You are on page 1of 16

 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 1 
 
Türklük Ve Türkçülük 
HABERLERİ 
Doğu Türkeli'den Gelen Bir Mektup 
  
Mehmet Emin Beğin Kâsöardan Hindîstanda bulurun Mehmet Kasım Hacım Beğle arkadaşlarına, 
onların da bir örneği Türkiye’ye yolladıkları Doğu Türkeli'nin komünist çetecilerden temizlendikten 
sonraki durumuna ait bilgiler yeren bir mektuptan bazı parçaları neşrediyoruz. 
 
 
"Biz içki Çindeki yurttaşlar Ötken yıl 17 oktebirde Uumcige kelgen idik. Merkezî hükümetnig vekili Cang Ci‐Cung 
Efendi ve Halk Vekilleri arasında 8 ay muzakere neticeside yurtta sulh orunlaşıp yeniden demokratik bir 
hükümet kuruldu. Bu hükümetnîng esasi kanunu, milli inkılapcılar bilen Cang Efendi arasında kararlaşkan 
muahedege esaslanıp kuruldu. Memurlerni intisap bilen tayinlaş, söz ve matbuat hürriyeti, dahili ve harici 
ticaret hürriveti, din ve medeni işler hürriyeti Sing (Komünist valî) zamanesideki bütün mezalimni yok etîş, 
maarif öz tîlimîz ve öz bahişimizde (istek) buluşı, yerli asker teşkil kılışı ve başka meseleler. Hayır hükümet 
azaları ve memurlerinîng yüzde yitmişi yerliklerden boldu. Çünançi (nitekim) hükümetning iki muavin reisi de; 
Burhan Efendi ve Ahmet efendiler, tört nezaretnîng nazırları Muhammet Emin (İkdîsadî Tamirat Nazırı), 
Seyfeddin Efendi (Maarif Nazırı), Canımhan Hacı Kazak (Maliye Nazırı). Celalettîn Efendi (Dahiliye Nazırı), 
Mes'ut Efendi Umumî Müfetfîş ve İsa Bey hükümet azası ve başkalar bulup Urumçi merkezî hükümetnîng 
erkânidin 25 de 17 kişi bizdin boldu. On vilâ‐yetlerninîg valilelerî — Karaşehirningkinden başka— hemmesî 
verlik Türklerden, boldu. Meselâ: Meşhur Abdülkerimhan mahdum Kaşlar valisi. Abdulaziz mahdum 
(Abdulkadirdamullam oğ‐lu) Aksu valisi, Nuri Bey Hotan valisi boldu. Bütün nahiye hâkimleri (Sincanglar)ni 
bernahiye halkı özleri öz içidin azat intihap bîlen saylamakçı boldu. Hazır bu is başlandı. Şimal vilâyetlerde 
(Urumçi, İplâ, Çüvcek ve Altay) herbîr siyasi işler yukarki surette icra kılınmakla başlagalı üç tört ay boldu. Altı 
şehirde eski hükümet vaktîdaki memurlar bulganlıkı (bulunduğu) üçün bular manilik kılmakta îdi. Bunlarni 
işîdin (işinden) tüşürüp halk tarafidin azat intihap bilen (serbest secimle) memur İntihap kıîdırıs ve yeni 
sîyasetni halkga tanıtıp halknîng hukukunu özleri işletmek yollarını talîm berus üçün muavin reis Burhan 
Efendi, Seyfeddin Efendi ve mening rivayetimiz altîda üç hey'et 5 oktebîrde teyyare bilen Kâşgar'a keldik. 
Bugün erte men (sabah erkenden) hey'et azalarım bilen Hotenge baramen. iki aygaçe Urumçige kaytmakçımız. 
Sing zamaneside müsadere bulgan mal ve mülkleri öz igesige (asıl sahibine) kaytarup berîs idaresining reisi 
men idim. Hazır bütün gayri menkul mülkleri igelerige kaytarup birdim. Mankulâtnî mu (dahî) bir nic (birkaç) ay 
songra tutup beris işi başlaydor. Nuvemberning songlarîgaça biz hey'etlerning nezaretimiz altida halkımiz 
tarafidin memurlarını intihap kılış tamamlanadur. Ve andîn kiyin (bundan sonra) biz tilîni anglamav durgan 
(dilinin anlamadığımız) Ambollar (Çinli hakimler) yurtımızda kalmaydur. Hükümet bu yıl bac haracnı (vergi) 
almadı. Hiçbir alıngan yasag (yasa) yok. Gelecek yıldîn itibaren yenîdin adilâne usulde bac ve barac 
tayinlenedir. Özleri tezdin kaytıp (gerî dönüp) kelinler. Millet ve vatan hizmeti kamilen müyesserdir. Yol 
masrafige Urumçige barupl pul (para) yollayman. Raaîpendidekî kitap ve matbaalarını alup kelsunler. Matbaa 
ücün istihsal sivah (matbaa mürekkebi) ve başka levazımnı mükemmel ahsunlar. Bu yerde taş ve harf 
matbaalarımız mükemmel bar. Yani Altay Neşriyat İdaresi'ni Urumçi'de kurup her vecihdîn mükemmel 
matbaacılıkga başladık. Ve herbir eserni basıp neşir kılaymız. 
 
"Ve başka dostlarga yukarki yurt vaziyetini yazıp mağlum kılıp koysunlar ve hemmesî (hepsi) kaytup kelsunler." 
 
 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 2 
 
KÜR ŞAD
TÜRKÇÜ DERGİ 
Cilt: 1  (ŞİMDİLİK AYDA BİR ÇIKAR)  Sayı: 1 
En Büyük Türk Kahramanı: Kür Şad 
                                                    ATSIZ 
Türk tarihi, dünyanın en hamasi şiiri, Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır. Bir zafer şebrâhını dolduran 
heykeller gibi 26 asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref verecek ne büyük fâniler gelip geçti. 
Tanrının Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insanoğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna, 
kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu... 
 
Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad o kahramanlıkla faziletin şahıslanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır. 
 
Milli ıstırapların şahlandığı ve şahsi ıstıraba karıştığı son yıllarda, ölmezler tümeninin zafer ve Şeref şehrâhında hayalen çok 
dolaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga'dan, kahraman kadın Tomıris'ten bağlıyarak Pilevne kahramanı Gazi 
Osman Paşa'ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa'ya ve kurtuluş savaşının meçhul fakat meşhur şehidine kadar bütün 
ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim. 
 
Eskiden olduğu gibi yine Kûr Şad'ı hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak, 
birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış 
kaya gibi aşılmaz bir devdi. 
 
Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir 
şahap gibidir. Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize en büyük hakikati görebilecek fırsatı 
vermiştir. Bu hakikat ezeli ve ebedî kahramanlıktır. 
 
Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. 
Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz; Türk milletini 
kurtarmak ve esir olan yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına 
saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir. 
 
Bu muhteşem saldırışın muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz 
fedailer acaba nasıl insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor 
mu idi? Çocukları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar, neler düşünmüşlerdi? 
Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu: 
 
Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad...Bozkurt hanedânından yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta 
çıkararak Türk milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad.. Bu nispetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani 
düşmanın kalbine saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu belirten Kür Şad... 
Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmadan kurtaran Kür Şad... Sonra 
onun 40 şanlı arkadaşı.. 
 
Bir hareketin değeri, verdiği sonuca göre ele alınırsa Kür Şad'ın hareketi Türklüğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad 
büyüktür. Yapanın fedakârlığı ve kahramanlığı ile ölçülürse Kür Şad yine büyüktür. Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir 
kıskançlığın erişemeyeceği kadar büyük... 
 
Biz, bugünün Türkçüleri bu "kaybolmuş güneş"imizi 13 asrın karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o, 
büyük yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden bize 41 kahramanın selâmlarını getiriyor. Ve 
onların ruhları kendilerine doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor. 
 
1300 yıl önce dökülen Kür Şad'ın kanı ırkımızı yabancılar arasında erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hâtırası Türklük 
ruhunu eriyip sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul mezarlardan bize gelen sesler "dâha 
ne kadar bekleyeceğiz?" diye sorarken bizim yayladan "yakında geleceğiz" diye yükselen haykırışlar onlara karşılık veriyor... 
 
