You are on page 1of 29

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

1.BÖLÜM: Gelişim ile İlgili Temel Kavramlar ve Gelişimi Etkileyen Faktörler:

İlk bölümde gelişim ve gelişimle ilişkili temel kavramlar verilecektir. Birbiriyle


çok yakından ilişkili olan bu kavramların benzer ve farklılıkları da vurgulanarak hem
gelişlimin daha iyi kavranması sağlanılacak hem de ileriki konular için bir ön hazırlık
yapılmış olacaktır.

Psikoloji: İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. Psikolojinin pek


çok alt dalı vardır. Bunlar başlıca klinik, gelişim, endüstri, sosyal, fizyolojik, öğrenme ile
rehberlik ve öğrenme psikolojisidir.
Gelişim Psikolojisi: Döllenmeden ölüme dek olan süreç içinde biyolojik ve
psikolojik olarak meydana gelen değişim ve gelişimleri inceleyen psikoloji dalıdır.
Büyüme: Organizmada sadece boy, kilo ve hacimde meydana gelen artıştır.
Sadece bedensel değişimleri kapsar. Vücudun farklı organlarında farklı hızlarda büyüme
meydana gelebilir.
Olgunlaşma: Öğrenme yaşantılarından bağımsız, kalıtımsal kodlamanın idare
ettiği her bireye özgü değişimleri içerir. Olgunlaşma, kalıtımın etkisiyle organizmanın
kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirebilecek seviyeye ulaşmasını sağlayan
biyolojik değişimlerdir. Yukarıda da belirtildiği gibi olgunlaşmaya öğrenmenin etkisi
olmamaktadır. Örneğin; bir çocuğun el ve parmak kasları yeterli olgunluğa erişmeden
düzgün bir resim yapamaz, ipliği iğneden geçiremez, ayakkabılarını bağlayamaz vb…
Olgunlaşma çevre koşullarından oldukça bağımsız gerçekleşir. Normal şartlarda çevre
olgunlaşmayı etkilememektedir. Bireyin bulunduğu ortamda uyarıcı yoksunluğu çok
fazla söz konusu ise bu durumda çocuğun olgunlaşması olumsuz etkilenebilir, bir miktar
gerileme söz konusu olabilir ancak olgunlaşma genetik kodlamanın kontrolü altında
gerçekleşeceği şekilde yerine gelecektir. Örneğin, sağlıklı bir bebek belli bir olgunluğa
eriştiğinde yürümeye başlayacaktır, ancak çocuğun yürümesi engellenirse bir süre bu
davranışın gerçekleşmesi gecikecektir. Ancak uygun ortamda çocuk yürümeyi
gerçekleştirecektir. Burada önemli olan çocuklara yaşlarına uygun olgunlaşmayı
gerçekleştirebilecekleri ortamın sağlanması, onlara kısıtlamalar getirilmemesidir.
Ayrıca her olgunlaşma gelişim olmakla birlikte, her gelişim bir olgunlaşma
değildir. Çünkü gelişim hem biyolojik hem de psikolojik ve sosyolojik bireyin tüm
değişim sürecini içerirken, olgunlaşma sadece genetik kodlamanın idaresinde gerçekleşen
biyolojik değişimlerle sınırlıdır. Bir başka deyişle, “olgunlaşma gelişim kümesinin bir alt
kümesidir” diyebiliriz.
Öğrenme: Organizmanın tekrarlar ve yaşantılar yoluyla davranışlarında meydana
gelen nispeten kalıcı izli davranış değişiklikleridir. Örneğin; çocuğun ayakkabılarını
bağlayabilmesi için el ve parmak kaslarının, kemiklerinin yeterli olgunluğa ulaşması
yetmez, çocuğun ayakkabıların nasıl bağlandığını görmesi, denemeler yapması, gerekli
davranışı yapıp-yapmadığına dair bilgilendirilmesi, pekiştirilmesi de gerekmektedir.
Gelişim: Döllenmeden ölüme dek organizmanın büyüme, olgunlaşma ve
öğrenmelerinin etkisiyle sürekli olarak bedensel, zihinsel ve psikolojik değişimleridir.
Gelişme ürün olarak ele alındığında, gelişimi de bu ürünün süreç yönü olarak ifade
edebiliriz.

1
DİKKAT!
• Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.
• Gelişim, sadece fiziksel değişimleri değil, zihinsel, duygusal ve kişiliksel yönden
de tüm gelişimleri içerir.
• Gelişme; olgunlaşma ve öğrenmenin bir ürünüdür. Gelişim ise süreçtir.
• Gelişim görevi; her gelişim döneminde bireyden gerçekleştirmesi beklenilen
davranış değişimleridir.

Hazırbulunuşluk: Bireyin belirli bir olgunlaşma düzeyi ile birlikte, ön-öğrenmelerini,


ilgi ve tutumlarını, güdülenmişlik düzeyini, yeteneklerini, genel sağlık durumunu da
içermektedir. Hazırbulunuşluk, “bireyin eğitim ortamına getirdiği özelliklerin tümü”
olarak da ifade edilebilir. Örneğin: ağaca tırmanma olgunluğuna erişmiş ve bu davranışı
yapması için gerekli tüm öğrenmeler sağlanmış olsa da ağaca tırmanmak istemeyen bir
çocuğa bu davranış yaptırılamaz. Diğer bir deyişle, bisiklet kullanmak için gerekli
hazırbulunuşluğa sahip bir çocuk da; bisiklet kullanmak için yeterli olgunluğa erişmiş,
bisiklet kullanmaya istekli, nasıl kullanacağına dair ön-öğrenmeleri kazanmış ve genel
sağlık durumu da buna elverişli ise bisiklet kullanmayı başarabilir.
Kritik dönem: Gelişimin belli dönemlerinde belli davranışların gerçekleşmesi
beklenir. Bu dönemde birey bu davranışın öğrenilmesine karşı daha yatkındır. Bu
öğrenmelere ilişkin çevre etkilerine karşı daha duyarlı olunur ve bu öğrenmeler diğer
dönemlere göre daha hızlı ve kolayca meydana gelir. İşte bu dönemlere gelişimin kritik
dönemleri denir. Kritik dönemlerde kazanılması gereken davranış kazanılmadığında daha
sonra kazanılması ya çok zor ya da imkânsız hale gelir. Kritik dönemin en önemli noktası
“zamanlama”dır. Eğer bireylere bu dönemlerde gerekli öğrenme fırsatı verilmezse
gelişim ya yavaşlar ya da bir daha gerçekleşemez. Örneğin konuşma için kritik yaş 1-2
yaş, yürüme için 1-1.5 yaş, okuma-yazma için 6-7 yaş civarıdır.

Gelişim ile İlgili Temel İlkeler

1) Gelişim, kalıtım ve çevre etkileşiminin bir ürünüdür.


Bireyin fiziksel, bilişsel ve duyuşsal gelişimi kalıtımla getirdiği özellikler ve çevresiyle
etkileşimi sonucu ortaya çıkan yaşantılarından etkilenir.
2) Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda gerçekleşir.
Gelişim yaşam boyu devam eder ve belirli aşamalarla birikimli olarak oluşur. Her dönem
bir önceki dönem üzerine kurulur ve kendisinden sonraki döneme de ön koşul oluşturur.
3) Gelişim nöbetleşe devam eder.
Değişik dönemlerde değişik gelişim alanları öne geçebilir. Örneğin; çocuğun dil gelişimi
açısından konuşmasının hızlandığı bir dönemde, yürümeye başlamasıyla konuşmasında
bir duraksama gözlenir.
4) Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur.
Doğum öncesi dönemden itibaren öncelikle baş, daha sonra da sırasıyla gövde, kol ve
bacaklar gelişir. Ayrıca, öncelikle iç organların ve sonra da giderek dışa doğru bedenin
gelişimi gerçekleşir.
5) Gelişim genelden özele doğrudur.
Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket eder, yani büyük kaslarını kullanır, daha sonra
giderek daha özen gerektirecek becerileri başarabilecekleri ince motor kaslarını kullanır

2
hale gelirler. Örneğin; bebek uzağındaki bir nesneyi almak istediğinde önce tüm
vücuduyla hareket eder, zamanla sadece kolunu uzatarak hedefine ulaşabilir hale gelir.
6) Gelişim bir bütündür.
Gelişim alanları birbirinden bağımsız değildirler, aksine sürekli birbirleriyle etkileşim
içindedirler. Bir gelişim alanındaki olumlu ya da olumsuz yöndeki bir değişim diğer
gelişim alanlarına da aynı yönde etki etmektedir.
7) Gelişimde kritik dönemler vardır.
Organizmanın, belli dönemlerde, belli öğrenmelere ve çevre etkilerine daha duyarlı
olmasıdır. Bu dönemlerdeki bu belirli öğrenmeler daha hızlı ve daha kolay gerçekleşir.
Gelişim görevlerinin zamanında ve yeterli gerçekleşebilmesi için kritik dönemler oldukça
önemlidir ve bu dönemlerde gerekli öğrenme ortamlarının sağlanması gereklidir.
8) Gelişimde bireysel ayrılıklar vardır.
Gelişim, hem kalıtımın hem de çevrenin etkileşimiyle gerçekleştiği göz önüne alınırsa,
her bireyin gelişiminde de farklılıkların ortaya çıkması gerçeği kaçınılmazdır. Her bireyin
gelişim özellikleri kendine özgüdür ve tektir. Buradan da anlaşıldığı üzere, bir bireyin
başkalarıyla kıyaslanması doğru bir davranış değildir.

Gelişimi Etkileyen Faktörler

Bireyin gelişimini belirleyici olarak hem kalıtım hem de çevre etkin rol oynar. 20.
yüzyıl başlarına dek gelişimde sadece kalıtımın etkin olduğu görüşü hüküm sürmüş olsa
da daha sonraları yapılan bilimsel araştırmalar çevrenin de gelişim üzerindeki etkinliğine
dikkatleri çekmiştir. Kalıtımın etkinliğini tek yumurta ikizlerinde gözlemlediğimiz
fiziksel, bilişsel ve duyuşsal özelliklerin oldukça fazla benzerlik taşımasıyla, çevrenin
etkisini de kardeşler arası farklılıklar ve hatta farklı çevrelerde yetişen tek yumurta
ikizleri arasındaki ayrıcalıkların gözlemlenmesiyle açıklayabiliriz. Ayrıca, bu çerçevede
kalıtımın mı yoksa çevrenin mi gelişim üzerinde daha etkin olduğu konusunda net bir
görüş yoktur. Bireyin bazı özelliklerinde kalıtım, bazı özelliklerinde de çevre daha baskın
olabilmektedir. Örneğin; çocuğun saç ve göz rengi gibi başlıca fiziksel özelliklerinin
ortaya çıkmasında kalıtım daha etkin iken; ahlak, dil, soyut düşünebilme gibi
özelliklerindeki gelişimde çevrenin daha etkin olduğu söylenebilir.
Kalıtım
Kalıtım, bireyin anne ve babasından genler yoluyla sahip olduğu özelliklerini
ifade etmektedir. Bireyin yaşamı, annesinin yumurtasının babasının spermiyle
döllenmesiyle başlar ki bu döllenen yumurtaya zigot denir. Zigot, bireyin organizmasını
oluşturacak ilk hücredir. Kalıtımın kapsamını da yumurta ve spermde bulunan 23’er
kromozomun birleşimi olan 46 kromozomluk bu zigot belirler. Her bir kromozom çocuğa
anne ve babasından geçen 20.000 genin farklı kombinasyonlarda dizilişinden meydana
gelmektedir. Genlerin yapısını DNA (deoksiribonükleitasit) adı verilen amino asitler
oluşturur. Farklı yumurta ve sperm farklı gen kombinasyonları taşıdığından aynı anne ve
babadan farklı özelliklere sahip çocuklar doğar.
Bazı genler dominant (baskın), bazıları ise resesif(çekinik)’tir. Örneğin;
kahverengi göz, kıvırcık saç, yüksek tansiyon baskın iken mavi göz, düz saç, sarı saç
çekinik özelliklerden bazılarıdır. Anne ve babanın her ikisinde de aynı çekinik özellik
olduğunda bu özelliğin çocukta da ortaya çıkması mümkün olur. Anne ya da babadan

