Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com Sayfa 1
Türklük Ve Türkçülük
HABERLERİ
Doğu Türkeli'den Gelen Bir Mektup
Mehmet Emin Beğin Kâsöardan Hindîstanda bulurun Mehmet Kasım Hacım Beğle arkadaşlarına,
onların da bir örneği Türkiye’ye yolladıkları Doğu Türkeli'nin komünist çetecilerden temizlendikten
sonraki durumuna ait bilgiler yeren bir mektuptan bazı parçaları neşrediyoruz.
"Biz içki Çindeki yurttaşlar Ötken yıl 17 oktebirde Uumcige kelgen idik. Merkezî hükümetnig vekili Cang Ci‐Cung
Efendi ve Halk Vekilleri arasında 8 ay muzakere neticeside yurtta sulh orunlaşıp yeniden demokratik bir
hükümet kuruldu. Bu hükümetnîng esasi kanunu, milli inkılapcılar bilen Cang Efendi arasında kararlaşkan
muahedege esaslanıp kuruldu. Memurlerni intisap bilen tayinlaş, söz ve matbuat hürriyeti, dahili ve harici
ticaret hürriveti, din ve medeni işler hürriyeti Sing (Komünist valî) zamanesideki bütün mezalimni yok etîş,
maarif öz tîlimîz ve öz bahişimizde (istek) buluşı, yerli asker teşkil kılışı ve başka meseleler. Hayır hükümet
azaları ve memurlerinîng yüzde yitmişi yerliklerden boldu. Çünançi (nitekim) hükümetning iki muavin reisi de;
Burhan Efendi ve Ahmet efendiler, tört nezaretnîng nazırları Muhammet Emin (İkdîsadî Tamirat Nazırı),
Seyfeddin Efendi (Maarif Nazırı), Canımhan Hacı Kazak (Maliye Nazırı). Celalettîn Efendi (Dahiliye Nazırı),
Mes'ut Efendi Umumî Müfetfîş ve İsa Bey hükümet azası ve başkalar bulup Urumçi merkezî hükümetnîng
erkânidin 25 de 17 kişi bizdin boldu. On vilâ‐yetlerninîg valilelerî — Karaşehirningkinden başka— hemmesî
verlik Türklerden, boldu. Meselâ: Meşhur Abdülkerimhan mahdum Kaşlar valisi. Abdulaziz mahdum
(Abdulkadirdamullam oğ‐lu) Aksu valisi, Nuri Bey Hotan valisi boldu. Bütün nahiye hâkimleri (Sincanglar)ni
bernahiye halkı özleri öz içidin azat intihap bîlen saylamakçı boldu. Hazır bu is başlandı. Şimal vilâyetlerde
(Urumçi, İplâ, Çüvcek ve Altay) herbîr siyasi işler yukarki surette icra kılınmakla başlagalı üç tört ay boldu. Altı
şehirde eski hükümet vaktîdaki memurlar bulganlıkı (bulunduğu) üçün bular manilik kılmakta îdi. Bunlarni
işîdin (işinden) tüşürüp halk tarafidin azat intihap bilen (serbest secimle) memur İntihap kıîdırıs ve yeni
sîyasetni halkga tanıtıp halknîng hukukunu özleri işletmek yollarını talîm berus üçün muavin reis Burhan
Efendi, Seyfeddin Efendi ve mening rivayetimiz altîda üç hey'et 5 oktebîrde teyyare bilen Kâşgar'a keldik.
Bugün erte men (sabah erkenden) hey'et azalarım bilen Hotenge baramen. iki aygaçe Urumçige kaytmakçımız.
Sing zamaneside müsadere bulgan mal ve mülkleri öz igesige (asıl sahibine) kaytarup berîs idaresining reisi
men idim. Hazır bütün gayri menkul mülkleri igelerige kaytarup birdim. Mankulâtnî mu (dahî) bir nic (birkaç) ay
songra tutup beris işi başlaydor. Nuvemberning songlarîgaça biz hey'etlerning nezaretimiz altida halkımiz
tarafidin memurlarını intihap kılış tamamlanadur. Ve andîn kiyin (bundan sonra) biz tilîni anglamav durgan
(dilinin anlamadığımız) Ambollar (Çinli hakimler) yurtımızda kalmaydur. Hükümet bu yıl bac haracnı (vergi)
almadı. Hiçbir alıngan yasag (yasa) yok. Gelecek yıldîn itibaren yenîdin adilâne usulde bac ve barac
tayinlenedir. Özleri tezdin kaytıp (gerî dönüp) kelinler. Millet ve vatan hizmeti kamilen müyesserdir. Yol
masrafige Urumçige barupl pul (para) yollayman. Raaîpendidekî kitap ve matbaalarını alup kelsunler. Matbaa
ücün istihsal sivah (matbaa mürekkebi) ve başka levazımnı mükemmel ahsunlar. Bu yerde taş ve harf
matbaalarımız mükemmel bar. Yani Altay Neşriyat İdaresi'ni Urumçi'de kurup her vecihdîn mükemmel
matbaacılıkga başladık. Ve herbir eserni basıp neşir kılaymız.
"Ve başka dostlarga yukarki yurt vaziyetini yazıp mağlum kılıp koysunlar ve hemmesî (hepsi) kaytup kelsunler."
www.atsizcilar.com Sayfa 2
KÜR ŞAD
TÜRKÇÜ DERGİ
Cilt: 1 (ŞİMDİLİK AYDA BİR ÇIKAR) Sayı: 1
En Büyük Türk Kahramanı: Kür Şad
ATSIZ
Türk tarihi, dünyanın en hamasi şiiri, Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır. Bir zafer şebrâhını dolduran
heykeller gibi 26 asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref verecek ne büyük fâniler gelip geçti.
Tanrının Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insanoğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna,
kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu...
Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad o kahramanlıkla faziletin şahıslanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır.
Milli ıstırapların şahlandığı ve şahsi ıstıraba karıştığı son yıllarda, ölmezler tümeninin zafer ve Şeref şehrâhında hayalen çok
dolaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga'dan, kahraman kadın Tomıris'ten bağlıyarak Pilevne kahramanı Gazi
Osman Paşa'ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa'ya ve kurtuluş savaşının meçhul fakat meşhur şehidine kadar bütün
ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim.
Eskiden olduğu gibi yine Kûr Şad'ı hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak,
birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış
kaya gibi aşılmaz bir devdi.
Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir
şahap gibidir. Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize en büyük hakikati görebilecek fırsatı
vermiştir. Bu hakikat ezeli ve ebedî kahramanlıktır.
Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz.
Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz; Türk milletini
kurtarmak ve esir olan yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına
saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir.
Bu muhteşem saldırışın muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz
fedailer acaba nasıl insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor
mu idi? Çocukları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar, neler düşünmüşlerdi?
Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu:
Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad...Bozkurt hanedânından yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta
çıkararak Türk milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad.. Bu nispetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani
düşmanın kalbine saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu belirten Kür Şad...
Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmadan kurtaran Kür Şad... Sonra
onun 40 şanlı arkadaşı..
Bir hareketin değeri, verdiği sonuca göre ele alınırsa Kür Şad'ın hareketi Türklüğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad
büyüktür. Yapanın fedakârlığı ve kahramanlığı ile ölçülürse Kür Şad yine büyüktür. Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir
kıskançlığın erişemeyeceği kadar büyük...
Biz, bugünün Türkçüleri bu "kaybolmuş güneş"imizi 13 asrın karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o,
büyük yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden bize 41 kahramanın selâmlarını getiriyor. Ve
onların ruhları kendilerine doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor.
1300 yıl önce dökülen Kür Şad'ın kanı ırkımızı yabancılar arasında erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hâtırası Türklük
ruhunu eriyip sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul mezarlardan bize gelen sesler "dâha
ne kadar bekleyeceğiz?" diye sorarken bizim yayladan "yakında geleceğiz" diye yükselen haykırışlar onlara karşılık veriyor...
