çığırtkanlığını  çalışınca, bir Türk'ün de ilk olarak Türk kültür grubunu 
ettikleri fikirlere dayanarak Başka bir deyimle  düşünmesi ve onun yükselmesi yolunda çalışması 
milliyetçilikten değil de insaniyetçilikten hareket  tabiidir. 
ederek Turancılık dâvasının doğruluğunu,   
meşruluğunu ortaya koyalım. Milliyetçilik  *** 
düşmanlarının tartışmasızca kabul ettikleri iki fikirden   
hareket edeceğiz. İnsaniyetçiyiz; milletler arasındaki  Böylece bütün Türklerin kurtuluşu dâvasının yani 
kavgaların son bulmasını, dünyanın barış içinde  Turancılığın insaniyet ülküsünün ilk adımı olduğu 
yaşamasını istiyoruz. Bu iki fikri insaniyetçi dostlarımız  açıkça belirmiş oluyor. Kendisini akim kanunlarına 
alkışlamaktan kendilerini alamayacaklardır. Yalnız,  zorla kabul ettirecek kadar kuvvetli bir gerçek olan 
kardeşlik bağlarıyla sarmaş dolaş olmasını istediğimiz  Turan en zıt görünen ilkelerden hareket edildiği 
insanlık âlemi hakkında vereceğimiz kararların isabetli  zaman bile mantıkî bir sonuç olarak karşımıza 
olması için her şeyden önce bu âlemi hakkıyla  çıkmaktadır. Kaldı ki bu kadar müsamahakâr 
müşahede edersek görürüz ki yeryüzündeki insanlar  davranmayabilir, başka cephelerden bu dâvayı daha 
bir takım kültür gruplarına ayrılmış durumdadır.  kuvvetli bir şekilde temellendire‐bilirdik. Bu kadarla 
İnsanlık âlemini bir topluma kıyaslarsak, bu kültür  dahi Turancılığın bir Türk için ne kadar zorunlu 
 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 12 
 
ve tabiği bir dâva olduğu görülüyor. Her Türk eğer  "Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım, 
satılmışsa, eğer gerçeği göremeyecek kadar aptal  Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım." 
değilse, eğer gizli emeller peşinde koşmuyorsa ve  diyebilenler, her türlü haksızlığa, sömürgeciliğe karşı 
eğer politika yapmıyorsa Turancı olmak zorundadır.  birleşelim.  
Yalnız, nazarî olarak ne kadar doğru olduğunu   
gösterdiğimiz bu dâvanın uygulanmasında bütün  Sömürücü, gasbedici kuvvetlerin karşısına yenilmez 
şartları hesaba katmaktayız. Asil duygu ve  bir kuvvet olarak çıkalım. Gücümüz şimdilik haksızlığı 
heyecanlarımızı irademizle dizginleyerek usumuzun  çiğnemeğe yetmiyorsa, hakkı sevmeye de mi yetmez? 
buyruklarına göre hareketlerimizi ayarlamayı biliyoruz  Bizden olan insanları sevmekten bizi hangi kanun, 
Bugün hiç bir Türkçü damarlarında kaynayan ülküyü,  hangi kuvvet men edebilir? 
askerî ve siyasî alana dökerek Kafkaslarda   
dondurmağa kalkışacak kadar bön değildir. Maddî  *** 
imkânların müsaadesi nisbetinde adım atmanın   
gerekliliğini müdrikiz. Biz şimdilik Turancılığı bir kültür  Yukarıdaki satırlarda Turancılığın doğru ve haklı bir 
meselesi olarak alıyoruz. Siyaset yapmadığımız için  dâva olduğunu, diğer milletlere de hak tanıyan 
siyasî sınırlarla da ilgimiz yoktur.  antiemperyalist bir ülkü olduğunu gösterdik. Eğer 
  zalim bir millet karşısında korkarak hakkından 
Bugün altmış milyon Türkün yeryüzündeki varlığını  vazgeçen korkak ve şerefsiz bir insan değilsek, 
kim inkâr edebilir? Bu altmış milyon insanın hürriyet  kuvvetin hakka üstünlüğünü tanımıyorsak, insanlar 
hakkını, istiklâl hakkını tek kelimeyle insanlık hakkını  arasında her anlamıyla hak ve adaletin tecelli 
hangi haksızlık gaspetmek hakkına sahiptir? Yoksa  etmesini istiyorsak, köleliğin sömürgeciliğin düşmanı 
olduk kadar sebepler yüzünden gece uykuda  ve hürriyetin, istiklâlin âşıkıysak mevcut şartların 
boğazlanan veya hayvan sürüsü gibi Sibirya'nın ıssız  müsaadesi nispetinde hak ve adalet, yolunda 
köşelerine sürülen milyonlar insan değil midir? Eğer  çalışmağı insanî bir borç bilecek, Turancılığı doğru ve 
bu Türkler de insansa insaniyet türküsü çağıran  makûl bulacağız. 
efendiler veya devletler neden onların feryatlarına   
zerre kadar aldırmıyor? Görülüyor ki hepsi kuvvetin  Ezici kuvvetlere karşı hakkı tutmak cesaretini 
hakka üstünlüğünü tanıyor ve hakkın çiğnenişine göz  gösterebilen kahramanlar, yürüyün! Eninde sonunda 
yumuyorlar.  zafer bizimdir. 
 
