You are on page 1of 308

Mary J.

Gander

Harry W. Gardiner

�ocuk ve Ergen Geli�imi

Yay�ma Haz�rlayan

Prof. Dr. Bekir Onur

�evirenler

Prof. Dr. Ali D�nmez

Ankara �niversitesi Dil,ve Tarih-Co�rafya Fak�ltesi

Do�. Dr. Nermin �elen

Uluda� �niversitesi Fen-Edebiyat Fak�ltesi

Prof. Dr. Bekir Onur

Ankara �niversitesi E�itim Bilimleri Fak�ltesi

3. Bask�

:::::::::::::::::

���NDEK�LER

B�R�NC� KES�M:

GEL���M�N TEMELLER�

B�R�NC� B�L�M: G�R��

TAR�HSEL A�lDAN �OCUKLUK

Orta�a�da �ocukluk G�r��

�ocukluk Kavram� Ortaya ��k�yor

Bir �ocukluk D�nyas� Yarat�l�yor

�OCUK GEL���M�N�N B�L�MSEL �NCELENMES�

Deneysel ve Psikanalitik Psikoloji

Geli�imsel Bak� A��s�n�n Ortaya ��k��

�ocuk Geli�iminde Ara�t�rman�n Kullan�lmas�

�ZET

�K�NC� B�L�M: BA�LANGI�LAR

�NSANIN D�LLENMES�
GENET�K M�RAS

Kromozom Nedir?

Gizilg�� Olarak Genetik Miras

Bask�n ve �ekinik Genler

Cinsiyetin Genetik Belirlenmesi

Cinsiyete Ba�l� �zellikler

Genetik �e�itlilik

ZEKA GEL���M�NDE GENET�K ETK�LER

�nsanlarda �kiz Ara�t�rmalar�

Dinamik Etkile�im G�r��

K���L�K GEL���M�NDE GENET�K ETK�LER

Anormal Ki�ilik �zelliklerinin Kal�tsall���

Davran�sal Genetik

GENET�K ANORMALL�KLER

Kromozom Anormallikleri

Anormal Genler

Genetik Rehberlik

ANABABA OLMA KARARI

�ocuk Sahibi Olma Nedenleri

Birle�ik Devletler'de Do�urganl�k E�ilimi

Anababa Olmay� ��renme

Ka� Tane ve Ne Kadar Arayla

�ZET

���NC� B�L�M: DO�UM �NCES� GEL���M

DO�UM �NCES� D�NEM

�lk �� Ay

�kinci �� Ay

���nc� �� Ay

�EVRESEL ETK�LER
Kritik D�nemler

Do�um �ncesi Etkiler: �la�lar ve Kimyasal Maddeler

Di�er Do�um �ncesi Etkiler

�evresel Etkilerle �lgili Son Bir Not

�ZET

D�RD�NC� B�L�M: DO�UM

DO�UM S�RES�

Do�um Komplikasyonlar�

Apgar

DO�UM S�REC�NE TAR�HSEL VE PS�KOLOJ�K BAKI�

Amerika'daki Durum

Do�al �ocuk Do�urma E�ilimi

Do�um S�ras�nda Kullan�lan �la�lar�n Etkisi

Do�umun Psikolojisine �li�kin Di�er E�ilimler

�z�rl� Bir �ocu�un Do�umu

�ZET

�K�NC� KES�M:

BEBEKL�KTE GEL���M

BE��NC� B�L�M:

ALGI VE HAREKET GEL���M�

YEN�DO�ANIN BET�MLENMES�

Bedensel G�r�n�m

Durumlar

K���k Bebekler Aras�ndaki Bireysel Farkl�l�klar

HAREKET KONTROL� VE YETENE�� GEL���M�

Yenido�an�n Refleksleri

Beynin Rol�

Hareket Geli�iminin Temeli Olarak Refleksler

Olgunla�ma ve Uygulama
Hareket Geli�imi ��in Bir Bilgi-�lem Modeli

Hareket Geli�iminin S�ras�

Geli�imin Normatif ve S�rasal �l�ekleri

�LK ALGI YETENE�� VE GEL���M�

Koku ve Tat Alg�s�

�itme Yetene�i

Ko�ullanma ve Al�kanl�k Ara�t�rmas�

G�rme Yetene�i

G�rme Yetene�i Nas�l Geli�ir?

�ZET

ALTINCI B�L�M: B�L��SEL GEL���M VE D�L GEL���M�

�LK B�L��SEL GEL���M

Alg�sal Tercihler

Kavram Geli�imi

D��nmenin ve Ak�ly�r�tmenin Temelleri

Bebeklerde ��renme

�LK D�L GEL���M�

Geli�imsel Psikoleng�istik

Dil Geli�iminde �retme G�r��

Dil Geli�iminde ��renme Kuram�

D�L VE B�L��

Sapir-Whorf Varsay�m�

Dilin Kazan�lmas�na �li�kin Bili�sel Varsay�m

�ZET

YED�NC� B�L�M: �LK TOPLUMSAL GEL���M

BA�LANMA S�REC�

Ba�ar�l� Ba�lanmaya Katk�da Bulunan Etkenler

Ba�lanma Sorunlar�na Katk�da Bulunabilen Etkenler

Geli�im Sorunlar�n� A�ma �abalar�


BA�ARILI BA�LANMANIN SONRAK� GEL���ME ETK�LER�

Uzun S�rekli Etkilerin Kan�tlar�

Erikson'un Kuram�

�ZET

���NC� KES�M:

�LK �OCUKLUKTA GEL���M

SEK�Z�NC� B�L�M: OKUL�NCES� �OCUK:

B�L��SEL GEL���M

�LK �OCUKLUK NED�R?

�LK �OCUKLUKTA GEL���M G�REVLER�

D���NCEN�N GEL���M�

Duyu-Hareket �leyi�inden �lem�ncesi


�leyi�e Ge�i�

�lem�ncesi D��ncenin �zellikleri

Say�larla U�ra�ma Yetene�i

�OCUKLARDA KAVRAMLAR VE KAVRAM GEL���M�

Yapayc�l�k ve Canland�rmac�l�k

�li�kiler

Kavramlar Nas�l Geli�ir?

Kal�p yarg�lar

�LK �OCUKLUKTA B�L��SEL GEL���M� KOLAYLA�TlRMA

Piagetci Programlar

Bili�sel Geli�imi Etkileme

Oyun ve Oyuncaklar

Televizyon ve Bili�

AHLAK GEL���M�

Bili�sel Geli�im Kuramlar�

D�L BECER�LER�

�ZET

DOKUZUNCU B�L�M: OKUL �NCES� �OCUK:


K���L�K GEL���M� VE TOPLUMSAL DAVRANI�

YEN� GEL���M G�REVLER�

TOPLUMSAL GEL���M

Toplumsalla�ma S�reci

Aile ve Anababa Etkileri

Disiplin ve Etkileri

Bo�anma ve �ocuklar

Karde�lerin Etkisi

Ya��t �li�kileri

Oyun D�nyas�

K���L�K GEL���M�

Erikson'un Kuram�

Cinsiyet Rol� Geli�imi

HEYECAN GEL���M�

�ocuklar Heyecan� Nas�l Kazan�rlar?

Baz� �zg�l Heyecanlar

OKUL �NCES� DENEY�MLER

Okul �ncesi Program T�rleri

�ZET

D�RD�NC� KES�M:

ORTA �OCUKLUKTA GEL���M

ONUNCU B�L�M: OKUL �OCU�U:

B�L��SEL GEL���M

ORTA �OCUKLUK NED�R?

ORTA �OCUKLUKTA GEL���M G�REVLER�

D���NCEN�N GEL���M�

�lem�ncesi �leyi�ten Somut �lem �leyi�ine Ge�i�

Somut �lem D��ncesinin �zellikleri

Say�larla U�ra�abilme Yetene�i


Mizah�n De�erini Anlama

AHLAK GEL���M�

Bili�sel Geli�im Kuram�

Toplumsal ��renme Kuram�

Ahlak Geli�imini Kolayla�t�rmada


Bili�sel Bir Yakla��m

AKADEM�K KONULAR

Bili�sel �slup

Zeka

Zeka �l��m�nde Yanl�l�k

Zeka B�l�m� Puanlar�n�n Anlam�

Zeka �zerinde Ailenin Etkileri

Ayr�ks� �ocuklar

�st�n �ocuk

Yarat�c�l�k ve �mgeleme

�ZET

ONB�R�NC� B�L�M: OKUL �OCU�U:

K���L�K GEL���M� VE TOPLUMSAL DAVRANI�

YEN� GEL���M G�REVLER�

Toplumsal Geli�im

Aile ve Anababa Etkisi

Ya��t �li�kileri

Empati Geli�imi

K���L�K GEL���M�

Erikson'un Kuram�

Cinsiyet Rol� Geli�imi

HEYECAN GEL���M�

�ocuklar�n Korkular�nda Geli�imsel De�i�imler

Baz� �zel Korkular ve Fobiler


Korkular�n ve Fobilerin Ortadan Kald�r�lmas�

Sald�rganl���n Geli�imi

OKUL DENEY�MLER�

Okul Ortam� T�rleri

��retmenlerin Etkisi

�lkokul Ders Kitaplar�

�ki Dilde E�itim

Avantajs�z �ocuklar

�ZET

BE��NC� KES�M:

ERGENL�KTE GEL���M

ON�K�NC� B�L�M: BEDENSEL, C�NSEL,


B�L��SEL GEL���M

ERGENL�K NED�R?

ERGENL�KTE GEL���M G�REVLER�

BEDENSEL VE C�NSEL GEL���M

Bedensel De�i�imler

Birincil ve �kincil Cinsiyet �zellikleri

Beden �mgesi

Erken ve Ge� Olgunla�anlar

Cinsel Geli�im

B�L��SEL GEL���M

Piaget: Soyut �lem D��ncesi

Elkind: Ergen Benmerkezlili�i

Kohlberg: Ahlak Geli�imi

�ZET

ON���NC� B�L�M: K���L�K GEL���M� VE


TOPLUMSAL DAVRANI�
T

TOPLUMSAL GEL���M

Aile �li�kileri
Ya��t �li�kileri

K���L�K GEL���M�

Erikson'un Kuram�

Kimlik ve Benlik Kavram�

OKUL DENEY�MLER�

Yeni Geli�im G�revleri

��rencilerin Okul Kar��s�ndaki Tutumlar�

��retmenlerin Rol�

Di�er Etkiler ve Sonu�lar

Liseden Ayr�lma

MESLEK SE��M�

Mesle�e �li�kin Baz� G�r�ler

�nemli Etki Kaynaklar�

Lise S�ras�nda �al�ma

ERGENL�K SORUNLARI

Ergen Su�lulu�u

�la� Ba��ml�l���

Ergen Gebeli�i

�ZET

EK: �OCUKLARI G�ZLEMLEME KILAVUZU

S�ZL�K

KAYNAKLAR

SUNU�

G�n�m�zde bilgi �a��ndan s�z etmek art�k s�radan oldu. Yirmi


birinci y�zy�la yakla�makta oldu�umuzu vurgulamak da �yle.
H�zla de�i�en bir d�nyada geleneksel bilgiler alt�st olurken, yeni
bilgilere gereksinme duyulmas� da ola�and�r. Geli�mi� d�nya
bu gereksinmeyi kar��layabildi�i i�in bilgi �a��n� ya�ad���n�
s�yleyebilmektedir. Peki biz bu geli�menin neresindeyiz?

S�z gelimi, �niversitelerinde bir�ok dersin hala kitaps�z


yap�ld��� bir �lkeyiz. ( En son �ocuk psikolojisi yay�n�n�n
�zerinden yirmi y�ldan fazla ge�mi�. A. T. Jersild �evirisi
i�in Prof. Dr. G�lseren G�n�e'ye te�ekk�r bor�luyuz.) Bu
demektir ki, �niversite ��rencileri bilgiyi yaln�zca "hoca"n�n
a�z�na bakarak ediniyorlar. Ancak medreseye yara��r b�yle bir
e�itim d�zeninde ne bilimden s�z edilebilir, ne de �a�da�l�ktan.
Bu t�r bir e�itim ortam�nda ��retici tek "otorite"dir, ��renci
ba��ml�d�r, verilen bilgi �ok s�n�rl�d�r ve �stelik yanl�d�r
(tabii, e�er yanl� de�ilse). B�yle bir zeminde "yeti�en' bir
��renci, bir ders i�in de�il bir tek ders kitab�, k�t�phaneleri
dolduran say�s�z kaynaktan (kitaplar, dergiler, filmler,
kasetler, bilgisayarlar) beslenen �a�da�lar�na nas�l yeti�ebilecektir?
"Talebe" (��renici) olmaktan ��k�p, ne zaman "inceleyici"
(student) olabilecektir?
(

Peki, �niversitelerimiz ders kitab� yay�nlamazlarsa gen�ler


�a�da� bilgilere nas�l ula�abilecektir? K�t�phaneler tamtak�rsa?
�niversite elemanlar� ders kitab� yay�nlamay� -hele de �evirmeyi!-
zaman yitirmek say�yorlarsa? S�zl� -dolay�s�yla
tek- bilgi kayna�� olman�n keyfini, ayr�cal���n� ya�amak varken,
yazman�n, yay�nlaman�n s�k�nt�lar�na neden katlanmal�
diye d��n�yorlarsa? Daha fazla saymaya gerek yok. Bu sat�rlar�n
yazar� kitaps�z e�itimin �niversitenin bir utanc� oldu�unu
d��negelmi�tir. Y�zbinlerce gen� bir�ok alanda bizden yay�n
beklemektedir. Onlar� okuma al�kanl��� olmamakla nas�l su�layabiliriz,
kendimiz yazma al�kanl���n� hala kazanmam�ken?
Bu bir sorumluluktur, g�revdir, bor�tur! �stelik iyi bir ders
kitab� yaln�zca bir ��retim arac� de�ildir (�i�irilmi�, doldurulmu�
ticari �rnekleri d��nda); ayn� zamanda sentez ger�ekle�tiren,
ufuk a�an, esin veren bir bilgi kayna��d�r. Bat�da y�llarca
elden d�meyen b�yle �nl� ders kitaplar� oldu�u bilinir. Ke�ke
zaman�m�z olsa, y�ks�nmesek, k���msemesek de bu t�r kitaplar�
dilimize �evirebilsek... �niversite ��retiminde �a�da�la�man�n
yollar�ndan biri de klasikle�mi� bu �rneklerin dilimize kazand�r�lmas�
olsa gerektir. (�imdilik "telif" yazabilecek kadar bilgi
ve bulgu birikimimiz olmad���n� unutmamak gerek. Bizde neden
hen�z yerli ders kitab� olamayaca��n� anlamak i�in elinizdeki
kitab�n kaynak�as�na bir g�z atmak yetecektir.)
k

Geli�im psikolojisi alan�nda �imdiye kadar �� ergenlik, bir


yeti�kinlik psikolojisi kitab�n� yay�nlam� biri olarak, �imdi de
bir �ocuk psikolojisi kitab�n� sunmaktan gurur duydu�umu saklamayaca��m.
�stelik bu kitap "bir ders kitab� ancak b�yle yaz�labilir"
dedirtecek kadar iyi d�zenlenmi� bir kaynak. �ns�zde
de belirtildi�i gibi, kitab�n yap�s� ��retim ilke ve y�ntemlerinin
somut bir uygulama �rne�i sanki; her �ey �ylesine inceden inceye
d��n�lm� ve kotar�lm�. (Foto�raflar�, ek bilgi kutular�n�, sal�k
verilen kaynaklar� elimizde olmayan nedenlerle kitaba katamad���m�z
i�in ger�ekten �z�ld�k.) �eviriye gelince, �eviride
de en iyisini yapmaya �zen g�sterdi�imizi belirtmeye gerek yok.
Sorunlar varsa, sorumlulu�unun bu sat�rlar�n yazar�na ait oldu�unu
s�ylemek zorunday�m.

Bu �eviri ola�and�� bir i�birli�inin �r�n� oldu. Prof. Dr. Ali


D�nmez ve Do�. Dr. Nermin �elen benim yak�nmalar�ma katlanma
g�c�n� hi� yitirmeden �al�t�lar. Prof. Dr. �pek G�rkaynak
deste�ini ve yard�m�n� hi� esirgemedi. Uzman Demet �ngen'in de
katk�lar� oldu. Daha sayamayaca��m bir�ok ki�inin de... Hepsine
minnet bor�luyum. �mge Yay�nevinin ilgililerine de te�ekk�r
ediyorum.
Bekir Onur
Ankara, A�ustos 1993

:::::::::::::::::

�NS�Z

Carl Sagan'�n yak�nlarda dedi�i gibi, "Herbirimizin i�inde


bir evren vard�r". Bireysel evrenlerin ke�fedilmesi birbirinden
tamamen farkl� gruplar�n mesle�i ya da u�ra�� olmu�tur, olmay�
da s�rd�recektir. Filozoflar �ocuklu�un olu�turucu do�as� hakk�nda
fikir y�r�tt�ler; ahlak��lar �ocuklar�n davran�� hakk�nda
a��klamalar yapt�lar; anababalar �ocuklar�n neden olduklar�
gibi geli�tiklerini anlamak istediler. Ancak, yakla��k y�z y�l
�ncesine kadar �ocuklar�n bilimsel olarak incelenmesi ger�ek anlamda
ortaya ��km� de�ildi. Sistemli ara�t�rmalar �ocu�un ve
ergenin geli�iminin b�y�leyici �yk�s�n� anlamak i�in kullanabilece�imiz
bir bilgi birikimine yol g�sterdiler.
b

Bu kitab�n amac� geli�im s�reci konusunda bir i�g�r� kazanman�za


yard�m etmektir. �nemli ara�t�rma �al�malar�n� ve bulgular�n�
bildiriyor ve geli�im kuramlar�n�n anahtar ilkelerinin
sentezini yap�yoruz. "B�y�k" bir kurama ba�l� kalmaktan ya da
�zel bir g�r��n savunmas�n� yapmaktan �ok, �e�itli temel kuramlar�,
�zellikle Piaget'nin, Erikson'un, Kohlberg'in ve Havighurst'�n
kuramlar�n� sunmay� ye�liyoruz. Onlar�n kuramlar� bu
kitab�n kapsay�c� yap�s�n� sa�lamaktad�r.
k

Ele ald���m�z i�eri�in �nemli bir b�l�m� normal ya da tipik


�ocuklara ili�kin betimsel ara�t�rmalardan gelmektedir. Fakat,
ba�ta da s�yledi�imiz gibi, her �ocuk bir bireydir ve dolay�s�yla
farkl� bir geli�im h�z� ve �zellikleri vard�r. Bu nedenle, "normal
�ocuk geli�imi"ni incelemeye ek olarak sizi geli�im s�recinde ortaya
��k
kabilecek sorunlarla ve anormalliklerle de tan�t�r�yoruz.

Bu kitab� yazarkenki ama�lar�m�zdan biri bilgiyi ve bulgular�


uygulaman�za yard�mc� olmakt�r. Ara�t�rma sonu�lar�n� ve
bulgular�n do�urgular�n� betimledikten sonra, geli�imin �nemli
y�nleri hakk�nda sorular soruyoruz. Bu kitab� incelemenize ve
dersi izlemenize ek olarak, sizi �ocuklar� ve ergenleri g�zlemlemeye,
onlarla �al�maya ve geli�im s�re�leri hakk�nda kendiniz
i�in varsay�mlar kurmaya sevkediyoruz.

Bu kitab�n d�zenlenmesi ya�am�n ilk on sekiz-yirmi y�l�n�n


en belirgin konular� ve ya� evreleri ile �ak�maktad�r. Birinci
Kesim'de geli�imi ara�t�rman�n genel bir temelini kuruyoruz.
�ocukluk kavram�n�n ve farkl� �ocuk ara�t�rma y�ntemlerinin ortaya
��k��n� �zl� bir bi�imde g�zden ge�irdikten sonra, insan ya�am�n�n
k�kenlerini etkileyen genetik etkenleri ve do�um �ncesi
etkileri inceliyoruz. Bu kesim do�umla ilgili bir b�l�mle son buluyor.
e

Bebekli�e kapsaml� bir g�z at� �kinci Kesim'in amac�d�r.


Buradaki �� b�l�m olu�turucu d�nemi anlamaya temel sa�lamaktad�r.
Bebekli�i ara�t�rmam�z arac�l���yla geli�imin birbiriyle
ba�lant�l� iki kolunu, bili�sel y�n� ile toplumsal ve ki�ilikle ilgili
y�n�n� g�r�yoruz. Sonraki b�l�mlerin herbirinde bu kollar�
izliyoruz. ���nc� Kesim okul�ncesi y�llardaki geli�imi, D�rd�nc�
Kesim okul y�llar�n�, Be�inci Kesim ergenli�i ele almaktad�r.
K
Bu kitab� daha rahat kullanabilmeniz i�in ona pek �ok
�nemli �zellik katt�k. Yazma i�lemi -s�zc�kleri se�i�imiz, �nemli
kavramlara ili�kin a��klamalar�m�z, ger�ek ya�am �rneklerini
kullanmam�z- sizi �ocuk ve ergen geli�imine hem keyifli
hem de kavray�c� bir bi�imde yakla�t�rmak �zere d�zenlendi.
�nemli kuramc�lar�n temel g�r�lerini a��klayan tablolar�n kullan�lmas�n�n
yinelenmesi geli�im evrelerini boydan boya ge�en
bir birlik duygusunu koruman�za yard�mc� olacakt�r. Foto�raflar
ve �zel ilgi kutular� ilginizi daha fazla uyand�rmak ve s�rd�rmek
i�indir. Her b�l�m�n sonunda anahtar konular� daha fazla
ke�fetmenizi kolayla�t�racak bir ek yay�nlar listesi verdik. Kitab�n
sonunda yer alan kapsaml� s�zl�k anahtar s�zc�klere ve
kavramlara egemen olman�za yard�m edecektir. Yine kitab�n sonunda
"�ocuklar� G�zlemleme K�lavuzu" yer almaktad�r.

Bu b�y�kl�kte bir metin pek �ok ki�inin �abalar�n�n sonucudur.


B�t�n b�l�mlerde taslak �al�malar bir�ok meslekta��m�z
taraf�ndan okundu. Donalene M. Andreotti'ye (El Camino College'i),
Pamela E. Cooper'a (Connecticut �niversitesi), Suzanne
LaBrecque'e (Kuzey Teksas Eyaleti), Catharine S. Frey'e (Kuzey
Virginia Community College'i), Marilyn J. Howe'a (Quinsigamond
Community College'i), JoAnn Nicola'ya (California Eyalet
�niversitesi) pek �ok �nerileri i�in te�ekk�r etmek istiyoruz.
�al�mam�z� ele�tirmek i�in saatler harcayan ve b�l�mleri iyile�tirmek
i�in say�s�z �neriler getiren George M. Bass'a (William
and Mary College'i), ve Barbara L. Goebel'e (�llionis Eyalet
�n
niversitesi) �zel te�ekk�rlerimizi dile getirmek istiyoruz.

Wisconsin �niversitesi Psikoloji B�l�m�ndeki meslekta�lar�m�za


kitab�n b�l�mlerinin yaz�lmas� s�ras�ndaki desteklerinden
dolay� ve �z�rl� �ocuklar hakk�nda bilgi sa�layan Hal Hiebert'e
�zellikle minnettar�z. La Crosse Lutheran Hastanesi'nden
Luanne Sorenson, Fran Biesemeier, Carol Benson, Donna Proudfit
ve Coulee B�lge Bebek Geli�imi Merkezi'nden Emmy Hagen, hepsi
bebek geli�imi konusunda yararl� bilgiler sa�lad�lar.
b

Little-Brown Yay�nevi'ndeki pek �ok ki�iye ustal�kl� mesleki


�a
al�malar�ndan dolay� te�ekk�r etmek istiyoruz.

M.J. Gander ve H.W. Gardiner

:::::::::::::::::

B�R�NC� KES�M

GEL���M�N TEMELLER�

�nsan geli�iminin �yk�s� ge�mi� tarihin ve modern teknolojinin


b�y�leyici bir kay�t�d�r. Y�zbinlerce, belki milyonlarca y�l
�nce insanlar�n ya�amlar� kesinlikle ayn� bi�imde ba�lam�t�r.
Ku�aklar boyunca biriken genetik kodlar� ta��yan iki mikroskopik
h�cre birle�erek, kendisi de biricik olan, d��ncede ve duyguda
olduk�a karma��k olan insan� yaratm�t�r. Bu kitap, ya�am�n
ilk yirmi y�l�nda yer alan geli�imsel de�i�imler ve bunlar�n ortaya
��k� s�re�leri �zerinedir.

�ocukluk kavram�n�n ya�am�n �zel ve �nemli bir d�nemi olarak


kabul edilmesi g�rece yenidir. Birinci B�l�m, �ocukluk hakk�nda
tarihsel bir bak� a��s� sa�lamas� yan�nda, geli�im psikolojisinin
ayr� bir disiplin olarak yeni yeni ortaya ��kmas�na ili�kin
tart�maya da yer vermektedir.
t

Film ya da oyun ba�lad�ktan sonra sinemaya ya da tiyatroya


gitti�iniz oldu mu? E�er olduysa ne olup bitti�ini anlaman�n
ne kadar zor oldu�unu bilirsiniz. Bebekleri ve �ocuklar� izlerken
de ayn� �ey ge�erlidir. Her iki durumda da zamanda bir ad�m geri
gidip ba�lang��ta ne oldu�unu d��nme gereksinmesini duyars�n�z.
�kinci B�l�m'de ya�am�n nas�l ba�lad���na, genetik miras�n
olumlu ve olumsuz izlerine de�inilmektedir.
o

Herkes yakla��k dokuz ay�n� bu ortamda ge�irdi�i halde


embriyonun ve fetusun rahimi�i d�nyas�n� d�lemek kolay de�ildir.
���nc� B�l�m'de ilk �evrenin ve do�um �ncesi geli�imde annenin
�zellikleri, beslenme, hastal�k, ila� kullan�m� gibi etkenlerin
anlam� ara�t�r�lmaktad�r.
a

Son olarak, �ocuk do�makta ve d�nyaya kat�lmaktad�r. D�rd�nc�


B�l�m, do�um s�recine, do�al do�um kar��s�ndaki bug�nk�
e�ilimlere, �z�rl� bir �ocu�un do�umunu i�eren baz� olas� komplikasyonlara
g�z atmaktad�r.

:::::::::::::::::

B�R�NC� B�L�M

G�R��

�o�umuz her �eyin her zaman bildi�imiz gibi oldu�unu kabul


etme e�ilimindeyizdir. Oysa �imdi �ocukluk diye bildi�imiz �ey
olduk�a modern bir kavramd�r. Daha birka� y�z y�l �nce bir�ok
insan ya�am�n ilk on sekiz y�l�n�n belirleyici oldu�unu, daha sonraki
geli�imin ve i�leyi�in temelini olu�turdu�unu d��nm�yordu.
O g�nden beri �ocuk yeti�tirme ve �ocuklara uygun muamele konusunda
bir�ok tutum geli�tirilmi�tir. Ara�t�rmalar sonucu bilgi birikimi
artt�k�a, �ocu�u anlama alan� geni�ledik�e, �ocu�un geli�imine
olumlu katk� sa�layacak yetenekler geli�tirilmi�tir. Bundan
ba�ka, yeni de�erler, kolayl�klar, t�bbi bilgi, daha y�ksek
ya�am standard� bat� toplumunda �ocuklar�n yeri ve yeti�tirilmesi
konusundaki de�i�imleri h�zland�rm�t�r.
k

Bu birinci b�l�mde �ocukluk kavram�n�n evrimini ve �ocuk


yeti�tirmeye ili�kin ilk g�r�leri inceleyece�iz. Bu tarihsel bilgiyi
ak�lda tutarak, daha sonra sizi, �ocuklar� incelememizi ve
geli�imlerini anlamam�z� sa�layan y�ntemlerle tan�t�raca��z.
g

TAR�HSEL A�IDAN �OCUKLUK

Geriye d�n�p d��nd���n�zde b�y�k anne ve babalar�n�z�n


sizinkinden biraz farkl� bir �ocuk kavram�na sahip oldu�unu bulabilirsiniz.
Belki onlar �ocuklar�n nas�l disipline edilece�i, e�itilece�i,
�ocu�a uygun davran��n ne oldu�u konusunda farkl� d��ncelere
sahiptiler. Daha da geriye gitti�imizde, �ocukluk ve
�ocuk yeti�tirme kavramlar�n�n y�zy�llar boyunca dramatik bir
de�i�im g�sterdi�ini farkedebiliriz.
d

ORTA�A�DA �OCUKLUK G�R���


Orta�a�da, yakla��k olarak be�inci ve on ���nc� y�zy�llar
aras�nda, insanlar �ocuklu�u ya�am�n farkl� bir d�nemi olarak
g�rm�yor ya da alt� ve on sekiz ya� aras�ndaki y�llar� belirleyici
olarak kabul etmiyor, b�y�yen insan�n bak�m ve beslenme gereksinmesini
dikkate alm�yorlard� (Aries, 1962). Modern anlamdaki
�ocuk ve �ocukluk terimlerine Orta�a�da rastlanmamaktad�r.
O�lan �ocuk ba��ml� konumda herhangi bir ya�taki erkek demektir.
�ocuk, bebeklik ile ergenlik aras�ndaki ya�am evresinden
�ok, yaln�zca akraba -'d�l"- olarak ifade ediliyordu (Plumb,
1976). �ocuklar be�-yedi ya��na kadar, yani yeti�kin d�nyas�na
girinceye kadar bebek'tiler. Ayr� bir �ocukluk d�nyas� mevcut de�ildi.
�ocuklar g�r�n�te k���k yeti�kinler gibi g�r�l�yorlard�.
Bu olgu, �ocuklar� yeti�kine �zg� giysiler i�inde, yeti�kinin y�z
ifadeleriyle ve bazen yeti�kinin beden oranlar�yla betimleyen
eski tablolarda canl� bir bi�imde ortaya ��kmaktad�r. Bundan
ba�ka, bug�n �ocuklara �zg� sayd���m�z oyunlara ve etkinliklere
bu tablolarda pek rastlanmamaktad�r.
b

Orta�a�da �ocuklu�un nas�l alg�land���n� anlamak i�in �nemli


bir anahtar, insanlar�n i�inde ya�ad��� ko�ullar hakk�nda bilgi
sahibi olmakt�r. Do�um ve bebek �l�m� oranlar� �ok y�ksek
oldu�undan alt� ya��ndan k���kler ailenin �yesi kabul edilmemekteydi.
Anababalar �ocuklar�na derinden ba�lanmaktan ka��nmaktayd�,
��nk� onlar� s�kl�kla kaybediyorlard�. Bebek �l�m�
oranlar�n�n y�ksek olmas�, sadece t�bbi bilgisizlik ve k�t�
sa�l�k uygulamalar�ndan de�il, bebe�in gereksinmelerini anlayamamaktan
do�an ihmalden ve kaba muameleden kaynaklan�yordu.
d

Orta�a�da s�radan bir insan�n ya�am standard� �ok d��kt�.


Yiyecek ve bar�nak i�in rekabet �ok b�y�kt�. Bebeklerin de i�inde
oldu�u zay�flar ve �aresizler ba�ar�yla rekabet edemiyorlard�.
Bi�imi bozuk ve gayrime�ru bebekler te�hir ediliyor ya da �l�me
terkediliyordu. Her ne kadar Orta�a�da bebek �ld�rme uygulamas�
azalm�sa da, bunun onsekizinci y�zy�la kadar s�rd��� kabul
edilmektedir. Baz� a��r� yoksulluk durumlar�nda anababalar,
daha ac�nacak duruma getirmek, dolay�s�yla daha ba�ar�l�
dilenci olmalar�n� sa�lamak i�in bile bile �ocuklar�n�n bir yan�n�
kesiyorlard� (De Mause, 1974).
k

Paras� olan aileler �ocuklar�n� s�tanne'ye g�nderiyor ya da


birlikte ya�ayacaklar� bir s�tanne kiral�yorlard�. S�tanne, bebeklerin
ya�am�n�n ilk iki ya��ndan be� ya��na kadar bak�m�n�
�stleniyor, onlara s�t emziriyor, hatta bebekler i�in yiyecekleri
�i�niyordu. �ocuklar�n ger�ek anneleriyle ili�kileri ya �ok azd�
ya da hi� yoktu. Baz� anneler zaman� geldi�inde �ocuklar�n�n
s�tanneden ayr�lmak istememesini bir t�rl� anlayam�yorlard�.

�lk y�l boyunca bebekleri kundaklamak bir Orta�a� gelene�i


idi. Kundaklama bebe�in kollar�n� ve bacaklar�n� bedene s�k�ca
yap�t�rarak bezle sarma i�lemidir. Anababalar, �ocuklar�n�n
g�zlerini t�rmalayaca��ndan ya da onlar� ta��rken uygun olmayan
bi�imde tutmalar� sonucu kol ve bacaklar�na zarar vereceklerinden
korkarlard�. Kundak, �ocuklar� cinsel organlar�n� ellemekten
ya da "canavar gibi" yerde emeklemekten korumu�tu.
Ge�mi�teki �ocuk yeti�tirme uygulamalar�n� ve �ocukluk kavramlar�n�
ara�t�ran tarih�i De Mause'a g�re kundaklaman�n en
�nemli amac� yeti�kinin rahat�yd�. Kundaklanan bebekler sessiz
ve edilgin oluyordu; daha fazla uyuyorlard�; kalp at�lar� yava�t�r,
daha az a�larlar. Kundaklanm� bebekler "saatlerce s�cak
bir f�r�n�n arkas�ndaki duvardaki kancalarda as�l� dururdu
(De Mause, 1974); bebe�in �evresindeki kimi yeti�kinler bebe�i
"kukla" gibi oynatarak e�lenirlerdi.
"

Ba�ka bir yayg�n e�lence de, basket topu gibi kundaklanm�


bebe�in bir yeti�kinden di�erine, bazen bir a��k pencereden di�erine
at�lmas�yd� (De Mause, 1974). K���k bir �ocu�un anababas�
ya da bak�c�s� bazen �ocu�u saatlerce yaln�z b�rakman�n sak�ncal�
olabilece�ini d��nm�yordu. E�er onlar�n yoklu�unda bebe�e
bir �ey olursa -ki s�kl�kla olurdu- onu koruyabileceklerini ak�l
edemezlerdi. Olaylar� di�er bir�ok talihsizlik gibi k�t� �ansa,
k�t� ruhlara ya da Tanr�n�n gazab�na y�klerlerdi. E�er �ocuk huysuzluk
eder ve a�larsa yeti�kinler �o�u zaman onda k�t� bir ruhun
oldu�unu d��n�rlerdi.
o

�ocuk be� ile yedi ya�lar aras�ndaki bir zamanda yeti�kin


d�nyas�na b�t�n y�nleriyle girerdi. �ocuklar, yeti�kinlerle ayn�
oyunlar�, �yk�leri, oyuncaklar�, �ark�lar� ve giyim tarzlar�n�
payla��rlard�. Ayn� zamanda kumar oynama, i�ki i�me, �aka
yapma ve �al�ma alanlar�n� da payla��rlard�. Aile �ok gev�ek
bir yap�dayd� ve aile ya�am� bug�nk� gibi mahrem de�ildi. Bebekler
ve �ocuklar bazen cinsel a��dan k�t�ye kullan�l�r, cinsel
eylemleri izlemelerine ve zaman zaman da bunlara kat�lmalar�na
izin verilirdi (De Mause, 1974). �ocuklar�n yeti�kinler gibi
d��ncelere ve g�d�lere yetenekli olduklar�, fakat onlardan daha
aptal olduklar� kabul edilirdi. Buna uygun olarak yeti�kinler
�o�u zaman �ocuklardan yararlan�r ve onlar�n kendilerine hizmet
etmelerini beklerlerdi (Greenleaf, 1978).
e

Bildi�imiz resmi e�itim kavram� mevcut de�ildi ve bunun sonucu


olarak �o�u �ocuk i�in okul da yoktu. Bunun yerine ��rakl�k
hemen hemen e�itimin evrensel bi�imini olu�turmaktayd� (Greenleaf,
1978). Ev i�leriyle ilgili beceriler evde ��renilebilirdi.
Yeti�kin ya�am�na �ok erken kar�an o zaman�n �ocuklar�na g�re
bug�n�n �ocuklar� �ok toy ve olgunla�mam� g�r�lebilir.
b

Orta�a� boyunca ve onu izleyen zamanlarda dinsel felsefenin,


yeti�kinlerin �ocuklar� nas�l g�rd��� ve disipline soktu�u konusunda
g��l� bir etkisi vard�. Yayg�n inan�, insanlar�n g�nahkar
do�du�u bi�imindeydi. B�ylece yanl� davran� herkes taraf�ndan
do�u�tan gelen k�t�l��e y�kleniyordu. Anababalar�n ve yeti�kinlerin
g�revi �eytani e�ilimleri bast�rmakt�. Yeti�kinler, �ocuklu�un
olu�an do�as�n� anlamad�klar� i�in, bug�n �o�u kimsenin
uygun bulmayaca�� y�ntemlerle k���k �ocuklar�n� denetlemeye
�al�t�lar. Bir anne ya da bak�c� gece evden ��kmak isterse, �ocuklar�na
e�er yataktan ��karlarsa k�t� hayaletin onlar� yakalayaca��n�
s�yleyebilirdi. Bir bak�c� �ocuklar�n uysal ve bak�mlar�n�n
kolay olmas�n� istiyorsa onlar� lik�r ve afyonla uyu�turabilirdi
(Beekman, 1977). �ocuklar s�k s�k korkutulur, d�v�l�r,
hatta bazen ceza i�in �ld�r�l�r ya da kat� bir itaat alt�nda
t
tutulurdu.

Sadece �ok az yeti�kin bu uygulamalara kar�� oldu�unu s�ylerdi.


De Mause (1974), bug�n "�ocuk istismar� ve ihmali" olarak
tan�mlad���m�z davran�lar�n ge�mi� y�zy�llarda �ok ola�an
oldu�una inanmaktad�r. Yeti�kinler k���k �ocuklar�n duygular�n�
anlay�p payla�mad�klar� gibi (Sears, 1975), davran�lar�n�n �ocu�un
geli�imini nas�l etkileyebilece�ine ili�kin bir kavrama da
sahip de�illerdi.
s

�OCUKLUK KAVRAMI ORTAYA �IKIYOR

Bebe�e kar�� duyarl�l�k 1500'l� y�llar�n sonlar�nda geli�meye


ba�lad�. Yeti�kinler �ocu�a art�k ki�iliksiz (non person) bir
varl�k olarak bakm�yorlard� ve 1600'e gelindi�inde �ocuklu�u
yeti�kinlikten farkl� olarak g�rmeye ba�lad�lar. Aries, 1600'l�
y�llardaki bir annenin k���k �ocu�una olan sevecen tutumunu aktarmaktad�r:

"Bir s�r� de�i�ik davran�ta bulunuyor: �ocu�unu ok�uyor


ona vuruyor, vurma izini g�r�nce �z�r diliyor, �p�c�klere
bo�uyor omuzlar�n� sars�yor, dans ediyor bebe�in �enesini
tutuyor. Tek s�zc�kle, her �eyiyle �ok sevimli. Saatler boyu
onu seyrettim." Bu �ocukluk sahneleri bebekli�in, k���k
�ocu�un bedeninin, huylar�n�n, konu�mas�n�n ke�fedilmesini
yans�t�yordu (Aries, 1962, s. 49).
y

O annenin g�n�nden bug�ne, �ocukluk d��ncesi ya�am�n en


�n
nemli ve bi�imlendirici evresi olarak geli�im g�stermektedir.

1600 ile 1800 y�llar� aras�nda �ocuklar�n e�itimine ili�kin tutumlarda


bir devrim ortaya ��kt�. �niversiteler kuruldu; e�itimciler
ve ahlak��lar, insanlar�n masum do�du�u ve ya�l� ki�ilerin
gen�lerin masumlu�unu koruma g�revini �stlenmeleri, uygun yollar
g�stererek onlara rehberlik etmeleri gerekti�i konusunda vaazlar
verdiler. T�m felsefe bu d��nceler �evresinde geli�ti (Plumb,
1976). �lk kez kitaplar �zellikle �ocuklar i�in uyarland�, ger�ekte
sans�r edildi. Okul �a��ndaki �ocuklar�n yaln�zca yeti�kinlere
g�re oldu�u d��n�len �eyleri g�rmemelerini ve yapmamalar�n�
sa�layan s�k� bir disiplin kurmaya giri�ildi.
s

�ocuklar�n e�itimine ve ahlak�na ilgi artt�k�a, sa�l��a ve


temizli�e olan ilgi de artt�. 1700'lerin sonlar�nda �ngilizler bat�
toplumlar�nda kundaklamay� ve s�tanneli�i sona erdirme y�n�nde
�nc�l�k ettiler. ( Kundaklama bebekler i�in mutlaka zararl� de�ildir
ve baz� k�lt�rlerde hala uygulanmaktad�r. �nce �ngiltere ve
Amerika'da, daha sonra Fransa ve Almanya'da bu gelenekler ortadan
kalkt�. 1800'lerde anababalar, bebeklikte �ok erkenden ba�lat�lan
ve aylarca s�ren, bebe�in anababas�n�n onaylamad��� yerde ve zamanda
alt�n� �slatt���nda dayak yedi�i tuvalet e�itimi ile ilgilenmeye
ba�lad�lar. 1800'lerin sonlar�nda bilimsel t�bb�n patlamas�yla �ocu�un
beden sa�l���na ve bedensel i�levlerine duyulan ilgi artt� (Sears,
1975). Ama bilgi s�n�rl� kald�. �rne�in, lavman yapman�n her
�eyi iyile�tirece�i d��n�l�yordu. �ocuklarda d�zenli ba��rsak
hareketleri sa�layarak onlar�n sa�l���n�n korunmas� d��n�lmekteydi.
Yeti�kinlerin beden i�levlerine odaklanmas� b�y�k
olas�l�kla onlar� g�zleyebilmelerinden ve denetleyebilmelerinden
kaynaklan�yordu; bedensel i�levlerle ve hastal�klarla ilgili
temel bir anlay� bu y�zy�la kadar yayg�nla�mam�t�.
t

�ocuklar�n kesinlikle yeti�kin etkinlikleri olarak tan�mlanan


�eylerden gitgide uzakla�t�r�lmas� gibi, �ocukluktaki cinselli�in
belirtilerine de ilgi artm�t�. Okullar k�zlar� ve erkekleri
ay�rd�. Yeti�kinler �ocuklardaki cinsel belirtileri fiziksel ve ahlaki
a��dan sa�l�ks�z olarak g�rmeye ba�lad�lar. 1800'lerin sonlar�ndaki
Victoria �a��nda mast�rbasyonun bedensel �arp�kl�ktan
delili�e kadar her �eye neden oldu�una yayg�n olarak inan�l�yordu;
anababalar �ocuklar�n�n "do�aya kar�� bu k�t� su�u" i�lemedi�inden
emin olmalar� i�in uyar�l�yorlard�. �nl� bir yazar,
doktor ve e�itimci olan J. H. Kellogg'un 1881'de yay�nlad��� Gen�ler
ve Ya�l�lar ��in Kesin Do�rular adl� kitap anababalar taraf�ndan
�ocuk yeti�tirmede rehber olarak kullan�l�yordu.

B�R �OCUKLUK D�NYASI YARATILIYOR

D�rt y�zy�l i�inde ayr� bir �ocukluk d�nyas� geli�me g�sterdi.


1600'lerin ba�lar�nda �ocuklar�n giyim tarzlar� b�y�klerinkinden
farkl� oldu. Ressamlar art�k �ocuklar� k���k yeti�kinler
olarak resmetmiyordu. �ocuklar kendi tarzlar�ndaki giysilerin
yan�s�ra, kendilerine ait oyunlara, �yk�lere, �akalara, �ark�lara
ve m�zi�e, oyuncaklara ve e�lencelere sahip oldular. Yeti�kin
etkinliklerinden uzak tutuldular ve ger�ekte "kendi yerlerini bilmeleri"
istendi. Ama bunlar hali vakti yerinde ailelerin �ocuklar�yd�.
�st ve orta s�n�f 1700'lere gelindi�inde ayr� ve bi�imlendirici
bir d�nem olarak �ocukluk kavram�n� kabul etti. Ama yoksullar
aras�nda eski tutumlar kald� ve �ocuklar yeti�kinlerin
d�nyas�n� payla�may� s�rd�rd�ler.

Victoria d�nemi Londra's�nda ya da Paris'te i��i s�n�f� �ocuklar�n�


betimleyen resimler �ocuklar� hala yeti�kinler gibi,
�o�u zaman ana babalar�n�n eskimi� y�rt�lm� giysilerini
giyinmi� olarak g�stermektedir; �ocuklar�n i�ki i�ti�ini, kumar
oynad���n� cinsel ta�k�nl�k yapt���n� ve asl�nda yeti�kin
ya�am�n�n b�t�n y�nlerine kat�ld���n� biliyoruz (ger�ekte,
bundan ka��nmalar�na maddi olarak olanak yoktu).
Ama zenginlik yay�l�nca i��i s�n�f� da kitlesel e�itimden yararland�
ve i��i �ocuklar� onlara benimsetilen ayr� bir d�nyaya
sahip olmaya ba�lad�lar (Plumb, 1976, s. 163).

�ocuklar�n bu ayr� d�nyas�nda geneleve gitme, kumar oynama


ve t�t�n sat�n alma yasaklanm�t�. Yirminci y�zy�l, �ocu�u
ger�ek d�nyadan "korumay�" s�rd�rd�. Yasalar �ocuklar�n �al�mas�n�
yasaklad�. �ocuklar alkoll� i�ki sat�n alamaz, X-s�n�f�
filmler seyredemez ya da pornogafik yay�n sat�n alamazlar. �steseler
de istemeseler de on alt� ya��na kadar okula gitmek zorundad�rlar.
Bug�n bir�ok anababa �ok s�k yap�lmad��� takdirde
mast�rbasyonu do�al bir davran� olarak g�rse de, �ocuklar aras�ndaki
herhangi bir cinsel etkile�imi uygun g�rmemektedir. �ocuklar�n
cinsel duygular� olabilir, ama cinsel davran� (arada bir
yap�lan mast�rbasyon d��nda) kesinlikle yeti�kinler i�indir.
�ocuklar�n kendi televizyon programlar�, kitaplar�, okullar�,
d�kkanlar� ve d�kkanlarda �zel b�l�mleri, hatta yiyecekleri
vard�r; b�t�n bunlar onlar�n gereksinmelerine, ilgilerine ve yeteneklerine
g�re haz�rlanm�t�r. �yle g�r�n�yor ki, �ocuklar "k���k
yeti�kin" konumlar�n� b�rakt�klar�nda, �al�ma hakk� gibi bir�ok
haklar�n� da b�rakt�lar.

Bug�n �ocuklar�n ve ergenlerin d�nyas� yeti�kinlerin d�nyas�yla


�ok az �ak�maktad�r. Bir�ok �ocu�un sabah evden ayr�lan
anababas�n�n ne yapt��� konusunda �ok az bilgisi vard�r. �ocuklar
yeti�kin d�nyas�na �o�u zaman kat�lmad�klar� i�in, okuldan
ve televizyondan dolayl� olarak ��rendikleri d��nda, bu
d�nyayla ilgili �ok az bilgiye sahiptirler. �ocuklar� koruma �abam�zla
onlar� yeti�kin d�nyas�n�n pek �ok �nemli y�n�nden habersiz
k�labiliyoruz. Bununla birlikte, geli�imlerinin �e�itli evrelerinde
�ocuklar�n nas�l olduklar�n�, ayn� zamanda geli�imlerinin
nas�l ve ni�in engellendi�ini ya da artt���n� anlamada uzun
bir yol katettik. �ocuklar�n ahlak e�itiminde anababalar�n e�er
gerekirse "�ocu�un iste�ini k�rmas�" (Davis, 1976) anlay��n� vurgulayan
Victoria �a��n�n ��k��nden bu yana �ocuklar�m�z kar��s�nda
gitgide daha empatik olduk. �ocuklar�n "duygusalla�t�r�lmas�"
(Kessen, 1976) olarak damgalanan bu e�ilim yirminci
y�zy�l� bir "�ocuk Y�zy�l�" (Boas, 1966) yapm�t�r. Bu y�zy�l ayn�
zamanda, filozoflar�n, e�itimcilerin ve psikologlar�n �ocuklar�
inceleme ve onlar�n geli�imleri hakk�nda varsay�mlar ileri
s�rmedeki say�s�z ilgilerine ve �abalar�na da tan�k oldu.

�OCUK GEL���M�N�N B�L�MSEL �NCELENMES�

Filozoflar y�zy�llard�r zihnin, heyecanlar�n ve davran��n


gizlerini ��zmeye �al�maktad�rlar. Onsekizinci ve ondokuzuncu
y�zy�llarda genellikle t�p, e�itim, felsefe ya da biyoloji alan�nda
e�itim g�rm� bireyler insan davran��n�n incelenmesine ilgi
duymu�lard�r. Bu insanlar ara�t�rmaya, kuram kurmaya ve ��retmeye
gitgide daha fazla girdik�e psikoloji ayr� bir inceleme
alan� olarak ortaya ��kt�. Derece derece psikolojinin iki dal� geli�ti:
Deneysel psikoloji ve psikanalitik psikoloji.

DENEYSEL VE PS�KANAL�T�K PS�KOLOJ�

Deneysel psikologlar insan davran��n�n incelenmesinde


bilimsel yakla��m� savundular. Onlar iyi kontrol edilmi� ara�t�rmalar
y�r�tt�ler, elde ettikleri verileri dikkatlice ��z�mlediler
ve ��karsamalar yapt�lar. Dar bir alana odaklanm� sorunlar�
ara�t�rmakla yetindiler ve o konuda �ok ara�t�rma yap�l�ncaya
kadar insan davran��n�n b�t�n�n� anlamay� beklemediler.
�nsan davran��n�n bir�ok de�i�ik y�nlerini ara�t�ran ve de�i�ik
ara�t�rma y�ntemleri geli�tiren farkl� bir grup olu�turdular.

�nsan davran��n�n en tan�nm� ��rencilerinden biri psikanalitik


psikoloji'nin kurucusu olan Sigmund Freud'tur. 1800'lerin
sonlar�nda t�p e�itimi g�ren Freud, fiziksel olmaktan �ok zihinsel
olarak hasta g�r�nen bireylerin sa�alt�m�na ilgi g�sterdi ve bireyin
�ocukluk ya�ant�lar�n�n yeti�kin ki�ili�ini ve davran��n� g��l�
bi�imde etkiledi�ine inand�. Sonu� olarak Freud hastalar�na
�ocukluklar�n� anlatt�rd� ve bilgileri vaka tarih�eleri bi�iminde
kaydetti. Freud bunlardan ve di�er verilerden insan davran��n� ve
geli�imini a��klayan ayr�nt�l� ve kapsay�c� bir kuram kurdu. Gene
de onun psikanalitik teknikleri duygu ve davran� anormallikleri
g�steren bireylerin tan�s�nda ve sa�alt�m�nda terapistlere yard�mc�
olacak bi�imde tasarlanm�t�. �ok sonra psikanalizciler
Freud'un y�ntemlerini ve kuram�n� reddettiler, yeniden g�zden
ge�irdiler ya da bunlara eklemeler yapt�lar. ��inde Anna Freud'un
ve Erik Erikson'un da bulundu�u bu gruba genellikle Yeni Freud�ular
denilir.

Deneysel psikologlar Freud'un y�ntemlerini, yeterince bilimsel


olmad��� ve kuram�n�n eldeki verilerin �ok �tesine gitti�i
bi�iminde ele�tirdiler. Yine de Freud'un �al�mas� son derece etkili
oldu ve bir�ok ara�t�rmac�y� ve ��renciyi �eken bir psikoloji
dal�n� ba�latt�. Psikanalitik psikoloji t�p alan�yla yak�n ba�lar�n�
korudu ve bug�n bile psikiyatristler temelde t�p doktoru
olarak yeti�mektedirler.

B�ylece deneysel ve psikanalitik psikoloji �e�itli nedenlerle


birbirlerinden g�rece ayr� kalmay� s�rd�rd�. �kinci D�nya Sava��'ndan
sonra �nem kazanan klinik psikoloji bunlar�n birbiriyle
�ak�t��� bir alan oldu. Klinik psikoloji psikanalitik psikoloji gibi
psikolojik sorunlar� olan bireylerin tedavisiyle ilgilenir. Ki�ilik
�zellikleri ve uyum belli ba�l� odak noktas�d�r. �o�u deneysel
psikologlar "zihin", "g�d�", "ki�ilik" gibi belirsiz konular�
ara�t�rmay� bilimsellikten uzak bulurken, baz�lar� da ki�ili�in
uyumu ve uyumsuzlu�u ile ilgilendiler. Sonu�ta, deneysel temelden
gelseler de psikanalitik kuram� ve vakalar� incelediler. B�ylece
klinik psikoloji psikolojinin b�y�k bir alan� olarak ortaya
��kt� ve klinik psikologlar kendi kuramlar�n�, y�ntemlerini ve
ara�t�rmalar�n� olu�turmaya ba�lad�lar.

GEL���MSEL BAKI� A�ISININ ORTAYA �IKI�I

�ocuklukla �zel olarak ilgilenen baz� deneysel psikologlar


ba�lang��ta bir geli�imsel bak� a��s�'na sahip de�illerdi ya da
�ocukluk s�ras�nda ortaya ��kan s�rasal, a��msal zeka, ki�ilik,
davran�sal de�i�imler ve bu de�i�imleri etkileyen etkenler gibi
konularla ilgilenmediler. Bunun yerine, �ocuklar�n k�sa d�nemlerdeki
davran� ve yeteneklerinin �zel y�nlerini ara�t�rd�lar.
�rne�in, zeka ile ilgilenen bir deneysel �ocuk psikolo�u bir �ocuk
�rneklem grubuna k���k bir ��renme ve bellek g�revi vererek
�ocuklar�n bu g�revi nas�l yerine getirdiklerini g�zlemleyebilir.
Zekay� �l�mekle ilgilenen bir deneysel �ocuk psikolo�u �ocuklar�n
d��k, orta, y�ksek zekada olup olmad�klar�n� belirleyen bir
zeka testi yaratabilir. �te yandan, geli�imsel bak� a��s�na sahip
�ocuk psikologlar� �ocuklar�n b�y�d�k�e zeka i�leyi�inin nas�l
de�i�ti�ini ve bu de�i�imleri etkileyen etkenleri incelemekle
daha fazla ilgilenebilirler. Bir �ocuk bir sorunu ��zerken alt� ay
�ncekinden farkl� bir yol mu izliyor? Ni�in? Ne oldu? B�ylece,
"geli�imsel" bak�, uzun bir d�nemdeki de�i�imi i�erir ve ge�mi�
ya�ant�lar�n bireyin �imdiki ve gelecekteki tepkilerine ve yeteneklerine
etkisini vurgular.

Deneysel psikologlar temelde bu t�r bir bak� a��s�ndan yoksun


olduklar�ndan, �ocuk ara�t�rmas� �ocuklar�n denek oldu�u tekrarlanan
ara�t�rmalardan ibarettir b�y�k �l��de. Hemen hemen
b�t�n veriler kesitsel ara�t�rmalar'dan, yani farkl� ya� gruplar�n�n
her birinden al�nm� �ocuklardan olu�an bir �rneklemi baz�
�zellikler a��s�ndan test eden ara�t�rmalardan elde edilir. Ara�t�rmac�lar
bu sonu�lardan, farkl� ya�lardan ortalama (tipik) bir
�ocuk hakk�nda ��karsamalar yaparlar. Sonu�lar, �rne�in ��-be�
ve yedi ya�lar�ndaki �ocuklar�n nas�l yapt�klar� ya da davrand�klar�
konusundaki farkl�l�klar� ve benzerlikleri, bu ya�lardaki
tipik davran�� ya da yetene�i olu�turan�n ne oldu�unu belirlemeyi
sa�lar. Deneysel psikologlar boylamsal ara�t�rmalar� da
kullan�rlar. Kesitsel ara�t�rmalar�n tersine, bir boylamsal
ara�t�rma ayn� �ocuklar� farkl� ya�larda test eder. �rne�in,
bir ya��nda test edileni iki ya��nda, �� ya��nda yeniden test edebilir.
Boylamsal verileri kullanan ara�t�rmac�lar elde ettikleri
sonu�lar� di�er �ocuklara genelle�tirme derecesinde s�n�rl�d�rlar;
ama bu t�r ara�t�rmalar bireylerin geli�imi konusunda bize daha
ger�ek�i tablolar sunarlar. Ancak boylamsal ara�t�rmalar uzun
y�llar alabilir ve bu nedenle �ok pahal�ya mal olurlar. Boylamsal
ara�t�rmada ba�ka sorunlar da vard�r: �zg�n sorular ya da
varsay�mlar eskiyebilir, denekler ba�ka yere ta��nabilir, ayn�
testleri ala ala teste a�ina olurlar, deneyi yapanlar de�i�ebilir.

Bebek ya�am�yk�leri boylamsal veri elde etme alan�ndaki


ilk giri�imleri temsil ederler. Bir bebek ya�am�yk�s�, bir bebe�in
ya�am�n birinci y�l�ndaki davran��n�n, �zelliklerinin ve
yeteneklerinin ayr�nt�l� g�zlemlerinin kaydedilmesidir. Bebek
ya�am�yk�leri ilk b�y�me ve geli�im hakk�nda �nemli bilgiler
sa�larlar.

�ocuk psikologlar�, k�smen kesitsel ara�t�rmalarla elde edilen


farkl� ya� gruplar�ndaki de�i�imlerin ��z�mlenmesi yoluyla,
k�smen de boylamsal ara�t�rmalarda �ocuklar�n farkl� ya�lardaki
bireysel de�i�imlerine ili�kin g�zlemlerle gitgide geli�imsel
bir bak� a��s� kazand�lar. Psikanaliz temeline sahip olan ara�t�rmac�lar
da �zellikle �ocuklarla ilgilendiler ve geli�im psikolojisi
alan�na katk�da bulundular; �rne�in Anna Freud k���k
�ocuklar� ��z�mleyecek y�ntemler geli�tirdi.

Geli�im psikolojisi psikolojinin di�er b�t�n alanlar�ndan gelen


ara�t�rma ve kuramlar�n b�t�nle�mesini temsil eder; ger�ekte,
bir �ocuk psikolojisi uzman� b�t�n bunlar�n ��retimini yapabilir.
T�p, biyoloji, sosyoloji, antropoloji, fizyoloji, genetik ve tarih de
�ocuklar�n nas�l geli�ti�ini anlamam�za �ok �zl� katk�larda bulunmu�tur.
�u halde, �ocuk geli�imi ger�ek bir �ok-disiplinli aland�r.

�OCUK GEL���M�NDE ARA�TIRMANIN KULLANILMASI

�ocuk geli�iminde ilk ara�t�rmalar gibi ilk dersler de �nce


geli�imin kilometre ta�lar�n�n ve normlar�n�n betimlenmesiyle
ya da normatif veriler'le ilgilenmi�tir. Normatif veriler terimi
ortalamalara ili�kin bilgi anlam�ndad�r. �rne�in ara�t�rmac�lar
be� ya��ndakilerin geni� bir kesitsel b�l�m�nde a��rl�klar� ve
uzunluklar� kaydeder, sonra ortalama uzunlu�u ve a��rl��� hesap
ederler. E�er bu �ocuklar�n Amerika'daki b�t�n be� ya��ndakilerin
uygun bir �rneklemini olu�turdu�unu kabul ederlerse, ortalama
Amerikal� be� ya� �ocu�unun a��rl���n� ve uzunlu�unu temsil
eden sonu�lar�n� yay�nlayabilirler. Bu t�r verilere dayan�larak
�e�itli ya�lardaki �ocuklara ili�kin kal�pla�m� betimlemelere,
�rne�in "korkun� ikiler" ve "g�r�lt�l� dokuzlar" gibi betimlemelere
ula��ld�. Normlar bazen, "�ocuk ilk s�zc���n� on d�rt ayl�kken
s�yler" gibi olduk�a �zel terimlerle dile getirilirler.

Normlar �nemlidir, ama hi�bir �ocuk tam olarak "normal"


de�ildir. Her �ocu�un kendi geli�im h�z�, gereksinmeleri, ki�isel
�zellikleri vard�r ve �ocuklar aras�ndaki farklar �ok b�y�k olabilir.
Bir �ocuk uygun bir bi�imde geli�mesine kar��n tan�mlanm�
bir norma tam tam�na uymayabilir. "Normal"in bir erim alan�'n�
(range) tan�mlayan bir terim olarak alg�lanmas� daha do�rudur
(�rne�in, "�ocuklar genellikle ilk s�zc�klerini dokuz ile on���nc�
aylar aras�nda s�ylerler" gibi). E�er "normal" dar anlamda
tan�mlanacak olursa, �ocuk geli�imi ��rencileri �ocuklardan bu
normlara uymalar�n� bekleyebilirler. Norma uymayan bir �ocukla
kar��la�t�klar�nda yanl� yere kayg�lanabilirler -�zellikle
bu kendi �ocuklar� ise- ya da �ocu�u hemen anormal olarak
etiketleyebilir ve yard�ma gereksinmesi oldu�unu d��nebilirler.
Normal bir erim alan� (range) olarak g�r�ld���nde alandan
sapma ka��n�lmaz bir sonu� olarak de�il, olas� bir geli�im sorununun
belirtisi olarak g�r�lebilir. K�sacas�, ortalama �ocuk bir s�ylence
ya da ders kitab�ndaki bir resimdir. Ayn� ya�ta olan tan�d���n
bir�ok �ocu�u d��n, herbirininin di�erlerinden ne kadar
farkl� oldu�una dikkat et.

Normlarla ilgili bir ba�ka soru da, farkl� �ocuk yeti�tirme


uygulamalar�, farkl� �evreler ve farkl� gen birikimleri nedeniyle,
bir k�lt�rdeki "normal"in bir ba�ka k�lt�rde "normal" olmayabilece�idir.
Normlar �zel bir zamandaki, �zel bir k�lt�rel ortamdaki
tipik �ocu�u betimlerler. Farkl� �evresel etkenlerle ne
olaca��n� ya da olabilece�ini betimlemezler.

Daha da �nemlisi, �ocuklar�n �e�itli ya�larda neye benzedi�ine


ili�kin betimlemeler bize geli�imin nas�l ortaya ��kt���n�,
yani hangi etkenlerin hangi yollardan geli�imi etkiledi�ini s�ylemez.
K�smen 1960'lardaki insan haklar� hareketlerinin sonucu
olarak geli�imin mekanizmalar� ve s�re�leri ara�t�rmalar�n �nemli
bir odak noktas� oldu; bu ara�t�rmalar normatif verileri sorguluyor
ve dikkatle yeniden inceliyordu. Cinsiyet rol� geli�imine
ili�kin ara�t�rmalar buna iyi bir �rnektir. K�z ve o�lan �ocuklara
ili�kin normatif veriler onlar aras�ndaki farklar� �e�itli ki�ilik
�zelikleri, davran�lar ve yetenekler a��s�ndan g�sterdi. Bu veriler
ne anlama geliyor? Veriler ba�ka k�lt�rlerdeki k�zlardan
ve o�lanlardan topland���nda �o�u zaman farkl� cinsiyet rol�
�zellikleri ve normlar� bulunmaktad�r. Ayr�ca, Birinci D�nya
Sava��'ndan �nce g�zlemlenen baz� cinsiyet farkl�l�klar� �kinci
D�nya Sava��'ndan sonra art�k anlaml� de�ildi. Bundan dolay�
ara�t�rmac�lar �unlar� sormaya ba�lad�lar: Bir insan cinsiyet rol�n�
hangi s�re�lerle kazan�r? Hangi etkenler �nemlidir ve bunlar
bir k�z�n di�il olmas�nda, bir o�lan�n eril �zellikler geli�tirmesinde
nas�l etkile�mektedir? Etkenler ve s�re�ler bir kez anla��ld���nda
genellikle geli�imi kolayla�t�rmak ya da sorunlar�
�nlemek olanakl� olmaktad�r.

�lk �ocuk incelemeleri t�rleri i�inde yer alan ve bebek ya�am�yk�lerini


yaratmakta kullan�lan g�zlem ara�t�rmalar�,
Birle�ik Devletler'de test vermenin, �l�menin ve daha deneysel
y�ntemlerin ilerlemesiyle azald�. Bununla birlikte, g�zlemsel
y�ntemlerin kullan�l�l��� yeniden ke�fedilmi� ve pop�laritesi
1970'lerde artm�t�r. Ara�t�rmac�lar bebeklerin ve �ocuklar�n deneysel
bir ortamda do�al olmayan bi�imde tepki g�sterebildi�ini
ve deneysel ko�ullarda elde edilen verilerin yan�lt�c� olabilece�ini
ke�fettikleri i�in, �ocuklar hakk�ndaki verilerin onlar�n
do�al �evreleri'nde elde edilmesi yayg�nl�k kazand�. Hem
g�zlemsel hem deneysel ara�t�rmalar bug�n genellikle do�al ortamlarda
y�r�t�lmektedir.

�ocuklarla ilgili geni� bilgi birikimi �ocuk geli�imi derslerinde


gitgide tutarl� bir geli�im resmi �izmeye olanak vermektedir.
1930'lardaki �ocuk ara�t�rmalar� patlamas� �kinci D�nya
Sava�� y�z�nden gerilediyse de, etkinlik sava�tan sonra yeniden
ba�lad�. Alan geni�ledik�e mesleki dergiler, y�ksek lisans programlar�,
ara�t�rma fonlar� ve �ocuk geli�imine ilgi artt�. �ocuklar
hakk�nda daha fazla �ey bilmek isteyen, b�ylece rollerini
daha iyi yapabilen sosyal �al�mac�lar, ��retmenler, �ocuk doktorlar�
ve anababalar s�rekli olarak resmi ara�t�rmalar talep ettiler.
Ayr�ca, bu geli�me alan�n �ok-disiplinli do�as�na katk�da
bulundu ve alan�n �ok-disiplinli kalmas�n� sa�lad�. Yale �niversitesi'nde
�nemli bir ��retim �yesi olan William Kessen ��yle
�zetlemektedir:

... �ocuk �zde ve ebediyen k�lt�rel bir yaratmad�r ve �ocuk


tan�m�n�n �e�itlili�i eksik bir bilimin ortadan kald�r�labilir
hatas� de�ildir. Yaln�zca Amerikan �ocuklar� siyasal manevralar�n
geni� k�lt�rel g��leriyle, uygulamal� ekonomilerle ve
z�mni ideolojik ba�lan�mlarla bi�imlenmi� ve belirlenmi�
de�ildir, �ocuk psikolojisi'nin kendisi de ancak donuk bir
bi�imde anlad���m�z ve �o�u zaman bilmedi�imiz y�nlerde
geni� k�lt�r�n gelgit dalgalar�yla hareket eden kendine �zg�
bir k�lt�rel yaratmad�r (Kessen, 1979, s. 815).

Son olarak, son yirmi y�lda geli�im kavram�m�zda b�y�k bir


de�i�im oldu. Eskiden "geli�imi'in do�um ile on sekiz-yirmi bir
ya�lar aras�nda ortaya ��kt��� d��n�l�yordu. �imdi geli�imciler
yeti�kinlikte ve ya�l�l�kta s�ren de�i�imlerle daha fazla ilgilenmeye
ba�lad�lar ve insan geli�imi konusunda bir ya�amboyu
geli�im g�r�� ortaya ��kt�. �imdi geli�im ya�amboyu s�ren bir
s�re� olarak g�r�lmektedir.

�ZET

Birinci B�l�m bat�daki �ocukluk kavramlar� hakk�nda tarihsel


bir a��klama i�ermekte ve �ocuk geli�imi alan�n�n b�y�mesini
izlemektedir. "�ocukluk" olarak d��nd���m�z �ey g�rece
modern bir bat� kavram�d�r. Orta�a�da insanlar�n �o�u yeti�kinlikteki
i�leyi�i etkileyebilen ya�am�n ilk on sekiz y�l� hakk�nda
�ok az bilgiye sahipti. Yeti�kinler bir �ocu�un geli�imi �zerinde
olumlu oldu�u kadar olumsuz etki yapabileceklerinin fark�nda
de�illerdi. �ocuklar yeti�kin d�nyas�na girdikleri be� ya��na kadar
bebek say�l�yorlard�.

1600'de ya�am�n farkl� ve �zel bir b�l�m� olarak �ocukluk


kavram� geli�meye ba�lad�. 19. y�zy�la gelindi�inde e�itimciler
ve ahlak��lar �ocu�un ahlaki geli�iminin ve davran��n�n g��l�
bir bi�imde y�nlendirilmesini ve e�itilmesini savundular. Bir
"�ocukluk d�nyas�" yarat�ld� ve hala geli�mektedir.

�ocuk geli�imi alan� g�rece yeni bir k�kene sahiptir ve �okdisiplinlidir.


Psikolojinin �� b�y�k dal�ndan t�remi�tir: Deneysel,
psikanalitik ve klinik psikolojiler. T�p, biyoloji, antropoloji,
sosyoloji ve e�itimin de i�inde oldu�u di�er �e�itli disiplinlerden
gelen ara�t�rmalara da b�y�k �l��de dayanmaktad�r. Ayr�ca,
sosyal �al�ma, e�itim ve t�p gibi uygulamal� alanlarla her zaman
�ok yak�n ba�lar� oldu.

�lk �ocuk psikolojisi ara�t�rmalar� ve dersleri geli�imsel


bak� a��s�'ndan yoksundu. �ocuklarda zaman i�inde ortaya ��kan
geli�imsel de�i�meler �zerinde �zel olarak odaklanm�yordu.
Ayr�ca, �ocuk geli�imindeki ilk ara�t�rmalar �nce geli�im normlar�
konusunda veriler toplad�lar ya da �ocuklar�n davran�lar�
konusundaki deneylerle yetindiler. Hi�bir �ocuk dar anlamda
"normal" olmad��� i�in, normalin bir erim alan� (range) olarak
tan�mlanmas� en do�rusudur.
Kesitsel ara�t�rmalar �e�itli ya� gruplar� i�in normlar olu�turacak
veriler sa�lar. Boylamsal ara�t�rmalar zaman i�inde
�ocuklardaki bireysel geli�imsel de�i�imler hakk�nda veriler
sa�lar.

Birinci D�nya Sava��'ndan sonra �ocuk ara�t�rmalar�nda g�r�len


patlama �kinci D�nya Sava��'yla yava�lad�, ama sava�tan
sonra yeniden ba�lad� ve o tarihten beri s�r�p gitmektedir. 1960'lar
normatif verilerin sorgulanmas�n� getirdi ve daha incelmi�
deneysel ve istatistiksel y�ntemler e�li�inde daha s�re� y�nelimli
ara�t�rma'lara do�ru bir e�ilim ba�latt�. 1970'ler gitgide
daha incelmi� ara�t�rma y�ntemleri yan�nda do�al g�zlem'e bir
d�n� getirdi ve �ocu�un do�al �evreler'inde deneyler yapmaya
do�ru bir e�ilim ba�latt�.

Geli�im kavram�n�n ba�lang��ta yaln�zca �ocuklara uygulanaca��


d��n�l�yordu. Biz �imdi geli�imi ya�amboyu bir s�re�
olarak g�r�yoruz.

:::::::::::::::::

�K�NC� B�L�M

BA�LANGI�LAR

Ku�kusuz, aile �yeleri aras�nda kime benzeyip kime benzemedi�inizi


ya da kimlerle benzer miza�lara, zevklere, davran�lara
ya da di�er �zelliklere sahip oldu�unuzu d��nm�s�n�zd�r.
Belki baban�z�nki gibi bir buruna sahip oldu�unuzu, anneniz gibi
matematik yetene�iniz oldu�unu ya da a�abeyiniz gibi y�r�d���n�z�
d��nm� olabilirsiniz. Hangi �zellikler ger�ekten kal�tsald�r?
"Kal�t�m" ne anlama gelmektedir?

Bu b�l�mde, d�llenme konusundaki k�sa bir tart�madan sonra,


insan geneti�i ve geneti�in geli�im �zerindeki etkisi hakk�nda
baz� temel bilgiler yeniden g�zden ge�irilecektir. Burada s�z�
edilecek bir�ok konu ve kavramdan ileriki b�l�mlerde de s�z
edilecektir, ��nk� insan geli�imi �zerindeki genetik etkiler �ok
temel ve �nemlidir. Temel kal�t�m mekanizmalar�na ili�kin tart�malardan
sonra, zekan�n ve ki�ilik �zelliklerinin kal�tsall���na
ili�kin konulardan ve ara�t�rmalardan ve genetik dan�manlar�n
rol�nden s�z edilecektir. Son olarak, �ocuk sahibi olmaya
karar vermeye ili�kin baz� �nemli konularla y�zle�ilecektir.

�NSANIN D�LLENMES�

Yumurta ve spermin birle�mesi karma��k bir s�re�tir. Yakla��k


her yirmi sekiz g�nde, genellikle ayhalinin ba�lang�c�ndan
on d�rt g�n sonra kad�n�n yumurtal�klar�nda bir yumurta h�cresi
ya da ovum sal�n�r, buna yumurtlama denir. �nce kirpiksi t�yc�kler
ovumu Fallop borular�ndan biri boyunca rahime do�ru ilerletir
(borulara bunlar� ilk kez ke�feden 16. y�zyl� �talyan anatomicisi
Gabriello Fallopio'nun ad� verilmi�tir). E�er ovum bu
kez d�llenmemi�se birka� saat i�inde �l�r ve ayhali kanamas�yla
d�ar� at�l�r.

Cinsel birle�me s�ras�nda erkek spermatozoa denilen milyonlarca


sperm h�cresini kad�n�n vaginas�na bo�alt�r. Spermler ince
uzun kuyruklar�n�n kam��lama hareketleriyle h�z kazanarak rahim
boynundan rahime, oradan da Fallop borular�na ula��rlar.
Uzun bir yolculuktan sonra sperm toplulu�undan yaln�zca bir tanesi
yumurtayla birle�ebilir. Bu birle�me bir kez olduktan sonra ortaya
��kan ve zigot ad� verilen organizma ba�ka bir spermin i�eri girmesine
izin vermez. Fakat bir zigotun olu�mas� i�in sadece yumurtan�n
orada olmas� yeterli de�ildir. Vaginan�n ve rahmin kimyasal ve
fiziksel ortam�n�n spermi kabul edici durumda olmas� gerekir; aksi
takdirde sperm �lebilir ya da yumurtaya girmeyi ba�aramaz.

Gebe kalma an�nda spermin ta��d��� genetik malzeme ovumun


ta��d��� genetik malzemeyle birle�ir ve bir insan�n yarat�lmas�
sonucunu veren ola�an�st� karma��k geli�im silsilesini
ba�lat�r.

GENET�K M�RAS

Her h�cre g�vdesinde ayn� kimyasal kompozisyona sahip


k�rk alt� kromozom (yirmi �� �ift) vard�r. H�creler ikiye b�l�nerek
�o�al�r, bu i�leme mitosis denir. Meyosis
ise bu h�cre b�l�nmesinin �zel bir durumudur. Mitosis
s�ras�nda bir h�credeki kromozomlar kendilerinin tamamen
ayn�s�n� kopyalar, sonu�ta iki h�crenin her biri k�rk alt� kromozoma
sahip olur. Testislerdeki sperm h�crelerinin ve overlerdeki
yumurta h�crelerinin �retimi s�ras�nda meyosis denilen �zel bir
h�cre b�l�nmesi ortaya ��kar. Meyosiste bir h�cre iki yumurtaya
ya da sperme b�l�n�r, her biri her yirmi �� kromozom �iftinden
yaln�zca bir kromozoma, yani genellikle yar� say�ya sahiptir.
Gebe kalmada sperm kendi yirmi �� kromozomunu ovumun yirmi
�� kromozomuyla iki kat�na ��kar�r, bu da zigottaki �zel k�rk
alt� kromozom say�s�n� yarat�r.

KROMOZOM NED�R?

Kromozomlar DNA'dan (dioksiribon�kleik asit) olu�mu�tur.


DNA molek�lleri �ift sarmall� k�vr�lm� merdiven gibi bi�imlenmi�lerdir
ve �zel kimyasal madde zincirlenmelerinden yap�lm�lard�r.
Mitosis s�ras�nda bu �ift sarmal e�ri ��z�l�r ve kendini
kopyalar. DNA organizman�n genetik kodunu ta��r ve �evresindeki
maddelerle etkile�erek h�crelerin, dokular�n ve organlar�n
yap�ld��� proteinin yap�lanmas�n� y�nlendirir. Dolay�s�yla, genetik
kod tek bir insan� yapmak i�in bir tasar�m ka��d� ya da bir
y�nergeler dizisi olarak d��n�lebilir. Ku�kusuz siz birinin, "kahverengi
g�zlerini annesinden alm�" dedi�ini duymu�sunuzdur. Ger�ekte
o ki�i, kahverengi g�zleri olu�turan belirli kimyasal s�re�leri
y�nlendiren genetik y�nergeleri miras alm�t�r.

Gen terimi DNA molek�l�n�n bir b�l�m�n� dile getirir. Genetik�iler


bu terimi kullan�rlar, ��nk� DNA molek�l�n�n �zel bir
b�l�m� �o�u zaman bir �zelli�in ya da g�z rengi gibi fiziksel bir
niteli�in geli�imiyle ilgilidir. Genellikle iki gen bir �zellik ya
da niteli�i kodlar, ��nk� kromozom �iftlerinden her biri birbirine
uygun genleri ta��r. Her kromozomun 20 bin gen i�erdi�i tahmin
edilmektedir.

G�Z�LG�� OLARAK GENET�K M�RAS


Genotip terimi bir zigotun yumurta ve spermin birle�mesinden
elde etti�i ger�ek yap�y� belirtir. Fenotip ise, genler birbirini
etkilemeye ve organizman�n kurulmas�nda �evresel etkenlerle
etkile�meye ba�lad�ktan sonra organizman�n herhangi bir andaki
g�zlemlenebilir �zellikleridir. B�ylece, genotip, gizilg�� fenotiplerin
erim alan�n� tan�mlayan genetik y�nergeler olarak g�r�lebilir.
Fenotipin nas�l geli�ece�i, genlerin etkile�imine ve organizma
b�y�y�p geli�irken genotipin �e�itli �evresel etkenlerle etkile�imine
ba�l�d�r. G�z rengi ve kan grubu gibi baz� fiziksel �zellikler
i�in genotip taraf�ndan belirlenen erim alan� �ok dard�r:
Bir �zelli�in fenotipte ortaya ��kmas� i�in gerekli olan �ey, ya�am�
s�rd�recek yeterli bir �evredir. Di�er fiziksel �zellikler i�in
erim alan� daha geni�tir ve �evresel de�i�kenlerin etkisi daha
fazlad�r. �rne�in, bir bireyin yeti�kin boyu, en az�ndan k�smen,
do�um �ncesi ko�ullar, beslenme ve hastal�k gibi de�i�kenlerle
belirlenir. Bununla birlikte, fiziksel �zellikler i�in olas� fenotiplerin
erim alan�, geli�imde genetik ve �evresel etkenler aras�nda
daha karma��k ve dolayl� ili�kiler i�eren zeka ve ki�ilik
�zelliklerininkinden daha dard�r.

BASKIN VE �EK�N�K GENLER

Bazen genotip fenotipte hi�bir zaman ortaya ��kmayan belirli


bir �zelli�in geli�imi i�in y�nergeler ta��r. Bunun nedeni �zelli�in
iki gen taraf�ndan kodlanmas�d�r; bunlardan biri bask�n,
di�eri �ekinik gendir. Bask�n gen taraf�ndan kodlanan �zellik
fenotipte ortaya ��kan �zelliklerden biridir. Bunun en yayg�n
�rne�i g�z rengidir. Kahverengi g�zl� bir �iftin neden mavi g�zl�
bir �ocu�a sahip olabilece�ini hi� merak ettiniz mi? Bunun olmas�
i�in her iki anababan�n kahverengi g�z i�in bask�n gene, mavi g�z
i�in �ekinik gene sahip olmas�, �ocu�u olu�turan yumurta ve spermin
her ikisinin �ekinik mavi g�z genini ta��mas� gerekir.

Kahverengi g�zl� bir birey, mavi g�zl� bebe�in anababas�


gibi, ya iki bask�n kahverengi g�z genine ya da bir bask�n kahverengi
g�z genine ve bir �ekinik mavi g�z genine sahip olabilir.
Ancak, mavi g�zl� bir birey hemen hemen her zaman iki �ekinik
mavi g�z genine sahiptir, b�ylece mavi g�zl� iki anababan�n
kahverengi g�zl� �ocu�u olmas� olas�l��� yoktur. Ama g�z renginin
geli�imi ger�ekte bu kadar basit de�ildir. �rne�in, bir g�z�
mavi, bir g�z� ela birini tan�yabilirsiniz. Gene de, bir �zelli�i
kodlayan bir �ekinik ve bir bask�n gen d��ncesi genellikle kullan�l�d�r.
Bir�ok fiziksel �zellik ikiden fazla, bazen daha da
fazla gen taraf�ndan kodlan�r. �rnek olarak deri rengini alal�m.
Bir koyu tenli bir a��k tenli anababan�n �ocu�u bir�ok genin birle�ik
etkisi sonucu b�y�k olas�l�kla ikisi aras� bir tene sahip
olabilir.

C�NS�YET�N GENET�K BEL�RLENMES�

�ki t�r kromozom vard�r: Otozomlar ve cinsiyet kromozomlar�.


Yirmi �� �ift kromozomdan bir �ifti bireyin cinsiyetini
belirler ve bu nedenle cinsiyet kromozomu �ifti olarak adland�r�l�r.
Di�erleri otozom ad�n� al�r. Cinsiyet kromozomlar� iki
�e�ittir: x ve y. Kad�n�n h�creleri sadece x cinsiyet
kromozomlar�na sahiptir, dolay�s�yla b�t�n ovumlar ya da yumurtalar
bir x cinsiyet kromozonunu ta��mal�d�r. Bir erke�in
h�creleri hem bir x hem de bir y cinsiyet kromozomuna sahiptir,
dolay�s�yla bir sperm ya bir x ya da bir y ta��yabilir. E�er bir y
cinsiyet kromozomu ta��yan bir sperm yumurtay� d�llerse bile�im
xy olur ve bir erkek �ocuk d�nyaya gelir. E�er bir x cinsiyet kromozomu
ta��yan bir sperm yumurtay� d�llerse bile�im xx olur ve
d�nyaya bir k�z �ocuk gelir. �u halde baban�n
spermi �ocu�un o�lan ya da k�z olaca��n� belirlemektedir.

C�NS�YETE BA�LI �ZELL�KLER

xx bile�iminde (kad�n) bir x �zerindeki her genin di�er x


�zerinde bir kar��l��� vard�r. Ancak, xy bile�iminde (erkek) x cinsiyet
kromozomu daha b�y�kt�r ve y'den daha fazla geni vard�r,
dolay�s�yla a��k�a x �zerindeki baz� genlerin y �zerinde kar��l�klar�
yoktur. Bast�racak y genleri olmayan x genlerinin kodlad���
�zellikler anadan o�ula ge�erler. Cinsiyete ba�l�
�zellikler diye adland�r�lan b�yle �zellikler, k�rm�z�-ye�il renk
k�rl���, baz� kellik t�rleri ve hemofili gibi istenmeyen �zelliklerdir.
Hemofilide kan uygun zamanda p�ht�la�maz, dolay�s�yla
hasta en k���k bir yaralanmada bile kanamadan �lebilir. Bu durum
x cinsiyet kromozomunda kodlanm� �ekinik bir �zelliktir. Bir
kad�n bu geni ta��yabilir, ama bu �zelli�i ta��maz; ��nk� di�er x
cinsiyet kromozomu normal kan p�ht�la�mas�n� sa�layacak bir
bask�n kar�� geni ta��r. E�er kad�n bu �zelli�i k�z�na �ekinik genle
aktar�rsa hemofili ortaya ��kmaz, ��nk� baban�n normal kar�� x
geni bask�n olacakt�r. Ama e�er anne bunu o�luna aktar�rsa o�lan
hemofili geli�tirecektir, ��nk� baban�n y cinsiyet kromozomu bunun
etkilerini ortadan kald�racak bir bask�n kar�� gen ta��maz.

GENET�K �E��TL�L�K

Belki iki erkek karde�in, akraba olduklar�na inanmakta


g��l�k �ekecek kadar neden birbirine benzemedi�ini merak etmi�sinizdir.
Karde�ler birbirinden g�r�n�te farkl� olabilir, ��nk�
cinsel �retimin matemati�i aile i�inde bile �e�itlilik sa�lamaktad�r.
Yumurtan�n ve sperm h�cresinin olu�umu s�ras�nda -�nceki
sayfalardan an�msayaca��n�z gibi-, yirmi �� kromozom �iftinden
her birinin olu�an iki yumurta ya da spermden birine gitti�i �zel
bir h�cre b�l�nme t�r� yani meyosis yer al�r. �zg�n h�crede yirmi
�� farkl� kromozom �ifti oldu�u ve h�cre iki yumurtaya ya da
sperme b�l�nece�i i�in, kromozomlar�n 8 milyondan fazla de�i�ik
olas� bile�imi vard�r.

Ayr�ca, meyosis s�ras�nda kestirme ba� ad� verilen �ey de


olabilir: H�cre iki yumurtay� ya da sperme b�l�nmeden �nce kromozom
�iftleri genleri ya da gen gruplar�n� de�i�-toku� edebilirler.
B�ylece yeni gen bile�imleri yumurtaya ya da sperm h�crelerine
ge�en kromozomlar� bir araya toplar. Genlerin farkl� bile�imlerinin
say�s� �ok fazlad�r. Sonu� olarak, ayn� aile �yeleri
i�in bile -�zde� ikizler d��nda- ayn� genetik yap�ya sahip olmak
hemen hemen olanaks�z hale gelmektedir. �zde� ikizler
�zde� genetik yap�lara sahiptir, ��nk� ayn� zigottan meydana
gelirler, tek yumurta ikizleri ad�n� almalar� bu nedenledir.
A�a�� yukar� ayn� anda d�llenen ayr� yumurtalardan geli�en �ift
yumurta ikizleri genetik olarak birbirlerine di�er karde�lerden
daha fazla benzemezler.

ZEKA GEL���M�NDE GENET�K ETK�LER


Kal�t�m ve �evre etkenlerinin zeka ve ki�ilik �zellikleri
�zerindeki g�reli etkisi uzun zamandan beri �iddetle tart��lmaktad�r.
Bu tart�ma genellikle do�a/kazan�m tart�mas� olarak
bilinir. �rne�in, bir ZB testinde Jonathan, Scott'tan daha d��k
puan al�rsa bunun nedeni Jonathan'�n anababas�n�n Scott'unkinden
daha az zeki olmas� ve �ocu�una a�a�� genler ge�irmesi
midir? Yoksa Jonathan'�n anababas�n�n kendi �ocuklu�unda birtak�m
olanaklardan yoksun olmas� ve �ok az e�itim olana�� bulmas� m�d�r?
Belki Jonathan'�n annesi gebeli�i s�ras�nda yeterli
beslenmemi�ti ya da ila� kullanm�t�. Belki de bu t�r �evresel etkenlerin
baz� bile�imleri Jonathan'�n g�r�n�rdeki geri kalm�l���na
neden olmu�tu.

Ara�t�rmac�lar hem genetik hem �evresel etkenleri kontrol


edebildikleri ara�t�rmalar y�r�tebilselerdi bu sorulara daha iyi
yan�t verebilirlerdi. �rne�in, e�er bir grup insan� ayn� genotiple
d�nyaya getirebilselerdi ve deneklerinin do�um �ncesi ya�ant�lar�n�n
�zde� olmas�n� sa�layabilselerdi, �evre etkenini de�i�tirebilir
ve zeka geli�iminin nas�l etkilendi�ini g�zlemleyebilirlerdi.
Elbette insanlarla b�yle deneyler yap�lamaz.

Fakat hayvan ara�t�rmalar�nda ara�t�rmac�lar �evre ve kal�t�m


etkenleri �zerinde daha fazla kontrol uygulayabilirler.
Ayr�ca, s��an ve fare gibi hayvanlar�n gebelik ve olgunla�ma
s�releri k�sad�r, bu da daha fazla ara�t�rma yapmaya ve daha
fazla etkenin �abucak g�zlenmesine olanak sa�lamaktad�r. Bununla
birlikte, hayvanlar hakk�ndaki bulgular�n insanlara ve
hatta di�er hayvanlara uygulanabilirli�i s�n�rl�d�r.

Hayvan ara�t�rmalar�nda genetik etkenleri kontrol etme


yollar�ndan biri tekrarl� d�nyaya getirme'dir. Bu yolla erkek
ve k�zkarde� ya da ana ve o�ul gibi yak�n akrabalar, d�l�n genotipleri
birbirine iyice benzer oluncaya kadar ku�aklar boyunca
�iftle�tirilmektedir. Sonu�ta iki farkl� kal�tsal �zellik benzer
�evrelerde yeti�tirilebilir. E�er iki kal�tsal �zellik davran�ta
tutarl� olarak farkl�la��rsa bu farkl�l�klar genotipteki farkl�l�klara
y�klenebilir. Ara�t�rmac�lar, etkinlik, cinsellik, sald�rganl�k,
bask�nl�k ve hatta alkolden ho�lanma gibi �zellikler
i�in ayn� soydan gelen hayvanlar� ba�ar�yla yeti�tirdiler (Mc
Clearn, 1970), bu da, bu �zelliklerin baz� t�rlerde genetikten g��l�
bir bi�imde etkilendi�ini d��nd�rmektedir.

�NSANLARDA �K�Z ARA�TIRMALARI

Her ne kadar ara�t�rmac�lar insan geneti�ini kontrol edemezlerse de,


insanlarda do�al olarak ortaya ��kan olgular� inceleyebilirler.
�kizler do�a/kazan�m sorununu incelemek i�in �ok�a
ara�t�r�ld�lar. �zde� ikizlerin �zde� genotipleri oldu�u i�in zekalar�ndaki
farkl�l�klar�n �evresel etkilere y�klenebilece�i d��n�lebilir.
�o�u ikiz ara�t�rmalar�, birlikte b�y�t�lm� ve ayr�
b�y�t�lm� �zde� ikizlere uygulanan zeka testleriyle (genellikle
standardize edilmi� ZB testleri) y�r�t�lmektedir. Newman
ve arkada�lar�n�n (1937) ve Shields'in (1962) ara�t�rmalar� gibi
klasik ikiz ara�t�rmalar�, �zde� ikizlerin birlikte ya da ayr� b�y�t�lm�
olsalar da benzer puanlar ald�klar�n� g�stermi�tir. Ger�ekte,
benzerlik, ayr� b�y�t�len �zde� ikizlerde birlikte b�y�t�len
karde� yumurta ikizlerindekinden daha fazlad�r. Karde� yumurta
ikizleri birbirine ikiz olmayan karde�lerden daha fazla
benzemez, ama birlikte b�y�t�l�rlerse benzer bir �evreyi payla��rlar.
Bu sonu�lar zekan�n �ncelikle kal�t�mdan etkilendi�i
kuram�n� destekler nitelikte bulunmaktad�r.

Fakat psikologlar zekan�n tan�m�n� ve �l��lmesini tart�maktad�rlar.


Zeka nedir ve en uygun bi�imde nas�l de�erlendirilebilir?
Bir�ok psikolog zekan�n kapsaml�, genel bir yetenekten
�ok, bir�ok �zel yetenekten olu�tu�una inanmaktad�r. �zel yetenekleri
test eden bir�ok ara�t�rmac� g��l� bir genetik etki g�steren
say�sal, s�zel, mekansal, s�zc�k ak�c�l��� becerileri buldu;
ak�ly�r�tme ve bellek genetik etki g�stermemektedir (Thiessen,
1972). Arthur Jensen zekan�n kal�t�mdan g��l� bi�imde etkilenen
bir genel yetenek oldu�u g�r��n� �srarla ileri s�renlerden biridir.
Onun 1969'da Harward Educational Review'de yay�nlad��� �imdi
klasik olmu� makalesi bu ate�li tart�may� ba�latm�t�r; tart�ma
onun yeni kitab� Bias in Mental Testing (1979) ile yeniden
canlanm�t�r.

D�NAM�K ETK�LE��M G�R���

Bir�ok ara�t�rmac� ve yazar, do�a/kazan�m sorunundan �ok,


�u sorunun daha uygun ve verimli bir soru oldu�u kan�s�ndad�r:
Kal�t�m ve �evre etkenleri zeka geli�imini etkilemek �zere nas�l
etkile�mekte'dir? Biz, beynin ve sinir sisteminin yap�ld��� maddeleri
sentezlemek i�in oldu�u gibi, ��renme, bellek, d��nme ve
alg�daki biyokimyasal s�re�ler i�in de genetik y�nergeler miras
al�r�z. Ama �e�itli do�um �ncesi ve �evresel etkenler beynin ve sinir
sisteminin ilk geli�imini ve sonraki i�leyi�ini etkileyebilir.
Bundan ba�ka, beynin kulland��� ve i�inde geli�ti�i kapsam ve
yollar, birey ile �evrenin deneyim i�in sundu�u uyar�mlar ve olanaklar
aras�ndaki dinamik etkile�im'e ba�l�d�r (Layzer, 1976).

K���L�K GEL���M�NDE GENET�K ETK�LER

�kiz ara�t�rmalar�, zekan�n kal�tsall��� sorununa uygulanmas�n�n


yan�nda, ZB'nden �ok ki�ilik �zelliklerini �l�mesi �ng�r�len
testler ke�fetmek i�in de kullan�ld�. En �ok kullan�lan iki
test Minnesota �ok Y�nl� Ki�ilik Envanteri (MMPI) ve Kaliforniya
Psikolojik Envanteri (CPI)'dir. Vandenberg (1967) bu t�r ikiz
ara�t�rmalar�n�n �o�unu g�zden ge�irdi ve kal�t�m�n, (a) bir insan�n
genel etkinlik d�zeyinde, (b) heyecanlar�n ki�ileraras�
ili�kilerde a��k�a belirtilmesi derecesinde, (c) uzun s�reli ama�lardan
�ok anl�k uyaranlar�n ilgileri ve d��nceleri etkileme derecesinde
rol oynad��� sonucunu ��kard�. Vanderberg psikolojinin
davran� �zerindeki olas� genetik etkileri uzun zamandan beri
ihmal etti�ine inanmaktad�r.

Wilson ve Harpring (1972), �zde� ikizlerin ilk �ocukluktaki


davran� ve hareket yeteneklerinin ayr� yumurta ikizlerininkinden
daha benzer oldu�unu, ama b�y�d�k�e benzerli�in azald���n�
buldu. Bu bulgu ba�lang��ta davran� �zerinde g��l� bir genetik
etki oldu�unu d��nd�rmektedir; ancak, birey deneyim kazand�k�a
�evresel etkenler gitgide �nem kazanmaktad�r.

Juel-Nielsen (1965) bebekli�inden itibaren ayr� b�y�t�lm� bir


grup yeti�kin �zde� ikizi inceledi. Sonu�lar, ikizlerin ba�kalar�na
kar�� davraru� bi�imlerinde, dinsel ve siyasal g�r�lerde, ilgi
alanlar�nda ve e� se�iminde �ok az benzerlik g�sterdiklerini ortaya
koydu. �kizler h�rs, sald�rganl�k, heyecansal anlat�m ve giyim
zevklerinde de farkl�l�k g�sterdiler. Ancak, y�r�y�lerinde, g�l�mseme
ve g�lmelerinde, ses tonlar�nda belirgin benzerlikler vard�.
v

Lindzey ve arkada�lar� (1971), �zde� ikizlerin �ift yumurta


ikizlerinden daha fazla benzer ki�ilik �zelliklerine ve ilgilere
sahip olmalar� olas�l���na kar��l�k, korelasyonun �zde zeka i�in
oldu�undan daha d��k oldu�u sonucuna vard�lar. Bundan ba�ka,
toplumsal davran��, heyecanlar�, ilgileri, de�erleri ve ki�ili�in
daha bir�ok y�n�n� bi�imlendiren birey ile �evre aras�ndaki dinamik
etkile�im son derece karma��kt�r.
e

ANORMAL K���L�K �ZELL�KLER�N�N KALITSALLI�I

Son on y�l boyunca anormal ki�ilik �zelliklerinin kal�tsall���n�


ara�t�ran ara�t�rmalar �ok artt�. Bu ara�t�rmalar�n �o�u da ikizleri
ele almaktad�r. En �ok dikkati �eken anormallik Birle�ik Devletler'de
�nemli bir sa�l�k sorunu olan �izofreni'dir. �izofreniyi
tan�mlamak i�in kullan�lan �l��tler tart�mal�d�r; ama ara�t�rmac�lar�n
�o�u �izofreninin genellikle, y�ksek derecede uygun olmayan
heyecansal ve davran�sal tepkilerle, mant�kd��, "g��l�kle
ilerleyen" d��nme ve konu�mayla, ger�eklikle a��k bir temas yoklu�uyla
nitelenebilece�i konusunda g�r� birli�i i�indedir.
n

Geleneksel olarak, �izofrenik davran��n �ok ciddi stresli d�


ko�ullara maruz kalman�n sonucu oldu�u d��n�l�yordu. Karllmann
(1953) ve Slater'in (1953) �izofreni tan�s� konmu� ve �zde�
ya da ayr� ikiz olan bireyleri belirlemesine kadar kal�tsal etkenler
g�zard� edilmi�ti. Her iki ara�t�rmac� da, bir �zde� ikize
�izofreni tan�s� konursa ikiz karde�inin rahats�zl��� olmas� �ans�n�n
y�ksek oldu�unu, hem de ayr� yumurta ikizlerindekinden
�ok daha y�ksek oldu�unu buldu. Daha sonraki ara�t�rmalar bir
kal�t�m etkeni olas�l���n� do�rulad�lar, ama �o�u kal�tsall���n
Karllmann'�n ba�lang��ta d��nd��� kadar b�y�k olmad��� konusunda
g�r� birli�i i�indedir. �zde� ikizlerin �izofreni i�in % 50'den
biraz daha fazla birbirine uymaz olduklar� tahmin edilmektedir
(Broadhurst ve ark., 1974). Birbirine uymaz demek, bir ikiz
�iftinin ayn� �zelli�e sahip olmamas� demektir. �zde� ikizler
�zde� genotiplere sahip oldu�u i�in ki�iliklerindeki farkl�l�klar
d� etkilerden do�uyor olmal�d�r. �u halde, e�er bir ikiz �izofrenikse,
di�eri de de�ilse, rahats�zl���n ortaya ��k��nda �evresel
etkenlerin rol� b�y�k olmal�d�r.
e

Bug�n hem kal�t�m�n hem de �evrenin �izofrenide �nemli


roller oynad��� b�y�k �l��de kabul edilmektedir. Bir birey hastal��a
yatk�nl��� miras alabilir, ama hastal��� geli�tirip
geli�tirmemesi maruz kald��� d� streslere ba�l�d�r (Gottesman
ve Shields, 1966). Burada da yine, genetik ve �evresel etkenler
aras�ndaki etkile�imi g�r�yoruz. Bir�ok durumda ki�ilik bozukluklar�n�n
k�kenleri �oketkenli'dir. Genetik yetkinlik ve �e�itli
�e
evresel etkenler anormal davran�� ortaya ��karmak �zere etkile�irler.

DAVRANI�SAL GENET�K

Burada tart�t���m�z ara�t�rma t�r�n�n temeli, psikoloji ile


biyoloji bilimlerinin en b�y�k ortak alan�n� temsil eden davran�sal
genetik alan�ndad�r. Davran�sal genetik, genetik etkenlerin
davran�� ve geli�imi nas�l etkiledi�ini anlamay� ama�lar.
Bu alandaki ara�t�rmalar, bir bireyin genotipinin ancak �evreyle
etkile�ime girdi�inde zihin ve ki�ilik geli�imini etkiledi�ini
a���a ��karm�t�r. �evre genetik gizilg��lerin ortaya ��kma yolunu
etkiler, genetik etkenler de bireyin d� bask�lara yan�t verme
yolunu etkiler. Freedman (1958) bu yollar� grafiklerle g�sterdi.
D�rt cins k�pek (shetland, basengi, fox terrier, beagle) ya ho�g�r�l�
ya da disiplinli bir �evrede b�y�t�ld�. Ho�g�r�yle b�y�t�len
k�pek yavrular� ho�lar�na gideni yapmaya b�rak�ld� ve asla disipline
sokulmad�. Di�erlerine harfi harfine itaat etmek ��retildi.
Birka� hafta sonra herbiri i�inde yiyecek tas� olan bir odaya
kondu. Yeme�e ba�lad�klar�nda ara�t�rmac� onlara vurdu ve ba��rd�,
sonra oday� terketti ve her k�pe�in yiyece�e yeniden d�nmesinin
ne kadar zaman ald���n� kaydetti.
n

Yeti�tirilme tarzlar� beagle ve terrier cinsi k�pekleri �nemli


�l��de etkilemi�tir; disipline al�m� olanlar ho�g�r�ye al�m�
olanlardan �ok daha �abuk yeme�e d�nm�lerdir. Ama hem ho�g�r�yle
hem disiplinle yeti�tirilmi� b�t�n basengiler yeme�e
�abucak d�nm�ler, ba��r�lan ve vurulan b�t�n shetlandlar ise
hi�bir �ey yiyememi�lerdir. Bu deney bireylerin, genetik yatk�nl�klar�
ile ilk deneyimleri aras�ndaki etkile�im nedeniyle ayn�
�evresel durumlara �ok farkl� bi�imde tepki g�sterebilece�ini ortaya
koymu�tur.
k

GENET�K ANORMALL�KLER

Ayn� zamanda kendili�inden k�rtaj diye de adland�r�lan


d��k yapma do�um �ncesi geli�imde bir�eyler k�t� gitti�inde
ortaya ��kabilir ve rahim fetusu d�ar� atar. Bu durum �u sorulara
yol a�ar: Ne oldu? K�t� giden neydi? Fetus anormal miydi? E�er
�yleyse anormalli�e ne yol a�t�? Bundan sonraki gebeli�in anormal
olma olas�l��� var m�? Tav�an dudak, perdeli ayak parma��,
b�y�k bir do�um lekesi gibi k���k bir kusurla ya da zihinsel yetersizlikler,
belkemi�i hastal��� (spina bifida), bi�imi bozulmu�
kol ve bacaklar gibi daha ciddi bir kusurla do�mu� ki�iler tan�yabilirsiniz.
�t
te bu kusurlara neyin neden oldu�unu merak edebilirsiniz.

Kusurlar, do�um �ncesi �evredeki baz� bozukluklardan ya da


do�um s�recindeki bir sorundan kaynaklanabilir. (Do�um �ncesi
ve do�um etkenleri B�l�m 3 ve 4'te tart��lmaktad�r.) Di�er kusurlar
k�kende genetiktir ve �zel kromozom anormalliklerinde
izi s�r�lebilir ya da etkilenen bireyin akrabalar�nda ve atalar�nda
varoldu�u bulunabilir. Yak�n y�llarda bu konuda bir�ok
ilerleme kaydedildi ve ara�t�rmac�lar baz� kusurlar�n nedenlerinden
g�rece emin oldular, ama baz�lar�ndan da olamad�lar. Geneti�e
ba�l� anormallikler iki genel gruba ayr�labilir: Bir kromozomun
t�m�nde ya da bir b�l�m�nde yer alanlar ve �zel genler
i�erenler.

KROMOZOM ANORMALL�KLER�

Meyosis s�ras�nda �ok ender durumlarda kromozomlar�n kopyalanmas�nda


hata ortaya ��kar; �rne�in bir kromozomun bir
k�sm� kazara di�eriyle birle�ebilir ya da bir kromozom �ifti di�er
birini k�sa b�rakarak bir yumurtay� ya da spermi bitirip tamamlayabilir.
E�er b�yle kusurlu bir yumurta ya da sperm zigotun
olu�umunda yer al�rsa ortaya b�y�k anormallikler ��kar.
Bir�ok vakada erken bir kendili�inden k�rtaj g�r�l�r (Tuchmann-
Duplessis, 1975). Bununla birlikte, baz� kromozom anormallikleri
�ld�r�c� de�ildir, ama geli�imi ciddi bi�imde engelleyebilir.
Down sendromu buna �rnektir.
D

Down sendromu fazladan bir kromozomun ya da fazladan bir


kromozom par�as�n�n varl���n�n neden oldu�u bir grup kusuru
i�erir. Normal bir h�credeki yirmi �� kromozom
�ifti ay�rt edilebilir ve bunlar genetik�iler taraf�ndan numaralanm�t�r.
Down sendromlu bireylerde yirmi birinci kromozom
�iftinde iki yerine �� kromozom vard�r (bu durum trisomi # 21 olarak
adland�r�l�r). Bu bireyler, k�sa beden yap�s�, kas g�c� gev�ekli�i
ya da yoklu�u, kalp kusurlar�, hormon bezi kusurlar�,
gev�ek kemik eklemleri, k���k bir a��z, zihin gerili�i, bodur parmakl�
eller, al��lm��n d��nda avu�i�i �izgileri gibi yakla��k
altm� de�i�ik semptomun baz� bile�imlerini g�sterirler. Derinin
k�vr�mlar�ndaki �zellik g�zlerde bir Asyal� bak��na yol a�t���
i�in Down sendromu "mongolizm" olarak adland�r�lm�t�r.

Bir kromozom anormalli�i bedenin bir�ok b�l�m�n� etkiler,


��nk� bir kromozom bir�ok genetik malzeme ta��r; dolay�s�yla bir�ok
belirtinin bile�imi anlam�na gelen sendrom terimi kullan�l�r.
Son yirmi y�la kadar Down sendromlu bireylerin ya�am beklentisi
yakla��k on y�ld�. Bununla birlikte, daha uzun ya�ama �anslar�
geli�en t�bbi bilgi ve bak�mla �nemli �l��de artm�t�r. Ge�mi�te
Down sendromlu bebeklerin anababalar�na �ocuklar�n� bir kuruma
b�rakmalar� ���tlenirdi; bug�n ise daha �ok bebeklerini yanlar�nda
tutmalar� istenmektedir. Bir Down sendromlu �ocuk fazladan
bir �al�ma ve sorumluluk gerektirir; ama toplumsal destek hizmetleri
de gitgide artarak yard�mc� olmaktad�r. Down sendromlu
�ocuklar bir�ok ba��ms�z becerileri ve kendi kendine yard�m� ��renebilen
s�cak ve sevimli bireylerdir �o�u zaman. Anababalar �ocu�un
bir uyar�m program� i�inde kendi t�m gizilg�c�n� geli�tirebilece�i
erken bir uzman yard�m�na ba�vurabilirler.
e

Bir�ok Down sendromu vakas�nda kromozom kopyalamas�


hatas� yumurtan�n ya da sperm h�cresinin olu�umu s�ras�nda ortaya
��kar. B�ylece, bunun genetik bir bozukluk oldu�u d��n�lse
bile ailede g�r�lmesi zorunlu de�ildir.
b

Beklenmedik bir say�da cinsiyet kromozomu i�eren kromozom


anormallikleri de �ld�r�c� olmayabilir, ger�ekte bunlar�n etkileri
�o�u zaman bu kadar ciddi ortaya ��kmaz. Klinefelter sendromu'nda
erkekler, bir XXY cinsiyet kromozomu bile�imiyle, fazladan
bir X kromozomuna sahiptir (k�rk alt� yerine k�rk yedi). �o�u
zihin gerili�i g�sterse bile b�yle erkekler normal zekaya sahip
olabilir; genellikle sperm �retmeyen k���k testisler, belki biraz g���s
geli�imi ve az geli�mi� ikincil erkek cinsiyet �zellikleri vard�r.
g

Kad�nlarda g�r�len Turner Sendromu'nda bir birey yaln�zca


bir cinsiyet kromozomu (bir x), dolay�s�yla her h�cre i�in yaln�zca
k�rk be� kromozom sahibidir. Belirgin fiziksel �zellikleri
i�inde buru�uk boyun, k�sa beden yap�s� ve az geli�mi� cinsel organlar
vard�r. XXX, XXXX, XXXY ve XXXXY gibi ba�ka bir�ok
cinsiyet kromozomu �r�nt�s� t�r� g�steren bireylere ili�kin ender
vakalar da bulunmu�tur. �imdiye kadar bu anormallikler konusunda
�ok az bilgimiz oldu. XXY (erkek) cinsiyet kromozomu �r�nt�s�n�n
fazla uzun boy, sivilce, tepisel olma gibi �zelliklerle
ba�lant�l� oldu�u bildirilmi�tir (Milunsky, 1977).
ANORMAL GENLER

Bask�n ve �ekinik genlerden s�z ettik. Bir birey �ekinik bir


genetik kusur ta��yabilir, ama ona kar��l�k olan normal bir genin
(�o�unlukla bask�n) onun etkilerini engellemesi nedeniyle bozulmu�
olmaz. Bununla birlikte, e�er ayn� kusurlu �ekinik geni ta��yan
iki ki�i evlenirse �ocuklar�n�n her iki anababadan �ekinik
geni miras alma ve kusur geli�tirme �ans� d�rtte birdir. Bir gen
�ifti kromozomla ta��nan toplam genlerin say�s� yan�nda anlams�z
g�r�nebilir, ama kusurlu bir �ift ciddi sorunlara yol a�abilir.

�rne�in, fenilketonurya (PKU), fenilalanin ad� verilen bir


proteini metabolize eden bir enzimin yoklu�una yol a�an kusurlu
bir �ekinik gen �iftinin miras al�nmas�n�n sonucudur. Uygun bi�imde
metabolize edilemedi�i i�in fenilalanin kana ge�er, belirli bir
d�zeyde beyin i�in toksik etkisi vard�r, sinir h�crelerinde y�k�ma
yol a�ar, bu da �o�u zaman zihinsel gerilik, n�rom�sk�ler anormallikler
ve fel�lerle sonu�lan�r. PKU olgusu her 20 bin canl� do�umda
yakla��k bir olarak tahmin edilmektedir. PKU, 1934'te
bir kad�n iki zihin gerisi �ocu�unu idrarlar�ndaki tuhaf k�f�ms�
koku nedeniyle Norve�li doktor Asbjorn Folling'e g�t�rd���nde
ke�fedilmi�ti. O zamandan beri PKU'yu tan�lamak i�in do�umdan
hemen sonra kan ve idrar testleri �nerilmektedir. E�er PKU
hemen farkedilirse bebek d��k fenilalanin diyetine al�nabilir
ve olas� zihin gerili�i �nemli �l��de azalt�labilir. Metabolizma
hatalar� i�eren bir�ok benzer durum saptanm�t�r ve bunlar �zel
kusurlu genlerin miras al�nmas�ndan do�maktad�r. Baz�lar� �ld�r�c�d�r,
baz�lar� da tedavi edilebilir.
b

PKU kal�tsal ve �evresel etkenler aras�ndaki etkile�imi


g��l� bi�imde g�stermektedir: Daha b�y�k bir zihinsel gerilik gizilg�c�
miras al�nabilir, ama geli�me derecesi �evresel etkenlere
(bu vakada diyete) ba�l�d�r.
(

GENET�K REHBERL�K

Genetik rehberlik klinikleri ve servisleri son yirmi y�l i�inde


�e�itli nedenlerle h�zla geli�ti (Carter, 1979). Genetikle ba�lant�l�
bozukluklar i�in yeni tedaviler bireylerin daha uzun ya�amas�n�
sa�lam�, bunun sonucu olarak da anababalara ve topluma
ek bir g��l�k getirmi�tir. Do�um kontrol�ndeki ve aile planlamas�ndaki
geli�meler nedeniyle anababalar �ocuk sahibi olma
konusunda kendilerini daha sorumlu hissetmektedirler. Bir�ok
�ift �imdi yaln�zca bir ya da iki �ocuk sahibi oldu�undan �ocuklar�n�n
normal olaca��ndan iki kat emin olmak istiyor. Sonu� olarak,
e�er genetikle ilgili bir sorundan ku�ku duymak i�in herhangi
bir nedenleri varsa, �iftler bir genetik uzman�na ba�vurman�n
�neminin gitgide daha fazla fark�nda olmaktad�rlar. Genetik
uzman� g�venilir aile ve ki�i tarih�elerine dayanarak kayg� yaratan
duruma kesin olarak tan� koyabilir ve durum genetikle ba�lant�l�
bir kusur i�eriyorsa bundan etkilenmi� bir �ocu�a gebe kalman�n
riskini kestirebilir. Uzman etkilenmi� bir �ocu�un uzun
vadeli olas�l�klar�n� da a��klayabilir. Bazen riski hesaplamak
i�in kesin kuramsal temeller yoktur, ama bir ailede durumun ortaya
��kmas� -e�er ayr�nt�l� bilgi elde edilirse- uzman�n kestirim
yapmas�nda yol g�sterebilir.
y
b
Genetik dan�manlar tavsiyede bulunma derecesinde oldu�u
kadar bilgi sa�lama derecesinde de farkl�la��rlar. Genellikle
�iftlere olgular�n anlat�lmas� ve karar vermede serbest b�rak�lmalar�
uygun g�r�lmektedir (Carter, 1979).
u

Amniyosentez ad� verilen bir y�ntemle hemen hemen b�t�n


kromozom anormallikleri ve miras al�nan bir�ok metabolik bozukluk
fetus hen�z on alt� haftal�kken ortaya ��kar�labilmektedir
(Nora ve Fraser, 1974). E�er fetus anormal ise anababa gebeli�i
sona erdirmeye karar verebilir. Amniyosentezde, gelece�in
annesinin kar�n b�lgesinden uzun, bo� bir i�neyle fetusu saran amniyo
s�v�s�ndan �rnek al�n�r. Bu s�v� genetik anormallikleri ��z�mlemeyi
sa�layacak fetal h�creleri i�erir; fetusun cinsiyeti ara�t�r�labilir
ve di�er bilgiler elde edilebilir. Amniyosentez g�rece
g�venilir g�r�ld���nde baz� riskler i�erir ve y�nteme �o�u zaman
yaln�zca fetustaki anormallik olas�l��� y�ksek say�ld���nda ba�vurulur
(Goldstein ve ark., 1977).
(

Ultrason, anormallikleri do�umdan �nce ara�t�rman�n bir


ba�ka yoludur. Fetusa y�neltilen y�ksek frekansl� ses dalgalar�
fetusun bedeninin �evresine �arparak yans�r ve ayg�t onlar� olduk�a
ayr�nt�l� bir resme d�n�t�r�r. X ��nlar�n�n tersine ultrason
yumu�ak dokular� betimler. Ultrason, "hidrosefali" yani uygunsuz
s�v� drenaj�na ba�l� ba� b�y�mesi, kol-bacak yoklu�u ya da
bi�im bozuklu�u, kafatas�n�n geli�ememesi sonucu beynin a��k
kalmas� demek olan "anansefali", embriyonun rahim yerine Fallop
borusuna yerle�mesi demek olan "d� gebelik" ve di�er ciddi
bozukluklar gibi b�y�k yap�sal anormallikleri ke�fedebilir. Ultrason
fetusun rahimdeki yeri ve gebeli�in �oklu olup olmad���
hakk�nda da bilgi verebilir. Son zamanlarda ultrasonun fetus
i�in bir par�a risk olu�turdu�u ileri s�r�lm�t�r, ama bu konuda
tam bir g�r� birli�i yoktur. Ancak, ultrason pahal� bir y�ntemdir,
fetusta bir anormallikten ku�ku duymaya neden yoksa, ola�and��
bir gebelik ya da do�um belirtileri yoksa b�y�k olas�l�kla
ultrasona izin verilmez.
u

ANABABA OLMA KARARI

Ciddi bir dikkati hak eden bir konu daha: Anababa olma
karar�. �ocuklar�n�z var m�? Birg�n �ocuk sahibi olmay� planl�yor
musunuz? Neden? �nsanlar ni�in �ocuk sahibidir? Sizin �ocuk
sahibi olmaya ili�kin nedenleriniz nelerdir?
s

�OCUK SAH�B� OLMA NEDENLER�

Baz� insanlar i�in aile ad�n� ta��mak �nemlidir. Baz�lar�


�ocuk sevgisi ya da ya�l�l�kta yaln�zl�ktan korunmak i�in �ocuk
isterler. Baz� �iftler genlerinin kar��m�n�n sonucunu merak ederler.
�o�umuz, bizim hi�bir zaman sahip olmad���m�z olanaklar�
�ocuklara vermek ya da bize davran�lmas�n� diledi�imiz bi�imde
�ocuklara davranmak istedi�imiz i�in �ocuk sahibiyizdir; bu
durum �ocuklar�m�z arac�l���yla ya�amak anlam�na gelebilir.
Baz� bireyler evliliklerini bir arada tutmak i�in �ocuk sahibi
olurlar; bu ak�lc� bir yol de�ildir, ��nk� genellikle �oktan bozulmu�
ili�kiye yeni bir s�k�nt� ekler, bundan da en �ok etkilenen
�o�u zaman �ocuktur.

Bir�ok �iftin �zerinde torun sahibi olmak isteyen anababalar�n


bask�s� vard�r. En az belirgin bask� �ocuklar� olan ve s�rekli
onlardan konu�an arkada�lardan gelir; �ocuksuz ki�i s�yle�inin
d��nda kalma, farkl� olma ya da tam anlam�yla kabul edilmeme
duygular�na kap�l�r. Bu konuda toplumun da bask�s� vard�r.
Gen� evli �iftlerin �ocuk sahibi olmas� beklenir; aksi takdirde
bencil, olgunla�mam�, dengesiz olarak g�r�lebilirler. Bizim k�lt�r�m�z,
�ocuk do�urmay� yeti�kin kad�n rol�n�n �nemli bir b�l�m�
olarak kabul etti�inden, �o�u kad�n e�er anne de�ilse kendini
doyumsuz hisseder. Bir kad�n arkada�lar� gebe kald���nda,
bebek banyolar�, birinci ya� g�n� partileri nedeniyle bir�eyleri
ka��rd��� duygusuna kap�labilir.
k

K�sa bir zaman �nce bir�ok �ift �ocuk sahibi olma ya da olmama
konusunda fazla bir se�me �ans�na sahip de�ildi. Do�um kontrol
y�ntemleri �o�u zaman etkisizdi ve k�s�rla�t�rma ender olarak
d��n�l�yordu. Bug�n pek �ok �ift se�im yapabilmektedir. Bundan
ba�ka, toplum kad�nlar� annelikten ba�ka rollere �zendirmekte ve
�o
ocuk sahibi olmama karar� gitgide kabul g�rmektedir.

Gazeteci Ann Landers anababalara e�er �ocuklar� varsa bunu


gene isterler miydi diye sordu�unda, b�y�k �o�unluk �a��rt�c�
bi�imde "hay�r" demi�ti. Baz� anababalar�n �ocuklar ve anababa
olma konusunda ger�ek�i olmayan beklentileri oldu�unu kestirebiliriz.
Belki �ocuklar�n ya�amlar�n� nas�l etkileyece�ini hi� d��nmemi�ler
ya da anababa olmay� ba�aracak beceriye ve bilgiye
sahip olup olmad�klar�n� merak etmemi�lerdir. Anababa olmak
i�in ge�ilecek s�navlar, doldurulacak mali formlar yoktur; yaln�zca
fizyolojik olarak gebe kalma yetene�ine sahip olmak zorundas�n�z.
f

Gen� Amerikan �iftleri, tipik olarak, evlendiklerinden yakla��k


on sekiz ay sonra ilk �ocuklar�na sahip olmaktad�rlar
(Christensen, 1977). Le Masters (1977), ilk �ocu�un do�umunun
t�pk� �l�m gibi aile ya�am�nda ciddi bir d�zenleme gerektirdi�i
varsay�m�n� ara�t�rm�t�r. Ara�t�rmada gen�, kentli, orta s�n�f
anababalar yer ald�; �o�u bebe�i istemi� ve planlam� olsa bile,
deneklerin % 83'�n�n ilk �ocu�un geli�inden sonra bir bunal�m
ya�ad��� bulundu. �iftler iyi evlilik yapmaya yeterliydiler ve
uyumlu yeti�kinlerdi, ama anababa olmay� romantikle�tirmi�ler
ve yeni rollerine �ok az haz�rlanm�lard�. Bir anne, "bebeklerin
nereden geldi�ini biliyorduk, ama neye benzediklerini bilmiyorduk"
d
diyordu.

Anneler, kronik yorgunluk, kapal� yer s�k�nt�s�, toplumsal


ili�kilerin azalmas�, art�k �al�amama pi�manl���, "iyi anne"
olamama su�lulu�u, ev bak�m� standartlar�nda ve kendilerine
bak�mlar�nda d�� bildirmi�lerdir. Babalar e�lerinin cinsel
yan�tlar�ndaki d��ten, artan ekonomik bask�dan, ikinci gebelik
kayg�s�ndan, anababal�kla ilgili d�k�r�kl���ndan yak�nm�lard�r.
Bununla birlikte, hemen hemen b�t�n �iftler ba�ar�l� bir uyum
yapt�lar ve bu deneyimlerinden ho�nut oldular.
y

�lk �ocuklar�n�n do�umuyla bunal�ma girmeyen az�nl�k anababa


olmaya daha iyi haz�rlanm� g�r�nmektedir. Le Masters,
gen� insanlar�n bu olaya daha ger�ek�i haz�rlanmaya daha fazla
gereksinmesi oldu�u sonucuna varmaktad�r.
g

B�RLE��K DEVLETLER'DE DO�URGANLIK E��L�M�


Amerika'n�n do�um oran� bug�ne kadar kaydedilmi� en a�a��
d�zeye d�m�t�r. Do�um oran� �kinci D�nya Sava��'na kadar yava�
yava� d�m�t�r; sava�tan sonra -"bebek patlamas�" ile-
keskin bir bi�imde artm� ve 1957'ye kadar artmay� s�rd�rm�t�r.
1957'de 1227 ile tepe noktas�na ula�m�t�r; yani o y�l on be� ile
k�rk d�rt aras�ndaki her 1000 kad�n 1227 do�um yapm�t�r. 1957
ile 1977 aras�nda oran hemen hemen y�zde elli d��le 67.8 olmu�tur
(David ve Baldwin, 1979).

Haplar gen� e�lerin en tuttu�u do�um kontrol y�ntemi oldu�undan


ve hap almay� b�rakt�klar�nda gebe kalabileceklerinden,
�ocuk do�urmak -hap almay� 'unutmak' d��nda- bilin�li bir
karar olmaktad�r. �rne�in, bug�n pek �ok �ift fak�lte diplomas�n�
al�ncaya, evlilikleri ve mali durumlar� kararl�l�k kazan�ncaya
kadar anababa olmay� ertelemeyi se�mektedirler.

ANABABA OLMAYI ��RENME

B�y�k olas�l�kla nas�l anababa olunaca��n� �o�u zaman anababam�zdan


��reniyoruz. Ku�kusuz �ocuklar�yla �e�itli yollarla
etkile�im kuran bir�ok ki�i g�rm��zd�r. Ama biz en �ok kendi
anababam�z�n kulland��� y�ntemleri tan�r�z ve b�y�k olas�l�kla
bunlar� kendi �ocuklar�m�za kendili�inden uygular�z. Baz� bireyler
anababalar�n�n disiplin tekniklerinin yanl� oldu�una bilin�li
bir bi�imde karar verirler ve onlar� asla kopya etmemeye
kararl�d�rlar. Anababalar� etkili olan baz�lar� ise mutlaka iyi
anababa olmayabilirler. Gene de biz �o�u zaman �zerinde fazla
d��nmeden anababam�z�n yapt���n� yapmaya e�ilimliyizdir.

Bu d�ng�y� nas�l k�rabiliriz? Bunun yollar�ndan biri e�itimdir.


�ocuk geli�imi dersleri, anababa okullar�, kitaplar, iyi
modeller, �ocuklarla deneyim, bir insan�n �ocuklar hakk�ndaki
bilgisini ve �ocuklarla etkile�im becerisini de�erlendirmesine ve
geli�tirmesine yard�mc� olabilecek her �ey. Ama hi�bir anababa
bir dizi kuralla �ocu�un nas�l yeti�tirilece�ini g�steren bir "yemek
kitab�" aramamal�d�r. Her anababa, her �ocuk biriciktir,
dolay�s�yla aralar�ndaki ili�ki de biriciktir. Kurallar dizisini
izlemek bu bireyselli�e uygun d�mez. Genel kavramlar ve ilkeler
yararl� olabilir, ama bunlar�n �zel bir duruma nas�l uygulanaca��
bu durumun biricik y�nleri ve ilgili bireyin �zellikleri taraf�ndan
belirlenir.

Anababa olmak i�in iyi donanmam� insanlar�n b�y�k olas�l�kla


yeti�kinli�e uyum sa�lamada sorunlar� olaca�� ve sonu�ta
herkese zarar� dokunacak �ocuklar yeti�tirece�i gitgide daha
fazla ortaya ��kmaktad�r. Bundan ba�ka, uygunsuz ya da toplumd��
davran�, tutumlar ve duygular bir kez bir bireye yerle�ti�inde
onlar� safd�� etmek son derece g�� olabilir. Ne yaz�k ki,
anababa olmaya iyi haz�rlanmam� bireyler �o�u zaman erken
ya�ta �ocuk yapmakta ve bilgilerini ya da becerilerini geli�tirme
olanaklar�ndan yararlanamamaktad�rlar.

�nsanlar yetersiz anababa olmak i�in yola ��kmazlar. Bildiklerinin


en iyisini yaparlar; �ocuklar�n�n sorunlar� y�z�nden
onlar� k�namak yard�m etmekten �ok zarar verebilir. Anababalar�n
kendilerini su�lamalar� da i�e yaramaz. Bilmedi�imiz y�ntemleri
ya da sahip olmad���m�z becerileri kullanmay� bekleyemeyiz.
Lisede daha fazla �ocuk geli�imi dersi verilebilir ve
k�zlar kadar o�lanlar�n da bunlar� almas� istenebilir. Gen� insanlar,
�ocuk sahibi olacak kadar b�y�meden �nce, ba�ka bir insan�n
geli�imini sa�laman�n a��r bir sorumluluk oldu�unu ve duyarl�l�k,
bilgi, ba�lanma gerektirdi�ini d��nmelidirler. Anababa
olma karar� hafife al�nmamal�d�r.

KA�TANE VE NE KADAR ARAYLA

�ocuk yeti�tirmenin bir�ok y�n�nde oldu�u gibi, bir �iftin ka�


�ocuk sahibi olabilece�i ve aralar�nda ne kadar zaman aral���
b�rak�labilece�i konusunda somut verilerden �ok masaba�� kuramlar�
vard�r. N�fus patlamas� �iftlere iki �ocuktan daha fazla
�ocuk yapmama konusunda gitgide artan bir bask� olmaktad�r.
Ger�ekte, iki ya da �� �ocuk sahibi olduktan sonra gitgide daha
fazla insan vasektomi (erke�in k�s�rla�t�r�lmas�) ya da t�p ba�latma
(kad�n�n k�s�rla�t�r�lmas�) ameliyat� olmaktad�r. Daha
k�sa bir s�re �nce, "iki �ocuk, iki y�l arayla, ilki o�lan, ikincisi
k�z" tavsiyesini duyuyorduk. Bu, "B�t�n Amerikan aileleri" demekti.
Ama bu ger�ekten iyi bir d��nce midir? Tam bir yan�t olanaks�zd�r,
ama baz� olas� sonu�lar� hakk�nda tahmin y�r�tebiliriz.

Konuyu incelemek i�in bir yakla��m, �ocuk i�in neyin en iyisi


oldu�u a��s�ndan bakmakt�r. Yeni bir karde�in gelmesi, zihin
geli�imiyle, dil ��renmekle, benlik kavram� kurmakla ve �ocuklar�n
on sekiz ay ile �� ya� aras�nda yapmaya ba�lad��� ba�ka
her �eyle u�ra�an iki ya��ndaki �ocu�un kapasitelerine a��r bir
y�k bindirebilir. Evde yeni bir �ocuk fazladan bir karma��k uyuma
gereksinme duyulmas� demektir. Aksine, b�y�k �ocuklar da
s�k s�k yeni bir karde� isterler.

Ba�ka bir bak� a��s�ndan, daha k���k ve daha mahrem bir


aileye do�ru y�nelme toplumumuzda ya� ay�r�m�na katk�da
bulunabilmektedir. Bu y�zy�l�n ba�lar�nda aileler, bazen ya�lar�
s�z gelimi yirmi ile iki aras�nda de�i�en �ocuklardan olu�uyordu
�o�u zaman. Evlenmemi� bir teyze, bekar bir amca, �ks�z bir kuzen,
bir b�y�kanne aileyle birlikte ya�ayabiliyordu. Di�er akrabalar
yak�nda oturuyor, s�k s�k g�nl�k ziyaretler yap�l�yor,
pazar ak�am yeme�inde bir araya geliniyordu. �ocuklar, anababalar�
yan�nda olas� modeller olarak amcalara, teyzelere, kuzenlere
ve kendi b�y�k karde�lerine sahiptiler. De�i�ik ya�lardaki
bireylerle etkile�iyor ve onlardan ��reniyorlard�. Bu, �ocuk yeti�tirme
uygulamalar�n�n bug�nk�nden daha iyi oldu�u demek
de�ildir ve geni� ya da yayg�n ailenin k���k ailelerden daha iyi
oldu�u anlam�na gelmez. A��r� n�fus sorunu ortadayken daha az
�ocuk sahibi olma e�ilimi ele�tirilemez. Ancak, bu kadar ya�
katmanl� olmam�z ve ailelerin bu kadar mahrem ve kendine yeterli
olmas� talihsizlik say�labilir.

Bir �ocuk kendinden birka� ya� k���k ba�ka bir �ocukla, bir
ergen birka� ya� b�y�k ergenle ve anababas�ndan ba�ka yeti�kinlerle
anlaml� bir ili�kiden �ok �ey kazanabilir. �ocuklar� i�in
her �ey olman�n sorumlulu�u anababalar i�in a��r bir y�kt�r; sorumlulu�u
��retmen gibi �cretli uzmanlarla payla�abilirler, ama
�ocuklar bir ��retmenle anlaml� bir ili�ki kurma olana��na genellikle
�ok az sahiptirler. Belki ya�la b�t�nle�mi� ili�kiler geli�tirecek
yollar ke�fetmeye gereksinmemiz var. Belki �ocuklar
kendinden b�y�k ve k���k �ocuklarla etkile�im kurma, ayn� zamanda
bir ya da ikiden daha fazla anlaml� yeti�kin modeline
sahip olma olanaklar�na kavu�turulmal�d�r. Ayr�ca, gen� yeti�kinlerin
bebeklerle ya da k���k �ocuklarla �ok az deneyimleri
olabilir, hen�z kendi �ocuklar� olmadan b�ylesi ili�kilerden
y
yararlanabilirler.

Anne a��s�ndan, �ocuklar�n aras�n�n en az iki y�l olmas� bir


sonraki gebelikten �nce annenin bedeninin tam anlam�yla eski durumuna
gelmesine olanak verir ve anababay� ayn� anda bezlerinin
i�inde olan iki bebe�in y�k�nden kurtar�r. Bununla birlikte,
anababalar iki nedenle �ocuklar�n�n ya��n�n yak�n olmas�n� istemektedir
genellikle. Bunlardan biri, birlikte b�y�yen �ocuklar�n
arkada� olabilmeleridir. �kincisi, �ocuk b�y�tmenin ya�amlar�n�n
daha k�sa bir s�resini almas�, ba�ka �eylere daha fazla zaman
b�rakmas� ve olas� en k�sa zamanda annenin �al�maya d�nmesine
izin vermesidir.
i

Evlilik i�in en iyinin ne oldu�u a��s�ndan, evlilik mutlulu�u


ile �ocuklar�n say�s� ve ya� fark� aras�ndaki ili�ki tam anlam�yla
anla��lm� de�ildir. Christensen (1977) �ocuklar�n say�s�n�n ve
ya� fark�n�n o kadar �nemli olmad���n� d��nmektedir; evlilik
mutlulu�uyla daha ili�kili g�r�nen nokta, anababan�n isteklerinin
ve beklentilerinin doyurulmu� olup olmad���, �ocuk yapmay�
planlamaya ve kontrol etmeye yetenekli olup olmad��� noktas�d�r.
p

�ZET

Bu b�l�mde insan geli�imini anlamakta �nemli olan kal�t�m�n


temel kavramlar� g�zden ge�irildi.
t

Gebeligin ortaya ��kmas� i�in bir�ok ko�ulun yerine getirilmesi


gerekir. Gebe kalma an�nda yumurtan�n ve spermin genetik
malzemesi birle�ir ve yeni bireyin geli�imi ba�lar.
m

Genetik malzeme her h�cre �ekirde�indeki k�rk alt� (yirmi


�� �ift) kromozom ile ta��n�r. Meyosis s�ras�nda her �iftten biri
iki yumurta ya da spermden birine gider. B�ylece yumurta ve
spermden her biri zigot'a yirmi �� kromozom verir. Kromozomlar
DNA'dan yap�lm�lard�r ve DNA molek�llerinin �zel b�l�mleri
�zel nitelikleri kodlayabilir, b�ylece bunlar gen olarak adland�r�l�r.
Her kromozom �ifti ayn� niteli�i kodlayan kar�� (denk)
genlere sahiptir.
g

Genotip, gebe kalma s�ras�nda miras al�nan genetik yap�y�


dile getirir. Fenotip, geli�imi s�ras�nda herhangi bir anda d�lde
g�zlenebilen �zellikleri anlat�r.

Bir kar��l�kl� gen �iftinde bir gen bask�n, di�eri �ekinik


olabilir. Bask�n genin kodlad��� �zellik fenotipte kendini g�sterir;
�ekinik genin kodlad��� �zellik ortaya ��kmaz. Baz� �zellikler
iki genden daha fazlas� taraf�ndan kodlan�rlar. B�yle durumlarda
baz� uyu�malar fenotipte dile getirilir.
b

Kromozom �iftlerinden biri cinsiyet kromozomu diye adland�r�l�r.


B�t�n di�erlerine otozom denir. XX cinsiyet kromozomu
�i
ifti di�iyi, XY �ifti erke�i olu�turur.

Cinsel �reme aile i�inde bile genetik �e�itlili�i sa�lar. Yumurta


ve sperm bile�imi ve olu�umunda kromozomlar�n milyonlarca
farkl� olas� bile�imleri s�z konusudur. Buna ek olarak kestirme
ba� genetik malzemenin en olas� bile�imlerinde bile ortaya ��kar.
b

�kiz ara�t�rmalar� zihinsel yeteneklerin, ki�ilik �zelliklerinin


ve anormal ko�ullar�n kal�tsall���n� ara�t�rmakta kullan�l�r.
Ancak, do�a/kazan�m kar��tl���'n� s�rd�rmekten �ok, bir�ok
ara�t�rmac� geli�ime yol a�an genetik ve �evresel etkenler
aras�ndaki dinamik etkile�im s�re�lerini incelemektedir.
a

Genetik anormalliklerin iki genel t�r� vard�r: Kromozom


anormallikleri ve spesifik genler'le ilgili anormallikler.
Anormal kromozom ko�ullar� sendrom olarak adland�r�lan �e�itli
kusurlara yol a�ar. �ki kusurlu �ekinik genin miras al�nmas�nda
ortaya ��kan PHU gen anormalli�inden do�an �e�itli sorunlar�,
ayn� zamanda genetik ve �evresel etkenlerin birbirine ba��ml�l���n�
g�sterir.