Sefil ihtirasların ve baykuş seslerinin söndüğü yarinki Türkeli'nde Kür Şad için ulu bir anıt düşünüyorum. Gösterişsiz, sade 
fakat metin, kayadan bir anıt... O anıtın önünde Kür Şad'a ve arkadaşlarına saygı olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak 
takmış Türk gençlerinin, birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık 
gençler olan Kür Şadla arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde, kendilerine çevrilen başlara 
gülümseyerek selâm aldıklarını görür gibi oluyorum... 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 3 
 
Gökalp Diyor ki:
HARS VE TEHZİP (*) 
  heyeti mecmuası gibi telâkki etmeyen adamlar da 
Fransızca «Culture» kelimesinin iki ayrı mânası vardır.  vardır. Bunlara göre, ayrı ayrı medeniyetler yoktur, 
Bu mânalardan birini hars, diğerini tehzib tabiriyle  bütün insanların mecmuu, bir tek medeniyet 
tercüme edebiliriz. Hars hakkındaki bütün  zümresinden İbarettir ve bu bir tek medeniyet 
suitefehbümler Fransızca kültür kelimesinin böyle iki  zümresi, milletlerden değil, fertlerden mürekkeptir. 
manalı olmasındandır. O halde, biz lisanımızda, bu iki  Bu fikirde bulunan insanlara kozmopolit adı verilir. 
manayı, hars ve tehzib kelimeleriyle ayırırsak, kendi  Kozmopolitler, «milletim nev'i beşerdir, vatanım ruyi 
memleketimizde bu suitefehhümlere nihayet vermiş  zemin» diyen dünyacılardır. Bunların medeniyet 
oluruz. Hars île tehzib arasındaki farklardan birincisi,  zümresi hakkındaki Telâkkileri, milliyetperverlikle 
harsın demokratik, tehzibin aristokratik olmasıdır.  itilâf edilemez. Çünkü milliyetçilere göre beşeriyet, 
Hars, halkın an'anelerinden, teamüllerinden,  hayvanat ilminde sair hayvan nevileriyle beraber 
örflerinden, şifahî veya yazılmış edebiyatından,  tetkik olunan beşer nev'inden ibarettir. İctimai fertler 
lisanından,' musikisinden, dininden, ahlâkından bedii  demek olan insanlar ise, milletler halinde vaşarlar. 
ve iktisadî mahsullerinden ibarettir. Bu bediaların  Türkçülük mîllet esasını kabul etmeyen hiçbir sistemle 
hazinesi ve müzesi halk olduğu için, hars,  itilâf edemeyeceğinden kozmopolitleri içine alamaz. 
demokratiktir. Tehzib ise, yalnız yaksek bir tahsil   
görmüş, yüksek bir terbiye ile yetişmiş hakiki  Beynelmileliyetçiliğe gelince, bu tamamen 
münevverlere mahsustur. Manner Arnold'un tatlık ve  kozmopolitliğin zıddıdır. Çünkü beynelmileliyetçilere 
zîya mezhebi tabir ile ifade ettiği meal, tehzib'in tarifi  göre, medeniyet zümresi bütün insanların heyeti 
demektir. Tehzibin esası, iyi bir terbiye görmüş olmak;  mecmuası demek değildir. Zaten medeniyet bir değil 
ma'kulâni, güzel sanatları edebiyatı, felsefeyi, ilmi ve  müteaddittir. Her medeniyetin kendisine mahsus bîr 
hiçbir taassup karıştırmaksısızın dini; gösterişsiz,  camiası yâni bir medeniyet zümresi vardır. Aynı 
samimî bir aşk ile sevmektir. Görülüyor ki tehzib,  zamanda, bu medeniyet zümreleri ferdlerden değil, 
hususî bir terbiye ile husule gelmiş hususî bir duyuş,  milletlerden mürekkeptir. Medeniyet zümresi bîr 
düşünüş ve yaşayış tarzıdır.  cemiyete benzetilirse, onun ferdleri de milletler olur. 
  Medeniyet zümresine Milletler Cemiyeti denilmesi 
Hars ile tehzibin ikinci farkı; birincinin millî, ikincinin  bundandır. (Fakat, bu Mîlletler Cemiyeti tabiri doğru 
beynelmilel olmasıdır. Bir insan, harsın tesiriyle, belki  değildir. Çünkü, cemiyet, müşterek bir vicdana malik 
de yalnız kendi milletinin harsına kıymet verir. Fakat,  olan tam bir zümre de‐ 
tehzib görmüşse başka milletlerin harslarını da sever   
ve onların lezzetlerini de tatmaya çalışır. Binaenaleyh,  ______________ 
tehzib, temas ettiği insanları biraz insaniyetci, biraz   (1) İsİâh'etmek,rîıalis olmak 
müsamahakâr, her ferde, her millete karşı hayırhah   
ve iktitafçı=eclectioue yapar.  SORUYORUZ: 
   
Harsla tehzibin bu ikinci farkı, bizi milliyetçilik ve  Gökalp'ın eserleri bugüne kadar niçin bastırılmadı? 
beyrelmileliyetçilik meselesi tamikine sevkediyor.   
  Bastırılmayacak idiyse telif hakkı niçin satın alındı?  
Millet aynı harsta müşterek olan ferdlerin heyeti   
mecmuasıdır. Beynelmilliyet, aynı medenivette  Ya bastırılmasını ya bu haktan vazgeçilmesini daha 
müşterek olan milletlerin heyeti mecmuasıdır.  ne kadar bekleyeceğiz? 
Beynelmileliyete, medeniyet zümresi de denilebilir.   
Fakat, medeniyet zümresini hususî bir medeniyete  CEVAP İSTİYORUZ.. 
mensup milletlerin 
 
 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 4 
 
mektir. Müşterek vicdan harstan ibaret ot dugru için,  rek bütün milletlerin harslarından tezavvuk etmek 
cemiyet, kadrosuna girebilecek zümreler, ancak  hakkını iktisap eder. Şu kadar var kî, yalnız millî 
milletlerle onların cersümeleri olabilirler. Diğer  harstan hoşlanan millî zevk ile, yabancı harslardan 
taraftan, birçok cemiyetleri içine alan daha büyük  hoşlanan haricî zevk'i birbirine karıştırmamalıdır. 
zümrelere camia namı verilir. O halde, milletler  Avrupa'nın bütün milletlerinde gördüğümüz normal 
cemiyeti yerme milletler camiası demek daha  numuneye göre her milletin aslî ve daimî olan zevki, 
münasiptir.  millî zevkidir; haricî zevk ancak tâli bir derecede 
  kaldığı zaman makbul olabilir. Eski Osmanlı hayatında 
Bu ifadelerden anlaşıldı ki her medeniyet zümresi, bir  ise iş böyle değildi. Havas sınıfında haricî zevk, aslî ve 
beynelmileliyet dairesidir. Bir cemiyetin millî bir harsı  daimî zevk halini almıştı. Milli zevke gelince, talî bir 
olması onun beynelmilel bir medeniyete de mensup  kıymetten bile mahrum bırakılmıştı. Bu sebeple eski 
olmasına mâni değildir. Medeniyet, aynı  edebiyatımız Acem zevkinin, tanzimat edebiyatı da 
beynelmileliyete mensup milletlerin arasında  Fransız zevkinin mahsullerinden ibaret kaldı ve 
müşterek bulunan müesseselerin heyeti mecmuası  şimdiye kadar bizde millî bir edebiyat husule gelmedi. 
demektir.  O halde, tehzıb, böyle marazî bir hal aldığı zamanlar 
  muzır olur. Bir tehzib millî harsın hukukuna riayet 
Demek ki bir beynelmileliyet dahilinde hem onu  ettiği müddetçe normaldir; millî harsın haklarını 
terkip eden bütün milletlere şâmil müşterek bir  çiğnemeye başladığı andan itibaren, hasta ve malûl 
medeniyet, hem de her millete has millî harslardan  bir tehzib mahiyetim alır. 
mürekkep bir harslar kolleksiyonu vardır. O halde, biz   
Avrupa medeniyetine girdiğimiz zaman, yalnız  Bu izahlar gösteriyor ki, Türkçülük kozmopolitlikle 
beynelmilel bir medeniyete varis olmakla  itilâf edemez. Hiç bir Türkçü kozmopolit olamadığı 
kalmayacağız; aynı zamanda medeniyetdaşımız olan  gibi, hiç bir kozmopolit de Türkçü olamaz. Fakat, 
bütün milletlerin hususî harslarındanda telezzüz  Türkçülükle beynelmiletyetçilik arasında, itilâfa mani 
etmek imkânına sahip olabileceğiz. Millî bir cemiyet,  hiç bir zıddiyet yoktur. Her Türkçü aynı zamanda 
nasıl, taksimi âmâl ve ihtisas tarikiyle meslekî  beynelmileliyetçidir. Çünkü her ferdimiz millî ve 
zümrelere ayrılmışsa, beynelmilel bir camia da adeta  beynelmilel olarak iki içtimai hayat yaşamaktayız. Millî 
beynelmilel bir taksimi a‐malin ve beynelmilel  hayatımız yalnız millî harsımızı yaşamaktır. 
ihtisasın hükmüne tâbi, olarak, millî ve  Beynelmilel hayatımız ise bir taraftan beynelmilel 
hususiyülmahiye harslara ayrılmıştır.  olan medeniyetten, diğer taraftan her biri hususî ve 
  orijinal lezzetlerin bir mecmuası olan yüzlerce 
Binaenaleyh, insanlar, sırf mülî zevkleriyle tattıkları  harslardan hisselerimizi almaktan ibarettir. 
zaman, yalnız milli harslarına uygun eserlerden  Tanzimattan beri resmen mensup olduğumuz 
hoşlanırlar. Fakat, insan, her gün aynı yemeği  medeniyete gelince, bu da garp medeniyetidir.  
yemekten usandığı gibi, daima aynı harsa mensup   
edebiyattan, aynı musikiden, aynı mimariden ilh. gıda  *** 
almaktan da bıkar. Bu sebeple şikemperverler, her   
gün yemek listelerini değiştirdikleri gibi, tehzipli  Görülüyor ki Türkçülerin hars dedikleri şey ne 
adamlar da zaman zaman başka harsların çeşnileriyle  Fransızların külturü ne de Almanların kültürüdür. 
ağız değiştirmeye ihtiyaç duyarlar.  Fransızlara göre, Fransız kültürü öteden beri, sırf 
  edebî kuvvetiyle cihanşümul bir tehzib mahiyeti 
Eski zamanlarda esnaf dernekleri, muayyen  almıştır. Almanlara göre, güya Alman kültür de, 
zamanlarda arifane (1) ziyafetleri yaparlardı. Her  orduları mağlup olmasaydı askerî ve iktisadî 
hırferdaş, kendi ekinde en iyi yapılan yemeği yaptırır.  kuvvetleriyle bütün cihana hâkim olacaktı.  
Hırferdaşlar, kırda yahut bir evde birleşerek bu   
yemekleri beraberce yerlerdi. Medeniyet zümresinin  Türk harsının faaliyeti bunlar gibi mûteaddî değil, 
beynelmilel münasebetleri de bir arifane ziyafeti  lazımdır. Biz harsımızı yalnız kendi zevkimiz, kendi 
gibidir.   telezzüzümüz için yapacağız. Başka milletler de, 
  ondan, Lon'lerin ve Farer'lerin yaptığı gibi, ara sıra 
 Her millet, bu ziyafete Kendi harsını götüre‐  tadarak telezzüz edebilirler. Nasıl ki, biz de Fransız, 
______________  İngiliz, Alman, Rus, İtalyan milletlerinin hars‐ 
(1) Bu kelimenin aslı «harifane»dir. Harif «hariftedaş»   
demek olduğundan harîfane tabiri, «hariftedaşçasına  — Devamı 14'üncü Sayfada — 
bir ziyafet» manâsını ifade eder. 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 5 
 
