You are on page 1of 59

HAK VE EŞİTLİK

PARTİSİ

PROGRAM

2008
İÇİNDEKİLER

1. İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE YAŞAMAK İÇİN HAK VE EŞİTLİK


PARTİSİ İKTİDARI
2. İÇERİDE VE DIŞARIDA HER ZAMAN VE HER YERDE HAK VE EŞİTLİK
3. TÜRKİYE’NİN İÇ SİYASAL DURUMU
4. EKONOMİ
A. EKONOMİK DURUM
B. EKONOMİ POLİTİKAMIZ
C. ÖZELLEŞTİRME
5. TARIM VE HAYVANCILIK
6. ENERJİ
7. ULAŞTIRMA
8. SANAYİİ
9. TURİZM
10. ORMAN VE ÇEVRE
11. MADENCİLİK
12. SOSYAL POLİTİKALAR
A. EĞİTİM
1) İLK VE ORTA ÖĞRETİM
2) TÜRKÇE ÖĞRETİM
3) YÜKSEK ÖĞRETİM
B. SAĞLIK
C. SOSYAL GÜVENLİK
Ç. YOKSULLUK VE İŞSİZLİK
D. KADIN HAKLARI
E. GENÇLİK VE SPOR
F. KÜLTÜR VE SANAT
G. YURTDIŞINDA YAŞAYAN YURTTAŞLAR
Ğ. KENTLEŞME VE KONUT GEREKSİNİMİ
13. YARGI
14. ULUSAL GÜVENLİK VE SAVUNMA
A. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
B. TERÖRLE MÜCADELE
C. POLİS ÖRGÜTÜ
Ç. MİLLİ STRATEJİ MERKEZİ
15. TÜRKİYE’NİN DIŞ SİYASAL DURUMU VE POLİTİKAMIZ
16. HALKIMIZIN SORUMLULUĞU
17. TEMEL HEDEFLERİMİZ VE SÖZÜMÜZ

2 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


1. İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE YAŞAMAK İÇİN HAK
VE EŞİTLİK PARTİSİ İKTİDARI

Türk ulusu; dil, kültür ve ülkü birliği üzerinde kenetlenmiş vatandaşlardan


oluşan sosyal ve siyasal bir bütündür.

Türk vatanı; Türk ulusunun köklü ve zengin tarihi ve bu tarih ile beslenen kültür
varlıklarıyla donanmış, siyasi sınırlarla çevrilmiş, bugün üzerinde varolduğumuz
kutsal yurttur.

Türk vatanı üzerinde kurulmuş olan Türkiye Devletinin şekli anayasamızın


birinci maddesinde belirtildiği gibi bir cumhuriyettir.

Bu Cumhuriyet, ulusal dayanışma ve adalet bütünlüğü içinde insan haklarına


saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devletidir.

Hak ve Eşitlik Partisi; ekonomik kalkınmayı ve kültürel gelişmesini sağlamış,


demokratikleşmesini gerçekleştirmiş, her türlü sınıf ve feodalite kalıntılarından
temizlenmiş bir Türkiye’de yurttaşlarımızın bir lokma yiyecek uğruna
yaşamlarını tüketmeden insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını sağlamak
amacıyla kurulmuştur.

Hak ve Eşitlik Partisi bu amacı gerçekleştirilmek için;

Bir millete yapılabilecek en büyük kötülük olan gençliğin yakıcı ateşinin bir an
için bile söndürülmesine izin vermeden okumaya hevesli, düşünmeyi seven,
olayların akışını takip edip müdahale edebilecek bir nesil yetiştirmek üzere Türk
gençliğinin önündeki çağdaş uygarlığa uzanan tüm yolları açacak ve engelleri
kaldıracaktır.

Halkın kendi gücünün ve olanaklarının farkına varmasını sağlayıp toplumdaki


moral çöküntüsünü ortadan kaldırarak sürüklenilmekte olan ağır buhrana engel
olacaktır.

Tam bağımsızlığa ve ulusal refaha uzanan yolda kadınlarımızın ve


erkeklerimizin ortak mücadelesini sağlayacaktır.

Yepyeni, akıllı, adil ve sağlam bir devlet yönetimi oluşturarak mevcut çürümüş
düzeni tümüyle tasfiye edecektir.

Kolay ve kestirme yollara asla sapmadan, taviz vermeden, bahanelere


sığınmadan toplumun yenilenerek gelişmesini sağlayacaktır.

3 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Ülkeyi emperyalizmin etkisinden ve kontrolünden çıkartarak Türkiye’yi dünya
devletleri içerisinde politik ve ekonomik açıdan hür ve eşit hale getirecektir.

Ülkenin güvenliğini, bütünlüğünü ve ulusal birliğini koruyup güçlendirecektir.

Ulusal iradenin oluşmasına katkı sağlayarak, demokratik bir devlet ve toplum


düzeni içinde ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesine ulaştıracaktır.

4 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


2. İÇERİDE VE DIŞARIDA- HER ZAMAN VE HER YERDE- HAK VE
EŞİTLİK

Hak ve Eşitlik Partisi “İÇERİDE VE DIŞARIDA- HER ZAMAN VE HER


YERDE- HAK VE EŞİTLİK ESASTIR” düşüncesi üzerinde yükselen milli
duruşa sahip Atatürk’çü bir siyasal anlayışa sahiptir.

HEPAR; ulusun bölünmez bütünlüğünün, ulusal birlik ve dayanışmanın, yurtta


ve dünyada barışın, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin,
demokratik ve laik cumhuriyetin, hukukun üstünlüğünün, kişi hak ve
özgürlüklerinin ve tam bağımsız Türkiye’nin ödünsüz savunucusu olacaktır.

“TAM BAĞIMSIZLIK VE ULUSAL EGEMENLİK” Hak ve Eşitlik Partisinin


tüm faaliyet ve çalışmalarının temelini oluşturur.

Laiklik ilkesi de tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik kavramları gibi Partinin


yaşamsal ilkelerinden birisidir.

“YENİLENECEK VE GELİŞECEĞİZ’’. Partinin ulaşmak istediği temel hedef


budur.

“İTİBARLI, GÜÇLÜ, BAĞIMSIZ TÜRKİYE HERŞEYDEN KIYMETLİDİR”


anlayışındaki Partinin istisnasız tüm üyeleri kendilerini Türkiye
Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve
devrimlerinin, Cumhuriyetimizin ve Demokrasimizin gözü pek muhafızları
olarak görürler.

5 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


3. TÜRKİYE’NİN İÇ SİYASAL DURUMU

Türk Ulusu tarihinin zor dönemlerinden birisini yaşamaktadır. Bugün içinde


bulunduğumuz süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı ve istiklali,
cumhuriyetin kuruluş ilkeleri, iç ve dış mihraklar tarafından hedef alınmaya
başlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti özü ve değerleri değişecek bir
biçimde dönüştürülme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Halkın bağımsız
ve onurlu yaşama bilinci yıkılmaya çalışılmaktadır. Daha vahim olarak bu
tehlike ve tehditlere karşı önlem alması gereken yöneticilerin pek çoğu yüce
önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi “Gaflet, dalalet ve hatta
hıyanet içersinde” bulunmaktadırlar.

Merkez sağı temsil eden partiler yolsuzluklardan ve kötü yönetimlerden dolayı


çökmüşlerdir. Merkez soldaki boşluk ise mevcut partilerin halka umut
verememelerinden dolayı oluşmuştur. Merkez sağ ve soldaki seçeneksizlik
teokratik bir çizgiden gelen, takiyeci ve teslimiyetçi bir siyasal anlayışın rakipsiz
iktidar olmasını sağlamıştır.

Türkiye’de siyaset, yargı, bürokrasi, iş dünyası, medya, sendikalar ve üniversite


alanlarında büyük bir karmaşa ve kutuplaşma yaşanmaktadır. Siyaset, ülkemizde
yasama ve yürütme erkleri üzerindeki etkinliğini kullanarak bu iki alanda
olumsuz etkiler yaratmıştır. Türkiye’de bir ulus için en büyük iki düşman olan
yoksulluk ve cehalet halen hükmünü tüm şiddetiyle sürdürmektedir. Cumhuriyet
karşıtlığı da dinle ilgisi olmayan ve dini kullanan cemaat ve tarikatlar boyutunda
siyasi bir destek bulabilmiştir. Nedeni cehalet ve fakirlik bataklığıdır.

Yirmi beş yıla ulaşan bölücü PKK hareketi sayısız beceriksizliklerden ötürü
ortadan kaldırılamamıştır. Anayasa’da değişiklikler yapılarak ırk, dil, din ve
mezhep temelinde bölücülük yapmak insan hakları ve özgürlükler kapsamına
alınmıştır. Bölücü ve kanlı PKK terör örgütünün siyasal ve legal bir duruma
getirilmesi çalışmaları son hızla devam etmektedir. Terörle Mücadele Yasası dış
güçlerin baskısı ile sulandırılmış, terör teşvik edilmiş, terörle mücadele eden
güvenlik güçlerinin azim ve kararlılığı yıpratılmıştır.

Ülkenin ulusal bankaları, iletişim kurumları ve en yaşamsal stratejik kaynakları


satılmış, topraklarımız yabancıların ipoteği altına sokulmuştur. Ülkenin borç
toplamı 500 milyar dolara yaklaşmıştır.

Türk Devriminin, Türk Devrim ilkeleri ile kurulan Atatürk’ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyetinin ana özelliği ve ulus devletin vazgeçilmezleri ve temel harcı olan
egemenlik ve bağımsızlık büyük bir tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Devlet yönetiminde; hükümet içinde hükümet görüntüsü hakimdir. Ülke’de
birkaç tane hükümet bulunuyormuş algısı yaratılmıştır. Devlete ait yetkilerin bir

6 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


kısmı uluslararası güçlerin dayatmasıyla üst kurullara devredilmiştir. Ülke’de
vesayet altında bir demokrasi modeli görüntüsü hakimdir.

Başta adalet, eğitim ve sağlık olmak üzere devletin yönetim mekanizmalarının


çoğu yozlaşmış ve çürümüştür. Cumhuriyetin ‘’İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış
bir kitleyiz’’ hedefine ulaşılamamıştır. Milli eğitim neredeyse düzeltilmeyecek
ölçüde bozulmuştur. Halk, kendisinin aldatıldığının ve soyulduğunun farkında
değildir. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli Güvenlik Kurulu olmak üzere
ulusal kurumlarımız yıpratılmaktadır. Karşıt tepkiler iç çatışmaya neden
olacaktır.

2000’li yıllar boyunca farklı iktidarlar tarafından tek bir politika olarak
sürdürülen küresel sermayenin dayattığı neo-liberal program ekonomik alanın
dışında siyasal alanda da büyük bir demokrasi açığına neden olmuştur. Banka ve
finans kuruluşlarının yarısından çoğu yabancıların eline geçmiştir. Finans
piyasasını elinde tutan yabancılar ülkemizin siyasetini de belirleme durumuna
gelmişlerdir. Petrol tekelleri ve uluslararası finans şebekesi ‘doğunun’ petro-
dolarlarıyla ‘batının’ finans merkezlerini bir araya getirebilmek için bölgemizde
sınırları yeniden çizmeye çalışmaktadır. Bu yeni paylaşım savaşımının ideolojisi
ise ‘Ilımlı İslam’ ya da ‘Büyük Orta Doğu Projesi’ gibi adlarla isimlendirilmiştir.

Bu yeni ideolojinin uygulanmasında eş başkanlığa getirildiğini açıklayan iktidar;


teslimiyete ve cumhuriyetimizin değiştirilip dönüştürülmesine karşı çıkan ulusal
muhalefet unsurlarını sindirmeye ve yıldırmaya çalışmaktadır. Bir korku
imparatorluğu yaratılmıştır. ‘Alternatifimiz yok’ haykırışlarıyla sürdürülen bir
propaganda ve koşulsuz uygulanan emperyal sermayenin programı, Türk
demokrasisinin var olan eksikliklerini daha da artırmıştır.

Siyaset ve siyaset kurumları çürümüştür. Her yerde çöküntü, gayesizlik ve


yanılgı havası hakimdir. Ülke’de resmi olarak faaliyette olan elliyi aşkın siyasal
partiden hiçbirisinin milletin meselelerinin üstesinden geleceğine halkımız
inanmamaktadır. Bunlardan artık ümidini kesmiştir. Siyasal, toplumsal ve
ekonomik ilişkiler düzlemindeki bozulma ele alınmazsa, beklenmedik olaylar
gelişebilir. Toplumda var olan sabırsızlık, cesaret kaybı ve umutsuzluk
artmaktadır. İnsanlar zaman uzadıkça usanmaktadırlar. Bir bayrak rüzgâr
beklemektedir. Halk ekonomik ve siyasal anlamda egemenlik savaşı
denilebilecek bir hareketin, yeni kimliklerin, yeni heyecanların ve yeni
rüzgarların beklentisi ve özlemi içindedir.

7 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


4. EKONOMİ

A. Ekonomik Durum

1980’lerin ortalarından itibaren başlayan ve özellikle 1990’larda kontrolden


çıkan Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi, hatta en önemlisi
adeta bir uyuşturucu bağımlılığına dönen, devletin iç ve dış borçlanma
alışkanlığıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 1998
yılında imzalanmış olan Yakın İzleme Anlaşması’ndan bu yana, IMF, Dünya
Bankası ve uluslararası finans sermayesinin yürütücü kurumları olan
derecelendirme kuruluşlarının gözetim ve denetimi altında sürdürülen neo-
liberal programın doğrudan yönetimi ve tahakkümü altına girmiştir. Bu
programın gerçek amacı ülkemizin iktisadi, siyasi ve sosyal yaşamını küresel
sermayenin dolayısıyla yeni emperyalizmin ve kapitalizmin stratejik çıkarlarına
uygun bir şekilde yeniden biçimlendirmektir.

Özelleştirme ve sürekli dış borçlanmayı bilinçli bir şekilde temel hedef olarak
seçen bu ekonomik yaklaşım sonucunda; Türkiye, dış ticaretinde olağanüstü
açıklar yaşayan ve üretim olanaklarının da doğrudan doğruya yurtdışından
spekülatif sıcak para girişlerine bağımlı hale getirildiği bir ülke durumuna
sürüklenmiştir. Türkiye ulusal geliri, dış kaynak girişi olduğunda büyüyen, aksi
halde küçülen; sermaye çıkışı durumunda da siyasal iktidarları uluslararası
finans sermayesinin kapris ve talimatlarına boyun eğer bir ülke haline
getirilmiştir.

Bu politikaların eksiksiz uygulandığı ülkemizde; gerek kamunun gerekse de özel


sektörün çılgınca borçlanma süreci devam etmektedir. Devletin borçlanmak
zorunda kalmasının nedeni gelirinden fazla harcama yapmasıdır. Devlet,
topladığı vergiden fazla harcama yaptığında, bu farkı ya özel kesimden ya da
diğer ülkelerden borç alarak karşılamakta ve bu da kamu borç stokunu
büyütmektedir. Kamu açıkları ve devletin borçlanması artık kontrolden çıkmıştır.

Bunun sonucunda, yatırımlar daralmış, faiz oranları ve enflasyon yükselmiş,


vergi sistemi yıpranmış ve gelir dağılımı bozulmuştur. Ülkemizde devlet özel
sektörden yoğun biçimde borçlanmasına rağmen, bu borçlanma, kamu
açıklarının kapatılmasına yetmemekte ve cari işlemler hesabı sürekli açık
vermektedir. Buna bağlı olarak da dış borçlarımız da sürekli olarak artmaktadır.

Toplam kamu borcu ile özel kesimin dış borcu toplamından oluşan “ülke toplam
borç stoku”; 2002 yılındaki 220,5 milyar dolarlık düzeyinden, 2007 yılı sonu
itibariyle, yüzde 116,6 oranında (257,1 milyar dolar) artarak, 477,6 milyar
dolara tırmanmıştır. Siyasal iktidar tarafından böyle bir borç batağına sokulan
Türkiye’nin dış borcu 2007 yılının Mart ayı sonunda 212 milyar 569 milyon

8 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


dolar iken 2008 yılının mart ayında 262 milyar 934 milyon dolar olmuştur. Bir
yılda dış borç artışı 50 milyar dolara ulaşmıştır. Toplam dış borcun 74 milyar
doları kamu borcu olup bunun 16 milyar doları Merkez Bankası’na, 172 milyar
doları ise özel sektöre aittir. Özel sektörün toplam 172 milyar dolarlık borcunun
60 milyar dolarlık bölümü banka ve finans kesiminin, 112 milyar dolarlık kısmı
ise özel şirketlerin borcudur. 2007 yılının Mart ayından geriye 12 aylık dönemde
dış borç rakamındaki yükselişin tamamına yakın bölümü özel sektörün
borçlarındaki 48,6 milyar dolarlık artıştan kaynaklanmaktadır. Son dönemde,
sadece beş buçuk yılda, 82 yılda 58 hükümet döneminde yapılan toplam dış
borçtan fazla, tam 280 milyar dolar ek toplam dış borç, Türkiye’nin borç
stokuna eklenmiştir. Türkiye’nin toplam dış borcu, bugünkü iktidar döneminde,
5,5 yılda, 220 milyar dolardan, 280 milyar dolar ek borç yapılarak, 500 milyar
dolar düzeyine getirilmiştir.

İç borç stoku neredeyse her yıl ikiye katlanmaktadır. İç borçlanmanın getirdiği


sorunlar, dış borçlanmaya göre çok daha endişe verici görünmektedir. Özellikle
iç borçların faiz oranının yüksekliği ve vadelerinin çok kısa oluşu sorunların ana
kaynağı görünümündedir. İç borçlanmada izlenen maksatlı politikalar nedeniyle
2004 yılından bu yana ödenen faiz miktarı 100 milyar doların üzerindedir.
Bunun anlamı serbest adı ile dikte ettirilen kur politikalarının aslında serbest
olmadığı yani bastırılmış kur politikası bu Devletin kasasından 100 milyar dolar
paranın çalınmış olmasıdır. Oysaki iç borçlanma YTL bazında yapılmış olsaydı
bu 100 milyar dolar bu Devletin kasasında kalmış olacaktı. Yanlış ve manidar
borç yönetimi bu soygunun temelini teşkil etmektedir. Sonuç olarak siyasal
iktidar Türkiye’yi, devletiyle milletiyle borca batırmıştır.

Diğer yandan Türkiye, faiz bataklığına saplanmıştır, 2004 yılındaki reel faizler
bugün aradan geçen dört yıl sonra hala aynı düzeydedir. Şu anda devletin
borçlanma faizi yüzde 22, reel faiz ise yüzde 10’nun üzerindedir. Bu durum neo-
liberal politikaların bizi nereye getirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. İç
borçlanmanın sürdürülmesi artık imkansız görünmektedir. İç borçlanma zaten
bozuk olan gelir dağılımını daha da bozmuş, tasarruflar azalmış, ekonomik
büyüme durmuştur. 2004 sonrasında doların emtia karşısındaki değer kaybı
yüzde 300-400’ler civarındadır. Ekonomik büyümeye yönelik olarak açıklanan
rakamlar tümüyle büyük bir yalan ve aldatmacadır.

Hane halkının borçları 2002 yılında 6,5 milyar YTL iken 2008 yılının yedinci
ayı itibarıyla 135 milyar YTL’ ye yükselmiştir. Bu borcun 31 milyar YTL’si
kredi kartlarına, 80 milyar YTL’si ise tüketici kredilerine karşılık gelmektedir.
150 bin vatandaş yaklaşık 2 milyar YTL tutarında kredi kartı borçlarından
kaynaklanan icra işlemi ile karşı karşıya kalmıştır. Aynı dönemde banka
bilançoları ile bireysel krediler arasında da anlamlı bir benzerlik vardır. 2002
yılında banka bilançoları toplamı 108 milyar dolar iken 2008 yılının altıncı

9 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


ayında bilançolar toplamı 500 milyar dolara yükselmiş, aynı şekilde bireysel
krediler toplamı ise 4 milyar dolardan 125 milyar dolara ulaşmıştır. Sadece 2007
yılında vatandaşın ödediği faiz toplamı 15 milyar YTL’dir. Halen banka
bilançolarındaki krediler toplamı 320 milyar YTL olup, 2008 yılı Mart ayı sonu
itibarıyla bu borcun üçte biri bireysel kredilere karşılık gelmektedir. Bireysel
kredilerde uygulanan faiz oranları yıllık yüzde 20–25 iken kredi kartlarındaki bu
oran yüzde 80-100’lere ulaşmaktadır. Bütün bunların anlamı vatandaşın borç
baskısı altında modern bir köle haline getirildiği gerçeğidir.

Bugün bankacılık sektörünün yüzde 50’si yabancı sermayeye ait iken bu oran
sigortacılık sektöründe yüzde 70’lerin üzerindedir. Ayrıca bankaların halka açık
kısmının yüzde 80’den fazlası yabancı sermayenin elindedir. Sermaye
piyasasında ise yabancı sermaye oranı yüzde 70’lerin üzerinde olup para
piyasasında bu miktar yüzde 80’ler seviyesindedir.