Genetikle ilgili sorunlardan ku�kulanma nedeni olan �iftlerin


�ocuk sahibi olmadan �nce genetik dan�manl�k'a ba�vurmalar�
gitgide artmaktad�r. Bir fetusun olas� anormalli�ini ke�fetmek
i�in kullan�lan iki t�bbi y�ntem amniyosentez ve ultrason'dur.

Bu b�l�mde �zerinde durulan son bir konu �ocuk sahibi olma


karar�d�r. Bir�ok �ift kendilerinden beklendi�i i�in �ocuk sahibi
olmaya heves etmektedir; bu �iftler �evreyle uzla�mak ve anababa
olman�n alg�lad�klar� olumlu sonu�lar�n� ya�amak isterler;
ama baz� �nemli noktalar� ihmal edebilirler. �lk �ocu�un do�mas�,
anababa olmaya haz�rlanmam� ve bunu romantikle�tiren
�i
iftler i�in ciddi bir uyum d�nemine yol a�ar �o�u zaman.

:::::::::::::::::

���NC� B�L�M

DO�UM �NCES� GEL���M

Geli�iminizi ba�latan yumurta ve sperm siz do�uma haz�r olmadan


yakla��k 266 g�n �nce birle�tiler. O 266 g�n sizin i�in son
derece �nemli bir d�nemdi ve bu d�nemdeki olaylar�n gelece�iniz
�zerinde derin ve anlaml� etkileri vard�. Hepimiz annemizin
karn�ndaki zaman�n miras�n� bizimle birlikte ta��r�z.
k

Bu b�l�m, o 266 g�n i�inde genel olarak neyin yer ald���n�n ve


�zel olarak da, gebe kalma -yumurtan�n sperm taraf�ndan d�llenmesi-
an�nda ba�layan karma��k ve d�zenli bir s�rasal s�recin,
ya�am� s�rd�recek bi�imde donanm� bir insan yavrusunu
nas�l �retti�inin �yk�s�n� anlatmaktad�r.
n

DO�UM �NCES� D�NEM

��inde bebe�in geli�ti�i do�um �ncesi d�nem her biri yakla��k


�� ay s�ren �� tane �� ayl�k d�nem'e ya da zaman par�as�na b�l�n�r.
Bu s�re i�inde rahim �evresi son derece dengeli ve koruyucu
olmaya y�nelir, ama �e�itli d� etkenler geli�imi bozabilir ya da
artt�rabilir. Bunlar aras�nda beslenme, stres, hastal�k, uyu�turucu
haplar, ila�lar say�labilir; bunlar�n etkisi hakk�ndaki bilgiler
-bizim ele almak istedi�imiz de bu- iyi bir do�um �ncesi bak�m�n
ne oldu�unu anlaman�za ve bebek aday�na �zen g�stermenin
ne kadar �nemli oldu�u konusundaki bilincinizi artt�rman�za
yard�mc� olabilir.
y

�LK ��AY

Birinci ay. Sperm ve ovum bir kez birle�ti�inde her birindeki


kromozomlar e�le�ir ve zigot Fallop borusundaki yolculu�unz
s�rd�r�rken bir dizi b�l�nmeye ba�lar. (Bu arada,
zigot s�zc���n�n boyunduruk anlam�na gelen Yunanca zygon s�zc���nden
geldi�ini belirtelim.) Rahimde bu minicik h�cre demeti
yeniden b�l�nmeyi ve �evreden besinler �z�mlemeyi s�rd�r�r. Hemen
sonra rahim duvar�nda k�k salacak h�creleri g�ndermeye
ba�lar.Yakla��k iki hafta s�ren bu d�nemde organizma blastosist
ad�n� al�r. Bu evrede h�crelerin �zelle�mesi �imdiden ba�lam�t�r.
Kendini rahim duvar�na a��lamas�ndan itibaren, blastosist, bir h�cre
demetinden �zelle�mi� h�cre gruplar� halinde farkl�la�m� organize bir
yap�ya d�n��r. H�crelerin bu d�zenli farkl�la�mas�,
zamanlama mekanizmas�n� hen�z tam olarak anlayamad���m�z
ola�an�st� kesinlikte bir olaylar s�ralamas�na g�re ortaya
��kar. Belirli genlerin �zel zamanlarda i�lem yapt�klar�
g�r�lmektedir; baz�lar�n�n i�lemleri bitti�inde di�erlerinin i�lemi
ba�lar. Bu, belirli h�cre t�rlerinin b�y�mesini ve b�l�nmesini
h�zland�rmaya, di�erlerininkini bir s�re i�in yava�latmaya neden
olur. Bu s�re� s�rekli yinelenir.
o

Blastosist gebeli�in ���nc� haftas�nda kendini rahim �eperine


a��lar. Bu, anne aday�n�n kan damarlar�ndan besin alabilmek
i�in rahim duvar�nda b�y�yen h�creler (villus) arac�l���yla olur.
Yakla��k bir i�ne ba�� b�y�kl���nde olan bu organizma, bir hormon
salg�layarak kad�n�n bedeni �zerinde daha �imdiden etkili
olmaya ba�lam�t�r. Bu hormon kan dola��m� yoluyla hipofiz bezini
etkileyerek ayhalini durdurur, b�ylece blastosistin geli�mesini
s�rd�rmesine izin verir. Zaman i�inde bu hormon idrarda
ara�t�r�labilir ve gebelik testi i�in de kullan�labilir; sonunda bir bebek
olacak olan embriyonun i�inde geli�en embriyon levhas� b�y�r,
kendi etraf�nda k�vr�l�r ve ilkel kalbi olu�turur. ��inde s�v�
bulunan amniyon kesesi yeni ba�layan embriyoyu hemen sarar
ve bunu yapmay� do�uma kadar s�rd�r�r.
v

B�y�me ve farkl�la�ma �imdi son derece h�zl�d�r. D�rd�nc�


haftan�n sonuna gelindi�inde embriyo bir in�'in (25.4 mm) yakla��k
alt�da biri uzunlu�undad�r (rahim �eperinde bir �i�kinlik)
ve dola��m sistemini, sinir sistemini, iskelet sistemini ve di�er
organlar� bi�imlendirmeye ba�lar. Bu andan itibaren gelece�in
annesinin ayhali d�nemi gecikir ve kad�n gebe olabilece�inden
ku�kulanmaya ba�lar.
k

Embriyonik levha kendini embriyoya d�n�t�rd��� i�in yumurta


kesesi k�smen sindirim sistemi, bo�alt�m sistemi ve ci�erleri
geli�tirir. Yumurta kesesinin geri kalan� gebeli�in ikinci
ay�nda derece derece ortadan kalkar. Yumurta kesesinin, a��k
i�levlerinden biri; karaci�er, dalak ve kemik ili�i bu i� i�in
yeterince geli�inceye kadar embriyo i�in kan h�creleri sa�lamakt�r.
Koryon, i�inde b�t�n bu yap�lar�n bi�imlendi�i bo�lu�u saran
zard�r. Plasenta, rahim duvar�n�n k�lcal damarlar�n�n kan depolar�
olu�turmak i�in istila etti�i parma�a benzer k�vr�mlar�n
gitgide artan olu�umuyla koryonun d� yan�nda geli�meye ba�lar.
g
Plasenta, embriyonun kan dola��m� ile anneninki aras�nda
bir t�r filtre g�revini yapacak bir yap�yla donanm�t�r. Bu kan
dola��mlar� do�rudan ba�lant�l� de�ildir. Plasenta annenin kan
dola��m�ndan oksijen, besin ve di�er maddeleri al�r ve embriyoyu
plasentaya ba�layan g�bek ba��'ndaki iki atardamar arac�l���yla
bunlar� embriyonun kan dola��m�na ge�irir. Embriyonun art�klar�
g�bek ba��ndaki toplardamar arac�l���yla geri g�t�r�l�r,
plasenta arac�l���yla annenin kan dola��m�na filtre edilir ve sonu�ta
annenin kendi beden art�klar�yla d�ar� at�l�r. Plasenta
b�y�r ve yakla��k yedinci aya kadar rahim �eperinden daha b�y�k
olmay� hedefler, bu s�rada rahimin yar�s�ndan fazlas�n� kaplar.
o

�zetle, birinci ay s�ras�nda son derece �nemli de�i�imler ortaya


��kmaktad�r. Zigotun Fallop borusunu katetmesinden ve rahime
yerle�mesinden sonra, h�cre, yaln�zca say� a��s�ndan h�zla
artmakla kalmaz, ayn� zamanda kendisinden embriyonun, plasentan�n
ve amniyon kesesinin geli�ece�i dokular da farkl�la��r.
Embriyo h�creleri bedenin baz� ya�amsal organlar�n�n ba�lar�g��lar�nda
farkl�la�may� s�rd�r�r. Ancak bu evrede insan embriyosu
di�er hayvalar�n embriyolar�ndan zor ay�rt edilir.
d

�kinci ay. D�llenmeden sonraki be�inci haftada embriyo


kol ve bacaklar� olu�turacak yumrular� geli�tirir. Be�inci ve alt�nc�
haftalar y�z�n, g�zlerin ve kulaklar�n bi�imlenmesi a��s�ndan
�nemlidir. Bedenin �st yan� ve ba�, bedenin alt yan�ndan biraz
daha �nce geli�ir ve embriyo'ya �st b�l�m� daha a��r bir
g�r�n�m verir. Ger�ekten, bu s�rada ba� embriyonun boyunun yakla��k
y�zde ellisini olu�turur. Akci�erler, karaci�er, b�brekler,
di�er ya�amsal organlar ve bezler bi�imlenmektedir.
d

Embriyonun i�indeki s�v�da as�l� oldu�u amniyon kesesi,


koryon taraf�ndan �evrelenen bo�lu�u dolduruncaya kadar b�y�r.
Amniyon s�v�s� bir darbe emici olarak i� g�r�r, �s�y� sabit d�zeyde
tutar ve embriyonun ilkel kol ve bacaklar�n�n rahat hareket
etmesini sa�lar.
e

�kinci ay�n sonunda embriyo bir in�'ten (25.4 mm) biraz uzundur
ve a��rl��� bir ons'tan (28.3 gram) biraz azd�r. Buna kar��n bu
minicik yar� saydam organizman�n do�umda sahip olaca�� hemen
hemen b�t�n organlar� ve beden b�l�mleri -en az�ndan basit
bi�imde- vard�r. Bu nedenle bu organizma d�rd�nc� haftan�n ba��ndan
itibaren fetus olarak adland�r�l�r.
i

���nc� ay. ���nc� ay s�ras�nda �nemli organlar�n ve beden


b�l�mlerinin olu�umu s�rer. �nemli de�i�imler aras�nda, g�zkapaklar�n�n
geli�mesi ve dokuzuncu haftada g�zleri kapanmas�,
onuncu haftada dama��n kapanmas�, on birinci haftada di�etlerinin
i�inde di� tomurcuklar�n�n ortaya ��kmas� say�labilir.

�lk �� ay�n sonunda, hen�z fetusun boyunun �� in�ten (7,5 cm.)


biraz uzun, a��rl���n�n yakla��k bir ons (28.3 gr.) olmas�na kar��n
bedenin belli ba�l� organlar�n�n, organ sistemlerinin ve beden
par�alar�n�n temel yap�s� tamamlanm�t�r. Anne aday�n�n rahmi
geni�lemeye ancak ba�lam�sa da, fetusun ilkel organlar� i�leve
ba�lam�t�r. Fetus amniyon s�v�s�ndan k���k bir miktar yutar
ve k���k miktarda idrar olarak d�ar� atar. Fetusun cinsiyeti
�imdi ay�rt edilebilir ve ba�� bedenin geri kalan�na oranla hala
�ok b�y�kse de, fetus insan g�r�n�m�n� almaya ba�lam�t�r.
(Ba� �imdi beden boyunun yakla��k ��te birini olu�turmaktad�r;
do�umda ise d�rtte biri olacakt�r.) Ayr�ca, fetus hareket etmeye
ba�lam�t�r, ancak anne bu hareketleri gebeli�in on alt�nc� haftas�na
kadar hissetmez; fetus hen�z annenin bedeni d��nda ya�ayamaz.
k

�K�NC� ��AY

�kinci �� ayda anne, i�inde geli�en ya�am�n fark�nda olmaya


ba�lar. Fetusun rahim i�indeki sepirme denilen kas etkinli�inden
haberlidir. Tam rahat bir uyku i�in yata�a yatt���nda fetus
rahmin duvarlar�na vurmaya ya da takla atmaya karar verebilir.
Baz� gebe kad�nlar fetusu h��k�r�k tuttu�una inan�rlar. Bu etkinlik
d�nemlerinde bir kolun, aya��n, baca��n, hatta ba��n ��k�nt�
olu�turdu�u g�r�lebilir ve hissedilebilir. Bu, gelece�in anababalar�
i�in heyecan verici bir ya�ant�d�r.

�lk �� ay temel anatomik yap�lar�n olu�umuyla belirginle�ti�i


gibi; ikinci ve ���nc� �� aylar da annenin kalbine, akci�erlerine
ve b�breklerine ek bir y�k olu�turan s�rekli h�zl� b�y�me
ve olgunla�mayla nitelenmi�tir. Doktor d�rd�nc� ayda fetusun
kalp at��n� bulabilir. �lkel iskelet kemikle�meye ve sertle�meye
ba�lar, beden ve y�z gitgide insana benzer. Be�inci ve alt�nc� aylarda
Latince y�n demek olan lana s�zc���nden gelen lanugo s�zc���yle
adland�r�lan yumu�ak t�yler b�y�r ve fetusun bedenini
kaplar; bunlar�n �o�u do�umdan �nce d�k�l�r. Derideki bezler
verniks ad� verilen beyaz�ms�, balmumu gibi bir madde salg�lar,
bu da fetusu kaplar ve derisini korur. Ka�lar, kirpikler ve t�rnaklar
bu s�rada ortaya ��kar ve g�zkapaklar� alt�nc� ayda a��l�r.
b

Alt�nc� ay sona erdi�inde fetusun a��rl��� iki pound'tan (908


gr.) biraz fazlad�r, boyu yakla��k on d�rt in�'tir (35,5 cm.). E�er
bu anda kendili�inden bir k�rtaj olursa, h�zl� olgunla�mas�na
kar��n felus kendi ba��na i�lev yapamaz. Genellikle yirmi haftal�kken
do�an bir fetus ya�am�n� s�rd�remez. Yirmi d�rt-yirmi
be� haftal�k bir fetus uzmanlar�n modern olanaklar�yla bak�m
g�r�rse ya�am�n� s�rd�rebilir. Yirmi alt�nc� haftada fetusun ya�ama
�a
ans� b�y�kt�r.

���NC� �� AY

Bildi�iniz gibi, insan�n gebelik s�resi (gebe kalmadan do�uma


kadar) yakla��k 266 g�n ya da 38 hafta tutuyorsa da, doktorlar genellikle
gebeli�i son ayhalinden itibaren �l�erler ve bu nedenle tam
bir gebeli�in yakla��k 280 g�n ya da 40 hafta s�rd���n� hesaplarlar.
Do�umda bebeklerin ortalama boyu yakla��k yirmi in� (50.8
cm.) ve a��rl��� yakla��k yedi bu�uk pound'tur (3.400 gr.). Do�umdan
�nceki son birka� haftada fetus deri alt�ndaki ya� dokular�n�n
geli�mesiyle epeyce kilo almaktad�r; bu durum fetusu �s�n�n art�k
sabit olmad��� bir �evreye haz�rlanmas� i�in yal�t�r ve g�r�n�m�n�
ince ve buru�uk olmaktan yuvarlak olmaya do�ru de�i�tirir. Tam
do�umdan �nce fetusun hareket edece�i hemen hemen hi� yer kalmam�t�r
ve rahim annenin di�er organlar�n� s�k�t�racak kadar
geni�lemi�tir. Plasenta maksimum boyutlar�na ula�makta
ve tam kapasite �al�maktad�r. Neyse ki, yak�nda do�um
sanc�s� ve do�um kendili�inden ba�lamaktad�r.
s

Do�um s�recini ve etkilerini tart�madan �nce, do�um �ncesi


geli�imi �nemli �l��de etkileyen ve bazen do�umdan sonra da
uzun s�reli etkileri olan baz� �evresel etkenlere g�z atal�m.

�EVRESEL ETK�LER

Rahimi�i �evrenin normal olarak y�ksek kararl�l��� talihliliktir;


��nk� gebeli�in ba�lar�nda en k���k bir kesilme bile,
1950'lerdeki talidomit ilac� trajedisinin g�sterdi�i gibi, embriyoya
zarar verebilir. Talidomit b�t�n Avrupa'da her yerde bulunabilen
ve gebe kad�nlar�n sabah rahats�zl�klar�n� hafifletmek
i�in ald�klar� hafif bir trankilizand�r. Bu zaman i�inde
bir�ok bebek eksik ya da bi�imi bozuk kol ve bacaklarla, kalp
kusurlar�yla ve ara�t�rmac�lar� annelerin gebeli�ini izlemeye sevkeden
ba�ka sorunlarla do�mu�tu. Ara�t�rmac�lar b�t�n kad�nlar�n
talidomit kulland���n� buldular.
t

O zamana kadar do�um �ncesi d�nemin �nemi bug�nk� kadar


anla��lmam�t�. S�z� edilen trajedi do�um �ncesi d�nem ve yard�m
edici ya da hasar verici �evresel etkenler �zerine bir ara�t�rma
ak�m�n� harekete ge�irdi. Bu b�l�m bu yeni ara�t�rmalar�
yeniden g�zden ge�irmekte ve bunlar�n sentezini yapmaktad�r.
Tablo biraz olumsuz g�r�nse bile, kusurlu do�an bebeklerin yar�s�ndan
fazlas�n�n e�er do�um �ncesi �evreleri iyi olsayd� normal
olabileceklerini d��n�n.
o

KR�T�K D�NEMLER

Kritik d�nem kavram� �evresel etkenlerin geli�ime nas�l


m�dahale etti�ini anlamakta �ok �nemlidir. �nsan yavrusunu
meydana getiren olaylar s�ralamas�nda her organ, organ sistemi
ve anatomik yap� -az �nce okudu�umuz gibi- belirli y�nlerini
sabit zamanlarda geli�tirir. Bu sabit, zamanlar kritik d�nemlerdir.
E�er birtak�m �evresel etkenler (�rne�in talidomit
gibi bir ila�) bir organ�n b�y�mesine onun kritik d�neminde
m�dahale ederse o organ uygun bi�imde geli�mez. Hasar s�rekli
olur, ��nk� organ�n olu�um zaman� ge�er ve ikinci bir �ans da yoktur.
o

�o�u organ ve beden b�l�m� i�in kritik d�nemler ilk �� ay


s�ras�nda ortaya ��kar. �rne�in, gebeli�inin ilk �� ay� i�inde talidomit
alan kad�nlar bi�imi bozulmu� bebekler d�nyaya getirdiler;
talidomiti ilk �� aydan sonra alan kad�nlar�n bebekleri
normal olmu�tur. �lk �� aydan sonra fetusun temel yap�s� kurulur
ve fetus zaman�n� �ncelikle b�y�meye harcar. �evresel etkenler
bundan sonra b�y�meye kar�abilir, ama organlar�n temel yap�s�na
m�dahale edemez. Bunun en �nemli istisnas� a�a��da tart�aca��m�z
beyin geli�imidir.
b

DO�UM �NCES� ETK�LER:

�LA�LAR VE K�MYASAL MADDELER

Plasenta embriyonun ve gebe annenin dola��m sistemleri aras�nda


bir t�r filtre gibi �al��yor olsa da, b�t�n maddeler bu s�zge�ten
ge�mez. Bug�nk� pek �ok ara�t�rma hangi ila�lar�n ve
kimyasal maddelerin plasentadan embriyoya ge�ti�ini ve ge�en
varsa hangi durumlarda hangi hasara yol a�t���n� belirlemeye
y�neliktir. �in i�ine bir�ok de�i�ken girdi�i i�in b�yle ara�t�rmalar�
yapmak zordur. �rne�in, bi�imi bozuk bebekler do�uran
bir grup kad�n�n gebelikleri s�ras�nda �zel bir ila� ald�klar�
ke�fedilebilir. Ama ila�la kusurlu do�um aras�nda zorunlu bir neden-
sonu� ili�kisi kurulamaz; ��nk� bir�ok kad�n yoksul bir �evrede,
uygun besinden yoksun olarak, ba�ka ila�lar alarak, kronik sa�l�k
sorunlar�yla ya da �evrelerindeki s�nai kimyasal maddelerle
ya�ayabiliyordu.
y

Ara�t�rma t�rleri. Temel olarak �� t�r ara�t�rma �zel ila�lar


ile kusurlu do�umlar aras�ndaki ili�kileri ke�fetmeye �al�maktad�r:

Geriye d�n�k ara�t�rmalar'da ara�t�rmac�lar ayn� kusuru


ta��yan bebekler do�uran kad�nlar�n gebeliklerinde ortak bir �ge
aramaktad�rlar.
a

�leriye y�nelik ara�t�rmalar'da kad�nlar gebelikleri s�ras�nda


ald�klar� ila�lar�n g�nl���n� tutmaktad�rlar. Bu veriler
ila�lar ile bebeklerindeki kusurlar aras�ndaki olas� ili�kileri
��z�mlemekte kullan�lmaktad�r. B�yle bir ara�t�rmada (Nelson
ve Forfar, 1971) g�nl�kler 1369 kad�n�n kendi ba��na ya da doktorun
�nerisiyle ila� ald���n� g�stermi�tir; bu kad�nlar�n kusurlu
do�an bebekleri, ila� almam� benzer bir kad�n grubunun bebeklerinden
anlaml� bi�imde daha fazlad�r.

Her iki y�ntem de ili�kisel (correlational)dir ve bu nedenle


yaln�zca fikir verebilir. �la� kullanma ile kusurlu do�um aras�ndaki
olumlu bir korelasyon tek ba��na nedeni ve sonucu kan�tlayamaz.
Bununla birlikte, e�er bir etken varsa -ila�- di�er etkenin
-kusur- olma olas�l���n�n daha fazla oldu�unu g�stermektedir.

Hayvanlar�r� denek olarak kullan�ld��� deneysel ara�t�rmalar'da


ara�t�rmac�lar de�i�kenleri s�n�rlayabilmektedir. S��an
gibi hayvanlar kullan�ld���nda deneyciler birtak�m �evresel
ve baz� kal�tsal etkenleri kontrol edebilmekte ve de�i�tirebilmektedir.

Bir s��an�n embriyosunun geli�imini ters y�nde etkileyen �ey


insan embriyosunu etkilemeyebilir ya da ona farkl� bir etkide bulunabilir;
hayvan ara�t�rmalar�n�n sonu�lar�n�n insanlara uygulanmas�
s�n�rl� olabilir. Bununla birlikte, hayvan ara�t�rmalar�
di�er alanlarda oldu�u gibi bu alanda da ara�t�rmac�lar i�in
vazge�ilmezdir.
v

Bir ilac�n do�um �ncesi geli�imi etkileme yollar� hayvan


t�rleri aras�nda farkl�l�k g�sterdi�i gibi, ayr�ca bir�ok bireysel
farkl�l�k da ortaya ��kmaktad�r. Bir ila� bir insan embriyosunda
kusur yaratabilir, bir di�erinde yaratmayabilir. �rne�in, gebeli�in
ilk �� ay� s�ras�nda falidomit alm� kad�nlar�n yakla��k
y�zde 25'inin kusurlu bebekleri olmu�tur (Tuchmann-Duplesis,
1975). Neden hepsinin de�il? Olas�l�kla, metabolizmadaki kal�tsal
farkl�l�klar ya da fiziksel �d�nleme gibi �ok �e�itli nedenlerle.
Belki ila� baz� embriyolarda ya da baz� annelerde kendi
bireysel metabolizmalar� yoluyla zarars�z kimyasal maddelere
b�l�n�yordu. Ayn� rahimde geli�en �ift yumurta ikizlerinden biri
toksik bir ila�tan zarar g�rebilir, di�eri g�rmeyebilir; ��nk�
yaln�zca biri ilaca duyarl�l��� miras alm�t�r. Zihinsel, fiziksel
ya da her ikisinin bile�imi bi�iminde olan do�um kusurlar�n�n �o�u
genetik yatk�nl�k ile �evresel etkenler aras�ndaki karma��k
etkile�imden do�maktad�r, yani nedenler �ok-etkenli'dir.

Bir ilac�n do�um �ncesi geli�im �zerindeki etkilerinin b�y�k


�l��de gebe kad�n�n o ilac� ne zaman ald���na ba�l� oldu�unu
an�msayacaks�n�z. �lk �� ayda temel yap� hasar� vard�r b�y�k
olas�l�kla. Daha sonra fetus evresinde ila� s�rekli ama daha az
kapsaml� zararlar verebilir, ��nk� bu etki organlar�n temel yap�s�na
yapt��� etkiye benzemez. Embriyo evresinde bir�ok organ�n
kritik d�nemleri �ak�abilir. B�ylece, hepsi etkilenebilir, beynin
ve genital organlar�n geli�imiyle ilgili
kritik d�nem bu organlar�n yaralanabilir oldu�u fetus evresine
geni�leyebilir.
g

Bir toksik madde'nin ba�lang��ta �ok h�zl� bi�imlenen ya


da b�y�yen bir anatomik yap�ya �o�unlukla zarar vermesinin temel
bir nedeni h�cre metabolizmas�n� ve b�l�nmesini etkilemesidir.
�rne�in, e�er bu t�r bir madde damak katmanlar�n�n -a�z�n
tavan�- birlikte b�y�d��� s�rada h�cre b�l�nmesine m�dahale
ederse, ba� �ok �abuk b�y�d��� i�in katmanlar hi�bir zaman orta
�izgide kayna�mayacakt�r. Sonu�ta bebek yar�k bir damakla do�ar,
yani a��z tavan� genize ge�i�te a��k kal�r.
y

Hala yeterince anla��lamayan nedenlerle baz� ila�lar yaln�zca


belirli organlara zarar veriyor g�r�nmektedir ve kusurlar
her zaman g�r�n�r ya da derin olmayabilmektedir; etkiler b�brekteki
hafif bi�im bozuklu�u gibi i�sel olabilir ya da hafif zihin
bozuklu�u gibi y�llarca kendini g�stermeyebilir.
b

�zetle, gebelikte al�nan bir ilac�n do�um �ncesi geli�imi etkileyip


etkilememesi ve e�er etkiliyorsa etkinin t�r� bir�ok etkene
ba�l�d�r: Annedeki ve bebekteki genetik duyarl�l�k, ilac�n
al�nd��� zaman, miktar, annenin fiziksel durumu, ilac�n etkisini
artt�rabilecek di�er maddelerin varl���. Laboratuvar hayvanlar�nda
do�um kusuruna yol a�t��� bilinen bir�ok ilac�n insan embriyosunu
etkiledi�i g�zlemlenmemi�tir; bunun nedeni, b�y�k olas�l�kla
ila�lar�n toksikli�ine temel olu�turan karma��k durumlar�n
laboratuvarda �retilebilmesi, ama do�al ortamda ender
olarak ortaya ��kmas�d�r (Tuchmann-Duplesis, 1975). �te yandan,
insan embriyosunda kusurlara yol a�an b�t�n ila�lar�n hayvanlara
da zarar verdi�i bulunmu�tur. �u halde, baz� �zel ila� ve
kimyasal madde t�rlerinin do�um �ncesi geli�im �zerinde yapabilecekleri
olas� etkileri ele alal�m �imdi.
o

Trankilizanlar ve Hipnotikler. Az �nce okudu�unuz gibi,


talidomit yeti�kinleri yaln�zca hafif�e yat�t�rd��� halde bir
embriyo �zerinde y�k�c� etkiler yapabilmektedir; b�ylece, bir
ilac�n yeti�kin �zerinde ne yapt���n� g�zleyerek bir embriyoya ne
yapaca��n� kestiremeyiz. Barbit�ratlar�n plasentaya �abucak
ula�t���, karaci�erde ve beyinde birikti�i bilinmektedir. �lkel
b�brekler s�zemedi�i i�in barbit�ratlar�n fetustaki birikiminin
annedekinden daha fazla oldu�u da bilinmektedir (Tuchmann-
Duplessis, 1975). Gebelikte barbit�rat almakla ba�lant�l� olas�
kusurlar tart�mal�d�r, ama ba��ml� annelerin bebeklerinde bunlara
ba��ml�l�k g�zlenmektedir; bu bebekler titremelerden ac�
�ekmekte, hiperaktivite g�stermekte ve ���l�k patlamalar�
s
sergilemektedirler.

Hal�sinojenler, �zellikle LSD (Liserjik asit diyetilamit) son


on y�lda �ok dikkat �ekmi�tir. Hayvan ara�t�rmalar�, gebelik
s�ras�nda LSD al�nd���nda b�y�k bir �l� do�um, b�y�me gecikmesi,
bi�im bozuklu�u ve d�lde kromozom anormallikleri oldu�unu
haber vermektedir (Berber, 1967). Bir�ok ara�t�rma gebelik s�ras�nda
LSD alan annelerin bebeklerinde omurilik ve kemik anormallikleri
oldu�unu bildirmektedir (Evans ve Glass, 1976). LSD'nin
plasentay� ge�ti�i ve beyinde birikti�i bilinmektedir; fakat
bunun etkileri konusunda daha fazla veriye gereksinme vard�r.
Ayn� �ekilde, gebe bir kad�n�n i�ti�i mariyuanan�n etkisi de �ok
az bilinmektedir.
a

Anestezi ila�lar� plasentay� h�zla ge�er ve embriyoda ya da


fetusta uzun bir s�re kal�rlar. Bunlar da y�ksek d��k riski ve do�um
kusurlar�yla ba�lant�l�d�r (Amerikan Anestetistler Derne�i, 1974).
k

Eroin gibi narkotikler do�um �ncesi b�y�menin gecikmesiyle,


do�um sanc�s� ve do�um s�ras�ndaki artan komplikasyonlarla
ba�lant�l�d�r. Eroin ba��ml�lar�n�n do�urdu�u bebeklerin y�zde
yetmi�i �ekilme semptomlar� g�sterir (Stone ve ark., 1971). Semptomlar
-ishal, a��r� uyar�labilirlik, ���l�k atma- tedavi edilmezlerse,
bay�lmalara, komaya ve �l�me yol a�arlar.
b

Gebeli�i s�ras�nda �ok fazla i�ki i�en kad�nlar�n bebeklerinde


g�zlemlenen zihinsel, fiziksel ve davran�sal anormallik
�r�nt�s�ne 1973'te Fetal Alkol Sendromu (FAS) ad� verilmi�tir.
Ciddi bi�imde etkilenen bebeklerde, (1) do�umdan �nce ve
sonra b�y�me yetersizlikleri, (2) y�zde d�zensizlikler, k���k ba�lar,
kalp, eklem ve kol-bacak kusurlar�, (3) zihinsel gerilik g�r�l�r.
Alkol plasentay� h�zla ge�er ve fetusta annede oldu�undan
daha fazla kal�r, ��nk� fetusun geli�memi� karaci�eri alkol� ��zmede
ancak yar� yar�ya etkilidir. G�nde ortalama alt� i�ki, bebeklerin
�o�unda tam sendromu ortaya ��kart�r. Baz� kad�nlar
ayn� etkiyi �ok az i�kiyle duysa da, bireysel farkl�l�klar her zaman
vard�r. G�nde bir-d�rt i�ki bile kendili�inden k�rtaj, d��k
do�um a��rl��� ve merkezi sinir sistemi hasar� riskini artt�r�r.
Arada bir kutlama i�kisi, kritik bir d�nemde, �zellikle erken
gebelikte olursa tehlikelidir ve beynin bozuk olu�umlar�yla
ba�lant�l�d�r (Clarren ve Smith, 1978).
b

Uyar�c�lar (stimulants). Anfetaminlerin ve di�er uyar�c�lar�n,


kalp-damar ve merkezi sinir sisteminin bozuk olu�umlar�
gibi do�um kusurlar�yla ba�lant�s� kurulmu�tur (Nora ve ark.,
1970). Bilindi�i gibi, kahvede, �ayda, baz� hafif i�eceklerde ve
baz� ba� a�r�s� ila�lar�nda bulunan kafeinin, yayg�n kullan�m�na
kar��n, gebe kad�n taraf�ndan al�nd���ndaki olas� etkileri konusunda
�ok az �ey bilinmektedir. Kafein plasentay� ge�mektedir
ve hayvan ara�t�rmalar�nda do�um kusurlar�yla ba�lant�l� bulunmu�tur.
v

Gebelik s�ras�nda nikotinin ve sigara i�meye ba�l� gazlar�n


zararl� etkileri �ok iyi saptanm�t�r. Bunlar�n i�inde, gecikmi�
do�um �ncesi b�y�me, d��k do�um a��rl���, y�ksek �l� do�um riski,
kalp-damar kusurlar� bulunmaktad�r (Himmelberger ve ark., 1978).
k

A�r� kesiciler (analgesics). Aspirin gibi a�r� kesicilerin


do�um �ncesi d�nemdeki etkileri ancak yak�n zamanlarda ara�t�r�lm�t�r.
Aspirinin tek ba��na insan embriyosunda hasara neden
oldu�u konusunda kesin bir kan�t yoktur. Bununla birlikte,
hayvan ara�t�rmalar� di�er baz� maddeler de yan�nda oldu�unda
aspirinin tehlikeli olabilece�ini d��nd�rmektedir. �rne�in,
s��anlar �zerinde yap�lan ara�t�rmalarda, yayg�n bir besin koruma
maddesi olan benzoik asitle birlikte verildi�inde aspirinin
toksik gizilg�c� artmaktad�r (Kimmel ve ark., 1971). Aspirin
kan�n p�ht�la�mas�na da m�dahale etmektedir. Aspirin t�r�nden
ila�larla ilgili ara�t�rmalar sonu�suz kald��� i�in gebe kad�nlar�n
aspirini olabildi�ince az kullanmalar� �nerilmektedir.
a

A��zdan al�nan gebelik �nleyici ve hormonlar. Gebeli�i


�nleyici steroitler (do�um kontrol haplar�) �zerinde �ok yayg�n
ara�t�rmalar y�r�t�lmektedir. Kad�nlar a��zdan al�nan gebelik
�nleyici ila�lar� kestiklerinde ve daha sonra gebe kald�klar�nda
d�lde artan bir anormallik riski olmad��� belirlenmi�tir.
E�er kad�nlar hap almay�, ayhali d�nemlerini d�zenleyecek kadar,
gebe olmadan uzun bir s�re �nce ihmal ederlerse kendili�inden
k�rtaj (d��k) riski vard�r. Kad�nlar�n ila� almay� unuttuktan
sonra kazara gebe kald�klar� ve hap almay�, gebe olduklar�n�
farkedinceye kadar s�rd�rd�kleri durumlarda do�acak �ocukta
kusur olaca�� kesin de�ildir. Bir zamanlar bunun fetusun
cinsel geli�imine m�dahale edece�i d��n�lm�t�, ama a��zdan
al�nan gebelik �nleyici ilac�n dozu bu t�r etkiler yaratmayacak
kadar k���k g�r�nmektedir. Ba�ka bir olas� a��klama, genital
geli�im i�in kritik d�nemin ge� (yakla��k sekiz hafta) olmas�
nedeniyle, �o�u kad�n�n gebe oldu�unu farketmesi ve hap almay�
durdurmas�d�r.
d

Gebeli�i s�ras�nda d���� �nlemek i�in "stilbestrol" ile tedavi


g�rm� kad�nlar�n gen� k�zlar�nda vajina kanseri geli�tirme olas�l���
�ok y�ksektir (Friedman, 1978). Yayg�n olarak DES (dietil-
stilbestrol) diye bilinen bu ila� meme kanserinin geli�mesinde de
etkilidir (Auclair, 1979).
e

Binlerce ila� re�eteyle al�nabilmektedir ve her y�l ila� pazar�na


yenileri kat�lmaktad�r. Tezgahtan y�zlerce ila� sa�lanabilmektedir,
ama pek az� gebe kad�na verebilece�i zararlar a��s�ndan
ara�t�r�lmaktad�r. Bizler, so�uk alg�nl��� belirtileri i�in,
uyuyabilmek i�in, kab�zl��� azaltmak i�in, alerjiler, sivilce,
mide asiti i�in ila� almaya al����z; ama bunlar� gebelik s�ras�nda
kullanman�n iyi bir d��nce olmad���n� g�rmekten �o�u zaman
ka��n�r�z. Gebe kad�n, bir ilac�n ya da ila�lar bile�iminin bir
embriyo �zerindeki etkilerinin kimyasal yap�s�ndan ya da bir
yeti�kin �zerindeki g�r�n�r etkilerinden tahmin edilemeyece�ini
unutmamal�d�r. Ayr�ca, yeti�kin bir kad�n i�in yeterince g�venilir
olan bir doz, geli�memi� b�brekleri ve karaci�eri ila�lar� bir yeti�kin
kadar h�zla ya da etkili bi�imde zehirden ��zemeyen ve
d�ar� atamayan geli�mekte olan embriyo i�in toksik olabilir.
Gebe kad�nlar -�zellikle ilk �� ayda- ve gebe kalmay� planlayan
kad�nlar olabildi�ince az ila� almal�d�rlar.
k

Di�er kimyasal maddeler. Biz herg�n sanayi art�klar�na,


b�cek �ld�r�c�, ot �ld�r�c�, mantar �ld�r�c� ila�lara, arabalardan
ve kamyonlardan ��kan hidrokarbonlara ve di�er hava ve su
kirlili�i t�rlerine maruz kal�yoruz; temizlik s�v�lar�n�n, boya
�r�nlerinin, havaya tazelik veren ila�lar�n gazlar�n� soluyoruz;
bedenimize kozmetikler ve deodorantlar s�r�yoruz; besinlerimizde
ek maddeler ve koruyucular kullan�yoruz. Bu t�r kimyasal
maddelerin insan embriyosu �zerindeki gizil tehlikeleri hakk�nda
�ok az ara�t�rma yap�ld�. Bununla birlikte, do�um kusurlar�
baz� kimyasal maddelerle do�rudan ili�kili bulundu. �rne�in,
gebe kad�nlar taraf�ndan sindirilen civa, bebeklerinde merkezi
sinir sistemi hasar�na, bazen de beyin felcine yol a�m�t�r (Casarett
ve Doull, 1975). Bu kad�nlar, s�nai civa art�klar�yla kirlenmi�
sulardan tutulan bal�klar� ya da b�ceklere ve mantarlara
kar�� korumak i�in organik civa tuzlar�yla i�lenmi� tah�lla beslenen
hayvanlar�n etini yemi�ler ya da bu kad�nlar lateks boyalardan
��kan fenil civa gazlar�n� solumu�lar. Merkezi sinir sistemini
etkileyen di�er kirleticiler i�inde asbest ve kur�un da vard�r.
Ne yaz�k ki, baz� kimyasal maddelerin yaratt��� etkiler,
�o�u zaman, maruz kal�nd�ktan aylarca; bazen y�llarca sonras�na
kadar fark edilmemekte ve kad�nlar gibi erkekler de bundan zarar
g�rmektedir. �rne�in, Vietnam sava�� s�ras�nda kullan�lan
yaprak d�k�c� bir kimyasal madde olan "agent orange"in �e�itli
do�um kusurlar�na yol a�t��� yeni yeni saptanmaktad�r.

D��ER DO�UM �NCES� ETK�LER

Beslenme. Yeni ara�t�rmalar beslenmenin do�um �ncesi geli�im


�zerinde yaratabilece�i dramatik etkiyi ortaya ��karmaktad�r.
Hem hayvan hem de insan ara�t�rmalar�, e�er k�t� beslenme
bir�ok organ�n h�crelerinin ilk kez b�l�nd��� ve say�s�n�n
artt��� embriyo evresi s�ras�nda ortaya ��karsa, bir ya da daha
fazla organ�n b�y�mesinin geriye d�n�lmez bi�imde gecikebilece�ini
g�stermektedir. Daha sonraki fetus evresindeki k�t� beslenme de
b�y�meyi yava�latacakt�r, ama beslenme daha sonra
uygun hale gelirse bu etki d�zeltilebilmektedir (Winick, 1970).

Hayvan ara�t�rmalar�, gebe bir di�i, beyin geli�imi a��s�ndan


kritik d�nemde s�n�rl� protein diyetiyle beslendi�inde yavrusunun
�nemli �l��de azalm� beyin h�creleriyle (n�ronlar) do�du�unu
g�stermektedir. Bu hasar yaln�zca s�rekli olmakla kalmamakta
(Zamenhof ve ark., 1971), ayn� zamanda bir "b�y�kanne
etkisi" ta��maktad�r; yani, di�i d�l kendi gebelikleri s�ras�nda
uygun besinleri ald��� zaman bile yavrular� hala bir �l��de
kusurlu olmaktad�r. Bunun olas� bir a��klamas�, di�er organlar�n
da beyin gibi kusurlu oldu�u, dolay�s�yla annelerin zay�f bir rahim
�evresi sundu�u bi�iminde olabilir. Bununla birlikte, e�er
beslenme uygun olursa do�um �ncesi k�t� beslenmenin etkileri
ikinci ku�aktan sonra ortaya ��kmamaktad�r.

Beyin geli�imindeki kritik d�nemin kesin zaman� ve uzunlu�u


konusunda baz� g�r� farkl�l�klar� vard�r.
Otorite olan bir kaynak (Lipton, 1976), beyin geli�iminin �nemli
y�nlerinin embriyo evresinde ba�lad���n� ve do�umdan sonraki
birinci y�l boyunca s�rd���n� belirtmektedir. B�ylece, e�er bebe�in
birinci ya��ndan �nce ortaya ��karsa, beslenme yetersizlikleri
geri d�n�lmez bir hasar yaratabilmekte, bu ya�tan sonra ise bu
etkiler d�zeltilebilir g�r�nmektedir.

Vitamin yetersizliklerine ili�kin ara�t�rmalar, baz� vitaminlerin


yeterli miktarda olmas�n�n -protein sentezi de dahil-
metabolik s�re�ler i�in �zellikle �nemli oldu�unu, baz� vitaminlerin
a��r� miktarlar�n�n zararl� olabilece�ini d��nd�rmektedir.
Gebe kad�nlar diyetlerine herhangi bir ek maddeyi katmadan
�nce doktorlar�na dan�mal�d�rlar (bk. Worthington, 1979).

Temel olarak, ara�t�rmalar, do�um �ncesi beslenmenin genlerin


kopyalama ve h�cre b�l�nmesi s�ras�ndaki �al�mas�n� etkileyebildi�ini
g�stermektedir. An�msayaca��n�z gibi, genler ger�ekte
insan yap�s� i�in kopya ka��d� g�revi g�r�rler; ama beslenme
tarz�nda uygun yap� maddeleri sa�lanm�yorsa tamamlanan i�
tasar�ma uymayacakt�r. Gebe bir kad�n�n uygunsuz beslenmesi,
yoksulluktan, bilgisizlikten, bir sa�l�k sorunundan, abart�l� bir
inceli�ini koruma d��ncesiyle diyetini bile bile s�n�rlamaktan
ya da bunlar�n herhangi bir bile�iminden kaynaklanabilir.
y

Gebe kad�nlar�n ne kadar kilo almalar� gerekti�i tart�mal�


bir konudur; ��nk� kilo alman�n gebe Amerikan kad�nlar�n�n yakla��k
y�zde 5'ini etkileyen gizemli bir d�zensizlik olan kan zehirlenmesinin
(toxemia) nedeni oldu�undan ku�kulan�lmaktad�r.
Semptomlar� y�ksek kan bas�nc�, h�zl� ve a��r� kilo art��, s�v�
birikimi olan kan zehirlenmesi hem annenin hem fetusun ya�am�n�
tehdit edebilir; dolay�s�yla kad�nlar on be� Pount'tan (yakla��k
7 kilo) fazla kilo almamalar� i�in uyar�lm�lard�r. Bug�n,
baz� kad�nlar i�in yirmi iki kilo (50 pound) baz�lar� i�in de yaln�zca
be� kilo (12 pound) alman�n do�al ve sa�l�kl� oldu�unu biliyoruz.
Her vakan�n bireysel olarak de�erlendirilmesi gerekir.
H

Hastal�k. Embriyoya zarar verebilecek bir ba�ka gizil etken


annedeki hastal�kt�r. Birle�ik Devletler'de 1964-1965 tarihlerinde
salg�n olan k�zam�k��ktan (rubella) sonra bebeklerin �o�u
sa��r, k�r, zeka gerisi olarak ya da kalp bozukluklar�yla do�mu�tur.
Annelerdeki semptomlar o kadar hafifti ki, bir�ok gebe
kad�n hasta oldu�unun fark�nda bile de�ildi. Rubellan�n yol a�t���
do�um kusurlar� �nlenebilir. E�er bir kad�n k�zam�k��k ge�irmi�se
kan�ndaki antikorlar onu ve fetusu hastal��a kar�� koruyacakt�r.
E�er k�zam�k��k ge�irmemi�se gebe kalmadan en az �� ay
�nce a��lanmas� gerekir. Rubellaya bir vir�s yol a�maktad�r; gribin,
�i�ek hastal���n�n, su �i�e�i hastal���n�n da i�inde bulundu�u
pek �ok vir�s do�um kusurlar�na ve do�um �ncesi �l�mlere neden
olmaktad�r.
o

Frengi z�hrevi bir hastal�kt�r, yani cinsel ili�kiyle bula��r.


Frengi bula�m� bir kad�n gebeli�inin ba�lar�nda tedavi olarak
hen�z do�mam� �ocu�unu zarar g�rmekten koruyabilir; ��nk�
frengi bakterisi genellikle gebeli�in sekizinci haftas�ndan sonras�na
kadar fetusa ge�mez. Frengi, zihinsel gerilik, katarakt,
kalp kusurlar�, sa��rl�k ve fetus �l�m�yle ba�lant�l�d�r.
k

�eker hastal���, y�ksek tansiyon, �i�manl�k, kan zehirlenmesi


gibi kronik metabolik bozukluklar �eken kad�nlar�n gebelikleri,
ila� gibi di�er �evresel etkenlerin gizil olarak zarar verici
etkilerine y�ksek bir duyarl�l�k g�sterir (Tuchmann-Duplessis,
1975). �statistikler, �eker hastas� olan annelerin d��k yapma,
do�um �ncesi ve do�um sorunlar� riskinin fazla oldu�unu g�stermektedir.
d

Gebe kad�n�n duygusal durumu. Annenin ve fetusun sinir


sistemleri ba�lant�l� de�ilse de, annenin duygular�n�n fetusu etkilemesi
son derece olas�d�r (Sontag, 1941, Lieberman, 1973). �rne�in,
anne kayg� ya�ad���nda annenin kan dola��m�na �e�itli
maddeler salg�lan�r, bunlar bedenin b�l�mlerinde etki g�sterir,
plasentadan ge�ebilir ve fetusa ula�abilir. Sonu�ta fetus ayn� duyguyu
"duyabilir" mi? Bunu hen�z kimse bilmemektedir; ama gebelik
s�ras�ndaki uzun s�rm�, ciddi duygusal stresler bebekteki d��k
do�um kilosu, sinirlilik ve sindirim sorunlar�yla ba�lant�l�d�r.
d

Kan uyu�mazl���. Baz� bireylerin kanlar�nda Rh fakt�r�


ad� verilen etken bulunmakta ve kanlar� Rh pozitif olarak
tan�mlanmaktad�r. Rh fakt�r� bulunmuyorsa kan Rh negatiftir
("Rh" harfleri etkenin ilk kez Rhesus maymunlar�nda ke�fedilmesinden
gelmektedir.) Rh fakt�r�ne sahip olup olmaman�z genetik
miras�n�z taraf�ndan belirlenmektedir; Rh pozitif kan miras
al�nan, ba�at bir �zelliktir. Rh negatif kan� olan biri Rh pozitif
birine kan verebilir, ama Rh pozitif biri Rh negatif birine
kan verirse uyu�mazl�k ortaya ��kar. Rh pozitif kan Rh negatif
kan i�in yabanc� bir madde gibidir.
k

E�er bir kad�n Rh negatif, kocas� da Rh pozitif ise fetusun


kan� Rh pozitif olabilir. Normal olarak annenin ve fetusun kan�
plasentan�n yap�s� nedeniyle birbirine kar�maz, ama k�lcal damarlardaki
k���k �atlaklar bu kar�maya yol a�abilir. Sonra annenin
sistemi yabanc� organizmalar olarak fetusun kan�na tepki
g�sterir, bunu Rh pozitif kan h�crelerine sald�ran ve onlar� �ld�ren
antikorlar �reterek yapar. Antikorlar plasentay� ge�ince
kar��kl�k ba�lar. Bu antikorlar fetusa oksijen ta��nmas�nda �ok
�nemli olan k�rm�z� kan h�crelerine sald�r�rlar. Sonu�ta d��k
ortaya ��kar, d��k olmasa da yavru anemik ve geri olabilir.
o

Hen�z anla��lmayan nedenlerle kan uyu�mazl��� her zaman


b�yle k�t� sonu�lar vermemektedir. Ayr�ca, annenin bedeni genellikle
antikorlar� yava� �retti�i i�in ilk gebelikte �o�u zaman
tehlike ortaya ��kmaz. Ama sonraki gebeliklerde tehlike artabilir.
Rh uyu�mazl���na ba�l� sorunlar kocan�n ve kar�n�n kan
t�rlerini belirleyen gebelik �ncesi kan testleriyle �nlenebilir.
E�er gizil bir uyu�mazl�k varsa kad�n Rh antikorlar�n�n �retimini
�nleyen i�neler vurdulabilir. E�er fetus tehlikede ise do�umdan
�n
nce kan� t�m�yle de�i�tirilebilir.

Ya�. Anababan�n ya�� gebe kalmada ve do�um �ncesi geli�imde


bir etken olabilir. �rne�in, d��klerin, �l� do�umlar�n, do�um
kusurlar�n�n, gebelik ve do�um s�ras�ndaki sorunlar�n y�zdesi,
�zellikle ilk do�umlarda, yirmi ya��n alt�ndaki ve otuz be�
ya��n �st�ndeki kad�nlarda biraz daha y�ksektir. Bunun nedenleri
�zerinde fikir y�r�tebiliriz. B�y�k olas�l�kla, ergen k�z�n
�retim sistemleri hen�z tam olarak geli�memi�tir; bir�ok ergen
gebeliklerinde bulunan duygusal bask�lar da rol oynayabilir.
Otuz be� ya��n �st�ndeki kad�nlar�n fiziksel durumu -belki bug�n
eskisi kadar do�ru olmamakla birlikte- daha gen� kad�nlar�n
durumu kadar iyi olmayabilir.
d

Down sendromlu �ocuklar�n �nemli bir y�zdesi ya�l� kad�nlardan


do�mad�r. Yirmi-otuz ya�lar aras�ndaki bir kad�n�n Down
sendromlu bir bebek do�urma olas�l��� yakla��k 1500'de bir, otuz-
otuz be� aras�ndakilerin 300'de bir, k�rk�n �st�ndekilerin 70'de
birdir. Ya� ile Down sendromu aras�ndaki korelasyon bir neden-
sonu� ili�kisi kurmay� garanti etmez. �o�u zaman ya�a e�lik eden
baz� etkenlerin Down sendromuna yol a�t��� b�y�k olas�l�kla
do�rudur. Bununla birlikte, kal�t�m gibi, her bir kad�n i�in �evresel
farkl�l�klar da i�e kar�abilir. Kad�nlarda ya�a e�lik edebilecek
iki etkenin katk�s�ndan s�z edilebilir: (1) Ovumun yumurtal�ktayken
bozulmas� ya da hasara u�ramas�. Bir kad�n yumurtal�klar�nda
sahip olaca�� b�t�n yumurtalarla d�nyaya gelir.
Bunlar yumurtlamada yer al�ncaya kadar yumurtal�kta y�llarca
kal�r. Bu zaman i�inde vir�s iltihab�yla, radyasyonla ya da ba�ka
herhangi bir �eyle hasara u�rayabilir. �te yandan, erkekler
herg�n yeni sperm �retirler. (2) Cinsel ili�kinin s�kl��� ya�la ilgilidir.
Bu nedenle, gebe kalma yetene�inin sonuna gelmi� bir ovumun
d�llenme �ans� daha b�y�k olabilir (MacMillan, 1977).

�oklu gebelik. Yumurtlama s�ras�nda rastlant�sal olarak


bir yerine iki ovum sal�n�r. E�er her ikisi de d�llenirse karde� yumurta
ikizleri ya da �ift yumurta ikizleri ortaya ��kar. B�yle
ikizler farkl� ya�lardaki di�er karde�lerden birbirlerine genetik
olarak daha fazla benzemezler. Erkek ve k�z karde� ikizler her
zaman �ift yumurta ikizleridir. Rastlant�sal olarak, d�llenmi�
bir yumurta uzunlu�una b�l�n�r ve iki ayr� embriyo geli�ir. Bunlar
k�kenlerini ayn� zigottan ald�klar� i�in ayn� genetik yap�ya
sahiptirler ve �zde� ya da tek yumurta ikizleri olarak adland�r�l�rlar.
���zler, d�rd�zler ve be�izler �zde� ikiz, karde� yumurta
ikizi ya da bile�im olabilirler. Bir seferde birden fazla do�uma
ili�kin istatistiksel olas�l�klar ��yledir: �kizler 96'da bir, ���zler
9216'da bir, d�rd�zler 900.000'de bir, be�izler 85 milyonda bir.
�oklu gebelikte premat�re olma, fetus �l�m�, geli�im anormallikleri
riskleri artmaktad�r. Ku�kusuz, rahim i�i kalabal�kla�makta
ve ikizlerden biri di�erine g�re rahimde daha iyi bir konuma sahip
olmakta ya da besin stoklar�n� daha iyi almaktad�r.
o

Karde� yumurta ikizi do�urma olas�l��� annenin ya��yla ve


�nceki �ocuklar�n say�s�yla b�y�k �l��de artmaktad�r (Scheinfeld,
1973). K�s�rl��a kar�� ila�lar alan kad�nlar da �oklu gebelik
�a
ans�na daha fazla sahiptir.

Radyasyon. Radyasyon ciddi do�um �ncesi bi�im bozuklu�una


ve �l�me neden olabilir. �lk �� ay s�ras�nda k���k bir doz
bile embriyoya ciddi bi�imde hasar verebilir. Nagazaki ve Hiro�ima'da
atomik radyasyon patlamas� s�ras�nda gebe olan Japon
kad�nlar�n�n �o�u d��k yapm�, bebeklerinin �o�u ilk y�lda �lm�
ve bir�ok bebek do�u�tan kusurlar, �zellikle zihin gerili�i
ta��m�t� (Miller, 1968; Plummer, 1952). Do�um �ncesi geli�im s�ras�ndaki
radyasyon d�lde artan kanser riskiyle ve sonraki ku�aklara
ge�ebilen genetik kusurlarla da ili�kilidir.
g

Tan�da kullan�lan X ��nlar�n�n gebe kad�nlar i�in tehlikesi


tart�mal�d�r. Bir�ok yazar, gebe kad�nlar�n �zellikle ilk �� ay
s�ras�nda -ender durumlar d��nda- X ��nlar�na maruz b�rak�lmamas�n�,
�ocuk do�urma �a��ndaki kad�nlar�n -gebe olmad�klar�ndan
emin olduklar�nda- yaln�zca ayhali s�ras�nda ya da
hemen sonra tan� i�in X ��n� alabilece�ini g��l� bi�imde savunmaktad�r
(bk. Mole, 1979).
(

�EVRESEL ETK�LERLE �LG�L� SON B�R NOT

Tedavi edilemedikleri i�in, do�um �ncesi sorunlar�n �o�u zaman


olanakl� olan �nlenmesi en uygun yoldur. Ayr�ca, �nleyici
do�um �ncesi tedavi bir aile kurma d��ncesinden �ok �nce iyi
sa�l�k al�kanl�klar�yla ba�lar. �iftler, kad�n otuzlar�n�n sonlar�na
ula�madan �nce �ocuk sahibi olmay� planlamal�d�rlar;
kan uyu�mazl���na, rubellaya, annedeki kronik sa�l�k bozukluklar�na
ba�l� gizil sorunlar �zerinde d��n�lmelidir. Gebelik boyunca
bir doktora d�zenli olarak ba�vurmal�d�r. Uygun besinlerin
al�nmas� �nemlidir, bu yaln�zca gerekli kalorinin al�nmas� anlam�na
gelmez; vitaminlerden, minerallerden, proteinlerden ve di�er
besinlerden uygun miktarda al�nmas� demektir. Gebe olan ya da
gebe kalmay� planlayan kad�nlar doktorun onay� olmadan herhangi
bir ila� kullanmaktan ka��nmal�d�rlar. Boya �r�nlerinin ve
di�er kimyasal maddelerin gazlar�n� solumaktan uzak durmal�d�rlar.
E�er olanakl�ysa X ��nlar�ndan da ka��nmalar� gerekir.

Her ne kadar do�um �ncesi geli�im �zerinde olumsuz etkileri


olan etkenler konusunda yo�unla�maya e�ilim g�sterdikse de, sizi
anormalliklerin yayg�n oldu�u izlenimiyle ba�ba�a b�rakmay�
istemeyiz. Bebeklerin �o�u normal do�ar. Ku�kusuz "normal" mutlak
bir kavram de�ildir, bir erim alan�d�r. �o�umuzun, geli�imimize
�nemli �l��de kar�mam� k���k do�um kusurlar� vard�r.
Canl� do�umlar�n yaln�zca y�zde 3'�n�n ciddi kusurlar� oldu�u
tahmin edilmektedir. Bu oran, daha sonra do�u�tan kalp ve sinir
sistemi anormalliklerinin ke�fedilmesiyle iki ya��nda y�zde 5'e
��kmaktad�r. B�y�k bi�im bozukluklar�n�n �o�unun erken d��klerle
sonu�lanmas� olas�d�r.
s

�ZET

Do�um �ncesi d�nem �� tane �� ayl�k d�nem'e ya da zaman


par�as�na b�l�n�r. Ovumun d�llenmesinden sonra zigot rahime
do�ru hareket ederek tekrarl� h�cre b�l�nmelerine ba�lar. Sonra
besin aramak �zere rahim duvar�na k�k salarak blastosist ad�n�
al�r. H�creler gitgide farkl�la�t�k�a ve b�l�nd�k�e bir solucana
benzeyen embriyo geli�ir ve beden b�l�mleri ve organlar bi�imlenmeye
ba�lar. Sekizinci haftan�n sonunda organizma yakla��k
2,5 cm boyunda, yakla��k 28 gr. a��rl���ndad�r, organlar�n ve beden
b�l�mlerinin �o�unun temel yap�s�na sahiptir. �nsana benzemeye
ba�lam�t�r ve bu noktadan do�uma kadar fetus olarak adland�r�l�r.
b

�lk �� ay s�ras�ndaki organlar�n ve beden b�l�mlerinin temel


yap�s�n�n olu�umunu bir sabit silsile izler. B�ylece, her organ ve
b�l�m ilk kez olu�tu�u ya da en h�zl� b�y�d��� bir kritik d�nem
ya�ar. B�yle zamanlarda organ h�cre b�l�nmesine m�dahale
edebilecek herhangi bir d� madde kar��s�nda son derece yaralanabilir
durumdad�r. E�er m�dahale olursa organda temel, s�rekli
bir yap�sal hasar ortaya ��kar.
b

Do�um �ncesi geli�ime m�dahale edebilecek etkenlerle ilgili


yo�un ara�t�rmalar, ila�lar, kimyasal maddeler, beslenme, kan
etkenleri, annenin hastal�klar�, annenin duygusal durumu, annenin
ya��, �oklu gebelik, radyasyon gibi bir�ok etkenin �nemli olabilece�ini
bize artan bir kesinlikle g�stermektedir. Do�um kusurlar�n�n
�o�u genetik yatk�nl���n ve �evresel etkenlerin etkile�iminden
kaynaklanmaktad�r.
k

�evresel etkenlerin ikinci ve ���nc� �� ay s�ras�ndaki m�dahalesi


fetusa zarar verebilir, ama genellikle beden b�l�mlerinde
ve organlarda temel bir yap�sal hasar b�rakmaz; hasar �o�u zaman
kal�c� ya da s�rekli de�ildir, ��nk� bedenin bir�ok b�l�m�
i�in kritik d�nemler a��lm�t�r. Bunun �nemli bir istisnas� uzun bir
s�re alan beyin geli�imidir.

�kinci �� ay s�ras�nda fetusun kalp at�� farkedilebilir; b�y�me


ve olgunla�ma h�zl�d�r; anne fetusun d�nmesiyle ve tekmelemesiyle
i�indeki canl�n�n �ok iyi fark�ndad�r. �kinci �� ay�n sonunda
fetus yakla��k otuz be� santim boyunda ve yakla��k dokuz
y�z gram a��rl���ndad�r. Yirmi d�rt-yirmi be� haftada do�an bir
fetus, ancak yo�un, �zel bir bak�mla ya�ayabilir. �nsan�n ortalama
gebelik s�resi yakla��k 266 g�n ya da 38 haftad�r; yenido�an
bebekler yakla��k 50 cm. uzunlu�unda ve 3400 gr. a��rl���nda
o
olurlar.

:::::::::::::::::

D�RD�NC� B�L�M

DO�UM

�ok az insan davran�� �rne�inde do�an�n planlar� ve g��leri


do�umun dikkate de�er s�recinde oldu�u kadar kendini ortaya
koyar. H�crelerin sonsuz b�l�nmeleri ve �zelle�meleri arac�l���yla
zigot, anababan�n kayg�yla bekledi�i g�n, i� organlar� ve sistemleri
annenin d��nda kendi ba��na �al�maya haz�r bir insan
haline gelir.
h

Bu b�l�mde, �nce normal do�um s�recine, sonra olas� komplikasyonlara


ve bunlar�n geli�im �zerindeki etkilerine bakaca��z.
Do�umun daha fiziksel y�nlerine a��kl�k getirdikten sonra, �a�da�
do�um e�itimlerini, uygulamalar�n�, sonu�lar�n� inceleyece�iz.
Bunu etkili bir bi�imde yapmak i�in g�ncel uygulamalar� tarihsel
bak� a��s�na yerle�tirecek ve do�um s�recindeki psikolojik
etkenleri ele alaca��z. Son olarak, ge�mi�te �ok az dikkat �ekmi�,
ama bug�n �ok �nemli oldu�u kabul edilen bir konuyu, �z�rl�
bir �ocu�un do�umunun aile �zerinde yaratt��� etkiyi g�ndeme
getirece�iz.
g

DO�UM S�REC�

Rahim ger�ekten ola�an�st� bir organd�r. Fetus i�in haftalarca


�a��lacak kadar dengeli, besleyici bir ortam sa�lam�t�r ve
tam bebe�in bedeni kendi ba��na olmaya haz�rken ve do�um kanal�ndan
ge�emeyecek kadar b�y�meden �nce, g��l� rahim kaslar�
bebe�i yetkin bir e�g�d�mle d�ar� itmeye ba�larlar. Ayr�ca,
�ocuk do�du�unda rahim kendili�inden ilk �l��s�ne ve bi�imine
d�ner. Do�um sanc�s�n� ve do�umu ba�latan mekanizma hen�z
tam olarak anla��lmam�t�r. Doktor do�um sanc�s�n� yapay olarak
yaratt���nda amniyon kesesini patlat�r ya da ila�lar ve hormonlar
uygular. Do�um, do�an�n gebe kad�n�n bedenini kendi
ama�lar� i�in teslim alm� g�r�nd��� ola�an�st� bir olguyu temsil
e
etmektedir.

Gebeli�in son ay�nda fetus genellikle karn�n alt taraf�na iner.


Bu son haftalarda kad�nlar bazen do�um sanc�s�yla kar�t�r�labilecek
hafif kas kas�lmalar� ya�arlar. Ger�ekte bunlar, fetusun
b�y�yen �l��s�ne uyum sa�lamak i�in rahimin geni�lemesinden dolay�
hissedilen Bragton Hicks kas�lmalar�' d�r. Ger�ek do�um
sanc�s� ba�lad���nda istemd�� rahim kaslar� g��l� bi�imde ve hemen
hemen tam bir d�zenlilikle kas�l�r. Bu kas�lmalar ba�lang��ta
yakla��k on be�-yirmi dakikada bir olur ve k�rk saniye ya da daha
fazla s�rer. Sonralar� daha g��l� ve daha s�k olur. Do�um sanc�s�n�n
ba��nda ya da herhangi bir zaman�nda serviks (vajinadan
rahime do�ru a��kl�k ya da do�um kanal�) geni�lemeye ba�lad�k�a,
gebelik s�ras�nda rahmin a�z�n� kapatan zardar� t�ka� a��l�r.
Bunu, genellikle do�um sanc�s�n�n iyi gitmesinden sonra amniyon
kesesi y�rt�ld���nda az bir miktar amniyon s�v�s� izler.
k
Doktorlar do�umun �� evrede ortaya ��kt��� g�r��ndedirler.
Genellikle en uzun olan birinci evre ger�ek do�um
sanc�s�n�n ba�lamas�ndan serviksin tam olarak (yakla��k sekiz-on
santimetre) a��lmas�na kadar s�rer. �o�u ilk do�umda bu evre
�ok zaman al�r, ortalama ilk do�um sanc�s� ve do�um yakla��k on
d�rt saat s�rer. (Sonraki do�umlar genellikle daha k�sad�r. Gene
de her kad�n�n ve her do�umun kendi bireysel �zellikleri vard�r.)

�kinci evre, genellikle annede a��r� bir a�a�� itme d�rt�s�yle


belirlenen ba�lang��, tam bir a��lmadan bebe�in do�umuna
kadar s�rer. Bu evrede kas�lmalar her bir ya da iki dakikada bir
ortaya ��kar ve yakla��k bir dakika uzunlu�undad�r. Normal do�umlarda
ba�, genellikle y�z� annenin s�rt�na d�n�k olarak, ilk
�nce ��kar. Ba� d�ar� ��kt���nda bebek kendili�inden d�ner, �yle
ki, ba� yana bakar, omuzlar g�r�n�r ve bebek kolayca d�ar� kayar.
Bebe�in a�z� ve burnu hava yollar�ndaki s�v�y� temizlemek
i�in h�zla ve nazik�e aspire edilir. Bebek genellikle do�umdan
sonraki birka� saniye i�inde soluk almaya ba�lar, rengi ho� bir
pembeye d�ner, a�layabilir ya da a�lamayabilir. G�bek ba��
pensle ba�lan�r ve kesilir. Anababalar �st�nde aylarca fikir y�r�tt�kleri
k���k insan� sonunda g�r�rler, �oklar� i�in bu son derece
heyecan verici bir ya�ant�d�r.

Do�umun ���nc� evre'si plasentan�n ��kmas�n� ya da "do�um


sonras�"n� i�erir. Rahim plasentay� vajinaya do�ru itti�inden
kad�n son bir itme d�rt�s� hisseder ve plasenta ortaya ��kar.

DO�UM KOMPL�KASYONLARI

Yenido�an�n do�um travmas�na kar�� son derece diren�li olmas�na


ve dikkate de�er iyile�me g��lerine sahip olmas�na kar��n,
rastlant�sal olarak bir komplikasyon ya da komplikasyonlar
bire�imi zarar g�rmesine neden olabilir. Yetersiz oksijen ve bebe�in
ba�� �zerinde beklenmedik bas�n� do�um sanc�s�n�n ve do�umun
iki temel komplikasyonunu olu�turur.

Bebe�in ba��na beklenmedik bas�n�. Do�du�unda bebe�in


kafatas� kemikleri hala yumu�akt�r ve hepsi tam olarak b�y�memi�tir.
Bu nedenle, ba� do�um s�ras�nda biraz uzayabilirse
de, bundan zarar g�rmez ve hemen sonra normal bi�imini al�r. Ancak,
e�er bebek d�ar� �ok h�zl� �ekilirse, annenin kemikleri ba��n
uygun bi�imde ge�mesi i�in �ok darsa, serviks yeterince geni�lememi�se
ya da ba�ka bir�ok nedenle bebe�in ba�� �ok fazla bas�nca
maruz kalabilir. B�yle beklenmedik bas�n� durumunda kafatas�
i�i kanaman�n sonucu olarak beyin hasar� ortaya ��kabilir.
�u halde, beklenmedik bas�nc�n �nlenmesi do�um sanc�s� ve do�um
s�ras�nda en �ok dikkat edilecek noktad�r.

Perinatal anoksiya. Do�um s�reci s�ras�nda bebe�in yeterli


oksijen alamamas� perinatal anoksiya olarak adland�r�l�r.
Bu durum bir�ok nedenle ortaya ��kabilir; bunlar�n aras�nda
plasentan�n rahim duvar�ndan erken ayr�lmas�n�, g�bek ba��n�n
bebe�in boynuna dolanmas�n�, bebe�in ba��n�n �nce de�il sonra
��kmas�n� (k��tan do�ma ya da ayaktan gelme), anormal ve uzam�
do�umu ya da kad�na do�umda ila� verilmesini sayabiliriz.
Bir�ok ara�t�rma, uzam� oksijen yetersizli�inin (anoksiya) beyin
h�crelerinin tahrip olmas�na ba�l� beyin felcine, epilepsiye ya
da zihin gerili�ine yol a�t���n� g�stermektedir (Benaron ve ark.,
1960; Stechler, 1964). Graham ve arkada�lar� (1973) oksijen
yetersizli�inin etkilerinin, b�y�k dalg�nl�k, gizli ��renme g��l�kleri,
engellenmeye kar�� e�ik d��kl���, zay�f e�g�d�m gibi hafif
sorunlardan, zihinsel gerilik, n�betler ve beyin felci gibi ciddi
sorunlara kadar yay�labilece�ini ileri s�rmektedirler. Etkilerin
geni�li�i oksijen yetersizli�inin ciddili�ine ve s�resine, di�er
komplikasyonlar�n varl���na, bebekler aras�ndaki bireysel farkl�l�klara
ba�l�d�r.
b

Ucko (1973), hafif perinatal anoksiya ya�am� �ocuklar�n


b�y�k bir y�zdesinin, uyar�lmaya a��r� tepki g�sterme, de�i�meye
uyum sa�lamada b�y�k g��l�kleri olma, y�ksek bir duygusal
duyarl�l�k derecesine sahip olma ve �o�u zaman "g�� �ocuk" olarak
nitelenme e�iliminde oldu�unu saptamaktad�r. Bununla birlikte,
zihinsel yetersizlik bulunmam�t�r. Bu durum, dengeli, doyurucu
bir ev �evresine sahip bebeklerin anoksiyay� g�rece iyi
kar��lad���n�, ama pek istenmeyen ev ko�ullar�na sahip bebeklerin
anoksiya ya�amam� �ocuklardan daha kolayca davran�sal
ve duygusal sorunlar geli�tirebilece�ini d��nd�rmektedir.
v

Bundan dolay�, bir bebe�in muayenesinde anoksiya sonras�


etkiler a��k�a g�r�lmedi�inde bile, bebe�i doyurucu olmayan bir
�evrenin olumsuz y�nlerine daha duyarl� k�lacak hafif beyin hasarlar�
hala var olabilir. Perinatal anoksiyayla ilgili beyin
h�cresi hasar� t�r�nden sorunlar ve bu hasar�n ilerdeki geli�imi
ve davran�� nas�l etkileyebilece�i konusu �zerinde daha fazla
ara�t�rmaya gereksinme vard�r.
a

Akut fetus s�k�nt�s�. Bu komplikasyonda fetus yetersiz


oksijen miktar�ndan ya da di�er biyokimyasal eksikliklerden ac�
�ekebilir. Akut fetus s�k�nt�s� �� yolla ortaya ��kar�labilir: (1)
amniyon s�v�s�nda mekonyum; (2) bebe�in kalp at��nda anormal
de�i�imler; (3) fetusun a��r� hareketlili�i. Mekonyum, bebe�in
kal�nbarsa��nda bulunan ve normal olarak do�umdan sonras�na
kadar ge�meyen ye�ilimsi bir maddedir. Ancak, bebek oksijenden
yoksun kald���nda mekonyum kendili�inden amniyon s�v�s�na
kar��r (Bourne ve Danforth, 1975). Dolay�s�yla, ye�ilimsi
s�v� olas� bir fetus s�k�nt�s�n�n belirtisi demektir. Bug�n bir�ok
hastane rahim i�indeki (in utero) bebe�i izleme ayg�tlar�na ba�lamakta,
do�um sanc�s� ve do�um boyunca fetusun hareketini ve
kalp at��n� kaydetmektedir.
k

Sezaryen ameliyat� kad�n�n karn�na cerrahi yolla girerek


bebe�i rahimden almay� i�erir. Bu teknik son yirmi be� y�lda
yetkinle�tirildi ve "uzun ma�ayla do�um" ad� verilen y�ntemin yerini
t�m�yle ald�. Do�urtma ma�as�, g�� do�umlarda kullan�lmak �zere,
vajinaya sokulan, bebe�in ba��n� yakalayan ve nazik�e �eken bir
ara�t�r. "Uzun ma�a" do�umlar�, ma�a kullanmay� gerektiren durumlarda,
bebek a�a�� iyice inmeden ve serviks tam olarak a��lmadan
�nce yap�lan do�umlard�. Bu teknik hem anne hem de bebek i�in
son derece tehlikeliydi. Ne olursa olsun, do�urtma ma�as� konusunda
g�r� ayr�l�klar� vard�r. Baz� uzmanlar, ma�an�n tehlikeli
oldu�una ve �ok ender olarak, e�er anne bebe�i do�urmaya tamamen
haz�rsa ve do�um sanc�s� s�ras�nda anneye genel anestezi ve di�er
yat�t�r�c�lar verilmediyse gerekli oldu�una inan�rlar. Baz� uzmanlar
da, ma�an�n bebe�in ba��n� do�um kanal�ndan ge�erken korudu�una
ve yava� bir do�umu h�zland�rd���na inan�rlar; bu nedenle
bu uzmanlar ma�ay� kullanmay� tavsiye ederler.
Sezaryen ameliyat�, do�um sanc�s� normal gitmedi�inde,
akut fetus s�k�nt�s� belirtileri ortaya ��kt���nda ve ayaktan geli�
durumunda kullan�l�r. Genellikle ameliyat sadece bikini hizas�nda
k���k bir yara izi b�rak�r. Sezaryen ameliyat� ge�iren kad�nlar
ba�ka �ocuklar da yapabilirler, ama genellikle ��ten fazlas�
tavsiye edilmez.
t

Premat�rite. Bazen bir bebek geli�imsel olarak haz�r olmadan


do�ar. B�yle bebeklere premat�r denir. Premat�rite yo�un
bi�imde ara�t�r�lm�, 1970'ten beri bu konudaki d�zelen bilgide
ve premat�r bebeklerin bak�m�nda b�y�k ilerlemeler kaydedilmi�tir.
1970'ten �nce d��k do�um a��rl��� ile (5,5 pound = 2497
gr. ya da daha a�a��) do�an bebekler premat�r olarak s�n�flan�yordu.
Bug�n bu bebekler ayr�ca iki grupta s�n�flanmaktad�r: (1)
zaman�ndan �nce do�an bebekler (otuz yedi haftal�k gebelikten
�nce do�anlar) ve (2) zaman�na g�re hafif bebekler (otuz yedi
haftadan sonra do�an bebekler); ��nk� d��k do�um a��rl�kl� bebeklerin
y�zde 35'inin ger�ekte tam zaman�nda do�du�u farkedilmi�ti.
Bunlar�n kilosunun normalin alt�nda olmas�, annenin sigara
i�mesi ya da k�t� beslenmesi gibi b�y�meyi geciktiren do�um
�ncesi etkenlerden ya da genetik etkenlerden kaynaklanmaktad�r.
Zaman�ndan �nce do�an bebeklerin bedeni rahmin d��nda
�al�maya tam olarak haz�r olmad��� i�in ortaya pek �ok komplikasyon
��kabilir ve �s�, nem, oksijen, besin alma ve di�er ko�ullar�n
ayg�tla izlenmesi ve d�zenlenmesi gerekir. Premat�ritenin
�o
ocu�un geli�imi �zerindeki sonu�lar�n� B�l�m 7'de tart�aca��z.

APGAR

Bir�ok hastane yenido�anlar�n durumunu de�erlendirmek i�in


Apgar puanlama sistemini kullanmaktad�r. Be� �zellik do�umdan
sonra bir dakikada ve tekrar be� dakikada de�erlendirilmektedir:
Kalp at��, solunum g�c�, refleks uyar�labilirli�i,
kas g�c�, beden rengi. Her �zellik 0-2 aras� bir �l�ekte puan almaktad�r:
2 = iyi, 1 = orta, 0 = zay�f. B�ylece, en y�ksek Apgar
puan� 10 olacakt�r. Yenido�anlar�n y�zde 80'den fazlas� 6 ya da
daha iyi puan al�r. 5 puan gizil tehlikeyi g�sterir. B�yle bebekler
"y�ksek riskli" olarak nitelenir ve fizyoloik anormallikler
a��s�ndan dikkatle muayene edilir. Bunlar �zel bir t�bbi dikkat
gerektirir ve testleri normal oluncaya kadar yak�ndan g�zlemlenmeleri
s�rd�r�l�r.

�nceki b�l�mlerde do�umun temel fizyolojik y�nleri �zerinde


durduk. �imdi do�umun baz� psikolojik ve k�lt�rel y�nlerine ve
bunlar�n geli�ime etkilerine bakal�m.
b

DO�UM S�REC�NE TAR�HSEL VE PS�KOLOJ�K BAKI�

Do�umla ilgili tutumlar ve uygulamalar bir k�lt�rden di�erine


k�kl� bir bi�imde farkl�la�maktad�r. Do�um, bir insan i�in
�nemli bir kutlama f�rsat�n� ve nedenini, bir ba�kas� i�in g�ndelik,
do�al bir olay� temsil edebilir. Do�um bir tehlike zaman� ve
bir korku nedeni olarak ya da ya�am�n en heyecan verici deneyimlerinden
biri olarak kabul edilebilir. Bir k�lt�rde bir kad�n
kendi evinde yere ��melerek do�um yapabilir ve hemen ard�ndan
g�nl�k ev i�lerine d�nebilir. Ba�ka k�lt�rlerde, iyi donanm� bir
hastanenin steril ortam� -�ocuk do�umunda uzmanla�m� bir doktorun
da varl���yla- zorunlu say�l�r.
d

AMER�KA'DAK� DURUM

Amerikan k�lt�r�nde do�um s�reciyle ilgili inan�lar ve uygulamalar


son y�zy�lda �nemli �l��de geli�ti. Eskiden bebekler
ailelerinin evinde do�ard� ve onlar� ebeler ya da �ocuk do�umunda
deneyimli ba�ka kad�nlar do�urturdu. Her �ey yolunda giderse
anne hemen g�nl�k i�lerine d�nerdi.
a

Zamanla, do�um b�y�k olas�l�kla �e�itli nedenlerle t�bbi bir


s�re� olarak g�r�lmeye ba�land�. En �nemli hedef bebekler ve anneler
aras�ndaki �l�m oran�n� d��rmekti ve bu ama�la bir�ok
yeni y�ntem geli�tirildi. Annenin ac�s�n�n hafifletilmesi vurguland�k�a
steril ko�ullar�n vurgulanmas� da artt�. Do�urtma ma�as�
bebe�in do�umunu kolayla�t�rmak i�in daha yayg�n olarak
kullan�l�r oldu. Episiyotomi ad� verilen bir cerrahi y�ntem hemen
hemen standart bir uygulama oldu. Bu y�ntem, bebe�in ba��
��kt���nda annenin dokular�n�n y�rt�lmas�n� �nlemek ve do�umu
h�zland�rmak i�in vajinan�n a��ld��� yerin alt�na k���k bir cerrahi
kesik yapmay� i�ermektedir. Do�um sanc�s�n� azaltmak ya da
h�zland�rmak, anneyi rahatlatmak ya da gev�etmek, ac�s�n� gidermek,
rahmin b�z�lmesini h�zland�rmak vb. i�in verilebilecek
�e�itli ila�lar bulunmu�tur. Kan nakilleri kanamalar� �nlemek
i�in yetkinle�tirilmi�tir. E�er sezaryen gerekliyse h�zl� bir bi�imde
yap�lmal�d�r. Bebe�in durumunu s�rekli rapor etmeyi sa�layan
izleme ayg�tlar� icat edilmi�tir. Kaydedilen bu ilerlemeler
ve di�erleri, kad�nlar�n hastanelerde, uzmanlar�n g�zetimi
ve bak�m� alt�nda do�um yapmas�n� zorunlu k�lm� g�r�nmektedir.
v

Do�um gittik�e daha "t�bbile�tirilmi�" hale geldik�e, insanlar�n


�o�u do�um hakk�nda daha az �ey bilmekte ve doktorun
omuzlar�ndaki sorumluluk a��rla�maktad�r. Do�um art�k evde
yap�lm�yor, babalar bir hastanenin bekleme odas�nda oturmak
ya da gezinmek zorunda kal�yorlar, aileler i�e daha az kat�ld�klar�n�
hissediyorlar. Uyu�turuldu�u i�in anne bile genellikle
do�umu tam olarak ya�ayam�yor. Gen� anneler �o�u zaman do�um
sanc�s�n� anlam�yorlar, ne beklediklerini bilmiyorlar ve bundan
korkuyorlar: Gebelik ve do�um kad�nlar�n hasta ve zay�f oldu�u,
neredeyse patolojik durumlar olarak g�r�lmeye ba�land�. Doktorlar
do�umdan sonra sekiz-on g�n hastanede kalmalar�n� tavsiye
ettiler kad�nlara. Yenido�an�n e�itilmi� personel taraf�ndan
merkezi bak�m odas�n�n steril ortam�nda bak�lmas� gerekti�ine
inan�ld�; sonu� olarak, anneler ve babalar bebeklerinden
ayr� tutuldular.
a

Zamanla, Amerikan hastanelerindeki pek �ok �ocuk do�umu


uygulamas�, annenin ve bebe�in bedensel ve duygusal rahat� i�in
olmaktan �ok, doktorun ve hastane personelinin rahat� i�in tasarland���
bi�iminde ele�tirilmeye ba�land�. 1933'te Grantly
Dick-Read ad�nda bir doktor, do�al �ocuk do�umu'na haz�rlayan
bir kuram�n ve uygulaman�n tasla��n� �izdi�i Korkusuz �ocuk
Do�umu adl� �nc� bir kitap yay�nlad�. Yazar gebe kad�n�n, �ocu�unun
do�umuna bedensel, zihinsel ve duygusal bak�mdan haz�rlanmas�
gerekti�ine inanmaktad�r. Dick-Read, e�er kad�n bedenine
ne oldu�unu anlamazsa, hastane ortam�n� insanl�ktan uzak,
onun utanga�l���na ilgisiz, duygusal olarak destek vermiyor olarak
alg�larsa, b�y�k olas�l�kla artan bir korku, gerilim ve a�r�
d�ng�s�n�n ortaya ��kt���n� ileri s�rmektedir. Kayg� ve korku a�r�y�
�o�altarak kad�n�n gerilimini artt�r�r ve do�um g��l�klerine
olumsuz katk�da bulunur. Bir g��l��� hafifletmek i�in ila� kullanmak
bir ba�ka g��l��e neden olabilir, ��nk� ila�lar�n �o�u zaman
yan etkileri vard�r. �nsan bedeni ekolojik olarak dengelenmi�
bir �evre gibidir ve bir alandaki dengesizlik ba�ka alanlarda
dengesizlikler yaratabilir.
d

Dick-Read, kad�nlar�n s�n�flarda verilecek basit e�itim yoluyla


gebeli�e ve do�um yapmaya haz�rlanmalar�n� �nermektedir;
��renmeleri gereken �eyler aras�nda, do�uma kat�lan istemli
kar�n kaslar�n�n g��lendirilmesi al�t�rmalar� ve annenin do�um
s�recine m�dahale etmemesi i�in gev�eme al�t�rmalar� yer almal�d�r.
Yazar, b�yle bir haz�rlanman�n ve e�itimin do�um yapmay�
korkutucu olmaktan �ok sevin�li bir ya�ant� yapabilece�ini
d��nmektedir.

Ne yaz�k ki, baz� co�kulu ki�iler, do�um yapman�n uygun ko�ullarda


a�r�s�z olabilece�ini ileri s�rmektedirler. Baz� kad�nlar
g�rece az bir a�r� bildirmekte, ama �o�u tamamen a�r�s�z do�um
yapmay� beklemenin ger�ek�i olmayaca��n� belirtmektedir.
Do�um yapmak ac� verir. Ama, e�er anne a�r�y� beklerse ve onunla
ba�etmeye haz�rsa, daha kolay katlan�r ve �abucak unutur.
b

DO�AL �OCUK DO�URMA E��L�M�

�kinci D�nya Sava��'nda anestezi ila�lar� az bulundu�u ve


yaral� askerler i�in gerekli oldu�u zaman, Ruslar k�smen psikolog
�van Pavlov'un ara�t�rmalar�na dayanan bir do�al �ocuk do�urma
y�ntemi geli�tirdiler. Do�al �ocuk do�umu temelde do�umu
genel anestezi olmadan yapmak anlam�na gelmektedir.
1940'larda Frans�z doktor Fernand Lamaze bu g�r�leri bat� d�nyas�na
getirdi, bunlar Avrupa'y� fethetti ve Birle�ik Devletler'de
gitgide yayg�nla�t�.
g

En yayg�n y�ntemler, hem kocaya hem de e�ine, do�um �ncesi


bak�m, gebelik, do�um, do�um sonras� bak�m, soluma ve gev�eme
al�t�rmalar�, bedensel uygunluk al�t�rmalar� konusunda s�n�f
e�itimi yapmay� i�ermektedir; ayr�ca bunlar s�n�f �yeleri aras�nda
birbirine destek olmay� ve ya�ant�lar� payla�may� da
i�ermektedir. Baba genellikle do�um sanc�s� ve do�um s�ras�nda
bulunmakta ve duygusal destek vererek, soluk almas�na ve gev�emesine
rehberlik ederek kar�s�na yard�m edebilmektedir. E�er
do�um normalse genel anestezi kullan�lmaz, bazen lokal anestezi
kullan�labilir. Anababalar do�umdan hemen sonra bebeklerinden
sevin� duyarlar ve anne genellikle hastanede d�rt g�n ya da daha
az kal�r.
a

Haz�rl�kl� do�al �ocuk do�umunun yararlar�n� destekleyen


daha fazla veriye ula�t�k�a bir�ok anababa ve doktor onu ye�lemektedir.
Bu, yaln�zca artan sanc�lardan ve do�um g��l�klerinden
do�an gerilimi ve korkuyu �nlememekte, genellikle ila�s�z
da yap�lmaktad�r. Anababalar s�recin bir par�as� olmaktan �ok
s�rece katk�da bulunmak i�in ne beklediklerini ve ne hissettiklerini
bilirler. Haz�rl�kl� do�al �ocuk do�umu anababalar�n �ocuk
do�urman�n rahats�zl���ndan �ok olumlu y�nlerine odakla�malar�n�
sa�lar ve koca bu ya�ant�y� kar�s�yla payla��r.
s
DO�UM SIRASINDA �LA�LARIN ETK�S�

Do�um sanc�s� ve do�um s�ras�nda verilen ila�lar�n etkileri


konusunda yap�lan ara�t�rmalar do�al do�um y�ntemlerinin ek
yararlar� oldu�unu d��nd�rmektedir. �rne�in, Kron ve arkada�lar�
(1973), do�um sanc�s� s�ras�nda hafif dozda yat�t�r�c�
alm� annelerin yeni do�mu� bebeklerinin, anneleri yat�t�r�c� almam�
bebeklerden daha az gayretle emdiklerini ve daha az besin
ald�klar�n� buldular. Bu etkiler do�umdan sonra en az d�rt g�n
s�rm�t�r. Bir kad�na do�um s�ras�nda verilen anestezikler ve
yat�t�r�c�lar plasentadan h�zla ge�ip bebe�e ula�makta, bedensel
ve zihinsel s�re�ler zay�flamaktad�r. Do�um s�ras�nda bebe�in
uyan�k olmas� ve soluk almas�na hi�bir �eyin m�dahale etmemesi
a��k�a ye�lenir. Anesteziklerin ve yat�t�r�c�lar�n do�um
s�recini yava�latt���, hatta durdurdu�u da bilinmektedir. Uyu�uk
do�um, kas�lmalar� azaltmak i�in daha fazla ila� gerektirmektedir.
d

Genellikle, do�um s�reci s�ras�nda yap�lan t�bbi m�dahale


yenido�anda solunumu, hareketi, alg�y� ve n�rolojik i�leyi�i
�nemli �l��de etkileyebilir ve etkiler g�nlerce ya da haftalar
s�rebilir (Bowes ve ark., 1970). Bununla birlikte, hem g�venilir
hem etkili g�r�nen epidural anestezi adl� bir teknik �imdi do�um
s�ras�nda yayg�n bi�imde kullan�lmaktad�r. Bu teknik, omurilik
dolaylar�nda bir yere, bacaklardan ve kar�ndan gelen duygular�
engelleyen, ama rahmin kas�lmalar�na m�dahale etmeyen bir
ila� enjekte etmeyi i�ermektedir. Anne bilin�li kalmaktad�r
(MacFarlane, 1977).
(

DO�UM PS�KOLOJ�S�NE �L��K�N D��ER E��L�MLER

Zorlamas�z do�um. Frans�z do�um uzman� Frederic Leboyer


Birth Without Violence (1976) adl� bir kitap yazd� ve orada
insan yavrusunun parlak ��kl� ve g�r�lt�l� bir �evrede do�man�n
�okundan kurtar�labilece�ini savundu. Onun yakla��m�nda bebek
lo� ��kl�, sesiz bir odada d�nyaya gelmekte ve annesinin karn�na
nazik�e yerle�tirilmektedir. Leboyer, g�bek ba�� hemen kesilmezse
bebe�in solunumunun �ok daha kolay olaca��na inanmaktad�r.
Bu yakla��m�n mant���, bebe�in akci�erleriyle solumaya
ba�lad��� ilk birka� dakikada oksijenin hala g�bek ba�� arac�l���yla
sa�lanmas�d�r. Bebe�in soluk al�� d�zene girdik�e g�bek
ba��na i�erden giri� kapan�r ve plasenta do�umun son evresinde
d�ar� at�lmak �zere rahim �eperinden ayr�l�r. Daha fazla gere�i
olmad��� i�in ba� art�k kesilebilir. Sonra bebek, rahmin �l�k,
s�v� ortam�ndan daha az sars�c� bir ortama ge�i�ine yard�mc� olmak
i�in �l�k suda yava��a y�kan�r. Leboyer, bu y�ntemin bebek
�zerinde olumlu, uzun s�reli etkileri oldu�una inanmaktad�r. Binlerce
do�um yapt�rm� deneyimli biri olan Leboyer, her�ey normal
gitti�inde, do�umun aceleye getirilmemesini, uyar�lmamas�n�
ya da do�uma m�dahale edilmemesini savunmaktad�r.
y

Leboyer'le ayn� g�r�te olmayan baz� uzmanlar �evrede ani


bir de�i�imin yenido�an�n beden sistemlerini ba��ms�z olarak
i�lemeye ba�lamak i�in uyard���n� ileri s�rmektedirler. Onlar
Leboyer'in "do�um sars�nt�s�"n� fazlaca b�y�tt���n� d��nmekte
ve parlak ��klar�n, g�r�lt�n�n ya da ayaklar�ndan ba�a�a�� �evrilip
poposuna vurulan tokat�n bebekleri k�t� etkilemeyece�ini,
��nk� bu ya�ant�y� an�msamayacaklar�n� ileri s�rmektedirler.
Leboyer de do�ru say�lan baz� do�um uygulamalar� hakk�nda
birtak�m ilgin� sorular sormaktad�r. Bu anla�mazl��� ��zmek i�in
daha fazla ara�t�rmaya gereksinme var.
d

Do�umda �l�m oran�. 1973'te Hollanda'da do�an 196 binden


fazla bebekten yakla��k 99 bininin evde ebe ya da doktor
yard�m�yla do�du�unu g�rmek ilgin�tir. Evde yap�lan do�umlarda
�l�m oran� hastane do�umlar�ndan ��te bir daha azd�, ku�kusuz
bu b�y�k �l��de "y�ksek riskli" say�lan annelerin hastanelerde
do�urmas�ndand�. Bununla birlikte, yak�n zamanlara kadar
Birle�ik Devletler'de her do�um tipik bi�imde y�ksek riskli
olarak i�lem g�rd�yse de, t�m bebek �l�m� oran� Hollanda'da
Birle�ik Devletler'dekinden daha d��kt�r (Macfarlane, 1977).
Birle�ik Devletler'de do�um y�ntemleri bir hastaneden di�erine,
bir doktordan di�erine �nemli �l��de de�i�ebilmektedir. Baz�lar�
�o�u do�umda ila� ya da ma�a kullan�r, di�erleri ender olarak;
baz�lar� do�umun s�resini b�y�k �l��de azalt�r, di�erleri ender
olarak. Yeni bir tarama ara�t�rmas�, Hollanda'daki do�umlar�n
y�zde 5'inde, �sve�'teki do�umlar�n y�zde 12'sinde ac�y� azaltmak
i�in ila� kullan�ld���n�, ayn� oranlar�n �ngiltere'de y�zde
80, Birle�ik Devletler'de y�zde 85 oldu�unu g�stermi�tir (Macfarlane,
1977). Neden b�yle farkl�l�klar var? En iyi do�um y�ntemleri
�z
zerinde hen�z geni� bir g�r� birli�i olmad��� ku�kusuzdur.

Birle�ik Devletler'de, �sve�, Hollanda, Finlandiya, Norve�,


Japonya, Danimarka, �svi�re, Avusturalya, Yeni Zelanda, �ngiltere,
Do�u Almanya ve Fransa'dakinden daha y�ksek bir �l� do�um
oran� vard�r. Bizim t�bbi bilgimize ve bunu uygulamadaki
ileri olanaklar�m�za kar��n neden b�yle oluyor? �statistiklerin
dikkatle incelenmesi ipucu vermektedir. Hem kentsel hem k�rsal
kesimden yoksullar�n, �zellikle siyahlar�n ve yerli Amerikal�lar�n
bebeklerindeki �l�mlerin oran� y�kselmektedir. B�t�n
Amerikal�lar�n kaynaklardan e�it �l��de yararlanmad��� a��kt�r.
Bununla birlikte, do�um �ncesi ve do�um programlar� artarak
yerle�tik�e elbette daha az bebek �lecektir.
y

Ebe hem�ireler. Ebe hem�ireler genellikle yoksullar i�in


haz�rlanm� do�um �ncesi ve do�um programlar�nda �al��rlar;
gebe kad�n� ziyaret ederler, ona do�um �ncesi bak�m, beslenme ve
do�um konusunda bilgi verirler ve her �ey normalse daha sonra
bebe�i do�urturlar. Beklenmedik bir sorunla kar��la��lmas� durumunda
bir doktor �a�r�l�r. Baz� programlarda hem�ire bebek bak�m�
konusunda bilgi vermek �zere do�umdan sonra eve geri d�ner.
Bug�n bir�ok hem�irelik okulunda ebe hem�irelik dal�nda
master derecesi verilmektedir.
m

Do�um merkezleri. �yi yeti�mi� personelle ve doktorlarla


i�letilen ve hastanelerin yak�n�na yerle�tirilen bebek merkezleri
de gitgide daha fazla ba�vurulan yerler olmaktad�r. Her�ey yolunda
giderse anneler ve bebekleri do�umdan sonra bir g�nden daha
az s�rede evlerine gidebilirler.
a

Ev do�umlar�. Haz�rl�kl� do�al do�uma g�sterilen e�ilim,


bir�ok doktor b�yle ko�ullarda bebek do�urtmay� reddeti�i i�in
�o�u zaman bir doktor olmaks�z�n evde do�um yapmay� gitgide
yayg�nla�t�rd�. Bunu tutanlar, normal bir �ocuk do�umunu, oldu�unca
az bir m�dahaleyle, tan�d�k, duygusal destek veren, rahat
bir �evrede y�r�t�len bir aile i�i olarak g�rmektedirler. Hastane
�evresini duygusal bak�mdan destek vermeyen, insanl�ktan uzak
bir �evre olarak g�rmekte, doktorlar�n do�um s�recine �ok fazla
kontrol y�neltme ve m�dahale etme e�iliminde oldu�unu d��nmektedirler.
k

Fakat ev do�umlar� risk de ta��maktad�r. Do�um yapan bir


kad�nda ciddi bir kanaman�n ba�lad���n� d��n�n. Kan naklinin
hemen ve kolayca yap�labildi�i bir hastanede bu g�rece k���k
bir olayd�r. E�er t�bbi olanaklara k�sa zamanda ula��lamazsa ev
do�umunda bunun sonucu felaket olabilir.
d

Do�um odalar�. Bir�ok hastane, �iftlerin olabildi�ince "do�al"


do�um isteklerine sayg� duyan, ama acil durumlar i�in de
�nlem alan mutlu bir uzla�may� vaat etmektedir. S�zgelimi, hastaneler
do�um odas�'nda do�um yapma se�ene�ini gitgide daha
fazla sunmaktad�rlar. Geleneksel olarak, do�um sanc�s� �eken bir
kad�n bebek do�uma haz�r oluncaya kadar sanc� odas�nda kal�r,
sonra do�um odas�na aktar�l�r, do�umdan sonra da iyile�me odas�na
al�n�rd�. Hastanenin genellikle ki�isel olmayan, utanga�l��a
pek dikkat edilmeyen bir atmosferi vard�r ve do�um kad�n�n
daha �nce hi� kar��la�mad��� gen� bir intern taraf�ndan yap�labilir.
Yeni do�um odalar�nda anababalar�n do�um y�ntemine
ili�kin makul istekleri kabul edilir ve sanc�, do�um ve iyile�menin
hepsi, hastane gibi olmaktan �ok ev gibi ve rahat bir atmosferi
olan ayr� odada ger�ekle�ir. Acil bir durumda kad�n koridorun
kar��s�nda bu durumla ba�a ��kabilecek b�t�n donan�ma
sahip bir odaya al�n�r. Do�um odas� kavram�, bekleyen anababalara
ev do�umuna kar�� �ok g�venilir bir se�enek sunmaktad�r.
e

Bir ba�ka yeni bulu� olan "odaya alma" annelere ve bebeklere


ayn� odada kalma olana��n� verir; burada anneler, merkezi
bak�m �nitesine ve oran�n etkili ama �o�u zaman ki�isel olmayan
personeline b�rakmak yerine, bebeklerini emzirir, bezlerini de�i�tirir
ve di�er bak�m�n� yaparlar.
v

�zetle, bu y�zy�l do�um s�reci konusundaki tutumlarda ve


uygulamalarda pek �ok de�i�ime tan�k oldu. G�n�m�zdeki e�ilimler
-baban�n kat�lmas�, yenido�anla erkenden etkile�im, �ok
az ila� kullanma ya da hi� kullanmama- ger�ekte yeni de�ildir.
Bunlar do�um �ok fazla t�bbi bir y�ntem haline geldi�inde vazge�ti�imiz
uygulamalard�r. �imdi bilgi alma avantaj�m�z ve
yetkin t�bbi olanaklar�m�z var, bebeklerimizi kendimizi iyi hissetmemizi
sa�layan bir atmosferde kar��l�yoruz art�k.
s

�Z�RL� B�R �OCU�UN DO�UMU

�imdi �zel bir konuya geliyoruz: �z�rl� bir bebe�in do�umu.


Anababalar g�r�n�r kusurlarla do�an bir bebe�e ender olarak
haz�rd�rlar. Do�um uzmanlar� ya da ebe hem�ireler bu t�r durumlarda
insanlar�n nas�l farkl� davrand�klar�n� size anlatabilirler.
Arkada�lar, aile, hatta hastane personeli nas�l tepki g�sterece�ini
bilemez. Ne s�yleyebilirler? Aile �yeleri bebe�i g�rmeye
gelmeli mi? Bi�im bozuklu�unu tart�maktan ka��nmal�lar
m�, yoksa konuya a��k�a yana�mal�lar m�? Anababalar�n kendileri
de ne yapacaklar�n�, birbirlerine ne s�yleyeceklerini bilemezler.
Do�umu ilan etmeli mi? Baba puro da��tmal� m�? Birbirlerine
duygular�n� a��klamal�lar m�, yoksa so�ukanl�l�klar�n�
korumal�lar m�? �nsanlar ne yapacaklar�n� ya da s�yleyeceklerini
bilmedikleri i�in �o�u zaman hi�bir �ey yapmazlar. Bu anlamda
evli �ift bir �l��de yal�t�lm�t�r. �o�u zaman �z�rl� yenido�an�n
annesine, normal bebekleri emziren ve seven di�er annelerle
kar��la�ma gereksinmesini duymas�n diye evde dinlenmesi
tavsiye edilir.
t

Bu durumla ilgili �ok az ara�t�rma vard�r. Drotar ve arkada�lar�na


g�re (1975), bu anababalar �e�itli duygular i�eren bir
keder ve kabul etme d�neminden ge�mektedirler.
Anababalar �fke duyabilir ve bunu Tanr�ya, doktora, e�e, �ocu�a
ya da kendilerine y�neltebilirler. Anababalar su�luluk duyabilirler:
Neyi yanl� yapt�k? B�y�k olas�l�kla d�k�r�kl���, engellenme
ve depresyonla ku�at�l�rlar. Bu talihsizlik aniden ortaya
��kmas�yla onlar� �oka u�rat�r. Foster (1977), b�t�n anababalar�n
�ocuklar�n�n yetkin olmad��� ger�e�iyle sonunda y�zy�ze gelmek
zorunda oldu�unu, ama bunu g�rmek ve buna uyum sa�lamak i�in
onlara daha fazla zaman gerekti�ini belirtmektedir.
o

Baz� yazarlar keder ve kabullenme s�recinin alt� aydan bir


y�la kadar s�rd���n� tahmin etmekteyse de, Foster bunun d�ng�ler
bi�iminde bazen y�llarca s�rd���n� d��nmektedir. �rne�in,
anababa kendi �ocuklar�yla ayn� ya�ta sa�l�kl� bir �ocu�un y�r�meye,
konu�maya ba�lad���n� ya da okul dans�na gitti�ini g�rd���nde
k�sa keder d�nemleri geri d�nebilir. Foster, anababalar�n
kederlerini bast�rmaktan �ok dile getirmeyi ��renmeleri gerekti�ine
inanmaktad�r. �o�u zaman ayn� �eyi ya�am� ba�ka anababalar
en yararl� deste�i sa�larlar.
e

�z�rl� �ocuklar�n anababalar�, �ocuklar�n�n �zel durumu,


eyalete ait ve federal yasalardaki �ocuk haklar� ve ayr�cal�klar�,
bulunabilecek destek hizmetlerinin t�r� ve kalitesi konular�nda
kendilerini e�itme gereksinmesini de duyarlar. �o�u zaman,
anababal�k konusunda ek beceriler ��renmek zorunda kalacaklard�r.
a

�ZET

Do�um, gebe kalmadan sonra yakla��k dokuz ay s�rer ve ��


�zel evre i�erir. Birinci evre do�um sanc�s�n�n ba�lamas�ndan serviksin
tam olarak a��lmas�na kadar s�rer. �kinci evre tam a��lmadan
bebe�in do�mas�na kadar s�rer. ���nc� evre plasentan�n
��k
kmas�n� i�erir.

Do�um sanc�s� ve do�um s�ras�nda iki temel kayg� konusu, bebe�in


ba��na beklenmedik bas�n�'�n (ki i� kanamaya ve beyin hasar�na
neden olabilir) �nlenmesi ve perinatal anoksiya ya da
yeterli oksijen yoklu�udur (ki bu da beyin hasar�na neden olabilir).
Bu komplikasyonlardan biri ortaya ��karsa, fetus, s�v�daki
mekonyum, kalp at��nda anormal de�i�imler ve a��r� hareketlilik
gibi akut s�k�nt� belirtileri g�sterebilir. Hasar� �nlemek i�in
sezaryen ameliyat� (bebe�in ameliyatla ��kar�lmas�) yap�labilir.
Premat�rite bir di�er ciddi do�um komplikasyonudur. Premat�r
bebekler (geli�imsel olarak do�maya haz�r olmayan bebekler)
yo�un bir �zel bak�m gerektirirler.
y

Apgar yenido�an�n durumunu de�erlendirmek i�in temel bir


puanlama sistemidir. Do�umdan bir dakika sonraki be� ya�amsal
belirtinin de�erlendirilmesini ve her bebe�in 0-10 aral�kl� bir
�l�e�e yerle�tirilmesini i�erir.

Do�um s�recini tarihsel ve k�lt�rleraras� a��dan g�zlemledi�imizde,


uygulamalar�n ve tutumlar�n bu y�zy�l boyunca bat�
k�lt�rlerinde b�y�k �l��de de�i�ti�ini ve bir k�lt�rden di�erine
�nemli �l��de de�i�ebilece�ini g�rmekteyiz. Bir zamanlar evde
meydana gelen bir aile olay� olan do�um 1940'l� y�llarda
"t�bbile�tirilmi�" bir olay olmu�tur. Do�al �ocuk do�umu'na geri d�nme
ve do�um s�recine daha az t�bbi m�dahalede bulunma e�ilimi
1970'lerde ortaya ��km�t�r. Do�um sanc�s�nda ve do�umda kullan�lan
ila�lar�n etkilerinin ara�t�r�lmas� bu �a�da� e�ilimin yararlar�n�
d
desteklemektedir.

Anormal ya da �z�rl� bir bebe�in do�mas�, genellikle hastane


personelinde, akrabalarda, arkada�larda ve anababan�n kendisinde
al��lmad�k davran�larla belirlenir. Anababalar kendilerini
kimsenin nas�l tepki verece�ini bilmedi�i biraz yal�t�lm�
bir duruma sokabilirler; uzam� bir keder ve kabullenme d�nemine
k
katlanabilirler.

:::::::::::::::::

�K�NC� KES�M

BEBEKL�KTE GEL���M

�nsan bebeklerin ilk iki y�ldaki dramatik ilerlemelerini


�a�k�nl�kla izlemekten kendini alamaz. �nsanlar, �evrelerine
tepkide bulunmak i�in, �evrelerini geli�tirecek, �evreyi uygun
k�lacak bilgiyi �z�mlemek i�in gereksindikleri b�t�n temel yeteneklerle
ve donan�mla do�arlar. Onlara �zen g�steren kimselerle
toplumsal ili�kiler ve dinamik ileti�im sistemleri kurmak ve
s�rd�rmek i�in do�u�tan programlanm�lard�r.

On iki ile yirmi d�rt aylar aras�nda �ocuklar�n hareketli


oldu�u, ama hen�z tam olarak s�zel olmad��� bir d�nem vard�r;
bebeklikten ��km� gibi g�r�n�rler, ama hen�z ilk �ocukluk konumunu
kazanmam�lard�r. Bu s�rada genellikle "k���k �ocuk" (toddler)
("Toddler" asl�nda "y�r�meye yeni ba�layan �ocuk" demek. Kolayl�k
olsun diye, "toddlerhood"u "k���k �ocukluk", "early childhood"u
"ilk �ocukluk" olarak �evirdik (�.n.).) olarak adland�r�l�rlar.
Kesim II'deki �� b�l�m bebeklikteki ve k���k �ocukluktaki geli�imi
(do�umdan iki ya��na kadar) ele almaktad�r. Be�inci B�l�m, ilk
refleks davran�lardan gittik�e karma��kla�an alg�sal ve hareketsel
yeteneklerin kurulmas�na ge�i�le ilgilidir. �ocuklar, biricik ki�ilikleri
ve toplumsal davran�lar� ile, y�r�yen, konu�an, d��nen bireyler olarak
bebekli�in ve k���k �ocuklu�un ba��ml�l���ndan kurtulurlar.
b

�lk d��ncenin ve ak�l y�r�tmenin temelleri Alt�nc� B�l�m'de


Piaget'nin �nc� ve efkili �al�mas� arac�l���yla ele al�nm�t�r.
�o�unun insano�lunun en b�y�k ba�ar�s� sayd��� dil geli�imi de
tart��lm�t�r. Birinci do�um g�n� pastas�ndaki mumlar� s�nd�rd���n�z
an sesleniminiz, a�lamak, agulamak ve c�v�ldamaktan,
ilk anla��l�r s�zc�klerinizin ortaya ��kmas�na kadar ilerleme
g�stermi�tir. Ancak, bu geli�im kadar �nemli olan bir nokta da,
dilin kazan�lmas� konusunda evrensel olarak kabul edilmi� bir
a��klaman�n bulunmas�d�r. Bu b�l�mde dil geli�imiyle ilgili
farkl� g�r�ler ve bu geli�imin bili�le ili�kisi ele al�nmakta ve
tart��lmaktad�r.
t

�lk temas an�ndan itibaren bebeklerin davran�lar� �evreyle


etkile�imlerden etkilenir. Anababayla ve di�er bak�c�larla duygusal
bak�mdan olumlu ve kar��l�kl� �d�llendirici ba�lar kurma
e�ilimi -ba�lanma s�reci- Yedinci B�l�m'de tam olarak a��klanmaktad�r.
Erik Erikson ba�lanman�n ilerdeki geli�im i�in do�urgular�n�
temel g�ven ve �zerklik olarak adland�rd��� olgularla
-iki psikososyal bunal�m�n ba�ar�l� ��z�mleriyle- a��klamaktad�r.
-

Do�um �ncesi d�nemin olas� istisnas� d��nda, bir insan�n t�m


ya�am� boyunca, ilk y�ldaki kadar dramatik de�i�imlerin oldu�u
ba�ka bir zaman yoktur.
b

:::::::::::::::::

BE��NC� B�L�M

ALGI VE HAREKET GEL���M�

Do�du�unuz g�n neye benzedi�inizi d�lemeye �al��n. D�nya


size nas�l g�r�nd�? D��nebiliyor musunuz? Hareketlerinizi
kontrol edebiliyor musunuz? Anababan�z� tan�yor musunuz? Bu
b�l�mde yenido�an�n betimlenmesiyle ba�l�yoruz, geli�imin iki
�nemli y�n�n� inceliyoruz. Bebeklerin de�i�ik ya�larda kazand���
hareket becerileri'ni ve alg�sal yeteneklerinin geli�imini
ele alaca��z.
e

YEN�DO�ANIN BET�MLENMES�

Uzmanlar genellikle do�umdan sonraki iki haftal�k bebe�i


yenido�an olarak adland�r�rlar; baz�lar� bu terimi ilk d�rt hafta
i�in kullan�r. �o�umuz yenido�an� t�m�yle ba��ml�, �ok az toplumsal
ya da zihinsel yetene�i olan ya da hi� olmayan bir varl�k
olarak d��n�r�z. Bu g�r�e g�re yenido�anlar hi�bir �ey yapmazlar,
ama yerler, uyurlar, a�larlar ve bezlerini kirletirler.
Sonu�ta, bir�ok yeti�kin �ocuklar�ndan haz duyar, ama bebeklerini
e�lencesiz bulur. Ama k���k bebekleri daha iyi tan�yanlar, onlar�n
harika bi�imde tepki verdi�ini, ��renmede h�zl� oldu�unu,
�ok �abuk b�y�d�kleri i�in onlar� g�zlemlemenin ilgin� oldu�unu
ve t�m�yle birey olduklar�n� bilirler.
v

Psikologlar uzun zaman yenido�mu� bebekleri bir bo� levha,


edilgin k���k yarat�k, t�m�yle b�y�klerine ba��ml�, kendi geli�imini
harekete ge�irmekte yetersiz ve �evrelerinin koydu�u yolda
bi�imlenmeye haz�r olarak da g�rm�lerdir. �o�u, yenido�anlar�n
d�nyay� bulan�k bir ��k, ses, bas�n� ve koku kar��m� olarak
alg�lad�klar�n� d��nm�t�r. Belki de bebek ara�t�rmalar�n�
umut vermeyen bir alan olarak g�steren ve yanl� g�r�leri canl�
tutan i�te bu anlay�t�. Daha yak�nlarda, k���k bebek, psikolojik
ara�t�rma i�in en heyecan verici konu oldu�unu kan�tlad�. �a�da�
ara�t�rmalar yenido�anlar�n �nemli alg�sal, hareketsel ve toplumsal
yeteneklere sahip oldu�unu ve kendi geli�imi i�in bizim
d��nd���m�zden daha fazla sorumluluk �stlendi�ini g�stermektedir.
"�lk g�nlerinden ba�layarak her bebek etkin, alg�layan,
��renen ve bilgi �rg�tleyen bir bireydir". (Stone ve ark., 1973; s.4).
Yeni geli�tirilen ara�t�rma y�ntemleri, bebeklerin bir�ok yeteneklerini
ve bireyselliklerini a��k�a ortaya koymalar�na olanak
sa�lamaktad�r. �imdi yeni do�mu� bebeklerin bedensel g�r�n�m�n�
betimleyelim, sonra yeteneklerini ve davran�lar�n�
tart�al�m.
BEDENSEL G�R�N�M

Genellikle yenido�an�n bedensel g�r�n�m�n�n bir�ok y�nleri,


�o�u yeni do�mu� bir bebe�i daha �nce yak�ndan incelemedi�i i�in,
yeni anababalar� �a��rt�r ve ilgilendirir. Amerikan yenido�anlar�n�n
�o�unun boyu 45 cm ile 53 cm (18 in� ile 21 in�) aras�nda,
a��rl��� ise 2724 gr ile 3904 gr (6 pound ile 8,5 pound) aras�ndad�r.
Daha b�y�k �ocuklar� �i�man yapan deri tabakas� hen�z tam
olarak geli�medi�i i�in, genellikle buru�uk ve lekeli g�r�n�rler.
Ba� do�um kanal�ndan ge�menin sonucu olarak uzam� olabilir;
daha sonra kendi �l��s�ne d�ner. Ba� bedenin geri kalan b�l�m�ne
oranla hala a��r� derecede b�y�kt�r; toplam uzunlu�un yakla��k
d�rtte birini olu�turur. Kafatas� alt� b�ng�ldak'a
ya da yumu�ak noktaya sahiptir, buralarda kafatas� hen�z kapanmam�t�r.
Bu durum kafatas�na ve beyne b�y�meyi s�rd�rme
olana��n� verir. Bebek bir bu�uk ya��na geldi�inde kafatas� bo�luklar�
kapanacak ve yumu�ak noktalar ortadan kalkacakt�r.
Yenido�an genellikle geni�, bas�k bir buruna, ufac�k bir �eneye ve
a��za, ��k�k bir al�na sahiptir ve pratik olarak boynu yok gibidir.
Bacaklar e�ilmi� ya da b�k�lm� g�r�n�r ve annenin i�inde
�ok uzun kald�klar� i�in genellikle bedene do�ru �ekilir. Mide d�ar�
f�rlam�t�r ve genital organlar son derece b�y�k g�r�n�r. Her
iki cinsten yenido�anlar genellikle belirli bir g���s geni�li�iyle
do�arlar ve do�um �ncesi geli�im s�ras�nda varolan hormonlar
nedeniyle az miktarda s�v� da salg�layabilirler. Bu durum daha
sonra ortadan kalkar.
s

Bebek y�z�n� buru�turdu�u ve b�y�k bir �abayla g�rtla��ndan


���l�k att��� i�in, pembe, di�siz di�etlerini g�r�r�z; di�ler zaten
gerekli de�ildir, ��nk� bebek hen�z kat� besinlere haz�r de�ildir.
G�z rengi belirsizdir, genellikle koyu gri-mavidir. Bununla birlikte,
yenido�anlar�n g�zel bi�imlenmi� kulaklar�, ince kirpikleri,
sa�dan inen avu�i�i �izgileri ve son derece geli�mi� minik elleri
vard�r.
v

Yenido�an�n bedeninin rahmin d��ndaki ya�ama uyum sa�lamas�


i�in bir�ok i�sel de�i�imin olu�mas� gerekir. Do�umdan
hemen sonra g�bek ba�� yoluyla plasentaya giden atardamarlar
kapan�r; bebek solumaya ba�lad��� i�in kan oksijen toplamak
�zere akci�erlerden ge�erek dola�maya ba�lar. Sindirim ve bo�alt�m
sistemleri de �al�maya ba�lamal�d�r, ama bu s�re� birka�
g�n alabilir ve bebe�in kilo almadan �nce yar�m kilo ya da daha
fazla kilo kaybetmesiyle sonu�lan�r. �eme ve d�k�lama �ok s�kt�r.
�lk hafta i�in beden �s�s�n� ayarlayan mekanizmalar tam
olarak i�lemezler, dolay�s�yla bebe�i �ok s�cak ya da �ok so�uk
olmaktan korumak �nemlidir.
o

DURUMLAR

Bebeklerin davran�� ve tepkileri i�inde bulunduklar� duruma


ba�l� olarak de�i�ir. Durum terimi uyku, uyu�ukluk, uyan�kl�k
gibi genel uyar�lm�l�k d�zeylerini belirtir. Ara�t�rmac�lar�n
bebeklerin durumunu dikkate almaya ba�lad�klar� son yirmi
y�la kadar, �nceleri rastlant�yla ortaya ��km� ya da kaotik
davran� gibi g�r�nen �ey, tahmin edilebilir ve �o�u zaman s�rasal
olarak tan�n�r olmu�tur. Bu ke�if, bebekler �zerinde �zenli ve
geni� g�zlemler y�r�ten Peter H. Wolff'a aittir. A�a��daki durum
s�n�flamas� onun �al�mas�ndan al�nm�t�r (Wolff, 1973).

D�zenli uyku. Bebek tam olarak gev�emi�tir. Kas ya da


g�z etkinli�i yoktur ve solunum h�z� sabittir.

D�zensiz uyku. Baz� kol-bacak hareketleri ve hafif k�m�ldanmalar,


y�z buru�turmalar, g�l�msemeler, a�z�n� b�zme ve
buru�turmayla birlikte ortaya ��kar. G�z hareketleri g�zler kapal�
olsa bile g�zlemlenebilir. Solunum d�zenli uykudakinden
daha d�zensiz ve h�zl� olmaya y�nelir.
d

Periyodik uyku. Bu durum d�zenli uyku ile d�zensiz uyku


aras�nda yer al�r. S�k, ani beden s��ramalar�, y�z hareketleri ve
solunumda de�i�imler vard�r.
s

Uyku sersemli�i. Bu durum genellikle bebek uyan�rken ya


da uykuya ge�erken ortaya ��kar. G�z kapaklar� a��k ya da kapal�
olabilir. E�er kapaklar a��ksa g�zler s�n�k ve cams� bir g�r�n�mdedir
ve odaklanmam�t�r. Uyku sersemli�i d�zensiz ya da
periyodik uykudan daha az, ama d�zenli uykudan daha fazla
etkinlik i�erir.
e

Uyan�k hareketsizlik. Bebek g�rece hareketsiz olsa da


uyan�kt�r. G�zler "parlak ve par�lt�l�"d�r. Bu durumun �nemli
y�n� bebe�in a��k�a uyar�lm� olmas�d�r. Yakla��k ��-d�rt hafta
sonra bebek, hareket olarak etkin olmas�n�n d��nda uyan�k
hareketsizlikle ayn� olan bir uyan�k hareketlilik durumu g�sterir.
h

Uyanma etkinli�i. Bebek s�kl�kla genel hareket etkinli�i


patlamalar� sergiler ve g�zler a��kt�r. Bebek a�lamaz, ama inler,
homurdan�r ya da m�r�ldan�r. Solunum �ok d�zensizdir.
h

A�lama. Bu durum s�rekli bir a�lamayla belirginle�ir. Bebek


s�k�ca kapal� g�zleriyle y�z�n� buru�turabilir ve k�zarabilir.
A�lamaya �o�u zaman genel hareket etkinli�i e�lik eder.
E�er olanak bulursan�z k���k bir bebe�i g�zleyin ve duruma
ba�l� olarak �evreye nas�l farkl� tepki verdi�ine dikkat edin.
b

K���K BEBEKLER ARASINDAK�


B�REYSEL FARKLILIKLAR

B�t�n bebekler do�umdan itibaren kendi karakteristik tepki


verme, ��renme ve davran�ta bulunma yollar�na sahiptirler ve
belirli uyar�lma ve i�lem g�rme t�rlerine bireysel tercihlerini
belli ederler. K���k bebeklerin farkl�la�t�rd��� baz� yollar a�a��da
b
belirtilmektedir.

Kendili�inden davran�. Bebekler, d� uyarar�lara tepki


olmaktan �ok i�sel kaynakl� gibi g�r�nen �e�itli kendili�inden
davran�lara yatk�nd�rlar. Bunlar�n i�inde rastlant�sal s��ramalar,
�abuk ge�en g�l�msemeler, tekmeleme, dikle�meler, rastlant�sal
a��z b�zme ve emme hareketleri vard�r. Bebekler kendili�inden
davran�lar�nda �nemli s�kl�k, t�r ve bazen de s�ra
farkl�l�klar� g�sterirler.
f

Sakinle�tirilebilme. Sakinle�tirilebilme, tedirgin ya da


a�layan bir bebe�in yava��a sallama, kuca�a alma (�zellikle
omuza do�ru), kundaklama, �s�nd�rma ya da bir yat�t�r�c� verme
gibi belirli i�lemlerle rahatlat�lmas� ve yat�t�r�lmas� e�ilimine
verilen add�r. Bebekler nas�l kolayca sakinle�tirilebilecekleri
ve neyle sakinle�tirilebilecekleri konusunda �nemli �l��de
farkl�la��rlar. Baz�lar� kuca�a al�nmaktan ho�lan�yor g�r�n�r,
baz�lar� da k�vranmaktan, b�k�lmekten.
b

Durumlar. Bebeklerin �zel bir durumda ne uzunlukta ve ne


s�kl�kta bulunduklar�, ne t�r uyaranlar�n onlar� �zel bir duruma
soktu�u konusunda, b�t�n genel uyar�lm�l�k d�zeylerinde ve genel
uyar�lm�l�k i�in gerekli uyaran miktar�nda �nemli bireysel
farkl�l�klar vard�r. Baz� bebekler di�erlerinden daha s�k uyurlar,
baz�lar� uzam�, baz�lar� �ok k�sa uyan�k hareketsizlik d�nemleri
g�sterir; baz�lar� di�erlerinden daha s�k a�lar. Belirgin
bireysel farkl�l�klar bebeklerin g�zle tarama ve de�i�ik seslere
dikkat etme e�iliminde de vard�r.
d

Bedensel �zellikler. Ku�kusuz, bebekler g�r�n�lerinde de


farkl�la��rlar. Baz�lar� iridir, baz�lar� narin g�r�n�r, baz�lar�
�zellikle �ekicidir, baz�lar� da daha az �ekicidir. Her biri bireysel
bir metabolizma d�zeyine, karakteristik biyokimyasal ve fiziksel
tepki verme yollar�na sahiptir. Baz�lar� yemekten sonra
s�kl�kla salya ��kar�r, baz�lar� nadir olarak. Baz�lar� sindirim
rahats�zl�klar�na ya da kulak iltihaplar�na ba�l� olarak genelde
yaygarac�d�r, di�erleri nadir olarak yaygarac�d�r. Baz�lar�
durmadan hareket eder, di�erleri g�rece hareketsizdir.
d

Bunlar bebeklerde do�umdan birka� saat sonra bile g�zlemledi�imiz


birka� farkl�l�kt�r. Bir an i�in, bebeklerin �zelliklerine
ba�l� olarak ya�ant�lar�n ve �evrenin bebekler �zerindeki etkilerinin
nas�l farkl�la�t���n� d��n�n. Bebeklerin �evrelerindeki insanlar
�zerinde, onlar�n da bebekler �zerinde sahip oldu�u de�i�ik etkileri
d��n�n. Bazen anababalar, ikinci �ocuklar�na birinci �ocuklar�na
yapt�klar� gibi davrand�klar�nda k���k �ocu�un farkl� tepki
g�sterdi�ini ve b�yle yap�ld���nda ba�ka bir yakla��m bekledi�ini
farkederler. Bebekler ile onlara bakanlar aras�ndaki
kar��l�kl� etkileri ve bireysel farkl�l�klar�n toplumsal geli�ime
etkilerini B�l�m 7'de ayr�nt�l� olarak inceleyece�iz. Ama �nemli
bir nokta, bebeklerin d�nyaya bireyler olarak geldikleri ve
bireyselliklerinin geli�imleri �zerinde kal�c� bir etkisi oldu�udur.
b

HAREKET KONTROL� VE YETENE�� GEL���M�

Hareket geli�imi ilk geli�im a��s�ndan son derece �nemlidir.


Hareket geli�iminin tart�aca��m�z ilk y�n� bebe�in do�arken
getirdi�i reflekslerdir.
g

YEN�DO�ANIN REFLEKSLER�

Bebekler, bedenlerinin b�l�mlerini hareket ettirmeyi sa�layan


bir genel yetenekle ve refleks ad� verilen �nemli bir kurulu
davran�sal tepkiler dizisiyle birlikte do�arlar. Bir refleks,
�zel bir uyaran t�r�ne �zel, otomatik bir tepki olu�turur; �rne�in,
e�er biri g�z�n�ze ��k tutarsa g�zbebe�iniz otomatik olarak b�z�l�r.

Birlikte getirdi�imiz refleksler ya�am� s�rd�rme de�erlerinden


�t�r� b�y�k olas�l�kla insan t�rlerinde evrimle�mi�lerdir.
Bu, k�kseme, emme ve yutma reflekslerinde a��k�a g�r�l�r.
�rne�in, yenido�an�n yana��na dokunan annenin memesi ba��n
refleksif d�n��n� uyar�r; dudaklara de�en memeba�� refleksif
emmeyi getirir; g�rtla�� uyaran s�t refleksif yutmaya yol a�ar.
e

Bebek, hepsi de ya�am� s�rd�rmeye katk�da bulunan �ks�rme,


esneme, hap��rma ve kusma reflekslerine de sahiptir. Y�ze
hava �flenmesiyle, g�r�lt�l� bir sesle, g��l� bir kokuyla, ac� bir
tatla, parlak bir ��kla meydana ��kabilen bir g�z k�rpma refleksi
vard�r. Bebekler d�z bir zeminde destekle ayakta tutulduklar�nda
bedenleri hafif�e �ne gider, y�r�me refleksi'ni g�steren
y�r�me hareketleri yaparlar. Yere y�z�koyun konulduklar�nda
bebekler s�r�nme refleksi'nde alma��kl� kol ve bacak hareketleri
yaparlar; suda destekle ayn� hareketi yapt�klar� i�in bu ayn�
zamanda y�zme refleksi olarak da adland�r�l�r. Ayaklar�ndan
birine i�ne bat�r�l�rsa bebekler b�k�lme refleksi'yle o aya�� h�zla
bedenlerine do�ru �ekerler. Ayak taban�na hafif�e dokunuldu�unda,
aya�� b�kmekten ve ayak parmaklar�n� yelpaze gibi
a�maktan olu�an Babinski refleksi'ni g�sterirler.

Tonik boyun refleksi genellikle s�rt�st� yatan bebeklerde


kendini g�sterir. Ba��n� yana �evirir, kolunu y�z�n� d�nd�rd���
yana uzat�r, �b�r kolunu b�ker, bu s�rada bedenini d�nd��� y�nden
b�kerek uzakla�t�r�r. Bu refleksin i�levi ya da buna duyulan gereksinme
a��k de�ildir; ama bunun bebe�e rahimde bulundu�u
s�rada do�um s�recine kat�lmas�na izin verdi�i ve sonra da bedenin
bir yan�n� �b�r yan�ndan ayr� olarak kullanmay� ��renmesine
yard�m etti�i d��n�lmektedir.
y

Moro refleksi bir t�r �rkme tepkisidir. Duru�taki ani bir


de�i�iklikle uyar�labilir. Uyar�lm� bebek ba��n� arkaya atar,
s�rt�n� kemer yapar, kollar�n� yana a�ar, sonra h�zla bir kolunu
g��s�ne do�ru geri �eker ve bedenini b�ker. Bu eylemlere �o�u zaman
a�lama e�lik eder. Brazelton (1969), bir a�lama, �rkme,
daha fazla a�lama d�ng�s�n� ba�latan a�lamalar�yla bebeklerin
bazen Moro refleksini kendilerinin ba�latt�klar�n� d��nmektedir.
Bebe�in bedeni �zerindeki s�rekli bas�n� (s�z gelimi, tutma)
bu d�ng�y� k�rabilir.
b

E�er bebeklerin �evresinde bulunduysan�z b�y�k olas�l�kla


yakalama refleksi'ni farketmi�sinizdir. Bebe�in avu�i�ine dokunun,
parmaklar� sizin parma��n�z� s�k�ca kavrar. Ayak taban�na
dokunun, ayak parmaklar� kenetlenir. Ger�ekte bu refleks
do�umda o kadar g��l�d�r ki, yenido�anlar yumruk ve avu�i�i g�c�yle
kendi a��rl�klar�n� kald�rabilirler. Yakalama refleksinin
k�ken olarak primatlarda evrimle�ti�ine, ��nk� bebeklerin ya�amlar�n�
s�rd�rebilmek i�in annelerine s�ms�k� tutunmak zorunda
oldu�una inan�lmaktad�r. Ku�kusuz tutunma insan bebe�inin
ya�amda kalmas� i�in esas olu�turmaz; ama tutunma refleksi ilk
bili�sel, hareketsel ve toplumsal geli�imin bir�ok y�n� i�in
�n
nemlidir.

Ba�ka bir�ok refleks daha vard�r (bk. Peiper, 1963), ama burada
ele ald�klar�m�z� incelemek k���k bir bebe�in davran��n�n
yaln�zca rastlant�sal hareketleri temsil etmedi�ini a��k�a g�stermektedir.
Yeni do�mu� bir bebekle etkile�im kurdu�unuzda
y�r�me, Babinski ve yakalama reflekslerini ya da s�z�n� etti�imiz
ba�ka reflekslerden birini g�zlemleyin ve denemeye �al��n.
b

S�z�n� etti�imiz reflekslerden �o�u �ocuklarda ya da yeti�kinlerde


g�r�lmez. S�z gelimi, birisi avucunuzun i�ine dokundu�unda
refleks olarak avucunuzu kapamazs�n�z. Reflekslerin
�o�u ilk �ocukluk s�ras�nda ortadan kaybolur, ��nk� ilgili kaslar
�zerinde istemli kontrol geli�tiririz. Bebekler kaslar� �zerinde
bir kez istemli kontrol geli�tirdiklerinde isterlerse ve istedikleri
zaman emebilirler, bakmay� istedikleri yere bakabilirler, gitmek
istedikleri yere gidebilirler. Davran� art�k �zel bir uyaran
taraf�ndan do�rudan konrol edilmez. Kal�c� refleksler bir beyin
hasar� belirtisidir; dolay�s�yla reflekslerin incelenmesi k���k
bebeklerin pediyatrik muayenelerinde gelenek olmu�tur. Tonikboyun
refleksi be� aydan sonra anormaldir; Moro refleksi ilk ��
ayda ortadan kaybolmal�d�r. Beyin fel�li bebekler bu refleksleri
iki ya��nda ya da daha ilerde hala sergileyebilirler. (Beyin felci,
sinirsel hasar nedeniyle normal kas kontrol�n�n olmamas�yla
i
ilgilidir.)

BEYN�N ROL�

Refleksler ortabeyin ve omurilik arac�l���yla olu�urken, istemli


tepkiler de beyin korteksi taraf�ndan kontrol edilir. Ortabeyin
ve omurilik daha �nce evrimle�mi�tir, yap� ve i�lev
bak�m�ndan da g�rece daha b�y�k olan beyin korteksinden daha
ilkeldir. Ortabeyin ve omurilik sindirim, terleme,
kan bas�nc� de�i�meleri ve reflekslerin de i�inde bulundu�u istemd��
tepkilere arac�l�k eder. Beyin korteksi karma��k bilgi
i�lemlerinden, bellekten, bizim zeki ve yaln�zca insana �zg� sayd���m�z
�o�u davran�tan sorumludur. Beyin korteksi yenido�anda
�ok az olan istemli hareket �zerinde de kontrol kazan�r.
K���k bebeklerin ��ng�ra�a uzanamad���na belki dikkat etmi�sinizdir.
Bunu yapmaya, �evirmeye, oturmaya g�c� vard�r, ama
kas kontrolundan ve e�g�d�mden yoksundur.
k

Orta ve alt beyin b�l�mlerinin temel yap�s� ve genetik


"elektrik ba�lant�s�", refleksin ve di�er beden tepkilerinin belirli
uyaranlar�n varl���yla otomatik olarak ortaya ��kmas�na olanak
sa�lar; tepkiler ��renilmi� de�ildir, yaln�zca uyar�lm�t�r.
Buna kar��l�k, beyin korteksi �ylesine yap�la�t�r�lm�t�r ki, ��renebilir
ve -��renmenin gizil t�r� ve miktar� genetik olarak belirlenmi�se de-
kas hareketi �zerinde deneyimle istemli kontrol
sa�lar. Ba�ka bir deyi�le, beyin korteksinin geli�imi ve kullan�lmas�
daha �ok insanla �evre aras�ndaki s�rekli etkile�imin
s
sonucudur.

K���k bebekler ��renme ve deneyim i�in �ok az olana�a ya


da zamana sahip oldu�undan orta ve alt beyin yap�lar� onlar�n
davran�lar�n�n �o�una arac�l�k eder, ama bu durum korteksin
i�lev g�rmedi�i anlam�na gelmez. Ku�kusuz korteks duyusal bilgiyi
ve deneyimleri do�umdan �nce kaydetmeye ba�lamaz. Ayr�ca,
k���k bebekler yetenekli ��rencilerdir ve �evrelerine duyarl�d�rlar.
Fakat k���k bebeklerin, beyinlerinin gizilg�c�n�
karma��k bilgi i�lemleri ve davran� i�in kullanmaya ba�lamadan
�n
nce ya�ayacaklar� ve ��renecekleri �ok �ey vard�r.

HAREKET GEL���M�N�N TEMEL� OLARAK REFLEKSLER

Bebek motor hareket �zerinde istemli kontrol� nas�l kazan�r?


Baz� refleksler baz� �nemli istemli hareket yeteneklerinin
geli�imini kolayla�t�rabilir (�rnek, Flavell, 1977). Di�er refleksler
-�rne�in g�zbebe�i b�z�lmesi, hap��rma ve kusma- hemen
hemen her zaman ayn� kald�klar� i�in geli�ime hi�bir katk�da
bulunmazlar. Y�r�me refleksi gibi di�erleri ise daha sonra olu�acak
�nemli bir istemli davran��n ilkel bi�imi olur ya da buna
�n
nc�l�k eder.