Sefil ihtirasların ve baykuş seslerinin söndüğü yarinki Türkeli'nde Kür Şad için ulu bir anıt düşünüyorum. Gösterişsiz, sade
fakat metin, kayadan bir anıt... O anıtın önünde Kür Şad'a ve arkadaşlarına saygı olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak
takmış Türk gençlerinin, birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık
gençler olan Kür Şadla arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde, kendilerine çevrilen başlara
gülümseyerek selâm aldıklarını görür gibi oluyorum...
www.atsizcilar.com Sayfa 3
Gökalp Diyor ki:
HARS VE TEHZİP (*)
heyeti mecmuası gibi telâkki etmeyen adamlar da
Fransızca «Culture» kelimesinin iki ayrı mânası vardır. vardır. Bunlara göre, ayrı ayrı medeniyetler yoktur,
Bu mânalardan birini hars, diğerini tehzib tabiriyle bütün insanların mecmuu, bir tek medeniyet
tercüme edebiliriz. Hars hakkındaki bütün zümresinden İbarettir ve bu bir tek medeniyet
suitefehbümler Fransızca kültür kelimesinin böyle iki zümresi, milletlerden değil, fertlerden mürekkeptir.
manalı olmasındandır. O halde, biz lisanımızda, bu iki Bu fikirde bulunan insanlara kozmopolit adı verilir.
manayı, hars ve tehzib kelimeleriyle ayırırsak, kendi Kozmopolitler, «milletim nev'i beşerdir, vatanım ruyi
memleketimizde bu suitefehhümlere nihayet vermiş zemin» diyen dünyacılardır. Bunların medeniyet
oluruz. Hars île tehzib arasındaki farklardan birincisi, zümresi hakkındaki Telâkkileri, milliyetperverlikle
harsın demokratik, tehzibin aristokratik olmasıdır. itilâf edilemez. Çünkü milliyetçilere göre beşeriyet,
Hars, halkın an'anelerinden, teamüllerinden, hayvanat ilminde sair hayvan nevileriyle beraber
örflerinden, şifahî veya yazılmış edebiyatından, tetkik olunan beşer nev'inden ibarettir. İctimai fertler
lisanından,' musikisinden, dininden, ahlâkından bedii demek olan insanlar ise, milletler halinde vaşarlar.
ve iktisadî mahsullerinden ibarettir. Bu bediaların Türkçülük mîllet esasını kabul etmeyen hiçbir sistemle
hazinesi ve müzesi halk olduğu için, hars, itilâf edemeyeceğinden kozmopolitleri içine alamaz.
demokratiktir. Tehzib ise, yalnız yaksek bir tahsil
görmüş, yüksek bir terbiye ile yetişmiş hakiki Beynelmileliyetçiliğe gelince, bu tamamen
münevverlere mahsustur. Manner Arnold'un tatlık ve kozmopolitliğin zıddıdır. Çünkü beynelmileliyetçilere
zîya mezhebi tabir ile ifade ettiği meal, tehzib'in tarifi göre, medeniyet zümresi bütün insanların heyeti
demektir. Tehzibin esası, iyi bir terbiye görmüş olmak; mecmuası demek değildir. Zaten medeniyet bir değil
ma'kulâni, güzel sanatları edebiyatı, felsefeyi, ilmi ve müteaddittir. Her medeniyetin kendisine mahsus bîr
hiçbir taassup karıştırmaksısızın dini; gösterişsiz, camiası yâni bir medeniyet zümresi vardır. Aynı
samimî bir aşk ile sevmektir. Görülüyor ki tehzib, zamanda, bu medeniyet zümreleri ferdlerden değil,
hususî bir terbiye ile husule gelmiş hususî bir duyuş, milletlerden mürekkeptir. Medeniyet zümresi bîr
düşünüş ve yaşayış tarzıdır. cemiyete benzetilirse, onun ferdleri de milletler olur.
Medeniyet zümresine Milletler Cemiyeti denilmesi
Hars ile tehzibin ikinci farkı; birincinin millî, ikincinin bundandır. (Fakat, bu Mîlletler Cemiyeti tabiri doğru
beynelmilel olmasıdır. Bir insan, harsın tesiriyle, belki değildir. Çünkü, cemiyet, müşterek bir vicdana malik
de yalnız kendi milletinin harsına kıymet verir. Fakat, olan tam bir zümre de‐
tehzib görmüşse başka milletlerin harslarını da sever
ve onların lezzetlerini de tatmaya çalışır. Binaenaleyh, ______________
tehzib, temas ettiği insanları biraz insaniyetci, biraz (1) İsİâh'etmek,rîıalis olmak
müsamahakâr, her ferde, her millete karşı hayırhah
ve iktitafçı=eclectioue yapar. SORUYORUZ:
Harsla tehzibin bu ikinci farkı, bizi milliyetçilik ve Gökalp'ın eserleri bugüne kadar niçin bastırılmadı?
beyrelmileliyetçilik meselesi tamikine sevkediyor.
Bastırılmayacak idiyse telif hakkı niçin satın alındı?
Millet aynı harsta müşterek olan ferdlerin heyeti
mecmuasıdır. Beynelmilliyet, aynı medenivette Ya bastırılmasını ya bu haktan vazgeçilmesini daha
müşterek olan milletlerin heyeti mecmuasıdır. ne kadar bekleyeceğiz?
Beynelmileliyete, medeniyet zümresi de denilebilir.
Fakat, medeniyet zümresini hususî bir medeniyete CEVAP İSTİYORUZ..
mensup milletlerin
www.atsizcilar.com Sayfa 4
mektir. Müşterek vicdan harstan ibaret ot dugru için, rek bütün milletlerin harslarından tezavvuk etmek
cemiyet, kadrosuna girebilecek zümreler, ancak hakkını iktisap eder. Şu kadar var kî, yalnız millî
milletlerle onların cersümeleri olabilirler. Diğer harstan hoşlanan millî zevk ile, yabancı harslardan
taraftan, birçok cemiyetleri içine alan daha büyük hoşlanan haricî zevk'i birbirine karıştırmamalıdır.
zümrelere camia namı verilir. O halde, milletler Avrupa'nın bütün milletlerinde gördüğümüz normal
cemiyeti yerme milletler camiası demek daha numuneye göre her milletin aslî ve daimî olan zevki,
münasiptir. millî zevkidir; haricî zevk ancak tâli bir derecede
kaldığı zaman makbul olabilir. Eski Osmanlı hayatında
Bu ifadelerden anlaşıldı ki her medeniyet zümresi, bir ise iş böyle değildi. Havas sınıfında haricî zevk, aslî ve
beynelmileliyet dairesidir. Bir cemiyetin millî bir harsı daimî zevk halini almıştı. Milli zevke gelince, talî bir
olması onun beynelmilel bir medeniyete de mensup kıymetten bile mahrum bırakılmıştı. Bu sebeple eski
olmasına mâni değildir. Medeniyet, aynı edebiyatımız Acem zevkinin, tanzimat edebiyatı da
beynelmileliyete mensup milletlerin arasında Fransız zevkinin mahsullerinden ibaret kaldı ve
müşterek bulunan müesseselerin heyeti mecmuası şimdiye kadar bizde millî bir edebiyat husule gelmedi.
demektir. O halde, tehzıb, böyle marazî bir hal aldığı zamanlar
muzır olur. Bir tehzib millî harsın hukukuna riayet
Demek ki bir beynelmileliyet dahilinde hem onu ettiği müddetçe normaldir; millî harsın haklarını
terkip eden bütün milletlere şâmil müşterek bir çiğnemeye başladığı andan itibaren, hasta ve malûl
medeniyet, hem de her millete has millî harslardan bir tehzib mahiyetim alır.
mürekkep bir harslar kolleksiyonu vardır. O halde, biz
Avrupa medeniyetine girdiğimiz zaman, yalnız Bu izahlar gösteriyor ki, Türkçülük kozmopolitlikle
beynelmilel bir medeniyete varis olmakla itilâf edemez. Hiç bir Türkçü kozmopolit olamadığı
kalmayacağız; aynı zamanda medeniyetdaşımız olan gibi, hiç bir kozmopolit de Türkçü olamaz. Fakat,
bütün milletlerin hususî harslarındanda telezzüz Türkçülükle beynelmiletyetçilik arasında, itilâfa mani
etmek imkânına sahip olabileceğiz. Millî bir cemiyet, hiç bir zıddiyet yoktur. Her Türkçü aynı zamanda
nasıl, taksimi âmâl ve ihtisas tarikiyle meslekî beynelmileliyetçidir. Çünkü her ferdimiz millî ve
zümrelere ayrılmışsa, beynelmilel bir camia da adeta beynelmilel olarak iki içtimai hayat yaşamaktayız. Millî
beynelmilel bir taksimi a‐malin ve beynelmilel hayatımız yalnız millî harsımızı yaşamaktır.
ihtisasın hükmüne tâbi, olarak, millî ve Beynelmilel hayatımız ise bir taraftan beynelmilel
hususiyülmahiye harslara ayrılmıştır. olan medeniyetten, diğer taraftan her biri hususî ve
orijinal lezzetlerin bir mecmuası olan yüzlerce
Binaenaleyh, insanlar, sırf mülî zevkleriyle tattıkları harslardan hisselerimizi almaktan ibarettir.
zaman, yalnız milli harslarına uygun eserlerden Tanzimattan beri resmen mensup olduğumuz
hoşlanırlar. Fakat, insan, her gün aynı yemeği medeniyete gelince, bu da garp medeniyetidir.
yemekten usandığı gibi, daima aynı harsa mensup
edebiyattan, aynı musikiden, aynı mimariden ilh. gıda ***
almaktan da bıkar. Bu sebeple şikemperverler, her
gün yemek listelerini değiştirdikleri gibi, tehzipli Görülüyor ki Türkçülerin hars dedikleri şey ne
adamlar da zaman zaman başka harsların çeşnileriyle Fransızların külturü ne de Almanların kültürüdür.
ağız değiştirmeye ihtiyaç duyarlar. Fransızlara göre, Fransız kültürü öteden beri, sırf
edebî kuvvetiyle cihanşümul bir tehzib mahiyeti
Eski zamanlarda esnaf dernekleri, muayyen almıştır. Almanlara göre, güya Alman kültür de,
zamanlarda arifane (1) ziyafetleri yaparlardı. Her orduları mağlup olmasaydı askerî ve iktisadî
hırferdaş, kendi ekinde en iyi yapılan yemeği yaptırır. kuvvetleriyle bütün cihana hâkim olacaktı.