TANRI VE BOLŞEVİZM 
Bolşevizm bir ihtilâlin bayrağıdır. Bu ihtilâl Rusya'da  saldığı ferdî hakları şefin mutlak hürriyetinde eritti. 
çürümüş müesseseleri yıkmakla başladı. O arada  Bu, yeni şekline rağmen Tevratın tazelendirilmiş yılan 
kazmasını, hurafe ve hamakat tütsüsü ile kararmış,  masalıdır. Yasak meyveyi yiyen Adem, hayalî İnsanlık 
altın yaldızlarını manyetizmacı papaz Rasputin'in  cennetinden tarihî maddecilik cehennemine 
uçkuruna bulaştırmış, ölüm ve riya kokan bir kilisenin  yuvarlanmadır. 
kubbesine de sapladı. Kızıl Meydan'ın dört yanına   
dinin, halk yığınlarını uyuşturmaya mahsus afyon  Modern despot eski Mısır'ın firavununa rahmet 
oluğunu yazdı.  okutan bir iktidarın mümessilidir. Firavunun Tanrılık 
  sıfatı basit bir halk dininin sembolü idi; ve bu dinin 
Bu inkârdan bize ne? Ondan en fazla gocunması  gizli doktirinini teşkil eden tefsirlerle iyi kötü mazur 
gereken, Rasputin'in yağlı sakalını savurarak, azgın  sayılabilirdi. Asrî insan‐tanrı dininin ise kaçamak 
teke hırsıyla tapındığı vahşi şehvet putu değil midir?  noktası yoktur. 30 yıldan beri kızıl ufukların resmî 
  sükûnunu bozmaya cür'et eden kısık iniltiler kırbaç ve 
Fikret 1917'den önce, şair kahinliği ile, yaklaşan büyük  zincir şakırtılarına boğulmaktadır. 
sarsıntıyı sezmemişti. "Tarihi Kadim"ini Hamit'in   
"Makber"ine kıyaslamak, Hamit'le Fikret'in  *** 
psikolojileri gibi devirlerinin ruh ve mânasını   
anlamamaktır. Hamit etrafına bakınca kuruculuk  Gerileyiş bu noktada durmamıştır, insanlık sürüye ye 
çağına erişmiş bir Fransız İnkılabı görmüştür. Fikret  ümanizma sürüklenişe muadil olunca hak hileye, 
çevresini yoklayınca temeli çatırdayan bir dünyanın  fazilet boyun eğmeye inkılap etmiş, politika 
ıstırabını duymuştur. Tanrı fikri muvakkat hakikatlerin  zaruretleri hakikat kaygısını işporta malına çevirmiştir. 
garantisi olarak anlaşılacak yerde, akıl ve mantığa  Böylece, dün rejim ve politika uğrunda süprüntülüğe 
aykırı "ezelî muamma" kılığına sokulursa, nur ve  atılmış hurda inançlar eski Moskof emperyalizminin 
hakikata yönelenlerin müstehzi kahkahaları ile  yeni piyasasına sürüm getirmeye memur edilmişti. Bir 
emmekten başka nasıl bir akıbet bekleyebilir.  zamanlar Çarlığın şüpheli kan aristokrasisine kalkanlık 
  eden Ortodoks kilisesi bugün daha şüpheli bir "İleri 
Bolşevizmin tarihi ithamnamesi bu akıbetin ibret  Demokrasi" parolasına sarılmış kızıl parti 
vesikasıdır. Fikret hayal ve edebiyat bürümcükleri  aristokrasisinin emrinde XX. asır cehennemine taze 
arkasından yarım yamalak kavradığı pozitivist felsefe  kurbanlar arıyor. 
atmosferinde mücerret insanlık rüyasını kalabalığın   
başka bir rüya olan efsanesi ile değiştirmişti. "İlmî  ABDULLAH 
sosyalizm" davulu çalarak kalabalığını avlamaya   
çalışan bolşevizmin efsane dinlemeye tahammülü    
olmadığı kadar edebî rüya görmeye de vakti                 GÜNAH 
bulunmadığı için, realite ve realizm namına, insanı ve   
insanlığı olduğu gibi alması tabii idi. Fakat insan ve  Ben Kızılordunun kızıl neferi  
insanlık oluduğu gibi alınınca her türlü bayağılık ve  Günahkârım aziz peder. Hayatta  
adilğin tanrılaştırılması mukadderdir. Tanrı sayısını  isa'yı, Allah'ı ben cesetleri  
çoğaltmaya varan bu netice anarşiyi kanunlaştırmak  Soyarken öğrendim Sitalingratta. 
olur. En basit fikir ve münakaşa hürriyetine bile   
tahammül edemeyen demir inzibata rejim için ise fikir  Ben Kızılordunun kızıl neferi  
hürriyeti engizisyon papazının rüyalarını katıştıran  Otuz yıl cepheden cepheye koştum,  
iman uçurumudur. Ondan dolayı bolşevizm iki defa ve  Ve benden hürriyet isteyenleri  
iki türlü geriledi. Önce anarşiyi yenmek mecburiyeti  Boğmak için, boğmak için savaştım.  
ile hep aynı kaba ve iptidai mantığı kullanarak, ihtilâl  Bendim ateş veren mazlum illere  
meydanına  Hürriyet timsali prangalı insan.  
Bendim demokrasi diye dillere  
Müjde veren dilsiz zavallı insan.  
 
Ben Kızılordunun kızıl neferi  
Ne bir "Mesih" oldum ne bir kahraman,  
İhtiras beynime girdikten keri  
Bendim barbarlaşan, bendim çıldıran. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 6 
 
TANRI VE İRTİCA 
Tanrı düne Kadar korkulan, karanlıklar arkasında  Doğrusu istenirse insan belâhati o nura yönelerek 
tasarlanan, esrarlı bir mefhumdu; Şimdi bu  arınacağına, iyilik, doğruluk ve güzellik özleyişlerimizin 
mefhumun uyandırdığı ürperti yarım suni ve züppe  prensibini yuvarlandığı bataklığa gömmeye 
hafifseyişlere bırakmıştır. Eskiden Tanrı  yeltenmiştir. Herşeyi müptezel bir istismar mataına 
anlaşılmaksızın tebcil olunurdu. Zamane onu daha çok  çeviren benlik ve keyfîlik sırtlanı, insanlığın kutsal 
anlamış bulunmamakla beraber, modası geçmiş  ülküsünü, tercüman olduğu ulvî gerçeklik aleyhine 
inançlar hesabına kataloglamaya çalışıyor.  dişlemiştir. 
   