HOCAOĞLU 

ÜNİVERSİTE HABERLERİ
Dil ve Tarih‐Coğrafya Fakültesi milliyet, çilerinin  Biz inanmak istemiyoruz.
kurmuş oldukları Yeni Öğrenci Derneği'nin şenliğine   
gelen Rektör Şevket Aziz Kansu, okunan hamasî  *** 
şiirlerin ve oynanan Türk oyunlarının kasırgalaştırdığı   
millî heyecanın tezahüratına tahammül edemeyerek  Geçen sayımızda, Ord. Prof. Hirsch'in "Kanunların 
fazla durmadan gitmiştir.  Hükümranlığı" konulu ve milliyetçi gençliğin asil 
  hareketini baltalama gayeli konferansındaki hukukî 
***  hataları ve tenakuzları ortaya koyacağımızı yazmıştık. 
  Fakat profesörün tedavi edilmek üzere gittiğini 
Komünist hocaların Üniversiteden atılması için bir  öğrenerek yazımızı neşretmekten vazgeçtik. 
buçuk aydır dipsiz denecek kadar derin araştırmalar   
yapan komisyonun işi tatile kadar uzatacağı ve kışa  Avdetlerinde mustarip oldukları ruhî buhranı 
kadar Allah kerîm. Gün dogmadan neler doğar  tamamen atlattıklarını görmeyi temenni eder 
diyerek dâvayı hasıraltı edeceği söylenmektedir.  gençliğin sarsılan sempatisini tekrar kazanmak 
yolunda başarılar dileriz. 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 13 
 
İBRET VESİKALARI 
Bir resmî tebliğ:  Turancılar gizli tertipler ve teşkilât‐ara baş vurmuşlardır. 
  Niçin? Hele doğudan, batıdan ülkeler, gizli Turan cemiyetleri 
"... Bu kimselerin Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile müesses  ile zaptolunur mu?" 
bugünkü rejimimize ve vatandaşların hakikî milliyetçilik   (19 Mayıs 1944) 
telâkkilerine aykırı umdeleri ve bu umdelere varmak için   
gizli cemiyetleri, faaliyet programları, teşkilât ve  Bir başka resmî tebliğ: 
propaganda organları hatta muhaberelerini gizli tutmaya   
matuf şifreleri ve parolaları vardır." (18 Mayıs 1944)  "Irkçılık‐Turancılık gayeleriyle gizli cemiyet kurarak millete 
  ve vatana karşı hıyanet hareketlerine teşebbüs ettiklerinden 
Bir resmî nutuk:  dolayı tahkikatları mevkuten yapılan şahıslar hakkında 
  alınan son tahkikat kararı umumî efkâra ayniyle arzolunur." 
"... Turancılar, Türk milletini, bütün komşularıyla onulmaz  (8 Eylül 1944) 
bir surette derhal düşman yapmak için birebir tılsımı   
bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların  Ve nihayet İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 sayılı 
tezvirlerine Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için  mahkemesinin 31 Mart 1947'de verdiği karar : 
elbette cumhuriyet‐in bütün tedbirlerini kullanacağız.   
Irkçılar ve  Türkçülerin beraatı ! 
Sureti Haktan görünmezlerse...  KIZIL DÜNYA 
Arz ve tul daireleri kızıla boyanmış bir dünya resmini taşıyan     
yeni bir gazete ilânının müsvetteleri bulunmuştur. Bu ilân  Düşmandan kuvvet alan her vatan haininin, her milliyet 
bizi hayrete düşürdü. Çünkü komünistler fikirlerini  düşmanının, her müsbet ilim aleyhtarının gazetesidir. 
maskelemeden açıkça söylemişler, yani nasılsa namuslu ve   
mertçe hareket ederek ana prensipleriyle tenakuza    YOLDAŞ! 
düşmüşlerdir.   
    KIZIL DÜNYA'yı OKU ve OKUT! 
İlânın bir kelimesini değiştirmeden neşrediyoruz. Düşürenin,   
almak üzere bizi dâva etmesi rica olunur.    NOT: Kızıl Dünyanın sayısı 2, bir yıllık abonesi 1OO rubledir. 
   
