Professional Documents
Culture Documents
Napolyon, işte Heine''nin dediği gibi işleyen bir ruh halini önce
uyandırıp sonra da katleden kişi olarak ortaya çıktı... Onu "Beyaz Ata
Binmiş Mutlak Ruh", çağın Geist''ı olarak selamlayan Hegel''i
hatırlamak gerekir burada... Ama aynı Hegel, bir gün üniversitesinde
çalıştığı Jena kenti, Napolyon orduları tarafından bombalanırken,
pencereden aşağıya bakıyor ve avluda, topçu ateşinin altında çalışmayı
sürdüren marangozları seyrediyor... Bütün o sistemli Hegel felsefesinin
çıkış noktasının bu manzara olduğunu sezebiliriz, dünyadaki iki temel
beşeri kudret, savaş ile emek... Jena felsefesinin ürünü olarak
okuduğumuz şu Ruhun Fenomenolojisi, o alabildiğine sistematik eser,
Hegel''in karşılaştığı bu yaşantıdan, bu manzaradan kaynaklanıyormuş
gibi de okunabilir; ünlü köle-efendi diyalektiği... Savaşı kaybeden
Napolyon, romantiklerin -özellikle resim alanında- vazgeçemeyecekleri
"resmi" hafızaya yerleşmekten geri kalmadı... Beethoven''in eserini
"hakeden" Napolyon kuşkusuz yalnız Romantiklerin kafalarındaydı,
onların kendi "kişisel" Napolyonlarıydı... Ama önemli olan bu "öznellik"
değil, bu öznelliğin ne tür bir yaratıma olanak sağladığıdır. Bütün
bunlar Novalis''in formülüne yeni örnekler ve görünümler sağlar: Hangi
savaş, hangi devrim, coğrafi ve tarihsel uzaklık ne kadar büyük olursa
olsun hangi "büyük", dolayısıyla "küçük" olay aynı zamanda benim
"kişisel meselem" değildir ki? Romantizmi "büyük" ve "küçük"
romantizm diye ikiye ayırmam bu çerçeve içinde anlaşılmalı. İngiliz
kadın yazarlarının çok derinleştirilmemiş ama kişisel yaşantının bütün
yüzeylerini alabildiğine deşip kullanan roman sanatı, yani bu minör
edebiyat, Heatcliffe efekti diyebileceğimiz bu yüzeysellik büyük
romantizmden o kadar uzakta değildir...
Doğu''nun dereceleri var tabii. Büyük 19. yüzyıl Rus romanının beşiği
olan ülke, herhalde en az Osmanlı kadar doğulu, bir o kadar alacalı
bulacalıdır... Aynı ölçüde bir despotizmle ve otarşiyle yönetilir...
Yapmacık ve taklit hissiyatı bu büyük romanın yeşerdiği ortam
olmaktan geri kalmadı... Bireysel yaratıcılığa yapılan vurgu
romantizmin yalnızca bir öznelliği, onların kendileri hakkında ne
düşündükleridir. Puşkin, Gogol ve büyük Rus edebiyatı inanılmaz
düzeysizlikte ve yapmacıklıkta bir edebiyat kültürünün içine gırtlağına
kadar batmış durumdadır... Onları değerli kılan, Rus intelligentsia''sının
modern yaşama bir armağanı olan güçlü, politik nitelikli bir "edebi
eleştiri"nin bazı işlere çeki düzen vermesidir. Edebiyat eleştirisi
romantizmin doruk noktalarından birisidir ve Rus icadıdır. O dönemde
olsa olsa Marx''ın Kutsal Aile''si, kendine özgü başka nedenlerle,
"edebiyat eleştirisi"ni içeriyordu. Ama edebi eleştiri kültürünün
Avrupa''da "uzmanlaştığını" pek söyleyemeyiz. Bu kültüre Doğulu ya da
Batılı deyin, farketmez, bir Rus icadıdır; Herzen, Byelinski ve diğerleri...
Bu sayede Rus edebiyatı 19. yüzyılın en derin romanını üretmeye adeta
zorlanmış gibidir. Rus intelligentsia’sının o sıradaki portresi, kendisine
zorunlu olarak bir "Batı" yaratmak zorunda olan bir adamın hikayesidir:
O adam Batı’ya gidecek, onlardan bilimleri, sanatları, ahlağı, felsefeyi
öğrenecek ve elbette taklit edecektir, ama esas sorun o değildir...
Batı’ya gidiyorsunuz ve bu Batı’yı kendinizin uydurduğunuzu, onun
sadece sizin kafanızın içinde varolduğunu öğrenmekten başka hiçbir
şey yapamayıp geriye, otarşiyle yönetilen, mutsuz köylü kitlelerinin
özgürleşmek bile istemedikleri ülkenize geri dönüyorsunuz... Bugün
Doğu’nun Batı’nın "hayali" bir icadı olduğu doğrultusunda çok şeyler
yazılıp duruluyor. Oysa bir başka açıdan bakıldığında; Batı Doğu’nun
icatlarından biridir. Her durumda, taklit dediğimiz şey içinde bir tür
romantizm taşımak zorunda... Taklit ve kültür tercümesi konusunda
Doğulu kimliğe dair bir tartışmayı hala sürdürüyoruz. Oysa taklit de bir
yaşantıdır ve hakkının verilmesi, değerlendirilmesi gerekir... Burada Rus
icadı olduğunu söylediğim "edebiyat eleştirisi" bir "beğeni" meselesini
ortaya koyar. Oysa bir romantiğe "beğeni"den bahsederseniz kendisini
mutlak bir huzursuzluk içinde hissedecektir, bu benim kişiselliğim,
varoluşla kavuşmam, doğayla bütünleşme tarzım; nasıl olur da bunu
birilerinin "beğenisi" ile yargılanmaya terkedebilirim... Eleştiri romanı,
içkin romantizminden kurtararak bağımsız bir kültür, bir edebi tür
haline getiren şeydir. Romantizmi dışlamaz, onu üretimine ve yara-
tıcılığına dikkat göstermeye mecbur eder. Bu anlamda, Herzen ve Rus
edebiyat eleştirisi bir tür minör romantizmin atmosferinden uzakta
değildi.