Hırferdaşlar, kırda yahut bir evde birleşerek bu
yemekleri beraberce yerlerdi. Medeniyet zümresinin Türk harsının faaliyeti bunlar gibi mûteaddî değil,
beynelmilel münasebetleri de bir arifane ziyafeti lazımdır. Biz harsımızı yalnız kendi zevkimiz, kendi
gibidir. telezzüzümüz için yapacağız. Başka milletler de,
ondan, Lon'lerin ve Farer'lerin yaptığı gibi, ara sıra
Her millet, bu ziyafete Kendi harsını götüre‐ tadarak telezzüz edebilirler. Nasıl ki, biz de Fransız,
______________ İngiliz, Alman, Rus, İtalyan milletlerinin hars‐
(1) Bu kelimenin aslı «harifane»dir. Harif «hariftedaş»
demek olduğundan harîfane tabiri, «hariftedaşçasına — Devamı 14'üncü Sayfada —
bir ziyafet» manâsını ifade eder.
www.atsizcilar.com Sayfa 5
TANRI VE BOLŞEVİZM
Bolşevizm bir ihtilâlin bayrağıdır. Bu ihtilâl Rusya'da saldığı ferdî hakları şefin mutlak hürriyetinde eritti.
çürümüş müesseseleri yıkmakla başladı. O arada Bu, yeni şekline rağmen Tevratın tazelendirilmiş yılan
kazmasını, hurafe ve hamakat tütsüsü ile kararmış, masalıdır. Yasak meyveyi yiyen Adem, hayalî İnsanlık
altın yaldızlarını manyetizmacı papaz Rasputin'in cennetinden tarihî maddecilik cehennemine
uçkuruna bulaştırmış, ölüm ve riya kokan bir kilisenin yuvarlanmadır.
kubbesine de sapladı. Kızıl Meydan'ın dört yanına
dinin, halk yığınlarını uyuşturmaya mahsus afyon Modern despot eski Mısır'ın firavununa rahmet
oluğunu yazdı. okutan bir iktidarın mümessilidir. Firavunun Tanrılık
sıfatı basit bir halk dininin sembolü idi; ve bu dinin
Bu inkârdan bize ne? Ondan en fazla gocunması gizli doktirinini teşkil eden tefsirlerle iyi kötü mazur
gereken, Rasputin'in yağlı sakalını savurarak, azgın sayılabilirdi. Asrî insan‐tanrı dininin ise kaçamak
teke hırsıyla tapındığı vahşi şehvet putu değil midir? noktası yoktur. 30 yıldan beri kızıl ufukların resmî
sükûnunu bozmaya cür'et eden kısık iniltiler kırbaç ve
Fikret 1917'den önce, şair kahinliği ile, yaklaşan büyük zincir şakırtılarına boğulmaktadır.
sarsıntıyı sezmemişti. "Tarihi Kadim"ini Hamit'in
"Makber"ine kıyaslamak, Hamit'le Fikret'in ***
psikolojileri gibi devirlerinin ruh ve mânasını
anlamamaktır. Hamit etrafına bakınca kuruculuk Gerileyiş bu noktada durmamıştır, insanlık sürüye ye
çağına erişmiş bir Fransız İnkılabı görmüştür. Fikret ümanizma sürüklenişe muadil olunca hak hileye,
çevresini yoklayınca temeli çatırdayan bir dünyanın fazilet boyun eğmeye inkılap etmiş, politika
ıstırabını duymuştur. Tanrı fikri muvakkat hakikatlerin zaruretleri hakikat kaygısını işporta malına çevirmiştir.
garantisi olarak anlaşılacak yerde, akıl ve mantığa Böylece, dün rejim ve politika uğrunda süprüntülüğe
aykırı "ezelî muamma" kılığına sokulursa, nur ve atılmış hurda inançlar eski Moskof emperyalizminin
hakikata yönelenlerin müstehzi kahkahaları ile yeni piyasasına sürüm getirmeye memur edilmişti. Bir
emmekten başka nasıl bir akıbet bekleyebilir. zamanlar Çarlığın şüpheli kan aristokrasisine kalkanlık
eden Ortodoks kilisesi bugün daha şüpheli bir "İleri
Bolşevizmin tarihi ithamnamesi bu akıbetin ibret Demokrasi" parolasına sarılmış kızıl parti
vesikasıdır. Fikret hayal ve edebiyat bürümcükleri aristokrasisinin emrinde XX. asır cehennemine taze
arkasından yarım yamalak kavradığı pozitivist felsefe kurbanlar arıyor.
atmosferinde mücerret insanlık rüyasını kalabalığın
başka bir rüya olan efsanesi ile değiştirmişti. "İlmî ABDULLAH
sosyalizm" davulu çalarak kalabalığını avlamaya
çalışan bolşevizmin efsane dinlemeye tahammülü
olmadığı kadar edebî rüya görmeye de vakti GÜNAH
bulunmadığı için, realite ve realizm namına, insanı ve
insanlığı olduğu gibi alması tabii idi. Fakat insan ve Ben Kızılordunun kızıl neferi
insanlık oluduğu gibi alınınca her türlü bayağılık ve Günahkârım aziz peder. Hayatta
adilğin tanrılaştırılması mukadderdir. Tanrı sayısını isa'yı, Allah'ı ben cesetleri
çoğaltmaya varan bu netice anarşiyi kanunlaştırmak Soyarken öğrendim Sitalingratta.
olur. En basit fikir ve münakaşa hürriyetine bile
tahammül edemeyen demir inzibata rejim için ise fikir Ben Kızılordunun kızıl neferi
hürriyeti engizisyon papazının rüyalarını katıştıran Otuz yıl cepheden cepheye koştum,
iman uçurumudur. Ondan dolayı bolşevizm iki defa ve Ve benden hürriyet isteyenleri
iki türlü geriledi. Önce anarşiyi yenmek mecburiyeti Boğmak için, boğmak için savaştım.
ile hep aynı kaba ve iptidai mantığı kullanarak, ihtilâl Bendim ateş veren mazlum illere
meydanına Hürriyet timsali prangalı insan.
Bendim demokrasi diye dillere
Müjde veren dilsiz zavallı insan.
Ben Kızılordunun kızıl neferi
Ne bir "Mesih" oldum ne bir kahraman,
İhtiras beynime girdikten keri
Bendim barbarlaşan, bendim çıldıran.
www.atsizcilar.com Sayfa 6
TANRI VE İRTİCA
Tanrı düne Kadar korkulan, karanlıklar arkasında Doğrusu istenirse insan belâhati o nura yönelerek
tasarlanan, esrarlı bir mefhumdu; Şimdi bu arınacağına, iyilik, doğruluk ve güzellik özleyişlerimizin
mefhumun uyandırdığı ürperti yarım suni ve züppe prensibini yuvarlandığı bataklığa gömmeye
hafifseyişlere bırakmıştır. Eskiden Tanrı yeltenmiştir. Herşeyi müptezel bir istismar mataına
anlaşılmaksızın tebcil olunurdu. Zamane onu daha çok çeviren benlik ve keyfîlik sırtlanı, insanlığın kutsal
anlamış bulunmamakla beraber, modası geçmiş ülküsünü, tercüman olduğu ulvî gerçeklik aleyhine
inançlar hesabına kataloglamaya çalışıyor. dişlemiştir.
Nietzsche Tanrı'nın gömüldüğünü ilan ediyordu. Tabiat, insanüstü kabilinden türlü klişeler altında
Fikret bir aralık resmi dine harb ilân etmiştir. Fakat eksikliğini putlaştırmaya, fâniliğini ebediyet vehmiyle
Nietzche'nin teşhisi yanlıştır; ve Fikret'in tenkit oyalamaya çabalamıştır.