3
sadece birinde baskın özellikteki bir genin olması çocukta o özelliğin ortaya çıkmasında
yeterli olur.
Çocuğa anne ve babasından kalıtımla geçen tüm özelliklere genotip,
gözlemleyebildiğimiz tüm özelliklerine de fenotip denir. Bir genotipten farklı fenotipler
oluşabilir ki buna doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası çevre etki etmektedir.
Kısacası genotip kalıtımla bireye geçen ve çevreden etkilenmeden aynen
gözlemlediğimiz özellikler iken (bireyin göz rengi gibi), çevrenin etkisiyle değişime
uğrayıp o değişimiyle gözlemlediğimiz özellikler de fenotip özelliklerdir (zeka gibi).
Zekânın sınırları genotip ile belirlenmişken; gözlenen zeka, döllenme sonrası tüm çevre
koşullarıyla ortaya çıkar.
Cinsiyet de kesin olarak genetik faktörlerle belirlenen bir özelliktir (genotip).
Anne ve babanın üreme hücrelerindeki 23’er kromozomdan biri cinsiyet kromozomudur.
Annenin yumurtasında bulunan cinsiyet kromozomu XX tipinde iken babanın
spermindeki ise XY tipindedir. Spermdeki X kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu
birleşirse bebek (XX) kız, spermdeki Y kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu
birleşirse bebek (XY) erkek doğacaktır.
Ayrıca bazı hastalıklar da kalıtımsal olarak ortaya çıkabilir. Zigotun genetik
yapısındaki bir bozuluk yani genlerdeki kromozom sayısının ya da yapısının normalden
farklı olması bebeğin fiziksel ya da zihinsel bir sorunla dünyaya gelmesine sebep olabilir.
Örneğin; down sendromlu bebeklerde en sık rastlanan genetik bozuluk biçimi 21.
kromozom çiftinde fazladan bir kromozomun bulunmasıdır. Yani down sendromlu bir
bebeğin hücrelerinde 46 yerine 47 kromozom bulunmaktadır.
DİKKAT!:
Şunu belirtmekte yarar vardır ki, kalıtımla oluşan hastalıklarla doğum öncesi anne
karnında ortaya çıkan herhangi bir durumla oluşan hastalık ya da bozuklukları
karıştırmamak gerekir. Anne karnındaki tüm etkiler çevre koşullarının etkisi olarak
tanımlanır ve bu etkilere de çevre başlığı altındaki konularda değinilecektir.

Çevre
Bireyin gelişim ve özelliklerinin temelini kalıtım oluşturmakla birlikte bu
özelliklerin geliştirilmesine ya da sınırlandırılmasına sebep olan da çevre faktörleridir.
Çevre faktörleri de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası olarak incelenebilir.

Doğum öncesi: Doğum öncesi bebeğin gelişiminde “anne” çok büyük önem
taşımaktadır. Annenin hamilelik dönemindeki beslenmesi, özellikle de hamileliğinin ilk
üç ayında bebeğin gelişimi ile oldukça ilişkilidir. Ayrıca annenin ilaç ya da kimyasal
madde kullanması da bebeği olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Hamilelik sürecinde
alınan alkol ya da uyuşturucu maddeler; içilen sigara gibi zararlı alışkanlıkların olması da
bebeğin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını tehdit etmektedirler. Annenin hamilelikte
geçirebileceği frengi, kızamıkçık, suçiçeği gibi hastalıklar ve annenin bu dönemde
radyasyona maruz kalması da bebekte gelişim sorunlarının ve bozukluklarının
görülmesine sebep olabilir. Hamilelikte annenin uzun süreli ve yoğun stres, sıkıntı, korku
veya heyecan yaşaması da bebeğin sinir ve sindirim sistemini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Doğum sırası: Doğum esnasında bebeğin boynuna göbek kordonunun dolanması
gibi nedenlerle oksijen alamaması, vakum ve foseps gibi araçların hatalı kullanımı

4
sonucu bebeğin çok fazla basınca maruz kalması, bebeğin başta beyni olmak üzere tüm
gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.
Doğum sonrası: Hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin gelişimine olan
önemi gibi doğum sonrası da bebeğin beslenmesi çok önemlidir. Bebek ne kadar dengeli
ve düzenli beslenirse gelişimi de o derece olumlu ilerleme gösterecektir. Özellikle 6
yaşına kadar olan süreçte ve ergenlikte fiziksel gelişim en yoğun olduğu dönemler olduğu
için bu aşamalarda iyi ve dengeli beslenmenin ayrı bir önemi vardır.
Çocuğun geçirebileceği hastalık ve kazalar da gelişimi etkilemektedir. Özellikle
ilk çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıklar da türlerine göre gelişimi
yavaşlatmakta bazen de gerilemesine bile sebep olabilmektedir.
Çocuğun yetiştiği aile ortamı da gelişiminde büyük bir etkendir. Ailenin sağlığı,
huzurlu ve mutlu olması, çocuklarına karşı tavır ve tutumu, aile bireylerinin birbiriyle
olan ilişkileri gelişim üzerinde rol oynayan faktörlere örnek olarak verilebilir.
Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi çocuğun gelişimine etki eden bir diğer faktördür.
Yukarıdakilere ek olarak çocuğun arkadaş ortamı, eğitim aldığı çevre, içinde
yaşadığı çevre, toplum, kültür ve değer yargıları gibi çevresel etkenler de gelişimi
etkilemektedirler.

1. Bölüm Soruları
1) “Biyolojik ve çevresel etkiler sonucu zaman içinde bireyin davranışlarında,
düşüncelerinde, duygularında ve yapısında ortaya çıkan değişimlerdir.”
Yukarıda ifade edilen kavramı en iyi aşağıdakilerden hangisi açıklar?

A) Olgunlaşma B) Gelişim C) Hazırbulunuşluk


D) Öğrenme E) Büyüme

2) “Olgunlaşma”ile ilgili olarak aşağıda verilen ifadelerden hangisi doğrudur?

A) Organizmada boy, kilo ve hacim yönünden meydana gelen değişimlerdir.


B) Bireyin davranışlarında meydana gelen kalıcı-izli değişimlerdir.
C) Bireyin ön öğrenmelerini, ilgi, tutum ve güdülenmişliği ile belli bir düzeye
gelmesidir.
D) Çevrenin etkisiyle bireyin davranışlarında meydana gelen davranış
değişiklikleridir.
E) Öğrenmelerden bağımsız kalıtımın kontrolünde oluşan değişimlerdir.

3) Aşağıdakilerden hangisi gelişim ilkelerinden biri değildir?

A) Gelişimde kalıtım ve çevrenin etkisi vardır.


B) Gelişim genelden özele doğrudur.
C) Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur.
D) Gelişim ergenliğe dek devam eden bir süreçtir.
E) Yaşamın değişik evrelerinde farklı gelişim alanları ön plana çıkar.

5
4) Kişilik gelişimi açısından “kritik dönem,...dönemdir.” Cümlesinde noktalı yere gelecek
en uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?

A) Cinsiyet ayrımının yapıldığı


B) Bireyin en çok içine kapandığı
C) Sosyal açıdan çevre uyarıcılarının en çok etkin olduğu
D) Çocukluk kimliğinden gençlik kimliğine geçildiği
E) Soyut düşünmenin en üst düzeye ulaştığı

5) Aşağıdaki kavramlardan hangisi “gelişim” tanımı kapsamında yer almaz?

A) Büyüme B) Öğrenme C) Hazırbulunuşluk


D) Öğretme E) Olgunlaşma

6) Aşağıda verilenlerden hangisi doğum öncesi gelişimi etkileyen faktörlerden biri


değildir?
A) Annenin sigara içmesi.
B) Bebeğin radyasyona maruz kalması.
C) Bebeğin 47 kromozoma sahip olması.
D) Annenin hamilelikte suçiçeği geçirmesi.
E) Annenin hamilelikte aşırı korku ve stres yaşaması.

Cevap Anahtarı: 1.B 2.E 3.D 4.C 5. D 6.A

2.BÖLÜM: Fiziksel Gelişim

Fiziksel gelişimi; bedensel ve devinsel gelişim olmak üzere ikiye ayırabiliriz.


Bedensel gelişim; boy, ağırlık ve hacimdeki artış ile birlikte vücudun sistem ve
organlarının fonksiyonlarını yerine getirecekleri seviyeye ulaşmalarını tanımlamaktadır.
Devinsel gelişim; duyu organlarının, kas ve sinir sitemlerinin birbiriyle uyum ve bütünlük
içinde çalışmlarını kapsar. Burada fiziksel ve devinsel gelişim ortak özellikler gösteren
belirli yaş dönemlerine göre verilmiştir.

Doğum Öncesi Dönem

Yaşamın, döllenmeyle yani babanın sperminin annenin yumurtasını döllemesiyle


başladığı kabul edilir. Bu yüzden gelişim de döllenmeden itibaren incelenmektedir.
Bireyin büyüme ve olgunlaşmasına ilişkin tüm bilgiler zigot dediğimiz döllenmiş
yumurtada kodlanmıştır. Zigottaki bu bilgiler mayoz bölünme sayesinde anne ve babadan
gelen 23’er kromozomun birleşmesiyle oluşan 46 kromozomda yer almaktadır. Zigot,
hızla mitoz denilen hücre bölünmesiyle çoğalmaya başlar. Mitoz bölünmede hücreler
kendilerinin aynısını oluşturacak şekilde ikiye bölünerek yeni hücre oluştururlar. Oluşan
her yeni hücre de 23 çift (46) kromozom bulunmaktadır.
Döllenmeden itibaren doğuma kadar olan süreç 3 döneme ayrılarak incelenir:

6
1) Dölüt dönemi (döllenmeden itibaren ilk 2 haftalık süreç): Bu dönemde fallop
tüpünde döllenen yumurta fallop borularından aşağıya inerek iki hafta içinde
rahme (uterus) inerek rahim duvarına yapışır.
2) Embriyo dönemi(3. hafta ile 8. hafta arası) : Bu dönemde mitoz bölünmeyle
çoğalan hücreler farklılaşmaya ve ileride vücudun organ ve sistemlerini
oluşturacak bölümleri meydana getirmeye başlarlar. Hücrelerdeki bu değişim
sonucu üç farklı yapı oluşur: endoderm, mezoderm ve ektoderm.
Endoderm: Sindirim, solunum sistemi, karaciğer ve akciğer gibi önemli organların
oluştuğu iç yapıdır.
Mezoderm: Kas, iskelet, salgı ve dolaşım sistemini meydana getiren orta yapıdır.
Ektoderm: Duyu organları, sinir sistemi ile diş, deri, saç ve tırnakların oluştuğu en dıştaki
yapıdır.
3) Fetüs dönemi (3. ay ile doğuma kadar olan süreçtir): Bu dönemde bebek doğuma
hazır hale gelecek şekilde tüm organ ve sistemleri gelişir. Bu dönem içinde, 4. ve 5.
aylarda fetüsün temel vücut yapısı oluşur. Fetüs 5. ay sonunda yeni doğan bebekte
gözlemlenen bazı bedensel ve devinsel özellikleri kazanır. Erken doğan bebeğin en az 7
aylık olması gerekir. Fetüs beyninin 7.-8. aylarda çalışmaya başladığı iddia edilmektedir.
• Gelişimin yaşam sürecinde en hızlı olduğu dönem doğum öncesi dönemdir.