Uygulanan ekonomi politikaları sonucunda ekonomimizde gözlenen en olumsuz


göstergelerden biri de enflasyon oranlarının seyridir. 2004 yılından bugüne
kadar düşürülemeyen enflasyon oranları, Mayıs ayında tekrar iki haneli
rakamlara çıkarak, ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Enflasyon yıllık bazda 13 ay
aradan sonra yüzde 10,74’e tırmanmış, Hükümet ve Merkez Bankası yüzde
4’lük enflasyon hedefini rafa kaldırıp, revizyona gitmek zorunda kalmışlardır.
Yüksek ve düşük gelir grubuna hitap eden ikili enflasyon yapısı yüksek gelir
grubunun kazançlarına kazanç katarken, düşük gelir grubunda ise daha da
yoksullaşmaya neden olmuştur. Çünkü yüksek gelir grubunun tüketim
alışkanlıklarında ithal ürünler başı çekerken, düşük gelir grubu tüketim
alışkanlıklarında ise temel tüketim maddeleri önceliği almaktadır. Düşük
gelirliler yüzde 40’ları aşan enflasyonun altında ezilirken, bastırılmış kur
politikası yüzünden yüksek gelirliler kazançlı bir duruma gelmişlerdir. Yani
uygulanan maksatlı ekonomi politikaları sonucunda enflasyon ejderhası
yoksulları daha fazla yemeye başlamıştır.

Sürekli yurtdışından borçlanarak finanse edilmeye çalışılan ve Gayri Safi Milli


Hasıla (GSMH)’nin yüzde 7’sine yaklaşan iktisadi yaşamdaki dış açık (cari
işlemler açığı) neredeyse 50 milyar doları aşmıştır. “Şirketler ve finansal
sermayenin küreselleşmesi” olarak tanımlanan bu yaşanan süreçte uluslararası
piyasalardan mali kaynak sağlanamadığında cari açığın artık finanse
edilemeyeceği bir duruma gelinmiştir.

Osmanlı Devleti’nin çöküşünü başlatan 1838 tarihli Balta Limanı Anlaşması’nın


bir benzeri, hatta daha da ağırı Kasım 1995’de imzalanıp 1 Ocak 1996’da
yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşmanın adı, Gümrük Birliği Anlaşması’dır.
Koalisyon Hükümeti tarafından imzalanan bu anlaşma ile Türkiye, AB’nin 15
üyesine karşı tüm gümrük duvarlarını indirmiştir. Gümrük Birliği Türkiye’yi

10 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Avrupa’nın açık pazarı haline getirmiştir. Gümrük Birliği’nin Türkiye’de
yarattığı olumsuz tablo, Türkiye’nin sadece ekonomik olarak değil; siyasi,
hukuki ve bürokratik anlamda tek yanlı olarak Avrupa Birliği’ne bağlanmasına
yol açmıştır. Gümrük Birliği Anlaşması’nı Birliğe tam üye olmadan kabul eden
tek üye olan Türkiye gerçekte egemenliğini önemli ölçüde Brüksel’e
devretmiştir.

Ekonomik anlamda çok sıkıntılı bir dönemin içine girilmiştir. Siyasal iktidar her
şeyi normal göstermeye halkımızı hayali rakamlarla, bir gecede yükselen
GSMH’larla kandırmayı ve avutmayı tercih etmektedir. Cari açıktan, iç borç
stoğundan ve reel sektör borçlarından hiç bahsetmemektedir. Maalesef
yaşadığımız bu sahtelik ve içinde bulunduğumuz oyun mutlu sonla bitmeyecek
gibi gözükmektedir. Ülke ekonomisinin gidişatından kaygı duyan iktisatçılar ve
ekonomik çevreler sürekli olarak “kriz fırtınası geliyor, hazır olun” diye
haykırarak uyarılar yapmaktadır.

B. Ekonomi Politikamız

HEPAR iktidarında; Türkiye, ekonomisinin denetimini tekrar kendi eline


alacaktır. Kamu yönetimi ve kamu maliyesi disiplinini bozan kamu
kaynaklarının farklı kurumlarca kullanımına son verilecektir. Ülke ekonomisini
uluslararası sermayenin spekülatif nitelikli başıboş kararlarının tahakkümünden
kurtarıp, kendi toplumsal gereksinimlerine göre düzenleyecektir.

Hak ve Eşitlik partisinin uygulayacağı ekonomi politikalar aşağıdaki temel


ilkeler üzerine kurulu olacaktır:

1)Her türlü ekonomi politikanın tespitinde sadece vatandaşların çıkarı esas


alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları doğrudan veya dolaylı olarak ve
hiçbir nedenle hiçbir kişi, kurum veya kuruluşa ezdirilmeyecektir.

2)Türkiye Cumhuriyeti Devletinin imkânları ile hiçbir kişi, kurum veya kuruluşa
menfaat ve/veya imtiyaz sağlanmayacaktır; verilmiş imtiyazlar behemehal geri
alınacak, “lisans ticaretine” son verilecektir.

3)Türkiye Cumhuriyeti Devleti uluslararası kurum ve kuruluşların “mali


hegemonyasından” derhal kurtarılacaktır; Hazinenin dış borçları ödenerek
tasfiye edilecek, Devlet suni olarak sokulduğu aciz ve güçsüz ve hatta çaresiz
görüntüsünden behemehal çıkarılacaktır.

4)Kamu maliyesinde savurganlık önlenecek; gerek merkezi ve gerekse yerel


yönetimler bu ilke çerçevesinde denetlenecek ve örgütlenecektir. Son yıllarda
çeşitli vesilelerle Bütçe dışına çıkartılarak TBMM’nin denetimi dışına alınan her

11 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


türlü kamusal ekonomik faaliyet, yasal düzenlemeler yapılarak derhal denetim
altına alınacak, savurganlığa son verilecektir. Bütçe disiplini mutlaka
sağlanacaktır.

5)Uluslararası ekonomik ilişkiler mütekabiliyet ilkesi üzerine kurulacaktır.

6)HEPAR toplumcu ve bireysel üretici sermayenin yan yana geldiği karma


iktisadi düzeni savunur. Stratejik alanlarda karma ekonomi, ekonomik ve sosyal
kalkınmanın ve sanayinin temeli olarak görülmektedir.

7)Tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçilecek, dış ticarette ithalatçı


ülke olmaktan ihracatçı ülke olmaya dönüşüm sağlanacaktır.

İşsizlik ve istihdam sorununu çözebilecek, üreten ve büyük bir ekonomi,


sürdürülebilir ve yüksek büyüme oranı, yüksek GSMH, denk bütçe, yüksek dış
ticaret fazlası, düşük enflasyon, eşit gelir dağılımı, düşük faiz oranı, sosyal
devletin gereklerini yerine getirebilmek için zengin, iç ve dış borçlarını ödemiş,
iktisaden güçlü bir devlet partimizin temel iktisadi hedefleridir.

Çeşitli adlar ve amaçlar iddiasıyla çalışan kesimden toplanan veya yapılan


kesintilerin amaçları dışında kullanımı önlenecektir.

Vadesi gelen devlet iç borç senetleri, uzun vadeli, enflasyonu taban alan
getirilere tabi senetlerle değiştirilecek ve faiz gelirleri etkili bir biçimde
vergilendirilecektir. İç ve dış borçlar yeniden yapılandırıldıktan sonra IMF
programına gerek kalmayacağından ekonomide tam bağımsızlık için bu
programa son verilecektir. AB ile imzalanan Gümrük Birliği, Dünya Ticaret
Örgütü ile yapılan ve diğer uluslararası ticaret anlaşmaları tekrar gözden
geçirilerek ülke ekonomisine zarar veren hükümlere karşı zorunlu tüm önlemler
alınacaktır.

İlgili tüm tarafların (Devlet ve Özel Sektör) katılımıyla milli bir iktisat politikası
oluşturularak derhal uygulamaya konulacaktır. Vergi tabanı yaygınlaştırılarak,
vergi gelirleri artırılacaktır. Sermaye gelirlerinin vergi gelirleri içindeki payını
yükseltecek önlemler alınacaktır. Kısa vadeli yabancı sermaye giriş ve çıkışları
denetim altına alınarak üretim ekonomisine yönlendirilmesi sağlanacaktır. Her
türlü sermaye hareketinden doğan kazanç vergilendirilecektir. Vergi adaletini
gözeten ve herkesten mali gücüne, servetine ve gelirine göre vergi alınması
ilkesine uygun bir vergi reformu gerçekleştirilecektir.

Halkımızın parasını hortumlayan ve yurtdışına kaçıran kişilerin yurtiçi ve


dışındaki tüm mal varlıklarına el konulacak ve görülen zarar eksiksiz tazmin

12 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


edilecektir. İçi boşaltılan banka ve kurumların sorumluları hakkında, gerekli
caydırıcı cezaların verilebilmesi için mali suçlarla ilgili cezalar ağırlaştırılacaktır.

Finansal piyasaların büyümesi ve derinleşmesi, finansal kurumların sağlıklı bir


yapılanma içinde güçlenmesi sağlanacaktır. Kamu ihtisas bankaları asli
görevlerini yapacak şekilde yeniden yapılandırılacaktır. İstikrarlı bir ekonomik
büyümenin ve kalkınmanın sağlanmasında finansal tasarrufların artırılması ve
verimli kullanılması için önlemler alınacaktır.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında içeriden desteklenen küresel saldırı kararlı bir
şekilde durdurulacak, ülke ve ulus küreselleşmenin tüm olumsuz etkilerinden
korunarak halkımız esenliğe kavuşturulacaktır.

C. ÖZELLEŞTİRME

Özelleştirme, sosyal devleti yok etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.


Özelleştirmeyi meşru kılacak tek neden “toplumun ortak yararı” dır. Bu ortak
yararın da üç koşulu vardır: zarardan kurtulmak, daha ileri bir teknolojiye
geçmek ve ekonomik gücü halka yaymak.

Eğer zarar eden değil de kar eden bir kuruluş özelleştirilmek isteniyorsa; daha
ileri bir üretim sistemine geçmek söz konusu değilse; ekonomik güç halka değil
de iç ya da dış bazı odakların eline geçecekse; özelleştirmede “toplumun ortak
yararı” bulunduğundan elbetteki söz edilemez.

Toplumun ortak yararının gerektirdiği yerde özelleştirme, ortak yararın


gerektirdiği durumlarda yeni kamu girişimleri oluşturulacaktır. Yeni sağlanan
istihdam olanaklarında özelleştirme mağdurlarına öncelik tanınacaktır.

13 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


5. TARIM VE HAYVANCILIK

Türkiye’de tarım ve hayvancılık politikası iflas etmiştir. Yakın zamanlara kadar


dünyada tarımsal açıdan kendi kendine yeten yedi ülke’den birisi olan
Türkiye’de, uygulanan yanlış politikalar yüzünden daha önce ülkemizde
yetiştirilen ürünler bugün ithal edilmektedir. Avrupa Birliği ile uyum bahaneleri
ve yanlış tarım politikalarıyla Türkiye tarım ürünleri ithal eden bir ülke
durumuna getirilmiştir. Bu politikalar Türk köylüsünü ve tarımını yok etmek
pahasına gerçekleştirilmektedir. Taban fiyatlarının belirlenmesindeki dış
baskılar; Türkiye’de kırsal alanların boşalmasına, sosyal ve ahlaki çöküntülerin
ortaya çıkmasına ve dolayısıyla suç ve suçlu oranının artmasına yol açmaktadır.
Batı ülkeleri tarım ve hayvancılığı ödünsüz desteklemektedirler. Oysa
Türkiye’de Avrupa Birliği’nin dayatmasıyla tarım ve hayvancılıkta devlet
desteği iyice azaltılmış, devlet tarafından kredilendirme kisvesi altında Türk
çiftçisi borç batağına sürüklenerek, yaşama hakkı elinden alınmıştır.

Tarımsal işletmelerimizde yapısal sorunlar mevcuttur. İşletmelerimizde sermaye,


topraklarımızda erozyon sorunu yaşanmaktadır. Ülkemizde çok önemli toprak
ve su kirlenmesi sorunu vardır. En verimli ve değerli tarım alanlarımız çarpık
tarım ve sanayi politikaları yüzünden çeşitli yatırım gerekçeleriyle elden
çıkartılmaktadır. Üretici örgütlenmesi yetersizdir. Kamu örgütlenmesi ise hem
yetersiz ve hem de çok karmaşıktır. Girdi kullanımı sorunludur. Gübre üretimi
yetersizdir ve üretim gittikçe azalmaktadır. Gübre kullanımı da dengesizdir.
Diğer bir girdi olan tarım ilacı kullanımında da hem yetersizlik ve hem de
dengesizlik ciddi sorunlar yaratmaktadır. Ülkemizde üretilen tarım ilaçlarının
etkili hammaddesi yurtdışından sağlanmaktadır. Tohumluk üretimi de çok
büyük oranda dışa bağımlıdır. Tohumluk, gübre, tarım ilacı, mazot
fiyatlarındaki artışlar ile devletin belirlediği taban fiyatları, destek ve teşvik
yetersizlikleri Türk tarımını ve Türk çiftçisini darboğaza sokmuştur.

Özelleştirme tarım alanında tam bir iflasla sonuçlanmıştır. Tarımda yapılan


özelleştirme, tarımın bütün dayanaklarını yok etmiştir. Et ve Balık Kurumu ve
Zirai Donatım Kurumu ortadan kaldırılmıştır. Tarıma yönelik devlet teşkilatı
tümüyle tasfiye edilmiştir. Köy İşleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Zirai Mücadele Genel Müdürlüğü, Toprak Su Teşkilatı, köylüye
hizmet götüren kuruluşlar, bunların tümü ortadan kaldırılmış, bertaraf edilmiştir.
Tarım alanındaki işletmeler satılınca, aynı alanda daha verimli bir üretim
sağlanamamış, satılan işletmelerin arazisi spekülasyon amacıyla kullanılmış ve
kapatılmıştır. SEK diğer tarımsal kamu kuruluşları gibi talan edilmiştir. Özetle,
tarımdaki özelleştirme tam bir başarısızlık, talan ve yağma ile sonuçlanmıştır.

Küresel ısınma nedeniyle dünya kuraklığa doğru gitmektedir. Sularımız ve


topraklarımızın önemi daha da artmıştır.

14 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında öncelikle yeni bir tarım politikası belirlenerek
ürün ve üretim planlaması yapılacaktır. Tarım envanterimiz mutlaka
çıkartılacaktır.

Kullanılmayan hazine arazilerinden tarım için uygun olanları tarım üretimine


açılacak, verimsiz tarım arazilerinin ileri teknolojik tüm olanaklar kullanılarak
ıslahı gerçekleştirilecektir. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
kapsamında yapımları yıllardır kanserleşen sulama projelerinin bir an önce
yaşama geçirilmesi sağlanacaktır. Toprak ve su kaynaklarının korunması
konusunda dağınık su havzalarının ıslahı çalışmaları yapılacak, tarımsal sulama
alanlarında ve kentlerin içme ve kullanma suyu kaynaklarını besleyen
havzalarda yerleşme ve yapılaşma engellenerek mevcut yapılaşmalar da
kaldırılacaktır.

Tarım üretiminde ithal ve hibrid tohum kullanımına son verilecek, doğal


yöntemlerle tohum ıslahı yapılacak, tarımsal ürünlerin genetik yapıları ile
oynanmasına izin verilmeyecektir. Tarımsal ürün ithalatı kontrollü bir şekilde
yapılacak, üreticilerimiz ithalat nedeniyle mağdur edilmeyecektir. Tarımın
önemli girdilerinden olan gübre ve tarım ilaçları bakanlığın denetim ve gözetimi
altına alınarak, politikası belirlenecek, temini, fiyatları, kalitesi ve uygulaması
kontrol altına alınacaktır.

Tarımda ciddi bir hamle yapılabilmesine yönelik “piyasa yapıcılarının”


günümüz koşullarına göre yeniden örgütlenmesi sağlanacaktır. Toprağı işleme
bilgisi ile donanmış çiftçi bilincinden ilacına, gübresine, sulamasına, ürün
çeşitlendirmesine ve standartlara uygun sertifikalı ürünlere kadar pazara
erişebilirliği artıracak örgütlü yapılara geçilecektir. Sanayide olduğu gibi
tarımda da kümeleşmeler yaratılacaktır.

Piyasa mekanizması içinde kooperatifler, bazı mal ve hizmetlerin arz ve


talebinde ortaklarının pazarlık gücünü artırmada, pazarlık gücünü toplulaştırarak
dev firmalar karşısında rekabeti korumada ve piyasaların yapısını ve işlemesini
düzenlemede önemli görevleri yerine getiren kuruluşlardır. HEPAR iktidarı
kooperatifleri daha da güçlendirecektir.

Hayvancılığımızın bugün içine düştüğü içler acısı durum ortadır. Türkiye


hayvancılığında kaba ve karma yem yetersizliği, beslenme, hayvan soylarının
veriminin düşük olması, soyların ıslah edilememesi, modern hayvancılığın
yeterli ölçüde gelişmemesi, erken kesimler, hayvan sağlığı hizmetlerinin yetersiz
olması, büyük oranda geleneksel yöntemlerle yapılan, verimin düşük olduğu
doğal koşullara bağımlı hayvancılığın yaygın olması, çiftçilerin eğitilmesi
konusunda yeterli çalışmanın olmaması, üretici birliklerinin oluşturulamaması,
yeterli kredi desteği sağlanamaması, pazarlama, çayır ve meraların bakımsızlığı

15 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


ve giderek azalması, ahırların hijyeni, alet ve ekipman yetersizliği gibi temel
sorunların çözümü için bugüne kadar etkili ve verimli hiçbir politika
geliştirilememiştir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde maksatlı
olarak azdırılan ve körüklenen terör ve yanlış politikaların büyük bir darbe
vurduğu hayvan yetiştiriciliği ve besicilik, Türkiye’yi et ihraç eden bir ülke
durumundan et ithal eden bir ülke durumuna getirmiştir.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında yeni bir anlayışla geliştirilen özendirme-


destekleme-eğitim üzerinde yükselen yeni bir hayvancılık politikası uygulanarak;
birim hayvan başına verim artırılacak, üretim ucuzlatılacak, ürün kalitesi
yükseltilecek, bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadele edilecek, modern
işletmelere dönüşüm sağlanacak, AR-GE çalışmaları koordine edilecek, üretici
örgütlenmesi yaygınlaştırılacak ve diğer temel sorunların çözümü için gerekli
destek, yönetsel ve yasal girişimler uygulanacaktır. Hayvan kaçakçılığı ile etkili
bir şekilde mücadele edilecektir. Hayvan ithalatına yönelik yeni düzenlemeler
yapılacaktır. Su ürünleri ve balıkçılık konusunda gerekli yasal düzenlemeler ve
organizasyon eksiklikleri en kısa sürede tamamlanacaktır.

16 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


6. ENERJİ

Türkiye elektrik üretimini doğalgaza endeksleyen nadir ülkelerden birisidir.


Türkiye dünyada elektriği en pahalı kullanan ülkeler arasındadır. Son günlerde
hem üreticilerin hem de halkın bütçesinde önemli bir sıkıntı yaratacak şekilde
konutlarda ve sanayide tüketilen elektriğe çok yüksek oranlarda zamlar
yapılmıştır. Bu zamlar izlenen yanlış enerji politikalarının Türkiye’yi içine
soktuğu açmazdan kaynaklanmaktadır. Ülkenin enerjide dışa bağımlılığı, çok
hassas bir durumdadır. Ülkemizde tüketilen toplam birincil enerjinin sadece
yüzde 27’si yerli kaynaklardan sağlanmakta olup, yüzde 73’ü ithalatla
karşılanmaktadır. Doğal gaz, petrol ve taşkömüründeki dışa bağımlılık oranı
yüzde 90’dan fazladır. Bu durum sürdürülemez. Zorlayıcı enerji politikaları
nedeniyle enerji maliyetlerinin yükselmesi Türk sanayicisinin istihdam sağlayan
elindeki tesisleri enerji maliyetlerinin daha düşük olduğu yurtdışı ülkelere
taşımasına ve dolayısıyla ülkemizdeki işsizliğin artmasına, milli sermayenin
zarar görmesine ve sonuçta Türkiye ekonomisinin büyük kayıplara uğramasına
neden olmaktadır.

Enerji ihtiyacımızdaki dışa bağımlılık, yeni bir planlama ile enerji sektörüne çok
ciddi boyutlarda hızla yatırım yapılmasını sağlayacak şekilde azaltılacaktır.
Milli sermayenin yeni enerji politikalarıyla enerji sektörüne yönlendirilmesi
özendirilecektir. Dünyada son bir yıl içinde hızla yükselen petrol fiyatları başta
olmak üzere diğer fosil yakıtların alternatifi olan bor gibi enerji hammaddesi
olabilecek yeni yakıt kaynaklarının geliştirilmesine önem verilecektir.