özentisi tam hedefine isabet etmemiştir. Cenap
Şahabettin Rousseau, Voltaire gibi garbi filozoflardan En nâdir faziletlerin en iğrenç rezaletlere âlet
sonra suçun yükleneceği cepheyi pek sade şekilde yapılması insanlık tarihinin trajik paradoksudur. Bu
tayin etmişti. Onun kanaatince "dinsizliğin" en paradoks Tanrı'yı katliamların, yağmaların, irticaların,
muktedir naşirleri iktidarsız ulemayı din"di. zillet ve bayağılıkların mazereti, yahut avuntusu
derecesine indirmiştir. Dehrî, onu kendi ölçüsü ile
*** ölçmüş, kaşarlanmış fahişe ona suç ortaklığı
yüklemiştir. Bu kalabalığın şuurunda Tanrı insanlığa
İktidarı tefsir etmek şartıyla bu kanaat doğrudur. karşı işlenmiş günanların ucuz bağışlayıcısı, kin ve
Kur'an Tanrı'yı göklerin ve yerin nuru, ilmin, hikmetin, nefretlerin muti tastiyecisi, sevilenleri okşayıp,
rahmetin, şefkatin, bereketin kaynağı, bütün iyi ve sevilmeyenleri yıldırımlamakla ödevlendirilmiş bir
guzel isimlerin Kendisine yükseldiği sınırsız gerçeklik nevi mükellef uşak durumundadır. İşte modern ilmin
her varolanın özü, evvel ve ahir, zahir ve batıl olarak gömdüğü tanrı budur. Onu gömdürenler, hayasız
tebliğ eder. Öyleyse Nietzsce'nin karanlıkta murabanalarıyla sürümden düşürmüş olan sapık
gömüldüğünü haber verdiği mevhumenin onsuz Tartütlerdir. İrticanın Tanrısı Tartütün menfaat putu
gerçeklik ile ne ilgisi olabilir? Karanlık, bilgisizlik, daha doğrusu ta kendidir. Tartütlere tartütlüğe
kısırlık, çoraklık, mevhume ve yalan, hurafe yahut muadil Tanrı davası, adı sanı ne olursa olsun nefis ve
iftira en üstün hakikate nasıl eşit bulunabilir. nefsaniyetinin şeytani düzeninden, menfi oyunundan
başka bir şey değildir.
SAVAŞOĞLU
ÇIKARTMA Acayip Bir Konferans!
Çekiç gibi ezdim ve orak gibi Ord. Prof. Hırsch'ın "Kanunun Hûkümranlığı" konulu
Biçim insanları musavat diye. konferasında misal olarak o Mart gününde gerçek
Hak adına ölçü tutum kuvveti. demokrat milliyetçi gençliğin, akademik sükûnet ve
Darağacı kurdum adalet diye. vakarı iade maksadıyla tertip ettikleri nazik ve nezih
gösteri aleyhinde mugalâta yarışına girişmesi hayretle
Ben Kızılordu'nun kızıl neferi karşılandı. Tenakuzlarını, hukukî hatalarını ve ütopik
Ölüm saçtığım Brest sokaklarında buhranını müteakip sayıda belirteceğiz.
Yaralandım ve en tadlı bir dili
Beyaz hır hemşire dudaklarında Kendisine karşı duyulan saygı politika ve mugalâtaya
Duydum ve kurtuldum bu karanlıktan sapmasıyla pek sarsılmıştır.
Medeniyeti and içmiştik yıkmaya
Başta Marks kisveli kudurmuş tiran Dünyanın dört bir bucağında, ezcümle Filistin'de
Kasaplık öğreten bizdik dünyaya. bombalarla işlenen vahşi cinayetler, kanlı nümayişler
yanında, vakur ve nezih millî bir nümayişin
Ben Kızılordu'nun kızıl neferi baltalanmasını dinleyen gençlerin sabır ve
Stalin adına kanımla ördüm tahammüllerini takdirle anar; herhalde ruhî bir
Kremlin sarayına kızıl zaferi; buhran geçirmekte olan Ord. Profesöre âcil şifalar
İnsanlık namına insan öldürdüm... dileriz!
Mehmet BALKAN
www.atsizcilar.com Sayfa 7
KOMÜNİZMLE SAVAŞ
BU VATAN SATILAMAZ!
TEVETOĞLU
«Moskof uşakları kendilerini, analarını, karı ve kız kardaşlarını peşkeş çekip satabilirler.»
Yıllardır uzaktaki efendisini çağırmak boş gayretiyle ğa bir Türk ve on düşman başı vermek karşılığı
uluyan köpeklerin iplikleri pazara çıkarıldı: olmuştur. Bugün istilâlarında, köpek leşleri üstüne
kurulmuş yurdlar, büyük sarsıntılara dayanamayıp
Kendilerini, analarını, karı ve kız kardaşlarını kızıl yıkıldılar. Tekin ovalara dağlardan, buz denizlerinden
prensip ve gayeleri uğruna satanlar, bizim olan bu ulu ayılar indi.
vatanı da satmak hainliğini işlerken suçüstü
yakalandılar. Fakat, bizim topraklar tekin değildir. Bu yurdun
temellerinde, milyonla asil şehit, arslanlar
Üç yıl önce, "Hükümeti devirmeye matuf gizli cemiyet yatmaktadır.
kurmak" uydurma suçuyla tutulup, bir buçuk yıllık
işkenceden sonra, korkanların vehmi sona erince, Bizim dağlar, yaylalar kızıl köpek ve beyaz ayı
Yargıtayın âdil kararıyla vatan ve milletin bağrına iade dolaşmasına elverişsizdir.
olunan Türkçü vatanseverler, daha çok evvel
savaştıkları bu kızıl faşistlerin maskelerini alaşağı Moskof uşakları kendilerini, analarını, karı ve
etmişlerdi. kızkardaşlarını peşkeş çekip, satabilirler.
Talihin garip cilvesiyle değil, öcalmak isteyenlerin Fakat, bu vatan satılmaz!
gerçek vatan ihanetleriyle, Türkçüler bunun
mükâfatını şöyle gördüler: Zira bağrında sıra dağlar gibi koçyiğitler yatan,
menkıbeler diyarı bu ulu toprak, köpeklerin değil
Demire su verildi, çelik oldu. Bozkurtlarındır.
______________
O zaman, zindana atılmaları bugüne kadar geciken NOT: Bu yazı Türkçülük mahkemesinin son kararından
«Gerçek vatan haini komünistle»rin ardında mevlûdu Önce yazılmıştır.
nebevi kahramanları vardı. Bugün o pehlivanlar kuş
gibi uçmuş olacaklar ki sahipsiz kalan kızıl köpeklerin ÇÜNKÜ
tasması takıldı.
Fakir ordumuzun yılmaz erleri olan Türk Gençliği
Bunlar ve işleri, bu kadar değildir; Mukaddes vatanı Ataların mukaddes emanetini korumak yolunda
ataların en ulu emaneti bilen milliyetçi Türk gençliği ödevleri başındadır.
ve Hükümet elele bu kızıl köpeklerin topunu
yakalamak temizlemek yolundadır. İster belli, ister gizli olsunlar, yurdumuzun milletimizin
istiklalimizin düşmanları menfur isteklerinin her
Onların, yeşil cennetimizi, kızıl cehennem yapmak zaman, her yerde, her şart altında yenilmez ve
hülyaları büyük Türk milleti sağ oldukça, yâni geçilmez bir cephe halinde birleşen Türk gençliği
ebediyen, gerçekleşmeyecektir. tarafından önlendiğini görmüşlerdir ve göreceklerdir.
Onlar yeşil cennette kızıl cehennemi göreceklerdir; Gençliğin durdurulmaz, dayanılmaz doğalar gibi
Canları oraya gönderilince. şahlanan hamlelerini kızıl düşmanlar "şuursuzluk,
fikirsizlik"le damgalamaya çalışmaktadırlar. Biz bu
Atalarımız bu mukaddes yerleri alırken, önden iftiralara cevap vermeye lüzum görmüyoruz. Çünkü
köpeklerini salarak onların ulumalarına doğru yol bütün dünya, Türk gençliğinin nasıl örnek gösterilecek
bulup yürümemişlerdir. bir şuur ve aklıselimle ne zaman susup, ne zaman
konuşacağını, nerede durup, nerede atılacağını tayin
Kahpe oyunu bîlmeyen Türk aslanlarının bu yüce ettiğine şahittir.
ülkede ilerleyişi, her bir karış topra‐
Türk gençliği komünizme karşı daima sert ve kati bir
mukavemet göstermiştir.
www.atsizcilar.com Sayfa 8
KOMÜNİZMLE SAVAŞ
Kızıl Âfete Karşı Kür Şad'lık Ruhu
Nejdet SANÇAR
Türkler, uzun tarihleri boyunca türlü felâketlerle lüğündeki ülkelerimizi ve yeryüzündeki nüfusumuzun
karşılaşmış, türlü belâlara göğüs vermiş bir üçte ikisini pençesine verdiğimiz bu âfet, Türklüğün
millettirler. Tanrıya şükürler olsun ki bugüne kadar son kalesi olan dokuz yüz yıllık şanlı, Türkiyemizi de,
bunların hepsini alın aklığı ile savuşturmuş kızıl cehenneminde eritmek için çalışıyor; didiniyor,
bulunuyoruz. Fakat, ancak bir vilayeti kadar nüfusa çırpınıyor.
malik olduğumuz dev düşmanların olsun, haçlılık ruhu
ile birleşen bütün bir Hristiyan âlemine karşı olsun ***
millî varlığını her zaman korumasını bilmiş olan
milletimiz, bugün uzun tamimde şimdiye kadar Mikropları içimizde dolaşmakta olan kızıl âfete karşı
rastlamadığı derecede büyük bir belâ ile karşı karşıya Türklüğü korumak tarihî vazifesi omuzlarına
bulunmaktadır. Bu belâ en büyük tarihi düşmanımızın yüklenmiş bulunan bugünkü Türk nesli, bu vazifeyi
elinde bir silah olarak kullandığı milliyet düşmanı, din tam olarak yapabilmek için Kür Şad'lık ruhu ile dolup
düşmanı, hürriyet düşmanı, aile düşmanı, şeref taşmak zorundadır. Çünkü Türklük, yaşamak için
düşmanı yanı kısacası insanlık düşmanı kızıl âlettir. bugün bu ruha her zamandan çok muhtaçtır.