Nietzsche Tanrı'nın gömüldüğünü ilan ediyordu.  Tabiat, insanüstü kabilinden türlü klişeler altında 
Fikret bir aralık resmi dine harb ilân etmiştir. Fakat  eksikliğini putlaştırmaya, fâniliğini ebediyet vehmiyle 
Nietzche'nin teşhisi yanlıştır; ve Fikret'in tenkit  oyalamaya çabalamıştır. 
özentisi tam hedefine isabet etmemiştir. Cenap   
Şahabettin Rousseau, Voltaire gibi garbi filozoflardan  En nâdir faziletlerin en iğrenç rezaletlere âlet 
sonra suçun yükleneceği cepheyi pek sade şekilde  yapılması insanlık tarihinin trajik paradoksudur. Bu 
tayin etmişti. Onun kanaatince "dinsizliğin" en  paradoks Tanrı'yı katliamların, yağmaların, irticaların, 
muktedir naşirleri iktidarsız ulemayı din"di.  zillet ve bayağılıkların mazereti, yahut avuntusu 
  derecesine indirmiştir. Dehrî, onu kendi ölçüsü ile 
***  ölçmüş, kaşarlanmış fahişe ona suç ortaklığı 
  yüklemiştir. Bu kalabalığın şuurunda Tanrı insanlığa 
İktidarı tefsir etmek şartıyla bu kanaat doğrudur.  karşı işlenmiş günanların ucuz bağışlayıcısı, kin ve 
Kur'an Tanrı'yı göklerin ve yerin nuru, ilmin, hikmetin,  nefretlerin muti tastiyecisi, sevilenleri okşayıp, 
rahmetin, şefkatin, bereketin kaynağı, bütün iyi ve  sevilmeyenleri yıldırımlamakla ödevlendirilmiş bir 
guzel isimlerin Kendisine yükseldiği sınırsız gerçeklik  nevi mükellef uşak durumundadır. İşte modern ilmin 
her varolanın özü, evvel ve ahir, zahir ve batıl olarak  gömdüğü tanrı budur. Onu gömdürenler, hayasız 
tebliğ eder. Öyleyse Nietzsce'nin karanlıkta  murabanalarıyla sürümden düşürmüş olan sapık 
gömüldüğünü haber verdiği mevhumenin onsuz  Tartütlerdir. İrticanın Tanrısı Tartütün menfaat putu 
gerçeklik ile ne ilgisi olabilir? Karanlık, bilgisizlik,  daha doğrusu ta kendidir. Tartütlere tartütlüğe 
kısırlık, çoraklık, mevhume ve yalan, hurafe yahut  muadil Tanrı davası, adı sanı ne olursa olsun nefis ve 
iftira en üstün hakikate nasıl eşit bulunabilir.  nefsaniyetinin şeytani düzeninden, menfi oyunundan 
başka bir şey değildir. 
SAVAŞOĞLU 
ÇIKARTMA  Acayip Bir Konferans!
   
Çekiç gibi ezdim ve orak gibi   Ord. Prof. Hırsch'ın "Kanunun Hûkümranlığı" konulu 
Biçim insanları musavat diye.   konferasında misal olarak o Mart gününde gerçek 
Hak adına ölçü tutum kuvveti.   demokrat milliyetçi gençliğin, akademik sükûnet ve 
Darağacı kurdum adalet diye.  vakarı iade maksadıyla tertip ettikleri nazik ve nezih 
  gösteri aleyhinde mugalâta yarışına girişmesi hayretle 
Ben Kızılordu'nun kızıl neferi   karşılandı. Tenakuzlarını, hukukî hatalarını ve ütopik 
Ölüm saçtığım Brest sokaklarında   buhranını müteakip sayıda belirteceğiz. 
Yaralandım ve en tadlı bir dili    
Beyaz hır hemşire dudaklarında   Kendisine karşı duyulan saygı politika ve mugalâtaya 
Duydum ve kurtuldum bu karanlıktan   sapmasıyla pek sarsılmıştır. 
Medeniyeti and içmiştik yıkmaya    
Başta Marks kisveli kudurmuş tiran   Dünyanın dört bir bucağında, ezcümle Filistin'de 
Kasaplık öğreten bizdik dünyaya.  bombalarla işlenen vahşi cinayetler, kanlı nümayişler 
  yanında, vakur ve nezih millî bir nümayişin 
Ben Kızılordu'nun kızıl neferi   baltalanmasını dinleyen gençlerin sabır ve 
Stalin adına kanımla ördüm   tahammüllerini takdirle anar; herhalde ruhî bir 
Kremlin sarayına kızıl zaferi;   buhran geçirmekte olan Ord. Profesöre âcil şifalar 
İnsanlık namına insan öldürdüm...  dileriz! 
  
 Mehmet BALKAN 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 7 
 
KOMÜNİZMLE SAVAŞ 
BU VATAN SATILAMAZ! 
TEVETOĞLU
«Moskof uşakları kendilerini, analarını, karı ve kız kardaşlarını peşkeş çekip satabilirler.» 
Yıllardır uzaktaki efendisini çağırmak boş gayretiyle  ğa bir Türk ve on düşman başı vermek karşılığı 
uluyan köpeklerin iplikleri pazara çıkarıldı:  olmuştur. Bugün istilâlarında, köpek leşleri üstüne 
  kurulmuş yurdlar, büyük sarsıntılara dayanamayıp 
Kendilerini, analarını, karı ve kız kardaşlarını kızıl  yıkıldılar. Tekin ovalara dağlardan, buz denizlerinden 
prensip ve gayeleri uğruna satanlar, bizim olan bu ulu  ayılar indi. 
vatanı da satmak hainliğini işlerken suçüstü   
yakalandılar.  Fakat, bizim topraklar tekin değildir. Bu yurdun 
  temellerinde, milyonla asil şehit, arslanlar 
Üç yıl önce, "Hükümeti devirmeye matuf gizli cemiyet  yatmaktadır. 
kurmak" uydurma suçuyla tutulup, bir buçuk yıllık   
işkenceden sonra, korkanların vehmi sona erince,  Bizim dağlar, yaylalar kızıl köpek ve beyaz ayı 
Yargıtayın âdil kararıyla vatan ve milletin bağrına iade  dolaşmasına elverişsizdir. 
olunan Türkçü vatanseverler, daha çok evvel   
savaştıkları bu kızıl faşistlerin maskelerini alaşağı  Moskof uşakları kendilerini, analarını, karı ve 
etmişlerdi.  kızkardaşlarını peşkeş çekip, satabilirler. 
   
Talihin garip cilvesiyle değil,  öcalmak isteyenlerin  Fakat, bu vatan satılmaz! 
gerçek vatan ihanetleriyle, Türkçüler bunun   
mükâfatını şöyle gördüler:  Zira bağrında sıra dağlar gibi koçyiğitler yatan, 
  menkıbeler diyarı bu ulu toprak, köpeklerin değil 
Demire su verildi, çelik oldu.   Bozkurtlarındır. 
  ______________ 
O zaman, zindana atılmaları bugüne kadar geciken  NOT: Bu yazı Türkçülük mahkemesinin son kararından 
«Gerçek vatan haini komünistle»rin ardında mevlûdu  Önce yazılmıştır. 
nebevi kahramanları vardı. Bugün o pehlivanlar kuş   
gibi uçmuş olacaklar ki sahipsiz kalan kızıl köpeklerin  ÇÜNKÜ 
tasması takıldı.   
  Fakir ordumuzun yılmaz erleri olan Türk Gençliği 
Bunlar ve işleri, bu kadar değildir; Mukaddes vatanı  Ataların mukaddes emanetini korumak yolunda 
ataların en ulu emaneti bilen milliyetçi Türk gençliği  ödevleri başındadır. 
ve Hükümet elele bu kızıl köpeklerin topunu   
yakalamak temizlemek yolundadır.  İster belli, ister gizli olsunlar, yurdumuzun milletimizin 
  istiklalimizin düşmanları menfur isteklerinin her 
Onların, yeşil cennetimizi, kızıl cehennem yapmak  zaman, her yerde, her şart altında yenilmez ve 
hülyaları büyük Türk milleti sağ oldukça, yâni  geçilmez bir cephe halinde birleşen Türk gençliği 
ebediyen, gerçekleşmeyecektir.  tarafından önlendiğini görmüşlerdir ve göreceklerdir. 
   
Onlar yeşil cennette kızıl cehennemi göreceklerdir;  Gençliğin durdurulmaz, dayanılmaz doğalar gibi 
Canları oraya gönderilince.  şahlanan hamlelerini kızıl düşmanlar "şuursuzluk, 
  fikirsizlik"le damgalamaya çalışmaktadırlar. Biz bu 
Atalarımız bu mukaddes yerleri alırken, önden  iftiralara cevap vermeye lüzum görmüyoruz. Çünkü 
köpeklerini salarak onların ulumalarına doğru yol  bütün dünya, Türk gençliğinin nasıl örnek gösterilecek 
bulup yürümemişlerdir.  bir şuur ve aklıselimle ne zaman susup, ne zaman 
  konuşacağını, nerede durup, nerede atılacağını tayin 
Kahpe oyunu bîlmeyen Türk aslanlarının bu yüce  ettiğine şahittir. 
ülkede ilerleyişi, her bir karış topra‐   
Türk gençliği komünizme karşı daima sert ve kati bir 
mukavemet göstermiştir. 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 8 
 
KOMÜNİZMLE SAVAŞ 
Kızıl Âfete Karşı Kür Şad'lık Ruhu 
Nejdet SANÇAR
Türkler, uzun tarihleri boyunca türlü felâketlerle  lüğündeki ülkelerimizi ve yeryüzündeki nüfusumuzun 
karşılaşmış, türlü belâlara göğüs vermiş bir  üçte ikisini pençesine verdiğimiz bu âfet, Türklüğün 
millettirler. Tanrıya şükürler olsun ki bugüne kadar  son kalesi olan dokuz yüz yıllık şanlı, Türkiyemizi de, 
bunların hepsini alın aklığı ile savuşturmuş  kızıl cehenneminde eritmek için çalışıyor; didiniyor, 
bulunuyoruz. Fakat, ancak bir vilayeti kadar nüfusa  çırpınıyor. 
malik olduğumuz dev düşmanların olsun, haçlılık ruhu   
ile birleşen bütün bir Hristiyan âlemine karşı olsun  *** 
millî varlığını her zaman korumasını bilmiş olan   
milletimiz, bugün uzun tamimde şimdiye kadar  Mikropları içimizde dolaşmakta olan kızıl âfete karşı 
rastlamadığı derecede büyük bir belâ ile karşı karşıya  Türklüğü korumak tarihî vazifesi omuzlarına 
bulunmaktadır. Bu belâ en büyük tarihi düşmanımızın  yüklenmiş bulunan bugünkü Türk nesli, bu vazifeyi 
elinde bir silah olarak kullandığı milliyet düşmanı, din  tam olarak yapabilmek için Kür Şad'lık ruhu ile dolup 
düşmanı, hürriyet düşmanı, aile düşmanı, şeref  taşmak zorundadır. Çünkü Türklük, yaşamak için 
düşmanı yanı kısacası insanlık düşmanı kızıl âlettir.  bugün bu ruha her zamandan çok muhtaçtır. 
   