Enerji üretiminde ağırlık; yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına


verilecektir. Nükleer başta olmak üzere, rüzgar ve güneş enerjisi alanlarında
milli teknolojinin de geliştirilmesine yönelik tedbirlerin de alınması suretiyle bu
kaynakların en ucuz ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi sağlanacaktır. Enerji
planlamaları; ulusal ve kamusal çıkarların korunmasını ve toplumsal yararın
arttırılmasını, yurttaşların ucuz, sürekli ve güvenilir enerjiye kolaylıkla
erişebilmesini sağlayacaktır.

HEPAR İktidarında;

1. Elektrik enerjisi üretiminde ulusal ve kamusal kaynaklar ile yerli, yeni ve


yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilecektir. Özel olarak elektrik enerjisi
üretiminde genel olarak tüm enerji kaynaklarının temin ve kullanımında, ülke ve
kamu çıkarlarını gözeten bir strateji esas alınacak ve ülke ölçeğinde geçerli
olacak bir “Master Plan” uygulamasına geçilecektir. Ülkemizin enerji
politikalarında temel kıstas kamusal planlamaya dayalı temiz, ucuz, bol ve yerli
enerji olacaktır.

17 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


2. Doğalgazda dışa bağımlılığımızın azaltılmasına yönelik çalışmalar
yürütülecek, bu alandaki “al ya da öde” koşullarını içeren abartılı
projeksiyonlara dayalı anlaşmalar gözden geçirilerek kaynak çeşitlemesine
gidilecektir.

3. Yerli doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri ve TPAO’nun bu doğrultudaki


çalışmaları desteklenecektir.

4. Doğalgaza bağımlı enerji politikalarından bir an önce vazgeçilerek yerli ve


yenilenebilir enerji kaynaklarımıza yatırımlar yapılacaktır. Yerli ve yenilenebilir
enerji kaynaklarımız ülke ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayacak
potansiyeldedir. Bugün ülkemizdeki mevcut hidrolik kaynağımızın dörtte biri,
10.000 MW rüzgar enerjisi kaynağının yalnızca 50 MW’si kullanılmaktadır.
10.000 MW kapasitede santral tesis etmeye yeterli linyit yatakları
değerlendirmeyi beklemektedir.

5. Mevcut hidrolik santraller, tam kapasitede çalıştırılacak, yapım sürecinde


olanlar gerekli kaynaklar aktarılarak hızla sonuçlandırılması sağlanacaktır.

6. BOTAŞ’ın mevcut doğalgaz sözleşmelerinin özel kuruluşlara devrine son


verilecektir.

7. Kamusal planlama, kamusal üretim ve yerli kaynak kullanımını reddeden, bu


alandaki yatırımların aksama, gerileme ve gecikmesinin temel nedenini
oluşturan özelleştirme uygulamalarına derhal son verilecek, enerji sektöründe
kamusal çıkarları gözeten planlama ve uygulamalar esas alınacaktır.

18 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


7. ULAŞTIRMA

Ulaştırma sisteminde yaşanmakta olan sorunlar, ülke ekonomisine büyük


boyutlarda zarar vermektedir. Türkiye’de özellikle yolcu ve yük taşımacılığında
yıllardır maliyeti yüksek, kalite düzeyi düşük taşımacılık yapılmaktadır. Bir
defada çok fazla yük ulaştırması, güvenilir olması, sınır aşımı olmaması, mal
zayiatının en az düzeyde olması, diğer kayıpların hemen hemen hiç olmaması,
havayoluna göre 14, karayoluna göre 7, demiryoluna göre 3,5 kat daha ucuz
olmasından dolayı dünya ticaretinin yüzde 90’lık bölümü denizyolu ile
taşınmakta iken üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’de denizyolu
taşımacılığının yurtiçi yük taşımacılığındaki payı sadece % 3’ tür. Ülkemizde
demiryolu, denizyolu, havayolu gibi diğer ulaştırma sistemlerinin yetersiz
olması nedeniyle, kent içi ve kentler arası yolcu ve yük ulaşımı % 90’ların
üstüne çıkan oranlarda karayolu ağırlıklı olarak yapılmaktadır.

Karayolu ile ulaştırma sisteminde yaşanan sorunlar; bileşenlerinin yetersizliği,


koordinasyonun sağlanamaması ve denetim yetersizlikleridir. Bu durum,
karayolu ağındaki eksiklikler, taşımacılık denetiminin yapılmaması ve trafik
denetimi yetersizliği nedeniyle, bir yandan büyük ölçüde dövize bağlı olan
işletme maliyetlerini anormal değerlere çıkarırken, diğer yandan her yıl binlerce
can ve mal kaybıyla sonuçlanan trafik kazalarına ve aşırı çevre kirliliğine yol
açmaktadır. Karayolu ulaştırmasının birim maliyetlerinin daha yüksek olması,
belirli üretim bölgelerinde yoğunlaşmayı getirmektedir. Bu durumda ülke
çapında üretim tüketim dengesinin kurulmasını engellemektedir. Petrol
ithalatçısı olan ülkemizde yüksek maliyetli bir ulaştırma politikasının
uygulanması dolaylı olarak mal ve hizmet fiyatlarını yükseltmektedir. Bunun
sonucu olarak da hane halkı gelir düzeyi düşmekte ve böylesine maliyeti yüksek
bir ulaştırma politikasının uygulanması ülke refahının gelişmesi önünde önemli
bir sorun oluşturmaktadır.

Bir zamanlar yük taşımacılığında önemli bir paya sahip olan Türkiye Devlet
Demir Yolları (TCDD) işletmesinin, bugün içinde bulunduğu durum ortadadır.
Yönetim kadroları yetersiz, bilgisiz ve deneyimsiz kişilerle doldurulduğundan
yetişmiş personel sayısı her geçen gün azalmakta, insan kaynaklarını ve
taşımacılığın kalitesini geliştirmeye yönelik etkili hiçbir çalışma
yapılmamaktadır.

Kara yollarımızda istihdamı sağlayan, iş gücü ve can kayıplarını önleyen


tedbirler alınarak, karayollarında yük ve yolcu taşımacılığı çağdaş ve güvenli bir
düzeye ulaştırılacaktır. Yük taşımacılığına yönelik faaliyetlerin karayolundan,
demiryolu ve özellikle denizyoluna kaydırılması çalışmalarına hız
kazandırılırken özel sektörün demiryolu ve deniz taşımacılığında yatırım
yapması teşviklerle özendirilecektir. Türkiye’de demiryolu yük taşımacılığının

19 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


ön plana çıkması için, öncelikli olarak demiryolu altyapısı güçlendirilecektir.
Bunun için hukuksal ve kurumsal düzenlemeler bir an önce oluşturulacak ve
uygulanacaktır. Demiryolu sistemimizde hizmet sağlayıcı bir kurum olan
TCDD’nin kurumsal yapısı ve işleyişi, daha işlevsel kılınması için yeniden
düzenlenecektir. Özellikle bu kurumun tüm yapılanması yerli kaynaklarla ve
mühendislik hizmetleriyle ileriye dönük olarak planlanacaktır.

Öncelikle bir “Deniz Bakanlığı” oluşturulduktan sonra denizyolu yolcu ve yük


taşımacılığının geliştirilmesi için mevcut limanların altyapı, terminal olanakları
ve ana ulaşım bağlantı ve yetersizlikleri süratle giderilecektir. Yeni limanların
yapılması açısından yeni yatırımlar desteklenecek ve özendirilecektir. Deniz
ticaret filomuzun küresel rekabet gücü artırılacaktır. Havayolu taşımacılığının
uluslararası standartlara uygun şekilde hizmet verebilmesi için önlemler
alınacaktır. Havayolu ulaşım ağımız geliştirilecektir. Özel havayolu şirketlerinin
yolcu ve yük taşımacılığındaki paylarının artırılması ve geliştirilmesi için
gerekli destek sağlanacaktır.

20 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


8. SANAYİ

Türk özel sektörü milli sanayinin lokomotifidir. Dolayısıyla Türk sermayesinin


güçlendirilmesi Hak ve Eşitlik Partisi’nin öncelikleri arasında yer alacaktır.
Milli sanayinin küresel bir güç haline gelebilmesi ve dolayısıyla yeni istihdam
olanakları yaratabilmesi için ucuz enerji, vergi indirimi ve prim desteği gibi pek
çok konuda en üst düzeyde devlet desteği kesintisiz bir şekilde sağlanacaktır.
Devlet, özel sektör ve üniversitelerimiz arasında AR-GE işbirliği ve dayanışması
sağlanacaktır.

Katma değeri ve rekabet gücü daha yüksek sektörlerin öncülüğünde, bilime ve


ileri teknolojiye dayalı, nitelikli iş gücü istihdam eden ve uluslararası piyasada
rekabet edebilen güçlü bir ulusal sanayi oluşturulması temel hedefimizdir.
Toplam kalite anlayışı yaygınlaştırılacak, tasarım ve marka geliştirme en üst
düzeyde teşvik edilecektir. Emeğin iş yerinde eğitilmesini, verimliliğin
arttırılmasını, fabrika ve meslek içi eğitimin yaygınlaştırılmasını özendirici
teşvikler uygulanacaktır. Küçük ve orta boy işletmelerin genel teşvik sistemi
içindeki payının arttırılmasına, bunların hızla uygun teknolojilere
yönelmelerinin özendirilmelerine önem verilecektir. Ülkemiz için gerek
güvenlik gerekse ekonomik açıdan büyük öneme sahip olan savunma sanayinin,
teknoloji üretebilen ve diğer sanayilerle entegre olan bir yapıya kavuşturulması
sağlanacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin harp silah, araç ve gereçlerinin milli
sanayiden temini esas alınacaktır. Belirlenecek sınırlı sayıda ilde, savunma
sanayi için özel yatırım teşvikleri verilecektir. Elektronik sanayi ile yazılım
sektörünün gelişimine ve bilgiye dayalı yüksek katma değer sağlayacak
öncelikli alanlarda yeni ürün geliştirilmesine önem verilecektir. Bilgisayar,
mikro-elektronik, tele-komünikasyon teknolojilerini içeren bilişim, ileri
teknoloji malzemeleri, biyoteknoloji, nükleer ve uzay teknolojileri gibi yüksek
teknolojiler, katma değeri yüksek, çevre dostu sanayi sektörleri öncelikle
özendirilecek ve en üst düzeyde desteklenecektir.

21 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


9. TURİZM

Döviz kazanımı ile istihdam konusuna katkı yapacak sektörlerin başında turizm
gelmektedir. Ülkemizin turizm potansiyeli bu sektörden çok daha fazla gelir elde
etmemize imkân verecek kapasitededir. Ayrıca turizm, Türkiye açısından çok
önemli olan tanıtım bakımından da etkili bir araçtır.

HEPAR iktidarında turizm sektörüne üst düzeyde destek sağlanırken, turizm


yatırımlarının planlanması, oluşturulması, geliştirilmesi ve yönetimleri ile ilgili
özel kurumlaşmalar ve yasal düzenlemeler yapılacaktır. Kendi ülkesinde tatil
yapamayan halkımızın bu sektördeki çabalarımızla kendi ülkesinde tatil
yapabilmesine olanak verilecektir. Ülkemiz inanç, iş, kültür, doğa, spor ve
sağlık turizmine hizmet verecek tüm özelliklere fazlasıyla sahiptir. Dolayısıyla
turizm sektörümüze zenginlik ve çeşitlilik katacak bu olanaklar hızla ele
alınacaktır.

Tarihi dokuya sahip kentlerimizin bu kültürel ve tarihi mirasını oluşturan tüm


unsurları onarılacak, ortaya çıkartılacak ve korunacaktır.

Ülkemizdeki tarihi dokuların bozulmasına, talan edilmesine kesinlikle izin


verilmeyecektir.

22 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


10. ORMAN VE ÇEVRE

Ormanlar; ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar gibi


canlı varlıklarla toprak hava, su , ışık ve sıcaklık gibi fiziksel çevre faktörlerinin
birlikte oluşturdukları karşılıklı ilişkiler dokusunu simgeleyen ekosistemler olup,
dünya yaşamı için vazgeçilmezdirler.

HEPAR iktidarında koruma ve ağaçlandırma faaliyetleri ile verimli ormanlık


alanlarımızın artması sağlanacaktır. Ormanın kereste üretimi dışındaki diğer
ürün ve hizmet fonksiyonları dikkate alınarak, ormanlık alanlarımızın saha ve
serveti ile cari yıllık artımlarının artışı ve ormandan çıkarılması planlanan
kereste hasılasının azalması sağlanacaktır. Ormanların etkili çalışmalarla
korunması ve geliştirilmesine yönelik eğitici ve özendirici çalışmalar
yapılacaktır. Orman kaynakları ve orman alanları, günümüz ve gelecek
kuşakların sosyal, ekonomik, kültürel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere
sürdürülebilir bir şekilde yönetilecektir. Ormanların çok yönlü değerlerini
sürdürebilmek için onları hafriyat, çöp dökümü ve hava kirliliği de dahil olmak
üzere kirlilikten, yangından, zararlı böcek ve hastalıklardan korumak üzere
gerekli önlemler alınacaktır. Fundalık ve Makilerin korunmasına yönelik gerekli
yasal düzenlemeler yapılacaktır. Orman alanlarının amaç dışı kullanımı
engellenecektir.

Orman köylüsünün yaşam koşullarını iyileştirmek, ekonomik ve sosyal yönden


kalkınmalarını sağlamak amacıyla, ortak birliklerin orman ürünlerinin üretim,
değerlendirme ve pazarlama konularındaki müşterek menfaatleri korunacaktır.
Orman ürünleri üretim faaliyetleri ile ilgili mevzuat geliştirilecektir. Orman
ürünleri üretimi ve ağaçlandırma işçilik ücretleri iyileştirilecektir. Orman işçiliği
yapan köylülerin sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan olumsuzlukları
giderilecektir. Orman köylülerinin doğal kaynaklardan faydalanmalarına
getirilen kısıtlar; yasal düzenlemelerle giderilecektir. Korunan alanlar içinde
veya civarında yaşayan yerel halkın, bu sahalardaki gelir getirici faaliyetlere
katılımlarının güçlendirilmesine yönelik uygun yaklaşımlar belirlenerek,
uygulamaların yaygınlaştırılmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılacaktır.
Özel avlakların kurulması ve işletilmesinde ormancılık kooperatiflerine yönelik
özendirici alt mevzuat değişiklikleri yapılarak; kooperatif yöneticilerini hedef
alan eğitim, proje yardımı ve destekler sağlanacaktır. Korunan alanlarda
getirilen kısıtlamalar nedeniyle ciddi gelir kaybına uğrayan yerel topluluklara,
orman teşkilatı ve diğer ilgili kuruluşlarca sağlanan kırsal kalkınma destek
çalışmalarında gerekli önceliklerin sağlanması gerçekleştirilecektir. Milli parklar,
tabiat parkları ve orman içi dinlenme yerlerinin işletilmesi ve yönetilmesinde
gerekli yasal düzenlemeler yapılarak yoksul olan orman köylüsüne sosyal ve
ekonomik katkı sağlanacaktır. Yörüklerimizin geçim kaynağı olan ve orman

23 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


yangınlarında önemi anlaşılan keçi besiciliğinin kontrollü ve bilinçli şekilde
yapılması için, bakanlıkça çalışmalar yaptırılacaktır.

Ülkemizin kanayan yarası çevre alt yapısının olmayışıdır. Yerel yönetimlerimiz,


Atık Su Arıtma Tesisleri ve İçme Suyu Arıtma Tesisleri gibi pahalı çevre
yatırımlarını genel bütçeden kendilerine ayrılan paylarla yapamayacak
durumdadır. Bu durum kent ve ilçelerimizde yaşayan halkımızın ağır atık
sorunları karşısında giderek çaresiz kalmasına dolayısıyla halk ile yerel
yönetimleri karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır. Türkiye’de çevre
teknolojilerine sağlanan desteğin hiç olmaması nedeniyle basit ve ucuz çevre
teknolojileri yurtdışından maliyetlerinin bin beş yüz katına varan fiyatlarla ithal
edilmesine neden olmaktadır. Kurulan tesisler yabancı kaynaklı tekelci
teknolojinin kontrolü altına girmektedir.

HEPAR iktidarında insanlarımızın sıhhî ortamlarda yaşamasına yönelik çevre


teknolojilerinin Türk özel sektörü tarafından geliştirilmesi için özel çevre
politikaları uygulamaya sokulacaktır. Ülkemizde var olan çok sayıdaki çevre
sorununun çözümü için; dayanıklı, minimum enerji kullanan teknolojiler
özendirilecektir. Ekonomik ve sosyal politikaların çevre politikalarıyla uyumu
sağlanacak, kalkınma gerçekleştirilirken insan sağlığı, ekolojik denge, kültürel,
tarihi ve estetik değerler korunacaktır. Sanayi ve enerji tesislerinin belirlenecek
çevre standartlarına uymaları; bunun için gerekli teknolojik önlemleri almaları
özendirici yöntemlerle kesinlikle sağlanacaktır. Verimli tarım alanlarının sanayi
ve yerleşim bölgeleri olarak kullanımı önlenecektir. Yatırımlarda çevre dostu
teknolojinin kullanımı özendirilecektir. Uygun görülen alanlarda düzensiz bir
şekilde depolanan çöp-katı atıkların ülkemizde yaygın olmayan geri kazanımı,
yakılması ve düzenli bir şekilde depolanması gibi yöntemlerle çevre kirliliğinin
önlenmesine yönelik politikalar geliştirilerek yerel yönetimlerin bu konuda
desteklenmesi ve özendirilmesi sağlanacaktır. Farklı kullanım amaçlarıyla; kıyı
özellikleri gözetilmeden, plansız ve izinsiz bir şekilde kıyılarımızda ciddi
tahribatlar yapılmaktadır. Kıyılarımızın ekolojik yıkımına karşı gerekli yasal
düzenlemelerle engel olunacaktır. Çarpık kentleşme, nüfus artışı, kimyasal
atıklar, toprak kirlenmesi, erozyon ve çölleşme, suların kirlenmesi, hava kirliliği
ve ormanların tahrip edilmesi gibi temel çevre sorunlarının çözümü için her
türlü önlem alınacaktır. Çevre sorunlarının kaynağında denetimi ve asgariye
indirilmesi hedef alınacaktır.

24 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


11. MADENCİLİK

Madenler bu ülkenin gençleri gibidir. Yani onları keşfetmek, değerlendirmek ve


bu ülkenin zenginliği içine katmak bir vatan borcudur.

HEPAR ülkemizin madenleri üzerinde oynanan oyunların farkındadır. Aynen


geçmişte uygulanan petrol politikalarında olduğu gibi görünen resim
madenlerimizin de yabancı sermaye tarafından parsellenmiş olduğu şeklindedir.

Ülkemizin madenleri konusundaki en etkin icra kurumu olan Maden Tetkik ve


Arama Genel Müdürlüğü (MTA) genel bütçenin kendisine ayrılan sembolik
paylarıyla lağvedilmiş bir görünüme sokulmuştur. Oysaki aynı kurum 1950’li
yıllardan başlayarak şu an hala kullanılmakta olan birçok büyük maden
yataklarının keşfinde önemli bir rol oynamıştır. Çıkartılan yeni madencilik
yasalarıyla MTA’nın asli görevi olan araştırma, keşfetme ve geliştirme unsurları
bugün özelleştirilen veya lağvedilen başkaca kurumlardan transfer edilen
insanların konserve olarak muhafaza edildiği bir hale dönüştürülmüştür. 1983
sonrasında başlatılan ve günümüze kadar devam eden yabancı sermaye odaklı
araştırma ve geliştirme faaliyetleri ne kadar ilginçtir ki hiçbir zaman üretim
aşamasına geçememiş yani bu ülkenin malı olan madenler ülke ekonomisine
kazandırılamamıştır. Bunun nedeni keşfedilen yeni maden sahalarının yabancı
firmaların kendi ülkelerindeki borsalarında sadece kağıt kıymetlendirmesine
dönüşmüştür. Bu firmalar masa üzerinden milyarlarca dolar gelir elde
etmişlerdir. Oysa ne kadar hazindir ki o keşfedilen madenler yoluyla Türkiye
ekonomisine kazandırılan hiçbir katma değer gerçekleşmemiştir. Günümüzde
maden sahalarının ruhsatlandırma işlemlerinde çok ciddi sorunlar vardır. Sahip
olunan ruhsatlar süre tahdidi olmasına rağmen hiçbir zaman üretim amaçlı
faaliyetlere dönüşememektedir. Çünkü denetim yoktur. Denetlenen sahalarda ise
madencilik teknolojisi hala 1800’lü yılların çağ dışı teknolojileri vasıtasıyla
gerçekleştirilmektedir. Stratejik mineral gurubu arasında yer alan radyoaktif
minerallerin geliştirilmesine yönelik hiçbir faaliyette bulunulmamaktadır.
Boraks gibi stratejik endüstriyel mineral gurubunda ise iç pazara yönelik satış
işlemi yapılmamakta ve bütün cevher hammadde olarak yurtdışına
gönderilmektedir.

