You are on page 1of 17

Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

Dünü, Bugünü, Yarını

Hazırlayanlar
Ali Ünal
Gökhan Övenç
Zahid Tuncel
Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği

Büyükdere Cad. Naci Kasım Sok. No:3/1 Hüseyin Özer İş


Merkezi 34387 Mecidiyeköy/Şişli İstanbul

Tel: +90(212) 356 41 85 Fax: +90(212) 356 41 87

info@ekopolitik.org
Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

İçindekiler

Uluslararası Para Sistemini Hazırlayan Nedenler .................................................................................... 4


Bretton Woods Sisteminin Doğuşu ......................................................................................................... 4
Altın Standardı Sisteminin Sona Ermesi ve Bretton Woods’un Çöküşü ................................................ 5
Bretton Woods’dan 2008 Krizine Kadar Geçen Süreç ............................................................................ 7
Doların Rezerv Para Olarak Sorgulanmasına Neden Olan Temel Faktörler ............................................ 9
Doların Rezerv Para Olarak Geleceğine İlişkin Düşünceler.................................................................... 13

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 2


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

G İRİŞ

Bundan 65 yıl önce Bretton Woods konferansında; altına dönüştürülebilen tek para
biriminin dolar olması ve diğer ülke para birimlerinin değerinin dolara endeksli olmasına
karar verildi. Bu tarihten sonra kısa bir süre içerisinde dünyanın rezerv para birimi
haline gelen Amerikan doları, Bretton Wood’dan bugüne kadar geçen süre içerisinde bir
çok badireler atlatmasına rağmen, dünyanın rezerv para birimi olmaya devam etti.

Öte yandan 2008 yılında başlayan küresel kriz ile birlikte, devletin ekonomideki
rolünden iktisat teorilerine kadar bir çok kurum ve yapı tekrar sorgulanmaya başlandı.
Krizle birlikte sorgulanmaya başlanan bir diğer konu da ; ‘dünyanın rezerv parası
olan ABD dolarının tahtını koruyup koruyamayacağı’’na ilişkin oldu.

Doların dünyanın rezerv para birimi özelliğini kaybedip kaybetmeyeceği veya


önümüzdeki sürecin nasıl gelişeceğine ilişkin bir çok farklı görüş ortaya atılmış
durumda. Bu doğrultuda bu çalışma; doların geleceğine ilişkin olarak ortaya çıkan soru
işaretlerinin nedenlerini tespit etmeyi ve bir rezerv para birimi olarak doların geleceğinin
nasıl olacağı sorusuna cevap vermeyi amaçlamaktadır.

Bu soruya cevap verebilmek için; öncelikle ABD dolarının dünyanın rezerv parası olma
süreci değerlendirilmiş, ve sonrasında dolara dayalı dünya ekonomisinin günümüze
kadar nasıl biçimlendiği analiz edilmiştir.

Devam eden kısımda, doların rezerv para olarak sorgulanmasına neden olan ekonomik
faktörler üzerinde durulmuş ve sonrasında doların geleceğine ilişkin yorum ve
değerlendirmelerde bulunulmuştur.

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 3


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

Uluslararası Para Sistemini Hazırlayan Nedenler

19. yy. boyunca ve 20. yy.’ın başlarında altın, ülkeler arası ticaretten kaynaklanan uluslararası
para hareketlerinde anahtar role sahip oldu. Altın standardı sistemine göre, kurların
uluslararası değeri, altın karşılıkları üzerinden belirleniyordu. Altın üzerinden karşılıkları
dalgalı değişkenlik göstermeyen ve sabit kalabilen kurlar, uluslararası kredibilitesi yüksek ve
rezerv parası olarak kullanılan paralardı ki mesela İngiliz Pound’u II. Dünya Savaşı’na dek
böyle bir role sahipti. Fakat, 20. yy’ın ortalarından itibaren altın üretiminin uluslararası ticaret
ve yatırımlara yetecek düzeyde olmaması ve en önemlisi, o dönem için bilinen altın
rezervlerinin hatırı sayılır miktarının, II. Dünya Savaşı sonunda Batı Avrupa-ABD cephesi
karşıtında yer alan Sovyetler Birliği topraklarında yer alması gibi hususlar, dönemin diğer
güçlü ülkeleri nezdinde bu altın standardı sisteminden vazgeçilmesi gereğini doğurdu.
Bretton Woods toplantılarının yapıldığı dönemde, II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinden uzak
kalmayı başaran ABD, çok büyük bir dev olarak dünya arenasına çıkmıştı.

Diğer tarafta ise II. Dünya Savaşı’nın Nazi Almanya’sının yenilgisi ile sonuçlanmasının yıkıcı
etkileri bariz bir şekilde kendini göstermekteydi. Bu durum savaş sonrası dönemin önemli bir
sorunsalı haline gelmişti. Bu bağlamda, özellikle savaştan oldukça olumsuz bir şekilde
etkilenen Avrupa ülkelerinin uluslararası ekonomik sistem ile yeniden bütünleşmeleri
yönündeki çabalar ön plana çıkmıştır.