Evet, Türk ırkı bugün, tarihinin hiç bir çağında  *** 
rastlamadığı derecede büyük bir alet olan komünizm   
felaketinin karşısında bulunuyor. Ve yıllar var ki bir  Kur Şad, bundan bin üç yüz yıl önce hürriyeti çalınmak 
kıta büyük‐  istenen ırkını bu felâketten kurtarmak için, içinde 
bulunduğu imkân ve şartları düşünmeden ileri atılmış 
KOMÜNİZM  ve kendisi düşmüş, fakat Kür Şad'lık ruhunu 
  yücelmişti. 
Çünkü komünizm, gençliğin her varlıktan muazzez,   
tuttuğu milli istiklalinin düşmanıdır.  İçimizde bin üç yüz yıldan beri yaşamakta bulunan ve 
  tarihimizin türlü çağlarında türlü şekillerde tecelli 
Çünkü komünizm, vatanımızı sömürge, milletimizi  eden bu ruh, bugün yine çalınmak istenen 
bantsız esirler haline getirmek isteyen meftun bir  hürriyetimizi ve yok edilmeye çalışılan millî varlığımızı 
emperyalizmin maskesidir.  elde tutacak bir silah olarak parlıyor. 
   
Çünkü, komünizm, milî birliğimizi parçalamak, kardeşi  *** 
kardeşe düşman etmek isteyen kanlı ihtilallerin   
hazırlayıcısıdır.  Şanlı atamız Gök Türk çocuğu Kür Şad, Türklüğü 
  kurtarmak üzere kılıcını sıyırdıktan sonra, şartlar 
Çünkü komünizm, gençliğin sarsılmaz bir imanla bağlı  değiştiği halde bile, onu bir daha kınına koymamış, 
olduğa millî ve kutsal inançların düşmanıdır.  kırk adsız arkadaşı ile birlikte ölüme karşı yürümüştü. 
  Onun torunları olan ve onun kahraman ruhunu 
Çünkü komünizm, milletimizin asıl ananelerini yok  taşıyan bugünkü Türk nesli de, aynı mukaddes vazife 
etmek, temiz ruhunu kirletmek isteyen, millî  ile kılıçlarını çekmiş bulunuyorlar. Artık bizim için de 
bünyemize aykırı bir ideolojidir.  geri dönüş yoktur. Bu toprağa atalarının kanları ile 
  bağlı olan Türklerin sıyırdıkları kılıç, düşman yok 
Çünkü komünizm, masum ve tecrübesiz kimseleri bin  edilme‐den kınına girmeyecektir. Vuruşacağız. 
bir maske altında gizlenerek aldatmaya çalışan sinsi  Yaşamakta olduğumuz Ölüm‐dirim savaşını zaferle 
bir düşmandır.  bitirinceye kadar vuruşacağız. Kızıl mikrobu bütün 
  çirkefliği ile ortaya koyuncaya kadar, kirli suratındaki 
İşte, bu sebeplerledir ki Türk gençliği komünizmle  maskeyi yırtıp atıncaya kadar, onu paçavra edip bu 
mücadeleyi mukaddes bir vazife bilerek, millî  millet ve bu topraklar için beslediği korkunç hayali, 
menfaatlerimizin kudretli koruyucusu halinde her  gördüğü kanlı rüyayı kendisi ile birlikte yok edinceye 
zaman, her yerde kızıl mürtecilerin yollarına  kadar vuruşacağız. 
dikilmiştir ve dikilecektir.    
   
Refik Yunusoğlu  — Devamı 14'üncü sayfada — 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 9 
 
Köy Davası 
Köy Ve… 
Orhan Gökova
«.... Neden ölen öküzü için sahibine taziyeye gidildiğinin ve öküzün köyde asırlardır neden yarı‐mabut olarak kalmakta 
devam ettiğinin acı mânasını .....» 
Orta Anadolu'nun kışı şiddetli geçen bozkırlarında kar,  fazla istihsalinden bekleriz de onun da bizden bazı 
köyde İnsan yapısının basit örnekleri olan damları da  şeyler beklemesini çok görürüz. Harp yıllarının geçici 
kaplayarak göz yaşartan köy sefaletini sanki  imkânlarından biraz istifade ettiğini zannederek ona 
nazarlarımızdan saklamaktadır.  karaborsacı gözüyle baktık, "Hacı ağa" dîye 
  isimlendirerek başka alay edilecek şey yokmuş gibi 
Esasen köyün mânevi mevcudiyetinden habersiziz; bu  dilimize doladık. 
suretle maddeten de görmeye imkân bulamıyoruz,   
Eğer köy bütün ıstırabı île daima nazarlarımızı tazip  Devletin uzun vadeli kalkınma plânları içinde köyü 
etse vaziyet biraz daha farklı olurdu herhalde.  cihazlandırma teşekküllerine nasıl sinsi bir plânla, 
Meselâ; bakın, yol üstünde kurulmak bahtiyarlığına  taarruza geçildiğini gördükten sonra; neden ölen 
eren köylerimize. Sefalet geçenleri üzmesin diye nasıl  öküzü için sahibine taziyeye gidildiğinin ve öküzün 
rötuş edilmiştir.  köyde asırlardır neden yarı‐mabut olarak kalmakta 
  devam ettiğinin acı mânasını yüreğimiz sızlayarak 
Kar tabakası altında birer köstebek yuvası gibi yer yer  anladık. 
kabartılarla şekillenen köyde sadece köpek izlerini   
görerek orada bir hayat olduğunu ürpererek  *** 
hissederiz. Fakat elden ne gelir? Birkaç satır yazı.   
  Bugüne kadar köylüden, yüzyıllardır kanını kattığı öz 
Son zamanlarda yazı konusu ve dâva oluşu ile  malı toprağı bile esirgendi. Fakat onun yarattığı 
münevverlerimiz arasında bir "Köy edebiyatı"  mucizelerle sıkılmadan Övünüldü ve övünülüyor... 
kalkınmasından başka neticesini müşahede   
etmediğimiz köy dâvaları, köylümüzün bu yönden de  Köye giden memur ve köyün parti siyasetiyle ilgili 
istismar edildiği zehabını uyandırıyor.  tarafını tetkike giden parti mensupları; köye hayvanla 
  gitmeli, köyde misafir kalmalı, kendisine kurulan 
İnkılâp bütün hızı ile köy sınırlarından geçti. Her  sofrada tahta kaşıktan iğrenmeden yemeli, kendisine 
şeyden önce ele alınması gereken en büyük dava hâlâ  serilen yatakta tiksinmeden, yorgana sıkı sıkı sarılarak 
bekliyor. Nüfus artışını köylüden, iktisadî  yatmalı ve sabahleyin köylüyü dinlemelidir. Köylü ve 
kalkınmamızı onun daha  köy içini samimî olan münevvere açar. Aksi halde 
  bütün tetkikler gösteriş ve dalavere, bütün masraflar 
Bizim her şeyimiz ülküden gelir  boş ve bütün gayretler neticesiz kalmağa 
  mahkûmdur. 
Bağrımın başını yakan ateşin    
Közü muazzam bir ülküden gelir.  
Hazzı, yurt derdiyle yuğrulan başın  
Senfoniden değil, türküden gelir. 
 
Ya dert ya sevdadır basımdaki hâl,  
Göksümde yay olmuş, gerilmiş hilâl.  
Kükreyen Mehmedi tutan itidal  
Kim demiş, kim demiş korkudan gelir! 
 