Madencilik emek yoğun bir sektör olduğu için ülke sanayisinde ve işsizlik
sorununa çözüm getirebilecek önemli bir alandır. Türkiye'nin ekonomik ve
siyasi yapısal sorunları nedeniyle tamamen çıkmaza girdiği bu dönemde,
madencilik sektörünün de çok ciddi yapısal sorunları bulunmaktadır. Sürekli
değişen istikrarsız bir yapı içerisinde bulunan Türk madencilik sektörünün
sorunlarına çözüm üretebilmesi bugüne kadar mümkün olmamıştır.

25 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Ülkemiz en az petrol kadar, hatta daha da önemli olabileceği düşünülen bor
madeninin dünyadaki en büyük rezervine sahip olmasına rağmen bu durumun
avantajlarını değerlendirememekte ve bor hammaddesi ihracatından yeterince
gelir elde edememektedir. Bunun nedeni ise bugüne kadar konuya stratejik bir
yaklaşım getirilememiş olmasıdır. Bor mamul ihracı yerine hammadde olarak
ihraç edilmektedir. İhraç edilen hammadde yurtdışında mamul hale getirilmekte
ve elde edilen mamul türevleri hammadde fiyatlarının kat kat üzerinde paralar
ödenerek tekrar ülkemize getirilmekte ve bu mamuller ülke sanayimizin en
stratejik sektörlerinde kullanılmaktadır. Üstelik ülkemizin bor rezervleri petrol
sahibi ülkelerde olduğu gibi değil dünya rezervlerinin yüzde yetmişine karşılık
gelmektedir. Bu avantaj dünya bor fiyatlarını tek başına belirleme şansını
ülkemize veriyor iken ne yazık ki en az rezerve sahip ülkeler bor fiyatlarını
belirlemektedir.

HEPAR bu ülkenin madenlerinin öncelikli olarak bu ülke’de yaşayan


insanlarımızın refahı konusunda kullanılmasından yana taraf durumundadır.
HEPAR iktidarında madenciliğin sorunlarına yeni yasal çözümler getirilecektir.
Kamu elindeki kaynakların çok uluslu şirketlere aktarılması önlenecektir.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında, ülkemizde madenciliğin geliştirilebilmesine


yönelik olarak yatırım izni ve ruhsat alma sürecinin kısa ve kolay alınabilmesi
sağlanacaktır. Ülkemizin bor avantajı aynen petrol ihraç eden ülkeler örgütünde
olduğu gibi tekelci bir politikayla fiyat belirler bir duruma getirilecektir. Metalik
madenlere yönelik politikamız üretimden mamule gelinceye kadar geçen süreçte
her türlü teşviki sağlamak yönünde olacaktır. Altın gümüş gibi kıymetli
madenlere yönelik politikamız, mamul elde etme teknolojilerini Türkiye’de
geliştiren özel sektöre yine özel teşvikler sağlamak yönünde olacaktır. Kıymetli
madenlerin mamul teknolojileri ile çevre kirliliğine yol açmalarına izin
verilmeyecektir. Ülkemizde küçük ve orta ölçekli sermayeye dayanan
madencilik faaliyetleri üretim aşamasından hammaddenin pazara sürülmesine
kadar geçecek her aşamasında vergi kolaylıkları, prim indirimleri ve yetişmiş
insan gücü desteği ile teşvikler sağlanacaktır.

26 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


12. SOSYAL POLİTİKALAR

A. Eğitim

1) İlk ve Orta Öğretim

Türkiye’ de eğitim sisteminin temel amacı; Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,


düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, demokratik değerlere
bağlı, yeni fikirlere açık, kişisel sorumluluk duygusuna sahip, ulusal kültürü
özümsemiş, farklı kültürleri yorumlayabilen ve çağdaş uygarlığa katkıda
bulunabilen, bilim ve teknoloji üretimine yatkın ve beceri düzeyi yüksek,
üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanının yetiştirilmesidir. Eğitim, her türlü
hurafeden arındırılmış, üstün ve ulusal olmalıdır.

Eğitimde gözlem ve uygulama yönteminden yeterli ölçüde yararlanılmamaktadır.


Her kademede ders araç ve gereçleri yetersizdir. Öğrencileri genel eğitimden,
mesleki eğitime kaydırmada başarı sağlanamamıştır. Öğrencilerin ruhsal ve
bedensel gelişimine önem verilmemiştir Türk kültür ve temel değerleri eğitim
programları aracılığıyla aktarılamamıştır. Öğretim ezbere dayanmakta, analitik,
senteze götürücü ve yaratıcı düşünce geliştirilmemektedir. Okulsuz
çocuklarımıza ulaşmak, tek derslikli okulları genişletmek, ikili ve üçlü öğretime
son vermek, kalabalık sınıfları 25–30 kişilik sınıflara dönüştürmek, geçici ve
harap binalarda öğretim yapan okulları binalara kavuşturmak için binlerce yeni
okul ya da on binlerce yeni derslik inşa etme gereksinmesi vardır.

Siyasal iktidar diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da özelleştirmeyi
ilke edinmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırıma ayrılan pay üçte iki
oranında azalmıştır. Hükümet iktidara geldiği 2002 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı bütçesinin yüzde 17,18'i yatırımlara ayrılırken, 5 yıllık iktidar
sürecinde bu pay sürekli azalmış ve 2007 yılında 2002'deki rakamın yarısının da
altına düşmüştür. 2008 yılında MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan pay sadece
yüzde 5,66 olarak tahmin edilmektedir. Sadece son altı yılın rakamlarına
bakıldığında, hükümet eğitim yatırımlarını durdurmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı,
öğretmen açıkları sorununu ise sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik istihdamı ile
aşmaya çalışarak yapısal sorunlara geçici çözümler üretmeyi tercih etmektedir.
Bu tür istihdam politikaları sonucu, ücretli ve sözleşmeli öğretmenler, pek çok
sosyal ve ekonomik haktan yoksun kalmaktadır. Bu durum, eğitimin zaten düşük
olan niteliğinin daha da düşmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca on binlerce lisans
ve ön lisans mezunu işsiz ve emekli maaşıyla geçinemeyen binlerce emekli
öğretmen okullarda ücretli olarak istihdam edilmektedir.

Öğrenci sayısı her yıl artarken okul, derslik ve öğretmen sayısı bu artışın
oldukça gerisinde kalmaktadır. 2007–2008 eğitim öğretim yılına bakılacak

27 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


olursa, ilköğretimde öğrenci sayısı 10 milyon 870 bin 570 iken, okul sayısı 34
bin 93, derslik sayısı 315 bin 887, ilköğretimde görev yapan kadrolu öğretmen
sayısı 409 bin 318, sözleşmeli öğretmen sayısı 36 bin 134 dir. Ortaöğretimde de
bu rakamlara paralel sonuçlar geçerlidir. Derslik ve öğretmen sayısı, her yıl
artan öğrenci sayısı karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu durumun en önemli
nedenleri emeklilik ve eğitimde kadrolu istihdamın azaltılarak, sözleşmeli,
ücretli gibi esnek istihdam uygulamasının benimsenmiş olmasıdır.

Dershanelere giden öğrenci sayısı son 2002–2007 yılları arasında sürekli artış
göstermiş ve 1.071.827'ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2.122
iken, 2007 yılı sonu itibariyle bu rakam 3.986'ya ulaşmıştır. Aynı dönemde
öğretmen sayısı 19.881'den 47.621'e yükselmiştir. Dolayısıyla son 5 yılda eğitim
sistemi nitelik olarak daha da gerilemiştir. Eğitimin niteliği düştükçe özel ders
ve dershane sistemi büyümüştür. Bu durumun doğal sonucu olarak, eğitim
sistemi ve veliler dershanelere çalışmaya başlamış, ekonomik gücü olan veliler
astronomik rakamlarla çocuklarını dershaneye gönderirken, ekonomik gücü
olmayan velilerin çocukları sistemin dışına itilmiştir. Tüm sorunların kökeninde
Türkiye’de eğitimin iflas etmiş olması yatmaktadır.

HEPAR iktidarında öncelikle milli eğitim politikası ele alınarak, yeniden


düzenlenecektir. Eğitime daha fazla parasal kaynak ayrılacaktır. Eğitim ve
öğretimde imkan ve fırsat eşitliği sağlanacak, toplumun bütün fertlerinin ilgi,
eğilim ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi esas alınacaktır. Okul öncesi
eğitim yaygınlaştırılarak, ilk aşamada ana sınıfı dahil edilerek zorunlu temel
eğitim süresi 9 yıla çıkarılacak ve daha sonra gerekli alt yapı oluşturularak
zorunlu temel eğitimin süresi 12 yıla yükseltilecektir. Atatürkçü eğitim felsefesi
yeniden uygulamaya konulacak ve öğretmenler bu konuda bilinçlendirilecektir.
Nitelikli öğretmen yetiştirilerek ezberci yöntemler, eğitimde şiddet olgusu gibi
ilkel uygulamalar ortadan kaldırılacaktır. Okullarda denetim uygulamaları daha
çağdaş esaslarda yürütülecektir. Ulusal duyguları gelişmiş ve uyanık yurttaşlar
yetiştirilecektir. Eğitimde yeni teknolojilerin uygulanması çerçevesinde eğitim
araştırmaları ve program geliştirme çalışmaları teşvik edilecektir.

Temel eğitimde öğrencilerimize empati duygusu yani kendini karşısındakinin


yerine koymak ve ona göre davranmak duygusu kazandırılacaktır. Bilginin
üretimi ve dağıtımı için gerekli olan okul alt yapıları yeterli bir hale
getirilecektir. Okulların bilgisayar donanımları kurulup geliştirilecektir.
Okulların kütüphanelerindeki yayın ve dergi yetersizlikleri giderilecektir.
Öğrencilere bireysel öğrenme alışkanlığı kazandırılacaktır.

Bilgilerin hızla değiştiği ve yenilerinin eklendiği bir çağda üniversite sıralarında


kazanılan bilgilerin geçersiz kalabileceği ve unutulabileceği göz önüne alınarak
öğretmenlerimiz sürekli olarak eğitimden geçirilecektir. Öğretmenlerin

28 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


görevlerini verimli, etkili, yeterli biçimde yerine getirebilmeleri için özlük
hakları iyileştirilecektir. Öğretmenlerin insan onuruna yakışır bir şekilde
yaşamalarına yönelik olarak asgari ücretin üç mislinden az olmamak üzere taban
ücret uygulamasına geçilecektir. Kadrosuz öğretmenlerin sisteme dahil edilmesi
ve özlük haklarının ve sosyal güvencelerinin kadrolu öğretmenlerle eşit seviyeye
getirilmesi, yani kadrosuz öğretmen uygulamasına son verilmesi HEPAR’ın
öncelikleri arasındadır. Sayısı iki yüz bini aşan işsiz öğretmenlerimizin sisteme
katılımında kadroluluk esas alınacaktır.

Mevcut düz liseler 10 yıllık bir süreçte Anadolu liselerine dönüştürülecek ve düz
lise açılmayacaktır. Mesleki ve teknik okullardan mezun olan öğrenciler Meslek
Yüksek Okullarına, diğer liselerden mezun olan öğrenciler üniversitelere
yönlendirilecektir. Yurtdışındaki Türk çocuklarının kültürel kimliklerini
korumaları ve geliştirmeleri için sağlanan eğitim imkanları artırılacaktır.

Özel eğitim gerektiren zeka engelli ve üst zekalılarla, işitme, konuşma ve


ortopedik özürlüler; uyumsuzlar ve sürekli hastalığı olan çocukların eğitimine
gereken önem verilecektir. Bu amaçla, özel eğitim alanında görev alacak
öğretmen ve personelin yetiştirilmesi için gerekli tedbirler alınacaktır.

2) Türkçe Öğretimi

Türkçenin ilköğretim birinci sınıftan başlanarak doğru ve amaca uygun


öğretilebilmesi, dilimizin anlatım gücünün ve güzelliklerinin bütün öğrencilere
kavratılması, etkili bir Türkçe öğretimi ile mümkündür. Türkçe eğitim
Türkiye’nin bağımsızlık sorunudur.

Türkiye Türkçe’sinin bugün için eğitim ve öğretimde ciddi sorunları vardır.


Okuma yazmada aydınlarımızın Türkçe’yi yanlış kullanması, yabancı sözcük
kullanma tutkusu, konuşurken duygu ve düşüncelerin düzgün ifade edilememesi
en önemli sorundur. Kelimelerin yanlış telaffuzu, tamlamaların yanlış ve özensiz
kullanılması, vurgulamada yanlışlar yapılması Türkçe’yi yozlaştırmaktadır.

Türkiye’de Türkçe dilinin öğretim ve kullanımına ilişkin sorunlarının


giderilmesi için Türkçe öğretimi politikaları yeniden düzenlenecektir. Türkçe
Öğretimi Programı öğretim içeriğinin sınıflara göre değerlendirilmesi yapılarak
hazırlanacaktır. Türkçe öğretiminde ders kitabı eksikleri giderilecektir. Türkçe
öğretmeni yetiştirme programlarının kapsamı genişletilecek ve niteliği
artırılacaktır. Türkçe’nin etkili kullanılmasının bütün topluma yaygınlaştırılması,
radyo ve televizyonlarda özellikle haber, eğitim ve çocuk programlarında
Türkçe’nin doğru kullanımı için gerekli özenin gösterilmesi sağlanacaktır.
Türkçe’nin yabancı dil olarak öğretilmesine özel bir önem verilecektir.

29 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


3) Yüksek Öğretim

Yüksek öğretim'de temel amaç, bağımsız ve yaratıcı düşünme yeteneğine sahip,


sorgulayan, araştırıcı, kendine, toplumuna ve insanlığa yararlı bilgi ve beceriler
edinmiş, aydın kişiler yetiştirmektir. Böyle bir öğretim ancak araştırma yapan,
bilim üreten, teknoloji üretimine katkıda bulanan, bilim üretmeyi ve araştırma
yapmayı sürekli olarak özendiren ve destekleyen, akademik, idari ve mali
yönlerden özerk yüksek öğretim kurumlarında gerçekleştirilebilir. Yüksek
öğretim kurumları, öğretim işlevleri yanında, ulusal ve küresel önemli sorunlar
hakkında fikir ve çözüm de üretirler. Bu işlevler için istemde bulunulması
gerekmez. Hatta yüksek öğretim kurumlarından böyle sorunların ilk
tanımlayıcıları olmaları beklenir.

YÖK sistemindeki aksaklıkları kısmen gidermek ve sistemi daha işler hale


getirmek amacıyla, özellikle yüksek öğretimde seçkincilik ve yüksek öğretim
kurumlarının mali yönetimi konularında olumlu düzenlemeler de içeren bazı
değişiklikler kamuoyunda tartışılmakta ve çok değişik öneriler dikkati
çekmektedir. Olağanüstü bir dönemin ürünü olan ve özellikle giriş bölümü çok
eksik ve olağanüstü dönemlere özgü bir yüksek öğretim anlayışı içeren 2547
sayılı yasanın temeli üzerinde olumlu ve kalıcı değişikliklerin yapılması çok zor
ve doğru da değildir. Bu zorluğun açık kanıtı aynı yasanın çeşitli hükümlerinin
son 15 yıl içinde en az 50 kez değiştirilmiş olmasıdır.

Mevcut iktidar, YÖK ve Üniversite sorununa tümüyle siyasal kadrolaşma ve


doğrudan siyasal denetim çerçevesinden yaklaşmaktadır. Akademik ilerleme ve
kadro dağılımında siyasi etkiler ve güç dengeleri ön plana çıkmakta ve
akademisyenler ve akademisyen adayları belirli gruplar içinde olmaya
itilmektedir. Özlük hakları kısıtlamaları, maddi yetersizlikler ve kutuplaşmalar
öğretim üyelerini üniversite dışında çalışma ortamı aramaya iterken,
akademisyen adaylarının kalitesini sürekli olarak düşürmektedir. Üniversite
rektörlerinin seçimle görevlendirilmeleri, üniversitelerde iktidar savaşlarına,
karşıt grupların oluşmasına, ayrılıkların derinleşmesine ve sonuçta
üniversitelerde huzursuz bir ortamın oluşmasına neden olmaktadır. Üniversite
yönetiminin yetkileri çok geniş ve üniversitenin tümüne hükmeder bir yapıda
olduğu için, bilimsel gelişmeler, laboratuar çalışmaları, eğitim sorunları, öğrenci
bursları ikinci plana itilmekte, gruplaşmalar ve bu gruplara hükmetme çabaları
öne çıkmaktadır. Üniversite eğitiminde alt yapı tamamlanmadan eğitime
başlanması kaliteyi düşürmekte ve üniversite mezunu işsizler ordusunun
büyümesine neden olmaktadır.

HEPAR iktidarında, yeni bir yapılanmayla üniversitelerimiz akademik, idari ve


mali özerkliğe kavuşturulacaktır. Gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla
birlikte YÖK kaldırılacaktır. Esas işlevleri kaynak dağıtımı ve yüksek öğretimde

30 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


arzulanan akademik yapılara yol göstermek olan, yeni bir "Yüksek Öğretim
Bakanlığı" oluşturulacaktır. Yüksek öğretim sisteminin daha üretken bir yapıya
kavuşturulması sağlanacak; öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında iş
birliği ve uyumu artıracak düzenlemeler yapılacaktır. Üniversitelerimizde
özdenetim kurumsallaştırılacak ve mesleki denetim mutlaka sağlanacaktır.

Her kurum gibi, üniversite de topluma hizmet için kurulmuştur. Toplumun


kaynaklarını kullanan üniversitelerimizin görevleri arasında toplumun sosyal,
siyasal, kültürel ve ekonomik sorunlarına bilimsel yöntem ve yaklaşımlarla
çözüm üretmek yer alır. Üniversitelerde yapılan araştırmalar, ülkenin fikir,
kültür ve siyasal hayatı üzerinde de etkili olur. Üniversitenin kendini
geliştirmesi, topluma yapacağı hizmetlerin artması demektir. Kullanılan
toplumsal kaynaklar için topluma hesap verme alışkanlığı yerleştirilecektir.

Atamaların yeni ve zorunlu bilimsel ve idari kriterler getirilerek siyasi etkiden


arındırılması kesinlikle sağlanacaktır. Rektörler bir dönem için atanacaktır.
Üniversitelerimizi bilimde ilerleme ve başarı yerine üniversite içinde iktidar
erkini ele geçirme hedefine kilitlenen kişi ve çevresindeki grupların yarattığı
kamplaşmalara neden olan Rektörlük seçimleri derhal kaldırılacaktır.

Fakültelerin çalışmalarına daha fazla mali ve akademik özerklik verilecektir.


Üniversiteler, alt yapı ve laboratuar olanakları açısından sanayinin ve çağın
gerisinde kalmamaları sağlanacaktır. İl bazında üniversite, sanayi ve kamu
kurumları bünyesinde bulunan ve araştırmalarda kullanılabilecek önemli
cihazların envanteri çıkarılacaktır. Bu cihazları tüm araştırmacıların kullanımına
sunabilecek alt yapı organizasyonları oluşturulacaktır. Alt yapısını
tamamlamamış ve yeterli öğretim elemanı bulundurmayan üniversitelerin
öğrenci almalarına izin verilmeyecektir. Akademik üretkenlik, bilimsel yayın ve
bunların kalitesinin artırılması, öğretim üyelerinin öğrenci ile daha yakın olduğu
ve bilgisini pratik alanlara aktarabileceği eğitim sistemlerinin oluşturulması
sağlanacak, doktora programlarına önem verilecektir.

Üniversitelerde yükselme kişilere ve gruplara olan sadakate göre değil, liyakata


göre olacaktır. Üniversite öğretim elemanının kimi tanıdığına değil, ne bildiğine
önem verilecektir.

Akademisyen ücretlerinin düşük olması geçinebilmek için danışmanlık,


bilirkişilik, özel ders verme, muayenehane açma gibi araçlara başvurulmasına
yol açmakta; araştırmaya zaman kalmamaktadır. Bu nedenle akademisyenlerin
ücretleri yükseltilecektir. Genel bütçeden üniversitelere verilecek pay
artırılacaktır. Yurtdışına beyin göçü önlenecektir. Bunun için bilim adamlarımız
desteklenecek, yeterli kaynaklar sağlanarak, gerekli yasal düzenlemeler
yapılacaktır. Araştırma fonu olanakları artırılacak ve yürütülen projelerden

31 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


çalışanlara tatmin edici bir ödeme yapılacaktır. Araştırmacıların yurtdışı
araştırma, kongre, seminer, fuarlar vs. katılımlarına maddi destek sağlanacaktır.
Araştırmacıların yurtdışı ile yakın ilişkiler sağlaması desteklenecektir.
Araştırmacıların yazılı kaynak üretmek için Türkçe ve yabancı dilde kitap
yazması, çeviri yapması özendirilecek ve yazarlara telif ücreti ödenecektir.
Üniversitelerdeki akademisyenlerin yıllık çalışma performansları yıllık bazda
değerlendirilerek ödül ve ceza sistemi uygulanacaktır. Üniversiteler bilgi ve
teknoloji üretip/satarak kendilerine kaynak yaratabileceklerdir.