Dünya çapulcuları birleşiniz!   
KIZIL DÜNY   
   
Şimalden emir alır Moskof uşağı Türk düşmanı haftalık siyasî  Moskofçuluk Âşıklığı 
paçavra.   
  Atsız, Ergenekon'da çıkan makalelerinin birinde Türkçülerin 
Başyazarı: Ali Dayı KIRBELOF   1944'de evlerinde yapılan araştırmalarla elde edilen 
  mektuplarda tehlikeli, zararlı ve fena görülerek altları 
• Kıpkızıl kalemler!   kalemle çizilen cümlelerin daima bolşeviklik, Moskofluk ve 
• Türkçülükle amansız savaş!   Moskof ileri gelenleri aleyhinde yazılmış kısımlar olduğunu 
• Milli olan her şeye hücum!   soyuyordu, Bu feci zihniyetin örnekleri bugün kısmen 
• Mukaddesatı tahkir!   Turancılık davası dosyasında, kısmen de dava dosyasına 
• Ailenin lüzumsuzluğunu ispat!   sokulmadığı için sahiplerine iade edilen mektuplarda 
• İnsanlığı ifsat!   bulunuyor, Atsız'ın 1940 da yazdığı mektuplardan birisinden 
  işte tehlikeli, zararlı ve fena görüldüğü için altı kırmızı 
KIZIL DÜNYA  kalemle çizilen birkaç cümle: 
   
Demagojinin, hıyanetin ve izzetinefis yoksulluğunun dört  " Sen gazete kıyılarında solakların yaptığı gürültüye kulak 
başı mâmur bîr terkibi olacaktır.  asma. Yakında hepsinin, Rusya ile birlikte çanlarına ot 
  tıkayacağız. İlkbaharda Moskof keferesi üzerine sefer‐i 
KIZIL DÜNYA  hümâyun var. Rusya ve Almanya yıkılacak ve bundan da en 
  mühim rolü ber‐mutad Türkler oynayacak. Sen talebelerine 
Şimalin Tûrkiye'de haylavan köpeğidir!  Rus düşmanlığı telkin et" 
   
KIZIL DÜNYA  *** 
   
Kölelik ve kırbaçlanma zevkinin,   Gördünüz mü Türklük için tehlikeli, zararlı ve kötü fikirleri! 
Zulüm ve istibdat düşkünlüğünün,  
Milliyetsizlik ve komünistlik idealinin,  
Menfi ilmin ve doğmatik düşüncenin,  
Şehvet azgınlığı ve hayvani hayatın,  
Ücretli müdafii ve satılmış naşiridir!.. 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 14 
 
Moskof Bulgaryasından Kızıl Facia!... 
(Başı 1'nci sayfada) 
Müdür kabul ederse hoca olabilirsin keyfine kalmış bir şey.
 
Haftada iki saat Türkçe ders vardır. Diğer dersler Bulgarca, hocalar da Bulgardır. İlâç için bile Türkçe kitap 
bulamazsınız, işte anlayıverin; oradaki Türk mektepleri ismi var cismi yok kabilinden. 
 