Evet, Türk ırkı bugün, tarihinin hiç bir çağında ***
rastlamadığı derecede büyük bir alet olan komünizm
felaketinin karşısında bulunuyor. Ve yıllar var ki bir Kur Şad, bundan bin üç yüz yıl önce hürriyeti çalınmak
kıta büyük‐ istenen ırkını bu felâketten kurtarmak için, içinde
bulunduğu imkân ve şartları düşünmeden ileri atılmış
KOMÜNİZM ve kendisi düşmüş, fakat Kür Şad'lık ruhunu
yücelmişti.
Çünkü komünizm, gençliğin her varlıktan muazzez,
tuttuğu milli istiklalinin düşmanıdır. İçimizde bin üç yüz yıldan beri yaşamakta bulunan ve
tarihimizin türlü çağlarında türlü şekillerde tecelli
Çünkü komünizm, vatanımızı sömürge, milletimizi eden bu ruh, bugün yine çalınmak istenen
bantsız esirler haline getirmek isteyen meftun bir hürriyetimizi ve yok edilmeye çalışılan millî varlığımızı
emperyalizmin maskesidir. elde tutacak bir silah olarak parlıyor.
Çünkü, komünizm, milî birliğimizi parçalamak, kardeşi ***
kardeşe düşman etmek isteyen kanlı ihtilallerin
hazırlayıcısıdır. Şanlı atamız Gök Türk çocuğu Kür Şad, Türklüğü
kurtarmak üzere kılıcını sıyırdıktan sonra, şartlar
Çünkü komünizm, gençliğin sarsılmaz bir imanla bağlı değiştiği halde bile, onu bir daha kınına koymamış,
olduğa millî ve kutsal inançların düşmanıdır. kırk adsız arkadaşı ile birlikte ölüme karşı yürümüştü.
Onun torunları olan ve onun kahraman ruhunu
Çünkü komünizm, milletimizin asıl ananelerini yok taşıyan bugünkü Türk nesli de, aynı mukaddes vazife
etmek, temiz ruhunu kirletmek isteyen, millî ile kılıçlarını çekmiş bulunuyorlar. Artık bizim için de
bünyemize aykırı bir ideolojidir. geri dönüş yoktur. Bu toprağa atalarının kanları ile
bağlı olan Türklerin sıyırdıkları kılıç, düşman yok
Çünkü komünizm, masum ve tecrübesiz kimseleri bin edilme‐den kınına girmeyecektir. Vuruşacağız.
bir maske altında gizlenerek aldatmaya çalışan sinsi Yaşamakta olduğumuz Ölüm‐dirim savaşını zaferle
bir düşmandır. bitirinceye kadar vuruşacağız. Kızıl mikrobu bütün
çirkefliği ile ortaya koyuncaya kadar, kirli suratındaki
İşte, bu sebeplerledir ki Türk gençliği komünizmle maskeyi yırtıp atıncaya kadar, onu paçavra edip bu
mücadeleyi mukaddes bir vazife bilerek, millî millet ve bu topraklar için beslediği korkunç hayali,
menfaatlerimizin kudretli koruyucusu halinde her gördüğü kanlı rüyayı kendisi ile birlikte yok edinceye
zaman, her yerde kızıl mürtecilerin yollarına kadar vuruşacağız.
dikilmiştir ve dikilecektir.
Refik Yunusoğlu — Devamı 14'üncü sayfada —
www.atsizcilar.com Sayfa 9
Köy Davası
Köy Ve…
Orhan Gökova
«.... Neden ölen öküzü için sahibine taziyeye gidildiğinin ve öküzün köyde asırlardır neden yarı‐mabut olarak kalmakta
devam ettiğinin acı mânasını .....»
Orta Anadolu'nun kışı şiddetli geçen bozkırlarında kar, fazla istihsalinden bekleriz de onun da bizden bazı
köyde İnsan yapısının basit örnekleri olan damları da şeyler beklemesini çok görürüz. Harp yıllarının geçici
kaplayarak göz yaşartan köy sefaletini sanki imkânlarından biraz istifade ettiğini zannederek ona
nazarlarımızdan saklamaktadır. karaborsacı gözüyle baktık, "Hacı ağa" dîye
isimlendirerek başka alay edilecek şey yokmuş gibi
Esasen köyün mânevi mevcudiyetinden habersiziz; bu dilimize doladık.
suretle maddeten de görmeye imkân bulamıyoruz,
Eğer köy bütün ıstırabı île daima nazarlarımızı tazip Devletin uzun vadeli kalkınma plânları içinde köyü
etse vaziyet biraz daha farklı olurdu herhalde. cihazlandırma teşekküllerine nasıl sinsi bir plânla,
Meselâ; bakın, yol üstünde kurulmak bahtiyarlığına taarruza geçildiğini gördükten sonra; neden ölen
eren köylerimize. Sefalet geçenleri üzmesin diye nasıl öküzü için sahibine taziyeye gidildiğinin ve öküzün
rötuş edilmiştir. köyde asırlardır neden yarı‐mabut olarak kalmakta
devam ettiğinin acı mânasını yüreğimiz sızlayarak
Kar tabakası altında birer köstebek yuvası gibi yer yer anladık.
kabartılarla şekillenen köyde sadece köpek izlerini
görerek orada bir hayat olduğunu ürpererek ***
hissederiz. Fakat elden ne gelir? Birkaç satır yazı.
Bugüne kadar köylüden, yüzyıllardır kanını kattığı öz
Son zamanlarda yazı konusu ve dâva oluşu ile malı toprağı bile esirgendi. Fakat onun yarattığı
münevverlerimiz arasında bir "Köy edebiyatı" mucizelerle sıkılmadan Övünüldü ve övünülüyor...
kalkınmasından başka neticesini müşahede
etmediğimiz köy dâvaları, köylümüzün bu yönden de Köye giden memur ve köyün parti siyasetiyle ilgili
istismar edildiği zehabını uyandırıyor. tarafını tetkike giden parti mensupları; köye hayvanla
gitmeli, köyde misafir kalmalı, kendisine kurulan
İnkılâp bütün hızı ile köy sınırlarından geçti. Her sofrada tahta kaşıktan iğrenmeden yemeli, kendisine
şeyden önce ele alınması gereken en büyük dava hâlâ serilen yatakta tiksinmeden, yorgana sıkı sıkı sarılarak
bekliyor. Nüfus artışını köylüden, iktisadî yatmalı ve sabahleyin köylüyü dinlemelidir. Köylü ve
kalkınmamızı onun daha köy içini samimî olan münevvere açar. Aksi halde
bütün tetkikler gösteriş ve dalavere, bütün masraflar
Bizim her şeyimiz ülküden gelir boş ve bütün gayretler neticesiz kalmağa
mahkûmdur.
Bağrımın başını yakan ateşin
Közü muazzam bir ülküden gelir.
Hazzı, yurt derdiyle yuğrulan başın
Senfoniden değil, türküden gelir.
Ya dert ya sevdadır basımdaki hâl,
Göksümde yay olmuş, gerilmiş hilâl.
Kükreyen Mehmedi tutan itidal
Kim demiş, kim demiş korkudan gelir!
Varsın bende olsun en kara yazı,
Yiğidim, merdâne söylerim sözü?
Ne kadın, ne içki güldürmez bizi,
Bizim her şeyimiz ülküden gelir
Selâhattin Ertürk
www.atsizcilar.com Sayfa 10
ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ
Komünist Aydınlık Dergisi yazarlarından Şevket Aziz Kansu'ya
HOCAOĞLU
Mîllet Dergisi'nin son sayısında, Komünist Aydınlık millet, vatan ne demek? Bırakın alsınlar ve bizi
Dergisi'nden alınan iki parçada Ankara Üniversitesi insaniyete kavuştursunlar! demekte... Hayır Kansu
Rektörü Ş. A. Kansu'nun ideolojik görüşünü belirten efendi şahsınıza karışmayız, fakat biz insaniyete
satırları bir kere daha okuduk. Kaosa aynı fikirleri hâla yularımızdan çekilerek gitmeyeceğiz. O sıralarda
taşıyıp taşımadığınızdan şüphelenen bir topluluğa sözde insaniyet mümessili geçinen Komünist dünyası
hitap etmekte bulunduğunu bir türlü anlamamış şakşakçılarının sesine uyarak, "insaniyet dünyasına
olacak ki, Ulus gazetesine verdiği bir demeçte, koşunuz." demekle yabancılara tanıdığınız efendilik ve
"Tamamen felsefî mahiyetteki bu yazıyı yazdığım önderlik hakkını bu millete çok görmeyiniz! Şahsınıza
tarihte onsekiz yaşımda idim» diyerek durumunu karışmayız, lâkin şunu tekrar tekrar hatırlatmak isteriz
kurtarmağa çalışmıştır. Otuz yıl önce tıbbiyeye ki, bu millet kendisinden başka bir efendi tanımıyor ve
girdiğini gene kendi demecinden öğrendiğimiz tanımayacaktır.