Öğrencilerin yüksek öğretim kurumlarına girişlerinde başlıca ölçü, nesnel


sınavlarla ölçülmüş yetenek ve başarıdır. Üstün başarılı ve nitelikli öğrencilerin
akademik kariyere girmelerini ve orada kalmalarını sağlamak için, her türlü
özendirici önlem alınacaktır. Bu bağlamda, üstün nitelikli öğretim üyelerinin,
kurumlarınca çeşitli şekillerde ödüllendirilmeleri sağlanacaktır. Böyle öğretim
üyelerinin öğrencilerine en iyi örneği oluşturacakları, onları akademik kariyere
özendirecekleri açıktır. Öğrencilerin yüksek öğretim kurumlarının giderlerine
belli ölçüde katılmaları nedeniyle mali durumları, yüksek öğrenimi
sürdürmelerine yeterli olmayan öğrencilere, devlet kaynaklarından burs
verilecektir. Burs yönetimi, sosyal adaleti gözeten, güvenilir bir mekanizmaya
bağlanarak yetenekli ve başarılı öğrenciye eğitim olanağı yaratmak en temel ilke
olarak benimsenecektir.

B. Sağlık

Sağlık politikasının esas amacı; insan ömrünün uzatılması, yaşama sevinci ve


kalitesinin geliştirilmesidir. Sağlıklı bir hayat sürdürmek, insanların en temel
ihtiyacı ve hakkıdır. Bunun için, her türlü sağlık hizmetlerine gereken önem ve
desteğin verilmesi, sosyal devletin temel görevlerinden biridir. Anayasamızın 56.
maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğu
belirtilmiştir.

Küreselleşme dalgasının da etkisiyle ülkemizde, 1980 sonrası, sağlık sektöründe


bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu süreç içerisinde sağlık alanında harcanan para
artmıştır. Kamu sağlık yatırımları iyice kısılmış, özel sağlık sektörü teşvik
edilmiştir. Kamu sağlık fonları ilaç, tıbbi teknoloji alımına, özel sağlık
kurumları hizmetlerine giderek daha fazla bir miktarda aktarılmıştır. Özel sağlık
sektörü giderek büyümüş ancak bireysel mülkiyet küçük üretim şeklindeki bir
yapıyı aşamamıştır. Devletin sağlık hizmetlerindeki rolünün azalması, koruyucu
sağlık hizmetlerinin sahipsiz kalmasına, özel sektöre bırakılan tedavi edici
hizmetlerin bedelinin artması sonucunu yaratmıştır. Bu durumdan toplumun en
çok en yoksul kesimleri zarar görmüştür.

32 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında sağlık alanında mevcut sorunların çözümü için
öncelikler saptandıktan sonra, bu önceliklere uygun; kısa, orta ve uzun vadeli
plan ve stratejilerin uygulaması derhal başlatılacaktır. Sağlık alanında yapılacak
tüm çalışmalar Sağlık Bakanlığının eşgüdümünde, ilgili tüm kurum, kuruluş ve
meslek örgütlerinin katılımıyla yapılacaktır. Uygulama esnasında gereksinim
duyulacak olan yasalar zaman geçirmeden çıkartılacak, idari yapılanmalar en
kısa sürede gerçekleştirilecektir.

Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri kolay ulaşılabilir, uygulanabilir, hasta


haklarına saygılı ve tatmin edici bir şekilde sunulacaktır. Birinci basamak sağlık
hizmeti birimleri güçlendirilecektir. Hasta sevk sistemi etkinleştirilerek,
merkezlerdeki hastanelerde yığılmalar önlenecek ve ihtiyaçların yerinde
karşılanması sağlanacaktır. Aile Hekimliği, İşyeri Hekimliği, Dispanser,
Hastane, Eğitim Hastanesi şeklinde oluşturulacak olan bir sağlık zinciri
örgütlenecektir. Acil durumlar dışında vatandaşların ilk olarak aile hekimine
başvurması, daha sonra gerekiyorsa hekimin önerisiyle sırasıyla diğer sağlık
kuruluşuna sevki sağlanacaktır.

Çok sayıda karmaşık işlemleri ve işlevleri olan birer işletme haline gelen
günümüz hastanelerinin profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmesi
sağlanacaktır. Başhekim hastanenin sadece sağlık işlemlerinden sorumlu
tutulacaktır.
Sağlıkta Kaynak Savurganlığına son verilecektir. Hasta ile hekim arasındaki
para ilişkisi kesinlikle sonlandırılacaktır. Bunun için derhal yürürlüğe sokulacak
olan “Tam Gün Çalışma” düzeniyle alt yapı ve insan gücü olanaklarından etkin
ve verimli bir şekilde yararlanılması sağlanacaktır. Hekimlerin çalışma
sürelerinin tamamını sadece çalıştıkları sağlık kuruluşlarına tahsis etmeleriyle
verimlilik arttırılacak ve bir ölçüde sağlık kuruluşlarımızdaki hasta yığılmaları
önlenecektir.

“Tam Gün Çalışma” esasına göre çalıştırılacak olan hekimlerin insanca


yaşayabileceği, gördükleri eğitimin ve sosyal statülerinin gerektirdiği yaşam
düzeyinde bir ücret almaları mutlaka sağlanacaktır. Hekimlerin yanında diğer
sağlık personelinin özlük hakları da mutlaka düzeltilecektir. Hekimlerin
meslekleriyle ilgili gelişmeleri izleyebilmeleri desteklenecek ve gerekli
olanaklar sağlanacaktır.

Hekimlerin tam gün çalışmalarının yanında sosyal güvenlik kapsamında


olmayanların sağlık sorunlarını önemli ölçüde çözecek olan Genel Sağlık
Sigortası geliştirilerek uygulanacaktır. Toplam kaynaklar Genel Sağlık Sigortası
uygulamasıyla daha verimli bir şekilde kullanılarak sağlık hizmetleri daha ucuza
mal edilecektir. Farklı kamu kurumlarına ait hastaneler sadece kendi

33 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


mensuplarına değil, herkese hizmet verecek şekilde merkezi bir koordinasyon ve
organizasyonla yeniden yapılandırılacaktır. “Genel Sağlık Sigortası Kurumu”
bütün kamu hastanelerinden ve özel hastanelerden anlaşmalı olarak tüm
basamaklardaki sağlık hizmetlerini satın alabilecektir.

Gerçek ihtiyaç sahibi olan vatandaşlar, sigorta primleri düzenli bir şekilde devlet
tarafından ödenmek suretiyle Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınacaktır.

Sağlık hizmetlerinin dağınık bir şekilde muayenehane ve özel polikliniklerle


karşılanmaya çalışılması hem maliyetleri yükseltmekte hem de kaynak israfına
neden olmaktadır. Diğer taraftan bu tür özel sağlık kuruluşlarının bir bölümünde
kayıt ve işlemlerinde kayıt dışılık söz konusu oluğu için önemli bir vergi kaybı
ortaya çıkmaktadır. Sağlıkla ilgili tüm mal ve hizmetler kayıt altına alınarak
kayıt dışı ekonomi ve dolayısıyla vergi kaybı kesinlikle önlenecektir.

Kamu; nüfus yoğunluğunu ve hasta sayısını dikkate alarak yapacağı stratejik


hekim ve yardımcı sağlık personeli planlaması ve yeniden organizasyonu ile en
son teknolojilere sahip yeni hastanelerin yaptıracaktır. Günümüzde sağlık
alanında teknoloji çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Hastanelerin teknolojik alt
yapısının eksiklikleri en yeni teknoloji olanaklarıyla tamamlanacaktır. Daha
önce başka ülkelerde kullanılmış cihazların yeni cihaz diye Türkiye’ye ithal
edilmesine ve kullanılmasına engel olunacaktır.
Ülke ekonomisine ciddi boyutlarda zarar veren ilaç kullanımındaki savurganlığa
son verilecektir. Milli ilaç üretimi desteklenecektir. Bu konuda yeni ve ulusal
politikalar geliştirilecektir.

C. Sosyal Güvenlik

Son zamanlarda başta tersanelerimiz olmak üzere sanayinin birçok kolunda


yaşanan iş kazaları ölümle sonuçlanmakta ve bununla ilgili iş güvenliği
önlemlerinin alınması her nedense mümkün olamamaktadır. Bu iş kazaları ile
ilgili olarak saptanan ortak nokta işverenlerin bu işçileri çoğu kez hiçbir sosyal
güvencesi olmadan çalıştırmalarıdır.

HEPAR iktidarında çalışanların uluslararası kurallara uygun şekilde


sendikalaşması sağlanacaktır. Vatandaşların geleceğinden emin olması ve
yüksek standartlı bir hayat sürdürmesi için sosyal güvenlik sistemi herkesi
kapsayacak şekilde genişletilecektir. Sosyal güvencesi olmayan bir tek vatandaş
geride bırakılmayacaktır. Uygulanabilir, kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir
sosyal güvenlik sistemi oluşturulacaktır. Sigortasız çalışma ve çalıştırma
önlenerek aktif sigortalı sayısı artırılacak, denetim hizmetlerinin etkinleştirilmesi

34 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


suretiyle de eksik prim süresi bildirilmesine, dolayısıyla sigortalının mağdur
olmasına fırsat verilmeyecektir.

İş kazalarının önlenebilmesi için yasal düzenlemeler çerçevesinde etkin bir


denetim sistemi ve yaptırım uygulanacaktır. Güçsüz ve kimsesiz
vatandaşlarımıza yoksulluk sınırı dikkate alınarak ayni ve nakdi yardım
yapılacaktır.

Engelli vatandaşlarımız hiçbir hükümet döneminde dikkate alınmamışlardır.


Engelli vatandaşların toplumla bütünleşerek, başkalarının yardımına muhtaç
olmadan hayatlarını idame ettirebilmesi için her türlü engel ortadan
kaldırılacaktır. Doğumunda veya yaşamında, bu yaşama engelli gelmiş veya
yaşamları sırasında engelli hale gelmiş tüm vatandaşlarımızın yaşam kalitelerini
yükseltmek adına gereken her şey yapılacaktır. Bu ülkenin engellilerle ilgili
yasaları tamamen çağ dışıdır. Hepsi çağdaş hale getirilecektir. Sosyal alanlarda
kesin düzenlemeler yapılacak, bu insanlarımızın ihtiyaçları net olarak tespit
edilip, çareleri süratle yerine getirilecektir. Bu vatandaşlarımıza yönelik ücretsiz
rehabilitasyon merkezleri yaygınlaştırılacaktır. Engelli taksi taşımacılığının tüm
illerimizde uygulanması sağlanacaktır.

Şehit aileleri ve gazilerimize her alanda destek olunacaktır. Gazilerin, şehit


ailelerinin, terörle mücadele ederken mağdur ve malul olanların öncelikli olarak
işe yerleştirilmeleri mutlaka sağlanacaktır. Terör mağdurlarını çalıştırma
zorunluluğu yüzde 1 den yüzde 5’e yükseltilecektir.

Ç. Yoksulluk ve İşsizlik

Türkiye nüfusunun yüzde 74,1’i yoksulluk sınırının, yüzde 15,4’ü ise açlık
sınırının altında yaşamaktadır. Yani, 52 milyon 278 bin 252 kişi yoksulluk
sınırının altında, 10 milyon 871 bin 672 kişi ise açlık sınırının altındadır.

Yatırımların son derecede sınırlı olması nedeniyle istihdam yaratılamamakta ve


işsizlik çığ gibi büyümektedir. İşsizlerin çoğalması özellikle diplomalı işsizliğin
artması çok çeşitli sosyal sıkıntı ve çalkantılara yol açmaktadır.

İşsizlik yüzde 20 ile son dönemlerin en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Özellikle


25–35 yaş grubunda dikkati çeken işsizlik oranı, resmi rakamlarla ifade
edilenden gerçekte çok daha yüksektir. Türkiye de özellikle yurtdışından gelen
yabancı uyruklu kayıt dışı istihdam tehlikeli boyutlara doğru tırmanmaktadır.

Ulusal sanayici, küçük ve orta boy işletmeler ve girişimciler ülkelerin


kalkınmasında lokomotif rolü oynarlar. Türkiye’de bu gerçeğin farkına henüz
yeterince varılmamıştır. Son zamanlarda işyerlerinin kapanma oranı son 25 yılın

35 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


en yüksek seviyesine çıkmıştır. Piyasalarda inanılmaz bir durgunluk
yaşanmaktadır. Tüccarımız, esnafımız siftah yapamadan gününü geçirmektedir.
Vergisini, kredisini, SSK primini ödemekte zorluk çekenler çareyi işyerini
kapatmakta bulmaktadırlar. İşyerlerinin kapanması, yıllardır bilinçli bir şekilde
üretmeden tüketimle büyüme gibi kötü bir alışkanlık içine sokulan ekonominin
daha da sıkıntılı bir sürece doğru sürüklenmesine neden olmaktadır.

Uzak Doğu ülkeleri sürekli paralarına değer kaybettirerek ihraç ürünlerinin


fiyatlarını düşürürken hükümet döviz kurunu düşürerek tüm uyarılara rağmen
ithalatı teşvik ederek adeta bu ülkelere yardım etmeye devam etmektedir. Yanlış
politikalar sonunda çarşıyı pazarı uzak doğu malları istila etmiştir. Türkiye'de
birçok sektör uzak doğu ülkelerinden gelen ucuz ürünlerin işgali altına girmiş ve
birçok sektör çökmüştür.

HEPAR iktidarında; kaçak işçilikle mücadele ulusal bir politika haline


getirilecektir. İşçi ve işveren sendikaları, demokratik kitle örgütleri, meslek
odaları, devletin merkezi ve yerel kurumları ile kuruluşlarının kaçak işçilikle
mücadelede işbirliği sağlanacaktır.

Toplumsal bir felakete dönen işsizlikle mücadele için ulusal bir seferberlik ilan
edilecek, yeni iş olanakları yaratılacak, kendi işini kuranlar devlet tarafından
desteklenecektir.

Milli sermayenin önündeki tüm engeller kaldırılacak, yurt içinde büyüyerek


istihdam yaratması ve küresel bir güç haline gelmesi için devletin tüm olanakları
seferber edilecektir. Bu çok önemli devlet desteği için tek koşul; ülkemizdeki
işsizliğin tümüyle sona erdirilmesi için yapacakları anlamlı bir katkının
varlığının devlet tarafından belirlenmesi olacaktır. Yurtdışında iş alanında
faaliyet gösteren tüm şirket ve kurumlar devlet tarafından desteklenirken,
bunların çalıştırdıkları personel kadrosunun Türk vatandaşlarından oluşturulması
teşvik edilecektir.

Ara eleman ihtiyacına yönelik meslek kazandırma eğitimleri


yaygınlaştırılacaktır. Ayrıca işbaşı eğitimlerinin verilmesi sağlanacaktır.

Çalışma hakkının kaybı durumunda, ekonomik ve sosyal kayıpları giderme


işlevini devlet üstlenecektir. Gelişmiş ve zengin ekonomiler ile ülkelerde olduğu
gibi işsiz kalan tüm vatandaşlarımıza etkin bir işsizlik sigortası sistemi yürürlüğe
sokulacaktır.

Ücretli çalışanların farklı statülerde istihdamı yoluyla hak ve özgürlüklerinde


ayırımcılık yapılması uygulamasına son verilerek, “eşit değerde işe eşit ücret”

36 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


ilkesi uygulanacaktır. İş değerlendirmesi ve benzeri yöntemlerle çalışma
hayatında daha akılcı düzenlemelere gidilecektir.

HEPAR iktidarında yurtdışından gelen ucuz ve kalitesiz mallar konusunda


uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız kullanılacak, yerli üretimin
maliyetini düşürecek önlemler alınacaktır. Hak ve Eşitlik Partisi ekonominin
istihdam yaratamamasının altında yatan nedenlerden biri olan bu sorunu
kesinlikle ortadan kaldıracaktır.

D. Kadın Hakları

Partimiz, yurttaşlara hak ve ödev vermekte, kadın erkek ayırmaz.

Kadına yönelik aile içi şiddet hala büyük bir yaradır. Bu tür şiddet uygulamaları
çoğu kez caydırıcı cezalardan uzak ve hatta kimi kez adeta özendiricidir.
Kadınlarımızın ekonomik bağımsızlıktan yoksun olmaları şiddet uygulamasında
en önemli faktörlerden birisidir. Oysaki Milli Kurtuluş Savaşındaki zaferimiz bu
ülkenin kadın ve erkeklerinin müşterek eseridir.

HEPAR iktidarında sivil toplum kuruluşlarının sahiplendiği şiddete uğrayan


kadınlarımızla ilgili koruyucu kurumlar bizzat devletin oluşturduğu koruyucu
kurumlarla desteklenecektir. Ülkemizde önemli bir sorun olarak var olan ve bir
türlü önlenemeyen kadınlarımıza ve kız çocuklarımıza yönelik yaygın şiddet
önlenecektir. Kadına yönelik şiddet kanunlarımızda daha caydırıcı maddelerle
son bulacaktır.

Kadınların sağlık sorunları biyolojik ve kültürel nedenlerle erkeklerinkinden


farklıdır. Ayrıca işyerlerinde de erkeklerden farklı sağlık risklerine ve
hastalıklara maruz kalmaktadırlar. Buna rağmen işyerlerinde sağlık hizmetleri
ve güvenlik standartları kadınlarımızın yukarıdaki özel durumlarına göre
ayarlanmamaktadır. Aile içi sağlık ve bakım işleri kadınlar tarafından
üstlenilmekte, bu konuda ne devletten, ne işyerlerinden, ne de eşlerinden
yeterince destek alamamakta, kadının kendi sağlığına aile içinde de önem
verilmemektedir.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında kadınlarımızın sağlık hizmetlerinden


yararlanmada yaşadığı mağduriyete son verilecektir. Kadınların sağlık sorunları
ile ilgili farkındalık yaratacak ulusal bilgilendirme kampanyaları düzenlenecek,
sağlık sektörü bu konuda özellikle eğitilecek, fiziksel ve zihinsel olarak
bütünlüklü sağlık politikaları uygulanacaktır. Aile planlaması ve cinsellik
eğitimi konularında yasalardaki eksiklikler giderilerek uygulamalar sürekli
denetlenecektir.

37 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Türkiye’de kadınların temsil sorunu vardır. Kadınlar siyasi karar organlarında
yeterince temsil edilmemektedir. Türkiye’de 3 Nisan 1930’da kadınlara seçme
ve seçilme hakkı tanıyan Belediye Kanunu çıkarılmıştır. Aradan tam 78 sene
geçmesine karşın Türkiye’de yerel yönetimlerde ve parlamentoda kadınların
temsili yok denecek kadar az olmuştur. Yerel yönetimlerde kadın temsili %
0,56’dır. Belediye meclislerinde % 0.56 iken İl Genel Meclislerinde bu oran %
1.75’dir. TBMM’deki % 4,4 kadın milletvekili oranıyla Türkiye, dünyada 189
ülke arasında sondan 22. konumundadır. Devlet ve özel sektörde üst düzey
kadın yönetici oranı ise % 7’dir. Bugüne kadar Cumhuriyet Türkiye’sinde tek
bir kadın vali atanmıştır ve şu anda kadın vali yoktur.

HEPAR iktidarında kadınlarımızın yerel ve genel seçimlere aday olmaya


özendirilmesine özel bir önem verilecek, onların özendirilmesi için kadın aday
adaylarından ve kadın adaylardan herhangi bir ad ve gerekçeyle ödenti
istenmemesi sağlanacaktır. Parti bütçelerinin en az % 10’unun partinin kadın-
erkek eşitliği için yapacağı çalışmalara ayrılması yasal bir zorunluluk haline
getirilecektir.

Türkiye’de kız çocukları erkeklerle aynı düzeyde eğitim görme olanağını


bulamamaktadır. Kız çocuklarının okullaşma oranı % 87,16’dır. Yetişkin her beş
kadından biri okuma yazma bilmemektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu
oran, her iki kadından biridir.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında kadın ve kız çocuklarının eğitim ve öğrenimde


fırsat eşitliğine kavuşmaları sağlanacaktır.

E. Gençlik ve Spor

Gençliğe yapılacak yatırım, ülke geleceğine yapılmış en önemli yatırımdır.