Varsın bende olsun en kara yazı,  
Yiğidim, merdâne söylerim sözü?  
Ne kadın, ne içki güldürmez bizi,  
Bizim her şeyimiz ülküden gelir  
   
Selâhattin Ertürk   

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 10 
 
ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ 
Komünist Aydınlık Dergisi yazarlarından Şevket Aziz Kansu'ya 
HOCAOĞLU
Mîllet Dergisi'nin son sayısında, Komünist Aydınlık  millet, vatan ne demek? Bırakın alsınlar ve bizi 
Dergisi'nden alınan iki parçada Ankara Üniversitesi  insaniyete kavuştursunlar! demekte... Hayır Kansu 
Rektörü Ş. A. Kansu'nun ideolojik görüşünü belirten  efendi şahsınıza karışmayız, fakat biz insaniyete 
satırları bir kere daha okuduk. Kaosa aynı fikirleri hâla  yularımızdan çekilerek gitmeyeceğiz. O sıralarda 
taşıyıp taşımadığınızdan şüphelenen bir topluluğa  sözde insaniyet mümessili geçinen Komünist dünyası 
hitap etmekte bulunduğunu bir türlü anlamamış  şakşakçılarının sesine uyarak, "insaniyet dünyasına 
olacak ki, Ulus gazetesine verdiği bir demeçte,  koşunuz." demekle yabancılara tanıdığınız efendilik ve 
"Tamamen felsefî mahiyetteki bu yazıyı yazdığım  önderlik hakkını bu millete çok görmeyiniz! Şahsınıza 
tarihte onsekiz yaşımda idim» diyerek durumunu  karışmayız, lâkin şunu tekrar tekrar hatırlatmak isteriz 
kurtarmağa çalışmıştır. Otuz yıl önce tıbbiyeye  ki, bu millet kendisinden başka bir efendi tanımıyor ve 
girdiğini gene kendi demecinden öğrendiğimiz  tanımayacaktır. 
Kansu'nun 26 yıl önce on sekiz yaşında olduğu da   
şüphelidir, fakat biz bu. Meseleyi bir tarafa bırakarak,  Atatürk, Türk'ün mukadderatını tayin edecek olan 
Kaosunun bu kabil makaleler yazmakla işlediği  kutsal mücadeleye bütün milleti, bu arada saylavlarla 
marifetin mahiyetini ortaya koyalım.  ödevli ve yedek subayları da çağırdığı zaman ruhunda 
bir damlacık olsun milliyet duygusu, vatan sev‐ 

SORUYORUZ:
 
Rektör Bay Şevket Aziz KANSU, 
 
Talebelerine yabancı İdeolojiler aşıladıkları rivayet olunan bazı doçent ve profesörlerin böyle bir faaliyette 
bulunmadıkları (!) hakkında bazı gazetelerde yayınlanan mahut 108 imzalı mektup metninin sizin tarafınızdan 
hazırlandığı söylenmektedir. 
Doğru mu? 
 
CEVAP İSTİYORUZ 
Dikkat buyrulursa 26 yıl önce yazılan bu satırların  gisi taşıyanlar Anadolu'ya koştular. Bundan mahrum 
yazılış tarihi 1921 yılına rastlıyor, 1921 yâni İstiklâl  olanlar İstanbul'da kalarak rahatlarına baktılar. Öyle 
Savaşı'nın en şiddetli zamanları... Öyle bir zaman ki  ya milliyet, istiklâl ve vatan duygusu denen şeyden 
Türk milleti, bugün Kansu'nun rahat ve huzur içinde,  mahrum olduktan sonra işgal ordularının varlığından 
balon gibi yükseldikçe yükselmesini sağlayan Türk  rahatsız olamaya ne sebep vardı? İnsani duygu ve 
milleti ölümle yüz yüzedir. Anadolu'nun göbeğini  meziyetlerden sıyrılıp, sadece yiyip içen bir yaratık 
çiğneyen sömürgeci ayaklar, Türklüğün, şerefli tarihi  olarak yaşamaya razı olduktan sonra, Kansu'nun kendi 
üzerine kara bir perde indirmeye çalışıyor. Türk'e  ifadesiyle söyleyecek olursak, «Yaşayan bütün 
kendi yurdunda Türk ve efendi olarak yaşama hakkını  hayvanlar gibi bir hayvan» olarak yaşamasını bildikten 
tanımıyor. Manzara müthiştir. Bir yanda  sonra mutlu olmamak için ne sebep vardı. Bir çok 
sömürgeciliğin ve haksızlığın çullanışı, öte yanda  gençlerin mektep sıralarından cephelere koştuğu o 
hakkın ve adaletin şahlanışı var. Şahlanan hakkı yere  nazik günlerde Kansu efendi de fikirdaşı Hasan Ali gibi 
düşürmemek için bütün Türk çocukları silâha  mücadeleye katılmak zahmetine katlanmamış, üstelik 
sarılmıştır. Kadınların bile katıldığı bir ölüm dirim  de millet, vatan, kavramlarına saldırmıştır, Fakat 
savaşı bütün şiddetiyle sürmektedir. Türk  milliyetçilerin savaşı zaferle bittikten sonra bu iki 
topraklarında bütün bunlar olup biterken İstanbul'da  fikirdaş Çankaya kapılarına koşmuşlar ve maalesef 
insaniyet türküsü çağıran bu toy çocuğun ruhunda  yükseklere tırmanma imkânı bulmuşlardır. 
Anadolu'dan yükselen insan feryatları yankı   
uyarmıyor. O bilakis onlara, ne bağırıyorsunuz? Vatan  On sekiz sayısına sıkı sıkıya sarılarak kabahatini 
gidiyormuş, millet gidiyormuş, gitsin. Zaten  gençlik günahı gibi göstermeye 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 11 
 
yeltenen Kansu'nun hareketi hoş görülebilecek  gafletinde bulunuyor. Dikkat buyrulsun 18 yaşında 
kabilden değildir. Vatan çocuklarının uğrunda  söylediğini bilmeyen, kendi tabirince «rüyâ 
dövüşerek can verdiği vatan, millet kavramlarına  âlemi»nde bulunan bir çocuk felsefe yapıyormuş. 
saldıran Kansu, sadece bir hata işlemekle kalmamış  Bunları aklı başında bir insan mı söylüyor? On sekiz 
aynı zamanda ancak bir kere girebileceği bir imtihanı  yaşında iken yazdığı bir karalamaya felsefî sıfatını 
kaybetmiştir,  veren bir ordinaryüs profesör müdür? Bu durum 
  karşısında gülmemi tutamıyor ve Fikret'in meşhur 
Kaldı ki Kansu efendi gençliğinde böyle bir iş  mısralarını hatırlıyorum: "Güleriz ağlanacak halimize."
karıştırıp, iddia etmeğe çabaladığı gibi sonradan   
hidayete ermiş bir kimse midir? Gösterişçi pozunun  Felsefî kelimesinin, bu ağıza ne kadar aykırı 
arkasında halâ o beceriksiz, komünist dergisi  düştüğünü anlamak için kendisinin büyük ve gürültülü 
yazarının gizlenmekte olmadığına nasıl inanalım?  kelimeler altında ne sıska ve öksürüklü lâflar ettiğini 
Bilhassa ağladığı zamanlarda şüphelenmemek elden  dinlemek yeter. 
gelmiyor.   
  Rektör beyefendinin bazı konferanslarını da dinledik, 
***  insaniyet, hümanizma gibi sözlerin yuvarlandığı laf 
  ebelikleriyle dolu konferanslarını... Hep aynı nakarat. 
Bu sakat zihniyetin onda hâlâ yaşadığına delil mi  Sözün kısası Şevket Aziz, dolambaçlı cümleler 
istiyoruz? D. T. C. Fakültesinin Kars haftası  geveleyerek kamuoyu ve gençliği oyalamaktan 
münasebetiyle öçzel broşür içinde yayınladığı «Türk  vazgeçip, açıkça ve mertçe «Milliyetçiyim, 
Vatanı ve Cehıt Felsefesi» adlı acayip yazıyı  Türkçüyüm, komünizmin düşmanıyım» diyebiliyor 
karıştırmak zahmetine katlanınca görürüz ki kelime  mu? Hayır. «Vicdanı, düşüncesi, benliği faaliyeti açık 
canbazlıklarına, cümle nokkabazlıklarına rağmen  bir insanım.» Demekle açıklık sağlanmaz! 
anlayanların pek alâ farkedebilecekleri gibi, eski   
zihniyetini, milli kültür ve tarih anlayışına ‐ bilerek  Sonra rektör sıfatıyla güttüğü «geniş millî 
yahut bilmeyerek‐ yamamaktan Kendini alamamıştır.  hedef»lerden, gençliğe verdiği öğütlerden dem 
Baştanbaşa madde faaliyeti olarak yorumladığı bir  vuruyor. Eğer geniş millî hedefler gütmekten, 
hayat kavramından, mantıki ve müsbet bir ilişki  gençliğe öğüt vermekten azizliğin değil, acizliğin 
kurmaksızın vatan ve millet ülkülerine sıçramak  ifadesi olan şaşkın gözlerle ağlayıp sızlamayı 
istemiştir. Böyle düşük kaliteli bir yazının altında  kastediyorsa; Atatürk ve İnönü'nün sofralarında 
rastlayınca, Ord. Prof. kelimelerine insan esefle  oturduğunu şımarıkça söyleyerek aklı sıra 
bakıyor. Bununla birlikte bu beceriksizliği ilmi  böbürlenmeyı anlıyorsa, Kansu bilmelidir ki kedilere 
oluşumunun yetmezliğine veremeyiz. Çamlıca  bile nasip olabilen sofra yakınlığı, kahramanların 
tepesinden "dünya sosyalizmi vaz ederek "milet"i,  şereflerini kahramanlıktan nasibi olmayanlara 
"vatan"ı çürütmeye yeltenen Aydınlık dergisi  geçirmez. 
yazarının igman kıtlığını da hesaba katmalıyız. Millet,   
vatan gerçeklerinde "mevhumeden fazla bu şey  Sakarya, Dumlupınar, Metristepe sırtlarında ateş ve 
bulamayan Cansu'nun Ord. Prof. luk rolünde bir adım  ölümle boğuşa boğuşa kazanılmış şerefler, «vatanı» 
bile ileri gidemediği iddia olunabilir.  ve «mılleti» zememetmiş olanların değil, bu 
  gerçeklerin yoluna baş koymuş olan asıl gençliğin 
***  hakkı ve mirasıdır!  
   