Baz� psikologlar, refleksler istemli kontrolun egemen olu�undan


�nce kaybolmaya ba�lad��� i�in ikisinin birbirine kar�t�r�lmamas�
gere�ine dikkati �ekerler (�rnek, Cannolly, 1971). Bu
noktada �nemli tart�malar yap�lm�t�r. Kay (1969), akla uygun
g�r�nen bir varsay�m �ne s�rmektedir. Kay'e g�re, y�r�me refleksi
her ne kadar do�u�tan ve otomatik ise de ve b�ylece karma��k
istemli y�r�me yetene�inden farkl�la��yorsa da, yine de bu refleks
ritmik bacak hareketi i�in altta yatan bir mekanizmay� ya
da �imdiden kurulmu� sinirsel "ba�lant�"y� g�stermektedir. �stelik,
istemli hareket yetene�ini geli�tirmeye do�u�tan bir e�ilimi
ya da yatk�nl��� g�stermesi yan�s�ra, bir refleksin bu yetene�in
kullan�lmas� olas�l���n� �nemli �l��de artt�rabilece�ini �ne s�rmek
akla uygun g�r�nmektedir. Ku�kusuz uygulama, geli�en kortikal
ya da istemli kontrol i�in �ok �nemlidir.
y

B�y�k olas�l�kla emme, bakma ve ba��n� �evirme, bebeklerin


�zerinde biraz kontrol kazand��� ilk davran�lar aras�nda yer
almaktad�r; elbette onlar�n gen� ya�amlar�ndaki merkezi etkinlikleri
olu�turmakta ve bebekler bunlarla yapt�klar� ilk uygulamalarla
geli�mektedirler.
g

OLGUNLA�MA VE UYGULAMA

Yazma, bir m�zik aleti �alma, �izim yapma ve atletik yetenek


gibi pek �ok karma��k hareket yetene�i a��k�a uygulama
(practice) ve deneyim (experience) miktar�na ba�l�d�r. Di�er hareket
yetenekleri daha temeldir ve daha az uygulama gerektiriyor
g�r�nmektedir. Bunlar aras�nda denge kurma, birine ba��n�
�evirme, g�z hareketlerini e�g�d�mleme, yuvarlanma, s�r�nme,
oturma ve y�r�me yetenekleri vard�r. Ger�ekte, ilk ara�t�rmac�lar,
temel hareket yeteneklerinin esas olarak kaslar�n ve sinir
sisteminin fizyolojik olgunla�ma's�n�n sonucu oldu�unu d��nd�ler
(McGraw, 1946). Bu genel sonucu, bu yeteneklerin -geli�im
s�ralar� bunlar� y�nlendirdi�i i�in- geni� �ocuk �rneklemlerinde
�nemli �l��de benzer oldu�u ya�larda ortaya ��kt���n� g�steren
ara�t�rmalara dayand�rd�lar. Ayr�ca, di�er memeliler y�r�mek
i�in uygulama yapmaya �ok az gereksinme duyarlar ya da hi�
duymazlar; �rne�in bir domuz yavrusu do�umdan birka� dakika
sonra y�r�yebilir ve ko�abilir.
s

Yoksun b�rakma ve zenginle�tirme. Olgunla�man�n, uygulaman�n


ve �evresel uyar�m�n g�reli katk�lar�n� ara�t�rmakta
kullan�lan iki yayg�n teknik, yoksunluk ara�t�rmalar� ve zenginle�tirme
-ya da �zel e�itim- ara�t�rmalar�d�r.
-

Yoksunluk ara�t�rmalar�, belirli �evresel uyaranlardan


ya da uygulama olanaklar�ndan yoksun kalm� bebeklerde hareket
yetersizliklerinin ya da gecikmelerinin ortaya ��k�p ��kmad���n�
bulmaya �al��r. E�er bunlar ortaya ��karsa, devresel uyaranlar�n
ve uygulaman�n hareket becerileri geli�imini �nemli
�l��de etkiledi�i sonucunu ��karabiliriz. Ama elbette bir insan
yavrusunu bile bile yoksun b�rakamazs�n�z. Dolay�s�yla bu t�r
ara�t�rmalar�n �o�u ya hayvanlar ya da yetimler yurdundaki bebekler
gibi ko�ullar gere�i yoksun kalm� bebekler �zerinde yap�l�r.
g

Bir�ok ara�t�rmac� kurumlardaki k���k bebeklerin temel gereksinmelerin


giderilmesi d��nda �ok az uyaran ald���n� bildirmektedir
(Spitz, 1973; White ve ark., 1964; Provence ve Lipton,
1962). Bir bak�c� hepsi ayn� programdaki yedi ile on aras�ndaki
�ocu�a yard�m etti�inde herbirine yaln�zca �ok az zaman ay�rabilir.
�ok az g�rsel ve i�itsel uyaran al�nabilir; dokunma uyaran�
i�in �ok az oyuncak vard�r. Bebekler zamanlar�n�n �o�unu d�
d�nyay� i�eri b�rakmayan beyaz levhalarla �evrili yataklar�nda
s�rt�st� yatarak ge�irirler. Ger�ekten de, baz� ara�t�rmac�lar
�ok fazla s�rt�st� yatan bebeklerin hareket k�s�tlanmas�n� artt�ran
�i
iltelerinde delikler a�t�klar�n� bulmu�lard�r.

Ara�t�rmac�lar, bu bebeklerin hareket yeteneklerini ve davran��n�,


uyaran sa�layan �evrelerdeki bebeklerinkiyle kar��la�t�rd�klar�nda,
yoksun bebeklerin stereotipik yuvarlanma davran��
d��nda kesinlikle hareketsiz oldu�unu bulmu�lard�r. Normal
evlerdeki dokunulmaya, tutulmaya al��k bebekler bedenlerini
onlar� tutanlara ayarlarlar. Kurumlardaki bebekler bunu yapamazlar
(Provence ve Lipton, 1962); bu bebekleri tutmak un �uval�n�
tutmaya benzer. Bununla birlikte, normal �evrelerdeki bebekler
ile kurumlardaki bebekler aras�ndaki farklar yaln�zca
d�rt-be� ay sonra g�ze �arpar hale gelir. Kurumlardaki bebekler
oturma, emekleme ve y�r�me geli�iminde ge� kalm�lard�r ve hareket
e�g�d�mleri zay�ft�r.

Dennis (1960), �ran'da, bir ya��ndaki �ocuklar�n �o�unun kendi


ba��na oturamad��� ve �� ya��ndakilerin �o�unun y�r�yemedi�i
bir yetimler yurdunu betimlemi�tir. Bu ara�t�rmalar�n bir sorunu,
yoksunlu�un �ok genel olmas� y�z�nden, �zel bir uygulaman�n ya
da uyaran�n yoklu�u ile �zel bir hareket becerisi ya da yetersizli�i
aras�nda ba� kurman�n g��l���d�r. �rne�in, hareket gecikmesi,
uygulama yapma olana��n�n ve uyaran�n yoklu�undan �ok,
b�y�k �l��de toplumsal ve duygusal yoksulla�maya ba�l� olabilir.

Zenginle�tirme ara�t�rmalar� bebekleri fazla uyaranla,


uygulama olanaklar�yla ya da �zel yeti�tirme t�rleriyle kar��
kar��ya b�rakmaktad�r. Ara�t�rmac�lar daha sonra bu bebekleri,
hareket geli�iminde �st�n olup olmad�klar�n� g�rmek i�in tipik
bebeklerle ya da yoksun �evrelerin bebekleriyle kar��la�t�rmaktad�rlar.
McGraw (1935) bu t�r klasik bir ara�t�rma y�r�tt�; ara�t�rmada
ayn� yumurta ikizlerinden birini t�rmanma, atlama, tekerlekli
paten kayma ve y�zme gibi becerilerde bir hayli yeti�tirdi.
B�t�n bunlar� ikiz bebek bir ya��na geldi�inde yapabilmi�ti.
Ancak, �� tekerlekli bisiklete binmeyi ��retmesine kar��n
�ocuk hemen hemen iki ya��na gelinceye kadar bunu ba�armaya
yetenekli de�ildi. Onun ikizi ise yirmi iki ayl�kten yeti�tirilmeye
ba�land� ve o birka� hafta i�inde �� tekerlekli bisiklete
egemen oldu.
e

�� tekerlekli bisiklete binmek bir hayli sinir-kas olgunla�mas�


ve temel beceri geli�imi gerektirmektedir. �kinci ikiz �� tekerlekli
bisikletini al�ncaya kadar �zel bir e�itim g�rmedi, ama
normal uyarandan ve hareket yeteneklerini ilerletme olana��ndan
yararland�. �� tekerlekliye binme e�itimini ba�latt���nda
bunun �n gereklerini geli�tirmi�ti ve ��renmeye haz�rd�. Onun beceri
i�in haz�r olu� durumu e�itimini daha etkili k�lm�t�r. �b�r
ikiz ise daha erken harekete ge�mesiyle e�itimden daha iyi yararlanmak
i�in gerekli olan sinir-kas olgunlu�unu hen�z ger�ekle�tirmemi�ti;
haz�r olu�u eksikti. Buna benzer daha yeni ara�t�rmalar da
benzer sonu�lara ula�t�lar. E�itim, ancak bundan yararlanabilecek
geli�imi ger�ekle�tirmi� bebeklerle en fazla etkili
olabilmektedir (�rnek, White, 1973). B�ylece, uyar�m zenginle�mesinin
zamanlamas� �nemlidir. S�z gelimi, biz �imdi bebeklere
y�r�meyi ��rendiklerinde y�zmenin ��retilebilece�ini -bu
yetene�i korumak i�in s�rekli uygulamaya gereksinmeleri olsa
da- biliyoruz.

Oturma ve y�r�me gibi temel beceriler bile en az�ndan biraz


uygulama ve sinir-kas olgunla�mas� gerektirir. Ayr�ca, gerekler
birbirinden ba��ms�zd�r: Kaslar�n olgunla�mas� ve sinir sisteminin
ilgili b�l�mleri biraz etkinlik gerektirir ve bebeklerin yetenekli
oldu�u etkinli�in t�r� bir �l��de bedensel olgunla�malar�n�n
d�zeyiyle belirlenir. Bununla birlikte, emekleme, oturma ve y�r�me
gibi temel beceriler, �rne�in �� tekerlekli bisiklete binme,
sopayla topa vurma ya da kayak kaymadan daha az uzmanla�m�
uygulama gerektirir.

HAREKET GELi��M� ���N B�R B�LG�-��LEM MODEL�

Bir hareket becerisi geli�imi modeli a�a��da yer almaktad�r


(�rnek, Salmela, 1976; Sage, 1977). Buna bilgi-i�lem modeli
denmektedir; ��nk� insan� bir bilgisayar gibi, bir duyu bilgisi
al�c�s� ve i�leyicisi olarak g�rmektedir. Bu modelin d�rt �nemli
�gesi vard�r:

(1) Girdi (input), �evre hakk�ndaki bilginin gelmesine dayan�r.


Bilgi duyular -g�rme, i�itme, dokunma, koku alma ve di�erleri-
arac�l���yla beyine aktar�l�r. Girdi bir insan�n kendi bedeni
hakk�ndaki bilgiye de dayan�r. �rne�in, g�zler kollar�n ve
bacaklar�n ne yapt���n� g�rebilir ve beyne bildirebilir. ��sel alg�
duyusu b�yle bir bilgi i�in �zellikle �nemli bir kaynakt�r; bu, bir
insan�n bedeninin ya da beden b�l�mlerinin konumu ya da hareketi
hakk�ndaki i�sel duygudur. S�z gelimi, e�er elinizi kap�n�n
arkas�na koyarsan�z ve parmaklar�n�z� a��p kaparsan�z onlar�
g�remedi�iniz halde a��l�p kapand�klar�n� hisseder ve bilirsiniz.
�te bu i�sel alg�d�r (proprioception).

(2) Merkezi i�lemleme (central processing) beyin taraf�ndan,


�zellikle beyin kabu�u taraf�ndan yap�l�r. Bilgi i�lemleme
duyusal bilgiyi yorumlamay�, hangi eylemin yap�laca��na karar
vermeyi ve uygun hareketleri yapmak i�in kaslara mesaj g�ndermeyi
i�erir. Bellek (memory) ge�mi� ��renmenin ve deneyimin kullan�lmas�na
izin vererek yard�m sa�lar.

(3) ��kt� (output), bir beden hareketinin �retilmesinde belirli


kaslar�n ya da kas bile�imlerinin kas�lmas�n� ve gev�emesini
i�eren kas etkinli�idir.

(4) Geribildirim (feedback), duyular yoluyla beyne g�nderilen


beden hareketi bilgisine dayan�r. (Uygun bi�imde yap�ld�
m�? Do�ru y�nde miydi? Yeterince h�zl� m�yd�? D�zeltmek i�in
de�i�tirilebilir mi?) Beyin bu bilgiyi yorumlar ve ne yap�laca��na
karar verir.
Ku�kusuz, duyular hareket geli�imi i�in son derece �nemlidir.
E�er hareket amac�na ula�mazsa ve d�zeltme gerekirse biraz
farkl� sinyaller biraz farkl� kaslara gider ve ��kt�da ya da harekette
k���k bir de�i�iklik olur. Bir amaca y�nelik hareketi
ger�ekle�tirecek her giri�imi bellek kaydeder. B�ylece hatalar�n
tekrarlanmas�na gerek kalmaz ve deneyim gelecekteki bilgi
i�lemlemede kulan�labilir. Geribildirim, beynin, ayarlaman�n
bir d�zeltme olu�turup olu�turmad���n� ve daha fazla ayarlamaya
gerek olup olmad���n� belirlemesine olanak sa�lar.
g

B�ylece, g�rd���n�z gibi, bir beceriyi "uygulama" (pratik


yapma) ger�ekten geribildirimin y�nlendirdi�i bir dizi ayarlama
yapmakt�r. Bu bir t�r deneme-yan�lma s�recidir. Beceri tekrar
tekrar uyguland�k�a ayarlamalar daha da yetkinle�ir, beceri
daha etkili hale gelir. Beyin, uygun hareketi �retmek i�in hangi
kas bile�iminin uyar�laca��n� do�ru olarak bir kez ke�fetti�inde
ve bellekte y�ntemi sa�lam olarak kurdu�unda, hareket p�r�zs�z
bir uygulama i�in art�k �ok az d��n�lm� bilgi i�lemleme gerektirir.
Beyin bundan sonra ba�ka �eyler, yard�mc� bir olgu hakk�nda
d��nmekten kurtulmu�tur, ��nk� beyin bir anda yaln�zca bu
kadar bilgiyi i�leyebilir.
k

Araba kullanmay� ilk ��rendi�iniz zaman� an�ms�yor musunuz?


Hepsinin izini korumakta g��l�k �ekti�iniz ne �ok �ey hakk�nda
d��nmek zorunda oldu�unuzu an�msay�n. Ama beceriler ve
hareketler bir kez geli�ti�inde araba kullanman�z hemen hemen
otomatik hale gelmi�tir. Ba�lang��ta, �zellikle herhangi bir �eyi
d�menle y�netmekte �ok az deneyiminiz varsa, olas�l�kla direksiyonu
�ok fazla kullan�yordunuz. �imdi bunu hareket geli�imi
modeli terimleriyle g�relim. Orta �izgiye �ok yak�n oldu�unuzu
g�rd�n�z (girdi) ve sa�a ge�meniz gerekti�ine karar verdiniz (bilgi
i�lemleme). Mesajlar kaslara gitti. Direksiyonu sa�a �evirdiniz
(��kt�). Ama �ok fazla �evirdiniz ve kenara �ok yak�n gittiniz
(geribildirim). �lk ayarlamalar�n�z abart�l�yd� ve sars�nt�l�
hareketlere yol a�t�. Ancak, tekrarlardan sonra hatalar�n�z daha az,
ayarlamalar�n�z daha ince, hareket daha p�r�zs�z oldu.
a

Bu s�re� bir bebe�in hareket becerisi geli�tirirken olanlara


�ok benzer. K���k bir �abayla ya da d��nceyle iskemleye oturabilirsiniz.
Ama ilk bebeklikte, bir yana do�ru d�t���n�z� hissetti�inizde
-geribildirim i�lemi- bilerek bir beden ayarlamas�
yapmak zorundayd�n�z ve sonra oturmay� dengeleme giri�iminde
daha fazla ayarlama yapard�n�z. �nce ayarlamalar� abart�r ve
s�k s�k devrilirdiniz. Uygulamalar sayesinde ayarlamalar�n�z
daha inceldi ve art�k sendelemez oldunuz. Sonunda dengeli oturma
yetene�i o kadar iyi yerle�ti ki, �ok az bir �aba ya da d��nce
gerekir oldu ve beyniniz siz oturdu�unuzda ba�ka bilgileri i�lemek
i�in serbest kald�. Ku�kusuz bu a��klama basitle�tirilmi�tir,
ama uygulaman�n ne oldu�u, hareket kontrol�nde ve geli�iminde
nas�l sonu�lar yaratt��� konusunda fikir vermektedir.
n

Geribildirim, hareket becerilerinin daha iyi hale getirilmesi


a��s�ndan ya�amsal �nem ta��r (Sage, 1977). Geribildirim olmadan
bebekler ayarlama yapmalar� gerekip gerekmedi�ini ya
da yapt�klar�n�n yararl� olup olmad���n� bilemezler. K�sacas�,
iyile�tirmeye yetenekli olamazlar. G�zleriniz ba�l�, kulaklar�n�z
t�kal� ve ellerinizde kal�n eldivenlerle okunuzu daha iyi
atmaya �al�t���n�z� d��n�n. G�z ba��, t�ka�lar ve eldivenler
sizi geribildirim almaktan al�koyar ve oku atman�z�n farkl� olmas�
gerekip gerekmedi�ini, gerekiyorsa nas�l olaca��n� bilmenizin
yolu yoktur. Hatta farketmeden oku d��rebilirsiniz. Geribildirim
olmazsa iyile�tirme de olmaz.
o

Bebekler hareket geli�imi i�in en fazla g�rsel, dokunsal ve i�alg�sal


geribildirime g�venirler. S�zel y�nerge gibi daha karma��k
geribildirim t�rlerini kullanmay� hen�z ��renmemi�lerdir.
G�rsel, dokunsal, i�itsel ve i�alg�sal geribildirimi etkili bi�imde
kullanma ve e�g�d�mleme yetene�i deneyimle iyile�ir. Elbette
bebekler ilk haftalarda ve aylarda baz� g�� g�revleri yaparlar.
Yenido�an i�in bir kolunu uzatmak ve b�kmek ya da ba��n� dikine
dengelemek gibi en temel hareket yetenekleri bile istemli kontrol
alt�nda de�ildir. Beyin korteksi, bilgi-i�lem modeliyle temsil
edilen y�ntemler arac�l���yla hangi etkinlik i�in hangi kaslar�n
uyar�laca��n� ke�fetmelidir.
u

HAREKET GEL���M�N�N SIRASI

En temel hareket yetenekleri istemli kontrol alt�na girdik�e


geli�irler ve yeni, daha karma��k ve daha etkili hareket becerileri
�retmek �zere birle�irler. Y�r�mek buna bir �rnektir. �o�u zaman
y�r�meyi temel, b�t�nsel bir beceri olarak d��n�r�z. Olduk�a
temel oldu�u do�rudur, ama b�t�nsel de�ildir. Ondan �nce kazan�lmas�
gereken bir�ok, hatta daha temel yetene�i birle�tirir
ve d�zenler. Bebekler �nce belirli kaslar �zerinde kontrol kazanmal�d�r,
b�ylece istemli olarak bacaklar�n� b�kebilir ve atabilirler,
ba�lar�n� ve g�vdelerini kald�rabilirler. Ayakta durmay�
dengelemeyi, bir aya��n� ileri atmay�, a��rl��� de�i�tirmeyi, hala
dengede olarak �b�r aya��n� ileri atmay� ��renmeleri gerekir.
Say�s�z ba�ka ilk yetenek y�r�mek i�in do�rudan gerekli de�ilse
de, bir kapasitenin geli�imini dolayl� olarak kolayla�t�r�r.
�nemli �n gereklerin �o�u kazan�ld���nda y�r�mek, yaln�zca k���k
bir uygulama gerektiren do�al, ka��n�lmaz bir sonu� gibi g�r�n�r.
b

Daha karma��k beceriler temel becerilerden geli�ti�i ve onlar�n


e�g�d�ml� bile�imlerini temsil etti�i i�in, hareket becerilerinin
geli�imi bir s�ra (sequence) izliyor g�r�nmektedir. Bireyler
hangi becerileri hangi ya�ta ve s�ralaman�n hangi noktas�nda
kazand�klar� a��s�ndan farkl�la��rlar, ama genel s�ra bir�ok
ara�t�rmac�n�n da g�sterdi�i gibi tamamen sabittir (�rnek Bayley,
1935; Shirley, 1931; Roberton ve Halverson, 1977). Bebekler
ayaklar� �st�nde dengede duruncaya kadar uygun bi�imde y�r�meyi
��renemezler. K���k �ocuklar el ve kol kaslar�n� kontol edebilinceye
ve biraz g�z-el e�g�d�m� kazan�ncaya kadar makasla
bir �ey kesemezler.
b

Bir�ok ara�t�rmac�, �zel hareket becerilerinin geli�imi i�in


kritik d�nemler (critical periods) oldu�unu, yani bir �ocu�un en
iyi bi�imde haz�r (optimally ready) oldu�u baz� zamanlar�n bulundu�unu
d��nmektedir (Darick, 1976; Corbin, 1973). Kritik d�nemler,
�ocuk bedensel a��dan yeterince olgunla�t���, �nden gerekli
yeteneklerin �o�unu kazand���, alg�sal ve zihinsel haz�r olu�a
ula�t��� zaman ortaya ��kar. Bu, �ocu�un becerilerin uygulanmas�na
izin veren etkinliklerden ve hareketlerden ho�land��� bir zaman
gibi g�r�nmektedir. K���k �ocuklar heyecanl� ve sevin�li bir bi�imde
atlamak, z�plamak, t�rmanmak i�in yollar�ndan ayr�l�rlar, ergenlerin
ve yeti�kinlerin ilgi duymad��� bi�imlerde g�l�p oynarlar.
Yeni yeni geli�en becerilerini denemekten ve g��lendirmekten
haz duyuyor g�r�n�rler. Normal bir �evredeki normal �ocuklar�n
kendi hareket geli�imlerini kendilerinin ilerletti�i g�r�lmektedir.
k

Bununla birlikte, e�er �ocu�un deneyimleri s�n�rlan�rsa, dolay�s�yla


�zel bir becerinin geli�imi i�in �ocuk ile �evre aras�ndaki
etkile�im kritik d�nem s�ras�nda kurulmazsa, beceri s�ralama i�indeki
kendi uygun zaman�nda kazan�lamaz (Roberton ve Halverson, 1977).
Bu da daha sonraki duyu-hareket geli�iminde sorunlara
yol a�abilir. �ocuk �nce becerinin yoklu�unu giderecek yollar bulabilir,
ama sonunda daha karma��k hareket becerileri bu beceriye
ait alt beceri olarak gerek duyar. O zamana kadar o becerinin geli�mesi
i�in en uygun zaman ge�ebilir ve �ocuk uygulamas�n� yapt���
etkinlik t�r�yle art�k ilgilenmeyebilir. Bundan ba�ka, �ocuk bir�ok
durumda �d�nleme yapmaya yetenekli oldu�u i�in, geri d�nmeye
ve o beceriyi ��renmeye gereksinme duymayabilir. �o�u zaman
�d�ller ve �zel �evre ko�ullar� becerinin s�ras�nda kazan�lmas�n�
g�d�lemek i�in sa�lanmal�d�r.

Geli�im psikologlar� �z�rl� �ocuklar i�in kullan�lan iyile�tirme


y�ntemlerini ve programlar�n� inceleyerek bunlardan yararland�lar.
Anormal geli�imi inceleyerek normal geli�im hakk�nda
epeyce i�g�r� kazan�labilir. �o�u zaman normdan sapmalar normu
daha g�r�n�r k�lmaktad�r. �rne�in, beyin fel�li bir �ocu�a bir beceri
��retilirken beceri ayr�nt�l� olarak incelenmeli ve onu olu�turan
b�l�mlerine ayr�lmal�d�r. Sonra bu �geler ��renilmesi gereken s�ra
a��s�ndan ��z�mlenmelidir. Bu s�ra temelde normal �ocuklar�nkiyle
ayn�d�r; ama normal �evrelerdeki normal �ocuklar bu s�ralar�
�ylesine kendili�inden ge�erler ki, yaln�zca belli ba�l� ad�mlar
g�r�n�r. �rne�in, kendilerini nas�l doyuracaklar�n� ��renirken bebekler
�nce g�rsel olarak y�nlendirilmi� uzanmay�, do�ru oturma
yetene�ini, ka���� tutma yetene�ini, vb. geli�tirmelidir.
y

Normal �evrenin uyar�m� ve istemleri normal bir �ocu�un temel


becerilerinin geli�imini ilerletmede yeterli oluyor g�r�nmektedir.
Fakat �z�rl� bebekler i�in �zel e�itim zorunludur. Beyin fel�li bir
�ocu�a kendi kendine yemek yeme�i ��retirken s�ralamay� en ince
ayr�nt�s�yla incelemek zorunday�z. �ocuk, kat� yiyece�in nas�l
�i�nenece�i ve a�z�n i�inde nas�l �evrilece�i gibi en temel �eylerin
bile ��retilmesine gereksinme duyabilir. Bug�n bir�ok becerinin
�geleri ve s�ralar�, iyile�tirme programlar� d�zenlemek ve normal
bir �ocu�un temel hareket becerilerini ��renirken neler olup bitti�ini
daha iyi anlamak i�in ��z�mlenmektedir.
d

GEL���M�N NORMAT�F VE SIRASAL �L�EKLER�

�ocuk geli�imi ara�t�rmac�lar� bedensel b�y�me ve hareket


geli�imine ili�kin normatif verileri toplad�lar. Normatif veriler
bir �ocuk evreni i�in ortalama geli�imi g�sterirler. Amerikal�
bebeklerin belirli temel hareket becerilerini ger�ekle�tirdikleri
ortalama ya�lar a�a��da g�sterilmektedir. Normlar bir �ocuk
bireyinin geli�imini zorunlu olarak betimlemezler; daha �ok grup
ortalamalar�n� betimlerler. Bununla birlikte, e�er bir �ocuk normal
erim alan�ndan b�y�k �l��de sap�yorsa geli�ime bir �ey m�dahale
ediyor olabilir; bu nedenle, testler k���k �ocuklar�n "normal
olarak" geli�ip geli�mediklerini belirlemek �zere tasarlanm�lard�r
(�rnek: Bayley, 1969; Denver Geli�imsel S�ralama
Testi). Normatif verilerin belli ba�l� odakla�mas� geli�imin �e�itli
kilometre ta�lar�na ula�t��� ortalama ya� �zerinde oldu�u
i�in, veriler s�ralamaya ili�kin bilgiyi ancak genel bir bi�imde
v
vermektedir.

Hareket geli�imine ili�kin normatif veriler

Ya� (aylarla) (Hareket yetene�i)

1.5 (Kar�n �st� yatarken kafas�n� kald�r�r


Refleks beden hareketleri (istemli de�il)
Refleks olarak kavrar
Yava� hareket eden nesneyi k�saca izler)
Y

2 (S�rt �st� yatarken kollar�n� kald�r�r)

3 (Refleksler azal�r, istemli kontrol geli�ir


Nesnelere vurmaya ba�lar
Destekle oturur
Ellerini izlemeye ba�lar)
E

5.5 (Nesneye uzan�r, kavrar, a�z�na g�t�rebilir


Biberonu tutabilir
��ng�rakla oynar
Oyuncaklar� g�r�lt�yle �arpar)
O

6.5 (Desteksiz oturur


Nesneleri evirip �evirir)
N

7 (Emekler)

8 (Mobilyaya tutunup aya�a kalkar)

9.5 (Gezinir (mobilyaya tutunarak y�r�r)


Parmak ucuyla tutma ba�lar
El ��rpma oyunu oynar
Kendi kendine oturur)
K

10 (Kutunun kapa��n� kald�r�r


�aret parma�� ile kar�t�r�r
Nesneleri bilerek sal�vermeye ba�lar
Bir eli di�erine ye�lemeye ba�layabilir)
B

11 (Yard�ms�z aya�a kalkar)

11.5 (Yard�ms�z y�r�r


��melir ve e�ilir
Kalemi tutar
Bir kaptan ufak nesneyi (�rne�in �z�m) ��karabilir
Bir oyunca�� ama�l� olarak atar
Karalama taklidi yapar)
K

13 (Topu yeti�kine yuvarlar


�ekmeceye ufak nesneleri koyar, bo�alt�r, yineler
2-3 k�ple kule in�a eder)
2

14 (Basamaklara t�rman�r)
16 (3-4 k�ple kule in�a eder
Bir�eyler �iziktirir
Kitab�n sayfalar�n� iki�er ��er �evirir)

18-24 (Belirgin el tercihi g�sterir


4-6 k�ple kule in�a eder
Basit (3 par�al�k) yap-bozlar� tamamlar
Kitab�n sayfalar�n� birer birer �evirir
Yan yan ve arka arka y�r�yebilir)
Y

24-30 (Birka� boncu�u ipe dizer


Oyun macununu evirip �evirir (yuvarlar, ezer, s�k�t�r�r)
O

24-36 (Kolayca ko�ar


Herbir aya��n�n �t�nde dengede durur
�� tekerlekli bisiklet s�rebilir
Atlar
Parmak u�lar�nda y�r�r)
P

Kaynak: Coulee Region Infant Development Center ince ve kaba


hareket geli�imi kontrol listesi.
h

Uzgiris ve Hunt (1975) s�rasal �l�eklerin normatif �l�eklerden


daha kullan�l� olabilece�ini ileri s�rmektedir. S�rasal �l�ekler
ya� �zerinde yo�unla�maz, ama bir �ocu�un s�ra'n�n neresinde
oldu�unu belirlerler. Bu yakla��m�n mant���, �ocuklar�n
farkl� h�zlarda geli�ti�i, ama s�ran�n temel olarak ayn� kald���d�r.
E�er bir �ocu�un s�ran�n neresinde oldu�unu bilirseniz bu �ocu�un
daha sonra ne geli�tirmeye haz�r oldu�unu bilirsiniz; b�ylece,
�ocu�un �z�rl� ya da normal olu�una g�re, ileri geli�imi uyarma
yollar�n� tasarlayabilirsiniz. Bu noktada ayn� zamanda geli�im
�zerindeki �evresel etkileri de ke�fetme konumunda bulunmaktas�n�z.
S�rasal �l�ekler hareket, dil, zihin geli�imi ve toplumsal
geli�im gibi alanlar i�in haz�rlanm�t�r. Bu �l�eklerin
olu�turulmas� geli�im s�ralar�n�n ayr�nt�l� ��z�mlemelerine ve
g�zlemlerine dayan�r. Bunlar tan� koymada da �nemli ara�lard�r.

Bebek uyar�m� programlar� �ocuklar� test ederken normatif


�l�ekleri kullan�rlar, ama bir �ocu�un g�ndelik ilerlemesini
programlarken ve de�erlendirirken �o�u zaman s�rasal �l�ekler
kullan�l�r.
k

�LK ALGI YETENE�� VE GEL���M�

Alg� geli�imi bebekli�in son derece �nemli y�nlerinden biridir.


Yeni do�mu� bir bebek g�rebilir, i�itebilir, koku alabilir, tat
alabilir; bas�nc�, a�r�y�, konumdaki de�i�imi, s�ca�� ve kokuyu
farkedebilir. Duyular do�umda -olgunla�mam� bi�imde olsa da-
i�lev g�rd�kleri i�in, do�umdan �nce derece derece �al�maya
ba�lad�klar�n� kabul etmek akla uygun g�r�nmektedir. �rne�in, bir
fetus annenin bedeninde bulundu�u s�rada bas�nc� ve fiziksel
de�i�imleri hissedebilir. B�ylece biraz hareket geli�imi de
ba�layabilir. Rahim �ok fazla a��lmadan �nce fetus gerinebilir, tekme
atabilir ve ba�ka hareketlere giri�ebilir; ama fetusun �evresi
�yle s�n�rl�d�r ki, olas�l�kla �ok az hareket ya da alg� uygulamas�
yer alabilir.
y

�lk bebeklik d�nemindeki alg� yetene�i ve i�leyi�i �zerine


ciltler dolusu yaz�lm�t�r, ama ara�t�rmac�lar en yo�un bi�imde
yaln�zca g�rsel ve i�itsel alg�y� ke�fetmi�lerdir. Sizin de
d��nebilece�iniz gibi, yeni do�mu� bebeklerin ne alg�lad�klar�n�
bulmak kolay de�ildir; ��nk� ne g�rd�klerini, koklad�klar�n�,
i�ittiklerini ya da hissettiklerini bize anlatamazlar. Bebeklerdeki
alg�y� incelemenin bir y�ntemi onlar� g�rsel, i�itsel vb. duyusal
bir uyaranla kar�� kar��ya b�rakmakt�r. E�er tepki g�sterirlerse
onu alg�lad�klar� kabul edilir.
o

Yan�t ya da tepki i�sel ya da d�sal olabilir. �zel ayg�tlar,


kalp at��ndaki de�i�meler, solunum, beyin dalgalar� gibi on alt�
ya da daha fazla say�daki i�sel tepkiler'i saptayabilmektedir.
D�sal tepkiler genellikle do�rudan g�zlemlenebilir ve g�z hareketleri,
a�lama ya da di�er sesler, emmedeki de�i�imler, ba��n
ya da bedenin di�er b�l�mlerinin hareketi bu kapsamdad�r.
y

KOKU VE TAT

K���k bebeklerin koklama (olfactory) yetene�i �l��l�rken


farkl� kokular s�r�lm� pamuk par�as� bebeklere yakla�t�r�lm�,
o s�rada kalp ve solunum h�zlar� kaydedilmi�tir. Tipik olarak,
koku ho� ise bebekler ba�lar�n� ona do�ru �evirmi�ler, kalp ve
solunum at�lar� yava�lam�t�r. Koku bozuk oldu�unda bebekler
�b�r yana d�nm�ler, kalp ve solunum at�lar� h�zlanm�t�r
(Brazelton, 1969).
(

Anne memesinden beslenen bebekler annelerinin s�t�n�n kokusunu


ba�ka bir anneninkinden ay�rmaya ve ona ye�lemeye ba�larlar
(Brazelton, 1977). Bundan ba�ka, k���k bebekler �e�itli
kokulara tepki verirler. Fakat bir bebekteki koku alg�s�n�n
�ocuklardakinin ve yeti�kinlerdekinin ayn� oldu�unu kabul etmek
hata olabilir. Ya�la ve deneyimle hangi de�i�imlerin ve nas�l
ortaya ��kt��� sorular� hen�z yan�tlanmam� sorulard�r.
o

Tat alg�s� �o�u zaman bebeklerin emme tepkilerinin �l��lmesiyle


incelenebilmektedir. Bebeklere de�i�ik tatlarda yiyecekler
verildi�inde tepkiler s�rekli olarak farkl�la��yorsa bu,
olas�l�kla onlar�n tatlar aras�nda ay�r�m yapmas� demektir.
Lipsitt (1970), bebeklerin emme g�c�n� ve h�z�n� kaydetmek i�in
bir "sakometre" kulland�. Yenido�anlar�n genellikle molalar
aras�nda ani ��k�larla emdi�ini buldu. Bebekler, tatl� bir s�v�
verildi�inde daha uzun emdiler ve k�sa s�relerle ara verdiler,
ama ayn� zamanda s�v�n�n tad�n� ��karmak i�in daha yava� emdiler.
Tuzlu bir s�v� ise emmelerini azaltt�.
T

Anneler memeden beslenen bebeklerinin re�eteyle haz�rlanm�


biberon besininden ho�lanmad���n� s�kl�kla bildirmektedirler
ve ara�t�rmalar da bu g�zlemi do�rulamaktad�r. On g�nl�k
memeyle beslenen bebeklere tatland�r�larak haz�rlanm� inek
s�t� verildi�inde bebekler emmeyi durdurdular, hatta soluklar�n�
tuttular ya da soluk alamaz oldular (Brazelton, 1969). �yle
g�r�n�yor ki, bebekler baz� temel tatlar� do�umdan itibaren
ay�rabiliyorlar, do�u�tan tercihleri var ve tercihlerini �ok erkenden
k
kazanabiliyorlar.

���TME YETENE��

Yeni do�mu� bebekler �ok �e�itli sesleri duyabilirler. Baz�


ara�t�rmac�lar i�itmeyi incelerken bebeklerin emme tepkisini
kulland�lar. Bir ses verildi�inde bebek emmeyi b�rakabilir ve
sesi dinleyebilir. Di�er tepkiler i�inde g�z k�rpma, beyin
dalgalar�nda de�i�imler, kalp at��, soluk alma ve hareket vard�r.
Yeni do�mu� bebekler yanlar�nda bir diyapozona vuruldu�unda
g�z k�rparlar (Kesen ve ark., 1970). D��k frekansl�, �l�ml� yo�unlukta
ritmik seslerin kalp at��n� ve solunumunu yava�latt���
ve bebe�i sakinle�tirdi�i bildirilmektedir. Ninninin etkili olu�unun
bilimsel kan�t�! Ku�kusuz, bebeklerin bir sese nas�l tepki
verdi�i ve verip vermedi�i o s�radaki genel uyar�lm�l�k durumlar�ndan
ve varolan ya da yeni verilen ba�ka uyaranlardan etkilenmektedir.
Bu alg� i�itme ara�t�rmalar�nda ula��lacak kesinli�i
g��le�tirmektedir. Ayr�ca, baz� yeni do�mu� bebeklerin kulak
bo�luklar�nda ak�t�lmas� birka� g�n s�rebilen s�m�ks� s�v�
vard�r. Bo�altma yap�lana kadar i�itme b�y�k �l��de azal�r ve
yanl� de�erlendirmeye neden olabilir.
y

KO�ULLANMA VE ALI�KANLIK ARA�TIRMASI

Bir bebe�in uyar�ma tepkilerini �l�meye ve g�zlemlemeye ek


olarak, k���k bebeklerdeki alg�y� incelemek i�in s�kl�kla kullan�lan
iki y�ntem vard�r. Bunlar ko�ulland�rma ve al�kanl�k't�r.
�lerde her ikisini de ayr�nt�lar�yla tart�aca��z, �imdi ara�t�rmada
nas�l kullan�ld�klar�n� k�saca a��klayal�m; ��nk� bunlar
bebeklerin yeteneklerinin �o�unu ilk y�ntemlerin yapamad���
bi�imde ortaya ��kard�lar.
b

Psikologlar�n klasik ko�ullanma ad�n� verdi�i y�ntemi


kullanarak ara�t�rmac�lar meme ucu ne zaman bebe�in dudaklar�na
de�se m�zikal tonda bir ses ��kard�lar. Bebekler elbette
meme emdiler. Sonunda bebekler ne zaman bu m�zi�i duysalar
memenin yoklu�unda bile emeceklerdir.
m

Bu bir kez ortaya ��kt���nda sesin tonu derece derece yumu�at�l�r.


Bebekler emmeyle tepki vermeyi ba�aramad�klar�nda,
bundan art�k sesi duymad�klar�n� ��karabiliriz. B�ylece, bebeklerdeki
bir ses tonunun duyulabilir olmad��� en d��k yo�unluk
anlam�na gelen i�itme e�i�i'ni saptayabiliriz.
a

Psikologlar�n edimsel ko�ullanma ad�n� verdi�i y�ntemin


de k���k bebeklerin alg�sal yeteneklerini incelemede yararl� oldu�u
kan�tlanm�t�r. Edimsel ko�ullamada bir tepki ya da �zel
davran� �d�llendirmeyle g��lendirilir, bebekler davran��n s�kl���n�
artt�r�rlar, ��nk� �d�l beklemeyi ��renmi�lerdir.
a

Bu y�ntem bebeklerin bir sesi di�erinden ay�rt etme yeteneklerini


ke�fetmekte kullan�labilmektedir. Y�ntem ��yle �al�maktad�r:
Bebekler, bir ses tonuna ne zaman artan kol ve bacak
hareketiyle tepkide bulunsalar tatl� bir s�v�yla �d�llendirilmi�ler,
farkl� tonda bir ses verildi�inde de �d�llendirilmemi�lerdir.
Bebekler fark� �abucak yakalamaktad�rlar; hatta �ok k���k bebekler
bile ses tonlar� aras�nda ay�r�m yapmay� ��renmekte ve
genellikle �d�lle ba�lant�l� olana tepki vermektedirler.
g

Al�kanl�k b�t�n duyular� etkileyebilir ve b�t�n normal bebeklerde


ortaya ��kar. �zel bir uyaran tekrar tekrar verildi�inde
bebekler sanki ondan s�k�lm�lar gibi gitgide daha az tepki g�sterirler.
Biz buna bebeklerin uyarana al�mas� diyoruz. Al�kanl�k
bedensel yorgunluk olmad��� zaman bile yer al�r (Friedman
ve ark., 1973). Bebeklerin benzer sesler aras�nda ay�r�m yapma
yetene�i al�kanl�k y�ntemi kullan�larak saptanabilir. �rne�in,
bir bebek �zel bir sese tepki g�stermeyi sonunda durdurdu�unda
deneyci �ok az farkl� bir di�erini verir. E�er bebek tepki g�stermezse
bundan farkl�l���n ke�fedilmedi�i sonucu ��kar�labilir;
ama bir tepki varsa bebe�in bir sesi di�erinden ay�rt edebildi�ine
ili�kin kan�t�m�z vard�r. Eimas ve arkada�lar� (1971) yaln�zca
bir ayl�k bebeklerin "peh"i (i�renme �nlemi) "beh"ten (hareket
�n
nlemi) ay�rt etmeye yetenekli oldu�unu bildirmi�lerdir.

Al�t�rma y�ntemi bebeklerin sesin nereden geldi�ini alg�lama


yetene�ini incelemek i�in de kullan�lm�t�r. �rne�in, Leventhal
ve Lipsitt (1964) bir-d�rt g�nl�k bebeklere, bebekler al��ncaya
kadar sa� taraftan bir ses verdi. Ara�t�rmac�lar bebeklerin
sol taraf�na ge�ip ayn� sesi verdiklerinde, bebeklerin �o�u
gene tepki g�sterdi. Bebekler bir yolunu bulup sesin yeni bir
yerden geldi�ini farketmi� olmal�lar.
y

G�RME YETENE��

Bebek g�rmeye do�u�tan yetenekli ise de, retina da i�inde olmak


�zere g�z�n b�l�mleri tam olarak geli�medi�i, ilgili kaslar
kontrol alt�na al�nmad���, optik sinir ve beynin g�rmeyi i�eren
alanlar� olgunla�mad��� i�in, g�rme alg�s�nda baz� �nemli s�n�rl�l�klar
vard�r. Bununla birlikte, g�rsel geli�im h�zl�d�r: Belliba�l�
de�i�imler do�umdan sonraki ilk iki ayda ortaya ��kar.
d

Haynes ve arkada�lar� (1973), yenido�anlar�n g�rsel uyma'ya


yetenekli olmad���n�, yani bebe�e bir nesne yakla�t�r�ld���nda
ya da uzakla�t�r�ld���nda mercekleri i�leten kaslar hen�z gerekti�ince
i�lev yapmad��� i�in g�z kaslar�n�n bi�im de�i�tirmedi�ini
buldular. B�ylece, bebek herhangi bir �eye bakt���nda retinaya
yans�yan imge oda��n d��ndad�r; bunun istisnas� nesnenin
bebe�in y�z�ne yakla��k yirmi santimetre uzakl�kta olmas�d�r.
Uyma yetene�i ikinci ayda geli�meye ba�lar ve d�rd�nc� aya
geldi�inde bebek bir yeti�kin kadar odaklama yapabilir.
g

Yenido�an, iki g�z yak�nsamas� a��s�ndan da zay�ft�r (Flavell,


1977). Yani iki g�z ayn� nesne �zerinde odakla�ma hareketini
her zaman e�g�d�mleyemez. E�er k���k bir bebe�in g�zlerine
bakm�san�z, zaman zaman �aprazla�m� ya da farkl� y�nlere
bak�yor g�r�nd��� belki dikkatinizi �ekmi�tir. Bu durum yeni
do�mu� bebeklerin bazen �ifte g�r�e sahip oldu�u anlam�na gelebilir.
�k
ki g�z�n yak�nsamas� ya�am�n ilk ay�nda h�zla y�kselir.

Yeni do�mu� bebekler hareket eden bir nesneyi e�er hareketi


�ok h�zl� de�ilse izlerler ve bunu yapmaya do�u�tan programlanm�
gibidirler (Dayton ve ark., 1964). Bir ��ng�ra�� bebe�in
g�zlerinin �n�nden yava��a ge�irin, bu olgunun ger�ekle�ti�ini
g�receksiniz. Buna g�rsel izleme ya da g�rsel iz s�rme ad� verilir.
Ayr�ca, yava��a hareket eden nesneler bebe�in dikkatini �eker.
Ya�am�n ilk birka� haftas� s�ras�nda g�rsel izleme hareketleri
olduk�a s��ramal�d�r. �n�nden bir nesne ge�ti�inde bebek nesnedeki
bir noktaya g�z�n� diker, sonra bak��n� daha uzak bir noktaya
de�i�tirir ve bu b�yle s�rer. Fakat g�rsel izleme yetene�i
h�zla geli�ir. Alt� haftal�k oldu�unda bebek olduk�a d�zenli bi�imde
izler.
Renk alg�s�. Chase (1937), hareketli nesneleri izleme e�iliminden
k���k bebeklerin rengi alg�lay�p alg�lamad���n� incelemek
i�in yararlanm�t�r. Ara�t�rmac� tek renkli bir levhay�
farkl� renkteki bir zeminin �zerinden ge�irdi. Bebekler hareket
eden levhay� g�zleriyle izlediler. Fakat levha ve zemin ayn�
renkte oldu�unda bebekler harekete dikkat etmiyor g�r�nd�ler.
�yle g�r�n�yor ki, ilk testte bebekler iki farkl� rengi alg�lad�lar.
Bununla birlikte, bebeklerin renge de�il farkl� parlakl�ktaki
tonlara tepki verebilece�ine dikkat �ekilmi�tir (Kessen
ve ark., 1970). Yani, d�nya yenido�ana de�i�en gri tonlarla siyah-beyaz
bir televizyon ekran� gibi g�r�n�yor olabilir. Yenido�anlar�n
renk alg�s� sorunu hen�z ��z�lm� de�ildir.
r

Derinlik alg�s�. Baz� ara�t�rmalar bebeklerin �� boyutlu


uzaya do�u�tan bir duyarl�l�k derecesine sahip oldu�unu ve derinlik
alg�s�n�n do�umdan sonra h�zla geli�ti�ini belirtseler bile,
ara�t�rmalar yeni do�mu� bebeklerin derinli�i alg�layabilece�ini
saptam� de�ildir. Derinli�i alg�lamada kulland���m�z perspektif
ipu�lar� olas�l�kla k���k bebe�e �ok az anlam ifade etmekte
ya da hi� etmemektedir. Nesneleri de�i�ik uzakl�klardan
ve a��lardan alg�lama deneyimi ve bunu izleyen ��renme, b�y�k
olas�l�kla perspektif ipu�lar�n� anlaml� k�lmada �ok �nemlidir.
Yenido�an�n yirmi santimetrelik sabit odak noktas� ve zay�f
iki g�z yak�nsamas� da derinlik alg�s�n� engelleyebilir. Bununla
birlikte, Bower (�rn. 1977), �ok k���k bebeklerin bir nesne y�zlerine
otuz santimetreden (yakla��k 11.8 in�) daha fazla yakla�t���nda
savunma hareketleri yapt���n� bildirmi�tir. B�yle savunma
hareketleri i�inde g�z k�rpma, ba��n� geri �evirme ya da
kol ve bacaklar�n� kald�rma vard�r. Ayr�ca, Bower (1965, 1970),
derinli�e erken g�rsel duyarl�l��� belirten ba�ka ara�t�rmalar
y�r�tm�t�r.

Walk ve Gibson (1961), derinlik alg�s�n� incelemeye yarayan


g�rsel u�urum adl� bir ayg�t tasar�mlad�lar. Masan�n
bir yan� -kal�n bir camla �rt�l� oldu�u halde- u�urum gibi,
�b�r yan� s�� ve emin g�r�nmektedir. Bebekler emekleyebildikleri
kadar erkenden "u�urum" yan�ndan ka��nm�lar (Gibson, 1970),
ama s�� yan�ndan ka��nmam�lard�r. Alt� ayl�ktan k���k bebekler
emeklemedi�i i�in bu ayg�t daha k���k bebeklerdeki derinlik
alg�s�n� incelemekte yararl� bulunmam�t�. Bununla birlikte,
Campos ve arkada�lar� (1970) iki-d�rt ayl�k bebekleri "u�urum"
hilesine koydular ve kalp at��ndaki de�i�imi �l�t�ler. Bebeklerin
kalp at��n�n "u�urum" taraf�na konulduklar�nda artt���n� bulmay�
-ba�ka ara�t�rmalarda hayvan yavrular� b�yle tepki verdi�i i�in-
bekliyorlard�. Bunun yerine bebeklerin kalp h�z�n�n
anlaml� bi�imde d�t���n� buldular. Artm� kalp h�z� s�k�nt� ya
da korkuyu g�stermektedir; oysa azalm� kalp h�z� bebeklerin
y�neltilmi� oldu�unu, yani bir�eyin onlar�n dikkatini �ekti�ini
g�stermektedir. Campos ve arkada�lar�, �b�r ara�t�rmalar�n daha
b�y�k bebeklerin "u�urum" taraf�na konulduklar�nda artm�
kalp at�� ve s�k�nt� g�sterdi�ini belirttiklerine dikkati �ekmektedirler.
Bu veriler k���k bebeklerin derinli�i biraz tan�d�klar�n�,
ama bunun onlar� yaln�zca uyard���n� d��nd�rmektedir.
K���k bebek daha fazla deneyim ve geli�me olmadan "u�urum"a
s�k�nt�yla ya da korkuyla tepki vermez.

B G�RME YETENE�� NASIL GEL���R?


Yeni do�mu� bebeklerin g�rebilmelerine kar��l�k g�rsel alg�lar�n�n
olgunla�mam� oldu�u sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte,
g�rsel alg� h�zla geli�mektedir. Alt� ayl�k oldu�unda bebe�in
g�rsel kapasitesi yeti�kininkine benzemektedir. Bu geli�imden
ne sorumludur? G�z�n fizyolojik olgunla�mas� m�? Optik
sinirin ve beynin g�rme merkezlerinin fizyolojik olgunla�mas�
m�? Ya da bu bebe�in g�rsel deneyimlerine ba�l� olabilir mi?

Ger�ekte, do�u�tan ve �evresel etkenlerin etkile�imi s�z konusudur.


En az�ndan biraz g�rsel deneyim geli�im i�in esast�r ve
fizyolojik yap�lar�n i�leyi�i ve ilgili g�rsel bilgiyi kullanma
yetene�i s�rmektedir. Hangi g�rsel uyaran t�r�n�n ne kadar�n�n ne
zaman yeterli oldu�u hala a��k olarak anla��lm� de�ildir.
z

Ara�t�rmalar, bu zor sorunu yan�tlaman�n ve do�a ile kazan�m�n


nas�l etkile�ti�ini daha a��k bi�imde ortaya ��karman�n
ancak ba�lar�ndad�r. Denek olarak hayvanlar� kullanan baz�
ara�t�rmalar son zamanlarda heyecan verici bir�ok ipucu buldular
(bk. Blakemore, 1974; Ganz, 1975). Ara�t�rmac�lar normal bir
yeti�kin kedinin beynine minik elektrotlar yerle�tirerek g�rsel
korteksteki -beynin g�rmeyle ilgili b�l�m�- �zel n�ronlar�n �zel
t�rde g�rsel uyaranlarla harekete ge�irildi�ini buldular. �rne�in,
kediye yatay bir �izgi g�sterildi�inde belirli bir n�ron ya da
beyin h�cresi ate�lenmi�tir; �izgi dikey oldu�unda ba�ka bir h�cre
ate�lenmi�tir. 0 derece ile 360 derece aras�ndaki her �izginin
ona �zel olarak duyarl� olan ya da yan�t verebilen bir ya da daha
fazla n�ronu vard�. Bi�im ve renk i�in olanlar�n da i�inde oldu�u
bu "�zellik taray�c�lar�"n�n �e�itleri ba�ka hayvanlar�n da
g�rsel korteks tepkilerinde bulundu (Flavell, 1977).

�yle g�r�n�yor ki, bir kedi bir �eye bakt���nda g�rsel korteksteki
�zel bir beyin h�creleri �r�nt�s� ate�lenmektedir; nesnenin
bi�imi, rengi ve di�er �zellikleri bu �r�nt�y� belirlemektedir.
Ama yavru kedilerde g�rd�kleri ile n�ron �r�nt�leri aras�nda
ba�lant� bulunamamaktad�r. �yle g�r�n�yor ki, g�rsel korteksteki
n�ronlar, g�rsel deneyimin sonucu olarak �zelle�mi� ya da
farkl� bi�imde duyarl� hale gelmi�lerdir.
f

Daha fazla ara�t�rma bu varsay�ma destek sa�lamaktad�r.


Blakemore (1974), yavru kedileri aras�ra yatay �izgiler g�stermenin
d��nda karanl�kta b�y�tt�. Kedi yavrular� b�y�k kedi olduklar�nda
hepsinin n�ronlar� tepki verici olarak ortaya ��kt�,
dikey ya da yar� dikey �izgilere tepki vermenin d��nda. B�ylece,
erken g�rsel deneyimin ba�lang��ta �zelle�memi� n�ronlar�
de�i�tirdi�i, onlar� kedilerin ilk �evrelerindeki ortak g�rsel uyaran
t�rlerine duyarl� k�ld��� sonucunu ��karabiliriz (Flavell,
1
1977).

Ba�ka bir bulgu, bir kritik d�nem'in i�in i�inde oldu�udur.


A��k bir bi�imde, yavru kedilerin g�rsel korteks h�creleri ��-yedi
hafta aras�nda de�i�ime olduk�a duyarl�d�r, ama on d�rt haftadan
sonra g�rsel deneyim art�k onlar� de�i�tirememektedir. B�ylece,
karanl�kta b�y�t�lm� ve yaln�zca yatay �izgiler g�rm�
kedilere daha sonra d�ey �izgiler g�sterilse bile d�ey �izgilere
duyars�zl�klar� s�rmektedir.
d

Elbette, bu bulgular� insan�n g�rsel geli�imine uygulamay�


kabul edemeyiz, ama bunlar ara�t�r�lmas� gereken baz� olas�l�klar�
d��nd�rmektedir. Banks ve arkada�lar�n�n (1975) ara�t�rmas�,
insanda iki g�zle g�rmenin geli�imi i�in bir kritik d�nemin
var oldu�unu g�stermektedir. Ara�t�rmac�lar, yakla��k d�rt ayl�ktan
yakla��k �� ya��na kadarki s�n�rl� g�rsel deneyimin, beynin
iki g�z�n g�rd���n� e�g�d�mleme yetene�i �zerindeki olumsuz
etkileri uzatabilece�i sonucuna varmaktad�rlar.
e

Katarakt nedeniyle k�r ya da yar� k�r do�mu� ve d�zeltici


cerrahi m�dahale ge�irmi� bireylerin anormal bir g�rsel geli�im
g�sterdiklerini biliyoruz. G�rme alan�n�n b�l�mlerini ay�rmaya
h�zla ba�l�yorlar, ama nesneleri tan�yam�yorlar ya da bi�imleri
betimleyemiyorlar. Renkleri ve parlakl���n tonlar�n� ��renebiliyorlar,
ama �o�u bunun �tesinde pek az d�zelme g�steriyor. Aylar
ya da y�llar s�ren uygulamalardan sonra baz�lar� harfleri ve
say�lar� tan�yabiliyor, ama s�zc�kler ya da �izimler gibi karma��k
yap�lar� tan�yam�yor. �rne�in, do�u�tan k�r olan on iki
ya��ndaki bir k�z �ocu�un, ameliyattan birka� ay sonra bir resmi
g�sterip onu "deve, ��nk� h�rg��� var" diye adland�rd��� bildirilmi�tir
(Riesen, 1950). Resim bir bal���n resmiydi ve "h�rg��"
de s�rt y�zgeciydi.
d

Her ne kadar daha fazla ara�t�rmaya gereksinme varsa da,


�zel g�rsel deneyim t�rlerinin n�roanatomik ve n�robiyokimyasal
geli�imi etkiledi�i, bu geli�im i�in kritik d�nemler oldu�u g�r�lmektedir.
B�ylece, bebe�in g�rd��� �ey, alg�sal ve ilgili sinirsel
yap�lar�n anatomisini ve i�leyi�ini �nemli �l��de etkileyebilmektedir.
Kritik d�nemler s�ras�nda temel alg� deneyimleri
olmadan alg� yetene�i daima s�n�rl� kalabilir.
o

�ZET

Bu b�l�mde, yenido�anlar� ve onlar�n ilk hareket ve alg� yeteneklerini,


bu yeteneklerde bebeklikte ortaya ��kan baz� geli�imsel
de�i�imleri, hareket ve alg� geli�iminin nas�l oldu�una
ili�kin kuramlar� ve varsay�mlar�, kullan�lan ara�t�rma
y�ntemlerini betimledik.

Geli�mi� ara�t�rma y�ntemlerinin ortaya ��kard���na g�re,


bebekler son derece ilgili, duyarl� ve yetenekli varl�klard�r.
Yenido�anlar ya�amlar�n� s�rd�rmek, �evreleriyle etkile�ime girmek
ve dolay�s�yla kendi geli�imlerini sa�lamak i�in �ok iyi donat�lm�lard�r.
v

Bebek tepki verir ve davran�� bir durum'dan ya da genel


uyar�lm�l�k d�zeyinden di�erine �nemli �l��de farkl�l�k g�sterir.
Durumlar �unlard�r: D�zenli uyku, d�zensiz uyku, periyodik
uyku, uyku sersemli�i, uyan�k hareketsizlik, uyan�k hareketlilik,
uyanma etkinli�i ve a�lama.
u

Yenido�anlar, kendili�inden davran�, sakinle�tirilebilme,


durumlar ve fizyolojik �zellikler'le ilgili yap�lar�nda birbirlerinden
�nemli �l��de farkl�la��rlar. Bebeklerin �zellikleri, onlar�n
�evresel uyar�m� nas�l ya�ad�klar� ve bundan nas�l yararland�klar�,
kendilerine bakan ki�ilere nas�l tepki g�sterdikleri,
bak�c�lar�n onlar� nas�l alg�lad��� ve onlara nas�l tepki g�sterdi�i
�zerinde ve dolay�s�yla geli�imlerinin bir�ok y�n� �zerinde
b�y�k bir etkiye sahip olabilmektedir.
Bebekler �e�itli refleksler'le do�arlar. Baz� refleksler ya�am�
s�rd�rmek i�in �nemlidir, baz�lar� da daha sonraki temel
hareket becerilerine �nc�l�k eder. Reflekslerin �o�u do�umdan
sonraki ilk haftalarda ve aylarda ortadan kaybolur.
s

Yoksunluk ara�t�rmalar�, hareket uyar�m� ve uygulamas�


i�in olanaklar� ciddi bi�imde s�n�rl� olan bebeklerin hareket
yeteneklerini g�zlemleyerek uygulaman�n ve olgunla�man�n �nemini
ke�fettiler. Zenginle�tirme ara�t�rmalar�, bir bebe�e baz�
becerilerde �zel e�itim ve uygulama vererek uygulaman�n �nemini
ortaya ��kard�lar. B�yle bir e�itim e�er bebek beceriyi kazanmaya
haz�r ise i�liyor g�r�nmektedir.
h

Hareket geli�iminin bilgi-i�lem modeli'nde d�rt b�y�k �ge


vard�r: Girdi, bilgi-i�lem, ��kt�, geribildirim. Bilgi-i�lem modeli
hareket kontrol�n�n ve becerisinin geli�imini geribildirime g�re
yap�lan bir dizi ayarlama olarak tasar�mlar.
y

Hareket becerileri s�ra ile geli�ir. Bir �ocuk �zel bir beceriyi
kazanmaya en iyi bi�imde haz�r oldu�unda kritik d�nemler ortaya
��kabilir. Uygulama olanaklar� olmadan beceriye egemen
olunamaz ve �ocuk bunu �d�nleme yollar� bulabilir. Sonraki iyile�tirme
g��l�k g�sterebilir.

Geli�imin normatif �l�ekleri ortalama �ocu�un �e�itli ya�lardaki


yeteneklerini betimler. Geli�imin s�rasal �l�ekler'i �ocu�un
�e�itli becerileri geli�tirirken ilerledi�i s�ralar� betimler.

Geli�im zorluklar� ve �z�rleri olan �ocuklar i�in d�zenlenen bebek


uyar�m programlar� gitgide daha fazla tan�nmaktad�r.
Bunlar geli�imin s�rasal �l�eklerinin yarat�lmas�n�n ve
kullan�lmas�n�n ard�ndaki g�d�leyici g�� oldular.
k

Hen�z olgunla�mam� olsalar da duyu mekanizmalar� do�umda


i�liyor g�r�nmektedir. Yenido�an, kokulara, tatlara, hareketlere,
bas�n�lara ve ac�ya duyarl�d�r ve alg�sal yetenekler
h�zla iyile�irler.

Ara�t�rmalar alg� yetene�ini, bebeklere de�i�ik kokular,


tatlar, sesler, g�rsel uyar�m vb. vererek onlardaki i�sel ve d�sal
de�i�imleri izleyerek ara�t�r�rlar. Bebeklerin duyu yeteneklerini
ke�fetmek i�in klasik ko�ullama, edimsel ko�ullama ve
al�kanl�k y�ntemleri de kullan�lmaktad�r.
a

Yenido�an, y�zden yakla��k yirmi santimetre uzakl�kta bir


sabit odak noktas�'na sahiptir; her ikisi de ilk aylarda h�zla
d�zelen zay�f bir iki g�z yak�nsamas� ve zay�f bir g�rsel uyma's�
vard�r. Yenido�anlar yava��a hareket eden bir nesneyi
g�rsel izleme'yle izlerler, bu tepki do�u�tan g�r�nmektedir.
Ayr�ca, g�rsel u�urum'u kullanan deneyler alt� ayl�k bir bebe�in
derinli�i alg�layabilece�ine ili�kin kan�tlar� toplad�lar.
�ki-d�rt ayl�k bebekler "u�urum" taraf�na konulduklar�nda derinli�e
erken bir duyarl�l�k izlenimi veren y�netilmi� bir tepki
g�sterirler.

:::::::::::::::::

ALTINCI B�L�M
B�L��SEL GEL���M VE D�L GEL���M�

Bebeklerin az �nce okumu� oldu�umuz ilk alg� ve hareket yetenekleri


onlar�n ilk zihinsel geli�iminin ba�lamas�na ve ilerlemesine
yard�mc� olur. Duyusal yeterliklerin �nemi a��kt�r;
��nk� bebekler g�rme, i�itme, dokunma, tat ve koku arac�l���yla
d�nya hakk�nda bilgi edinirler. Hareket yetene�i, sahip olduklar�
duyusal bilginin miktar�n� ve t�r�n� artt�rarak onlara kar��la�t�klar�
�eyleri i�leme ve ke�fetme olana��n� verir. Bu yetenekler
onlara hareketlilik de sa�lar, b�ylece �evrelerine �ok
daha fazla yakla�abilirler. Anababalar�n da bildi�i gibi, bebekler
emeklemeye ba�lad�klar�nda "her �eye dalarlar". �yi de,
bebekler bu bilgiyle ne yaparlar? Bilgideki anlam� bulmaya
nas�l ba�larlar? Bu b�l�m bu sorular�n yan�t�n� veren iki b�y�k
alt b�l�me ayr�lmaktad�r: (1) �lk bili�sel geli�im, ve (2) dil
geli�imi.
g

�LK B�L��SEL GEL���M

Bili�sel terimi bilgiyi, belle�i, ak�ly�r�tmeyi, sorun ��zmeyi,


kavramlar� ve d��nmeyi, yani zihni i�ine al�r. Bili�sel
geli�imi ara�t�rmak zordur, ��nk� g�zlemlenemeyen s�re�leri i�erir.
Bebeklerin bili�sel geli�imini ara�t�rmak daha da zordur,
��nk� onlara d��nceleri hakk�nda soru soramazs�n�z. Ara�t�rmac�lar
bebeklerin davran�lar�n� zaman i�inde g�zlemleyerek bili�sel
yetenekleri ve de�i�imleri ��karsamak zorundad�rlar. De�i�im
ger�ekten �ok �nemlidir. B�yle ara�t�rmalar� kolayla�t�racak
baz� ilgin� y�ntemler bulunmu�tur, ama daha azla �al�maya
gereksinme vard�r.
g

ALGISAL TERC�HLER

Bir�ok ara�t�rmac� k���k bebeklerin en �ok dikkat etti�i ya


da ilgi g�sterdi�i uyar�m t�rlerini ke�fetmeye �aba g�sterdi.
Ara�t�rmac�lar bebeklerin baz� g�r�nt� ya da sesleri di�erlerine
tercih etmesini neden �nemli bulmaktad�rlar? Brazelton (1969),
Fantz (1961) ve di�erleri, bebeklerin, �e�itli duyusal uyar�mlarla
bombard�man edildiklerinden, ��renmek i�in �zel zamanlarda
�zel uyar�mlara se�ici olarak dikkat etmeye yetenekli olabileceklerini
g�sterdiler. Ayr�ca, bu se�ici dikkat i�in baz� mekanizmalar�n
do�u�tan olabilece�ini de ileri s�rd�ler.
d

Ger�ekten, do�an�n insan yavrusunu, b�y�k olas�l�kla kendi


kendini harekete ge�iren, alg�sal ve zihinsel geli�imi h�zland�ran
uyaran t�rlerine dikkat edecek bi�imde programlad���na
ili�kin kan�tlar gitgide artmaktad�r. Bebekler gelecek i�in en
yararl� olacak duyusal bilgiyi se�ebilirler (Brazelton, 1969); ku�kusuz
bu sa�lanm� bilgidir, yani �evreden elde edilebilir. Ba�lang��ta
bu se�icilik b�y�k �l��de do�u�tan yap� ve sinir sisteminin
elektrik �rg�s� taraf�ndan belirlenir, ama daha sonra bebeklerin
deneyimi ve ��renmesi bunu gitgide artan bi�imde etkiler.
d

Fantz (1961), bir-alt� ay aras�ndaki bebeklerin, g�lgeleme ve


doku a��k bir bi�imde farkl�la�t�rd��� zaman, d�z �emberlerden
�ok karelere bakmay� tercih ettiklerini bildirmi�tir. Bu do�u�tan
tercih onlar�n geli�imlerine neden yard�mc� olmaktad�r? Fantz,
bunun bebeklerin �� boyutlu nesneleri ve uzay� alg�lamaya temel
olu�turan uyaranlara se�ici olarak dikkat etmesine neden oldu�unu,
b�ylece onlar� ��renmeye ba�lad�klar�n� d��nmektedir.

K���k bebeklere, biri d�z beyazdan d�z renkliye giden �e�itlilikte,


di�eri �izili ve dokulu iki t�rde kartlar g�sterildi�inde,
bebekler d�z kartlar�n renklerinden ya da parlakl�k derecelerinden
�ok, �izgilere ve dokulara daha fazla dikkat etmi�lerdir.
Bebekler en fazla, belki daha karma��k bir �r�nt�s� oldu�undan,
insan y�z�ne benzeyen bi�imleri olan �izili karta dikkat etmi�lerdir.
Fantz (1961), nesnelerin renginin ve parlakl���n�n
farkl� ��kta de�i�ti�ini ve boyutlar�n�n farkl� mesafelerde
de�i�ik g�r�nd���n� belirtmektedir. Fakat nesnenin tan�nmas�
dokuya, karma��kl��a ve ayr�nt�lar�n d�zenlenmesine
ba�l� olabilir. Bundan ba�ka, dokudaki de�i�iklikler �o�u zaman
kenarlar� ve y�zeyleri g�stermekte ve nesnelerin uzayda tan�mlanmas�na
yard�m etmektedir. B�t�n bunlar, e�er d�nyalar�n�n
anlam�n� kavramaya ba�l�yorlarsa, bebekler i�in �nemli uyaranlard�r.
Do�an�n onlar� bu uyaranlar� �zellikle �ekici bulacak
bi�imde programlamas� ne harika bir �ey!
b

K���k bebeklerin yava� hareket eden nesneleri g�zleriyle izleme


e�ilimi, bir bebe�in canl� olanla cans�z olan� birbirinden
ay�rmas�na yard�m eden bir g�rsel hareket tercihi �rne�idir. Bu
e�ilim bebe�in kendi ellerine de dikkati �eker; ellerin farkedilmesi
ve kontrol�n�n ��renilmesi geli�im i�in �nemlidir. Bu e�ilim
insanlara da dikkati �ekmektedir; �evredeki insanlarla temas
kurmak ya�amsal �nemdedir. K�sacas�, k���k bebeklerin kenar
�izgisi (contour), desen ve harekete ili�kin do�u�tan g�rsel tercihleri
tek tek nesneleri ve �� boyutlu uzay� alg�lamay� ba�latmak
ve insanlar� cans�z �eylerden ay�rt etmeyi bilmek a��s�ndan �nemlidir.
v

Ama bebekler geli�tik�e tercihler de�i�ir. Ba�lang��ta dikkatlerini


�eken �eyler daha sonra �ekmeyebilir. Fantz (1958), bebeklerin
basit uyaranlardan �ok karma��k uyaranlara dikkat ettiklerini
buldu. (Karma��kl�k �ekil miktar�, desendeki ayr�nt�,
yenilik derecesi ve benzerleriyle �l��lm�t�.) Ancak, Brennen ve
arkada�lar� (1966), bebeklerin karma��kl��� yaln�zca belirli bir
derecede tercih ettiklerini, bunun �tesinde ilgilerini kaybettiklerini
buldular. Bu ara�t�rmaya dayan�larak bebeklerin �l�ml� derecede
karma��k uyaranlar� tercih etti�i varsay�m� geli�tirildi.
Bununla birlikte, Munsinger ve Kessen (1964), bebeklerin kendi
zihinsel geli�im d�zeylerine uygun d�en bir derecedeki karma��kl�kla
ilgilendi�ini ileri s�rmektedir. B�ylece, ya�� b�y�k bebekler
k���klerden daha fazla karma��kl�k isterler. Kagan(1970),
bebeklerin en fazla, beklentilerinden biraz farkl�l�k g�steren
uyaranlara dikkat ettiklerini belirtmektedir. Yani, uyaranlar�
k�smen tan�yorlar ve yeni y�nlerinin �ekimine kap�l�yorlar. Ama
bir nesne t�m�yle yeni ya da �ok karma��k oldu�unda, anlay�lar�n�n
�ok �tesinde oldu�undan onunla ilgilenmeyebilirler. Ayn�
bi�imde, �ok tan�d�k ya da �ok basit nesneler de onlara e�lenceli
g
gelmemektedir.

Flavell bir uyaran�n bebek i�in �ekici olmas�n� belirleyen ��


etken saptamaktad�r: (1) �l�ml� yenilik, (2) �l�ml� karma��kl�k
ve (3) beklenmedik ya da �a��rt�c� olmas�n�n derecesi. Bir uyaran
hi�bir zaman kendi ba��na yeni, karma��k ya da �a��rt�c� de�ildir;
yaln�zca bebe�in deneyimiyle ya da anlay� d�zeyiyle ili�kili
olarak �yledir (Flavell, 1977). Bu �� �zellik bebe�in bili�sel
geli�im d�zeyiyle ili�kisi nedeniyle bir uyaran� bebek i�in ilgin�
yapar. B�ylece, b�y�k bir bebe�i s�kan �ey daha k���k birini
heyecanland�rabilir ve k���k bir bebe�i s�kan �ey de daha b�y�k birine
heyecan verebilir.
h

�zetle, bebeklerin dikkatinin ba�lang��ta hareket ve kenar


�izgisi gibi belirli g�rsel uyar�m t�rleri taraf�ndan daha �ok otomatik
olarak �ekildi�i, ama gitgide neyin en ilgin� oldu�unu deneyimlerinin
etkilemeye ba�lad��� g�r�lmektedir. Her ne kadar
bebekler hareketin ve kenar �izgisinin �ekimine kap�lmay� s�rd�r�yorlarsa
da, belleklerinde biriktirdiklerine dayanarak, neye
bakt�klar�n� se�en daha bilin�li varl�klar haline geliyorlar
(Bond, 1972).
(

En �nemli nokta, e�er �evre uygun uyar�m sa�larsa, bu se�ici


dikkat e�iliminin hemen hemen bebeklerin bili�sel geli�imde
ilerlemelerini sa�lamas�d�r. Herhangi bir �ey �l�ml� �l��de yeniyse,
ama bebekler onu biraz anl�yorsa, bebekler onun hakk�nda daha
kolay ��rendikleri bir konumda bulunuyorlar demektir; ��nk�
�l�ml� derecede yeni bir uyaran onlar� uyarmakta ve onlar b�y�k
olas�l�kla onu ke�fetmektedirler. Do�a, bebekleri, ke�fetmeye
haz�r olduklar� bir�ok �eyle bili�sel olarak uyar�lmaya planlam�
g�r�nmektedir.

Bebeklerin, duyular arac�l���yla elde ettikleri bilginin anlam�n�


nas�l bulduklar�na ili�kin sorumuz hala tam olarak yan�tlanm�
de�il. Yeni do�mu� bebekler annelerini ya da babalar�n�
tan�mazlar. Annelerine bakt�klar�nda onun hakk�nda g�rsel
bilgi elde ederler, ama bunun onlarda "Anne" anlam�na gelmesi
nas�l olmaktad�r? Bu s�rece kavram geli�imi ad� verilir. Kavramlar
duyusal bilgiyi �rg�tler ve bebekler derece derece annelerinden
bir kavram olu�tururlar.
b

KAVRAM GEL���M�

B�y�k olas�l�kla bebeklikteki en �nemli g�revlerden biri,


d�nya hakk�nda yaln�zca nesneler ve insanlar a��s�ndan de�il,
�eylerin �zellikleri ve aralar�ndaki ili�kiler a��s�ndan da temel
kavramlar�n geli�tirilmesidir.
k

Bir kavram bir �eyin zihinsel tasar�m� ya da belle�i olarak


d��n�lebilir. �rne�in, bebekler biberonla kar��la�t�klar� her
seferinde onun nas�l koktu�u, nas�l g�r�nd���, neye benzedi�i
hakk�nda bilgi edinirler. Hangi a��dan g�rd�klerine, onlara nerede
verildi�ine ya da kimin tuttu�una bak�lmaks�z�n, biberon
hakk�ndaki duyusal bilgi her seferinde son derece birbirine benzer.
Bu de�i�mez duyusal bilgi bebeklerin bir nesneye ili�kin kavram'�
olarak derece derece birikmeye ba�lar. Bebekler bir kez ilkel
bir biberon kavram� olu�turduklar�nda onu tan�rlar. Yani, biberonun
g�r�nt�s� onun hakk�nda biriktirdikleri belle�i uyararak
onlara anlam kazand�rmaktad�r. Bebekler, de�i�mez ya da de�i�meyen
duyusal bilgiyi kavram olu�turmakta kullanmalar�n� sa�layan
do�u�tan bili�sel ya da bilgi-i�lemsel yeteneklere sahiptirler.
d

Kimlik kavramlar� ve s�n�f kavramlar�. Kavramlar


kimlik kavramlar� ve s�n�f kavramlar� olarak iki genel kategoriye
ayr�labilir (Gander, 1974). Kimlik kavram� bir bireyin, yerin,
olay�n, nesnenin ya da ili�kinin zihinsel tasar�m�d�r. Annenize,
ya�ad���n�z eve ya da lise mezuniyet t�renine ili�kin kavramlar�n�z
kimlik kavramlar�d�r. Bebekler bir�eyin kimlik kavram�na
bir kez sahip olduklar�nda g�rd�kleri her yerde onu
tan�rlar ve onu her seferinde yeniden ��renmek zorunda kalmazlar.
Nesneden ald�klar� duyusal bilgi �r�nt�s� �zel anlam kazanm�t�r.
N

S�n�f kavram� aralar�nda ortak bir �eyleri olan bir grup


ki�inin, yerin ya da �eyin zihinsel tasar�m�d�r. �rne�in, "k�pek",
"kitap", "sandalye", hepsi de s�n�f kavramlar�d�r; bunlar
�ocu�un beyninin i�lem yapabilmesi i�in bilgi miktar�n� b�y�k
�l��de azalt�rlar. �ocuk, bireysel �eylerden �ok, onlar�n gruplar�
ya da kategorileri ile ilgilenebilir. Ayr�ca, �ocuk yeni bir kavram
�rne�ini tan�yabilir. "K�pek" s�n�f kavram� bir kez geli�ti�inde,
�ocuk, bir Pekin'i ya da B�y�k Danua'y� -daha �nce hi�
Pekin ya da Danimarka k�pe�i g�rmemi� olsa bile- �zellikleri
nedeniyle k�pek olarak tan�yacakt�r. Bu k�pek �ocu�un saklad���
"k�pek" kavram�na uyar ve bu nedenle onu uyar�r.
"

Yenido�anlar en temel kavramlar� bile kurmaya ba�lamak


zorundad�rlar. Nas�l? �lk kavram geli�imini ara�t�ran �ok az
ara�t�rma vard�r, ama eldeki kan�tlar bu geli�menin ilkel bi�imde
�ok erkenden ba�lad���n� d��nd�rmektedir. Bebe�in tekrarl�
uyar�ma al�ma e�ilimini an�msayacaks�n�z. Yani, e�er
�zel bir uyaran tekrarl� olarak verilirse bebek ona tepki vermeyi
sonunda durdurur (Bridger, 1973). Yenido�anlar bile al��rlar (�rnek,
Eisenberg ve ark., 1973; Bartoshuk, 1973); ama daha b�y�k
bebekler daha �abuk al�ma e�ilimi g�sterirler ve iki ayl�ktan
b�y�k bebeklerde al�kanl�k daha kolay kan�tlan�r (Lewis ve
ark., 1973). Bu durum, al�kanl���n uyaran�n ilkel bir belle�inin
birikti�ini g�sterdi�i bi�iminde yorumlanm�t�r (�rnek, Kessen ve
ark., 1970; Stone ve ark., 1973). �rne�in, yirmi kez g�sterildi�inde
bir dama tahtas�na ilgisini kaybetmeye ba�layan bir bebek
onu belli belirsiz tan�mak ve ona bakt���nda kazand��� baz� g�rsel
bilgi �r�nt�lerini depolamak durumundad�r.
b

Bebeklerin �nce en s�k ya�ad�klar� ve onlar i�in �nemli olan


�eylerin kavramlar�n� olu�turmaya ba�lad�klar�n� d��nmek akla
yak�n g�r�n�yor. Bebekler b�y�k olas�l�kla annelerini ilk birka�
haftada tan�maya ba�l�yorlar. Bebeklerin annelerine ili�kin
kavramlar� yaln�zca, anne g��s�nden ��kan s�t�n kokusu gibi, g�ze
�arpan duyusal bilginin birikmesinden kaynaklan�r (bebeklerini
emziren annelerin bildi�i gibi, s�t �o�u zaman de�i�ik bir kokuya
sahiptir). Bu koku de�i�mez kokusal bilgiyi olu�turur ve annenin
y�z�ne ili�kin g�rsel bilgiden �ok daha basittir. Bebekler
bu kokuyla tekrar tekrar kar��la�t�klar� i�in onu tan�maya ba�larlar.
Bir s�re sonra annenin y�z�ne ve di�er fiziksel �zelliklerine
ili�kin de�i�meyen g�rsel bilgiyi, sesine ili�kin i�itsel bilgiyi,
nas�l kucaklad���na ve dokundu�una ili�kin dokunsal bilgiyi
depolar. B�t�n bunlar s�kl�kla ayn� zamana rastlad��� i�in
bellekte hepsi s�k�ca birbirine ba�lan�r.
b

Bebeklerin anneleriyle kar��la�t�klar� her seferde baz� duyusal


bilgiler son derece birbirine benzer; anne farkl� bir odada,
geriden gelen farkl� sesler aras�nda olabilir, farkl� bir giysi
giyebilir, ama ayn� y�z �zelliklerine, ayn� sese, ayn� kokuya ve
dokunu�a sahiptir. Bebekler gitgide bu de�i�mez bilginin daha
fazlas�n� depolarlar ve bu annelerine ili�kin kimlik kavramlar�n�
olu�turur. Bu kavram geli�tik�e anneyi di�er insanlardan
ve �eylerden ay�rt etmeye gitgide daha fazla yetenekli olurlar.
Kavram�n geli�mesi uzun zaman al�r. Bir anneye bebe�inin hangi
nesneleri ve ki�ileri tan�yabildi�ini sorun. Anneye bunu nas�l bildi�ini
sorun. Ve ona, sa��n� y�kad��� ve ba��nda havlu oldu�u zaman
bebe�inin onu tan�may� ba�aramad��� hi� oldu mu diye sorun?
b

Nesneler ve insanlar bebekler i�in onlara ba�lad�klar� duygularla


ve ba�ka �eylerle ili�ki kurma yoluyla da anlam kazan�rlar
(Staats, 1977). B�ylece, annelerinin y�z�n� g�rmek ya da
sesini duymak, yaln�zca anne kavram�n� de�il, ayn� zamanda anneyle
ba�lant�s� kurulan biberon ve beslenme kavram�n� da �a�r�t�r�r.
b

�nsan y�z� kavram� ve yabanc�lardan korkma. Do�u�tan


alg�sal tercihler tart�mas�nda, yenido�anlar�n bi�im (form),
kenar �izgisi (contour), kar��tl�k (contrast) ve hareketi (movement)
tercih etti�ini an�msayacaks�n�z. �nsan y�z� bunlar�n hepsi
a��s�ndan zengindir ve dolay�s�yla �ekici bir uyaran olu�turur.
Bir haftal�ktan k���k bebekler, �e�itli di�er uyaranlar�n �tesinde,
insan y�z�ne dikkat etmeyi tercih ederler; bunun nedeni yaln�zca
onun kavram�na sahip olmalar� de�il, insan y�z�n�n alg�sal
�zellikleridir. Bu kesin g�r�nmektedir, ��nk� bir y�zle ayn�
miktarda bi�im ve kar��tl�k ta��yan karmakar��k bir g�r�nt�ye
de dikkat etmeyi tercih ediyorlar.
d

Bununla birlikte, bebekler ilkel bir insan y�z� kavram�


geli�tirmeye erkenden ba�lamaktad�rlar. �� ayl�k olduklar�nda
bebekler insan y�z�n� tan�yor ve ona agucuklar ve g�l�msemelerle
tepki veriyor g�r�n�yorlar. �nsan y�z�n� karmakar��k
�r�nt�lere ve di�er uyaranlara tercih etmektedirler (Lewis ve
ark., 1973). Belki yabanc�lara bile g�l�msemelerinin ve
agulamalar�n�n nedeni onlar�n y�zleri oldu�u i�in tan�d�k
g�r�nmeleridir.

E�er bebekleri g�zlemlerseniz, do�um ile sekiz ay aras�nda


yabanc�lara tepkilerinde dikkate de�er birtak�m s�rasal de�i�imler
oldu�unu g�receksiniz. D�rt ay dolaylar�nda bebekler yabanc�lar�
ciddi bir bi�imde kar��lamaya ba�larlar, ama etkile�im
bir kez kuruldu�unda sonu� g�l�mseme ve sesler ��karmad�r.
Yakla��k yedi ayl�kken bebeklerin tepkisi ne olumlu ne de olumsuzdur,
ama "donuk"tur (Schaffer, 1966).
a

Sekiz ay dolaylar�nda �o�u bebekler, daha �ok birdenbire,


genellikle �ekilme, a�lama ve di�er kayg� belirtileriyle kendini
g�steren, yabanc�lardan korkma olarak adland�r�lan tepkiyi
g�stermeye ba�larlar. B�ylece, bu ya�taki bir bebek tan�d�k ki�ileri
tan�d�k olmayanlardan ay�rmaya yetenekli olmal� ve
yak�n aile �yelerine ve arkada�lara ili�kin baz� ilkel kavramlar�
geli�tirebilmelidir.
g

Farkl� bebekler farkl� zamanlarda yabanc�lardan korkmaya


ba�larlar ve korkuyor g�r�nmelerinin derecesi de de�i�ir. Ger�ekte,
baz� bebeklerde bu tepki hi�bir zaman g�r�lmez. Yabanc�lar�
aileden olanlardan ay�rt edebiliyorlarsa da, yabanc�lar�n mutlaka
tehlikeli olmad���n� ancak �nemli deneyimlerden ��renebilirler.
t

Nesnenin s�reklili�i. Bir kez daha kendinizi k���k bir


bebek olarak d�leyin. Bir nesnenin ne oldu�unu, neden yap�ld���n�,
ne yapabildi�ini, ne i�in oldu�unu, di�er nesnelerle b�y�kl�k,
bi�im, renk ve a��rl�k a��s�ndan nas�l ili�ki kurdu�unu bilmiyorsunuz;
hatta sizin onunla etkile�iminizden ayr� bir varl�k oldu�unu
ve onu g�rmedi�inizde bile var olmay� s�rd�rd���n� bilmiyorsunuz.
�lk iki y�lda bebekler, bazen nesne kavram� ad� da verilen
bir nesne s�reklili�i anlay��n� yava� yava� geli�tirirler.
Bu yetenek di�er b�t�n bili�sel geli�imin temel bir �gesidir. Nesnenin
s�reklili�i, nesnelerin uzayda yer tutan varl�klar oldu�una
ve alg� alan� d��nda olduklar�nda bile varolmay� s�rd�rd�klerine
ili�kin bilgidir (Flavell, 1977). Bu geli�im b�t�n bebeklerde
�z
zel bir s�ra izleyerek ortaya ��kmaktad�r.

D�rt ayl�ktan k���k: An�msayaca��n�z gibi, bir-d�rt ay


aras�ndaki bebekte kavram geli�iminin tek kan�t� al�ma'd�r.
Al�ma, bebe�in g�rd��� ya da i�itti�i bir uyarana ili�kin bulan�k
bir belle�i depolamas�n�n belirtisi olarak al�nabilir. �rne�in,
d�rt ayl�ktan k���k bebeklere k�rm�z� plastikten bir halka
tekrar tekrar g�sterildi�inde bir s�re sonra ondan yorulmaktad�rlar,
bu da onunla ilgili an�lar� oldu�unun kan�t�d�r. Ancak,
halkan�n �zeri bir kuma�la �rt�ld���nde bebekler onu aramamaktad�rlar.
E�er halka �nlerinde yava��a hareket ettirilirse
onu g�zleriyle izlemektedirler, ama halka bir perdenin arkas�na
giderse ilgilerini kaybetmekte ve ba�ka tarafa d�nmektedirler.
G�zden uzak, g�n�lden uzak!

D�rt-sekiz ayl�k: D�rt-sekiz ay aras�nda bebekler nesneleri


ba��ms�z olarak varolan varl�klar olarak alg�lamaya ba�lad�klar�n�
g�sterirler. Y�ksek mama sandalyesinden ka��k yere
d�erse k�sa bir an onu aramaya giri�eceklerdir, bu da be�-alt� ay
aras�ndaki tipik davran�t�r. E�er tan�d�k bir oyuncak onlar�n
�n�nde bir �rt�n�n alt�na konursa �rt�ye �srarla bakabilir ve hemen
ilgilerini kaybedebilirler; ama oyunca�� k�smen g�rebilirlerse
ona ula�maya �al��rlar.
o

Sekiz-on iki ayl�k: Sekizle on iki ay aras�nda bebekler �rt�y�


etkin bir bi�imde kald�rarak �zeri �rt�l� oyunca�� g�venli
bir bi�imde ararlar (Flavell, 1977). Ancak, e�er oyunca�� bir
�rt�n�n alt�na tekrar tekrar saklar, sonra da bir ikinci �rt�n�n
alt�na saklarsan�z, bebekler oyunca�� ilk �rt�n�n alt�nda arayacaklard�r.
Bu ya�taki bebeklerin nesne kavramlar�nda hala ciddi
s�n�rl�l�klar vard�r.

On iki-on sekiz ayl�k: On ikiyle onsekiz ay aras�nda bebekler


nesneyi en son g�rd�kleri yerde aramalar� gerekti�ini derece
derece anlarlar. Oyunca�� hangi �rt�n�n alt�nda oldu�una bakmadan
bulurlar. Bununla birlikte, hala s�n�rl�l�klar� vard�r.
�rne�in, oyunca�� bir kab�n alt�na koyar, kab� bir kutunun alt�na
kayd�r�r, oyunca�� b�rak�r ve bo� kab� d�ar� ��kar�rsan�z, bebekler
oyunca�� �rt�n�n alt�nda de�il kab�n alt�nda arayacaklard�r
(Flavell, 1977).
(

On sekiz-yirmi d�rt ayl�k: Onsekizle yirmi d�rt ay aras�nda


bebekler nesnelerin temel fiziksel �zelliklerini do�ru olarak
anlam� g�r�nmektedirler. B�t�n olas� saklanma yerlerini
ara�t�r�rlar ve hatta oyunca�� kendileri saklayarak size kar��l�k
verirler (Flavell, 1977).
v

Ku�kusuz bebekler, b�t�n nesneler i�in do�ru oldu�unu farketmeden


�nce, tan�d�k �zel nesnelerin s�reklili�i oldu�unu farkederler.
Ger�ekten de, kan�tlar ki�inin s�reklili�i'nin nesnenin
s�reklili�inden �nce geldi�ini g�stermektedir. �rne�in, bebekler
annelerinin ba�ka bir odada ve g�r� alan� d��nda oldu�unda
bile varolmay� s�rd�rd���n�, biberonlar�n�n da �yle oldu�unu anlamadan
�n
nce anlarlar (Bell, 1970).

S�reklilik nesnelerin ortak olarak sahip oldu�u bir �zellik


oldu�u i�in, nesne kavram� bir s�n�f kavram�d�r. Bebekler nesnelere
ili�kin bir s�n�f kavram� geli�tirirken �ok �e�itli nesnelerin
her birinde de�i�mez �zellikleri �ekip ��karmaktad�rlar. B�yle
bir �zellik s�reklidir. Bundan dolay� temel kavramlar�n ilk
geli�imi derece derece ve s�rasal bir s�re�tir.
g

E�er olanak bulursan�z, bir ya da iki bebe�in, nesnenin s�reklili�i


kavram�n�n geli�imi konusunda s�ran�n hangi evresinde
oldu�unu s�nay�n. Onlar� bir masan�n kar��s�nda annelerinin
kuca��na ya da annelerinin kar��s�nda y�ksek bir mama sandalyesine
oturtun. Onlara bir oyuncak g�sterin. Sonra oyunca��n �st�ne
bir kuma� �rt�n. Bebekler oyunca�� ar�yorlar m�? G�zleriyle mi?
Elleriyle mi? E�er oyunca�� bulurlarsa ayn� �eyi bu kez iki par�a
kuma�la deneyin. Gene ba�ar�rlarsa bir kuma� ve bir kapla deneyin.
E�er bebekler ��-be� ayl�k ise annelerine onlarla "cii-ee"
oyunu oynat�n. Anne g�r� alan�ndan ��kt���nda onu ar�yorlar m�?
o

D���NMEN�N VE AKILY�R�TMEN�N TEMELLER�

Her ne kadar temel kavramlar ilk bili�sel geli�imin �nemli


bir b�l�m�n� olu�turuyorsa da, en temel kavramlar�n nas�l
bi�imlendi�ini ya da hatta onlar�n ne oldu�unu hen�z betimleyemiyoruz
ya da a��klayam�yoruz. Jenn Piaget ilk kavram geli�imini inceleme
yolunu a�m�t�r ve onun bebeklikteki nesne kavram� konusundaki
�al�malar� sonraki ara�t�rmalar� �zendirmi�tir. Bebeklikteki
bili�sel geli�ime ili�kin ilk ara�t�rmalar�nda Piaget
kendi �� �ocu�unu, eylemleri hakk�nda son derece ayr�nt�l� notlar
alarak, her zaman zihinsel s�re�leri ve bunlarda ortaya ��kabilecek
de�i�imleri ��karsamaya �al�arak yak�ndan g�zlemledi.
d

Piaget'nin daha sonraki �al�malar� �zellikle d��nce s�re�leriyle


ve bunlar�n geli�im yollar�yla ilgilidir. Piaget'nin kuram�n�
ve ara�t�rma y�ntemlerini daha tam olarak B�l�m 8'de
tart�aca��z, burada ise sonraki d��ncenin ve ak�l y�r�tmenin
temeli olarak bebek zekas�na ili�kin g�r�lerini ele alaca��z.
t

Piaget'ye g�re bebekler duyu-hareket eylemlerinde dile gelen


bir zeka t�r� ortaya koyarlar. Bu nedenle Piaget bebekli�i
bili�sel geli�imin duyu-hareket d�nemi olarak nitelemektedir.
Genel olarak s�ylenirse bu d�nem bebeklikten yakla��k iki ya��na
kadar s�rmektedir.
k

Piaget'nin D��ncenin Geli�imine �li�kin D�nemleri

D�nem: DUYU-HAREKET

Yakla��k ya�: Do�um-2 ya�

Betimleme: Bebe�in zekas� �evresiyle gitgide daha uyumlu hale


gelen duyu-hareket etkile�imlerinde kendini g�sterir.
Bebek zihinsel d��nme ya da anlama anlam�nda
"bilmex" ya da "d��nmez"; daha �ok duyu-hareket eylemleriyle
tutarl� ve aklayak�n yollarla �evresinin
de�i�ik y�nleri �zerinde yapt��� i�lemlerle "bilir" ve d��n�r.
d

D�nem: ��LEM�NCES�

Yakla��k ya�: 2-6 ya da 7 ya�lar

Betimleme: Bu d�zeyde d��nce mant�k d��d�r ve anl�k,


g�r�n�r ko�ullara son derece ba��ml�d�r. Zihinsel
tasar�mlama �imdi olanakl� olsa da, bilgi sistemli
bi�imde i�lenmez. K���k �ocuklar belirli bir zamanda
bir durumun yaln�zca bir y�n�n� ele
alma yetene�ine sahiptirler.
a

D�nem: SOMUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 7-11 ya da 12 ya�lar

Betimleme: �ocuklar �imdi bilgiyi sistemli ve mant�kl�


bi�imde i�leyebilirler, ama bunu yaln�zca bilgi somut
bi�imde verildi�i zaman yapabilirler. Soyut
bilgiler verildi�inde yetersiz g�r�n�rler. �lkokul
�a��ndaki �ocuklar somut bir d�n��m� zihinsel
olarak tersine �evirebilir ve belirli bir zamanda bir
durumun bir�ok y�n�n� ele alabilirler.
d

D�nem: SOYUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 12 ya� ve �zeri

Betimleme: Soyut i�lemlere ula�an ergenler varsay�mlar


kurabilir, mant�ksal sonu�lar ��karabilir ve ister
somut ister soyut bi�imde sunulsun, karma��k sorunlar�
sistemli bi�imde ��zebilirler.
s

Duyu-hareket zekas�. Bebekler terimin yayg�n anlam�nda


"d��nmez" ve "bilmez"ler. Piaget'ye g�re bebeklerin geli�en
bili�sel yetenekleri ba�lang��ta duyu-hareket eylemlerinde dile
gelir. Bebekler hen�z "d��nme"ye yetenekli de�illerdir, yani
bilgiyi zihinsel olarak (ilkel bir d�zeyin �tesinde) i�leyemezler,
sorunlar� kafalar�nda ��zemezler ya da soyut simgeler kullanamazlar.
Bununla birlikte, �evreleriyle etkile�ime girerek olgunla�t�k�a
ve deneyim kazand�k�a, �nceden kestirilebilir, �rg�tlenmi�,
"zeka g�r�n�ml�" duyu-hareket eylemlerine gittik�e artan
bir yeterlik g�sterdikleri kesindir (Flavell, 1977). Bebekler �zel
nesneleri onlarla etkile�ime girdikleri gitgide daha duyarl� yollarla
"bildiklerini" g�sterirler. Bebeklerin zekas� ger�ek d��nme
anlam�nda- derin d��n�c� (contemplative) ya da irdeleyici
(reflective) bir zeka de�ildir; daha �ok alg�layan -ve- yapan bir
zekad�r, bili�sel i�leyi�in eylemle-s�n�rl� bir t�r�d�r.
z

Bu d�nemin temel g�revi, �ocuklar�n �eyleri evirip �evirmesine


ve ke�fetmesine yard�m eden gitgide etkili ve karma��k
duyu-hareket eylemlerinin geli�mesidir. Piaget bu t�r eylemleri
duyu-hareket �emalar� olarak adland�rm�t�r. Bir duyu-hareket
�emas�, bebeklerin ili�kiye girdikleri nesnelere, maddelere,
insanlara ya da di�er uyaranlara uygulad�klar� �rg�tl� bir eylem
ya da eylem s�ras�d�r.
y

Duyu-hareket �emas� terimi ger�ekte olduk�a basittir. S�z


gelimi, emme bir �ema �rne�i olarak verilebilir. Bu �ema, a�z�n
ve bo�az�n duyusal ve hareketsel ayg�tlar�n�n eylemini e�g�d�mler
ve s�t� elde etmeye ili�kin "zekice" bir amac� vard�r.
G�zlerin y�nlendirdi�i uzanma da bir duyusal ve hareketsel e�g�d�mler
s�ras� i�erir ve bir �ema olu�turur; bakma, dinleme, vurma
-belki bir oyunca�� masaya vurma-, itme, s�k�t�rma, sallama,
d��nse de �yledir. Bebekler b�t�n bunlar� �evrelerini ke�fetmek,
s�namak, tan�mak, ayn� zamanda onun hakk�nda daha
�i
imdiden ne �ok �ey bildiklerini g�stermek i�in kullan�rlar.

Bir duyu-hareket �emas� geli�tik�e bebek onu bellekte depolar


ve o s�rekli bir yetenek haline gelir. Genellikle �zel bir �ema
�zel bir uyaran arac�l���yla ortaya ��kar. Yakla�an bir memeba��n�n
g�r�nt�s� bir meme �emas�n� �a�r�t�r�r, a��lan bir kap�n�n
g�r�nt�s� ise bunu �a�r�t�rmaz. Bu nedenle memeba�� emme
�emas� i�in bir besi olarak adland�r�l�r; besi, bir bebe�i �zel bir
duyu-hareket �emas�na ba�lanmaya uyaran herhangi bir �eye
verilen add�r.
v

Piaget, ilk duyu-hareket �emalar�n�n ilk d��nme yeteneklerinin


temelini olu�turdu�una inanmaktad�r. Bebekler, �eyleri
gitgide daha zekice yollarla fiziksel olarak evirip �evirmekten,
onlar�n kavramlar�n� zihinsel olarak evirip �evirmeye do�ru
derece derece ilerlerler.
d

Do�u�tan duyu-hareket �emalar�. Piaget bebeklerin do�arken


getirdi�i baz� refleksleri iki nedenle do�u�tan duyu-hareket
�emalar� olarak adland�rm�t�r: (1) bunlar ilkel tepkiler
olsalar da, bebeklere �evreleriyle etkile�ime girmeye ba�lama
olana�� veren �rg�tlenmi� duyu-hareket eylemleridir, ve (2) bunlar
daha incelmi� ve istemli duyu-hareket �emalar� i�in temel
sa�larlar.
s

�rne�in, emme refleksi do�u�tan bir duyu-hareket �emas�d�r.


Yenido�an�n dudaklar� uyar�ld���nda ilkel bir emme tepkisi ortaya
��kar. Ancak, bebe�in emme yetene�i deneyimle h�zla de�i�ir,
memeba��ndan s�t almada daha etkili olur. De�i�ik t�rde
ve bi�imde memeba�lar�, biberonlar ya da g���sler emme hareketlerinde,
dudaklar�n bi�iminde, dilin yerle�tirilmesinde ve
emme g�c�nde hafif farkl�l�klar gerektirir ve yenido�anlar emme
�emalar�n� duruma h�zla uydururlar. Yenido�anlar �evrenin
istemlerine ayarlayarak do�u�tan emme �emalar�n� geli�tirirler
ve de�i�tirirler. �evresel etkenlerin yap�lacak ayarlamalar�n
t�r�n� belirledi�ine dikkat ediniz. Ayr�ca, yeni �emalar eskilerden
geli�ti�i i�in, ilk geli�imi etkileyen �evresel etkenler
daha sonraki geli�imin gizilg�c�n� de etkilerler.
d

�z�mleme ve uyma. Piaget'ye g�re, duyu-hareket �emalar�n�n


geli�imi bebeklerin �evrelerine uyumlar�ndan do�ar ve
birbirini tamamlayan �z�mleme ve uyma s�re�leri arac�l���yla
ger�ekle�ir. Bebekler �z�mleme'de daha �nce geli�tirdikleri bir
duyu-hareket �emas�n� kullan�rlar. Uyma'da, yeni bir �eyle daha
etkili bir etkile�ime girmek i�in duyu-hareket �emalar�n�
de�i�tirir ya da uyarlarlar. �rnek olarak yakalama �emas�n� ele
alal�m.
a

D�rt ayl�k Jody'ye ufak boncuklarla dolu plastik bir halka


ilk kez g�sterilmektedir. Jody k�sa ge�mi�inde nesneleri yakalamak
i�in uzanm�t�r. Uzanma ve yakalama onun �imdiden belirli
bir �l��de kazand��� duyu-hareket �emalar�d�r. Jody halkay�
g�rd���nde halka onun uzanma ve yakalama �emalar� i�in besi
olarak eylemde bulunur. K���k, renkli nesnelerle yeterince deneyime
sahiptir; b�ylece, daha �nce hi� g�rmemi� olsa bile, halkay�
yakalanacak bir �ey olarak belli belirsiz tan�r. B�ylece, bu
yeni �evresel i�eri�i kendi eski �emalar�na �z�mlemeye �al��r.
Halkaya sanki daha �nce tan�d��� bir �eymi� gibi davran�r.
H

Bili�sel geli�ime ili�kin normatif veriler

Ya� (aylar): 1

Bili�sel yetenek: G�rsel olarak geometrik �r�nt�leri


renge, parlakl��a, b�y�kl��e ye�le
r

Ya� (aylar): 2

Bili�sel yetenek: Belirli bir zamanda bir tek duyu


hareket �emas�; kombinasyon yok
Nesneyi d�ng�sel �r�nt�de izler
Kald�r�lma beklentisi g�sterir

Ya� (aylar): 3-5

Bili�sel yetenek: �lgin� bir etki yaratan raslant�sal


bir etkinli�i yineler
�ki �emay� birle�tirir
Hareket eden bir nesnenin az �nce
g�zden kayboldu�u yere bakar

Kategori: Nedenselli�in habercisi


Duyu hareket zekas�
Nesne s�reklili�inin habercisi

Ya� (aylar): 6-8

Bili�sel yetenek: K�smen gizlenmi� bir nesnenin


�st�n� a�ar
Kendi y�z�n� �rten �rt�y� kald�r�r
Tan�d�k bir el hareketini ya da sesi
taklit etmeye giri�ir
Az �nce g�zlemledi�i bir eylemi
etki i�in hemen yineler
e

Kategori: Nesne s�reklili�inin


habercisi
Taklit
Nedensellik

Ya� (aylar): 9-12

Bili�sel yetenek: G�z temas� kurdu�u bir nesneyi


�evirerek, dokunarak, b�t�n par�alar�n�
evirip �evirerek inceler
Tamamen �rt�lm� bir oyunca�� bulur
Bir etki yaratmak i�in bir nesneyi
evirip �evirir
Bir olay� �evredeki ipu�lar�ndan
sezdi�ini g�sterir
Kategori: Nesnenin �zellikleri ve
g�r�n�mleri
Nesne s�reklili�i
Nedensellik
Duyu hareket zekas�

Ya� (aylar): 12-24

Bili�sel yetenek: �� kaptan birinin alt�na gizlenmi�


bir nesneyi ilk giri�imde bulur
K�pleri �st�ste koyar ve bozar
(destekleyici y�zey bilgisini
g�sterir)
Ters bir resmi do�ru y�n�ne �evirir
Bir nesneyi kendine do�ru �ekmek
i�in bir sopay� ara� olarak kullan�r
Bir kab�n alt�na sakland���n�, sonra
yer de�i�tirilip ikinci bir kab�n alt�na
sakland���n� g�rd��� bir nesneyi bulur
Beden hareketlerini, sesleri ve s�zc�kleri
hemen ve do�ru olarak taklit eder
�ok say�da bir farkl� nesneler grubundaki
benzer nesnelerden bir �ift e�le�tirir
Ayn� renkteki (k�rm�z�, mavi, sar�,
ye�il, siyah) k�pleri e�le�tirir
M� gibi yapar
Bir tanesini aramas� istendi�inde
bir gruptan bir �eyi se�er
Bir benzer nesneler grubundan en
b�y��� ya da en k����� se�er.

Kategori: �ncelmi� nesne kavram�


Mekansall�k
Mekansall�k
Nedensellik
�ncelmi� nesne kavram�
Taklit
Ay�rt etme ve ortak �zellikler
Renk tan�ma, ay�rt etme, ortak �zellikler
�lem�ncesi d��ncenin habercisi
Say�sall�k
Say�sall�k

Ya� (aylar): 24-36

Bili�sel yetenek: �ki say�y� yineler ve �ekilleri


e�le�tirir
Kullan�lmas� s�ylendi�inde tan�d�k
bir nesneyi (ka��k, bardak, top,
kitap) g�sterir
k

Kategori: �itsel bellek, e�le�tirme


Nedensellik

Kaynak: Coulee Region Infant Development Center bili�sel geli�im


kontrol listesi.
k

Ancak, halka daha �nce ya�ad��� ba�ka nesnelerden farkl�


�zelliklere sahiptir ve duyu-hareket �emalar�n� birazc�k de�i�tirerek
ona uymas� gerekmektedir. G�r��n� halkan�n kenar �izgisini
alg�lamaya ayarlamal�d�r. Halkay� yakalayarak parmaklar�n�
onun boyuna ve bi�imine uydurmas� gerekmektedir.
Halkay� kald�rarak kas g�c�n� onun a��rl���na uydurmal�d�r.
Onun ��ng�rdama �zelli�ini ortaya ��kar�rken -tabii bu bir ��ng�raksa-
hareketini onu daha h�zl� sallayarak ya da bir�eye vurarak
de�i�tirmelidir. Bebekler yararl� olan� buluncaya kadar
bir�ok rastlant�sal uyma yapabilirler, ama bir kez bulunca da onu
tekrarlar ve i�e al�rlar. K�sacas�, plastik halka bebekten yeni
istemlerde bulunur ve ona yeni olanaklar sunar. Ama bebek halka
�zerinde etkili i�lemler yapmak i�ir� eski duyu-hareket �emalar�n�
de�i�tirmek zorundad�r.
d

Bebekler k���k uymalar arac�l���yla eski �emalar� �zerinde


derece derece de�i�im ve d�zenlemeler yaparlar. Yapt�klar� �ey
yeni �evresel istemlere uyum sa�lama'd�r ve bu uyum sa�lama
daha fazla duyu-hareket geli�imine yol a�ar. �rne�in, bebeklerin
�o�u yedinci aya gelindi�inde emekleme i�in bir �ema �rg�tler.
Bu ser�vende bebeklerin �o�u sonunda merdiven basamaklar�yla
kar��la��r. Basamaklar� emekleme �emalar�na �z�mlemeye �al�t�klar�nda
g��l�kle kar��la��rlar, ��nk� basamaklar yeni bir �evresel
i�eri�i temsil ederler. Derece derece, kollar�n� ve bacaklar�n�
hareket ettirme, a��rl�klar�na yer de�i�tirme yollar�n� ve
uygulad�klar� g�� miktar�n� de�i�tirirler. Sonunda basamaklar�
emekleyerek ��kmaya yetenekli olurlar.
e

Fakat �emalarda yaln�zca k���k uymalar yap�labilir. Bir


durum bebeklerin �nceden sahip oldu�unun �ok �tesinde beceriler
gerektirdi�inde bebekler bununla ba�edebilmek i�in mevcut becerilerini
yeterince de�i�tiremezler. �ok zor �evresel istemler bebeklerin
duyu-hareket geli�imini kolayla�t�rmaz. �evre �ocu�un
�imdiden sahip oldu�unun az�c�k �tesinde yetenekler istedi�inde
geli�im en etkili bi�imde uyar�lm� olacakt�r. Bu olgu ile haz�r
olu� kavram� aras�ndaki benzerli�i hemen farkedebilirsiniz.
�evresel bir istemin ya da �zel bir e�itimin bir �ocu�un ilerlemesine
katk�da bulunmas� �imdiki yetenek d�zeyine ya da haz�r
olu�a ba�l�d�r.
o

Basamaklar� emekleyerek ��kan bebek genellikle emekleyerek


inmeye haz�r de�ildir, tepeye ��kt���nda b�y�k olas�l�kla
korkuya kap�l�r ve yard�m i�in a�lar. A�a��ya inmek, etraf�nda
d�nmek ve b�t�n hareketleri tersine �evirmek gibi ba�lang��ta
pek �ok uyma gerektirir. B�ylece, yukar� ��kmak bebe�in duyu-hareket
geli�imini a�a�� inmenin yapaca��ndan daha �nce kolayla�t�r�r.
Bebe�in �emalar�nda k���k de�i�iklikler gerektiren
herhangi bir �evresel i�erik geli�im i�in en fazlas�n� yapar: �emalar
derece derece de�i�ir ve yeni �emalar eskilerden ortaya
��kar. Uygulama d�zeyinde bunun anlam� bebeklerin farkl� b�y�me
evrelerinde farkl� oyuncaklara, etkinliklere ve malzemelere
gereksinme g�stermesidir.
g
BEBEKLERDE ��RENME

K���k bebekler deneyimle ��renebilirler mi? Davran�lar�n�


de�i�en durumlara uyarlayabilirler mi? S�n�rl�l�klar olsa bile,
evet! Kron (1973), yenido�anlar�n, emme davran�lar�n�, �e�itli
deneysel durumlara uydurmada en b�y�k etkilili�i sa�lamak i�in
de�i�tirmeyi ��rendiklerini g�sterdi. Bu �rnekte s�t peki�tire�'ti.
Bir peki�tire� bir davran�� izleyen ve olas�l�kla benzer durumlarda
onu tekrar olu�turan herhangi bir �eydir. Bebekler en fazla
s�t sa�layan emme �r�nt�s�n� �abucak ��rendiler. Etkili emme
davran�lar� daha fazla s�tle peki�tirilmi�ti; etkisiz olanlar
peki�tirilmemi�ti. Bebeklere yeni davran�lar "��retmek" i�in
peki�tirmenin kullan�lmas�, edimsel ya da ara�l� ko�ullanma
(B�l�m 5'te de�inilmi�ti) olarak adland�r�l�r. Siqueland (1973)
k���k bebeklerde ba��n� �evirme tepkilerini ko�ullad�; Siqueland
ve Delucia (1973), k���k bebeklerin duvara yans�t�lan resimlerden
g�rsel peki�tirme sa�lamak i�in emme davran�lar�n� de�i�tirdiklerini
g�sterdi. Emme ve ba��n� �evirme bebe�in en eski
kontrollu tepkileri aras�nda yer al�r ve ya�am�n ilk g�nlerinde
bile ko�ullanabilir. Fakat k���k bebek birinci ya da ikinci ayda
�ok az istemli hareket yapabilir, bu nedenle ko�ullanabilecek
tepkiler de s�n�rl�d�r.
t

�LK D�L GEL���M�

Bebeklerin �evrelerini ke�fettikleri ve yeni deneyimler arad�klar�


s�rada, �ok say�da temel alg�sal, hareketsel ve bili�sel
yetene�in ortaya ��kt��� bir d�nem olarak bebekli�in foto�raf�na
sahipsiniz. Ama foto�raf hen�z tam de�il; s�zel yetenekler de
ortaya ��kmaktad�r.
o

Yine, durun ve d��n�n. Geni� s�zc�k da�arc���n�z� d��n�n.


Ba�ka bir insana hi� durmaks�z�n ne �ok farkl� �ey iletti�inizi
d��n�n; s�zc�kleri nas�l telaffuz etti�inizi, onlar�n ne anlama
geldi�ini ya da onlar� hangi s�raya koydu�unuzu an�msay�n. Grameriniz
her zaman yetkin olmasa bile do�ru fiil zamanlar�n� ve
c�mle yap�lar�n� kullan�yorsunuz ve konu�man�z d��ncelerinizi
iletmede uygun tonlamaya ve vurgulamaya sahip. Anlayabildi�iniz
say�s�z konu�ma c�mlelerini de d��n�n. Ayn� s�zc�kler
kullan�ld���nda bile farkl� s�zc�k s�ras�yla, tak�larla, tonlama
ve vurgulamayla anlam�n nas�l de�i�ti�ini bilirsiniz. Dahas�,
b�t�n bu karma��k �eyleri g�r�n�te �ok az �abayla yap�yorsunuz.
K�sacas�, bilgi iletmeyi d�zenleyen bir dizi kurala g�re birle�tirilmi�
bir dizi karma��k s�zel simge olarak tan�mlanabilen
dil'i kullan�yorsunuz.
d

Yeni do�mu� bir bebek olarak dil kavram�na ve onun i�levlerine


sahip de�ildiniz. B�y�k olas�l�kla insan konu�mas� size yaln�zca
bir ses t�r� gibi geliyordu. Dilin seslerini �retmeyle ilgili
kaslar �zerinde �ok az kontrol�n�z vard� ya da hi� yoktu. O g�nden
bu yana dil yetene�inizde ortaya ��kan �ok b�y�k de�i�imleri
ve resmi e�itim olmadan kazand���n�z son derece karma��k becerileri
d��n�n. Hemen hemen hi� g�� harcamadan ortaya ��k�yor
gibi g�r�nd��� i�in belki de b�t�n bunlar�n �st�nde hi� durmad�n�z
�i
imdiye kadar.

Ama, dilleri olmad��� i�in bebeklerin ileti�im kuramayaca��


izlenimine kap�lmay�n. Bebekler, B�l�m 7'de daha ayr�nt�l�
bi�imde a��klanaca�� gibi; �ok �e�itli yollarla ileti�im kurarlar.
Dahas�, bebekler dil geli�imi i�in �ok iyi donanm�lard�r ve
bu b�l�m� okuduktan sonra bebeklerin ve k���k �ocuklar�n s�zel
anlat�mlar� ilginizi �ekecek ve size daha anlaml� gelecektir.
a

�nsan yavrular�, �� k�sa y�l i�inde, c�z�rdamadan ba�layarak,


konu�uldu�unu duyduklar� son derece karma��k s�zel simgeler
sisteminin temel seslerini, yap�s�n� ve i�levini kazan�rlar.
Ayr�ca, onlar�n ne duyduklar�n� d�lemeye �al��n. �o�u s�zs�zd�r
ve taslak halindedir. Bir�ok s�zc���n nas�l pek �ok farkl� anlam
alabilece�ini de d��n�n. Son yirmi y�l k���k �ocuklar�n bu
�nemli g�revi nas�l ba�ard��� konusunda b�y�k bir ilgi ve ara�t�rma
dalgas�na tan�k oldu. Bu ara�t�rmalar�n �o�u temelde farkl�
olan belliba�l� iki bak� a��s�ndan y�r�t�ld�: Psikoleng�istik(ya
da �retme kuram�) ve ��renme kuram�.
d

GEL���MSEL PS�KOLENG��ST�K

Psikoleng�istik, s�zc���n de g�sterd�i gibi, iki disiplinin


birle�imidir: Bili�sel psikoloji ve dilbilim. Bili�sel psikoloji
bilginin kazan�lmas�nda ve �rg�tlenmesinde bili�sel yap�lar�n yerini
ve �nemini vurgular. Benzer bi�imde, bir disiplin olarak dilbilim
dilin yap�lar�yla ve �r�nt�leriyle ilgilenir. Bu disiplinlerin
birle�mesi kavramlar�n uygulanmas�n� ve birbirlerinden ba��ms�z
olarak �al�t�klar�nda g�zden ka��r�labilecekleri anlamay�
olanakl� k�lmaktad�r. Psikoleng�istik�ilerin kulland��� �nemli
bir ara�t�rma y�ntemi insan�n do�umdan konu�abildi�i zamana
kadarki s�zel anlat�mlar�n� kaydetmeyi ve incelemeyi i�erir.
Piskoleng�istik�iler bu t�r verileri �e�itli, k�lt�rlerde elde ettiler.
Bu verileri ��z�mleyerek b�t�n bebeklerin -�ocuklar�n kar��la�t���
k�lt�re ya da dile bak�lmaks�z�n- son derece benzer bir
dil evreleri s�ras�ndan ge�tiklerini ke�fettiler. Ba�ka bir deyi�le,
Rus, �in, Frans�z ve Etiyopya bebekleri konu�may� kazan�rken
Amerikan bebekleriyle ayn� t�r basamaklar� t�rman�rlar.
A

Dil�ncesi geli�im. Bebekler ilk anla��l�r s�zc�klerini konu�madan


�nce dil�ncesi olarak adland�r�l�rlar. Dil�ncesi d�nemde
birbirinden olduk�a farkl� �� evrenin ortaya ��kt��� g�r�l�r.
b

I. Evre: A�lama. Do�umdan sonraki ilk iki hafta s�ras�nda


bebekler genellikle a�laman�n d��nda �ok az ses ��kar�rlar.
Bununla birlikte, bebekler dil geli�imini kolayla�t�ran �e�itli
yeteneklerle ve y�nelimlerle do�arlar. Dil�ncesi yetenekler
al�c� ve �retici olarak iki b�y�k kategoriye ayr�labilir (Deese,
1
1970).

Al�c� yetenekler sesleri i�itmeyi, birbirinden ay�rmay� ve


yorumlamay� i�erir. Al�ma olgusunu kullanan pek �ok ara�t�rma
alt� haftal�k bebeklerin son derece benzer konu�ma seslerini ay�rt
edebildi�ini g�stermektedir. �rne�in, Eimas ve arkada�lar�
(1971) k���k bebeklerin bir teybin �almas�n� s�rd�rme do�rultusunda
bir yat�t�r�c�y� emmeyi ��rendikleri bir deney y�r�tt�ler.
Teypte bir insan sesi "peh, peh, peh" s�zc�klerini tekrarl�yordu.
Bebekler bu kay�ta al�t�klar�nda emmelerini b�y�k �l��de yava�latt�lar.
Sonra deneyci sesi "beh, beh, beh"e �evirdi. Bebekler
emmelerini artt�rd�lar ve b�ylece sesteki hafif bir de�i�imi
ay�rt edebildiklerini g�sterdiler. Ayn� y�ntemi kullanan ba�ka
ara�t�rmalar da benzer sonu�lar elde ettiler (�rne�in, Morse, 1972;
Trehub; 1973; Eilers ve Minifie, 1975). K���k bebekler tonlama ve
vurgulama farkl�l�klar�n� bulmaya da yetenekli g�r�nmektedirler.
Spring (1975) bebeklerin "beba"y� "babe"den ay�rabildiklerini buldu.
S

Bebeklerin ilk s�zc�klerini s�ylemeye haz�r olmalar�ndan


�ok �nce insan sesine �zellikle duyarl� olduklar�na inan�lmaktad�r
(Deese, 1970) ve bu duyarl�l���n k�smen do�u�tan olabilece�i
konusunda baz� kan�tlar vard�r. �rne�in, baz� ara�t�rmalar bebeklerin
son derece benzer insan konu�mas� seslerini, son derece
benzer konu�ma-d�� sesleri ay�rabildiklerinden anlaml� �l��de
daha iyi ay�rabildiklerini belirttiler (Dale, 1976). Al�c� beceriler,
yaln�zca konu�maya dikkat etme ve onun seslerini ay�rt etme
yetene�ine de�il, sesleri i�leme, �ifrelerini ��zme ve onlardan anlam
��karma yetene�ine de ba�l�d�r. Psikoleng�istik�iler bebe�in
gerekli bilgi-i�leme yetenekleriyle do�du�una inan�rlar.
g

Bebekler konu�ma �retimi i�in -her ne kadar kontrolunun kazan�lmas�


zaman al�yorsa da- incelmi� bir donan�mla do�arlar.
Ama konu�mak s�zc�kleri telaffuz etmekten fazlas�n� gerektirir.
Papa�anlar bunu yapabilir. Konu�mak bir anlam� olan �zg�n
s�zler yaratmakla ilgilidir ve burada da psikoleng�istik�iler
bebe�in dil-i�leme yetenekleriyle do�du�unu varsayarlar. �zetle,
bebek d�nyaya dil geli�tirmeye iyice haz�r olarak gelir;
ku�kusuz bu da a�lamayla ba�layan bir s�re�tir.
k

II. Evre: Agulama. �kinci ay�n ba�lamas� dolaylar�nda bebekler


agulama olarak nitelendirilen sesler ��karmaya ba�larlar.
Bu sesler �o�u zaman "oooo" ya da "aaah" gibi a��k �nl�ler
ve fokurdama sesleridir. "Ttt" ve "kkk", sonra "ooo" ve "aaah"
seslerini telaffuz etmeyi deneyin, �nl�lerin ni�in daha erken geldi�ini
g�receksiniz; bunlar dil, dudaklar ve di�le daha az eklemleme
gerektirmektedir. E�er k���k bir bebe�i g�zlemleyebilirseniz
agulamas�na dikkat edin. Bebek bunu ne s�kl�kla yap�yor?
Hangi durumlarda? Ses neye benziyor? Baz� bebekler �ok fazla
agular ve -belki bu sesler kendi eylemlerinin sonucu oldu�u i�in-
bundan zevk al�yor g�r�n�rler. Sa��r bebekler bile hi�bir zaman
taklit edecek insan sesi duymad�klar� halde agulad�klar� i�in bu
e�ilimin do�u�tan oldu�unu biliyoruz.

III. Evre: C�v�ldama. Bebekler alt� ayl�k olduklar�nda,


�ns�zlerin de i�inde bulundu�u �ok �e�itli sesler i�in dudaklar�n�,
dillerini, di�lerini ve g�rtlaklar�n� �ok fazla kullan�rlar.
Psikoleng�istik�iler bu seslere c�v�ldama ad�n� verirler. Kuramsal
olarak, ilk c�v�ldama evresi'ndeki bebekler, �evrelerindeki konu�ma
dilinde duymu� olsalar da olmasalar da, insan�n konu�ma
ayg�t�n�n yetenekli oldu�u herhangi bir sesi �retebilirler. Ancak,
bebe�in �evresinin diline yabanc� sesler zamanla b�rak�l�r. Son
c�v�ldama evresi'nde bebekler s�kl�kla i�ittikleri sesleri ��kar�rlar;
ayn� zamanda, "ga ga ga", "ba ba ba" gibi heceleri s�ylemek
i�in �nl�leri ve �ns�zleri tekrar tekrar birle�tirmeye ve
b�y�klerinin dilinin tonlama, ritm ve vurgulama �r�nt�lerini
kullanmaya ba�larlar. K�lt�rlerinin dilinin ses ve tonlama �r�nt�lerine
egemen olan �ocuklar, sanki ger�ek c�mlelerin uzun dizisiyle
konu�uyormu� gibi sesler ��karan c�v�ldamalar �retirler
�o�u zaman.

Sa��r bebekler, her ne kadar kendilerini ve ba�kalar�n�


duyam�yorlarsa da, ayn� ba�lang�� evrelerinden ge�iyor
g�r�nmektedirler; ama �zel bir e�itim olmadan ilk c�v�ldama evresinin
�tesinde ilerleme g�stermezler, ses vermeleri derece derece azal�r.
Son c�v�ldama evresine ula�amazlar, ��nk� i�itmedikleri tonlama
ve vurgulama �r�nt�lerini elde edemezler. A��k�a, ilk c�v�ldama
evresinden sonra, i�itme konu�mas� dilin kazan�lmas�nda
gitgide �nemli olmaktad�r.
g

Dilsel geli�im. Dilsel geli�im �ocuklar�n ilk s�zc�klerini


konu�malar�ndan sonraki d�nemi dile getirir. Bu d�nemde de ��
evre vard�r.
e

IV. Evre: Tek s�zc�k. Bebek genellikle birinci do�umg�n�


dolaylar�nda ilk anla��l�r s�zc���n� s�yledi�inde c�v�ldama evresi
sona erer; bu, dil�ncesi geli�imden dilsel geli�im'e ge�i�i g�sterir.
Dilsel geli�imin ba�lang�c�n� belirlemek her zaman kolay
de�ildir, ��nk� baz� c�v�ldamalar bebek s�zc�kleri kullanmaya
ba�lad�ktan sonra da s�rebilir ve ilk "s�zc�kler" bazen c�v�ldamalara
�ok benzerdir. Psikologlar ilk s�zc��� neyin olu�turdu�u
konusunda ayr�l�rlar. Bir �ocuk ailedeki kediyi, olas�l�kla
"kedicik-kedicik" (kitty-kitty) yerine "kiki" olarak adland�rm�t�r.
"Kiki" bir s�zc�k m�d�r? Bir�ok a��dan bir s�zc��e benzemektedir.
Ayn� bi�imde tekrar tekrar s�ylenmi�tir, taklit olmaktan
�ok kendili�inden konu�mad�r ve ailenin kedisine (ve di�er k�rkl�
nesnelere) s�rekli olarak uygulanm�t�r. Ama yeti�kin s�zc�k
da�arc���n�n bir par�as� de�ildir ve "kedi" (cat) ya da "kedicik"
(kitty) s�zc���n�n �zel anlam�na sahip de�ildir.
(

Bebeklerin ilk az say�daki s�zc�klerini geli�tirmeleri aylar


al�r, ama on ya da daha fazla s�zc��� bir kez kazan�rlarsa s�zc�k
da�arc�klar� daha h�zla artar. Nelson'un (1973) ara�t�rmas�nda
bebeklerin on s�zc�kl�k bir da�arc�k kazanmalar�n�n ortalama
ya�� on be� ayd�. Ama elli s�zc�kl�k da�arc���n ortalama
ya�� on dokuz ayd�.
y

Nelson (1973), k���k �ocuklar�n ilk s�zc�k da�arc�klar�n�


alt� farkl� kategoride s�n�flad�. Nelson, genel nomialler olarak
adland�r�lan "kedi", "top" gibi nesne s�n�flar�n�n adlar�n�n,
ara�t�rman�n �rneklemindeki k���k �ocuklar�n s�zc�k da�arc���ndaki
s�zc�klerin yakla��k yar�s�n� olu�turdu�unu buldu. �zel nomialler
olarak adland�r�lan "Babac�k", "Babicik" gibi s�zc�kler ve
ev hayvanlar� adlar� y�zde 14'� olu�turuyordu. "Ver", "bak" gibi
eylem s�zc�kleri hemen hemen ortak s�zc�klerdi. "Benimki" ve
"sevimli" gibi tamlay�c�lar y�zde 9; "evet" ve "l�tfen" gibi
ki�isel-toplumsal s�zc�kler y�zde 8; "ne", "i�in" gibi i�lev s�zc�kleri
y�zde 4 oran�ndayd�.

Bebekler ilk s�zc�klerini bir kez s�ylediklerinde, �o�unun


c�mlelerden �ok tek tek s�zc�klerle konu�mas� aylar s�rer (Deese,
1970). Psikoleng�istik�iler bu tek s�zc�kl� konu�malar�n tek s�zc���n
anlam�n� a�an bir anlat�m olu�turdu�unu d��nd�ler ve "tek
s�zc�kl� c�mleler"i t�mc�mleler olarak adland�rd�lar. Bir t�mc�mlenin
anlam�, ba�lam, bebe�in tonlamas� ve vurgulamas� taraf�ndan
belirlenir (Deese, 1970). Birbu�uk ya��ndaki k���k �ocuklar
babalar� evden ��karken "g�le g�le babac���m" (Good bye,
Daddy) anlam�nda "Allaha�smarlad�k" (Bye bye) diyebilirler.
Ya da paltosunu giyen annesine kendi ceketini s�r�kleyip getirirerek
"Ben de gidebilir miyim?" anlam�nda "Bay bay?" diyebilirler.
Ya da ceketi elinde olan babas�na "y�r�y�e ��kal�m" anlam�nda
"Bay bay" diyebilir. E�er bebekler ger�ekten b�t�n bir
c�mleyi tek bir s�zc�kle anlatabiliyorlarsa, bu onlar�n bili�sel
geli�imlerinin dil geli�imlerini a�t���n�n bir g�stergesidir. Ancak,
bu tek s�zc�kl� konu�malar�n ger�ekten do�ru olup olmad���
konusunda g�r� ayr�l��� vard�r. Ba�ka ara�t�rmac�lar, bebeklerin
iki ya da daha fazla s�zc��� birle�tirmeye ba�lay�ncaya kadar,
bildirici, soru sorucu, buyruk verici s�zc�kleri farkl�la�t�rmak
i�in farkl� tonlamalar� tutarl� olarak kullanmad�klar�n�
bildirmektedirler (Bloom, 1973). Genellikle bebekler c�mleleri
kendileri �retmeden �nce ba�kalar�n�n c�mlelerini anlarlar.
k

V. Evre: Telgraf konu�mas�. Bazen, ikinci do�umg�nlerinden


tam �nce �ocuklar�n �o�u, genellikle b�y�k �l��de ta��y�c�lar'dan
olu�an iki ya da �� s�zc�kl� c�mleler kurmaya ba�larlar.
Ta��y�c�lar (contentives) bir c�mlede ta��nacak bilginin �o�unu ta��yan
s�zc�klerdir. En az yararl� s�zc�kler ba�lay�c�lard�r (functors).
"Annecim, l�tfen bana bir �yk� oku" c�mlesinde ta��y�c�lar
"annecim", "oku", "�yk�" s�zc�kleri, ba�lay�c�lar "l�tfen", "bana",
"bir" s�zc�kleridir. Bir �ocuk "annecim oku" ya da "�yk� oku"
ya da "annecim �yk� oku" diyebilir ve b�yle c�mleler telgraf konu�mas�
olarak tan�mlan�r; ��nk� yeti�kinler de telgraf �ekerken
ekonomik olmas� i�in benzer �eyler yaparlar.
e

Brown (1973), telgraf konu�mas� evresinin ba�lar�nda k���k


�ocuklar�n c�mlelerinin �o�u zaman, "Babam evde" anlam�nda
"Baba, ev" �rne�inde oldu�u gibi �zneyi ve t�mleci bir araya
getirdi�ini g�stermektedir. �ocu�un ilk s�zc�k da�arc���n�n �o�u
ak�c� bir mini c�mle olmaktan �ok, s�kl�kla iki ayr� s�zc�k olarak
telaffuz edilen ("Baba, ev" gibi) adlardan ibarettir. �ocuk
daha sonra, "Anne, oku" ya da "�yk� oku" �rneklerinde oldu�u
gibi olas�l�kla daha �ok �zneyi ve eylemi bir araya getirir, birle�tirir.
Daha sonra bu �r�nt�ler �o�u zaman �zne-eylem-t�mle�
("Ay� yemek kurabiye") bi�iminde ya da �zne-eylem-yer ("Baba
oturmak buraya") bi�iminde �� s�zc�kl� c�mlelere do�ru geni�ler.
Ba�ka bir ilerleme de bir m�lkiyet s�zc���n� iki s�zc�kl� c�mleye
eklemek olabilir (�rne�in, "Annenin yeni arabas�na bak" anlam�nda
"Bak anne araba" gibi). Bu �r�nt�ler derece derece geni�ler
ve d�rt-be� s�zc��� birle�tiren evreler kurulur (�rne�in,
�zne-eylem-m�lkiyet-t�mle� "Anne oturmak baba iskemle"). Genellikle
do�ru fiil formlar�, m�lkiyet tak�lar�, tan�ml�klar (articles) ve
di�er ba�lay�c�lar kullan�lmaz.
d

VI. Evre: Tam c�mleler. Telgraf konu�mas� evresinin daha


sonraki b�l�m�nde �ocuk gitgide �ekimler yapmaya ba�lar.
�ekimlerin kazan�lmas� ve kullan�lmas� (�o�ul formlar�, m�lkiyet
s�zc�kleri, fiil tak�lar�, yard�mc� fiiller, tan�ml�klar ve �ntak�lar)
Brown (1973) taraf�ndan incelenmi�tir. Brown, bunlar�n
kazan�lmas�n�n �ocu�un baz�lar�na di�erlerinden �nce egemen olmas�
bi�iminde olduk�a d�zenli bir s�ra izledi�i sonucuna varmaktad�r.
Brown bunun b�y�k olas�l�kla �ekimin karma��kl���
gibi etkenleri yans�tt���n� d��nmektedir. �rne�in, "H�zl� ko�ar�m"
c�mlesinden "H�zl� ko�uyorum" c�mlesine ge�i�teki anlam
de�i�ikli�i, "Annem"den "Annemin �apkas�"na ge�i�tekinden daha
incedir ve anla��lmas� daha g��t�r. K�sacas�, �ocuk m�lkiyet
s�zc�klerini yard�mc� fiillerden �nce kullan�r, ��nk� onlar� ��renmek
daha kolayd�r.
d

�ocuklar soru sormaya s�ralamada g�rece daha ge� ba�larlar.


�nceleri tonlamay� ve vurguyu do�ru yapabilirler, ama "Benim
i�in mi bu?" (This is for me?) ya da "Ni�in ko�uyor Joey?"
(Why Joey is running?) �rneklerinde oldu�u gibi s�zc�k s�ras�n� ya
da c�mle yap�s�n� do�ru kuramazlar. "Ni�in" s�zc���n�n �nce gelece�ini
bilebilirler, ama fiilin �zneden �nce gelece�ini bilemezler
(�ngilizce'de). �ocuklar burada soruyu bildirici bir c�mle yap�s�na
�z�ml�yor g�r�n�yorlar. Ama sonunda do�rusunu yapacaklard�r.

Normal konu�ma bozuklu�u. Pek �ok �ocuk �� ile d�rt ya�lar


aras�nda normal konu�ma bozuklu�u ya�ar. Bu terim, tekrarl�
sesler, heceler ya da s�zc�kler gibi k���k dil bozukluklar�n�
(kopukluklar) ya da hatalar�n� tan�mlar; duraklamalar, t�kanma,
seslere tak�lma ve genel "d��nme ve konu�ma" bozuklu�u
gibi (Pushaw, 1976). Anababalar bazen, yaln�zca normal konu�ma
bozuklu�u g�sterdi�inde �ocuklar�n�n dil sorunlar� geli�tirdi�ini
d��nerek kayg�ya kap�l�rlar. E�er kayg�lar�n� g�sterirlerse �ocu�un
konu�ma konusunda kayg�l� olmas�na neden olabilir, b�ylece
konu�ma bozuklu�unu a��rla�t�rabilirler.
k

�imdi, dilin nas�l geli�ti�ini a��klamaya �al�an iki b�y�k


kurama g�z atal�m: �retme kuram� ve ��renme kuram�.
k

D�L GEL���M�NDE �RETME G�R���

Genel olarak psikoleng�istik�iler, insan yavrusunun dil geli�imine


g��l� bir yatk�nl�kla ve konu�ulan� hemen kapacak n�rolojik
gizilg��le do�du�unu kabul eden �retme kuram�'n� savunurlar.
Bu kuram anababan�n ya da toplumsal �evrenin etkisini
v
vurgulamaz.