Gençlerin eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal güvenlik ile ilgili sorunları çözüme
kavuşturulacaktır. Türk gençliğini tehdit eden madde bağımlılığı tehlikesi ile
etkin bir şekilde mücadele edilerek gerekli tüm önlemler alınacaktır. Gençlerin
fırsat eşitliği çerçevesinde eğitim imkanlarından yararlanmaları sağlanarak orta
öğretimi tamamlayan gençlerin meslek sahibi olmaları, iyi derecede yabancı dil
bilmeleri ve bilgisayar kullanmaları sağlanacaktır. Orta öğretim ve yüksek
öğretimde okuyan gençlerin burs ve kredi imkanları artırılacak, yeni öğrenci
yurtları yapılarak barınma ihtiyaçları karşılanacaktır. Öğrencilerimizi her türlü
Cumhuriyet karşıtı etkiden korumak amacıyla ihtiyacı olanlara burs ve yurt
imkanı sağlanacaktır. Yurtlar, bilgisayar ve internet kullanımının ve sosyal
faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği çağdaş mekanlar haline getirilecektir.
Çalışan gençlerin bilgi ve beceri eksikliklerinin giderilmesi amacıyla Çıraklık
Eğitim merkezleri yeniden yapılandırılarak sayıları artırılacaktır. Eleman
ihtiyacının bu merkezlerden temin edilmesi sağlanacaktır. Sokakta yaşayan

38 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


çocukların topluma yeniden kazandırılması için gerekli iyileştirme hizmetleri
sağlanacaktır. Bu çocuklar eğitime yönlendirilecek, sosyal ve ekonomik
destekleri sağlanacaktır.

İlköğretimden başlayarak spor bilinci halkımıza yaşam tarzını değiştirecek bir


şekilde aşılanacaktır. Gençliğin spor yapabilme olanaklarını arttırılarak amatör
sporların her türünün eğitim sistemi içinde yapılabilmesinin, öğrencilerin bu
sürece yaygın katılımlarının koşulları oluşturacaktır. HEPAR ülkemizdeki spor
faaliyetlerini düzenleyen ve yürüten spor federasyonları da dahil olmak üzere
tüm kurumsal yapıların çağdaş kural ve koşullar içinde çalışmasını sağlayacaktır.

F. Kültür ve Sanat

Türkiye, kültürel özgünlüğü bakımından dünyanın hiçbir ülkesiyle


kıyaslanamayacak bir zenginliğe sahiptir. Kültürümüz, yalnızca yaşadığımız
coğrafyada yalnız kendi yarattığımız kültürle sınırlı değildir. Bu coğrafyayı
aşan, Orta Asya’dan alınan, göçler yoluyla yerleştiğimiz bölgelerden getirilen ve
Anadolu’ya gelindiği zaman karşımızda bulduğumuz onlarca kültürün tümünü
kapsamaktadır. “Türk Kültürü” dediğimiz zaman tüm bunların sahipleriyiz.
Yalnız Anadolu’da 50’nin üzerinde uygarlığın yaşadığını düşünürsek bunların
tümü bizimdir. Hepsi Türk Kültürü’dür. Ayrıca Türkiye, nerede olursa olsun,
Türk kültürü ile yakından ilgilenmeye, onu takip etmeye ve ona yardım etmeye
mecburdur. Çünkü Türk kültürü bir bütündür ve Türkiye'nin dış Türklerle kültür
varlıklarını idame çerçevesinde ilgilenmesi her şeyden önce kendi varlığı için
zorunludur.
Kültürün en önemli boyutu, sanat boyutudur. Sanat, özellikle müzik ve sahne
sanatları Türkiye açısından çok önemlidir. Dünya coğrafyası incelediğinde bunu
önemini daha iyi anlaşılmaktadır. Operayı, baleyi, orkestraları kurumsallaştıran
tek İslam ülkesi Türkiye’dir. Bu kurumların olmadığı ülkelerde çok seslilik
kültürü ve demokrasi de yoktur. Rönesans, çoğulculuğu sanatla birlikte
geliştirmiştir.

Partimiz, vatandaşlarımızın Türkün derin tarihini ve kültürünü bilmesine özel bir


önem verecektir. Kültür sanat faaliyetleri kamu yönetiminin asli görevleri
arasında olup, devlet bu görevini teşvik yoluyla yapacaktır. Türk mimarisi,
musikisi, tiyatrosu, sineması ve edebiyatının korunması ve geliştirilmesi milli
devlet politikası haline getirilecektir. Tiyatro yaygılaştırılacaktır. Eğitimin her
aşamasında kültür ve sanata yer verilecektir. Sivil kültürel kurumlara mevzuat
kolaylığı yoluyla tam serbestlik sağlanacaktır. Kültürün gelişmesi için yapılan
harcamaların makul bölümü vergi matrahından düşürülecek belirli alanlarda
vergi muafiyeti getirilecektir. Sinema, konser gibi etkinliklerden alınan eğlence
rüsumunun sanata destek amaçlı oluşturulacak olan fonlara yönlendirilmesi
sağlanacaktır. Telif haklarını yurtiçinde ve yurtdışında güvence altına alacak

39 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


düzenlemeler yapılacaktır. Kültür ve sanat faaliyetlerini kısıtlayıcı
müdahalelerden kaçınılacaktır.

G. Yurtdışında Yaşayan Yurttaşlar

Bu vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerde, Türkiye'yi şerefle temsil etmekte,


dürüstlükleri, çalışkanlıkları ve yüksek insanî meziyetleriyle, ülkemiz için bir
gurur kaynağı olmakta ve aynı zamanda Türkiye için büyük bir potansiyel teşkil
etmektedirler. Yurtdışında dört milyon civarında vatandaşımız yaşamaktadır.
Bunların 1,2 milyonu işçi statüsündedir ve Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan
vatandaşlarımızın sayısı 3,4 milyona yükselmiştir.

HEPAR, yurtdışındaki yurttaşlarımızın onurlu ve güvenceli yaşam hakkı için;


dil, kültür ve kimliğin yaşatılması ve geliştirilmesi, eşit haklar ve kolaylıklar
getirilmesi ve ekonomik ve sosyal güvenceler sağlanması ilkeleri çerçevesinde
kapsamlı bir "programı" hızla uygulamaya geçirecektir. HEPAR, yurtdışındaki
yurttaşlarımıza yönelik her türlü ırkçı saldırı ve etnik temizleme girişimlerine
karşı kararlılıkla mücadele edecektir. Yurtdışında yaşayan yurttaşlarımızın bu ve
diğer sorunlarına kalıcı ve sürekli çözüm bulmak için "Yurtdışında Yaşayan
Yurttaşlar Bakanlığı"nı oluşturacaktır.

Ğ. Kentleşme ve Konut Gereksinimi

Ülke’de konut sorununun başlıca nedenleri hızlı nüfus artışı ve kentleşmedir.


Konut gereksiniminin karşılanamaması ve aşırı gecekondulaşma sonucu çarpık
ve sağlıksız bir kentleşme oluşmaktadır. Ekonomik, siyasal nedenlerle göç
sonucu kentlerde düzensiz ve hızlı nüfus artışı yaşam maliyetini arttırmakta ve
yeni yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle konut, su,
enerji, kanalizasyon, atık toplama gibi belediye hizmetlerinin yetersizliği ile
kendisini hissettiren eğitim, sağlık, kültürel hizmetlerin de sürekli yatırım
gereksinimi, az gelişmiş bölgelerde gelişmeyi engellemektedir. Buna ek olarak
az gelişmiş bölgelerdeki insan ve sermaye kaynaklarının bölge dışına, kentlere
yönelmesi dengeli kalkınmayı da önlemektedir. Giderek artan konut açığının
kapatılması ve her yıl ortaya çıkan konut ihtiyacının karşılanabilmesi için toplu
konut üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.

HEPAR iktidarında, kentlerimizin artan alt yapı sorunları çözülecektir. Alt


yapısı ve projesi kamu tarafından hazırlanmış arsalar üretilerek, imar kurallarına
uygun, estetik ve depreme dayanıklı olmak koşulu ile kendi konutunu yapmak
isteyen konutsuz vatandaşlara uzun vadeli bir ödeme planıyla arsa tahsis
edilecektir. Kentsel rant düzenleme altına alınacaktır. Yeterince arsanın
üretilmesi sağlanacaktır. Kentsel altyapı finansmanının yerel yönetimler
tarafından geliştirilmesine yönelik özendirici önlemler alınacaktır. Yerel

40 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


yönetimlerin gelir tahsilatına yönelik gerekli cezai yasal düzenlemeler
yapılacaktır. Kaçak yapılaşma önlenecektir. Gecekondu alanlarında iyileştirme
çalışmaları yapılacaktır. Gecekondu bölgelerinin ıslah edilmesiyle bu bölgelerin
kent merkezleriyle sosyal ve ekonomik açıdan bütünleşmesi sağlanacaktır.
Toplu Konut İdaresi’nin konut üretme politikası tamamen değiştirilecek
özellikle büyük kentlerimizde alt gelir gruplarına yönelik konut edindirme
projeleri yürürlüğe konulacaktır.

Konut ve her türlü bina üretiminde depreme dayanıklılığı esas olan teknoloji ve
standart malzeme kullanımı sağlanacaktır. Güvenli, kaliteli ve ekonomik konut
üretimine, önem verilecektir. Zemin etüdü aşamasından iskan ruhsatı aşamasına
kadar etkin bir denetimin yapılması sağlanacaktır.

41 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


13. YARGI

En basit ahlak kuralından en kapsamlı hukuk sistemlerine kadar tüm


toplumlarda geçerli olan kuralların genel amacı o toplumda nizam ve intizamı
tesis etmektir. Bu amaç hukuk kurumu vasıtasıyla ve devlet eliyle
gerçekleştirilir. Adalete ancak hukuk kuralları ve kurumları vasıtasıyla
ulaşabiliriz. Hukuk olmadan toplumsal doğru bulunamaz. Toplum hayatındaki
tüm yolsuzlukların kökeninde adalet ve hukuk kurallarına uymazlık yatmaktadır.
Devlet idaresinin disiplini ancak hukuk ile sağlanabilir. Hukuk devlet yaşamının
temelidir. Devlet bu niteliğinden taviz veremez. Adaletsiz toplumda medeniyet
ve mutluluk olamaz. Devlet adalet dağıtan bir örgüttür. Bu iki faaliyet birbirini
besler ve destekler. Bu kurumlar arasındaki devir daim bozulduğunda sosyal ve
ekonomik yaşam felce uğrar. Hukukun üstünlüğü sayesinde bu sistem
yaşatılabilir. Devletsiz adalet, adaletsiz devlet olmaz. Adalet devletin temelidir.
Zenginliği meydana getiren halktır. Halkı yaşatan ve huzurlu kılan ise adalettir.
Bu nedenle halksız zenginlik, adaletsiz halk olamaz. Bu zenginlik devleti
güçlendirir. Hukukun üstünlüğü, hukuk kurumlarının güçlendirilmesi, uygarlığa
ulaştıracak bir barış ortamının oluşmasını sağlar. Aksi halde bireyler arası
ilişkiler düzensizleşir, çatışma ve didişme başlar. Güçsüz hukuk kurumlarının
müdahale edemediği, bu gidişatın sonu kaostur. Adalet sadece hukuk
adamlarının sorunu değildir. Gerçekte adalet yönetim gücünü kullanan
makamların sorunudur. Adaleti dağıtmak ve tesis etmekle görevli yargıç adaletin
dağıtılmasında tek yetkili konumundadır. Vasıflı yargıç olmadan adaletin
dağıtılması mümkün değildir. Yargıçlar vermiş oldukları kararlarda omuzlarında
nizamı tesis vazifesi taşımaktadırlar. Yargıç yasayı amir kılmakla görevlidir.
Toplumun bütün büyük menfaatleri yargıçların koruması altına bırakılmıştır. Bu
geniş yetkinin, kullanılabilmesi için bu muazzam görevin büyütülmesi ve
yükseltilmesi lazımdır

Türkiye’nin adalete uygun işleyen bir hukuk düzenine ihtiyacı bulunmaktadır.


Bugünkü yapısıyla devletin üç ana erkinden birisi olan yargının tam anlamıyla
bağımsızlığından bahsedilemez. Yargı bağımsızlığının sağlanması sadece
yargıçlar için değil, halk için ve rejim için gereklidir.

HEPAR yargının ve baronun bağımsızlığını mutlaka sağlayacaktır. Yargı


sistemini bağımsız ve etkin kılacak bir yeniden yapılandırma için çalışmalar
derhal başlatılacaktır. Bu bağlamda gerekli yasal düzenlemeler yapılarak yargı,
yürütmenin etkisinden tamamen kurtarılacaktır. Yargı bağımsızlığını teşekkül
ettirecek kurum ve kurallar değiştirilmeyecek bir şekilde güvence altına
alınacaktır. Yargı üzerinde çok büyük bir baskı oluşturan düzenlemeler ile
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı ve işleyişi köklü bir şekilde
değiştirilecektir. İddia makamı ile karar makamı kurumsal ve işlevsel olarak
ayrılacaktır. Hâkim ve savcıların bağımsızlığı kesinlikle sağlanacaktır. Adalet

42 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Akademisinin özellikle Adalet Bakanlığına karşı bağımsızlığını sağlayacak
yasal düzenlemeler derhal yapılacaktır. Vatandaşların; insan hakları, demokrasi,
hukukun üstünlüğü ve hak arama özgürlüğünün bütün kurum ve kurallarıyla
uygulandığına güvendiği ve inandığı bir adalet sistemi yerleştirilecektir.

Yolsuzlukla mücadeleye yönelik özel ihtisas mahkemeleri kurulacaktır. Bu


mahkemeler süreci etkileyen araştırma, bilgi ve belge toplama ve diğer
kurumlarla sağlanacak işbirliği konusunda özel yetkiler ile donatılarak adaletin
süratle tecelli etmesi sağlanacaktır.

Hırsızlık, kapkaç ve dolandırıcılık gibi vasıfsız suçlara yönelik cezaların


caydırıcı olması için yeni düzenlemeler yapılacaktır. İdam cezasının caydırıcı
özelliği nedeniyle yeniden ceza yasalarında yer almasının koşulları
değerlendirilecektir.

Adli Polis Teşkilatının etkin bir çalışma organizasyonu içerisinde yapılanması


sağlanacaktır. Bünyesinde ve savcıların emrinde çalıştırılacak kolluk güçleriyle
olayların araştırılması, delil toplanması ve suçluların yakalanması işlemleri daha
etkin ve sağlıklı hale getirilecektir. Yargının; mali kaynak, kadro ve teknik araç
sorunları çözümlenecektir. Hakim ve savcıların özlük hakları düzeltilecek ve
ilgili meslek gruplarından hakim ve savcılığa geçişler özendirilecektir.
Mahkemelere düşen dosya sayısı gerekli yasal ve yönetsel önlemlerle
azaltılacaktır. Davaların uzun sürmesinin adil yargılamayı engellemesi
önlenecektir.

Adil bir yargılama için bağımsız bir adli tıp zorunlu olduğundan kurum
öncelikle Adalet Bakanlığına bağlı olmaktan çıkartılacaktır. Kurum özerk hale
getirilerek bir üniversiteye bağlanacak, sağlık alanındaki faaliyeti ise kurumun
ilgi sahasından çıkarılarak genel sağlık sistemi içerisine alınacaktır.

Görevleri hukuki bir sorunu olan kişi ve kuruma hukuki yardımda bulunmak
olan ve sayıları 60 bine yaklaşan avukatlarımızın, meslek örgütü, mesleki
bağımsızlık ve ekonomik sorunlar gibi yıllardır çözülemeyen sorunlarını ortadan
kaldırmak için tüm yasal önlemler alınacaktır. Avukat odaklı baro kuruluşlarının
oluşması desteklenecek ve avukatlık haklarının iyileştirilmesi sağlanacaktır.
Stajyer avukatların avukatlık sınavı, adliye stajı, avukat yanı staj, sosyal
güvenlik ve kredi sorunu kesin ve kalıcı bir şekilde bir çözüme kavuşturulacaktır.
Kamu kesimi avukatlarının mali, özlük ve diğer tüm hak ve yükümlülükleri ayrı
bir yasa ile düzenlenecektir.

43 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


14. ULUSAL GÜVENLİK

Önceden bilmek esastır. İstihbaratın oluşturulması, ilgili birimlere


gecikmeksizin ulaştırılması ve netice alınmasında kurumlar arası
koordinasyonun en üst seviyeye çıkarılması için gerekli düzenlemeler
yapılacaktır.

A. Türk Silahlı Kuvvetleri

Son dönemlerde; Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’nin laik yapısı, ulusal birliği
ve vatanın bölünmez bütünlüğü ile sorunu olanların hedef tahtası haline
getirilmiştir. Türkiye’yi zayıf düşürmek, kargaşaya sürüklemek, tarihte kalmış
anlaşmazlıkları körüklemek, laik rejimini değiştirmek, parçalamak isteyenlerin
ilk hedefi Türk Ordusu olmuştur. Bu amaca hizmet etmek isteyenler ellerine
geçen her fırsatta iktidarın milli politikalara ters düşen iç ve teslimiyetçi dış
politikası nedeniyle yeniden yükselişe geçen terör yüzünden her gün şehit
cenazeleri kaldırılırken, halkımızın en çok güven duyduğu kurumların her
zaman en başında yer alan ve 24 yıldan bu yana etnik bölücü silahlı kalkışma ile
kanıyla canıyla mücadele eden Türk Ordusu’nu her gün yayınlarla, söylemlerle
yıpratmaya çalışmaktadırlar.

Kahraman Türk Ordusu, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumlarından


biri olup devletin dolayısıyla mülkün asıl sahibi olan Türk Milletinin ordusudur.
Türk Silahlı Kuvvetleri 150 yıllık modernleşme çabalarına öncülük etmiş ve
çağdaşlaşma yolunda önemli katkılarda bulunmuştur. Sancılı bir coğrafyada yer
alan Türkiye için caydırıcı bir ordu yaşamsal bir öneme sahiptir. Türkiye’nin
tarihsel geçmişi, bulunduğu coğrafyanın önemi ve özelliği, tarihten kaynaklanan
bölgesel ilişkilerinden dolayı Türk Ordusu’nun gücünün, moralinin ve itibarının
korunması Hak ve Eşitlik Partisi’nin vazgeçilmez ve yaşamsal olmazsa
olmazıdır.

HEPAR iktidar olduğunda ulusal güvenliğimiz, birliğimiz ve bütünlüğümüzün


korunması için siyasal anlayışına uygun bir şekilde milli güvenlik politikamızı
yeniden belirleyerek, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türk ulusu ve vatanına
yönelik olarak oynanan tehlikeli oyunu bozacaktır.

B. Terörle Mücadele

Terör, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda; baskı, cebir, şiddet, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, anayasada belirtilen
Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni
değiştirmek, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk
Devletinin ve Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini

44 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak
amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü
eylemler olarak tanımlanmaktadır.

Ülkemizde diğer terör örgütlerinin hepsinden daha fazla tahribat yapan ve


toplumumuzda onarılamaz yaralar açan tehdit PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü olmuştur. 27 Kasım 1978 tarihinde kurulan PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü, esas olarak bazı komşu ve Avrupa ülkeleri tarafından desteklenen silahlı
eylemlerine, 1984 yılında başlamıştır. PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün
1984 yılından bugüne kadar sivil halka karşı ayırım yapmaksızın çocuklara,
hatta bebeklere, kadınlara ve yaşlılara karşı uyguladığı terör eylemleri nedeniyle,
güvenlik güçlerinin kaybına ilave olarak 11.611 vatandaşımız yaralanmış veya
ölmüştür. PKK/KONGRA-GEL, tedarik, taşıma ve dağıtımını kapsayacak
şekilde bütün yönleriyle uyuşturucu bağlantılarının içinde bulunmaktadır.
Örgütün uyuşturucu ticaretinden yılda yaklaşık 600 milyon dolar kazandığı
değerlendirilmektedir. Halen çoğunlukla Irak’ın kuzeyinde olmak üzere
yurtdışında 3400 ve yurtiçinde 1800 silahlı teröristi bulunmaktadır. Bunların
dışında ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinde olmak üzere toplam 30 ülke’de bu
silahlı yapıyı siyasi, mali ve lojistik bakımdan destekleyen cephe teşkilatı
bulunmaktadır. 11 Eylül sonrası uluslararası kamuoyunda oluşan terörizm karşıtı
havadan etkilenen terör örgütü, kanla özdeşleşen adından kurtulmak maksadıyla
ismini 4 Nisan 2002’de KADEK, 6 Kasım 2003 tarihinde de KONGRA-GEL
olarak değiştirmiştir. Ancak terör örgütünün kadroları, silahlı unsurları, amblemi
ve amacı değişmemiştir. Son olarak; PKK/KONGRA-GEL terör örgütü 1
Haziran 2004 tarihinde Eylül 1999 itibaren ilan ettiği sözde ateşkesi iptal ettiğini
açıklayarak, silahlı eylemlere başlamıştır. O günden bu yana PKK/KONGRA-
GEL’in, aynen eskiden olduğu gibi, terörist eylemlerinden dolayı çok sayıda
insanımız ölmüş ya da yaralanmış, terörle mücadele kapsamında sadece
01.01.2008–20.07.2008 tarihleri arasında bölgede 556 terör olayına müdahale
edilmiştir. Bu da terörist organizasyonun tavrının değişmediğini ve asla
değişmeyeceğini göstermektedir. Devlet sahip olduğu imkân ve şartlar
çerçevesinde ülkenin her tarafında yurttaşlarına hizmet iletmeye çalışırken,
özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan halkımız propaganda ve
şiddet yoluyla millî şuur dışına çekilmeye çalışılmakta, Türk devlet
hakimiyetine karşı koyma, bu hakimiyeti reddetme ve bu hakimiyet altından
ayrılma ve istiklâle kavuşma arzusu tahrik ve teşvik edilmekte, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgesi Türk devletinden koparılmak veya misâk-ı millî
sınırları parçalanmak istenmektedir.