Bebeklik Dönemi (0-2 yaş)

Bedensel Gelişim:
Bebeklik döneminin ilk bir yılı doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı
olduğu dönemdir. Bebek dünyaya geldiğinde ortalama 48–53 cm. boyunda ve 2500–4300
gr. ağırlığındadır. Bebek 1. yaşının sonunda doğum sırasındaki boyunun yaklaşık yarısı
kadar, 2 yaşında ise üçte ikisi kadar uzamış olur. Bebeğin ağırlığı 6 aylıkken doğumdaki
kilosunun yaklaşık iki katına, bir yaşında üç katına, iki buçuk yaşında ise 4 katına ulaşır.
Bebeğin başının doğum öncesi gelişim hızı diğer organlarına göre daha fazla olduğu için
bebek dünyaya geldiğinde başın vücuda oranının yetişkinlerden daha büyük olduğu
gözlenir (* hatırlanırsa gelişim ilkelerinde de, gelişimin baştan ayağa, içten dışa olduğunu
belirtmiştik). Bir yetişkinde başın vücuda oranı 1/8 iken bebekte bu oran 1/4 ‘tür. Bu
nedenle doğum sonrası bebeğin başı yetişkinlikteki durumuna ulaşmak için iki kat
büyürken doğuştaki kol ve bacak uzunluğu 4 kat büyümektedir.
Bebeğin kas ağırlığının vücut ağırlığına oranı (1/5), yetişkininkinden (2/5) daha
azdır. Yine gelişim ilkesine uygun olarak bebeğin doğumunun ilk yılında baş ve boyun
kaslarının daha gelişmiş olduğu gözlenmektedir. Ayrıca bebeğin önce büyük kasları
gelişir daha sonra ince hareketleri, becerileri yapabileceği küçük kasları gelişir (*gelişim
genelden özele doğrudur). Bebeğin sinir sistemi de gelişimin içten dışa doğru olduğunu
vurgulayan gelişim ilkesine uygun olarak merkezden uçlara doğru gelişir. Bebeğin
doğumdaki baştaki sinirleri ayak sinirlerinden daha gelişmiştir. Kemiklerdeki en hızlı
gelişime doğum sonrası ilk 2 yıldır. Kemikler henüz sertleşmediğinden kolay kırılmazlar.
Ancak bebeğin yanlış tutulması ve duruşu vücut biçiminin kolaylıkla bozulmasına neden
olabilmektedir. Kemiklerin gelişim hızı ergenlikte tekrar artar. Bebeğin süt dişleri doğum
sonrası 5.-8. aylar gibi çıkmaya başlar ve 2–2,5 yaşlarına doğru süt dişleri tamamlanır.
Bebeğin doğum sonrası yaptığı ilk hareket olan solunum, bir yetişkinden daha hızlıdır.
Bebeğin kalbinin vücuduna oranı daha büyüktür ve beş yaşına dek de hızlı bir şekilde

7
büyümeye devam eder. Kalp atışı bebeklikte, yetişkinlikte olduğundan daha hızlıdır. Bir
yaşındaki bir bebeğin dakikadaki kalp atışı yaklaşık 100–150 iken yetişkinlikte bu sayı
85–105 civarındadır. Bebeğin kan basıncı (tansiyonu) ise çok düşüktür.

Duyusal Gelişim:
Yeni doğan bebeğin işitme duyusu oldukça gelişmiştir. Bebek insan sesindeki
değişimleri, tanıdık ve yabancı sesleri ayırtedebilir yeterliktedir. Yeni doğan bebeğin
görme duyusu diğer duyularına göre daha az gelişmiş olmakla birlikte, 2 haftalık bir
bebek gözü önünden geçen bir nesneyi izleyebilir. 6 aylık bir bebek de anne ve babasının
yüzü ile yabancı yüzleri ayırtedebilir. Renk ve şekillerin de farkına varabilir. Bebeğin tat
alma ve koklama duyusu oldukça gelişmiş olup, farklı tat ve kokuları kolayca
ayırtedebilir. Dokunma duyusu da oldukça gelişmiş durumdadır. Ancak zamanla,
çevresini dokunma duyusuyla tanımaya çalıştıkça bu duyusu daha çok gelişir ve daha
sonraları da dokunma zevk alma aracı haline gelir.

Devinsel Gelişim:
Bebek doğduğunda bir yetişkin gibi vücudunu kontrol edecek durumda değildir.
Davranışları refleksif ve denetimsiz, genel vücut hareketleri ile sınırlıdır. Ancak büyüme,
olgunlaşma ve öğrenme ile devinsel gelişimi 2 yaşında çok büyük ilerleme göstermiş hale
gelir.
0–15 Ayları Arası Bebeğin Devinsel Gelişimi

Ortalama Erişilen Davranış Düzeyi


Aylar
1 Yüzüstü yatarken birkaç saniyelik sürelerle başını kaldırabilir.
2 Yüzüstü yatarken kollarının desteğiyle göğsünü ve başını yukarı kaldırabilir.
Refleksler azalır, başını dik tutabilir, destekle oturabilir, uzatılan nesnelere
3
uzanır ama tutamaz.
4 Kucakta destekle oturabilir.
İstemli olarak bir yandan diğer yana dönebilir, nesnelere uzanabilir,
5
kavrayabilir, ağzına götürebilir. Biberonu tutabilir.
Mama sandalyesine oturabilir, uzatılan nesneleri avucunun içiyle
6
yakalayabilir.
7 Desteksiz oturabilir.
8 Kollarının altından tutulduğunda ayakta durabilir.
9 Bir yere tutunarak ayakta durabilir.
10 Emeklemeye başlar.
11 Ellerinden tutulduğunda yürüyebilir, çömelebilir, eğilebilir.
12 Bir yere tutunarak ayağa kalkabilir.
13 Yardımsız ayakta durabilir ve yürümeye başlar.
14 Parmaklarını kullanarak nesneleri tutabilir.
15 Ellerinin yardımıyla merdivene çıkmaya başlar.

Tabloda verilen devinsel gelişim sırası evrensel olup gelişim evrelerindeki


yaşlarda bireysel farklılıklar olabilmektedir. Buna göre kısaca özetlenecek olursa bir
bebek yaklaşık olarak 10. ayda emekleyebilir, 15. aylık gibi de yürüyebilir.

8
İlk Çocukluk Dönemi (2-6 yaş)

Bu dönemdeki bedensel gelişim hızı bebeklik dönemine göre daha azalmıştır.


İlkokul çağına doğru boyca uzama daha da yavaşlar ve ergenlikte yeniden hızlanır. Bu
dönemde sinir sisteminin gelişimi büyük ölçüde tamamlanmış olur. Kalp atışındaki hız
giderek yavaşlar ve ilkokul yaşına doğru yetişkinliktekine benzer duruma gelir. Sindirim
sistemi tüm yiyecekleri sindirebilir duruma bu dönemde erişmiş olur. İlk çocuklukta
büyük kaslar ince kaslara göre daha gelişmiştir. Çocuk bu dönemde kaba motor
hareketleri kolaylıkla yapabilir, beceri gerektiren ince işleri ise henüz başaramaz. Göz
henüz ıraksaktır. İlgileri kolayca ve çabucak dağılabilir. Sürekli aktif olmak, hareket
etmek isterler. Bu dönemde çocuklara büyük kas gelişimlerine yardımcı olacak uğraşıları
yapabilecekleri ortamlar sunulmalıdır.

İkinci Çocukluk Dönemi (=Okul Dönemi) (2-6 yaş)


Bu dönemde gelişim hızı önceki dönemlerden daha yavaş seyretmektedir. 9–10
yaş civarına dek kızların beden uzunluğu ve ağırlığı erkeklerinkinden daha az iken,
kızların ergenliğe daha erken yaşta girmelerinden dolayı 10–15 yaşlarında kızların boy ve
ağırlıkları erkeklerinkinden daha fazla hale gelir. Bu dönemde ince motor kaslarda
gelişme olur. Çocuk, piyano, keman çalma, ince kalemle yazı yazma, resim çizme gibi
becerileri başarır hale gelir. Daha önce görme ıraksak iken, bu dönemde görme normal
halini kazanır.
Ergenlik Dönemi (12-18 yaş)
Bebeklik dönemi sonrası gözlenen gelişim hızındaki yavaşlama sonrası bu
dönemde bedensel gelişim tekrar hız kazanır. Bununla birlikte fizyolojik ve hormonal
değişimler de meydana gelir. Bu dönemde, erinlik (puberty) de denilen ön ergenlikte,
fiziksel, bilişsel ve psikolojik olarak hızlı bir değişim yaşanır. Erinliğin ilk yıllarında
büyüme hormonu çok çalıştığı için boy uzamasında hızlı bir artış olur. Son ergenlik
dönemi ise bu değişimlere uyum sağlama süreci olarak tanımlanabilir ki ergen bu
aşamada yetişkinliğe kendisini hazırlamaya çalışmaktadır.
Bu dönemde cinsiyet salgı bezleri faaliyete geçmeye başlar ve erkeklerde
testesteron, kızlarda östrojen adı verilen cinsiyet hormonları salgılanmaya başlar.
Ergenlik dönemine kızlar erkeklerden yaklaşık 1,5–2 yaş erken girerler. Kızlarda
ergenliğe girme yaşı 11–13 iken erkeklerde 13-15’tir. Kızlardaki boy ve ağırlıktaki artış
11 yaş civarında başlar ve 15 yaş gibi yavaşlar. Bu yaşlarda menusturasyon görülür.
Göğüsler ve kalçalar büyür. Erkeklerde ise penisin gelişimi 12–13 yaş gibi başlar ve boy
sıçraması da 14–15 yaş civarında gerçekleşir. Ergenliğe girme ve gözlenen değişimlerin
yaşında da bireysel ayrılıklar bulunmaktadır. Meydana gelen fiziksel ve fizyolojik
değişim vücut yapısını da değiştirir. İskelet sistemi hızla gelişir. El-ayak ve kol-bacaklar
büyür ki bu hızlı değişim ergende dengesizliğe ve ergenin sakar hareketler göstermesine
sebep olabilir. Ancak bu geçici bir süreçtir daha sonra bu uyumsuzluk ortadan kalkar ve
vücut koordinasyonu düzene girer. Bu geçici süreç içinde ergenin aile büyüklerinin ve
diğer yetişkinlerin anlayışlı olması, yapılan sakarlıkları ergeni kıracak ve kızdıracak
şekilde eleştirmemesi, onu rencide etmemesi gerekmektedir. Beden gelişiminde
erkeklerin kas dokusu, kızların ise yağ dokusu fazlalaşır. Bir de erkeklerin kalbi ve

9
akciğeri kızlara oranla daha büyüktür. Bu sebeple bedensel faaliyetlerde erkeklerin daha
iyi performans göstermeleri mümkün olabilir.

Yaşam ve Gelişim Dönemleri ile Gelişim Görevleri

Gelişim Görevi: Her gelişim döneminde bireyin gerçekleştirmesi zorunda olduğu sosyal
beklentiler ve davranış örüntüleridir.

1) Bebeklik Dönemi (0–2 yaş)


— Doğum sonrasında fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama, çevredeki sıcaklık
değişimine göre vücut ısısını koruyabilme.
— Nefes almayı öğrenme.
— Katı yiyecekleri yemeyi öğrenme.
— Belli zamanlarda uyumayı ve uyanık kalmayı öğrenme.
—Tuvalet kontrolünü gerçekleştirme.
2) İlk Çocukluk Dönemi (2–6 yaş)
— Yürümeyi ve konuşmayı öğrenme.
— Kendi kendine yemek yeme ve giyinme gibi özbakım becerilerini yerine getirebilme.
— El-göz koordinasyonunu sağlamaya başlama. Nesnelere uzanıp yakalama, tutma gibi
eylemsel hareketlerde bulunma becerileri geliştirme.
— Cinsiyet farklılıklarını öğrenme ve cinsiyet kimliğini kazanmaya başlama.
— Toplumsal kurallarla ilgili olarak doğru ve yanlış davranışı ayırt etmeye ve toplumsal
rolleri öğrenmeye başlama. Bireylerdeki vicdan gelişiminin başlaması.
— Okuma yazmaya hazır hale gelme.
3) İkinci Çocukluk Dönemi (6-12 yaş)
— Kendine karşı olumlu tutumlar oluşturma.
— Yaşıtlarıyla iyi geçinmeyi öğrenme, kişiler arası ilişkilerini zenginleştirme.
—Okuma-yazma ve hesap yapma ile ilgili temel becerileri geliştirme.
— Kendisi için önemli olan yetişkinleri büyük ölçüde model alarak cinsiyetine uygun
rolü geliştirme.
— Vicdan ve değerler sistemi geliştirme.
— Kendi kararlarını vermesine ve sorumluluk almasına olanak verilirse, kişisel
bağımsızlığını kazanmaya başlama.
4) Ergenlik Dönemi (12-18 yaş)
— Her iki cins yaşıtlarıyla yeni ve olgun ilişkilere erişme.
— Bir yetişkin erkek ya da kadın sosyal rolünü edinme.
— Bedenini kabul etme ve etkin bir şekilde kullanma.
— Yetişkinlerden bağımsız, kendi duygusal özerkliğini elde etme.
— Bir mesleğe doğru yönelip, hazırlanmaya başlama,
— Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanmaya başlama,

10
— Toplumsal sorumluluklar almaya istekli olma ve toplumsal görevlerini yerine
getirebilme.
5) Genç Yetişkinlik (18–25 yaş)
— Eş seçme.
— Bir aile kurmaya yönelme/ kurma.
— Bir işe başlama,
— Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaş ve sosyal gruplar bulma.
— Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme.