Bretton Woods Sisteminin Doğuşu

Bretton Woods anlaşmasının politik temelleri olarak, 1929 Büyük Ekonomik Bunalımı’nın ve
II. Dünya Savaşı’nın dünya ülkelerince paylaşılan ortak deneyimleri ve hali hazırda bir büyük
gücün (ABD) küresel para meselelerinde baskın liderlik rolü için hem istekli olması hem de
diğer ülkelerce bunun uygun görülmesi söylenebilir. Bu toplantılarda, uluslararası rezerv para
birimi olarak ABD dolarının ($) kullanılması üzerinde uzlaşmaya varıldı ve ABD dolarının altın
olarak karşılık değeri sabitlendi. (1 ons altın=35 $) Bundan böyle ABD, dünya devletlerine
getirdikleri her ons altın için 35 dolar karşılığını ve tersi şekilde her geri getirilen 35 dolar için
1 ons altın karşılığını vermeyi taahhüt etmiş oldu. Bunun pratik anlamı, ABD’nin serbest
şekilde –(tek sınırlama, kâğıt üzerindeki anlaşma gereği altın rezervlerinin karşılığını

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 4


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

muhafaza etmek)- para basarak enflasyonunu ihraç


etmesi, bastığı kâğıt paralar karşılığında dış
ülkelerden mal ve hizmet satın alabilmesiydi. Bu
durum elbette ABD’nin küresel hegemonyasını
pekiştiren bir süreci başlatmış oldu.

Temmuz 1944’te ABD’nin New Hampshire


eyaletindeki Bretton Woods’da Uluslararası Para
Fonu’nun kurulması ile üye ülkelerin ödemeler
dengelerinde karşılaştıkları güçlüklerin çözümünde katkıda bulunmak, kambiyo istikrarını
sağlamak ve özellikle Fon’a üye ülkelerin ulusal para değerlerini düşürmelerine engel olmak
amaçlanıyordu. Ayrıca, çok taraflı dış ödemeler sisteminin de kurulması IMF’nin önde gelen
amaçlarından biriydi.

IMF dışında Marshall Planı çerçevesinde kurulan örgütlerden biri de 1948 yılında kurulan
Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı olmuştur. Bu örgütün amacı savaş yıkıntıları içindeki
Avrupa’nın yeniden inşası ve sürekli ve dengeli ekonomik kalkınma olmuştur. Avrupa
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Uluslararası Para Fonu’nun kuruluşları, II. Dünya Savaşı’nda
birbiri ile savaşan devletlerin bir araya gelerek 1951 yılında Schumann Planı çerçevesinde
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu kurmalarına önemli bir zemin hazırlamıştır. Böylece,
Avrupa’nın savaş sonrası dönemde toparlanması için uygun bir ortam sağlanarak ilerleyen
dönemlerde ekonomik ve siyasal bütünleşmenin sağlanması Avrupalı devletlerin
gündemlerinde ön sıralarda yer almıştır. Özellikle, 1957 Roma Antlaşmalarında da “Tek
Pazar” hedefi güçlü bir şekilde uygulanmaktaydı.

Altın Standardı Sisteminin Sona Ermesi ve Bretton Woods’un Çöküşü

1950-1959 yılları arasında, ABD, hemen hemen her yıl dış açık verdi. Bu açıklar, büyük
ölçüde, ABD hükümetinin finansal yükümlülükler yaratmasıyla finanse edildi. Bu finansal
yükümlülükler, 35 $ sabit fiyatından altın konvertibilitesine sahip idiler. Bu yıllarda, ABD, bu
yükümlülüklerini karşılayacak miktarın üzerinde altın stokuna sahip olduğundan; bu durum,
sistem açısından alarm verici olarak kabul edilmemiş, aksine, altın stoklarının ülkeler arasında
daha dengeli bir şekilde dağılması açısından sağlıklı bir durum olarak görülmüştü.
| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 5
Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

1960'larda, altının resmi dolar fiyatının yükseltilmesini savunan düşünceler ortaya atıldı.
ABD, dolar stokunun % 60'ını kaybetme yolunda olmasına rağmen; Kennedy ve Johnson
yönetimleri bunu reddettiler. Çünkü o sırada iki büyük altın üreticisi olan Güney Afrika ve
Sovyetler Birliği, ırkçı ve komünist yönetimleri dolayısıyla ABD'nin siyasi açıdan karşı olduğu
ülkelerdi. Altının fiyatını yükseltmek yerine, onu ikame edecek bir uluslararası rezerv yaratma
yolunu seçtiler: 'Kağıt altın' olarak da anılan Özel Çekme Hakları. ÖÇH'ler altın garantisine
sahip idiler ve altın kıtlığını ortadan kaldırmaları ümit ediliyordu. Fakat bu çözüm çok geç ve
yetersiz miktarda uygulandığından, aşırı altın talebini karşılayamadı ve 1970 - 1971 yıllarında
ortaya çıkan resesyonun doları iyice zayıflatması ve ABD'den Avrupa'ya büyük miktarlarda
sermaye akımı olmasıyla, sistem çöktü. The Bank of England, elindeki dolarları altına
çevirmeye başladı. Onu diğer merkez bankalarının takip etmesiyle çöküş başladı.