Kansu'nun 26 yıl önce on sekiz yaşında olduğu da
şüphelidir, fakat biz bu. Meseleyi bir tarafa bırakarak, Atatürk, Türk'ün mukadderatını tayin edecek olan
Kaosunun bu kabil makaleler yazmakla işlediği kutsal mücadeleye bütün milleti, bu arada saylavlarla
marifetin mahiyetini ortaya koyalım. ödevli ve yedek subayları da çağırdığı zaman ruhunda
bir damlacık olsun milliyet duygusu, vatan sev‐
SORUYORUZ:
Rektör Bay Şevket Aziz KANSU,
Talebelerine yabancı İdeolojiler aşıladıkları rivayet olunan bazı doçent ve profesörlerin böyle bir faaliyette
bulunmadıkları (!) hakkında bazı gazetelerde yayınlanan mahut 108 imzalı mektup metninin sizin tarafınızdan
hazırlandığı söylenmektedir.
Doğru mu?
CEVAP İSTİYORUZ
Dikkat buyrulursa 26 yıl önce yazılan bu satırların gisi taşıyanlar Anadolu'ya koştular. Bundan mahrum
yazılış tarihi 1921 yılına rastlıyor, 1921 yâni İstiklâl olanlar İstanbul'da kalarak rahatlarına baktılar. Öyle
Savaşı'nın en şiddetli zamanları... Öyle bir zaman ki ya milliyet, istiklâl ve vatan duygusu denen şeyden
Türk milleti, bugün Kansu'nun rahat ve huzur içinde, mahrum olduktan sonra işgal ordularının varlığından
balon gibi yükseldikçe yükselmesini sağlayan Türk rahatsız olamaya ne sebep vardı? İnsani duygu ve
milleti ölümle yüz yüzedir. Anadolu'nun göbeğini meziyetlerden sıyrılıp, sadece yiyip içen bir yaratık
çiğneyen sömürgeci ayaklar, Türklüğün, şerefli tarihi olarak yaşamaya razı olduktan sonra, Kansu'nun kendi
üzerine kara bir perde indirmeye çalışıyor. Türk'e ifadesiyle söyleyecek olursak, «Yaşayan bütün
kendi yurdunda Türk ve efendi olarak yaşama hakkını hayvanlar gibi bir hayvan» olarak yaşamasını bildikten
tanımıyor. Manzara müthiştir. Bir yanda sonra mutlu olmamak için ne sebep vardı. Bir çok
sömürgeciliğin ve haksızlığın çullanışı, öte yanda gençlerin mektep sıralarından cephelere koştuğu o
hakkın ve adaletin şahlanışı var. Şahlanan hakkı yere nazik günlerde Kansu efendi de fikirdaşı Hasan Ali gibi
düşürmemek için bütün Türk çocukları silâha mücadeleye katılmak zahmetine katlanmamış, üstelik
sarılmıştır. Kadınların bile katıldığı bir ölüm dirim de millet, vatan, kavramlarına saldırmıştır, Fakat
savaşı bütün şiddetiyle sürmektedir. Türk milliyetçilerin savaşı zaferle bittikten sonra bu iki
topraklarında bütün bunlar olup biterken İstanbul'da fikirdaş Çankaya kapılarına koşmuşlar ve maalesef
insaniyet türküsü çağıran bu toy çocuğun ruhunda yükseklere tırmanma imkânı bulmuşlardır.
Anadolu'dan yükselen insan feryatları yankı
uyarmıyor. O bilakis onlara, ne bağırıyorsunuz? Vatan On sekiz sayısına sıkı sıkıya sarılarak kabahatini
gidiyormuş, millet gidiyormuş, gitsin. Zaten gençlik günahı gibi göstermeye
www.atsizcilar.com Sayfa 11
yeltenen Kansu'nun hareketi hoş görülebilecek gafletinde bulunuyor. Dikkat buyrulsun 18 yaşında
kabilden değildir. Vatan çocuklarının uğrunda söylediğini bilmeyen, kendi tabirince «rüyâ
dövüşerek can verdiği vatan, millet kavramlarına âlemi»nde bulunan bir çocuk felsefe yapıyormuş.
saldıran Kansu, sadece bir hata işlemekle kalmamış Bunları aklı başında bir insan mı söylüyor? On sekiz
aynı zamanda ancak bir kere girebileceği bir imtihanı yaşında iken yazdığı bir karalamaya felsefî sıfatını
kaybetmiştir, veren bir ordinaryüs profesör müdür? Bu durum
karşısında gülmemi tutamıyor ve Fikret'in meşhur
Kaldı ki Kansu efendi gençliğinde böyle bir iş mısralarını hatırlıyorum: "Güleriz ağlanacak halimize."
karıştırıp, iddia etmeğe çabaladığı gibi sonradan
hidayete ermiş bir kimse midir? Gösterişçi pozunun Felsefî kelimesinin, bu ağıza ne kadar aykırı
arkasında halâ o beceriksiz, komünist dergisi düştüğünü anlamak için kendisinin büyük ve gürültülü
yazarının gizlenmekte olmadığına nasıl inanalım? kelimeler altında ne sıska ve öksürüklü lâflar ettiğini
Bilhassa ağladığı zamanlarda şüphelenmemek elden dinlemek yeter.
gelmiyor.
Rektör beyefendinin bazı konferanslarını da dinledik,
*** insaniyet, hümanizma gibi sözlerin yuvarlandığı laf
ebelikleriyle dolu konferanslarını... Hep aynı nakarat.
Bu sakat zihniyetin onda hâlâ yaşadığına delil mi Sözün kısası Şevket Aziz, dolambaçlı cümleler
istiyoruz? D. T. C. Fakültesinin Kars haftası geveleyerek kamuoyu ve gençliği oyalamaktan
münasebetiyle öçzel broşür içinde yayınladığı «Türk vazgeçip, açıkça ve mertçe «Milliyetçiyim,
Vatanı ve Cehıt Felsefesi» adlı acayip yazıyı Türkçüyüm, komünizmin düşmanıyım» diyebiliyor
karıştırmak zahmetine katlanınca görürüz ki kelime mu? Hayır. «Vicdanı, düşüncesi, benliği faaliyeti açık
canbazlıklarına, cümle nokkabazlıklarına rağmen bir insanım.» Demekle açıklık sağlanmaz!
anlayanların pek alâ farkedebilecekleri gibi, eski
zihniyetini, milli kültür ve tarih anlayışına ‐ bilerek Sonra rektör sıfatıyla güttüğü «geniş millî
yahut bilmeyerek‐ yamamaktan Kendini alamamıştır. hedef»lerden, gençliğe verdiği öğütlerden dem
Baştanbaşa madde faaliyeti olarak yorumladığı bir vuruyor. Eğer geniş millî hedefler gütmekten,
hayat kavramından, mantıki ve müsbet bir ilişki gençliğe öğüt vermekten azizliğin değil, acizliğin
kurmaksızın vatan ve millet ülkülerine sıçramak ifadesi olan şaşkın gözlerle ağlayıp sızlamayı
istemiştir. Böyle düşük kaliteli bir yazının altında kastediyorsa; Atatürk ve İnönü'nün sofralarında
rastlayınca, Ord. Prof. kelimelerine insan esefle oturduğunu şımarıkça söyleyerek aklı sıra
bakıyor. Bununla birlikte bu beceriksizliği ilmi böbürlenmeyı anlıyorsa, Kansu bilmelidir ki kedilere
oluşumunun yetmezliğine veremeyiz. Çamlıca bile nasip olabilen sofra yakınlığı, kahramanların
tepesinden "dünya sosyalizmi vaz ederek "milet"i, şereflerini kahramanlıktan nasibi olmayanlara
"vatan"ı çürütmeye yeltenen Aydınlık dergisi geçirmez.
yazarının igman kıtlığını da hesaba katmalıyız. Millet,
vatan gerçeklerinde "mevhumeden fazla bu şey Sakarya, Dumlupınar, Metristepe sırtlarında ateş ve
bulamayan Cansu'nun Ord. Prof. luk rolünde bir adım ölümle boğuşa boğuşa kazanılmış şerefler, «vatanı»
bile ileri gidemediği iddia olunabilir. ve «mılleti» zememetmiş olanların değil, bu
gerçeklerin yoluna baş koymuş olan asıl gençliğin
*** hakkı ve mirasıdır!
Yalnız, millî mücadele anlarında, millet ve vatan HOCAOĞLU
gerçeklerine yuh çekip pervasızca sövebilen bu adam Makinede:
şimdi 10 milyonun çelik iradesi huzurunda ancak
kekeleyebilmektedir. Şimdilik bu kadar işaret etmekle Türkçüler Beraat etti!
yeterlendiğimiz o yazı üzerinde gerekirse ileride daha
esaslı surette duracağız. Yalnız vicdanının emrine uyan bir mahkemenin, bütün
suçları bu milleti sonsuz bir aşkla sevmekten başka bir
*** şey olmayan Türkçüler hakkında vereceği kararın bu
olacağına biz üç yıldan beri inanıyorduk.