6) Yetişkinlik
— Ekonomik bir yaşam standardı oluşturma ve devam ettirme.
— Mesleğinde ilerleme ve başarı sağlama.
— Evlilik yaşantısına ve eşine uyum sağlama.
— Çocuklarının sorumluluğunu alabilme.
— Boş zaman etkinlikleri gerçekleştirebilme.
7) Yaşlılık
— Azalan fiziksel güç ve sağlığa uyum sağlama.
— Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama.
— Eşin ölümüne uyum sağlama.
— Yaş gurubu ile açık bir yakınlık kurma.

2. Bölüm Soruları
1) Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ve denvinsel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir?

A) Bebeklik B) İlk çocukluk C) İkinci çocukluk


D) Ergenlik E) Yetişkinlik

2) Aşağıdakilerden hangisi ilköğretimdeki sınıf ortamında sıraların düzeninin ayrı bir


önem taşımasında olabilecek bir nedendir?

A) Birbirleriyle uyum içinde oturabilmeleri.


B) Derslerine gerekli dikkati verebilmeleri.
C) Tahtayı rahatça görebilmeleri.
D) Duruş bozukluğu sonucu fiziksel bir rahatsızlık yaşamamaları.
E) Kurallara uygun oturabilmeyi oğrenebilmeleri.
3) “Duygusal özerkliğini elde etme ve toplumsal sorumluluk almaya başlama” hangi
dönemin gelişim görevidir?

A) İlk çocukluk B) İkinci çocukluk D) Ergenlik


C) Genç yetişkinlik E) Yetişkinlik
4) Küçük kasların gelişim gösterdiği dönem aşağıdakilerden hangisidir?

A) İlk çocukluk B) İkinci çocukluk D) Ergenlik


C) Genç yetişkinlik E) Yetişkinlik

11
5) 11–16 yaşları arasındaki fiziksel gelişimle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
A) Kızların ve erkeklerin bedensel oranlarında dengesizlik gözlemlenir.
B) Bu dönemde hızlı bir fiziksel gelişim yaşanır.
C) Kızların boyları erkeklerden daha uzundur.
D) Kızlar erkeklere oranla daha fazla kilo alırlar.
E) Kızlar ve erkekler arasında bir farklılık olmaz.

6) Aşağıdakilerden hangisi zigotun anne rahmine yerleştiği ve hücrelerde üç farklı


yapının oluşmaya başladığı dönemdir?

A) Döllenme B) Doğum öncesi C) Embriyo


D) Fetüs E) Dölüt

7) Yaşam sürecinde fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönem aşağıdakilerden hangisidir?

A) Doğum öncesi B) Bebeklik C) İlk çocukluk


D) İkinci çocukluk E) Ergenlik

Cevap Anahtarı: 1.A 2.D 3.D 4.B 5.E 6.C 7.A

3. BÖLÜM: Bilişsel Gelişim Kuramları

Bireyin, bebeklikten ölüme dek çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini


sağlayan faaliyetlerdeki ilerleme sürecine “bilişsel gelişim” denir. Bilişsel gelişim, akıl
yürütme; düşünme, bellek ve dildeki değişim sürecini ifade eder.

Piaget’nin Bilişsel Gelişim Kuramı:


Piaget, çocukların yetişkinlerin düşünce yapısından daha ilkel düşünce örüntüsüne
sahip oldukları görüşüne katılmamıştır. Onların yetişkinlerden farklı, kendilerine özgü
dünyayı anlama ve ifade etme yolları olduğunu düşünmüştür.
Bilişsel gelişim aynı zamanda zeka kavramını da akla getirir. Piaget zekanın
testlerle elde edilecek sonuçlara dayalı olarak tanımlanmasını doğru bulmamıştır. Piaget
zekayı, organizmanın çevresine adaptasyonuna (uyumuna) yardım eden temel hayat
fonksiyonu olarak tanımlamıştır. Piaget, “kişi çevresine karşı ne kadar uyumlu
davranıyorsa o derecede zeki davranışlarda bulunuyordur” düşüncesindeydi ve ona göre
zeka sadece bireyin çevresiyle etkileşimi sürecinde gelişim gösterebilirdi.
Piaget bilişsel gelişimi biyolojik ilkeleri temel alarak incelemiş ve geliştirmiştir.
Ona göre bilişsel gelişimi kalıtım ve çevre etkilemektedir. Bilişsel gelişimi etkileyen
ilkeleri de olgunlaşma, yaşantı, uyum, örgütleme ve dengeleme kavramları ile
açıklamıştır.

12
Bebek , ilk olarak kalıtımla getirmiş olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum
sağlar. Hiç bir yaşantısı ve öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler
yönlendirir. Daha sonra bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle
etkileşim kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında en çok değindiği temel kavramlardan biri
“şema” dır. Genel olarak “bilişsel yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bu bilgi
edinme ve yapılandırma yollarına Piaget “şema” adını vermiştir. Şemayı kişisel
kitaplığımız gibi düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan
bir iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar) ekleriz.
Bu yeni rafları organize etmek “=örgütlemek” ise her bireyin kendine özgüdür. Örneğin;
kimileri kitapları raflara konularına göre dizerken, kimileri de yazarlarının isimlerine
göre, kimileri renklerine göre vb. dizerler. Ancak şemalar gözle görülemez ki bunları
somut olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı gözlemleyerek
mümkündür. Örneğin; iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek ağzına götürecek
ve emmeye çalışacaktır çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme şemasıdır. Sonuç
olarak, şemaların olgunlaşma ve öğrenmelerle sürekli değişim ve gelişim gösterdiklerini
söyleyebiliriz.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar
“örgütleme ve uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı “fonksiyonel değişmezler” olarak
tanımlamıştır. Örgütleme, kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde
şemalara yerleştirilmesidir. Nasıl biyolojik yapımız bir organizasyon içinde çalışıyor,
düzenli bir birliktelik oluşturuyorsa, bilişsel yapımız da bu düzene ve birlikteliğe ulaşmak
için çalışır. Şemaların bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de bu yapıları nasıl
düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder. Yukarıda da değinildiği gibi
her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
Uyum, çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin kendini düzenlemesi, uyum
sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim; dünyayı öğrenme yolunda bir denge
sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma sürecidir. Bu sürecin kesintisiz
gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne, olay ve varlıklara uyum sağlamayı
gerektirir. Uyum iki şekilde meydana gelir: 1) özümleme (assimilation), 2) düzenleme
(accomodation).
Özümleme: Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde
önceden var olan şemlarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir
deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye çalışmasıdır.
Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa karşılaşan bir çocuğun zebraya
ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
Düzenleme: Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan
şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi sürecidir.
Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı bir hayvan olduğunu
algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir göstergesidir. Bu yeniden
düzenleme bir anlamda “öğrenme” niteliğindedir. Yeniden düzenlemenin yapılmadığı
durumlarda sadece özümleme ile öğrenme ve buna paralel olarak de gelişme mümkün
olmayacaktır.
Dengeleme: Bilişsel gelişim kapsamında özümleme ve düzenleme yoluyla
uyumun sağlanmasıyla sürekli aktif olan bir denge sağlanması sürecidir. Piaget’e göre
bilişsel gelişim denge-dengesizlik-yeniden denge kurma şeklinde gerçekleşir. Birey,

13
kendisi için yeni olan bir uyarıcıyla karşılaştığında bir dengesizlik yaşar bu dengesizlik
özümleme veya düzenleme yoluna gidilerek bu yeni duruma uyum sağlanır ki böylece
yeniden denge kurulmuş olur. Tüm bu süreç durağan değildir, her yeni uyarıcı ile süreç
tekrar tekrar yaşanır.

Piaget’ye Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri

Piaget, bilişsel gelişimi başlıca 4 döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü
kazanılması gereken şemaları vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme
becerilerinde ilerleme gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak
dönemlere geçiş yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar
gözlenebilir.

1) Duyusal-motor Dönei (0-2 yaş):


#Bu dönemde baskın olan bilişsel yapı “refleksif davranış” şemalarıdır. Bu
şemalar, duyular (görme, tat alma vb...) ile motor tepkilerin (tutma, kavrama, emme
gibi...) eşgüdümünün başlaması ile giderek gelişim gösterirler. Yeni doğan bebekler
doğuştan getirdiği refleksleri ile çevrelerine uyum sağlamaya çalışırlar. Kendisinde var
olan tek şema olan refleksif davranışlarının göstergesi de dudağına değen her nesneyi
emmeye çalışması ve avucuna değen şeyleri de yakalamak istemesidir.
#Bebek öncelikle kendi bedenini ve hareketlerini keşfetmeye çalışır. Bebeğin
kendi bedeni merkezli hareklerinde “döngüsellik” gözlenir. Döngüsellik, bebeğin aynı
hareketleri defalarca yapması anlamındadır ve 1 ila 4 aylık bebeklerde gözlemlenir.
Örneğin; bebeğin tekrar tekrar ayağını yatağına vurması gibi. Daha sonra ise objelerin
merkez alındığı döngüsel hareketler gözlenmeye başlar. Değişik bir ses çıkardığı için
çıngırağını defalarca sallaması gibi bu da 4 ila 8 ay civarında meydan gelmektedir. Bebek
zamanla bir kaç hareketini birleştirerek problemlerini çözmeye çalışır bu da onun
“maksatlı davranışların”ın ilk kanıtıdır (Elindeki uzunca bir nesneyi, uzakta almak
istediği bir nesneye ulaşabilmek için kullanması gibi). Böylece problem çözmede giderek
yeni yollar bulmaya ya da ilginç sonuçlar üretmeye çalışır. Her yeni deneyim onun için
incelediği yeni bir keşif niteliğindedir. Yaklaşık 8–12 ay arası dönemdeki bir diğer
önemli değişim de bebeğin nesnelerin sürekliliği (devamlılığını) kavramasıdır. Yaklaşık 8
aylık oluncaya dek bebek gözü önünde saklanan bir nesneyi (top, oyuncak gibi)
aramaktan vazgeçer. Fakat daha sonraları, saklanan nesneyi aramaya, onu bulmaya
çalıştığını gösterir hareketler yapmaya başlar. Artık bebek bir nesneyi görmese de, onun
varlığını sürdürmeye devam ettiğini öğrenir. Nesne sürekliliğinin kazanımıyla bilişsel
gelişimde büyük bir adım atılmış olur. Bu durum bebeğin iç görüye sahip olmaya
başladığının, düşünmenin ilk kanıtıdır. 18–24 ay civarında bebekler çevrelerindeki
nesneleri zihinlerinde canlandırmayı başarabilir hale gelirler. Bu onların belleklerini
kullanabilmeye başladıklarının kanıtıdır.
2) İşlem Öncesi Dönem (2-6 yaş):
#Bir önceki dönemde ortaya çıkan sembolik kavramlar geliştirme kapasitesi
(bunlar konuşmaya başlamanın ilk adımlarıdır) bu dönemde çok hızlı bir ilerleme
gösterir. Çocuk artık görmediği insanların, objelerin ya da olayların yerine kelimeler
kullanabilir hale gelmiştir. Artık konuşabilen çocuğun dili hızla gelişir, kullandıkları
semboller ve kavramlar da kendilerine özgü olabilir. Buna paralel olarak da sembolik

14
oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar, tabağı direksiyon gibi
kullanırlar, oyuncak bebekleri canlıdır sanki. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını
ve çatışmalarını da ortaya koyabilirler. Fakat bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri
anlayamazlar, konuşmalarında soyut va karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve düzgünce
kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
#Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler. Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında
başkalarının farklı şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi
bildiklerini herkesin bildiğini sanırlar. Örneğin; bir kız çocuğu telefonla konuşurken,
elindeki bebeği göstererek telefonda babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir
bebek aldı” diyebilir. Bir olayı başkalarının bakış açısından göremediklerinden,
başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte güçlük çekerler.
#Bu dönemdeki en önemli özelliklerden biri çocukların henüz “korunum ilkesini”
kazanamamış olmalarıdır. Korunum ilkesi, bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse
de belirli özelliklerinin aynı kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Bunu bir örnekle
açıklayalım; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde birbirinin aynı iki bardağa eşit
miktarda su koyduğunuzda , çocuk bardaktaki suların eşit olduğunu söyleyebilecek,
ancak gözleri önünde bardaklardan birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa
boşalttığınızda çocuk artık uzun yani ilk bardaktaki suyun daha çok olduğunu
söyleyecektir. Böylece çocuğun korunum kavramını henüz algılayamadığını, eşit
miktarda da olsa su farklı kaplara konduğunda yine eşit miktarda olmaya devam
edeceğini kavrayamadığını gözlemleriz. Bu da aynı zamanda onların işlemleri tersine
çevirebilme yetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye göre bunun sebebi
çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu olarak değil de sadece bir
boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden kaynaklanmaktadır.
#Bu dönemin diğer bir özelliği de çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki
ilişkiyi kuramamalarıdır. Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda
eğer erkekler çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince
erkekler yanıtını verebilirler.
#Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm” gözlenir. Aminizm; cansız nesnelere
canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar. Çocuklar arkadaşlarının
ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının acıyabileceğini düşünemezler.
#Dil gelişimine baktığımızda da çocuğun konuşmalarında “monologlar”(=tek
kişilikl konuşma) ın hâkim olduğunu görürüz. Çocuklar bir ardayken bile kendi
kendilerine konuşuyor gibidirler (=toplu monolog).
3) Somut İşlemler Dönemi (6-12 yaş):
#Çocuklar okula başlama çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir (buradan
da anlaşılacağı üzere okula başlamada belli bir yaş sınırının olması tesadüfî değildir). Bu
dönemde çocuklar bir önceki dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir
ilerleme gösterirler. Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi
matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler.
#Tersine çevirebilme yetisine sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de
artık kazanmışlardır. Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı
kalacağını artık kavrayabilirler.
#Nesneleri gruplandırmada ve sınıflandırmada oldukça başarılıdırlar.
# Ben merkezcilik artık görülmez. Olayları ve dünyayı başkalarının bakış açısıyla
da görebilmeye başlamışlardır.