Türkiye’de iç güvenliğin sağlanmasından sorumlu olarak İçişleri Bakanlığı


bünyesinde Polis-Jandarma teşkilatları mevcuttur. Ancak terör tehdidinin bu
güvenlik güçlerinin imkan ve kabiliyetinin üzerine çıkması üzerine Türk Silahlı

45 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Kuvvetleri, Anayasanın verdiği yetki ve sivil otoritenin yasal talebi
doğrultusunda terörizmle mücadelede aktif olarak yerini almıştır. Zira Türk
Silahlı Kuvvetleri, asli görevi olan ülkesini dış tehditlere karşı savunmanın
yanında yasalar gereği; İç tehdit unsurlarının bertaraf edilmesinde kolluk
kuvvetlerine katkıda bulunmaktan sorumludur. Bunun yanında yürüttüğü bu
mücadele sırasında TSK, sivil otoritenin faaliyetlerini kolaylaştıran, onların
faaliyetlerinde sinerji yaratan bir güç olmakla birlikte; terörün bölge halkı
üzerinde neden olduğu tahribatın giderilmesine katkı sağlamak üzere sahip
olduğu imkanlarla alt yapı, sağlık, eğitim vb. alanlarında da bölgenin sorunlarını
çözmede fiilen destek sağlamıştır.

Hak ve Eşitlik Partisi iktidarında hukuk devleti kuralları içerisinde, terörle


kararlı ve etkin bir şekilde mücadele edilecektir. Türkiye’nin ekonomik ve
demokratik gelişiminin önündeki en büyük engellerden biri olan terör
hareketlerinin, psikolojik ve sosyolojik sebepleri doğru teşhis edilecek ve terörle
mücadele bu paralelde yürütülecektir. İç güvenlik alanında faaliyet gösteren
bütün kurumların yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmak suretiyle,
hizmetin uyum içinde ifası sağlanacaktır. Terörizmin finansmanının
engellenmesine yönelik olarak uyuşturucu imalatı ve trafiği ile etkin bir şekilde
mücadele edilecektir.

C. Polis Örgütü

İç güvenlik çok önemli, sağlanması çok pahalı ve zorunlu bir konudur.


Güvenliğin olmadığı bir ortamda; sağlıktan, eğitimden, ulaşımdan, ticaretten,
iletişimden ve her türlü sağlıklı ortamdan sosyal ve ekonomik yaşamdan söz
edilemez. Dolayısı ile güvenliğine önem vermeyen devletler yıkılmaya
mahkumdur. Polislerimiz 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK)
kapsamında kamu görevi yapan memurlardır.

Ülkemizde her türlü zor şart içerisinde özveri ile görev yapan polis örgütünün
ast-üst ilişkileri, özlük hakları ve çalışma koşulları ile polis-vatandaş ilişkisi gibi
konularda sorunları mevcuttur.

Üst düzey polis memurlarının terfi ve atamasında objektif kriterleri dikkate alan
yeni bir terfi ve atama sistemi getirilecektir. Polis örgütü her türlü siyasi
baskıdan arındırılarak; sağlıklı bir yönetim ve çalışma sistemi oluşturulacaktır.
Jandarma ve Polis güçlerinin iç güvenlik konusunda gerekli ve uyumlu
koordinasyonu sağlanarak güçlü bir iç güvenlik organizasyonu meydana
getirilecektir. Tam bir branşlaşma ile uzmanlaşma sağlanacaktır. Çalışma
saatleri keyfilikten çıkartılarak, yeniden belirlenecektir. Fazladan çalışılan her
saat görev için ayrıca mesai ödenecektir. Disiplin mevzuatı adalet ve insan
hakları ölçüsünde yeniden düzenlenecektir. Liyakat tanımı yeniden belirlenerek

46 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


mesleki yükselmenin ehil ve adil olması sağlanacaktır. Rütbeler arasındaki
yükselmenin kuralları yeniden düzenlenecektir. Mesleği kötüye kullanan ve suç
işleyenlerin rütbelerinin geri alınması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Polis Amiri ve Memuru yetiştiren okullarda mesleki eğitim sistemi günümüzün
koşullarına göre yeniden düzenlenecektir. Ast-üst ilişkilerinde keyfi muameleler,
devlet imkanlarının kişisel kullanımı kesinlikle önlenecektir. Bu amaçla yeni bir
denetim mekanizması geliştirilecektir. Emekli Polislerin maaş ve sosyal
durumları düzeltilecektir.

Ç. Milli Strateji Merkezi

Doğrudan Başbakanlığa bağlı Milli Strateji Merkezi kurulacaktır. Merkez;


barışta ve savaşta ulusal siyasetin uygulanmasının ilke ve esaslarını belirleyerek,
çeşitli seçenekler arasında önceliklerini belirler ve öngörüde bulunacaktır.
Coğrafi, askeri, ekonomik, psiko-sosyal ve kültürel, bilim ve teknoloji
unsurlarından oluşan ulusal gücün etkin ve verimli bir şekilde
yönlendirilmesinin ve kullanılmasının ilkelerini ve esaslarını belirterek her olay
ve sorun karşısında somut, gerçekçi kabul edilebilir, önerileri ortaya koyarak
öncelikleri açıklayacaktır. Ülkenin ve toplumun jeopolitik, ekonomik, kültürel
ve stratejik özelliklerini, güç ve zafiyetlerini doğrudan, başkalarının görüş ve
değerlendirmelerine, yargı ve sonuçlarına öncelik tanımadan, zaman-mekân-
imkân açısından değerlendirecektir. Tüm aşama ve faaliyetlerinde, araştırma ve
incelemelerinde, bilime, bilgi ve teknolojiye, bilgi ve teknoloji üretimine ağırlık
verecektir.

47 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


15. TÜRKİYE’NİN DIŞ SİYASAL DURUMU VE POLİTİKAMIZ

Son dönemlerdeki hükümetlerin teslimiyetçi ve ver-kurtulcu dış politikası,


Türkiye’yi başka devletlerin karşısında zayıf, ezik, küçük ve ikinci sınıf bir
devlet durumuna düşürmekte ve milletimizin şeref ve haysiyetini yaralamaktadır.

Ağır bir borç yükü altına sokulan Türkiye hem askeri ve hem de ekonomik
açıdan dolaylı dolaysız Batı’ya tam bağımlı bir hale getirilmiştir. Bölgemizde ve
sınırlarımızın hemen altında yapay bir Kürt Devleti ve PKK projesini
yürütmekte olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Büyük Ortadoğu
Projesi yoluyla bölgeyi yeniden yapılandırma inadı ve petrol bağımlılığına
paralel politikaları Türkiye’yi yakın bir gelecekte çıkmazlara sokacak ve
milletimize ağır bir bedel ödettirecektir. Bu oyunun en az 25–30 yıl süreceği
ortadadır. Bir diğer siyasi bağımlılık da Avrupa Birliği (AB) üzerinden
dayatılmaktadır. Batı’nın üçüncü sınıf diplomatları bile Türkiye’nin iç işleriyle
ayrıntılı olarak ilgilenmekte ve talimatlar verebilmektedir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) üzerinde oynanan Batı entrikaları hız
kaybetmeden, koşullara bağlı olarak yürütülmektedir. Kıbrıs’ta Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti cumhurbaşkanı ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi başkanı,
Rum-Yunan ikilisinin elli yıllık amaçları doğrultusunda bir anlaşmaya
varmışlardır. Böyle bir anlaşmanın Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından nasıl
vahim gelişmelere yol açabileceğine dair Türk kamuoyundan güçlü bir ses
çıkmamıştır. İki tarafın görüşmelerinden çıkan önemli sonuç tarafların, “tek
egemenlik, tek vatandaşlık” ilkesi üzerinde anlaştıkları ve çözümü bu ilke
üzerinde inşa edecekleridir. Bu ilke anlaşması, Türk tarafı açısından yeni bir
politikanın devreye sokulması anlamına gelmektedir. İki egemenlik, iki halk, iki
devlet ve iki demokrasiden vazgeçilerek “tek egemenlik, tek vatandaşlık”
üzerine bina edilecek bir Kıbrıs’ta, Türklerin azınlık durumuna düşmesi kabul
edilmiş gözükmektedir. Bu ilkeye göre kurulacak yapıda Türklerin, Kıbrıs
yönetimine eklemlenmesinin amaçlandığı açıktır. Türk tarafı bu politikayla
Kıbrıs konusunda artık çok tehlikeli bir yola girmiş durumdadır. Bu yolda
devam edilmesi halinde KKTC’yi bekleyen akıbet, egemenlik statüsünün
ortadan kaldırılması ve Kıbrıs Rum Devleti içinde azınlık haklarından
yararlanan bir topluma dönüşmek olacaktır. Kıbrıs’ta başlatılan bu yeni ve çok
tehlikeli sürecin ortaya çıkan somut hedefi, anayasal düzenlemelerle Rumların
işgali altındaki yıkılmış “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin meşruluğunu Türkiye’ye kabul
ettirmek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Kıbrıs Türk tarafının “rızasıyla”
son vermektir.

Böyle bir noktaya, Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’deki son dönem iktidarların


milli Kıbrıs politikasından vazgeçerek Avrupa Birliği odaklı teslimiyetçi
değişiklikleri kabul etmeleri sonucunda gelinmiştir. 11 Kasım 2002 tarihinde

48 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


gündeme getirilen Annan Planı’nın kabul edilmesiyle Türk Hükümetleri,
“Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi”ni yeni strateji olarak benimsemişlerdir. Bu
dönemde KKTC’nin yaşatılması, tanıtılması ve Türkiye ile bütünleşme
politikaları, KKTC ile yapılan anlaşmalar, yayınlanan Cumhurbaşkanları
Bildirgeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararları, Avrupa Birliği
yaklaşımları nedeniyle tümüyle terk edilmiştir.

Kan dökülerek ve can verilerek kurulan ve bağımsız bir Türk devleti olan KKTC
bağımlı bir devlet haline getirilmek istenmektedir. Bu durum dünya tarihinde sık
rastlanılan bir durum değildir. Hak ve Eşitlik Partisi iktidar olduğunda Girit’in
nasıl kaybedildiğini hiç unutmadan ve halkımıza unutturmadan KKTC’nin
bağımsızlığı konusunda tavizsiz Türk milli politikasını yeniden yürürlüğe
sokacaktır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkasındaki güç olan Yunanistan ile Türkiye
arasında, son yıllarda ekonomik ve ticari ilişkilerde gelişme gözlenmekle birlikte
başta Ege sorunları olmak üzere temel siyasi anlaşmazlıkların çözümü
konusunda şu ana kadar somut hiç bir ilerleme sağlanamamıştır. Yunanistan,
Ege’de karasuları ve hava sahası ihlallerini sürdürmekte kararlı bir tutum
sergilemektedir. Yunanistan ile anlaşmazlıklarımızın ve Kıbrıs sorununun birer
“Türkiye-AB sorunu” haline dönüştürülmüş olması, bu konuda Yunanistan
yönetimini oldukça rahatlatmıştır. Yunanistan’ın hedefinin kısa ve orta vadede
sorunun diyalog yoluyla çözümü değil, Türkiye’nin “Ege’de Yunan
karasularında 6 milin üzerine herhangi bir genişlemeyi casus belli-savaş nedeni
olarak kabul eden” tutumunun Avrupa Birliği üzerinden yöneltilen baskılarla
değiştirilmesini sağlamak olduğu açıkça belli olmuştur.

Bu arada Yunanistan Ege’de Türkiye’ye karşı düşmanca tavır ve eylemlerini


sürdürmeye devam etmiştir. Bir yandan anlaşmalar gereği silahsız olması
gereken Ege adalarını silahlandırmaya devam ederken sadece 2008 yılında Ocak
ve Mayıs ayları arasında Yunanistan Deniz Kuvvetlerine mensup sahil güvenlik
botları, karakol gemileri ve torpido botları karasularımızı 39 kez ihlal etmişlerdir.
Deniz Kuvvetlerimize ait gemilerimiz bir kez uluslararası sularda, bir kez de
İzmir’in güney batısında Yunan Deniz Kuvvetleri tarafından tacize
uğramışlardır. Aynı tarihler arasında Yunanistan Hava Kuvvetlerine mensup
uçak ve helikopterler 4 kez Türk hava sahasını ihlal etmişlerdir. Ocak ve 18
Temmuz arasında Yunanistan Hava Kuvvetlerine ait değişik savaş uçakları
uluslararası hava sahasında eğitim uçuşları yapmakta olan Hava Kuvvetlerimize
ait F–16 uçaklarına defalarca önleme yapmışlardır. Rum ve Yunanlı
yöneticilerin, seçici bir yaklaşımla Türkiye’de hükümetin politikalarını değil,
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan bir tutuma yönelmeleri ve bu yaklaşımın
Avrupa Birliği belgelerine dâhil edilmesi de, mevcut iktidarın politikalarının bir
sonucudur.

49 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Batı Trakya Türk Azınlığı’nın gerek azınlık olmaktan kaynaklanan birçok
sorunu, gerekse çeşitli vatandaşlık sorunları devam etmektedir. Yunanistan
Ege’nin yanında Lozan hukukuna aykırı olarak Heybeliada Ruhban Okulu,
azınlık vakıflarının durumu, hala 1453 tarihinde yıkılmış olan Bizans
amblemlerinin pervasızca kullanıldığı Patrikhane’nin ekümenlik iddiaları,
Pontus soykırımı iddiaları üzerinde yer alan politikalarının zemin kazanmasına
yönelik çabalara ağırlık vermiştir. Ayrıca, Türkiye’de Rum kökenli
vatandaşların eğitim, din, kültür gibi alanlardaki durumunu istismar edecek
girişim ve propagandalarını sürdürmeye devam etmektedir.

Avrupa Birliği artık Türkiye için bir dış ve iç güvenlik tehdidi haline gelmiştir.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi üye olarak alması, nüfusa oranlı yönetim gücü
vermeye göre yapılandırılmış olan Avrupa Birliği yönetim mekanizmalarında
Türkiye’nin söz sahibi olması anlamına gelmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri,
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni yönetme hakkını kabul etmeyeceklerdir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye alınması, milyarlarca Euro tutarında
karşılıksız yardımın yapılmasını gerektirmektedir. Türkiye Avrupa Birliği’ne
üyelik uğruna ciddi adımlar atmış olmasına karşın, Avrupa Birliği’nden bu
adımlara denk bir karşılık görememiştir. Dolayısıyla temel amacın ekonomik
kazanım olduğu bir ortamda Avrupa Birliği Türkiye’ye bu hibeyi yapmayacaktır.
Kaldı ki Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı Gümrük Birliği Anlaşması’ndan
kaynaklanan yükümlülüklerini bile yerine getirmemiştir. Gümrük Birliği, bir
ülkenin üye olarak kabul edilmesinden sonra, Avrupa Birliği’ne vermek zorunda
olduğu bir ödündür. Pazarlarını rekabet edemeyeceği ülkelerin şirketlerine
açmak demektir. Avrupa Birliği bu ödünü Türkiye’den zaten almıştır. Ödülü
önceden alan Avrupa Birliği’nin ödün vermesine gerek kalmamıştır. Dolayısıyla
Türkiye’yi içine almasını gerektirecek durum ortadan kalkmıştır. Kendi içinde
işsizlik sorunu yaşanırken 27 üyeli Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin milyonlarca
eğitimsiz ve işsiz nüfusuna, serbest dolaşım hakkı vermesi olanaklı değildir.
Avrupa Birliği’nin, tarih boyunca mücadele ettiği, savaştığı ve geçen yüzyılın
ilk çeyreğinde topraklarını işgal ettiği, 35–40 seneden beri oralarda yaşayan,
ülkelerine büyük ekonomik katkılar sağlamış ve bir kısmı vatandaşları olmuş
insanlarını bile günümüzde insafsızca yaktığı Türk Milletini toplumsal ve
kültürel olarak içine alarak hazmetmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği’nin
Türkiye’yi içine alması Avrupa ülkelerinin toplumları tarafından kabul
edilmemiş ve edilmeyecektir. Avrupa Birliği, Türkiye’yi kabul edecek olsaydı,
zaten Kıbrıs, on iki mil, kıta sahanlığı gibi koşulları ileri sürmezdi. Çünkü
Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olduktan sonra, bu toprakların hepsi zaten
Avrupa Birliği’nin sınırları içinde kalacak ve sorunlar kendiliğinden
çözümlenecekti. İçinde Kıbrıs ve Yunanistan’ın da bulunduğu onlarca ülkenin,
binlerce maddelik tarama sürecini Türkiye ile müzakere edip, bir de referandum
şartı ekleyerek Avrupa Birliği’ne kabul etmesi mümkün değildir. Türkiye’yi
içine alarak her yerin ateşe verildiği bir coğrafyada yer alan Suriye, İran ve Irak

50 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


ile sınır komşusu olmayı asla tercih etmeyecektir. Bu ve benzer nedenlerle
Avrupa Birliği ülkelerinin çok sayıda yetkili devlet adamı tarafından açık bir
şekilde ve yüzlerce kez ifade edildiği gibi yıllardır Avrupa Birliği kapısında
aşağılanarak, paylanarak oyalanan ve süründürülen Türkiye hiçbir zaman
Avrupa Birliği’ne üye olarak alınmayacaktır.

Aldıkları kararlar, TBMM’ne kabul ettirdikleri yıkım yasaları, yıllardır ileri


sürdükleri yüzlerce koşul ve yaptırımlarla, etnik azınlık yaratma çalışmaları ile
Türkiye’nin toplumsal yapısını çürüten, ulus devletimizi yıkmaya çalışan, ulusal
birlik ve bütünlüğümüzü bozan, tarihte her zaman yaptıkları gibi Kıbrıs’ı Rum,
Ege’yi Yunanistan devletine vermeyi planlayan Avrupa Birliği; Türk Ulusu,
Ulus Devleti ve vatanı için büyük bir tehlike arz etmektedir. Hak ve Eşitlik
Partisi halkımız tarafından iktidara getirilirse Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
siyasi birliğe katılma anlamındaki üyelik talebi referandum yoluyla Türk
Milletinin kararına bırakılacaktır.

Gümrük Birliği Anlaşması yeniden iktidarımız tarafından değerlendirilip olumlu


ve olumsuz yanları Türk halkına iyice anlatılacaktır. Daha sonra referandum
yoluyla Gümrük Birliği’nin sürdürülüp sürdürülmemesi kararı yüce Türk
Milletine bırakılacaktır. Eğer sürdürülmesi kararını verir ise milli çıkarlara ters
düşen yönleri Avrupa Birliği ile müzakere edilecektir. Gümrük Birliği
anlaşmasının iptali durumunda Avrupa Birliği ile ekonomik, ticari, sosyal ve
kültürel ilişkiler geçmişte olduğu gibi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda ve eşit
koşullarda dostane bir şekilde sürdürülecektir. Böylece Türk Ulusu için yeni ve
parlak bir geleceğin ilk adımları atılacaktır.