Sistemin çöküşünü hazırlayan bir başka sebep, 1949 ile 1967 yılları arasında döviz kurlarının
esneklikten hayli uzak bir hale gelmesidir. Halbuki, bu yıllarda, ülkeler önemli dengesizliklerle
karşı karşıya idiler. Bu süreçte Japon yeni ile Alman markı güçlenirken; İngiliz sterlini ile
Amerikan dolarının zayıflamasıydı. İhracata dönük büyümeye önem veren Almanya ile
Japonya, bu sektörlerine zarar verecek bir revalüasyondan kaçınarak, döviz rezervlerinin
artmasına izin verdiler. Buna karşılık, ABD ve İngiltere, milli gurur ve daha önemlisi,
paralarının uluslararası rezerv para olması sebebiyle, devalüasyondan kaçındılar.
Devalüasyon yapmaları halinde, bu paraları ellerinde tutan ülkelerin rezervleri reel olarak
değer kaybedecek, dolayısıyla, artık bu paraları daha az elde tutmak isteyeceklerdi. Buna ek
olarak, ABD'nin devalüasyon yapması, altının resmi fiyatının yükseltilmesi anlamına gelecek
ve yukarıda bahsedildiği gibi, bundan Güney Afrika ile Sovyetler Birliği ve özel spekülatörler
kazançlı çıkacaktı.

Son olarak; sistem, ekonomik şartlarda meydana gelen farklılaşmanın yanında küresel
istikrarsızlıklar sebebi ile de gerilim altında kaldı: 1960'ların sonları ile 1970'lerin başlarında,
ülkeler arasındaki faiz farklılıklarında hızlı bir artış oldu; rezerv hareketleri hızla yön
değiştirmeye başladı. 1970'lerin başında, rezerv miktarlarında görülmemiş ölçekte
büyümeler yaşandı; birkaç ülkede, bu yıllarda, hızlı ücret artışları meydana geldi; ayrıca,
enflasyondaki yükselme, güçlükleri daha da arttırdı. Nihayet, 1972 - 1973 yıllarındaki,
tüketim malları fiyatındaki hızlı artış ve daha da önemlisi, 1973 - 1974 yıllarında meydana
gelen petrol şoku, sisteme son darbeyi vurdu.

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 6


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

Bretton Woods’dan 2008 Krizine Kadar Geçen Süreç

Bretton Woods sistemi ile doların dünya üzerinde egemen para birimi olmasını sağlayan bir
sistem kurulmuştu. Bu sisteme göre; diğer ülkelerin elinde bulunan doların ABD’nin altın
rezervini aşmaması
gerekmekteydi. 1971 yılında
altın standardından
vazgeçilmek zorunda
kalınması ve sonrasında
doların devalue edilmesiyle
Bretton Woods sistemi de
büyük yara alırken, 1973
yılındaki petrol krizi Bretton
Woods sisteminin çöküşünün de ilanı oldu.

1973 yılından itibaren dünyadaki para birimlerinin değeri ile altın arasında bağ kalmamıştı.
Para birimlerinin dalgalanmaya başlaması ile öncelikle, Avrupa'nın önde gelen paralarının
ortak bir biçimde dalgalanması sağlanmaya çalışıldı. Fakat, hangi paranın anahtar para olması
gerektiği konusunda bir görüş birliği yoktu. Neticede, bu teşebbüs hakim kaldı ve Avrupa'da
istikrarsız döviz kurları dönemi başlamış oldu. Dolarda yaşanan bu dalgalanmalardan
korunmak ve kendi uluslar arası para birimine sahip olmak isteyen Avrupa ülkeleri, 1979’da
ismi daha sonra euro olan Avrupa Para Birimi (ECU) fikrini de bu süreç içerisinde ortaya
attılar.

Bretton Woods sisteminin çöküşünden sonra ABD dolarında yaşanan değer kaybını yan
tarafta yer alan grafik daha net bir biçimde ortaya koymaktadır. Doların altın cinsinden satın
alma gücü paritesinin yer aldığı bu grafikte, altın standardı sisteminin devam ettiği 1954
yılında 1 dolar ile 900 mg altın alınabildiği görülmektedir. Bretton Woods sisteminin çökmesi
sonucu bu oran, 1971 sonrası ciddi bir düşüşe geçmiş ve 1974 yılında 1 dolar ile ancak 150
mg altın alınabilmiştir.

Bretton Woods sisteminin çöküşünü takip eden yıllarda da ABD dolarında değer kaybı devam
etmiştir. Özellikle ABD ekonomisinde 1980’li yıllarında başından itibaren yaşanan resesyon,

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 7


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

ABD’nin para politikasında değişikliğe gitmesine neden olmuştur. Doların değerinin


düşürülmesiyle, en başta otomotiv sektörü olmak üzere ABD ürünlerinin dünya fiyatlarıyla
rekabet edebilmesi ve ihracatını artırması amaçlanmıştır.

Dolarda yaşanan değer kaybına ve uluslararası döviz kurlarında yaşanan istikrarsızlığa çözüm
bulabilmek amacıyla 1985 ve 1987 yıllarında Plaza ve Louvre Antlaşmaları gerçekleştirilmiştir.
Bu anlaşmalar ile sağlanan konsensüs, ABD dolarının 2008 yılında başlayan küresel krize
kadar dünyanın rezerv para birimi olarak kalmasında en önemli etken olarak kabul
edilmektedir.