15
#Ancak bu dönemin tüm mantıksal işlemleri somut obje ve olaylar ile sınırlıdır.
Somut olmak kaydıyla karmaşık problemleri dahi çözebilmelerine karşın soyut
kavramları algılayamaz, soyut problemleri çözemezler. Soyut kavramları sadece model
alma yoluyla doğru olarak kullanabilmeyi başarırlar.
4) Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve sonrası)
#Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm bilişsel gelişimin yanında eksik kalan
soyut olarak düşünme ve işlem yapma becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir.
Objeler üzerinde yapılan zihinsel işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler,
sosyal yapılar, yasalar vb... bu dönemde algılanabilir hale gelir.
#Hipotetik düşünme, tümdengelim-tümevarımın başarıyla kullanılabilir.
#Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler dönemi arasındaki temel fark
ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak
üretebilmeleridir. Ancak şunu da söylemek gerekir bu dönemde kazanılan tüm
özelliklerin başarılabilmesi ve geliştirilebilmesi için çevre çok büyük önem taşır. Bireyin
düşünme yeteğini ilerletebileceği düzeyde uyarıcılara maruz kalabileceği ortamlarda
bulunması önemlidir.
#Ayrıca ergenlikte bu döneme has bir “benmerkezcilik” görülmektedir. Bu işlem
öncesi dönemde görülen benmerkezcilikten farklıdır. Ergenlik benmerkezciliği iki
düşünce hatasını açıklamak için kullanılır. Bunlardan biri “hayali seyirci”dir. Ergen
çevresindeki herkesin kendisi ile ilgilendiğini düşünür. Sanki sahnedeymişlercesine
çevrelerindeki kimselerin onların görünüşlerini ve davranışlarını yargılıyormuş gibi
hissetme eğilimindedirler. Hayali seyircinin ergenin yaşamında çok etkili olması, çoğu
zamanını ayna karşısında geçirmesi, kendi görünüşü ve bedeni ile meşgul olmasının bir
göstergesidir. İkincisi ise “kişisel efsane”dir. Bu düşünce de ergenin kendine gerçekçi
olmayan bir önem vermesine sebep olur. Ayrıca kendisini öyle farklı görür ki asal onun
başına kötü bir şey gelmeyecektir. Bu dönemde “bana bir şey olmaz” düşüncesiyle hızlı
araba kullanma merakı, kötü alışkanlıklara başlama hevesi gibi riskli davranışlara
oldukça sık rastlanır.

Dil Gelişimi

Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller
(sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim
sistemidir. Bir çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar; fonoloji
(phonology), morfoloji (morphology), sintaks (syntax), semantiks (semantics) ve
pragmatiks (pragmatics)’dir.
Fonoloji: Bir dilin ses sistemidir ve bir dile ait sesin temel birimleridir. Dili
oluşturan sesleri ve hangi seslerin bir araya gelip-gelmeyeceğini belirler.
Morfoloji: Bu yapının kuralları seslerden biçimlenen kelimelerin kurallarıdır.
“Hangi ekler nerede kullanılır, hangi kelimeyle yan yana gelip anlamlı bir yapı oluşturur”
bilgilerini içerir.
Sintaks: Kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin;
Ayşe elmayı ısırdı- Elma Ayşe’yi ısırdı- Isırdı Ayşe elmayı, şeklindeki farklı kelime
sıralanışlarından hangisinin dilin yapısına uygun olduğunu belirleyen kuralları kapsar.
Semantiks: Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere)
karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi

16
eşleştirebilmelidir. Ayrıca semantiks bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı
yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak açıkca dünyayı anlamlandırmayla
ve böylece de bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Pragmatiks: Sonuç olarak, dili öğrenen birey pragmatikste de uzmanlaşır. Farklı
sosyal yapılarda, dilin uygun olarak nasıl kullanılacağı bilgisini içerir.
İnsanlar arasındaki iletişim sadece dil ile değil sözel olmayan biçimlerde (yüz
mimikleriyle, ses tonuyla, el ve vücut işaretleriyle vb…) de gerçekleşir. Örneğin; sesteki
vurgu, iniş-çıkışlar, kelimelerin kullanılış yerleri de çok önemlidir.

Dil Gelişim Süreçleri:


Yaşamın ilk 10–13 aylık sürecinde bebek henüz anlamlı kelimler kullanabilecek
yetiye sahip değildir fakat bu süreç içinde bunu başarabilmek için bir alt yapı
oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):
Yeni doğanın, insan konuşmasındaki tonları algıladığı fark edilir ki bebek daha
birinci ayda yetişkin konuşmalarındaki ses farklılıklarını sınıflandırmaya başlamıştır.
Örneğin; çok küçük bir bebek “b” ile “p”, “d” ile “t” arasındaki ayrımı algılayabilir. Bu
hassasiyet de bebeğe ileride o dilin gramer kurallarını öğrenmede yardımcı olacaktır.
Dilin konuşulduğu ortamda doğan bir bebeğin o dili öğrenmesi, dili sonradan öğrenmeye
çalışan bir yetişkinden çok daha başarıyla gerçekleşir.
Yeni doğan bebek, acıkınca, kızınca ve canı yanınca farklı tonlarda ağlar. Üçüncü
haftadan itibaren “taklitsel” ağlamaya başlar. Çünkü çıkardığı sesler sonucu alacağı
tepkiyi ve bu tepkiyi tekrar alabilmek için de tekrar o sesi çıkarması gerektiğini
“öğrenmiş”tir. 4-6 aylar arasında “babıldama” döneminde sabit olarak benzer sesleri
tekrarlamaya başlar; “ba-ba”, “da-da” gibi. 6 aya kadar, sağır bebekler de dâhil olmak
üzere, dünyadaki tüm bebeklerin çıkardıkları sesler birbirlerinin hemen hemen aynıdır.
Fakat, çok kısa süre sonra yaşantılarının farklılığıyla bu seslerde de farklılaşma ortaya
çıkar. 8 aylık bir bebek artık kendi dilinin seslerine benzer sesleri çıkarmaya başlar.
Bebekler kelimeleri söylemeden önce kelimelerin ne anlam ifade ettiklerini anlama
becerisi kazanırlar. Bebek 1 yaşında dilin temel pragmatiklerini öğrenir. Örneğin; 6 aylık
bir bebek, karşısındaki kişi konuşurken babıldar veya değişik sesler çıkarırken, 1 yaş
civarında karşılıklı konuşma kurallarında ustalaşır hale gelerek, karşısındakinin
konuşmasının bitmesini bekler ve ondan sonra konuşmaya başlar. Bu durum dil
kullanımını öğrenmede oldukça önemli bir adımdır. Gerçekten bebekler, anlamlı
kelimeler kullanmaya başlamadan önce nasıl iletişim kurulacağını iyice öğrenirler.
2.Tek sözcük evresi (12.-18.aylar):
Bebeğin ilk anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gerçekleşir. Bu
dönemde kullanılan tek bir kelime birkaç anlama birden gelebilir. Örneğin; 17 aylık bir
bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir süreç içinde 3 ayrı anlama gelebilir. Birinde “ O su
mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O suyu bana ver” demek
isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe çok yakın olan (anne gibi) kişi ya da
kişiler fark edebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel
kullanımını -çağırmak, istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri
kazanmıştır. Bu yaşlardaki bebek genelde ona çok yakın olan nesnelerle veya bu
nesnelerle ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (18 bebek üzerinde yapılan bir

17
araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan insanların
(anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telgrafik konuşma (18.-24. aylar):
Bu dönemde çocuk artık sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir
kaç sözcüğü bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu
ifadelerin oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz
gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine
benzediğinden telgrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (2- 5 yaşlar):
Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük
bir artış gözlenir. Bir önceki dönemde yaklaşık 50 kelime kullanma kapasitesi 5 yaşına
gelindiğinde 2000’e ulaşır. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar
oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk artık anlatmak istediği her düşüncesini
başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu dönemdeki
kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimini sürdürecektir.

Dil Gelişimi ile İlgiliKuramlar:


Psikologlar dil gelişimiyle ilgili farklı kuramlar ortaya koymuşturlar.. Bunlardan
biri davranışçı kuramdır. Davranışçı kurama göre dil, pekiştirme yoluyla öğrenilir.
Bebekler, çıkardıkları seslerin onları istendik sonuçlara götürdüğünü fark ederler ve bu
sesleri tekrar ederek konuşulan dili öğrenmeye başlarlar. Bebekler, yetişkinlerin
kullandıkları dile benzer sesler çıkardığında büyükler tarafından ödüllendirilir ve
böylelikle bu ve benzer sesleri bu pekiştirme sonucu tekrar etmeye devam ederler.
Pekiştirilmeyen seslerin de tekrar etme sıklığı azalır. Farklı görüşte olan kuramcılar ise
sadece pekiştirme ve tekrar ile dilin gelişiminin olmadığına örnek olarak, aynı ortamda
yetişen kardeşlerin farklı zamanlarda konuşmaya başlamalarını, farklı kültürlerde yetişen
çocukların da ilk kelimelerinin birbirine benzer olmasını verirler.
Dil gelişimi ile ilgili bir başka kuram da; dilin gelişimini biyolojik temeller ile
açıklayan psiko-linguistik kuramdır. Bu kuramın en önemli savunucuları, Chomsky ve
Lenneberg isimli dilbilimcilerdir. Bu bilim adamları çevrenin dil üzerindeki etkisini göz
ardı etmemekle birlikte, kalıtımsal olarak getirilen özelliklerin de dil gelişiminde etkin
olduğunu öne sürmektedirler. Özellikle Chomsky’nin kuramına göre insanlar doğuştan
bir “dil kazanım mekanizması” (=Language Acquisition Device-LAD) na sahiptirler. Bu
mekanizma sayesinde çocuk bulunduğu kültürün dilini içselleştirir, kurallarını öğrenir ve
daha sonra da bu dilin kurallarına uygun şekilde konuşmaya başlar. Bu mekanizma
sayesinde çocuklar yürümeyi öğrendikleri gibi belirli olgunluğa erişince konuşmayı da
başarabilirler.
Ayrıca bir de sosyal öğrenme kuramcılarının farklı bir görüşü vardır. Bu
kuramcılara göre de çocuk sosyalleşme sürecinde gözlem ve taklit yoluyla konuşmayı
öğrenir. Başka bir deyişle, çocuk çevresindekileri model alır, o modelleri gözler ve onları
taklit eder. Bu kuramcılara göre, konuşmadaki şive farklılıkları bu şekilde açıklanabilir.

! Piaget, ilk kelimelerin söylenmeye başlanmasının bilişsel gelişimde çok büyük bir adım
olduğuna inanır.

18
3. Bölüm Soruları

1) Aşağıda verilen ifadelerden hangisi Piaget’nin gelişim kuramıyla en çok ilişkilidir?