Yalnız, millî mücadele anlarında, millet ve vatan  HOCAOĞLU 
gerçeklerine yuh çekip pervasızca sövebilen bu adam  Makinede:
şimdi 10 milyonun çelik iradesi huzurunda ancak   
kekeleyebilmektedir. Şimdilik bu kadar işaret etmekle  Türkçüler Beraat etti! 
yeterlendiğimiz o yazı üzerinde gerekirse ileride daha   
esaslı surette duracağız.  Yalnız vicdanının emrine uyan bir mahkemenin, bütün 
  suçları bu milleti sonsuz bir aşkla sevmekten başka bir 
***  şey olmayan Türkçüler hakkında vereceği kararın bu 
  olacağına biz üç yıldan beri inanıyorduk. 
Şevket Kansu'nun, suçunun 18 yaşına bağışlanmasını   
yalvarırcasına Ulus Gazetesi'ne demeçte bulunması,  Türkçülere çamur atmak isteyenler sadece kendilerini 
kendisini tanıyanların pekiyi bildiği fikir  kirletmiş olurlar. Tarih iftiracıları lânetleyecektir. 
dağınıklığından ve şaşkınlık itiyadından başka hiç bir   
şey ifade etmez. Üstelik bu demeçte o zamanki  Kür Şad 
makalesinin tamamen felsefî olduğunu söylemek 

www.atsizcilar.com  Sayfa 12 
 
Millî Eğitim Bakanına Açık Mektup 
Mustafa AYDINOĞLU
«Bu dizi, benimle eğlenen bu millete er geç öptüreceğim» dediği rivayet edilen selefiniz Allah saklasın işbaşı yaparsa... 
Sayın Bakan:  ğim" dediği rivayet edilen gür kaşlı selefiniz ‐ Allah 
  saklasın! ‐ işbaşı yapar! Onun için, sizden dileğimiz, 
Sizi pek yakından tanımam. Ülkü'de bir kaç yazınızı  zaman geçirmeden, kolları sıvamak ve yapılacak 
okudum. Almanya'da talebe müfettişi iken Pertev  temizliği çabuk yapmaktır. Selefiniz büyük bir 
Naili Boratav'ın tahsiline son vermiş ve memlekete  şeytanlık gösterdi: Makamını terketmeden evvel 
iade etmişsiniz. Aslen Sivaslı bir Anadolu evlâdı  üniversiteyi muhtar hâle soktu! Herhalde, bu yüzden 
imişsiniz. Hakkınızda bildiğim bu kadar. Bütün bunlara  kızıl doçentlerin, kızıl profesörlerin, hakkından gelmek 
ve bakanlığa geldiğinizden beri gösterdiğiniz faaliyetle  kolay olmayacak. Lâkin, bir yığın ilk ve orta öğretim 
komünistlerin aleyhinizde olmasına bakılırsa  müesseseleri emrinizdedir. Köy enstitüleri, san'at 
milliyetperver ve dürüst bir Türksünüz.  enstitüleri, ticaret liseleri, liseler, kız enstitüleri, 
  öğretmen okulları, ortaokullar, ilkokullar v. s. 
***  Binaenaleyh, üniversite gençliğinin gözünden ve 
  matbuatın kulağından kaçan nice kızıl Öğretmen var ki 
Sayın bakan, pekâlâ bilirsiniz ki, polis takibatı ile ve  sizce olmasa bile teşkilatınızca malûmdur. Bunların bir 
kanun yoluyla yapılacak bir komünizm mücadelesi bu  kaçını ben de biliyorum; zira bizzat bana hocalık 
memleketi kızıl veremden kurtarmaz. İnsan, sureti  ettiler. 
haktan görünmesini bilen, fikirlerini meşru kalıplara   
sokmasını beceren bir mahlûktur. Komünist ise bu  Sayın bakan, tekrar deminki sözü söyleyeceğim: 
hususta yektadır. Eğer Türkiye, cenup yarım  Türkiye cenup yarım küresinde değildir; asırlık 
küresindeki bir kıt'ada bulunsaydı, eğer Moskoflar  düşmanımız bulunan bir devletle hemhuduttur. Ve 
Türklüğün asırlık düşmanları olmasaydı, eğer milletçe  işin fecaat tarafı günden güne şişen bu devletin resmî 
vatanımızın istikbali üzerinde bazı endîşelerimiz  ideolojisi de komünizmdir! Bilmem ki bu komünizm 
bulunmasaydı ‐ emin olun‐ bu açık mektubu, fikir  hakkında "bitaraf, fikir hürriyetine taraftar, münevver 
hürriyeti namına yazmaktan vazgeçerdim. Fakat,  ve geniş görüşlü bir fikir adamı" gibi hareket etmek 
bugün mücadele mecburiyetinde olduğumuz şey, şu  nasıl mümkün olur? Kanaatımca, bu çeşit bir tarzı 
ilim kitaplarında okuduğumuz Marksizm veya Tarihî  hareket, aşırı bir safderunluk değilse, behemehal 
Maddecilik değildir. Bal gibi vatan hainliğidir; Moskof  şuurlu bir hiyaneti vataniyedir. 
uşaklığıdır: Bittabi böyle aşağılık şeyler hakkında da   
fikir mücadelesinden bahis açılamaz. Zira, ancak fikrî  *** 
olanla fikir mücadelesi yapılabilir.   
  Sayın bakan! Bu millet, milliyetçilik namına yapılan 
Sayın bakan, komünizmle mücadelede, kabul  demagojilerden, milli duyguların ‐istismarından ‐ millî 
edersiniz ki bakanlığınıza yükün büyüğü düşmektedir.  eğitim namına yapılan milliyetsizleştirmelerden, 
Nitekim, selefiniz zamanında komünizmin yayılması  samimiyetsizliklerden, ikiyüzlülüklerden bıktı, usandı 
ve Moskof uşaklarının korunması mesuliyetinin en  artık! Memleket, bir tarafta davudi sesle büyük 
büyük kısmı, bugün devlet erkânının kanadı altına  Atatürk hakkında methiyeler okuyup beri tarafta 
sığınan Bay Hasan Ali'nin engelinde bulunuyor. Bu  "Atatürk zamanında hayvan muamelesi görüyorduk, 
sebeple ve Sivaslı dürüst, milliyetçi bir Türk sıfatıyla,  şimdi insanca yaşıyoruz." diyen sıfır numara 
hazır bakanlığa gelmişken, hiç değil kendi teşkilâtınızı  dalkavuklardan illallah diyor. Binaenaleyh, etrafınızı 
şu zavallı memleketin başına musallat olan kızıl  çevirmiş olmaları muhtemel bulunan ve şahsî 
haşerelerden adamakıllı temizleseniz, inanın çok  refahlarından başka bir şey düşünmeleri pek az 
büyük sevap işlemiş olursunuz. Zira, olursa, belki bir  mümkün olan sözde insaniyetçi, sözde hümanist, 
daha böyle fırsat ele geçmez! Belki siyaset fırıldağı  sözde hürriyetçi kimselerin mütalâalarına aldırmayın; 
yine döneri Belki "bu dizi, benimle eğlenen bu mîllete  kibarlık taslayan bu sahte güzidelerin fikirlerini 
er geç öptürece‐  efkârıumumiye 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 13 
 
zannetmeyin. Sivas'ı, dedenizi, nenenizi, ananızı, bacınızı,  Kızıl Âfete Karşı Kür Şad'lık Ruhu 
ağanızı, emminizi, köylünüzü, yedeksubaylık yaptığınız  (Başı 9'inci sahifede) 
alayınızın subaylarını, mehmetçikleri, öğretmen   
arkadaşlarınızı, darülfünun hayalinizi, bu milletin şanlı  Türklüğün ölüm‐dirim savaşı şiddetlenmiş ve savaş 
tarihini ve pek dağınık coğrafyasını düşünerek Türk ve insan  yerlerine, düğüne gider gibi gidenlerin torunları kızıl 
olan vicdanınızın sesini dinleyiniz: Emin olun bu ses, hakiki  düşman karşısında saflarını kurmuşlardır. Vazifemiz, 
ve engin efkârıumumiyenin sesidir ve tâ kendisidir.  saflarımız seyrelse de düşenlerin kanlarından açacak şafağa 
  doğru yürümektir. Yürüyoruz, yürüyeceğiz. Zafer, Kür 
Sayın bakan, sözlerime son verirken bir sual sormama  Şad'lık ruhu ile taşan Türk ırkının bugünkü neslinin elinde 
müsaade ediniz: Yavuz Sultan Selim Han, Şah İsmail'in  kalıncaya kadar yürüyeceğiz. 
üzerine yürümeseydi ve tacını‐tahtını tarumar etmeseydi,   
bugün Anadolu hangi mezhepte bulunacaktı ve nereye  Nejdet Sançar 
yamanmış olacaktı? 
 