1985 yılında ABD, Batı Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya bakanları arasında New York’da
varılan anlaşma ile, dolar kurlarında yaşanan dalgalanmalara karşı uygulanacak ekonomi
politikaları kararlaştırılmıştır. Plaza anlaşması olarak adlandırılan bu anlaşmanın kararlarına
göre; ABD büyüyen federal açıklarını azaltmayı, Japonya para politikasını gevşetmeyi ve
Almanya vergi indirimi uygulamayı kabul etmiştir. Plaza anlaşması sonrasında, doların mark
ve yen karşısında değeri düşmüştür. Fakat başta ABD’nin bütçe açıklarının devam etmesi ve
1987 sonunda doların, mark ve yen karşısında % 54 değer kaybetmesi nedeniyle bu beş
devlet doların değerinin korunması amacıyla tekrar bir araya gelmişlerdir. 1987 yılında
yapılan Louvre anlaşmasına göre; doların değerini korumak üzere ABD finans politikasını
sıkılaştırmaya, Japonya para politikasını gevşetmeye söz vermişlerdir. Ayrıca anlaşmaya taraf
olan ülkeler, uluslararası döviz kurlarında yüksek oranda değişimler olması halinde müdahale
etme kararı almışlardır.

1985 yılındaki Plaza anlaşması ve 1987 yılındaki Louvre anlaşmaları, ABD dolarının dünya
ekonomisinde oynadığı rolün diğer ülkeler açısından önemini ve sermaye piyasalarının
küreselleşme derecesini ortaya koyması açısından önemlidir.

ABD tarafından doların değer kaybetmesine izin verilerek imalat sanayine rekabet avantajı
sağlanmasına ilişkin düşük dolar kuru politikasına ek olarak, ABD tarafından yürütülen bir
diğer politikada faiz oranlarında değişikliğe gidilerek finansal büyüme sağlanması politikası
olmuştur. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren uygulanan faiz artırımları ile Amerikan
finans piyasalarına nakit akışı başlamıştır. Bu nakit akışı sayesinde artan hisse senedi
fiyatlarına ek olarak, kredi alımlarının maliyeti hatırı sayılır düzeyde artmış ve aşırı
değerlenmiş hisse senetleri üzerinden Amerikan ekonomisinin büyümeye devam etmesi

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 8


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

sağlanmıştır. ABD’nin imalat sanayinde önemli üretim artışları olmamasına rağmen, imalat
dışı alanlarda aşırı değerleme üzerinden yaşanan fiyat artışlarıyla ortaya çıkan ekonomik
büyümenin ilk örneği 1990’lı yılların sonu ve 2000’lerin başında yaşanan ‘‘yeni ekonomi’’
dönemi olmuştur.

2000’li yıllardan itibaren ise faiz oranlarında düşüşe gidilerek ucuz para ortamı yaratılmış ve
ABD ekonomisinde meydana gelen suni tüketim ve ‘‘emlak balonu’’ ile sağlanan fiyat
artışları, küresel ekonomik büyümenin 2008 krizine kadar ana itici gücü olmuştur.

Doların Rezerv Para Olarak Sorgulanmasına Neden Olan Temel Faktörler

2008 yılında başlayan krizin ilk günlerinde birçok yatırımcı daha güvenli bir yatırım aracı
olarak gördükleri dolara hücum etmişlerdi. Dünya ekonomisinde görülen kısmi normalleşme
ile birlikte bu süreç tersine döndü ve Amerikan dolarının diğer para birimleri karşısındaki
değeri tarihi düşük seviyelere geriledi. Bu durum beraberinde doların dünya çapındaki rezerv
para birimi özelliğini kaybetmekte olduğu tezlerinin daha sık gündeme gelmesine yol açtı.

Doların tartışılmaya başlanmasıyla ortaya atılan ilk teklif Avrupa Merkez Bankası’ndan (AMB)
geldi. AMB Başkanı Trichet, dünyanın Bretton Woods kurallarına geri dönmesini önerirken,
İtalya ekonomi bakanı Tremonti ise, Bretton Woods'a geri dönülmesini, ancak bu kez
referans para birimi olarak dolardan euroya geçilmesini önerdi. Avrupa’dan gelen önerilere
ek olarak, Rusya ve Hindistan’dan da, doların rezerv para birimi olma özelliğini sorgulayan
açıklamalarda bulunuldu. Rusya Devlet Başkanı Medvedev, dolar sistemi veya başka bir
deyişle dolara dayalı sistemin kusurlu olduğunun ortaya çıktığını söylemişti. Hindistan
Başbakanı'nın ekonomi danışmanı da Hindistan'a dolardan uzaklaşarak döviz rezervini
çeşitlendirmesini tavsiye etmişti. Bu önerilerden belki de en önemlisi ise Çin tarafından
yapıldı. 2 trilyon dolara yakın varlığı ile dünyanın en fazla dolar tutan ülkesi olan Çin’in devlet
başkanı Hu Cintao; doların rezerv statüsünün IMF tarafından oluşturulan sentetik bir para
birimi olan, ve değeri doların, euronun, yenin ve poundun ağırlıklı ortalaması olan SDR’ye
(Özel çekme hakları) transfer olması gerektiğini belirtti. Bu görüşlerin ortaya çıkmasına ve
ABD dolarının dünyanın rezerv para birimi olarak devam edip etmeyeceği soru işaretlerinin
oluşmasına neden olan en önemli sebep, ABD dolarının diğer para birimleri karşısında

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 9


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

değerinin hızlı bir şekilde geriliyor olmasıdır. Bir para biriminin değerinde ortaya çıkan
gerileme, kuşkusuz o ülkenin ekonomisi ile ilgili içsel faktörler ile yakından ilgilidir. Bu içsel
faktörlerden bir tanesi de, dolar miktarında görülen artıştır.