Dale'nin (1976) belirtti�i gibi, dil bir �retim sistemidir.


�ocuklar dili kazan�rken kendi c�mlelerini �retme yetene�ini
elde ederler. Dildeki s�zc�klerin say�s� s�n�rl� olabilir, ama bir
kimsenin onlardan yaratabilece�i c�mlelerin say�s� uygulamada
s�n�rs�zd�r. B�ylece, biz c�mleleri de�il s�zc�kleri ��reniriz. S�zc�k
s�zl�kleri vard�r, ama c�mle s�zl�kleri yoktur (Dale, 1976).
Dil sistemlidir, s�zc�kler c�mleleri olu�tururken rastlant�sal olarak
biraraya gelmezler. "Ben topu f�rlatt�m" (I threw the ball)
dersiniz, "F�rlatt�m topu ben" (Threw ball the I) demezsiniz.
S�zc�klerin hangi s�raya konulaca��n� nas�l biliyorsunuz? Konu�urken
hangi s�zc�klerin ya da hecelerin vurgulanaca��n� nas�l
biliyorsunuz? �retim kuram�na g�re b�t�n bunlar� dili dinleyerek
kendiniz kap�yorsunuz.
k

Dil sistemli oldu�u i�in �ocuklar �zel c�mleleri anlamay� ya


da s�ylemeyi ��renmek zorunda de�illerdir, b�t�n �ocuklar dilin
yap�s�n� y�neten genel ilkeleri, yani gramerin (dilbilgisi) ya da
sentaks�n (s�zdizimi) kurallar�n� ��karsamak zorundad�rlar. Bundan
sonra, sa�lad�klar� s�zc�k da�arc���yla istedikleri c�mleleri
anlayabilirler de, �retebilirler de.
a

Do�u�tanl�k varsay�m�. �retim kuram�, insan�n, konu�ma


dilini ��z�mlemek ve bu dilin yap�s�n� y�neten kurallar� ke�fetmek
konusunda yaln�zca insanlara �zg�, g��l� bir do�u�tan yetene�e
sahip oldu�unu varsayar. (Papa�anlar belle�e al�nm�
c�mlelerle konu�may� ��renebilirler, ama zekice konu�may� ba�latan
kurallar� ��karsayamazlar.) �ocuklar kurallar� ��rendiklerinin
ve kulland�klar�n�n fark�nda de�illerdir. Be� ya��ndaki
Tommy "Topa vurdum" (I kicked the ball) derken pek �ok kural�
izlemektedir. Bu ki�isel c�mlede ad�n �nce, fiilin ikinci olarak,
t�mlecin en son geldi�ini bilmektedir. Tommy, ge�mi�te yapt���
bir �ey hakk�nda konu�tu�u i�in "vur"mak'a (kick) "-dum" (-ed)
eklemesi gerekti�ini biliyor. Ama kurallara uysa bile onlar�n ne
oldu�unu size anlatamaz. Psikoleng�istik�iler k���k �ocuklar�n
dilin kurallar�n� ve yap�s�n� ��rendi�ine inand�klar� i�in, dili bu
kurallar�n neler oldu�unu bulmak i�in incelerler.
k

Psikoleng�istik�iler do�u�tanl�k varsay�m�'n� destekleyecek


hangi ara�t�rma verilerine sahiptirler? Daha �nce belirtildi�i
gibi, b�t�n d�nyadaki �ocuklar�n konu�may� ayn� s�ra i�inde
��rendikleri ger�e�i var. D�nyan�n her yerindeki �ocuklar�n dilin
temellerini genellikle d�rt ya��nda kazand�klar� ger�e�i var
(Diese, 1970). K���k �ocuklar karma��k bir simgeler sistemini �ok
�abuk kapabildikleri i�in ve b�t�n insanlar bunu ayn� bi�imde
yapt��� i�in, do�u�tan yetenekler i�in i�inde g�r�nmektedir. Bebeklerin
dilin seslerine do�u�tan duyarl� olma ve bunlar�n aras�nda
ince ay�r�mlar yapmaya yetenekli olma olas�l�klar�n� da
belirttik. Dahas�, insanlar konu�mak i�in incelmi� bir donan�mla
do�arlar.
d

Bununla birlikte, psikoleng�istik�ilerin �o�u dilin normal


olarak geli�mesi i�in �ocu�un onu konu�urken duymas� gerekti�i
konusunda g�r� birli�i i�indedir. Dil, uygun ko�ullarda, do�u�tan
dilsel duyarl�l�klar�n ve yeteneklerin ba�latt���, �ocuklarla �evreleri
aras�ndaki etkile�imden kendili�inden ortaya ��kar. Chomsky
ve Lenneberg do�u�tanl�k varsay�m�n�n tan�nm� savunucular�d�r.
v

Telgraf konu�mas�n�n grameri. Psikoleng�istik�iler k���k


�ocuklar�n telgraf konu�mas�n� geni� bi�imde incelediler. Bu
ilk evrede bile, c�mleler yaln�zca iki ya da �� s�zc�kten ibaretken,
k���k �ocuklar genellikle s�zc�kleri rastlant�sal olarak biraraya
getirmiyorlar ve baz� ilkel kurallar� kullanmaya ba�lad�klar�n�
g�steren �ok say�da kan�t var. �rne�in, bir k���k �ocuk
"Anne kitap oku" (Mommy read book) diyebilir, ama b�y�k olas�l�kla
"Kitap anne oku" (Book Mommy read) demez. (Her ne kadar
k���k �ocuklar s�zc�kleri rastlant�sal olarak birle�tiriyor
g�r�nseler de.) Baz� psikoleng�istik�iler k���k �ocuklar�n t�m�yle
kendilerine ait bir grameri oldu�una ve bunun da yeti�kinin
konu�ma gramerinden temelde farkl� oldu�una inanmaktad�rlar.
k

Dale (1976), telgraf konu�mas�ndaki s�zc�k s�ras�n�n genellikle


sistemli oldu�una ve telgraf konu�mas� son derece �zetlenmi�
oldu�undan kesin olmasa bile �o�u zaman yeti�kin s�zc�k
s�ras�n� yans�tt���na i�aret etmi�tir. �rne�in, k���k bir �ocuk "Bu
baban�n ayakkab�s�d�r" (That is Daddy's shoe) anlam�nda
"Baba ayakkab�" (Daddy shoe) diyebilir. Ya da "Bana bir �yk�
oku" (Read me a story) anlam�nda "�yk� oku" (Read story) diyebilir.
Bir �ocuk b�y�k olas�l�kla "Ayakkab� baba" (Shoe daddy)
ya da "Oku �yk�" (Story read) demez.
y

Bununla birlikte, telgraf konu�mas� �o�u zaman yeti�kin konu�mas�n�n


tam bir k�salt�lm� bi�imi de de�ildir. Bir �ocu�un telgraf
c�mlelerini ele alal�m. "Daha kurabiye" (More cookie) ve
"Daha �yk�" (More story). Yeti�kinler "daha"y� bu bi�imde telgrafta
bile kullanmazlar. Ama �ocuk, duydu�unda anlayabiliyor
olsa bile, hen�z "ba�ka" (another) s�zc���n� kullanamaz. Teknik
olarak b�yle telgraf c�mleleri yeti�kin konu�mas�ndan farkl�d�r,
ama s�zc�k s�ras� hala kar��la�t�r�labilir. "Daha" yerine "ba�ka"y�
koyarsan�z t�mle�ten �nce geldi�ini g�r�rs�n�z.
k

Ger�ekte, �ocuklar yeti�kinlerin benzer kurgular kulland���n�


duyabilirler. Yemekte k���k bir �ocukla konu�urken bir yeti�kin
b�y�k olas�l�kla "Bir ba�ka bardak s�t ister misin?" (Do you
want another glass of milk?) demez, daha �ok, "Daha s�t ister
misin?" (Do you want more milk?) ya da k�saca "Daha s�t?"
(More milk?) der.
(

Ancak, �ocu�un �u c�mlelerini ele alal�m: "Daha sallanma =


more swing" ya da "Daha atlama = more jump". (Beni gene salla
= Swing me again" ve "Gene atlayal�m = Let's jump again" anlam�nda).
"Daha" yerine "gene"yi koyarsak �ocu�un s�zc�k s�ras�n�n
yeti�kininkinden farkl�la�t���n� g�r�r�z, ��nk� zarf�n fiili
izlemesi gerekir, ondan �nce gelmesi de�il (�ngilizce'de). B�ylece,
bu s�zc�k s�ras� ger�ekte �ocu�un kurgusudur. Bununla birlikte,
�yle g�r�n�yor ki, �ocuk s�zc�k s�ras�n� s�fatlar i�in zarflar�
kullanarak genelle�tirmektedir. Bu �rnekte bu durum yeterince
g�r�lmektedir, ��nk� "daha" her iki anlamda kullan�lm�t�r ve
dolay�s�yla �ocuk onlar� e�de�er saymaktad�r. B�ylece, �ocu�un
s�zc�k s�ras� (ve genel olarak grameri) ilk bak�ta rastlant�sal
g�r�nebilirse de, ger�ekte yeti�kinin s�zc�k s�ras�ndan (ve gramerinden)
aklayak�n ve sistemli yollarla farkl�la�maktad�r. �ocu�un
konu�mas�nda b�yle hatalar gitgide ortadan kaybolur. �ocuk
uygulama ve geli�imle zarflar� s�fatlardan ay�rt edecektir.
u

�retme g�r��ne ek destek. Psikoleng�istik�ilerin yapt���


pek �ok ilgin� deney, �ocuklar�n gramerin genel kurallar�n�
konu�ma dilinden ��karsad�klar� ve bunlar� kendi konu�malar�nda
kulland�klar� g�r��n� desteklemektedir. Bir ara�t�rmada
k���k �ocuklara daha �nce hi� kar��la�mad�klar� "s�zc�kler" verilmi�
ve c�mlenin gerektirdi�i de�i�ikli�i yapmalar� istenmi�tir
(Berko, 1958). �rne�in, �ocuklara �nce bir sonra iki �rdek resimleri
g�sterilmi� ve "Bu bir vag. �imdi onlardan ikisine sahibiz, bizim iki
vag ... var" denilmi�tir. (This is a wug. Now we have two of them,
we have two ...). �ocuklar�n c�mleyi bitirmesi gerekmektedir.
�ocuklar "Vaglar" (Wugs) demi�lerdir. Her ne kadar "vag" s�zc���
onlar i�in yeniyse de, �o�ulunun nas�l yap�laca��n� bilmi�lerdir.
Bu, �ocuklar�n genel bir kural� kazand���na g��l� bir kan�t olarak
g�r�nmektedir: Birden fazla �eyden s�z etti�inde s�zc��e "lar" (s)
ekle. K���k �ocuklar size bu kural� anlatamazlar, ama kendi
c�mlelerini �retirken onu kullan�rlar. Ayn� ara�t�rmadaki ba�ka
bir �rnek �ocuklar�n fiil formlar�n� yarat�rken kurallar� nas�l
izlediklerini soru�turdu. �ocuklara bir �ey yapan bir adam resmi
g�sterildi ve "Bu adam nas�l ziv yap�laca��n� biliyor. Bu adam ne
yap�yor?" (This man knows how to ziv. What is this man doing?).
�o
ocuklar yan�t verdiler: "Adam zivliyor." (He is zivving).

Psikoleng�istik�iler k���k �ocuklar�n konu�mas�ndaki hatalar�


inceleyerek, �ocuklar�n kurallar� ��karsad�klar� ve kulland�klar�
konusunda benzer kan�tlar buldular. �rne�in; bir �ocu�un
"Eve gitmektim" (I goed home) dedi�ini b�y�k olas�l�kla duymu�sunuzdur.
�ocuk, "gitmek" (go) �ngilizce'de kurald�� bir fiil
oldu�u halde, ge�mi� zaman yapmak i�in bir s�zc��e "tim" (ed)
ekle kural�na uymaktad�r. Bu t�r hatalar yapma e�ilimine a��r�
kuralla�t�rma denmektedir, ��nk� �ocuk dili sanki oldu�undan
daha sistemli ya da d�zenliymi� gibi almaktad�r.
d

K���k �ocuklar sesi tonlamay� ya da vurgulamay� y�neten


kurallar� da kaparlar. K���k bir �ocu�a "Nereye gidiyorsun?"
(Where are you going?) diye sorun, �ocuk "Eve gidiyorum" (I go
home) diye yan�tlayabilir. Ama "Kim eve gidiyor? (Who is going
home?) diye sorarsan�z �ocuk "Ben eve gidiyorum" (I go home)
diye yan�tlayabilir.*
d

* Okuyucu son d�rt �rne�i incelerken, �ngilizce'de �o�ulun s�zc��e "s"


ekleyerek yap�ld���n� ve bu harfin de okundu�unu, d�zenli fiillerin
�imdiki zaman�n� �ekerken fiil k�k�ne "ing" eklendi�ini, d�zensiz
fiillerin ge�mi� zaman�n� �ekerken fiil k�k�n�n de�i�ti�ini an�msamal�d�r.
D�rd�nc� �rnekte s�zc�kler �ocu�un vurgulamas�n� g�stermektedir (�.n.).

D�L GEL���M�NDE ��RENME KURAMI

Dil geli�imine ��renme yakla��m� davran���l���n ve toplumsal


��renmenin ilkelerini izler. �ocu�un toplumsal �evresinin
etkisini vurgular. ��renme kuramc�lar� ne s�zel geli�imle �zel
olarak ilgilenmi�ler, ne de bunun �zerinde fazla ara�t�rma yapm�lard�r.
Skinner'in klasik kitab� Verbal Behavior (1957) davran���
��renme ilkelerini dilin kazan�lmas�na uygulad�, ama
Skinner �zel varsay�mlar�n� kan�tlayacak ya da kan�tlamayacak
ara�t�rmalar y�r�tmedi. Dil sorunlar�n�n iyile�tirilmesiyle
u�ra�an bir�ok uzman ��renme yakla��m�n� yararl� bulmu�tur.
Sonu�ta, dil sorunlar� olan �ocuklar �zerinde pek �ok ara�t�rma
yap�lm�t�r.
y

��renme g�r��n�n �retme kuram�n�n baz� bo�luklar�n� doldurdu�u


g�r�lmektedir. Dil geli�iminin hangi y�nlerini bir g�r�
a��klamaya �al�makta, di�eri �al�mamaktad�r? Hangi etkiler
vurgulanmaktad�r? Her bir g�r��n dil geli�imini kolayla�t�rmak
i�in sahip oldu�u do�urgular nelerdir?

S�zc�kler i�in anlam�n kazan�lmas�. Bir s�zc�k d��n�n.


"Baba" s�zc���ne ne dersiniz? Ne "baba" derken ��kard���n�z
sesin tasarlad���n�z insanla i�sel bir ili�kisi vard�r, ne de "baba"
yazarken �izdi�iniz m�rekkep izinin. Baba s�zc��� �ok eskiden
mevcut k�lt�r taraf�ndan o anlama tahsis edilmi�ti. Siz bu anlam�
nas�l kazand�n�z? Neden birisi "baba" dedi�inde -ki bu sesi
kulaklar�n�z hemen kapt�- bu akl�n�za baban�z� ve bir adam�n
�o
ocuklar�yla ili�kisini getirmektedir?

Staats (1977) k���k �ocuklar�n s�zc�klerin anlam�n� klasik


ko�ullama arac�l���yla kazand���n� ileri s�rm�t�r. Bir k�pekle
yap�lan Pavlov deneyini an�ms�yorsunuz. K�pek yiyecek g�sterildi�inde
-bir ko�ulsuz uyaran- t�kr�k salg�lam�t� ve salg�
ko�ulsuz (��renilmemi�) tepki idi. Pavlov, yiyecek g�sterdi�i zaman
zil �alarsa, sonunda k�pe�in yiyecek olmadan zil sesiyle
salg� ��kard���n� buldu. Zil bir ko�ullu uyaran olmu�tu.�te bu
klasik ko�ullamad�r.
k

Staats, benzer bir s�recin �ocuk bir s�zc���n anlam�n� kazan�rken


de ortaya ��kt���n� d��nmektedir. Bir nesneye tekrar
tekrar ba�lanan bir s�zc�k ko�ullu uyaran olmakta ve "anlam�"
meydana ��kard��� i�sel duyguda ve duyusal tepkilerde yatmaktad�r.
m
��sel duygusal tepkiler (emotional responses) kalp h�z�ndaki,
solunum h�z�ndaki, g�zbebe�i geni�lemesindeki ve ba�ka
�eylerdeki de�i�ikliklerde yer alabilir. Pek �ok s�zc���n, anlamlar�na
ili�kin duygusal bir �geye sahip oldu�u g�r�lmektedir.
G�zel, ev, anne, demokrasi, �zg�rl�k, kirli, �irkin s�zc�klerini
d��n�n. Staats (1968) "hay�r" s�zc���ne duygusal anlam veren
ko�ullanmadan s�z etmektedir. �ocuk ba�ka bir kurabiyeye uzan�r
ve anne "hay�r!" derken eline vurur. Benzer birka� deneyimden
sonra vurmaya duygusal tepkisi "hay�r"a ko�ullan�r ve sadece
s�zc��� duydu�unda elini geri �eker, ��nk� bu vurma gibi
ayn� duygusal tepkinin bir b�l�m�n� ortaya ��kar�r.
a

K�rm�z� renk gibi bir uyarana i�sel duyusal tepkiler (sensory


responses) ayn� yolla "k�rm�z�" s�zc���ne ko�ullanabilir. Staats,
i�sel duyusal tepkilerin g�rsel, i�itsel ya da dokunsal imge
bi�imini alabilece�ini d��nmektedir. Siz de "ev" s�zc���nde bir
evin g�rsel imgesini al�yor musunuz? "���l�k" s�zc���nde bir
���l���n i�itsel imgesini al�yor musunuz?

S�zc�k da�arc���n�n ve s�zc�k telaffuzunun kazan�lmas�.


Ara�sal ya da edimsel ko�ullama ilkeleri de dil geli�iminin
a��klanmas�nda kullan�lmaktad�r. Edimsel ko�ullaman�n
temel bir ilkesi, peki�tirilen bir davran�, tekrar edilmeye e�ilim
g�sterir ilkesidir.

Fakat edimsel ko�ullama yeni bir davran��n kazan�lmas�n�


nas�l a��klayabilir? Bi�imlendirme denilen �eyle ya da istenen
davran�a yak�n yakla�t�rmalar�n (approximations) gitgide
peki�tirilmesiyle. Bi�imlendirme hayvanlarda a��k�a g�sterildi.
Bir g�vercininiz oldu�unu ve �zerine k�rm�z� bir ��k tutuldu�unda
tam bir �ember �izmesini istedi�inizi d��n�n. Ku�u ona peki�tire�
olarak yem sa�layan mekanizmal� bir kutuya koyuyorsunuz. K�rm�z�
���� yak�yorsunuz. G�vercin �zel bir neden olmadan biraz
sa�a do�ru d�nd���nde bir par�a yem b�rak�yorsunuz. G�vercin
yemi yedi�inde ���� s�nd�r�yorsunuz. Biraz sonra ���� yak�yorsunuz.
Ku� az�c�k sa�a d�ner d�nmez bunu hemen peki�tiriyorsunuz.
Sonunda g�vercin ne zaman ��k yansa sa�a d�necektir. Bu
�r�nt� bir kez yerle�ti�inde g�vercini yaln�zca daha fazla etraf�nda
d�nd���nde yemleyin ve isteklerinizi artt�rmay� s�rd�r�n.
Sonunda g�vercin ne zaman ��k yansa bir �ember �izecektir. Bir
davran�� onun birbirini izleyen yakla�t�rmalar�n� peki�tirerek
bi�imlendirmi� oldunuz.
b

��renme kuramc�lar� anababalar�n ve di�er ki�ilerin bebe�in


dilini bi�imlendirdi�ini d��n�rler. �lk bebeklikte konu�ma
sesleri b�y�k olas�l�kla �ocuk i�in hi�bir anlama gelmez ve n�tr
uyaranlard�r. Ancak anababalar �o�u zaman onu beslerken ya da
alt�n� de�i�tirirken bebe�in yan�nda konu�urlar. Bebek konu�ma
seslerini ve anababan�n di�er �zelliklerini olumlu duygularla
birle�tirir ve bu nedenle bunlar peki�tirilmi� olur (Staats, 1968);
konu�ma bebegin dikkatini gitgide daha fazla �eker.
k

Anababalar, konu�malar� ve bak�mlar� bir kez peki�tire�


olunca konu�may� bebe�in s�zel davran��n� ve geli�imini etkilemek
i�in kullanabilirler. Anababalar belki bebe�i �nce onlara
bakmaya, daha sonra agulamaya ve c�v�ldamaya peki�tirmekle
ba�l�yorlar. Bebe�in g�l�msemeleri �o�u zaman bu seslere e�lik
ediyor, b�ylece anababalar b�y�k olas�l�kla dikkatleriyle, kendi
g�l�msemeleriyle, konu�ma ve "b�c� b�c�"larla davran�� peki�tiriyorlar.

Daha sonra anababalar� art�k yaln�zca agulama doyurmaz


ve sadece kendi dillerine yak�n d�en sesleri peki�tirirler. B�ylece
di�er seslerin b�rak�ld��� varsay�l�r, ku�kusuz bu son c�v�ldama
evresine gelindi�inde olur. Anababalar ve karde�lerin bir
bebe�in seslenimini b�yle farkl� peki�tirme yoluyla etkilemek
i�in pek �ok olanaklar� vard�r ve b�ylece bebe�in ses birimleri
(phonemes) ya da dil sesleri derece derece bi�imlenmektedir.
(

Staats (1968) ayr�ca, �ocu�un seslerinin yeti�kinin konu�ma


seslerine yak�n yakla�t�rmalar haline geldi�ini, bunlar�n daha
fazla peki�tirme g�sterdi�ini, ��nk� yeti�kinin konu�ma seslerinin
peki�tirici oldu�unu �ne s�rm�t�r. Ger�ekten de, ara�t�rmalar
k���k bebeklerin insan konu�mas�n�, �o�u zaman annenin konu�mas�n�
di�er seslere tercih etti�ini g�stermektedir (Friedlander, 1970).
d

Ay�rt etmeyi ��renme de i�in i�indedir. Bebekler ses birimlerini


birbirinden ve dil-olmayan seslerden ay�rt etmeyi ��renmelidirler.
Ayr�msal peki�tirme ve bebe�in alg�sal ay�rt etme yeteneklerinin
bu ba�ar�y� etkiledi�i d��n�lmektedir.
b

�ocuk ses birimlerini bir kez telaffuz edebilince, anababalar


bir s�zc��e herhangi bir yakla�t�rmay� peki�tirirler; �ocuk "da
da" gibi ses veren bir �ey s�ylerse anabalar b�y�k olas�l�kla dikkat,
g�l�mseme ve �vg�yle tepki verirler. E�er �ocu�un ablas�n�n
ad� Mary ise �ocuk onu "Magve" olarak �a��rabilir. Ba�lang��ta
peki�tirmeyi hak etmek olduk�a kolayd�r, ama daha sonra anababalar
ve karde�ler yaln�zca daha iyi yakla�t�rmalar� bekler
ve peki�tirirler.
v

�ocuklar peki�tirmeyi kendi davran�lar�n�n do�al bir sonucu


olarak da elde edebilirler: Kendi sesleri yeti�kin s�zc�klerine
yakla�t�k�a daha kolay anla��l�rlar. David masay� g�sterip
"Eh eh!" derse, "mo yevo" dedi�indeki kadar kolayl�kla yiyecek
j�le alamaz. �ocuklar b�y�d�k�e bunun gibi bebek�e konu�malar
ho� kar��lanmaz. Anababalar �ocuklar�n�n yetenekli oldu�unu
g�rd�klerinde daha iyi yakla�malar� beklerler ve peki�tirirler.
B�ylece, bebeklerin toplumsal �evresinin kendi ilk s�zc�klerini
bi�imlendirmede ve dilin derece derece d�zelmesinde
�n
nemli bir rol oynad��� d��n�lmektedir.

�lemde bir ba�ka �nemli ilke taklit'tir. �ocuklar �ok b�y�k


taklit�ilerdir ve g�rd�kleri ya da tan�d�klar� herkes gizil bir
model'dir. �ocuklar, onlar�n ho�una gidecek bir �eye yani peki�tirece
sahip oldu�unu g�zlemledikleri modelleri olas�l�kla daha
fazla taklit ederler. Taklit etme bi�imlendirmeyi h�zland�rabilir;
��nk� �ocuklar, e�er onun i�in �nceden gerekli becerilere sahiplerse,
yeni davran�� hemen taklit ederler. Yeni bir s�zc���
yaln�zca s�z birimini ay�rt etme ve telaffuz etme yeteneklerinin
izin verdi�i �l��de kullanacaklard�r. �rne�in, Karen ablas�n� bir
par�a kek isterken ve al�rken g�zlemleyebilir. Ama b�t�n ses birimlerine
egemen de�ildir ve "kek"i "tet" olarak s�yler. Fakat
e�er �ocuklar yeni bir s�zc���n ses birimlerini kazan�rlarsa birazc�k
uygulamayla telaffuzu taklit edebilirler. Ayr�ca, taklit
giri�imleri peki�tirilirse olas�l�kla gelecekteki s�zc�k telaffuzlar�n�
taklit etmeye daha yetenekli olacaklard�r.
t
G�rd���n�z gibi, �ocu�un dil geli�imine ili�kin ��renme g�r��
peki�tirme, bi�imlendirme ve model olma arac�l���yla toplumsal
�evrenin etkisini vurgulamaktad�r. Staats (1971), baz� anababalar�n
bu s�re�leri desteklemekte di�erlerinden daha iyi olduklar�n�
belirtmektedir. Bunlar �ocuklar�n�n s�zel ilerlemesine
be�enmeyle ve sevecenlikle kendili�inden tepki g�steriyorlar ve
genellikle �ocu�un geli�im d�zeyine uygun bir d�zeyde pek �ok
s�zel uyar�m sa�l�yorlar. Di�er anababalar beslerken, y�karken
ya da alt�n� de�i�tirirken �ocuklar�yla konu�muyorlar ve dildeki
ilerlemelere olumlu tepkiler g�stermiyorlar. Bununla birlikte, bu
�rneklerde bile �ocuklar�n dili kapmas� i�in genellikle yeterince
model olma ve peki�tirme vard�r. Ancak Staats (1968), b�yle
�ocuklar�n s�zel beceriyi daha �ansl� ya��tlar� kadar �abucak ya
da kolayca ger�ekle�tiremeyece�ini ve daha fazla dil sorunu
ya�ayaca��n� tahmin etmektedir.
y

��renme g�r��n� destekleyen ara�t�rmalar. Normal


bebekler e�er rastlant�sal toplumsal peki�tirme al�rlarsa
seslenimlerinin miktar�n� �nemli �l��de artt�r�rlar (�rn., Rheingold
ve ark., 1959). ��renme kuramc�lar� rastlant�sal peki�tirmenin
uygun gramer geli�iminde etken oldu�unu da d��nmektedirler.
Bununla birlikte, ara�t�rmalar anababalar�n �ocuklar�n� do�ru
gramer kullanmaya mutlaka peki�tirmediklerini g�stermektedir.
Gramer a��s�ndan do�ru olmasa bile daha �ok �ocu�un anlat�m�n�n
do�rulu�unu �d�llendiriyor g�r�nmektedirler (Brown
ve ark., 1969). �rne�in, anne "Oyuncaklar�n� ne yapt�n?" diye
sormaktad�r. K���k �ocuk "Onlar� kald�rd�md�." (I putted them
away) diye yan�tlamaktad�r. Anne de "�yi" demektedir. (Oysa
put fiili ge�mi� zamanda -ed eki almaz, �.n.) E�er bir �ocuk b�yle
hatalar yapmak i�in a��k�a �ok b�y�kse anababa anlat�m�n do�rulu�una
bakmaks�z�n grameri d�zeltmelidir.
b

Taklit ve peki�tirme dil geli�iminde etken g�r�nmekle birlikte,


s�reci tam olarak a��klamazlar. �ocuklar kendi yeni seslerini
�ok erkenden �retirler. K���k �ocuklar taklit etmedikleri ve
taklit etmeye hi�bir zaman peki�tirilmedikleri telgraf c�mleleri
kurabilir ya da gramer hatalar� yapabilirler. Peki�tirmenin dil
geli�imini kolayla�t�rd��� ger�e�i �ocuklar�n konu�may� ��renmeleri
s�ras�nda neler oldu�unu a��klamaz. Benzer bi�imde, �retme
yakla��m� da dil geli�iminin pek �ok y�n�n� a��klamadan
b�rakmaktad�r.

Baz� davran���lar insan-olmayan primatlar�n da bir t�r


"dil" ��rendiklerini g�sterdiler. �empanzelere ve maymunlara,
ko�ullanma ve taklit etme yoluyla, simgelerle ileti�im kurmak
��retilmi�tir. Onlar�n dili kazanmalar�n� insan�nkiyle kar��la�t�rmak
ayd�nlat�c� olmaktad�r.
a

Dil sorunlar� ue ��renme g�r��. Lovaas (1967) dili ��retmedeki


davran��� ilkeleri otistik �ocuklara uygulayan ilk
ara�t�rmac�lardan biriydi. O ve arkada�lar� deneme ve yan�lma
yoluyla bu �ocuklara dilin normal k���k �ocuklar�nkine �ok benzer
bir s�rayla ��retilmesi gerekti�ini buldular. �rne�in, i�e bir
�ocu�a s�zc�kleri telaffuz etmeyi ��retmekle ba�layamad�lar.
E�er �ocuk geli�imsel olarak tepki vermeye yetenekli de�ilse
peki�tirmenin �ok az yard�m� olmaktad�r. B�ylece ara�t�rmac�lar
i�e ba��ndan ba�lamak zorunda kald�lar: �ocu�u yaln�zca
e�iticinin y�z�ne dikkat etmeye peki�tirmekle ba�lamak. �ocuklar�n
�o�u toplumsal peki�tirmeye yan�t vermedi�i i�in ba�lang��ta
yiyecekle �d�llendirildi. �ocuklar bir kez e�iticiye dikkat
etmeyi ��rendi�inde, herhangi bir kendili�inden seslenim i�in,
sonra da e�iticinin ��kard��� bir sesi taklit etmek i�in peki�tirildiler.
�ocuklar sesleri telaffuz edebildiklerinde bu seslerden
yap�lm� s�zc�kler �retmek i�in peki�tirildiler. Edimsel ko�ullama,
istemli, planl�, sistemli bir bi�imde i�in i�indeydi.
i

�ocuklar s�zc�kleri telaffuz etmeyi ��rendikten sonra onlar�n


anlamlar�n� kazanmay� ve onlar� gramer a��s�ndan do�ru
c�mlelerde nas�l birle�tireceklerini ��renmelidirler: Bu sonuca
ula�mak i�in bir �ocu�a, �ocuk etiket ile nesne aras�nda ba�lant�
kurmaya ba�lay�ncaya kadar bir nesne i�in etiket ya da s�zc�k
tekrar tekrar g�sterildi. Nesnenin ad�n�n soruldu�u �ocuk bunu
do�ru olarak s�yledi�inde peki�tirildi. Bu yolla �ocuklar bir�ok
ortak nesnenin, bedenlerinin b�l�mlerinin ve insanlar�n adlar�n�
��rendiler. Ondan sonra, basit ili�kiler i�in k�sa c�mleler ya da
s�zc�kler ��retildi. �rne�in, e�itici tekrar tekrar "K�p� kutuya
koydum" dedi ve yapt�. Sonra �ocuklara "K�p nerede?" diye soruldu.
E�er "kutuda" diye yan�t verirlerse peki�tirildiler. G�n�m�zde
��renme ilkeleri dil geli�imi sorunlar�n� ��zmek i�in �zel
e�itimciler ve bebek uyar�m programlar� taraf�ndan yayg�n olarak
kullan�lmaktad�r.
k

D�L VE B�L��

Dil ve bili� birbirine nas�l ba�lanmakta ve kar��l�kl�


ba��ml�l�klar� nas�l kurulmaktad�r? Bu g�� bir sorudur. Ku�kusuz
dil geli�imi pek �ok bili�sel beceriyle ilgilidir; bunlar�n aras�nda
konu�ma seslerini ay�rt etme ve an�msama yetene�i, dili dinleyerek
kurallar� ke�fetme yetene�i, kavramlar� ses �r�nt�leriyle
birle�tirme yetene�i, ses ��karmaya esas olan kaslar� kontrol
etme yetene�i, d��nceleri s�zc�klere d�n�t�rme yetene�i vard�r.
e

�te yandan, dil becerileri bili�sel geli�imi nas�l etkilemektedir?


Ku�kusuz dil bilgi ileti�imini, �zellikle soyut bilgi ileti�imini
kolayla�t�rmaktad�r. E�er bir �ocu�un dil g��l�kleri varsa,
bunlar okulda b�y�k g��l�klere neden olabilirler.
b

SAP�R-WHORF VARSAYIMI

�ki antropolog dilbilimci, Edward Sapir ve Benjamin Whorf,


birbirine son derece kar��t k�lt�rlerde yapt�klar� dil ve bili�
ara�t�rmalar�ndan, birbirinden ba��ms�z olarak, dilin d��nceyi
belirledi�i varsay�m�na ula�t�lar. Bu varsay�m, Sapir-Whorf
varsay�m� olarak adland�r�lmaktad�r.
v

Bu varsay�m�n ge�erli�ine ili�kin ara�t�rmalar �eli�kili sonu�lar


verdi. �rne�in, Eskimolar�n kar i�in yumu�akl���na, �slakl���na,
buz gibili�ine ve di�er �zelliklerine ba�l� olarak farkl�
s�zc�klere sahip olmalar� ger�e�i, �e�itli t�rde karlar hakk�nda
kolayca konu�malar�na ve belki de d��nmelerine olanak sa�lamaktad�r.
Ancak, gerek duydu�umuzda de�i�tire�leri kullanarak
(�slak kar, yumu�ak kar, s�k�t�r�lm� kar gibi) biz de farkl� kar
t�rlerinden s�z edebiliriz. Bu nedenle Sapir-Whorf varsay�m�n�n
hafifletilmi� bir versiyonu gitgide daha fazla tan�nmaktad�r.
Bu varsay�m dilin d��nceyi belirlemedi�ini, ama bizi �zel y�nlerde
d��nmeye daha fazla haz�rlad���n� belirtmektedir (Cromer, 1976).
�nceleri, d��ncenin sesalt� (subvocal) konu�man�n bir bi�imi
oldu�u ve d��nme s�ras�nda g�rtlaktaki hareketin saptanabilece�i
varsay�m� ileri s�r�lm�t�. Ancak sonraki deneyler b�t�n
d��ncelerin dile ba�l� olmad���n� g�sterdi.

D�L�N KAZANILMASINA �L��K�N B�L��SEL VARSAYIM

Yeni bir ara�t�rma alan�, �ocuklar�n d��ncelerinin, kavramlar�n�n


ve niyetlerinin incelenmesini, bunlar�n dili geli�tirmeleri
a��s�ndan ele almay� vurgulamaktad�r. Cromer (1976), k���k
�ocuklar�n ilk s�zc�klerini kazanmaya etkin olarak kat�ld�klar�,
yaln�zca kullanmaya geli�imsel olarak haz�r olduklar� kavramlar�
anlatan s�zc�kleri kullan�yor ve b�y�k �l��de �imdiden
anlad�klar� kavramlara uygulanabilir s�zc�kleri taklit ediyor
g�r�nd�kleri ara�t�rma kan�tlar�n� g�zden ge�irmektedir. Bu, ilk
dil kazan�m�n�n ilk bili�sel geli�ime ba�l� oldu�u d��ncesi dil
kazan�m�na ili�kin bili�sel varsay�m olarak adland�r�lmaktad�r.
Bu g�r� �ocuklar� edilgin al�c�lar olarak g�ren �retme ve
��renme g�r�lerinden ayr�lmaktad�r. Bili�sel g�r�, �ocuklar�
kavramlar� ve anlay�lar� geli�tiren ve sonra demek istediklerini
s�yleyen s�zc�kleri ve c�mle yap�s�n� etkin olarak kapan varl�klar
olarak g�rmektedir. �ocuklar s�zc�kleri bulamad�klar� ya
da telaffuz edemedikleri zaman onlar� kendileri yarat�rlar.
d

K���k �ocuklarla ilgili g�zlemler, onlar�n dili genellikle bir


kavram� onu geli�tirdikten hemen sonra ifade etmek i�in kazand�klar�n�
ortaya koydu (Brown, 1973). �rne�in, bir �ocuk, Angela,
"sahip olma" kavram�n�, onu s�zc�klere do�ru olarak yerle�tiremeden
�nce a��k olarak anlam�t�. Angela, "Anne ayakkab�" (Mama shoe)
ve "Enci bat bat" (Angie bee bee) dedi�inde, a��k�a "Annenin
ayakkab�s�" (Mama's shoe) ve "Angie'nin battaniyesi"
(Angie's blanket) demek istemi�ti. (T�rk�e �rnekleri daha k�sa
ve tek heceli s�zc�klerle yapmak gerek, �.n.). Ba�ka bir durumda
k���k bir �ocuk, ba�ka �eyler yan�nda, "daha fazla" ve "daha
az" kavramlar� konusunda s�nand�. Ara�t�rmac� biri di�erinden
a��k�a b�y�k iki �ekerleme y���n� olu�turdu. �ocuktan "daha fazla
�ekerleme olan� g�stermesi" istendi. �ocuk ba�aramad�. Ama
ara�t�rmac� kalk�p giderken �ocu�a y���nlardan birini al�p eve
g�t�rebilece�ini s�yledi. �ocu�un hangisini ald���n� tahmin edin!
A��k�a, �ocuklar kavramlar� onlar� ifade eden s�zc�kleri anlamadan
�n
nce, �o�u onlar� pek s�ylemeden �nce geli�tirmektedirler.

Cromer (1976), �ocuklar�n kazand��� dil formlar�n�n yaln�zca


onlar�n kavram geli�imine ba�l� olmad���na, ayn� zamanda dil
formunun kendisinin gramatikal karma��kl���na ba�l� oldu�una
ili�kin ara�t�rma kan�tlar�n� da g�zden ge�irdi. �rne�in, iki dilin
konu�uldu�u bir evdeki �ocuk, bir dildeki m�lkiyet formunu
s�ylemeyi di�erindekinden biraz daha erken ��renebilir; ��nk�
birincideki m�lkiyet s�zc�kleri tek bir ortak s�zc��e yap�lan tak�yla
olu�ur, di�erinde ise iki s�zc��e yeni tak�lar gerekir.
o

�ZET

Bili�sel geli�im, kavramlar�n, d��nme yeteneklerinin,


belle�in, ak�ly�r�tmenin ve ba�ka �e�itli i� zihinsel i�levlerin
geli�imini tan�mlar. �lk bili�sel, alg�sal ve hareketsel geli�imler
birbiriyle yak�ndan ili�kili ve birbirine ba��ml�d�r.
Ba�lang��ta bebek, do�u�tan alg� tercihleri'ne ba�l� olarak
�evresinin �zel y�nlerine se�ici bi�imde dikkat eder. Daha sonra,
kenar �izgisi (contour), bi�im (form), kar��tl�k (contrast) ve hareket
(movement) i�in bu tercihler, nesneler ve insanlar konusunda
geli�en temel kavramlar'a (i� zihinsel tasar�mlar) yard�mc� olmaktad�r.
Ancak, alg�sal tercihler ��renmeden ve deneyimden
gitgide etkilenmektedir.
g

Bir kavram�n geli�imi, kavrama ili�kin bir dizi �rne�i a�an


de�i�mez bilgi'nin soyutlanmas�yla ilgili g�r�nmektedir. Al�ma
ilk ilkel kavram geli�iminin bir belirtisidir.
i

K���k bebekler, zengin kenar �izgisi, bi�imi ve hareketi


nedeniyle �nce insan y�z�n�n �ekimine kap�l�rlar. Bebekler tan�d�k
ki�ilerle ilgili kavramlar geli�tirdik�e yabanc�lar� ay�rt etmeye
ba�larlar ve pek �ok bebek sekiz ay dolaylar�nda yabanc�
kayg�s� g�sterir.
k

�lk iki y�lda olduk�a sabit bir s�ralama i�inde geli�en nesne
kavram�, nesnelerin uzayda yer tutan ve "ortadan kaybolmayan"
varl�klar oldu�unun anla��lmas�n� i�erir.
v

Piaget'ye g�re duyu-hareket �emalar�, d��nme ve problem


��zme gibi daha sonraki zihinsel s�re�lerin temelidir. Piaget bebekli�i
duyu-hareket d�nemi olarak (do�umdan yakla��k iki ya��na
kadar) niteler. Bir duyu-hareket �emas�, bebe�in �evresiyle
etkile�ime girmek i�in kulland��� �rg�tl� bir eylemdir ya da eylemler
s�ralamas�d�r. Duyu-hareket zekas� yayg�n anlamdaki
irdeleyici zeka ya da d��nsel zeka de�ildir. Bebekler daha �ok
�evrelerindeki nesneleri "bildiklerini" onlar �zerinde uyum sa�lay�c�
ve tekrarlanabilir duyu-hareket �emalar�yla eylemde bulunarak
g�sterirler; bu �emalar �z�mleme ve uyma'n�n tamamlay�c�
s�re�leriyle geli�ir ve e�g�d�ml� hale gelirler.

Dil geli�imi bir dizi tan�nabilir evreden ge�erek olu�ur.


Dil�ncesi geli�im �� evre i�erir: 1. evre a�lama, 2. evre agulama,
3. evre c�v�ldama. Yenido�an, hem al�c� hem �retici s�zel
kapasitelerle geli�meyi ba�lat�r; bunlar�n i�inde konu�ma seslerine
dikkat etme ve bunlar� ay�rt etme yetene�i, incelmi� sinir-kas
konu�ma donan�m� yer al�r.
k

Dilsel geli�im, 4. evreyi: t�mc�mle ya da tek s�zc�kl� c�mle,


5. evreyi: telgraf konu�mas� ve 6. evreyi: c�mlelerin uzunlu�unun
gitgide artmas�, �ekimler'in kullan�lmas� ve yeti�kininkine
yak�n gramer, i�erir.
y

Psikoleng�istik�iler dil geli�iminde �retme kuram�'n�


savunurlar; bu g�r� bebeklerin konu�ma dilini do�u�tan bir ��z�mleme,
yap�s�n� ke�fetme ve daha sonra bu yap�y� konu�mada
kullanma yetene�ine sahip oldu�unu varsayar. Bu varsay�m
do�u�tanl�k varsay�m� olarak adland�r�l�r.
d

Buna kar��l�k. ��renme kuram�, bebekteki dil davran��n�n


bi�imlendirilme'sinde ve bebe�in taklit etmesi i�in dili model
almada toplumsal �evrenin etkisini vurgular.
a

Sapir-Whorf varsay�m� dilin d��nceyi belirledi�ini ileri


s�rer. Dili kazanmada bili�sel varsay�m, dili kazanmaya etkin
olarak kat�ld�klar� i�in �ocuklar�n d��ncelerini, kavramlar�n�
ve niyetlerini vurgular.
v

:::::::::::::::::

YED�NC� B�L�M

iLK TOPLUMSAL GEL���M

Anababalar ve �ocuklar� ilk kez ili�ki kurduklar�nda, bu


genellikle o kadar do�al oluveriyor g�r�nmektedir ki, bu s�reci
bir ger�ekmi� gibi almak �ok kolay olmaktad�r. Oysa,
�ocuklar�na bakmayan ya da onlar� terkeden, onlar� d�ven ya da
yakan anababalar oldu�unu okumu� ve b�yle �eyleri nas�l
yapabildiklerini merak etmi�sinizdir. Annenizin ya da baban�z�n size
k�z ya da erkek karde�inizden farkl� davranmas� �zerinde kafa
yormu� olabilirsiniz. Bebeklerle onlara bakan ki�iler aras�ndaki
ili�kinin kurulmas�yla, tan�mlanmas�yla ve korunmas�yla ilgili
pek �ok etken vard�r.
p

Toplumsal terimi, birbirine tepki veren, b�ylece birbirinin


davran��n� etkileyen iki ya da daha fazla insan aras�ndaki
ili�kiyi ya da etkile�imi anlat�r. �ocuk psikologlar� uzun s�re yanl�
bir bi�imde yaln�zca anababalar�n ve bak�c�lar�n bebeklerinin
ya da �ocuklar�n�n toplumsal geli�imini nas�l bi�imlendirdikleri
�zerinde yo�unla�t�lar (Bell ve Harper, 1977). �imdi farkediyoruz
ki, bebek de yeti�kinlerin davran��n� �nemli �l��de etkilemektedir
ve anababay� anababal�k i�in e�itmede �nemli bir rol oynamaktad�r.
Geli�en bebe�in ve anababan�n ya da bak�c�n�n birbirini
dinamik ve kar��l�kl� bir ili�ki i�inde nas�l etkiledi�i sorusu bu
b�l�m�n konusudur. �nceki iki b�l�mde oldu�u gibi, dikkatimizi
do�umdan ba�lay�p yenido�ana, iki ya��ndan ge�erek k���k �ocu�a
odakla�t�rmay� s�rd�rece�iz.
o

BA�LANMA S�REC�

Ba�lanma terimi, bebeklerle anababalar aras�nda duygusal


olarak olumlu ve kar��l�kl� yard�m edici bir ili�kinin kurulmas�n�
belirtir. �li�ki uygun bi�imde i�ledi�inde, yeti�kinler kendilerini
bebeklerine uydururlar ve bebekler de yeti�kinlere gereksinmeleri
hakk�nda ipu�lar� verirler. Yeti�kinler bebeklere
hizmet ederler, bebeklerin ho�nutluk g�sterisi de do�ru �eyler yapan
yeti�kinler i�in geribildirim olarak i�ler; bebekler anababalara
yan�t verirler, anababalar da bebeklere. Sonra bebekler yeti�kinlere
g�ven geli�tirirler ve yeti�kinler de anababa olarak yeteneklerine
g�ven ve bebeklerine kar�� iyi duygular kazan�rlar.

BA�ARILI BA�LANMAYA KATKIDA BULUNAN ETKENLER

Kendinizi yeni do�mu� bir bebe�in babas� ya da annesi olarak


g�rmeye �al��n. �lk tepkinizi ne etkileyebilirdi? Ku�kusuz
deneyiminiz ve bilginiz �nemli olacakt�r; ama �nce, ya�am�
s�rd�rme de�erleri nedeniyle hayvanlarda ve insanlarda geli�ebilen
baz� olas� do�u�tan etkenleri inceleyelim.
b

Do�u�tan etkenler. Hayvanlarda kendi �zel t�rlerini s�rd�rmeye


yard�m eden uyumsal davran�� ve davran�sal e�ilimleri
inceleyen etologlar, dikkatimizi �nce ya�am� s�rd�rmekle ilgili
do�u�tan etkenlerin insandaki anababa-bebek ba��nda da
i�leyebilece�i olas�l���na �ektiler.

Anababa ile yavrusu aras�ndaki ili�kinin kurulmas�nda do�u�tan


davran��n �nemi ve genellikle do�umdan hemen sonra bir
en uygun d�nem'in varl��� �e�itli hayvan davran�lar�nda kan�tland�
(Scott, 1958). �rne�in, kaz yavrular� g�rd�kleri ilk hareketli
nesneye -genellikle annelerine- bir ba�lan�m (attachment)
olu�tururlar ve kendi ba�lar�na y�z�nceye kadar onu sadakatle
izlerler. Civcivlerde ve �rdek yavrular�nda da ortaya ��kan bu
ba�lan�m t�r�ne iz b�rakma ad� verilir (Lorenz, 1958). Bu, ya�am�
s�rd�rme de�eri nedeniyle geli�mi�tir ve ba�lang��ta �zel olarak
"toplumsal" de�ildir; ��nk� ille de anne taraf�ndan de�il, hareket
eden herhangi bir nesnenin uyar�m� taraf�ndan ba�lat�labilir.
e

Memelilerde bir bebe�in annesine ba�lan�m�n�n kurulmas�


genellikle daha az kal�pla�m�t�r. Bununla birlikte, t�rden t�re
de�i�en en uygun d�nemlerin ve i�g�d�sel davran�lar�n �nemli
oldu�u g�r�lmektedir. K�r ve sa��r do�an k�pek yavrular� i�in en
uygun zaman yakla��k ��-sekiz hafta aras� olarak g�r�nmektedir
(Scott, 1958). Pek �ok memeli t�r�nde anneler yavrular�na hemen
do�umdan sonra ba�lan�rlar. E�er inekler ve ke�iler yavrular�ndan
do�umda ayr�l�rlarsa, anne yavruyu reddedebilir ve sonra
birle�tiklerinde onu emzirmeye izin vermez.
b

Evrim �l�e�indeki daha �st t�rlerde, daha �ok ��renme ve


deneyim anababa davran��n� etkiler. Harlow (1958) bebek maymunlar�
annelerinden ay�rd� ve onlar� kar��la�t�r�labilir yal�t�lm�
ortamda b�y�tt�. Maymunlar yeti�kin olduklar�nda normal
cinsel davran�a yeteneksizdiler; yapay olarak d�llenip do�um
yapt�klar�nda yavrular�yla ba�lan�m kuramad�lar ya da onlar�
besleyemediler; bazen de onlar� istismar ettiler.
b

�nsanlarda da -her ne kadar daha karma��k ise de- buna


benzer bir d�nem olabilir. Fennel ve arkada�lar� (1974) iki anne
grubundaki anne davran�lar�n� incelediler. Birinci gruptakiler,
yenido�anlar�n ellerine hemen verildi�i ve onlarla do�umdan
sonraki ilk �� g�nde yo�un etkile�ime girmelerine izin verilen
annelerdi. �kinci gruptakiler, bebeklerine do�umda �ok k�sa s�re bakan
ve bir daha ancak kimlik saptama amac�yla saatler sonra
bakan, sonra onlar� ancak her d�rt saatte bir yirmi dakikal�k
emzirme s�ras�nda (Amerikan hastanelerinde ola�an) g�rebilen
annelerdi. Bir ay ve bir y�l sonra bebekleriyle erkenden uzun s�re
temas kurmu� anneler onlara daha ba�l� g�r�n�yorlard�. �ocuklar�n�
onlardan ayr�ld�klar�nda �zlediklerini daha s�kl�kla bildirmi�lerdi
ve olas�l�kla onlar hakk�nda daha fazla konu�uyorlard�.
Ayn� anneler bebeklerin muayenesinde doktorlara kat�lmaya,
a�lad�klar�nda onlar� yat�t�rmaya ve onlarla konu�maya
e�ilim g�sterdiler.

Herhangi bir zamanda hepsi e�it etkide bulunmayan �e�itli


etkenler olas�l�kla bak�c� annelik davran��n�n uyar�lmas�nda
yer al�rlar. Hayvanlarla yap�lan ara�t�rmalardan ve Kennel'in
�al�mas�ndan ��kart�lan sonu�larla, do�umdan sonraki ilk saatlerde
ve g�nlerde bebekle bedensel temas�n ilk ba�lanmaya �ok
�nemli katk�s� oldu�unu anlayabiliyoruz. Bu g�r� do�al �ocuk
do�umu y�ntemleri lehine �ok g��l� bir kan�tt�r. Annenin uyu�turuldu�u
yerde ne o, ne de bebe�i birbirine en iyi tepkiyi verebilir.
y

Fakat, ya baba ve ba�lanma konusu? Babal�k davran�� �ok


fazla ara�t�rma oda�� olmad�; ama �ocuklar�n�n birinin do�umunda
bulunan ve bebe�i tutmas�na izin verilen babalar, bu bebe�e,
do�umuna tan�k olmad�klar� bebekten daha b��l� bir ba�lan�m
g�sterdiklerini bildiriyorlar genellikle. Belki de yeti�kin erkekler
ve kad�nlar benzer do�u�tan bak�c� e�ilimlere sahiptirler,
ama toplumsalla�ma kad�ndaki bu tepkileri daha fazla artt�rmakta
ve erkektekine de engel olmaktad�r.
v

Baz� etologlar insanlar�n bebe�in g�r�n�m �zelliklerini (baby


features) �ekici bulduklar�n� ve onlara olumlu tepki vermeye e�ilim
g�sterdiklerini d��nmektedirler. �nsan ve di�er hayvan t�rlerinin
yavrular�nda ortak bebek y�z �zellikleri g�r�rs�n�z. Al�n
geni� ve ileri ��k�kt�r, g�zler ve yanaklar da geni�tir; burun, a��z
ve �ene k���kt�r. Ba� bedenle orans�z bi�imde b�y�kt�r, omuzlar
k���kt�r, kar�n yuvarlak ve f�rlakt�r. Lorenz (1965) bebe�in g�r�n�m
�zelliklerinin sevecenlik uyand�rd���n�, bunun ya�am� koruma
de�erinin a��k oldu�unu ileri s�rmektedir. Bununla birlikte,
insanda deneyim ve ��renme do�u�tan e�ilimi artt�rabilir ya da
zay�flatabilir. �rne�in, bebekleri �ekici bulmayan, hatta onlardan
ho�lanmayan insanlar tan�yabilirsiniz.
h

Bebe�in g�r�n�m �zelliklerine ek olarak, bir bebe�in bedeninin


g�r�n�� ve hareketleri de yeti�kine bebe�in �aresiz ve ba��ml�
oldu�u duygusunu verir. B�ylece g�r�n� ve hareket de
yeti�kinlerin bak�c� tepkilerini uyarmaya yard�m edebilir (Bell,
1979). Ancak, baz� do�u�tan e�ilimler bizim t�r�m�zde evrimle�mi�
g�r�nmektedir, ��nk� bunlar bebekle anababa aras�ndaki sevgiyi
kolayla�t�rmakta ve b�ylece ya�am�n s�rmesini desteklemektedir.
k

Tepki davran�lar. Bebekler g�r�n�lerinin yan�s�ra, yeti�kinlerle


ilk etkile�imi ba�latt��� ve kolayla�t�rd��� g�r�len
do�u�tan e�ilimlere sahiptirler. Bebeklerin onlara en �ok yarayan
davran�lar�, onlara bakan yeti�kinlerde tepkiler ortaya
��karan ve yeti�kinlerin de bebeklerden tepki almas�n� sa�layan
davran�lard�r.
d

Refleks davran�lar. Refleksle ilgili daha �nceki tart�malar�m�zdan,


bir bebe�in yana��na ya da dudaklar�na dokunuldu�unda
k�kseme ve emme tepkilerinin ortaya ��kt���n� an�msayacaks�n�z.
Bu tepkiler ba�lanmaya yard�mc� olabilir; ��nk�,
�rne�in anne a� olan bebe�ini memesiyle uyard���nda ve bebek
onun dolu memesinin rahats�zl���n� giderdi�inde kar��l�kl� bir
kolayla�t�rma ya�ant�s� var demektir. Ayr�ca, bedensel temas
ikisinin de ho�una gidebilir. Ba�lanma genellikle, gerek annenin
memesiyle gerek baban�n tuttu�u biberonla yap�lan besleme eylemiyle
a
artar.

Yakalama refleksi de yeti�kinle bebek aras�ndaki ba�lanma


s�recinde yer alabilir. K���k bir bebek anababas�n�n parma��n�
s�k�ca tuttu�unda, bu yaln�zca bir reflekstir. Ama anababa
b�yle bir tutma eylemini olumlu bir toplumsal tepki olarak yorumlayabilir
ve bu tepkiyi ortaya ��karmak i�in zaman harcayabilir.
v

A�lama. A�lama �nemli bir do�u�tan davran� yetene�idir,


��nk� bir gereksinmeyi g�sterir; bebek a�, ��m� olabilir ya
da bir yerine i�ne batm�t�r. Her ne kadar ilk deneyimler ne zaman
ve nas�l a�layacaklar�n� etkilerse de, bebeklerin a�lamay�
��r
renmeleri gerekmez.

Pek az ses bir bebe�in a�lamas� kadar cesaret k�r�c�d�r ve biz


etologlar�n inand��� gibi �zellikle bebe�in a�lamas�yla uyar�lmaya
do�al bir e�ilim g�steriyor olabiliriz. Anababan�n hissetti�i
kayg� bebe�in gereksinmelerine dikkat ettiklerinde hafifler.
Bebek a�lamay� keser ve b�ylece anababay� bak�m vermeye peki�tirir.
Bu, iyi e�g�d�mlenmi� bir etkile�im s�ralamas�n� olu�turur;
a�layan bir bebe�in do�u�tan davran�� yeti�kini etkiler,
yeti�kin de k�smen do�u�tan tepki vermektedir.
y

Beden temas�. Bir yeti�kin a�layan bir bebe�i kald�r�p


tuttu�unda ve bebek tepki olarak rahatlad���nda, beden temas�
yeti�kinde de olumlu bir tepki yarat�yor g�r�nmektedir. Freedman
(1971), insanda beden temas�ndan do�u�tan bir haz alma e�ilimi
bulundu�unu, bunun da bebekle anababa aras�ndaki ba�lan�m�
artt�rabilece�ini ileri s�rm�t�r.
a

G�l�mseme ve c�v�ldama. G�l�mseme ve c�v�ldama ba�lanma


i�in �nemli ek bir do�u�tan e�ilim olarak g�r�nmektedir.
Etologlar, insan g�l�msemesinin b�t�n k�lt�rlerde ortaya ��kt���n�
ve her yerde olumlu tepki uyand�rd���n� belirtmektedirler.
K�r bebekler bile g�l�mser, ku�kusuz bu da davran��n do�u�tan
oldu�unun g��l� bir belirtisidir (Eibl-Eibesfeldt, 1970). Bununla
birlikte, g�l�msemenin miktar� her k�lt�r�n ona verdi�i de�ere
ba�l�d�r (Gardiner, 1972).
b

�ki ayl�ktan k���k bebekler i�in g�l�mseme ve c�v�ldama


ger�ek "toplumsal davran�lar" de�ildir. Bu ya�taki g�l�mseme,
insanlar�n kendisinden �ok, yaln�zca �ok y�ksek bir ses ya da iki
noktal� bir �ember gibi son derece kar��t uyaranlarla ortaya ��kar
(Bower, 1977). C�v�ldama da benzer bi�imde ba�lat�l�r. Bununla
birlikte, g�l�mseme ve c�v�ldama yeti�kinlerde olumlu tepkiler
yarat�r ve bu nedenle anababa-�ocuk ili�kisinin geli�iminde
�n
nemlidir.

G�rsel tepki. Anababalar bir bebek onlara dikkat etti�inde


de haz duyabilirler. Bebekler insan y�z�n�n �ekimine kap�l�yor
g�r�n�yorlar; ama yeni ara�t�rmalar dikkatlerini �eken �eyin
insan y�z�n�n kendisi olmad���n�, ama insan y�z�n�n bi�imi, s�n�r
�izgisi, kar��tl��� ve hareketi oldu�unu g�stermektedir (Kagon,
1970; Bower, 1977). Bu tepki iyi i�lemektedir; ��nk�, ba�lang��ta
toplumsal olmayan do�u�tan alg�sal tercihler bebe�in dikkatinin
insana �ekilmesine yard�m etmektedir, b�ylece toplumsal etkile�imin
geli�imini kolayla�t�rmaktad�r.
g

Bebekler iki ayl�k olmadan �nce, b�y�k olas�l�kla, insan y�z�n�n


kendisine oldu�u kadar, hareket eden ya da insan y�z�ne
kar��t olan ve benzerlik olu�turan g�rsel uyaranlara da dikkat
ederler (Kagan, 1970). �ki ile d�rt ay aras�nda bulan�k bir y�z
kavram� geli�tirirler ve y�zlere g�l�mserler; dikkatleri �zel olarak
"toplumsal" olmu�tur.
"

Bebekler �zel g�zg�ze temasa bir ay dolay�nda ba�larlar,


anababalar s�k s�k "�imdi oynamaktan ho�lan�yor" derler
(Wolft, 1973). Baz� ara�t�rmac�lar g�z temas�n�n ba�lanma i�in
son derece �nemli oldu�unu d��nmektedirler. Yeti�kinler bir bebekle
etkile�imden, bu ger�ekten kar��l�kl� ve toplumsal hale
geldi�inde olas�l�kla daha fazla haz duymaktad�rlar.
g

�stekli ve g�n�ls�z etkile�imler. Bell (1974), �ocuklarla


bak�c�lar� aras�nda, istekli ve g�n�ls�z iki genel etkile�im t�r�
betimlemektedir. G�n�ls�z sistemde yeti�kinler yaln�zca s�k�nt�dan
ka��nmak ya da s�k�nt�y� sona erdirmek i�in gerekeni yaparlar.
A�lamas�n� sona erdirmek i�in bebe�i beslemek bunun bir �rne�idir;
bebe�i a�l�ktan uzak tutmak da g�n�ls�z etkile�imdir.
�stekli sistemde yeti�kinler �ocuklar�yla istedikleri i�in ve sonu�lar�
ho�lar�na gitti�i i�in etkile�im kurarlar. �rne�in, yeti�kin
bebe�i c�v�ldamaya ve g�l�msemeye k�k�rt�r ve bu tepki ortaya
��kt���nda yeti�kin g�l�mser ve konu�ur, bu da daha fazla
g�l�msemeye ve c�v�ldamaya k�k�rt�r. Yenido�anda ve k���k
bebekte etkile�imlerin �o�u g�n�ls�zd�r. Bununla birlikte, bebekler
b�y�d�k�e istekli etkile�ime girmeye gitgide yetenekli olurlar,
bu da bili�sel ve hareketsel geli�imi kolayla�t�rabilir.
b

Etkile�imli oyun. Ba�lang��ta anababa-�ocuk etkile�iminin


�o�u �ocuk bak�m g�r�rken ortaya ��kar; ama etkile�imli oyun,
anababalar bebe�in onlar�n davran��na nas�l yan�t verdi�ini,
bebe�i neyin heyecanland�rd���n�, c�v�ldama ve agulamay� ya
da g�l�mseme ve tekmelemeyi neyin uyard���n�, bebe�i neyin
yat�t�rd���n�, dikkatini neyin �ekti�ini derece derece ke�fettik�e,
bak�ma e�lik etmeye ya da onu izlemeye ba�lar.
b

Bell (1979), anababa-bebek etkile�imlerini inceledi. Bir �rnekte,


bebek kendi ba��na agularken hemen me�gul olan annesinin
dikkatini �ekti. Agulama kar�� konulmaz bir �a�r� oldu ve anne
oyun i�in bebe�e kat�ld�. Ba�ka bir durumda, i�i gere�i bebe�in
yan�ndan ge�erken bebek bir t�r �a�r� ile onun dikkatini �ekti.
Toplumsal oyun ortaya ��kt�. B�ylece, anababayla bebek aras�nda
beklenti �r�nt�leri, kar��l�kl� tepkiler ve kar��l�kl� duyarl�l�klar
geli�mektedir. David ve Appell'in (1969) g�sterdi�i gibi,
kar��l�kl� haz kar��l�kl� tepki vermeyi yarat�r. Her partner
oyunun y�r�mesini ve geni�lemesini korumak i�in ek durumlar yaratmaya
i
isteklidir.

Oyun varsay�m�. Watson (1973), ilk toplumsal etkile�imin


geli�imi konusunda bir oyun varsay�m� ileri s�rd�. Watson,
yeti�kinlerin bebeklerle, i�inde yeti�kinin tepkisinin bebe�in
tepkisine ba�l� oldu�u oyunlar oynad�klar�na dikkat etmi�ti.
Yani, anababalar tam bebekleri ses ��kard�ktan sonra ses ��kar�yorlar,
bebekleri g�l�msedikten ve c�v�ldad�ktan sonra onlar�
hoplat�yorlar, bebeklerin g�z temas� kurdu�u her seferinde "cii-eee"
diyorlar. B�ylece, oyun bir yeti�kinin bebe�in �zel bir davran��na
tekrarl� olarak �zel bir tepki verdi�i herhangi bir etkile�imden
ibarettir. Watson, bebeklerin �o�u zaman b�yle oyunlar�
g�l�msedikleri ve c�v�ldad�klar� s�rece s�rd�rd�klerini bildirmektedir.
Buna kar��l�k yeti�kinler de bebe�in tepkilerinden
haz duymaktad�rlar.
h

Bebekler b�yle oyunlar� neden bu kadar zevkli bulmaktad�rlar?


Watson, insan yavrular�n�n rastlant�sal ili�kilerin �ekimine
kap�lmaya do�u�tan e�ilimli olduklar�n�, ��nk� b�yle
ili�kileri ��z�mleyecek bir yeterlilikte, bir insan�n �evresini
anlamas�n� ve kontrol etmesini geli�tirecek temel bir yetenekle
do�duklar�n� d��nmektedir. Oyunlar genellikle bebeklerin ya�ad���
ilk rastlant�sal ili�kilerdir. B�ylece, zihin geli�imi i�in
temel olan olas� bir do�u�tan yetenekle burada gene kar��la��yoruz;
bu yetenek toplumsal geli�im i�in de �nemli g�r�nmektedir.
b

Bebeklerde bireysel farkl�l�klar. Her bebe�in do�umdan


itibaren kendi biricik �zellikleri vard�r ve bu etken bebekler
�evrelerini ya�ad�k�a artar (Sroufe, 1979). K���k bebekler �l��,
g�r�n�, cinsiyet gibi a��k farklar yan�nda �u a��lardan da
farkl�la��rlar:
f

- A�lama s�kl��� ve s�resi. Baz� bebekler di�erlerinden


daha fazla ve daha uzun s�relerle a�larlar.
d

- Yat�t�r�labilirlik. Baz� bebekler kolayca sakinle�tirilirler,


baz�lar�nda a�lamay� durdurmak �ok g��t�r.
b

- Duyusal tepki e�ikleri. Baz� bebekler az�c�k bir uyar�mla


uyar�l�rlar; baz�s� i�in daha fazlas� gerekir.
u

- G�rsel uyan�kl�k. Bebekler �evrelerini incelemede


farkl� zamanlar harcarlar.
f

- Uyan�k kalma ve uyku. Baz� bebekler di�erlerinden


daha fazla uyurlar.
d

Bu �zelliklerin herbiri anababalar�n bebekleri kar��s�ndaki


duygular�n� ve davran�lar�n� etkileyebilir. Bebekler sindirim
sorunlar� oldu�unda �o�u zaman kusarlar, geceleri anababalar�n�
s�k s�k uyand�r�rlar ve kuca�a al�nmaya tepki vermezler; anababalar�
onlara, uyand���nda g�l�mseyen ve �a��ldayan, b�t�n gece
uyuyan, beslenmesi kolay olan ve kuca�a al�nmaktan ho�lanan
bebeklere davrand�klar�ndan farkl� davranabilirler. Ger�ekten
de, kuca�a al�nmaya tepki vermeyen bebeklerin anababalar� b�y�k
olas�l�kla onlar� �ok fazla kuca�a almayacaklard�r, ��nk�
b�yle davran�lardan ho�lanmak kar��l�kl� olmal�d�r. �te yandan,
onlarla oynamaya ba�lad�klar�nda g�l�mseyen ve c�v�ldayan
bebeklerin anababalar� b�y�k olas�l�kla oynamaya daha
fazla zaman harcamaktad�rlar. B�ylece bebekler anababalar�n�n
yeniden ortaya ��kmas� daha fazla olas� baz� davran�lar�n�
peki�tirirler, daha az s�kl�kla olabilecek di�erlerine tepki
v
vermezler.

Bazen anababalar ve bak�c�lar iki �ocu�a onlar�n tepki verme


bi�imlerinden dolay� olduk�a farkl� davran�rlar. �rne�in,
Bob ve Judy'nin biri dokuz, di�eri yirmi iki ayl�k iki k�z �ocu�u
vard�r. B�y�k k�z Lisa anababas�n�n hareketlerinden her zaman
kolayca etkilenmekte ve onlar�n do�rudan buyruklar�na iyi yan�t
vermektedir. Buna kar��l�k, hep �ok azimli olan k���k k�z Cheryl
buyruklara yan�t vermez. Sonu�ta anababas� yapmas�n� istedikleri
�ey i�in olas�l�kla onu ikna etmek ya da �d�llerle ayartmak
zorunda kal�r. Lisa'n�n daha az dikkat gerektirmesi haks�zl�k
gibi g�r�nmektedir, ama anababay� etkileyen her bir k�z�n
t
tepkileridir.

Anababalarda bireysel farkl�l�klar. Anababalar da bebekleriyle


toplumsal etkile�imlerinde bireysel farkl�l�klar g�sterirler.
Murphy (1973) ve ba�kalar�, anneler aras�nda �ocuklar�na
bakmada farkl� �sluplar buldular. Baz� anneler �ocuklar�yla
s�k s�k konu�uyorlar, baz�lar� �ok az; baz� anneler �ocuklar�n�
�nemli �l��de ba��ms�z b�rak�yorlar, baz�lar� a��r� koruyucu
oluyorlar; baz�lar�n�n bebekleriyle beden temas� di�erlerinden
�ok daha fazla. Baz� anneler i�in bak�m, �ocuk-merkezli olmaya
y�neliyor, baz�lar� i�inse bak�m kendi rahatlar�na uygun hale
g
getiriliyor.

E�er anne bebe�ine uyum sa�lamay� reddeder ve bebe�in ona


uymas�n� isterse s�rt�me ortaya ��kabilir. Kar��l�kl� uyumun
daha iyi i�ledi�i g�r�lmektedir. Ainsworth ve Bell (1969), bir
annenin bebe�ine beslenmede edilgin de�il etkin taraf olmaya
izin verdi�ini d��nmektedir. Bununla onlar, gereksinmelerini
yans�tmayan programlardan �ok, ne zaman ve ne kadar yiyeceklerini
ya da emeceklerini belirlemeye bebeklerin kendi i�aretlerinin
yard�m edebilece�ini s�ylemek istiyorlar. Onlar bunun,
anne-bebek etkile�imini daha e�zamanl� ve kar��l�kl� doyum
verici k�ld���na, bebe�in do�al ritmlerinin ve i�sel geribildirim
mekanizmalar�n�n erkenden d�zenlenmesine yard�m etti�ine
inan�yorlar.
i

Stern ve arkada�lar� (1973), bebekleri bir ya��nda en iyi uyumu


g�steren iyi uyumlu annelerin de�i�ik ki�ilikleri oldu�unu,
ama sorumluluklar�na yakla��mlar�n�n benzer oldu�unu buldular;
bu anneler �ocuk-merkezli olmaya e�ilim g�steriyorlar ve duygusal
olarak bebekleriyle ilgili g�r�n�yorlar. Bebekler de ki�ilikleri
a��s�ndan farkl�la��rlar, ama hepsinin h�zlanm� bir geli�im
g�sterdikleri g�r�l�yor. �ocuk-odakl� bak�m, anababalar�n uygun
eyleme karar verirken bebeklerinden ald�klar� ipu�lar�na
g�vendikleri daha kendili�inden olmaya e�ilimli bir bak�md�r.
Anababa-odakl� bak�m yeti�kinlerin gereksinmelerine ve
programlar�na ve bazen de "yetkin" anababa olma ve "yetkin"
bir �ocu�a sahip olma zorlamas�na dayan�r. Julia bu kategoriye
uymaktad�r. Tek �ocuklu (k�z� Lori) gen� bir anne olan Julia "yetkin"
anne, "yetkin" e� olma, "yetkin" eve, "yetkin" �ocu�a sahip
olma �nyarg�lar�na sahiptir ve bunlar� ger�ekle�tirmeye �abalamaktad�r.
Lori'nin hi�bir zaman bir �apla�a gereksinme duymayacak
bir �ocuk olmas�n� istemektedir. B�ylece, Lori her yaygara
kopard���nda Julia onu �fke n�betinden al�koymas�n� bekledi�i
�eyleri ona vermektedir. Annesi ondan bir �ey istedi�inde Lori
yaln�zca s�zlanmakta ya da ���l�k atmaktad�r. Lori iki ya��nda
annesi �zerinde daha �imdiden b�y�k bir kontrole sahiptir. Gergin
bir ili�kileri vard�r. Julia kontrol edildi�ini hissetmekte ve
buna i�erlemektedir, ama Lori'ye i�inden geldi�i gibi tepki vermeye
yeteneksiz g�r�nmektedir. Bunun yerine, yetkin bir annenin
ne yapmas� gerekti�ine ili�kin kavram�na g�re davranmaktad�r.
Lori'ye oyun i�in uygun olmayan giysiler giydirmekte ve Lori
g�zelim giysisini kirletince de �z�lmektedir. Lori'ye geli�im
d�zeyinin �ok �st�nde �yk�ler okumakta, Lori bunlara ilgi g�stermeyince
de can� s�k�lmaktad�r.
d

Julia gibi yetkin olma �abas� i�indeki anababalar �ocuklar�n�n


verdi�i ipu�lar�na uyamazlar, onlar�n y�ksek bireysel gereksinmelerine
ve gizilg��lerine kendili�inden yan�t verme yetene�ini
g�steremezler, onlar�n ger�ek do�as� kar��s�nda k�r gibidirler.
Bu anababalar, �ocuklar�n�n ne oldu�u ya da olmas� gerekti�ine,
anababa olarak kendilerinin ne olmas� gerekti�ine ili�kin
�nyarg�lara s�k� s�k�ya yap��rlar. Beklentileri ger�ekle�medi�inde
bu beklentileri sorgulamazlar, bunun yerine �ocuklar�n de�erini
ya da kendi de�erlerini sorgularlar.
y

Anababa davran��, anababalar�n k���k �ocukluktaki deneyimlerinden


ve yeti�kinlikte di�er �ocuklarla olan deneyimlerinden de
etkilenir. B�t�n bunlar onlar�n kendi bebeklerine ili�kin
alg�s�n�, �ocuklar�n ipu�lar�n� kapma, do�ru olarak yorumlama
ve bunlara uygun tepki verme yetene�ini etkiler. Her ne kadar
anababalar ve bebekler birbirinin geli�imini etkiliyorsa da
(Bell, 1979), herbiri bir bireydir ve ili�kilerine uyum sa�lama
yollar� da son derece bireysel olmal�d�r.
y

Geli�imsel ilerleme. Bell (1979), bebeklerin geli�imsel


ilerleme h�z�n�n da anababalar� peki�tirdi�ini ve b�ylece ba�lanmaya
katk�da bulundu�unu ileri s�rm�t�r. �rne�in, anneler
bebeklerinde derece derece ortaya ��kan yeteneklere ve davran�lara
yard�m edemezler, ama dikkat edebilirler ve �o�u zaman
da hayret ederler. Bebekler d�rt haftal�k olduklar�nda anababalar�n�n
y�zlerine odaklan�rlar. �ok ge�meden onlara g�l�mser
ve c�v�ldarlar. �abucak nesneleri yakalamak i�in uzan�rlar,
�evrede emeklerler ve y�r�rler. Onlar�n ilerlemesi anababalara
�nemli bir �ey yapt�klar�n� ve iyi anababalar olduklar�n� anlat�r.
B�ylece, biz kendi kendini s�rd�rme e�ilimi g�steren d�ng�sel,
yararl� bir neden-sonu� ili�kisine sahibiz. Bell, yaln�zca minimum
bir bak�m sa�layan bir annenin, bebe�inin en son ��rendi�i
k���k �eyleri farketmedi�ini g�zlemlemi�tir. Buna kar��l�k, bebe�ine
�ok iyi bakan ve geli�iminde bir e� hizmetini g�ren bir
anne olas�l�kla bebe�inde bir haftadan �tekine ortaya ��kan en
�nemsiz gibi g�r�nen yeteneklerin bile fark�ndad�r, bunlar hakk�nda
k���k olaylar nakleder ve bebe�inin ilerlemesinden haz
d
duyar.

BA�LANMA SORUNLARINA KATKIDA BULUNAB�LEN ETKENLER

Ba�lanma s�reci bir kez tan�nd���nda ve bir derece anla��ld���nda,


ba�lanman�n her zaman ba�ar�l� olmad��� da a��kl�k
kazan�r. Fakat e�er sorunlar tan�nabilirse bir�ok vakada ba�lanma
kolayla�t�r�labilir.
k

A��r� a�lama. Anababalar ne kadar a�lamaya ho�g�r�


g�sterebileceklerini �ok iyi ay�rt ederler ve a��r� a�lama bebekleriyle
ili�kilerini tehdit edebilir. Robson ve Moss (1970), gebeli�i
s�ras�nda �ocu�unun do�umunu co�kuyla bekleyen gen� bir anneyi
anlat�r. Ancak, ilk ay�nda bebek annesinin dikkatine kar��n
�ok fazla yaygara yapm� ve kuca�a al�nmaya tepki vermemi�ti.
Daha sonra g�l�msemede ve g�zg�ze temas kurmada ge� kalm�t�
ve ilerlemesi genel olarak yava�t�; ama bak�m istekleri s�rekliydi.
�� ay�n sonunda anne engellendi�ini, sevilmedi�ini, uygun
olmad���n� hissetti ve bebe�ini reddetti�i g�r�ld�. Daha sonra
bebe�in do�umdan gelen k���k bir beyin hasar�ndan ac� �ekti�i
bulunmu�tu.
b

Bell ve Ainsworth (1972), y�r�tt�kleri bir ara�t�rmada bebeklerin,


anneleri a�lad�klar�na ald�rmad��� zaman daha fazla
a�l�yor g�r�nd�klerini bildirmektedir. Bebekler a��r� a�lad�klar�nda
anneler onlar� b�rak�yor ve onlara ald�rm�yor g�r�n�yorlard�.
B�ylece, annelerin bebeklerini yat�t�rma �abalar�n�n yarars�z
g�r�nd��� bir k�s�rd�ng� ortaya ��km�, anneler bak�mlar�n�
geri �ekmi�lerdi. Daha fazla a�lama annenin daha fazla
vazge�mesine neden oluyor g�r�n�yordu. Bell (1979), anababalar�n
huysuz ya da hasta bir bebekle ilgilenmede -durum ge�ici
bile olsa- sab�rlar�n�n s�n�rlar�n� a�t�klar� zaman �ocuk istismar�
olas�l���n�n artt���n� ve bask�y� hafifletmek i�in yard�m
isteyebileceklerini belirtmi�tir. Neyse ki, normal bebeklerde a�lama
ilk �� ay s�ras�nda �nemli �l��de azalmaktad�r (Bell ve Ainsworth, 1972).
i

Ola�and�� davran�lar ve ola�and�� durumlar. Baz�


bebekler �yle ola�and�� davran�rlar ki, anababalar ipu�lar�n�
yorumlamay� ya da zamanlar� ve sab�rlar� �zerindeki a��r� istekleri
kar��s�nda so�ukkanl�l�klar�n� korumay� son derece g��
bulurlar. Bebekteki b�yle davran�lar anababa-bebek ili�kisinin
bozulmas�na katk�da bulunabilir. Denenberg ve Thoman (1976),
durumsal davran�lar�nda ne yapacaklar� hi� belli olmayan iki
bebe�i bildirmektedir; bebekler zaman zaman uyan�yorlar ve
aral�kl� olarak huysuzluk ��kar�yorlard�; "d�zene girmemi�"
olarak s�n�flanm�lard�.
o

Bebeklerden birinin anababas� beklenmedik davran�lar� b�y�k


bir sab�rla kabul eden ve son derece d�zenli bak�m sa�layan
ki�ilerdi. �b�r bebek bu kadar �ansl� de�ildi. Ba�lang��ta annesi
ba�ka herhangi bir yeni anne kadar ilgili ve mutlu g�r�n�yordu.
Ancak, bebe�i k�zd�r�c� olduk�a ve yat�t�rma �abalar�na kar��l�k
vermedik�e, anne ona gitgide daha az ilgi g�sterdi. Ba�ar�l�
ba�lanman�n �nemli �zelli�i olan kar��l�kl� geribildirim burada
y
yoktu.

Denenberg ve Thoman (1976), kuca�a al�nd��� ve konu�uldu�unda


uyuklar durumda olan bir bebe�i de bildirmektedir; oysa
bebekler tipik olarak b�yle zamanlarda en uyan�k ve tepki verici
durumdad�rlar. Anababa kendini d�k�r�kl���na u�ram� ve engellenmi�
hissetmi�tir. Onlar�n farketmedi�i �ey, bebe�in yata��
i�inde �evreyi inceleyerek ola�and�� miktarda uyan�k zaman
harcad��� ve en d��k uyar�mda en uyan�k oldu�u idi. B�ylece,
kuca�a almak ve konu�mak gibi yumu�ak bir uyaran bile ona �ok
fazla geliyordu. Bebek, anababas�n�n onun geli�imini kolayla�t�rma
yetene�ini engelleyebilen ola�and�� ipu�lar� vermi�ti.
y

Ola�and�� g�r�n�m. Bazen anababalar, g�r�n�mlerini


bozan ciddi bedensel kusurlar� olan bebeklerle ba�a ��kamazlar.
�o�u zaman, onlar� terketmekten, yaln�zca �ok az bak�m vermeye
kadar de�i�ik yollarla bebeklerini reddedebilirler. Ameliyatla
d�zeltilebilecek bir tav�an dudak bile, anababan�n buna
tepkisine ba�l� olarak, ba�lanmay� engelleyebilir. B�yle durumlarda
anababalar �ocuklar�n� ve kendi kendilerini kabul etmelerine
yard�m edecek bir dan�maya gereksinme duyarlar.
y

Duygusal reddetme. Baz�lar� a��k olan, baz�lar� olmayan


�e�itli nedenlerle anababalar bebeklerini reddedebilirler. Pam
dikkate de�er bir �rnektir. Pam ve David'in evlilikleri mutlu
g�r�nmektedir. Biri o�lan biri k�z iki sevimli �ocuklar� vard�r.
Pam yetkin bir anne olarak g�r�nmektedir; ama, �ocuklar�n�n
okula ba�layaca��, b�ylece kendisinin de ��renimini tamamlayabilece�i
g�n� beklemektedir. Ba�ka �ocuk istememi�, ama
�nlemlerine kar��n gebe kalm�t�r. Pam ve David k�rtaj olas�l���n�
tart��rlar. Bebe�in sa�l�kl� bir o�lan oldu�u g�r�l�r, ama
daha do�umundan �nce Pam onu duygusal olarak reddetmi�tir.
Pam ona bak�m g�sterir, ama duygular�n� hesapl� bi�imde iletir.
Reddedilme her �ocu�u etkileyebilir, ama ne kadar etkileyece�i
�ocu�un ona tepkisine ba�l�d�r. Bir �ocuk davran� sorunlar� ve
al�nganl�k geli�tirebilir, bir ba�kas� �b�r anababas�yla g��l� bir
ili�ki kurarak durumu �d�nleyebilir.
i

Baba-bebek ba�lanmas�na m�dahale. Yak�n zamanlara


kadar baba-bebek ili�kisi yaln�zca g�zard� edilmemi�, ayn� zamanda
de�eri de �nemsenmemi�ti. Bebeklerin bak�m� -�zellikle
ilk y�lda- genellikle annenin birincil sorumlulu�u oldu�u ve anne
zaman�n�n �o�unu onlarla ge�irdi�i i�in, yaln�zca onlar�n ba��n�n
�nemli oldu�u kabul edilmi�ti. Ancak, g�r�lerimiz de�i�mektedir.
Babalar�n ve bebeklerin de ba�lanma ya�ad�klar�n� ve
babalar�n da bebeklerin geli�iminde en �nemli ki�i rol�n� oynad�klar�n�
g�steren kan�tlar gitgide birikmektedir (Lamb, 1978).

Bir�ok ara�t�rma, bebeklerle babalar� ya da anneleri aras�ndaki


ba�lan�m�n derecesini, bebeklerin herbirinden ayr�lmay�
ne kadar protesto etti�ini g�zlemleyerek ortaya ��kard�. Bebekler
laboratuvarda annelerini se�meye e�ilim g�steriyorlar, ama
evde tercih g�stermiyorlar (Lamb, 1976). Ba�ka ara�t�rmalar,
annelerin ve babalar�n bebeklerinin geli�iminde farkl� roller
ald�klar�n� d��nd�rmektedir. Anneler bebekleriyle geleneksel
bi�imlerde oynamaya ("cii-eeee" gibi) e�ilim g�steriyorlar. Babalar�n
daha �ok bedensel temasa, iti� kak� temas�na girdikleri
g�r�l�yor. Bebekler �zellikle ba�kalar�yla oynamaktan haz duyuyor
g�r�n�yorlar. Babalar�n�n kuca�a almas�n� da tercih ediyor
g�r�n�yorlar; bu belki, annelerin g�nl�k i� i�in, babalar�n ise
oyun i�in onlar� daha fazla kuca�a almas�ndand�r (Lamb, 1976).
o

Bazen a��r� �abal� anneler, bebe�in bak�m� i�in sorumlulu�un


�o�unu ya da hepsini �stlerine alarak baba-bebek ba�lanmas�na
m�dahale ederler. E�er babalara �ocuklar�yla, besleme, banyo
yapt�rma, alt�n� temizleme, giydirme ya da oynama �ans� hi�
verilmezse, kendilerini bebekler �zerinde �ok az etkiyle d�lanm�
g�rmeye ba�layabilirler. Bu oldu�unda, bebe�i ald�klar�
zaman bebek ba��r�rsa b�y�k olas�l�kla bebe�i e�lerine geri vereceklerdir.
Baz� anneler bebeklerinin ya�am�nda odakta olmaktan,
gereksinmelerini kar��layan ve rahatlar�n� sa�layan tek
ki�i olmaktan ho�lan�rlar ve bunun bebek-baba ili�kisi �zerindeki
etkisini d��nmeyi ba�aramazlar.
e

Baz� ailelerde baba d�nem d�nem yoktur. �ler ya da mesleki


gerekler nedeniyle babalar ve �ocuklar birlikte �ok az zaman
ge�irirler. Baban�n yoklu�unun etkileri �u �rnekte canl� bi�imde
g�r�lmektedir. �ki baba Vietnam sava��ndan d�ner. Ku�kusuz her
ikisi de iki ya��ndaki o�ullar�n�n onlar� g�r�nce heyecanlanaca��n�
beklemektedir. Bir baba kollar�n� o�luna a�ar, ama �ocuk
korku i�inde ka�ar. O�lunun g�venini kazanmak i�in bir�ok giri�imden
sonra baba �ocu�a ilgisini keser ve annenin ve b�y�kannenin
�ocu�u han�mevlad� yapt�klar�na karar verir. �b�r baba
da ayn� kabulle kar��la��r. Ama o�luna s�cak bir bi�imde ula�makta
�srar eder. �ocuk derece derece onu kabul eder ve yakla�malar�n�
peki�tirmeye ba�lar; bunu ba�lanma izler. B�yle durumlarda
�ocu�un ilk davran��na kar��n anlay�l� ve sab�rl� olmak
yeti�kine d�mektedir.
y

S�cakl�k ve sevecenlik g�stermek baba-bebek ili�kisini


b�y�k �l��de g��lendirir, d�manl�k ve reddetme ise geli�ime en
fazla zarar veren �eyler olarak g�r�nmektedir. Ba�ar�l� bir baba-bebek
ba�lanmas�nda baba �ocu�un ipu�lar�na duyarl�d�r ve geribildirimleri
anne-bebek ba�lanmas�nda oldu�u gibi kar��l�kl�d�r
(Parke, 1979). Lamb'a (1976) g�re, her iki anababas�yla yak�n
ili�ki kuran bebek s�regiden toplumsalla�ma s�recinde bir avantaj
kazanmaktad�r. Bununla birlikte, Fein'in (1974) belirtti�i gibi,
toplum, bebe�inin ya da k���k �ocu�unun bak�m�na d�zenli olarak
zaman harcamak isteyen babaya �ok az destek -parasal ya da
duygusal- sa�lamaktad�r. Babal�k izni �ok enderdir ve �ocuklar�n
bak�m�na rehber olacak �ok az erkek model vard�r. Bebeklerle
ve �ocuklarla ilgilenmek kad�nlardan beklenmektedir; buna
kar��l�k insanlar benzer bir e�ilim g�steren erkeklerden
ku�kulanmaktad�rlar. Pek �ok erkek kendileri de bir �ocuk sahibi
oluncaya kadar ender olarak bir bebe�i besler, alt�n� de�i�tirir, hatta
kuca��na al�r. B�yle olsa bile, Fein, erkeklerle k���k �ocuklar
aras�nda daha derin ili�kilere kar�� artan bir e�ilim saptamaktad�r.
Bunun yararlar�n� yaln�zca �ocuklar de�il erkekler de
g�rmektedir.

K���k �ocuklara bakman�n riskleri -kaybetme korkusu,


ayr�lmalarda g��l�k, anababa olma sorumlulu�unun a��rl���n�
farketme k�����n daha �aresiz olmas� nedeniyle
yeti�kinin isteklerini erteleme gereksinmesi- bazen ciddi ve
ac� vericidir; buna kar��l�k, bak�m�n hazlar�, �ocuklara sevgi
vermenin ve onlardan sevgi alman�n ho�nutlu�u derin ve
verimlidir. Duygusal d�r�stl�k. Yak�nl�k. Do�rudan olu�.
Bir erke�in derinlerdeki ruhuna giden �� yol. Erkekler
�ocuklarla bu ili�kinin, onlara �ocuk yanlar� ile b�y�m�
yanlar�n� b�t�nle�tirme olana��n� vererek kendilerine
d�nmelerine rehberlik etti�ini d��nmektedirler (Fein, 1974,
s. 60-61).
s

Y�ksek riskli bebeklerde ilk ayr�lma. Bebekler, erken


do�um, hastal�k, beyin hasar� ve bedensel �z�rler gibi nedenlerle
do�u�ta y�ksek riskli olarak s�n�flan�rlar. Bunun ciddili�ine ve
anababan�n buna tepkisine ba�l� olarak bu ko�ullardan herhangi
biri ba�lanma s�recindeki bir bozulmaya katk�da bulunabilir.
Daha �nce do�umu izleyen anababa-bebek temas�n�n �neminden
s�z ettik; ama, bebe�in t�bbi bak�m gereksinmesi nedeniyle
b�yle erken etkile�imin s�rd�r�lmesi bazen g�� olur. Y�ksek riskli
bebekler t�bbi tedavi i�in anababalar�ndan do�umda ayr�l�rlar
�o�u zaman. Baz� vakalarda bebeklerin y�zlerce kilometre �tedeki
daha iyi donan�ml� bir hastaneye g�t�r�lmeleri gerekir.
Ayr�lma haftalarca ya da aylarca s�rebilir. Erken do�mu� bebekler
anababalar�ndan ayr�l�rlar. Tipik olarak, beden �s�s�n�
ayarlayan, enfeksiyona kar�� koruyan ve genel olarak ya�am�
s�rd�rmeye yard�mc� olan k�vezlere yerle�tirilirler. Ancak, bu
ayg�tlar bebekleri toplumsal uyar�mdan ve anababalar�yla etkile�imden
uzakla�t�rmaktad�r.
u

Yak�n zamanlara kadar, b�yle etkenlerin �ocu�un ilerdeki


geli�imi i�in �nemi de�erlendirilmiyordu. �imdi biliyoruz ki,
toplumsal uyar�m alan erken do�mu� bebekler k�vezdeyken daha
h�zl� kilo al�yorlar, tedaviye daha iyi yan�t veriyorlar ve hastaneyi
b�yle uyar�m almam� bebeklerden daha erken terkedebiliyorlar
(Solkoff ve ark., 1969). Bunun anababalar i�in de yararlar�
var (�rn., Rice, 1975; Solkoff ve ark., 1969). Anababalara
bebekleriyle ya�amlar�n�n ilk haftalar�nda etkile�im kurma
olana�� verildi�inde ba�lanma kolayla�maktad�r. Bir�ok hastane
anababalar� y�ksek riskli bebeklerini ziyaret etmeye, bak�mlar�nda
baz� sorumluluklar almaya ve onlarla toplumsal etkile�im
kurmaya y�reklendirmektedir.
k

Y�ksek riskli bebeklerin durumu hakk�nda yanl� anlay�lar.


Anababalar sonunda y�ksek riskli bebeklerini eve
g�t�rd�klerinde, �o�u zaman onlar� kolayca k�r�labilir olarak
alg�lamakta, onlara dokunurken ve bak�m verirken kayg� hissetmekte
ve buna uygun olarak onlar� "��martabilmekte"dirler. Bundan
ba�ka, durumlar� hakk�ndaki yanl� anlay�lar� nedeniyle,
bebeklerdeki normal �zellikleri ve davran�lar� anormal olarak
alg�layabilirler. �rne�in, beyin fel�li k���k �ocuklar yemek yemelerini
g��le�tirecek bi�imde s�rtlar�n� kamburla�t�rabilirler,
anababalar� ise, bebek ya tok oldu�u ya da sebze sevmedi�i i�in
yaln�zca yemek yedirilmeye tepki g�sterdi�i halde, bunu felce
ba�l� bir tepki olarak yorumlayabilirler.
b

Anababalar bebeklerini anormal olarak alg�lad�klar�nda,


onlar�n gereksinmelerini davran�lardan kestirmekte kendilerini
yeteneksiz hissedebilirler ve bu bebeklerden gelen do�rudan ipu�lar�na
kendili�inden kar��l�k vermelerini engelleyebilir. Durumu
ne kadar az anlarlarsa o kadar fazla g��l�k �ekerler.
n

Yava� geli�imsel ilerleme. Bir�ok �z�r t�r�yle geli�imsel


ilerlemenin bir ya da bir�ok alanda yava�lad��� saptanabilir.
Bu, anababalarla bebekler aras�ndaki etkile�ime m�dahale edebilir;
��nk� anababalar �abalar�n�n yard�mc� oldu�unu g�remeyebilirler.
�rne�in, Sandra ve Mike'�n Brad ad�nda Down sendromlu
bir bebekleri vard�. �nce iyi bir i� yapmak niyetiyle
bebe�in bak�m�n� �stlendiler. Ancak, durumu nedeniyle Brad'de
ilerleme g�r�lmedi, b�ylece onu uyarmak i�in yapt�klar�n�n
�o�undan derece derece vazge�tiler ve sonu�ta yaln�zca temel
bak�m� sa�lad�lar. B�y�k ilerlemeleri h�zla yapan normal bebeklere
al��k olan Sandra ve Mike'�n, Brad'�n ufak ad�mlarla
ilerlemesini tan�may�, bunlarla heyecan duymay� ve anababa
olarak yeteneklerinden gurur duymay� ��renmeye gereksinmeleri
vard�r. Bunu bir kez yapabildiklerinde ba�ar�l� ba�lanma ba�layacakt�r.
v

�z�rl� bebeklerin anababalar� bunu nas�l ��renebilirler? Baz�lar�,


olas�l�kla kendi yeti�me bi�imleri onlar� ola�and�� duyarl�
ve g�zlemci k�ld��� i�in bunu kendi ba�lar�na yaparlar.
Bir�ok anababa, bebekleri y�ksek riskli olarak nitelendi�inde
verilen e�itim programlar� arac�l���yla ��renir bunu.
v

GEL���M SORUNLARINI A�MA �ABALARI

Y�llard�r �ocuklar, �zel m�dahale diye adland�r�lan yard�m�


almadan �nce, apa��k geli�im gecikmeleri ya da bozukluklar�
g�stermek zorunda kald�lar (Tjossem, 1976). Fakat 60'lar�n
ba�lar�nda �nleme s�zc��� parola oldu; en tan�nm�lar� Head
Start, Montessori ve Bereiter-Engelman olan bir�ok program, uygunsuz
�evrelerden gelen k���k �ocuklar� okul sistemine girmeye
haz�rlamaya ba�lad�. Bu programlar�n mant���, bu �ocuklar�n,
d�zenli okula gitmeye normal bir haz�rl�k d�zeyinde ba�layabilirlerse
zay�f okul ba�ar�s� k�s�rd�ng�s�n� k�rabilecekleri idi.
Ne yaz�k ki bu programlara ili�kin ilk de�erlendirmeler yararlar�n�n
ge�ici oldu�unu g�sterdi; bili�sel geli�imde ba�lardaki keskin
ilerlemelerin �ocuklar programlar�n� tamamlad�ktan sonra
s�nd��� g�r�ld�. �leri s�r�len a��klamalardan biri, yard�m�n �ok
ge� geldi�i idi. 1960'lar�n sonlar�nda ve 1970'lerin ba�lar�nda Milwauke
Projesi (Heber ve ark., 1972) gibi erken m�dahale programlar�
geli�tirildi. Her iki program da geli�imi gecikmi� �ocuklara
�zel yard�m sa�lamak i�in tasarlanm�t�. Heber ve yard�mc�lar�
bir erken m�dahale program� ve bir annelik rehabilitasyon
program� kulland�lar. Anneleri yeni kazan�lm� beceriler
uygulayan programdaki �ocuklar, yaln�zca bili�sel geli�imde de�il
toplumsal geli�imde de iyile�tirilmi� ba�ar� g�sterdiler. Ayr�ca,
�ocuklar ve anneleri birbirleriyle ilgili d��ncelerini ve ya�ant�lar�n�
daha kolay payla�ma e�ilimini g�sterdiler. Partage
Projesi'nde meslek d��ndan ve meslekten ki�iler evleri ziyaret
ettiler ve �ocuklarla etkile�imlerini iyile�tirmek i�in anababalarla
�a
al�t�lar.

Bronfenbrenner (1974), erken m�dahaleyi kar��la�t�rmal�


olarak ele ald�, ��z�mledi ve bir �ocu�un sorunlar�n�n �o�u zaman
ilk deneyimlerle, �ncelikle anne-�ocuk etkile�imlerinde ba�lad���
sonucunu ��kard�. B�yle etkile�imleri iyile�tirmeye odaklanm�
programlar�n ilerdeki geli�im sorunlar�n� �nledi�ine ya
da azaltt���na ve yard�m alm� �ocuklar�n gizilg��lerini
ger�ekle�tirmelerine do�rudan m�dahale g�rmekten daha iyi yard�m
etti�ine ili�kin kan�tlar buldu.
e

�imdilerde �abalar b�y�k olas�l�kla sorunla kar��la�acak


bebekleri tan�ma yollar�n� bulmaya y�neliktir. T. Berry Brazelton
ve arkada�lar� -Brazelton Yenido�an� De�erlendirme �l�e�i
ad�yla- �ok ilgi �eken b�yle bir y�ntem geli�tirdiler.
a

E�er risk i�indeki bebekler hen�z hastanedeyken do�umdan


hemen sonra tan�nabilirlerse, halk sa�l��� hem�ireleri gizil ba�lanma
sorunlar�n�n ve geli�im gecikmelerinin belirtilerini aramak
�zere onlar� evde izleyebilirler ve anababalar� bebek uyar�m
program� ad� da verilen bebek geli�im program�'na g�nderirler.
�z�rl� ve y�ksek riskli bebeklerin anababalar�n�n
yard�ma gereksinmesi vard�r, dolay�s�yla bebeklerinin de. Anababalar�n,
bebeklerinin durumunu anlamak ve bunun kar��s�nda
ger�ek�i bir tutum benimsemek i�in e�itime ve bebe�in davran��n�
nas�l yorumlayaca��n�, bu davran�a nas�l tepki g�sterece�ini
ve �ocu�u nas�l uyaraca��n� ��renmeye gereksinmesi vard�r
(Ainsworth, 1979).
(

Toplumsal geli�ime ili�kin normatif veriler

Ya� (aylar) - Toplumsal yetenek

1 - Kuca�a al�nd���nda, dokunuldu�unda ya da doyuruldu�unda sakinle�ir

2 - Konu�uldu�unda g�l�mser
G�rsel olarak insanlar� nesnelere ye�ler

3 - Konu�uldu�unda baz� sesler ��karmaya giri�ir

5 - Yabanc�lara kayg�l� tepki g�stermeye ba�lar


Kuca�a al�nma iste�ini sezer ve belirtir
E�lenceli oyundan ho�lan�r
6 - Yabanc�lara kar�� korku g�sterebilir
Rastlant�sal bir oyunu s�rd�rmeye tepki verir
R

8 - Ayr�lma kayg�s�; anababadan ayr�ld���nda korku g�sterebilir


Dikkati �ekmek i�in ba��r�r
Cie-eeee oyununa kat�l�r
Bay bay i�aretini taklit eder
B

9-12 - "El ��rpma" ve "Ne kadar b�y�k" oyunlar�na kat�l�r


G�l�nd���nde bir sesi ya da harekeri yineler
Yeti�kine oyunca�� uzat�r, ama vermez
Hafif vuru�larla ve sar�lmalarla sevgi g�sterir
Basit buyruklara uyar
Yeni sesleri ve eylemleri taklit etmeye giri�ir
Y

12-18 - Kovalama, saklanma ve di�er toplumsal oyunlardan ho�lan�r


Oyuncaklar� istendi�inde ve bazen de kendili�inden verir
Ba�ka bir �ocu�un yan�nda oynar, ama �ok az ger�ek tepki g�sterir
(paralel oyun)
(

18-24 - Anababay� g�venlik �ss� olarak kullan�r, s�k s�k s�nar


Merakl�, etkin bir bi�imde �evreyi ke�feder; g�zetime
gereksinmesi vard�r
Aynada kendini tan�r
S�p�rme gibi basit ev i�lerini taklit eder
Kolayca ilgisi ba�ka y�ne �ekilir ve e�lendirilir
Tan�d�k yeti�kinlere sar�lmakla onlar� itmek aras�nda gider gelir
�mgeleme ortaya ��kmaya ba�lar
M�lkiyeti anlar; baban�n ayakkab�s�, Debby'nin k�pe�i

24-36 - Ba��ms�zl�k g�sterir ve kendi ba��na oynamaya ba�layabilir


Yeti�kinin yard�m�yla bir oyunca�� payla�abilir
3-10 dakikal�k �yk�leri dinler
Baz� basit grup oyunlar�ndan ho�lan�r.
B

Kaynak: Coulee Region Infant Center toplumsal geli�im kontrol


listesi.
l

BA�ARILI BA�LANMANIN SONRAK� GEL���ME ETK�LER�

�lk anababa-bebek ili�kisinin uzun s�reli etkilerini belirlemek


g��t�r. Bir �ocuk, gerek anababan�n zay�f bak�m� gibi d�sal
strese, gerek fizyolojik bir kusurun yol a�t��� i�sel strese maruz
kals�n, sonu� �ocu�un onun hakk�nda ne yapt���na ba�l�d�r. Baz�
�ocuklar strese, onlar� uyum sa�lamaya daha fazla �aba g�stermeye
uyaran bir meydan okuma olarak tepki g�sterirler. Baz�lar� da
en ufak g��l�klerle ba�etmede bile sorun ya�arlar. Bundan
ba�ka, genetik, do�um �ncesi ve �evresel gibi bir�ok etken bir bebe�in
stresin olumsuz etkileri kar��s�ndaki k�r�labilirli�ini etkiler.
s

Bir anne bebe�ine bir alanda �ok az uyar�m sa�lar; ama baba,
b�y�kbaba ya da karde�ler bu a���� kapatabilirler. Ya da �ocu�un
hareket geli�imi i�in zay�f bir model oldu�unun fark�na varan bir
anne �ocu�unu bu t�r uyar�m sa�layan bir programa yazd�r�r. Murphy
(1973), engeller ve dengeler �ok karma��k, annelerin ve yavrular�n�n
g��l�l��� ve zay�fl��� o denli bireysel oldu�u i�indir ki,
uzun s�reli etkileri kestirmenin g��l� oldu�u sonucunu ��karm�t�r.
UZUN S�REL� ETK�LER�N KANITLARI

Ba�ar�l� ba�lanman�n olumlu, uzun s�reli sonu�lar� olaca��na


ili�kin kan�tlar artmaktad�r. �rne�in, g�venli ba�lanma geli�tiren
bebeklerle, ayn� �ocuklara �� bu�uk ya��ndayken y�neltilen
toplumsal, �ekici, merakl�, liderli�e e�ilimli ve �evresindekilerle
etkin bi�imde ilgili gibi betimlemeler aras�nda bir ili�ki
bulundu (Sroufe, 1979). Matas ve arkada�lar� (1978), bebekliklerinde
g�venli ba�lanan �ocuklar�n iki ya��nda, g�vensiz ya��tlar�ndan
daha mutlu, daha istekli ve sorun ��zmede daha sebatl�
oldu�unu buldular. Ayn� �ocuklar be� ya��ndayken ��retmenleri
taraf�ndan becerikli, merakl�, emin ve kendine g�venli olarak
betimlendiler (Arend ve ark., 1980).
b

Bir �ocu�un konu�ma ve konu�ulan� anlama yetene�inin, bebeklerin


b�y�kleriyle etkile�im arac�l���yla geli�tirdi�i daha
�nceki s�zel olmayan (nonverbal) yeterliliklerden do�du�u ileri
s�r�lm�t�r (�rnek, Freedle ve Lewis, 1977). B�ylece, e�er �ocuklar
daha sonra ileti�im kurmakta sorun ya�arlarsa, bu g��l���n
de ilk anababa-bebek ili�kisinden kaynaklanabilece�i varsay�m�
da ileri s�r�lm�t�r. Lewis ve Rosenblum (1977), konu�ma sorunlar�n�n
b�t�n bir toplumsal i�lev bozuklu�u dizisinin yaln�zca
bir y�n�n� temsil edebilece�ini d��nmektedir. Anababas� taraf�ndan
ihmal edilmi�, �ok k�t� konu�an ve zor anlayan be� ya��ndaki
bir k�z �ocuktan s�z etmektedirler. Anaokulu ��retmeni
onunla konu�tu�unda �ocu�un yan�tlar� s�n�rl�yd� ve �o�u zaman
tam kar��l�k de�ildi. Fakat bu genel bir toplumsal yetersizli�in
yaln�zca bir b�l�m�n� olu�turuyordu. ��retmeni ona elindeki kitaptaki
bir resim hakk�nda soru sordu�unda �ocuk yan�t vermek
i�in kitaba d�nmek yerine ��retmene bakmay� s�rd�r�yordu. Bunun
nedeni, k�z�n bir bebek ve k���k �ocuk olarak toplumsal etkile�im
ya�amad���, ba�ka insanlar�n s�zel ve s�zel olmayan
toplumsal ipu�lar�n� yakalama, yorumlama ve uygun bi�imde
yan�tlama yetene�ini geli�tirmedi�i varsay�m�na ba�lan�yordu.
y

Ainsworth (1973), annelerin bebeklerinin i�aretleri kar��s�ndaki


sorumlulu�unun, bebe�in ileti�iminin ve toplumsal yeterli�inin
geli�imi i�in ya�amsal oldu�unu d��nmektedir ve �imdiki
ara�t�rmalar anababalar�n bunlar� sezgisel olarak uyar�yor g�r�nd���n�
belirtmektedir. Anababalar bebeklerinin d�zeyini, gereksinmelerini
ve huylar�n� g�steren davran�a ayarlan�yorlar
ve uygun bi�imde tepki veriyorlar. Konu�malar�n� �ocuklar�n d�zeyine
ya da biraz �st�ne g�re basitle�tiriyorlar (Snow, 1972); bu
d�zeyin biraz �st�ndeki konu�ma b�y�k olas�l�kla dilin kazan�lmas�n�
�ok fazla kolayla�t�r�yor. Anababalar �o�u zaman ne
yapt�klar�n� farketmiyorlar; hareketleri sezgiseldir.
y

Benzer bi�imde, b�yle anababalar bebeklerinin bili�sel, alg�sal,


hareketsel geli�imini, onlara onlar�n d�zeyinde ya da biraz
�st�nde oyuncaklar ve deneyimler sa�layarak kendili�inden
uyarmaktad�rlar; bunu do�ru yapmak i�in, �ocuklar�n, onlar�n
i�leyi� d�zeyini, ilgilerini ve gereksinmelerini g�steren davran�sal
ipu�lar�n� yorumlamal�d�rlar. Bu d�zeyin �st�ndeki ya
da alt�ndaki oyuncaklar ve deneyimler ilerlemeyi biraz kolayla�t�r�r,
hatta engelleyebilir de.
h

Ainsworth (1973), bili�sel ve toplumsal geli�imin birbirine


s�k�ca ba�l� oldu�unu ve anababa-bebek etkile�iminin niteli�inin
her ikisini de etkiledi�ini g�steren �nemli kan�tlar belirtmektedir.
h

ER�KSON'UN KURAMI

�lk toplumsal geli�im -do�as� ve do�urgular�-, �ocuk geli�imini


anlamay� ama�layanlar aras�nda en �ok ara�t�rma ve d��nme
alan� oldu. Bu alandaki belki en kapsaml� kuram Erik Erikson'un
kuram�d�r.
k

Psikanalizci bir psikolog ve Sigmund Freud'un ��rencisi olan


Erikson'a g�re, sonraki b�t�n ki�ilik geli�imi ve uyumu daha
�nceki geli�imden ve uyumdan evrimle�ir ve ilk ya�ant�lar bir
ki�inin gelecekteki kimli�ini kolayla�t�r�r ya da tehlikeye sokar.
Erikson, do�umdan �l�me kadar, herbirine �zel bir psikolojik
bunal�m�n e�lik etti�i sekiz evrelik bir s�ralama �nermektedir.
Onun kulland��� anlamda "bunal�m" terimi, bir
felaket tehdidi de�il, artan bir yaralanabilirlik ve ayn� zamanda
gizilg�c�n artmas� d�nemi anlam�na gelmektedir (Erikson,
1968). �lk iki evre bebekle ve k���k �ocukla ilgilidir.
1

Erikson'a g�re normal geli�imin sekiz evresi

Bunal�m - D�nem

G�vene kar�� G�vensizlik - Bebeklik

�zerkli�e kar�� Utan� ve Ku�ku - K���k �ocukluk

Giri�kenli�e kar�� Su�luluk - �lk �ocukluk

�al�kanl��a kar�� A�a��l�k duygusu - Orta �ocukluk

Kimli�e kar�� Rol kar��kl��� - Ergenlik

Yak�nl��a kar�� Yal�t�lm�l�k - Gen� yeti�kinlik

�retkenli�e kar�� Durgunluk - Orta yeti�kinlik

B�t�nl��e kar�� Umutsuzluk - �leri yeti�kinlik

G�vene kar�� g�vensizlik. Erikson, ilk y�l s�ras�nda bebeklerin,


ya anababalar�na, kendilerine ve �evrelerine kar�� temel
bir g�ven duygusundan ya da temel bir g�vensizlik duygusundan
kaynaklanan bir bunal�mla kar��la�t�klar�n� varsaymaktad�r.
Her iki durumda da bunal�m�n ��z�m� sonraki geli�imi etkileyecektir.
Erikson'un kabul etti�i g�ven, ya�amsal bir ki�ili�in
ve bir kimlik duygusunun temel ta��d�r. Temel g�vensizli�in
ise ki�ilik anormallikleri ve uyumsuzluk �eken insanlarda
g�zlemlenebilece�i s�ylenmektedir.

Anababa-bebek ili�kisi bebe�in gerek g�ven gerekse g�vensizlik


duymas�n� b�y�k �l��de belirler. G�ven, anneler ve bebekler
davran�lar�n� birbirlerinin miza�lar�na ve gereksinmelerine
e�g�d�mledikleri, tutarl� ve aklauygun olduklar� zaman do�ar.
Bebekler, a� olduklar� i�in a�lad�klar�nda kuca�a al�n�p doyurulduklar�
zaman, bu tutarl� bir davran� �r�nt�s� oldu�u i�in,
g�veni ��renirler. Anne, bebe�ini besledi�inde bebek sakinle�ti�i
zaman, bu tutarl� bir �r�nt� oldu�u i�in, g�veni ��renir. B�ylece,
her ikisi de di�erine ve kendine g�venir. Gerek annenin gerekse
bebe�in davran��n�n bilin�d�� ve di�erinin gereksinmeleriyle ya
da mizac�yla ili�kisiz g�r�nd��� yerde g�vensizlik do�ar. O zaman
bebek, ilk �ocuklu�un geli�im g�revleriyle, ba�kalar�yla
ili�kideki g�vensizlikle ve ki�isel de�ersizlik duygusuyla �rselenmi�
bir sonraki bunal�mla kar�� kar��ya kalmak durumundad�r.
b

�zerkli�e kar�� utan� ve ku�ku. �kinci ve ���nc� y�llarda


ortaya ��kan ikinci evre, ya ba��ms�zl�k ve kendine g�ven duygusunun
ya da utan� ve ku�ku duygusunun doru�a ��kt��� bir bunal�m�
i�erir. �kinci y�l�n ortalar�nda k���k �ocuklar onlara �evrelerini
kendi ba�lar�na ke�fetme olana��n� veren beceriler geli�tirirler.
Bu s�re�te istekleri b�y�klerinin istekleriyle �at�abilir (hayvanat
bah�esinde maymunun kafesine �ok yakla�mak ya da su birikintisine
isteyerek basmak gibi). Gitgide, ne yiyeceklerine, ne
giyeceklerine, nereye gideceklerine kendileri karar vermek isterler.
Bir�ok anababan�n �ocu�un ya�am�n�n bu d�nemini "korkun�
ikiler" olarak nitelemeye ba�lamas�, �zerkli�in normal bir
g�r�n�m�d�r. Yine de �ocuklar bak�ma ve deste�e gereksinme duyarlar.
Bu evrede �ocuklar anababalar�n� bir irade sava��na sokarak
s�k s�k k�zd�r�rlar; ama ayn� zamanda yeni yetenekleriyle
onlar� fetheder ve sevgilerini yeniden kazan�rlar.
o

E�er anababalar �ocuklar�na kendi yetenekleri �er�evesinde


kendi davran�lar�n� y�netme olana��n� verir ve rehberlik de yaparlarsa,
�ocuklar sa�l�kl� bir �zerklik duygusu geli�tireceklerdir.
E�er anababalar �ocuklara patronun kim oldu�unu durmadan
g�stermeye kalk��r ya da onlar� utand�rarak itaate zorlarlarsa,
�ocuklar kendinden ku�ku duyma -kendini karar vermeye ve davran�lar�n�
y�netmeye yetersiz hissetme- ya da kendilerini y�llarca
engelleyecek bir utan� duygusu geli�tireceklerdir.
e

Bebeklerle ve k���k �ocuklarla onlar�n ya�am�ndaki anlaml�


yeti�kinler aras�ndaki etkile�imin kalitesi, bu �nemli y�llarda
ald�klar� bak�m, ger�ekle�tirdikleri g�ven ve �zerklik
duygular�, onlar�n duygusal a��dan sa�l�kl� bireyler olarak geli�meleri
i�in ya�amsal �gelerdir. Bili�sel ve toplumsal geli�im
i�in bebeklikte at�lan temellerin ya�am�n sonraki d�nemlerinde
derin etkileri olaca��n� anlayaca��z.
d

�ZET

Ba�lanma, yenido�anlarla anababalar� aras�nda gitgide


artan e�g�d�ml�, kar��l�kl� destekleyici bir etkile�imin kurulmas�
demektir. Anababa ya da bak�c� ile bebek aras�ndaki ilk
etkile�imler, �ocu�un ki�ili�inin geli�imini �rg�tleyen temel g��
olarak i�ler ve herbirinin �zellikleri ve davran�lar� �b�r�n�n
tepkilerini etkiler. Bebe�in bir�ok do�u�tan refleksi ve davran�sal
e�ilimi -k�kseme, emme ve yakalama refleksleri; a�lama,
g�l�mseme; c�v�ldama; beden temas�na ve rastlant�sal oyunlara
tepki verme- ba�lanmaya katk�da bulunur.
t

Anababa ile bebek aras�ndaki etkile�im son derece bireyseldir,


��nk� her anababa ve her bebek biriciktir. Bebekler �e�itli
uyaranlara farkl� bi�imde tepki verirler; uyuma ve uyanma
�r�nt�lerinde, beslenmeye tepkilerinde, g�r�n�mlerinde ve miza�lar�nda
�ok erkenden farkl�la��rlar.
Ba�lang��ta etkile�im besleme, alt�n� de�i�tirme ya da ge�irtme
gibi b�y�k �l��de g�n�ls�z durumlarla ilgilidir. Derece
derece daha istekli toplumsal al�veri�ler temel bak�ma e�lik
eder ya da onu izler. Bebek bunlara tepki verir ve kar��l�k olarak
da anababan�n tepkilerini davet eder. Anababa bunlar arac�l���yla
bebe�in uygun zamanlarda toplumsal olarak davranma (�rne�in,
g�l�mseme, ses ��karma, dikkat etme gibi) ve ba�kalar�ndan
ipu�lar� alma yetene�ini uyar�r ve kurar.
i

�e�itli etkenler ba�lanmaya m�dahale edebilir; bunlar aras�nda,


bebekteki ola�and�� davran� ve durumlar, garip g�r�n�m,
erken ayr�lma, erken do�um ve yava� geli�im vard�r. B�yle
etkenlerin ba�lanmaya m�dahale edip etmemesi ve bunun derecesi
bebe�in ve anababan�n �zelliklerine ba�l�d�r. Bebekteki gizil
geli�im sorunlar�n�n erkenden tan�nmas� �nleyici �nlemlere
olanak sa�lar.
o

Bebeklikteki ba�lanmaya ve toplumsal geli�ime ili�kin


ara�t�rmalar yak�n zamanlara kadar hemen hemen yaln�zca
anne-bebek ili�kisi �zerinde odaklanm�t�. Pek �ok baba bebe�ine
�ok az zaman harc�yorsa da, baz�lar� bebeklerle yo�un etkile�im
kurmakta, g��l� bir ba�lanma olu�turmakta ve onlar�n geli�imini
�n
nemli y�nlerde etkilemektedir.

Ba�ar�l� ba�lanma ve erken toplumsal uyar�m, e�er bebek


yeterli bir �ocuk olacaksa, ya�amsal �nemdedir. Erikson'un kuram�,
temel g�ven duygusunun geli�imi i�in birinci y�l�n, �zerklik
duygusunun geli�imi i�in ikinci ve ���nc� y�l�n �nemini vurgular.
d

:::::::::::::::::

���NC� KES�M

�LK �OCUKLUKTA GEL���M

Bundan sonraki alt� b�l�m (Kesim III, IV ve V) ilk �ocukluktan


ba�lay�p orta �ocuklu�a ge�en ve ergenlikte biten �� �nemli
b�y�me d�nemini kapsamaktad�r. Her b�l�m Robert Havighurts'un
geli�im g�revlerine ili�kin bir sunusu ile ba�lamaktad�r (geli�im
g�revleri, bireyin, birbirini izleyen d�nemlerin kendine �zg�
sorunlar�yla ba�ar�l� bi�imde ba�a ��kabilmesi i�in her �a�da
�stlenmek zorunda oldu�u �zel sorumluluklard�r). Bu sunuyu yeri
geldik�e Erik Erikson'un g�r�leri izlemektedir. Erikson, geli�imi,
her ya��n �zelli�i olan toplumsal etkile�imlerden kaynaklanan
bir dizi bunal�m ya da d�n�m noktas� do�rultusunda a��klar.
Jean Piaget'ye ait olan ���nc� bir g�r�, bireyin bili�sel ya da
zihinsel geli�imi ve bu y�llardaki b�y�meye e�lik eden niteliksel
de�i�imler �zerinde odaklan�r. Ahlaki d��nmenin ortaya ��k��
ve geli�imi �zerindeki vurgusu ile Lawrence Kohlberg'in konuyla
ilgili �al�malar�na yer veriyoruz.
i

�ki-alt� ya�lar aras�, �ocuklar�n anababalar� yan�nda ba�kalar�n�n


da kendilerini anlayabilmesi i�in dile egemen olduklar�
ilk �ocukluk d�nemi olarak bilinir. Sekizinci b�l�mde dil
geli�imi ve d��ncede ge�i�ler, �zellikle bili�sel geli�imi kolayla�t�ran
basit kavramlar�n ve y�ntemlerin ortaya ��k�� tart��lmaktad�r.
Vicdan geli�iminin ve do�ruyu-yanl�� ��renmenin
ba�lang�c� hem Piaget'nin hem de Kohlberg'in bak� a��lar�ndan
ele al�nmaktad�r.

Okul �ncesi �ocuklarda toplumsal geli�imin ve ki�ilik geli�iminin


ortaya ��k��, toplumsalla�ma s�recine ve anababalar�n,
karde�lerin ve ya��tlar�n etkisine ili�kin a��klamalardan ba�layarak,
dokuzuncu b�l�mde g�zden ge�irilmektedir. Ayr�ca, pek
�ok insan bu d�nemi "oyun y�llar�" olarak adland�rd��� i�in bu
d�nemde yayg�n olarak g�zlemlenen oyun t�rleri ve i�levleri de
incelenmektedir. Erikson ki�ilik geli�imini, ba��ms�zl��a ve giri�kenli�e
do�ru gidi�i a��klar. Heyecansal davran��n olu�umu
ve anlat�m�, �zellikle korkular ve fobiler tart��lmaktad�r. Son
olarak, �e�itli okul �ncesi ya�ant�lar� ele al�yoruz: Yuva, kre�,
Montessori okulu, �d�nleyici e�itim programlar�.

:::::::::::::::::

SEK�Z�NC� B�L�M

OKUL �NCES� �OCUK:

B�L��SEL GEL���M

�ocuklar�n bebekli�in ilk iki y�l�ndaki geli�meleri ger�ekten


etkileyicidir; daha da dikkat �ekici olan ise, ilk �ocuklu�a
ge�i�le ba�layan bili�sel de�i�imlerdir.

Bu ya�larda neye benzedi�inizi an�msayamayabilirsiniz,


ama anababalar�n�z�n bunu �ok a��k bi�imde an�msayaca�� ku�kusuzdur.
�ki ya��ndayken y�r�yerek, t�rmanarak, z�playarak ve
d�erek d�nyan�za ili�kin olabildi�ince �ok �eyi ke�fetmeye �al�an
k���k bir ka�iftiniz. Daha fazla konu�uyor ve d��nmenin,
ak�ly�r�tmenin, ��renmenin k�k�rt�c� bili�sel alan�na do�ru derece
derece ilerliyordunuz. �� ya��nda, evinizin i�inde ve �evresinde
anababan�z�n arkas�nda ko�turuyor ve yapt�klar�n� taklit
ediyordunuz, ama bunlar� alt� ya da dokuz ay �nce oldu�undan
daha iyi anl�yordunuz. En sevdi�iniz ve en s�k kulland���n�z s�zc�klerden
biri "Hay�r!" idi. Bu, ba��ms�zl���n�z� kazanma do�rultusunda
gitgide artan �abalar�n�z� temsil ediyordu. �evreniz
hakk�nda bilgi edinmeyi s�rd�rd�k�e "Bu ne?" ve "Neden?" sorular�n�
da her g�n y�zlerce kez soruyordunuz.

D�rt ya��ndayken hemen hi� durmadan konu�uyor ve �evrenizi


daha iyi anl�yordunuz. Oyuncaklarla daha fazla oynuyor ve
�imdi arkada�lar�n�zla birlikte de�i�ik etkinlikler planlayabiliyor
ve uygulayabiliyordunuz. Be� ya��nda, s�rekli sorular soruyordunuz
ve neyin do�ru neyin yanl� oldu�u, ne zaman iyi ne
zaman k�t� davrand���n�z konusunda geli�en bir anlay�a sahiptiniz.
Belki ABC'nizi, say�lar� ve renkleri �imdiden biliyordunuz.

�LK �OCUKLUK NED�R?

Bazen okul �ncesi y�llar olarak da adland�r�lan ilk �ocukluk


kavram� genelikle iki-alt� ya�lar aras�ndaki �ocuklar� belirtir.
Bu, toplumsal ili�kilerde oldu�u kadar, bili�te, dilde ve
ki�ilik geli�iminde �nemli de�i�imlerin oldu�u bir zamand�r.

Ortalama bir "iki ya�" �ocu�u yetmi� be� santimden biraz


uzundur ve yakla��k on iki kilo a��rl���ndad�r. Sonraki d�rt
y�ldan her birinde boy be�-yedi santim, a��rl�k iki-�� kilo artar.
Sonu�, y�z alt� santim boyunda, yakla��k yirmi kilo a��rl���nda
alt� ya��nda bir okul �ncesi �ocu�udur. Ku�kusuz, bunlar�n yaln�zca
ortalama oldu�u, �ocuklar aras�nda genellikle b�y�k farkl�l�klar
bulundu�u an�msanmal�d�r.

Bu �ocuklar, beden oranlar� de�i�ime u�rarken, ko�ma, z�plama,


t�rmanma ve f�rlatma gibi hareket becerilerinde etkili bir
e�g�d�m ya�arlar. Kendi kendine yeme ve giyinme gibi etkinlikleri
ba�ar�r ve g�mleklerindeki d��meleri iliklemeyi ve ayakkab�lar�n�n
ba��n� ba�lamay� ��renirler. Uyku al�kanl�klar� daha
d�zenli hale gelir ve tuvalet e�itimi amac�na ula��r.

Bu ya� grubundaki �ocuklar dil ve bili� geli�iminde �ok b�y�k


ilerlemeler yaparlar. Yakla��k 50 s�zc�kl�k da�arc�klar� ile bir-iki
s�zc�kl� c�mleler konu�abilen iki ya� �ocuklar�, alt� ya��na 20
bine yakla�an s�zc�k da�arc�klar� ve karma��k c�mleleri kurma
ve anlama yetenekleri ile girerler. D��nmeleri simgesel olur ve
nesneleri s�n�flamay� ��renirler.

Okul �ncesi �ocuklar ayr�ca daha b�y�k bir ba��ms�zl��a ve


�zerkli�e y�nelerek anababaya daha az ba�lan�m g�stermeye
ba�larlar. Daha karma��kla�m� oyun etkinlikleri merak ve �evreyi
ke�fetme y�n�nde f�rsatlar sa�lar. Aile, kom�ular ve okul
�ncesi ortam i�inde geni�leyen toplumsal ili�kiler bazen sald�rgan
davran�ta art�larla sonu�lan�r. Bundan b�yle anababalar�n
disiplin ve ceza konular�nda karar vermeleri gerekmektedir.

�LK �OCUKLUKTA GEL���M G�REVLER�

E�er birey �imdiki ve gelecekteki g��l�k ve sorunlarla ba�ar�l�


bir bi�imde u�ra�acaksa, bebeklikten ilk ve orta �ocuklu�a,
ergenlikten ileri yeti�kinli�e, b�t�n d�nemlerin �zel t�rde davran�lar�n�
kazanmal�d�r. Bunlar bazen geli�im g�revleri olarak
adland�r�l�rlar.

Robert Hawighurst (1972) geli�im g�revi'ni, "bireyin ya�am�n�n


belirli bir d�neminde ortaya ��kan, ba�ar�l� olmalar� mutlulu�a
ve sonraki g�revlerin ba�ar�lmas�na, ba�ar�s�z olmalar�
bireyde mutsuzlu�a, toplumca onaylanmamaya ve sonraki g�revlerde
g��l��e yol a�an" (s. 2) �zel bir sorunlar dizisi olarak tan�mlar.
Hawighurst'e g�re her g�rev, bireylerin gereksinimlerini
i�inde ya�ad�klar� toplumlar�n istemleriyle harmanlayan biyolojik,
psikolojik ve k�lt�rel etkenlerin bir bile�imidir. Geli�im
g�revleri de�i�ik toplumsal s�n�flardaki bireyler i�in �nemli �l��de
farkl�la�abilir.

Okul �ncesi �ocuklar�n orta �ocuklu�a ge�i�e haz�rlan�rken


bir�ok bili�sel g�revi ba�armas� beklenir: Toplumsal ve fiziksel
ger�ekli�e ili�kin basit kavramlar olu�turmay� ��renme; do�ru
ile yanl�� ay�rmay� ��renme ve bir vicdan geli�tirme; konu�may�
��renme.

Toplumsal ve fiziksel ger�ekli�e ili�kin basit kavramlar


olu�turmay� ��renme. Okul �ncesi �ocuklar �evredeki d�zenlilikleri
ke�fetmeye, insanlar� ve nesneleri adlar ve kategorilerle
s�n�flamaya ba�larlar. Bu s�n�fland�rma becerisi geli�en
bili�sel yetenekleri i�in bir temel sa�lar. Bu geli�im g�revi Jean
Piaget'nin bili�sel geli�im kuram�yla yak�ndan ba�lant�l�d�r.

Do�ruyu-yanl�� ay�rmay� ve bir vicdan geli�tirmeyi


��renme. �lk �ocukluk s�ras�nda okul �ncesi �ocuklar iyi ve k�t�
kavramlar�n� ��renir ve bu de�erleri i�selle�tirmeye ba�larlar.
Vicdan�n temelleri at�l�r ve bir ahlak de�erleri sistemi bi�imlenmeye
ba�lar. Bu konuyu ahlak geli�imiye ilgili b�l�mde Lawrence
Kohlberg'in �al�malar�n� incelerken daha ayr�nt�l� bi�imde
ele alaca��z.

Konu�may� ��renme. G�rd���m�z gibi, �ocuklar dilin temellerini


bebeklik s�ras�nda ��renirler. �lk �ocuklukta bu g�rev
konu�ma �r�nt�lerini inceltmek, s�zc�k da�arc���n� artt�rmak,
dili ba�ka insanlarla ileti�im kurma i�in kullanmakt�r.

D���NCEN�N GEL���M�

�lk �ocukluk s�ras�nda �ocuklar yeni ve eski alg�lar�n� kar��la�t�rd�k�a


kendilerini �evreleyen d�nyaya ili�kin daha fazla
bilgi edinmeye ba�larlar. Bu d��nme yetene�i bebeklik s�ras�ndaki
(yabanc�lardan korkma ve nesnenin s�reklili�i gibi) geli�imsel
de�i�imler i�in de �nemliydi; ama okul �ncesi y�llarda bu
zihinsel i�lev gitgide daha karma��k hale gelir. Psikologlar bu
de�i�imleri pek �ok kuramsal a��dan incelemi�lerdir. Ancak, son
yirmi y�lda en etkili kuram Jean Piaget'ninki olmu�tur.

Piaget'nin belli ba�l� �al�malar�, altta yatan d��nce ve


ak�ly�r�tme yap�lar�ndaki geli�imsel de�i�imler, bu yap�lar�n
farkl� ya�lardaki �ocuklar�n eylemlerindeki anlat�m� ve bu
uyumsal de�i�imleri etkileyen etkenler �zerinde odaklanmaktad�r.
�ocuklara ili�kin g�zlemlerinden ve deneyimlerinden yola
��kan Piaget, normal zihin geli�iminin bili�sel yap�lar�n bi�im
de�i�tirmi� d�rt d�nemi i�inde ilerledi�i varsay�m�n� ileri
s�rmektedir. Piaget'nin d�nem kavram�n�n Hawighurst
ya da Erikson gibi ba�ka kuramc�lar�n evrelerinden biraz farkl�
oldu�unu anlamak �nemlidir. Bir d�nem �u d�rt �zelli�i i�erir: (1)
Ad�mlar�n�n ortaya ��kt��� ya�� k�lt�rel etkenlerin de�i�tirebilmesine
kar��n, de�i�mez bir s�ra; (2) �leri evrelerin �nceki evrelerin
b�t�n yap�sal �zelliklerini i�erdi�i hiyerar�ik b�t�nle�meler;
(3) D��nme bi�iminde niteliksel farkl�l�klar; (4) Eylemlerin,
�zel g�revler kar��s�ndaki ��renilmi� tepkilerden de�il, �rg�tlenmi�
genel bir d��nce yolundan kaynakland��� temel bir "genel
yap�" (Piaget, 1960).

Piaget'nin D��ncenin Geli�imine �li�kin D�nemleri

D�nem: DUYU-HAREKET

Yakla��k ya�: Do�um-2 ya�

Betimleme: Bebe�in zekas� �evresiyle gitgide daha uyumlu


hale gelen duyu-hareket etkile�imlerinde kendini
g�sterir. Bebek zihinsel d��nme ya da anlama
anlam�nda "bilmez" ya da "d��nmez"; daha
�ok duyu-hareket eylemleriyle tutarl� ve aklayak�n
yollarla �evresinin de�i�ik y�nleri �zerinde
yapt��� i�lemlerle "bilir" ve "d��n�r".
D�nem: ��LEM�NCES�

Yakla��k ya�: 2-6 ya da 7 ya�lar

Betimleme: Bu d�zeyde d��nce mant�k d��d�r ve anl�k,


g�r�n�r ko�ullara son derece ba��ml�d�r. Zihinsel tasar�mlama
�imdi olanakl� olsa da. bilgi sistemli
bi�imde i�lenmez. K���k �ocuklar belirli bir zamanda
bir durumun yaln�zca bir y�n�n� ele alma yetene�ine
sahiptirler.

D�nem: SOMUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 7-11 ya da 12 ya�lar

Betimleme: �ocuklar �imdi bilgiyi sistemli ve mant�kl�


bi�imde i�leyebilirler, ama bunu yaln�zca bilgi somut
bi�imde verildi�i zaman yapabilirler. Soyut
bilgiler verildi�inde yetersiz g�r�n�rler. �lkokul
�a��ndaki �ocuklar somut bir d�n��m� zihinsel
olarak tersine �evirebilir ve belirli bir zamanda bir
durumun bir�ok y�n�n� ele alabilirler.

D�nem: SOYUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 12 ya� ve �zeri

Betimleme: Soyut i�lemlere ula�an ergenler varsay�mlar


kurabilir, mant�ksal sonu�lar ��karabilir ve ister
somut ister soyut bi�imde sunulsun, karma��k sorunlar�
sistemli bi�imde ��zebilirler.

Piaget b�t�n �ocuklar�n ayn� d��nme davran�lar� s�ras�n�


izlemek zorunda olduklar�n� ileri s�rmektedir; ancak her d�neme
giri� ya�lar� fiziksel ya da toplumsal �evrelerinden etkilenebilmektedir.
�ocuklar bir d�nemden di�erine do�ru derece derece
ilerlerken bili�sel yetenekleri de gitgide daha karma��k olur.
A�a�� evrelerdeki bili�sel yetenekler sonraki d��nme i�in temel
olu�turur ve daha y�ksek evreyle b�t�nle�ir. Yine de Piaget, �ocuklar�n
herhangi bir �zel evrede halihaz�rdaki kavramsal �rg�tlenmeyle
tutarl� deneyimi yorumlad�klar�na inanmaktad�r.
Piaget, de�i�ik ya�lardaki �ocuklar�n yapt��� yorumlar� g�zlemleyerek
d�rt bili�sel d�nemi kurmaktad�r.

