Professional Documents
Culture Documents
Mustafa Durak
Bir resim, ilgilisine konuşur. Bilmediğimiz bir şey, tanımadığımız bir kişi,
varlık olarak olmasa bile, bizde tarih olarak bir boşluktur. Şeyler; algılarmıza,
algılarımızla uzar, uzanır. Bunlar zihnimizde şekillenir, değişir, dönüşür. Varlık
dünyası bizim bakışımızla başka varlıklar edinir. Bakışımız bizi ve evreni
daraltır ya da genişletir. Her resim, bir yandan ressamın dünyasını sunarken, bir
yandan da izleyicilerin dünyalarıyla buluşur. İzleyicilerin; bir resimdeki
yaratıcılıklara ne denli gereksinimi varsa, her resmin de, izleyicilerin dünyasına
gereksinimi vardır. Sanat anlamlandırmalarla, yorumlarla can bulur. Seyirlik
oyunlardaki bir olguyla söylersek: alkışlarla, alkışlarla. Ama alkışlar tek
başlarına hiçbir şeydir. Gülüncün içine devriliverir. Bir sonuç olarak alkış,
nedeniyle vardır. Nedeniyle birlikte görüldüğünde anlamlıdır. Sanat da
algılayıcısıyla sanattır. Algılayıcılar; sanatı yeşerten, büyüten, besleyen
topraktır. Ve ayni zamanda sanat da, algılayıcılar için öyledir. Dahilerin sanata
verdikleri değer, bu ilişkinin başka bir kanıtıdır. Ne var ki her sanatsal, her
zaman hak ettiği ilgiyi bulamayabilir. Bu, bir bakıma, doğru zamanda, doğru
yerde olmakla da ilgilidir. Ve elbette, her ne kadar yaptıklarımızdan,
davranışlarımızdan sorumlu isek de, bu sorumluluğu aşan, dışımızdaki başka
etmenleri de göz önünde bulundurmak gerekir.
Sanatla ilgili bir konuyu daha açmak istiyorum. Bilim, benzerliklere yaslanır.
Bilim adamı, benzerliklerin peşinde koşmak zorundadır. Zira benzerlikler
sayesinde kurar kendi dünyasını. Onun derdi; yasalarıyla, ilkeleriyle evrendeki
oluşumları, olguları bir örneğe indirgeyerek kestirmeden bize aktarmaktır. Oysa
sanat bunun tam tersine yönelir. Yaşamla ilgili ayrıntılara, farklılıklara diker
gözünü sanat. Farklılıkların güzelliğini, farklı olmanın vazgeçilmezliğini, farklı
olarak var olma arzusunu, farklı yollardan göze/dile getirir. Bu bakımdan her
sanatsal (resim) bir farklılık sunumudur. Bir yaşam sunumudur. Sunduğu bir ölü
doğa görüntüsü olsa bile.
Eşitlikçi, demokrat bir yapılaştırma: Bir (görsel) sanat yapıtında böyle bir
tema nasıl gerçekleştirilmiş olabilir? Resim içersinde görünen bir ögenin ya da
ögelerden birinin farklılaştırılmasına, yani odaklayıcı (focalisateur), öne çıkarıcı
(mise en relief) işlemlere, toplumsal kavramlarla yaklaştığımızda eşitlikçi/
eşitlikçi olmayan, demokrat /anti demokrat kavramları ortaya çıkabilir.
Eleştiriyi, değerlendirmeyi siyasal bir noktaya çekme derdinde değilim. Nuray
Gümüştekin’in ruhsalını yansıttığını düşündüğüm ve resmine yansımış, önemli
bulduğum bir olguya dikkat çekmeye çalışıyorum. “Yeniden Doğuş”
çalışmasında deniz kabuk(lu)ları arasında bir farklılık, öne çıkmışlık sezilmez.
Ancak şunu da belirtmeliyim. Renk değerleri içinde dengeli bir ilgi noktası
oluşturmaktan da geri durmaz. Dolayısıyla renk bakımından bir çekicilik noktası
gibi görülebilecek renk değerleri vardır onun resminde. Ancak bu da bizi iki
farklı kavrama açar: renksel ilgi noktası ve görüntüsel ögenin öne çıkarılması ya
da bir ögeye odaklaşma. Bunlar ayrı konulardır resimde. Onun çalışmalarında
nesneler, kişiler öne çıkmadığı gibi bir rengin öne çıkarılmasından da söz
edemeyiz. Renklerin dağılımı konusu belki başka bir anlamlandırmaya
iletecektir bizi ama, denge, uygunluk onun gözettiği temel ilkelerdir.
Kısaca Nuray Gümüştekin resimlerine “ut pictura poesis”, yani “bunlar resim,
çünkü şiir”, diyorum.