Yukarıda yer alan tabloda; dünya genelinde ticareti yapılan belli başlı emtiaların üretim
miktarlarında 1960-2007 yılları arasında yaşanan üretim artışları gösterilmektedir. Bu tabloda
dolar da bir meta olarak ele alınmış ve dünyadaki dolar miktarındaki artış oranı diğer
emtialardaki artış oranı ile karşılaştırılmıştır. Tabloya göre; 1960-2007 yılları arasında
dünyadaki ABD dolarının yüzde 2389 oranında artmış olduğu görülmektedir. Aynı dönemde
alüminyumdaki üretim artışı yüzde 744 oranında olup, çelik ve petrol üretim miktarındaki
artışlar ise sırasıyla, yüzde 361 ve 248 oranında gerçekleşmiştir. Bu veriler dünyadaki dolar
miktarının nasıl bir artış süreci izlediğini gözler önüne sermektedir.

Tabloda yer alan verilerde; özellikle 1980’li yıllardan sonra dolar miktarında oldukça hızlı bir
artışın başladığı görülmektedir. Bu yıllar ABD’nin borçluğunun da hızlı bir artış sürecine girdiği
yıllardır. Aşağıda yer alan tabloda görüldüğü üzere; 1980 yılından itibaren ABD’nin
borçlarında hızlı bir artış yaşanmıştır. 1980 yılında 380 milyar dolar olan ABD’nin dış borcu,

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 10


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

1990 yılında 910 milyar dolara,


2000 yılına gelindiğinde ise 5,6
trilyon dolara yükselmiştir. 2003
yılından itibaren özellikle Irak
savaşının borçlanarak finanse
edilmesi nedeniyle hızlı bir şekilde
artmaya devam etmiş ve krizin
başladığı 2008 yılında 10 trilyon
dolar seviyesine yükselmiştir.
GSYİH’ya kıyasla ABD borçlarında
yaşanan artışın net değişimi yandaki
grafikte görülmektedir. 1980 yılında
yüzde 33,3 seviyesinde bulunan
ABD borçlarının GSYİH içindeki
oranı, 2000 yılına gelindiğinde
yüzde 58 seviyesine yükselmiştir.

1980’lı yıllardan itibaren ABD’nin


artan borçlanması dış ticaret fazlası
veren ülkeler tarafından
karşılanmıştır. Öncelikle Japonya ve
sonrasında Çin ellerinde biriken dış
ticaret fazlalarını ABD Hazine’sinin
çıkardığı borçlanma kağıtlarına
yatırmışlar ve bu borçlar ABD hane
halkının tüketimi olarak tekrar
Japon ve sonrasında Çin ürünlerine
talep olarak geri dönmüştür. 2008
yılında başlayan krize kadar devam eden sistem kabaca şu şekilde işlemiştir; ABD’li şirketler
sermayeleri ve teknolojileri ile başta Çin olmak üzere diğer üretim merkezlerine yatırım
yapmışlar, bu ülkelerde ucuz emek gücü ile üretilen mallar ağılıklı olarak ABD ve Avrupa
pazarına satılmaya başlanmış ve elde edilen gelirler tekrar ABD hazine kağıtlarına dönmüştür.

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 11


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

Sonsuza kadar devam


edemeyeceği açık olan bu
sistem, 2008 mali krizi ile
sekteye uğramıştır.

Küresel krizle birlikte


ekonomiyi canlandırmaya
yönelik açılan teşvik
paketleri, finansal kurumların
kurtarılması nedeniyle artan
mali yükümlülükler, zaten borçlu olan ABD’yi daha da borçlu hale getirmiştir. Bir önceki
sayfada yer alan tabloda, 2009-2014 yıllarına ilişkin tahminlere göre ABD’nin toplam
borçlarının GSYİH’ya oranı yer almaktadır. 2008 yılında bu oran yüzde 70,2 oranında
gerçekleşmiş olmasına rağmen, 2010 yılında ABD’nin toplam borcunun milli gelirinden daha
fazla olacağı tahmin edilmektedir. Aşağıdaki tabloda, krizin başladığı Eylül 2008 tarihinden
bugüne kadar açıklanan en güncel veriler ışığında, ABD’nin M1 para arzında görülen gelişme
yer almaktadır. Ekonomideki nakit para, vadesiz mevduat ve çeklerin toplamını ifade eden
ABD’nin M1 para arzı, krizin
başladığı Eylül 2008
tarihinde 1,45 trilyon dolar
seviyesinden Ekim 2009
sonunda 1,66 trilyon dolara
yükselmiştir. Bu tabloda yer
alan veriler, ABD dolarında
kriz döneminde yaşanan
parasal genişlemeyi ortaya
koymaktadır.