Bu bili�sel d�nemler g�r�� Piaget'nin bili�sel geli�im kuram�n�n


merkezinde yer ald��� i�in di�er kuramc�lar taraf�ndan
da yak�ndan incelenmi�tir. Kimileri �ocuklar�n bu bili�sel d�nem
yeteneklerine Piaget'nin belirtti�inden daha erken ula�t���n�
buldular (Butterworth, 1976); kimileri de �ocuklar�n �o�unun Piaget'nin
ileri s�rd���nden �ok daha sonras�na kadar soyut i�lem
d��ncesine ula�amad���na inanmaktad�rlar (Neimark, 1975).
Hatta kimileri, Piaget'nin d�nem modelinin d��nmede ya�a
ba�l� de�i�imlerin bir betimlemesinden fazlas�n� sa�lamad���n�,
bu de�i�imler konusunda hi�bir a��klama getirmedi�ini bile ileri
s�rm�lerdir (Brainerd, 1978). Yine de, Piaget'nin d�rt d�nemli
modeli psikologlar�, ��retmenleri ve anababalar�, geli�en �ocuklar�n
minyat�r yeti�kinler olarak de�il, d�nyay� anlamak i�in
kendilerine �zg� yollar� olan biricik ki�iler olarak g�rmeye
inand�rmada �ok etkili olmu�tur.

B�l�m 6'da de�inildi�i gibi, Piaget �ocuklar�n bir d�nemden


di�erine �z�mleme ve uyma s�re�leriyle ge�tiklerine inanmaktad�r.
D�rt ya��ndaki Sarah ilk kez bir Hindistan cevizi g�rd���nde
ona "sa�l� ta�" ad�n� verebilir ve onunla bu anlay�a uygun
bi�imde oynayabilir. Varolan �emalar�n� ve kavramlar�n� kullanarak
yeni bir durumla ba�a ��kmaktad�r, bu da Piaget'nin
�z�mleme dedi�i �eydir. E�er Sarah bir hindistan cevizi g�rd�kten
sonra cevizin ne oldu�una ili�kin anlay��n� de�i�tirirse kendini
bu yeni nesneye uydurmaktad�r.

Piaget �ocuklar�n b�yle yeni deneyimlere dengelenim ilkesi


nedeniyle uyum sa�lad�klar�na inanmaktad�r. Bu ilke Piaget'nin,
geli�en �ocuklar�n fiziksel ve toplumsal ger�ekli�i tutarl�,
kendi kendini d�zenleyen bir s�re� i�inde ara�t�rmak e�iliminde
olduklar�na ili�kin g�r��d�r. �ocuklar �evresel olaylarla, onlar�
varolan anlay�lar�na �z�mleyerek ya da �evreye uyma yoluyla
bili�sel yap�lar�n� de�i�tirerek ba�a ��kmaya �al��rlar.
�ocuklar �evreyle etkin ve a��k etkile�im yoluyla �z�mleme ve
uymay� dengeler ve yeni deneyimlere uygun hale gelirler (Ginsburg
ve Opper, 1969). Yine, kimi psikologlar Piaget'nin dengelenime
ve bunun s�reci olan dengelenme'ye ili�kin g�r��n� sorgulad�lar.
Bu anla�mazl�k di�er bilgi-i�lem y�nelimli a��klamalara
yol a�m�t�r. Bu kuramlarda odak noktas�, �ocuklar�n �zel t�rde
uyum davran��na ya da sorun ��zmeye olanak veren bili�sel
stratejileri �zerindedir (Flavell, 1977). B�yle psikologlar alg�,
dikkat, bellek ve varsay�m s�nama gibi se�ilmi� konular� inceleme,
ara�t�rma e�ilimindedirler.

DUYU-HAREKET ��LEY���NDEN ��LEM�NCES� ��LEY��E GE���

B�l�m 6'da duyu-hareket zekas�n�n ger�ek "d��nme" anlam�nda


d��nceye dalmak ya da d��nceli olmak anlam�na gelmedi�i
a��klanm�t�. Bebeklerin nesnelere ili�kin bilgileri onlar�n
nesnelerle duyu-hareket etkile�imleri i�inde anlat�m�n� bulur.
�rne�in, dokuz ayl�k Steve ��ng�ra��n� tan�yabilir, kavray�p tutabilir
ve onu y�ksek sandalyesine vurabilir; ama e�er onu g�rmezse
nerede olabilece�ini, bi�iminin neden b�yle oldu�unu ya da
nas�l yap�ld���n� d��nemez. Buna kar��l�k, d�rt ya��ndaki ablas�
Sarah i�lem�ncesi d�nemdedir ve d�nyas�n� kavramsal olarak
tasar�mlamaya yeteneklidir. Sarah nesneleri, olaylar�, insanlar�
ve ili�kileri tan�r, ��nk� onlara ili�kin d��nceleri ya da
kavramlar� toplay�p saklam�t�r.

Simgesel i�lev. Bili�sel tasar�mlar ya da kavramlar duyu-hareket


d�neminin sonunda ans�z�n geli�mezler. Kavramlar
bebeklik boyunca derece derece bi�imlenirler. Fakat bu ilk kavramlar
yakla��k iki ya��ndaki �ocuklarda yeni bir zihinsel i�leyi�
d�zeyinin tan�nmas�n� do�rular g�r�nen bir karma��kl�k derecesine
ula��rlar.

Bebek Steve'in ilk bili�sel tasar�mlar� duyu-hareket imgeleridir.


Bebekler bu tasar�mlar� kendi ba�lar�na canland�ramazlar.
Steve'in s�t i�ti�i �i�esine ili�kin kavram�, onunla bir�ok
etkile�iminden kaynaklanan g�r�n��, kokuyu ve tad� bulan�k bir
bi�imde anlay��d�r ve imge b�y�k olas�l�kla yaln�zca Steve �i�eyle
temas kurdu�unda canlan�r.

�lem�ncesi bir �ocu�un bir �i�eyi anlay�� ger�ekten daha


kavramsald�r. Sarah �i�enin i�levini bilir. Onu bakkaldan
alabilece�imizi, camdan yap�ld���n� ve k�r�labilir oldu�unu, de�i�ik
s�v�larla doldurulabilece�ini ve ba�ka t�r �i�elerin de oldu�unu
bilir. Do�ru kavramlar geli�tik�e, zihne say�s� gitgide artan
yollardan getirilebilirler. �lem �ncesi d�nemin sonunda �ocuklar
d��nebildikleri �eyler �zerinde esasl� bir denetim uygulamaya
yetenekli olurlar.

Duyu-hareket d�nemi ile i�lem�ncesi d�nem aras�ndaki bir


ba�ka temel farkl�l�k k���k �ocuklar�n dil yetene�idir. Bu yetenek
yakla��k iki ya��ndaki �ocuklarda yeni bir i�leyi� d�zeyinin
belirlenmesini hakl� k�l�yor g�r�nen bir karma��kl�k d�zeyine
ula��r. Dil soyut bir s�zel simgeler sistemi haline gelir. Bebeklerden
farkl� olarak k���k �ocuklar "araba" s�zc���n�n i�ine binip
bir yerlere gittikleri b�y�k makineyi belirtti�ini anlarlar,
ayr�ca simge ile onun temsil etti�i �ey aras�ndaki ili�kiyi de anlarlar.

Piaget'ye g�re, kavram ve dil yetenekleri kayna��n� duyu-hareket


d�neminin sonuna do�ru ortaya ��kan simgesel i�lev'de
bulur. Simgesel i�lev simgeleri anlama, yaratma ve kullanma yetisini
i�erir. Simgesel i�lev kavram geli�imi (zihinsel simgeler),
dil (s�zel simgeler), jestler, d�sel ve simgesel oyun ve resim yapma
i�in temel olu�turur. Simgesel i�lev �ocuklara yeni pek �ok gizilg�c�n
yolunu a�ar. Gizilg��ler i�lem�ncesi d�nemde geli�meyi
s�rd�r�rler ve i�lem�ncesi i�leyi�i duyu-hareket i�leyi�inden ay�r�rlar.

Taklit simgesel i�levin duyu-hareketsel bir �nc�s� olabilir.


Taklit �ocuklar aras�nda evrense� gibi g�r�nmektedir; hatta bazen
bir ayl�ktan daha k���k bebekler bile kar��s�ndaki biri dilini
��kard���nda dilini ��karabilmektedir. Taklit h�zl� bir ��renme
yoludur, bu y�n�yle de ya�am� s�rd�rmeye katk�s� vard�r. B�t�n
bunlar g��l� bir do�u�tan etkiyi d��nd�rmektedir; dolay�s�yla,
k���k bebeklerde g�zlenen taklit t�r� olas�l�kla b�y�k
�l��de refleksle ilgilidir. K���k �ocuklar�n taklitleri daha fazla
denetim ve niyet i�erir ve g�rd�kleri ya da duyduklar� �eylerin
yetkin olmayan tasar�mlar�n� olu�turur. Re�el kavanozunun kapa��n�n
d�nd�r�lerek a��ld���n� g�ren �� ya��ndaki Paul ba��n�
sa�a sola �evirerek kapa��n d�n��n� taklit edebilir. Sonra kavanozu
annesine g�t�rebilir ve ba��n� sa�a sola �evirerek annesinin
kapa�� a�mas�n� istedi�ini g�sterebilir. Daha sonra da ba�
hareketini hafif bir �evirmeye indirgeyebilir. B�yle k�salt�lan
hareket taklit olmaktan ��kar, kavanozun a��lmas� ve kapanmas�
i�in bir simge olarak i�lemeye ba�lar. Benzer bi�imde, k���k
�ocuklar�n ilk "s�zc�kleri"nin �o�u -k�pek i�in "hav hav"da oldu�u
gibi- nesnelere ili�kin seslerin taklitleridir. �ocuklar bunlar�
tekrar tekrar kulland�klar�ndan bunlar daha simgesel bir
nitelik kazan�rlar. B�ylece, belirtmeye �al�t���m�z gibi, ilk duyusal
imgeleme ile birlikte taklit simgesel i�levin �nc�s� olabilir.

Bebekler yaln�zca model hemen �nlerinde oldu�u zaman taklit


edebilirler. K���k �ocuklar g�n�n erken saatlerinde, hatta bir
g�n �nce ya�ad�klar� bir eylemi ya da sesi yeniden �retebilirler.
�rne�in, Paul k�z karde�ini bir topu f�rlat�rken g�rebilir. Ertesi
g�n topu yerden al�p f�rlatmaya �al�abilir. Bu ertelenmi� taklit
simgesel i�levin �nceden geli�mi� olmas�n� gerektirir, ��nk� k���k
�ocuk topu f�rlatan k�z karde�inin belirli bir tasar�m�na belle�inde
sahip olmak zorundad�r.

Simgesel i�lev simgesel oyun'un geli�iminde de yer al�r, simgesel


oyunda �ocuklar bir �eyi bir ba�ka �ey gibi g�rmektedirler.
Simgesel oyun iki ya� dolaylar�nda basittir ve �ocuklar b�y�d�k�e
daha karma��k hale gelir. D�rt ya��ndaki Sarah a�z�na k���k
bir ��p alarak sigara i�iyor gibi yapabilir. Onun sigara olmad���n�
bilmektedir, ama onu bir sigara simgesi olarak kullanmaktad�r.
K���k �ocuklar kitaplardaki resimlerin nesneleri ve hayvanlar�
temsil etti�i anlay��n� da geli�tirirler. Sonra, daha iyi
bir kas denetimi ve g�z-el e�g�d�m� ile kendi ba�lar�na resim
�izebilirler.

Duyu-hareket �emalar�n�n geli�imi bebeklere �evreleriyle


gitgide daha etkili yollardan etkile�im kurma olana��n� sa�lar.
Bundan sonra simgesel i�levi ve kavram yeteneklerini geli�tirebilirler.
�ocuklar�n i�lem�ncesi d�nemdeki d��nceleri duyu-hareket
d�nemindekinden niteliksel bir farkl�l�k g�sterir. Ayn�
zamanda, daha sonra orta �ocuklukta olaca��ndan da �ok farkl�d�r.

��LEM�NCES� D���NCEN�N �ZELL�KLER�

Piaget, ba�lang��ta kuram� i�in gerekli verilerin �o�unu kendi


�ocuklar�na ili�kin g�zlemlerden elde etmi� olmakla birlikte,
farkl� ya�lardan ba�ka �ocuklar� da incelemi�tir. Piaget bu �al�malar
i�in fiziksel nesnelerle ve bunlar�n �zellikleri ve ili�kileriyle
ilgili k���k g�revler ya da problemler yaratm� ve bunlar�
�ocuklara sunmu�tur. �ocuklar bir problemi "��zd�kleri" zaman
Piaget onlara neden b�yle yan�tlad�klar�n� sormu�tur. Piaget
�zellikle "yanl�" yan�tlarla ilgileniyordu, ��nk� �ocuklar�n
a��klamalar� temelde yatan bili�sel yap�lar�n� a���a ��kar�yordu.
Piaget bu yolla, k���k �ocuklar�n problemler hakk�nda daha
b�y�k �ocuklardan belirgin olarak farkl� bi�imde d��nme e�iliminde
olduklar�n� buldu.

S�v� miktar�n�n korunumu g�revi ilk �ocukluk d�nemindeki


d��ncenin bir�ok �zelli�ini a��k�a ortaya koyar. Bu g�rev,
�ocuklar�n bir kab�n bi�imindeki de�i�ikli�in i�indeki s�v�n�n
miktar�n� etkilemedi�ini anlamalar�yla ilgilidir. Ara�t�rmac�
�ocu�a birbirinin ayn� iki su barda�� g�sterir. �ocuk bunlar�n ayn�
oldu�una ikna olduktan sonra ara�t�rmac� �ocu�un g�z� �n�nde
bardaklardan birindeki suyu daha ince-uzun ���nc� bir barda�a
bo�alt�r. Soru soruldu�unda, i�lem�ncesi �ocu�un uzun bardaktaki
suyun �teki dolu bardaktakinden daha fazla oldu�una inand���
g�r�l�r. �ocuk ancak daha sonra somut i�lem d�neminde miktarlar�n
hala e�it oldu�u yan�t�n� verecektir.

Odakla�ma. (centration). �lem�ncesi bir �ocuk olan Sarah,


genellikle dikkatini bir g�revin bir y�n� ya da �ok s�n�rl� bir bilgi
�zerinde odakla�t�rmakta ve belirli bir zamanda birden fazla
y�nle u�ra�may� g�� bulmaktad�r. Buna odakla�ma ad� verilir.
S�v� miktar� g�revinde Sarah dikkatini uzun bardaktaki suyun
y�ksekli�i �zerinde yo�unla�t�rmaktad�r. �teki barda��n daha
geni� oldu�una ve ayn� miktarda s�v�y� alabilece�ine dikkat etmiyor
g�r�nmektedir. Bunu ona s�yledi�inizde neden s�z etti�inizi
ve konuyla ili�kisini anlam�yor g�r�nmektedir.
Tersine �evrilemezlik (irreversibility). �lem�ncesi d��ncenin
bir ba�ka �zelli�i tersine �evrilemezlik'tir. Sarah, d�n�t�rmenin
tersi bir i�lemle, s�v�n�n ilk barda�a geri konulabilece�ini,
dolay�s�yla ilk iki bardaktaki s�v�lar�n a��k�a e�it oldu�unu
g�z�nde canland�ramaz. Bu sonu� b�y�k olas�l�kla onun belirli
bir zamanda birden fazla etken �zerinde d��nememesiyle ilgilidir.

Durum (state). Bir d�n�t�rmeyi zihinsel olarak tersine �evirmedeki


yetersizlik i�lem �ncesi d��ncenin ba�ka bir �zelli�iyle,
yani gizil olarak ili�kili ge�mi� durumlar� g�z �n�ne almaks�z�n
�imdiki durum �zerinde odakla�ma e�ilimiyle ilgilidir.
Sarah'�n ak�ly�r�tmesi "burada ve �imdi" ile s�n�rl� g�r�nmektedir.
O duruma nas�l geldi�ini ya da baz� de�i�ikliklerden �nce
neye benzedi�ini d��nmeksizin b�t�n dikkatini bakt��� �ey �zerinde
yo�unla�t�rm�t�r. Su bir kez uzun barda�a bo�alt�ld�ktan
sonra bo�altma eylemi akl�ndan ��km� g�r�nmektedir. Ondan bu
eylemi ya da iki e�it barda��n ayn� miktarda su ald���n� an�msamas�n�
isterseniz ne demek istedi�inizi ya da bunun neden
�nemli oldu�unu anlam� g�r�nmez. Uzun barda��n daha fazla
s�v� ald���na inanm�t�r.

G�r�n�mler (appearances). �lem�ncesi d�nemdeki �ocuk


y�zeysel g�r�n�mlerden fazlas�yla etkilenme e�ilimindedir. �rne�in,
Sarah uzun barda��n daha fazla s�v� alaca��n� d��nmektedir,
��nk� "daha fazla al�yor gibi g�r�nmekte"dir. Yarg�s� s�n�rl�
alg�sal bilgiye dayanmaktad�r ve do�ru gibi g�r�nenin
�tesine ge�meyi ba�aramamaktad�r.

Benmerkezlilik (egocentrism). Benmerkezlilik i�lem�ncesi


d��ncenin tipik �zelli�idir. Bu, bu �ocuklar�n mutlaka istemli
olarak bencil olduklar� ya da kendileriyle a��r� derecede
ilgili olduklar� anlam�na gelmez. Benmerkezlilik, daha �ok, bir
�eyi ba�kas�n�n bak� a��s�ndan g�rme ya da ba�kas�n�n duygular�n�
ve gereksinimlerini farketme konusundaki yetersizlik anlam�na
gelir. �lem�ncesi �ocuklar bazen ba�ka �ocuklarla alay
eder ya da hayvanlar� incitirler, ��nk� kar��lar�ndakinin duydu�u
ac�y� farketmezler. Benmerkezlilik k���k �ocuklar�n birbirleriyle
ya da daha ya�l� insanlarla ileti�imlerinde s�k s�k g�r�n�r.
Eve ko�up "Anne, onu ald�, o �imdi yok!" diyen Paul'� d��n�n.
"O" dedi�inin kim oldu�unu ve "O"nun neyi ald���n� annesinin
bilmedi�ini anlayamaz, ��nk� kendini annesinin yerine koyamaz.
Benmerkezlilik odakla�mayla, yani bir durumun birden
fazla y�n�n� ele almadaki yetersizlikle ilgili g�r�nmektedir.

Benmerkezlilik ve bunun i�lem�ncesi �ocuklar�n ba�kalar�yla


nas�l ileti�im kurduklar� �zerindeki etkisi Cowan (1978)
taraf�ndan betimlenen bir deneyde grafiksel olarak g�sterilmi�tir.
D�rt ve be� ya�lar�ndaki �ocuk �iftleri bir perdeyle birbirinden
ayr�lm� ve kendilerine �zerinde anlams�z resimler olan ayn�
blok tak�mlar� verilmi�tir. Her �iftten bir �ocuk bir bloku betimleyecek,
b�ylece ikilideki �teki �ocuk da blokun ikizini se�ecektir.
Betimlemeler, �ocuklar�n ortaklar�n�n ba�ar�l� olmas�n� g��le�tirecek
kadar �ok fazla kendine �zg� ve benmerkezli idi.

Bu benmerkezli davran� bu d�nemdeki oyun davran��nda


da g�r�lebilir. �ki-d�rt ya�lar�ndaki iki ya da �� okul �ncesi
�ocuk birlikte oynad�klar�nda benmerkezlilikleri tipik olarak
(1) paralel oyun'la ve (2) ortak monolog'la sonu�lan�r. Paralel
oyunda �ocuklar�n bireysel ama�lar�, kurallar� ve ilgileri vard�r
ve �o�u kez ba�kalar�n�n ne yapt���n� g�rmeyi bile ba�aramazlar.
Ortak monologda farkl� konularda konu�urlar, ama s�ylediklerinin
ilgisiz oldu�una dikkat etmez -hatta ald�rmaz- g�r�n�rler.
�lem�ncesi d�nemde bir�ok �ocuk ba�kalar�n�n ne d��nd���n�
ya da hissetti�ini farketmeye ba�lamaktad�r (Cowan, 1978).
Baz� okul �ncesi �ocuklar anababalar�n�n duygular�na ve gereksinmelerine
olduk�a duyarl� g�r�nmektedirler ve aile i�inde bir
sorun varsa sessiz olmakta ve iyi davranmaktad�rlar. Yeni deneysel
ara�t�rmalar (Eliot ve Dayton, 1976) i�lem�ncesi �a�daki
�ocuklar�n benmerkezli davran�tan ka��nma yetene�ine ili�kin
kan�tlar getirmi�tir. Bug�n bir�ok psikolog Piaget'nin ilk bulgular�n�n,
kulland��� g�revlerin karma��kl���ndan ve bulan�kl���ndan
b�y�k �l��de etkilendi�ine inanmaktad�r.

�zelden �zele ak�ly�r�tme (transductive reasoning). Mant�ksal


ak�ly�r�tmede t�mdengelim ile t�mevar�m aras�nda ay�r�m
yap�labilir. T�mdengelim genelden �zele ak�ly�r�tmedir.
�rne�in, "B�t�n ��retmenler �ok �al��rlar ve d��k �cret al�rlar"
(genel) ve "Pat Benjamin bir ��retmendir" (�zel) c�mleleri verildikten
sonra, "Pat Benjamin �ok �al��r ve d��k �cret al�r" sonucuna
varmak uygundur. �te yandan, t�mevar�m, �zelden genele
ak�ly�r�tmedir. �rne�in, ilkbaharda �� ayl�k sistemli bir g�zlem
bah�e s�m�kl�b�ceklerinin kadife �i�eklerini ve hercai menek�eleri
yediklerini g�sterir. Dolay�s�yla, o t�r�n b�t�n s�m�kl�b�ceklerinin
bu bitkileri yedikleri ��karsanabilir. �lem�ncesi
�ocuklar ne t�mdengelimi ne t�mevar�m� kullan�rlar. Genele dokunmadan
bir �zelden di�erine ge�tikleri bir �zelden �zele ak�ly�r�tme
kullan�rlar (Ginsburg ve Opper, 1969). Sarah herg�nk�
s�tl� m�s�r gevre�ini yemedi�i i�in yapt���n�n kahvalt� olmad���n�
ileri s�rebilir. Ya da Paul, annesinin manda dedi�i yeni
hayvan�n bir k�pekten daha b�y�k oldu�unu, d�rt aya�� ve bir
�ift boynuzu bulundu�u i�in bir bo�a oldu�unu ��karsayabilir.

SAYILARLA U�RA�MA YETENE��

Piaget'nin �al�malar� �ocuklarda bir�ok mant�ksal-matematiksel


kavram�n ve yetene�in geli�imini ele alan �ok say�da
ara�t�rmaya yol a�m�t�r: �li�kiler, say�, s�rekli nicelik, a��rl�k,
hacim, zaman, mekan ve nedensellik. Bir b�t�n olarak i�lem
�ncesi d��ncenin daha geni� e�ilimlerini izledi�i i�in biz say�
kavram� �zerinde odakla�aca��z.

Sayma. �lem�ncesi �ocuklar karakteristik sayma hatalar�


yaparlar. �� ya��ndaki Paul on iki adet nesneyi sayarken,
baz�lar�n� bir seferden fazla sayabilir, birini ya da daha fazlas�n�
atlayabilir ve b�y�k say�lara yakla�t�k�a say�lar�n s�ras�nda
hata yapar. Onluk bir grup i�inde sekiz nesneyi saymas�
istenirse ona kadar gidebilir. Sayma i�lemi b�t�n dikkatini al�r,
ba�ka bir �ey d��nemez.

Birebir denklik. Piaget, testlerinden birinde on vazoyu


s�raya dizdi ve �ocuklardan ayn� say�da �i�ek almalar�n� ve her
vazoya bir �i�ek d�ecek bi�imde ikinci bir s�ra olu�turmalar�n�
istedi (Piaget, 1952). Bu g�rev ilk ve ileri i�lem�ncesi �ocuklar
aras�nda farkl�l�k oldu�unu ortaya ��kard�.

�lk i�lem�ncesi. �lk i�lem�ncesi �ocuklar genellikle nesnelerin


say�s�ndan �ok s�ran�n uzunlu�u �zerinde odakla��rlar.
D�rt ya��ndaki Caroline vazo s�ras�yla ayn� uzunlukta on �� �i�eklik
bir s�ra olu�turmu�tur (Piaget, 1952). Kendisine, �i�ek say�s�
kadar vazo oldu�unu d��n�p d��nmedi�i soruldu�unda
"evet" yan�t�n� vermi�tir. Sonra ondan her vazoya bir �i�ek koymas�
istenmi�tir. Bunu yapt���nda elde kalan �� �i�ek d�ar�
at�lm�t�r. Sonra Piaget, �ocu�un g�z� �n�nde, �i�ekleri vazolardan
alarak vazolar�n �n�nde daha k�sa bir s�ra olu�turacak
bi�imde onlar� birbirine yak�n olarak dizmi�tir. �imdi ayn� say�da
�i�ek ve vazo olup olmad���n� sordu�unda �ocuk daha fazla
say�da vazo oldu�u yan�t�n� vermi�tir.

�lem�ncesi �ocuklar -saymay� ba�arabilseler bile- nicelik


hakk�nda ak�ly�r�tme ve niceli�i anlama yetenekleri a��s�ndan
s�n�rl�d�rlar. Sayma, yaln�zca, tam anlam�n� hen�z anlayamad�klar�
bir s�ra i�inde belleklerine ald�klar� bir say�lar dizisini
temsil eder. Yeniden d�zenlemeyle de�i�meyen niceli�i anlayamazlar.

�leri i�lem�ncesi. �leri i�lem�ncesi d�nemde �ocuklar b�y�k


bir g��l�k �ekmeksizin birebir kar��l�klar kurmaya tipik
olarak yeteneklidirler; bir nesneyi s�radaki bir ba�ka nesnenin
alt�na yerle�tireceklerdir. Fakat nesneler yeniden d�zenlendi�inde
nicelik korunumu konusunda hala g��l�kleri vard�r. Bunun bir
nedeni, nesnelerin say�s�ndan �ok s�ran�n uzunlu�u �zerinde
odakla�malar�d�r. S�ralar�n �nceden e�it olmas� ve hi�bir �eyin eklenip
��kar�lmamas� nedeniyle, niceliklerin ayn� kalmas� gerekti�i
mant���n� y�r�tme yetene�ini geli�tirmemi�lerdir.

�leri i�lem�ncesi �ocuklar bu ba�lamda bir d�nemden di�erine


ara s�ra ge�iyor g�r�nmektedirler. Bir s�ran�n uzun oldu�u i�in
daha fazla oldu�unu ya da nesneler "bir araya topland���" i�in
�b�r s�ran�n daha fazla oldu�unu s�yleyebilirler (Ginsburg ve Opper,
1969). Bu, b�y�meyi olu�turur: Bu �ocuklar s�ralar�n uzunlu�u
yan�nda di�er etkenlere de dikkat etmektedirler. Ama hala nesneleri
saymay� ak�llar�na getirmemektedirler.

B�y�me hatalar�. Say� kavram� geli�imine ili�kin bulgulardan


biri b�y�me hatalar�'d�r (Flavell, 1977). ��-sekiz ya�lar
aras�ndaki �ocuklara g�zleri �n�nde yava� yava� b�k�len do�ru
bir tel par�as� g�sterildi. Sonra her �ocu�a telin ayn� tel olup
olmad��� ve uzunlu�unun de�i�ip de�i�medi�i soruldu. �� ya��ndakilerin
�o�u, belki bi�imindeki de�i�ikli�e dikkat etmedikleri
i�in telin ayn� tel oldu�unu d��nm�lerdir. D�rt ya��ndakiler
b�k�ld�kten sonraki telin farkl� bir tel oldu�unu s�ylemi�lerdir;
onlar, �� ya��ndakilerin yapmak i�in bili�sel a��dan yeterince
olgunla�mam� olduklar� bir hatay� yapm�lard�r. �ocuklar�n yeni
bilgi i�lem becerileri bazen onlar� daha k���k �ocuklarda pek
g�r�lmeyen belirli t�r hatalara ya da b�y�me hatalar�na elveri�li
hale getirmektedir. Yukar�daki g�zlemde be� ve alt� ya��ndaki
�ocuklar tipik bi�imde telin ayn� tel oldu�unu, ama b�k�ld�kten
sonra uzunlu�unun farkl� oldu�unu d��nm�lerdir. Yedi ve
sekiz ya��ndakiler ise telin de uzunlu�un da ayn� oldu�unu
kavram�lard�r.

Bir g�revin sunulu�u ve �zel gerekleri. Say� kavram� konusundaki


bir ba�ka bulgu, i�lem�ncesi �ocuk d��ncesinin niteli�inin
say� probleminin sunulu� bi�iminden ve nesnelerin say�s�ndan
�nemli �l��de etkilenebilmesidir. �zellikle d�nemin sonlar�nda
i�lem�ncesi �ocuklar bir-alt� aras�ndaki say�da nesneye
ili�kin olduk�a do�ru ak�l y�r�tebilmekte, buna kar��l�k daha
b�y�k say�larla ba�a ��kamamaktad�rlar. B�ylece, b�y�k nicelikleri
i�eren bir g�rev k���k �ocuklar�n geli�en say� kavramlar�n�
ve becerilerini tam anlam�yla ortaya ��kartmayabilir.

Bir sorunun s�zlendirilmesi, hem �ocuklar�n problemi anlay�lar�nda,


hem de onun hangi y�nleri �zerinde yo�unla�t�klar�nda
fark yaratabilir. �rne�in, Gelman (1972), g�rev s�zel olarak
s�ralar�n uzunlu�u �zerinde de�il de nesnelerin say�s� �zerinde
odakla�t���nda, �� ve d�rt ya��ndaki �ocuklar�n niceli�i koruma
yetene�ine sahip g�r�nd�klerini buldu. Ayn� �ocuklar g�rev geleneksel
bi�imde verildi�inde korunumu ba�aramam�lard�r.

�ocuklar yeni kavramlar ve ak�ly�r�tme becerileri geli�tirirlerken,


yeni bilgilerini g�sterme yetenekleri hala �ok k�r�labilir
durumdad�r ve g�revin �zel yap�s�na ve i�eri�ine ba�l�d�r
(Flavell, 1977). Nicelik korunumu testinde on iki d��me kullan�lmas�
yaln�zca d�rt d��me kullan�lmas�ndan �ok farkl� yan�tlar
getirebilir. D�rt-alt� ya�lar aras�ndaki �ocuklar k���k bir tak�m�n
d�n��m�n� ba�arabilirler, ama daha fazla say�daki nesneye
�ok farkl� yan�t verebilirler. Hatta niceli�in korunup korunmad���n�
a��klayan ak�ly�r�tmeleri bile farkl� olabilir.

�OCUKLARDA KAVRAMLAR VE KAVRAM GEL���M�

Kavramlar bili�sel geli�imin bir ba�ka �ok �nemli b�l�m�d�r


ve k���k �ocuklar hi� durmaks�z�n bunlar�n temel olanlar�ndan
pek �o�unu �z�mserler. Fakat kavramlar�n �o�u olduk�a dard�r.
�rne�in, �� ya��ndaki Paul ineklerin, kedilerin ve fillerin hayvan
olduklar�n� kavrayabilir, ama bir solucan�n da hayvan oldu�unu
d��nemeyebilir. Ya da kavramlar� bir kat�r�n at oldu�unu
d��nmesine yol a�acak kadar geni� de olabilir.

K���k �ocuklar�n kavramlar� nesneleri alg�lamalar�n� etkiler


ve alg�lar� s�n�rl� ve �arp�k olabilir, ��nk� kavramlar� b�yledir.
�rne�in, ilk kez u�akla yolculuk etmek �zere olan �� bu�uk
ya��ndaki bir �ocuk babas�na u�arken "gittik�e k���leceklerini"
s�ylemi�tir. �ocuk u�aklar� havaland�ktan sonra yava� yava�
g�zden kaybolurken g�zlemlemi�ti. Kendi u�aklar� havaland���nda
tersine arabalar�n ve binalar�n gitgide k���ld���n� g�rmek
onu �ok �a��rtm�t�.

�lk �ocuklukta kavramlar�n �arp�c� bir y�n� onlardaki hiyerar�ik


�rg�tlenme yoklu�udur (Anglin, 1977). Yeti�kinler ve
daha b�y�k �ocuklar hemen hemen bilin�siz olarak kavramlar�
y�ksek d�zeyde daha genel kavramlardan ve a�a�� d�zeyde daha
�zel kavramlardan olu�an hiyerar�ilere yerle�tirirler. K���k
�ocuklar bulan�k bir bitki kavram�na sahip
olabilirler ve bir a�ac�n ne oldu�unu bilebilirler, ama bir a�ac�n
bir �e�it bitki oldu�unu anlamayabilirler. Fakat yedi ya��ndaki
�ocuklar size bir k�pe�in hayvan oldu�unu s�yleyebilir ve farkl�
t�rde pek �ok k�pek ad� verebilirler.

YAPAYCILIK VE CANLANDIRMACILIK

Piaget yapayc�l��� ve canland�rmac�l��� i�lem�ncesi �ocu�un


d�nyaya bak� bi�iminin iki �zelli�i olarak g�rm�t�r. Yapayc�l�k,
do�al olgular� birisinin yaratt��� ya da bunlara birinin neden
oldu�u inanc�n� belirtir. �rne�in, be� ya��ndaki bir �ocuk g�ne�i
birinin kibrit yakarak tutu�turdu�u bir ate� olarak a��klayabilir.
Canland�rmac�l�k'ta �ocuklar cans�z nesnelere canl�l�k
�zelli�i y�klerler ve hareket etti�i i�in bir araban�n canl� oldu�unu
ya da tost makinesinin -ama yaln�zca tost yaparken- canl�
oldu�unu d��nebilirler. A�a��daki gibi sorular soruldu�unda
okul �ncesi �ocuklar s�k s�k yapayc�l�k ve canland�rmac�l�k
g�stereceklerdir:

1. Bulutlar neden yap�lm�t�r?

2. Bulutlar nereden gelmektedir?

3. �nsanlar neden hastalan�rlar?

4. Bisikletler canl� m�d�r? Nereden biliyorsun?

5. Y�ld�zlar� neden yaln�zca geceleri g�rebiliyoruz?

Yine, Piagetci gelenekte ara�t�rmac�, verdikleri yan�tlar� onlara


a��klatabilmek i�in genelikle ek sorular sormak zorundad�r.

De Vries (1969) ��-alt� ya�lar�ndaki �ocuklara Maynard


ad�nda bir kedi g�sterdi ve sonra onlar bakarken Maynard'a bir
k�pe�e �ok benzeyen bir maske takt�. (O uyumlu bir kedi idi!).
Sonra �ocuklara kedinin k�pe�e d�n�t���n� d��n�p d��nmediklerini
sordu. �ocuklar�n yan�tlar� alt� anlama d�zeyi g�steriyordu:

- Birinci d�zey (�al�madaki en k���k �ocuklar): Maske tak�ld���nda


Maynard'�n k�pe�e d�n�t���ne inan�yorlar.

- �kinci d�zey: Bu �ocuklar Maynard'�n maske tak�ld�ktan


sonra gene bir kedi olaca��n� kestiriyorlar, ama maske bir kez
tak�ld�ktan sonra onun bir k�pek oldu�unu d��n�yorlar.

- ���nc� d�zey; Ayn� hayvan oldu�una inan�yorlar, ama


maske tak�l�yken bir k�pektir.

- D�rd�nc� d�zey: Maske tak�ld�ktan sonra yaln�zca hayvan�n


ad�n�n de�i�ti�ine inan�yorlar.

- Be�inci d�zey: Bir k�pek gibi g�r�nmesine kar��n hala bir


kedi oldu�una, ama bir kedinin baz� ola�and�� (belki sihirli)
ko�ullarda bir k�pe�e d�n�ebilece�ine inan�yorlar.

- Alt�nc� d�zey (�al�madaki en b�y�k �ocuklar): Bir kedinin


kedi olarak kald���na inan�yorlar.

K���k �ocuklar�n olgunla�mam� kavramlar�, onlar�n korkularla


yaralanabilir ve "sihirli hileler"le kolayca aldat�labilir
olmalar�na yol a�ar. Okul �a��na geldiklerinde, �ocuklar�n kavramlar�,
ergenlerinkinden ve yeti�kinlerinkinden hala daha az
soyut, daha az karma��k ve say�ca daha az olmakla birlikte,
�nemli �l��de daha geli�mi� durumdad�r.

�L��K�LER
Okul �ncesi �a�daki �ocuklar somut ya da soyut pek �ok ili�kiyi
de anlamaya ba�larlar. Somut t�rden ili�kiler duyular yoluyla
alg�lanabilir; soyut olanlar�n d��ncede tasar�mlanmalar�
gerekir. �rne�in, her ikisi de k�p, k�rm�z� ve ayn� b�y�kl�kte
olan iki k�rm�z� blok birbiriyle ili�kilidir. �li�ki somuttur, ��nk�
g�r�lebilir ve hissedilebilir. Buna kar��l�k, bir o�lan �ocukla halas�
aras�ndaki ili�ki daha soyut ve kavramsald�r. �ocuklar
genellikle �nce somut ili�kileri kavrarlar. "Karde�in kim? Erkek
karde�inin bir k�z karde�i mi, yoksa erkek karde�i mi var? Baban�n
erkek karde�i kimdir? Annenle teyzen aras�ndaki ili�ki nedir?"
gibi sorular genellikle okul �ncesi �ocuklardaki bir g��l���
a���a ��kar�rlar.

Neden-sonu� ili�kileri de zay�ft�r ve okul �ncesi �ocuklar i�in


kavranmas� g��t�r. �rne�in, e�er k���k �ocuklardan "��k s�nd�,
��nk�..." c�mlesini tamamlamalar� istenirse, "��nk� biri d��meyi
�evirdi" demek yerine, "��nk� karanl�k oldu" diye yan�t verebilirler.
D��meyi �evirmenin ���� yak�p s�nd�rd���n� belki anlayabilirler,
ama nedeni ve sonucu tam olarak anlayamazlar.

KAVRAMLAR NASIL GELi��R?

�ocuklar�n kavramlar� ger�ekli�e daha yak�n olacak bi�imde


nas�l daral�r ya da geni�ler? Duyu-hareket �emalar� ve i�lem�ncesi
ak�ly�r�tme gibi, Piaget bunlar�n da �z�mleme ve uyma
yoluyla geli�tiklerini ileri s�rmektedir. �z�mleme ve uyma insan
geli�iminin ve uyumunun son derece temel �rg�tleyici ilkeleridir.
Herhangi bir yeni durumda �ocuklar bu durumu anlamakta
var olan kavramlar�n� kullan�rlar (�z�mleme), ta ki bu kavramlar�n
yeterli olmad���n� hissedinceye kadar (dengesizlik). Sonra,
kavramlar�nda k���k de�i�iklikler yaparlar (uyma), ta ki
her �ey uygun d��nceye kadar (denge). �rne�in, �� bu�uk ya��ndaki
bir �ocuk yeni kom�ular�n�n avlusuna girdi ve oradaki kad�na
"�ocuklar�n nerede?" diye sordu. Kad�n �ocu�unun olmad���
yan�t�n� verdi. Bunun �zerine �ocuk evden ��kan bir adam� g�stererek
"Bu senin baban m�?" diye sordu. Kad�n, "Hay�r, o benim
kocam" yan�t�n� verdi.

�ocu�un, o zamana kadar, "anne" olan kad�nlarla, anne olmayan


ve hen�z "b�y�memi�" liseli k�zlarla (�ocuk bak�c�lar�)
ya�ant�lar� olmu�tu. Sonu� olarak, iri yap�l� kad�nlar�n ya anne
olduklar�n�, dolay�s�yla �ocuklar� oldu�unu ya da "baba"lar�
olan okul k�zlar� oldu�unu d��n�yordu. Durumu anlamaya �al��rken
var olan kavramlar�n� kullan�yordu (�z�mleme). Ancak,
burada anne olmayan, ama babas� de�il kocas� olan iri yap�l� bir
kad�nla kar��la�m�t�. Bir�eyler yanl�t�. Bu bilgiler var olan
kavramlar�na �z�mlenemezdi, bu nedenle dengesizlik hissetmi�ti.
Bu �eli�kiyi ��zmeye g�d�lenmi�ti. Anne olmayan ba�ka yeti�kin
kad�nlar� g�r�p tan�d�k�a, annelere, yeti�kin kad�nlara ve
e�lere ili�kin kavramlar�n�, bilgiler yeniden uygun (denge) g�r�n�nceye
kadar ayarlayacakt� (uyma). Bundan sonra, daha fazla
kad�nla kar��la�t���nda dengesizlik olmaks�z�n �z�mleyebilir.

Bu �ocuk, e�er �imdiye kadar yeti�kin kad�nlara, annelere ve


e�lere ili�kin ilk kavramlar�n� geli�tirmemi�se, karma��k bilgileri
�z�mleme �abas�nda bulunamayacak ve herhangi bir �eli�ki
ya�ayamayacakt�. Dahas�, e�er �evre onu hissetmeye haz�r oldu�u
bir uyumsuzlukla kar��la�t�rmasayd� kavramlar�n� inceltip
geli�tirmeyecekti. B�ylece, �ocuklar daha fazla ��rendik�e ��renmeye
daha fazla haz�r olurlar. Neler ��renebileceklerini b�y�k
�l��de halihaz�rda bildikleri belirler. �z�mleme ve uyma
her ya�taki kavram geli�imini a��klar. Kendi kavramlar�n�z�
d��n�n. Belki bu d�nemde yeni bir arkada��n�z ve onun hakk�nda
geli�tirmekte oldu�unuz bir kavram vard�r. Ku�kusuz, yeni ve
daha fazla bilgi elde ettik�e bu kavram� bir�ok kez ayarlamak
ve geni�letmek zorunda kald�n�z.

Konuyla ilgili bir nokta da, �ocuklar�n, hen�z kavramla�t�rmad�klar�


bilgilerin hemen hi� fark�na varamad�klar�d�r. Bu
durum da yine her ya� i�in ge�erlidir. �rne�in, bir sanat m�zesindesiniz
ve bir tabloya bak�yorsunuz, yan�n�zda sanat tarih�isi
bir yabanc� durmaktad�r. Uzman�n retinas�na oldu�u gibi sizin
retinan�za da ayn� imge yans�maktad�r. Ama ikiniz de ayn� �eyi
mi g�rmektesiniz? Evet ve hay�r! �kiniz i�in de tablo ho� bir k�r
manzaras�d�r. Fakat uzman, kullan�lan f�r�a darbelerini, tablonun
tarihini ve ekol�n�, olas� simgecili�ini ve daha bir�ok �eyi
anlatabilir. Uzman tablodaki bilgileri �z�mleyen kavramlar
geli�tirmi�tir, oysa siz bu bilgilerin orada oldu�undan neredeyse
b�t�n�yle habersizsiniz.

KALIPYARGILAR

Kal�pyarg�lar a��r� yal�nla�t�r�lm� kavramlar olarak tan�mlanabilir.


�ocuklar s�n�rl� deneyimleri nedeniyle kal�pyarg�lar
geli�tirirler ve karma��k bilgileri dar kavramlarda �rg�tlemeye
ve s�k�t�rmaya �al��rlar. D�rt ya��ndaki Patricia, anas�n�f�ndan
ka��ttan bir "hem�ire kepi" ile gelmi� ve b�y�d���nde
hem�ire olaca��n� ilan etmi�ti. Bir doktor ve bir hem�ire o g�n
onun okuluna gelmi� ve meslekleri hakk�nda konu�mu�lard�.
Doktorun erkek, hem�irenin kad�n olmas� Patricia'n�n yaln�zca
erkeklerin doktor, kad�nlar�n hem�ire olabilece�i y�n�nde geli�mekte
olan kavram�n� peki�tirmi�ti. Annesi neden doktor de�il
de hem�ire olmaya karar verdi�ini sordu�unda k�zg�nl�kla "k�zlar
doktor olamaz" yan�t�n� vermi�ti. K�sa bir s�re sonra Patricia
hastaland� ve annesi onu bir kad�n doktora g�t�rmeye karar verdi.
Doktorun muayenehanesinden ayr�ld�klar�nda annesi hala
kad�nlar�n doktor olamayaca��na inan�p inanmad���n� sordu.
�ocuk sab�rs�zl�kla, "Ama anne, o bir hem�ireydi!" yan�t�n� verdi.

Patricia'n�n kad�n doktora gidi�i kal�pyarg�lar�n bir ba�ka


y�n�n� ortaya koymaktad�r. �ocuklar bir kez bir kavram�
bi�imlendirdikten ve ona duygusal olarak ba�land�ktan sonra, onunla
uyu�an bilgileri �z�mlemek, uyu�amayan olaylar� ise g�rmezlikten
gelmek ya da akla uydurarak atmak e�ilimindedirler. Bu durumda
bir dengesizlik duygusu, dolay�s�yla kal�pyarg�y� uyarlama
ya da de�i�tirme y�n�nde bir g�d�lenme yoktur. B�ylece, yal�nla�t�r�lm�
kavram�n geli�imi durdurulmu� olur. Patricia'da
olan da budur. Bir kad�n doktorla kar��la�t���nda dengesizlik
ya�amas�n� bekleyebilirdik; bunun yerine o, doktoru kendi "hem�ire"
kavram�na �z�mlemi�tir.

Kal�pyarg�lar her ya�ta geli�ebilir; ku�kusuz �ocuklar kal�pyarg�lara


daha e�ilimlidirler. �e�itli �rneklerle kar��la�an
�ocuklar, �zellikle kavramlar insan ili�kilerini i�erdi�inde, kal�pla�m�
kavramlardan daha fazla ka��n�yor g�r�nmektedirler.
�LK �OCUKLUKTA B�L��SEL GEL���M� KOLAYLA�TIRMA

��retmenlerin oldu�u kadar anababalar�n da �ocuklar�n bili�sel


geli�imini kolayla�t�rma sorumlulu�u vard�r. �ocuklar
anaokuluna ya da kre�e ba�lad�ktan sonra bile ev �nemli bir
uyar�m ortam� olma �zelli�ini korur. �ocuklar�n kavramlar� ve
d��nme yetenekleri her yerde, her zaman geli�ebilir ve geli�mektedir;
anababalar genellikle ��retmenlerin sa�layabilece�inden
�ok daha fazla �evre, malzeme ve ya�ant� sunabilirler.
Anaokulundaki �ocu�unu s�permarkete g�t�ren gen� bir baba d��n�n.
�ok �e�itli bi�imleri, b�y�kl�kleri, renkleri ve say�lar�yla;
farkl� t�rden sebzeleri, meyveleri, kahvalt�l�klar� ve etleriyle,
kokular� ve sesleriyle bir s�permarket k���k bir �ocu�un
d��ncesini uyarmak i�in yetkin bir yerdir.

�ocuklar en sonunda kendi anlay� bi�imlerine ula��r ve kendi


becerilerini olu�tururlar; ama yeti�kinler de pek �ok bak�mdan
yard�mc� olabilirler. Yeti�kinler uyar�c� malzemeler, sorular, sorunlar
sa�layabilir, �ocuklar�n dikkatini ��renmeye haz�r olduklar�
�eylere y�neltebilir, onlara neyin nas�l yap�laca��n� g�sterebilir
ve �abalar�n� peki�tirebilirler. Farkl� haz�r olma d�zeylerindeki
�ocuklar ayn� ya�ant�dan farkl� �eyler ��renirler. E�er
�ocuklar belli bir deneyimden bir �ey ��renemezlerse, b�y�k olas�l�kla
bunun nedeni etkinlik i�in geli�imsel olarak haz�r olmamalar�d�r.

P�AGETC� PROGRAMLAR

Piaget'nin kuram� alt� ya��n alt�ndaki �ocuklar i�in haz�rlanan


e�itim programlar�n�n planlanmas�n� ve uygulanmas�n� etkilemi�tir.
Kuram� okul �ncesi �ocuklar�n yeteneklerini a��k�a ortaya
koydu�u i�in, pek �ok e�itimci Piaget'nin bulgular�n�n okul
�ncesi �ocuklarla ilgili etkinliklerine yol g�sterebilece�ini
varsaym�t�r. Ne var ki, bu bulgular�n uygulanmas� �o�u zaman Piaget'nin
kuram�n�n do�urgular�n�n hi� de a��k olmayan bir yorumuna
dayand�r�lm�t�r.

Almy (1979), Piaget'nin kuram�n�n ilk �ocukluk d�nemi e�itimcileri


i�in en uygun olan �gelerinden bir�o�unu belirtmi�tir.
Almy, "bilgi �ocuklar�n �evrelerine etkin kat�l�mlar� sonucu olu�ur"
ilkesini vurgulam�t�r. Bu etkile�im s�ras�nda �ocu�un duygusal,
toplumsal ve bili�sel davran�lar� birlikte �al��r. Etkile�im
d�rt yoldan geli�imsel ilerlemeyle sonu�lan�r: (1) �ocu�un kendi
olgunla�mas�, (2) fiziksel �evreyle deneyimler, (3) toplumsal
�evreyle deneyimler, (4) dengelenme. Almy bir�ok e�itimcinin bu
son etkenin �nemini yeterince de�erlendiremedi�ine inanmaktad�r.
�ocuklar bu kendi kendini d�zenleyen ve d�zelten uyum s�reci
arac�l���yla d��nme becerilerindeki kendi ilerlemelerini b�y�k
�l��de denetleyebilirler. Ger�ekten, �ocu�a s�n�fta ara�t�rma
ve deneme �zg�rl��� vermenin yayg�n kabul g�rmesi belki de �ocukta
i�ten g�d�lenmeye ili�kin bu inan�tan kaynaklanmaktad�r.
Yine de, Almy, Piaget�i bak� a��s�yla "kurcalama"n�n yaln�zca
�ocuklar "zihinsel olarak etkin" olduklar�nda yararl� olabilece�i
konusunda uyarmaktad�r. Fiziksel etkinlik �ocuklar�n her zaman
ona denk zihinsel eylemlerde de bulunduklar� anlam�na gelmez.

B�yle genel Piaget ilkelerini �zel erken e�itim programlar�na


d�n�t�rmeyi deneyen programlar Lawton ve Hooper (1978)
taraf�ndan yak�nlarda betimlendi ve ��z�mlendi. Bu �rnek programlar�n
hepsi Piaget'nin kuram�ndan esin ve destek al�rlar, fakat
s�n�fta uygulanmalar� a��s�ndan belirgin farkl�l�klar g�sterirler.
Bir u�ta Lavatelli'nin program tak�mlar� ve Weikart'�n
ki�isel program� vard�r. Her iki yakla��m da s�n�fland�rma, s�ralama
ve say� kavram� gibi Piagetci konulara dayal� malzemeyle
��retmenin ba�latt��� ��renmeyi vurgular. Bu belirgin
g�revlerin ��retilmesinde ama� daha sonraki bili�sel yetenekler
i�in temel olu�turmaktad�r. �b�r u�ta ise Kamil ve De Vries'in
"etkile�imci-g�recelik�i" programlar� ve Wisconsin �ruversitesi'ndeki
Piagetci Okul �ncesi E�itim Program� vard�r. Bu programlar
�ocuklar�n d�nya hakk�nda kendileri i�in ara�t�rma yapt�klar�
bir okul d�zenini vurgularlar. Nesnelerin etkin manip�lasyonu
ve �ocuklarla ��retmenler aras�nda i�birli�ine dayal� etkimle�imler
g��l� bir bi�imde �zendirilen uygulamalar aras�ndad�r.
Ne var ki, Lawton ve Hooper'in belirtti�i gibi, bu programlara
ili�kin de�erlendirmeler s�n�rl�d�r. Tamamlanm� bulunan de�erlendirme
�al�malar�, hem Piagetci programlarda, hem de
kontrol grubu olarak kullan�lan daha geleneksel okul �ncesi programlarda
e�it d�zeyde zihinsel b�y�me oldu�unu g�sterme e�ilimindedir.

B�L��SEL GEL���M� ETK�LEME

Anababalar ve e�itimciler okul �ncesi d�nemdeki �ocuklar�n


zihin geli�imini kolayla�t�rman�n ba�ka yollar�n�n da oldu�unu
bilmelidirler. A�a��daki g�r�ler hem ara�t�rma bulgular�na,
hem de ki�isel deneyime dayal�d�r.

Kapal� ve a��k malzemeler. "Kapal�" malzemeler �ocuklar�n


belirli bir bi�imde d��nmelerini ya da bir �eyi belirli bir
bi�imde yapmalar�n� sa�lamak i�in tasarlanm�lard�r. Bir yapboz
oyununda oldu�u gibi, yaln�zca bir do�ru y�ntem ya da yan�t
vard�r. Kapal� malzemeler tek bir sonu� ama�layan yak�nsak
d��nme'yi geli�tirirler (Guilford, 1959). Ka��tlar, bloklar, teller
gibi "A��k" malzemeler bir�ok olas�l�k sunar ve de�i�ik g�r�lere
ve olas� ��z�mlere do�ru �raksak d��nme'yi geli�tirirler.
Ara�t�r�p ke�fedebilmeleri i�in her iki t�r malzeme de �ocuklar
i�in haz�r olmal�d�r. B�t�n ��renme malzemeleri, ba�ar�ld�klar�
her sefer ��z�mleri yeni olas�l�klar a�an basit sorularla ba�layarak
ilerlemeyi �zendirmelidir. E�er malzemeler her zaman bir
"do�ru yan�t"ta durursa bu ilerleme olmayabilir.

D�sal ve i�sel geribildirim. Test sonu�lar� ve notlar d�sal


geribildirim �rnekleridir. Annesi Alice'e neyi do�ru neyi
yanl� yapt���n� s�yledi�inde bu da d�sal geribildirimdir. Bu
anlamda geribildirim �ocuklar�n d��nce ve edimleri (performans)
hakk�nda edindikleri bilgidir. ��sel geribildirim �ocuklar�n
kendilerinin edindikleri bilgidir. �ocuklar d��ncelerini ve
edimlerini de�erlendirebilir ve e�er gerekiyorsa yapmaya gereksinme
duyduklar� uymalar� belirleyebilirler. �rne�in, e�er Ralf
4+6=9 yazarsa, d�rt blok ve alt� blok ay�r�p ona kadar sayd�ktan
sonra yan�t�n� kontrol ederse, d��ncesini de�i�tirmek zorunda
oldu�unu bilir. Baz� ��renme etkinlikleri ve malzemeleri
i�sel geribildirimle denenmeye ve ya�anmaya uygundur, di�erleri
ise de�ildir.

��sel geribildirimle deneyim �nemli midir? Ku�kusuz, bir


anababa ya da ��retmen bir tepkinin do�ru mu yanl� m� oldu�unu
s�yleyerek d�sal geribildirim verebilir. Acaba i�sel geribildirim
�ocuklar�n daha h�zl� ��renmesine yard�m eder mi? Zorunlu
olarak de�il; �ocuklar kendilerini deneme-yan�lma yoluyla kontrol
edip d�zelttikleri i�in, i�sel geribildirim ��renmeyi yava�latabilir
(Forman ve Kuschner, 1977). Ancak, bu s�re�te pek �ok bilgi
kazan�labilir ve b�t�nle�tirilebilir. �ocuklar, ana kavramla
ili�kisi rastlant�sal olmakla birlikte, onu daha derinli�ine
anlamalar�na yard�mc� olan di�er ili�kileri ve d��nme yollar�n�
ke�fedebilirler. �yleyse, i�sel geribildirim, �ocuklar�n kendi
ba�lar�na nas�l ��reneceklerini ��renmelerine yard�m etmek a��s�ndan
de�erlidir. D�sal geri bildirim �ocuklarda kendi �abalar�n�
tan�ma olana��n� verir ve onlar� devam etmeye �zendirir.

F�rsatlardan yararlanma. ��retmenler resmi s�n�f ��retimi


d��nda ba�ka yollardan da �ocukta d��ncenin geli�imine
yard�mc� olabilirler. Serbest oyunlar, beslenme saati, paydoslar
s�ras�nda, paltolar ve �izmeler giyilirken, dinlenme zamanlar�nda,
sanat saatlerinde ya da etkinliklerin aras�nda f�rsatlar
do�ar. �rne�in, beslenme saatinde �ocuklara elma, muz ve ananas
dilimleri aras�nda bir se�im yapma olana�� verilebilir. Fakat
hemen yemelerine izin vermek yerine, ��retmen Antony'nin g�zlerini
ba�lar ve onun dokunma, koklama ve tatma yoluyla se�ti�i
meyveyi betimlemesini sa�layabilir, s�n�f de�i�ik meyvelerin
�zelliklerini tart�abilir. Ku�kusuz, anababalar i�in de b�yle
f�rsatlar do�abilir.

Takliti ve model almay� kullanma. Taklit ve model alma


d��nceyi uyarabilir ve becerilerin iyile�mesini sa�layabilir.
�rne�in, bir annenin k�z�n� taklit etmesi k���k k�za nesnelerle
ili�ki kurma, bir engellenmeyle ba�a ��kma, bir ya��tla toplumsalla�ma
tarz�n� de�erlendirme olana��n� verebilir. Anne i�i taklitle
bitirebilir ya da bir�eyi yapman�n daha iyi bir yolunu
g�sterebilir.

Model alma da �ocuklar�n dikkatini daha �nce fark�na varmad�klar�


bir�eyin �zerine �ekebilir. E�er okul �ncesi ya�taki �ocuklar
kumla oynuyorlarsa, ��retmen kumun bir k�sm�n� �slatt�ktan
sonra bir pasta kal�b�na koyarak tersine �evirebilir ve ortaya
bir kum pastas� ��karmak i�in kal�b� yava��a kald�rabilir. Ya da
��retmen kumu biraz daha fazla �slatt�ktan sonra bir k�sm�n�
avucuna al�p azar azar ak�tarak k���k dikitlerin olu�mas�n�
sa�layabilir.

B�yle �abalar ger�ekten uyar�c� m�d�r? Yeti�kinler �ocuklar�n


y�z�ndeki anlat�mlarda, sorular�nda ve yaz�mlar�nda ipu�lar�
bulabilirler.

�ocuklar�n yanl� yan�tlar�. �ocuklar�n yanl� yan�tlar�


onlar�n geli�im durumu hakk�nda ge�erli bilgiler sa�lar. Bunlar
a��r� vurgulanmamal� ya da ele�tirilmemelidir. Bir ��retmenin,
su d�zeyi daha y�ksek oldu�u i�in uzun bardakta daha fazla su
bulundu�unu s�yleyen okul �ncesi �a�daki Paul'e "F" (zay�f) verdi�ini
varsayal�m. ��retmen �ocu�a yard�mc� olacak bir �ey yapm�
m�d�r? �ocu�un yan�t� i�inde bulundu�u evre a��s�ndan do�rudur
ve yapabilece�inin en iyisidir, dolay�s�yla edimi i�in verilen
"F" yaln�zca onun kendini ba�ar�s�z hissetmesine ve yeteneklerinden
ku�kuya d�mesine yol a�abilir. �ocu�un yanl� yan�tlar�
onun d��ncesinin ipu�lar�n� temsil eder ve yararl� ��renme ya�ant�lar�
yaratmakta kullan�labilir.
�at�malar. Yaln�zca b�t�n oyuncular�n i�birli�inde kazan�labilen,
rekabete girdiklerinde herkesin kaybetti�i bir oyunda
oldu�u gibi, e�er uygun durumlar sa�lan�rsa �ocuklar kendi
kavramlar�ndaki yanl�lar� ara�t�r�p bulabilirler. Bizim k�lt�r�m�z
yar�mac� bir k�lt�rd�r ve Amerikan �ocuklar�n�n oynad���
oyunlar hemen her zaman yar�ma i�erir. Bunun bir sonucu olarak
�ocuklar�m�z �o�u zaman kat� bir yar�mac�l�k geli�tirirler. �ocuklar
i�birli�i gerektiren bir oyuna girdiklerinde pek �ok �at�mayla
kar��la��r ve yeni d��nme yollar� geli�tirmek zorunda
kal�rlar. Oyundan sonra duygular�n� tart��rlarsa yararl� olur.
Yeni becerileri uyum sa�lama �zelliklerini artt�r�r, ��nk� durum
gerektirdik�e yar�abilir ya da i�birli�i yapabilirler. Fakat bir
�at�may� ba�ar�l� bi�imde d�zenleyebilmek �ocuklar�n kavramlar�n�
ve yeteneklerini iyi bilmeyi gerektirir. E�er �ocuklar bir
�at�ma alg�lamazlarsa etkinlik �ok kolay ya da �ok zordur;
ideal bir �at�ma merak� ve dengesizli�i uyar�r, ama engellenmeye
yol a�maz (Forman ve Kuschner, 1977).

Bu ideal �at�may� ba�arman�n bir yolu, �ocuklar�, bir �eyin


hem do�ru hem yanl� g�r�nd���, ama g�r�n��n yan�lt�c� oldu�unun
ima edildi�i bir durumla kar��la�t�rmaktad�r. �rne�in, �ocuklar�n
dikkatini, bir b��a��n su i�ine konuldu�u zaman "e�rilme"sine
�ekiniz. Bir nesnenin �ocuklara yeti�kinlere oldu�undan �ok
farkl� g�r�nebilece�i ger�e�ini unutmamak �nemlidir. Bir u�a��n
uzakla�t�k�a k���ld���ne inanan k���k �ocu�u an�msay�n�z.

Benzerlikler, farkl�l�klar ve tan�mlay�c� �zellikler. �ocuklar,


kavram geli�imi i�in bir nesnenin �zelliklerini ve niteliklerini,
ba�ka nesnelerle benzerliklerini ve farkl�l�klar�n� g�rebilmeye
gereksinme duyarlar. �rne�in, �ocuklar bir ormandaki
ya da parktaki yapraklara bakabilir ya da baz�lar�n� s�n�fa
getirebilirler. �ocuklara bu yapraklar�n ne kadar benzer ya da
farkl� olduklar� sorulabilir. Sonra �ocuklar onlar� s�n�fland�rmaya
bile giri�ebilirler. �ocuklar gezilere -bir ormana, parka,
m�zeye, hatta bir at�k su temizleme tesisine- g�t�r�ld���nde ve
kendilerinden ayr�nt�lar� g�zlemlemeleri ve betimlemeleri istendi�inde,
daha g�zlemci tutumlar ve daha keskin g�zlem becerileri
geli�tirme f�rsat�n� elde etmi� olurlar.

D�n�t�rmeleri ve tersine �evirmeleri g�zlemleme


f�rsatlar�. Nesnelere ili�kin ger�ek�i kavramlar�n geli�mesi
i�in �ocuklar nesnelerin d�n�t�r�lebilece�ini ve di�er nesnelerle
nas�l ili�kilendiklerini anlamak zorunda olabilirler. Okul �ncesi
�a� ve ilkokul �ocuklar�na d�n�t�rmeleri anlatmak, d�n�t�rmeleri
somut olarak kendilerinin ya�amas�na izin vermek kadar
yararl� olmamaktad�r. Bir t�rt�l�n nas�l kelebek oldu�unu ya da
renk bile�imlerinin nas�l ba�ka renkleri olu�turdu�unu a��klayabiliriz;
fakat �ocuklar i�in b�ylesi olgular� g�zlemlemek ve hatta
-renklerle oldu�u gibi- onlar� yapmak daha iyi olmaktad�r.
Okul �ncesi �ocuklar tersine �evirmeler yaratarak, �zerinde i�lem
yapt�klar� malzemenin �zelliklerini oldu�u kadar ge�irdi�i de�i�iklikleri
de ��renirler. �rnekler aras�nda, kum tepeleri yapma,
onlar� bozup yeniden bi�imlendirme, bir kaptan farkl� b�y�kl�kteki
bir ba�kas�na s�v� bo�altma ve sonra s�v�y� ilk kaba geri
bo�altma, yap-bozlar� bozup yeniden yapma say�labilir.

Planlama ue �rg�tleme. B�t�n planlama ve �rg�tlemeleri


yeti�kinler yapt���nda �ocuklar bu bili�sel becerileri geli�tirmek
i�in uyar�lmazlar, bu nedenle onlardan biraz planlama ve �rg�tleme
istenmelidir. Ama bir kez daha belirtelim ki, bu y�ndeki
istekler do�ru d�zeyde olmal�d�r: Ne �ok zor, ne �ok kolay!

Bir izci toplant�s�, bir piknik, bir k�r gezisi ya da hafta sonu
kamp� �nemli �l��de �nd��nmeyi gerektirir. �o�u durumda yeti�kinler
her �eyi kendileri yapmaya �al��rlar; ��nk� bunlar�
daha h�zl�, daha iyi bi�imde, daha az kar��kl�k ve da��n�kl�kla
yapabilirler, bu da ya�am� onlar i�in daha kolay yapar. Fakat
�ocuklar� ba�armay� ��renme ve bundan zevk alma f�rsatlar�ndan
yoksun b�rak�rlar.

�ok ciddi olmamak ko�uluyla �ocuklara yanl� yapt�klar�nda


sonu�lar�n� ya�ama olana�� verilmelidir. �ocuklar aptalca
bir karar verdiklerinde, sorumlu bir yeti�kin onu uygulamaya
koymadan �nce hatalar�n� g�rmelerine yard�m etmenin incelikli
yollar�n� bulabilir. E�er hala hatay� g�rmez ve g��l�kle
kar��la��rlarsa hata daha sonra tart��labilir. Hatalar�n tart��lmas�
ya�ant�lardan bir �eyler ��renmeyi �zendirir.

OYUN VE OYUNCAKLAR

�o�umuz �ocuk oyunlar�n�n e�lenceli ama ama�s�z oldu�unu


d��n�r�z. Ger�ekte ise �ocuklar oyunda duyu-hareket ve bili�
becerilerinin bir �o�unu vurgular ve denetler, kavramlar�, toplumsal
fark�ndal��� ve toplumsal davran�� geli�tirirler. (Sonraki
b�l�mde oyunun toplumsal y�nleri �zerinde daha fazla bilgi
bulacaks�n�z.) Yaln�zca plajda ya da okul yolunda ko�ma ya da atlay�p
z�plama bile e�g�d�mlemeyi ve dengeyi artt�r�r; ayn� etkiyi,
daha incelmi� yollarla, buz kaya�� yapma, paten kayma,
havada sopa �evirme, uzun de�nekler �zerinde y�r�me, bisiklete
binme, frizbi oynama da sa�lar.

�ocuklar oyun oynarken bir�ok bili�sel yetene�i de geli�tirirler.


Karar verme, bellek, strateji, g�zlem, mekansal ak�ly�r�tme,
problem ��zme ve yarat�c� d��nce bu �nemli bili�sel becerilerden
baz�lar�d�r. Bir�ok masa oyunu (dilmece, k�zma birader, iskambil)
harf, say� ve renkleri tan�may�, hecelemeyi, saymay� ve
okumay� geli�tirir.

Smith ve Dutton (1979) el i�lemi oyun ile problem ��zme aras�ndaki


ili�kiyi ara�t�rd�. Bir grup �ocu�a bir problemde yer alan
malzemeyle u�ra�ma ve oynama olana�� verildi. �b�r gruba problemin
��z�m� i�in y�nergeler verildi, ama malzemeyle oynama
olana�� verilmedi. Malzemeyle oynayan grup daha sonra problemi
y�nerge alan �ocuklar kadar kolay ��zd� ve hi�bir haz�rl���
olmayan kontrol grubunun da �n�ne ge�ti. Yarat�c� d��nme gerektiren
daha karma��k bir problem �zerinde el i�lemi oyun grubu
e�itim verilen gruptakilerden �ok daha ba�ar�l� oldu.

Yap� kurmay�, diki� dikmeyi, sanat malzemelerini, hatta


yiyecekleri i�eren yap�land�r�lmam� etkinlikler yarat�c�l���
besler, ayr�ca kavram geli�imini de uyarabilir. �rne�in, kumla,
suyla, buzla, karla, yapraklarla ve �amurla oynamak �ocuklara
bunlar�n �zelliklerini ve di�er maddelerle ili�kilerini ke�fetme
olana��n� sa�lar. Anne ya da baba ile �at� katlar�n�, ah�rlar�,
parklar� ara�t�rmak, y�r�y�e, bal�k avlamaya, al�veri�e ya
da "i�e gitmek", hepsi �ocuklar� yeni kavramlarla kar�� kar��ya
getirir. Bula��k y�kama, masay� kurma, f�r�n� kullanma ve yemek
pi�irme, yeni bir bebe�e bakma, kar k�reme, araba y�kama,
yapraklar� s�p�rme, bodrumu ya da garaj� temizleme gibi ev i�lerinde
anne ya da babaya "yard�m etme" de ayn� etkiyi yapar.
Yaln�zca bir yeti�kini bir araban�n ya��n� de�i�tirirken g�rmek
bile -�zellikle yeti�kin �ocu�un sorular�n� yan�tlamaya zaman
ay�r�rsa- d��nceyi uyarabilir.

Bazen anababalar pahal� bir "yarat�c�" oyuncak sat�n al�rlar,


ama �ocuklar� evde yaln�zca oyunca��n kutusuyla ve ambalaj�yla
ilgilenir. Oyuncak konu�abilir, hareket edebilir, ��klar�n�
yakabilir ve ba�ka yar�m d�zine �ey yapabilir, ama yarat�c�l���
uyaramaz. Kutu ve ambalaj ise sunduklar� bir�ok olas�l�kla bunu
yapabilir.

Eskiden oynad���n�z ya da yak�n ge�mi�te �ocuklar� zevkle


oynarken g�rd���n�z bir oyunca�� d��n�n ve onun �ocuklar� nas�l
uyard���n� ��z�mleyin. Gizil yararlar� nelerdir? �ocuklar onunla
oynarken ne d��n�rler? Hangi kavramlar� geli�tirebilir? Hangi
hareket becerilerinin uygulanmas�n� sa�layabilir?

�ocuklar�n oyununa yeti�kinin kat�l�m�. Strom (1978)


baz� anababalar�n �ocuklar�na oyuncak ve har�l�k verme, fakat
onlarla �ok seyrek etkile�im kurma e�ilimini tart�m�t�r. B�t�n
g�n �al�an ve eve geldiklerinde yorgun olan anababalar �ocuklar�yla
oynamay� hafta sonuna kadar erteleyebilirler. Strom, bu
anababalar�n �ocuklar�yla g�nde en az onar dakikal�k iki evre
oynamaya �al�malar�n� �nermektedir. Bu, baz� ev i�lerini birlikte
yapmak, bir �yk� okumak ya da kar��l�kl� top oynamak
gibi basit etkinlikler i�erebilir.

Toplumsal oyun ve benmerkezli d��ncede kopmalar.


Toplumsal etkile�im �ocuklar�n benmerkezli d��ncelerini
de�i�tirmelerini ya da sorgulamalar�n� sa�lamak bak�m�ndan �nemlidir.
�ocuklar, ba�kalar�yla ileti�im kurmak, oynamak, payla�mak,
onlara bir�eyi a��klamak, hatta onlarla birlikte ya�ama
zorunda kald�klar�nda, s�k s�k ba�kas�n�n bak� a��s�n�, gereksinmelerini
ve duygular�n� da dikkate almak zorunda kal�rlar.
Ba�kalar�n�n farkl� d��ncelere, konu�ma bi�imlerine, giysilere,
oyuncaklara ve oyunla ilgili g�r�lere sahip oldu�unu ke�federler.
Kendi yollar�n�n tek yol olmad���n� ��renirler. Ya��tlar �o�u zaman
benmerkezli d��nceyi de�i�tirmede, istekleri kar��s�nda boyun
e�me ve anlamad�klar� zaman bile onlar� anlam� g�r�nme
e�iliminde olan yeti�kinlerden daha etkili olurlar. Yeti�kinler
�ocuklara onlardan kendilerine uymalar�n� istemeden uyarlar.
Bu davran� yaln�zca benmerkezlili�i peki�tirir. �b�r k���k �ocuklar
b�ylesi bir uyum g�sterme e�iliminde de�ildirler. Bir ya��tlar�n�
anlayamad�klar�nda anlayabilirmi� gibi g�r�nmezler.
Be� ya��ndaki Larry, Michael'in elinden bir �eyi kap�p ald���nda,
b�y�k olas�l�kla kar��l���nda yumruk yiyecek ya da k�t� s�z
i�itecektir. ��nk� �ocuklar yeti�kinler gibi birbirlerinin isteklerine
boyun e�me e�iliminde de�ildirler; hepsi ba�ka insanlar�n
da istekleri ve d��nceleri oldu�unu ��renir ve benmerkezliliklerini
azalt�rlar.

TELEV�ZYON VE B�L��
Son y�llarda bir�ok anababa televizyon seyretmenin �ocuklar�n�n
toplumsal geli�imi, �zellikle de sald�rgan davran�lar�
�zerindeki etkilerine ilgi g�stermeye ba�lam�t�r. Bu ilgi bazen
televizyonun ilk �ocukluk y�llar�ndaki bili�sel geli�im �zerindeki
etkilerine yeterince �nem verilmemesine neden olmaktad�r.
Bu b�l�mde son y�llarda bili� ve televizyon �zerinde yap�lan
ara�t�rmalar tart��lacak, toplumsal ve duygusal etkilere ili�kin
bulgular da 11. B�l�mde ele al�nacakt�r.

Okul �ncesi �a�daki �ocuklar televizyon �n�nde haftada ortalama


22-24 saat harcamaktad�r (Lyle ve Hoffman, 1972). Televizyona
bu b�y�k ilgi nedeniyle, anababalar, �ocuklar�n�n g�rmekte
ve i�itmekte oldu�u �zg�l mesajlarla, hatta televizyon
seyretmenin edilgin do�as�yla gitgide artan bi�imde ilgilenmektedirler.
�lgilerinin ilk b�l�m�n� yan�tlama y�n�nde temel geli�melerden
biri Susam Soka��'n�n tasar�m� idi. Bu program, yayg�n
ticari programlara kar�� se�enek olarak en iyi ara�t�r�lan ve parasal
olarak da desteklenen programd�. Program�n geli�tiricileri,
televizyonun ard� ard�na ��retim yapmaya olanak vermeyen s�n�rl�
bir e�itim arac� oldu�unu, e�lencenin bir zorunluluk oldu�unu,
�ocuk seyircinin davran�� �zerinde kontrol�n s�z konusu olmad���n�
biliyorlard�. Bu k�s�tl�l�klar kar��s�nda, Susam Soka��'n�n
amac�, simgesel tasar�m (�rne�in harfler ve say�lar), bili�sel
s�re� (�rne�in s�n�flama ve s�ralama), ak�ly�r�tme, problem
��zme ve �evredeki d�nyan�n fark�nda olma (�rne�in do�al
�evre) yoluyla ��retim verebilen se�enek e�itsel ya�ant�lar
sa�lamakt� (Lesser, 1974).

Susam Soka�� program�n�n etkileri konusunda Ball ve Bogatz


(1970) ve daha sonra Look ve arkada�lar� (1972) taraf�ndan
yap�lan de�erlendirmeler, program� seyreden �ocuklar�n harf,
say� ve nesne ili�kileri becerilerini kazand�klar� sonucuna vard�.
Program ne kadar s�k seyredilmi�se sa�lad��� bili�sel kazan� o
kadar y�ksekti. Ayr�ca her iki de�erlendirme de Susam Soka��'n�n
y�ksek gelirli, iyi e�itimli anababalar�n �ocuklar�nca daha
fazla seyredildi�ini ortaya koydu. �te yandan, Lesser (1977)
bu de�erlendirmeleri olduk�a ele�tirmi� ve s�z konusu bili�sel
kazan�mlar�n ev �evrelerindeki farkl�l�klarla a��klanabilece�ini
ileri s�rm�t�r. Bununla birlite, Susam Soka�� gibi programlarla
kazan�lan deneyimler sayesinde yeni e�itim g�r�leri ve bi�imleri
�retilmekte ve s�nanmaktad�r.

Okul �ncesi �a�daki �ocuklarla bir ma�azan�n kahvalt�l�k


yiyecekler b�l�m�n�n �n�nden ge�en hi�bir anne ya da baban�n
�ocuklar�n televizyondan ��rendikleri konusunda bir ku�kusu
yoktur. Televizyon yay�nlar�n�n �gelerinin izleyici �ocuklar�n
�zelliklerine nas�l uydurulaca�� sorunu gelece�in e�itim
psikologlar�n�n hedefidir. Bu e�itsel, g�revsel, genel ak�ly�r�tme
yetene�ine ve g�d�sel konulara y�nelik ilkeler olu�turulmu� (Lesser,
1977), ama hala yeterli bir denemeden ge�irilmemi�tir. Bir zamanlar
eski bir Federal �leti�im Komisyonu �yesinin s�yledi�i
gibi, "Her televizyon e�itsel televizyondur. Tek sorun ne ��retti�i
sorunudur." (Liebert ve ark., 1973, s. 170).

AHLAK GEL���M�

Geli�imin bir ba�ka �nemli �zelli�ini olu�turan ahlaksall���n


�� temel y�n� bulunmaktad�r: Bili�sel, davran�sal, duygusal.
Bili�sel olarak, insanlar bir durumda yap�lmas� ya da yap�lmamas�
do�ru olan �ey hakk�nda d��n�rler. Kavramlar�, ak�ly�r�tmesi,
tutumlar� ve de�erleri ile ahlaksall���n bu y�n�n�n
temeli bili�sel geli�imdedir. Davran�sal olarak, insanlar kendi
ahlaki ak�ly�r�tmeleri ile tutarl� olabilen ya da olmayabilen
bi�imlerde davranabilirler. Duygusal olarak, insanlar�n neyin
do�ru neyin yanl� oldu�una ili�kin "duygular�" vard�r ve bu duygular
da d��ncelerine ve davran�lar�na uygun d�ebilir ya da
d�meyebilir.

Bili�sel geli�im psikologlar� esas olarak ahlaki ak�ly�r�tme


ve karar verme �zerinde durmu�lar ve �ocuklar b�y�d�k�e
ahlaki ak�ly�r�tmenin nas�l de�i�ti�i ve bu de�i�imleri hangi
etkenlerin etkiledi�i konusunda bilgi toplam�lard�r. Toplumsal
��renme psikologlar� �ocuklar�n ahlaki davran�'�n� etkileyen
etkenleri, modellerin, anababa bak�m�n�n, cezan�n, kurallar�n
varl���n�n ya da yoklu�unun, otorite fig�rlerinin vb. etkilerini
ara�t�rmak �zerinde yo�unla�m�lard�r. Ahlak geli�iminin duygusal
y�nleri di�erleriyle kar��la�t�r�labilecek bir ara�t�rma
�abas�na konu olmam�t�r, ama �nemli oldu�una da ku�ku yoktur.

B�L��SEL GEL���M KURAMLARI

Ahlaki ak�ly�r�tmeye ili�kin geli�im kuramlar�ndan en etkili


ikisi Jean Piaget'nin ve Lawrence Kohlberg'in kuramlar�d�r.
Piaget'nin �al�malar� daha �nce gelmi� ve Kohlberg'i g��l�
bi�imde etkilemi�tir.

Piaget'nin ahlak geli�imi kuram�. Piaget'nin ba�l�ca �al�malar�


d��ncedeki geli�imsel de�i�imlerle ilgili oldu�u halde,
daha �nceki ara�t�rmalar�ndan baz�lar� �ocuklar�n do�ru ve
yanl� anlay�lar�n� ve yarg�lar�n� ele alm�t�r (Piaget, 1932).
�rne�in, Piaget �ocuklar� misket oynarken g�zlemlemi� ve ahlaki
d��ncelerini yoklamak i�in sorular sormu�tur. Bu oyunun kurallar�
nelerdir? Bu kurallar nereden geliyor? Bu kurallara uymak
zorunda m�s�n�z? Bunlar de�i�tirilebilir mi? Daha sonra Piaget
de�i�ik ya�lardaki �ocuklara, hakk�nda ahlaki yarg�lar vermelerini
istedi�i k���k �yk�ler geli�tirdi. Piaget, ahlaki ak�ly�r�tmenin
ilk �ocuklukla ergenlik aras�nda gitgide anlaml� bir
bi�imde de�i�ti�i, de�i�imlerin d�zenli ve kestirilebilir oldu�u,
a�a�� yukar� d��ncedeki geli�imsel de�i�imlerle ayn� zamana
rastlad��� sonucuna varm�t�r.

Birinci evre olan ahlaki ger�ek�ilik, kurallar�n de�i�mez,


sabit, uyulmas� zorunlu oldu�u inanc�yla belirginlik kazan�r;
kurallar� �i�nemek ya da de�i�tirmek yanl�t�r, kurallara uymak
do�rudur. Yakla��k iki-yedi ya�lar aras�ndaki bu evredeki �ocuklar
�o�u kez kurallar� tam olarak anlamazlar, uyduklar�n�
d��n�yor bile olsalar kurallara uymakta yetersiz kalabilirler.

Bu evredeki �ocuklar do�ru ve yanl��n sabit oldu�una ve


kar��l�kl� olarak birbirlerini d�lad�klar�na inan�rlar: Bir �ey
ya do�rudur ya yanl�. Do�ru ve yanl�� ba�kalar�n�n da kendileri
gibi g�rd���ne inan�rlar. Buna �o�u zaman "ahlaki mutlaklara
inan�" ad� verilir. Okul �ncesi �a�daki �ocuklar bir eylemin do�ru
ya da yanl� oldu�una sonucunun b�y�kl���ne g�re karar verirler.
�rne�in, k���k �ocuklar kazayla on tabak k�ran birini, bilerek bir
tek tabak k�ran birinden daha k�t� olarak yarg�layacaklard�r.
Ba�kalar�n�n davran�lar�n� de�erlendirirken hen�z niyetleri,
gereksinimleri ya da duygular� dikkate alamaz, yaln�zca g�zlenebilir
sonuca bakarlar. Ayr�ca k���k �ocuklar bir eylemin do�ruluk
ya da yanl�l���na cezaland�r�l�p cezaland�r�lamayaca��na
g�re karar verirler. �te yandan, kimse g�rmemi� bile olsa
yanl� davran�lar�n�n cezaland�r�laca��na inanma e�ilimindedirler,
��nk� ceza yanl� davran��n do�as�nda bulunan bir sonu�tur.

�zerk ahlak ya da kar��l�kl�l�k ahlak� olarak adland�r�lan


ikinci evrede �ocuklar do�ruya ya da yanl�a karar verirken
durumsal ve ki�isel etkenleri dikkate al�rlar. Genellikle
�ocuklar -B�l�m 10'da tart��lan- orta �ocukluk d�nemine kadar
bu evreye ula�amazlar.

Kohlberg'in ahlak geli�imi kuram�. Kohlberg ahlak geli�imi


�zerindeki �al�malar�n� ve kuramlar�n� Piaget'ten birka�
ad�m daha ileri g�t�rm�t�r. Kohlberg, de�i�ik ya�lardaki �ocuklara
k�sa �yk�ler bi�iminde sundu�u bir dizi varsay�msal ahlaki
ikilem geli�tirdi. �ocuklar her ikilemde bir eylemin ahlaksall���n�
de�erlendirmek zorundayd�lar. Kohlberg, toplad���
bilgiler temelinde a�a��da sunulan ahlaki ak�ly�r�tmenin
geli�im evrelerine ili�kin kendi kuram�n� kurdu (Kohlberg ve
Kramer, 1969).

Kohlberg'in alt� ahlak evresi

Evrenin i�eri�i

D�zey ve evre: I. D�ZEY: GELENEK VE �NCES�

1. Evre: Ba��ml� ahlak

Do�ru olan: Ceza ile desteklenmi� kurallar� �i�nemekten


ka��nma, itaat etme, ki�i ve e�yaya fiziksel zarar vermekten
ka��nma

Do�ruyu yapma nedenleri: Cezadan kurtulma ve otoritelerin


�st�n g�c�

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Benmerkezli bak� a��s�.


Ba�kalar�n�n ��karlar�n� dikkate almaz ya da bunlar�n
eylemi yapan ki�ininkinden farkl� oldu�unu g�rmez; iki
bak� a��s�n� ili�kilendirmez. Eylemler ba�kalar�n�n psikolojik
��karlar� a��s�ndan de�il, fiziksel olarak d��n�l�r.
Otoritenin bak� a��s�n� kendisininkiyle kar�t�rma.

D�zey ve evre: 2. Evre: Bireyselcilik, ara�sal ama�,


de�i�toku�.

Do�ru olan: Kurallara yaln�zca birinin yak�n ��kar�na


yarad���nda uyma; kendi ��kar ve gereksinmelerini kar��lamak
i�in eylemde bulunma ve ba�kalar�n�n da ayn�s�n� yapmalar�na
izin verme. Do�ru olan ayn� zamanda adil oland�r, e�it bir
de�i�toku�, bir anla�ma, bir pazarl�kt�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: Ba�kalar�n�n da kendi ��karlar�na


sahip oldu�unu kabul etmek zorunda oldu�unuz bir d�nyada
ki�inin kendi gereksinme ve ��karlar�na hizmet etmesi.
Evrenin toplumsal bak� a��s�: Somut bireyselci bak� a��s�.
Herkesin kollad��� kendi ��karlar� oldu�unun ve bunlar�n
�at�t���n�n, b�ylece do�runun (somut bireyselci anlamda)
g�reli oldu�unun fark�nda olma.

D�zey ve evre: II. D�ZEY: GELENEKSEL

3. Evre: Kar��l�kl� ki�ileraras� beklentiler, ili�kiler


ve ki�ileraras� uyma

Do�ru olan: Size yak�n insanlar�n beklentisine ya da o�ul,


erkek karde�, arkada� vb. olarak sizin rol�n�zdeki insanlar�n
genel olarak beklentisine uyma. "�yi olma" �nemlidir ve iyi
g�d�lere sahip olma, ba�kalar� i�in kayg� duydu�unu g�sterme
anlam�na gelir. G�ven, ba�l�l�k, sayg� ve iyilik gibi kar��l�kl�
ili�kileri s�rd�rme anlam�na da gelir.

Do�ruyu yapma nedenleri: Kendiniz ve ba�kalar�n�n g�z�nde


iyi bir ki�i olma gereksinmesi. Ba�kal�na ilgi g�stermeniz.
Alt�n kural'a inanma. Kal�pyarg�sal iyi davran�� destekleyen
kurallar� ve otoriteyi s�rd�rme iste�i.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Ba�ka bireylerle ili�ki i�indenki


bireyin bak� a��s�. Bireysel ��karlardan �nce gelen payla��lm�
duygular�n, anla�malar�n ve beklentilerin fark�ndad�r. Kendini
ba�kas�n�n yerine koyarak somut Alt�n Kural arac�l���yla bak�
a��lar�n� ili�kilendirir. Hen�z genelle�tirilmi� sistem bak�
a��s�n� dikkate almaz.

D�zey ve evre: 4. Evre: Toplumsal sistem ve vicdan

Do�ru olan: Kabul edilmi� g�ncel g�revleri yerine getirme.


Yasalara, di�er de�i�mez toplumsal g�revlerle �al�t�klar� u�
durumlar d��nda, uyulur. Do�ru ayn� zamanda topluma, gruba ya
da kuruma katk�da bulunmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: Bir b�t�n olarak kurumun s�reklili�ini


sa�lamak, "herkes yaparsa ben niye yapmayay�m" mant���yla sistemde
do�abilecek bozulmadan sak�nmak, ya da ki�inin tan�mlanm�
sorumluluklar� yerine getirmesi i�in vicdan�n emri. (Kurallara
ve otoriteye inan� a��s�ndan 3. Evre ile kolayca kar�t�r�labilir.)

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumun bak� a��s�n� ki�ileraras�


anla�madan ya da g�d�lerden ay�r�r. Rolleri ve kurallar� tan�mlayan
sistemin bak� a��s�n� benimser. Bireysel ili�kileri sistemdeki
yeri do�rultusunda ele al�r.

D�zey ve evre: III. D�ZEY: GELENEK SONRASI YA DA �LKEL�

5. Evre: Toplumsal s�zle�me ya da yararl�l�k ve bireysel haklar

Do�ru olan: �nsanlar�n de�i�ik de�erlere ve kan�lara sahip


oldu�unun, de�erlerin ve kurallar�n �o�unun grubunuza g�reli
oldu�unun fark�nda olma. ancak, bu g�reli kurallara genellikle
tarafs�zl�k u�runa ve toplumsal s�zle�me olduklar� i�in uyulur.
Fakat ya�am ve �zg�rl�k gibi g�reli olmayan baz� de�erler ve
haklar her toplumda ve �o�unluk g�r�� ne olursa olsun ge�erli
olmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: B�t�n insanlar�n haklar�n�n korunmas�


ve herkesin refah� i�in ki�inin yasa yapmak ve yasalara uymak
y�n�ndeki toplumsal s�zle�mesi nedeniyle yasaya kar�� bir
y�k�ml�l�k duygusu. Aileye, arkada�l��a, g�vene ve i�
y�k�ml�l�klerine, �zg�rce girilmi� bir s�zle�mesel vaat duygusu.
Yasalar�n ve g�revlerin ak�lc� bir genel yararl�l�k hesab�na
dayanmas�na �zen g�sterme. "En b�y�k iyi en fazla ki�i i�in."

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Topluma �ncelik veren bak�


a��s�. ak�lc� bir bireyin toplumsal ba�lanma ve s�zle�melere
�ncelik veren de�erlerin ve haklar�n fark�nda olan bak� a��s�.
Bak� a��lar�n� anla�ma, s�zle�me, nesnel yaln�zl�k ve gerekli
s�re�lerin resmi mekanizmas�yla b�t�nle�tirir. Ahlaki ve yasal
bak� a��lar�n� dikkate al�r; bunlar�n bazen �at�aca��n� bilir
ve bunlar� b�t�nle�tirmeyi g�� bulur.

D�zey ve evre: 6. Evre: Evrensel ahlak ilkeleri.

Do�ru olan: Kendi se�ti�i ahlak ilkelerini izler. �zel yasalar


ya da toplumsal anla�malar genellikle b�yle ilkelere dayand�klar�
i�in ge�erlidir. Yasalar bu ilkeleri �i�nedi�inde ki�i ilkeye
g�re davran�r. �lkeler evrensel adalet ilkeleridir: �nsan
haklar�n�n e�itli�i ve bireysel ki�iler olarak insanlar�n
onuruna sayg�.

Do�ruyu yapma nedenleri: Ak�lc� bir ki�i olarak evrensel ahlak


ilkelerinin ge�erli�ine inan� ve onlara ki�isel bir ba�lanma
duygusu.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumsal d�zenlemelerin t�retildi�i


bir ahlak g�r��n�n bak� a��s�. Bak� a��s�, ahlak�n do�as�n� ya
da ki�lerin kendi i�lerinde sonlu oldu�unu ve b�yle i�lem g�rmeleri
gerekti�i ger�e�ini bilen her ak�lc� bireyin bak� a��s�d�r.

Kaynak: Laurence Kohlberg, "Moral Stages and Moraliziation",


T. Lickona (yay.) Moral Development and Behavior, Holt, Rinehart
ve Winston, 1976.

Kohlberg'in kuram�na g�re ahlaki ak�ly�r�tmenin geli�iminde


�� genel d�zey boyunca ilerleriz: Gelenek �ncesi, geleneksel,
gelenek sonras� (ya da ilkeli) d�zeyler. Bu d�zeylerin
herbirinde iki evre vard�r. Dokuz ya��ndan k���k �ocuklar�n �o�u
gelenek �ncesi d�zeydedir, ama bir�ok ergen ya da yeti�kin su�lu
da �yledir. Ergenlerin ve yeti�kinlerin �o�u geleneksel d�zeydedir.
Gelenek sonras� d�zeye genellikle yirmi ya��ndan �nce ula��lmaz,
o zaman da yaln�zca bir az�nl�k taraf�ndan ula��l�r
(Kohlberg, 1976).

Bili�sel yetenekler, toplumsal alg� yetenekleri ve ahlaki


ak�ly�r�tme aras�nda s�k� bir ili�ki vard�r. D��nceleri somut
i�lem evresinde olan ilkokul �ocuklar 1. ve 2. ahlak evreleriyle
s�n�rl�d�rlar. E�er d��nceleri somut i�lemlerin sonunda/soyut
i�lemlerin ba��nda ise 3. ve 4. evrelerle s�n�rl�d�rlar. Ancak,
bili�sel yetenekler daha y�ksek d�zeydeki ahlaki geli�im i�in
gerekli olmakla birlikte onun g�vencesi de de�ildirler. �ocuklar
ayr�ca toplumlar�n� dikkate almay� da ba�armak zorundad�rlar.
Ahlaki ak�ly�r�tmenin y�ksek bir d�zeyine ula�t�ktan sonra, en
son ad�m d��ncenin ve eylemin tutarl�l���d�r. Ahlakl�l���n
y�ksek bir d�zeyinde ak�ly�r�tme yetene�i ahlakl� davranman�n
�nko�uludur, ama -yine belirtelim- onun g�vencesi de�ildir
(Kohlberg, 1976).

Kohlberg ve di�erleri ahlaki ak�ly�r�tmedeki geli�imsel


de�i�imler konusunda ba�ka k�lt�rlerden de veriler toplad�lar.
Kohlberg bu �al�malara dayanarak evrelerin evrensel oldu�una
inanmaktad�r. Kohlberg gelenek �ncesi ve geleneksel d�zeylerde
(1.-4. evreler) ahlaki de�erlerin k�lt�rden k�lt�re de�i�ti�ini
g�stermektedir; b�ylece, bir toplumda sava�taki cesaret
�d�llendirilirken, bir di�erinde c�mertlik �d�llendirilmektedir. Buna
kar��l�k, daha y�ksek gelenek sonras� evrelerde de�i�ik k�lt�rlerden
bireyler neyin hakl�, neyin en de�erli oldu�u konusunda
benzer g�r�lere sahip g�r�nmektedirler (Kohlberg, 1976).

Bu b�l�mde ilk �ocukluk d�nemindeki �ocuklar�n �zelliklerini


g�sterdi�i i�in gelenek �ncesi d�zey �zerinde yo�unla�aca��z.
B�l�m 10 geleneksel d�zey �zerinde odakla�arak tart�may�
s�rd�recek. �ocuklar�n ahlaki ak�ly�r�tme evresi onlar�n kararlar�yla
de�il, bunlara nas�l ula�t�klar�yla belirlenir. Birinci
evrede "iyi ve k�t�", yeti�kinlerin bunlar� nas�l g�rece�ine ve
�z�c� sonu�lardan ka��nmaya ba�l�d�r. �ocuklarda i�sel bir do�ru
ve yanl� duygusu yoktur; bir eylemin gerisindeki g�d�y� d��nemez
ve eylemin kendisi �zerinde odakla�amazlar. Kom�unun
bah�esine dayak yiyecekleri i�in girmezler, e�er girmiyorlarsa
bunun nedeni girmemeleri gerekti�i de�ildir.

Kohlberg 2. evreye "pazar yeri ahlak�" ad�n� verir: Kendi


��kar�ma ise iyidir. 1 numara ben olmal�y�m! Kar��l�kl�l�k da
vard�r: Senin i�in bir �ey yaparsam kar��l���nda bir �ey beklerim!
Bu nedenle k���k bir erkek �ocuk dini ��yle yorumluyordu:
"Tanr�ya iyi davran, o da sana kar�� iyi olacakt�r." (Lande ve
Slade, 1979, s. 15).

�ocuklar bir evreden di�erine nas�l ilerlerler? Evreler ve


d�zeyler belirgin g�r�nmekle birlikte, ahlak geli�imi derece derece
ilerler ve bir bireyin ahlaki ak�ly�r�tmesi hi�bir zaman
b�t�n�yle bir evrenin �zelli�ini ta��maz. D��nmenin biraz� �nceki
evreleri, biraz� da sonraki daha y�ksek evreyi yans�t�r.
Kohlberg'e g�re, her evre bir �ncekinden daha iyi bir bili�sel
�rg�tlenmeyi temsil eder. Yaln�zca �nceki b�t�n evrelerden kaynaklanan
olgunluk paylar�n� i�ine almakla kalmaz, ayn� zamanda
yeni ay�r�mlar yapar; ek etkenleri de�erlendirir ve onlar�
daha kapsaml� bir bi�imde �rg�tler.

Toplumsal ve ahlaki kavramlar geli�tik�e �ocuklar g�nl�k


ya�amdaki sorunlara ili�kin al��lm� ak�ly�r�tme bi�imleriyle
yetinmez g�r�nmektedirler. Dahas�, �nceden fark�nda olmad�klar�
sorunlar�n fark�na varmaya ba�larlar. B�ylece yeni �al�malar
do�ar ve �ocuklar onlar� ��zmek i�in yeni ak�ly�r�tme bi�imleri
ararlar, bu nedenle ak�ly�r�tme daha incelmi� duruma gelir.

Ahlaki ak�ly�r�tme, �at�man�n ortaya ��k��, ak�ly�r�tmede


yol a�t��� de�i�imler ve en sonunda ��z�m�yle geli�ir. Kohlberg
ahlaki tart�ma s�n�flar�nda, daha y�ksek evredeki �ocuklar�n
bir �nceki evredekilerin �at�may� ya�amalar�na yard�mc�
olabileceklerini g�stermi�tir. �rne�in, 3. evredeki bir �ocukla 4.
evredeki bir �ocuk aras�ndaki tart�mada, 4. evredeki �ocuk 3.
evredeki �ocu�un ak�ly�r�tme bi�imini anlar, ama kabul etmez
(Kohlberg, 1976).

Kohlberg'in kuram�yla ya da ahlaki ak�ly�r�tmenin nas�l


geli�ti�ine ili�kin a��klamalar�yla b�t�n psikologlar�n ayn� g�r�te
olmad�klar�n� belirtmeye gerek yok. Toplumsal ��renme kuramc�lar�
onun durumsal etkenleri ihmal edi�ini �zellikle ele�tirmi�lerdir.
Ba�ka ara�t�rmac�lar da Kohlberg'in �l�me tekniklerini
ve felsefi say�lt�lar�n� ele�tirmektedirler. Bu se�enek g�r�ler
10. B�l�m'de ele al�nacakt�r.

D�L BECER�LER�

�lk �ocukluk d�neminin sonuna gelindi�inde k���k �ocuklar�n


�o�u yap� ve gramer a��s�ndan yeti�kinlerinki gibi c�mleleri
anlayabilir ve yaratabilir. Ancak, baz� gramer yap�lar�n� ileri bir
zamana kadar anlayamazlar. �rne�in, somut i�lem d�nemine girinceye
kadar �ocuklar genellikle terimleri ve deyimleri nedensel
ili�kiler ("e�er"le), ay�r�c� ili�kiler ("fakat"la) ve zamansal
ili�kiler ("�nce", "sonra", "ne zaman", "o zaman"la) i�in do�ru
olarak kullanmazlar (Menyuk, 1978). Ara�t�rmac�lar bu durumun
s�zdiziminin (gramer) karma��kl���ndan m�, yoksa semanti�in
(c�mlelerin anlam�) karma��kl���ndan ve soyut niteli�inden mi
kaynakland��� �zerinde tart�maktad�rlar. Dile egemen olmak
yaln�zca d��ncede de�il gramerde de incelmi� bir d�zey gerektirir;
��nk� genellikle karma��k, hatta yabanc� gelen yap�lar araya
girer. B�ylece, ilk �ocukluk s�ras�nda dilde ilerlemeler hem
semantik (anlamsal) hem de sentaktik (s�zdizimsel) geli�meyi
i�erir. Bu d�nem boyunca s�zc�k bilgisi de (vokab�ler) art��n�
s�rd�r�r.

Geli�mi� bir ileti�im yetene�i benmerkezlilikte bir azalmayla


yak�ndan ilgilidir. Wellman ve Lempers'in (1977) iki
ya��ndaki �ocuklar�n bile kendilerini az da olsa dinleyiciye g�re
ayarlad�klar�n� belirtmesine kar��n, k���k �ocuklar okul y�llar�na
kadar ba�kalar�n�n gereksinimlerini anlamak, ��renmek ve
kar��lamak do�rultusunda ger�ek bir �aba g�stermezler. �lk olarak,
7 ya��ndaki Melissa bir ba�kas�n�n bir durumu farkl� alg�layabilece�inin
fark�na var�r. Sonra, ba�kas�n�n bak� a��s�n�
��z�mlemeye �al�man�n �nemli oldu�unu kavrar. Daha sonra,
bunu yapabilmenin yollar�n� bulur. Son olarak, bir sonuca ula�mak
i�in ��z�mlemesini nas�l kullanaca��n� ��renir (Menyuk,
1978). B�ylesi artm� ileti�im becerileri bili�sel yetene�in geli�imi
�zerine kurulmu�tur. Bu ileti�im yetene�i 9. B�l�m'�n konusu
olan okul �ncesi �ocu�un toplumsal geli�imine de katk�da bulunur.

�ZET

Jean Piaget �ocuklar�n zihinsel yeteneklerine ili�kin anlay��m�za


�nemli katk�larda bulunmu�tur. �al�malar�n�n b�y�k
b�l�m� d��nmenin ve ak�ly�r�tmenin geli�imi �zerinde odakla�m�t�r.
Piaget �ocuklar�n d�rt d�nem boyunca ilerlediklerini
varsayar: Duyu-hareket, i�lem �ncesi, somut i�lem ve soyut
i�lem d�nemleri, bunlar�n herbiri gitgide artan bir incelme g�sterir.
S�ra hi�bir zaman de�i�mez ve aralar�ndaki ge�i�ler derece
derecedir.
Duyu-hareket d�nemine oranla i�lem �ncesi d�nemin iki b�y�k
avantaj� kavram yetene�i ile dil yetene�i alanlar�ndad�r; bu
yetenekler duyu-hareket d�neminin sonuna do�ru geli�en ve simgelerin
kullan�lmas�n� i�eren, daha genel ve olduk�a �nemli simgesel
i�lev'den kayna��n� al�r. Taklit simgesel i�levin �nc�s�
olabilir.

�lem�ncesi �ocuklarda d��nce mant�ks�z ve s�n�rl� olmak


e�ilimindedir. B�yle �ocuklar genellikle s�rasal ili�kiler hakk�nda
ak�ly�r�tmeye ya da s�v� miktar�n�n korunumunu ba�armaya
yetenekli de�ildirler. D��ncelerinin �zellikleri odakla�ma,
tersine �evrilemezlik, statik durum �zerinde odakla�ma,
y�zeysel g�r�n�mler'in g��l� etkisi, benmerkezlilik ve �zelden
�zele ak�ly�r�tme'dir.

�lem�ncesi �ocuklar say� korunumu g�revinde sayma hatalar�


yapma e�ilimindedirler ve bu evrenin sonuna kadar bire-bir
kar��l�klar� kurmay� ba�aramazlar. Daha k���klerle kar��la�t�r�ld���nda
b�y�k �ocuklar belli bir t�r yanl�� daha s�k yapt�klar�nda
b�y�me hatalar� s�z konusudur. Ayr�ca, sunu� �zeliklerinin de
�ocuklar�n g�revleri nas�l yorumlad�klar� ve ��zd�kleri
�zerinde etkili olabildi�i bulunmu�tur.

�lk �ocukluk d�neminde pek �ok kavram geli�ir. Okul �ncesi


�ocuklar aras�nda kavramlar�n �o�u �ok geni�, �o�u �ok dar, �o�u
hiyerar�ik �rg�tlenme'den yoksun olma e�ilimindedir ve s�k s�k
canland�rmac�l�k'� ve yapayc�l�k'� yans�t�r. Piaget kavramlar�n
�z��mleme, uyma ve dengeleme s�reci i�inde geli�ti�ini
ileri s�rmektedir. Herbert Klausmeier gibi di�er bili�sel psikologlar
kavram kazanman�n artan bilgi-i�leme yeteneklerinin sonucu
oldu�unu savunmu�lard�r.

Piagetci okul �ncesi programlar� i�lem�ncesi �ocuklar�n yeteneklerine


ba�vurmak �zere geli�tirilmi�tir. �ocuklar�n bili�lerini
uyarma amac�n� g�den pratik uygulamalar kapal� ve a��k malzemelerin
kullan�m�n�, i� ve d� kaynakl� geribildirim kullanmay�,
i�inde bulunulan andan yararlanmay�, taklit ve modelden
��renmeyi, �ocuklar�n yanl� yan�tlar�n�n anlam�n� anlamay�,
bili�sel �at�malar yoluyla dengesizli�i uyarmay�, dikkatin benzerlik
ve farkl�l�klara y�neltilmesini, d�n�t�rme ve tersine �evirmeleri
g�zleme f�rsatlar�n� ve planlamaya kat�lmay� i�erir.

�ocuk oyunlar�n�n �e�it ve niteli�i �ocuklar�n geli�im d�zeyini


yans�t�r. �ocuklar oyun s�ras�nda, toplumsal fark�ndal�k ve
toplumsal becerileri kadar, duyu-hareket ve bili� becerilerinin
ve kavramlar�n�n �o�unu dener, kavrar ve geni�letirler.

E�itimciler ve psikologlar televizyonun okul �ncesi �ocuklar


�zerindeki etkisinin fark�na varm�lard�r. Susam Soka�� gibi
programlar bili�sel becerileri ��retim a��s�ndan sa�lam tekniklerle
��retmek i�in tasar�mlanm�t�r.

Hem Piaget hem de Kohlberg ahlak geli�imine ili�kin evre


kuramlar� �nermi�tir. Her evre kendisinden �ncekilerden daha
incelmi� bir ahlaki ak�ly�r�tme t�r�n� temsil eder. Okul �ncesi
�ocuklar neyin do�ru neyin yanl� oldu�una karar verirken d�sal
sonu�lar ya da kendi gereksinimleri ve ilgileri �zerinde yo�unla�ma
e�ilimindedirler.

Dil becerileri bu d�nem boyunca da geli�imini s�rd�r�r. Geli�en


ileti�im yetenekleri toplumsal ve bili�sel geli�imin artmas�na
yol a�ar.

DOKUZUNCU B�L�M

OKUL �NCES� �OCUK:

K���L�K GEL���M� VE TOPLUMSAL DAVRANI�

Okul �ncesi �ocuklar, bir yandan bili�, ahlak ve dil alanlar�nda


ilerleme g�sterirken, bir yandan da toplumsal davran�
ve ki�ilik �zellikleri kapsamlar�n� geni�letmeyi s�rd�r�rler.
�ki ile �� ya� aras�nda, ailenizle birlikteyken, varsa karde�lerinizle
ya da aras�ra ba�ka bir-iki �ocukla oynarken belki de
kendinizi en g�venli durumda hissetmi�sinizdir. �o�u zaman kendi
ba��n�za oyuncaklar�n�zla ya da bebeklerinizle 'm� gibi' oyunlar�
oynarken mutluydunuz.

D�rt ya��na geldi�inizde �zel arkada�lar edinmeye, kompozisyonu


haftadan haftaya hatta g�nden g�ne de�i�se de di�er �ocuklardan
olu�an gruplarla oynamaya ba�lad�n�z. Be� ya��nda
olduk�a etkindiniz; artan ba��ms�zl�k gereksiniminizi a���a vuruyor,
aras�ra ba��n�za dertler a��yor ve disipline sokuluyordunuz.
Ger�ek ya da d�sel insanlarla ya da nesnelerle ilgili baz�
�zel korkular geli�tirmeye ba�lam�t�n�z. Bu d�nemin sonlar�nda
bir t�r okul �ncesi ortamda bir ya da iki y�ll�k bir deneyimi geride
b�rakm� olabilirsiniz.

YEN� GEL���M G�REVLER�

�lk �ocuklukta -�nceki b�l�mde s�z� edilen- bili�sel geli�im


g�revleri gibi, toplumsal geli�imde de �zg�l g�revler vard�r.

Anababayla, �ocuklarla ue di�er insanlarla duygusal


olarak ili�ki kurmay� ��renme. Bili� ve dil geli�imindeki
ilerlemeler �ocuklar�n kendilerini ba�kalar�n�n yerine koyabilmesine,
d�nyaya ba�kalar�n�n bak� a��s�ndan bakabilmesine,
ya�ant�lar�n� ve duygular�n� arkada�larla ve aileyle payla�abilmesine
olanak sa�lar. Anababayla, karde�lerle ve di�erleriyle
bu �zde�le�me s�reci k���k �ocuklar�n ki�iliklerini oldu�u kadar,
�imdi ve b�y�d�kleri s�rece toplumsal etkile�imlerini de b�y�k
�l��de etkiler.

Beden art�klar�n� ��karmay� denetlemeyi ��renme. Tuvalet


e�itimi, amac� �ocu�a toplumsal y�nden kabul edilebilir
yer ve zamanlarda �i�ini ve d�k�s�n� yapmay� ��retmek olan biyolojik
bir etkinliktir. Bu, genellikle iki ile �� ya�lar aras�nda,
�ocuk anlam�n� ve toplumsal �nemini kavramadan �nce ba�ar�l�r
ve disiplini de i�eren sistemli e�itimi gerektirir. Bu nedenle konu
disiplinle ilgili b�l�mde tart��lacakt�r.

TOPLUMSAL GEL���M

7. B�l�m'de tart��lan ba�lanma s�recinden, �ocuklar�n ve


anababalar�n -ya da �ocu�un bak�m�yla ilgili herkesin- birbirini
kar��l�kl� olarak etkiledi�ini an�msayacaks�n�z. Birinin tepkileri
ve davran�lar�, �b�r�n�n tepkileri, davran�lar� ve hatta
bak�lar�yla belirlenir. Bu nedenle, �ocuklarda toplumsal davran��n
nas�l geli�ti�i �zerinde dururken ilk olarak toplumsalla�ma
konusunda bir �eyler s�ylememiz gerekir. Anababalar�n,
karde�lerin ve ba�kalar�n�n �ocuklara nas�l tepki g�sterdi�ini ve
bu tepkilerin etkilerini ele almaya gereksinimimiz var. Ayr�ca,
�ocuklar�n anababalar�n�n tepkilerini ve davran�lar�n� nas�l
etkiledi�ine bakmak da �nemlidir.

TOPLUMSALLA�MA S�REC�

�ocuk geli�iminde en �nemli s�re�lerden biri toplumsalla�mad�r.


Yal�n bir anlat�mla toplumsalla�ma, bireylerin, �zellikle
de �ocuklar�n belirli bir grubun i�levsel �yeleri haline geldikleri
ve grubun �teki �yelerinin de�erlerini, davran�lar�n� ve inan�lar�n�
kazand�klar� s�re�tir.

S�recin ger�ekte do�umdan hemen sonra ba�lay�p bir insan�n


ya�am� boyunca s�rmesine kar��n, etkiledi�i davran�lar�n �o�u
ilk �ocukluk d�neminde �zellikle belirgin hale gelir. Bunlar aras�nda,
anababa-�ocuk, �ocuk-karde�ler, �ocuk-ya��tlar aras� etkile�imler
vard�r. �ocuklar�n ba��ml� davran� g�sterme derecesi,
disipline gereksinim duyma derecesi, disiplinin t�r� ve �ocuklar�n
buna tepkisi, hepsi toplumsalla�ma s�reciyle yak�ndan ili�kilidir.

T�pk� ilk iki y�lda oldu�u gibi, bu s�recin etkileri ba�lang��ta


aile ortam� i�inde g�r�l�r. Baumrind'in (1980) belirtti�i gibi:

Toplumsalla�ma, bireylerin �evreyle kar��l�kl� etkile�im


i�inde ne iseler o hale geldikleri, yeti�kinlerce ba�lat�lan bir
s�re�tir; k���k �ocuklar i�in kritik �evresel ba�lam, toplumsal
olarak yararl� ve ki�isel olarak doyurucu tutumlar ve
eylemler bi�iminde kendini g�sterebilen gizilg��leri �nemli
yollardan s�n�rlayacak ya da geni�letecek olan ailedir (s.640).

A�LE VE ANABABA ETK�LER�

�o�u insan kendi ailesinin t�r�n�n tek �rne�i oldu�una inan�r.


Bu, ger�ekte do�rudur. Smart ve Smart'�n (1980) s�zc�kleriyle,
"De�i�ik rollerdeki insanlar�n beklentileri, etkile�im �r�nt�leri,
geli�im tarihi ve �teki sistemlerle ili�kileri bak�m�ndan her aile
tektir." (s. 21).

Ayn� zamanda, ba�ka toplumlarda oldu�u gibi, toplumumuzdaki


ailelerin �o�unun �� yoldan biri ile s�n�fland�r�labilece�i de
do�rudur (Melville, 1977). Bu �nemlidir, ��nk� �ocuklar�n i�inde
yeti�tirildi�i aile tipi onlar�n ya�ayacaklar� toplumsal ili�ki
t�r�n� ve say�s�n� b�y�k �l��de belirleyecektir. Bu ili�kiler de
s�ras�nda hem ki�ilik geli�imini hem de toplumsal davran��
etkileyecektir. En s�k rastlanan d�zenleme anne, baba ve �ocuklar�ndan
olu�an �ekirdek aile'dir. Say�lar� azal�yor olmakla birlikte,
b�yle aileler Amerikan ailelerinin yakla��k y�zde 65'ini
olu�turmaktad�r. �ki ya da daha fazla �ekirdek aile ya da bunlar�n
belirli bir kombinasyonu birlikte ya�ad���nda geni� aile
ad�n� al�r. Amerika'da bir zamanlar oldu�u kadar yayg�n olmayan
bu t�r aileler daha geleneksel olarak Asya'da ve Afrika'da
bulunurlar. Son olarak, �ocuklar�n y�zde 16's�n�n anneleriyle,
y�zde 1'inin babalar�yla ya�ad��� tek anababal� aile vard�r
(Nordheimer, 1977). Artan bo�anma oranlar�n�n sonucu olarak,
b�yle ailelerin say�s� gitgide artmaktad�r. Bir de�erlendirmeye
g�re, 1970'lerde do�an Amerikal� �ocuklar�n yakla��k y�zde 40
kadar� birg�n tek anababal� ailelerde ya�ayacaklard�r (Bane,
1976). Baz� az�nl�k gruplar�nda �ocuklar�n y�zde 50'si daha �imdiden
bu t�r ailelerde ya�amaktad�r.

Anababan�n birey olarak ki�ilik �zellikleriyle kar�m� bi�imde


aile biriminin yap�s�, bir ailenin �ocuk yeti�tirme yakla��m�n�
k�smen belirler. Ger�ekten, birka� on y�l�n ara�t�rmalar�
anababa davran��n�n iki temel boyutunun s�regiden varl���n�
desteklemektedir (Schaefer, 1959). Bunlardan birincisi olan
kabul-red boyutu, s�cak (kabul edici ya da onaylay�c�) ya da d�manca
(reddedici ya da onaylamay�c�) olabilen anababa davran�lar�
�zerinde odakla��r. S�cak bir ili�ki �ocuklar�n sorumlu ve kendi
kendini denetleyebilir bir ki�ilik geli�tirmelerine yard�m eder;
d�manca ili�ki ise sald�rganl��� destekleme e�ilimindedir.

�kinci boyut olan denetim-�zerklik boyutu, anababalar�n


davran� kurallar�n� y�r�tmede ne kadar k�s�tlay�c� ya da izin
verici olduklar� �zerinde odakla��r. S�k� denetim kullanan anababalar
genellikle iyi davran�l�, ama olduk�a ba��ml� �ocuklar
yeti�tirirler. �zin verici anababalar sokulgan ve at�lgan, ama olduk�a
sald�rgan �ocuklara sahip olma e�ilimindedirler. Anababalar�n
etkile�im halindeki bu boyutlar� dengeleyerek ideal
davran�� geli�tirebilecekleri a��kt�r. Ku�kusuz, bunu bilmek
ba�armaktan �ok daha kolayd�r.

Bundan b�t�n�yle farkl� olmayan di�er bir g�r� okul �ncesi


�ocuklar �zerinde yap�lan kapsaml� bir ara�t�rmadan kaynaklanm�t�r
(Baumrind, 1971). Bu ara�t�rma yayg�n olarak uygulanan
�� anababal�k �slubuna i�aret etmektedir: �taati ve zorlu disiplini
vurgulayan yetkeci (authoritarian) anababal�k; y�n� g�steren,
ama bireyselli�e olanak tan�yan demokratik ya da otoriter
(authoritative) anababal�k; �zg�rl��e b�y�k �l��de olanak
tan�yan izin verici (permissive) anababal�k. Bu yakla��ma 13.
B�l�m'de ergen davran��n� ve aile ili�kilerini tart��rken yeniden
d�nece�iz.

�ocuklar ba�kalar�n� g�zlemleyerek ve onlar�n yapt���n�


yaparak davran� bi�imleri kazan�rlar (Bandura, 1977). Herkes
gizil bir modeldir, ama �ocuklar en fazla sahip olmak istedikleri
bir �eyi elde eden modeli g�zlemledikleri zaman taklit etmeye
e�ilimlidirler. Erkek karde�i do�du�unda 3 ya��nda olan Patrick
�rne�ini ele alal�m. Patrick, bebek eve geldikten az sonra yeniden
alt�n� �slatmaya, daha �ocuk�a konu�maya ve bebek yiyecekleri
istemeye ba�lam�t�r.

Patrick duygusal bozuklu�u olan bir �ocuk mu oluyordu? Hay�r;


yeni bir bebe�in geli�inde s�k s�k oldu�u gibi, Patrick karde�ini
k�skan�yordu ve bebe�i dikkatleri �ok fazla �ekti�i i�in taklit
etmeye ba�lam�t�. Anababas� �ok fazla kayg�lanmamal�yd�;
��nk� do�al olarak, g�n�n �nemli bir b�l�m�n� bebe�i yedirerek,
y�kayarak, alt�n� de�i�tirerek harc�yorlard� ve bu onlar�n hatas�
de�ildi. Patrick yaln�zca ayn� zaman�n kendisine de ayr�lmas�n�
umuyordu. S�k s�k arkada�lar�n�n ve akrabalar�n�n dikkatini
karde�inden uzakla�t�r�p kendine �ekmeye �al��yordu;
aras�ra karde�ine vurdu�u bile oluyordu.

Durum nas�l daha kolay k�l�nabilirdi? Patrick'in anababas�


karde�inin geli�ine onu daha iyi haz�rlayabilir ve onu "a�abey"
davran�� i�in peki�tirebilirdi. �� ya��nda bile bebe�in bak�m�na
yard�mc� olabilirdi ve e�er b�ylesi davran�lar ilgi ve �vg�yle
�d�llendirilmi� olsayd� a�abey olmaktan gurur duyabilir, belki
geldi�ine k�zmak yerine karde�ine kar�� koruyucu duygular
geli�tirebilirdi.

D�S�PL�N VE ETK�LER�

Toplumsalla�man�n ve anababayla ili�ki kurma geli�im g�revinin


�b�r y�n� disiplini i�erir. Bu konu anababalar�n ve ��retmenlerin
�o�unu b�y�k �l��de ilgilendirir ve iki temel yakla��m
tarz�yla ele al�n�r. Baz� ��retmenlerin ve anababalar�n birini
di�erinden daha fazla kullanma e�ilimine kar��n, �ok az ki�i
bunlardan yaln�zca birini kullanacakt�r.

Olumsuz bir yakla��m. �ocuklar k�t� davrand�klar�nda,


yeti�kinler bunu gelecekte �nlemek niyetiyle olumsuz bir sonu�
olarak ceza uygulayabilirler. Bu, poposunu tokatlamak gibi fiziksel,
azarlamak gibi s�zel, ya da kendilerini su�lu, bozulmu�,
korku i�inde, a�a��l�k, aptal, sevgiden yoksun hissetmelerine yol
a�acak bi�imde psikolojik olabilir. Genellikle bunlardan baz�lar�n�n
bir bile�imini i�erir. Bazen yararl� olmakla birlikte, bu
yakla��m istenmeyen sonu�lara yol a�abilir (Parke, 1977).

Anl�k ya da uzun s�reli sonu�lar. Cezan�n anl�k ve uzun


s�reli etkileri farkl� olabilir (Patterson, 1979). �rne�in, ceza k�t�
davran�� uyguland��� ya da tehdit etti�i anda durdurabilir,
ama olas� bir�ok nedenle uzun s�rede etkisiz olabilir. �lk olarak
istenmeyen davran�� yaln�zca cezay� uygulayan ki�i g�r�n�rde
oldu�u s�rece engelleyebilir. �rne�in, d�rt ya��ndaki Terry anababas�
i�te iken herg�n halas�yla bir�ok saat ge�irmektedir. Halas�n�n
i�i ��kt��� bir hafta bir ba�kas�yla birlikte evde b�rak�l�r.
Bu yeni kad�n, Terry'nin di�er �ocuklar� rahats�z etti�inden,
k�f�r etti�inden ve kendisine itaat etmedi�inden yak�n�r. Durumu
anababas�na a�t���nda, Terry'nin ciddi �aplaklar vuran babas�
�a��rm� g�r�n�r, ��nk� "Terry hi�bir zaman k�f�r etmez ve
evde rahats�z edici de�ildir". Terry'nin halas� da cezay� kullan�r.
Terry evde ve halas�n�n evinde ald��� disiplinin ayn�s�n�
bekleyebilir ve yeni �ocuk bak�c�s� bu disiplini veremedi�i i�in
can�n�n istedi�ini yapar.

Cezan�n sonu�ta etkisiz olmas�n�n ikinci bir nedeni, cezan�n


yaln�zca ho�g�r�lmeyecek davran�a i�aret etmesi, onun yerine
neyin yap�laca��n� g�stermemesidir (Clarizio, 1976). E�er aras�ra
yapt�klar� yanlar�na kal�rsa �ocuklar onu denemeyi s�rd�rmeye
peki�tirilmi� olurlar.

Son olarak, ceza k�t� davran�� durduruyor g�r�nebilir, ama


ger�ekte onu peki�tirebilir (Becker, 1971). E�er �ocuklar yeterince
dikkat �ekemiyorlarsa, dikkati �ekmek i�in istenmeyen davran�lara
ba�vurabilirler. Azarlama ceza olarak bilinirse de, ayn�
zamanda dikkat etmektir. Bu �ocuklar istedikleri tepkiyi ald�klar�nda
k�t� davranmay� b�rak�rlar. Anababalar� ya da ��retmenler
istenmeyen davran�� ceza ile durdurduklar�n� d��n�rler,
oysa ceza ger�ekte ilgi �ekme k�t� davran��n� peki�tirmi�tir.

Ka��nma davran�lar�. Gizilg�� olarak cezan�n olumsuz


bir ba�ka etkisi de ka��nma davran��'n� uyarabilmesidir; bu,
yalan s�ylemeyi, aldatmay�, geri �ekilmeyi i�eren, �ocuklar�n
cezadan ka��nmak i�in kulland�klar� herhangi bir davran�
olabilir (Sheppard ve Willoughby, 1975). Baz� �ocuklar olduk�a
yarat�c� birer yalanc� olurlar. Alt� ya��ndaki Nathan buna bir
�rnektir. Birg�n annesi cebinde bir sigara buldu, ona sigara konusunda
���tler verdi, ceza olarak da sevdi�i televizyon programlar�n�
iki hafta seyretmesine izin vermemekle tehdit etti. Nathan,
g�z�n�n i�ine bakarak, sigaray� cebine ba�� derde girsin diye
kendisinden b�y�k iki o�lan�n koydu�unu s�yledi. Hi�bir zaman
sigara i�meyece�ini, ��nk� "sigaran�n sa�l��a zararl� oldu�unu ve
di�leri sarartt���n�" da ekledi. Bitirdi�inde annesi onunla gurur
duydu. Ger�ekte ise o ve iki b�y�k kuzeni d�kkandan �ald�klar�
bir paket sigaray� i�mi�lerdi. Nathan art�k s�k s�k, yarat�c� bi�imde
yalan s�ylemekte, hatta bazen hi� neden yokken yalana
ba�vurmaktad�r. B�ylesi davran�lar� de�i�tirmek g�� olabilir.

Benlik kavram�na etkiler. Disipline olumsuz bir yakla��m


�ocuklar�n benlik kavram�na zarar verebilir (Sulzer, Azdroff
ve Mayer, 1977). Anababalar �ocuklar�n�n ba�ar�lar� �zerinde
de�il de hatalar� ve ba�ar�s�zl�klar� �zerinde yo�unla�t�klar�
zaman, �ocuklar da iyi y�nlerinden �ok eksik y�nlerine daha dikkatli
olabilir ve bir �eyi hi�bir zaman anababalar�n�n �vg�s�n�
ve kabul�n� kazanacak kadar iyi yapamayacaklar� sonucuna varabilirler.
Dahas�, yanl� olarak, sevilmedikleri duygusuna da
kap�labilirler.

Sald�rgan model olarak anababalar. Anababalar her zaman


�ocuklar� i�in gizil modellerdir. E�er �ocuklar�n� s�k s�k
cezaland�r�rlarsa �ocuklar�n da kendi durumlar�na ayn� sald�rgan
yakla��m� benimsemeleri olas�l��� y�ksektir (Bandura, 1967).
Bu, �ocuklar hi�bir zaman cezaland�r�lmamal� demek de�ildir.
K���k �ocuklar istenmeyen ve belki de tehlikeli olabilen bir davran��n
sonu�lar�n� �o�u zaman anlayamazlar. B�yle durumlarda,
nedenleriyle birlikte verilen ceza k�t� davran�� daha etkili
bi�imde denetleyebilecek duygusal bir tepkiye yol a�abilir. Ancak,
yeti�kinlerin cezay� nas�l kullanacaklar�n� bilmeleri gerekir.
Ceza k�t� davran�a uygun olmal� ve olabildi�ince �abuk uygulanmal�d�r.
Cezaya, nedenine ili�kin anla��labilir bir a��klama
ve gelecekte daha iyi davranmaya ili�kin bir rehberlik e�lik
etmelidir. Son olarak, anababal�k �sluplar�na ayr�lan b�l�mde
g�sterildi�i gibi, e�er anababa s�cak ve sevecen ise ceza daha
etkilidir (Parke, 1977).

Olumsuz peki�tirme. Disipline bir ba�ka olumsuz yakla��m


olumsuz peki�tirme'dir (Steppard ve Willoughby, 1975).
Bu, ho� olmayan bir uyaran�n itaati sa�lamak amac�yla ortadan
kald�r�lmas� olarak d��n�lebilir. �rne�in, anne John'dan ��p�
atmas�n� ister. Televizyon seyretmekte olan John ald�rmaz. Anne
s�ylenmeye ba�lar ve John'un onun s�ylenmeyi durdurmak i�in
itaat etmesine kadar bunu s�rd�r�r. S�ylenmenin sona ermesi John
�zerinde peki�tirici bir etkiye sahiptir: Annesinin s�ylenmesini
onun istedi�ini yaparak durdurabilece�ini bilir. Bu y�ntem, k�t�
davran�� cezaland�rmak yerine, iyi davran� ba�lad���nda cezay�
durdurur.
Hem ceza hem de olumsuz peki�tirme �b�r ki�inin davran��n�
etkiler. Fakat -yine belirtelim- olumsuz yakla��m�n temel
disiplin t�r� oldu�u bir ev ya�amak i�in hi� de ho� bir yer
olmayacakt�r.

Olumlu bir yakla��m. Disipline olumlu bir yakla��m�


kullanan yeti�kinler �ocuklar�n�n uygun davran�� �zerinde odakla��r
ve onu peki�tirerek gelecekte yinelenme olas�l���n� artt�rmaya
�al��rlar.

Bu yakla��m� benimseyen anababalar karma��k davran�lar�n


geli�imini etkilemek i�in bi�imlendirme'yi kullan�rlar (Becker,
1971). Bi�imlendirme, istenen davran�a yakla�an tepkileri
peki�tirmekten ve �d�llendirmekten ibarettir. A�a��daki �rnekte,
bir anne olan Joan, bu d�nemin ikinci geli�im g�revi olan tuvalet
e�itimi i�in k�z�nda bi�imlendirmeyi kullanmaktad�r. Annenin
ne yapt���n� okuduktan sonra, bizim ��z�mlememizi okumadan
�nce kendi ��z�mlemenizi yapmay� deneyin. Joan k�z�n� nas�l
etkiledi? Neden bu kadar etkiliydi? Nas�l daha etkili olabilirdi?

Laura iki ya��n�n biraz �st�ndedir ve Joan onun tuvaleti nas�l


kullanaca��n� ��renmeye haz�r oldu�unun i�aretlerini fark etmi�tir.
Alt�n� �slatmalar� aras�ndaki aralar olduk�a uzam�t�r, iyi
bir hareket e�g�d�m�ne sahiptir ve bir dereceye kadar s�zel etkile�im
kurmaya yeteneklidir. Joan, e�er olumlu bir yakla��m
kullanacaksa, bir ba�ar� deneyimini kullanmakla ve peki�tirmekle
ba�lamas� gerekti�ini bilmektedir. Laura genellikle sabahlar�
ya da ��le uykusundan sonra kurudur, ama az sonra bezini
�slatmaktad�r, b�ylece Joan uykusundan uyan�r uyanmaz onu tuvalete
g�t�r�r. Ona b�y�kler gibi tuvaleti kullanmay� ��renmesi
zaman�n�n geldi�ini ve tuvalete gitmek zorunda oldu�unu annesine
s�yleyebilece�ini, onun yard�mc� olaca��n� a��klar. Kendi
kendine ��kabilmesi i�in de k�z� i�in tuvalete k���k bir sandalye
koyar.

Laura iki g�n i�in tuvaletini eskisi gibi yapmay� s�rd�r�r.


Joan k�zg�nl�k ya da sab�rs�zl�k g�stererek onu cezaland�rmaz.
Laura'n�n ne yapmas� gerekti�ini tam olarak anlamad���n� d��n�r.
Hen�z �i�ini yapmak zorunda oldu�unda neler hissedildi�inin
ve tuvalete var�ncaya kadar �i�ini nas�l tutaca��n�n fark�nda
olmayabilir.

Laura ���nc� g�n�n sabah�nda tuvalete gider. Joan onu kucaklar,


ona g�l�mser ve tuvaletini yapar yapmaz �ok iyi bir i� yapt���n�
s�yler. Ancak g�n biter ve Laura tuvalete bir daha gitmez.
Joan hatalar�n� cezaland�rmaz ya da sab�rs�zl�k g�stermez. Bir
sonraki g�n Laura biri sabah di�eri �yle uykusundan sonra iki ba�ar�l�
deneyim ya�ar. Joan onu �ver ve tuvalete gitmesi gerekti�inde
kendisine s�yleyebilece�ini belirtir. G�n boyunca aras�ra
tuvaletinin gelip gelmedi�ini sorar.

Daha sonraki birka� g�nde Laura bir�ok ba�ar�l� deneyim


daha ya�ar ve Joan bunlar� hemen peki�tirir. Sabah uyand���nda
ve ��le uykusundan sonra tuvalete gitmek Laura i�in al�kanl�k
haline gelir. Zaman ge�tik�e Laura'n�n tuvalet davran�� daha
iyi yerle�ir. Joan her seferinde onu peki�tiremez, ��nk� �o�u kez
tuvalete kendi ba��na ve ondan habersiz gitmektedir. Gene de,
tuvalete ne zaman gitti�ine dikkat etmeye ve onu peki�tirmeye
�aba g�stermektedir. Laura aras�ra yine alt�n� �slat�r. B�yle
zamanlarda annesi onu ne cezaland�r�r, ne de ona sempati g�sterir.
Ola�an bir i�iymi� gibi giysilerini de�i�tirir ve tuvalete gitmeden
�nce �ok fazla beklememesi gerekti�ini anlat�r.

Bu �rne�i ��z�mlerken, "Joan'�n k�z�n�n davran��n� nas�l etkiledi�ini"


sorabiliriz. Ba�ar�lar �zerinde odakla�arak ceza yerine
peki�tirmeyi kulland�. Tuvalet davran�� karma��k ve k�sa
zamanda tam olarak ��renilmesi g�� oldu�undan �ocu�u derece
derece peki�tirdi; �nce yaln�zca �i�ini tuvalete yapt��� i�in, sonra
�i�inin geldi�ini s�yledi�i i�in. Laura'n�n tuvalet davran�� gitgide
daha incelmi� bir davran� haline geldi.

Joan neden bu kadar etkiliydi? Belki bir�ok nedenle.


Laura'n�n tuvalet e�itimine haz�r oldu�unu g�steren belirtileri
g�rd�, tuvaleti kullanmaya en e�ilimli oldu�u zamanlar� dikkate
ald�. Bir ba�ar�y� bekledi ve onu hemen peki�tirdi. Laura'y�
erken yetersizli�ini cezaland�rarak alt�st etmedi. Anababalar
olumsuz bir yakla��m kulland�klar�nda �ocuklar bazen kayg�l�
olurlar ve b�t�n bu tuvalet durumundan ka��nmaya �al��rlar.
Joan ba�lang��ta tam bir ba�ar� istemedi, ama gitgide daha olgun
bir davran� bekledi. Laura her a�amaya egemen oldu�unda art�k
daha a�a�� bir a�ama i�in peki�tirme alm�yordu. Anababa ile
�ocuk aras�nda olumlu bir ili�ki ve ileti�im s�rd�r�ld�. Ceza
uyguland���nda ileti�im kopuklu�unun olmas� b�y�k bir olas�l�kt�r
(Parke,l977).

Joan'�n �nce Laura'n�n her ba�ar�s�n� an�nda peki�tirdi�ine


dikkat ediniz. Tuvaleti kullan�m� iyice yerle�tikten sonra ise
yaln�zca aras�ra peki�tirdi. Bir davran��n kazan�ld��� anda her
ba�ar� i�in hemen olumlu geribildirim vermek en etkili yoldur.
Bir davran� bir kez yerle�tikten sonra s�r�p gitmesini sa�lamada
en etkili yol da aras�ra peki�tirmedir (Clarizio, 1976).

Joan nas�l daha etkili olabilirdi? Joan bir�ok �ey yapabilirdi.


Laura'ya bir model sunabilirdi. Baz� anababalar �ocuklar�na
�i� yapmaya benzer hareketler yapan bir bebek verirler;
ama bu, anababa ya da b�y�k karde� gibi canl� bir ki�i �rne�inden
belki daha az doyurucudur. Joan Laura'n�n dikkatini alt�n� �slatman�n
ve kirli giysilerin verdi�i rahats�zl��a �ekebilirdi.
Bunda �ok ileri gidilmemeli; ama bu do�al bir hafif cezaland�r�c�
olarak i�lev g�rebilir ve temiz giysiler do�al bir peki�tire�
olabilir.

Olumlu yakla��ma kar�� olumsuz yakla��m. �o�umuz


pek �ok anla��labilir nedenle disiplinle ilgili olumsuz bir yakla��m
kullanma al�kanl��� geli�tirmi�izdir. �lk neden olarak,
uygunsuz davran� s�k s�k g�r�lt�l�, rahats�z edici ya da ba�ka
t�rl� bozucu olarak, dikkatimizi kendi �zerinde toplamaya zorlar
ve bizi onu durdurmak i�in bir �ey yapmaya g�d�ler. �kinci bir
neden �abuk sonu� almas�d�r. Olumlu bir yakla��m daha fazla
sab�r gerektirir ve hemen etkili olmayabilir; ama uzun d�nemde
daha iyi sonu� verir. �deal olarak, anababalar olumlu bir yakla��mla
daha ba�tan u� vermesine olanak tan�mayarak sorunlu
davran��n geli�imini �nlemeye �al��rlar. Her zaman olanakl�
olmamakla birlikte anababalar �ocuklar�n ne zaman k�t� davranaca��n�
�o�u zaman kestirebilir ve olumsuz davran�� yarat�c�
bir bi�imde �nleyebilirler.