Sonsuz saygılarımı kabul ediniz sayın bakan. 
Kimleriz  Hars ve Tehzip  
  (Başı 5'inci sahifede)  
Tarihe sığmayıp taşan bir neslin    
Ardında yer alıp gidenlerdeniz.   larıyla ara sıra tezevvuk ediyoruz ve edeceğiz. Fakat, 
Önüne geçilmez o coşkun selin   bundan sonra, bu tezevvukumuz hiç bir zaman ekzotizmin 
Uğrunda murada erenlerdeniz   hududunu aşmayacaktır. Bizce, Franzızlara, İngilizlere, 
Altay'da en soğuk suları içtik   Almanlara, Ruslara, İtalyanlara ait güzellikler, ancak ekzotik 
Türkistan'dan kopup Kafkastan geçtik   güzellikler olabilir. Bu güzellikleri sevmekle beraber, hiçbir 
Bozkurdu her şeyden mukaddes seçtik  zaman gönlümüzü onlara vermeyeceğîz. Biz gönlümüzü 
Şahlanan atlarla gelenlerdeniz.   Rozaltst'ten beri millî harsımıza vermişizdir. Bizim için 
Şehit kucaklayıp saran o yerler   dünya güzeli, millî harsımızın güzelliğinden ibarettir. Biz, 
İmanım eritti çok taş siperler   medeniyetçe, irfanca, iktisatça ve tehzibce Avrupa 
Ölüme gülerek giden o erler   milletlerinden çok geri kalmış olduğumuzu inkâr etmeyiz ve 
Yoluna kan döküp ölenlerdeniz.   medeniyetçe onlara yetişmek için bütün kuvvetimizle 
Nerede âz yurdum? nerede kaldı   çalışacağız. Fakat hars itibarıyla hiçbir milleti kendimizden 
Ceddimin kabrini benden kim aldı   üstün göremeyiz. Bize göre, Türk harsı dünyaya gelmiş ve 
Kırk milyon insanı dertlere saldı   gelecek olanların en güzelidir. Binaenaleyh, ne Fransız 
O meş'um hırsızı bilenlerdeniz.  kültürünün ne de Alman kültürünün mukallidi ve tabii 
  olmamıza imkân yoktur. Biz, onları da diğer harslar gibi 
M. HAYRİ ÇOPUROĞLU  yalnız milletlerine mahsus hususî harslar addederiz ve 
onlardan da sair harslar gibi yalnız ekzotik bir zevkle 
KÜR ŞAD'A SESLENİŞ 
mütelezziz oluruz.  
 
 
Öyle bir an, zaman olur.  
Görülüyor ki, Türkçülük bütün aşkıyla yalnız kendi orijinal 
Gök,bulut harman olur  
harsına meftun olmakla beraber, şoven ve mutaassıp da 
Dağlar duman duman olur  
değildir. Avrupa medeniyetini tam ve sistematik bir surette 
KÜR ŞAD görülmelidir Hey!  
almağa azmettiği gibi hiçbir milletin harsına karşı istiğna ve 
Ellerde gerilmiş yaylar  
istihfafı da yoktur. Bilâkis, bütün harslara kıymet veririz ve 
Yola koyulmuş alaylar  
hürmet ederiz. Hatta birçok itisaflarına hedef olduğumuz 
Hanlar, Gaziler, Giraylar  
milletlerin bile, siyasî teşkilâtlarını sevmemekte devam 
KÜR ŞAD dirilmelidir Hey!  
etmekle beraber medenî ve harsî eserlerine meftun, 
Ecel‐ebed arasından  
mûtefekkirleriyle sanatkârlarına hürmetkâr kalacağız.  
Çıkmış Pamir yaylasından  
 
Hür doğan hür anasından  
(Türkçülüğün Esasları Esasları) 
KÜR ŞAD sarılmalıdır Hey!  
Ziya GÖKALP 
Ne ON'um ne Bir'lerdenim  
ALTINDAĞ'lı erlerdenim  
KÜR ŞAD'la dolmuş bedenim  
Cenge verilmelidir Hey!  
Ne Şeytanlardır ne de cin  
İçimde beslediğim KİN:  
TÜRKLÜĞÜ vuranlar için  
Hesap sorulmalıdır hey!  
 
AZMİ GÜLAHMEDOĞLU 
 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 14 
 
Gerçeğin Şakası 
YENİ BİR HASTALIK  ADAM DEĞİLMİŞ 
    
Henüz sebebi anlaşılmayan yeni bir hastalık tıbbî  Evvel zaman içinde, kalemi ile atlıyı atından indiren 
müsamerelerde uzun münakaşalar doğurmuştur.  zorlu bir Türkçü, Türk yaratıldığı, namuslu ve 
  vatansever olduğu için tüm muhalifleri tarafından 
Kuşlara özenmekle başlayan bu hastalık hem demans  muhakeme ediliyormuş. 
prekos (erken bunama)nın hem de şizofreni (melekâtı   
akliyenin ziyaı)nın arazlarını göstermekte, hastalar,   Kendisine türlü tezviratta, en rezilâne iftiralarda 
ileri devrelerde mütemadiyen "Ben miyim?" diye  bulunan bir insan müsveddesine hitap ederken: 
sayıklayarak çırpınmaktadırlar.   
  — Şu yüksek makamı işgal eden bu adam! diye söze 
Bazı hekimlerin bu hastalık için teklif ettikleri "Mızrak  başlamış. 
çuvala girmez" adı henüz kabul edilmemiştir. Bu   
münasebetle bazı kimselerin mızrağın çuvala  Herif "Adam" lafından gazaba gelmiş ve: 
gireceğini zannettikleri anlaşılmıştır.   
  — Hakaret ediyor efendim, zapta geçsin! talebinde 
bulunmuş. 
 
Müdafaa hakkından, söz söylemek‐ten mahrum Türk: 
 
— Adam dediğim mi hakaretmiş? Pekâla, "Adam" 
hitabımı gerçekten adam olanlara kullanmak üzere 
geri alıyorum. Demiş ve ömründe sözünü geri 
almamış bu yiğit, karşısındakini adamlıktan tecrit 
etmek vazifesiyle karşılaşınca, yapmadığını yapmak 
zorunda kalmış.. 
MEŞHEDİ GERÇEĞİ  ECELİ GELEN KÖPEK 
   
Türk ve Türkçü olduğu için bir yıl tophane  Sahibi tarafından tasması çıkarılarak Babıaliye 
zindanlarında işkence görmüş bir vatansever, açtırılan  salıverilen bir kuduz köpek ağzından kızıl salyalar 
dava sükut edince memleketine dönüyordu. Yolda  saçarak hürr hürr diye gelip geçenin paçasına 
yeni çıkmış bir kitap okuyordu: (Sarıklı İhtilâlci Suavi).  saldırmaya başlamıştı. Bir ara Üniversite semtine çıkıp 
Bölüm, Suavi'nin Kastamonu'ya sürülmesini  şakaya gelmeyen balyoz yumruklu gençlerin de 
anlatıyordu. Suavi ile zaptiye nazırı arasında şu  paçalarına saldırmış ve bir tekme ile beyni dağıtılacağı 
konuşma geçiyor:  sırada zabıtai belediye memurları tarafından 
  yakalanarak kurtarılmıştı. Memurların gafletinden 
— Beni niçin gönderiyorlar?  istifade ederek kaçtığı ve son günlerde boynunda bir 
— Hasbelicap seyahattir.  zincirle bir cami civarında görüldüğü söylenmektedir. 
   
Bu, dünkü vatanseverin tevkif ve sürgün sebebi..  Sahibinin haberi ola... 
 
Bugünün vatanseveri de, aynı şeyi sorduğunu 
hatırladı: 
 
Beni niçin, tevkif ettiniz, bu zindana attınız? 
 
— Görülen lüzum üzerine. 
 
(Hasbelicap) ile (Görülen lüzum üzerine) lâfları 
arasında ne büyük fark var! Asrı yıla sığdırdığımız ve 
böylece 25 yılda 25 asır ilerlediğimiz cidden su 
götürmez gerçek. 
 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 15 
 
Ülküdaşlarla Başbaşa: 
Mustafa Dinçer — Ankara. "Arkadaş" adlı şiirinizde  nıza iştirak ederiz. Ancak, şiir yazmak için heyecan 
kuvvetli mısralar var. Yalnız sizden daha güzellerini  yetmez. Bunun kuvvetli bir teknikle işlenmesi gerekir. 
umduğumuz için bunu yayınlamıyoruz. Yeni şiirlerinizi  Çarpıştık, güreştik, yarıştık kelimeleri birbiriyle ayaklı 
bekler selâm ve sevgilerimizi sunarız.  değildir. Sonra koşma tarzında yazmak istediğiniz 
  halde dörtlüklerin son mısraları ayak tutmuyor. Halk 
Tayfur Cengiz — Antakya. Türkçü dergi ve kitapları  şairlerini bu arada bilhassa Karacaoğlan, Köroğlu ve 
yaymak ve okutmanın da büyük ülküye bir hizmet  Emrahı iyice okumanızı salık veririz Ölçülü yazmak 
olacağını anlayarak gösterdiğiniz ilgiyi alkışla  isteyince güzel şiir söylemekten önce, hatasız 
karşıladık. İsteğiniz yerine getirilmiştir. Sağlık dileriz.  manzume yazmasını öğrenmek gerektiğini 
  unutmamalısınız.  
Hilmi İşgüzar — İstanbul. "Sesleniş"inizi okuduk.   
Takdirle karşıladığımız heyecanı‐  HOCAOĞLU 

www.atsizcilar.com  Sayfa 16 
 

You might also like