A) Gelişimde kalıtımın etkisi vardır.


B) Gelişimin ilk dönemlerinde yaşananların etkisi ileriki yaşlarda giderilemez.
C) Gelişimin ilk dönemlerinde ailenin etkisi çok fazladır.
D) Gelişimde birey aktif rol oynar.
E) Bilişsel gelişim ergenlik sonrası devam etmez.

2) İşlem öncesi dönemde bulunan bir çocuk aşağıdakilerden hangisini en kolay ve doğru
kavrar?
A) hikâye B) masal C) efsane D)şiir E) fıkra

3) Bireyin yeni edindiği bir bilgiyi kendisinde varolan şemların içine yerleştirmesine ne
denir?
A) dengeleme B) uyma C) özümleme D) düzenleme E) örgütleme

2) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, aşağıdakilerden hangisi Somut İşlemler


Döneminde kazanılır?

A) Görüş alanı dışındaki nesnelerin yok olmadıklarını anlama.


B) Nesneleri tek bir özelliğine göre sınıflama.
C) Özelden özele akıl yürütme.
D) Sözcüklerle nesneler arasındaki ilişkiyi kurmaya başlama.
E) İşlemleri tersine çevirebilme.

3) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, soyut kavramları anlama, göreceli düşünme
ve tümevarım-tümdengelim gibi zihinsel işlemler soyut işlemler döneminde başarılır.
Buna göre aşağıdaki öğretmen davranışlarından hangisi uygun değildir?

A) İlköğretim 2. sınıfta meridyen ve paralel kavramlarını öğrencilerine


anlatması.
B) İlköğretim 1. sınıfta öğrencilerine sepetteki elmaları saydırması.
C) Ortaöğretimde öğrencileriyle özgürlük konusunu tartışması.
D) İlköğretim 3. sınıfta vücudumuzu tanıyalım ünitesini manken üzerinde
anlatması.
E) Ortaöğretimde öğrencilerle ufolar üzerinde tartışması.
F)
4) “Nesne devamlılığı” aşağıdaki bilişsel gelişim dönemlerinden hangisinde kazanılır?

A) Duyusal-motor B) İşlem öncesi C) Somut işlemler


D) Soyut işlemler E) Okul öncesi

Cevap Anahtarı: 1.D 2.A 3.C 4.E 5.B 6.A 7.A

19
4.BÖLÜM: Kişilik Gelişim Kuramları

Kişilik; bireyi, diğer tüm insanlardan farklı ve biricik kılan, kalıtımla


getirdiği ve çevrenin de etkisiyle şekillenen özelliklerinin tümüdür. Duygularımız,
güdülerimiz, tutum ve inançlarımız, yeteneklerimiz vb... tüm yönlerimiz kişiliğimizi
oluşturur. Kişilik gelişimi, gelişimin diğer yönleriyle etkileşim içindedir. Kişilik
gelişiminde de bireysel ayrılıklar vardır. Ancak kişilik gelişim kuramcıları bu gelişimi
genel anlamda tüm insanlar için geçerli olabilecek ortak dönemlere ayırarak
açıklamışlardır.
Burada Freud’un “psiko-seksüel gelişim kuramı” ile Erikson’ın “psiko-sosyal
gelişim kuramı” ı ele alınacaktır.

Freud’un Psiko-seksüel Gelişim Kuramı:


Freud, diğer kuramcılardan farklı olarak ilk kez bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı
kavramlarını ortaya atmıştır. Freud, bireyin bir anda farkında olduğu yaşantılarının
bulunduğu bölgeyi bilinç, ancak dikkatini zorlayarak hatırlayabileceği yaşantılarının
bulunduğu bölgeyi bilinç öncesi ve farkında olmadığı, dikkatini zorlasa bile bilince
çıkaramadığı, hatırlayamadığı yaşantılarının bulunduğu bölgeyi de bilinç dışı olarak
tanımlamıştır. Freud, psikolojik yapıyı Aysberg’e benzeterek, Aysberg’in görünen
kısmının bilinç yani bireyin farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye karşılık
gelmektedir.
Freud kişiliği id, ego ve süperego olmak üzere üç temel sistemde ele almıştır.
Bu üç sistem sürekli birbiriyle etkileşimde bulunarak bireyin davranışlarını
yönlendirirler. İd, doğuştan gelen tüm arzu ve dürtüleri kapsayan kişiliğin ilkel yönünü
oluşturur. İd, zevk (haz) ilkesine göre hareket edip, tüm isteklerinin hiç beklememeksizin
yerine getirilmesini ister. Bebeklik döneminin başlarında kişilik yapısı tamamıyla içsel
dürtülerin kontrolünde olan “id”den oluştuğu için bebek “id”in yönlendirmesi altında bu
dürtülerini erteleme, denetleme ve düzenleyebilme becerisine sahip değildir.
Ego, kişiliğin gerçeklik ilkesine göre hareket eden bölümüdür. Kişiliğin idare
merkezi olup, içgüdülerinin gerçeklik sınırları içinde nasıl karşılanabileceğine karar verir.
Ayrıca, idin gerçek dışı istekleriyle süperegonun isteklerin karşılanmasına karşı
baskılayıcı ve yasaklayıcı tutumu ile oluşan çatışmayı uzlaştırmaya çalışır. Böylece
tamamıyla ahlaki olmak yerine bireyin isteklerini mantık çerçevesinde yerine
getirebileceği çözümler üretmeye çalışır.
Süperego, çocuğun ailesinden ve toplumdan edindiği kurallara, gelenek ve
göreneklere göre oluşur. Süperego da id gibi gerçeklik ilkesine dayanmaz, tüm
kararlarında ahlak ilkeleri baskındır. Ödül alabilmek ve ceza görmemek için çocuk
yetişkinlerin kurallarına uygun, onların onayladığı düşünce ve davranışları benimseyerek
süperegonun iki alt sisteminden biri olan “vicdan”ı geliştirir. Vicdan bireyin suçluluk
duymasını sağlayarak onu cezalandırır. İkinci alt sistem ise “benlik”tir ve gurur ve
kıvanç duygusu yaratarak bireyi ödüllendirir. Süperegonun başlıca görevi idin kabul
edilemeyecek dürtülerini bastırarak, egoyu ahlaki değerlere uygun amaçlara
yönlendirmeye ve kusursuz olmaya çalışmaktır.

20
Freud’un psiko-seksüel kuramının merkezinde insanoğlunun temel biyolojik
ihtiyaçları ve güdülerinin karşılanması yer almaktadır. Bu kurama göre her gelişim
döneminde bireyin doyurulması gereken kritik temel ihtiyaçları vardır. Eğer bu ihtiyaçlar
karşılanmazsa gelişimde sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlk dönemlerde bu ihtiyaçları
karşılanmayan birey ileriki yaşlarda o döneme ait aşırı bağımlılık göstermekte ve bununla
ilgili olarak normal olmayan bazı davranışlar sergilemektedir. Burada anne, baba ve
öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Onlar bu dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarını
gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde gelişim dönemleri sağlıklı bir şekilde
gerçekleşmiş olacaktır.
Freud’a göre psiko-seksüel gelişim 5 döneme ayrılır. Bunlar sırayla gerçekleşir ve
dönemlerin geçiş yaşlarıda bireysel ayrılıklar olabilir. Ancak burada genel bir bakış açısı
vermek amacıyla ortalama yaş sınırları verilmiştir.

1) Oral Dönem (0-1 yaş):


Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “emme” ve haz alma bölgesi de “ağız ve
dudaklar”dır. Bu dönemde bebek tamamen pasif ve bakıcısına (anne, sütanne vb...)
bağımlıdır. Freud’a göre bu dönemde emme faaliyetinin kaliteli gerçekleşmemesi, onun
bu döneme bağımlı olarak ileriki yaşlarda bazı istenmeyen davranışlarda bulunmasına
sebep olmaktadır. Örneğin; tırnak yemek, parmak emmek, sigara içmek, aşırı yemek
yemek vb...
2) Anal Dönem (1-3 yaş):
Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “idrara çıkma ve dışkılama”dır ve haz alma
bölgesi de “anüs” ya da “makat”tır. Bu dönem içinde çocuk kendini kontrol etmeyi
öğrenir. Tuvalet eğitimi çok önemlidir. Çok aşırı baskıcı ya da hoşgörülü verilen tuvalet
eğitimi bu döneme bağımlı davranış bozukluklarına sebep olur. Örneğin; aşırı düzenlilik,
aşırı dağınıklık, cimrilik vb...
3) Fallik Dönem (3-6 yaş):
Çocukların bu dönemdeki haz alma kaynakları “genital bölge” dir. Karşı cins
ebeveyne karşı olan ilgileri fazlalaşır. Bu dönemde, anne-baba ya da onların yerine geçen
kişilerin çocuklara yakın, sevgi dolu ve hoşgörülü yaklaşmaları önemlidir. Çocukların
cinsellikle ilgili soru ve ilgilerine anlayışlı yaklaşarak, sorularına sabırla ve onların
anlayacağı dilde mantıklı cevaplar vermeleri oldukça önemlidir. Çocuklar bu süreç içinde
yetişkinleri model almakta ve böylece kendi cinsiyet rollerini oluşturmaya
başlamaktadırlar.
4) Gizil (Latens, Latent) Dönem (6-12 yaş):
Yaklaşık ilkokul yıllarına karşılık gelen bu dönemde çocuğun cinsellikle ilgili
merak ve ilgisi artık durulmuştur. Çocuk bu dönemde cinsiyet ile ilgili konularla pek
ilgilenmez, kendine oyun ve derslerine verir. Sevgi ve ilgilerini arkadaşlarına yöneltirler
ve arkadaş gruplarını da çoğunlukla hem cinsleri oluşturur. Bu dönem ergenlik öncesi
yaşanan bir durgunluk, “fırtına öncesi sessizlik” dönemidir.
5) Genital Dönem (12-18 yaş):
Fiziksel gelişimin bebeklik döneminden sonra en hızlı olduğu bu dönemde buluğa
erişen bireyin cinsel dürtüleri artmaktadır. Bireyin bu dönemdeki haz alma bölgesi karşı
tarafın bedenidir. Hem fiziksel hem de kişilik anlamında bireyin oldukça hızlı ve

21
karmaşık gelişim gösterdiği bu süreçte birey kendi içinde ve çevresindeki yakınlarıyla
çatışmaya girebilir. Aile ve öğretmenler bu dönemde çok anlayışlı, sabırlı olmalıdırlar ve
bireye otoriter bir tavırla yaklaşmak yerine onları dinleyen ve anlamaya çalışan bir tutum
sergilemelidirler.

Erikson’ın Psiko-sosyal Gelişim Kuramı:


Erikson psiko-sosyal gelişim kuramını Freud’un kuramını temel alarak geliştirmiş
olmakla birlikte bazı açılardan Freud’dun fikirlerinden ayrılmaktadır. Erikson, gelişimde
Freud’un çokça üzerinde durduğu seksüel güdülerden çok sosyal (arkadaşlar,
öğretmenler, okul ve daha geniş kültürel çevrenin) etkilerin önemine dikkat çekmiştir.
Erikson insan doğasına daha pozitif yaklaşmış, gelişimde insanın aktif rolü olduğunu
düşünmüş ve erken yaşlardaki kötü etkilerin etkisinin üstesinden gelinebileceğini
düşünmüştür. Ayrıca Erikson kişilik gelişimini ölüme dek devam eden bir süreç olarak
ele almıştır.

Psiko-sosyal Gelişim Dönemleri:


Erikson tüm insanların yaşamları boyunca başlıca 8 psiko-sosyal kriz ya da
kargaşa yaşadığına inanmıştır. Belirli dönemlerdeki bu karmaşalarla başa çıkıp
çıkamayacağına göre birey hem biyolojik hem de sosyal anlamda bir sonraki evreye
geçmektedir. Eğer bu karmaşanın çözümlenmesinde başarısızlık yaşanırsa bu daha
sonraki dönemlere de yansıyabilmektedir.

1) Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2 yaş):


Erikson’ın bu ilk evresi Freud’un oral dönemine karşılık gelir. Bebeğin, ona
bakmakla sorumlu olan kişilerin onun ihtiyaçlarını karşılamasıyla oluşturacağı güven ya
da güvensizlik ileriki yaşlarda onun diğer insanlara karşı oluşturacağı güven duygusunu
belirlemektedir. Güven duygusunun geliştirilmesinde bebeğin bakımıyla sorumlu olan
kişi tarafından beslenmesi, rahatsızlığının giderilmesi, gerekli ve yeterli ilginin
gösterilmesine karşılık olarak bebekte de temel güveni oluşturacak olumlu duygular
gelişim gösterir. Freud özellikle bakıcının “beslemesi (=emzirmesi)” üzerine odaklanmış
olmasına karşın, Eriskson bakıcının genel sorumluluklarını yerine getirmesinin ileriki
kişilik gelişiminde kritik olduğuna inanmıştır. Eğer bakıcı bebeğin ihtiyaçlarını
karşılamada tutarsız, dengesiz ve özensiz davranırsa, bebek de dünyaya ve insanlara karşı
“güven” duymakta zorlanacak, dış dünyanın ve insanların güvenilmez olduğuna ilişkin
olumsuz duygular geliştirecektir.

2) Özerkliğe(Bağımsızlığa) Karşı Utanç ve Kuşku(Şüphe) (2-3 yaş):


Yeni yürümeye başlayan çocuk ihtiyaçlarını yeterince kendisinin
karşılayabileceğine karşı güven duymayı öğrenmelidir. Çocuğun bedensel olgunlaşma ile
artık kas kontrolünü başararak, yürüme, koşma, elleriyle nesneleri tutma, fırlatma ve
tuvalet kontrolünü başarabilir hale gelmesiyle, başkalarından bağımsız ve ailesinin
kontrolü dışında kendisini kontrol edebileceğini gösterme çabaları başlamış olur. Bu
dönemde çocuk kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılayabileceğini göstermek üzere en çok
“ben, ben, ben,” ve “hayır, hayır, hayır” kelimelerini kullanarak özerkliğini ilan etmek
ister. Eğer aile, çocuk bir hata yaptığında, örneğin; tuvaletini yanlışlıkla kaçırdığında ya
da sütünü üstüne döktüğünde onu azarlar, yaptığıyla alay ederse çocuk bundan sonra

22
kendi kendine yetebileceğine ve bazı şeyleri başarabileceğine karşı olan inancını yitirir ve
hatta kötü bir insan olduğuna dair kendine ilişkin olumsuz düşünceler bile geliştirmeye
başlayabilir.

3) Girişkenliğe Karşı Suçluluk (3–6 yaş):


Freud’un fallik dönemine karşılık gelen bu dönemde çocuğun çevresine karşı olan
merağı ve öğrenme isteği çok fazladır. Okul öncesi dönemde hayali oyunlar kuran çocuk
yeni motor becerileri geliştirmiş, kendi dünyasına yönelik planlar ve girişimlerde
bulunmaya başlamıştır. Örneğin; kumdan kaleler yaparlar, kendi fantastik oyunlarında
hayali canavarlarla mücadele eder, oyun da olsa başarıya ulaştığı herşeyde övgüyle
karşılanmak isterler. Bağımsız hareket edebilme yetisine sahip olan çocuk etrafını
araştırır, sürekli aktiftir, çok fazla soru sorar. Bu davranışları engellenir ve sürekli
denetim altında tutulur, sorularına uygun cevaplar verilmezse çocuk yaptıklarının yanlış
olduğunu düşünerek suçluluk duygusu geliştirmeye başlayabilir. Çocuğun bu dönmedeki
davranış ve girişimleri ne aşırı serbest bırakılmalı ne de aşırı kontrol altına alınmalıdır.
Çocuğu yetiştiren kişilerin, çocuğun yapması ve yapmaması gerekenleri tutarlı olarak
sevgiyle ve sabırla öğretmeleri gerekir. Erikson’a göre okuldaki başarının temelleri bu
dönemde oluşmaktadır.

4) Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu (7–12 yaş):


Okul yıllarına denk gelen bu evrede çocuk, önemli bilişsel ve sosyal becerilerde
uzmanlaşmaya başlar; okuma, yazma, grup çalışmasında bulunabilme vb... Bu onun hem
yetişkinlerden hem de arkadaşlarından beğeni görebilmesi için gereklidir. Okul ortamına
girmesiyle artık aileden ayrı farklı bir sosyal ortama girmiş olur. Bu ortamda arkadaşları
ile uyumlu ilişkiler kurması, işbirliği içinde çalışması, sorumluluklarını yerine
getirebilmesi, çalışması ve başarılı olması önemlidir. Bunları yerine getirmede başarısız
olan çocuk aşağılık duygusu geliştirebilir. Aile ve öğretmenlerin çocuğun özgüven
duygusu kazanmasında çocuğa gerekli ortamı sağlamaları, onların seviyesine uygun
sorumlulukları onlara vererek, onları desteklemeleri çok önemlidir. Çocuğun
başarabileceğindan fazlasını ondan beklemek, onu başkalarıyla kıyaslamak, çocuğu
sürekli eleştirmek çocukta kendisine karşı olumsuz duyguların gelişmesine neden
olacaktır.

5) Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası (12–18 yaş):


Bu dönem de Freud’un genital dönem olarak adlandırdığı son dönemine karşılık
gelir. Erikson, yaşam boyunca bireyin kimliğini belirlemesinde kritik bir dönem olan
“kimlik krizi” olarak adlandırdığı yetişkinliğe girişi en iyi karakterize eden kişi olarak
bilinir. Bu süreç boyunca kimlik kazanımına karşı kimlik karmaşası yaşayan genç, kim
olduğunu belirleme (kariyer, din, seksüel ve benzeri anlamda) girişimlerinde bulunur, ne
zaman söz sahibi olacağını, sosyal hayatta bir yer edineceğini belirlemek ister. Birey bu
dönemde kendisine “Ben kimim?” sorusunu sorar ve buna cevap bulmaya çalışır. Bu
süreçte sık sık fikir değiştirir ve yeni bakış açıları, yeni ilgi alanları hatta yeni arkadaş
grupları edinir. Fiziksel, bilişsel ve sosyal anlamda çok hızlı bir değişim içinde olan birey
yaşadığı karmaşa içinde sevdiği, güvendiği, anlayışlı ve onu hoşgörüyle dinleyecek
yetişkinlere ihtiyaç duyar. Onu yargılamadan kabul eden kişilerin davranışları, sözleri
ergen için model olacak, bireyin olumlu bir kişilik kazanmasında yardımcı olacaktır. Bu

23
dönemdeki kimlik kazanamını gerçekleştiremeyen birey bunun sonucu kimlik
karmaşasında girecek ve buna bağlı olarak da güvensiz ve kararsız bir birey olacaktır.

! Freud gelişim dönemlerini gençlik ile sona erdirirken Erikson yetişkinlik yılları
boyunca başlıca 3 psiko-sosyal dönemin daha yaşandığının altını çizmiştir. Gençlik
döneminde kimlik karmaşasını başarıyla atlatamamış birey, kararlı ve uzun süreli
ilişkilere girmede zorlanacak veya kimliğinin kaynağı olarak partnerini görerek ona aşırı
bağımlılık gösterecektir.

6) Dostluk Kazanmaya Karşı Yalnız Kalma (18–25 yaş):


Genç yetişkinlik yıllarına karşılık gelen bu dönemde, ergenlik döneminde kimlik
kazanımını gerçekleştirmiş birey başkalarıyla yakın ilişkiler ve dostluk kurmak ister.
Karşı cinse karşı olan ilgisi de önceki dönemdeki gibi cinsel anlamından çok duygusal
anlamda ağırlık kazanmıştır. Birey artık evlenme planları yapmaya başlamıştır. Birey bu
dönemde ilişkilerinde sürekli olumsuzluklar yaşar ve hayal kırıklığına uğrarsa, yalnız
kalmayı tercih edecek ve insanlardan uzaklaşacaktır.

7) Üretkenliğe Karşı Durgunluk:


Birey bu dönemde mutlu ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmiş olmanın (burada
sadece kendi çocuklarını yetiştirmek değil ayı zamanda toplumdaki genç neslin
yetişmesinde de olumlu katkı da bulunabilmek söz konusudur, örneğin; öğretmenlik
görevinde olduğu gibi.) huzurunu ya da gönüllü olarak bazı aktivitelerde bulunup bunun
sağladığı üretkenlik duygusunu yaşayabilmek ister. Birey kendisine “ihtiyaç
duyulduğunu” hissetmekten mutluluk duyar. Eğer bu tür olumlu duygular içinde
bulunuyorsa birey gerçekten gelecek için mutlu ve rahattır. Tam tersi durumda ise herşeyi
kadere bırakıp, sorunlarını içine atarak keyifsiz ve isteksiz bir hayat sürdürürler.
Kendilerine ve çevrelerine faydalı olamazlar ve durgunluk yaşarlar.

8) Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk:


Son olarak ileri yetişkinlikte birey psiko-sosyal olarak benliğiyle barışık,
hayatından memnun olma tutumuna karşı ümitsiz, hayata küskün ve karamsar olma
haliyle karşı karşıyadır. Birey bu dönemde ölümün kaçınılmaz gerçekliğiyle
yüzleşebilmek için yaşadığı hayatını anlamlı ve olumlu bulmak, geçmiş yaşamından
memnun olmak ister. Eğer bunu başarabilirse, geçmişinden pişmanlık duymadan
kendisini huzurlu ve mutlu hissedecektir; başaramaz ise, geçmişiyle ilgili pişmanlık
duyduğu şeyleri sürekli hatırlayacak ve bir çıkış yolu bulamayıp kendini ölüme hazır
hissetmeyerek, korku ve huzursuzluk duyacaktır.

! Erikson, Freud’un ilk çocukluk yıllarının kişiliğin belirlenmesinde “değişmez


bir rol”oynadığı düşüncesine açıkca katılmamıştır. O ve diğer psiko-analitik kuramcılar,
bireylerin yaşama sürecinde sistematik olarak gelişim dönemlerinden geçerek her
dönemde bazı değişimler gösterdiklerine inanmışlardır.
Erikson’ın dönemleri sürecinde hem biyolojik olgunlaşma hem de sosyal ortamın
getirdikleri kişiliğin gelişimine etki etmektedir. Böylece hem biyolojik olarak kazanılan
özellikler hem de çevreden edinilen farklı tecrübeler her bireyin farklı kişilik özellikleri
göstermesine sebep olmaktadır.

24
4. Bölüm Soruları

1) Çocukların kendi başlarına hareket etmek istedikleri, kendine güven duygusunun


kazanılmak istendiği psiko-sosyal gelişim dönemi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Girişkenliğe karşı suçluluk


B) Çalışkanlığa karşı aşağılık
C) Özerkliğe karşı şüphe ve utanç
D) Kontrole karşı denetimsizlik
E) Temel güvene karşı güvensizlik

2) Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kimlik kazanma döneminde ortaya çıkan


gelişmelerden biri değildir?

A) Egosantrik düşünceye sahip olma


B) Cinsel rollerdeki değişimleri yaşama
C) Toplumsal sorumluluk alma isteği duyma
D) “Ben kimim?” sorusunu sorma.
E) Geçmişte yaptıklarının sorgulamasını yapma

3)İlkokul çağındaki bir çocuğun başarılı olmak için gayret etmesi, başarılarının takdir
edilmesini istemesi Erikson’ın hangi psiko-sosyal döneminde gözlenir?

A)Girişkenliğe karşı suçluluk


B)Çalışkanlığa karşı aşağılık
C)Özerklğe karşı şüphe ve utanç
D)Kontrole karşı denetimsizlik
E)Temel güvene karşı güvensizlik
4) Erikson’ın temel güveni kazanım dönemine karşılık gelen Freud’un psiko-seksüel
dönemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

5) Tuvalet eğitiminin önemli olduğu Freud’un psiko-seksüel dönemi hangisidir?


A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

6) Freud’a göre kişinin vicdanı ile gerçeklik ilkesi arasındaki çatışmanın yaşandığı
kişilik yapısı hangisidir?
A) Biliç ötesi B) Bilinç öncesi C)İd D)Ego E)Süperego

7) Cinselliğe karşı ilgi ve merağın arttığı psiko-seksüel dönem aşağıdakilerden


hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

25
Cevap Anahtarı: 1.D 2.E 3.B 4.A 5.C 6.E 7.C

5. BÖLÜM: Ahlak Gelişimi Kuramları

Ahlak gelişimi; bireylerin bulundukları ortamda gösterdikleri davranışlarında


“iyi-kötü, doğru-yanlış, uygun-uygun değil” şeklinde yargılar geliştirme sistemidir. Tüm
bu yargılar da bulunulan toplumla etkileşim sonucu bireyin kendi geliştirdiği inanç ve
değerler sisteminin ürünleridir. Bilişsel gelişim kuramcılarından bazıları ahlak gelişimi
ile de ilgilenmişler ve bu iki gelişim alanının birbirleriyle ilişkili olduğunu
düşünmüşlerdir.