Ancak, disipline olumlu yakla��m�n ele�tiriden uzak olmad���


da unutulmamal�d�r. Ele�tiriler iki nokta �zerinde odakla�m�t�r.
Bunlardan biri, bu yakla��m�n fazla izin verici oldu�unu,
��nk� �ocuklar�n hep peki�tirildi�ini, ama hi�bir zaman
cezaland�r�lmad���n� ve ��mart�labilece�ini ileri s�rmektedir. Bu
do�ru de�ildir. Olumlu bir yakla��m �ocuklar i�in a��k s�n�rlar
koyar, e�er bu s�n�rlar� a�arlarsa davran�lar� amac�na ula�amayacakt�r.
�rne�in, e�er anababa televizyon seyretmek i�in g�nde
bir saat s�re vermi�se ve be� ya��ndaki �ocuklar� verilen zaman�
t�ketmi�se, bilecektir ki a�lama ya da yalvarmayla ek zaman
kazanamayacakt�r. Anababas�n�n b�ylesi davran�lara olumlu
yan�t vermeyece�ini bilir, ��nk� hi�bir zaman vermemi�lerdir.
Fakat mant�kl� bir pazarl�kla birazc�k �d�n verebilirler. Olumlu
bir yakla��m izin verici bir yakla��m olu�turmaz.

�kinci bir ele�tiri, olumlu bir yakla��m�n hayvan e�itiminden


daha fazla bir�eyi temsil etmedi�idir. �nsanlar di�er hayvanlarla
belirli ��renme ve uyum sa�lama yollar�n� payla��rlar.
Fakat �ocuklar bir k�pek ya da kediden daha karma��k, daha
zeki ve daha duyarl�d�rlar. Olumlu yakla��m, peki�tirme ve
s�nd�rmeyi normal �ocuklar i�in gereksiz ve sa�l�ks�z olacak kadar
yap�land�r�lm� ve kat� bir bi�imde kullanmay� savunmaz.
Bununla birlikte, peki�tirme, cezaland�rma, s�nd�rme ve modelden
��renme ilkelerini, �o�u zaman kendimizin ve �ocuklar�m�z�n
zarar�na olarak, birbirimize ve �ocuklara her g�n uygular�z. E�er
bu ilkelerin daha fazla fark�nda olursak ve onlar� tam olarak
anlayabilirsek, onlar� kendimizin ve �ocuklar�m�z�n yarar�na
daha iyi kullanabiliriz. Ku�kusuz, olumlu bir yakla��m bile bile
k�t�ye kullan�labilir. Olumlu geribildirim i�tenlikli olmal�d�r
ve e�er bilgiye dayal� ise d�r�st ve �zel olmal�d�r.

Olumlu bir yakla��mda anababalar, �ocuklar�n ba�ar�lar�,


yapt�klar� ve g��l� y�nleri �zerinde odakla��rlar; bu da �ocuklar�n
dikkatini, olumlu benlik imgesinin geli�mesini etkileyecek
bi�imde, kendilerinin bu y�nleri �zerine �ekebilir. Olumlu bir
yakla��m anababalar� �ocuklar� kar��s�nda daha iyi g�zlemci
olmaya iter, ��nk� peki�tirmek i�in uygun davran�lara dikkat
etmeleri gerekmektedir. Sonu� olarak, anababalar �ocuklar�n�
daha fazla sever ve takdir eder, �ocuklar da sevildiklerini
hissederler.

Disiplinde tutuarl�l�k. Kullan�lan disiplinin t�r�nden daha


da �nemlisi disiplinin tutarl� olup olmamas�d�r (Parke, 1977).
Baz� anababalar bir �ocu�u bir g�n �nce g�rmezlikten geldikleri
bir davran� i�in ertesi g�n azarlar ya da cezaland�r�rlar; bunun
nedeni b�y�k olas�l�kla o andaki kendi ruhsal durumlar�d�r. Biraz
daha kararl� anababalar belirli t�rden davran�lar� onaylar,
di�erlerini yasaklarlar; o anda ne hissettiklerine ba�l� olmaks�z�n
uygun tepki g�sterirler. B�yle anababalar iyi �rnek
olu�turur. Disiplinde tutarl�l�k �ocuklar�n neyi yap�p neyi
yapamayacaklar�n� ��renmelerine yard�m eder ve b�ylece daha az
engellenme, daha az incinme duygusu ve popoya daha az beklenmedik
tokatla sonu�lan�r. Anababalar hangi davraru�lar�n kabul
edilebilir ve kabul edilemez oldu�u konusunda aralar�nda anla�arak
ve b�ylesi kurallara uyulup uyulmad���n� g�zleyerek
�ocuklar�n�n bu toplumsalla�ma �abalar�na katk�da bulunabilirler.
Bu, �ocuklarda g�ven duygusu ve kendilerine olanlar �zerinde
belirli bir denetime sahip olduklar� duygusu yaratacakt�r (Maccoby,
1980).

BO�ANMA VE �OCUKLAR

Bu b�l�m�n ba�l���nda de�inilen geli�im g�revlerinden biri,


anababa, karde�ler ve di�er insanlarla duygusal ba� kurmay�
��renmekti. Bu g�rev, bo�anmayla ilgili olarak aile birli�i
de�i�ikliklere u�rayan �ocuklar i�in �zel bir anlam ta��r. Artmay�
s�rd�ren bo�anma oranlar� ile gitgide daha fazla �ocuk geli�imin
bu ek y�k�yle ba�a ��kmak zorunda kalmaktad�r.

�ocuklar anababalar�n�n ayr�lmas�na ve bo�anmas�na, su�luluktan


(sorumlunun kendileri oldu�u duygusu) k�zg�nl��a (anababadan
birini ya da her ikisini su�lama) ve yads�maya (hi�bir �ey
olmam� gibi davranma) kadar de�i�en �e�itli bi�imlerde tepki
g�sterirler.

Okul �ncesi �a�daki �ocuklar anababalar�n�n ayr�lmas�na


uyum sa�lamada �zellikle g��l�k �ekerler, ��nk� �o�u zaman
baban�n evden ayr�lmas�n�n nedeninin kendilerinin k�t� olmalar�
oldu�una inan�rlar... Okul �a��ndaki �ocuklar genellikle
okulda uyumsuz davran�lar g�sterir ya da ��renme sorunlar�
ya�arlar... Daha b�y�k �ocuklar ve ergenler k���k
�ocuklardan daha fazla yo�un k�zg�nl�k g�sterme e�ilimindedirler...
(Smart ve Smart, 1980, s. 274-275).

Rutter'a (1974) g�re, bu tepkiler ailedeki kopuklu�un s�resine,


anababan�n durumu ele al��na, s�z konusu �ocuk ya da �ocuklar�n
cinsiyetine ve ya��na ba�l� olarak de�i�ecektir.

Hetherington ve arkada�lar� (1978) bo�anman�n k���k �ocuklar


�zerindeki etkisini daha iyi anlayabilmek i�in bir grup okul
�ncesi �ocukla kapsaml� bir ara�t�rma yapt�lar. Denekler anababalar�
bo�and���nda d�rt, �al�ma tamamland���nda alt� ya��nda
idiler. Sonu�lar erkek �ocuklar�n bo�anmadan k�zlardan
�ok daha fazla etkilendi�ini g�sterdi. Erkek �ocuklar daha az
itaat ve sevecenlik, daha fazla ba��ml�l�k ve sald�rganl�k
g�steriyorlard�. Hetherington bunun k�smen �u olguya ba�l�
olabilece�ini buldu:

Bo�anm� anababalar �ocuklar�ndan daha az olgunluk beklerler,


onlarla daha k�t� ileti�im kurarlar... daha az sevecen
olmaya y�nelirler... ve sa�l�kl� ailelerle kar��la�t�r�ld���nda
disiplinde belirgin bir tutars�zl�k ve �ocuklar� �zerinde
denetim eksikli�i g�sterirler. Bo�anm� anababalar,
�zellikle bo�anm� anneler erkek �ocuklar�yla etkile�irken
zay�f anababal�k iyice belirgindir (s. 20).

Bu bulgular anababal�k �sluplar�na ili�kin daha �nceki


yorumlar�m�z� desteklemektedir.

Anababalar bo�and�klar�nda mutlaka her zaman evlilik d��nda


kalmamaktad�rlar. Tam tersine, veriler, bo�anmadan sonra
yeniden evlenen bireylerin yakla��k yar�s�n�n bunu �� y�l i�inde
yapt���n� g�stermektedir (Glick ve Norton, 1977). Bu yeniden
evlilikler �ocuklar� da i�erdi�inde yeni aile genellikle karma ya
da yeniden kurulmu� aile ad�n� al�r. Anababal���n bebeklikle
ba�lad��� �o�u ailenin tersine, bu yeni aile birimleri baz�
durumlarda bebeklikten, yeti�kinli�e kadar gidebilen farkl� geli�im
d�zeylerindeki �ocuklar� i�erebilir. Bu durum yeni ili�kilerin kurulmas�n�
ve yeni rollerin �stlenilmesini zorunlu k�lar. Bu ailelerin
kar��la�t��� g��l�kler yak�nlarda yay�nlanan iki tarama
ara�t�rmas�nda ortaya konmu�tur.

Bunlardan birincisi (Duberman, 1975), yeniden kurulmu� seksen


sekiz ailenin �yeleriyle g�r�melerden olu�mu� ve aile b�t�nle�mesi
�zerinde odakla�m�t�r. Deneklerin y�zde 45'inin
ailesiyle y�ksek derecede, y�zde 34'�n�n orta derecede, y�zde
21'inin d��k derecede b�t�nle�ti�i saptanm�t�r. �kinci �al�ma
(Bohannan ve Erickson, 1978), �ocuklar�n babalar�yla ve �vey
babalar�yla ili�kileri �zerinde odakla�m�t�r. Sonu�lar �vey babalar�n
anneler ve �vey �ocuklar taraf�ndan olduk�a olumlu de�erlendirildi�ini
g�stermekle birlikte, babalar kendilerini say�lar�n
i�aret etti�i kadar ba�ar�l� hissetmiyorlard�.

KARDE�LER�N ETK�S�

Karde�leriniz var m�? Varsa, ka� tane? Sizden k���kler mi,


yoksa b�y�kler mi? Ka� ya��ndalar? Herhangi bir bi�imde sizin
ki�ilik geli�iminizi etkilemi� olabileceklerini d��n�yor musunuz?
Ya toplumsal davran��n�z�?...

Bunlar ara�t�rmac�lar�n y�llard�r sorduklar� sorulard�r. Bu


b�l�mde ara�t�rmac�lar�n baz� bulgular�n� aktaraca��z ve b�l�m
boyunca ele ald���m�z temel geli�im g�revi �zerindeki etkilerini
ele alaca��z.

Anababa-�ocuk etkile�imi. E�er erkek ya da k�z karde�leriniz


varsa, karde�i olan Amerikan �ocuklar�n�n y�zde 80'i
aras�ndas�n�z demektir. Ailenin i�leyi�i �ocuklar�n say�s�ndan,
cinsiyetinden ve do�um s�ras�'ndan �nemli �l��de etkilenir. Aileler
geni�ledik�e, genellikle anababa-�ocuk etkile�iminde bir
azalma, ama �ocuklar aras�ndaki etkile�imde bir art� g�r�l�r.

Daha �nce tart�t���m�z anababal�k �slubu her �ocu�un do�umuyla


de�i�ikli�e u�rar. Daha k�s�tlay�c� ve daha az s�cak olma
y�n�nde bir e�ilim vard�r. Olumlu y�nde ise Lamb (1979), ikinci
bir �ocu�un geli�inin ger�ekten babalar�n �ocuk yeti�tirme s�recine
daha fazla kat�lmalar�n� destekledi�ini belirtmektedir.

Anababa-�ocuk etkile�iminde �ocuklar�n cinsiyetinin ve konumunun


�ok etkili de�i�kenler oldu�u ara�t�rmalarda ortaya
��kmaktad�r. Thoman ve arkada�lar� (1972) annelerin daha �ok
ilk do�an k�zlara g�l�msedi�ini ve onlarla konu�tu�unu bildirmektedirler.
Babalar da daha �ok ilk do�an erkek �ocuklarla
konu�makta ve onlara dokunmaktad�rlar (Parke ve Sawin, 1975).
Anababalar disiplin a��s�ndan genellikle ilk do�anlara daha s�k
bedensel ceza uygulamaktad�rlar ve daha sonra do�anlara uygulad�klar�
disiplinde daha tutarl� olma e�ilimindedirler. Ku�kusuz,
bu tutumlar�n baz�lar� kolay bir i� olmayan anababa olmay�
��renmenin bir sonucudur.

�lk do�anlara, �zellikle erkek �ocuklara ayr�cal�kl� bir konum,


otorite ve sorumluluk verilen toplumlardan farkl� olarak,
Birle�ik Devletler'de b�t�n �ocuklara olabildi�ince e�it ya da
hak�a davranma e�ilimi g�r�lmektedir. Kuramsal olarak ho�
g�r�nmekle birlikte b�yle bir e�itlik s�k s�k ger�ekle�mez. �rne�in,
sizin ailenizde daha fazla yeni giysisi, oyunca�� ya da bebek
alb�m�nde daha fazla foto�raf� olan bir �ocuk var m�yd�?

Karde� etkile�imi. Karde� ili�kileri konusundaki bir tart�mada


Smart ve Smart (1980) �unlar� s�ylemektedir:

Karde�ler birbirlerini se�mediler, ama gene de s�k s�k bir


oday�, hatta bazen bir yata�� payla�arak b�y�k bir yak�nl�k
i�inde ya�arlar. Ayn� oyuncaklarla oynarlar. Biri di�erinin
k���lm� giysilerini giyer. Ayn� soyad�n�, anababay�, akrabalar�
ve aile �n�n� payla��rlar. Birlikte oynamalar�, e�lenmeleri,
birbirlerine yard�m etmeleri, birbirleriyle �at�malar�,
d���meleri ve birbirlerine g�cenmeleri i�in pek �ok
f�rsat vard�r. Sevmeye ve nefret etmeye ek olarak, karde�ler,
i�birli�inden kontrol etmeyi ve diren� g�stermeyi denemeye
do�ru kolayca y�n de�i�tirebilirler (s. 367).

�lk do�an ya da tek �ocuklar, karde�lerinin geli�inden �nce,


anababalar�n�n ilgi ya da sevgisini ba�kalar�yla payla�mama
ve bir yeti�kin �evresi i�inde i�lev g�rmeye yetenekli olma
ayr�cal�klar�na sahiptirler. �te yandan, anababalar�na nas�l anababa
olunaca��n� ��renmeleri i�in olanak sa�layan "deneysel" bebekler
olmu�lard�r.

�lk andan ba�layarak toplumsal etkile�imleri yaln�zca anababalar�n�


de�il b�y�k karde�lerini de i�eren daha sonra do�anlar
i�in durum olduk�a farkl�d�r. �lk �ocukluk boyunca k�skan�l�k
ve rekabet onlar�n ili�kilerinin pek �o�unu niteleyebilir (Tek
�ocuk olma konumunu yitirdi�inde k�skan�l��� tutan Patrick'i
an�msay�n). Orta �ocuklukta yaln�zca birbirlerine "g�l�n� g�r�nerek"
ya da aras�ra "bo�bo�azl�k" ederek sorun yarat�rlar; ergenlikte
sorumluluklar ve toplumsal y�k�ml�l�kler s�k s�k bir�ok
�at�man�n kayna�� olur (Steinmetz, 1977). "Onlar ge� gelebiliyorlar
da ben niye gelemiyorum?" s�zleri ergenlerin bulundu�u
ailelerde s�k s�k i�itilecektir.

Falbo'nun (1976) ara�t�rmas�, ilk do�anlar�n sonra do�anlardan


daha iyi toplumsal (ki�isel de�ilse de) uyum sa�lad�klar�n�
g�stermektedir. Sonrakiler, �nce anababalar�, daha sonra
��retmenleri taraf�ndan s�k s�k b�y�k karde�leriyle kar��la�t�r�l�rlar
ve bu da �o�u zaman a�a��l�k duygusu duymalar�na neden
olur. "Ablan matematikte iyi, sen neden de�ilsin?" ya da
"A�abeyin okulun en iyi atletlerinden biri, senin sorunun nedir?"
gibi konu�malar hi� de az duyulmaz.

Anababalar�n b�ylesi g��l�klerin fark�nda olmas�, �ocuklar�n


birey oldu�unu ve onlara hepsi ayn�ym� gibi davran�lamayaca��n�
bilmesi gerekmektedir. Sorumluluklar�n ve ayr�cal�klar�n
�ocu�un bili�sel ve toplumsal d�zeyine g�re uygun bi�imde
da��t�ld��� bir program geli�tirilerek sorunlar en aza indirilebilir.

B�y�k karde�in bir model, ��retmen, oyun arkada�� ve k���k


karde�lerin koruyucusu olarak rol� g�zard� edilmemelidir. K���k
karde�lerin b�y�k bir karde�in eylemlerine tepki olarak davran�lar�n�
�e�itli yollarla de�itirdiklerini g�steren olduk�a �ok
kan�t vard�r (Samuels, 1977; Cicirelli, 1976).

Son olarak, karde�lerin varl��� yar�ma, i�birli�i ve sald�rganl�k


gibi davran�lar�n �ocuklarda ilk toplumsalla�mas�n�
sa�lar. �� ya da d�rt �ocuk ya��tlar�yla ili�kiye girerek aile d��nda
daha fazla zaman harcamaya ba�lad���nda bunun bir de�eri kalmaz.

YA�IT �L��K�LER�

Ya��tlar (ki�inin kendi ya� ve konumundakiler) aras�ndaki


etkile�imler on ya da on iki ayl�k bebeklerde bile g�zlenmi�tir
(Eckerman ve Whatley, 1977). Etkinlikler bakmay�, g�l�msemeyi
ve dokunmay� i�erir. Ancak, ya��tlar�n bir �ocu�un ya�am�nda
�nemli bir rol oynamaya ba�lamas� okul �ncesi y�llardan �nce
pek s�z konusu de�ildir (Bronson ve Parkey, 1977). �imdiye kadar
toplumsal ili�kiler �ncelikle anababa ve karde�ler �evresinde
yo�unla�m�t�r. Fakat ikinci y�l i�inde �ocuklar oyun arkada�lar�yla
daha fazla, yeti�kinlerle daha az zaman harcamaya
ba�larlar. D�rt-be� ya�lar aras�nda �ocuklar, anababadan ilgi,
onay ve kabul g�rme gereksinimlerini ya��tlara kayd�rarak kendi
kendilerine kurduklar� arkada�l�k �evresinde gidip gelmeye
ba�larlar (Hartup, 1970; Bronson, 1975).

Bizim toplumumuz, kom�ularla, oyun arkada�lar�yla ve


ba�kalar�yla etkile�imlerin �zendirildi�i b�y�k �l��de ya��t y�nelimli
bir toplumdur. �ocuklar�n evden yak�n �evreye yava�
yava� ��k�lar� ile b�t�n�yle yeni bir ili�kiler d�zeninin kurulmas�
zorunludur. Anababalar s�k s�k �ocuklar�n�n ya��tlarla yak�n
ili�kilerden alabilecekleri davran�lar ve de�erler konusunda
kayg�lan�rlar. Asl�nda bu konuda �ok fazla kayg�ya gerek
yok gibi g�r�nmektedir; ��nk� �o�u ya��tlar bu ve di�er konularda
farkl� olmaktan �ok benzerdirler (hartup, 1970). Ayn� zamanda,
�ocuklar evlerdeki, anababalardaki, kurallardaki, oyuncaklardaki
ve karde�lerdeki baz� farkl�l�klara dikkat ederler ve bu
farkl�l�klar�n bilinmesi toplumsal d�nya ile deneyimlerini
geni�letmelerine yard�m eder.

Anababalardan ya��tlara kayan ilgi bili�sel (Lee, 1975) ve dilsel


yeteneklerdeki de�i�imlerin de sonucudur (Mueller ve ark.,
1976). Artan etkile�im, de�i�ik toplumsal rolleri deneme f�rsatlar�
kadar, hareket ve bili� becerilerini s�nama f�rsatlar�n� da
sa�lar. Bunlar�n �o�u i�in gerekli ortam oyun'da vard�r ("oyun,
ileriye y�nelik amac� olmaks�z�n, bir b�t�n olarak zevk al�nan
ya da al�nmas� beklenen g�n�ll� etkinliktir", English ve English,
1958).

OYUN D�NYASI

�ocuklar �ok eskiden beri oynayagelmi�lerdir. Y�zlerce


ba�ka uygarl�kta oldu�u gibi, �in, M�s�r ve Babil harabelerinde
de oyuncaklar bulunmu�tur (Gardiner, 1977). Bir zamanlar
bir�oklar�nca g�nah oldu�u, kimilerince de zaman kayb� oldu�u
d��n�len �ocuk oyunlar� bug�n toplumsal geli�imin ve ki�ilik
geli�iminin -ya�amsal de�ilse bile- �nemli bir y�n� olarak
d��n�lmektedir. Ger�ekten, Bruner (1975), "Oyun �ocuklu�un temel
i�idir" demektedir.

Oyunun i�levleri. E�itim bireyi �e�itlilik i�in haz�rlarken


yaln�zca halihaz�rdaki d�nya ile u�ra��r, d�nyay� oldu�u gibi
ele al�r. �ocuklar oyunda d�nyay� olabilece�i gibi ve olmas�n�
istedikleri gibi ele alma �ans�na sahiptirler. Oyun, e�lence
olmas�n�n yan�nda, b�y�yen �ocuklar�n toplumsalla�mas�nda bir dizi
�nemli i�lev g�r�r. Oyun �ocuklar�n kendilerini saran d�nyay�
ke�fetmelerine ve biricik ve bireysel bi�imlerde tepkide
bulunmalar�na olanak sa�lar.

�ocuklar oyun arac�l���yla ger�ek davran�tan kaynaklanabilecek


tehlikelerle kar��la�maks�z�n farkl� davran�lar� ve
toplumsal rolleri deneyebilirler. �rne�in, �ocuklar�n, "Haydi
motosikletlerimizi u�uruma s�relim!" ya da "Sen polis ol, ben de
k�t� adam!" dediklerini duyabiliriz.

Oyun zihinsel geli�im i�in gerekli olan uyar�lmay� da sa�lar.


Bu, bebeklikte nesnelerin manip�lasyonu ve kimliklermesi
ile ba�lar (Fenson ve ark., 1976) ve ergenlikte ve yeti�kinlikte
yarat�c� problem ��zme ile s�rer. Bir�ok oyun �e�idinin fiziksel
do�as� (t�rmanma, ko�ma, atlama) hareket becerilerinin ve e�g�d�m�n
geli�mesine yard�m eder.

Oyun t�rleri. Klasik bir �al�mada Parten (1932), iki-be�


ya�lar aras�ndaki �ocuklar�n oyun etkinliklerini yuva ortam�ndaki
etkile�imleri i�inde inceledi. Alt� t�r davran� saptanm�t�:
U�ra�s�z davran�, seyirci davran��, yaln�z oyun, paralel oyun,
birlikte oyun, i�birli�i oyunu.

Okul �ncesi �ocuklarda Oyun Davran�� T�rleri

Okul �ncesi �ocuklarda toplumsal kat�l�m� ara�t�ran, 1932'de


yay�nlad��� klasik �al�mas�nda Mildred B. Parten, oyunla ilgili
g�zlemlerini a�a��daki alt� t�r i�inde s�n�fland�rm�t�r:

U�ra�s�z davran�: �ocuk ger�ekte oynamamakta, ama �evresinde olagelen ve


anl�k ilgisini �eken her �eyi seyrederek kendini me�gul etmektedir.
E�er heyecanverici hi�bir �ey olmuyorsa �ocuk kendi bedeniyle oynar,
sandalyelerin �zerine ��kar iner, ayakta durur, ��retmeni izler ya da
odan�n bir yerinde �evresini g�zleyerek oturur (s. 249).

Seyirci: �ocuk zaman�n�n �o�unu daha b�y�k �ocuklar� oynarken g�zleyerek


ge�irir. G�zlemledi�i �ocuklarla s�k s�k konu�ur, onlara sorular sorar
ya da fikirler verir, fakat kendisi a��k bir bi�imde oyuna girmez. Bu
t�r, �ocu�un heyecan verici her �eyi seyretmek yerine kesinlikle belirli
bir grubu seyretmesi bak�m�ndan u�ra�s�z davran�tan farkl�drr. �ocuk
g�zledi�i gruptan olup biten her �eyi g�rebilece�i ve duyabilece�i bir
konu�ma mesafesinde durur ya da oturur (s. 249).

Yaln�z ba��na oyun: �ocuk oyuncaklarla yaln�z ba��na ve ba��ms�z olarak


oynar, oyuncaklar� konu�ma mesafesindeki �ocuklar�nkinden farkl�d�r ve
�b�r �ocuklara yakla�mak i�in hi�bir �aba harcamaz. Ba�kalar�n�n
yapt�klar�yla ilgilenmeksizin kendi etkinli�ini s�rd�r�r (s. 250).

Paralel etkinlik: �ocuk ba��ms�z olarak oynar, fakat se�ti�i


etkinlik onu do�al olarak �b�r �ocuklar�n aras�na getirir. �evresindeki
�ocuklar�n oynad�klar�na benzer oyuncaklarla oynar, ama oyuncakla uygun
g�rd��� bi�imde oynar ve yak�n�ndaki �ocuklar�n etkinliklerini
etkilemeye ya da de�i�tirmeye �al�maz. �b�r �ocuklarla birlikte
olmaktan �ok onlar�n yan�nda oynar. �ocuklar�n gruba geli� gidi�lerini
denetleme do�rultusunda hi�bir giri�im yoktur (s. 250).

Birlikte oyun: �ocuk di�er �ocuklarla oynar. Konu�malar ortak


etkinlikle ilgilidir; oyun malzemesi �d�n� al�n�r, verilir; trenlerle
ya da vagonlarla birbirlerini izlerler; hangi �ocuklar�n grupta
oynayabilece�ine ya da oynayamayaca��na ili�kin ufak giri�imler
yap�l�r. B�t�n �yeler ayn� de�ilse bile benzer bir etkinlik i�indedir;
i�b�l�m� yoktur ve bir ama� ya da �r�n �evresinde bir�ok bireyin
etkinli�inin �rg�tlenmesi s�z konusu de�ildir. �ocuklar bireysel
ilgilerini grubunkilerden sonraya almazlar, bunun yerine her �ocuk
diledi�i gibi davran�r. Bir �ocu�un di�erleriyle konu�mamas�ndan,
onun ilgisinin �b�r�n�n etkinli�ine de�il, �zellikle ili�kilerine
y�neldi�i anla��labilir. Aras�ra, iki ya da �� �ocuk belirli bir
s�resi olan bir etkinli�e girmez, ama yaln�zca, i�lerinden herhangi
birinin ilgisini �eken herhangi bir �eyi yapar (s. 251).

�birli�i kurucu ya da �rg�tl� tamamlay�c� oyun: �ocuk, bir maddi


�r�n ortaya ��karma, yar�maya dayal� bir amaca ula�ma, yeti�kin ve
grup ya�am�n�n durumlar�n� canland�rma ya da resmi oyunlar oynama
gibi bir ama� i�in �rg�tlenmi� bir grup i�inde oynar. Belirgin bir
gruba ait olma ya da ait olmama duygusu vard�r. Grup durumunun
denetimi ba�kalar�n�n etkinli�ini y�nlendiren bir ya da iki �yenin
ellerindedir. Ama� kadar ona ula�ma y�ntemi de i� b�l�m�n� gerekli
k�lar, farkl� rollerin de�i�ik grup �yelerince �stlenilmesi ve bir
�ocu�un �abalar�n�n di�erlerinin �abalar�yla tamamlanmas�n�
sa�layacak bi�imde ekinli�in �rg�tlenmesi gibi (s. 251.)

Kaynak: Parten, M.B., "Social Participation Among Pre-school


Children", Journal of Abnormal and Social Psychology, 1932,
27 (3), 243-269.

Parten, ya� ve ya��t etkile�imi i�in artan f�rsatlarla toplumsal


olmayan oyun t�rlerinin (yaln�z ve paralel) toplumsal t�rden
olanlar�n (birlikte ve i�birli�i i�inde) lehine azald���n� buldu.
Yakla��k k�rk y�l sonra yap�lan benzer bir ara�t�rma (Barnes, 1971)
�a�da� �� ve d�rt ya� �ocuklar�n�n daha az toplumsal oyun oynad�klar�n�
saptad�. Bu de�i�imin olas� a��klamalar�, ya��t etkile�iminde,
televizyon seyretmedeki art� lehine bir azalma, yaln�z
oynanan oyunlar� destekleyen karma��k oyuncaklar�n ve oyunlar�n
elde edilebilirli�i, ailelerin k���lmesinin sonucu olarak
karde� etkile�imi olanaklar�nda azalma gibi nedenleri i�erir.

Parten'in �al�mas�n�n ba�ka bir uzant�s�da, Rubin ve arkada�lar�


(1976), oyundaki toplumsal s�n�f ve cinsiyet farkl�l�klar�
konusunda veriler elde ettiler. Bu ara�t�rmac�lar, paralel oyunun
k�zlar ve alt sosyoekonomik d�zeyden �ocuklar aras�nda daha
s�k oldu�unu, o�lanlar�n ve orta s�n�f �ocuklar�n ise daha s�kl�kla
birlikte ve i�birli�ine dayal� oyunlar oynad���n� bildirdiler. Bir
oyun alan�n� ya da okulu ziyaret etmeyi ve bu farkl� oyun t�rleri
konusunda kendi g�zlem ve kar��la�t�rmalar�n�z� yapmay� ilgin�
bulabilirsiniz.

D�sel oyun arkada�lar�. "Fare Hubert", "Jimmy Jimmereeno"


ve "G�len Kaplan"�n ortak y�nleri nedir? Bunlar�n hepsi
okul �ncesi �ocuklar�n d�sel oyun arkada�lar�'d�r.

Pek de uzak olmayan bir ge�mi�te �o�u anababa �ocu�unun


d�sel ya da g�r�nmez arkada�lar�ndan s�z etmesinden b�y�k
kayg� duyard�. Yak�nlarda elde edilen kan�tlar (Manosevitz ve
ark., 1973; Pines, 1978) kayg�lanmamalar� gerekti�ine i�aret
etmektedir. Ger�ekte, d�sel arkada�lar� olan �ocuklar, b�yle
arkada�lar� olmayan �ocuklarla kar��la�t�r�ld���nda, sorunlu
olmaktan �ok daha zeki ve i�birlik�i, daha az sald�rgan, nadir
olarak s�k�lan, dil geli�iminde daha ileri biri olma e�ilimindedirler.
Ayr�ca �ok daha az (haftada yar� yar�ya) televizyon
seyrederler ve bir konuya yo�unla�maya daha fazla yetenek
g�sterirler. G�r�nmez arkada�lar� konusunda sorguland�klar�nda,
genellikle, "bu yaln�zca bir d�" kar��l���n� vereceklerdir
(Pines, 1978).

Bu arkada�lar kendilerini genellikle ya iki bu�uk-�� ya� ya


da dokuz bu�uk-on ya� dolaylar�nda g�sterirler (Nagera, 1969) ve
��-on ya�lar aras�ndaki �ocuklar�n y�zde 15-30'unda g�r�l�rler.
Onlar� yaratan �ocuklar genelikle ilk do�anlar ya da hi� karde�i
olmayanlard�r. Erkek �ocuklar genellikle erkek arkada�lar d�lerler,
k�zlar iki cinsten de d�sel arkada� yaratabilirler. Daha
k���k �ocuklar aras�nda, "�nat��" ya da "�ikolotal� s�t" gibi adlarla
tek cinsiyetli ya da cinsiyetsiz olma e�ilimindedirler (Pines, 1978).
Baz� durumlarda bu g�r�nmez oyun arkada�lar� karde�lerin ve
ya��tlar�n yerini al�r, �ocuklar�n rolleri denemelerine ve ba�ka
t�rl� deneyemedikleri toplumsal davran�lar�n al�t�rmas�n�
yapmalar�na izin verirler.

K���L�K GEL���M�

ER�KSON'UN KURAMI

7. B�l�m'de Erik Erikson'un psikososyal geli�im kuram�n� tan�tt�k;


bu kuram, geli�imde her birine belirli bir psikososyal bunal�m�n
ya da d�n�m noktas�n�n e�lik etti�i, b�t�n ya�ama uzanan
ard��k sekiz evrenin bulundu�unu ileri s�rmektedir. Erikson'a
g�re, her bunal�m�n biri olumlu di�eri olumsuz iki ��z�m� vard�r.
Bu evrelerin herhangi birinde bir bunal�m� olumlu olarak ��zmede
kar��la��lan ba�ar�s�zl�k daha sonraki d�nemlerdeki geli�imi etkiler.

Erikson'a g�re Normal Geli�imin Sekiz Evresi

Bunal�m - D�nem

G�vene kar�� G�vensizlik - Bebeklik

�zerli�e kar�� Utan� ve Ku�ku - K���k �ocukluk

Giri�kenli�e kar�� su�luluk - �lk �ocukluk

�al�kanl��a kar�� A�a��l�k Duygusu - Orta �ocukluk

Kimli�e kar�� Rol Kar��kl��� - Ergenlik

Yak�nl��a kar�� Yal�t�lm�l�k - Gen� yeti�kinlik

�retkenli�e kar�� Durgunluk - Orta yeti�kinlik

B�t�nl��e kar�� Umutsuzluk - �leri yeti�kinlik

Daha �nceki tart�mam�zda, bebeklerin birinci y�lda anababa-�ocuk


ili�kisi i�nde anababalar�na, kendilerine ve �evrelerine kar��
ya bir temel g�ven ya da temel g�vensizlik duygusu geli�tirme
f�rsat�na sahip oldu�unu belirtmi�tik. G�ven, anababal�k
�slubundaki tutarl�l���n, annenin ve bebe�in davran�lar�n�
birbirlerinin huy ve gereksinimlerine g�re e�g�d�mleyebilmelerinin
sonucudur. G�vensizlik ise bunu yapabilmede ba�ar�s�zl���n
sonucudur.

�lk �ocuklu�un ilk yar�s�nda, iki ya��ndan �� ya��na kadar,


�ocuklar ya bir ba��ms�zl�k ve kendine yetebilme duygusu ya da
utan� ve ku�ku ile sonu�lanan bir bunal�mla kar��la��rlar. Bu evre
i�inde �ocuklar y�r�r, konu�ur ve etkin bir bi�imde �evrelerini
ara�t�r�rlar; ne yiyeceklerine, ne giyeceklerine, yata�a ya da tuvalete
gidip gitmeyeceklerine kendileri karar vermek isterler
(Tuvalet e�itimi konusundaki daha �nceki tart�mam�z� an�msay�n�z.).
Bu istekler bazen anababa ile �at�malara yol a�ar.

E�er anababalar, yetenekleri elverdi�ince �ocuklar�n kendi


davran�lar�n� y�netmelerine izin verirken, ayn� zamanda onlara
rehberlik de ederlerse, �ocuklar sa�l�kl� bir �zg�rl�k duygusu
geli�tirecekler ve ki�ilikleri olumlu y�nde geli�ecektir. E�er
anababalar� onlar� a��r� korur ya da utand�rarak boyun e�meye zorlarsa,
kendilerine ili�kin bir ku�ku duygusu (karar vermede ve
kendi davran�lar�n� y�netmede yetersizlik duygusu) ya da ki�ilik
geli�imlerini ve toplumsal davran�lar�n� nitelemeye ba�layacak
bir utan� duygusu geli�tireceklerdir.

�lk �ocuklu�un ikinci yar�s�nda, d�rt ya��ndan alt� ya��na


kadar, �ocuklar etkinlik alanlar�n� b�y�k �l��de geli�tirmi� ve
dili iyi kavram�lard�r; e�lenme, doyum ve problem ��z�m� i�in
onlara yard�m eden, ama korku ve kayg�lar da yaratan imgelemlerini
de g��lendirmektedirler. Tart�mam�z�n da g�sterdi�i gibi,
bu ya�larda �ocuklar gitgide daha fazla toplumsal-y�nelimli olmaktad�rlar.
Karde�leriyle ve ya��tlar�yla etkinliklerinde denetimi
ellerine almaktad�rlar.

Erikson'a g�re, bu deneyimlerden ger�ek�i istek ve ama�lara


temel olacak bir giri�kenlik duygusu ��kmak zorundad�r. Bu evredeki
�ocuklar doyurulamaz bir merak, enerji ve etkinlikle dikkatleri
�ekerler. E�er ev ya�amlar� bu davran�lar� �zendiren,
sorgulama, deneme ve yan�lmalara olanak sa�layan bir anababal�k
�slubu ile nitelik kazan�yorsa bir giri�kenlik duygusu geli�imini
s�rd�recektir. �te yandan, e�er anababalar yakla��mlar�nda
k�s�tlay�c� ve denetleyici iseler �ocuklar�nda ketlenmeleri
ve su�luluk duygusu'nu peki�tireceklerdir. Bu durum, sa�l�kl� ki�ilik
geli�imine do�ru ilerlemeyi geciktirecek ya da engelleyecek
ve geli�imin bir sonraki evresinde -orta �ocukluk- ve ondan sonras�nda
�ocuklar� olumsuz y�nde etkilemeyi s�rd�recektir.

C�NS�YET ROL� GEL���M�

Bug�n i�inde ya�ad���m�z h�zla de�i�en d�nyada, �ocuklar�n,


ki�iliklerini ve toplumsal davran�lar�n� derece derece geli�tirirken
kar��la�t��� geli�im g�revlerinden biri uygun erkek ya da
kad�n rol�n� ��renmektir.

Cinsiyet rol� terimi, eril (masculine) ya da di�il (feminine)


olarak etiketlenebilen davran�lar�, tutumlar�, de�erleri, d��nme
bi�imlerini, konu�may�, oturmay� ya da y�r�meyi, giyinmeyi
ve ki�inin bedenini s�slemesini kapsar. �ocuklar kimliklerini erkek
(male) ya da di�i (female) olarak anlamay� ��renirler; iki
rol� nelerin olu�turdu�una ili�kin kavramlar� geli�tirir ve bunlara
uygun davran�lar� benimserler.

Kendinizi d��n�n. Kendinizi eril mi, yoksa di�il mi say�yorsunuz?


E�er bir kad�n (woman) iseniz eril olarak nitelenebilecek
bir �zelli�iniz var m�? E�er bir erkek (man) iseniz, genellikle
di�il olarak g�r�len etkinliklere girdi�iniz oluyor mu? Rol�n�zde
hi� �at�malar hissettiniz mi? Erkek ya da kad�n olarak davran��n�z�n
uygunlu�u konusunda ba�kalar� hi� ku�ku belirtisi g�sterdiler mi?
Erilli�i ve di�illi�i nas�l tan�ml�yorsunuz? Yedi ya��ndaki
bir erkek �ocu�u bebekle oynarken ya da liseli bir k�z�
futbol tak�m�na girmeye �al��rken g�rmek sizi k�zd�r�r m�?

E�er farkl� k�lt�rlerdeki cinsiyet rollerini kar��la�t�r�rsak


ya da belirli bir k�lt�rdeki cinsiyet rollerine uzunca bir s�re bakarsak,
biyolojik i�levlerden ayr� olarak, bunlar�n durgun olmad�klar�n�
ve evrensel tan�mlar�n�n bulunmad���n� g�r�r�z.

Toplumsal etkiler. �o�u anababa gibi ba�kalar�n�n da yeni


do�mu� bir bebek hakk�nda sordu�u ilk soru erkek mi yoksa k�z
m� oldu�udur. Neden? Hangi cinsiyetten oldu�una ba�l� olarak
�ocu�a farkl� m� davranacaklard�r? Farkl� davran� bekleyecek
farkl� davran�lar� �zendirecekler midir? �ocu�u farkl� giydirecekler
ya da ona farkl� oyuncaklar verecekler midir? Bir k�z
�ocukla bir erkek �ocukla oldu�undan daha farkl� konu�acaklar
ya da oynayacaklar m�d�r? �o�u durumda her soruya verilecek
yan�t "evet"tir. Dahas�, anababalar, okullar, kiliseler ve toplum,
erkek ve k�z �ocuklara farkl� davranarak �ocuklar� uygun
cinsiyet rollerine uymalar� y�n�nde etkilemektedir. Bunlar, k�zlar�n
ve o�lanlar�n ne olduklar�na ve ne olmalar� gerekti�ine
ili�kin kavramlardan kayna��n� alan cinsiyet tiplemesi'ni belirlemeye
�al�maktad�rlar. Kavramlar onlar�n k�lt�rlerinden,
ailelerinden, ya�ant�lar�ndan vb. kaynaklanmaktad�r. Baz� yeti�kinler
cinsiyet rollerini kat� bir bi�imde, cinsiyet tipini de zorlayarak
tan�mlarlar, baz�lar� da cinsiyet rollerini geni� bir
a��dan g�r�r ve �ocuklara ender olarak cinsiyet tipi a��s�ndan bakarlar.

Cinsiyet tiplemesi genellikle do�umdan hemen sonra, �ocu�a


ad verilmesi ve odas�n�n s�slenmesiyle ba�lar (Rubin ve ark.,
1979). Bir �al�mada anababalar�n erkek ve k�z bebeklerden
farkl� beklentileri oldu�u ve babalar�n annelerden daha fazla
farkl�l�k alg�lama e�ilimi g�sterdi�i bildirilmektedir (Rubin ve
ark., 1979). Lewis (1979), on iki haftal�k k�zlar�n annelerinin onlarla
erkek bebeklerin annelerinden daha fazla konu�tuklar�n�,
��kard�klar� seslere daha fazla kar��l�k verdiklerini bulmu�tur.
Kar�� cinsten ikizlerle yap�lan bir �al�ma annelerin bir�ok bak�mdan
erkeklere k�zlardan farkl� davrand�klar�n� g�stermektedir (Lewis, 1979).

Seavey ve arkada�lar� (1975) cinsiyet tiplemesiyle ilgili bir


�al�mada, yeti�kinlere bir bebe�in cinsiyetini bazen de yanl�
olarak s�ylediler ve sonra bebe�e kar�� davran�lar�n� g�zlemlediler.
Davran�lar etikete g�re de�i�iyordu. Yeti�kinler bebe�in
ger�ek �zelliklerinden �ok, erkekler ve di�iler konusundaki
�nkavramlar�na g�re tepki veriyorlard�. Anaokulu ��retmenleri
�zerinde yap�lan bir �al�mada Serbin ve O'Leary (1975), ��retmenlerin
o�lanlarda sald�rganl��� ve at�lganl���, k�zlarda ise
edilginli�i �zendirmek e�iliminde olduklar�n� buldu. Dahas�,
��retim konusunda o�lanlara daha fazla ilgi g�steriyor, onlar�
daha fazla peki�tiriyorlard�.

Anababalar, ��retmenler, karde�ler ve ba�kalar� �ocuklar�n


yaln�zca kendi cinsiyet rol� tan�mlar�na uymalar�n� beklemekle
kalmazlar; k�zlar� k�z gibi, o�lanlar� da o�lan gibi davranmaya
�zendirirler ve tersini de davran�� g�rmezlikten gelerek ya da
a��k�a ele�tirerek �nlemeye �al��rlar.

Oyuncak se�imi anababalar�n cinsiyete uygun oyunlar� uyarma


yollar�ndan biridir. Rheingeld ve Cook (1975) bir ayl�ktan
alt� ya��na kadar olan o�lan ve k�z �ocuklar�n odalar�n�n i�eriklerini
sayd�lar ve s�n�fland�rd�lar. O�lanlar�n odalar� a��k hava
etkinliklerini destekleyen daha �e�itli oyuncaklar� i�eriyordu.
K�zlar�n nesneleri -bebekler, bebek evleri, temizlik ve mutfak
e�yas� oyuncaklar�- a��k�a evi ve �ocuk yeti�tirmeyi simgeliyordu.
Rosenfeld (1975), o�lanlar�n oyuncaklar�n�n ve oyun
malzemelerinin yeterli�i geli�tirmede k�zlar�nkinden daha iyi
oldu�unu buldu. Genel olarak, k���k �ocuklar�n oynad��� oyuncak
�e�itleri ve girdikleri hareket etkinlikleri ilerde kazand�klar�
zihin ve hareket becerilerini etkilemektedir. Beceriler ilk
geli�enlerin sonra geli�enlere temel olmas� bi�iminde bir s�ra i�inde
de�i�ti�i i�in, dar cinsel tiplemenin cinsiyet farkl�l�klar�n�
abartabilece�ini d��nmek mant�ks�z olmayacakt�r.

HEYECAN GEL���M�

Heyecanlar ve anlat�mlar� davran��m�z�n �nemli bir par�as�


ve ki�ili�imizin ay�rt edici bir y�n�d�r. Bir heyecan'�, hareket
ve i�salg� bezi etkinliklerindeki de�i�imlerin e�lik etti�i
bir duygu olarak d��nebiliriz. Yayg�n baz� heyecanlar k�skan�l�k,
k�zg�nl�k, sevgi, kayg�, korku ve hazd�r.

Heyecan tepkilerinin temel olarak iki bile�eni vard�r: (1)


fizyolojik bile�en ve, (2) bili�sel bile�en. (Grings ve Dawson,
1978). Fizyolojik bile�en otonom sinir sistemi tepkisi olarak
adland�r�l�r ve OSS tepkisi olarak k�salt�l�r. Otonom sinir sistemi
beden i�levlerini ve i�salg� bezi salg�lamas�, sindirim, kan
bas�nc�, terleme, kalp at� h�z�, beden �s�s� gibi i�sel etkinlikleri
denetler. MSS tepkisi olarak k�salt�lan bili�sel ya da merkezi
sinir sistemi tepkisi bir heyecan�n zihinsel b�l�m�n� olu�turur.
Alg�y�, fark�nda olmay�, bilgiyi ve duyguyu i�erir; �zellikle b�y�k
�ocuklarda ve yeti�kinlerde olduk�a karma��k olabilir.

�OCUKLAR HEYECANLARINI NASIL KAZANIRLAR?

Bebeklerde ve k���k �ocuklarda heyecan tepkileri �e�itli


yollarla kazan�labilir. Bu yollardan biri klasik ko�ullanma'd�r;
klasik ko�ullanma, ba�lang��ta n�tr olan bir uyaran�n do�al olarak
bir tepkiye neden olan ko�ulsuz bir uyaranla ba�lant�l� bir
duruma geldi�i bir ��renme t�r�d�r. Bunun art�k klasikle�mi� bir
�rne�i, altm� y�l� a�an bir s�re �nce iki ara�t�rmac� (Watson ve
Rayner, 1920) taraf�ndan on bir ayl�k bir bebekte bir korku tepkisi
olu�turulmas�yla g�r�lm�t�r. Deneyden �nce Albert k���k,
t�yl� hayvanlardan korkmuyordu. Fakat Albert, t�pk� di�er bebekler
gibi, korkulacak bi�imde ortaya ��kan, ani, �iddetli seslere
tepki g�steriyordu. Watson ve Rayner bebek Albert'in �n�ne
k���k beyaz bir fare koydular, bebek fareye dokunmak i�in uzand���nda
iki metal boruyu birbirine vurarak ses ��kard�lar. Albert
�rkt� ve saklanmaya �al�t�. B�yle birka� denemeden sonra Albert
art�k beyaz fareyi g�r�r g�rmez korku g�steriyordu.

Albert'in fareye ve �evresinde olup bitenlere ili�kin kavramlar�


bulan�kt�. Bili�sel olarak fare ile birbirine vuran metal borular
aras�nda bir ili�ki olmad���n� g�recek bili�sel anlay�a sahip
de�ildi, b�ylece genelleme'ye a��kt�; genelleme, �zel bir ��renme
durumundaki uyaranlara benzer uyaranlar�n ��renilmi� bir tepkiyi
ortaya ��kard��� bir s�re�tir. Ger�ekten, Albert korku tepkisini
genellemi� ve �b�r t�yl� hayvanlardan, hatta annesinin k�rk�nden
de korkmaya ba�lam�t�.

Heyecan tepkileri modellerin g�zlemlenmesi yoluyla da kazan�labilir.


E�er anababalar ve ba�kalar� �zel uyaranlara (g�k
g�r�lt�s�, y�lanlar, �r�mcekler) heyecansal olarak tepki g�sterirlerse
�ocuklar da g�sterebilirler. Bunun olumlu yan�, modellerin,
korkudan kurtulmalar�nda ve di�er ho�a gitmeyen heyecanlarla
ba�a ��kmalar�nda �ocuklara yard�m etmede de kullan�labilmesidir.

BAZI �ZG�L HEYECANLAR

Daha �nceki bir tart�mam�zdan (7. B�l�m) an�msayaca��n�z


gibi, bebeklerin heyecanlar� say�ca azd�r ve pek iyi ayr�mam�
durumdad�r. Buna kar��l�k, okul �ncesi �ocuklar�n kolayca
tan�nabilen ve olduk�a ayr�m� geni� bir heyecansal tepkiler
repertuar� vard�r. K���k �ocuklar�n heyecanlar�n�n �� �nemli alan�n�
inceleyece�iz: Korkular ve fobiler, sald�rganl�k, ba��ml�l�k.

Korkular ve fobiler. Ne yaz�kt�r ki, korkular ve fobiler


ya�am�n temel ger�ekleridir ve bir �l��de hemen herkes taraf�ndan
ya�an�rlar. Bir korku �zel bir ki�iye, nesneye ya da duruma
heyecansal bir tepkidir; bir fobi ise ger�ek herhangi bir tehlike
yokken duyulan g��l�, a��r� ve ger�ekd�� bir korkudur.

�ki-alt� ya�lar aras�ndaki okul �ncesi �ocuklar en fazla say�da


korkuyu ya�ayan gruptur. Bunun bir nedeni, �nceki b�l�m�
okuyu�unuzdan kestirebilece�iniz gibi, korkular�n geli�iminin toplumsal
geli�imle ve ki�ilik geli�imiyle oldu�u gibi bili� geli�imiyle de
yak�ndan ili�kili olmas�d�r. K���k �ocuklar hayaletlerden,
devlerden ve karanl�ktan korkarlar, daha b�y�k �ocuklar
ise tehlike ve bedensel yaralanma i�eren �eylerden korkarlar.

Bebeklik s�ras�nda OSS ve MSS tepkileri s�rekli geli�mektedir.


Ancak, okul �ncesi �ocuklar�n konu�tuklar�, anlayabildikleri
ve olduk�a ba��ms�z davranabildikleri ilk �ocukluk �a��nda
bile �evreye ili�kin kavramlar� g�rece olgunla�mam� ve bazen
de �arp�k kal�r. (Bir kedinin k�pe�e d�n�ebilece�ini d��nen
�ocuklar� an�msay�n). D��nme kat� ve �zel olma e�ilimindedir.
Bu nedenle, �ocuklar ak�ld��, heyecansal tepkiler ya da fobiler
geli�tirmeye �ok a��kt�rlar. Belki bebeklikten gelen bir e�ilimle,
yayg�n bir ak�ld�� �a�r��m sevilen bir battaniyeyi ve parmak
emmeyi sakin ve g�venlikte olma duygular�na ba�lar. Bu ak�ld��
bir heyecan tepkisidir; ��nk� ne battaniye ne de parmak emme
�ocuklar� koruyabilir; ama hepsinin bildi�i �ey bunlar�n kendilerini
iyi hissetmelerine neden oldu�udur. �ocuklar daha karma��k
bir anlay� geli�tirdik�e (MSS bile�eni) �o�u durumda heyecansal
tepkileri azal�r.

�imdi, dramatik-bir tek ya�ant�n�n okul �ncesi �a�daki bir


�ocu�un fobisine nas�l temel olu�turdu�unu g�relim. Sonra, bir tekni�in
-sistematik duyars�zla�t�rma- bu ve ba�ka fobileri nas�l
ortadan kald�rd���na bakabiliriz.

Jill iki ya��ndayken b�y�k anababas�n�n �iftli�ini ziyaret


ediyordu, birg�n i�inde bir horozun bulundu�u b�y�k�e bir kafese
bak�yordu. Her nas�lsa giysisinin yakas� kafesteki bir �iviye
tak�ld� ve horoz onun �zerine atlad�. ���l�klar ve u�u�an t�yler
aras�nda annesi onu kurtard�. Jill o zamandan beri b�t�n ku�lardan,
hatta t�ylerden korkmaktad�r. E�er Jill biraz daha b�y�k,
�rne�in yedi ya��nda olsayd� �e�itli ku�lar� g�rm�, belki de horozlar�
ve davran�lar�n� daha iyi biliyor olacakt�. Gelecekte
horozlardan uzak durabilse de, korkusunu di�er ku�lara ve t�ylere
genellemeyebilecekti.

�ocukluk korkular�na ve fobilerine ili�kin son bir uyar�:


Anababalar kendilerinin ve �ocuklar�n�n farkl� bili�sel geli�im
d�zeylerinde oldu�unu ve bir �ocu�un heyecansal tepkilerini sa�ma
ve ger�ekd�� bulabilmekle birlikte bunlar�n �ocuk i�in ger�ek
ve �nemli oldu�unu unutmamal�d�rlar. Korkular g�l�n� duruma
sokulmamal�d�r. �ocuklar�n b�y�d�k�e korkular�n�n �o�unu a�t�klar�n�
bilmek g�ven vermelidir; bir�ok korku da, a��klama yap�lmas�,
g�ven verilmesi, anababalar�n, karde�lerin, ya��tlar�n
model al�nmas� yoluyla azalt�labilir ya da ortadan kald�r�labilir.

Sald�rganl�k. Okul �ncesi �ocuklar�n sergiledi�i heyecan


tepkileri i�inde anababalar i�in en kayg� verici olan� sald�rganl�kt�r.
Sald�rganl�k'�n ki�ilere ya da nesnelere zarar vermeyi
ama�layan a��k davran�lar� ya da tepkileri i�erdi�i d��n�lebilir.
Belki sizin de farketti�iniz gibi, �o�u �ocuk �u ya da bu zamanda
karde�lerine ya da ya��tlar�na, hatta anababas�na ve
di�er yeti�kinlere kar�� sald�r�r. Sald�rgan duygularla toplumsal
olarak kabul edilebilir yollarla ba�a ��kabilmeyi ��renmek
ki�ilik ve heyecan geli�iminin bir ba�ka �nemli y�n�d�r.

Sald�rgan davran�lar �nce ilk �ocukluk y�llar�nda ortaya


��kmaya ba�lamakla birlikte geli�imsel y�nleri a��s�ndan ele
al�nmalar� daha uygun olabilir. Bu nedenle, sald�rganl�k konusu
ayr�nt�l� olarak 11. B�l�m'de tart��lacakt�r.

Ba��ml�l�k. Destek g�rmek i�in bir ba�kas�na inanma ya


da g�venme olarak tan�mlanabilen ba��ml�l�k'�n incelenmesi
yerini daha �a�da� olan yap�man�n ya da ba�lanman�n incelenmesine
bir�ok bak�mdan b�rakmaktad�r. 7. B�l�m de ba�lanmay�
bebeklerle anababalar� ya da bak�c�lar� aras�nda duygusal olarak
olumlu ve kar��l�kl� �d�llendirici bir ili�kinin kurulmas� bi�iminde
betimledi�imizi an�msayacaks�n�z. Belki, b�t�n �ocuklar�n,
ba�lang��ta bebeklikteki temel gereksinimleri anababalar�n
ve di�er yeti�kinlerin deste�i olmaks�z�n doyuramamas�n�n
bir sonucu olarak ortaya ��kan ba��ml�l�k duygular�na sahip
olduklar�n� s�ylemek do�ru olabilir.

Daha �nce ki�ilik geli�imini tart��rken g�rd���m�z gibi,


Erikson bu d�nemdeki anababa-�ocuk ili�kisinin ya g�vene ya da
g�vensizli�e do�ru gitti�ini d��nmektedir; bu, ba��ml�l�ktan
ba��ms�zl��a do�ru ilk ad�md�r. Bu s�re� sonraki bunal�mlar�n
olumlu ��z�m�yle ve �zerkli�in ba�ar�lmas�yla s�rer.

Ba��ms�zl�k hem orta �ocuklukta hem de ergenlikte ki�ili�in


�nemli bir y�n� oldu�u i�in, bu konuyu tart�may� 11. ve 13.
b�l�mlerde s�rd�rece�iz.

OKUL �NCES� DENEY�MLER

Bug�n Birle�ik Devletler'de alt� ya��n alt�nda yakla��k alt�


milyon �ocu�un annesi �al�maktad�r (Glickman ve Springer,
1978). Bu �ocuklar�n �o�unlu�u evde akrabalar ya da bak�c�lar
taraf�ndan bak�lmakla birlikte, gitgide artan say�da �ocuk okul
�ncesi deneyimlerin ula��labilir bir�ok t�r�nden birine kat�lmaktad�r.

Bu b�l�m boyunca fiziksel, bili�sel ve toplumsal geli�imde


g�r�len h�zl� de�i�imleri vurgulad�k. Ancak, bu �a�daki �ocuklara
ne t�r deneyimlerin sa�lanmas� gerekti�i konusundaki g�r�ler
b�y�k �l��de farkl�la�maktad�r. Kimileri (Fowler, 1962) zihinsel
geli�imin ve e�itsel �nlemlerin vurgulanmas� gerekti�ini savunurken,
di�erleri de (Moore ve Moore, 1975) ki�ileraras� ili�kilerin
ve toplumsal davran��n geli�imi �zerinde daha fazla durulmas�n�
istemektedirler. Daha ba�kalar� da bu iki u� aras�nda
bir denge kurulmas�n� savunmaktad�rlar.

Ger�ekte, bu t�r deneyimlerin herbiri anababalar�n ula�abilece�i


noktadad�r. Hepsinin �st�n ve s�n�rl� y�nleri vard�r (Provence
ve ark., 1977). E�er biri se�ilecekse, hangisinin se�ilece�i
�e�itli etkenlere ba�l� olacakt�r. Anababalar�n ve �ocuklar�n�n
ilgi ve gereksinimleri, parasal olanaklar, se�eneklerin
ula��labilirli�i, vb.

OKUL �NCES� PROGRAM T�RLER�

Hemen hemen s�n�rs�z say�da haz�r okul �ncesi program bulunmas�na


kar��n, biz bunlar�n en �ok tan�nan d�rd� �zerinde
odakla�aca��z: Anaokulu, g�nd�z bak�m merkezleri, Montessori
okullar�, Head Start programlar�.

Anaokullar�. Birle�ik Devletler'de ilk anaokulu 1920'de


�ndiana'da a��ld� (Moore ve Kilmer, 1973) ve 1972'ye gelindi�inde
��-be� ya�lar aras�nda 4 milyondan fazla �ocuk bu programlara
kay�tl� idi (Stocker, 1973). Bu t�r programlar�n amac�, hem
bili�sel geli�im, hem de toplumsal ve heyecansal geli�im �zerinde
odakla�arak �ocuklar� anas�n�f�na ve ilkokula haz�rlamakt�r.
Bu, grup ortam� i�inde ilk �ocukluk e�itimi i�in yeti�tirilmi�
��retmenler taraf�ndan yap�l�r. Programlara kat�lma genellikle
haftada ��le be� g�n aras�nda yar�m g�nd�r. �ocuklar bu ortamda
yaparak ��renirler. M�zik ve sanatla etkin bir bi�imde i�i�e olurlar.
Resim yaparlar, kille oynarlar, sayarlar, alfabeyi ��renirler
ve "g�ster ve anlat" gibi oyunlarda anlaml� deneyimleri payla��rlar.
Bir�ok anababa, ya��tlarla ve di�er yeti�kinlerle ili�ki
kurmas�n� sa�lamak amac�yla �ocuklar�n� bu t�r programlara
kaydettirir.

G�nd�z bak�m merkezleri. Bu en h�zl� geni�leyen okul


�ncesi program t�r�d�r; say�lar� Birle�ik Devletler'de 20 binden
fazlad�r ve daha fazlas�na gereksinme vard�r. Ancak, sa�lanan
bak�m�n t�r�n� ya da niteli�ini d�zenleyen federal yasalar olmad���
ve �ok az eyalet yasas� bulundu�u i�in, bir merkezden di�erine
b�y�k farklar vard�r (Stocker, 1973). Baz� programlar
emanet�i olarak s�n�fland�r�l�rlar ve e�itimi �ok az olan ya da
hi� olmayan ve yaln�zca bebek bak�c�l��� hizmeti veren ki�ilerin
g�zetimindedir. Birka� oyuncak bulunabilir, ama etkinliklerin
�o�u televizyon seyretme �zerinde odakla�m�t�r. Fraikerg'e
(1977) g�re ne yaz�k ki merkezlerin �o�unlu�u bu t�rdendir. Di�er
programlar geli�imsel olarak adland�r�l�r. Bunlar�n personeli
ilk �ocukluk ya da g�nd�z bak�m� alanlar�nda yeti�tirilmi� ki�ilerdir,
toplumsal ve heyecansal geli�im i�in olanaklar sa�larlar.
���nc� bir t�r kapsaml� �ocuk bak�m� program� ad�n� al�r
ve �ocuklar�n fiziksel, zihinsel, psikolojik ve beslenmeye ili�kin
gereksinimleri �zerinde odakla�arak daha b�t�nc�l bir yakla��m�
benimser. A�a��daki a��klamalarda son iki t�rden programlar
�zerinde duraca��z.

Bu programlar�n amac� �al�an ya da ��renci olan anababalar�n


bebekleri ve okul �ncesi �ocuklar� i�in bak�m sa�lamakt�r.
Yukar�da de�inildi�i gibi, odak noktas� �ocu�un her y�nden geli�imidir.
De�i�iklikler olmakla birlikte, �o�u merkez 06.30'dan
17.30'a kadar haftada be� g�n a��kt�r.

Bu merkezlerden birindeki tipik bir g�n� belirlemek g�� olmakla


birlikte, etkinliklerden baz�lar�; bir ��le uykusu ya da
kahvalt� (�ocuklar erken geliyorsa), serbest oyun (on be�-otuz dakika),
temizlik (on dakika), m�zik dinleme (yirmi dakika), bir�eyler
yeme zaman� (on be� dakika), dinlenme zaman� (on be�-yirmi
dakika), d�ar�da serbest oyun (otuz-k�rk be� dakika), ��le
yeme�i (otuz dakika), ��le uykusu (k�rk be�-altm� dakika), masal
zaman� (otuz dakika) ve benzerleridir. Ba�ka bir deyi�le, bir
�rg�n e�itim, serbest zaman ve a��k hava ekinlikleri kar��m�n�
sa�lama �abas� vard�r.

Montessori okullar�. �talyan doktor ve e�itimci Maria


Montessori'nin ad�n� ta��yan bu programlar Birle�ik Devletler'de
g�rece yayg�nd�rlar. Odak noktas� haz�rlanm� bir �evre'de
�ocuk-merkezli bir program sa�lamakt�r. Dil, hareket ve duyu
becerilerinin geli�imi vurgulan�r. �ocuklar, ��retmeyen ama
y�nlendiren, �zel olarak e�itilmi� bir bayan y�nlendirici'nin g�zetimi
alt�ndad�rlar. �rne�in, bu bayan d��me iliklemeyi ve ayakkab�
ba�lamay� da i�eren bir giyinme al�t�rmas� yapt�rabilir.
Daha sonra, �ocuklar�n, kendi hatalar�n� d�zelterek ve yapt�klar�n�n
tad�n� ��kararak kendi ba�lar�na �al�malar�na izin verecektir.
�ocuklar, cilal� harfleri ve y��ma bloklar� i�eren �zel
olarak tasar�mlanm� donan�mla renkleri, a��rl�klar�, bi�imleri
ve b�y�kl�kleri ��renirler. Montessori okullar�na giden �ocuklar
genellikle iki bu�uk-be� ya�lar aras�ndad�r; ancak, �imdi baz�
okullar ilkokul ve ortaokul programlar�na da yer vermektedirler.

�d�nleyici e�itim programlar�. Bu t�rden bir dizi program


vard�r, en tan�nm�� 1960'larda Head Start ad�yla ba�lam�t�r.
�yi ve g�venli g�nd�z bak�m� sa�lamak a��s�ndan di�er �� programa
benzemekle birlikte, Head Start �ncelikle devlet okullar�na
giri� i�in haz�rlanmalar�nda dezavantajl� ��rencilerin �zel
gereksinimlerini ama�lar. Dil ve matematik becerilerinin ve olumlu bir
benlik kavram�n�n geli�imine �zel bir dikkat g�sterilir.
Okul �ncesi programlar�n�n de�erlendirilmesi. Ne yaz�k ki,
bu okul �ncesi programlar�n de�erine ya da �nemine ili�kin
belirli yarg�lara varmak neredeyse olanaks�zd�r. Yaln�zca ama�lar�
ve onlara ula�ma yolu bak�m�ndan de�il, sunduklar� deneyimlerin
ve personellerinin e�itiminin kalitesi bak�m�ndan da
farkl�l�k g�sterirler. Sonu� olarak, b�ylesi ya�ant�lar�n uzun s�reli
etkileri �zerinde veri toplamay� ama�layan ara�t�rmalar�n
�o�u sonu�suz ve tutars�zd�r. �zellikle g�nd�z bak�m�n�n etkilerine
ili�kin ara�t�rmalarda bir ba�ka sorun, �ncelikle say�ca �ok
daha fazla olan emanet�i merkezler �zerinde de�il de, g�rece az
say�da olan geli�imsel merkezler �zerinde durulmu� olmas�d�r
(Ambron ve Everson, 1976).

Bronfenbrenner (1972) ve Miller ve Dyer (1975), �d�nleyici


e�itim programlar�n� de�erlendirirken, elde edilen bili�sel
kazan�lar�n zamanla kaybolma e�iliminde oldu�unu ve en kararl�
etkilerin toplumsal geli�im gibi bili�sel olmayan alanlarda
oldu�unu belirtmi�lerdir.

�ocuklar�n� g�nd�z bak�m merkezlerine uzun s�re b�rakma


konusunda kayg�lanan anababalar i�in a��k ve belki de rahatlat�c�
bir sonu� vard�r: G�nd�z bak�m merkezlerine devam etmek,
�ocuklar�n annelerine toplumsal ba�lar�n� azalt�c� ve yerine merkezin
personeline ba�lanmay� koyucu bir etkinin i�aretlerini g�stermemektedir
(Moskowitz ve ark., 1977).

�ZET

Okul �ncesi �ocuklar bili�, ahlak ve dil geli�iminde ilerlemeler


kaydederken, ki�ilik ve toplumsal davran� y�n�nde geli�melerini
s�rd�r�rler. �lk �ocuklu�un iki geli�im g�revi, tuvalet
e�itimini ��renme ve anababa, karde�ler ve di�er insanlarla duygusal
ba� kurmay� ��renme �zerinde odakla��r.

Bunlar ve di�er davran�lar farkl� t�rden aile (�ekirdek


aile, geni� aile, tek anababal� aile) ortamlar�nda toplumsalla�ma
s�reci arac�l���yla kazan�l�r ve anababal�k davran��n�n
iki temel (kabul etme-reddetme ve denetim-�zerklik) boyutundan
etkilenir.

Anababal�k �slubu, ister yetkeci, demokratik ya da izin


verici olsun, ailenin disiplin'e yakla��m�n� b�y�k �l��de
etkileyecektir. Belki uygulanan disiplin t�r�nden (olumlu ya da
olumsuz) daha da �nemlisi tutarl�l���n varl��� ya da yoklu�udur.

�lk �ocukluk d�neminde gitgide artan say�da �ocuk bo�anma'dan


etkilenmektedir. Bo�anmaya tepkiler su�luluktan k�zg�nl��a,
yads�maya do�ru yay�lmakta ve �ocu�un cinsiyetine, ya��na,
anababas�n�n durumu ele al��na g�re farkl�la�maktad�r. Bir�ok
anababa bo�anmadan sonra yeniden evlenmekte ve �ocuklar
kendilerini karma ya da yeniden kurulmu� aileler'de bulmaktad�r.
Bu durum onlar i�in yeni ili�kilerin kurulmas�n� ve yeni
rollerin oynanmas�n� gerektirmektedir.

Karde�ler'in geli�i �ocuklar� bir�ok y�nden etkiler ve bir


ki�inin tek �ocuk, ilk �ocuk ya da daha sonra do�mu� olarak konumu
ki�ilik �zelliklerinin ve toplumsal davran�lar�n ilerdeki
geli�imiyle yak�ndan ili�kilidir.

Okul �ncesi �ocuklar bu d�nemde ya��tlar�yla, �zellikle oyun


etkinlikleri i�inde daha fazla zaman harcamaya ba�larlar. Ayr�ca,
d�sel ya da g�r�nmez oyun arkada�lar�'na sahip olduklar�
bir d�nemden ge�ebilirler.

Erik Erikson'a g�re ilk �ocukluk d�nemindeki �ocuklar gelecekteki


ki�ilik geli�imlerini b�y�k �l��de etkileyecek iki psikososyal
bunal�mla kar�� kar��ya kal�rlar. Bunlar bir ba��ms�zl�k
ya da utan� ve ku�ku duygusu ve bir giri�kenlik ya da su�luluk
duygusu �evresinde yo�unla��rlar.

�lk �ocukluk ayr�ca ilk cinsiyet rol� kavramlar�n�n geli�ti�i


d�nemdir. Anababalar�n ve di�er bak�c�lar�n etkileri arac�l���yla
toplum erkek ve di�i kimli�ine ili�kin temel anlay�lar� ve
beklenen eril ve di�il davran�lar konusundaki baz� g�r�leri �ocuklara
aktar�r.

�ki-alt� ya� aras�nda geni� bir heyecansal tepkiler dizisi ortaya


��kar. Bunlar�n baz�lar� klasik ko�ullanma, baz�lar� da modellerin
g�zlemlenmesi yoluyla ��renilir. Kolayca tan�nabilen
ve olduk�a farkl�la�m� baz� heyecanlar, korkular ve fobiler,
sald�rma ve ba��ml�l�k �evresinde toplan�rlar.

Okul �ncesi deneyimler gitgide artan say�da �ocuk i�in yayg�nl�k


kazanmaktad�r. Okul �ncesi program t�rleri anaokullar�'n�,
g�nd�z bak�m merkezleri'ni, Montessori okullar�'n� ve �d�nleyici
e�itim programlar�'n� i�erir. Bu deneyimlerin �ocuklar�n
ki�ilik geli�imleri ve toplumsal davran�lar� �zerindeki olas�
etkileri hen�z tam anlam�yla a��kl��a kavu�mu� de�ildir.

:::::::::::::::::

D�RD�NC� KES�M

ORTA �OCUKLUKTA GEL���M

Orta �ocukluk, �nceki d�nemlerden farkl� olarak, toplumun


gitgide artan bir rol oynad��� sakin ve kararl� bir b�y�me d�nemidir.

Onuncu B�l�m k�sa bir orta �ocukluk betimlemesi ile ba�lamakta


ve bunu d�neme uygun geli�im g�revlerinin tart��lmas� izlemektedir.
Piaget'ye g�re, bu d�nemin �zelliklerinden biri i�lem
�ncesi d��nceden, korunum, s�n�fland�rma ve s�ralama gibi yetenekleri
i�eren somut i�lem d��ncesine ge�i�tir. Bu d�zeyde d��nme
yetene�i mizahtan (humor) daha fazla zevk almakla
sonu�lan�r. Bu �nemli konu ayr�nt�l� bi�imde ele al�nacakt�r.

Bu yeni bili�sel beceriler ahlaki ak�ly�r�tmede de�i�imlere


yol a�arlar. Bu de�i�imler hem Piaget'nin hem de Kohlberg'in
bak� a��s�ndan ele al�nmaktad�r. Toplumsal ��renme kuramc�lar�
Kohlberg'in yakla��m�n� s�k s�k ele�tirirler. Orta �ocukluk
s�ras�nda ahlak geli�imini kolayla�t�rma y�ntemleri �zerinde
odakla��rken, onlar�n se�enek g�r�lerini vermeye �al�aca��z.

Bu kesimde bili�sel �sluplara, zekaya ve �l��m�ne, �z�rl� ve


avantajl� �ocuklar�n akademik olarak i�leme al�nmas�na ve yarat�c�l���n
rol�ne e�ilinmektedir.

Orta �ocuklu�un geni�leyen toplumsal d�nyas� On birinci B�l�m'�n


konusudur. Anababa ve karde�ler �nemlerini korumakla
birlikte, �ocuklar kararl� bir bi�imde daha b�y�k bir ba��ms�zl��a
ve ya��t ili�kilerine do�ru yol al�rlar. Ya��t gruplar� bi�imlenmeye
ba�lar ve onlara kabul edilmek ba�ka pek �ok etkinli�e
oranla �ncelik kazan�r.

Bu d�nem boyunca ki�isel kimlik aray�� bir�ok yol izler.


Erikson'a g�re, bu aray� ki�inin bir toplum i�inde verimlili�i
sa�lamada yararl� becerileri ��renmesi �zerinde odakla��r. S�re�
uygun cinsiyet rol� davran�lar�n�n benimsenmesiyle ilerler.

�lk �ocuklukta oldu�u gibi, heyecan geli�iminde de ilerleyen


de�i�imler g�r�l�r ve genellikle okul fobisi gibi korkular�n ortaya
��kmas�yla belirlenir. D�manca duygularla ba�a ��kmay�
��renmek ve onlar� toplumsal olarak kabul edilebilir yollarla
a���a vurmak �nem kazan�r.

Okul toplumsal geli�imde gitgide daha �nemli duruma gelir,


��nk� �ocuklar g�nlerinin b�y�k bir b�l�m�n� orada ge�irirler.
��retmenleriyle ve ya��tlar�yla etkile�meyi ��renirler ve
toplumlar�n�n ara�lar�n� (okuma, yazma, matematik) nas�l kullanacaklar�
onlara ��retilir; bu ara�lar da Erikson'un �al�kanl�k ve
�retkenlik diye adland�rd��� duyguyu geli�tirmede onlara yard�mc�
olacakt�r.

B�t�n bu alanlarda kazan�lan ba�ar�lar �ocuklar� orta �ocuklu�u


hemen izleyen d�neme, yani ergenli�e haz�rlar.

:::::::::::::::::

ONUNCU B�L�M

OKUL �OCU�U: B�L��SEL GEL���M

Okul �a��ndaki �ocuklar�n ilerlemeleri hem bir �nceki d�nemin


(ilk �ocukluk) ba�ar�lar� �zerinde yap�lan�r, hem de bir sonraki
d�nemdeki (ergenlik) geli�imin temellerini atar.

Alt� ya��nda oldu�unuz zaman� an�msayabiliyor musunuz?


B�y�k olas�l�kla o zamanlar yeti�kinlerin yan�tlayabilece�inden
bile daha fazla soru sorard�n�z ve b�t�n istedi�iniz uzun, �aba
gerektiren a��klamalar de�il, k�sa, yal�n ve do�ru yan�tlard�.
F�kralar anlatmay� ve komik bilmeceler sormay�, "kap�da tak
tak" oynamay� severdiniz. D�lerinizi kullanmaktan ho�lan�rd�n�z
ve genellikle bunda olduk�a yarat�c� idiniz.

Okul ba�lad� ve siz, bir �ey �zerinde uzun s�re yo�unla�may�


zor bulman�za kar��n, ��renmeye, okuma, yazma ve matematik
becerilerinizi geli�tirmeye b�y�k bir istek duyuyordunuz. Do�um
g�nleriniz ge�tik�e ve siz dokuz ya da on ya��na vard���n�zda, mekanik
ayg�tlarla �al�maya, bilimsel projeler tasarlamaya, gizemli
�yk�ler okumaya ve ��zmeye gitgide artan bir ilgi geli�tirdiniz.

Anababan�z her zaman �yle d��nmemekle birlikte, d��nceniz


daha mant�kl� hale geldi ve kural ve d�zenlemelerin ni�in
gerekli oldu�unu art�k anl�yordunuz. Oyunlar�n kurallara g�re
oynanmas� gerekti�ine inan�rd�n�z ve belirli ahlaki kararlar�
ciddi olarak d��nmeye ba�lam�t�n�z. Aras�ra okulda ya da
ya��tlarla payla��lan di�er etkinliklerde ba�ar�s�zl�k olas�l���ndan
kayg�land���n�z da olurdu.

ORTA �OCUKLUK NED�R?

�o�u zaman okul y�llar� olarak adland�r�lan orta �ocukluk


genellikle alt� ile on iki ya�lar aras�ndaki d�nemin ad�d�r.

Alt� ya��ndaki ortalama bir �ocu�un boyu yakla��k 106 cm.


(3,5 feet), a��rl��� da a�a�� yukar� 20 kg.'d�r (44 pound). Fiziksel
b�y�me bebeklik ve ilk �ocuklukta oldu�undan daha yava�t�r.
Bununla birlikte, b�y�me, o�lanlar ve k�zlar aras�nda belli belirsiz
farkl�l�klarla kararl� bir h�zla s�rer. On iki ya��nda ortalama
bir erkek �ocuk yakla��k 142 cm. (4 feet, 8 in�) boya, yakla��k
38 kg. (84 pound) a��rl��a sahiptir. Ortalama bir, k�z �ocuk 2,5-5
cm. (1-2 in�) daha uzun, yakla��k 2.7 kg. (6 pound) daha a��rd�r
ve baz� durumlarda ergenli�e giriyor olabilir.

�zellikle oyunlarda ve sporlarda kullan�lanlar olmak �zere


hareket becerileri geli�imini s�rd�r�r. Dilin ilk �ocuklukta oldu�u
gibi belirgin de�i�imler ge�irmemesine kar��n, orta �ocukluktaki
�ocuklar daha b�y�k bir kendili�indenlikle ileti�im kurarlar,
geli�mi� bir telaffuz ve daha geni� bir s�zc�k da�arc��� g�sterirler.
Bili�sel yetenekleri, �zellikle ahlak, standartlar� konusundaki
kavramlar� ve d��nceyi anlamalar�nda geli�meyi s�rd�r�r.
B�y�k olas�l�kla en belirgin ilerleme toplumsal etkile�imlerdedir.
Anababalar�ndan daha fazla ba��ms�zl�k istemeyi ve
ya��tlar�yla daha fazla birlikte olmay� s�rd�r�rler. Ger�ekten
de, okul �ocuklar� �zerinde ya��tlar genellikle anababalardan
daha fazla etkiye sahiptirler. Zamanlar�n�n b�y�k b�l�m�n�
okulda ge�irirler, orada okuma, yazma ve matematik gibi yeteneklerini
geli�tirirler. Sonu� olarak, ��retmen tutumlar� �ok
�nemli olmaya ba�lar. Okul �a�� �ocuklar�, ilk �ocukluktan orta
�ocuklu�a do�ru ilerlerken, gitgide daha merakl�, daha ciddi,
daha i�birlik�i ve daha g�venli olurlar.

ORTA �OCUKLUKTA GEL���M G�REVLER�

Havighurst'e (1972) g�re, okul �ocuklar� �� �zg�l alanda b�y�rler.


�nce, karma��k kavramlar�, sembolizm ve mant�ksal d��nme
�zerindeki vurgusu ile bili�sel olarak yeti�kinin ileti�im
�evresine girerler. Sonra, toplumsal olarak ev ve aile ortam�n�n
d��na ��kar ve ya��t grubuna girerler. Son olarak, okul �ocuklar�,
geli�mi� sinir-kas becerileri ve yetenekleri gerektiren oyunlar
oynayarak ve spor yaparak fiziksel olarak geli�irler. �ocuklar
b�y�d�k�e, bireysel olarak, bu alanlar�n herbirinde kendi biricik
�sluplar�n� ve i�leyi� d�zeylerini olu�tururlar. Bu b�l�mde bili�sel
geli�im g�revleri �zerinde yo�unla�aca��z: Pratik kavramlar
ve ahlaki de�erler geli�tirmek.

G�nl�k ya�am i�in gerekli kavramlar� geli�tirme.


�evreye ba�ar�l� bir uyum, b�y�k �l��de, �ocuklar�n topluma, aileye,
ya��tlara ve okula ili�kin konularda etkili d��nmeye izin
verecek bir kavramlar hiyerar�isi (genel kavray�lar ya da d��nceler)
olu�turma yeteneklerine ba�l�d�r. Burada da, Jean Piaget'nin
�al�malar� �ocuklar�n bu g�revi nas�l ba�ard�klar�n� anlamam�za
yard�mc� olacakt�r.

Vicdan, ahlak ve bir de�erler �l�e�i geli�tirme. Orta �ocukluktaki


�ocuklar toplumda i�lev g�rebilmek i�in duygular� ve
heyecanlar� �zerinde denetim kurmaya, ahlaki kurallara sayg�
g�stermeye ba�lamak zorundad�rlar. Bu g�revde ba�ar� �ocuklar�n
ailedeki, ya��t grubundaki ve okuldaki �yeli�inden etkilenir.
Kohlberg'in kuram�n�n daha ileri d�zeyde tart��ld��� ahlak
geli�imiyle ilgili b�l�mde bu g�rev daha ayr�nt�l� olarak ele
al�nacakt�r.

D���NCEN�N GEL���M�

Orta �ocukluk s�ras�nda okul artan bir �nem kazan�r. Yedi


ya��ndaki Charles'�n �imdi okumay�, yazmay� ��renmesi, aritmetik
yapmas�, �e�itli okul problemleri �zerinde ak�l y�r�tmesi
beklenmektedir. ��nk� �imdi o Piaget'nin somut i�lemler d�nemindedir,
bu g�revlere �nceki i�lem �ncesi d�nemde oldu�undan
daha farkl� yakla�maktad�r.

��LEM�NCES� ��LEY��TEN SOMUT ��LEM ��LEYi��NE GE���

�lem�ncesi �ocuklara oranla somut i�lem d�nemindeki �ocuklar�n


zihinsel yeteneklerindeki ilerlemeleri, dillerindeki, ilgilerindeki,
oyunlar�ndaki, ��renme etkinliklerindeki, mizah yeteneklerindeki
ve toplumsal etkile�imlerindeki farkl�l�klarda
g�zlemleyebilirsiniz. �lem�ncesi i�leyi�ten somut i�lemsel i�leyi�e
ge�i� ger�ek i�lemlerin ortaya ��kmas�ndan anla��labilir.
�lem yapma yetene�i somut i�lem d��ncesinin i�lem�ncesi d��nceye
oranla en anlaml� genel ilerlemesini olu�turur.

�lemler. �lemler bilgiyi zihinsel olarak izleme (i�eriye


alma, beyinde d�zenleme ve mant�ksal bir sonu� ��karma) yollar�d�r.
Toplama yal�n bir i�lemdir: Charles iki say�y�, �rne�in 4
ve 5'i al�r, onlar� toplar ve 9 gibi mant�ksal bir yan�ta ula��r.

Ger�ek i�lemler zihinsel etkinli�i y�netti�inde, d��nme


mant�ksal olur. Fakat somut i�lemler bili�sel i�leyi�in en y�ksek
d�zeyini olu�turmazlar; ��nk� Charles'�n onlar� etkili kullan�m�,
�zerinde ak�ly�r�tece�i bilgi ile g�rsel ya da fiziksel ili�ki
kurmas�na ba�l�d�r. Dolay�s�yla, i�lemin niteli�i "somut"tur. Piaget'nin
en y�ksek d�zeyi olan soyut i�lemler ergenli�e kadar ba�ar�lamaz.

�lemlerin geli�imi. T�pk� i�lem�ncesi kavramlar gibi, i�lemler de


dengelenme'ye do�ru i�leyen �z�mleme ve uyma s�re�leri
arac�l���yla geli�ir. Charles �imdiki d��nme yollar�n� yeni
durumlarla, yeni malzemelerle ve yeni problemlerle ba�a��karken
kullan�r (�z�mleme). Halihaz�rdaki ak�ly�r�tme yetene�inin
yetersiz kald��� bir problemle kar��la�t���nda Charles dengesizlik
duyar. Bu duygu d��nme bi�imini durumla gerekti�i gibi
ba�a��kt���n� (dengeleme) d��nmesine yetecek kadar de�i�tirmeye
(uyma) g�d�ler onu. Dengelemeyi ba�ard���nda, problemin
b�t�n par�alar� birbirine uygun d��yor g�r�n�r. �ocuklar yeni
anlay�lar geli�tirdik�e, tan�d�k �eylere ili�kin yeni bak� a��lar�
nedeniyle eski d��nme yollar� onlar� rahats�z eder. (Yeni pek
�ok �ey ya�ad���n�z fak�lteden eve d�nerken daha �nce dikkat
etmedi�iniz �eylere dikkat etti�iniz oldu mu? Bunlar d��nmenizi
de�i�tirmenize neden oldu mu?)

Piaget'nin D��ncenin Geli�imine �li�kin D�nemleri

D�nem: DUYU-HAREKET

Yakla��k ya�: Do�um-2 ya�

Betimleme: Bebe�in zekas� �evresiyle gitgide daha uyumlu


hale gelen duyu-hareket etkile�imlerinde kendini
g�sterir. Bebek zihinsel d��nme ya da anlama
anlam�nda "bilmez" ya da "d��nmez"; daha
�ok duyu-hareket eylemleriyle tutarl� ve aklayak�n
yollarla �evresinin de�i�ik y�nleri �zerinde
yapt��� i�lemlerle "bilir" ve "d��n�r".

D�nem: ��LEM�NCES�

Yakla��k ya�: 2-6 ya da 7 ya�lar

Betimleme: Bu d�zeyde d��nce mant�k d��d�r ve anl�k,


g�r�n�r ko�ullara son derece ba��ml�d�r. Zihinsel
tasar�mlama �imdi olanakl� olsa da, bilgi sistemli
bi�imde i�lenmez. K���k �ocuklar belirli bir zamanda
bir durumun yaln�zca bir y�n�n� ele
alma yetene�ine sahiptirler.

D�nem: SOMUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 7-11 ya da 12 ya�lar

Betimleme: �ocutlar �imdi bilgiyi sistemli ve mant�kl�


bi�imde i�leyebilirler, ama bunu yaln�zca bilgi somut
bi�imde verildi�i zaman yapabilirler. Soyut bilgiler
verildi�inde yetersiz g�r�n�rler. �lkokul �a��ndaki
�ocuklar somut bir d�n��m� zihinsel olarak tersine
�evirebilir ve belirli bir zamanda bir durumun bir�ok
y�n�n� ele alabilirler.

D�nem: SOYUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 12 ya� ve �zeri

Betimleme: Soyut i�lemlere ula�an ergenler varsay�mlar


kurabilir, mant�ksal sonu�lar ��karabilir ve ister
somut ister soyut bi�imde sunulsun, karma��k sorunlar�
sistemli bi�imde ��zebilirler.

�z�mleme ve uyman�n i�lemlerin geli�mesi ile nas�l sonu�land���n�


g�rmek i�in Piaget'nin su bardaklar�yla haz�rlad���
g�revi an�msay�n�z. �lem�ncesi �ocuklar ince, uzun barda��n -d�zey
daha y�ksek oldu�u i�in- daha fazla su i�ermesi gerekti�ini
d��n�rler. Problemin ��z�m� yeteneklerinin o kadar �tesindedir
ki, d��ncelerini do�ru yan�t vermelerine yetecek kadar uymaya
sokamazlar (accommodate edemezler). Yaln�zca onu d��nce yap�lar�na
�z�mler, �ok iyi uydu�una inan�r ve dengesizlik hissetmezler.

�ocuklar geli�tik�e, bardaklar�n y�ksekli�ini oldu�u kadar


geni�li�ini de dikkate almaya ve art�k eski yan�tlar�ndan ho�nut
olmamaya ba�larlar. Daha �nce s�z etti�imiz gibi, bir ge�i�
evresindeki be� ve alt� ya�lar�ndaki �ocuklar �nce uzun bardakta
daha fazla suyun bulundu�unu s�yleyebilir, sonra yan�tlar�n�
d�zeltebilir ve geni� bardakta daha fazla oldu�unu s�yleyebilir,
sonra da uzun barda�a geri d�nebilirler. Bu �ocuklar ilk yan�tlar�ndan
sonra dengesizli�i ya�amak i�in yeteri kadar bilgiyi
�z�mleyebildikleri bir noktaya ula�m�lard�r. Tutars�zl�klar�
g�rmeye ba�larlar. Probleme ili�kin yeni d��nme yollar�n� denemeye
g�d�lenmi�lerdir ve bu d��nceyi duruma ayarlarlar ya
da uymaya sokarlar (accommodate ederler). Duruma uyuyor g�r�nen
bir yan�ta ula�t�klar�nda, denge durumlar� kendilerine
doyurucu gelir. Bu s�re� arac�l���yla zihinsel i�lemlerini daha
fazla geli�tirmektedirler.

�evreden kaynaklanan problemler ve uyar�lmalar i�inde zihinsel


geli�imi en iyi destekleyenler, ne �ok kolay ne �ok zor
olan, ama halihaz�rdaki yeteneklerin az ilerisinde olanlard�r.
Bu d�zeyde problemlerle kar��la�an �ocuklar bilgiyi �z�mlemeye
�al��rken dengesizlik ya�arlar. Sonra, d��ncelerini uymaya
sokmaya (accommodate etmeye) g�d�lenir, dolay�s�yla ak�ly�r�tmelerini
geni�letir ve geli�tirirler.

Do�ru i�lemlerin ortaya ��k�� ile, �ocuklar�n d�nyay� anlama


ve d�nyayla ba�a��kma gizilg��leri b�y�k �l��de geni�ler.
Dahas�, i�lemsel d��nce soyut i�lem d��ncesinin geli�imi i�in
yolu a�ar.

SOMUT ��LEM D���NCES�N�N �ZELL�KLER�

�ocuklar�n alt� ya��ndan on iki ya��na kadar kazand�klar�


i�lemler i�lem�ncesi d��nme d�zeyinden temel bir farkl�l��� ve
de�i�imi temsil eder. Okul �ocuklar� bili�sel bir�ok probleme
"niceliksel bir tutumla" yakla��rlar; bu problemlerin mant�ksal
ak�ly�r�tmeyle elde edilebilir tam, gizilg�� olarak nicelikle�tirilebilir
��z�mleri ve �zerinde uzla��lm� �l�me teknikleri vard�r
(Flavell, 1977). Sekizinci B�l�m'de tart��lan s�v� miktar� korunumu
g�revi d��ncenin �zelliklerindeki �zg�l de�i�imleri g�sterebilir.

Odaktan uzakla�ma. Somut i�lem d�neminde bir �ocuk


olan Charles, biri daha y�ksek ve ince olana bo�alt�lmadan �nce
iki barda��n ayn� miktarda s�v� i�erdi�ini bilir. Charles, okul
�ncesi �ocuktan farkl� olarak, bardaklar�n birden fazla boyutu
�zerinde odakla�maya yeteneklidir. Charles, bu odaktan uzakla�ma
arac�l���yla, "hangisi daha fazla?" sorusunu yan�tlamak
i�in geni�lik ve y�kseklik boyutlar� aras�ndaki kar��l�kl� b�t�n
de�i�ikliklerin g�z�n�nde al�nmas� gerekti�ini bilir. Birinci barda��n
geni�li�inin ikinci bardaktaki y�kseklik fark�n� �d�nledi�i
yan�t�n� verebilir.

Tersine �evrilebilirlik. Ayn� anda bir�ok etkeni birden


d��nebiline yetene�ine ek olarak, Charles, bir davran��n ya da
de�i�ikli�in ilk durumunu imgeleyebilme yetene�ine de sahiptir.
Y�ksek, ince bardaktaki suyun ilk barda�a geri bo�alt�ld���n� g�z�nde
canland�rabilir; sonu�ta her�eyin ba�lang��ta ne ise o oldu�unu
g�rebilir. Ayr�ca, alg�lanan y�kseklik fazlal���n�n bardaklar�n
bi�imlerindeki farkl�l�kla tam olarak �d�nlendi�ini de
bilir. Tersine �evrilebilirlik'in bu �zelli�i ona, bir�ok davran�
ya da, eylemin tersi davran� ya da eylemin kullan�lmas�yla
yads�nabilece�ini anlama olana��n� sa�lar.

D�n��mler. Charles, suyu bo�altma s�recine dikkat etmesini


sa�layan d�n��msel d��nme yetene�ine de sahiptir.
�lem�ncesi �ocuklar yaln�zca su bo�altma eyleminin sonul sonucu
�zerinde odakla��rken, somut i�lem d�nemindeki �ocuklar �imdiki
duruma ve ona neden olan d�n��me dikkat ederler. Bu, ge�mi�
olaylar� ve durumlar� zihinsel olarak yeniden kurma yetene�i,
Charles'�n bir problemin yan�t�n� d��n�p bulmas�na yard�mc�
olur. Charles, ak�ly�r�tme bi�imini, ba�lang��ta bardaklar�n ayn�
miktarda su i�erdi�ini ve sizin sadece birindeki s�v�y� y�ksek
barda�a bo�altt���n�z� s�yleyerek a��klayabilir. E�er onu ilk
barda�a geri bo�alt�rsan�z s�v� ilk bardaklar� gene e�it d�zeyde
dolduracakt�r, dolay�s�yla nicelikler hala ayn� olmal�d�r.

��karsanm� ger�eklik. D�rt ya��ndaki �ocuklar nesnelerin


o andaki g�r�n�mlerinden g��l� bi�imde etkilenirler. �te yandan,
Charles, farkl� g�r�n�mlerin fark�ndad�r, ama bir yan�ta
ula�madan �nce daha fazla etkeni g�z�n�nde bulundurur. Ger�ek
gibi g�r�nenin �tesine gidebilir ve eldeki b�t�n kan�tlardan neyin
ger�ekten do�ru oldu�unu ��karsayabilir. Art�k yaln�zca s�n�rl�
alg�sal bilgilere ba��ml� olmayan somut i�lem d�nemi �ocuklar�,
hem �imdiki durumdan hem ge�mi�ten kaynaklanan kavramsal
bilgileri bir araya toplayabilirler. Temeldeki ger�ekli�in
��karsanmas�na dayanan mant�ksal problem ��z�m�ne izin veren ger�ek
zihinsel i�lemler geli�tirmi�ledir. Bo�alt�l�rken hi�bir �ey
eklenip ��kar�lmad��� i�in s�v�n�n miktar� ayn� olmal�d�r.

Korunum. Somut i�lemlerle ba�lant�l� olarak belki de en


iyi bilinen �zellik koruma yetene�idir. Korunum, e�it miktarlardaki
maddelerin (ya da s�v� miktar�, say�, a��rl�k, uzunluk,
alan ya da hacim) farkl� g�r�necek bi�imde yeniden d�zenlenmi�
olsalar bile ayn� kald�klar�n� kavrayabilme yetene�idir. Bu
d�nemde farkl� korunum t�rleri farkl� ya�larda geli�mekle birlikte,
�ocuklar ayn� eylem s�ras�n� izlerler. �rne�in, d�rt ya��ndaki
Thomas, s�v� miktar�n�n korunumu g�revinde, miktarlar�n
ba�lang��ta ayn� oldu�u �zerinde do�ru olarak ayn� g�r�te olabilir.
D�n��mden sonra korunumu ba�aramaz, ��nk� yaln�zca birtek
boyut �zerinde odakla��r. Thomas be� ya��nda iken miktarlar�n
ayn� oldu�unu s�ylemek ile daha y�ksek bardakta daha
fazla s�v� oldu�unu s�ylemek aras�nda gider gelir. Ger�ek korunuma
yaln�zca alt� ya��ndaki Thomas s�v� miktarlar�n�n ni�in hala
ayn� oldu�u konusunda bir neden verebildi�i zaman ula��l�r.
Bu t�r ak�ly�r�tme, tersine �evrilebilirlik ve odaktan uzakla�ma
gibi artan d��nme yetene�inin sonucudur. �ocuklar, tipik olarak,
madde ve s�v� korunumunu somut i�lem d�neminin ba��nda
kazan�rken, hacim korunumuna bu d�nemin sonunda ula��rlar
(Ginburg ve Opper, 1965).

S�n�flama. Di�er kavramsal yetenekler bu d�nemin artan


bili�sel yeteneklerinden yararlan�rlar. Nesneleri belirli bir ortak
�zelli�e g�re gruplara ay�rma yetene�i s�n�flama'd�r. Sekiz
ya��ndaki Connie'ye be� k�rm�z� g�l, be� sar� g�l, be� k�rm�z� lale,
be� sar� d���n �i�e�i ve be� k�rm�z� kiraz g�sterilmi�tir. Kendisinden,
"birbirine benzeyenleri bir araya koymas�" istendi�inde,
Connie bunlar� bir�ok bi�imde ay�rabilir: "Sar�lar"a kar��
"k�rm�z�lar", �i�eklere kar�� kirazlar -ki bunlar da kendi aralar�nda
ba�ka �i�eklere kar�� g�ller olarak ayr�lm�lard�r. "Hangisi
daha fazla, �i�ekler mi, g�ller mi?" diye sorulursa, Connie
do�ru olarak "�i�ekler" yan�t�n� verecektir. Bu d�nemdeki �ocuklar,
nesneler somut olduklar� ve d�sel olmad�klar� s�rece kavramsal
bir hiyerar�inin bir�ok d�zeyine g�re s�n�flama yapabilirler
(Ginsburg ve Opper, 1965).

S�ralama. Bir dizi par�ay� belirli bir ili�kiye g�re d�zene


koyma yetene�i s�ralama'd�r. Bu yetene�i s�narken, genellikle
�ocuklara farkl� uzunlukta bir dizi �ubuk verilir ve bunlar� artan
uzunluklara g�re yerle�tirmeleri istenir. Yedi ya��ndaki Charles
bunu kolayca yapabilir, ��nk� �nce en k�sa (ya da en uzun) �ubu�u
yere koyar, sonra kalan �ubuklar aras�ndaki uzunluk bak�m�ndan
bu ilk se�ime en yak�n olan�n� se�er. Bu yolu kullanarak hi� g��l�k
�ekmeden eksiksiz bir artan ya da azalan uzunluklar dizisi
olu�turabilir. Yine belirtelim, bu yetenek okul �ncesi �ocuklar�n
bu g�revdeki giri�imlerinden a��k�a daha �st�nd�r, ama fiziksel
nesnelerle s�n�rl�d�r; yaln�zca soyut i�lem d�neminde ba�ar�labilen
soyutlamalar� i�ermez.

Ge�i�lilik. Hem korunum hem de s�ralama ile ili�kili son


bir yetenek ge�i�lilik'tir. Bu, �nceki par�alar aras�ndaki ili�kiyi
bilerek yeni bir ili�kinin ��kar�lmas�n� gerektirir. Charles'a
�� �ubuk g�sterilir: On santimlik k�rm�z� bir �ubuk, yirmi santimlik
portakal rengi bir �ubuk, elli santimlik sar� bir �ubuk. Ona
k�rm�z� �ubu�un sar� olandan daha k�sa oldu�u g�sterilir. Sonra,
portakal rengi �ubu�un sar� olandan daha k�sa oldu�u g�sterilir.
K�rm�z� �ubukla sar� �ubuk yanyana g�sterilmeksizin �ocuktan
"Hangi �ubu�un, k�rm�z�n�n m� yoksa sar�n�n m� daha k�sa oldu�u"
sorulur. Somut i�lem d�nemi �ocuklar� �nceki kar��la�t�rmalardan
edindikleri bilgilere dayanarak do�ru yan�t vereceklerdir.
Ancak, soyut �rnekler hala Charles'�n yeteneklerinin �st�ndedir.
�rne�in, "Rhoda Phyllis'ten daha tan�nm�t�r. Rhoda Mary'den
daha az tan�nm�t�r. En tan�nm� k�z hangisidir?" sorusu, Piaget'nin
son d�nemine girinceye kadar �ocuklar i�in yan�tlanmas�
�ok g�� bir sorudur.

Benmerkezlilik. Somut i�lem d�nemi sonu�lar� genellikle


i�lem �ncesi d�nemi �ocuklar�ndan daha az benmerkezlilik g�sterirler.
Cowan (1978) benmerkezlili�in azald��� �� alan belirlemi�tir.
Bunlardan biri mekansal bak� a��s� ad� verilen, farkl�
bir bak� noktas�ndaki birine bir nesnenin ya da fiziksel d�zenlemenin
nas�l g�r�nd���n� tasarlayabilme yetene�idir. Bu, incelmi�
bir ak�ly�r�tme kadar azalm� bir benmerkezlilik de gerektirir
ve �ocuklar genellikle dokuz ya da on ya��na gelinceye kadar
bunda g��l�k �ekerler. �kincisi, somut i�lem d�nemi �ocuklar�nda
�ok daha az benmerkezli olan s�zl� ileti�im'dir; �ocuklar
dinleyicilerini de dikkate almaya ba�larlar. ���nc�s�, toplumsal
bak� a��s�'d�r, yani ba�kas�n�n d��ncelerini, isteklerini, tutumlar�n�,
gereksinmelerini ve niyetlerini imgeleyebilme yetene�idir.
Ayn� zamanda rol oynama yetene�i olarak da adland�r�l�r,
��nk� �ocuklar�n kendilerini zihinsel olarak bir ba�kas�n�n
yerine koyabilmesiyle ilgilidir. Somut d�zey �ocuklar� genellikle
daha geni�lemi� bir toplumsal bak� a��s�na sahiptirler.

Somut i�lem d�nemi �ocuklar�, ba�kalar�yla oyunlar�nda ortak


kurallar� ve ama�lar� payla�arak, s�raya uyarak ger�ek bir
e�g�d�m ve yar�ma davran�� g�sterirler. Birbirlerini dinlemeye
ve yan�tlamaya yeteneklidirler. Fakat yaln�zca oyunda i�birli�i
yapabilir olmalar� her zaman i�birli�i yapacaklar� anlam�na
gelmez.

SAYILARLA U�RA�AB�LME YETENE��

Sekizinci B�l�m'de oldu�u gibi, i�lemsel d�nemin genel �zelliklerini


g�stermek i�in say� yetene�inin geli�imini kullanaca��z.

Sayma. Somut i�lem d�nemindeki �ocuklar bir�ok nesneyi


sayabilir ve herhangi birini atlamadan ya da iki kez saymadan
herbirine uygun numaray� verebilirler (Flavell, 1977). Charles
onluk bir b�t�nden sekizini say�p ��karabilir ve orada durabilir.
Ayr�ca k���k bir gruptaki nesnelerin numaralar�n� g�rsel olarak
e�le�tirebilir.

Charles on'un alt�'dan daha b�y�k bir niceli�i g�sterdi�ini


bilir ve "daha fazla", "daha az", "e�it" ili�kilerini anlar. Bu
ili�kilerin mutlak olmaktan �ok g�rece olduklar�n� kavrar; yani
alt�'n�n on'dan daha az, ama be�'ten daha fazla oldu�unu anlar.
Bu ay�r�m� say�lar d��nda nesneler a��s�ndan da yapabilir (Flavell,
1977). �rne�in, dokuz ya��ndaki Clint, bisikletinin Lisa'n�nkinden
"daha g�zel" (daha yeni ve daha kolay s�r�lebilir)
oldu�unu, ama Kevin'inki kadar g�zel olmad���n� d��nmektedir.
Clint ayr�ca bug�n�n d�nden daha so�uk oldu�unu, ama k��n
oldu�u kadar so�uk olmad���n� da bilmektedir.

Bire bir kar��l�kl�l�k. Somut i�lem d�nemindeki �ocuklar


bir nesne tak�m�n� bir di�er tak�ma say�sal olarak kolayca e�it
k�labilir ve nesnelerin fiziksel olarak d�zenleni�i de�i�se bile bu
e�itli�in korunaca��n� bilirler. �rne�in, Charles, denk bir tak�m
olu�turmak i�in ilk tak�mdaki nesneleri sayd�ktan sonra, i�lem�ncesi
�ocuklar�n yapt��� gibi ikinci tak�m� birer birer birincinin
alt�na yerle�tirmek yerine, ayn� say�da nesneyi say�p ay�r�r.
Ara�t�rmac� bir diziyi daha k�sa g�stermek i�in nesneleri yeniden
d�zenledi�inde, Charles iki dizinin hala ayn� niceli�e sahip
oldu�unu ve niceli�in de�i�mesi i�in ekleme ya da ��karma yapmak
gerekti�ini bilir. E�er �ncekinin ayn� idiyseler ve hi�bir �ey
eklenmediyse ya da ��kar�lmad�ysa, o halde hala ayn� olmak
zorunda olduklar� bi�imindeki ak�ly�r�tme yetene�ini geli�tirmi�tir.
Fakat bunu yapabilmek i�in nesnelerin onun �n�nde olmas�
gerekir. E�er b�yle problemler soyut olarak verilirse onlarla bu
kadar etkili ya da mant�kl� bi�imde ba�a ��kmaya yetenekli olmayacakt�r.
Soyut problemlerle ba�a��kabilmek bir soyut i�lem
d�nemi yetene�idir.

Tak�m �l��lerini kar��la�t�rma. Bu d�nemdeki �ocuklar


"daha fazla"n�n mutlak bir miktarla de�il, nicelikler aras�ndaki
bir ili�kiyle ilgili oldu�unu anlarlar (Flavell, 1977). Charles,
sayarak ya da bire bir kar��l�kl�l��� kullanarak nesne tak�mlar�n�n
kar��la�t�rmal� �l��lerini belirleyebilir. Ayr�ca, e�er
sa� elinde sekiz ve sol elinde be� bilyas� varsa, her iki elinden
iki�er bilya almas� durumunda sa� elinde hala "daha fazla" bilya
oldu�unu kavrayabilir. Somut i�lem d�nemindeki �ocuklar k���k
say�lar i�in ge�erli kurallar�n b�y�k say�lar i�in de ge�erli
oldu�unu anlar duruma gelmi�lerdir. Ayr�ca, tutarl� ve mant�ksal
aritmetik fonksiyonlara g�re bu say�sal nicelikler �zerindeki
d�n��mlerin etkilerini g�rebilirler.
M�ZAHIN DE�ER�N� ANLAMA

Orta �ocuklukta geli�mekte olan d��nme yetene�inin �rneklerinden


biri �ocuklar�n mizah�n de�erini anlamas�d�r. �u f�kray�
ele alal�m: "Bay Jones bir lokantaya gitti ve ak�am yeme�i
i�in b�t�n bir pizza �smarlad�. Garson pizzay� alt� par�aya m�
yoksa sekiz par�aya m� b�lmesini istedi�ini sordu�unda, Bay
Jones ��yle dedi: Alt�ya b�lerseniz iyi olur. Hi�bir zaman sekiz
par�a yiyemem."

Ni�in, madde korunumunu hen�z elde etmi� birinci s�n�f ��rencileri


bu f�kray� madde korunumunu elde etmemi� birinci s�n�f
��rencilerinden ya da bu yetene�i birka� y�l �nce kazanm� be�inci
s�n�f ��rencilerinden daha komik bulmaktad�rlar. McGhee'ye
(1976) g�re, bunun nedeni bu f�kran�n korunumu kazanm� birinci
s�n�f ��rencileri i�in �ok uygun olan orta d�zeyde bir bili�sel
zorlamaya yol a�mas�d�r.

�ocuklar�n mizah�n� (humor) bir�ok ara�t�rmac�n�n ara�t�rm�


olmas�na kar��n, yaln�zca Paul McGhee mizah geli�imi �zerinde
boylamsal bir �al�ma yapm�t�r. McGhee, Fels Enstit�s�'ndeki
�al�malar�nda �ocuk geli�imi �zerinde s�regelen ara�t�rmalar�n�n
bir b�l�m� olarak olduk�a kapsaml� bir mizah kuram�
�nermi�tir (McGhee, 1979).

McGhee, belirli bir tutars�zl���n (�rne�in, beklenmedik,


acayip, uygunsuz ya da ba�lamd�� bir �ey) genellikle mizaha
temel olu�turdu�u g�r��n� ileri s�rer. Ancak, bir tutars�zl�k kendi
ba��na mizah i�in yetersizdir; �ocuklar durum hakk�nda tutars�zl���
fark edebilecekleri d�zeyde bilgi sahibi olmal� ve
ne�eli bir ruhsal durum i�inde bulunmal�d�rlar. Tutars�z olaylar
�ocuklar i�in komiktir, ��nk� bu olaylar ger�eklikle uyumsuzluk
i�indedir ve �ocuklar bunu bilir. Dolay�s�yla, �ocuklar�n de�erlendirdi�i
mizah t�r� temelde yatan bili�sel geli�imlerine ba�l�d�r.

�� ya��ndaki Paul'un babas� sakal, g�zl�k ve kocaman bir


plastik burun takt���nda �ocuk korktu ve a�lamaya ba�lad�, fakat
dokuz ya��ndaki erkek karde�i i�in babas�n�n durumu son derece
komikti. B�y�k �ocuk somut i�lem d�zeyine ula�m�t� ve babas�n�
�nceki haliyle d��nebiliyordu; dahas�, maskenin onu ger�ekten
de�i�tirmedi�ini de biliyordu.

Mizah belirtileri erkenden g�zlemlenebilir. D�rt ayl�kken


karn�na �fleme gibi dokunsal uyar�m; sekiz ayl�kken bir �eyin
arkas�na saklan�p bak�verme, bir ya��ndayken "incinmi�" parma��na
a�larm� gibi yapan baba bebe�i g�ld�rebilir.

McGhee'ye g�re ger�ek mizah ikinci y�lda ya da d�lem ve


'm� gibi' davranma yetene�ini kazand�ktan sonra ba�lamaktad�r.
Mizah, bili�sel geli�imle ilgili de�i�mez bir evreler s�ras�
i�inde geli�ir.

1. Evre: Nesnelere kar�� tutars�z davran�lar. Bir-iki


ya�lar aras�ndaki bir zamanda y�r�meye yeni ba�layan �ocuklar
bir nesneye sanki ba�ka bir nesneymi� gibi davranmaya ba�larlar.
1 numaral� nesne her nas�lsa 2 numaral� nesneye ait �emalar�n�
uyar�r ve 1 numaran�n 2 numara olmad���n� bilmelerine kar��n,
1 numaraya kar�� 2 numaran�n �emas�yla davran�rlar. Ne�eli
bir ruh haliyle bunu komik bulurlar. �rne�in, on sekiz ayl�k Sally
k�plerinden birini sanki telefonmu� gibi kula��na g�t�rd�, sonra
"telefonu kapatt�" ve g�ld�. Annesi onun ayak parmaklar�n�
"yedi�i" ve "tad�n�" �ok k�t� buldu�u zaman da g�ld�.

2. Evre: Nesnelerin, olaylar�n, insanlar�n tutars�z olarak


adland�r�lmas�. Bu evre genellikle iki ya� dolaylar�nda
ya da �ocuklar biraz s�zc�k da�arc��� geli�tirdikten sonra ba�lar.
Bu evrede en yayg�n mizah t�r� tan�d�k nesnelere, olaylara, insanlara
ve beden b�l�mlerine yanl� adlar takmaktan olu�maktad�r.
�ki bu�uk ya��ndaki bir k�z �ocuk bir konu�a bir Winne-the-
Pooh filmine gitti�ini s�yledi. Konuk, komik olmaya �al�arak,
"Aa, Winnie-the-Pooh bir fil de�il mi?" dedi. �ocuk g�lmekten
kat�ld�.

Birinci ve ikinci evre mizah� bir sonraki evrenin ba�lamas�yla


kaybolmaz; fakat daha incelmi� bi�imlerde onunla kayna��r.

3. Evre: Kavramsal tutars�zl�k. Bu evre ��-d�rt ya�lar


aras�ndaki bir zamanda ba�layabilir ve dilin ve kavramlar�n
geli�mesinden b�y�k �l��de etkilenir. �ocuklar�n kavramsal a��dan
bir �arp�tma olarak alg�lad�klar� bir ger�ekli�in �arp�t�lmas�
bu ya�larda komiktir; buna uygun olarak �ocuklar �z�rl� ve
bi�imsel bozuklu�u olan ki�ilere i�aret edebilir ve g�lebilirler,
��nk� g��l� benmerkezlilikleri onlar�n ba�kalar�n�n duygular�n�
dikkate almalar�n� �nler. Uyakl� s�zc�kler bulmak ve anlams�z
s�zc�kler t�retmek (Billy, pilly, dilly, silly, gilly) bu evrede
b�y�k bir e�lence say�l�r. Konu�an kurba�a ve pastalar� ���ten
canavar gibi kuklalar da �yledir. �ocuklar tuvaletlere ve k�zlarla
o�lanlar aras�ndaki fiziksel farkl�l�klara ili�kin tabu konularda
da mizah bulmaya ba�larlar. B�ylesi konular bir �aka
ba�lam� i�inde gerilimi azaltabilir ve okul �ncesi �ocuklarda
oldu�u gibi daha b�y�klerde de �iddetli g�lmelere yol a�abilir.

4. Evre: �oklu anlamlar ve yeti�kin t�r� mizah�n ba�lamas�.


Bu evre genellikle somut i�lemlerin ve di�er bili�sel becerilerin
daha ince �akalardan zevk almaya izin verdi�i yedi-sekiz
ya�lar dolaylar�nda gelir. Somut i�lem d�nemindeki �ocuklar
belleklerinde iki d��nceyi ayn� anda tutabilirler ve b�ylece
-kullan�lan kavramlar� tan�d�klar� s�rece- �ift ya da �oklu anlamlarla
bir sorunlar� yoktur. �rne�in, sekiz-on ya�lar aras�ndaki
�ocuklar �unu komik bulurlar: "Ayak parma��n� bir yere tak�p k�ran
adam ne yapt�?" Yan�t: "Bir araba �ekicisi �a��rd�." (Storm,
1978). Tekerlemeler ve "tak-tak" sorular� da yayg�n g�lme konular�d�r.
McGhee'ye g�re, 4. evre mizah�, genellikle daha karma��k
ve soyut olmakla birlikte ergenli�e ve yeti�kinli�e de
yay�labilir.

E�er b�t�n �ocuklar mizah�n geli�imsel s�ras�n� izliyorlarsa,


neden baz�lar� di�erlerinden daha fazla mizahtan zevk al�yor
ve mizah yap�yor g�r�nmektedir? McGhee, mizaha yatk�n bebeklerin
ve k���k �ocuklar�n s�cak, onaylay�c� ve koruyucu annelere
sahip olduklar�n� ve �at�madan ve korkudan g�rece uzak olduklar�n�
buldu. Mizah belirtisi g�steren okul �ncesi �ocuklar�n
anneleri hala koruyucu ve onaylay�c� idiler, ama yakla��k ��
ya��ndan sonra �ok az duygusal yak�nl�k g�steriyorlard�. Mizah
duyular� en �ok geli�mi� olan ilkokul �ocuklar�, sorunlar�yla
ba�a��karken annelerinin �ok az yard�mc� oldu�u �at�ma dolu evlerden
ve ailelerden gelme e�ilimindeydiler. McGhee, bulgular�n�n,
mizah�n genellikle zorluklarla ba�a��kmada kullan�ld���n�
savunan psikanalitik g�r�e uygun oldu�unu belirtmektedir.
Profesyonel komedyenlerin ya�am �yk�leri de bu bulgular�
desteklemektedir (Janus, 1975).

McGhee (1979), mizah duygular� y�ksek �ocuklar�n at�lgan


ve sald�rgan olma, ilgi ve tan�nma pe�inde ko�ma, yeti�kin tepkilerine
duyarl� olma, ba�kalar�ndan olumlu tepkiler bekleme
e�iliminde olduklar�n� da buldu. Ayr�ca bu �ocuklar, zeka testlerinde
her zaman y�ksek puanlar almasalar da, erken bir dil geli�imi
de sergilerler. Belki de mizahlar� toplumsal egemenliklerini
kabul edilebilir ve y�ksek d�zeyde �d�llendirilir bir bi�imde
s�rd�rmelerinde onlara yard�mc� olmaktad�r.

�ki etken daha -modeller ve peki�tirme- mizah duyusunun


geli�imini etkilemektedir. E�er bir �ocu�un anababas�, b�y�k anababas�
ve di�er ya�l� ki�iler mizahtan zevk al�rlarsa, �ocuk onlardan
oldu�u kadar radyo ve televizyondan da benzer bir tutumu
kazanma e�ilimindedir. B�y�k olas�l�kla, �ocuklardaki komik
davran�lar ba�kalar� onlar�n �akalar�na g�lerse peki�tirilmektedir.

AHLAK GEL���M�

�ocuklar�n orta �ocukluk d�neminde geli�en yeteneklerine bir


ba�ka �rnek, onlar�n ahlaki ak�ly�r�tmelerinde ve karar verme
g��lerinde g�r�l�r. Sekizinci B�l�m'de tan�t�ld��� gibi, hem Jean
Piaget hem de Lawrence Kohlberg ahlak geli�iminin anla��lmas�na
b�y�k katk�larda bulunmu�tur.

B�L��SEL GEL���M KURAMI

Piaget'nin kuram�. Piaget'nin iki evreli a��klamas� ahlaki


ger�ek�ilik evresi'ndeki i�lem�ncesi �ocuklarla ba�lar. Bu
evrede �ocuklar kurallar�n sabit ve de�i�mez oldu�una inan�rlar,
kurallara kar�� gelmek ka��n�lmaz olarak ceza ile sonu�lan�r;
davran� niyete g�re de�il sonucuna g�re de�erlendirilir. Piaget
�� ve dokuz-on ya�lar aras�ndaki �ocuklar�n b�y�k olas�l�kla bu
evrede olduklar�na inan�r.

�ocuklar, somut i�lem d�neminin daha sonraki b�l�m�nde Piaget'nin


ikinci evresine, yani �zerk ahlak ya da kar��l�kl�l�k
ahlak� evresine girerler. �ocuklar bu evrede art�k ahlak� mutlak
terimlerle g�rmezler, bir eylemin do�ru ya da yanl� oldu�unu
s�ylerken durumsal ve i�sel ki�isel etkenleri dikkate al�rlar. Bu
evredeki �ocuklar art�k kurallar�n de�i�mez oldu�una inanmazlar.
Kurallar�n anla�maya dayand���n� ve yine ayn� s�re�le
de�i�tirilebilece�ini bilirler.

�kinci evredeki �ocuklar ortak cezan�n ka��n�lmaz oldu�una


inanmazlar, buna kar��l�k cezan�n adil ve su�a uygun olmas� gerekti�ine
inan�rlar. Ger�ekten, abart�lm� bir adalet (hak) duygusunun
ya�and��� bir d�nemden ge�ebilirler; �rne�in, e�er bir s�n�f
erken da��l�rsa �b�r b�t�n s�n�flar�n da benzeri bir ayr�cal�ktan
yararlanmas� gerekti�ini d��n�rler. Okul �a�� �ocuklar�
benmerkezlilikleri azald�k�a ba�kalar�n�n haklar�n�n fark�na gitgide
daha fazla var�rlar.
Yak�nlarda yap�lan ara�t�rmalar Piaget'nin ilk bulgular�na
getirdi�i a��klamalar konusunda �nemli ku�kular uyand�rd�.
Nummendal ve Bass (1976) alt�-on bir ya�lar aras�ndaki doksan
alt� orta s�n�f �ocu�un test etti. �lk olarak d�rt �yk� kurgulad�lar,
bu �yk�lerdeki �ocu�un niyeti (ama�l� ya da rastlant�sal) ve �ocu�un
davran��n�n sonu�lar� (k���k ya da b�y�k zarar) sistemli
bi�imde de�i�tiriliyordu. �kinci olarak, bu �yk�leri test edilmekte
olan �ocuklara verdiler ve onlardan �yk�lerdeki kahramanlar�
yarg�lamalar�n� istediler. Ancak, bu ara�t�rmac�lar
�yk� ipu�lar�n�n �ocuklara verili� s�ras�n� d�zenlemede �ok dikkatli
idiler (sonu�lar hakk�ndaki ipu�lar�ndan �nce ya da sonra
niyete ili�kin ipu�lar�). Nummendal ve Bass b�y�k �ocuklarla
k���kler aras�ndaki farklar�n, niyetleri sonu�lardan daha fazla
dikkate almadaki geli�imsel bir e�ilimden �ok, �ocuklar�n karar
verirken iki ya da daha fazla bilgi par�as�n� dikkate alabilme
yeteneklerine dayand���n� buldu. Ba�ka ara�t�rmac�lar ilk ve
orta �ocukluk d�nemlerindeki �ocuklar�n tepkileri �zerinde benzer
y�ntembilimsel etkiler g�zlemlediler (Surber, 1977; Gottlieb,
Taylor ve Ruderman, 1977).

Kohlbergin Kuram�. Kohlberg, �ocuklar�n varsay�msal


ahlaki ikilemlere verdikleri yan�tlar�n alt�nda yatan ak�ly�r�tmeye
dayal� alt� evreli bir kuram �nererek Piaget'nin �al�malar�n�
geni�letti. 1. ve 2. evreler ahlaki ak�ly�r�tmenin gelenek
�ncesi (ahlak �ncesi) d�zeyi'nde bulunur.
Sekizinci B�l�m'de a��kland��� gibi, bu d�zeyin �z�nde yatan
konu d� denetimdir. Bu evrelerdeki �ocuklar ceza tehdidi ya da
�d�ller nedeniyle bir karar al�rlar.

3. ve 4. evreler geleneksel (role uymac�) d�zey'de bulunur.


Bu evredeki �ocuklar ba�kalar�n�n standartlar�n� i�selle�tirmeye
ba�lam�lard�r. Ba�kalar�n�n beklentilerine uymak isterler, bunlar
hem �zde�le�tikleri �zel bireylerdir, hem de genel toplumsal
d�zen kavram�d�r. �ocuklar somut i�lem d��ncesini ba�ar�ncaya
kadar ahlaki ak�ly�r�tmenin bu geleneksel d�zeyine ula�amazlar.
Kohlberg �a�da� Amerikan toplumunda bu d�zeye genellikle
on-on �� ya�lar aras�nda ula��ld���na inanmaktad�r. (Ahlaki
ak�ly�r�tmenin gelenek sonras� d�zey'ine -5. ve 6. evreler- ergenlikte
ve yeti�kinlikte ula��labilir ya da hi�bir zaman
ula��lamaz. Bu d�zeyi 12. B�l�m de tart�aca��z.)

Role uyma ya da "iyi o�lan, cici k�z" evresi olan 3. evrede


�ocuklar ideal kabul edilen davran�lara uymaya �al��rlar. Hem
yeti�kinlerin hem de ya��tlar�n onay ve kabul�n� kazanmak isterler.
Davran�lar� ahlaki a��dan ele al�rken niyetler gitgide
�nem kazan�r. Tipik bir �rnek, on ya��ndaki bir �ocu�un "b�y�k
�ocuklar yapt��� i�in" bakkaldan bir�eyler �almas� ya da "iyi insanlar
b�yle �eyler yapmad��� i�in" �almay� reddetmesidir.

4. evre ahlakta "yasa ve d�zen" evresidir; burada temel


kayg� otoriteye uymak ve kurulu d�zeni koruyup s�rd�rmektir.
Yasalar toplumun iyili�i i�in vard�r ve insanlar�n bar� i�inde
birlikte ya�amas�na yard�mc� olurlar; bu nedenle de sayg�
g�rmelidirler. E�er yasan�n s�z�ne uygunsa davran��n�z�n ahlakl�l���
konusunda kayg�lanman�za gerek yoktur. G�revinizi yapmay� ve
toplumsal d�zeni korumay� g�z� kapal� kabul etmek bu evrenin
�zelli�idir. "Yasa yasad�r ve istisnas� olamaz. Hi� kimse yasan�n
�st�nde de�ildir."

TOPLUMSAL ��RENME KURAMI

Bili�sel geli�im psikologlar�, �ncelikle ahlaki ak�ly�r�tme


ve karar verme �zerinde durduklar� i�in, �ocuklar b�y�d�k�e ahlaki
d��nmenin nas�l de�i�ti�ini ve bu de�i�imleri hangi etkenlerin
etkiledi�i konusunda bilgi toplam�lard�r. Di�er psikologlar
ahlak geli�iminin davran�sal ve duygusal y�nleri �zerinde
odakla�m�lard�r. Toplumsal ��renme kuramc�lar� �ocuklar�n ahlaki
davran�lar�n� etkileyen etkenlerin ve modellerin, anababa
bak�m�ndan, cezan�n, kurallar�n ve nedenlerin varl���n�n ya da
yoklu�unun, otorite fig�rlerinin vb. etkileri �zerinde
yo�unla�m�lard�r. Ahlak geli�iminin duygusal y�nleri di�erleriyle
kar��la�t�r�labilecek oranda bir ara�t�rma ilgisi g�rmemi�tir, ama
empati konusundaki yay�nlar gitgide artmaktad�r (empati 11.
B�l�m'de tart��lm�t�r).

Toplumsal ��renme kuramc�lar�, insanlar�n farkl� ko�ullar


alt�nda farkl� davrand�klar�n� ve eylemlerinin duruma ba�l�
olarak bir evreyi ya da di�erini yans�tabilece�ini ileri s�rerek
Kohlberg'in kuram�n� ele�tirmi�lerdir. Ancak, bili�sel geli�im
psikologlar� daha �ok ahlaki ak�ly�r�tmedeki geli�imsel de�i�imleri
incelemi�ler, buna kar��l�k toplumsal ��renme psikologlar�
ahlaki ve ahlakd�� davran�� etkileyen toplumsal etkenlerle
ilgilenmi�lerdir. Bu etkenler aras�nda model alma, peki�tirme,
ceza ve izin vericilik say�labilir.

Kohlberg'in alt� ahlak evresi

Evrenin i�eri�i

D�zey ve evre: I. D�ZEY: GELENEK �NCES�

1. Evre: Ba��ml� ahlak

Do�ru olan: Ceza ile desteklenmi� kurallar� �i�nemekten


ka��nma, itaat etme, ki�i ve e�yaya fiziksel zarar vermekten
ka��nma.

Do�ruyu yapma nedenleri: Cezadan kurtulma ve otoritelerin


�st�n g�c�.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Benmerkezli bak� a��s�.


Ba�kalar�n�n ��karlar�n� dikkate almaz ya da bunlar�n eylemi
yapan ki�ininkinden farkl� oldu�unu g�rmez; iki bak� a��s�n�
ili�kilendirmez. Eylemler ba�kalar�n�n psikolojik ��karlar�
a��s�ndan de�il, fiziksel olarak d��n�l�r. Otoritenin bak�
a��s�n� kendisininkiyle kar�t�rma.

D�zey ve evre: 2. Evre: Bireyselcilik, ara�sal ama�, de�i�toku�

Do�ru olan: Kurallara yaln�zca birinin yak�n ��kar�na


yarad���nda uyma; kendi ��kar ve gereksinmelerini kar��lamak
i�in eylemde bulunma ve ba�kalar�n�n da ayn�s�n� yapmalar�na
izin verme. Do�ru olan ayn� zamanda adil oland�r, e�it bir
de�i�toku�, bir anla�ma, bir pazarl�kt�r.
Do�ruyu yapma nedenleri: Ba�kalar�n�n da kendi ��karlar�na
sahip oldu�unu kabul etmek zorunda oldu�unuz bir d�nyada ki�inin
kendi gereksinme ve ��karlar�na hizmet etmesi.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Somu bireyselci bak� a��s�.


Herkesin kollad��� kendi ��karlar� oldu�unun ve bunlar�n
�at�t���n�n, b�ylece do�runun (somut bireyselci anlamda)
g�reli oldu�unun fark�nda olma.

D�zey ve evre: II: D�ZEY: GELENEKSEL

3. Evre: Kar��l�kl� ki�ileraras� beklentiler, ili�kiler ve


ki�ileraras� uyma

Do�ru olan: Size yak�n insanlar�n beklentisine ya da o�ul,


erkek karde�, arkada� vb. olarak sizin rol�n�zdeki insanlar�n
genel olarak beklentisine uyma. "�yi olma" �nemlidir ve iyi
g�d�lere sahip olma, ba�kalar� i�in kayg� duydu�unu g�sterme
anlam�na gelir. G�ven, ba�l�l�k, sayg� ve iyilik gibi kar��l�kl�
ili�kileri s�rd�rme anlam�na da gelir.

Do�ruyu yapma nedenleri: Kendiniz ve ba�kalar�n�n g�z�nde iyi


bir ki�i olma gereksinmesi. Ba�kalar�na ilgi g�stermeniz. Alt�n
Kural'a inanma. Kal�pyarg�sal iyi davran�� destekleyen
kurallar� ve otoriteyi s�rd�rme iste�i.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: ba�ka bireylerle ili�ki i�indeki


bireyin bak� a��s�. Bireysel ��karlardan �nce gelen payla��lm�
duygular�n, anla�malar�n ve beklentilerin fark�ndad�r. Kendini
ba�kas�n�n yerine koyarak somut Alt�n Kural arac�l���yla bak�
a��lar�n� ili�kilendirir. Hen�z genelle�tirilmi� sistem bak�
a��s�n� dikkate almaz.

D�zey ve evre: 4. Evre: Toplumsal sistem ve vicdan

Do�ru olan: Kabul edilmi� g�ncel g�revleri yerine getirme.


Yasalara, di�er de�i�mez toplumsal g�revlerle �al�t�klar� u�
durumlar d��nda, uyulur. Do�ru ayn� zamanda topluma, gruba ya
da kuruma katk�da bulunmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: Bir b�t�n olarak kurumun s�reklili�ini


sa�lamak, "herkes yaparsa ben niye yapmayay�m" mant���ya sistemde
do�abilecek bozulmadan sak�nmak, ya da ki�inin tan�mlanm�
sorumluluklar� yerine getirmesi i�in vicdan�n emri (Kurallara
otorite ve inan� a��s�ndan 3. Evre ile kolayca kar�t�r�labilir).

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumun bak� a��s�n� ki�ileraras�


anla�malardan ya da g�d�lerden ay�r�r. Rolleri ve kurallar�
tan�mlayan sistemin bak� a��s�n� benimser. Bireysel ili�kileri
sistemdeki yeri do�rultusunda ele al�r.

D�zey ve evre: III. D�ZEY: GELENEK SONRASI YA DA �LKEL�

5. Evre: Toplumsal s�zle�me ya da yararl�l�k ve bireysel haklar

Do�ru olan: �nsanlar�n de�i�ik de�erlere ve kan�lara sahip


oldu�unun, de�erlerin ve kurallar�n �o�unun grubunuza g�reli
oldu�unun fark�nda olma. ancak, bu g�reli kurallara genellikle
tarafs�zl�k u�runa ve toplumsal s�zle�me olduklar� i�in uyulur.
Fakat ya�am ve �zg�rl�k gibi g�reli olmayan baz� de�erler ve
haklar her toplumda ve �o�unluk g�r�� ne olursa olsun ge�erli
olmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: B�t�n insanlar�n haklar�n�n korunmas�


ve herkesin refah� i�in ki�inin yasa yapmak ve yasalara uymak
y�n�ndeki toplumsal s�zle�mesi nedeniyle yasaya kar�� bir
y�k�ml�l�k duygusu. Aileye, arkada�l��a, g�vene ve i�
y�k�ml�l�klerine, �zg�rce girilmi� bir s�zle�mesel vaat
duygusu. Yasalar�n ve g�revlerin ak�lc� bir genel yararl�l�k
hesab�na dayanmas�na �zen g�sterme. "En b�y�k iyi en fazla ki�i
i�in."

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Topluma �ncelik veren bak� a��s�.


Ak�lc� bir bireyin toplumsal ba�lanma ve s�zle�melere �ncelik
veren de�erlerin ve haklar�n fark�nda olan bak� a��s�. Bak�
a��lar�n� anla�ma, s�zle�me, nesnel yans�zl�k ve gerekli s�re�lerin
resmi mekanizmas�yla b�t�nle�tirir. Ahlaki ve yasal bak� a��lar�n�
dikkate al�r; bunlar�n bazen �at�aca��n� bilir ve bunlar�
b�t�nle�tirmeyi g�� bulur.

D�zey ve evre: 6. Evre: Evrensel ahlak ilkeleri

Do�ru olan: Kendi se�ti�i ahlak ilkelerini izler. �zel yasalar


ya da toplumsal anla�malar genellikle b�yle ilkelere dayand�klar�
i�in ge�erlidir. Yasalar bu ilkeleri �i�nedi�inde ki�i ilkeye
g�re davran�r. �lkeler evrensel adalet ilkeleridir: �nsan
haklar�n�n e�itli�i ve bireysel ki�iler olarak insanlar�n onuruna
sayg�.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumsal d�zenlemelerin t�retildi�i


bir ahlak g�r��n�n bak� a��s�. Bak� a��s�, ahlak�n do�as�n� ya da
ki�ilerin kendi i�lerinde sonlu oldu�unu ve b�yle i�lem g�rmeleri
gerekti�i ger�e�ini bilen her ak�lc� bireyin bak� a��s�d�r.

Kaynak: Laurence Kohlberg, "Moral Stages and Moralization", T.


Lickona (yay.) Moral Development and Behavior, Holt, Rinehart
ve Winston, 1976.

Fiziksel ceza ve bili�sel yap�land�rna konusundaki deneyler.


Toplumsal ��renme bak� a��s�yla y�r�t�lm� �nemli
say�da ara�t�rma vard�r. Hayvanlar �zerinde yap�lan �al�malara
g�re, ceza ne kadar ac� verici olur ve ne kadar �abuk uygulan�rsa
yasaklanm� davran�� ketlemedeki etkisi o kadar b�y�k
olmaktad�r (Cheyne ve Walters, 1970). �ocuklar �zerinde yap�lan
ara�t�rmalar benzer sonu�lar vermi�tir; fakat cezay� uygulayan�n
�zellikleri, �ocuklara yak�nl�klar�, cezan�n s�kl���, ba�lam�
ve tutarl�l��� gibi bir�ok ba�ka etken de �nemli g�r�nmektedir
(Jagialski, 1977). Yumu�ak, gecikmi� ceza, yaln�zca �ocuklara
ni�in yasaklanm� davran�a girmemeleri gerekti�i anlat�l�rsa
e�it derecede etkili olmaktad�r (Parke, 1977). Bir neden
g�stermeye bili�sel yap�land�rma ad� verilir.

Bili�sel yap�land�rman�n (yasak i�in neden g�sterme) e�lik


etti�i yumu�ak, gecikmi� cezan�n bile etkili oldu�unu g�ren
ara�t�rmac�lar, ac�n�n �ocuklar�n dikkatini �ekmeye, neden g�stermenin
ise davran� �zerinde bili�sel (i�sel) denetim geli�tirmelerine
yard�m etti�ini varsayd�lar (Cheyne ve Walters, 1970). Parke
(1969) bili�sel yap�land�rman�n (ak�l y�r�tme) gecikmi� ceza ile
davran� aras�nda bir k�pr� kurdu�unu belirtmektedir.