Şevket Kansu'nun, suçunun 18 yaşına bağışlanmasını
yalvarırcasına Ulus Gazetesi'ne demeçte bulunması, Türkçülere çamur atmak isteyenler sadece kendilerini
kendisini tanıyanların pekiyi bildiği fikir kirletmiş olurlar. Tarih iftiracıları lânetleyecektir.
dağınıklığından ve şaşkınlık itiyadından başka hiç bir
şey ifade etmez. Üstelik bu demeçte o zamanki Kür Şad
makalesinin tamamen felsefî olduğunu söylemek
www.atsizcilar.com Sayfa 12
Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup
Mustafa AYDINOĞLU
«Bu dizi, benimle eğlenen bu millete er geç öptüreceğim» dediği rivayet edilen selefiniz Allah saklasın işbaşı yaparsa...
Sayın Bakan: ğim" dediği rivayet edilen gür kaşlı selefiniz ‐ Allah
saklasın! ‐ işbaşı yapar! Onun için, sizden dileğimiz,
Sizi pek yakından tanımam. Ülkü'de bir kaç yazınızı zaman geçirmeden, kolları sıvamak ve yapılacak
okudum. Almanya'da talebe müfettişi iken Pertev temizliği çabuk yapmaktır. Selefiniz büyük bir
Naili Boratav'ın tahsiline son vermiş ve memlekete şeytanlık gösterdi: Makamını terketmeden evvel
iade etmişsiniz. Aslen Sivaslı bir Anadolu evlâdı üniversiteyi muhtar hâle soktu! Herhalde, bu yüzden
imişsiniz. Hakkınızda bildiğim bu kadar. Bütün bunlara kızıl doçentlerin, kızıl profesörlerin, hakkından gelmek
ve bakanlığa geldiğinizden beri gösterdiğiniz faaliyetle kolay olmayacak. Lâkin, bir yığın ilk ve orta öğretim
komünistlerin aleyhinizde olmasına bakılırsa müesseseleri emrinizdedir. Köy enstitüleri, san'at
milliyetperver ve dürüst bir Türksünüz. enstitüleri, ticaret liseleri, liseler, kız enstitüleri,
öğretmen okulları, ortaokullar, ilkokullar v. s.
*** Binaenaleyh, üniversite gençliğinin gözünden ve
matbuatın kulağından kaçan nice kızıl Öğretmen var ki
Sayın bakan, pekâlâ bilirsiniz ki, polis takibatı ile ve sizce olmasa bile teşkilatınızca malûmdur. Bunların bir
kanun yoluyla yapılacak bir komünizm mücadelesi bu kaçını ben de biliyorum; zira bizzat bana hocalık
memleketi kızıl veremden kurtarmaz. İnsan, sureti ettiler.
haktan görünmesini bilen, fikirlerini meşru kalıplara
sokmasını beceren bir mahlûktur. Komünist ise bu Sayın bakan, tekrar deminki sözü söyleyeceğim:
hususta yektadır. Eğer Türkiye, cenup yarım Türkiye cenup yarım küresinde değildir; asırlık
küresindeki bir kıt'ada bulunsaydı, eğer Moskoflar düşmanımız bulunan bir devletle hemhuduttur. Ve
Türklüğün asırlık düşmanları olmasaydı, eğer milletçe işin fecaat tarafı günden güne şişen bu devletin resmî
vatanımızın istikbali üzerinde bazı endîşelerimiz ideolojisi de komünizmdir! Bilmem ki bu komünizm
bulunmasaydı ‐ emin olun‐ bu açık mektubu, fikir hakkında "bitaraf, fikir hürriyetine taraftar, münevver
hürriyeti namına yazmaktan vazgeçerdim. Fakat, ve geniş görüşlü bir fikir adamı" gibi hareket etmek
bugün mücadele mecburiyetinde olduğumuz şey, şu nasıl mümkün olur? Kanaatımca, bu çeşit bir tarzı
ilim kitaplarında okuduğumuz Marksizm veya Tarihî hareket, aşırı bir safderunluk değilse, behemehal
Maddecilik değildir. Bal gibi vatan hainliğidir; Moskof şuurlu bir hiyaneti vataniyedir.
uşaklığıdır: Bittabi böyle aşağılık şeyler hakkında da
fikir mücadelesinden bahis açılamaz. Zira, ancak fikrî ***
olanla fikir mücadelesi yapılabilir.
Sayın bakan! Bu millet, milliyetçilik namına yapılan
Sayın bakan, komünizmle mücadelede, kabul demagojilerden, milli duyguların ‐istismarından ‐ millî
edersiniz ki bakanlığınıza yükün büyüğü düşmektedir. eğitim namına yapılan milliyetsizleştirmelerden,
Nitekim, selefiniz zamanında komünizmin yayılması samimiyetsizliklerden, ikiyüzlülüklerden bıktı, usandı
ve Moskof uşaklarının korunması mesuliyetinin en artık! Memleket, bir tarafta davudi sesle büyük
büyük kısmı, bugün devlet erkânının kanadı altına Atatürk hakkında methiyeler okuyup beri tarafta
sığınan Bay Hasan Ali'nin engelinde bulunuyor. Bu "Atatürk zamanında hayvan muamelesi görüyorduk,
sebeple ve Sivaslı dürüst, milliyetçi bir Türk sıfatıyla, şimdi insanca yaşıyoruz." diyen sıfır numara
hazır bakanlığa gelmişken, hiç değil kendi teşkilâtınızı dalkavuklardan illallah diyor. Binaenaleyh, etrafınızı
şu zavallı memleketin başına musallat olan kızıl çevirmiş olmaları muhtemel bulunan ve şahsî
haşerelerden adamakıllı temizleseniz, inanın çok refahlarından başka bir şey düşünmeleri pek az
büyük sevap işlemiş olursunuz. Zira, olursa, belki bir mümkün olan sözde insaniyetçi, sözde hümanist,
daha böyle fırsat ele geçmez! Belki siyaset fırıldağı sözde hürriyetçi kimselerin mütalâalarına aldırmayın;
yine döneri Belki "bu dizi, benimle eğlenen bu mîllete kibarlık taslayan bu sahte güzidelerin fikirlerini
er geç öptürece‐ efkârıumumiye
www.atsizcilar.com Sayfa 13
zannetmeyin. Sivas'ı, dedenizi, nenenizi, ananızı, bacınızı, Kızıl Âfete Karşı Kür Şad'lık Ruhu
ağanızı, emminizi, köylünüzü, yedeksubaylık yaptığınız (Başı 9'inci sahifede)
alayınızın subaylarını, mehmetçikleri, öğretmen
arkadaşlarınızı, darülfünun hayalinizi, bu milletin şanlı Türklüğün ölüm‐dirim savaşı şiddetlenmiş ve savaş
tarihini ve pek dağınık coğrafyasını düşünerek Türk ve insan yerlerine, düğüne gider gibi gidenlerin torunları kızıl
olan vicdanınızın sesini dinleyiniz: Emin olun bu ses, hakiki düşman karşısında saflarını kurmuşlardır. Vazifemiz,
ve engin efkârıumumiyenin sesidir ve tâ kendisidir. saflarımız seyrelse de düşenlerin kanlarından açacak şafağa
doğru yürümektir. Yürüyoruz, yürüyeceğiz. Zafer, Kür
Sayın bakan, sözlerime son verirken bir sual sormama Şad'lık ruhu ile taşan Türk ırkının bugünkü neslinin elinde
müsaade ediniz: Yavuz Sultan Selim Han, Şah İsmail'in kalıncaya kadar yürüyeceğiz.
üzerine yürümeseydi ve tacını‐tahtını tarumar etmeseydi,
bugün Anadolu hangi mezhepte bulunacaktı ve nereye Nejdet Sançar
yamanmış olacaktı?
Sonsuz saygılarımı kabul ediniz sayın bakan.