Ermeni sorunu, Ermenistan Ermenilerinin diaspora’dan çıkar sağlamak için


ortaya sürdükleri bir senaryodur. Tarihsel belgelerin soykırım iddiasının
tümüyle asılsız ve yalan olduğunu ortaya çıkarmasına karşın Batı’lı güçler bu
konuyu tarihsel ve bilimsel açıdan değil siyasal istismar açısından
kaşımaktadırlar. 26 Şubat günü Türk dünyası ve Azerbaycan’ın en acılı
günlerinden biridir. Aynı zamanda insanlık tarihi için de kelimenin tam
anlamıyla kara bir sayfadır. 26 Şubat 1992'de Azerbaycan'ın Hocalı kentinde
sivil halka karşı Ermeniler tam anlamıyla bir katliam yapmışlardır. Resmi
verilere göre, o gece 613 kişi hunharca katledilmiş; bunlardan 83 çocuk, 106
kadın acımasızca işkence yapılarak öldürülmüştür. Ayrıca, 487 kişi ağır
yaralanmış ve 1275 kişi ise rehin alınmış, geri kalan nüfus da bin bir zorlukla
canını kurtarmıştır. Daha dün Ermenilerin Azerilere yaptıkları katliama kör ve
sağır kalan Batı tarih boyunca Türk’lere yapılan katliam ve soykırımları gözden
kaçırarak sözde “Ermeni Soykırımı” savıyla Ermenilerin tarih boyunca
yaptıkları toplu katliamlar ve işledikleri insanlık suçlarını örtmeye çalışmıştır.
1993 yılından bu yana Türkiye’nin Ermenistan’a karşı izlediği siyasi ve
ekonomik politikalar; Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 14’ünü

51 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


oluşturan Dağlık Karabağ’ın işgalinden, Türk Ulusu’na yönelik soykırım
suçlamalarından ve Türkiye üzerinde başta tazminat ve toprak olmak üzere
düşmanca emellerinden vazgeçmedikçe aynen sürdürülecektir.

Kimi kaynaklarda 1,2 milyon, kimi kaynaklarda 655 bin sivilin canına mal olan,
4,5 milyon insanı mülteci durumuna bırakan ABD’nin Irak’ı işgalinin temelinde
ABD’nin petrol çıkarları yatmaktadır. Irak macerasının 2–4 trilyon dolar
ABD’ye maliyetle sonuçlanacağı tahmin edilmektedir. ABD’nin asker kaybı ise
şu ana kadar dört bin beş yüz civarında olmuştur. Ayrıca işgal korkunç bir
sefaleti de beraberinde getirmiştir. Kızılhaç'a göre milyonlarca insan temiz su ve
sağlık imkanlarından yoksun kalmıştır. Bağdat yönetimine göre işsizlik oranı
yüzde 25 ile 40 arasında seyretmektedir. 200 yıldır emperyalizm tarafından
sömürgeleştirilmek istenen Ortadoğu’nun mazlum milletleri, fiili emperyalist
saldırıların dışında bir de emperyalizmin Ortadoğu ülkelerini etnik parçalara
ayırma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar.

Bugün gelinen noktada, Kuzey Irak’ta fiilen bir kukla Kürt devleti kurulmuş
durumdadır. Türkiye’de ise iktidarın teslimiyetçi politikaları sonucu
bölücülüğün önünde neredeyse hiçbir engel kalmamış ve bölücü akımlar ülke’de
meşruiyet ve hareket alanı kazanmış bulunmaktadır. PKK da terör saldırılarına
yeniden başlamıştır. Bu gelişmelerin tümünün ardında emperyalist destek
bulunmaktadır. Kuzey Irak’ta fiili kukla Kürt devleti 1991 Körfez Savaşı’ndan
sonra ABD’nin Irak Ordusu’nun 36. paralelin kuzeyine geçmesini
engellemesiyle oluşturulmaya başlanmıştır. Bugün de Irak’ı işgal eden ABD,
Kuzey Irak’taki fiil durumun destekçisi olmaya devam etmektedir. Türkiye’deki
bölücülük de emperyalizmin desteğiyle ayakta durabilmektedir. Avrupa Birliği
ve ABD’nin baskısıyla bebek katili, terörist başı hakkındaki hüküm yerine
getirilememiştir. Türk güvenlik güçlerini şehit eden PKK’lı teröristlere af
çıkartılmıştır. Musul ve Kerkük konusundaki tarihsel gerçekler göz ardı edilerek
lrak’ın kuzeyinde yeni bir yapay devlet daha oluşturulurken, bu yapay devletin
Türkiye’nin güvenliği ve milli bütünlüğü üzerindeki olumsuz etkisi artık
Türkiye’nin bir beka sorunu haline gelmiştir.

HEPAR iktidarında; Türkiye, genel olarak dış ilişkilerinde muhataplarına


öncelikle karşı tarafla eşit konumda olduğunu kabul ettirecek ve bunu her
vesileyle ortaya koyacaktır. Dış politikada Mustafa Kemal Atatürk’ün
gerçekleştirmiş olduğu uluslararası ilişkilerdeki eşitlik ve tam bağımsızlık
ilkelerine dayanan cesaretli ve onurlu çizgi sürdürülecektir. Türkiye’yi ikinci
sınıf bir devlet gibi görmek isteyenlerin tavırları, muhatap kim olursa olsun
hiçbir koşul altında sineye çekilmeyecektir. Ulusal çıkarları zarar görmediği
sürece her zaman “Yurt’ta Barış, Dünya’da Barış” ilkesini savunan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ne Batı’ya ne de Doğu’ya karşıt olmayacaktır. Ulusal

52 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


çıkarların en küçük bir şekilde zarar görme olasılığı belirdiği durumda ise her
türlü önlem derhal alınacak ve uygulamaya sokulacaktır.

1995’den itibaren Balkanlar, Kafkasya ve Asya’yı içeren geniş bir coğrafyadan


geri çekilen Türkiye bu geniş bölgede dostluk, barış ve her alanda işbirliğini
geliştirmek üzere etkin bir politika izleyecektir. Avrupa Birliği rüyalarıyla
Türkiye’nin Orta Asya Türk Devletleri ile kasıtlı olarak zayıflatılan ilişkileri
yeniden güçlendirilecektir.

Türkiye, kan dökerek ve can vererek kazanıp koruduğu bir karış vatan toprağını
elden çıkarmama kararlığındadır. Komşu ülkelerle Türkiye arasında tarihsel bir
boyutu olan sorunlara karşı Türkiye hiçbir koşulda tarihten ve anlaşmalardan
kaynaklanan haklarından en ufak bir ödün vermeyecektir. Ulusal çıkarlarını,
birlik ve bütünlüğünü tehdit eden bölgedeki hiçbir yeni yapılanmaya kesinlikle
ve bedeli ne olursa olsun müsaade edilmeyecektir. Tarihten kaynaklanan
sorunlardan dolayı ulusal onurumuzu rencide eden ve ulusal çıkarlarımıza zarar
verme olasılığı bulunan suçlamalara, Türkiye’yi köşeye sıkıştırma çabalarına ve
denizde, karada ve havada yapılabilecek her türlü oldu bittilere karşı askeri
yaklaşım da dahil olmak üzere her türlü siyasi ve iktisadi önlem derhal alınacak
ve gereken en sert cevap; en küçük bir tereddüt gösterilmeden anında
verilecektir.

Türkiye HEPAR’ın iktidara gelmesiyle birlikte geçmişte olduğu gibi yeniden


bölgesini etkileyen ve çevresindeki bunalımları denetleyen, dostluğuna
güvenilen, düşmanlığından çekinilen bir ülke olacaktır. Bölgenin yeniden
yapılandırılması sürecini yaşadığımız bu günlerde ülkemizin güvenliği ve ulusal
çıkarlarımızı korumak için dış politika konularında kendi gücünün farkında olan,
cesur, kararlı, teslimiyetçi olmayan, çok alternatifli, müzakere ve direnme gücü
çok yüksek bir yaklaşımı ortaya koyacaktır.

53 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


16. HALKIMIZIN SORUMLULUĞU

Tarih ve kültür olmadan millet olunamaz. Tarih duygusu, şeref duygusu ve


vakar bir ulusun her şeyidir. Bir millet ricalarla, adalet ve merhamet dilenerek
şerefini koruyamaz ve bağımsızlığını sürdüremez. Özgür olmak isteyip izin
bekleyerek; hakkını isteyip lütuf bekleyerek; hiçbir şey yapmadan her şeyi
isteyip yakınarak; ne gidilecek bir yer, ne de elde edilecek bir şey vardır.

Bağımsız ve özgür bir devlette tüm vatandaşlar devletin başına gelen her şeyden
bireysel olarak tek tek sorumludurlar. Bir ulus ve devlet kötü yönetimler
yüzünden zayıf düşmüşse, bu sonucun meydana gelmesinde demokrasiyi her
dört veya beş yılda bir sadece oy kullanmak sanan toplum da sorumludur.
İnsanoğlunun yeryüzü serüveninde, tarih boyunca, kötü giden işlerin ceremesini
sonunda halk öder.

Ülkemizde de halen yaşanılan, gelecekte daha da ağırlaşacak olan koşullardan


ulusun bağımsızlığını, devletin toprak bütünlüğünü koruyarak; mevcut düzen ve
onun rant sistemine yapışmış oligarşik ve bürokratik yapının idare-i maslahatçı
tutumuyla çıkılabilineceğini sanmak sığ bir iyimserliktir. Mülkün esas sahibi
olan halkımız devleti yönetenleri başıboş bırakmamalıdır.

Artık boşluğa sesleniş günleri geride kalmıştır.


Bu gidiş nereye diye sormaya kalkışmak gafilliktir.
Her millet, kendi başındakilerin yaptıklarından sorumludur.
Milletin artık kendi haklarını savunması gerekmektedir.
Yarı bağımlı bir ülke’de yaşayan bir insan, yürüyen bir ıztırapdır.
Bir millet bağımsızlığını kaybedince, o millet bir hiç olur.
Türkiye ya olması gerekenleri yapacak yahut da harcı alem özgürlük kavgaları,
parlamento entrikaları, siyasi kösteklemeler, askeri çıkışlar ve iç çatışmalarla
Cumhuriyetin eseri olan rejimini inkar ederek dizlerinin üzerine çökertilecektir.
Artık yol görünmüştür.
Hem siyasi hem ekonomik hem de askeri sorunlar ve görevler vardır.
İnsanlarımız ortak düşman, ortak tehlike karşısında bir kader birliğine girmek
zorundadır.

54 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


17. TEMEL HEDEFLERİMİZ VE SÖZÜMÜZ

İkinci bir milli uyanış şarttır. Bunun için halkın fakirlikten ve cahillikten
kurtarılması kaçınılmazdır.

Halkın aklı, halkın iradesi ve enerjisi ile halkın fikrinin ve vicdanının


uyandırılması lazımdır.

Hak ve Eşitlik Partisi tam bağımsızlık ilkelerinin ışığı altında aydınlanan yeni
bir siyasal anlayışla milli savunma, milli iktisat, milli eğitim ve diğer
alanlardaki milli politikalarını oluşturarak bunları sağlayacak ve halkımızla
birlikte mutlaka başarıya ulaşacaktır.

Rejimle, cumhuriyetin temel ilkeleriyle, yargıyla, orduyla, üniversitelerle,


çiftçiyle, köylüyle, işçiyle, memurla ve emekliyle kavgalı iktidardan halkımız
kurtarılacaktır.

Bölücüler ve teokratik devlet peşinde koşanların tamamen önü kesilecektir. Bu


ancak ülkenin baş düşmanları olan yoksulluk ve cehaletle savaşmakla mümkün
olacaktır. Bu ikisi için kesin bir seferberlik planı uygulanacaktır.

Halkımız geleneksel olarak muhafazakar bir düşünceye sahiptir. Dinin devamlı


olarak bir korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılanmasının panzehiri
doğru bir din kültürüdür. Doğru bir din ve ahlak kültürünün öğretilmesi için tüm
önlemler alınacaktır. Din bir vicdan işi olduğundan partimiz, dini dünya ve
devlet işleri ile politikadan ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş medeniyet yolunda
ilerlemesi için başlıca şartlardan biri sayacaktır.

Eğitim ve öğretim sistemi akılcı ve çağdaş sistemlere uygun olarak yeniden


düzenlenecek, müfredat konu ve kapsamlarında gerekli değişiklikler yapılacaktır.

Güneydoğu gittikçe ayağımızın altından çekilmektedir. Bütün alanlarda en


doğru girişimlerin yapılması şarttır. Bölgede yaşayan halkımız ekonomik, sosyal
ve eğitsel önlemlerle yaşadığı kaostan ve eşkıyanın etkisinden kurtarılacaktır.
GAP projesi sadece birkaç il ile sınırlandırılmayıp kapsam, işlev ve hareket alanı
genişletilecek ve projenin bölge halkına meralardan sokaklara kadar yansıtılması
sağlanacaktır. Sınır ticaretine mahkum edilmiş olan bölge, özel teşvikler yoluyla
sanayi ve ticaret alanına kaydırılacaktır. HEPAR istihdamın bölgenin en
yaşamsal sorunu olduğunun farkındadır. Ancak, öncelikle dağlardaki ve
bölgedeki silahlı eşkıyanın süratle yok edilmesi zorunludur. Bu olmadan, halk
devlete ısınamaz. Kan en kısa sürede durdurulacaktır.

55 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Çetecilik hükümetin güçsüzlüğünden ortaya çıkar veya başlar. Bölücüler, çeteler,
mafyalar, soyguncular ve yolsuzluk erbabının sonu getirilecektir.

Aldatılmaya ve Avutulmaya son verilecektir.

Siyasi partiler ve seçim yasaları değiştirilerek çağdaş ve tam bir demokratik


düzene sokulacaktır.

Milletvekili dokunulmazlığı, üst bürokrat ve memur dokunulmazlıkları


kaldırılacak, herkes hesap verecektir. Bürokratik saltanata son verilecektir.

Yağma sofrası ortadan kaldırılacaktır.

İçinde bulunduğumuz duruma düşmemize neden olanlar kendi çıkarları ile


ülkenin çıkarları arasında tercih yapan vicdansızlardır. Ayıklanmalıdırlar. Hesap
vereceklerdir.

Bütün keyfi harcamalara, saltanatlara son verilecektir. Belediyeler dahil her


seviyedeki kamu yöneticilerinin koruma evi, araç kullanım ve para harcama
savurganlıkları bitirilecektir.

İsraf ve savurganlığın beli kırılacaktır.

Yolsuzluk ve hırsızlık denilen rezilliğe hiç kimsenin tevessül edemeyeceği yasal


düzenlemeler yapılacak ve tam tatbik edilecektir. Halkımızın parasını
hortumlayan ve yurtdışına kaçıran kişilerin yurtiçi ve dışındaki tüm mal
varlıklarına el konulacak ve görülen zarar eksiksiz tazmin edilecektir.

Yargıya bütün dünyada olabildiğinden de daha üst bir bağımsızlık sistemi


getirilecektir.

Ulusumuzun tarihsel ve kültürel köklerinin olgunlaşmasındaki temel ögelerden


biri olan Türkçenin korunması ve daha da geliştirilerek zenginleştirilmesi için
tüm önlemler alınacaktır. Bu konuyla ilgili olarak Türk Dil ve Tarih
Kurumlarının uyumlu ve birlikte çalışmaları üzerinde durulacaktır.

Öğretmenler ve hakimler, kültür ve adaletin yayılmasında canlı öğelerdir. Maddi


sorunları kalmayacaktır.

Vergi sisteminde adil ve en dürüst şekilde uygulanacak düzenlemeler


yapılacaktır.

Tarım ve sanayi beraber yürütülecektir.

56 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Tarımda çiftçimize ucuz akaryakıt sağlanacaktır.

Alın teri ve emek her şeydir, önüne hiç bir şey geçemeyecektir.

Zenginlik ve fakirliğin iki uçta oluşları, yani gelir dağılımındaki uçurum


tehlikeli bir hal almıştır. Orta sınıfın güçlenmesine dönük ekonomik tedbirler
yürürlüğe sokulacak, işsizlik için seferberlik programları uygulanacaktır.

Toprak köleliği ve işsizlik sefaleti gibi yüz kızartıcı sorunlar yok edilecektir.

Ulusal kaynakların kullanımında öncelik, sosyal güvenlik sistemi, eğitim ve


sağlık olacaktır.

Yerel yönetimlerin harcamaları disiplin altına alınacaktır. Yerel yönetimlerin


kaynak israfına yol açan gereksiz harcama ve yatırımlarına izin verilmeyecektir.
Açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim yasal zorunluluk haline getirilecektir.
Yerel yönetimlerin kaynak temini yöneticilerinin başına buyruk uygulamalarına
bırakılmayacak, bu kaynakların toplanmasında kesin bir disiplin sağlanacaktır.
Ülke’de sosyal güvenliği olmayan tek kişi kalmayacaktır.

Hak ve Eşitlik Partisi her türlü dil, ırk, renk, cinsiyet, din, mezhep, bölge, felsefi
düşünce gibi nedenlerle ayrım yapılmasını, imtiyaz ve itibar yaratılmasını
önleyecektir.

Uluslararası Para Fonuna verilen taahhütlere dayanarak, stratejik konumuna ya


da ulusal ekonomiye katkısına bakılmaksızın gerçekleştirilen özelleştirme
talanına son verilecektir. Tam bağımsızlık ve halkın egemenliği ilkesinden
hareketle elden çıkarılan kamuya ait stratejik kurumlar ve tesisleri belli bir
planlamayla ödemeleri yapılarak geri alınacaktır.

Topraklarımız, sularımız, ormanlarımız çocuklarımızın geleceğidir, sahip


çıkılacaktır. Vatan Topraklarının parsel parsel satışına son verilecektir.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde denizciliğin gelişmesi ve bu


potansiyelin gerektiği şekilde değerlendirilmesi için Deniz Bakanlığı
kurulacaktır.

Artık körebe oynama zamanı değildir. Dünya üzerinde yamyamlık devam


etmektedir. Dünya siyasi tarihinden çıkan sonuç toplumların iki durumdan
birisinde bulunmaları, ‘Ya emir almaları ya da emir vermeleri’,yani ya hizmetli
ya da efendi durumunda olmalarıdır. Türk toplumu hizmetli görünümünden
çıkartılacaktır.

57 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


HEPAR için dış siyasette tek ilke vardır. ’’Başı dik devlet, onurlu millet.’’ Her
tavır, her görüşme, her protokol, her tutanak, her anlaşmada esas bu olacaktır.
İtibarlı, Güçlü, Bağımsız Türkiye her şeyden daha kıymetlidir.

Kuzey Irak’ta sözde Kürt Devleti konuşuldukça adil ve doğru olmayan bir
şekilde çözümlenmiş olan ‘’Musul’’ ana mesele olarak, 1925 yılı Milletler
Cemiyetinin entrikaları ortaya konularak gündeme getirilecektir. Türkiye’nin
onaylamadığı ve onaylayamayacağı hiçbir oluşumun ya da Türkiye’nin dışında
kalacağı bir uzlaşının ve çözümün yaşayamayacağı kesindir.

Ordu, doğrudan ve dolaylı olarak fiilen siyaset dışı kalacaktır. İçeriden ve


dışardan Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde oynanan oyunlar ve çirkin saldırılar
sona erdirilecektir. Ordu günün ve geleceğin savaşlarına göre
teşkilatlandırılacak, mevcutlar azaltılacak, askerlik kısaltılacak, yedek subaylık
kaldırılacaktır.

Tüm ülke kaynakları seferberlik yıldırım planları içinde birleştirilecektir.

Devletin sahibi millettir.

Devlet halka hizmet için vardır.

İç ve dış güvenlik kesinlikle sağlanacaktır. Bunu sağlamak için içten ve dıştan


devletin hakimiyetine zarar vermeye yönelik her türlü fiili hareket ve saldırı
önlenecektir.

Milletin ekonomik ihtiyaçları ve refahı ile sağlık, eğitim, eşitlik, hürriyet, adalet
yoluyla saadeti temin edilecektir.

Lüzumsuz bürokratik, zaman hırsızı tüm işlemler kaldırılacaktır.

Millet hayatını devam ettirmek, bunun için milleti meydana getiren dil, töre, din,
tarih, edebiyat gibi kültür unsurları aslı bozulmadan muhafaza edilerek
geliştirilecek ve millî kimlik, milli şuur ve milli birlik kuvvetlendirilecektir.

Çağdaş bilim ve teknoloji toplum hayatında esas kılınacaktır.

Ülke yönetimini dış güçlere rehin verenlerin, çalanların, çırpanların,


hortumcuların, halkımızın lokmasına el koyanların, ver-kurtulcuların,
mandacıların sonları tarihteki benzerlerinden farklı olmayacaktır.

İşsizlikle, yoksullukla, açlıkla, yolsuzlukla, hortumcularla mücadele edeceğiz.

58 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ


Cumhuriyet düşmanları ile mücadele edeceğiz.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı bağımsızlık ateşi hiçbir zaman
sönmeyecektir.

Mücadelemiz bir bağımsızlık mücadelesi olacaktır.

Bağımsızlığımızı ayaklar altına almak isteyen mandacılarla, ilkesizlerle, ilkelere


ihanet edenlerle mücadele edeceğiz.

Ulusal onurumuzu yeniden yükselteceğiz.

Ulusal bağımsızlığın şerefini yeniden yaşatacağız.

Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıracağız.

Bu mücadelede halkımızın sözcüsü ve öncüsü olacağız.

Her zaman halkın yanında, her işte halkın desteği ile çalışacağız.

Millete bahane anlatmayacağız!

İçeride ve dışarıda, her zaman ve her yerde; hak ve eşitlik esas olacaktır.

59 HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ

You might also like