Cezan�n �ocuklarda bir korku ya da kayg� tepkisine neden


oldu�u ve �ocuklar belirli bir eylem yapt���nda uygulan�rsa bili�sel
olarak bu eyleme ba�land��� varsay�lmaktad�r. Cezan�n
�iddeti artt�k�a �ocuklar�n olumsuz duygusal tepkilerinin �iddeti
ve cezaland�r�lan davran�tan ka��nmalar� da artar. Dahas�,
e�er ceza erken gelirse, yani yasaklanan eylem ba�lar ba�lamaz
gelirse bir �rk�tme etkisi yapmaktad�r; bu etki duygusal tepkileri,
davran�a g�t�ren d��ncelerin ve eylemlerin bile kayg� tepkisine
ba�land��� bir noktaya kadar artt�rabilir (Cheyne, 1971a,
Cheyne ve Walters, 1970).

�iddetli oldu�unda ve erken uyguland���nda cezan�n beklendi�i


kadar etkili olmad��� g�r�lmektedir; bunun nedeni cezan�n
d��nceyi kar�t�racak kadar duygusal olarak �ok fazla alt�st
edici olmas� olabilir. Cheyne (1971b), tek ba��na bili�sel
yap�land�rman�n �iddetli erken ceza kadar etkili oldu�unu, fakat
�ocuklar�n kalp at� h�zlar�ndaki de�i�melerin ceza alt�nda anlaml�
�l��de daha fazla duygusal tepkiye i�aret etti�ini bulmu�tur.
Bu bulgu ara�t�rmac�lar� bu iki ko�ulda iki farkl� denetim
kayna��n�n bulundu�u inanc�na g�t�rmektedir: Heyecansal
denetim ve bili�sel denetim (Cheyne ve Walters, 1969; Cheyne,
1971 b). Uzun d�nemde en etkilisi ve istenir olan� bili�sel denetimdir,
��nk� d�sal sonu�lardan �ok i�sel ak�ly�r�tme �zerine kuruludur.
Dahas�, ceza �ocuklarda daha fazla genellenmi� ketlenme'ye
yol a�makta, bu y�zden de �ocuklar cezaland�r�ld�klar� davran�
kadar di�er davran�lardan da ka��nmaya ba�lamaktad�rlar.
Lavoie (1973) bunun �ocuklar�n duygusal olarak alt�st olmalar�ndan
ve ne yapmamalar� gerekti�ini tam olarak bilmemelerinden
kaynakland���n� d��nmektedir. Bili�sel yap�land�rma
�ocuklar�n uygun davran�� uygun olmayandan ay�rt etmelerinde
yard�mc� olmaktad�r.

Lavoie (1974), farkl� t�rden bili�sel yap�land�rman�n �ocuklarda


istenmeyen davran�� nas�l ketledi�ini ara�t�rd�. D�rt farkl�
gruba bir oyuncakla oynamalar�n�n yasaklanmas�na ili�kin
d�rt farkl� neden g�sterdi. (1) Sonu� oda�� ho� olmayan sonu�lar�
vurgulad�. (2) Niyet oda�� oyuncakla oynama niyetinin yanl�l���
�zerinde yo�unla�t�. (3) Ki�i-y�nelimli odak di�er bir ki�i
�zerindeki istenmeyen etkiyi vurgulad�. (4) Nesne-y�nelimli
odak oyuncak �zerindeki k�t� etkiye i�aret etti. Niyetler �zerinde
de odakla�an ki�i-y�nelimli nedenin verildi�i �ocuklar en az
itaatsizlik edenlerdi.

B�t�n bu �al�malar �ocuklar�n al��lm� �evrelerinde de�il


de laboratuvarda yap�lm� olmakta birlikte, ceza konusundaki
sonu�lara kar�� bili�sel yap�land�rma konusundaki sonu�lar ilgin�tir.
Bunlar, okul �a��ndaki �ocuklar� nas�l disipline sokacaklar�na
karar verirken anababalara ve ��retmenlere yard�mc� olmal�d�r.

AHLAK GEL���M�N� KOLAYLA�TIRMADA B�L��SEL B�R YAKLA�IM

Daha �nce disiplini �ocuklar�n davran��n� etkileme y�n�nde


ama�l� bir giri�im olarak tan�mlad�k. Anababalar�n neyin kabul
edilebilir ya da kabul edilemez oldu�una, neyin peki�tirilece�ine
ya da cezaland�r�laca��na karar verdikleri yakla��mlardan
farkl� olarak, bili�sel yakla��m �ocuklar� davran�lar�
hakk�nda d��nmeye, davran�lar�n� de�erlendirmeye, do�ru ve
yanl��n ne oldu�una kendi kendilerine karar vermeye �zendirir.

Bili�sel bir yakla��m, anababalar�n ya da ��retmenlerin,


�ocuklar� davran�lar�n�n ya da tutumlar�n�n hakl� olup olmad���n�
ve bunun nedenlerini d��nmeye uyarabilecekleri her t�rl�
yolu i�erir. Bu, �ocuklar�n davran�lar�n�n yararl�l�k ya da
uygunlu�una karar vermelerinde ve sonu�lar�n� anlamalar�nda
yard�mc� olmay� i�erebilir. Dolay�s�yla, disipline bili�sel bir
yakla��m�n ahlak geli�imi i�in do�urgular� vard�r.

Belki de bu yakla��m�n en �nemli y�n�, �ocuklar�n zihin geli�imi


d�zeylerinin dikkate al�nmas�d�r. Yeti�kinler �ocuklardan
yeteneklerinin �st�nde bir ak�ly�r�tme beklememeli ya da
bunu onlara sunmamal�d�rlar. �ocuklar�n anlayabilmesi gereklidir
ve bunu yapt�klar�ndan emin olmak i�in onlardan geribildirim
al�nmal�d�r. �ocuklar ak�ly�r�tme s�recine ne kadar �ok girerlerse
o kadar iyidir.

Burada bili�sel yakla��mlar� �ocuklar�n�n anlay�� i�in uygun


olmayan bir d�zeyde olan bir anababa �rne�i verilmektedir.
Be� ya��ndaki Polly kahvalt�l�k gevre�i masan�n �st�ne d�k�p
da��tt� ve kahvalt�dan sonra gevrek kutusunu kapatmad�. Bir
sabah annesi Polly'nin gevrekleri ni�in masaya ve yerlere d�kmemesi
ve ni�in kutuyu mutlaka kapatmas� gerekti�ini b�t�n
ayr�nt�lar�yla anlatt�. Bu dersten sonra, k�z�na ertesi sabah
kahvalt�da ne yapaca��n� sordu. Polly "tost yiyece�im" yan�t�n�
verdi. Annenin uzun uzad�ya ak�ly�r�tmesi bili�sel bir teknikten
�ok bir ceza i�levi g�rm�t�.

Bili�sel bir yakla��m �ocuklar zihinsel olarak geli�tik�e gitgide


daha fazla etkili olmakla birlikte, belirli bir d�zeyde okul
�ncesi �ocuklara bile uygulanabilir. �rne�in, d�rt ya��ndaki Preston
bir "deney" olarak kediyi bodrumdaki yedek buzdolab�na
koydu. Onu orada b�rakmaya niyeti olmamas�na kar��n, kediyi
bozdolab�nda unuttu. Ertesi sabah kahvalt�da annesi bir s�redir
kediyi g�rmedi�ini s�yledi. Preston'un g�zleri yerinden oynad�
ve �ocuk hemen a�a��ya ko�arak kediyi d�ar�ya ��kard�. Annesi
onu izledi. Annesi, Preston'un yanl� bir �ey yapt���n� bildi�ini,
ama bunu kas�tl� olarak yapmad���n� s�yleyebilirdi. Onu tokatlamak
yerine, anlayabilece�i bir d�zeyde, kedilerin de duygular�
oldu�unu, ac� duyabileceklerini, soluk almak i�in havaya
gereksinimleri oldu�unu a��klad� ve bu a��klamay� �ocu�un kedinin
durumunda olsayd� neler hissedebilece�i ile ili�kilendirdi.
Preston geli�imsel olarak bu bili�sel yakla��m� kavramaya kesinlikle
haz�rd�. B�y�m� g�zlerle dinlemesi ilgisini ve anlay��n�
g�steriyordu.

Preston �imdi yedi ya��ndad�r ve o zamandan beri hayvanlara


�ok iyi davranmaktad�r. Hayvanlara kar�� davran�� b�y�k
olas�l�kla ceza korkusundan de�il, onlar�n da duygular� oldu�u
ve k�t� muamele g�rmemeleri gerekti�i konusunda geli�tirdi�i
anlay�tan etkilenmi�tir.

Bili�sel bir yakla��m �ocuklara neden belirli davran�lar�n


yard�mc�, zararl�, ahlaki ya da ahlakd�� oldu�unu anlayabilmeleri
i�in nedenler g�stermeyi i�erebilir. Davran�lar�n iyi ve
k�t� y�nlerini, se�enekleri ve sonu�lar� tart�may� i�erebilir.
�ocuklar zihinsel olarak geli�tik�e, nedenleri, se�enekleri, sonu�lar�
ve uzla�malar� d��nmede, tart�mada, g�r� bildirmede gitgide
daha yetenekli olurlar ve onlar�n bu d��nme yollar�n� denemelerine
olanak tan�nmal�d�r.

�deal olarak, anababa olmak derece derece artan bir �zg�rl�k


vermeyi i�erir. �ocuklar geli�tik�e, davran�lar� ve kararlar�
i�in sorumluluk almalar�na gitgide daha fazla f�rsat verilmelidir
(Mussen ve Eisenberg Berg, 1977). Bunu yapmak, �ocuklar�
i�in en iyinin ne oldu�unu bildiklerini d��nen ve onlar� ba��ml�
tutma gereksinimini duyan anababalar ve ��retmenler i�in g��
olabilir. Fakat �ocuklar eninde sonunda kendi kararlar�n� alabilme
ve ya�amlar�n� y�netebilme yetene�ini kazanmak zorundad�rlar.
Bu temel beceriler bir gecede ��renilemez. Yava� yava�
artan sorumluluklar bu becerileri geli�tirmeleri y�n�nde �ocuklardan
ger�ek�i ve s�rekli istemler bekler. Mischel ve Mischel
(1977), �ocuklara k���k karde�lerin ve hayvanlar�n bak�m� gibi
ba�kalar�n�n iyili�i i�in g�rev ve sorumluluklar y�kleyen k�lt�rlerde
�ocuklar�n daha �zgeci davrand�klar�na i�aret etmektedir.

Bir dizi yazar ahlaki d��ncenin geli�imi i�in bili�sel yap�land�rmadan


ba�ka bili�sel disiplin teknikleri �nermi� ve
ara�t�rm�t�r. Bunlar aras�nda Hoffman'�n (1970) t�mevar�m
teknikleri diye adland�rd��� teknikler vard�r. Bunlar, anababalar
taraf�ndan �ocuklar�n�n ni�in baz� t�r davran�lar�n do�ru,
di�erlerinin yanl� oldu�unu anlamalar�na yard�mc� olmak i�in
kullan�lan �e�itli y�ntemleri i�erirler. Mussen ve Eisenberg-Berg
(1977), t�mevar�m kullanan anababalar�n, �ocuklar�n�n yapt�klar�n�n
toplumsal do�urgular�n� anlamalar�na ve ba�kalar�n�n
iyili�ini d��nmede onlara model olurken �ocuklar�n�n empatik
fark�ndal�klar�n� g��lendirmelerine yard�mc� olduklar�na i�aret
etmektedirler. B�yle rehberlik edilen �ocuklar ya��tlar� aras�nda
ba�kalar�na ilgi g�steren, ba�kalar�n�n gereksinmelerine duyarl�,
ya��tlar�na yard�mc�, c�mert, �ekerlemeleri ve oyuncaklar�
payla�maya g�n�ll� bireyler olarak bilinirler (Mussen ve
Eisenberg-Berg, 1977).

Kohlberg (1977) ahlaki ak�ly�r�tmenin geli�imini kolayla�t�ran


�� t�mevar�m y�ntemi betimlemektedir. Bunlardan biri rol
alma i�in f�rsatt�r. Genel olarak, bir bireyin toplumsal gruba ya
da k�lt�re kat�l�m� ne kadar geni�se rol alma f�rsatlar� da o kadar
fazla olacakt�r; rol alma ki�inin kendisini bilin�li olarak bir
ba�kas�n�n yerine koymas� demektir. Fakat rol alma yetene�i
kendi ba��na ahlaki d��nmede ilerlemeyi g�venceye almaz; ki�i
ba�kalar�n� anlamay� �zgeci ama�lar i�in oldu�u kadar bencil
ama�lar i�in de kullanabilir.

Kohlberg, bir �ocu�un �evresine ahlaki atmosfer'i a��s�ndan


dikkatle bak�lmas� gerekti�ini belirtmektedir. �rne�in, yetim
yurtlar� ve tutukevleri yetimlere ve tutuklulara daha y�ksek bir
geli�im d�zeyinden ��renebilecekleri ya da g�zlemleyebilecekleri
bir �evre sa�lamazlar genellikle; ��nk� bu kurumlar�n kendileri
1. ya da 2. evrede i�lev g�r�rler (Kohlberg, 1979). Dolay�s�yla,
�unu sorabiliriz: "Bir �ocu�un evi hangi ahlak geli�imi evresindedir?
Ya okulu? S�n�f�?"
Son olarak, �ocuklar bili�sel-ahlaki �at�ma deneyimi ile
kar��la�t�r�lmal�d�r. Kohlberg, �ocuklar�n ahlaki ak�ly�r�tmelerinde
�eli�kilere yol a�an durumlarla kar��la�man�n ahlaki
ak�ly�r�tme yetene�inde ilerlemeler sa�layabilece�ini vurgulamaktad�r.
Okullarda bir ahlaki tart�ma program� olu�turan
Blatt ve Kohlberg'in (1979) elde etti�i sonu�lar bunu desteklemektedir.
Anababalar� evde de�erler ve ahlaki sorunlar hakk�nda
konu�an �ocuklar en b�y�k katk�y� yapmaktad�rlar.

AKADEM�K KONULAR

Orta �ocukluk d�neminde okul �ok �nemli bir rol oynad���


i�in, ��rencilerle ve onlar�n bili�sel i�levleriyle ilgili sorunlar�n
fark�nda olmak �nem kazanmaktad�r. Bu ya�taki �ocuklar�n �o�unun
somut i�lem d�neminde olmas�na kar��n, akademik ba�ar�y�
etkileyen �nemli farkl�l�klar vard�r. Psikologlar, hem �ocuklar�n
okulla ilgili g�revlere yakla��m bi�imlerini, hem de bu �abalar�n
sonu�lar�n� ara�t�rm�lard�r.

Zeka ve ba�ar� testleri gibi sonu� �l��mleri okullu �ocuklarda


geni� bir dizi yetene�in bulundu�unu g�stermektedir. Bu testlerde
iyi olan ��renciler "akademik avantajl�lar" olarak tan�n�rken,
zay�f olanlar "geri" ya da "g�� ��renenler" olarak adland�r�lmaktad�r.
Okullarda �ocuklar�n akademik g�revleri yapmada
ve ��zmede kulland�klar� geni� bir dizi y�ntemin bulundu�u ortaya
konmu�tur. Y�ntemlerle ilgili �al�malar �ocuklar aras�ndaki
�slup farkl�l�klar� �zerinde odakla�m�t�r. Bu b�l�mde okuldaki
��renmeyi etkileyen �slubu ve zihinsel farkl�l�klar� tart�aca��z.

B�L��SEL �SLUP

Bireysel olarak �ocuklar�n bilgileri kendi �zg�l alg�lama,


i�leme ve an�msama yollar� vard�r. Bunlar, �ocuklar�n edimde
bulunma (performans) kapasitelerinin �l��ld��� yetenek farkl�l�klar�
de�ildir. Daha �ok, d��nme tarz� (manner) ve bi�imi
(form) ile ilgili farkl�l�klard�r (Sigel ve Brodzinsky, 1977).
Ara�t�rmac�lar�n bu farkl�l�klar� ara�t�rmaya giri�tikleri yollardan
biri, bir bireyin bili�sel �slup'unu betimlemek ve de�erlendirmektir;
bili�sel �slup �ocuklar�n bireysel olarak zihinsel bir g�reve
yakla��m tarzlar�d�r.

Ara�t�rmac�lar bir�ok bili�sel �slup saptam�lard�r.


En �ok ara�t�r�lan bili�sel �sluplardan biri bazen
kavramsal tempo olarak da adland�r�lan bili�sel tempo'dur;
bili�sel tempo ya i�tepisel (impulsive) ya da d��nceli (reflective)
olabilir (Kagen, 1966). Bir problemi ��zerken i�tepisel �ocuklar
�abuk yan�t verir ve bir�ok yanl� yaparlar. D��nceli
�ocuklar ise daha uzun bir s�re harcar, ama �ok daha az yanl�
yaparlar. �ocuklar�n i�tepisel bir �sluba m�, yoksa d��nceli bir
�sluba m� sahip olduklar�n� belirlemek i�in yayg�n olarak Tan�d�k
�ekilleri E�le�tirme Testi (Matching Familiar Figures
Test) kullan�l�r. Bu test alt� benzer �ekilden
hangisinin bir �rne�in tam kopyas� oldu�unu bulmaya dayan�r.
McCluskey ve Wright (1975) bu testi al�rken �ocuklar�n g�z hareketlerini
kaydettiler. D��nceli �ocuklar�n �zel par�alar� kar��la�t�rarak
ve olas� yan�tlar� de�erlendirerek �rnek ile alt� �eklin
herbiri aras�nda gidip geldiklerini buldular. ��tepisel olanlar
daha az kar��la�t�rma yapmakta ve bazen �ekillerden birini
bile g�zden ge�irmemektedirler.

Bili�sel �sluplar

Bili�sel �slup boyutu - Boyutun do�as�

Bili�sel tempo: D��ncelilik/i�tepisellik - �ok az hata olas�l���yla


yava� tepki g�sterme ya da y�ksek hata olas�l���yla h�zl� tepki g�sterme
e�ilimi.

Alandan ba��ms�zl�k/alana ba��ml�l�k - �ekilleri zeminlerinden ayr�


olarak alg�lama yetene�i; bilgi i�lemeyi etkin ve analitik ya da edilgin
ve t�mel bi�imde kullanma e�ilimini i�erir.

Tarama/odakla�ma - Par�alar �zerinde yo�unla��rken geni� ya da dar


dikkati kullanma.

Kategorileme geni�li�i - Kavramlar� kategorilere ay�rmada geni�


i�eriklili�in (i�erme) ya da dar i�eriklili�in (d�lama) ye�lenmesi.

Kavramla�t�rma �sluplar� - Analitik ya da analitik-olmayan kategorileme


stratejilerini ye�leme.

Bili�sel karma��kl�k/yal�nl�k - D�nyay� �ok-boyutlu ya da yal�n


bi�imlerde yorumlama e�ilimi

D�zle�tirme/keskinle�tirme - Belirgin imgelerin ya da ayr�mla�mam�


izlenimlerin bellekte tutulmas�nda de�i�kenlik

S�k� alan kontrol�/esnek ala kontrol� - Dikkatinin da��lmas�na,


zihninin ba�ka y�ne �ekilmesine duyarl� olma.

Ger�ek�i olmayan deneyimlere ho�g�r� - Do�ru oldu�u bilinenle


�eli�kili alg�lar� kabul etmeye isteklilik

Riske girme/ihtiyatl� olma - Y�ksek riski-y�ksek kazanc� ya da


d��k riski-d��k kazanc� ye�leme.

G�rsel alg�/duyusal alg� - G�rsel girdiyle ya da kinetik duyusal


girdiyle u�ra�may� ye�leme

Kaynak: Ausburn ve Ausburn, 1978.

��tepisel �ocuklar �abuk yan�t vermeye kararl� iken, d��nceli


olanlar do�ruluk �zerinde odakla��yor g�r�nebilirler. Ancak,
g�z hareketleri ara�t�rmalar� d��nceli �ocuklar�n sadece daha
uzun s�ren daha etkili y�ntemler kulland�klar�na i�aret etmektedir.
Okul �ncesi k�zlarda o�lanlarda oldu�undan daha erken
d��ncelilik bulundu�una ili�kin baz� kan�tlar olmakla birlikte,
genellikle b�t�n �ocuklar b�y�d�k�e daha d��nceli olma
e�ilimindedirler (Messer, 1976).

Bili�sel tempo ki�ilikle ili�kili g�r�nmektedir. Messer ve


Brodzinsky (1979) i�tepisel �ocuklar�n birazc�k sald�rgan ve
kendilerini denetleme yeteneklerinin daha zay�f oldu�unu buldular.
Black ve arkada�lar� (1974) orta s�n�f �ocuklarda i�tepiselli�in
korku, ketlenme ve yeterlik konusundaki kayg� ile ba�lant�l�
oldu�unu bildirdiler. Gene de, ba�ka ara�t�rmalar d��nceli �ocuklar�n
da kayg�l� olabilece�ine i�aret etmektedir; ancak, i�tepisellerin
genelle�tirilmi� kayg�lar�n�n tersine, d��ncelilerin
kayg�lar� daha �ok ��zebileceklerini d��nd�kleri g�revlere y�neliktir
(Kagan ve Messer, 1975).

D��nceli okul �ncesi �ocuklar anas�n�f� d�zeyine geldiklerinde


say� ve miktar korunumunu ba�arma e�ilimindedirler, oysa
i�tepiseller bunu ba�aramazlar (Bartis ve Ford, 1977). �kinci s�n�fta
d��nceliler bili�sel tempolar�n� duruma uydurabilirler,
ama i�tepiseller bunu yapamazlar. �yle g�r�n�yor ki, d��nceli
�ocuklar bili�sel ve akademik g�revlerde, �zellikle belirsiz ve
bulan�k olanlarda daha ba�ar�l�d�rlar (Sigel ve Brodzinsky,
1977).

B�yle bulgular nedeniyle, i�tepisel �ocuklar�, problem ��zmelerinde


ve akademik �al�malar�nda daha d��nceli olmalar�
i�in e�itimden ge�irme y�n�nde bir dizi giri�imde bulunulmu�tur.
Messer (1976) bu �abalar� g�zden ge�irdi ve i�tepisel �ocuklar� �zel
tarama stratejileri ile e�itmenin en ba�ar�l� yol oldu�unu buldu.

Anababalar ve ��retmenler, ayn� ya�lardaki �ocuklar�n ortak


bir�ok genel geli�im �zellikleri olsa da, bu �ocuklar�n �nemli
bireysel farkl�l�klar�n�n da bulundu�unu unutmamal�d�rlar. �ocuklar�n
akademik g�revlere yakla�mada farkl� yollar izlediklerinin
bilincinde olmak, ��retmenlere, yapt�klar� ��retimi ��rencilerinin
tercih edilen bili�sel �sluplar�na g�re ayarlamalar�
olana��n� sa�lar. Okul g�revlerini belirli bilgi i�leme �sluplar�n�n
g�c� ile e�le�tirmeye daha fazla duyarl�l�k g�stermek, �ocuklara
daha ba�ar�l� ��renme deneyimleri sa�layabilir.

ZEKA

�ocuklar aras�ndaki bili� farkl�l�klar�n� ele almada bir


ba�ka yakla��m onlar�n zeka'lar�n� de�erlendirmektir. Bu, genellikle
belirli t�rde ilgi, ak�ly�r�tme ya da bellek gerektiren
testlerle yap�l�r. Bir �ocu�un b�yle bir testten elde etti�i puan�n
zihinsel g�c� g�stermesi beklenir ve bu puan �ocu�un ayn� genel
d�zeyde i�lev g�r�p g�rmedi�ini belirlemek i�in ayn� ya�taki
di�er �ocuklar�n puanlar�yla kar��la�t�r�labilir.

Psikologlar zekan�n tan�m� �zerinde ne �imdi anla�maktad�rlar,


ne de hi�bir zaman anla�abileceklerdir. Kimileri zekay�
do�u�tan belirlenmi� genel bir bili�sel gizilg�� sayarlar. Ba�kalar�
zekay� olduk�a karma��k bir alg�, bellek, de�erlendirici d��nme,
yak�nsak ve �raksak d��nme, tan�ma vb. bile�imi olarak
g�r�rler, ama bu de�i�ik yeteneklerin neler oldu�u konusunda
anla�amazlar.

Zeka genel yetenek olarak tan�mland���nda, birbirine ba��ml�


becerileri �l�meyi ama�layan testler geli�tirildi. E�er zekan�n
de�i�ik bir dizi beceriden olu�tu�u d��n�l�rse, her beceriyi
ba��ms�z olarak �l�en maddeler (items) se�ilir. Her iki durumda
da test, geni� evreni temsil edebilen bir �ocuk �rneklem grubuna
uygulanarak standardize edilir. Her ya� d�zeyinin ortalama
performans� bulunur ve bu belirli bir �ocu�un yetenek a��s�ndan
bunun alt�nda m�, �st�nde mi, yoksa ortalama m� oldu�unu belirlemede
kullan�labilir.
B�yle testlerin k�keni bu y�zy�l�n ba�lar�na kadar gitmektedir;
ilk �al�malar, Frans�z h�k�meti, psikolog Alfred Binet ve
Theophile Simon'dan �zel e�itim g�rebilmeleri i�in gerili�i olan
�ocuklar� belirlemede kullan�lacak bir yol bulmalar�n� istedi�i
zaman ba�lad�. Binet ve Simon farkl� ya�lardaki genel zihin yeteneklerini
ve ��renmeyi �l�t���ne inand�klar� test maddelerini
geli�tirdiler. �ok say�da �ocu�a uygulad�ktan sonra okulda ba�ar�l�
olanlarla olmayanlar aras�nda ay�r�m yapamayan sorular�
��kard�lar. Her ya� d�zeyi i�in ortalama puanlar� da hesaplad�lar
ve her ya� grubunca tipik olarak ��z�len test maddelerini
belirlediler. �abalar�n�n sonucu Binet-Simon �l�e�i oldu. Stanford
�niversitesi'nden Lewis Terman 1916 y�l�nda Binet-Simon
�l�e�i'ni Amerika Birle�ik Devletleri'nde kullan�lmak �zere
g�zden ge�irdi, b�ylece ilk temel Amerikan Zeka Testi ortaya
��kt�. Test zaman zaman de�i�iklikler ge�irdi, ama Stanford
Binet Zeka �l�e�i ad�yla hala yayg�n olarak kullan�lmaktad�r.

Terman'�n �al�malar�ndan bu yana ba�ka t�r zeka testleri


de geli�tirildi. David Wechsler s�zel ve edimsel yetenekleri
ay�rmak �zere bir test geli�tirdi. �ocuklar ��in Wechsler Zeka
�l�e�i (k�saca WISC) genel bilgi, kavrama ve s�zc�k da�arc���
sorular� arac�l���yla s�zel becerileri �l�er. Performans �l�e�i,
�yk� resimlerini do�ru s�rayla d�zenleme, bildik nesnelerin karton
yap-bozlar�n� birle�tirme, resimlerde eksik par�alar� bulma gibi
g�revlerden olu�ur.

Stanford-Binet gibi Wechsler de bireysel olarak uygulan�r.


Bu zaman al�c� ve pahal� bir i�lem olmakla birlikte, bu testlerin
yanda�lar� bu i�lemin daha kesin de�erlendirmeler sa�lad���na
inanmaktad�rlar. �te yandan, ��renci gruplar�na verilebilecek
"ka��t-kalem" zeka testleri de geli�tirilmi�tir. �rne�in Otis-Lennon
Zihinsel Yetenek Testi ve Lorge-Thorndike �ok Y�nl�
Test Bataryas� s�kl�kla kullan�lan iki zeka testidir.

Zekay� �l�meye ilgi artt�k�a birtak�m yazarlar baz� etnik


ve �rksal gruplar�n ortalama zeka b�l�m� (ZB) puanlar�n�n
di�erlerindekinden daha d��k oldu�una i�aret ettiler. Y�ksek
puan alan gruplar�n kal�tsal olarak m� daha zeki olduklar�,
yoksa farkl�l�klardan e�itsel ve di�er �evresel avantajlar�n m�
sorumlu oldu�u konusunda �iddetli tart�malar yap�ld�.

ZEKA �L��M�NDE YANLILIK

Baz� psikologlar zeka b�l�m� (ZB) puanlar�ndaki etnik farkl�l�klar�n


b�y�k �l��de �o�unlu�un k�lt�rel g�r��n� temsil eden
test yap�mc�lar�n�n yanl�l���ndan kaynakland���n� d��nd�ler.
Onlara g�re zeka testleri Anglo-Sakson diline, de�erlerine, k�lt�r�ne
inan� ve ��rencilerin bu siyasal g�r�e uyacaklar� beklentisi
�zerinde kuruludur (Kamin, 1974).

1930'lar�n sonlar�na do�ru k�lt�rden ba��ms�z bir zeka testi


geli�tirme y�n�nde bir ak�m ortaya ��kt�. Cattel 1944'te b�yle bir
testi ilk kez yay�nlayanlardan biridir. Ne yaz�k ki bu �aba
ba�ar�l� olamad�, ��nk� hi�bir testin k�lt�rel say�lt�lardan ba��ms�z
olamayaca�� k�sa zamanda g�r�ld�.

Daha sonra, zekan�n �l��m�nde bir k�lt�rel yans�zl�k vurgusu


k�lt�rel farkl�l�klar�n performans testleri �zerindeki etkilerini
azaltmaya �al�t�. K�lt�rel yans�zl�k testleri akademik
s�zc�k da�arc���ndan ka��n�yorlar ve etnik gruplar�, sosyoekonomik
d�zeyleri ya da co�rafi yerleri ne olursa olsun b�t�n �ocuklar�n
tan�d��� s�zs�z g�revleri vurguluyorlard�. Fakat bu �abalar
da pek �ok ele�tiriye konu oldu. Tannenbaum (1965) zeka testlerinin
�zg�l olarak gelecekteki performans� kestirmeye y�nelik
oldu�unu ileri s�rd�. E�er se�ilen test maddeleri ya da g�revleri
birey ya da grup farkl�l�klar�n� �rtbas ederse, b�yle bir test problem
��zmede g��l� ve zay�f y�nler hakk�nda bilgi sa�lamada
b�y�k �l��de s�n�rl�d�r.

Psikometristler ve psikologlar k�lt�rden ba��ms�z ya da


k�lt�rel yans�z testlerin d�k�r�kl��� yaratt��� ve ama�lar�na
ula�maktan uzak kald��� konusunda g�r�birli�i i�indedirler;
az�nl�k �ocuklar�n�n bu testlerde geleneksel zeka testlerinde
oldu�undan daha d��k de�ilse bile en az�ndan onlardaki
kadar k�t� performans g�sterdikleri ortaya ��km�t�r (Samuda,
1975, s. 142).

Yak�n zamanlarda, sosyoekonomik, k�lt�rel ve e�itimsel


temelin etkilerinden do�an test yanl�l�klar�n� azaltan zeka testleri
geli�tirmeye y�nelik yeni �abalar g�r�lmektedir. Jane Mercer
ve June Lewis (1978) test yanl�l��� sorunlar�yla yeni bir yolla
ba�a��kmay� deneyen �ok �o�ulcu De�erlendirme Sistemi'ni
(System of Multi-Pluralistic Assessment: SOMPA) geli�tirdi.
SOMPA, genel bir zeka puan� yerine ge�mek �zere "hesaplanm�
��renme gizilg�c�" kavram�n� desteklemektedir. Mercer, �ocuklar�n
��renme gizilg�c�n�n, birey olarak �ocuklar�n zeka testi puanlar�n�n
benzer sosyok�lt�rel temelden gelen ba�ka �ocuklar�n
puanlar�yla kar��la�t�r�larak belirlenebilece�ine inanmaktad�r.
Mercer, yeni test formlar� geli�tirmek yerine, yeni kar��la�t�rma
gruplar� kurmakta ya da benzer �ocuk yeti�tirme deneyimleri ve
e�itim olanaklar� olan �ocuklara ili�kin normlar geli�tirmektedir.
G�venirlik ve ge�erlik �al�malar� eksik oldu�u i�in SOMPA
hen�z tam olarak de�erlendirilememektedir (Nuttall, 1979).
Ancak, SOMPA, zeka �l��m�ne, �l�menin toplumsal ve k�lt�rel
do�urgular�n� a��k�a kabul eden bir yakla��m� temsil etmektedir.

ZEKA B�L�M� PUANLARININ ANLAMI

Zeka testleri ge�erli midir? Ge�erlik bir testin �l�meyi ama�lad���


�zelli�i �l�mesidir. Bir testin �ocuklar�n zihinsel yeteneklerini
ger�ekten �l�t���n� nereden biliyoruz? Genellikle psikometristler
-bu alanda �al�an psikloglara bu ad verilir- �ocuklar�n test
puanlar� ile notlar�, ��retmen de�erlendirmeleri, ba�ar� testlerinin
ve ba�ka zeka testlerinin sonu�lar� aras�ndaki korelasyonlara
bakarak testlerini ge�erli k�lmaya �al��rlar. E�er zeka testlerinden
y�ksek puan alan �ocuklar ayn� zamanda �ok iyi notlar,
olumlu ��retmen de�erlendirmeleri ve di�er testlerden de y�ksek
puanlar al�rlarsa, testin ge�erli oldu�u varsay�l�r. Ger�ekten, grup
zeka testleri okul ba�ar�s�n� �ok iyi yordarlar (Sax, 1980).

�ocuklara ili�kin zeka test puanlar� gelecekteki bili�sel performans�


kestirmede ne kadar iyidirler? Boylamsal ara�t�rmalar
bebek zeka testi puanlar� ile orta �ocukluk zeka b�l�m� (ZB)
aras�nda hemen hemen hi�bir ili�ki bulamamaktad�r (Hanzik,
1976). Bununla birlikte, orta �ocukluktaki performans yeti�kinlikteki
zeka b�l�m�n� olduk�a iyi kestirmektedir; bunun nedeni,
hem �ocuk hem de yeti�kin zeka testlerinin problem ��zmeyi ve
s�zel becerileri vurgulamalar� olabilir. Ancak, zeka b�l�m� puan�nda
�ocukluk y�llar�nda olduk�a b�y�k de�i�iklikler olabilir.
Bir �al�mada her �� �ocuktan biri iki bu�uk ve on yedi ya�lar
aras�nda otuz ya da daha fazla puanl�k bir de�i�me g�sterdi
(McCall, Appeltaum ve Hogarty, 1973).

�ocuklar�n zeka b�l�m� s�n�f d��ndaki performans� kestirir


mi? Bu soruyu yan�tlamak i�in �ocuklar�n zeka b�l�m� puanlar�n�n
ne anlama geldi�i an�msanmal�d�r. E�er Stan'�n zeka b�l�m�
ortalaman�n �st�ndeyse, bu onun kendi ya��ndaki di�er �ocuklardan
daha fazla test maddesini do�ru olarak yan�tlad��� ve
b�y�k olas�l�kla okulda ba�ar�l� olaca�� anlam�na gelir. E�er
Oliver'in puan� ortalama bir puansa, bu onun kendi ya��ndaki
�ocuklar�n �o�undan daha az test puan�n� do�ru olarak yan�tlad���
anlam�na gelir. Neden b�yle yapm�t�r? Zay�fl�k, �rne�in
s�zel yetenekteki ya da dikkat alan� geni�li�indeki zay�fl�k,
ba�ka alanlardaki performans�n� etkilemi� olabilir. Test alma
tutumlar� ve g�d�lenme eksikli�i puan�n� a��klayabilir. Beyin
incinmeleri, merkezi sinir sistemindeki bozukluklar, hatta k���k
bir hastal�k da a��klay�c� olabilir. Ev �evresinin ve aile ge�mi�inin
etkileri Oliver'in zeka b�l�m�ne kesinlikle yans�yacakt�r.
B�t�n bu olas� etki kaynaklar� onun i�indeki performans�n� da
etkileyecek midir? E�er testle de�erlendirilen bili�sel beceriler
i�te gereksinim duyulan becerilerin ayn�s� ise zeka b�l�m� puan�
gelecekteki ba�ar�ya ili�kin baz� ipu�lar� verebilir.

ZEKA �ZER�NDE A�LEN�N ETK�LER�

�o�umuz, �ocuklar�n aileleri i�indeki deneyimlerinin zekalar�n�


�nemli �l��de etkiledi�ini varsaymakla birlikte, zihinsel
farkl�l�klar�n �evresel nedenleri konusunda g�rece �ok az �ey biliriz
(Willerman, 1979). Kal�t�m ve �evrenin zekaya g�reli katk�lar�n�
belirlemeyi ama�layan ikiz �al�malar� yaln�zca genel
ipu�lar� vermektedir. Ara�t�rmac�lar, daha yak�nlarda, hangi
etkilerin zeka ile ili�kili oldu�unu ortaya ��karmaya �al��rken,
olas� �evresel etkileri �zg�l etkenlere ay�rmaktad�rlar (Bradley
ve ark., 1977; Marjori-Hanks, 1977; White, 1978). Bu etkiler anababan�n
e�itimini, sosyoekonomik d�zeyini, zeka b�l�m�n�, konu�man�n
belirginli�ini, disipline yakla��m�, evdeki kitap say�s�n�,
akraba ziyaretlerinin s�kl���n�, oyun �evresinin g�venli�ini,
karde� say�s�n� ve ya� a��s�ndan �ocu�un onlar aras�ndaki konumunu
i�ermektedir.

Ara�t�rmac�lar benzer �rk ve sosyoekonomik gruplardan aileler


aras�nda bile hi� de k���msenemeyecek bir �e�itlilik bulmaktad�rlar
(Trotman, 1977; Bradly ve ark., 1977). Bir ailenin toplumsal
ve ekonomik s�n�f�, �ocuklar�n zeka b�l�m� ile, evin �zel y�nlerinden
ve anababan�n �ocuk yeti�tirme uygulamalar�ndan daha az
ili�kili g�r�nmektedir. Ku�kusuz, anababan�n zeka b�l�m� evdeki
etkenlerle �ok yak�ndan ili�kilidir ve anababan�n �ocuklar�na
kar�� davran�lar� �ocuklar�n bireysel �zelliklerine ba�l�d�r.

Bir�ok ara�t�rma, �ocuklar yoksul bir �evreden daha iyi bir


�evreye ta��nd�klar�nda zekalar�n�n belirgin bir bi�imde iyile�ti�ini
g�stermi�tir. Scarar ve Weinberg (1976) sosyoekonomik d�zeyi
y�ksek ailelerce evlatl�k al�nan 130 siyah ve melez �ocu�u
inceledi. Bu �ocuklar�n ortalama zeka b�l�mleri 106, ayn� co�rafi
b�lgede kendi evlerinde b�y�yen siyah �ocuklar�nki ise 90 idi. Bu
sonu�lar, toplumsal ve genetik de�i�kenlerin de rol� olmakla birlikte,
zeka b�l�m�n� belirlemede toplumsal �evrenin bask�n bir
rol oynad��� g�r��n� desteklemektedir.

Milwaukee Projesi'nde (Heber, 1978) alt sosyoekonomik d�zeyden


siyah �ocuklar ilk bebeklikten okul �a��na kadar bir zihinsel
geli�im program�na kat�ld�lar. Dokuz ya��na geldiklerinde
ortalama ZB'leri 108'di, kontrol grubununki ise 80'di. Olduk�a
az rastlanan bu durumda �ocuklar�n �evresinin ayn� kalmas�na
kar��n, zeka b�l�m� puan�ndaki kazan�lar program�n bitmesinden
sonra da s�rd�. Bu, belki de bu program�n bebek ve anababa
uyar�m� �zerinde ikili odaklanmadan kaynaklanm� olabilir.
Anababalar� �ocuklar�n�n e�itimine kar�t�ran erken �nlem programlar�
genellikle en ba�ar�l� programlar olmaktad�r (Tawis,
1976). Aile �evresinin �zg�l niteliklerinin etkin bir bi�imde yeniden
yap�land�r�lmas� hem �ocuklarda hem de anababada
bili�sel geli�imi kolayla�t�rabilir.

10 Ya��n Alt�ndaki �z�rl� �ocuklar�n Tahmini Say�lar�

Kategori - Y�zde - Say�

Konu�mas� bozuk - 3,5 - 2.293.000

Zeka gerisi - 2,3 - 1.507.000

��renme �z�rl� - 3,0 - 1.966.000

Davran�� bozuk - 2,0 - 1.310.000

�itmesi bozuk - 0.575 - 372.000

Ortopedik �z�rl� - 0.5 - 328.000

G�rme �z�rl� - 0.1 - 66.000

�oklu �z�rl� - 0.06 - 40.000

Toplam: Y�zde = 12.035 Say� = 7.882.000

Kaynak: Aid to States Branch, Bureau of Education for the


Handicapped, U.S. Office of Education, 1976.

AYRIKSI �OCUKLAR

Zeka testleri e�itimcilerin ortalama bir ��renciden farkl� �ocuklar�


belirlemede kulland�klar� yollardan biridir. Normdan
anlaml� bi�imde farkl�la�an �ocuklara �z�rl� ad� verilebilir, fakat
�imdi bunlar daha yayg�n olarak ayr�ks� (exceptional) �ocuklar
diye adland�r�lmaktad�r. Ayr�ks� �ocuklar �ok parlak
olan ya da zihinsel, fiziksel, duygusal ya da duyusal bozukluklar�
olan �ocuklard�r. Ayr�ks�l�k kategorileri ve bunlar�n her birindeki
tahmini �ocuk say�s� yukar�da verilmi�tir. Bu ya�
grubundaki yakla��k 1,5 milyon parlak �ocu�u da eklersek, Birle�ik
Devletler'deki ayr�ks� �ocuklar�n toplam say�s� 9 milyonu
a�maktad�r.
���nc� B�l�m'deki do�um �ncesi geli�ime ili�kin tart�mam�zdan
an�msayaca��n�z gibi, belirli genetik ve �evresel etkiler
�z�r yapan ko�ullara neden olabilir. Bu ko�ullardan baz�lar�
do�umda ya da do�umdan hemen sonra ortaya ��kar�labilir. Fakat,
bebeklik ve ilk �ocukluk s�ras�nda, anababalar ve bak�c�lar
normal geli�im h�z�nda g�r�lebilecek sapmalara kar�� dikkatli
olmal�d�rlar. Ba�ka �ocuklar ciddi kazalarda ya�anan yaralanmalar�n
sonucu olarak �z�rl� kal�rlar.

�ocuklar be� ya� dolaylar�na ula�t�klar�nda, okul, daha �nce


fark�na var�lmam� daha az ciddi �z�rlerin a���a ��kar�lmas�nda
�nemli bir sorumluluk �stlenir. B�yle belirlemeler iyi ve
k�t� sonu�lar do�urabilir. Olumlu y�nde, (1) tedaviye ba�lanabilir,
(2) toplumsal hizmetler ve �zel e�itim kaynaklar� kullan�ma
haz�r hale getirilebilir ve (3) �ocuklar i�in beklentiler
uygun bir bi�imde ayarlanabilir. Olumsuz y�nde, (1) �ocuklardan
�ok az �ey beklenebilir, (2) �z�rl� etiketine �z�rl� damgas� e�lik
edebilir ve (3) �ocuklar�n kendi yetenekleri konusundaki alg�lar�
ketlenebilir.

Yak�n ge�mi�te ��kar�lan federal yasalar kamu okullar�n�n


�z�rl�lere yard�m etme kat�l�m�n� geni�letmi�tir. Kamu Hukuku'nun
B�t�n �z�rl� �ocuklar ��in E�itim Yasas� (1975) ile ilgili
94-142. maddeleri, ��-yirmi bir ya�lar aras�ndaki b�t�n �z�rl�lerin,
normal e�itime olabildi�ince yak�n ko�ullarda bedava
ve uygun bir kamu e�itimi almalar�n� garanti etmektedir. Yasa
�z�rl� �ocuklar�n normal bireyler gibi olabildi�i kadar tedavi
edilmeleri gere�ini a��k�a buyurur. �z�rl� �ocuklar� normal
s�n�flarla ko�ullar elverdi�ince b�t�nle�tirmeye kayna�t�rma
ad� verilmektedir. Yasa ayr�ca, anababa, koruyucu, ��retmen ya
da di�er diplomal� okul personeline, ek hizmetlerin �ocu�un yarar�na
olaca��n� d��nmeleri durumunda, bir �ocu�u profesyonel
de�erlendirme i�in uygun kurumlara g�nderme g�revini de y�klemektedir.
Ek gereksinmeler ortaya ��kt���nda �zel s�n�flar, �zel
��retmenler ya da �zel e�itim destek kurumlar� yard�m i�in harekete
ge�erler. Dolay�s�yla, b�t�nle�tirme �z�rl� �ocuklar�n
hepsinin normal s�n�flara d�nmesi anlam�na gelmez. Normal
�ocuklarla etkile�imin bili�sel, toplumsal ve duygusal olarak yararl�
olabilmesine kar��n, ayr�ks� �ocuklar s�k s�k �zel ��retim
programlar�na gereksinme duyarlar (Haring ve Krug, 1975).

�ST�N �OCUK

"�st�n"l��� olu�turan�n ne oldu�u konusunda bir kar��kl�k


ve g�r� ayr�l��� vard�r. Bir�ok otorite, �st�n (gifted) bireylerin
karma��k ve �st d�zeyde soyut bilgilerle kolayca ba�a��kabilmeyi
sa�layan �st�n merkezi sinir sistemine sahip olduklar�na
inanmaktad�r. Kimileri �st�nl���n genel zihinsel �st�nl��� temsil
etti�ine, kimileri de �zel bir yetene�i yans�tabilece�ine inan�rlar.
Baz�lar� �st�nl���n az g�r�len bir yarat�c�l�k i�erdi�ini
d��n�rken, baz�lar� da onun �st�n akademik ba�ar�y� temsil
etti�ini kabul ederler. Baz�lar� �st�nl��� 130 ya da daha y�ksek
bir zeka b�l�m� olarak tan�mlarlar. �st�nl��� tan�mlarken akla
gelen bir soru "parlak"l���n bitip "�st�n"l���n ba�lad��� yeri
nas�l belirleyebilece�imize ili�kindir. Genellikle "�st�n" etiketi
bir okul evreni i�indeki en tepedeki y�zde 3-5 oran� i�in kullan�l�r
(Mortinson, 1974).
Sovyetler Birli�i 1957'de y�r�ngede d�nen ilk uydu olan
Sputnik'i uzaya g�nderdi�inde, sonu�ta Birle�ik Devletler'in
teknolojide kaybetti�i �nderli�i yeniden kazand�rabilecek �st�n
gizilg�c� olan �ocuklar�n belirlenmesi ve yeti�tirilmesi konusuna
bu �lkede b�y�k ilgi uyand�. �zleyen on y�lda bu ilgi e�itim
e�itsizliklerinin ve �z�rl�lerin gereksinmelerinin fark�na var�lmas�
y�z�nden g�lgede kald�, fakat son zamanlarda ilginin yeniden
uyand���n� g�steren belirtiler vard�r.

Okullarda �st�nl�k �o�u zaman g�zard� edilmektedir; ��nk�


�st�n �ocuklar�n her �evrede ba�ar�l� bir uyum yapabildiklerine
inan�lmaktad�r. Okul y�neticileri ve halk �o�u kez �st�nleri �zel
programlar i�in se�ip ay�rman�n se�kincilik olaca��n� d��nmektedirler.
Ancak, bu yolun bug�nk� yanda�lar�, �st�nler i�in harcanan
paran�n ve �aban�n onlar�n topluma daha sonraki katk�lar�
bi�iminde iyi �r�n veren bir yat�r�m olu�turdu�unu savunmaktad�rlar.

Yaln�zca ortalama �ocuklar i�in �al�an bir e�itim sistemi


�st�n �ocuklar i�in g��l�kler ��karabilir. Bu "h�zl� ��reniciler"
s�n�flarda s�k�labilir, d�zeni bozabilir ve kendilerini "farkl�"
hissedebilirler. Bunun ger�ekle�mesi tehlikesi avantajs�z �evrelerden
gelen �st�n �ocuklar i�in �zellikle b�y�kt�r.

Anthony T. �rne�i �arp�c�d�r. G�neybat� Philadelphia'da


ya�ayan, be�inci s�n�f ��rencisi olan Anthony, uzun boylu, kasl�,
zekas� ortalaman�n �zerinde zenci bir erkek �ocuktur. Zeka b�l�m�
140 olan bu �ocuk okumay�, �zellikle Doyle, Poe ve Chesterton'un
gizemli �yk�lerini okumay� sevmektedir. Sanat ve yarat�c�
yazma yoluyla kendini anlatmada yeteneklidir. Okulunda
matematik ve fen derslerindeki ba�ar�s� da ortalaman�n olduk�a
�st�ndedir. Babas� aileyi desteklememekte ve �o�u zaman evde
olmamaktad�r. Hem�ire olan annesinin i�i onu ��leden sonralar�
ve ak�amlar� evden uzak tutmaktad�r. Anthony tek �ocuk oldu�u
ve �o�unlukla kendi ba��na b�rak�ld��� i�in kom�u �etelerle gitgide
daha fazla birlikte oluyordu. Gitti�i okul �ok az �st�n �ocu�un
bulundu�u a�a�� bir sosyoekonomik b�lgededir. ��retmenlerinden
baz�lar� Anthony'yi ger�ek bir "��ka��t��" sayarken
di�erleri de onun ba�ar�ya ya da ciddi sorunlara gizilg�c�n�n
fark�ndayd�lar. Bireysel ��retim ve onun yetenekleri ve ilgileri
�zerine kurulmu� �zel zenginle�tirme deneyimleri arac�l���yla
onun geli�imine yol g�stermeyi umuyorlard�.

Yaln�zca ortalama ��rencilere y�nelik bir e�itim sistemi sadece


�st�n �ocuklar� g�d�lemede ba�ar�s�z olmakla kalmaz, onlar�n
bili�sel geli�imini ger�ekten geriletebilir. T�pk� �z�rl�
�ocuklar�n �zel e�itime gereksinmeleri oldu�u gibi, �st�n ��renciler
de yetenek ve ilgilerine kar�� �zel bir duyarl�l��a gereksinme
duyarlar.

�st�n ve yetenekli �ocuklar nas�l ortaya ��kar�l�r? Bir�ok


okul sistemi grup zeka ve ba�ar� testlerine g�venir, ama Mortinson
(1974) �e�itli yakla��mlar�n kullan�labilece�i g�r��ndedir;
bunlar�n aras�nda bireysel zeka ve yarat�c�l�k testleri, anababadan,
ya��tlardan, ��retmenlerden ve �ocuklar�n kendilerinden al�nan
biyografik bilgiyle, �ocuklar�n yaratt��� �r�nler de vard�r.
�yle g�r�n�yor ki, gitgide daha fazla okul sistemi bu belirleme
y�ntemlerini kullanmaktad�r.
YARATICILIK VE �MGELEME

�st�n �ocuklar i�in haz�rlanan �o�u e�itim programlar� ama�


listelerinde yarat�c�l��a �ncelik verirler. Piaget genel e�itim
i�in uzun vadeli ama�lar� s�ralad���nda yarat�c�l�k �n s�ray�
al�yordu.

E�itimin temel amac� yeni �eyler yapma yetene�ine sahip bireyler


yaratmakt�r, di�er ku�aklar�n yapabildiklerini tekrarlamaktan
�teye ge�emeyen bireyler de�il! Yarat�c�, icat
edici, ke�fedici insanlar... E�itimin ikinci amac� ele�tirici olabilen,
do�rulu�unu ara�t�rabilen, sunulan her �eyi kabul etmeyen
beyinler olu�turmakt�r (Piaget, 1964, s. 5).

Zeka kavram� i�in oldu�u gibi yarat�c�l�k i�in de �zerinde


g�r� birli�ine var�lm� bir tan�m bulmak g��t�r. Psikologlar genellikle
�� ��e �zerinde odakla��rlar. Yeni ve yararl� bir �r�n,
�raksak ama yararl�, temelde yatan bir s�re�, ya da do�al ama
esinli, �znel bir ya�ant� (Getzels, 1975). Bu farkl� g�r�ler nedeniyle,
yarat�c� insanlar� belirlemede pek �ok farkl� �l��t se�ilmekte
ve kullan�lmaktad�r. Bir zeka testinde �st�n ba�ar�,
ya��tlardan ve otoritelerden y�ksek bir de�erlendirme, �zel yarat�c�l�k
testleri en �ok kullan�lan �l��mler aras�ndad�r. �u
tan�m �e�itli tan�mlar�n anla��labilir bir sentezidir: Yarat�c�l�k,
bir amaca ula�an yeni fakat uygun bir fikrin ya da yarat�n�n
ortaya konmas� ve zaman i�inde i�lenmesidir. MacKinnon'un
(1975) �zl� bi�imde belirtti�i gibi, yarat�c�l�k "zaman i�ine yay�lm�,
yenilik, uyarlanabilme ve ger�ekle�tirilebilme �zelliklerine
sahip bir s�re�tir." (s. 68).

Yarat�c�l�k �l��m�. Okullarda yarat�c�l�k �l��mleri, yayg�n


olarak, �zel yarat�c�l�k testlerinin kullan�lmas�n� i�erir.
B�yle bir ara� Mednick ve Mednick taraf�ndan geli�tirilen ve
s�zel ak�c�l��� �l�en Uzak �a�r��mlar Testi'dir (Remote Associates
Test). Bu test, bir dizi s�zc���n birden �a�r�t�rd��� ola�and��
�a�r��mlar� yakalayabilmeyi sa�layan bir yetenek gerektirir.
�rne�in, �u �� s�zc�kle ili�kili olan s�zc�k hangisidir: "pastalar"
(cookies), "on alt�' (sixteen), "kalp" (heart). Ya da �u ��
s�zc�kle: "d�rtme" (poke), "git" (go), "melas" (molasses). Ya da
daha zor bir ba�ka ��l�: "s�rek av� k�pe�i" (hound), "a�lama"
(cry), "�sl�k" (whistle). (Yan�tlar b�l�m�n �zetinde). Mednick'ler
yarat�c�l���n birbirinden uzak fikirler aras�ndaki ili�kileri
sormay� i�erdi�ini d��nd�kleri i�in testlerinin yarat�c�l���
�l�t���ne inanmaktad�rlar. Di�er ele�tirmenler (Worthen ve
Clark, 1971) bu g�r�e kat�lmamakta ve bu testi temelde yarat�c�l�ktan
�ok dil yap�s�na duyarl��� �l�en bir ara� olarak g�rmektedirler.

K���k �ocuklarda yarat�c�l��� �l�mede en yayg�n olarak kullan�lan


ara� Torrance Yarat�c�l�k Testleri'dir (Torrance Tests of
Creativity). Bu testlerin yarat�c� d��ncenin d�rt y�n�n� �l�en bir
s�zel ve bir de bi�imsel versiyonlar� vard�r: Ak�c�l�k, esneklik,
�zg�nl�k, geli�tirme. S�zel b�l�mdeki g�revlerden biri �ocuklara
bir resim verir ve onlardan, (1) resimde ne oldu�unu ortaya ��karabilmek
i�in gereksinim duyabilecekleri sorular yapmalar�n�,
(2) resimdeki olay i�in elden geldi�ince uzun bir nedenler listesi
olu�turmalar�n� ve, (3) gelecekte ne olabilece�ini kestirmelerini
ister. Ba�ka bir s�zel g�rev �ocuklardan iyi bilinen bir nesnenin
ola�and�� kullan�mlar�n� d��n�p s�ylemelerini ister. Bi�im testindeki
g�revler bir daire ya da dalgal� �izgiler gibi bir bi�im
tak�m�ndan hareketle farkl� resimler olu�turma �zerine kuruludur.
Burada da Torrance testlerinin yaln�zca zeka testleri oldu�una
ili�kin ele�tiriler vard�r (Wallach, 1968), fakat bu konuda
yap�lan yeni bir tarama �al�mas� bu testlerde �rksal ve sosyoekonomik
yanl�l�klar�n bulunmad���, yarat�c� yeteneklerin kal�t�msal
olmad��� do�rultusunda kan�tlar sa�lam�t�r (Torrance,
1975). B�ylesi bulgular, e�er yinelenebilirse, zeka ile yarat�c�l�k
aras�ndaki ay�r�m� destekleyecektir.

Yarat�c�l�k ve zeka. Wallach ve Kogan'�n (1965) zeka testlerinde


ba�ar�l� olan �ocuklar�n yarat�c�l�k testlerinde ba�ar�l�
olmayabildiklerine ili�kin g�r�lerine daha �nce de�indik.
Beklenebilece�i gibi, hem zeka hem de yarat�c�l�k testlerinden y�ksek
puan alan �ocuklar kendilerine g�venleri �ok y�ksek, toplumsal
olarak g�venli, akademik olarak �st�n �ocuklard�. �lgin� bir
bi�imde, y�ksek yarat�c�l�k-d��k zeka puanlar� olan �ocuklar�n
�zg�venleri ve �zsayg�lar� d��kt�, toplumsal olarak yal�t�lm�lard�
ve s�n�fta d�zeni bozan davran�larda bulunmaya daha
e�ilimliydiler. Yarat�c�l�k testlerinden d��k, zeka testlerinden
y�ksek puan alan �ocuklar s�n�f�n beklentilerine daha kolay
uyan, akademik g�revlerde ba�ar�l� olan, fikirlerini a��klamaktan
ya da riske girmekten ka��nan ve �ok az kayg� g�steren �ocuklard�.
Her iki boyutta da d��k puan alan �ocuklar okuldaki
toplumsal etkile�imlere �nem veriyor, dolay�s�yla toplumsal olarak
d�ad�n�k ve �zg�venli g�r�n�yorlard�. B�ylece, bir kez daha,
okullar�n de�i�ik ��z�mler gerektiren bireysel farkl�l�klarla
kar�� kar��ya olduklar�n� belirtmekte yarar vard�r.

Yeti�kinler ve yarat�c�l��� �zendirme. Yeti�kinler �ocuklarda


yarat�c�l��� nas�l �zendirmekte ya da geli�tirmektedirler?
�lkokul ve ortaokul ��rencileri �zerinde de�i�ik yakla��mlar
denenmektedir: Verimli D��nme Program� ve Purdue Yarat�c� D��nme
Program� gibi karma��k program malzemeleri, Osborn-Parnes
Yarat�c� Problem ��zme E�itimi gibi geni�letilmi� d��nme
teknikleri; yarat�c� sanatlar� vurgulamak; yay�n ara�lar� ve
okuma programlar�; ��renci etkile�im becerilerini iyile�tirme
konusunda ��retmenleri hizmeti�i e�itimden ge�irmek bu yakla��mlar
aras�nda say�labilir (Torrance, 1976). B�ylece e�itsel
stratejiler �zerinde yenilerde yap�lan bir tarama, yarat�c�l���n
�zel olarak tasar�mlanm� ��retim programlar� ve etkinlik d�zenlemeleri
ile geli�tirilebilece�i g�r��n� desteklemektedir
(Mansfield, Busse ve Krepelko, 1978). Bu okul y�nelimli geli�im
yakla��mlar�na ek olarak, anababalar�n �ocuklar�n�n yarat�c�l���n�
kolayla�t�rabilecekleri �zel yollar �neren ara�t�rmalar da
vard�r.

Jerome Singer, �ocuklar�n d�lemleri �zerindeki �al�malar�na


dayanarak, erken m�-gibi etkenli�i ile sonraki yarat�c�l�k
aras�nda yak�n bir ili�ki bulundu�u sonucuna varm�t�r. Baz� �ocuklar
d�lemsel oyuna �ok e�ilimli g�r�nmektedirler ve Singer
b�yle �ocuklar�n ayr�ca, (1) s�k s�k �raksak d��nme etkinliklerine
girmek, (2) daha fazla yeni fikirlere sahip olmak ve, (3)
oyundan daha fazla zevk almak e�iliminde olduklar�n� belirtmektedir.
�mgesel oyunlar�n �o�u sonralar� kendini g�sterebilecek
sanatsal ve bilimsel bir e�ilime i�aret edebilir. A�a��da verilen
durumlar bir �ocu�un d�leme ve m�-gibi'ye e�ilimini g��lendirirler:
1. G�reli olarak korunmu� bir ortamda mahremiyet ve uygulama
olana��; bu ortamda d� �evre i�sel etkinli�e daha
b�y�k bir dikkatin yo�unla�t�r�lmas�na elverecek �l��de
zengindir.

2. Anlat�lan �yk�ler, kitaplar ve oyun ara�lar� bi�iminde


�e�itli malzemenin haz�r bulunmas�.

3. Hemen hareket ve alg� tepkisi istemlerinde bulunan ya��tlar�n


ya da yeti�kinlerin m�dahalesinden kurtulma.

4. M�-gibi etkinliklerini �zendiren ve bunun nas�l yap�laca��na


ili�kin �rnekler sa�layan yeti�kin modellerin ya
da daha b�y�k ya��tlar�n bulunmas�.

5. Mahremiyetin ve m�-gibi etkinliklerin olduk�a de�erli


bir oyun bi�imi olarak k�lt�rel a��dan kabul edilmesi
(Singer, 1973, s. 198-199).

Singer'in "k�lt�rel kabul" konusunda de�indi�i son nokta,


akademik konularda, bu b�l�mde tart��lan b�t�n �ocuklara
uygulanabilir. Anababalar, ��retmenler ve di�er yeti�kinler, farkl�
bili�sel �sluplar� ve zeka d�zeyleri olan �ocuklar�n, �st�n ya da
�z�rl� olabilen ayr�ks� �ocuklar�n bireyselli�ine sayg� g�stermeyi
��rendiklerinde, bu �ocuklar gereksinme duyduklar� ve hak
ettikleri e�itsel program �e�itlili�ine kavu�abileceklerdir.

�ZET

Orta �ocukluktaki �ocuklar genellikle Piaget'nin somut i�lemler


d�nemindedirler. Bu d�nemde bilgiyi i�lemede zihinsel
i�lemler'i kullanmaya yeteneklidirler. Bu onlar�n d��ncesine
odaktan uzakla�ma, tersine �evrilebilirlik, d�n��msel d��nme
�zelliklerini ve ger�e�i ��karsama yetene�ini kazand�r�r.
Somut i�lem d�nemindeki �ocuklar �imdi korunum, s�n�flama,
s�ralama ve ge�i�lilik s�re�leri arac�l���yla fiziksel nesnelerle
ba�a��kmaya yeteneklidirler. Bu d�nemdeki �ocuklar i�lem�ncesi
d�nemdeki �ocuklardan daha az benmerkezlidirler.

Bir say� korunumu g�revinde somut i�lem d�nemindeki �ocuklar


nesneleri yanl�s�z sayma'ya, bire-bir kar��l�kl�l��� kullanarak
tak�mlar olu�turmaya ve mant�ksal kurallara uygun olarak
tak�m �l��tlerini kar��la�t�rma'ya yeteneklidirler.

Belirli mizah t�rlerinden zevk alma yetene�i de orta �ocukluk


s�ras�nda geli�ir. Paul McGhee d�rt evreli bir mizah geli�imi
modeli �nermektedir. �ocuklar tutars�z davran�lar'dan tutars�z
adland�rma'ya, oradan kavramsal tutars�zl�k'a, oradan da �oklu
anlamlar'a do�ru ilerlerler.

Orta �ocuklukta ahlak geli�imi Piaget'nin �zerk ahlak d�nemine


girer. Bu d�nemde �ocuklar ahlaki yarg�larda bulunurken
durumsal ve i�sel ki�isel etkenleri dikkate alabilirler. Kohlberg
ahlakta genellikle orta �ocuklu�un sonlar�na do�ru geli�en bir
geleneksel d�zey belirlemi�tir. Bu d�zeyde �ocuklar i�selle�tirilmi�
standartlara uyarlar.

Toplumsal ��renme kuramc�lar� ahlaki davran�� etkileyen


toplumsal etkenler �zerinde durmu�lard�r. Ceza'n�n ve bili�sel
yap�land�rma'n�n kullan�lmas�, gerekti�inde direnebilmeyi sa�layan
heyecansal denetim ve bili�sel denetim'le sonu�lan�r.

Ahlak geli�imini kolayla�t�rma �abalar� genellikle anababalar


i�in t�mevar�m teknikleri'ni, �ocuklar i�in de rol alma,
ahlaki atmosfer ve bili�sel ahlaki �at�ma deneyimlerini vurgulayan
bili�sel bir yakla��m� benimserler.

Orta �ocuklukta bili�sel yeteneklerdeki bir�ok bireysel farkl�l�k


okulda dikkati �eker hale gelir. ��tepisellik ve d��ncelilik
gibi bili�sel �slup farkl�l�klar� belirlenmi� ve ara�t�r�lm�t�r.
Okullarda �zg�l bilgi i�leme y�ntemlerini ��retmeyi
ama�layan e�itim programlar� bir dereceye kadar ba�ar�l� olmaktad�r.

Zeka testleri okul �a�� �ocuklar�n�n bili�sel yeteneklerinde


bir da��l�m alan� (range) ortaya ��karm�t�r. K�lt�rden ba��ms�z
ve k�lt�rel yans�z testler etnik gruplar aras�ndaki puan farklar�n�
azaltmada pek ba�ar�l� olamam�lard�r: G�n�m�z�n standardize
edilmi� zeka testleri okul ba�ar�s�n� olduk�a iyi kestirebilmektedir.
Deneyimin zekay� etkiledi�i konusunda genellikle
g�r� birli�i vard�r, ama kal�t�ma kar�� �evrenin etki derecesi
konusundaki tart�ma s�rmektedir.

Birle�ik Devletler'de Kamu Hukuku'nun 94-142. maddeleri,


b�t�n �z�rl� �ocuklar�n gereksinmelerini normal ko�ullara olabildi�ince
yak�n bir bi�imde kar��lamak i�in kamu okul sistemine
�zel e�itim y�k�ml�l��� getirmi�tir.

�st�n �ocuklar bir �l��mler bile�imi arac�l���yla belirlenebilirler:


Zeka testleri, biyografik bilgi, anababa ve ��retmen g�r�leri,
�ocuklar�n �abalar�n�n �r�nleri, yarat�c�l�k testleri. Bu �ocuklar�n
�zel gereksinmelerini kar��lamay� ama�layan programlar
gitgide yayg�nl�k kazanmaktad�r.

Yarat�c�l�k �st�n �ocuklar i�in oldu�u kadar normal ��renciler


i�in de �nemli bir e�itim amac�d�r. Yarat�c� d��ncenin de�i�ik
y�nlerini �l�en �zel testler geli�tirilmi�tir. (Uzak �a�r��mlar
Testi'nin �� maddesinin yan�tlar�: "tatl�" (sweet), "yava�"
(slow) ve "kurt" (wolf)'tur.). Yarat�c�l��� geli�tirmeyi ama�layan
okul programlar� yarat�c� performansta ��renciye kazan�lar
sa�lamaktad�r. Anababan�n �ocuklarda d�lemi ve erken m�-gibi
etkinlikleri kabul etmesi yarat�c� davran�lar� �zendirmeye
y�nelmektedir.

:::::::::::::::::

ONB�R�NC� B�L�M

OKUL �OCU�U:

K���L�K GEL���M� VE TOPLUMSAL DAVRANI�

B�y�k �o�unlu�umuz i�in okula ba�lad���m�z ilk g�n an�msanmaya


de�er bir g�n olmu�tur. Bu "b�y�me" simgesini b�y�k bir
istekle beklemi�izdir.

Okuldaki ilk g�n�n�z� an�ms�yor musunuz? O ilk y�ldaki ilk


��retmeninizi an�ms�yor musunuz? Nas�l bir kad�nd�? Kad�nd�
diyoruz, ��nk� b�y�k olas�l�kla �ok az�n�z�n ���nc� ya da d�rd�nc�
s�n�ftan �nce erkek bir ��retmeni olmu�tur.

Ya, o ilkokul y�llar�nda edindi�iniz arkada�lar? Hi� ku�kusuz,


onlardan baz�lar�yla evde ailenizle oldu�undan daha fazla
zaman harcamaya ba�lam�t�n�z. Birlikte neler yapt�n�z: Cumartesi
g�nleri sinemaya gitmek, bir limonata tezgah� kurmak,
g�l�n� tekerlemeler ve f�kralar s�ylemek, birbirinize ku�diliyle
ya da gizli �ifrelerle konu�mak? Nelerden korkuyordunuz: Y�lanlardan
ya da �r�mceklerden mi, garip yarat�klardan m�, karanl�ktan m�,
yoksa her �eyden mi?

Orta �ocukluk d�nemini olu�turan alt�-on iki ya�lar aras�nda


�ocuklar okulda 7000 saatten daha fazla zaman harcarlar. Bu zaman�n
b�y�k b�l�m� okuma, yazma ve hesaplama gibi bili�sel
yetenekleri geni�letmeye ve iyile�tirmeye ayr�lacakt�r. Ancak,
�ocuklar�n toplumsal davran�lar�n�n �o�unu ��rendikleri yerler
de okul ve oyun alan�d�r. Aile, okul ve ya��t grubu, hepsi birlikte
orta �ocukluk g�revlerini ��retmekten sorumludur.

YEN� GEL���M G�REVLER�

Orta �ocuklukta 10. B�l�m'de tart��lan bili�sel g�revlere


paralel toplumsal geli�im g�revleri vard�r. En �nemli toplumsal
g�revlerden ���, ki�isel ba��ms�zl�k kazanma, ya��tlarla ge�inmeyi
��renme ve bir cinsiyet rol� ��renmedir. Bu g�revler bu b�l�m
boyunca tart��lacakt�r.

Ki�isel ba��ms�zl�k kazanma. Okul y�llar�n�n ba��nda


�ocuklar anababalar�ndan duygusal ba��ms�zl�klar�n� de�il, fiziksel
ba��ms�zl�klar�n� kazan�rlar. Ba��ms�zl�k kazanma orta
�ocuklu�un bitiminde bile tamamlanmayan yava� bir s�re�tir. Bu
g�rev ergenlik boyunca ve hatta bir s�re yeti�kinlikte de s�rer.
Fakat bir�ok ilerleme kaydedilir. �kinci g�rev olan ya��tlarla
ge�inmeyi ��renmede ba�ar�l� olmak ba��ms�zl�k kazanmakla
yak�ndan ili�kilidir ve ya��t grubu bunun ba�ar�lmas�nda destek
ve olanaklar sa�lar. Anababalarla ve ��retmenlerle kar��l�kl�
anlay�a dayal� ili�kilerin kurulmas� demek olan ���nc� g�rev de
�ocuklar�n ba��ms�zl�klar�n� kazanmalar�na yard�m eder.

Ya��tlarla ge�inmeyi ��renme. Okul bu g�revin ba�ar�lmas�nda


�ncelikli ortamd�r. Toplumsalla�madaki bu ad�m Amerikan
k�lt�r�nde genellikle kar��k cinsiyetli ya��t grubu i�inde,
ilkokul y�llar�nda bir bayan ��retmenle at�l�r. Havighurst (1972)
bu g�revi bir "toplumsal ki�ilik" kazanma s�reci olarak
tan�mlamaktad�r.

Uygun bir eril ya da di�il toplumsal rol� ��renme. Bu


g�rev ailede bebeklik s�ras�nda geli�meye ba�lam�t�r ve orta
�ocuklukta �ocuk anababadan biriyle ya da di�eriyle �zde�le�irken
peki�tirilir. Orta �ocuklukta cinsiyet rol� beklentileri ya��t
gruplar�na �ye olmakla g��lenir.

TOPLUMSAL GEL���M

Daha �nceki tart�malar�m�zdan (9. B�l�m) an�msayaca��n�z


gibi, �ocuk geli�iminde en �nemli s�re�lerden biri toplumsalla�mad�r.
Bu s�re� i�inde bireyler, onlara ya�amlar� boyunca bir
dizi grubun i�levsel �yeleri olmalar�n� sa�layacak de�erleri,
davran�lar� ve inan�lar� ��renirler.

A�LE VE ANABABA ETK�S�

�lk �ocuklukta oldu�u gibi orta �ocuklukta da toplumsalla�man�n


etkileri ba�lang��ta aile ortam� i�inde g�zlemlenir.
Daha �nce s�z� edilen �nemli bir etki anababal�k �slubu idi (otoriter,
demokratik ya da izin verici). �lk �ocuklukta kabul etme-reddetme
ve denetim-�zerklik boyutlar� kar��s�ndaki anababa
konumunun toplumsalla�t�rma a��s�ndan �nemli etkileri vard�r.
Bu etkiler orta �ocuklukta da g�r�l�r. Burger ve arkada�lar�
(1975), alt�-on ya�lar aras�ndaki �ocuklar�n, davran�lar�n� annelerinin
babalar�ndan daha fazla denetledi�i alg�s�na sahip
olduklar�n�, fakat �ocuklar b�y�d�k�e denetimde bir azalma oldu�unu
belirtmektedirler. Kabul etme a��s�ndan, yedi ya��ndakiler
babalar�n�n anneleri kadar kabul edici olmad���n� d��nmektedirler.
Ancak �ocuklar b�y�d�k�e her iki anababa da daha
az kabul edici olmaktad�r.

Bu farkl�la�an anababalal�k �sluplar�n�n sonul etkileri �ocuklar�n


bu d�nemin geli�im g�revlerini ba�ar�l� olarak ��renme yeteneklerine
yans�r. S�cak ve kabul edici ili�kiler bir ba��ms�zl�k
ya da �zerklik duygusunu destekler ve �ocuklar�n olumlu bir benlik
kavram� geli�tirmelerine yard�mc� olur. Bunu okulda ve ya��tlar
aras�nda kazan�lan ba�ar�lar izler. �te yandan, d�manca ve
reddedici ili�kiler sonu�ta �ocuklar�n ��retmenler ve ya��tlar taraf�ndan
reddedilmesine ve g�vensizlik ve utanga�l�k gibi ki�ilik
�zelliklerine yans�r.

�lk �ocuklukta oldu�u gibi orta �ocuklukta da bir�ok anababa


�al��yor olacakt�r. Ger�ekte, okul �a��ndaki �ocuklar�n annelerinin
yakla��k y�zde 60'� �al�maktad�r. Bunlar�n y�zde 63'� tam
g�n, y�zde 37'si en az�ndan y�l�n yar�s�nda yar�m g�n �al�maktad�r
(Hayghe, 1976). Baz� ara�t�rmac�lar (Howell, 1973) annelerin
�ocuklar� okula uyum sa�lay�ncaya kadar i�e girmeyi erteleyebilecekleri
d��ncesini ileri s�rmekte, baz�lar� da (Hoffman,
1979) annenin �al�mas�n�n, okul ya��ndaki �ocuklar �zerinde
olumsuz bir etkiye yol a�mad���n� belirtmektedirler. Ger�ekten,
Hoffman'a g�re, �al�an bir�ok anne evden uzakta ge�en zaman�
dinlenme iste�iyle g�d�lenerek, evde �ocuklar�yla daha uzun
s�re birlikte olan �al�mayan annelerinkinden daha nitelikli zaman
harcayabilirler. Daha �nce de vurguland��� gibi, �nemli
olan anababal�k �slubunun niteli�idir, niceli�i de�il.

Karde�lerle etkile�imler geli�meyi s�rd�r�r. Okulun nas�l bir


�ey oldu�una, hangi ��retmenlerin iyi ve yard�mc� oldu�una, hangilerinin
olmad���na ili�kin ilk bilgileri k���k �ocuklara �o�u zaman
b�y�k karde�ler verirler. �lk �ocuklukta oldu�u gibi, b�ylesi
bilgiler ve ya�ant�lar �ocuklar�n cinsiyetine, ya��na ve aile grubu
i�indeki konumuna g�re de�i�ecektir.

�ocuklar okula girdiklerinde, ��retmenlerin ve ya��tlar�n


etkisi artarken ailenin etkisi azalmaya ba�lar. �ocuklar daha
ba��ms�z olurlar. Kestenberg (1970), e�er anababalar �ocuklar�n�n
daha fazla �zerklik isteklerine uyum sa�layabilirlerse, okul
y�llar�n�n daha zevkli ve doyumlu hale getirilebilece�ine i�aret
etmektedir. Bu s�rada, oyun oynama, okuma, televizyon seyretme,
konu�ma ve yemek yemeyi de i�eren oyun etkinliklerinin
b�y�k b�l�m� hala evde yer ald��� i�in anababa etkisi zaten hala
g��l�d�r.

Bu d�nem ayn� zamanda anababalar�n, okul-aile birli�i toplant�lar�na


kat�larak, sorunlar� ve ilerlemeleri tart�mak �zere
��retmenlerle bir araya gelerek, ev �devlerine yard�m ederek
�ocuklar�n�n e�itimiyle ciddi bir bi�imde ilgilendikleri zamand�r.
Anababan�n, �zellikle de baban�n y�reklendirmesi hem k�zlar�
hem de o�lanlar� g�d�ler g�r�nmekte, benlik kavram� ve ya��t
ili�kileri �zerinde olumlu etkiler yapmaktad�r (Pilling ve
Pringle, 1978).

Anababalar �ocuklar�n�n aileden okulun ve ya��tlar�n olu�turdu�u


toplumsal �evreye ge�ti�i d�nemde bo�anmaya y�nelirlerse,
�ocuklar ek bir y�k� omuzlamak zorunda kalacaklard�r.
Hetherington ve arkada�lar� (1977) �ocuklar�n bo�anmadan hemen
�nce ve hemen sonra okulda s�k s�k g��l�kler ya�ad�klar�n�
bildirdiler. Santrock (1972) bu bulguyu do�rulad�, fakat annenin
yeniden evlenmesiyle ba�ar�n�n s�k s�k artt���n� bildirdi. (�zerinde
ara�t�rma yap�lan �ocuklar annelerinin yan�nda kalmaktayd�lar).
Bo�anman�n sonu�lar�ndan biri olan baba yoklu�u bir�ok
durumda d��k akademik ba�ar� ile yak�ndan ili�kili g�r�nmektedir
(Shinn, 1978). Ancak, e�er baba fig�r� yerine ge�en birileri
olursa bu durum uzun s�reli birka� etkisi d��nda �d�nlenebilmektedir
(Wilson ve ark., 1975). Tek anababal� ya da karma
aileye ge�i�i olabildi�ince kolayla�t�rmak i�in �ocuklar� bo�anman�n
kendi hatalar� olmad���na inand�rmak konusunda �aba
harcanmal�d�r (9. B�l�m'e bak�n�z).

Baz� �ocuklar, anababa-�ocuk ili�kileri iyi gitmedi�inde


kayg�dan ve stresten arada s�rada "aile romantizmi"ne s���narak
kurtulmaya �al��rlar (Kaplan, 1974). Ger�ek anababalar�na
ili�kin d� k�r�kl�klar� nedeniyle �ocuklar �zsayg�lar�n� koruma
�abalar�na girerler. �rne�in, �ocuklar kendi kendilerini ger�ekte
zengin ve �nl� bir ailenin �ocuklar� olduklar�na ve bu ailenin
kendilerini ka��ran ya da anababalar�n�n k�l���na giren bu s�k�c� ve
ac�mas�z yabanc�lardan kurtaraca��na inand�rabilirler.

YA�IT �L��K�LER�

Be�-alt� ya�lar�ndaki �ocuklar, bili�sel i�levlerdeki �nemli


de�i�ikliklerin (daha az benmerkezlilik, ba�kalar�n�n duygular�n�
daha iyi anlama) yard�m�yla, okul �ncesi y�llar�n sonuna
do�ru ba�layan arkada� ve oyun arkada�lar� �evresini geni�letmeyi
s�rd�r�rler. Bu s�re� �ocuklar okula gitmeye ba�lad���nda
�nemli �l��de h�zlan�r, okul, ya��t grubu ili�kilerini geli�tirmede
birincil yerdir.

Dokuzuncu B�l�mde ya��tlar'� (peers) ki�inin kendi ya� ve


konumundaki ki�iler olarak tan�mlam�t�k. Bir grup ortak baz�
�zellikleri payla�an iki ya da daha fazla ki�i olarak d��n�lebilir.
Bir ya��t grubu etkile�en, ortak ama� ve de�erleri payla�an
ve davran�lar� kar��l�kl� olarak �zerinde anla�maya var�lm�
kurallarla y�netilen, g�reli olarak kararl� ya da kal�c�
bir bireyler -burada �ocuklar- grubudur (Hartup, 1970). Ayn� etnik
temelden, sosyoekonomik d�zeyden, cinsiyetten ve ya�tan
�ocuklardan olu�an �yelik genellikle olduk�a benze�iktir. Erkeklerde
ve k�zlarda k�smen farkl� ilgilerden ve etkinliklerden
kaynaklanan ayn� gruplar olu�turma e�iliminin en yayg�n oldu�u
d�nem dokuz-on bir ya�lar aras�d�r. Ayn� cinsiyetten arkada�lar�
ye�leme y�n�ndeki bu e�ilime kar��n, e�er ��retmenler y�reklendirirse,
�ocuklar kar�� cinsten ya��tlarla da oynayacaklard�r
(Serbin ve ark., 1977).

Ya��t gruplar�n�n olu�umu ve i�leyi�i. Orta �ocuklu�un


ilk yar�s� i�inde -alt� ya��ndan dokuz ya��na kadar- �ocuklar�n
toplumsal etkile�imleri az �ok kendili�inden ve informeldir.
B�yle �yeleri s�rekli de�i�en gruplar genellikle mahallede ya
da oyun alanlar�nda bulunurlar. Gruplar �ocuklar�n kendileri
taraf�ndan �ncelikle h�rs�z-polis, saklamba�, ip atlama gibi oyunlar
oynamak i�in �rg�tlenme e�ilimindedirler.

Bu d�nemin ikinci yar�s�nda -on ya��ndan on iki ya��na kadar-


gruplar olduk�a kararl� �yelikleri ile daha formel ve tutkundurlar.
Belirli toplanma yerleri ve zamanlar� vard�r; bir�ok
durumda �zel etkinliklerde �yelere rehberlik yapan yeti�kin liderlere
sahiptirler. �rnekler aras�nda Erkek ve K�z �zciler,
K���kler Beyzbol Ligi, 4-H Kl�pleri (k�rsal y�relerde tar�m ve
ev ekonomisi e�itimi veren kl�pler) say�labilir. Bir�ok yeti�kinin
d��nd���n�n aksine, bu gruplar yaln�zca birlikte oyun oynayan
ve zaman �ld�ren �ocuk topluluklar� de�ildir. Bunlar, bir
�ocu�un "benzer ilgileri, sorunlar� ve becerileri olan, benzer d��ncelere
sahip insanlarla birlikte oldu�u, onlarla belki evde
al��k oldu�undan daha demokratik bir atmosferde etkile�ebildi�i"
ortamlard�r (Helherington ve Morris, 1978, s. 60).

Gruplar bir dizi ama� ve i�leve hizmet ederler. �lk olarak,


ya��t grubu aile ve okul gibi bir toplumsalla�ma ortam�d�r. �ocuklara
ayn� anda yeni pek �ok deneyimden ge�en, benzer ge�mi�i
payla�an ba�kalar� ile etkile�me olanaklar� sa�lar. Bu ortam
i�inde �ocuklar bir�ok rol� (�nder, izleyici, k�k�rt�c�, bar�t�r�c�,
palya�o) deneyebilir ve insanlar�n nas�l tepki g�sterdiklerini
g�zlemleyebilirler. Bu tepkiler d�nemin en �nemli geli�im g�revlerinden
biri olan ya��tlarla ge�inmeyi ��renmede �ocuklara yard�mc� olur.

�kinci olarak, ya��t grubundaki �ocuklar kendi beceri ve yetenekleri


ile e�it konumdakilerin beceri ve yetenekleri aras�nda
ger�ek�i kar��la�t�rmalar yapabilirler. Bundan �nce kendilerini
daha b�y�k ya da k���k karde�leriyle ve anababalar�yla kar��la�t�r�l�yor
bulmaktayd�lar. �imdi atletik yeteneklerini, akademik
becerilerini ve m�zik yeteneklerini ya��tlar�n�nki ile
kar��la�t�r�p s�nayabilir ve yeni yeni ortaya ��kmakta olan kimlik
ve benlik kavramlar� ile b�t�nle�tirebilecekleri ger�ek�i geribildirimler
alabilirler.

���nc� olarak, ya��t grubu de�erlerin ve tutumlar�n tart��ld���


bir forum niteli�ini ta��r. Bu anlamda, di�er bir geli�im
g�revi olan ki�isel ba��ms�zl���n kazan�lmas�na yard�mc� olur.
Bu, �zellikle anababadan ki�isel ba��ms�zl���n kazan�lmas� a��s�ndan
do�rudur. Grubun �yeleri �ok s�k anababalar, karde�ler,
��retmenler, okul �al�malar�, k�zg�nl�kla ba�a��kma yollar�,
cinsiyet rolleri ve uyma ile ilgili kar��l�kl� sorunlar�n� tart��rlar.
Ku�kusuz, b�t�n bu etkile�imler yeni fikir ve tutumlar�n
desteklenmesi ve onaylanmas� i�in gruba b�y�k bir ba��ml�l�kla
sonu�lan�r. Grup liderleri �o�u zaman di�erleri i�in model i�levi
g�r�rler. Grup bask�s�na uyma on-on bir ya�lar�nda tepe noktas�na
ula��r (Sigston ve White, 1974) ve k�zlar aras�nda erkekler
aras�nda oldu�undan daha yayg�nd�r (Salzstein ve ark., 1966).

Ya��t gruplar� genellikle olumlu y�nlerde i�lev g�rmekle birlikte,


bazen olumsuz y�nlerde de etkili olabilirler. �rne�in, yeni
bir kente ta��nan ve yeni bir okula giden herkes yeni gelenler
i�in varolan ya��t gruplar�na girmenin ne kadar zor oldu�unu bilir.
�yeler �ye olmayanlarla ve belli bir bi�imde farkl� olanlarla
alay edip e�lenmekten zevk alabilirler. S�k s�k d�manca davran�lar�
ya da kar�� cinsin �yeleriyle alay etmeyi �zendirirler.
Uyma y�n�ndeki bask�larla birlikte yeni ya��t grubunun de�erleriyle
ve tutumlar�yla kar��la�ma, �o�u zaman anababa rehberli�inin
reddedilmesi ve artan aile i�i gerginliklerle sonu�lan�r.

Gruba kabul edilmenin belirleyicileri. Asher ve arkada�lar�na


(1977) g�re, �ocuklar�n ya��t gruplar�nca kabul edilmesi
ve onlarla ba�ar�l� etkile�imler kurulmas�, �teki �ocuklarla
i�birli�i kurmaya ve olumlu bir bi�imde etkile�meye istekli olmay�
da i�eren bir dizi etkene ba�l�d�r. Grup i�in bir �ey yapmalar�
istendi�inde buna haz�r olmal�d�rlar. �ocuklar�n bunu yapmaya
isteklili�i aile i�indeki konumlar�ndan etkilenebilir. �rne�in,
ilk do�anlarla kar��la�t�r�ld���nda, daha sonra do�anlar�n
i�birli�ine ve uymaya daha e�ilimli olduklar�, dolay�s�yla
daha kolay kabul edildikleri g�sterilmi�tir (Miller ve Maruyama,
1976). Bu belki ba�kalar�na uyma zorunlulu�unda daha fazla
deneyimden kaynaklan�yor olabilir.

Grubun gereksinme duydu�u -atletik, sanatsal, akademik ya


da ba�ka t�rl�- �zel yeteneklere ya da becerilere (yeterliklere)
bireysel olarak sahip olmak �ocuklar�n kabul edilmesinde b�y�k
�l��de etkili olur. Yeterliklerin �nemi ve anababalarla ilk ba�ar�l�
ba�l�l�k ya da ba�lanma ili�kileriyle ba�lant�s� konusu
yak�n ge�mi�te ara�t�rmac�lar�n dikkatini �ekmeye ba�lam�t�r
(Sroufe, 1978). Bulgular, ilk ba�lanman�n g�venli olmas� �l��s�nde
orta �ocuklukta ya��t ili�kilerinde ba�ar� olas�l���n�n artaca��n�
g�stermektedir. Bu bulgu, Erikson'un bebeklikte geli�tirilen
temel g�ven duygusunun ilk ve orta �ocuklukta �zerkli�e ve ya��tlarla
ili�kilerde ba�ar�ya katk�da bulunaca��na ili�kin varsay�m�n�
desteklemektedir. Ayr�ca, Havighurst'un geli�im g�revi
becerisi kavram�na da uygun d�mektedir.

Orta �ocuklukta �nem kazanan di�er bir erken beceri de dildir.


Gottman, Gonso ve Rasmussen'in (1975) g�sterdi�i gibi, dili
kullanma ve fikirleri etkili bir bi�imde aktarma yetene�i ya��tlar
taraf�ndan kabul edilmeyi kolayla�t�r�r. Konu�ma ve etkili
ileti�imde bulunabilme yetene�inden yoksun olu� bir �ocu�u arkada�s�z
b�rak�r.

Ya��tlar taraf�ndan kabul edilmede �ocuk yeti�tirmeye ili�kin


anababal�k �sluplar� da �nemlidir. En �ok sevilen, en pop�ler
�ocuklar kabul edici ve demokratik bir aile ortam�nda b�y�yen
�ocuklard�r. �lgin� bir bi�imde, ya��tlar� taraf�ndan fiziksel olarak
da en �ekici bulunan �ocuklar da bunlard�r (Dion ve Berscheid, 1974).

�ocuklar�n bireysel ki�ilik �zellikleri ve ya��tlar� taraf�ndan


kabul edilmeleri k�smen aile i�inde daha �nceki deneyimlerine
ba�l�d�r. Ya��t grubu ortamlar�nda en etkili olanlar ayn�
zamanda bu d�neme kadarki geli�im g�revlerini ba�arm� ve
daha �nceki psikososyal bunal�mlar� ba�ar�l� bir bi�imde atlatm�
olanlard�r.

EMPAT� GEL���M�

Hemen yukar�da tart�t���m�z gibi, �ocuklar�n ya��tlar� taraf�ndan


kabul edilmelerine katk�da bulunan etkenlerden biri,
i�birli�i yapmaya ve di�er �ocuklarla olumlu etkile�imlerde bulunmaya
istekli olu�tur. Ayr�ca, �ocuklarla empati kurmak da
kabul edilmeyi artt�r�r. Empati, bir ba�kas�n�n psikolojik durumunu
ger�ekte onu hissetti�ini hissetmeden anlama yetene�i demektir.
Empati, payla�ma, yard�m etme ve �teki �zgeci davran�lar
i�in �nemli bir �nko�ul gibi g�r�nmektedir (Eisenberg-Berg,
1978). M. L. Hoffman empati konusunda �nemli �al�malar
yapm� ve empatinin geli�imine ili�kin kapsaml� bir kuram
�nermi�tir.

Hoffman'�n Kuram�. Piaget'nin, �ocuklar�n benmerkezliliklerini


-kendilerini ba�kas�n�n yerine koyma yetersizlikleri-
alt� ya� dolay�nda somut i�lem d��ncesine ge�inceye kadar
kaybetmediklerini ileri s�rmesine kar��n, Hoffman empatinin
k�klerinin �ok daha erken g�zlemlenebilece�ine inanmaktad�r.

K���k bir �ocu�un annesi, karde�i ya da ba�ka bir �ocuk incindi�inde,


bazen k���k �ocuk Hoffman'�n empatik ac� ad�n� verdi�i
bir ac�yla a�lamaya ba�lar. Bu, empatinin basit bir bi�imidir;
�ok az bili�sel etki ta��yan, b�y�k �l��de ko�ullu, duygusal bir
tepkidir. Hoffman'a (1976) g�re, bebekler ilk y�l i�inde kendilerini
ba�kalar�ndan ay�rt edemezler ve birini ac� �ekerken ya da
g��l�k i�inde g�rd�klerinde sanki bunu kendileri ya��yormu� gibi
rahatlat�lmak isteyebilirler. Hoffman, ba�ka bir �ocu�un d��p
a�lad���n� g�rerek kendisi a�lamak �zere olan on bir ayl�k bir
bebekten s�z eder. Bebek sonra ba�parma��n� a�z�na sokmu� ve
ba��n� annesinin kuca��na g�mm�t�r (Hoffman,1976, s. 131-132)
Empatik ac� ilkeldir. Onu ya�ayan �ocuklar ger�ekte di�erinin ne
hissetti�ini hayal etmeye �al�mazlar. Ancak, bu yine de bir
ba�lang��t�r.

�ocuklar iki ya� dolaylar�nda nesne s�reklili�ini geli�tirirler,


oysa ki�i s�reklili�i (di�er insanlar�n ayr� olduklar�n� ve
g�zden uzak olduklar�nda bile varl�klar�n� s�rd�rd�klerini anlama)
biraz daha erken ortaya ��kar. Hoffman bunun �ocuklar�n
kendi ac�lar�n� di�erlerininkinden ay�rt etmelerine olanak sa�lad���na
inanmaktad�r. Fakat hala biraz empatik ac� ya�arlar
ve bir kurban� rahatlatmaya �al�abilirler: Hoffman, bir oyuncak
y�z�nden ��kan kavgada oyun arkada�� Paul'� �zen on be�
ayl�k Michael �rne�ini vermektedir. Paul a�lad���nda Michael
oyunca�� ona verdi. Bu da yetmeyince Michael Paul'�n "g�venlik
battaniyesi"ni bularak ona verdi. Sonunda Paul a�lamay� kesti.
Hoffman Michael'in geribildirimi uygun bi�imde kulland���n�
belirtmektedir. Bu olay, Michael'in Paul'�n gereksinmelerini bir
dereceye kadar bili�sel olarak de�erlendirdi�ini ve bunu yaln�zca
Paul'� duygular� ve istekleri kendininkilere benzedi�i i�in
yapabildi�ini g�stermektedir (Hoffman, 1976, s. 131-133).

Orta �ocuklu�un ba�lar�nda benmerkezlilik azal�rken, �ocuklar


rol oynama'ya ya da belli bir durumda �b�r ki�inin g�sterebilece�i
tepkiyi hayal etmeye ve oynamaya y�nelebilirler.
Ancak, empatinin geli�iminde bu d�zey somut d��ncenin s�n�rl�l�klar�na
sahiptir, b�ylece empatik tepkiler b�y�k �l��de anl�k
somut olay ve sorunlar taraf�ndan uyar�l�rlar.

Orta �ocuklu�un sonlar�na do�ru, soyut i�lem d�nemine ge�i�te


�ocuklar, tam olarak olgunla�m� olmaktan uzak olmakla birlikte,
kendilerinin ve di�er insanlar�n kimliklerine ili�kin yeterince
belirsiz bir kavrama sahiptirler. Bu durum, onlar�n kendilerine
benzemeyen farkl� t�rden ki�ilerle ve derece derece bir
b�t�n olarak insan gruplar�yla ya da s�n�flar�yla empati
kurabilmelerine olanak sa�lar (�rne�in, zihinsel �z�rl�lerle
ya da huzur evlerindeki ya�l�larla).

K���L�K GEL���M�

ER�KSON'UN KURAMI

Erik Erikson'un kuram� �zerindeki daha �nceki tart�malarda,


sa�l�kl� ki�ilik geli�iminin nas�l bir dizi psikososyal bunal�m�n
ya da d�n�m noktas�n�n olumlu bir bi�imde atlat�lmas�ndan
ortaya ��kt���n� g�rd�k.

�ocuklar orta �ocuklukta okullar�n ve ��retmenlerin d�nyas�na


giri�le birlikte di�er bir psikososyal d�n�m noktas�na ula��rlar.
Erikson'un (1963) bu d�nemi tart��rken belirtti�i gibi:

... bu d�nemdeki tehlike, bir yetersizlik ve a�a��l�k duygusunda


yatar... Aile ya�am� onu okul ya�am�na haz�rlamada
ba�ar�s�z oldu�unda ya da okul ya�am� daha �nceki evrelerin
vaadetti�i geli�imi s�rd�rmeyi ba�aramad���nda bir�ok
�ocu�un geli�imi kesintiye u�rar (s. 266).

Bu evrenin geli�im g�revi �al�kanl��a kar�� a�a��l�k duygusu


bunal�m�n� �al�kanl�k y�n�nde ��zmekte yatar. Orta �ocukluk
yaln�zca toplumsal geli�imin ya��t ve oyun ortamlar�nda
bir geni�leme zaman� de�il, ayn� zamanda gelecekteki
sorumluluklar i�in haz�rlan�rken toplumun ara�lar�yla u�ra�may�
da ��renme zaman�d�r.

Orta �ocuklu�un ilk bir ya da iki y�l�nda "ara�lar d�nyas�"


makaslardan, ka��tlardan, boyalardan ve boyal� kalemlerden
olu�ur. �ocuklar belirli becerileri ��renerek her t�r ilgin� yeni
�eyi yapabilir duruma gelirler. Resimler �izebilir, giysiler
dikebilir, pasta yapabilir, model gemi ve u�aklar �zerinde
�al�abilir ve okulda iyi notlar alabilirler. Bu d�nemin orta ve
son b�l�m�ne do�ru ara�lar okuma, yazma ve yeni bilgi caddelerine
kap�lar� a�an hesaplama becerileridir.

Erikson'un Sekiz Normal Geli�im Evresi

Bunal�m - D�nem

G�vene kar�� G�vensizlik - Bebeklik

�zerkli�e kar�� Utan� ve Ku�ku - K���k �ocukluk


Giri�kenli�e kar�� Su�luluk - �lk �ocukluk

�al�kanl��a kar�� A�a��l�k Duygusu - Orta �ocukluk

Kimli�e kar�� Rol Kar��kl��� - Ergenlik

Yak�nl��a kar�� Yal�t�lm�l�k - Gen� yeti�kinlik

�retkenli�e kar�� Durgunluk - Orta yeti�kinlik

B�t�nl��e kar�� Umutsuzluk - �leri yeti�kinlik

E�er �ocuklar bu ara�lar� kullanmaya �zendirilir ve ba�ar�lar�


�v�l�rse bir �al�kanl�k ve ba�arma duygusu geli�tireceklerdir.
Bu da, belirli bir noktada, yeti�kin sorumluluklar� almaya
haz�r bir "iyi �al�an ki�i" olarak olumlu bir benlik kavram�n�n
geli�mesini kolayla�t�racakt�r. E�er �ocuklardan �ok az ya da
�ok fazla �ey beklenirse ya da �ocuklar �abalar�ndan dolay�
ele�tirilirse, bir a�a��l�k duygusu geli�ecektir. Sorun, k�t� �al�ma
al�kanl�klar�, ba�ar�s�zl�k korkusuyla yar�malardan ka��nmak
ve daha sonraki geli�im g�revleriyle ba�a��kmada bir yetersizlik
olacakt�r.

C�NS�YET ROL� GEL���M�

�lk �ocuklukta cinsiyet rol� geli�imini tart��rken (9. B�l�m)


�ocuklar�n erken bir ya�ta erkekli�e ve di�ili�e ili�kin temel bir
fikir kazand�klar�n� belirtmi�tik. �lkokul ya��na gelindi�inde
k�zlar�n ve o�lanlar�n genellikle oyun nesnelerinde ve etkinliklerinde
oldu�u kadar, farkl�la�an becerilerinde de farkl� zevkler
olu�turmu� olmalar� �a��rt�c� de�ildir. Son on y�lda k�zlara a��k
spor olanaklar�nda b�y�k art�lar olmu�tur; b�ylece ergen k�zlar
bug�n ge�mi� y�llara oranla daha iyi hareket becerileri geli�tirmi�
olabilirler. Sonu� olarak, tak�m �al�malar� i�in gerekli
yeterlik ve tutumlar� da geli�tiriyor olabilirler. Erkek �ocuklar,
g�� ve h�z gerektiren sporlarda kendilerine k�zlara g�re avantaj
sa�layan daha fazla kas dokusuna ve farkl� kemik yap�s�na sahip
olmakla birlikte, geleneksel cinsiyet kal�pyarg�lar� bu farkl�l�klar�
abartm�t�r. Fiziksel uygunluk, uyar�lm�l�k hali, dayan�kl�l�k
ve bir tak�m i�inde i�lev yapabilme yetene�i hem k�z
hem de erkek �ocuklar i�in �nemlidir ve her iki cins i�in hem ergenlikte
hem de yeti�kinlikte �nemli olabilir.

Biraz tart�mal� olmakla birlikte, orta �ocukluktaki k�zlar


o�lanlardan daha iyi s�zel becerilere sahiptirler ve o�lanlar da
mekan alg�s�nda ve mekansal ak�ly�r�tmede daha iyi g�r�nmektedirler
(Maccoby ve Jacklin, 1974). E�er bu farkl�l�klar k�smen
do�u�tan iseler -ki pekala olabilirler- cinsiyet tiplemesinin bunlara
katk�da bulunarak a��rl�klar�n� artt�r�p artt�rmad���n�,
k�zlara ve o�lanlara eksikliklerini tamamlay�c� olanaklar vermenin
gerekip gerekmedi�ini sormak zorunday�z. �rne�in, erkek
ilkokul �ocuklar� okuma ve di�er s�zel becerilerde daha fazla
g��l�k �ekiyor g�r�nmekle birlikte, ��retmenleri erkek oldu�unda
okumada daha iyi olmaktad�rlar (Shinedling ve Peterson, 1970).
Liseli k�zlar geometride ve mekansal problemlerde g��l�k �ekme
e�ilimindedirler. Ancak, Flanagan (1978) 1960'�n liseli k�zlar�
ile 1975'inkileri kar��la�t�rm�, mekanik ve mekansal yeteneklerde
�nemli y�kseli�ler bulmu�tur. Bu durum kad�n rol�ne ili�kin
daha geni� bir �a�da� tan�m� ve k�zlara ili�kin daha az kat� bir
cinsiyet tiplemesini yans�t�yor olabilir.

Orta �ocukluk d�neminde �ocuklar hemen hemen t�m�yle


kendi cinslerinden �ocuklarla oynama ve yak�nl�k kurma e�ilimindedirler.
Bazen k�zlarla o�lanlar aras�nda d�manl��a yak�n
bir�eylerin bulundu�u g�r�lmektedir. O�lanlar "��tk�r�ld�m" k�zlarla
oynamak istemezler ve bir o�lan�n dokundu�u bir k�z "erkek
tohumlar�, erkek tohumlar�!" diye ���l�klar atabilir. Ders aralar�nda
k�zlar oyun alan�n�n bir yan�nda, o�lanlar �b�r yan�nda
oynarlar. Do�umg�n� partilerindeki konuklar kadar arkada�lar
da ayn� cinsten olma e�ilimindedir. Bir�ok yeti�kin bu durumu bu
ya�ta "gayet do�al" bulur. E�er anababalar ve di�erleri cinsiyet
tiplemesine ba��ml� iseler bu "gayet do�al"d�r; fakat erinlikten
�nce �ok az cinsiyet tiplemesi yapan k�lt�rlerde bu norm de�ildir.
Rolleri dar bir bi�imde tan�mlamayan anababalar�n �ocuklar�
kar�� cinsle daha iyi ili�kiler kurabilirler. Fakat cinsiyet tiplemesi
okullar, anababa d��ndaki yeti�kinler ve �ocu�un ya��tlar�
taraf�ndan s�rd�r�l�r. Ara�t�rmaya dayal� veriler k�t olmakla
birlikte, �yle g�r�n�yor ki, ya��tlar, �zellikle de orta �ocukluk
d�nemindeki erkek �ocuklar cinsel role uyma do�rultusunda gitgide
artan bir bask� uygulamaktad�rlar. K�z �ocuklar di�er k�zlar
"erkek oyuncaklar�" ile oynad�klar�nda �ok az kar�� ��karlar,
oysa erkek �ocuklar "k�z oyuncaklar�" ile oynayan o�lanlar�
�iddetle ele�tirirler (Maccoby, 1980).

�ocuklar olgunla�t�k�a anababalar cinsiyetlerine uygun davranmalar�


y�n�nde daha ciddi d��nmeye ba�larlar (Maccoby,
1980). �rne�in be� ya��ndaki o�ullar� annenin y�ksek topuklu
ayakkab�lar�yla sarsak sarsak y�r�d���nde ya da be� ya��ndaki
k�zlar� baba gibi t�ra� olma rol� oynad���nda anababalar pek bir
�ey d��nmezler. Fakat erkek �ocuklar� ayn� �eyi on bir ya da on
iki ya�lar�nda yaparsa b�y�k olas�l�kla k�zacaklard�r. Ayr�ca,
anababalar�n erkek �ocu�un erkeklik rol�ne uygun davranmas�
�zerinde, k�z �ocu�un kad�nl�k rol�ne uygun davranmas� �zerinde
oldu�undan daha fazla durduklar�na ili�kin kan�tlar vard�r. Dolay�s�yla,
erkek �ocuklar k�zlardan daha �nce cinsiyete uygun
davran� geli�tirirler ve okul �ncesi ya�larda erkeklik rol� i�in
�ok belirgin bir tercihleri vard�r. D�rt-alt� ya�lar�ndaki k�zlar
erkekli�in baz� y�nlerini �ekici bulabilirler, oysa o�lanlar okul
�ncesi ya�lardan sonra kad�nl�k i�in bunu hemen hemen hi� yapmazlar
(Hetherington ve Parke, 1979).

Bu konuda bir�ok a��klama getirilmi�tir. Anababalar e�cinselli�in


erkekler aras�nda daha yayg�n oldu�unu d��n�yor olabilirler
(Maccoby, 1980). �leri s�r�len bir ba�ka neden, erkek
�ocuklar�n ilk d�rt-be� y�llar�n� genellikle kad�nlarla (anneleri,
g�nd�z bak�mevi personeli, okul �ncesi ��retmenleri) etkile�erek
ge�irmeleridir. Erkek modellerin yoklu�u cinsiyet rol� �zde�le�mesini
erkek �ocuklar i�in daha karma��k hale getirebilir, dolay�s�yla
anababalar erkek �ocuklar� i�in cinsiyet tiplemesinde
daha dikkatlidirler. Bir di�er neden, k�lt�r�m�zde tan�mland���
gibi, erkeklik rol�n�n hala kad�nl�k rol�ne tercih edilmesi
ve e�er k�zlar erkeklik rol�n�n baz� y�nlerini almay� diliyorlarsa
bunun anla��labilir bulunmas� olabilir. Fakat, e�er futbol oynamak
saha kenar�nda de�nek �evirmeye tercih edilirse, bir erkek
�ocu�un de�nek �evirmesi anla��labilir g�r�nmemektedir.
Bili�sel etkenlerin etkisi. �ocuklar�n bir cinsiyet rol�n�
kazanmalar�nda kavram geli�imi de i�in i�indedir. �ocuklar erkek
ya da kad�n olarak kendi benlik kavramlar�na ve erkekli�i
ve kad�nl��� neyin olu�turdu�una kendileri ula��rlar. Bunlar�
nas�l kazanmaktad�rlar? Bunlar zamanla nas�l de�i�mektedir?
De�i�meleri neler etkilemektedir?

Thompson (1975), �ocuklar�n �o�unun iki-�� ya�lar aras�nda


kendi cinsiyetlerini, "k�zlara ait �eyler"i, "o�lanlara ait �eyler"i,
k�z ya da o�lan resimlerini, anne ya da baba resimlerini
tan�yabildiklerini g�stermi�tir. Ancak, ya�lar� ilerledik�e, deneyim
kazand�k�a, bili�sel olarak geli�tik�e kavramlar� �nemli
�l��de de�i�mektedir (Williams ve ark., 1975).

K���k �ocuklar bir bireyin cinsiyetinin kal�c�l���n�, �rne�in,


bir erke�in sa��n� uzatarak ve kad�n giysileri giyerek kad�na
d�n�emeyece�ini tam anlam�yla kavrayamayabilirler. �lkokul �ocuklar�
cinsiyet rollerine ili�kin daha ayr�nt�l� kavramlara sahiptirler,
ama bunlar� hala olduk�a dar bir a��dan tan�mlayabilirler.
Bir erke�in hem�ire ya da sekreter olamayaca��na inanabilirler.
Ger�ekten, bir�ok yeti�kin de erkekler ve kad�nlar i�in
nelerin kabul edilebilir nelerin edilemez oldu�una ili�kin geni�
say�labilecek g�r�lere sahip de�ildir (Urberg ve Labouvie-Vief,
1976). Bir yeti�kin bir erke�in hem�ire ya da sekreter olmas�n�n
olanakl� oldu�unu bilebilir, ama bunu onaylamaz, �ocuklar da
yeti�kin modelleri g�zlemler ve taklit ederler.

�ocuklar do�ru ve yanl� davran�a, giysiye, mesleklere, erkek


ve kad�n diline ili�kin kavramlar� k�smen televizyonda ve
filmlerde g�rd�kleri, kitaplarda okuduklar� modellerden oldu�u
kadar, evlerinde, okullar�nda ve ya��t gruplar�nda g�rd�kleri
modellerden de ��renirler. E�er olanak bulursan�z, baz� ilkokul
�ocular�na, k�zlar�n ya da o�lanlar�n b�y�d�klerinde ne olabileceklerine
inand�klar�n�, o�lanlar ve k�zlar i�in hangi etkinlikleri
ve ilgileri uygun g�rd�klerini, d�ar� ��kmada ya da evlilikte
o�lan�n ve k�z�n rollerinin ne oldu�unu, k�zlar�n ve kad�nlar�n
o�lanlardan ve erkeklerden nas�l farkl�la�t���n� sorunuz.

�ocuklar cinsiyet rolleri hakk�nda a��r� basitle�tirilmi� ya


da dar tan�mlara m� sahiptirler? Alt�-sekiz ya�lar�ndaki �ocuklar,
genellikle anababalar�n ve ��retmenlerin �abalar�na kar��n,
uygun erkek ve kad�n davran�lar� konusunda tipik olarak son
derece kal�pyarg�l� ve kat� d��ncelere sahip oldular� bir evreden
ge�erler. Maccoby (1980), b�yle �ocuklar�n, cinsiyet rollerini
olduk�a somut olan kendi d��ncelerinde a��kl��a kavu�turmak
i�in abart�yor olabileceklerini ileri s�rmektedir. Kolayca
kavrayabilecekleri terimler i�inde a��kl��a kavu�turmak cinsel
kimliklerini do�rulamalar�na yard�mc� olabilir; bir kez iyice yerle�tikten
sonra daha az kat� olmak konusunda kendilerini daha �zg�r
hissedebilirler.

Be� ya��ndan �nce babalar�ndan ayr�lan erkek �ocuklar cinsiyet


rol� ayarlamas�nda sorunlar ya�amaya daha e�ilimlidirler;
oysa ayr�ld�klar�nda alt� ya��nda ya da daha b�y�k olan erkek
�ocuklar babalar�yla birlikte olan �ocuklardan farks�z g�r�nmektedirler
(Hetherington, 1966). On ���nc� B�l�m de bu konu �zerinde
daha derinli�ine duraca��z.
Genellikle �ocuklar�n kad�nlar� m�hendislik ya da su tesisat��l���,
erkekleri de ilkokul ��retmenli�i ya da �ocuk bak�c�l���
gibi mesleklerde g�zlemleme olanaklar� �ok s�n�rl�d�r.
Sonu� olarak, b�y�d�klerinde hen�z gizilg�� durumundaki becerilerine
uygun d�ecek i�leri cinsiyetleri y�z�nden bir yana b�rakabilirler.
Dahas�, yeteneklerine ket vuran d� bask�lar hissedebilirler.
Bir lise m�zik ��retmeni ve bando �efi, i�inin en cesaret
k�r�c� y�n�n�n pek �ok erkek �ocu�un m�zik yeteneklerini geli�tirmek
yerine, yeteneklerinin uygun olup olmad���na bakmaks�z�n
futbolu tercih ettiklerini g�rmek oldu�undan yak�nm�t�r.

Geleneksel kal�pyarg�lardan biri olan erkeklerin kad�nlardan


daha uzun boylu olmalar� gere�i, k�sa boylu o�lanlarla uzun
boylu k�zlar�n benlik kavramlar�n� etkileyebilir. K�zlar en h�zl�
b�y�d�kleri d�neme o�lanlardan �nce girdiklerinden, k�zlar�n
kendi ya�lar�ndaki o�lanlar kadar ya da onlardan daha uzun olduklar�
d�nemler vard�r. Uzun boylu k�zlar �zellikle k�sa boylu
o�lanlar aras�nda kendilerini di�illikten uzak hissedebilirler,
k�sa boylu o�lanlar uzun boylu k�zlarla ��kmaktan, hatta birlikte
y�r�mekten �ekinebilirler. B�yle �ocuklar�n �zsayg�lar�
zarar g�rebilir ve bazen ketlenmeler geli�ebilir (Keyes, 1980).

Cinsler aras�nda pek �ok benzerlik ve -ku�kusuz- erkeklerle


erkekler, kad�nlarla kad�nlar aras�nda yetenekleri, gizilg��leri,
fizikleri ve ki�ilikleri a��s�ndan pek �ok farkl�l�k vard�r. Cinsiyet
rolleri �ok dar bir bi�imde tan�mland���nda, bireyler kendi
cinsiyet tan�mlar�na kolayca uyamamak konusunda �at�ma ya�ayabilir,
belirli gizilg��lerin geli�imine ket vurabilir ve erkeklik
ya da kad�nl�klar�n� "kan�tlama" y�n�nde s�rekli bir gereksinim
duyabilirler.

Hetherington ve Parke'ye (1979) g�re, �ocuklar�n biyolojik


cinsiyetleri, eril ya da di�il olarak kimlikleri, cinse uygun
davran� �zellikleri aras�ndaki tutarl�l�k benlik sayg�s�n� korumada
ya�amsal �neme sahiptir. �ocuklar�n cinsel kimlikleri bir kez
bi�imlendikten sonra, onunla tutarl� bi�imde davranmak ve ba�kalar�ndan
yine onunla tutarl� geribildirim almak �ocuklar i�in
�d�llendiricidir. Bu nedenle, cinsiyet rol� geli�iminde bir t�r kendi
kendini toplumsalla�t�rma �nemli bir s�re� gibi g�r�nmektedir
(Maccoby ve Jacklin, 1974).

Androjeni kavram�. E�er �ocuklar cinsiyet tiplemesine


u�ramaz ve uzun sa�l� ya da g�nd�z bak�mevinde �al�an erkekleri,
elektrik�i ve blucin giyen kad�nlar� g�zlemlerse, cinsleri birbirinden
ay�rt edebilecekler midir? Kendi cinsiyetlerini belirleyebilecekler
midir? E�er kendilerine cinse uygun oyuncaklar,
adlar ya da giysiler verilmezse ve cinse uygun oyunlar oynamalar�
�zendirilmezse �at�ma ya�ayacaklar m�d�r?

Cinsiyet rolleri geni� kapsaml� tan�mland���nda ve kabul


edilebilir davran�lar�n ve �zelliklerin b�y�k bir b�l�m� ortak
oldu�unda �ocuklar kendi gizilg��lerini geli�tirmek i�in daha
�zg�rd�rler. �rne�in, e�er bir k�z �ocu�u i�in bir i�yeri y�neticisi
olmay� kabul edilebilir k�larsak ve onu hala �ekici ve kad�ns�
bulursak, onun dilek d�zeyine ili�kin bir �at�ma hissetmesine gerek
kalmayacakt�r. E�er erkeklik i�in uzun boylu olman�n gerekmedi�i
anlay�� geli�tirilirse, k�sa boylu erkekler boylar� konusunda
kendilerini daha rahat hissedeceklerdir.
Androjeni terimi, ger�ekte ne eril ne di�il, yaln�zca insan
olma �zelliklerini belirtir (Bem, 1975). Bu �zellikler "eril" ya
da "di�il" olarak etiketlenmemelidir. �rne�in, hem sa�l�kl� erkek,
hem de sa�l�kl� bir kad�n, durumun gereklerine g�re, h�rsl� ama
yine de duyarl�, g��l� ama yine de sevecen, at�lgan ama yine de
uysal olabilir (Williams, 1977).

Money ve Ehrhardt (1972), anababalar�n -tersini yapmalar�


gerekirken- �o�u zaman y�zeysel cinsiyet farklar�n� a��r�
vurgulad�klar�n�, ger�ek farklar� da vurgulamay�p ge�tiklerini
belirtmektedir. Y�zeysel farkl�klar sa� uzunlu�u gibi modas� gelip
ge�en ya da k�lt�rden k�lt�re de�i�ebilen farkl�l�klar� i�erir. Money'e
g�re, anababalar k���k �ocuklar�n cinsler aras�ndaki fizyolojik
farkl�l�klar� g�zlemlemelerine izin vermelidirler; b�ylece,
�ocuklar somut erkeklik ve kad�nl�k kavramlar� geli�tirebilir ve
bunlar�n ne oldu�unu a��k�a g�rebilirler. Anababalar zaman� geldi�inde
erkeklerde ve kad�nlarda ortaya ��kan fizyolojik de�i�imleri
ve bunlar�n yeti�kinlikteki farkl� i�levlerini a��klamal�d�rlar.

Cinsiyet rolleri ve bunlara ili�kin tutumlar de�i�tirmektedir


ve gelecekte de de�i�meyi s�rd�recektir. G�n�m�zde, anababalar�n
ve ��retmenlerin de i�inde oldu�u bir�ok insan, hangi davran�lar�n
�zendirilip hangilerinin �zendirilmemesi gerekti�i ve
�ocuklar�n �imdikinden �ok farkl� olabilecek bir gelecek i�in
nas�l haz�rlanacaklar� konusunda belirsizlik i�indedir. �ok
�nemli bir nokta, �ocuklar�n kendi kimlikleri ile kendilerini rahat
ve g�vende hissetmeleri, kendilerini rahats�z ya da g�vensiz
k�lacak bi�imde davranmaya zorland�klar�n� hissetmemeleri
gere�idir.

HEYECAN GEL���M�

Dokuzuncu B�l�m'den an�msayacaks�n�z, heyecanlar� hareketle


ya da i�salg� bezleriyle ilgili etkinliklerdeki de�i�ikliklerin
e�lik etti�i g��l� duygular olarak tan�mlam�t�k. De�i�ik
bir dizi yoldan kazan�labileceklerini belirtmi�tik: Klasik ko�ullanma
ve modellerin taklit edilmesi ve 7. B�l�m'de g�rd���m�z
gibi bebeklikteki ba�lanma s�reci arac�l���yla. Baz� heyecanlar
olumlu ve ho�tur, sevgi, mutluluk ve ne�e gibi; baz�lar� olumsuz
ve tats�zd�r, k�zg�nl�k, �fke, korku gibi. �zg�l heyecanlar �zerinde
�al�mak heyecan geli�imi konusunda �nemli bilgiler verebilir,
bu nedenle dikkatimizi korkulara, fobilere ve sald�rganl��a
y�neltece�iz.

En �ok say�da korkunun ortaya ��kt��� d�nem ilk �ocukluktu.


Bunun temel nedeni, iki-alt� ya�lar aras�ndaki �ocuklar�n bilgileri
i�lem �ncesi bir anlay� d�zeyinin �tesinde �z�mleme ve
uyarlama yetene�inden yoksun olmalar� idi. Bu nedenle, korkular�
genellikle hayaletler gibi d�sel yarat�klar� i�ermekte idi.
Okul �ocuklar�, artan bili�sel yetenekler kadar, daha geni� bir
toplumsal beceriler repertuar�n�n da sonucu olarak daha b�y�k
bir heyecansal olgunluk g�sterirler. Heyecanlar�n� (k�skan�l�k,
ba��ml�l�k, sald�rganl�k vb.) denetim alt�na almalar� y�n�nde
anababalardan, ya��tlardan, ��retmenlerden ve di�erlerinden
bask� g�rm�lerdir. Sonu� olarak, ya�ad�klar� korkular de�i�imler
ge�irir.
�OCUKLARIN KORKULARINDA GEL���MSEL DE����MLER

Jersild, Markey ve Jersild'le (1933) ba�layan bir dizi �al�ma


�ocuk korkular�n� s�n�fland�rmaya �al�t�. Ancak, yak�n zamanlara
kadar �ocuklar�n korkular�n�n geli�imsel s�ras�n� ��z�mlemeye
y�nelik �ok az �aba vard�r. Bunlardan birinde Eme ve
Schmidt (1978), dokuz ya��daki �ocuklar�n y�zde 40'�ndan fazlas�n�n
en yayg�n korkular olarak s�ralad��� korkular�n, (1) bedensel
zarar, (2) soygunlar, �ocuk h�rs�zlar� ya da �l�m ve (3)
hayvanlar �evresinde yo�unla�t���n� belirtmektedir. �rne�in,
dokuz ya��ndaki bir k�z �ocuk "bir topun �arpmas�ndan", "soyguncular
nedeniyle evde yaln�z b�rak�lmaktan", "havlayan ve kendisini
kovalayan b�y�k k�peklerden" korktu�unu s�ylemi�ti (s.1278).
Ba�ka bir ara�t�rmada (Zill, 1977), yedi-on bir ya�lar�ndaki
2200 �ocukluk ulusal bir �rneklemin ��te ikisinin kendilerine
�iddet i�eren bir�eylerin olmas�ndan korktuklar� bildirilmi�ti.

Bauer (1976), �ocuklar�n korkular�ndaki geli�imsel de�i�imlerle


ilgili bir ara�t�rmas�nda, �� gruba ayr�lan altm� �ocukla
g�r�t�: D�rt-alt� ya��ndakiler, alt�-sekiz ya��ndakiler ve on-on
iki ya��ndakiler. �zg�l korkular�n g�r�lme s�kl��� a�a��da
verilecektir.

Bauer'e g�re bu sonu�lar, "Piaget'nin betimledi�i, �ocuklar�n


ger�e�i alg�lamalar�ndaki de�i�imlerin ard��kl���n� yans�tan
bir ard��kl���n korkular�n geli�iminde var oldu�unu d��nd�rmektedir"
(s. 71). �zg�l olarak, Piaget'ye g�re bili�sel geli�im
�ok az farkl�la�m� genel bir durumdan y�ksek d�zeyde bir farkl�la�m�l�k
durumuna do�ru ilerlemektedir. Bauer bunun, okul
�ncesi �ocuklar aras�ndaki genel bir canavarlar ve hayaletler
korkusunun okul �ocuklar�nda yerini neden daha �zg�l ve ger�ek�i
fiziksel tehlike ve bedensel zarar korkusuna b�rakt���n� a��klayabilece�ini
belirtmektedir. Okul �ncesi �ocuklar aras�nda hayvan
korkular�n�n daha s�k g�r�lmesinin nedeni o ya�larda
canland�rmac�l��a daha fazla inan�lmas�yla a��klanabilir. Yatma
zaman� korkular�na gelince, b�yle korkular� oldu�unu bildiren
on-on iki ya�lar�ndaki �ocuklar�n oran�n�n daha k���k olmas�,
Bauer'e g�re, "b�y�k �ocuklar�n ger�e�e ili�kin alg�lar�n�n
k���klerinkinden daha az d�sel oldu�u g�r��yle tutarl�d�r" (s.71).
B�y�k �ocuklar aras�nda korkutucu r�yalar�n g�r�lme s�kl���ndaki
azalma Bauer taraf�ndan "alg�sal s�re�lerde r�yan�n ger�eklikten
daha iyi ayr�lmas�n�n bir yans�mas�" (s. 71) olarak a��klanm�t�r.

�ocuklar�n Korkular�n�n G�r�lme S�kl��� (%)

Korku T�r�

4-6 ya�lar:

Bedensel incinme ve fiziksel tehlike: 11

Canavarlar ve hayaletler: 74

Hayvanlar: 47

Yatma zaman� korkular�: 53

Korkutucu r�yalar: 74
6-8 ya�lar:

Bedensel incinme ve fiziksel tehlike: 53

Canavarlar ve hayaletler: 53

Hayvanlar: 40

Yatma zaman� korkular�: 67

Korkutucu r�yalar: 80

10-12 ya�lar:

Bedensel incinme ve fiziksel tehlike: 55

Canavarlar ve hayaletler: 5

Hayvanlar: 10

Yatma zaman� korkular�: 35

Korkutucu r�yalar: 45

Kaynak: D.H. Mauer, "An exploratory study of developmental


changes in childrens' fear", Child Psychology, and Psychiatry,
17 (1976), 69-74.

BAZI �ZG�L KORKULAR VE FOB�LER

Yukar�da s�z� edilen korkulara ek olarak, orta �ocuklukta


iki �zel fobi ortaya ��kabilir. Bunlar�n her biri bu d�nemin �zelli�i
olan daha y�ksek d�zeydeki bili�sel i�levle ili�kilidir ve
biri de okula ba�lama ile daha tam olarak ba�lant�l�d�r.

Okul fobisi. Okul fobisi olan �ocuklar tipik olarak okula


gitmeyi reddederler ya da orada iken ciddi bir kayg� i�indedirler.
Genellikle belli belirsiz mide, ba� ve bo�az a�r�s� yak�nmalar�yla
birlikte g�r�l�r. Okul fobisi orta �ocukluk y�llar�nda
yayg�n bir sorundur ve k�zlar aras�nda biraz daha fazla olmakla
birlikte, o�lanlarda ve k�zlarda a�a�� yukar� e�it s�kl�kta
g�r�lmektedir (Gardner ve Sperr, 1974).

Bu fobinin birbirinden �ok az farkl� iki bi�imi ortaya ��kmaktad�r.


Akut olarak adland�r�lan ilki �ocuklar�n�zda en �ok
okul ya�am�n�n birinci ya da ikinci y�l�nda g�r�l�r. Hem �ocuklar
hem de anababalar a��s�ndan ayr�lma kayg�s�na ve ba��ml�l��a
ili�kin duygular�n sonucu oldu�u d��n�lmektedir. Geli�mesinde
anababan�n a��r� koruyuculu�u da rol oynayabilir. Kronik
olarak bilinen ikinci t�r okulda ya da evde g��l�kleri ya da
tats�z ya�ant�lar� olan daha b�y�k �ocuklar aras�nda daha yayg�nd�r
(Kennedy, 1965). Genellikle belirtileri kahvalt�dan az
�nce ortaya ��kar ve evde kalma izni verildikten az sonra kaybolur.
Okula d�nmeleri gerekti�i an�msat�ld���nda �ocuklar belirtileri
yeniden g�sterirler.

Fobinin akut bi�imleri i�in en iyi yakla��m, evde kalma


�r�nt�s� geli�meden �nce �ocu�un okula d�nmesi gibi g�r�nmektedir.
Bunun ne kadar k�sa bir s�re i�inde yap�lmas� gerekti�i
hala tart��lmaktad�r. Fakat bunun hemen yap�lmas� gere�i biraz
daha fazla destek g�rmektedir (Lassers ve ark., 1973). Fobinin
kronik bi�imleri i�in b�y�k olas�l�kla bir psikoterapi program�
gerekebilir (Rass, 1974).

�l�m fobisi. �ocuklar alt� ya da yedi ya��ndan �nce genellikle


�l�m�n anlam� konusunda �ok belirsiz bir fikre sahiptirler.
Bu durumun s�reklili�ini ger�ekten anlayabilmeleri somut i�lem
d�neminden �nce pek olanakl� de�ildir. Bu nedenle, �l�m fobisi
bazen "sekizinci y�l kayg�s�" olarak bilinir. �ocuklar�n kayg�lar�
konusunda s�ylediklerini dinlemek ve onlara g�ven vermek
�o�u durumda sorunu ��zer (White ve ark., 1978).

KORKULARIN VE FOB�LER�N ORTADAN KALDIRILMASI

Dokuzuncu B�l�m'de belirtildi�i gibi, anababalar �ocuklar�n


yeti�kinlerle ayn� bili�sel anlay� d�zeyinde d��nmediklerini
ak�lda tutmak zorundad�rlar. Bir anababaya ya da b�y�k karde�e
aptalca ve ger�ekd�� g�r�nen bir �ey k���k �ocuklara �ok
ger�ek ve korkutucu g�r�nebilir.

Korkularla ve fobilerle alay edilmemelidir. �ocuklar �ocukluk


korkular�n�n �o�undan daha �abuk b�y�yeceklerdir. K���k
korkular a��klamalar, g�ven verme ve anababan�n, karde�lerin
ve ya��tlar�n model al�nmas� yoluyla ortadan kald�r�labilir.
Daha ciddi durumlarda kar�� ko�ullamay� ve sistematik duyars�zla�t�rmay�
da i�eren bir dizi psikoterapik y�ntem ba�ar�l�
olarak kullan�labilir.

SALDIRGANLI�IN GEL���M�

Anababalar i�in �zel �nem ta��yan bir heyecansal geli�im


alan� d�manl�k ve sald�rganl�kt�r. �o�u �ocuk �u ya da bu zamanda
ya��tlar�yla, karde�leriyle oldu�u kadar yeti�kinlerle ve
�zellikle anababas�yla tart��r, kavga eder ya da onlara sald�r�r.
Hem ilk hem de orta �ocuklukta heyecan ve ki�ilik geli�iminin
temel bir y�n�, toplumca konulan kurallar i�inde d�manl�kla
ve sald�rganl�kla ba�a��kman�n "yap"lar�n� ve "yapma"lar�n�
��renmekten ibarettir.

Baz� farkl�l�klar ve geli�im e�ilimleri. D�manl�k'� zarar


verme ya da incitme iste�i ya da g�d�s� olarak, sald�rganl�k'�
da insanlara ya da nesnelere zarar vermeyi ya da onlar� incitmeyi
ama�layan davran�lar ya da tepkiler olarak d��nebiliriz.
Hatta Hartup (1974) d�manca sald�rganl�k ve ara�sal
sald�rganl�k ad�n� verdi�i �eyler aras�nda bir ay�r�m daha yapmaktad�r.
D�manca sald�rganl�k'�n amac� bir ba�ka ki�iyi vurma
ya da alay etme gibi eylemlerle incitmektir. Ara�sal sald�rganl�k'�n
hedefi, genellikle birinin elinden bir oyuncak kamyon
ya da bebek gibi bir �eyi �ekip alarak bir amaca ula�makt�r. Bu
davran�lar genellikle antisosyal olarak g�r�lmekle birlikte,
her zaman b�yle olmak zorunda de�ildirler; ayr�ca bunlar at�lganl�k'la
(assertiveness) kar�t�r�lmamal�d�r. At�lganl���n amac�
ki�inin olumlu ve kararl� bir bi�imde haklar�n� ya da ��karlar�n�
savunmas�d�r.
Hartup (1974) bir �al�mas�nda, okul ortamlar�nda on haftal�k
bir d�nem i�in iki grup �ocukta sald�rgan davran�lar�
g�zledi. Gruplardan biri okul �ncesi �a�daki (d�rt-alt� ya�lar�nda)
�ocuklardan, di�eri de okul �a��ndaki (alt�-yedi ya�lar�nda)
�ocuklardan olu�maktayd�. Hartup'un bulgular�, toplumsalla�man�n
etkilerini oldu�u kadar, sald�rgan davran��n geli�imindeki
temel e�ilimleri de g�stermektedir. Elde etti�i sonu�lar
aras�nda, (1) erkek �ocuklar�n k�zlardan daha fazla d�manca
sald�rgan davran�larda bulundu�u, (2) ara�sal sald�rganl���n
okul �ncesi �ocuklarda daha s�k g�r�ld���, (3) d�manca sald�rganl���n
daha �ok b�y�k �ocuklar�n bir �zelli�i oldu�u ve ya�
ilerledik�e s�zel sald�rganl�kta art�, fiziksel sald�rganl�kta ise
d�� oldu�u vard�r. Bu durum k�zlar aras�nda daha belirgindir;
��nk� o�lanlar b�t�n ya�lardaki k�zlardan daha fazla sald�rganl�k,
�zellikle fiziksel ya da d�manca sald�rganl�k g�stermeye
e�ilimlidirler (Feshbach, 1970).

Sald�rgan �ocuklar�n nas�l olabilecekleri ve sald�rganl���n


t�r�, baz�lar� bu kitab�n di�er b�l�mlerinde ele al�nan bir dizi
etkene ba�l�d�r. Bunlar anababal�k �slubunu, aile i�in etikile�imleri,
�ocuk-��retmen ili�kilerini, modelden ��renmeyi ve televizyondaki
�iddet i�erikli programlar� i�erir.

Anababal�k �slubu ve aile etkile�imleri. En sald�rgan


�ocuklar�n reddedici, izin verici olan ve s�k� disiplin uygulama
e�ilimi g�steren anababalar taraf�ndan yeti�tirildi�ini an�msayacaks�n�z.
Bu konuda Bandura (1977) anababalar�n model olarak
etkisine i�aret etmektedir:

Bir anababa �ocu�unu, �rne�in ya��tlar�na sald�rgan davrand���


i�in fiziksel olarak cezaland�rd��� zaman, beklenen
sonu� �ocu�un ba�kalar�na vurmaktan �ekinir hale gelmesidir.
Ancak, �ocuk anababas�n�n bu davran��ndan fiziksel
sald�rganl��� da ��renmektedir ve bu taklitsel ��renme sonraki
etkile�imlerde benzeri bir bi�imde engellendi�i zaman
�ocu�un davran�� i�in yol g�sterici olabilmektedir (s. 43).

Patterson (1976, 1979) sald�rgan olan ve olmayan �ocuklar�


evlerinde incelemi�tir. Patterson, sald�rgan davran��n nas�l
geli�ti�ini anlamak i�in, aileyi b�t�n �yelerinin kar��l�kl� olarak
birbirini etkiledi�i bir toplumsal sistem olarak g�rmemiz gerekti�ini
d��nmektedir. Patterson'un zora dayal� aile sistemi ad�n�
verdi�i ailede, baba ba��r�p bir �ey istedi�inde anne bu iste�i yerine
getirir. Baba �ocuklar� tokatlad���nda �ocuklar bunu dikkate
al�rlar. Anne d�rd�rland���nda baba teslim olur ve �ocuklar anneyi
sakinle�tirmek i�in boyun e�erler. �ocuklar ba��r�p �a��rd���nda
ya da yalvard���nda anababa teslim olur. Ac� verici uyar�c�lar�
a��p kapatarak birbirlerinin davran��n� etkilemeyi ��renmi�ledir.
Herkesin sald�rgan ve zorlay�c� davran�ta di�erlerine
�rnek oldu�u, onlarda bunu k�k�rtt��� ve peki�tirdi�i, kendi
kendini s�rd�ren bir d�ng� kurulmu�tur.

��retmen-��renci ili�kileri. E�er ��retmenler sald�rgan


davran�� ba��lar, peki�tirir, uyar�r ya da kendileri buna
giri�irlerse, benzer bir d�ng� anaokulunda ve ilkokulda da
ba�layabilir. Bazen bir s�n�fta sorunlu olan �ocuklar bir di�erinde iyi
davran�l� ve �al�kand�rlar. ��retmenler farkl� olarak ne yapmaktad�r?
��retmenler sorun yaratan �ocuklar�n kendilerini zora
dayal� bir ili�kiye do�ru s�r�klemelerine izin verebilirler. ��retmenler
b�yle �ocuklara kar�� olumsuz duygusal tepkiler g�stermek
ve boyun e�melerini sa�lamak i�in onlar� cezaland�rmak
e�ilimindedirler. �ocuklar buna k�r�l�r ve ��retmenlerin kendilerini
sevmedi�ini, onlara "takt�"��n� d��n�rler. Bu durum onlar�n
f�rsat bulur bulmaz �� almak i�in ��retmenleri rahats�z etmesine
neden olur.