Basında Türkçe gazeteler vardır. İsterseniz her zaman da çıkarabilirsiniz. Bir şartla; Komünist Partiye girip iki 
sene staj görecek, verecekleri her türlü vazifeleri yapacaksınız. Gazete iki yapraktır. Biri, Propaganda Nezareti 
tarafından verilen makalelerin Türkçesi, diğeri Bulgarcası içindir. 
 
Şumnu'da sarıklı hocaların çıkardığı tamamen Türk aleyhtarı Milliyet Gazetesi, ismiyle gayesi arasında tezat 
olduğu halde adının tehlikeli olucu yüzünden kapanmıştır. Türkiye'den kaçma eski azılı komünistlerden 
Çeşmecioğlu Talar Hüseyinin Işık adlı Bolşevik gazetesi gözdedir. 
 
Bir de "Eylül Çocuk" çıkmaktadır. Bu, Bulgarların çıkardığı Septembrince adlı çocuk gazetesinin Türkçesidir; 
Bedava dağıtılan bir komünist organıdır. Bütün bu tazyikler Rusların emri ile Bulgarlar tarafından yapılır. 
 
Bulgaristan'da hemen hemen ekseri evlerin bir odası Rus ve icabı halde bir Bulgar komünist subayına tahsis 
edilmiştir. Bu insan taslağı komünist subaylarının yaptıklarını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. 
 
Bu vahşice idare altında Türkler birlik haldedir. Yekdiğerini kollamakta ve Türk ırkının karakteristik vasıflarını 
muhafaza etmektedirler. 
 
Bir milyona yaklaşan bu kardeşlerimiz Anavatan hasretiyle yanmakta ve her fırsatta kaçabilme çareleri 
aramaktadır. 
 
İnsan hayalinin hududunu aşan bu barbarca idare böyle devam ede gelirken gayri ihtiyari olarak Atlantik 
demecinin, insan hakları demecinin, Sanfransisko Konferansının gayelerinin ne olduğunu bir azcık olsun 
hatırlamak ihtiyacını duymayanlarımız yoktur. 
 
1 Ocak 1942'de ilân edilen Atlantik demecinin 6. maddesinde şöyle deniliyor: "Tekmil milletleri sınırları içinde 
emniyetle yaşatacak ve insana hayatını refah içinde yaşamağı temin edecek." 
 
17 maddelik meşhur insan hakları demecinin ilk maddesi şöyle başlıyor : "insanlar hukuken hür ve eşit doğarlar 
ve öyle kalırlar. İçtimaî tefrikler ancak umumun menfaatine olur." 
 
6'ıncı madde de; "kanun gerek himaye ettiği zaman gerekse cezalandırdığı vakit, herkes için aynı olmalıdır. 
Kanun nazarında tekmil vatandaşlar eşit olduklarından hepsi de tekmil memuriyetlere, mevkilere ve kamu 
işlerine yeterliklerine göre, fazilet ve kabiliyetlerinden başka bir tefrika tâbi tutulmaksızın aynı surette kabul 
edilebilirler" diyor. 
 
Her milletin Anayasasında yer alan bu esas temeller acaba Bulgaristan'da neden geçer akçe değildir? İnsanlığın 
kulakları çınlasın... 
 
Başbakan Peker İstanbul Üniversitesi konferans salonunda verdiği konferansın bir yerinde şöyle diyor: "Medeni 
bir Türk milliyetçiliği anlayışı, sınır dışındaki Türklerin idaresi altında bulundukları yabancı memleketlerin hak 
ve vazifelerine sahip vatandaşları olarak yaşamalarını ister." 
 
Çok güzel söylüyorlar. Fakat yalnız temenni etmek bir şeye yaramıyor. 
 
Meselâ Peker; bağdaş kurarak Allaha yalvarıp zengin olmak isteyenlerden farksız görünüyor. 
 
Kardeşlerimizin acı durumları böyle devam ederken, dua etmekle mi iktifa edeceğiz? Medeni ve insanî bir 
milliyetçilik anlayışı bunu mu icap ettirir?. 
ULUSCUTÜRK Ömer 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 15 
 

You might also like