Piaget’nin Ahlak Gelişim Dönemleri:

Piaget, ahlak gelişiminin bilişsel gelişimle sıkı bir ilişki içinde olduğunu
düşünmüştür. Ahlak gelişim özelliklerini çocukların oyunlarını gözleyerek açıklamaya
çalışmıştır. Çocukların ahlaki değerlendirmelerini incelemede kendi kurguladığı
hikâyeleri kullanmıştır. Ahlak gelişimini; dışa bağlı dönem (6–12 yaş) ve özerk dönem
(12 yaş ve sonrası) olmak üzere iki dönemde ele almıştır. Piaget, 6 yaş öncesi çocuklarda
ahlak kavramının henüz gelişmemiş olduğuna inanır. 2 yaş civarında çocukların kural
olmaksızın oynadıklarını gözlemlemiştir. 2–6 yaş arasında ise çocuklar artık kuralların
farkındadırlar fakat bu kuralların sebeplerini ve uyulması gerekliliğini anlayamazlar. 6–
10 yaş arasındaki çocuklar kuralların bir otorite tarafından konduğunu ve değiştirilemez
olduklarını düşünürler. Oyun oynarken bile var olan kuralları kendi kararlarıyla
değiştirebileceklerini düşünemezler. 10–12 yaşlarında artık oynadıkları oyunun
kurallarının, birlikteliği ve anlaşmayı sağlamak üzere konduğunu kavrayarak, bunları
kendi aralarına anlaşarak değiştirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır.
Piaget’ye göre okul öncesi dönemde kural kavramı gelişmemiş çocukta ahlak
anlayışının olması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple ahlak gelişim dönemlerini okula
başlama çağı olan 6 yaş civarından itibaren ele almıştır.

5) Dışa Bağlı Dönem (=Dışsal Kurallara Bağlılık Dönemi):


Ahlaki yargılar açsından başkalarına bağlıdır. Kuralları sorgulamadan kabul ederler.
Kurallar değişmezdir ve herkesin mutlaka bu kurallara uyması gerekir. İşlenen suçun
önem derecesi daha çok fiziksel zarara yol açan davranışın daha büyük suç olduğu
şeklinde fiziksel sonuca bağlıdır. Örnek: Ayşe annesine masayı kurmakta yardım ederken
elinde bulunan bardak dolu tepsiyi yanlışlıkla düşürerek bardakları kırmıştır. Ahmet ise
annesi evde yokken bir taburenin üzerine çıkarak dolapta bulunan çikolata kavanozunu
almak istemiş ve kavanozu yere düşürerek kırmıştır. Şimdi bu dönemdeki bir çocuğa
Ayşe mi Ahmet mi daha suçlu diye bir soru sorulsa, çocuk Ayşe’nin kırdığı bardakların
daha fazla olması nedeniyle Ayşe’nin daha suçlu olduğunu söyleyecektir. Oyunlardaki
kuralları sorgulamadan, kural oldukları için uyarlar. 7–10 yaşlarında kuralların niçin

26
konması gerektiğini kavrarlar. Piaget’e göre 10 yaşına kadar oyun dışındaki gerçek
yaşamdaki kuralları da sorgulamadan uyum gösterirler, fakat kuralları koyanı
görmediklerinde kuralı ihlal edebilirler. Bir davranış ahlaki olarak değerlendirilirken
davranışı yapanın niyet göz önüne alınmaz. Önemli olan davranışın kurallara uygun olup
olmadığı ve yarattığı sonuçtur.

6) Özerk Dönem:
Çocuğun sürekli diğer çocuklar ile etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması,
kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine zemin oluşturur. 11–12 yaş sonrasında ahlaki
değerlendirme; içinde bulunulan koşullar dikkate alınarak yapılır. Ahlaki kural ve
değerler görelik kazanır. Kuralların gereksinimler sonucu konduğu, gereksinimler
değiştiğinde kuralların da değişebileceği anlaşılmaya başlanır. Ahlaki yargılarda
başkalarının değerlendirmelerinden çok bireyin kendi değerlendirmeleri önem kazanır.
Bir davranış iyi-kötü diye nitelendirilirken davranışı yapanın niyeti ve içinde bulunduğu
durum da dikkate alınır.

Kohlberg’in Ahlak Gelişim Kuramı:


Kohlberg, ahlak gelişimi çalışmalarını Piaget gibi çocukları gözlemleyerek değil
de onlara ahlaki prensipleri içeren belirli durumlar vererek, onların bu durumlara nasıl
tepkiler verdiklerini sorgulayarak gerçekleştirmiştir. Soruların doğru-yanlış olmalarıyla
değil verilen soruna nasıl çözüm ürettikleriyle ve kullandıkları dayanak noktalarıyla
ilgilenmiştir. Piaget’nin kuramını temel almış olmakla birlikte, ahlak gelişimini 3
düzeyde ele almıştır. Bu dönemler sırasıyla ortaya çıkmakla birlikte, bir üst düzeye
geçmiş bireyin alt düzeydeki özellikleri göstermesi de mümkün olmaktadır. Çocukların
gelenek öncesi düzeye uygun davrandıkları gözlenmekle birlikte yetişkinlerin de bu
düzeyde davranışta bulunmayacaklarını söyleyemeyiz. Farklı kültürlerdeki bireyler
üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, yetişkinlerin çoğu 3. ve 4. ahlak gelişim
evrelerine uygun davranışlar göstermektedirler. Gelenek sonrası düzeyde ise çok az
sayıda birey gözlemlenmiştir.

I.Gelenek Öncesi Düzey


Bu düzeyde kurallar başkaları tarafından konulur ve otoritenin koyduğu bu kurallar
çok önemlidir. Kendi gereksinimlerini doyurma ön plandadır. Ahlak gelişiminin ilk iki
aşaması bu düzeyde yer alır.
1. Aşama: İtaat ve Ceza Eğilimi:
Bu dönemdeki çocuk otoritenin koyduğu kurallara uyar ve ceza göreceği
davranışı yapmaktan kaçınır. Çocuk cezadan kaçındığı için otoriteye itaat eder yoksa ceza
almadığı sürece davranışı yapmakta sakınca görmez, sakıncalı davranışının neden kötü
olduğunun farkında değildir. Yapılan hatanın zararı ya da bunun sonucunda alınan ceza
ne kadar büyük ise davranış o kadar kötüdür.
2. Aşama: Saf Çıkarcı Eğilim (= Araçsal İlişkiler Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü gereksinimlerin doyurulmasıdır. Bu dönemdeki çocuk
ödül almak ya da kişisel ihtiyaçlarının karşılanması için kurallara uyar. Başkalarının ilgi
ve istekleri yalnızca kendi isteklerini karşılayacak ya da ona bir yarar sağlayacaksa
önemlidir. İyilik görecekse iyilik yapar. Bir davranış kendisi için yaralı ise onun doğru
bir davranış olduğunu düşünür.

27
II. Geleneksel Düzey:
Bu dönemdeki birey için aile, arkadaş ve çevresinin beklentileri çok fazla önem
taşımaktadır. Bu beklentilerin nedenleri ve sonuçları düşünülmeksizin yerine getirilmesi
gerekir. Sosyal düzen ve uyum, sadakat önemlidir. Bireyin kendi ihtiyaçları zaman zaman
bu beklentilerden sonra gelebilir. Bu düzey, ahlak gelişiminin üçüncü ve dördüncü
aşamalarını kapsar.
3. Aşama: Kişiler Arası Uyum Eğilimi (=İyi Çocuk Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü; onay almaktır. Bu dönemin doğruları aileyi, arkadaş
gruplarını memnun eden, onlar tarafından beğenilen davranışlardır. Aile ve arkadaş
gruplarının beklentilerine ve normlarına uygun davranılır. Ahlaki değerlendirmelerde
artık başkalarının duygu ve düşünceleri önem taşımaktadır. Bu dönemdeki birey,
yaptıklarını 1.aşamadaki gibi sadece ceza almamak için ya da 2. aşamadaki gibi sadece
kendisi için değil başkalarının mutluluğu için yapmaya gayret eder.

4. Aşama: Kanun ve Düzen Eğilimi:


Bu dönemin temel güdü, toplumsal düzeni korumaktır. Yaşanılan toplumda
geçerli olan kurallara uygun davranılır. Her birey kendi üzerine düşen iş ve
sorumlulukları yerine getirmelidir, sosyal düzen değerlidir. Kanunlara sorgulamadan
uyulur ve kanunlara uymayanlar onaylanmazlar. Toplumsal sorumluluk almak çok
önemlidir. Genelde pek çok yetişkin ahlak gelişiminin bu aşamasında kalmıştır.

III. Gelenek Sonrası Düzey:


Birey bu dönemde, arkadaş gruplarının veya toplumun koyduğu kurallardan
bağımsız, kendine özgü değer yargılarını ve ahlak ilkelerini oluşturmaktadır. Ahlaki
değerlendirmeler, tüm koşullar ve insan hakları çerçevesinde yapılır. Evrensel değerlere
uymayan düzenlemeler eleştirilir ve değiştirilmesi için uğraş verilir. Beşinci ve altıncı
aşamalar bu düzeyde yer alır.
5. Aşama: Sosyal Sözleşme Eğilimi:
Bu “sosyal “sözleşme” sürecinde yasaların hizmet ettiği amaç ve bunların altında
yatan nedenleri anlamak önemlidir. Kanunlar ve diğer tüm kurallar toplumun huzuruna
hizmet etmelidir. 4. aşamadaki birey kanunların oluşumunun sebepleri ile ilgilenmez iken
5. aşamada birey bunları sorgular ve demokrasinin temel doğrularıyla çelişen kanunların
değiştirilmesi ister. Bu ahlak düzeyine yetişkinlerin ancak %25’inden azı
gelebilmektedir.
6. Aşama: Evrensel Ahlak İlkeleri:
Ahlak gelişiminin en üst aşaması olan bu süreçte birey evrensel anlamda kendi
oluşturduğu prensipleri temel alarak doğru ve yanlışları savunur. Bu prensipler; evrensel
adalet, eşitlik ve insan hakları gibi değerleri dayanak alır. Birey, yargılarını kendisi, bir
kişi veya bir toplum yararı için değil tüm insanları göz önüne alarak yapar. Bu
dönemdeki birey, kendi ilkeleriyle bağdaşmayan kanunlara uymayabilir.

28
5. Bölüm Soruları

1) Kohlberg’e göre kişinin kendi iyiliği için başkalarının iyiliğini istediği ahlak dönemi
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özerk dönem
B) Gelenek öncesi dönem
C) Geleneksel dönem
D) Gelenek sonrası dönem
E) Evrensel ahlak dönem

2) Trafik polisi olmadığında kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen bir yaya Kohlberg’in
hangi ahlak gelişim evresinde bulunmaktadır?
A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Kişiler arası uyum eğilimi
D) Özerk dönem
E) Geleneksel dönem

3)Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi gelenek öncesi


dönemde gözlenir?

A) Temel güdü toplum düzeninin sağlanmasıdır.


B) Başkalarının düşüncesinin ve iyiliğinin önemli olması.
C) Toplum kurallarının önemli olduğunun savunulması
D) Temel güdünün otoriteye uymak olması.
E) Tüm insanların haklarının savunulması.

4) Somut işlemler döneminde bulunan bir çocuk aşağıdaki ahlak gelişim dönemlerinden
hagisinde bulunamaz?

A) Ceza ve itaat eğilimi


B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Evrensel ilkeler eğilimi
D) Kanun ve düzen eğilimi
E) Kişiler arası uyum eğilimi

5) Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?


A) Ahlak gelişim evreleri evrenseldir.
B) Ahlak gelişim bilişsel gelişim ile paralellik gösterir.
C) Ahlak gelişim dönemleri aşamalı olarak belli bir sırada gözlenir.
D) Belirli bir ahlak gelişim döneminde sadece o döneme ait özellikler
bulunmayabilir.
E) Ahlak gelişiminde kızlar ve erkekler arasında farklılıklar bulunur.

Cevap Anahtarı: 1.B 2.A 3.D 4.C 5.E

29

You might also like