ABD’nin bütçe performansına ilişkin veriler de, doların geleceğine duyulan güvensizliğin
nedenlerinden birini oluşturmaktadır. 2007 yılı sonunda 160 milyar dolar olan ABD’nin bütçe
açığı 2008 yılında 454,8 milyar dolara yükselmiştir. ABD’de mali yılın sona erdiği 30 Eylül
itibariyle 2009 yılı bütçe açığı, 1 trilyon 750 milyar olarak gerçekleşmiştir. Bu gerçekleşme
milli gelire oranı bakımından 1945 yılından bu yana görülen en yüksek bütçe açığı olarak

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 12


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

tarihe geçmiştir. 2010 yılının bütçe açığına ilişkin tahminler ise 1 trilyon 170 milyar dolar
seviyesinde bulunmaktadır.

ABD Hazinesine ait borçlanma kağıtlarını ellerinde bulunduran belli başlı ülkelerin yer aldığı
aşağıdaki tablo, doların uluslar arası para birimi olmasını tehdit eden Çin faktörünü açıklar
niteliktedir. Bu tabloya göre Çin 797,1 milyar dolarlık ABD hazine kağıdı sahipliği ile ABD’ye
en fazla borç vermiş ülke konumundadır. Çin ve Japonya’nın sahip olduğu hazine kağıtlarının
toplam içerisindeki payı ise yüzde 44.3 seviyesindedir. Merkez Bankası rezervleriyle birlikte
yaklaşık 2 trilyon dolar civarında dolarlık varlığa sahip olan Çin, ABD dolarının geleceği ile ilgili
endişelerini yüksek sesli olarak ifade etmeye başlamıştı. Bunu takiben, geçtiğimiz Haziran
ayında ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner Çin’i ziyaret ederek Çin hükümetine , dolara
bağlı varlıklarının güvende olduğunu söyledi. ABD Hazine bakanı tarafından verilen
güvencenin Çin hükümetini ne derecede rahatlatmış olduğu tam olarak bilinmemesine
rağmen, kısa vadede Çin’in ABD’nin güvencesine inanmaktan başka seçeneği yok gibi
durmaktadır.

Buraya kadar sıraladığımız ekonomik faktörlerin yanında ABD’nin siyasal ve askeri gücüne
ilişkin şüphelerin oluşmaya başlaması da, doların rezerv para olarak geleceğinin
sorgulanmaya başlamasında önemli bir faktördür. 11 Eylül 2001’den sonraki süreçte ABD’nin
başlattığı Irak ve Afganistan savaşlarında kısa sürede istediği sonuçları alamamış olması,
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra tek kutuplu dünyanın süper gücü konumunda
bulunan ABD’nin askeri gücünün sorgulanmaya başlamasına neden olmuştur. Bu rapor
kapsamında yalnızca doların geleceğine ilişkin ekonomik faktörler incelenmiş olmakla
birlikte, doların rezerv para olarak geleceğinin sorgulanmaya başlamasının nedenleri
arasında ABD’nin askeri gücüne duyulan güvene ilişkin soru işaretlerinin oluşmaya
başlamasının gözden kaçırılmaması gereken önemli bir faktör olduğunu vurgulamak
gerekmektedir.

Doların Rezerv Para Olarak Geleceğine İlişkin Düşünceler

2008 yılında başlayan küresel krizin en kötüsünün geride kaldığına ilişkin yorumlar bugün
gelinen noktada ağırlık kazanmış durumda. Son açıklanan büyüme verilerinde krizin merkez

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 13


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

üssü olan ABD’nin 2009 yılı üçüncü çeyreğinde tekrar büyümeye geçmiş olması da bu
yorumları güçlendirmektedir. Öte yandan, krizin ne zaman sonlanacağı ve ikinci hatta üçüncü
dalgaların gelip gelmeyeceği ise halen belirsizliğini korumaktadır. Doların rezerv para olarak
geleceğinin sıklıkla sorgulanmaya başlamasının en büyük nedeni de bu belirsizlikten
kaynaklanmaktadır.

Bu belirsizliğin giderilmesine yönelik kararlar ise dünya liderleri tarafından henüz


alınmamıştır. Bu yönde kararlar çıkmasının beklendiği, geçtiğimiz Ekim ayında İstanbul’da
düzenlenen IMF-Dünya Bankası toplantılarında yeni para düzenine ilişkin somut bir karar
veya bir düzenleme kararı alınmamıştır. Krizin önümüzdeki dönemde nasıl bir seyir
izleyeceği, doların geleceğine ilişkin tartışmalarında şiddetini belirleyen en temel gösterge
olacaktır. Krizin mevcut durumdan daha olumsuz bir hal alması, doların geleceği ile ilgili
tartışmaları ve kur hareketlerini olumsuz yönde etkilerken, krizden çıkışın başladığına ilişkin
verilerin gelmeye devam etmesi bu tartışmaların şiddetini en azından kısa vadede
azaltacaktır.

Kuşkusuz Amerikan dolarının rezerv para olarak gücünü koruyabilmesi ABD’nin ekonomik,
siyasi ve askeri gücü ile yakından ilgilidir. Buraya kadar analiz ettiğimiz veriler, ABD’nin
ekonomik gücünün krizle birlikte ciddi oranda yara aldığını göstermektedir. Öte yandan,
Afganistan ve Irak’ta ne kadar başarılı olduğu sorgulanmaya başlayan ABD’nin askeri gücüne
ilişkin soru işaretleri de oluşmuş durumdadır. Fakat bu değerlendirmeler ABD dolarının kısa
vadede rezerv para olarak dünya sahnesinden silineceği şeklinde yorumlanmamalıdır.