Kimleriz Hars ve Tehzip
(Başı 5'inci sahifede)
Tarihe sığmayıp taşan bir neslin
Ardında yer alıp gidenlerdeniz. larıyla ara sıra tezevvuk ediyoruz ve edeceğiz. Fakat,
Önüne geçilmez o coşkun selin bundan sonra, bu tezevvukumuz hiç bir zaman ekzotizmin
Uğrunda murada erenlerdeniz hududunu aşmayacaktır. Bizce, Franzızlara, İngilizlere,
Altay'da en soğuk suları içtik Almanlara, Ruslara, İtalyanlara ait güzellikler, ancak ekzotik
Türkistan'dan kopup Kafkastan geçtik güzellikler olabilir. Bu güzellikleri sevmekle beraber, hiçbir
Bozkurdu her şeyden mukaddes seçtik zaman gönlümüzü onlara vermeyeceğîz. Biz gönlümüzü
Şahlanan atlarla gelenlerdeniz. Rozaltst'ten beri millî harsımıza vermişizdir. Bizim için
Şehit kucaklayıp saran o yerler dünya güzeli, millî harsımızın güzelliğinden ibarettir. Biz,
İmanım eritti çok taş siperler medeniyetçe, irfanca, iktisatça ve tehzibce Avrupa
Ölüme gülerek giden o erler milletlerinden çok geri kalmış olduğumuzu inkâr etmeyiz ve
Yoluna kan döküp ölenlerdeniz. medeniyetçe onlara yetişmek için bütün kuvvetimizle
Nerede âz yurdum? nerede kaldı çalışacağız. Fakat hars itibarıyla hiçbir milleti kendimizden
Ceddimin kabrini benden kim aldı üstün göremeyiz. Bize göre, Türk harsı dünyaya gelmiş ve
Kırk milyon insanı dertlere saldı gelecek olanların en güzelidir. Binaenaleyh, ne Fransız
O meş'um hırsızı bilenlerdeniz. kültürünün ne de Alman kültürünün mukallidi ve tabii
olmamıza imkân yoktur. Biz, onları da diğer harslar gibi
M. HAYRİ ÇOPUROĞLU yalnız milletlerine mahsus hususî harslar addederiz ve
onlardan da sair harslar gibi yalnız ekzotik bir zevkle
KÜR ŞAD'A SESLENİŞ
mütelezziz oluruz.
Öyle bir an, zaman olur.
Görülüyor ki, Türkçülük bütün aşkıyla yalnız kendi orijinal
Gök,bulut harman olur
harsına meftun olmakla beraber, şoven ve mutaassıp da
Dağlar duman duman olur
değildir. Avrupa medeniyetini tam ve sistematik bir surette
KÜR ŞAD görülmelidir Hey!
almağa azmettiği gibi hiçbir milletin harsına karşı istiğna ve
Ellerde gerilmiş yaylar
istihfafı da yoktur. Bilâkis, bütün harslara kıymet veririz ve
Yola koyulmuş alaylar
hürmet ederiz. Hatta birçok itisaflarına hedef olduğumuz
Hanlar, Gaziler, Giraylar
milletlerin bile, siyasî teşkilâtlarını sevmemekte devam
KÜR ŞAD dirilmelidir Hey!
etmekle beraber medenî ve harsî eserlerine meftun,
Ecel‐ebed arasından
mûtefekkirleriyle sanatkârlarına hürmetkâr kalacağız.
Çıkmış Pamir yaylasından
Hür doğan hür anasından
(Türkçülüğün Esasları Esasları)
KÜR ŞAD sarılmalıdır Hey!
Ziya GÖKALP
Ne ON'um ne Bir'lerdenim
ALTINDAĞ'lı erlerdenim
KÜR ŞAD'la dolmuş bedenim
Cenge verilmelidir Hey!
Ne Şeytanlardır ne de cin
İçimde beslediğim KİN:
TÜRKLÜĞÜ vuranlar için
Hesap sorulmalıdır hey!
AZMİ GÜLAHMEDOĞLU
www.atsizcilar.com Sayfa 14
Gerçeğin Şakası
YENİ BİR HASTALIK ADAM DEĞİLMİŞ
Henüz sebebi anlaşılmayan yeni bir hastalık tıbbî Evvel zaman içinde, kalemi ile atlıyı atından indiren
müsamerelerde uzun münakaşalar doğurmuştur. zorlu bir Türkçü, Türk yaratıldığı, namuslu ve
vatansever olduğu için tüm muhalifleri tarafından
Kuşlara özenmekle başlayan bu hastalık hem demans muhakeme ediliyormuş.
prekos (erken bunama)nın hem de şizofreni (melekâtı
akliyenin ziyaı)nın arazlarını göstermekte, hastalar, Kendisine türlü tezviratta, en rezilâne iftiralarda
ileri devrelerde mütemadiyen "Ben miyim?" diye bulunan bir insan müsveddesine hitap ederken:
sayıklayarak çırpınmaktadırlar.
— Şu yüksek makamı işgal eden bu adam! diye söze
Bazı hekimlerin bu hastalık için teklif ettikleri "Mızrak başlamış.
çuvala girmez" adı henüz kabul edilmemiştir. Bu
münasebetle bazı kimselerin mızrağın çuvala Herif "Adam" lafından gazaba gelmiş ve:
gireceğini zannettikleri anlaşılmıştır.
— Hakaret ediyor efendim, zapta geçsin! talebinde
bulunmuş.
Müdafaa hakkından, söz söylemek‐ten mahrum Türk:
— Adam dediğim mi hakaretmiş? Pekâla, "Adam"
hitabımı gerçekten adam olanlara kullanmak üzere
geri alıyorum. Demiş ve ömründe sözünü geri
almamış bu yiğit, karşısındakini adamlıktan tecrit
etmek vazifesiyle karşılaşınca, yapmadığını yapmak
zorunda kalmış..
MEŞHEDİ GERÇEĞİ ECELİ GELEN KÖPEK
Türk ve Türkçü olduğu için bir yıl tophane Sahibi tarafından tasması çıkarılarak Babıaliye
zindanlarında işkence görmüş bir vatansever, açtırılan salıverilen bir kuduz köpek ağzından kızıl salyalar
dava sükut edince memleketine dönüyordu. Yolda saçarak hürr hürr diye gelip geçenin paçasına
yeni çıkmış bir kitap okuyordu: (Sarıklı İhtilâlci Suavi). saldırmaya başlamıştı. Bir ara Üniversite semtine çıkıp
Bölüm, Suavi'nin Kastamonu'ya sürülmesini şakaya gelmeyen balyoz yumruklu gençlerin de
anlatıyordu. Suavi ile zaptiye nazırı arasında şu paçalarına saldırmış ve bir tekme ile beyni dağıtılacağı
konuşma geçiyor: sırada zabıtai belediye memurları tarafından
yakalanarak kurtarılmıştı. Memurların gafletinden
— Beni niçin gönderiyorlar? istifade ederek kaçtığı ve son günlerde boynunda bir
— Hasbelicap seyahattir. zincirle bir cami civarında görüldüğü söylenmektedir.
Bu, dünkü vatanseverin tevkif ve sürgün sebebi.. Sahibinin haberi ola...
Bugünün vatanseveri de, aynı şeyi sorduğunu
hatırladı:
Beni niçin, tevkif ettiniz, bu zindana attınız?
— Görülen lüzum üzerine.
(Hasbelicap) ile (Görülen lüzum üzerine) lâfları
arasında ne büyük fark var! Asrı yıla sığdırdığımız ve
böylece 25 yılda 25 asır ilerlediğimiz cidden su
götürmez gerçek.
www.atsizcilar.com Sayfa 15
Ülküdaşlarla Başbaşa:
Mustafa Dinçer — Ankara. "Arkadaş" adlı şiirinizde nıza iştirak ederiz. Ancak, şiir yazmak için heyecan
kuvvetli mısralar var. Yalnız sizden daha güzellerini yetmez. Bunun kuvvetli bir teknikle işlenmesi gerekir.
umduğumuz için bunu yayınlamıyoruz. Yeni şiirlerinizi Çarpıştık, güreştik, yarıştık kelimeleri birbiriyle ayaklı
bekler selâm ve sevgilerimizi sunarız. değildir. Sonra koşma tarzında yazmak istediğiniz
halde dörtlüklerin son mısraları ayak tutmuyor. Halk
Tayfur Cengiz — Antakya. Türkçü dergi ve kitapları şairlerini bu arada bilhassa Karacaoğlan, Köroğlu ve
yaymak ve okutmanın da büyük ülküye bir hizmet Emrahı iyice okumanızı salık veririz Ölçülü yazmak
olacağını anlayarak gösterdiğiniz ilgiyi alkışla isteyince güzel şiir söylemekten önce, hatasız
karşıladık. İsteğiniz yerine getirilmiştir. Sağlık dileriz. manzume yazmasını öğrenmek gerektiğini
unutmamalısınız.
Hilmi İşgüzar — İstanbul. "Sesleniş"inizi okuduk.
Takdirle karşıladığımız heyecanı‐ HOCAOĞLU
www.atsizcilar.com Sayfa 16