Merkez Bankaları'nın Döviz Rezervleri


'95 '96 '97 '98 '99 '00 '01 '02 '03 '04 '05 '06 '07 '08
ABD Doları 59% 62.1% 65.2% 69.3% 70.9% 70.5% 70.7% 66.5% 65.8% 65.9% 66.4% 65.7% 64.1% 64.0%
Euro 17.9% 18.8% 19.8% 24.2% 25.3% 24.9% 24.3% 25.2% 26.3% 26.5%
Alman Markı 15.8% 14.7% 14.5% 13.8%
İngiliz Sterlini 2.1% 2.7% 2.6% 2.7% 2.9% 2.8% 2.7% 2.9% 2.6% 3.3% 3.6% 4.2% 4.7% 4.1%
Japon Yen'i 6.8% 6.7% 5.8% 6.2% 6.4% 6.3% 5.2% 4.5% 4.1% 3.9% 3.7% 3.2% 2.9% 3.3%
Fransız Frangı 2.4% 1.8% 1.4% 1.6%
İsviçre Frangı 0.3% 0.2% 0.4% 0.3% 0.2% 0.3% 0.3% 0.4% 0.2% 0.2% 0.1% 0.2% 0.2% 0.1%
Diğer 13.6% 11.7% 10.2% 6.1% 1.6% 1.4% 1.2% 1.4% 1.9% 1.8% 1.9% 1.5% 1.8% 2.0%
Kaynak:IMF

Yukarıda yer alan tablo, dünya merkez bankalarının rezerv para olarak ellerinde tuttukları
yabancı para miktarlarının oransal değişiminin yıllar içinde gelişimini göstermektedir. 2008
yılı sonu itibariyle dünya ülkelerinin merkez bankaların ellerinde bulunan ABD dolarının payı

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 14


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

toplam rezervler içerisinde yüzde 64 oranındadır. Krizle birlikte 2009 yılında bu oranda
azalma gerçekleşmiş olsa dahi, dolar dünyanın en büyük rezerv parası konumunda
bulunmaya devam etmektedir. Öte yandan ABD ekonomisi 2008 yılı veriyle 14.4 trilyon
dolarlık GSYİH ile dünyanın en büyük ekonomisi olmaya devam etmektedir. Yıllardır büyüme
rekorları kıran Çin’in milli geliri ise aynı yıl 4.3 trilyon dolar olmuştur. Yani diğer bir ifadeyle,
dünyanın küresel krizden çıkması için ABD ekonomisinde düzelmenin olması gerekmekte
olup, bugünkü haliyle Çin dünyanın ekonomik büyümesini sırtlanmaya yetecek kadar
ekonomik büyüklüğünün olmadığı ortadadır. Bu nedenle ABD dolarının önümüzdeki bir iki
yıllık süre içerisinde dünyanın rezerv para statüsünü kaybedeceğini beklemek yanlış olacaktır.

Doların değer kaybı onun rezerv para olarak geleceğinin sorgulanmasına neden olmakla
birlikte, krizden çıkış sürecinde zayıf doların ABD’nin işine geldiği de bir gerçektir. Her ne
kadar ABD Maliye Bakanı Timothy Geithner güçlü bir doları desteklediklerine yönünde
açıklamalar yapsa da, ABD’nin elinde en azından kısa vade için güçlü bir dolar için yeterli
imkan bulunmamaktadır. Doların değer kaybetmesiyle ABD malları yurtdışında ucuzlamakta
ve bu durum ABD’nin dış ticaretini azaltıcı etki yapmaktadır. Nitekim ABD Ticaret Bakanlığı
tarafından açıklanan verilere göre, 2009 yılı Ağustos ayında dış ticaret açığı yüzde 3,5
oranında azalarak 30,7 milyar dolara gerilemiştir. Böylelikle 2008 yılı ilk sekiz ayında 695,9
milyar dolar olan ABD dış ticaret açığı, bu yılın aynı döneminde 357 milyar dolara gerilemiştir.
ABD’nin ihracatında ise son dört aydır aylık bazda artışlar yaşanıyor olması zayıf doların
yeniden yapılanma süreci içerisindeki ABD ekonomisi için olumlu etkileri olduğunu teyit
etmektedir.

Fakat ABD dolarının çok fazla değer kaybetmesi de, diğer dünya ekonomilerinin tercih
etmeyeceği bir durumdur. Doların gittikçe ucuzlaması sonucu ithal mallar ABD’liler için daha
pahalı hale geleceği için başta Çin ve AB olmak üzere bu ülkelerin ABD’ye ihracatlarını
olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle başta AB ülkelerinden olmak üzere daha güçlü bir doların
gerekli olduğuna ilişkin açıklamalar gelmektedir.

Doların geleceğine ilişkin tartışmalar iktisat teorileri açısından değerlendirildiğinde de kısa


vadede zayıf dolar, paranın miktar teorisi ile açıklanabilmektedir. Küresel krizden çıkış için
ABD hükümetinin gerçekleştirdiği finansal kurtarmalar ve teşvik paketleriyle dağıtılan
milyarlarca dolar, ABD para biriminin diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesinin en

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 15


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

temel nedenidir. FED tarafından saçılan paraların ise ne zaman ve ne oranda enflasyon olarak
geri döneceği ise, önümüzdeki bir iki yıllık süreçte ABD dolarının değerini belirleyen en
önemli unsur olacaktır. FED’in sıfır faiz politikasından vazgeçerek faiz oranlarını yükseltmeye
başlaması ile birlikte enflasyonda yaşanacak artışlar, elde tutulan ABD doları ve ABD
tahvillerini olumsuz yönde etkileyecektir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde ABD dolarının
değerini belirleyecek olan yine ABD’nin alacağı kararlar olacaktır.

Doların rezerv para olarak geleceğine orta vadeli olarak bakıldığında ise; doların yerine hangi
para biriminin rezerv para birimi olacağının sorusuna net bir şekilde cevap verilmesi
gerekmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerin neredeyse sıfır faizle ABD’ye borç vermesi anlamına gelen dolar
merkezli para sisteminin sürdürülebilir olmadığı ve eşitsiz bir yapı oluşturduğu başta Nobel
ödüllü ekonomist Stiglitz olmak üzere bir çok ekonomist tarafından ifade edilmektedir. Krizle
birlikte ABD bütçe açığının ve borcunun önemli ölçüde artmış olması da önümüzdeki
dönemde ABD dolarının küresel sistem içerisindeki payının azalma sürecinde olacağını ortaya
koymaktadır. Ayrıca Rusya ve Çin gibi ülkelerde ABD dolarının dünyanın tek para birimi
olmasından duydukları rahatsızlığı defalarca ifade etmişlerdir. Fakat başta Çin olmak üzere
birçok ülkenin elinde önemli miktarlarda dolar stokunun bulunması ve hiçbir ülkenin ABD’nin
ekonomik büyüklüğüne kısa dönemde ulaşamayacak olması, doların yerini alacak olan para
biriminin veya para birimlerinin kısa vadede ortaya çıkmayacağını ortaya koymaktadır.

Yine başta Stiglitz olmak üzere iktisatçılar tarafından, uzun vadede doların yerini alabilecek
üç para birimi önerilmektedir. Bu önerilerden birincisi; IMF’in Özel Çekim Hakkı (SDR)yi
oluşturan para birimlerinin gelişmekte olan ülke para birimlerini de kapsayacak şekilde
genişletilerek dünya ticaretinde kullanılması yönündedir. Bu öneri Çin tarafından da
desteklenmektedir. Fakat fiziki olarak tedavülde olmayacak ve kaydi para olarak işlem
görecek SDR’ların dünyanın yeni rezerv para birimi olabileceğine birçok ekonomist olanak
tanımamaktadır. İktisatçılar tarafından önerilen diğer para birimleri ise Çin para birimi yuan
ve AB para birimi eurodur. Dünya’nın rezerv parası olacak ülke para biriminin dünyaya yön
verecek iktisadi, siyasi ve ekonomik güce de sahip olması gerekmektedir. Öncelikle 1999
yılında tedavüle çıkmış olan euro oldukça yeni bir para birimidir. Ayrıca AB henüz tam
anlamıyla maliye politikalarını oturtabilmiş bir yapıya sahip değildir. AB’nin en büyük

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 16


Bir Rezerv Para Birimi Olarak Dolar

ekonomilerinden olan İngiltere’nin Euro bölgesi dışında olduğu gerçeği Euro’nun dünya
parası olabileceğine çok da fazla ihtimal vermemize olanak sağlamamaktadır. Ayrıca AB’nin
kendine ait ordusu olmayan bir oluşum olduğunu da unutmamak gerek. AB dışında diğer bir
güç olan Çin’in de dünya ekonomisini sırtlayabilecek iktisadi bir güce sahip olması mevcut
şartlar içerisinde mümkün gözükmemektedir.

Sonuç olarak; dolar her ne kadar son dönemde diğer para birimlerine karşı değer kaybetmiş
olsa ve geleceği tartışılmaya başlasa da, en azından önümüzdeki bir kaç yıllık dönemde
dünyanın rezerv parası olarak kalmaya devam edecektir. ABD’nin ekonomik ve siyasi olarak
dünyanın süper gücü konumundan yavaş yavaş gerilemesiyle birlikte ABD dolarının
dünyadaki rezerv para olarak kullanım oranı da gerileme süreci içerisine girecektir. Bu
süreçte ABD’nin yarattığı boşluğu doldurabilen ülkelerin para birimlerinin etkinliği de
öncelikle bölgesel olarak artış sürecine girecektir.

Krizden sonra yeniden yapılanan dünya düzeni, tek kutuplu yapıdan bölgeselleşmenin ön
plana çıkmaya başladığı bir dünya düzenine doğru gitmektedir. Bu süreç içerisinde ortaya
çıkacak olan bölgesel güçlerin kendi para birimlerinin bölgesel rezerv para birimleri olarak
kullanımlarının artış göstermesi ve ABD dolarının yavaş yavaş yerini almaya başlamaları
oldukça muhtemeldir. Bu nedenle ABD dolarının yerini alacak yeni bir rezerv para biriminden
öte, bölgesel olarak kullanım alanları olan birçok rezerv para biriminin olduğu bir dünya
finansal sistemine doğru gidiş yaşanmaktadır. Fakat bu dönüşümün yıllar sürecek bir değişim
ve yavaş bir geçiş süreciyle olması oldukça yüksek ihtimaldir.

| Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği www.ekopolitik.org 17

You might also like