��retmenler d�zen bozucu �ocuklar� meslekta�lar�yla tart�abilir


ve onlar�n da ayn� t�rden sorunlar� oldu�unu g�rebilirler;
bu da bu �ocuklarda bir �eylerin yanl� gitti�i d��ncesini destekler.
Ger�ekte, ��retmenler soruna katk�da bulunmaktad�rlar. ��retmenler
farkl� tepki g�sterseler olumlu bir yakla��m� se�selerdi
ne olurdu? ��renciler de farkl� tepki g�sterebilirlerdi. Bu
durumda belki olumlu bir etkile�im d�ng�s� ba�lat�labilirdi. Ne
var ki, sald�rgan, d�zen bozucu �ocuklar �o�u insan� olumsuz bir
bi�imde etkiler ve �o�u kez insanlar� zora dayal� bir ili�kiye
�ekerler (Patterson, 1976).

Modelden ��renme ve televizyondaki �iddet. Bandura


(1977), di�erleriyle birlikte, �ocuklar�n sald�rgan davran�� b�yle
davran�larda bulunan ba�kalar�n�, �zellikle de yeti�kinleri
k�sa bir s�re de olsa g�zlemleyerek ��renebildiklerini g�stermi�tir.
Ku�kusuz bu g�zlem televizyondaki �iddetle ilgili kayg�lar�n
artmas�na yol a�maktad�r. Ortalama bir �ocu�un on alt� ya��na
kadar televizyonda 13 bin �iddet eylemine tan�k olaca�� tahmin
edilmi�tir (Waters ve Malamud, 1975).

Bandura'n�n (1973) ve Hicks'�n (1965) �al�malar� �ocuklar�n


televizyondan yaln�zca sald�rgan davran�� ��renmekle kalmay�p,
aradan uzunca bir s�re ge�tikten sonra bile bu davran�lar�
taklit de edebildikleri konusunda inand�r�c� kan�tlar sa�lam�t�r.
�ocuklar�n bunu yap�p yapmayacaklar� bir�ok etkene ba�l�d�r:
�ocu�un �evresi sald�rgan davran�� g�rmezden geliyor ya
da k�k�rt�yor mu? �ocuklar i�lerini sald�rganca g�rmeye al�m�lar
m�? Kendilerini denetlemeyi nas�l geli�tiriyorlar? Friedrich
ve Stein (1973), ba�lang��ta, sald�rgan olan �ocuklar�n �iddeti
seyrettikten sonra sab�rs�z ve itaatsiz olduklar�n�, ama
ba�lang��ta sald�rgan olmayan �ocuklar�n ayn� bi�imde etkilenmi�
g�r�nmediklerini buldular. Televizyonun kesin etkileri konusundaki
tart�ma yirmi be� y�ldan daha fazla bir zamandan beri
s�rmektedir ve daha da s�rece�i kesindir.

OKUL DENEY�MLER�

Okul �ncesi kurumlara gitsin ya da gitmesin, �ocuklar�n �o�u


alt�nc� do�um g�nlerinden sonraki bir zamanda yeni bir sorunla
kar�� kar��ya gelir. �ncelikle evde ve mahallede anababa, karde�ler
ve oyun arkada�lar� aras�nda s�regelen toplumsalla�ma
s�reci yeni bir ortama, yani okula ta��n�r.

�te, �ocuklar�n orta �ocukluk d�neminin gelecek alt� y�l�nda


her y�l 180 g�n, herg�n alt� saat harcayacaklar� toplumsal �evre
budur. Bu s�re toplam olarak �rg�n e�itimin -ergenlik y�llar� d��nda-
7000 saatten fazlas�na denk d�mektedir.

Okul ne t�r bir yerdir? Hetherington ve Morris (1978) okulu


��yle betimlemektedir:
... ��retmen ad� verilen bir ki�inin size ne yapaca��n�z� s�yledi�i,
onu uygun bi�imde yapt���n�zda sizi �d�llendirdi�i,
yapmad���n�zda azarlad��� bir yer... ��renmek ve uymak zorunda
oldu�unuz kurallar�n ve d�zenlemelerin bulundu�u
bir yer... herbiri sizin kadar ilgi bekleyen, hi�birinin alamad���,
20-35 aras�nda ba�ka �ocu�un sizinle birlikte oturdu�u
bir yer... de�erlendirildi�iniz, s�navdan ge�irildi�iniz
ve zorland���n�z bir yer... kendi ba��n�za yapmay�
r�yan�zda bile g�rmedi�iniz, elinizden gelse baz�lar�ndan
ka��naca��n�z �eyleri yapt���n�z bir yer... ��rendi�iniz,
b�y�d���n�z ya da ba�ar�s�zl��a u�rad���n�z bir yer. (s. 70)

Okul ortam� i�inde, bu b�l�m�n ba��nda s�z� edilen �� geli�im


g�revinin, yani ki�isel ba��ms�zl�k kazanman�n, ya��tlarla ge�inmeyi
��renmenin ve uygun eril ya da di�il toplumsal rol� ��renmenin
ba�ar�lmas�na do�ru bir�ok ilerleme kaydedilecektir:
Ayr�ca, �al�kanl��a kar�� a�a��l�k duygusu �zerinde yo�unla�an
psikososyal bunal�m�n bir sonuca ba�lanmas� ��retmen-��renci
etkile�iminden b�y�k �l��de etkilenecektir.

OKUL ORTAMI T�RLER�

Pek �ok okul t�r� vard�r: B�y�k ya da k���k, k�rsal ya da


kentsel, kamusal ya da �zel, zengin ya da yoksul, vb. Okullar�
birbirinde farkl�la�t�ran �ok say�da �zellikten herbirini tart�mak
olanaks�z olmakla birlikte, daha �nemli boyutlardan baz�lar�
ve bunlar�n �ocuk geli�imi �zerindeki etkileri �zerinde durabiliriz.

Ara�t�rmac�lar�n dikkatini �eken boyutlardan biri okulun


b�y�kl���d�r. Tan�nm� bir �al�mada, Barker ve Gump (1964)
��renci say�lar� 35 ile 2200 aras�nda de�i�en okullar �zerinde
odakla�t�lar. B�y�k okullarda daha geni� bir s�n�f d�� etkinlikler
dizisi bulunmakla birlikte, k���k okullarda bu t�r etkinliklere
daha b�y�k bir kat�l�m s�z konusu idi ve bu kat�l�m okulla
daha g��l� bir �zde�le�meye yol a��yordu. Belki de bu nedenle,
k���k okullarda okulu b�rakanlarm say�s� b�y�k okullarda oldu�undan
daha d��kt�.

Belki daha da �nemlisi, �ocuklar�n kar�� kar��ya oldu�u ders


program� ya da s�n�f yap�s� t�r�d�r. 1960'la 1970 aras�ndaki d�neme
kadar �ocuklar�n b�y�k bir �o�unlu�unun geleneksel s�n�f
ortam�nda e�itim g�rd�kleri d��n�lebilir. Bu, hala en yayg�n ve
�o�umuzun en iyi bildi�i s�n�f d�zenlemesidir. B�yle bir d�zenlemede
genellikle �ocuklar dikd�rtgen bi�imindeki bir s�n�fta s�ralar
halinde oturur, hepsi ders anlatan ayn� ��retmeni dinler ve
ayn� g�rev �zerinde �al��rlar. G�revlerin �o�u okuma, yazma ve
aritmetik i�lemleri gibi temel becerileri geli�tirme �zerinde
odakla��r.

Son yirmi y�l i�inde baz� Amerikan okullar�nda, �o�u kez a��k
s�n�f ortam� ad� verilen yeni bir yakla��m benimsenmi�tir. Bu yakla��m
�ngiliz Bebek Okulu programlar� �zerine yap�land�r�lm�t�,
fakat felsefesi olduk�a farkl� idi. Bireyselli�e daha
b�y�k bir �nem veriliyor ve etkin kat�l�m ya da "yaparak ��renme"
vurgulan�yordu. Bir a��k s�n�ftaki atmosfer geleneksel bir
ortamdakinin tam tam�na kar��t�d�r. �rne�in, �ocuklar farkl� g�revlerde
bireysel olarak �al��rken g�zlemleneceklerdir. Baz�lar�
bir k�ede kendi kendilerine okuyor, iki ya da ��� bilimsel bir
proje �zerinde i�birli�i yap�yorken, di�erleri de bir bilgisayar�n
nas�l �al�t�r�laca��n� anlatan ��retmeni dinliyor olabilirler.

Bir yakla��m di�erinden daha iyi olabilir mi? Bug�n bile,


anababalar, ��retmenler, e�itimciler ve psikologlar aras�nda b�y�k
�l��de tart�ma ve anla�mazl�k vard�r. Groobman, Forward
ve Peterson (1976) alt�nc� s�n�f ��rencilerini iki t�r s�n�fta
g�zlemlediler ve geleneksel ortamdaki ��rencilerle kar��la�t�r�ld���nda
a��k s�n�ftakilerin "okula ve ��retmenlere ili�kin daha
fazla olumlu tutum geli�tirdiklerini ve okul d�� ortamlara daha
fazla ��renme aktard�klar�n�" (s. 32) g�rd�ler. Akademik beklentiler
�zsayg� ya da ger�ek ba�ar� a��s�ndan bir farkl�l�k yoktu.
A��k s�n�ftaki �ocuklar daha b�y�k bir ba��ms�zl�k sergilerken,
standart ba�ar� testlerindeki performanslar� daha y�ksek
de�ildi (Featherstone, 1971).

Hetherington ve Morris (1978) bu s�n�f yap�lar�n� tart��rken,


Amerikan devlet okullar�n�n t�m�yle a��k s�n�f yakla��m�n�
benimsemeleri olas�l���n�n d��k olmas�na kar��n, "�imdiden
bir�ok okulun geleneksel ve a��k her iki t�r s�n�f ortam�n� sundu�una,
��retmen ve ��rencileri kendi gereksinim, e�ilim ve yeteneklerine
en uygun ortama yerle�tirdi�ine" (s. 87) i�aret etmektedir.

��RETMENLER�N ETK�S�

��retmenler, �zellikle de ilk ��retmen, �ocuklarla yak�n


ili�kisi i�inde ge�en uzun bir s�renin sonucu olarak onlar�
etkilemede anababadan sonra ikinci derecede �nemli bir rol
oynayabilirler. ��retmenin davran�lar� �ocuklar� toplumsal,
duygusal ve zihinsel geli�imlerinin her y�n�nde etkiler. Anababa
vekili, e�itimci, disiplinci gibi pek �ok rol� oynarlar.

B�t�n s�n�flar ayn� olmad��� gibi, b�t�n ��retmenler de ayn�


de�ildir. Okuttuklar� �ocuklar gibi onlar da bireydirler ve s�n�fa
getirdikleri �zellikler her ��rencinin �zellikleriyle benzeri olmayan
bi�imlerde kar��r. Ancak, bir dizi �zel ��retmen �slubu
vard�r. Bu alandaki klasik bir �al�ma (Lewis, Lippitt ve
White, 1939) �� t�r ��retim �slubu belirlemi�tir: Demokratik,
otoriter ve serbest (Laissez-faire). �� �slubun herbiri ile ili�kili
davran�lar daha �nce de�inilen paralel anababal�k �sluplar�yla
ili�kili davran�lara �ok benzerdir (Baumrind, 1971). Serbest�i
��retim �slubu izin verici anababal�k �slubuna benzerdir.

Hartup (1970), bu ve daha sonraki �al�malara ili�kin bir taramas�nda


ana bulgulardan baz�lar�n� �zetlemi�tir. Otoriter ��retmenlerin
s�n�flar�ndaki �ocuklar ya duygusuz, ilgisiz ya da
sald�rgan olmak e�ilimindeydiler; demokratik ya da serbest�i
�evredekiler ise daha fazla onay ve ilgi aramak e�ilimindeydiler
ve daha geni� bir bireysel farkl�l�klar dizisi sergilediler.

��retmenlerin ��rencilerini etkileme yollar�ndan en can al�c�


olan bir di�eri, anaokulundan ���nc� s�n�fa kadar b�t�n ��retmenlerin
y�zde 98'inin kad�n olmas� ger�e�iyle ilgilidir. Bu durum
her iki cins i�in de bir "kad�nla�t�r�lm� �evre" ile sonu�lan�r
(Sexton, 1969); bu �evrenin erkek �ocuklar�n geli�imi i�in ciddi
do�urgular� vard�r. Hetherington ve Morris'�n (1978) belirtti�i
gibi;
... �o�u okuldaki genel �evre erkek �ocuklardan �ok k�z
�ocuklara uygun g�r�nmektedir. Okullar�n �o�unda derlitopluluk,
iyi huyluluk ve uysall�k erdem olarak g�r�l�r.
K�zlar�n cinsiyet rol� e�itimleri, onlara bu nitelikleri g�stermeye,
ideal olarak etkin, ba��ms�z ve sald�rgan olmalar�
beklenen erkek �ocuklardan daha e�ilimli k�lar... Bu ��retmen
�r�nt�s�, yaln�zca k�zlar i�in daha �d�llendirici olmakla
kalmaz, ayn� zamanda ya��tlar� ve ailelerince daha
erkeklere uygun davran�larda bulunmaya �zendirilen erkek
�ocuklar i�in �at�malara yol a�ma e�ilimindedir (s. 78).

Bu durumun etkilerinden baz�lar�, okulda erkek �ocuklar


aras�nda k�zlar aras�nda oldu�undan daha fazla uyum sorununa
i�aret eden rakamlarda a��k�a g�r�lebiliyor. Ek olarak, o�lanlar
okuma sorunlar� geli�tirmeye k�zlardan �� kat ile alt� kat
aras�nda daha fazla e�ilimlidirler (Bentzen, 1963). Ancak, okumay�
erkek ��retmenlerden ��renen erkek �ocuklar kad�n ��retmenlerden
��renenlerden daha ba�ar�l� olmaktad�rlar (Shinedling ve
Pederson, 1970).

Son olarak, �ocuklar�n sergiledi�i bili�sel �slubun d��nceli


ya da i�tepisel olup olmamas� da okul ortam�ndaki ��renmeyi etkiler.
Ayr�ca, ��retmenlerin bili�sel �sluplar�n�n modelden ��renmenin
ger�ekle�mesine ve iki bili�sel �slubun birbiriyle daha
tutarl� olmas�na yard�mc� olmak bak�m�ndan etkili oldu�u da
do�rudur (Yando ve Kagan, 1968).

�LKOKUL DERS K�TAPLARI

Ge�en on y�l i�inde anababalar ve e�itimciler, okul ders kitaplar�n�n


i�eri�ine ve bunun cinsiyet rol� kal�pyarg�lar�n�n olu�umu,
benlik kavram�, de�erlerin kazan�lmas� �zerindeki olas�
etkilerine gitgide artan bir ilgi g�stermi�lerdir. Neredeyse say�s�z
�al�ma ders kitaplar�n�n yetersizliklerini belgelemi�tir.
Bunlar aras�nda beyaz, kentli, orta s�n�f �zelliklerinin rahat ve
g�zel ortamlarda ve durumlarda betimlenmesi, y�ksek d�zeyde
ilgi uyand�racak malzemenin eksikli�i, engellenme, k�zg�nl�k ve
ahlaki ikilemler gibi ger�ek ya�am sorunlar�ndan ka��nma; her
iki cinsin de kat� bir bi�imde kal�pyarg�la�t�r�lm� yollarla anlat�lmas�
say�labilir (Key, 1977; Oliver, 1974; Graebner, 1972).

Saario ve arkada�lar�n�n (1973) belirtti�i gibi;

Ger�ek d�nya ilkokul kitaplar�nda anlat�lanlardan daha


de�i�ik ve �e�itlidir. O�lanlar ve k�zlar, erkekler ve kad�nlar
�i�man ve zay�f, k�sa ve uzun boyludurlar. O�lanlar ve
erkekler bazen nazik, bazen hayalcidirler. Sanat��lar, doktorlar,
avukatlar ve �niversife profes�rleri de bazen annedirler.
�lkokul metinleri, olanaklar� s�n�rlamaktan �ok, geni�
bir modeller ve etkinlikler dizisi sergileyerek, bireysel
geli�imi ve �zsayg�y� en �st d�zeye ��karmay� ama�lamal�d�r
(s. 399).

�lkokul ders kitaplar� konusunda ho�nutsuzluklar�n� dile getirenler


yaln�zca yeti�kinler de�ildir; �ocuklar�n kendileri de
bunu yapmaktad�rlar. Wiberg ve Trost (1970) taraf�ndan ger�ekle�tirilen
ayd�nlat�c� bir �al�mada, birinci s�n�f ��rencilerine
okumak istedikleri kitaplar� okul k�t�phanesinden se�me f�rsat�
verilmi�tir. Sonra, se�tikleri ile s�n�fta okuduklar� aras�nda
kar��la�t�rmalar yap�lm�t�r. Yukarda belirtilen konular�n aksine,
�ocuklar�n se�ti�i kitaplar halk �yk�leri, mutlu ya da mutsuz
sonlar�yla ger�ek ya�am ser�venleri ve yabanc� �lkeler hakk�ndaki
�yk�ler �zerinde odakla�maktayd�. Her iki cinsten �ocuklar�n
s�n�fta ayn� ilkokul kitaplar�n� okumalar� istenirken, k�t�phanedeki
�zg�n se�imleri kesin cinsiyet farkl�l�klar� yans�tmaktayd�.
O�lanlar eril konulu ser�ven kitaplar�n� tercih ederken,
k�zlar eril ya da di�il konulara bir tercih e�ilimi g�stermeksizin
hayvanlarla ilgili kitaplara hafif bir tercih e�ilimi sergilemekteydiler.

Bu bulgular ger�ek�i ve �ocuklar�n ya�amlar�na uygun malzeme


i�eren kitaplar�n ��renme s�recine daha yard�mc� olabilece�ini
d��nd�rmektedir. �rne�in, Asher ve Markell (1974),
u�aklar ve astronotlar gibi y�ksek ilgi uyand�ran malzeme i�eren
�yk�ler sa�land���nda be�inci s�n�ftaki erkek �ocuklar�n okuma
puanlar�nda iyile�meler bildirmi�lerdir.

Ders kitab� yazarlar� ve yay�nc�lar� �ocuklar�n okul malzemelerinin


i�eri�inden kaynaklanan sorunlara ve bunlar�n toplumsal
geli�im ve ki�ilik geli�imi a��s�ndan do�urgular�na �ok daha
duyarl� hale gelmi�lerdir. Ge�en on y�l i�inde k���msenemeyecek
bir ilerleme sa�lanm� olmas�na kar��n, belirtiler gelecek y�llarda
daha ileri ad�mlar�n at�lmas� gerekti�i y�n�ndedir.

�K� D�LDE E��T�M

B�t�n �ocuklar�n ayn� olmad��� ve baz�lar�n�n okul ya�am�n�


di�erlerinden daha kolay buldu�u a��kt�r. �nceki b�l�mde �zel
durumu olan �ocuklar�n okul sistemine yerle�tirilmesiyle ilgili
sorunlardan baz�lar�n� tart�m�t�k. Bunlar aras�nda, kayna�t�rma
konusuna ve �z�rl� �ocuklar�n e�itimi i�in yap�lan d�zenlemelere
dikkat edilmesi vard�. �st�n �ocuklar ve yarat�c�l���n
�zendirilmesi konusu �zerinde de durulmu�tu. Bu konulara ek olarak,
avantajs�z �ocuklarca ya�anan �zel sorunlara oldu�u kadar,
iki dilde e�itime gitgide artan istem �zerinde de durulmas�
gerekmektedir.

Birle�ik Devletler'deki de�i�ik az�nl�k gruplar� aras�nda en


b�y�k gruplardan biri �spanyolca konu�an n�fustur. Tarihsel olarak
bu insanlar iki co�rafi b�lgede yo�unla�m�lard�r: G�neybat�
eyaletleri (California, New Mexico ve Texas) ve do�u k�y�s�,
�ncelikle New York eyaleti. 1980 ilkbahar ve yaz�nda K�bal�
m�lteci ak�n� bu n�fusta bir art�a yol a�m�t�r. Bu d�nemden k�sa
bir s�re �nce �teki m�lteci n�fuslar�nda da art�lar olmu�tur:
Vietnam, Laos ve Kambo�ya'dan G�neydo�u Asyal�lar.

Bu olaylar iki dilde e�itim programlar� i�in yeni istekleri


ve u�ra�lar� harekete ge�irdi; bu programlarda �ocuklara -ve
yeti�kinlere- okuma, yazma ve d�rt i�lem gibi temel beceriler
kendi dillerinde ��retilirken, ayn� zamanda �ngilizcelerini
iyile�tirme �abalar� g�sterilmektedir. Bir dizi �al�ma (Evans, 1975),
b�yle programlar�n �o�u kez �at�an iki k�lt�rde yollar�n� bulmaya
�al�an �ocuklar�n benlik kavramlar�n� y�kseltmede yard�mc�
oldu�una i�aret etmektedir. Ayn� programlar�n iki dilli olmayan
ya��tlarla ba�ar�l� ili�kilerin kurulmas� ve toplumsal geli�im
i�in do�urgular� a��kt�r. Bu �ocuklar�n belirli t�rde yard�mlar
olmaks�z�n �ocukluk ya��t gruplar�nda ve sonu�ta geni�
toplum i�inde bir yer bulmalar� g��t�r (Genosce ve ark., 1976).

AVANTAJSIZ �OCUKLAR

Birle�ik Devletler'deki okullarda �o�u ��renci, ��retmen ve


y�netici �ok �nemli bir �zelli�i payla�maktad�r: Hemen hepsi
tek tip bir bi�imde orta s�n�flard�r. Bu �evre kendilerini ans�z�n
bu okullarda bulan d��k sosyoekonomik k�kenli pek �ok az�nl�k
�ocu�u i�in zor bir �evre olabilir. Head Start (9. B�l�m'e bak�n�z)
t�r�nden �d�nleyici programlardan birine kat�lm� olmak gibi bir
avantajlar� varsa uyum sa�lama ve ba�ar�l� olma �anslar� artacakt�r.
E�er b�yle programlara kat�lmam�larsa, okula bir�ok sorunla
ba�lama e�ilimindedirler. Bu sorunlar�n en �nemlisi de
zay�f dil becerisidir. Susam Soka�� ve Elektrik �irketi gibi televizyon
programlar� �yle becerilerin geli�tirilmesi amac�yla tasar�mlanm�t�r.
B�t�n�yle ba�ar�l� olmamakla birlikte, bu programlar
alt ve orta s�n�f aras�ndaki u�urumu kapatmada yararl�
olmu�tur.

Di�er bir sorun da, avantajs�z �ocuklar�n genellikle akademik


�abalar� i�in daha az destek ve �zendirme g�rmeleridir
(Katz, 1967). Bu �ocuklar g�d�lenme eksikli�i y�z�nden ya��tlar�n�n
gerisine d�meye ba�lamaktad�rlar. Rioux (1968) avantajs�z
�ocuklar�n okuldaki sorunlar�n� ara�t�rm� ve ���nc� s�n�fa geldiklerinde
akademik olarak ya��tlar�n�n bir y�l gerisinde, alt�nc�
s�n�fta iki y�l gerisinde, sekizinci s�n�fta �� y�l gerisinde olduklar�n�
ve okulu b�rakmaya haz�r olduklar�n� bildirmi�tir (bu
sorunun tart��lmas� i�in 13. B�l�m'e bak�n�z).

Ne yaz�k ki, bir�ok ��retmenin, �zellikle de �at�mal� k�keni


olanlar�n, fiziksel g�r�n�me, �rksal k�kene, sosyoekonomik
d�zeye ve cinsiyete dayal� kal�pyarg�lar� ve beklentileri vard�r
(Dion, 1972). �o�u zaman bu e�ilimler kendi kendini ger�ekle�tiren
kehanet diye adland�r�lan �eyle sonu�lan�r; ��retmenlerin
belirli �ocuklar�n davran�lar�na ili�kin inan�lar� ya da
beklentileri, �ocuklar� bu beklentilere uygun davranma y�n�nde
etkileyebilir. E�er belirli bir �ocu�un kendi s�n�flar�nda ba�ar�l�
olmayaca��na inan�rlarsa, bilerek ya da bilmeyerek, daha sonra
ger�ekle�ecek beklentiler ortaya koyabilirler.

B�t�n bu sorunlar, zorunlu geli�im g�revlerini ba�armada ya


da bir �al�kanl�k duygusu geli�tirmede bir yetersizlikle birle�erek,
olumsuz bir benlik kavram�n�n kurulmas�na katk�da bulunurlar.
Do�al olarak bu daha �nce varolan sorunlarla birle�ir. Bir
��z�m, okullar�n, k�kenleri ya da yetenekleri ne olursa olsun b�t�n
�ocuklar�n uygun ve �d�llendirici bir ��renme ya�ant�s�ndan
ge�ebilecekleri ortamlar� sa�lamaya �al�mas�d�r. Bu, g�ndelik
ya�am i�in gerekli temel becerileri ��retme, �al�kanl�k duygusunu
�zendirme ve benlik kavram�n� destekleme anlam�na gelir.
Bunlar ula��lmas� g�� ama�lard�r; fakat f�rsatlar� herkes i�in
e�it k�lacaksak buna giri�mek gerekmektedir.

�ZET

Orta �ocuklukta ki�ilik geli�imi ve toplumsal davran� ��


geli�im g�revinin ba�ar�lmas� �zerinde odakla�m�t�r: Ki�isel
ba��ms�zl�k kazanma, ya��tlarla ge�inmeyi ��renme, uygun bir
erkeklik ya da kad�nl�k toplumsal rol�n� ��renme.

Bu d�nemde toplumsal geli�im �zerinde iki temel etki vard�r.


Bunlardan biri aile ve anababad�r, di�eri ya��t ili�kileridir.
�ocuklar, okul �ncesi y�llarda oldu�u gibi, anababal�k �sluplar�ndan,
annenin �al�mas�ndan ve karde�lerden etkilenmeyi
s�rd�r�rler. Bo�anma ve baba yoklu�u da �nemli olabilir.

Orta �ocukluk ya��t grubu ili�kileri'nin ger�ek ba�lang�c�d�r.


Bu ili�kiler �nceleri kendili�inden ve informal olma e�ilimindedir,
ama k�sa s�rede olduk�a kararl� �yeliklerle formal bir
yap� geli�ir. Ya��t gruplar�n�n ger�ekle�tirdi�i i�levler aras�nda,
ya��tlarla etkile�me, becerileri ve yetenekleri konusunda ger�ek�i
kar��la�t�rmalar yapma, kar��l�kl� sorunlar� tart�ma olanaklar�
vard�r. �ocuklar�n ya��tlar�nca kabul edilip edilmeyecekleri,
i�birli�ine isteklilik, grubun gereksinme duydu�u yeterliklere
sahip olma ve etkili bi�imde ileti�im kurabilme yetene�i gibi etkenlere
ba�l�d�r.

Erikson'a g�re, bu d�nemdeki �ocuklar, benlik kavramlar�n�


daha ileri d�zeyde geli�tirecek ve onlar� �al�an ki�iler olarak
yeti�kin sorumluluklar�na haz�rlayacak bir �al�kanl�k ya da
�retkenlik duygusu geli�tirmelidirler. E�er bunu geli�tiremezlerse,
k�t� �al�ma al�kanl�klar�, yar�madan ka��nma ve sonraki
geli�im g�revleriyle ba�a��kmada yetersizlikle sonu�lanacak bir
a�a��l�k duygusu onlar� rahats�z edecektir.

Yine bu d�nemde cinsiyet rol� geli�imi toplumsalla�man�n


temel bir odak noktas� haline gelir. �nemli etki kaynaklar� aras�nda
anababalar, ya��tlar ve okul ya�ant�lar� say�labilir. Bir
erkeklik ya da kad�nl�k rol�n�n ne olmas� gerekti�i konusunda
ortak bir anlay�tan s�z edilemez. Androjeni yeni bir kavram
olarak ortaya ��km�t�r; bu kavram cinsiyetle ilgili kat� �zellikleri
ortadan kald�rmaya �al�makta, birey olarak �o�u zaman
ortak de�erleri ve �zellikleri payla�an erkekler ve kad�nlar
�zerinde odakla�maktad�r.

Orta �ocukluk ayr�ca korkular'dan ve fobiler'den de pay�n�


al�r. Bunlardan ikisi �zerinde �zel olarak durulmal�d�r: Okul fobisi
ve �l�m fobisi. Okul fobisi okula gitmeyi reddetmek ve
oradayken yo�un bir kayg� duymakt�r. �l�m fobisi bazen "sekizinci
y�l kayg�s�" olarak da adland�r�l�r, ��nk� o ya��n tipik
bir �zelli�idir.

Okul ya��ndaki �ocuklar�n anababalar� i�in b�y�k �nemi


olan bir kayg� konusu, bu d�nemde s�kl��� artmaya ba�layan
sald�rganl�k't�r. Sald�rganl���n s�kl���, d�zeyi, dile getirilme
bi�imi cinsiyete g�re de�i�ir ve anababal�k �slubundan, ��retmen-
��renci ili�kilerinden ve televizyonda sald�rganl�k i�eren programlar�
izleme s�resinden etkilenir.

Orta �ocukluk d�nemindeki �ocuklar i�in belki de en �nemli


sorun okula uyum sa�lamakla ilgilidir. �te bu ba�lamda d�nemin
geli�im g�revlerini ba�arma do�rultusunda b�y�k bir ilerleme
kaydedilir. �ocuklar�n ba�ar�s�, geleneksel s�n�f'a kar�� a��k
s�n�f gibi ortam t�rleri, ��retmenin t�r� ve kitaplarda sunulan
malzeme gibi etkenlere ba�l�d�r. �o�u orta s�n�f �ocu�u uyumu olduk�a
kolay bulur; oysa iki dilli, az�nl�k grubundan ya da d��k
sosyoekonomik d�zeyden �ocuklar �e�itli sorunlarla kar��la��rlar.

:::::::::::::::::

BE��NC� KES�M

ERGENL�KTE GEL���M

Ergenlik b�y�k bir biyolojik de�i�im d�nemi oldu�u i�in, 12.


B�l�m �ocukluktan yeti�kinli�e ge�i�in belirtisi olan �e�itli bedensel
de�i�imleri ele alarak ba�lamaktad�r. Bu d�nemle ili�kili baz�
sorunlara -�i�manl�k, anoreksiya nervoza gibi-, ilk ve ileri bedensel
olgunla�man�n psikolojik etkilerine �zel olarak dikkat
g�sterilmi�tir.

Ergen cinselli�i ve bunun anlat�m�nda son yirmi y�lda ortaya


��kan de�i�imler dikkatle incelenmi� ve de�erlendirilmi�tir. Zihinsel
yeteneklerin s�regiden geni�lemesi Piaget'nin kuram� �er�evesinde
ele al�nm�t�r. David Elkind'in yeni bir benmerkezlilik
d�nemine ve bunun benlik kavram�n�n s�rekli kurulu�u �zerindeki
etkisine ili�kin kuram� da incelenmektedir.

13. B�l�m �nceki b�l�mlerde ele al�nan konular�n geni�letilmesiyle


olu�maktad�r. Tart�ma, aile ili�kileri ve ya��tlar aras�ndaki
artan etkimle�imlerin �nemli etkileri ile ba�lamaktad�r.
Arkada�l�klar�n kurulmas�na ve kliklere, topluluklara, �etelere
kat�lma konusuna �zel bir ilgi g�sterilmi�tir. Ki�ilik geli�imi yine
Erikson'un kuram� �er�evesinde incelenmi�, kimlik ile rol kar��m�
aras�ndaki bunal�ma �zel olarak dikkat edilmi�tir.

Okul ya�ant�lar� orta �ocuklukta oldu�u gibi ergenlerin geli�imini


de etkiler. Okul ve ��retmenler kar��s�ndaki tutumlar
-�zellikle meslek se�imiyle ili�kili olduklar�nda- ve okuldan
ayr�lma sorunu yeniden g�zden ge�irilmektedir.

Ergenlikle ilgili gen�lik su�lulu�u, a��r� uyu�turucu kullan�m�


ve gittik�e artan ergen gebeli�i sorunu gibi baz� sorunlar� da
tart��yoruz, ama bunu olumlu bir ergenlik g�r��yle yap�yoruz. Ergenler
insan geli�imi d�ng�s�nde sonraki ku�ak i�in gelece�i temsil ederler.

ON�K�NC� B�L�M

BEDENSEL, C�NSEL, B�L��SEL GEL���M

Ergenlik, �o�unuz i�in �ok tan�d�k olan, ��nk� ya hala ge�mekte


oldu�unuz ya da yolculu�unuzu hen�z bitirdi�iniz bir geli�im
d�nemidir. Bu d�nemdeki yolculu�unuz nas�ld�? �ncekinden
farkl� m�yd�? Daha m� iyiydi, yoksa daha m� k�t�yd�?

Her yeni ser�vende oldu�u gibi ku�kusuz bu d�nem ba�lad���nda


da karmakar��k duygular�n�z vard�. Baz� insanlar size
b�y�mekte olman�n ne g�zel oldu�unu, baz�lar� da ne kadar berbat
bir �ey oldu�unu s�ylemi�tir. Ortaya ��kan de�i�imler kar��s�nda
kendinizi nas�l s�k�nt�l� ve beceriksiz hissetti�inizi an�msay�n.
B�t�n o alayc� yorumlar�n yap�ld���, kar��l�kl� i�neleyici
s�zlerin at�ld��� y�llardan sonra kar�� cinsin �yelerinin hala ilgin�
ve �ekici g�r�nd���n� an�msay�n. Ana baban�z�n neden b�yle
giyindi�inizi, neden bu aptalca s�zc�kleri kulland���n�z�,
kaset�alar�n�zda b�t�n o budala m�zikleri ve g�r�lt�leri neden
dinledi�inizi anlayamad���n� an�msay�n. Danslar, spor olaylar� ve
partiler oldu�unda okulu e�lenceli buluyordunuz; ama kitap �zetleri,
gramer testleri, �devler istendi�inde okul hi� de e�lenceli
de�ildi. Ayna kar��s�nda saatlerce oturuyor ve on y�l i�inde neye
benzeyece�inizi merak ediyor ya da kendinize "bu makyaj �ok mu
ka�t�?", "b�y�klar�m ne zaman g�rle�ecek?" diye soruyordunuz.
�al�aca��n�z i�i, ya�ayaca��n�z yeri merak ediyordunuz. �imdi,
lisedeki s�n�f arkada�lar�n�z�n i�inden okulu b�rakanlar�,
hayata at�lanlar�, uyu�turucuya ya da alkole al�anlar� ya da
hen�z kendileri b�y�mekteyken anababa olanlar� hi� merak
ediyor musunuz? Ergenlik her bak�mdan bir yolculuktu, de�il mi?
An�msayaca��n�z pek �ok mutlu �ey ve unutmay� ye�leyece�iniz
pek az �ey olmal�.

ERGENL�K NED�R?

Psikologlar, antropologlar, filozoflar, anababalar ve hatta


ergenlerin kendileri ergenlik'i tan�mlamay� �ok uzun zamandan
beri denemektedirler. Modern ergenlik psikolojisinin babas� olan
G. Stanley Hall ergenli�i "f�rt�na ve stress" (Hall, 1904) zaman�
olarak betimledi, ama bu g�r� yeni ara�t�rmalarla desteklenmedi.
Ergenlik ba�kalar� taraf�ndan de�i�ik bi�imlerde de tan�mland�:
"Psikoseks�el geli�imin d�rt evresinin sonuncusu..." (Blos,
1962, s. 1); "�nsanda, bireyin yeti�kine �zg� ayr�cal�klar�n�n kendisine
verilmedi�ini hissetti�i zaman ba�layan ve yeti�kinin
t�m g�c� ve toplumsal konumu toplum taraf�ndan bireye verildi�i
zaman sona eren geli�im d�nemi..." (Sieg, 1971, s. 338); "Gen� yeti�kine
de�i�ik yeti�kinlik rollerini vatanda�l�k sorumlulu�unun
sonu�lar�na katlanmak zorunda kalmadan denemesine izin verildi�inde
ya�anan normatif bunal�m..." (Schulz, 1972, s. 323).

Kullan�lan tan�m ne olursa olsun bir �ey a��kt�r: �evremizde


pek �ok ergen vard�r. N�fus B�rosu'na g�re Amerika Birle�ik
Devletleri'nde 1970'te 14-24 ya�lar aras�ndaki bireylerin say�s�
yakla��k 40 milyondu, on y�l �nceki 25 milyondan % 52 daha fazla.
13-19 ya�lar aras�ndakiler ise 27 milyondu (Packard, 1970).
N�fus B�rosu, �kinci D�nya Sava�� sonras�ndaki do�um patlamas�n�n
sonucu olarak 1980'lerin bu ya�lar aras�ndaki yakla��k 45
milyon insanla ba�layaca��n�, ama 1990'lar�n ba��nda 41 milyondan
biraz fazla bir say�ya d�ebilece�ini tahmin etmektedir.

12-24 Ya�lar�ndaki N�fusun Miktar� ve On Y�ll�k De�i�imleri

Y�llar - Miktar (milyon) - De�i�im y�zdesi

1900 - 16.5 - + 16

1910 - 20.0 - + 21

1920 - 20.8 - + 4

1930 - 24.8 - + 20

1940 - 26.3 - + 6

1950 - 24.2 - - 8
1960 - 26.7 - + 10

1970 - 40.5 - + 52

1980 - 44.8 - + 11

1990 - 41.1 - - 8

Kaynak: F. Philip Rice, The Adolescent, 1978.

Gen� insanlar�n ve onlar�n ilgilerinin k�lt�r�m�z�n ve ekonomimizin


bi�imlenmesinde b�y�k bir rol oynad��� bir toplumda
ya��yoruz. Ergenler her y�l besine, plaklara, kasetlere, filmlere,
kozmetiklere, giysilere, kitaplara, dergilere ve daha y�zlerce
�eye 37 milyon dolardan fazla harc�yorlar.

ERGENL�KTE GEL���M G�REVLER�

Bir insan bug�n�n ve gelece�in sorunlar�yla ba�ar�l� bi�imde


u�ra�acaksa, bebeklikten ve ilk �ocukluktan ergenli�e, ergenlikten
ileri yeti�kinli�e do�ru �zel davran� t�rlerinin kazan�lmas�
gerekmektedir. Ergenlik bedensel, toplumsal, bili�sel olgunla�ma
d�nemidir. Bir ergenin ba�armas� gereken ya�am g�revleri bu b�l�mde
incelenmekte ve sonraki b�l�mde geni�letilmektedir. Bu
g�revlerin listesini Robert Havighurst geli�tirmi�tir.

Bedensel �zelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili


bi�imde kullanmak. Ergenlik bir dizi h�zl� bedensel de�i�imle
biyoloik olarak ba�lar; bu de�i�imler b�y�k �l��de bir insan�n
yeti�kin boyuna, a��rl���na, bedensel ve cinsel �zelliklerine kavu�mas�n�
sa�lar. Bunun sonu�lar�ndan herkes ho�nut kalmaz. Bir
k�z ya da erkek �ocuk kendini �ok k�sa ya da �ok uzun bulabilir,
umdu�u kadar yak��kl� ya da g�zel olmad���n� d��nebilir. Herkes
kendine "Ben normal miyim?" sorusunu sorar. Buradaki geli�im
g�revi bedensel �zelliklerini kabul etmeyi ve onlar� en iyisi
saymay� ��renmektir.

Havighurst'e G�re Ergenlikte Geli�im G�revleri

1. Bedensel �zelliklerini kabul etmek ve bedenini etkili bi�imde


kullanmak.

2. Eril ya da di�il bir toplumsal rol� ger�ekle�tirmek.

3. Her iki cinsten ya��tlar�yla yeni ve daha olgun ili�kiler kurmak.

4. Anababadan ve di�er yeti�kinlerden duygusal ba��ms�zl���


ger�ekle�tirmek.

5. Ekonomik bir mesle�e haz�rlanmak.

6. Evlili�e ve aile ya�am�na haz�rlanmak.

7. Toplumsal bak�mdan sorumlu bir davran�� istemek ve


ger�ekle�tirmek.

8. Davran��n rehberi olarak bir dizi de�er ve bir ahlak sistemi


kazanmak, bir ideoloji geli�tirmek.
Eril ya da di�il bir toplumsal rol� ger�ekle�tirmek.
H�zla de�i�en bir d�nyada bu g�rev bir ergenin bug�n yapmak zorunda
oldu�u d�zenlemelerin en �nemlilerinden birini olu�turmaktad�r.
�a�da� Amerikan toplumunda bir erkek ya da kad�n
i�in en uygun davran� hangisidir? Bir davran� tarz�n� a��k�a
eril, di�erini a��k�a di�il olarak etiketledi�imiz y�llarda, yani
bundan yirmi y�l �nce bu soruyu yan�tlamak kolayd�. Oysa bug�n
bir�ok ki�i cinsler aras�ndaki benzerlikleri farkl�l�klardan daha
fazla vurgulamaktad�r: Kuma� pantolonlar�, blucinleri, �niseks
sa� kesimlerini d��n�n. Ku�kusuz en b�y�k de�i�imler kad�nl�k
rollerinde ortaya ��kt�. Ama herkes ayn� y�nde hareket etmemektedir.
Kimileri toplumsal rollerini geleneksel �er�evede geli�tirmekte,
kimileri e�itli�i ve birbiriyle �rt�en davran�lar�
savunmakta, kimileri de a��r� u�lar aras�ndaki yerini korumaktad�r.
Anla��labilir bi�imde, anababalar�n, ��retmenlerin ve ergenlerin
kendilerinin, yak�n ge�mi�ten kesinlikle farkl� olan bir
�imdiki zamandan k�kl� bi�imde ayr�lan bir gelece�e haz�rlanma
konusunda kafalar� kar�maktad�r.

Her iki cinsten ya��tlar�yla yeni ve daha olgun ili�kiler


kurmak. �lk ergenli�in b�y�k �l��de ayn� cinsten arkada�lardan
kurulan ya��t gruplar� �imdi yerini daha olgun erkek-kad�n
ili�kilerine b�rakmal�d�r. Ergen, karma bir grupta g�l�meden,
k�zarmadan, terlemeden ne s�yleyece�ini ve nas�l s�yleyece�ini,
yeti�kinlere �zg� �e�itli toplumsal etkinliklere nas�l kat�laca��n�
��renmek zorundad�r. K�lt�r bu toplumsal ili�kilerin ne olaca��n�
b�y�k �l��de belirler; bu ili�kiler bir toplumdan di�erine ve
s�n�flar aras�nda de�i�iklik g�sterir. �rne�in, Havighurst (1972)
orta s�n�f Amerikal�lar�n toplumsal ba�ar�y�, �ok say�da arkada�
sahibi olmay�, y�ksek stat�y�, ge� evlenmeyi vurgulamaya y�neldi�ini,
buna kar��l�k alt s�n�f�n erken cinsel ya�ant�ya, erken evlili�e,
�eteye, kom�uluk ili�kilerine y�neldi�ini g�stermektedir.

Anababadan ve di�er yeti�kinlerden duygusal ba��ms�zl���


ger�ekle�tirmek. Anababadan �zellikle davran�, tutum
ve ilgiler bak�m�ndan ba��ms�z olmaya giri�en ergenler, genellikle,
�nceden izin almadan, ard�ndan da ayr�nt�l� rapor vermek
zorunda kalmadan bir �eyleri arkada�lar�yla birlikte yapmak
isterler. Daha �ok yerel ��pl��e benzeyen yatak odan�z�n kap�s�na
"�zel m�lkiyet", "uzak durun" levhalar� ast���n�z� belki siz de
an�msars�n�z. Fakat ba��ms�zl���n getirdi�i �zg�rl�kle birlikte,
anababaya ve di�er yeti�kinlere duyulan sevgi ve sayg�y� i�eren
bir ba�ka boyut daha vard�r. Bu boyut vermeyi ve almay�, her
iki taraf� da anlamay� gerektirir. Havighurst'�n (1972) belirtti�i
gibi, ergenler anababalar onlar�n �zerinde otorite kurmaya
kalk�t���nda s�k s�k ba�kald�r�rlar, ama anababalar onlar� sorumlu
yeti�kin gibi davranmaya y�reklendirdi�inde ba��ml�l�k
g�stermeye �al��rlar. Burada da k�lt�r �nemli bir rol oynuyor
g�r�nmektedir. Ba��ms�zl�k g�revi alt s�n�fta orta s�n�ftakinden
daha kolay yerine getirilmektedir; orta s�n�f uzayan e�itimi,
ekonomik deste�i, gecikmi� evlili�i, daha fazla korumay� -�zellikle
ergen k�zlar�- vurgulamaktad�r. Bu g�revin Amerikan kad�nlar�
a��s�ndan ta��d��� g��l�kler Nancy Friday'in My Mother,
My Self (1977) adl� kitab�nda sergilenmi�tir. (T�rk�e'de, Nancy
Friday, Annem ve Ben, e Yay., �stanbul, 1984. (�.n).)

Ekonomik bir mesle�e haz�rlanmak. Eskiden, �ocuklar�n


aile �iftli�ini ya da i�ini �stlerine almalar� ya da anababan�n
ya da b�y�klerin onlar i�in se�ti�i mesle�e y�nelmeleri beklenmi�tir.
Ancak, toplum gitgide karma��kla�t�k�a ve teknoloji
geli�tik�e bir meslek se�mek �o�u ki�inin son derece g�� buldu�u
�ok daha ki�isel bir karar haline geldi. Ku�kusuz en b�y�k de�i�im
kad�nlar a��s�ndan ortaya ��kt�; kad�nlar�n �o�u t�p, hukuk,
m�hendislik gibi eskiden erkeklerin egemen oldu�u alanlarda
evlili�i meslekle kayna�t�rmak istemektedir. Bir�ok durumda
ergenlik y�llar�, resmi okul ��renimi ve yeteneklerin ve ilgilerin
belirlenmesi �zerinde yo�unla�arak, gen� insana yeti�kin ya�am�
i�in ne istedi�i, ne yapabilece�i, ne yapaca�� konusunda karar
vermesi i�in zaman sa�lamaktad�r. Alt s�n�f�n �yeleri bunu yasalar�n
ve ekonomik ko�ullar�n izin verdi�i �l��de erkenden okulu
b�rakarak ve �al�maya ba�layarak ger�ekle�tirirler �o�u zaman.
Orta s�n�f ergenleri i�in meslek, anababaya daha uzun s�re
parasal ba��ml�l��a yol a�acak bi�imde, genellikle fazladan
e�itim ya da al�t�rma y�llar�n� gerektirir.

Evlili�e ve aile ya�m�na haz�rlanma. Bu geli�im g�revi


bir�ok a��dan, az �nce tart��lan ve yukar�da g�sterilen ���nc�,
d�rd�nc� ve be�inci g�revlerde ilerlemeler kaydedilmi� olmas�na
ba�l�d�r. "Deneme evlili�i", "birlikte ya�ama" gibi toplumsal
geleneklerdeki de�i�imler belki bu g�revi �a�da� ergenler
i�in daha zor k�lm�t�r. Ergenlerin �o�u b�y�k olas�l�kla sonunda
evlenmeyi ve �ocuk sahibi olmay� beklemektedir. Ancak, Havighurst'�n
(1972) belirtti�i gibi, baz� ergenler evlili�i ve aile ya�am�n�
zevkle beklerler, baz�lar� ise d�manl�k ya da korku hissederler.
A��k�a bir bireyin bu alandaki tutumu, ba�ar�s� ya da
ba�ar�s�zl��� hem k�lt�rden ve sosyoekonomik d�zeyden, hem de
aile deneyimlerinden etkilenir. Bir�ok ergen �ok fazla d��nmeden
ya da haz�rlanmadan ve �o�u zaman ev i�leri ya da �ocuk yeti�tirmek
i�in gerekli olan becerilere sahip olmadan evlenmekte
ve �ocuk yapmaktad�r. Bu oldu�unda, lise ya da �niversite d�zeyinde
gerekli kurslara ve rehberli�e ba�vurarak daha fazla �aba
harcand���n� g�rmekteyiz.

Toplumsal bak�mdan sorumlu bir davran�� istemek ve


ger�ekle�tirmek. �ok az istisna d��nda, insanlar ya�amlar�n�
soyutlanm� bi�imde de�il, bir topluluk, devlet, b�lge, �lke i�inde
ya�arlar. Ergen, bir yeti�kin olarak, siyasal, dinsel ve toplumsal
etkinliklere sorumlu bir kat�l�mc� olmay�, vergi �demeyi ve oy
vermeyi ��renmelidir. Genellikle bu, toplumun sorunlar�n�n ve
ilgilerinin bireyden �nce geldi�i, bunun mant�ksal olarak bizi
ergenli�in sonuncu geli�im g�revine g�t�rd��� anlam�na gelir.

Davran��n rehberi olarak bir dizi de�er ve bir ahlak


sistemi kazanmak, bir ideoloji geli�tirmek. Bebeklikten ergenli�e
kadar bir birey �zerinde anababalar�n, ya��tlar�n, okulun,
dinin uygulad��� etkiler, ya�amak i�in bir dizi standart olu�turmaya
yard�mc� olmak �zere birle�irler. Bu de�erler bireyin
benli�ine kat�l�r ve hem toplumu hem bireyselli�i yans�t�rlar.
�rne�in, bir birey geleneksel bir dinin ilkelerine uygun olarak
davranabilir ya da �e�itli dinsel ya da ahlaki sistemlerin �gelerinden
olu�an �zel bir ideoloji geli�tirebilir. Bunu ger�ekle�tirdi�inizde
d�nyadaki yerinizi ve di�er bireylerle ili�kilerinizi tan�mlamak
i�in bir y�nteminiz var demektir.

BEDENSEL VE C�NSEL GEL���M


Okuduklar�n�z, size, her birinizin, geli�imi biyolojik, psikolojik
ve toplumsal etkenlerin etkile�iminden etkilenen karma��k
bir birey oldu�unuzu ��retmi�tir. Ergenlik, endokrin bezleri (kanals�z
organlar) damarlara hormonlar� sald��� zaman biyolojik
olarak ba�lar; kandaki hormonlar erinlik s�reci (pubescence)
olarak bilinen bedensel ve cinsel de�i�imleri ba�lat�r. Baz�lar�
bu s�reci "sadece tak�mlar b�y�mez, suyu akmaya da ba�lar" diye
betimlemi�lerdir.

BEDENSEL DE����MLER

�ocuklu�un sonu ile ergenli�in ba�lang�c� aras�ndaki, bireyin


cinsel olarak olgunla�maya ba�lad��� g�rece k�sa s�re -bir ya da
iki y�l- erinlik olarak bilinir. En h�zl� b�y�me ve geli�im d�nemlerinden
biri erinliktir; di�er ikisi, do�umdan �nceki embriyonik
aylar ve rahim d��ndaki ilk y�ld�r. Say�s�z de�i�imlerin
en a��k olanlar�, ani b�y�me at�l�m�, birincil ve ikincil cinsiyet
�zellikleri'nin ortaya ��kmas�d�r.

�ocukluk d�neminde ortalama olarak erkek �ocuklardan daha


k�sa olan k�z �ocuklar ilk b�y�me at�l�m�na ba�larlar ve bu
noktada genellikle daha uzun ve daha a��rd�rlar. Bu at�l�m �o�u
zaman on ile on iki ya�lar aras�nda (ortalama olarak on iki ya�la)
ortaya ��kar ve bu s�re boyunca k�zlar�n �o�u y�lda 5-10 cm
b�y�r (Tanner, 1970). Daha yava� bir b�y�me ortalama bir k�z�n
maksimum boya on alt� ya da on yedi ya� dolaylar�nda ula�mas�na
kadar s�rer.

Geli�imin bir�ok alan�nda tipik olarak k�zlar�n iki y�l gerisinde


olan erkek �ocuklar kendi b�y�me at�l�mlar�na genellikle
on ile on alt� ya�lar aras�nda (ortalama olarak on d�rt ya�la)
ba�larlar ve her y�l 7,5-12 cm b�y�rler. Daha sonra b�y�me, maksimum
boya on sekiz ile yirmi ya�lar aras�nda ula��lmas�na kadar
yava�layarak s�rer (Tanner, 1970). Bunlar�n ortalama ya�lar
oldu�unu, b�y�me at�l�m�n�n ba�lad��� ve yay�ld��� noktan�n bireyden
bireye b�y�k �l��de de�i�ti�ini ak�lda tutmak gerekir.

B�y�me at�l�m� s�ras�nda eller ve ayaklar �o�u zaman bedenin


di�er b�l�mlerinden daha �abuk geli�ir; bu da ge�ici bir sakarl��a
ve beceriksizli�e yol a�ar. �rne�in, bir erkek �ocuk zay�f
e�g�d�ml� bir hokkabaz gibi kahve fincan�n� altl���n �zerinde
dengelemekte g��l�k �eker. Ama bir saat sonra ayn� �ocuk tenis
sahas�nda �a��lacak bir incelik ve e�g�d�m g�sterebilir. Beceriksizli�in
bedensel etkenlerden mi, toplumsal etkenlerden mi, yoksa
her ikisinden mi kaynakland��� konusu tart��labilir.

A��rl�k boyla birlikte artar. Erinli�in ilk evrelerinde, yakla��k


on d�rt ya��na kadar, k�zlar genellikle o�lanlardan daha
fazla kilo al�rlar. Sonra o�lanlar onlar� yakalar ve ge�erler
(Marlow, 1977). On bir ile on alt� ya�lar aras�nda ortalama k�z
�ocuk yakla��k on dokuz kilo, ortalama erkek �ocuk yirmi be� kilo
alacakt�r (Krogman, 1970). (Bir ergene, �zellikle bir gen� k�za bunun
normal oldu�unu anlatmay� deneyiniz bakal�m!). Her ne kadar
genetik etkenler boyun ve a��rl���n son durumunun belirlenmesinde
en �nemli rol� oynuyorsa da, beslenme ve daha az �l��de
iklim ve etnik k�ken de �nemli olabilir.
A��rl�k konusunda iki sapma baz� ergenleri, k�zlar� erkeklerden
daha fazla olmak �zere ilgilendirmektedir. Bunlardan
biri a��r� �i�manl�k't�r (obesity); di�eri de i�tah kayb�ndan do�an
a��r� kilo kayb� anlam�na gelen anoreksia nervoza'd�r.

�i�manl�k genellikle,"ki�inin o boydaki ve ya�taki ki�i


i�in olan ortalama a��rl���n y�zde 20 ya da daha fazla �st�ndeki
bir a��rl�kta olmas�" olarak tan�mlan�r (Watson ve Lowery,
1967, s. 435). Baz� otoriteler, b�t�n Amerikan ergenlerinin y�zde
35 kadar�n�n �i�man olarak s�n�flanabilece�ini, ama y�zde 10-15'inin
herkes�e �i�man kabul edildi�ini ileri s�rmektedir (Bray
ve ark., 1972). Ne olursa olsun, �i�manl�k, yaln�zca y�ksek tansiyonla
ve kalp-damar hastal���yla ili�kisi nedeniyle de�il,
ayn� zamanda benlik kavram�na, okula ve ya��tlara uyum sa�lamaya
etkisi nedeniyle de ciddi bir sorun haline gelmektedir.

�i�manl���n nedenleri karma��kt�r; kimyasal dengesizlik


gibi, genetik ve fizyolojik etkenler ile kayg� ve a��r� yeme gibi
�evresel etkenler aras�ndaki olas� etkile�imi i�erir. Bir�ok ara�t�rmac�,
baz� insanlar�n a��r� beslendikleri ve di�er �ocuklardan
daha �i�man h�creler geli�tirdiklerinde, bebeklikten itibaren
�i�man olmaya programland�klar� kuram�n� benimsemektedir.
Ba�ka ara�t�rmac�lar, bebeklik �i�manl��� ile �ocukluk ve yeti�kinlik
�i�manl��� aras�ndaki ili�kilerin hala a��k olmad���n�
d��nmektedirler.

Bir�ok ara�t�rma ki�inin �i�man anababas� olmas�n�n etkilerini


ortaya koymaktad�r. �i�man bir annesi ya da babas� olan bir,
ergen y�zde 40 �i�man olma �ans�na sahiptir, anababas�n�n her
ikisi de �i�man olan bir ergenin �ans� y�zde 70-80'e ��kar (Hammer,
1965). Bir dahaki sefer, s�permarkette al�veri� yapan baz�
ailelere dikkat edin ve g�zlemlerinizin bu bulguyu destekleyip
desteklemedi�ine bak�n.

Ku�kusuz a��r� yemek �i�manl���n bir nedenidir, ama en


az�ndan bir ara�t�rma baz� �i�man k�zlar�n az yedi�ini, �o�u zaman
ortalama a��rl�ktaki k�zlardan da az yedi�ini g�stermektedir
(Huenemann, 1974). Bunun a��klamas�, onlar�n en sevdikleri
yiyeceklerin -hamburgerler, patates k�zartmalar�, �ikolatal�
s�tler, �ekerlemeler, tatl� i�ecekler- y�ksek kalorili olmas�d�r.
K�zlar s�k s�k g�n�n ge� bir saatinde ya da gece tam yata�a girecekken
yemekte, dolay�s�yla kalorileri yakmamaktad�rlar. Ayr�ca,
�i�man ki�iler daha az hareket etme e�ilimindedir.

�kinci a��rl�k sorunu -anoreksiya nervoza- yemek yeme�i


reddetmeyi, al�nan herhangi bir besini kusmay� ve a��r� kilo
kayb�n� i�ermektedir. Bliss ve Branch (1960), 81 kilodan 27 kiloya
d�en bir gen� k�z vakas�n� bildirmektedir. Kilo kayb� yan�nda,
kalp at��n�n azalmas�, kab�zl�k, ayhalinin kesilmesi (amenoreya)
sonu�lar�n� da getirmektedir. En ciddi durumunda bu sorun
hastan�n hastaneye yat�r�lmas�n� ve t�ple beslenmesini gerektirir;
ama anoreksiklerin y�zde 10 kadar�n�n �iddetli a�l�ktan
�ld��� tahmin edilmektedir (Shesker ve Schildkrout, 1975).
K�zlarda bu sorun erkeklerdekinden hemen hemen on kat daha
fazla g�r�l�r, �zellikle on iki ile yirmi be� ya�lar aras�nda, ortalama
olarak da on d�rt ya da on be� ya�lar�nda (Ushakov,
1971). Sorun genellikle �i�manl�ktan ka�ma kayg�s�yla ve olas�
bir gebe olma korkusuyla ba�lar, kendini �ekicili�ini yitirmekten
koruma giri�imi olarak ortaya ��kar.

B�R�NC�L VE �K�NC�L C�NS�YET �ZELL�KLER�

Erinlik s�ras�nda, ergen dramatik bi�imde boy ve kilo kazan�rken,


cinsel olgunla�man�n ba�lad��� i�aretini veren ayn�
derecede �nemli di�er de�i�imler ortaya ��kar. Bunlar, birincil
cinsiyet �zellikleri (erkeklerde penis ve testisler, k�zlarda yumurtal�klar,
klitoris, vajina ve rahim) ve ikincil cinsiyet �zellikleri'dir
(kad�nlarda g���slerin geli�imi, erkeklerde ses de�i�imi
ve y�z k�llar�, her iki cinste ap�aras� k�llar�). Bu �zelliklerin
ortaya ��kt��� ya�lar bireyler aras�nda b�y�k �l��de de�i�mektedir.

K�zlarda cinsel olgunla�man�n ilk g�r�n�r belirtisi sekiz ile


on �� ya�lar aras�nda g���s "tomurcuklar"�n�n ortaya ��kmas�d�r;
"meme ba��n� �evreleyen halkan�n y�kselmesi k���k bir konik
t�mse�e yol a�ar" (Schonfeld, 1969, s. 32). Olgun geli�imine kadar
boyunun b�y�mesi ve renginin koyula�mas� yakla��k �� y�l sonra
tamamlan�r. Ap�aras� k�llar� genellikle memelerin geli�iminden
k�sa s�re sonra ba�lar ve bir ya da iki y�l sonra koltukalt�
k�llar� belirir.

G���sler geli�meye ba�lad���nda, ayhalinin ba�lang�c� olan


ilk ayhali'ne haz�rlanmak i�in, rahimde ve vajinada, �zellikle
b�y�kl���n�n artmas� bi�iminde, �nemli de�i�imler ortaya ��kar.
�lk ayhalinin ortaya ��k�� bir k�lt�rden di�erine �nemli �l��de
de�i�iklik g�sterir. Hiernaux'nun (1968) belirtti�i gibi, ortalama
ya� K�ba'da 12.4 y�l ile Yeni Gine'de 18.8 y�l aras�nda de�i�ebilmektedir.
Zacharias ve arkada�lar� (1976) Amerikan orta
s�n�f�ndan 781 k�z �zerinde on y�l s�ren bir ara�t�rma y�r�tt�ler
ve ilk ayhali ya��n�n, ortalamas� 12.8 y�l olmak �zere, 9.1 y�l ile
17.7 y�l aras�nda yer ald���n� buldular. Boy 1.34 m. ile 1.72 m.
aras�nda (ortalamas� 1.54 m), a��rl�k 31 kilo ile 81 kilo aras�nda
(ortalamas� 47 kilo) yer al�yordu. Amerika Birle�ik Devletleri'nde
ilk ayhalinin ortalama ya�� ge�en y�zy�l boyunca her on
y�lda d�rt ayl�k bir d�� g�stermi�tir; ama daha erken fiziksel
olgunluk e�ilimi yava�l�yor g�r�nmektedir ve biz 2250 y�l�na kadar
"g���sleri tam olarak geli�mi� bir k�z �ocuk ya da tam bir erkek
sesiyle hafif�e ya�lanm� bir o�lan �ocuk" (Peterson, 1979, s.
45) g�recek de�iliz.

Ayhalinin ba�lamas� bir k�z�n �remeye haz�r oldu�u anlam�na


gelmez, k�z �ocuk bir y�l ya da daha fazla k�s�r olarak kalacakt�r.
Ynmurtlama (yumurtalar�n yumurtal�klarda �retilmesi
ve d�ar� ��kar�lmas�) ayhali d�nemlerine e�lik etmeye bir
kez ba�lad���nda, sonraki 35 y�l i�inde yakla��k 28 g�nde bir tane
olmak �zere yakla��k 455 yumurta �retilecektir (McCary, 1967).

Bir k�z�n bu do�al s�re� kar��s�ndaki tutumu onun bunu ne


�l��de anlad��� ger�e�inden b�y�k �l��de etkilenir. Ayhali korkutucu
ya da sars�c� bir olay olarak ya da yakla�an yeti�kinli�in
olumlu bir belirtisi olarak al�nabilir. Anababalar, kayg�, d�manl�k,
��k�nt� ya da mutluluk e�li�inde ortaya ��kabilecek bu
ya�ant�ya k�zlar�n� �zenle haz�rlamal�d�r.

Erkek �ocuklarda birincil ve ikincil cinsiyet �zelliklerinin


geli�imi k�zlardakinden yakla��k iki y�l daha uzun s�rer. Yakla�an
cinsel olgunlu�un ilk belirtileri genellikle on bir ya� dolaylar�nda
ortaya ��kar, sperm salg�layan bezler olan erbezleri ile
erbezlerini i�eren kese olan erbezi torbas�'n�n b�y�mesi s�z konusudur.
Yakla��k bir bu�uk y�l sonra penisin boyu ve �evresi b�y�r
ve bu 14-16 ya��na kadar s�rer. K�zlarda g���s �l��s�n�n b�y�k
�l��de de�i�mesi gibi, penis �l��s� de de�i�ir. K�zlar�n kad�nl���n
ya da cinselli�in -her nas�lsa- g���s �l��s�ne ba�l� olmas�ndan
kayg� duymalar�na kar��l�k (hepsi de�il), erkek �ocuklar da �o�u
zaman penisin boyunun cinsel g��le ve hazla ba�lant�l� oldu�u
saplant�s�n� ya�arlar. Bir�ok insan bu t�r temelsiz d��nceleri
s�rd�r�r. Erkeklerde ap�aras� k�llar� yakla��k 12-14 ya�lar�nda,
koltuk alt� ve y�z k�llar� bir ya da iki y�l sonra ortaya ��kmaya
ba�lar.

�reme organlar�n�n olgunla�mas� ile erkek �ocuklar gece


bo�almalar�'n� ya da "�slak r�ya" ya�ant�s�n� ya�amaya ba�larlar
(uyku s�ras�nda sperm ya da seminal s�v� bo�al�m�). Bir�ok
erkek �ocuk e�er haz�r de�ilse kendinde k�t� bir�eyler oldu�undan
korkabilir. Onlara �slak r�yalar�n normal oldu�u anlat�lmal�d�r;
Kinsey'in cinsel davran� hakk�ndaki raporuna (1948) g�re
erkeklerin yakla��k y�zde 83'� bunu ya�amaktad�r. Ancak bu
bo�almalar yakla��k bir y�l boyunca �retken de�ildir; sperm daha
�ok say�da ve etken oldu�unda gebe b�rakmaya yeterli olacakt�r.

G�rtlak (Adem elmas�), boyu ve ses telleri a��s�ndan yakla��k


iki kat uzunlu�a ula��nca erkek �ocu�un sesi hacimde ve
perdede kendine �zg� bir �eylere u�ramaya ba�lar. �ansl� olan
bir�oklar� i�in de�i�imler derece derece ortaya ��kar ve g��l�kle
farkedilir; di�erleri i�in ses de�i�imleri s�k�nt� kayna��d�r, ��nk�
erkek �ocuk bir c�mleden di�erine ba��na ne gelece�ini asla bilemez.
�ark� s�yledikleri zaman sesleri bir an soprano gibi, bir
sonraki an bariton gibi ��kar. Sonu�ta utanga� olabilirler ve
anababalar�n�n, di�er yeti�kinlerin, k�zlar�n onlar� konu�turma
giri�imlerinden ka�abilirler.

Son olarak, ergenler bedensel g�r�n�mleriyle ve ba�kalar�


�zerindeki etkileriyle gittik�e artan bi�imde ilgilendiklerinde,
�o�u kendini son derece tats�z bir sorunla kar�� kar��ya bulur:
�zellikle y�zdeki ya� bezlerinin t�kanmas� ve iltihaplanmas�
ile olu�an bir deri hastal��� olan sivilce. Bundan son derece rahats�z
olan bir ergen bu konuda yaln�z olmad��� ger�e�i ile biraz
rahatlayabilir. Ara�t�rmalar b�t�n ergenlerin y�zde 85 kadar�n�n
bu durumu belirli bir �l��de ya�ad���n� g�stermektedir.

B�t�n bu de�i�imlerin i�inde yer ald��� �a��n ve ya� s�n�rlar�n�n


ergene b�y�k bir �nem y�klemesi �a��rt�c� de�ildir. Hem
o�lanlar hem de k�zlar kendi imgeleriyle a��r� ilgilenmeye ba�larlar
ve i�inde ya�ad�klar� toplumda belirlenen olgun erkek ve
kad�n kal�pyarg�lar�n� ya�amaya �al��rlar. �abalar�na s�k s�k
kayg� ve �at�ma e�lik eder. Bu bizi beden imgesi konusuna getirmektedir.

BEDEN �MGES�

Bu b�l�m�n ba�lar�nda, ba�ar�lmas� gereken ilk geli�im g�revleri


aras�nda bedeninizi kabul etme g�revinin bulundu�unu
okudunuz. ��imizden pek az� televizyondaki ve dergilerdeki reklamlar�n
mankenlerine benzer; onlar olas�l�kla toplumumuzun
g�zellik ideallerini temsil etmektedirler. Sonu�ta kendimizi aynaya
bakarken buluruz. Ama aynada alg�lad���m�z �ey bizdeki
beden imgesi'ni ya da bedenimiz hakk�ndaki duygular�, benlik-kavram�'m�z�
ya da birey olarak kendi hakk�m�zdaki duygular�
nas�l etkilemektedir? Ara�t�rmalar arada yak�n bir ili�kinin
oldu�unu d��nd�rmektedir. Fiziksel olarak �ekici insanlar
iyi tan�nan, toplumsal a��dan kabul g�ren, iyi ��renci olan ki�iler
olarak g�r�nmektedirler (Rich, 1975). �ekici olmayan insanlar,
�zellikle �i�manlar, toplumsal ili�kilerde ve okul ba�ar�s�nda
g��l�kler ya��yor, ya��tlar�nca kabul edilme konusunda g��l�
d�rt�ler ta��yor g�r�nmektedirler (Hammer, 1965; Hendry ve
Gillies, 1978).

�yle g�r�nmektedir ki, olumlu beden imgesine sahip bir ergen


olumlu benlik-kavram� geli�tirmeye daha uygundur. Ama
ku�kusuz bir insan�n beden imgesi, birbiriyle etkile�en pek �ok etkenin
sonucudur. Bunlar�n i�inde, bir insan�n nas�l g�r�nd��� hakk�ndaki
fantazileri, d��nceleri, en �nemlisi de ya��tlar�ndan
daha erken ya da ge� olgunla�m� olmas� gibi etkenler vard�r. Bu
konu bir ergenin ergenli�in bir ba�ka geli�im g�reviyle kar��la�mas�ndaki
ba�ar�s�n� ya da ba�ar�s�zl���n� etkileyecektir. Bu,
her iki cinsten ya��tlar�yla yeni ve daha olgun ili�kiler kurma
g�revidir.

ERKEN VE GE� OLGUNLA�ANLAR

Lisedeki y�llar�n�z� d��n�n. Bizim betimledi�imize benzer


arkada�lar�n�z var m�yd� ya da insanlar tan�yor muydunuz?
�rne�in "s�r�k" olarak tan�nan bir Joe vard�. B�y�me at�l�m�
ba��n� ve omuzlar�n� arkada�lar�n�n ve ��retmenlerinin �st�ne
��kartm�t�. Sesi "Old Man River" �ark�s�n� s�yleyecek kadar
derindi. B�y�k b�rakmaya ve on d�rt de�il on sekiz ya��ndaym�
gibi g�r�nmeye ba�lam�t�. Yetkin bir e�g�d�m� vard�. Kendisinden
iki s�n�f ilerde olan �ekici bir amigo k�zla ��k�yordu. Bir de
herkesin "bodur" diye �a��rd��� s�n�f arkada�� Wally vard�.
Joe'dan yakla��k bir ya� b�y�k olan Wally ondan yirmi �� santim
daha k�sayd�. On be� yerine on iki ya��nda g�r�nmesine kar��n
y�ksek bir sesi vard�, k�zlarla �ok seyrek ��k�yor ya da partilere
pek az gidiyordu. K�zlara gelince... K�z basketbol tak�m�n�n
y�ld�z� olan ya�l� "fasulye s�r���" Gretchen'i an�ms�yor musunuz?
Gretchen Joe'dan bile uzundu, daha k�sa g�r�nmek i�in kamburunu
��kararak y�r�rd� ve fak�lte ��rencisi izlenimini b�rak�rd�;
kendisinden be� santim daha uzun olan biriyle ��kard�. Ya,"koca
popolu/ya� tulumu" oldu�u i�in herkesin "Crisco ya��" diye �a��rd���
Alice'e ne dersiniz? Alice Wally'den yakla��k iki bu�uk santim
daha k�sayd�, sanki sekizinci s�n�ftaym� gibi g�r�n�yordu,
genellikle kendisiyle ��kmak isteyenler yedinci s�n�ftan birileri
oldu�u i�in telefona yan�t vermekten nefret ediyordu.

Hepimiz bu betimlemelerden birine tam tam�na uygun d�en


bir k�z ya da o�lan �ocuk tan�yoruz b�y�k olas�l�kla. Hatta onlardan
biri de olabiliriz. Erken ya da ge� olgunla�ma onlar�n ergenlik
s�ras�ndaki geli�imini ve uyumunu nas�l etkilemi�tir?
Ara�t�rmalar erken olgunla�an o�lanlar'�n daha fazla avantaja
sahip oldu�unu d��nd�rmektedir. Olduklar�ndan daha ya�l�
g�r�nen bu �ocuklar �o�u zaman yeti�kin muamelesi g�rmekte ve
onlara daha fazla sorumluluk y�klenmektedir. Yeti�kinlerle ve
k�zlarla daha olgun bir d�zeyde ili�kiye girmekte ve ya��tlar�
aras�nda liderli�i �stlenmektedirler. �te yandan, ge� olgunla�an
o�lanlar birtak�m dezavantajlara sahip g�r�nmektedirler. Yeti�kinler
ve okul arkada�lar� onlara �ocuk g�z�yle bakmakta ve
b�yle davranmaktad�rlar. Bu �ocuklar kendilerini g�vensiz ve
a�a�� hissedebilirler ve dikkat �ekmeye y�nelik davran�larda
bulunabilirler.

Erken olgunla�an k�zlar, �zellikle hala ilkokulda iseler,


�nce avantajs�z g�r�nmektedirler. Ama bir y�l ya da biraz daha
sonra ya��tlar�n�n hayranl���n� �ekebilmekte, kendilerinden daha
b�y�k olanlarla olgun ili�kiler kurabilmekte ve olumlu benlik
kavram�na sahip olabilmektedirler. Son olarak, ge� olgunla�an
k�zlar, ge� olgunla�an o�lanlarla baz� sorunlar� payla�t�klar�nda,
bunu �ok k�t� ya�am�yorlar; ��nk� toplum erkeklerden ne
bekledi�ini daha kesin bi�imde tan�ml�yor ve k�zlardaki sapmalara
daha fazla ho�g�r� g�steriyor.

C�NSEL GEL���M

Az �nce bedensel geli�im olarak g�rd���m�z de�i�imlerin


baz�lar� kolayca cinsel geli�im b�l�m�ne de sokulabilir. Ancak
burada, cinsellik'i ya da cinsel karakterin, duygular�n, tutumlar�n
ve onlara e�lik eden davran�lar�n anlat�m�n� vurgulayaca��z.

Ergenlikte ortaya ��kan b�t�n biyokimyasal de�i�imlerin en


�nemli etkilerinden biri cinsel d�rt�lerdeki ve duygulardaki art�t�r.
Bir�ok ergen i�in bu yeni ke�fedilen duygular �a�k�nl�k ve
kayg� kayna�� olabilir. Kennedy'nin belirtti�i gibi, "b�t�n
bilgilerimize, i�inde ya�ad���m�z �ok de�i�ken cinsel �evreye kar��n,
cinsellik konusundaki egemen duygular�n hala kayg� ve rahats�zl�k
oldu�u g�r�lmektedir" (1974, s. 56).

Burada kulland���m�z cinsellik terimi cinsel ili�kiden �ok


daha fazla bir anlama sahiptir. McKinney ve arkada�lar�n�n
(1977) betimledi�i gibi, "Cinsellik bir k�lt�r�n ahlaki ve dinsel
inan�lar�yla, hukuk sistemiyle, �ocuk yeti�tirme uygulamalar�yla,
ayn� zamanda insanlar�n ba�ka biri ve kendi kendileri
kar��s�nda ald�klar� tutumla �ok yak�ndan ili�kilidir" (s. 49).
B�ylece cinsellik Havighurst'un �� geli�im g�revini i�ermektedir:
Her iki cinsten ya��tlar�yla yeni ve daha olgun ili�kiler kurmak,
anababadan ve di�er yeti�kinlerden duygusal ba��ms�zl���
ger�ekle�tirmek, evlili�e haz�rlanmak.

Bir insan�n cinselli�i, �nce bir ergen, sonra bir yeti�kin olarak,
anababadan, ya��tlardan, arkada�lardan, bas�n, radyo ve
televizyondan, k�lt�rel beklentilerden ve kal�pyarg�lardan de�i�ik
bi�imlerde etkilenir. K�lt�rel �evremiz, dergilerle, kitaplarla,
televizyon ve filmlerle cinsel uyar�m sa�layan, bir insan�n
cinselli�i �zerinde pek iyi tan�mlanmam� ahlaki y�nergelerle,
gebeli�i �nleme y�ntemleri ve k�rtaj arac�l���yla daha b�y�k bir
denetim sa�layan bir �evre olarak, anababalar�m�z�n ve b�y�k
anababalar�m�z�n k�lt�rel �evresinden b�y�k �l��de farkl�la�maktad�r.
Ergenler toplumun yeni a��l�mlar�n� yans�t�rlar ve cinsel
davran�� ahlak ve yasa konusu olmaktan �ok, ki�isel bir
se�im konusu olarak g�rmeye y�nelirler. Erkek ergenlerin yaln�zca
y�zde 28'i ve k�z ergenlerin y�zde 44'� tutumlar�n�n anababalar�n�n
tutumlar�yla ayn� oldu�una inanmaktad�r (Sorenson,
1973). Bununla birlikte, bug�n�n ergenleri daha bilgili ve tutumlar�nda
daha a��k g�r�n�yor olsalar da, yeni yeni ortaya ��kan
cinselliklerini anlamada ve onunla ba�a��kmada daha az g��l�k
�ekiyor g�r�nm�yorlar.

Thornburg'a (1975) g�re, ergenler cinsellik hakk�ndaki bilgilerini


ya��tlar�ndan (% 37.8), yay�nlardan (% 20.9), okuldan (%
19.5), anneden (% 13.4), babadan (% 2.1), ki�isel deneyimden (%
5), din adamlar�nda ve doktorlardan (% 1.3) elde etmektedirler.
Anababalar�n yaln�zca y�zde 15 dolay�nda belirtilmesi ve annelerin
bilgi kayna�� olarak babalardan (ki din adamlar� ve
doktorlardan biraz ilerdeler) alt� kat daha fazla bildirilmesi
olgusunun �a��rt�c� olmamas� olanakl� de�ildir.

Bir�ok ergen i�in cinselli�in ilk an�at�m�, normal olan ve "eski


���tler"e kar��n, bedensel ya da psikolojik hasarlar yaratmayan
mast�rbasyon'dan gelmektedir. Sorun, bir ergen ya da yeti�kin
mast�rbasyon hakk�nda su�luluk duygusu geli�tirdi�i zaman ortaya
��kmaktad�r; ger�ekte mast�rbasyon cinselli�in ergenlerin
pek az tart�t��� bir y�n�d�r. Hala yayg�n bi�imde uygulanmaktad�r
ve Kinsey (1948 ve 1953) erkek �niversite ��rencilerinin %
96's�n�n ve k�z ��rencilerin % 63'�n�n mast�rbasyon yapt���n� bildirmi�tir.
Yani say�lar azalma olmad���n� g�stermekte ve daha
k���k k�zlar aras�nda art� oldu�unu d��nd�rmektedir. Son yirmi
y�lda ��kma (dating), ok�a�ma (petting), mast�rbasyon, e�cinsel
ili�ki ve evlilik �ncesi cinsel ili�ki konusunda yap�lm� g�rg�l
ara�t�rmalar �zerinde ele�tirel bir inceleme y�r�ten Diepold ve
Young (1979), "kad�nlar�n cinsler aras�ndaki fark� derece derece ve
d�zenli bi�imde kapatt�klar�" (s. 45) sonucuna varm�t�r.

Cinselli�in anlat�m bulabildi�i olas� bir alan, genellikle


kar��l�kl� mast�rbasyonla s�n�rl� olan e�cinsel deneyim alan�d�r.
Elias ve Gebhord'a (1969) g�re erinlikteki ve ilk ergenlikteki bu
t�r deneyimler erkeklerin % 52'si ve k�zlar�n % 35'i taraf�ndan
bildirilmektedir. Ergenlerin b�y�k bir �o�unlu�u i�in bu yaln�zca
bir denemedir ve ergenler kar�� cinsel ili�kileri geli�tirmeyi
s�rd�r�rler. K���k bir az�nl�k bu t�r etkinlikleri kendi birincil
cinsel alan� haline getirir. Poneroy (1969), erkeklerin y�zde 4'�n�n
ve k�zlar�n y�zde 3'�n�n kendini e�cinsel sayd���n� belirtmektedir,
ama bu say�lar b�y�k olas�l�kla art�k do�ru de�ildir.

Bu iki davran�a ek olarak cinsel ili�kiyi i�ermeyen di�er


davran�lar da vard�r. Luckey ve Nass (1969), Birle�ik Devletler,
Kanada, �ngiltere, Almanya ve Norve�'teki ergenlerin baz�
cinsel davran�lar�na ili�kin verileri yay�nlad�. Bu veriler erkek
ve kad�n�n davran�� aras�ndaki bo�lu�un darald���n�, fark�n
azald���n� g�stermektedir.

G�venilir olgulara ve say�lara ula�amad���m�z alan ���nc�


alan, yani g�ncel cinsel ili�ki alan�d�r. Evlilik �ncesi cinsel
deneyimlere ili�kin yay�nlar� g�zden ge�iren biri, �at�mal� bulgular
sergileyen ara�t�rmalar�n, taramalar�n, raporlar�n, kamuoyu
yoklamalar�n�n ve di�er veri kaynaklar�n�n inan�lmaz say�s�ndan
deh�ete d�er.

Tarih boyunca toplumlar cinsel davran� i�in y�nergeler olu�turdular;


s�z gelimi, Amerikan k�lt�r� de geleneksel olarak ergenler
aras�nda cinselli�in a��k anlat�m�n� ho� g�rmemi�tir. Ku�kusuz,
ba�lang��ta, erkek �ocuklar�n evlilikten �nce "gen�lik ��lg�nl�klar�"
yapmalar�na izin veren, ama k�zlar�n bakire kalmas�nda
�srar eden "�ifte standart"� bu k�lt�r kabul etmi� ve y�reklendirmi�tir.
Son elli, k�rk, otuz, yirmi, on ya da be� y�lda gen�
insanlar aras�nda cinsel bir devrim oldu mu? E�er olduysa bu cinsel
serbestlik ve �zg�rl�k anlam�na m�, yoksa toplumumuzun ahlaki
��k�� anlam�na m� gelmektedir? Ara�t�rmalar�n her zaman
k�yaslanabilir olmad���n� ve bulgular�n s�k s�k �at�mal� oldu�unu
ak�lda tutarak, baz� ara�t�rmac�lar�n uzak ge�mi�te ergenler
aras�nda evlilik �ncesi etkinlik konusunda ne bulduklar�na bakal�m.
Her iki cinsin de evlilik d�� cinsel ili�kileri b�y�k �l��de
kabul etti�i konusunda genel bir kabul oldu�u g�r�lmektedir. G�ncel
davran� ise, en b�y�k de�i�im k�zlarda olmak �zere, de�i�mi�
g�r�nmektedir. �rne�in Packard (1970), kan�tlar� yeniden
g�zden ge�irdikten sonra, k�zlar ve kad�nlar aras�nda evlilik
�ncesi cinsel ili�kinin 1920'den beri iki kat artt���, oysa erkekler
aras�nda "�l�ml� ama d�zenli" (s. 139) bir art� oldu�u sonucuna
varm�t�r. Packard daha sonra 2200 �niversite ��rencisinin tutumlar�n�
tarad� ve bulgular� genellikle daha �nceki bulgular�na
uygun ��kt�. Ama yazar, sonu�lar�n cinsiyete, gidilen okulun s�resine
ve t�r�ne, b�lgeye, dinsel inan�lar�n g�c�ne ba�l� olarak
b�y�k bir �e�itlilik g�sterdi�i konusunda uyarmaktad�r. �rne�in
Ortabat� Amerika'da, devlet okulu ya da kiliseye ba�l� kurumlardaki
��renciler, hem Do�u hem Bat� k�y�lar�ndaki �zel okullara
giden ��rencilerden daha tutucudurlar. Hunt, ara�t�rmas�na
yazd��� sons�zde, "Standartlarda kaotik ve anar�ik bir erime
yoktu; ama daha �ok, en �nemli baz� toplumsal de�erlerimizde
ve topluluk, sevgi, evlilik ve aile kurumlar�yla b�t�nle�mi�
k�lan yeni bir dizi tutuma ve davran�a do�ru b�y�k bir kayma
vard�" (1974, s. 362) demektedir.

Ba�ka bir�ok ara�t�rma evlilikten �nce cinsel ili�kiye giren


erkek say�s�n�n son yirmi y�lda de�i�medi�ini, ama kad�nlarla
ilgili say�lar�n �arp�c� bi�imde artt���n� buldu (Bell ve Chaskes,
1970; Christensen ve Gregg, 1970). Daha a��k bir anlat�mla, Kinsey
1948'de ve 1953'te erkeklerin % 25'inin ve k�zlar�n % 10'unun
on sekiz ya��nda cinsel ili�ki ya�ad���n� bildirmi�ti. 1952'de Zelnik
ve Kantner ergen k�zlar�n % 46's�n�n on dokuz ya��ndayken
cinsel ili�ki ya�am� oldu�unu ve 1957'de bu say�n�n % 55'e ��kt���n�
buldu. Hunt (1974) ortaya daha da hayret verici veriler koyarak,
y�ksek ��renimin e�i�inde olan erkeklerin % 50'sinin ve
daha fazla e�itim g�rmeyi planlamayan erkeklerin % 75'inin
cinsel ili�kiye girdi�ini saptad�.

Ergenlerdeki cinsel davran��n 1920 ile 1960 aras�nda g�rece


az de�i�ti�ini d��nen biri i�in, keskin art�lar 1960'tan itibaren
tutumlarda ve davran�larda b�y�k bir at�l�m g�stermektedir.
Kobinson ve arkada�lar� (1972), 1965'te ankete giren erkeklerin %
33'�n�n ve k�zlar�n % 70'inin evlilik �ncesi cinsel ili�kileri ahlakd��
buldu�unu g�sterdi. Be� y�l sonra 1970'te say�lar erkekler
i�in % 14, k�zlar i�in % 34't�. Vener ve Stewart da (1974), ergenlerin
�o�unun erken bir ya�ta cinsel deneyimleri olmas�yla ve
k�zlar�n erkeklere yeti�mesiyle, daha izin verici standartlara
do�ru bir e�ilim g�rd�. En iyi d�zenlenmi� ara�t�rmalardan biri
olan, co�rafi, etnik ve sosyoekonomik �e�itlili�i yans�tan 411 denekli
dikkatle se�ilmi� bir �rnekleme dayanan ara�t�rma da (Sorenson,
1973) benzer sonu�lara ula�t�. Sorenson, on ��-on be� ya�lar�ndaki
erkeklerin % 44'�n�n, k�zlar�n % 30'unun evlilik �ncesi
cinsel ili�kileri oldu�unu bildirdiklerini belirtmektedir.

Ancak, cinsel etkinlik artt��� halde rastgele cinsel ili�ki


belirgin olarak art� g�stermemektedir. Ger�ekte, bug�n�n gen�li�i
�nceki ku�aklarda yayg�n olan rastgele deneyimleri reddetmekte,
sonu�ta evlili�e varabilecek ya da varmayabilecek tekil,
sevecen ili�kileri vurgulamaktad�r. B�t�n bunlar�n "cinsel devrim"
mi, yoksa "cinsel evrim" mi oldu�u tart�mal�d�r.

B�L��SEL GEL���M

Bedensel ve cinsel de�i�imlerle birlikte ergenler zihinsel


yeteneklerinde de de�i�imler ya�arlar. Bili�sel geli�im olarak
bilinen olgu, ergenlerin yaln�z kendilerini, ailelerini, ya��tlar�n�,
arkada�lar�n� ve ��retmenlerini de�il, d�nyalar�n� g�rme bi�imi
�zerinde uzun s�reli etkiler ta��r. Ergenlerin t�m d��nme s�re�leri
de�i�ir, gittik�e artan bi�imde gelece�e y�nelik ve soyut
d��ncelerle ilgili olurlar. �dealizm kazan�r ve cinsellik, ahlak,
din gibi konularla ilgili ger�ekten kendilerine ait bir de�erler
tak�m� edinirler.

P�AGET: SOYUT ��LEM D���NCES�

On �� ya��nda oldu�unuzu d�leyin. Yedi ya��ndaki k�z karde�iniz


sizden ona dama oynamay� ��retmenizi istiyor. Oyunun
konusunu ve kurallar�n� a��kl�yorsunuz. �lk birka� harekette her
�ey iyi gidiyor. Sonra onun �� ta��n�n �zerinden atl�yor ve bir dama
ta��n� al�yorsunuz. K�z karde�iniz k�zg�n bir bi�imde, "Haks�zl�k
bu, bunu yapamazs�n!" diyor. Ona kurallar� an�msat�yorsunuz,
ama i�e yaram�yor. "Bunu g�rmedim" diyor. "Yaln�zca
bir atlama g�rd�m." Karde�iniz sakinle�tikten sonra bir oyun
daha oynuyor. Bir dizi atlama sonucunda karde�inizi bir ta� ile
b�rak�yorsunuz. G�zlerinde ya�larla "Bu oyunu hi� sevmiyorum"
diyor, ta�lar� yere f�rlat�yor ve odas�na ko�uyor.

�ki g�n sonra dokuz ya��ndaki erkek karde�iniz ve onun iki


arkada�� oturma odas�n�n zemininde 500 par�al� bir yap-bozu
birle�tirmeye �al��yor. "Ger�ekten zor bir i�" diyorlar ve yard�m�n�z�
istiyorlar. Onlar�n a��k�a birbirine uygun olmayan par�alar�
bir araya getirmeye �al�t���n� g�r�yorsunuz. U�rad�klar�
engellenme y�zlerinden okunuyor. Siz b�t�n par�alara bak�yor,
iki tanesini al�yor ve birbiriyle kolayca birle�tiriyorsunuz. Sonra
belirgin bir ���nc�y� ekliyorsunuz. �ocuklar birbirine ve size
�a�k�nl�kla bak�yor ve "Bunu nas�l yap�yorsun?" diye soruyorlar.
Siz de, "Bilmiyorum, bir araya geldiklerini s�yleyebilirim" diye
yan�tl�yorsunuz.

Belki siz her iki durumda da ba�ar�n�z�n �st�nde fazlaca


durmuyordunuz. K�z karde�inizin dama ta��n�z� almak i�in �anslar�n�
neden ka��rd���n� ya da neden felakete do�ru ko�tu�unu
hayretle kar��l�yordunuz. K�z karde�iniz sonucu g�remez miydi?
Erkek karde�inizin yap-bozu da o kadar zor de�ildi. Hangi par�alar�n
birbirine uygun d�t��� a��k�a g�r�n�yordu. O bunu g�remez
miydi? Bu �eyler sizin i�in neden bu kadar kolay, karde�leriniz
i�in neden bu kadar zordu? Onlar�n becerikli olduklar�n�
biliyorsunuz. Kendi kendinize, "benim ya��ma geldiklerinde b�y�k
olas�l�kla onlar da bunu yapmaya yetenekli olacaklar" diyorsunuz.
Ku�kusuz, hakl� olabilirsiniz. Siz ve karde�leriniz
farkl� bili�sel geli�im evrelerindesiniz.

Jean Piaget'nin kuram� ve onun d�rt evresi hakk�ndaki daha


�nceki a��klamalar� an�msayacaks�n�z: Duyu-hareket, i�lem �ncesi,
somut i�lemler ve soyut i�lemler. Siz bili�sel geli�imin
d�rd�nc� evresine ula�t�n�z: Soyut i�lemler. �lk betimlendi�i
haliyle (�nhelder ve Piaget, 1958) evre on bir-on iki
ya� dolaylar�nda ba�lamakta ve yakla��k on d�rt-on be� ya�lar�nda
kararl�l�k kazanmaktad�r.

Piaget'nin D��ncenin Geli�imine �li�kin D�nemleri

D�nem: DUYU-HAREKET

Yakla��k ya�: Do�um-2ya�

Betimleme: Bebe�in zekas� �evresiyle gitgide daha


uyumlu hale gelen duyu-hareket etkile�imlerinde kendini
g�sterir. Bebek zihinsel d��nme ya da anlama
anlam�nda "bilmez" ya da "d��nmez"; daha
�ok duyu-hareket eylemleriyle tutarl� ve aklayak�n
yollarla �evresinin de�i�ik y�nleri �zerinde
yapt��� i�lemlerle "bilir" ve "d��n�r".

D�nem: ��LEM�NCES�

Yakla��k ya�: 2-6 ya da 7 ya�lar

Betimleme: Bu d�zeyde d��nce mant�k d��d�r ve anl�k,


g�r�n�r ko�ullara son derece ba��ml�d�r. Zihinsel
tasar�mlama �imdi olanakl� olsa da, bilgi sistemli
bi�imde i�lenmez. K���k �ocuklar belirli bir zamanda
bir durumun yaln�zca bir y�n�n� ele
alma yetene�ine sahiptirler.

D�nem: SOMUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 7-11 ya da 12 ya�lar

Betimleme: �ocuklar �imdi bilgiyi sistemli ve mant�kl�


bi�imde i�leyebilirler, ama bunu yaln�zca bilgi somut
bi�imde verildi�i zaman yapabilirler. Soyut
bilgiler verildi�inde yetersiz g�r�n�rler. �lkokul
�a��ndaki �ocuklar somut bir d�n��m� zihinsel
olarak tersine �evirebilir ve belirli bir zamanda bir
durumun bir�ok y�n�n� ele alabilirler.

D�nem: SOYUT ��LEMLER

Yakla��k ya�: 12 ya� ve �zeri

Betimleme: Soyut i�lemlere ula�an ergenler varsay�mlar


kurabilir, mant�ksal sonu�lar ��karabilir ve ister somut
ister soyut bi�imde sunulsun, karma��k sorunlar�
sistemli bi�imde ��zerler.

Piaget (1969) soyut i�lem d��ncesini ��yle nitelemi�ti: "...


somut olandan, burada olmayana ve gelece�e y�nelik ilgi do�rultusunda
kurtulma. Bu, b�y�k d��ncelerin ve kuramlar�n ba�lamas�n�n
�a��, ayn� zamanda �imdiki ger�ekli�e uyum sa�laman�n
zaman�d�r" (s.130). Piaget bunu ayr�ca ��yle de betimledi: "... somut
ve �imdiki g�zlemlerden ��kan �nermeler hakk�nda varsay�mlar
ileri s�rmeyi ve ak�ly�r�tmeyi sa�layan bir d��nce d�n��m�"
(s. 131). Ba�ka bir deyi�le, somut i�lem d��ncesi evresinde
olan k���k bir �ocuk �imdiki zaman i�indeki "ger�ek" sorunlarla
u�ra�mak zorunda oldu�u halde, soyut i�lem d��ncesine sahip
olan bir ergen, yak�n �evreyi varsay�msal bir ge�mi�e ya da
gelece�e ba�layan olas� sorunlarla u�ra�abilir. K�z karde�inizi
dama oyununda �zen neden olas�l�kla buydu. O �o�u zaman ileriye
do�ru yaln�zca bir ya da en fazla iki hareket g�rebiliyordu,
oysa siz her hamlenizde be� ya da alt� olas� hareketten sonraki
tabloyu zihninizde canland�rabiliyordunuz. K�sacas�, onun d��ncesi
�imdiki zamanla s�n�rl�yd�, oysa sizinki gelece�i hesaba
katabiliyordu. Ayn� mant�k erkek karde�inizin yap-bozuna da
uygulanabilir. O ve arkada�� par�alar� birbirine denk d�ece�i
umuduyla rastlant�sal olarak ald��� halde, siz �oklu bir imge
olu�turarak ve onlar� zihinde birle�tirerek hepsini �l��yordunuz.
Tam uygun d�ecek alternatif ��z�mleri ararken akl�n�zda bir
dizi �nermeyi -yap-boz �geleri- tutarak, soyut i�lem d��ncesini
uyguluyordunuz.

Bu konuyu biraz daha izleyelim. Somut d�zeydeki bir �ocu�un


nesneleri d�zenlemede -renkli bloklardan a��k renkten koyu
renge do�ru bir dizi yapmak gibi- baz� g��l�kleri vard�r. Ancak
ayn� g�rev fiziksel nesneler yerine s�zc�kler kullan�larak verildi�inde,
�ocuk bunu �ok daha g��, hatta olanaks�z bulacakt�r.
�rne�in, 8. B�l�m'deki Piaget'nin, Edith, Lily ve Susan hakk�ndaki
hangisinin en koyu sa�l� oldu�u bi�imindeki �etin sorusunu
an�msayabilirsiniz. Somut d�zeydeki �ocuklar bu problemi g��
bulabilir, ama soyut i�lem d��ncesini kullanmaya yetenekli
olan ergenler varsay�mlar kurabilir ve do�ru yan�t� buluncaya
kadar do�ru olmayan yan�tlar� eleyebilirler (Siz de yapt�n�z m�?).

Ba�ka bir �rnek. Sekiz ya��ndaki ve on d�rt ya��ndaki iki


�ocu�a �u soruyu sordu�unuzu d��n�n: "Bayan Olson'un evinde d�n
yang�n ��kt� ve ev yand�. O ve o�lu sa�salim kurtuldular. Yang�na
neden olan neydi?" Sekiz ya��ndaki �ocuk b�y�k olas�l�kla,
"Hugo kibritle oynuyordu" diyecektir. On d�rt ya��ndaki
�ocuk ise belki elektrik konta��, ��minenin parlamas�, oca��n
patlamas�, hatta �im�ek �akmas� gibi olas�l�klara ba�layacakt�r.
K���k �ocuk bir sorunu basit olarak g�r�r ve akl�na gelen ilk
yan�t� verir. Ergen bir soruna sistemli bi�imde bakar, olas�
karma��kl���n� dikkate al�r ve olabildi�i kadar �ok ��z�m sa�lar.

Inhelder'in ve Piaget'nin (1958) �ocuklar�n d��nme s�recini


incelemek i�in tasarlad��� deneylerde, ara�t�rmac�lar deneklere
ipe as�l� farkl� a��rl�klardan ibaret bir sarka� g�sterdiler. Deneyciler,
sal�n�m�n nas�l olu�tu�unu, ipin uzunlu�unun, a��rl�klar�n
boyunun ve sallama g�c�n�n nas�l de�i�ebildi�ini g�sterdiler.
Sonra, hangi etkenin -a��rl�k, y�kseklik, uzunluk ya da g��- ya
da etkenler bile�iminin sarkac�n ne h�zla sallanaca��n� belirledi�ini
sordular. K���k �ocuklar b�t�n olas�l�klar� dikkate almakta
g��l�k �ektiler ve genellikle a��rl�klar� de�i�tirmenin
sarkac�n h�z�n� etkileyece�ine karar verdiler. Ergenler, varsay�mlar
kurarak ve sorun ��z�l�nceye kadar herbirini s�nayarak
s�reci sistemli olarak s�rd�rd�ler (Sarkac�n sal�n�m h�z�n� neyin
belirledi�ini siz d��nebiliyor musunuz?).

�e�itli olas� ��z�mleri dikkate alma yetene�iyle ba�lant�l�


mant�k, kombinasyon mant���'d�r. �rne�in, �nergenlere "kendinden
�� kez k���k say�n�n on sekiz oldu�u say� hangisidir?" diye
soruldu�unu d��n�n. Genellikle do�ru olana ula��ncaya kadar bir
say�y�, sonra bir di�erini deneyeceklerdir. Soyut i�lem d��ncesini
kullanan ergenler �arpma ve b�lme bilgilerini birle�tirecek ve
bir cebir denklemi kurabileceklerdir (Siz yan�t� bulabilir misiniz?).

Faw (1980), �ocuklardan A, E, M, S ve T harflerini kullanarak


olabildi�ince �ok s�zc�k �retmelerinin istendi�i bir �rnek geli�tirdi.
K���k �ocuklar mates (e�ler) ve steam (buhar) gibi a��k
s�zc�kleri hemen g�rd�ler ve harfleri rastlant�sal olarak dizerek
iki s�zc��e daha ula�abildiler. Bir ergen, harflerin 120 olas�
kombinasyonu oldu�unu sistemli olarak belirleyebilir ve onlarla
alt� do�ru s�zc�k yapmaya �al�abilir (Siz yapabilir misiniz?).

Herkes soyut i�lem d��ncesini ger�ekle�tirir mi? Konuyla


ilgili kitaplar�n �o�u ergenlerin ve yeti�kinlerin d��ncesini
soyut i�lemler i�eren d��nce olarak betimler; bunun nedeni
k�smen, Inhelder ve Piaget'nin (1958) "soyut evre" ve "ergenlik"
terimlerini birlikte kullanmas� ve bu t�r d��nce g�sterememi�
ergenlerden s�z etmemesidir (Dulit, 1972). Bununla birlikte,
Piaget �unu bilmektedir: "�zel bir toplumsal �evre bu olas�l�klar�n
ger�ekle�mesi i�in vazge�ilmez kalmaktad�r. Bundan ��kan
sonu�, bunlar�n ger�ekle�tirilmesinin k�lt�r ve e�itim ko�ullar�n�n
bir i�levi olarak h�zland�r�labilece�i ya da geciktirilebilece�idir"
(1958, s. 337). Bu g�r�, y�ksek sosyoekonomik gruplardaki
ergenlerin soyut i�lem d��ncesi kapasitesini d��k sosyoekonomik
gruplardaki ergenlerden daha erken geli�tirdiklerini
g�steren Peel (1971) ve Dulit (1972) taraf�ndan desteklenmi�tir.

Yudin'inki (1971) gibi di�er ara�t�rmalar, b�t�n ergenlerin


sonu�ta soyut i�lem d��ncesini geli�tirdiklerini, ama bunu
�zellikle ya�la zekan�n etkile�iminin sonucu olarak de�i�ik ya�larda
yapt�klar�n� ileri s�rmektedir. Yudin, �ocuklar� y�ksek, orta ve
d��k ZB puanlar�na g�re �� gruba ay�rd� ve y�ksek ZB'ne sahip
deneklerin soyut i�lemlere �nce ula�t���n� buldu. Orta ZB'l� grup
bu evreye on iki-on d�rt ya�lar aras�nda, d��k ZB'l� grup on
d�rt-on alt� ya�lar aras�nda ula�m�t�. Fakat Neimark (1975) ve
Elkind (1975) ergenlerdeki soyut i�lemlerin evrenselli�ini sorgulad�
ve Flavell (1977) "Piaget'in bili�sel evresi y�kseldik�e b�t�n
�evrelerden gelen normal bireylerin o evrenin b�t�n gereklerini
yerine getirebilmesi olas�l���n�n d�t���n�" (s. 115) bildirdi.

Inhelder ve Piaget'nin �al�mas�ndan bu yana soyut i�lem


d��ncesine ili�kin belki en kapsaml� �al�ma Martorano'nun
(1974) ara�t�rmas�d�r; bu ara�t�rmada on bir ile on sekiz ya�lar
ve 100 ile 120 ZB aras�nda yer alan seksen orta s�n�f k�z �ocu�una
(alt�nc�, sekizinci, onuncu ve on ikinci s�n�flar�n herbirinden yirmi
k�z) ilk ara�t�rmada kullan�lan sorulardan onu verildi. �rne�in,
deneklere kimyasal maddeler ya da renkli markalar g�sterildi,
"ne kadar kombinasyon yapabilirsin?" diye soruldu. Sarka�
problemi de soruldu. Ku�kusuz b�yle g�revlerin �o�u biraz matematik
becerisini ve bilimsel ilkeleri anlamay� gerektirmektedir.

K�zlardan yaln�zca ikisi b�t�n sorularda soyut i�lem evresinde


i�lev g�sterdi. On ikinci s�n�ftan bu evreyi ba�aranlar�n
say�s� soruya ba�l� olarak �� ile on dokuz aras�nda yer ald�. Martorano,
soyut i�lem d��ncesinin ergenlik s�ras�nda ortaya ��kabilmekle
birlikte, "bu geli�im d�neminin karakteristik d��nce
bi�imini temsil etti�inin s�ylenemeyece�ini" ileri s�rmektedir (s.
43). Bu sonu� Higgins-Trenk ve Gaithe'nin (1971) �al�mas�yla
desteklenmektedir; onlar da soyut i�lem d��ncesinin on yedi ya��ndaki
deneklerin y�zde 50'sinden daha az�nda temsil edildi�ini
bildirdiler.

Donaldson (1979), Piaget'nin �ocuklar�n yeterliliklerini oldu�undan


daha az de�erlendirdi�ini ileri s�renler aras�ndad�r.
Problemler farkl� bi�imde sunulursa ��z�mlerin daha erken gelebilece�ini
d��nmektedir. Muuss (1975), e�itimin �ocuklarda soyut
i�lem d��ncesini h�zland�rabilece�ine inanmaktad�r.

Ashton'un (1975) belirtti�i gibi, "Piagetci ara�t�rmalar, �svi�re'den


Senegal'e, Alaska'dan Amazon'a kadar y�zden fazla
k�lt�rde ve alt k�lt�rde y�r�t�ld�" (s. 475) ve pek �ok ara�t�rma
zorunlu olarak herkesin soyut i�lem evresine ula�mad���n� belirtmektedir.
Bu ara�t�rmalar�n g�sterdi�i gibi, soyut i�lem d��ncesi
ilkel gruplarda �o�u zaman mevcut de�ildir ve daha �ok sanayile�mi�
�lkelerde ya�ayan bireyler aras�nda yayg�n olarak
bulunmaktad�r. Ancak belirli bir toplum i�inde bile co�rafi yer
etki yaratabilir. �rne�in, Kohlberg ve Gilligan (1971), T�rkiye'de
kentlerde oturanlar�n soyut i�lem d��ncesi g�sterdiklerini,
k�rsal kesimdeki halk�n ise g�stermedi�ini bildirdi. Ku�kusuz,
bu bulgu onlar�n e�itim d�zeyiyle ili�kili olabilir.

Ara�t�rmalar ger�ekten herkesin soyut i�lem d��ncesine


ula�mad���n� m� demek istemektedir? Zorunlu olarak de�il. Bir
olas�l�k, insanlar�n hepsinin ya da �o�unun, yeteneklerine ve
mesleki uzmanla�malar�na g�re, ama farkl� alanlarda, buna
ula�t���d�r. Bir ba�ka olas�l�k, Piaget'nin tasarlad��� sorular�
�ok az yapabilen insanlar�n, e�er soyut i�lem d��ncesini ortaya
��karacak ba�ka yollar tasarlan�rsa �ok iyi yapabilecekleridir.
Arlin'in (1975) �nerdi�i bir olas�l�k, be�inci bir olas� evre ortaya
��kt���nda soyut i�lem d��ncesinin yeti�kinlikte geli�meyi s�rd�rece�idir.
Arlin bu evrenin �unlar� i�erebilece�ini d��nmektedir:
"Ke�fedilmi� sorunlar kar��s�nda yarat�c� d��nce, �ze ili�kin
sorunlar�n form�lle�tirilmesi, iyi tan�mlanmam� sorunlardan
genel sorunlar�n ��kar�lmas� ve anlaml� bilimsel d��ncenin
geli�iminde temsil edilen yava� bili�sel b�y�me" (s. 603). Bu evrenin
varl��� herkesin soyut i�lemlere ula�mad��� bulgusunu a��klayabilirdi.
Kimileri s�recin Arlin'in sorun ��zme (problem solving)
dedi�i ilk b�l�m�ne ula�abilir, k���k bir az�nl�k da daha
karma��k d�zey olan sorun bulma'ya (problem finding) kadar gidebilir.
Bu ��z�m �nerisi ele�tiriden uzak de�ildi. �rne�in, Fakouri(1976),
"sorun bulman�n bili�sel geli�imde yap�dan �ok i�erikte
bir ilerleme olarak yorumlanabilece�ini ve b�yle olunca da
bu ilerlemenin niteliksel olmaktan �ok niceliksel oldu�unu" (s.
472) d��nmektedir.

Durum ne olursa olsun, ergenlerin yeni bulduklar� bu gelece�e


bakma ve karma��k sorunlara se�enek ��z�mler d��nme yetene�i
onlar�n ya�amlar�na derin de�i�imler getirmektedir. �o�u
zaman, anababalar�n� ve di�er yeti�kinleri hayrete d��recek
bi�imde, daha �nce kabul ettikleri kararlar� ve de�erleri sorguluyor,
tart��yor ve bunlara kar�� ��k�yorlar. S�k s�k aile ya�am�,
evlilik, toplum sorunlar� konular�nda idealist oluyorlar. Ba�kalar�
gibi Kenigston da (1968), bu gen�lik idealizminin artan bir
soyut i�lem d��ncesine ba�lanma yetene�inden kaynakland���n�
ileri s�rmektedir. �rne�in, ergenler �eylere olduklar� gibi bakabildikleri
ve onlar�n iyile�tirilebilece�i yollar� d�ledikleri
i�in, transandantal meditasyon, Nader'in t�keticiyi koruma
ak�nc�lar�, kom�n ya�am� gibi dinsel ve toplumsal hareketlerin
�ekimine kap�lmaktad�rlar. Belki Robert Kennedy'nin s�zleri
onlar�n soyut i�lem d��ncelerini �zetlemektedir: "Baz�lar� �eyleri
oldu�u gibi g�rmekte ve 'neden?' diye sormaktad�r. Ben �eyleri
hi� olmad�klar� gibi d�l�yor ve 'neden olmas�n?' diyorum."

ELK�ND: ERGEN BENMERKEZL�L���

Benmerkezlilik kendini bili�sel geli�imin her evresinde


farkl� bi�imlerde dile getirir. Elkind (1967, 1970, 1974, 1978),
ergenlik d�neminde ergenlerin, ya�ad�klar� bedensel ve cinsel
de�i�imlere duyarl�l���n�n onlar� kendileri hakk�nda bilin�li k�ld���n�
d��nmektedir. Ergenler, yanl� bir bi�imde, �evrelerindeki
insanlar�n "onlar�n davran��yla ve g�r�n�m�yle onlar kadar
saplant�yla ilgilendiklerini" (Elkind, 1967, s. 1030) ve her zaman
ilginin oda�� olduklar�n� kabul etmeye ba�larlar. Ergenler
gittik�e kendi yaratt�klar� bir seyirci kitlesiyle �evrilirler; Elkind
buna d�sel seyirciler ad�n� vermektedir. Hi� otob�ste
ayakta giden tek ki�i oldunuz mu? Otob�steki ya da lokantadaki
herkesin size bakt���n�, davran��n�z hakk�nda f�s�ldad���n� ya
da g�l�msedi�ini hissettiyseniz, bir d�sel seyirci kitlesi yaratt�n�z
demektir.

Ergenler yanl� bir bi�imde s�rekli olarak spot ��klar� alt�nda


olduklar�na inand�klar� i�in, benlik bilinci artar ve ergenler
kendine hayran olma ile kendini ele�tirme aras�nda gidip gelirler.
O�lanlar sa�lar�n� sanki geli�ig�zel, taranmam� bir bi�im
alacak bi�imde dikkatle tararlar ve �evresinde k�zlar�n delice
���l�klar ataca�� rock y�ld�zlar� olduklar�n� d�lerler. K�zlar
�nl� dergilerin kapaklar�na benzeme �abas�yla �zene bezene
makyaj yaparlar, g�zlerini ve kirpiklerini boyarlar. Elkind'in
belirtti�i gibi, "Bu gen� insanlar birbirleriyle kar��la�t�klar�nda,
herbiri g�zlemleyen olmaktan �ok g�zlemlenen olmakla ilgilenir"
(Elkind, 1970, s. 68).

Bu tutum ergenleri, kendi kendilerine yaratt�klar� ba�kalar�ndan


�nemli olduklar� d��ncesiyle -d�sel seyirciler-, �zel ve
biricik olduklar�n� hissetmeye g�t�r�r. Bu e�ilim bir ki�isel s�ylence
ya da "onun kendi kendine anlatt��� do�ru olmayan bir
�yk�" i�inde geli�ir (Elkind, 1970, s. 69). �unu ka� kez kendinize
s�ylediniz (ya da birinin s�yledi�ini duydunuz): "Nas�l bir �ey
oldu�unu hi� anlam�yorsun" ya da, "�nsanl�k tarihinde hi� kimse
benim gibi hissetmemi�tir!" Ya da, "Daha �nce hi� kimse ama
hi� kimse b�ylesine sevmemi�tir!" Bu abart�lm� biriciklik duygusu
bazen bir insan� �l�ml�lerin ba��na gelen olaylara -gebe kalmak
ya da araba kazas�nda �lmek gibi- ba���k oldu�u inanc�na
g�t�rebilir. Bir ergenin g�nl��� b�yle ki�isel s�ylence �rnekleriyle
dolu olman�n da �tesindedir.

Sonunda, Elkind'e g�re bazen on be�-on alt� ya� dolaylar�nda,


ergenler ger�ekte herkesten farkl� olmad�klar�n� ve insanlar�n
da kendilerini seyretmek i�in var olmad���n� farketmeye
ba�larlar. Bu noktada d�sel seyircilerin �nemi azal�r ve do�rular�
ve yanl�lar� dengeleyen daha ger�ek�i bir benlik-kavram�
ki�isel s�ylencenin yerini almaya ba�lar.

KOHLBERG: AHLAK GEL���M�

Ergenli�in bili�sel de�i�imlerle yak�ndan ili�kili olan bir


ba�ka y�n� ahlak geli�imi'dir: Bir insan�n davran� hakk�nda
d��nme ya da davran�� iyi ya da k�t� olarak yarg�lama yolu
(Piaget, 1965; DePalma ve Faley, 1975; Kohlberg, 1976).

Sizin ve ailenizin televizyonda ak�am haberlerini izledi�ini


d�leyin. Spiker k���k bir bakkal d�kkan�n�n soyuldu�unu haber
veriyor. Alt� �ocuklu i�siz bir baba olan h�rs�z yazarkasadan
paralar� alarak ka�m�t�, ya�l� bakkal tezgah�n alt�ndaki tabancas�na
uzanm� ve h�rs�z� s�rt�ndan vurmu�tu. H�rs�z�n durumu
ciddiydi ve b�y�k olas�l�kla hastanede fel�li olarak s�rekli kalacakt�.
Polis d�kkan sahibini silah ruhsat� olmad��� i�in tutuklam�t�;
h�rs�z da kendisini vurdu�u i�in bakkaldan davac�yd�.

Baban�z, "korkun� bir�ey, bunu nas�l yapabilir?" diyor. Yeniyetme


karde�iniz, "o sadece kendini korumaya �al��yordu" diyor.
Baban�z, "bunu demek istemiyorum" diye yan�tl�yor, "demek
istiyorum ki, bu doland�r�c� herif o zavall� ya�l� adamdan davac�
olmay� nas�l d��nebilir ve i�in i�inden s�yr�labilir?" K���k
k�z karde�iniz, "ama, diyor, onun silah� bile yoktu ve bu adam
onu bakmad��� s�rada arkas�ndan vurmu�tu". Siz at�l�yorsunuz:
"Evet, ama bir insan s�rf i�siz oldu�u i�in �alma hakk�n� kazanmaz.
Ya�l� adam da herkes gibi kendini ve mal�n� koruma hakk�na
sahiptir". K���k erkek karde�iniz s�ze kar��yor: "�kisi de
haks�zd� ve hak ettikleri ba�lar�na geliyor. H�rs�z �l�yor, bakkal
da hapsi boyluyor." Ama, diyor anneniz, "bakkal�n ahlaki
a��dan hakl� oldu�unu d��n�yorum."

Kohberg'in alt� ahlak evresi

Evrenin i�eri�i

D�zey ve evre: I. D�ZEY: GELENEK �NCES�

1. Evre: Ba��ml� ahlak

Do�ru olan: Ceza ile desteklenmi� kurallar� �i�nemekten ka��nma,


itaat etme, ki�i ve e�yaya fiziksel zarar vermekten ka��nma.

Do�ruyu yapma nedenleri: Cezadan kurtulma ve otoritelerin �st�n


g�c�.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Benmerkezli bak� a��s�. Ba�kalar�n�n


��karlar�n� dikkate almaz ya da bunlar�n eylemi yapan ki�ininkinden
farkl� oldu�unu g�rmez; iki bak� a��s�n� ili�kilendirmez. Eylemler
ba�kalar�n�n psikolojik ��karlar� a��s�ndan de�il, fiziksel olarak
d��n�l�r. Otoritenin bak� a��s�n� kendisininkiyle kar�t�rma.

D�zey ve evre: 2. Evre: Bireyselcilik, ara�sal ama�, de�i�toku�

Do�ru olan: Kurallara yaln�zca birinin yak�n ��kar�na yarad���nda


uyma; kendi ��kar ve gereksinmelerini kar��lamak i�in eylemde bulunma
ve ba�kalar�n�n da ayn�s�n� yapmalar�na izin verme. Do�ru olan ayn�
zamanda adil oland�r, e�it bir de�i�toku�, bir anla�ma, bir pazarl�kt�r.
Do�ruyu yapma nedenleri: Ba�kalar�n�n da kendi ��karlar�na sahip
oldu�unu kabul etmek zorunda oldu�unuz bir d�nyada ki�inin kendi
gereksinme ve ��karlar�na hizmet etmesi.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Somut bireyselci bak� a��s�. Herkesin


kollad��� kendi ��karlar� oldu�unun ve bunlar�n �at�t���n�n, b�ylece
do�runun (somut bireyselci anlamda) g�reli oldu�unun fark�nda olma.

D�zey ve evre: II. D�ZEY: GELENEKSEL

3. Evre: Kar��l�kl� ki�ileraras� beklentiler, ili�kiler ve ki�iler


aras� uyma

Do�ru olan: Size yak�n insanlar�n beklentisine ya da o�ul, erkek


karde�, arkada� vb. olarak sizin rol�n�zdeki insanlar�n genel olarak
beklentisine uyma. "�yi olma" �nemlidir ve iyi g�d�lere sahip olma,
ba�kalar� i�in kayg� duydu�unu g�sterme anlam�na gelir. G�ven,
ba�l�l�k, sayg� ve iyilik gibi kar��l�kl� ili�kileri s�rd�rme
anlam�na da gelir.

Do�ruyu yapma nedenleri: Kendiniz ve ba�kalar�n�n g�z�nde iyi bir


ki�i olma gereksinmesi. Ba�kalar�na ilgi g�stermeniz. Alt�n Kural'a
inanma. Kal�pyarg�sal iyi davran�� destekleyen kurallar� ve otoriteyi
s�rd�rme iste�i.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Ba�ka bireylerle ili�ki i�indeki


bireyin bak� a��s�. bireysel ��karlardan �nce gelen payla��lm�
duygular�n, anla�malar�n ve beklentilerin fark�ndad�r. Kendini
ba�kas�n�n yerine koyarak somut Alt�n Kural arac�l���yla bak�
a��lar�n� ili�kilendirir. Hen�z genelle�tirilmi� sistem bak� a��s�n�
dikkate almaz.

D�zey ve evre: 4. Evre: Toplumsal sistem ve vicdan

Do�ru olan: Kabul edilmi� g�ncel g�revleri yerine getirme. Yasalara,


di�er de�i�mez toplumsal g�revlerle �at�t�klar� u� durumlar d��nda,
uyulur. Do�ru ayn� zamanda topluma, gruba ya da kuruma katk�da
bulunmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: Bir b�t�n olarak kurumun s�reklili�ini


sa�lamak, "herkes yaparsa ben niye yapmayay�m" mant���yla sistemde
do�abilecek bozulmadan sak�nmak, ya da ki�inin tan�mlanm� sorumluluklar�
yerine getirmesi i�in vicdan�n emri (Kurallara otorite ve inan�
a��s�ndan 3. Evre ile kolayca kar�t�r�labilir.)

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumun bak� a��s�n� ki�ileraras�


anla�madan ya da g�d�lerden ay�r�r. Rolleri ve kurallar� tan�mlayan
sistemin bak� a��s�n� benimser. Bireysel ili�kileri sistemdeki yeri
do�rultusunda ele al�r.

D�zey ve evre: III. D�ZEY: GELENEK SONRASI YA DA �LKEL�

5. Evre: toplumsal s�zle�me ya da yararl�l�k ve bireysel haklar

Do�ru olan: �nsanlar�n de�i�ik de�erlere ve kan�lara sahip oldu�unun


de�erlerin ve kurallar�n �o�unun grubunuza g�reli oldu�unun fark�nda
olma. Ancak, bu g�reli kurallara genellikle tarafs�zl�k u�runa ve
toplumsal s�zle�me olduklar� i�in uyulur. Fakat ya�am ve �zg�rl�k gibi
g�reli olmayan baz� de�erler ve haklar her toplumda ve �o�unluk g�r��
ne olursa olsun ge�erli olmal�d�r.

Do�ruyu yapma nedenleri: B�t�n insanlar�n haklar�n�n korunmas� ve


herkesin refah� i�in ki�inin yasa yapmak ve yasalara uymak y�n�ndeki
toplumsal s�zle�mesi nedeniyle yasaya kar�� bir y�k�ml�l�k duygusu.
Aileye, arkada�l��a, g�vene i� y�k�ml�l�klerine, �zg�rce girilmi�
bir s�zle�mesel vaat duygusu. Yasalar�n ve g�revlerin ak�lc� bir genel
yararl�l�k hesab�na dayanmas�na �zen g�sterme. "En b�y�k iyi en fazla
ki�i i�in."

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Topluma �ncelik veren bak� a��s�.


Ak�lc� bir bireyin toplumsal ba�lanma ve s�zle�melere �ncelik veren
de�erlerin ve haklar�n fark�nda olan bak� a��s�. Bak� a��lar�n�
anla�ma, s�zle�me, nesnel yaln�zl�k ve gerekli s�re�lerin resmi
mekanizmas�yla b�t�nle�tirir. Ahlaki ve yasal bak� a��lar�n� dikkate
al�r; bunlar�n bazen �at�aca��n� bilir ve bunlar� b�t�nle�tirmeyi
g�� bulur.

D�zey ve evre: 6. Evre: Evrensel ahlak ilkeleri

Do�ru olan: Kendi se�ti�i ahlak ilkelerini izler. �zel yasalar ya da


toplumsal anla�malar genellikle b�yle ilkelere dayand�klar� i�in
ge�erlidir. Yasalar bu ilkeleri �i�nedi�inde ki�i ilkeye g�re davran�r.
�lkeler evrensel adalet ilkeleridir: insan haklar�n�n e�itli�i ve
bireysel ki�iler olarak insanlar�n onuruna sayg�.

Do�ruyu yapma nedenleri: Ak�lc� bir ki�i olarak evrensel ahlak


ilkelerinin ge�erli�ine inan� ve onlara ki�isel bir ba�lanma duygusu.

Evrenin toplumsal bak� a��s�: Toplumsal d�zenlemelerin t�retildi�i


bir ahlak g�r��n�n bak� a��s�. Bak� a��s�, ahlak�n do�as�n� ya da
ki�ilerin kendi i�lerinde sonlu oldu�unu ve b�yle i�lem g�rmeleri
gerekti�i ger�e�ini bilen her ak�lc� bireyin bak� a��s�d�r.

Kaynak: Laurence Kohlberg, "Moral Stages and Moralization", T.


Lickona (yay.) Moral Development and Behavior, Holt, Rinehart ve
Winston, 1976.

De�i�ik yorumlar yapan insanlar� d��n�rseniz, Lawrence


Kohlberg'in (1963) bir bireyin olgunla��rken ve bir bili�sel evreden
di�erine do�ru ilerlerken ge�ti�ini ileri s�rd��� birtak�m de�i�imler
dikkatimizi �ekecektir. �rne�in, ahlaki tutumlar gitgide
daha soyut ve daha az benmerkezli olmakta, neyin yanl�
oldu�uyla daha az ilgili ve neyin do�ru ve hakl� oldu�uyla daha
fazla ilgili olmaktad�r. Bu konu�mada k���k �ocuklar Kohlberg'in
gelenek�ncesi ad�n� verdi�i evredeydiler; oysa siz, daha
b�y�k karde�iniz ve anababan�z ya geleneksel ya da gelenek sonras�
evredeydiniz. Her evrenin �zelliklerinin betimlenmesi i�in
bak., Hoffman, 1970).

Piaget'nin on iki ya��ndaki �ocuklarla olan �al�mas�n� on


alt� ya��ndaki bireylere do�ru geni�leten Kohlberg, bir ki�inin
ergenlik at�l�m�yla, cinsel davran�, uyu�turucu ve alkol kullan�m�,
d�kkandan mal a��rma gibi k���k yasad�� eylemler vb. ile
ilgili gittik�e artan birtak�m ahlaki ikilemler'le y�zy�ze geldi�ini
kabul etmektedir. Bu ve ba�ka konular� incelemek i�in
Kohlberg, ortak bir yan� olan bir dizi �yk� geli�tirdi. Her �yk�,
bireyin istekleri ya da gereksinmeleri ile toplumun kurallar�
aras�nda bir �at�ma i�ermektedir. Kohlberg �yk�lere verilen
tepkilerden ahlak geli�iminin �� d�zeyini ve her bir d�zeydeki
iki evreyi ortaya ��karmay� ba�ard�. Keniston (1970) gibi di�erleri
de, bu evrelerin ba�lad��� ve bitti�i ya�lar� daha kesin bi�imde
betimlemeye giri�tiler.

Kohlberg'in ahlak geli�imine yakla��m� ne kadar ge�erlidir?


Say�s�z boylamsal ara�t�rmalar (Kohlberg ve Kramer, 1969;
Kramer, 1968) bir evreden di�erine derece derece geli�en hareketler,
ayn� zamanda davran��n kestirilebilir �r�nt�leri oldu�unu
(Rest, Turiel ve Kohlberg, 1969; Turiel, 1969) ileri s�rd�ler.
Freundlich ve Kohlberg (1971), alt sosyoekonomik gruptan gelen erkek
ergenlerle ilgili bir �al�mada, su�lular�n y�zde 83'�n�n ve su�lu
olmayanlar�n yaln�zca y�zde 27'sinin gelenek�ncesi d�zeyde oldu�unu
buldu. Krebs (1971), gelenek�ncesi denekler aras�nda y�zde
73'�n�n hile yapt���n�, geleneksel olarak s�n�flananlar�n y�zde
66's�n�n, gelenek sonras� d�zeydekilerin yaln�zca y�zde
20'sinin bunu yapt���n� buldu.

Ba�ka ara�t�rmalar, ahlak geli�imi �zerinde zekan�n, toplumsal


s�n�f�n, ya��n, zeka b�l�m�n�n, anababa tutumlar�n�n, aile
�evresinin ve k�lt�rel fark�ndal���n �nemli etkisini g�sterdiler.
Kohlberg'in d��nceleriyle ilgili yeni �al�malar Herch, Reimer
ve Paolitto'da (1979) ve Rest'te (1979) bulunabilir.

Kohlberg'in yakla��m�n� ele�tirenler vard�r (Gibbs, 1977).


Kimileri y�nteminin k�lt�rel olarak �nyarg�l� oldu�unu ve s�z�n�
etti�i ahlaki tutumlar�n evrensel olmad���n� (Simpson, 1974) ileri
s�rd�ler. Kimileri de bu yakla��m� kad�nlara kar�� �nyarg�l�
olmakla su�lad�lar (Holstein, 1976; Gilligan, 1977).

Kohlberg (1976) puanlama y�ntemine ili�kin baz� ele�tirileri


yan�tlad� ve y�ntemini daha nesnel yapmaya giri�ti. Rest
(1976), Kohlberg'in �e�itli ahlaki ikilemlerini kullanan daha az
karma��k bir test geli�tirmeyi denedi. Bu yaz�da �nemli say�daki
geli�meler Kohlberg'in kuram� lehinde ortaya ��kmaktad�r.
Rest'e (1980) g�re, a��k bir anlat�m� olan yal�n bir puanlama
sisteminin kurulmas�yla ilgili on y�ll�k bir proje tamamlanmaktad�r
ve evrelerin tan�mlar�nda yeniden bir d�zenlemenin yay�nlanmas�
yak�nd�r. Harward �niversitesi'ndeki Ahlak E�itimi
Merkezi'nde Ann Colby ve arkada�lar� yirmi y�ll�k boylamsal
bir ara�t�rman�n sonu�lar� �zerine bir rapor haz�rlam�lard�r.
Rest bulgular�n, b�t�n deneklerin zaman i�inde de�i�ti�ini, hi�birinin
bir evreyi atlamad���n�, yakla��k y�zde 7'si bir evreden
di�erine geri kaym� g�r�nd��� halde, ilerlemeyen her birine
kar��l�k on dene�in ilerledi�ini g�sterdi�ini belirtmektedir.

Ahlak geli�iminin evrenselli�i hakk�nda kesin bi�imde


konu�abilmemiz i�in bu t�rden daha fazla ara�t�rmaya ve Kohlberg'in
yakla��m�n� k�lt�rleraras� olarak s�namay� ama�layan
daha fazla �abaya gereksinmemiz vard�r.

�ZET

Ergenlik, �ocuklukla yeti�kinlik aras�nda, kabaca on iki ile


yirmi iki ya�lar aras�ndaki y�llara denk d�en ve olduk�a modern
ve �ncelikle bat�ya �zg� bir olgu olarak ortaya ��kan bir
d�nemdir.

Bir ergen, bedenini kabul etmeyi, uygun bir toplumsal role


ula�may�, ya��tlar�yla olgun ili�kiler kurmay�, duygusal ve ekonomik
ba��ms�zl��� ger�ekle�tirmeyi, evlill�e ve aile ya�am�na
haz�rlanmay� i�eren birtak�m geli�im g�revleri'yle kar�� kar��ya
gelir. Bu g�revlerdeki ba�ar� ya da ba�ar�s�zl�k geni� �l��de
yeti�kinlikteki uyumu ve ba�ar�y� belirler.

Bir ergenin �reme yetene�ini kazand��� d�nem olan erinli�e


e�lik eden bedensel de�i�imler b�y�me at�l�m�'n� (boyda ve
a��rl�kta ani ve h�zl� art�) ve birincil ve ikincil �zellikler'in
(peniste ve vajinada fizyolojik de�i�imler, g���slerin geli�mesi,
ap�aras� k�llar�n�n belirmesi, ayhali'nin ba�lamas� ve sperm
bo�alt�m�) ortaya ��k��n� i�erir. A��r� �i�manl�k ve anoreksiya
nervoza olas� sorunlard�r ve insanlar�n beden imgesi'yle
u�ra�malar� �ok yayg�nd�r. Erken ve ge� olgunla�man�n psikolojik
etkileri vard�r.

Bir ergenin ortaya ��kan cinselli�i, anlat�m�n� mast�rbasyonda,


e�cinsel deneyimlerde ve cinsel birle�mede bulabilir. Ara�t�rma
bulgular� her iki cinsin ergen cinselli�i kar��s�ndaki tutumlar�n�n
temel de�i�imler ge�irdi�i g�r��n� desteklemektedir.
Hatta daha dramatik de�i�imler, �zellikle 1960'lar�n sonlar�yla
1970'lerin ba�lar�nda kad�nlar�n davran�lar�nda g�zlemlenmi�tir.

Ergenler, gelece�i varsay�mlar do�rultusunda g�rmelerine ve


ger�ek ya da olas� sorunlara se�enek ��z�mler �retmelerine olanak
veren yetenekler kazan�rlar. Somuttan soyut d��nmeye bu
ge�i�, sonunda daha ger�ek�i bir benlik kavram�'na yol a�an yeni
bir benmerkezlilik d�nemi yarat�r.

Yeni bili�sel yetenekleri ergenlere davran��n iyili�ini ya


da k�t�l���n� d��nme ya da yarg�lama g�c�n� kazand�r�r. Bu da
s�k s�k ahlak geli�imi alan�nda, ergenlerin kendilerinin ve
ba�kalar�n�n davran��n� g�rme tarz�nda de�i�imlere yol a�maktad�r.

:::::::::::::::::

ON���NC� B�L�M

K���L�K GEL���M� VE TOPLUMSAL DAVRANI�

Bedensel, cinsel ve bili�sel de�i�imlerden ba�ka, ergenlik


arac�l���yla �ocukluktan yeti�kinli�e ge�i�, anababalardan, di�er
aile �yelerinden, ya��tlardan ve okuldan etkilenen ki�ilikte
ve toplumsal davran�ta �nemli de�i�imler i�erir. Karga�alar�n
ortas�ndaki gen� insan ortaya ��kmakta olan kimlik duygusuyla
u�ra�mal� ve artan ba��ms�zl�k iste�i ile s�regiden ba��ml�l�k
gereksinmesi aras�ndaki �at�may� ��zmelidir. �o�u gen� gelecekteki
olas� e�itim hakk�nda karar vermek ve bir meslek se�mek
zorundad�r. Kimileri evlilik hakk�nda d��nmelidirler;
kimileri de kendilerini antisosyal davran�la, uyu�turucularla,
alkolizmle ya da beklenmedik anababal�kla ba�a��kma giri�imi
i�inde bulabilirler.

TOPLUMSAL GEL���M
A�LE �L��K�LER�

Havighurst'un geli�im g�revleri kavram�n� tart��rken (B�l�m 12)


g�revleri, �imdiki ve gelecekteki meydan okumalarla ve
sorunlarla u�ra�may� ��renmeyi gerektiren �zel davran� t�rleri
olarak tan�mlam�t�k. �imdi, anababalardan ve di�er yeti�kinlerden
duygusal ba��ms�zl��� ger�ekle�tirmeyi gerektiren bir g�revi
ele alaca��z. Bu, hem �ocuklar hem de yeti�kinler i�in hi� de
kolay bir g�rev de�ildir. Lerner ve Knapp (1975), g��l�klerin �o�unun,
aralar�ndaki farkl�l�klar� anababalar en aza indirdi�i,
�ocuklar ise �ok b�y�tt��� zaman ortaya ��kt���n� ileri s�rmektedir.

Neden sorunlar var? Baz� ara�t�rmac�lar ergenlik s�ras�nda


anababa-�ocuk �at�malar�n�n art��n� ku�ak farkl�l���'na (generation
gap) ba�lad�lar (Mead, 1970). Baz�lar� da (Yankelovich,
1967; Harris, 1971) b�yle bir farkl�l�k var oldu�unda bunun a��k�a
�ok abart�ld���n� buldular; oysa, �rne�in ergenlerin yakla��k y�zde
70'i anababas�yla aras�n�n iyi oldu�unu s�ylemektedir. Kendi
s�n�flar�m�zda her yar�y�l yapt���m�z informal ara�t�rmalar
daha da b�y�k bir anlay��n oldu�unu d��nd�rmektedir. Sorunlar,
ya� farkl�l�klar�ndan �ok toplumdaki de�i�imlerden ya da
s�k s�k duyulan "ben senin ya��ndayken..." c�mlesiyle �rneklenen
bir k�lt�r farkl�l���'ndan (cultural gap) kaynaklanabilir.

Ergenler son yirmi ya da otuz y�lda ne kadar de�i�imin ortaya


��kt���n� her zaman anlamamaktad�rlar. �rne�in, 1980'li
y�llar�n ba�lar�nda her �eyin nas�l oldu�unu d��n�n. U.S. News
and World Report'a g�re (14 Ocak 1980, s. 56) Ba�kan John F. Kennedy
1963'te �ld�r�ld���nde Amerika'n�n bug�nk� n�fusunun y�zde
44'� on ya��n alt�ndayd�. B�ylece, n�fusun y�zde 32'si Neil
Armstrong'un 1969'da aya ayak bast���n�, y�zde 53'� Sovyetler
Birli�i'nin 1956'da Sputnik'i f�rlatt���n�, y�zde 59'u 1950-1953'teki
Kore Sava��'n�, y�zde 65'i televizyonun 1948'de ba�lamas�ndan
�nceki ya�am� an�msamak i�in �ok gen�tir. Ger�ekten, son
on be� y�l�n bir�ok olay� -Vietnam Sava��'n�n ilk y�llar�, kentlerdeki
�rk �at�malar� ve Watergate olay� da bunun i�inde-,
ba�kanl�k se�imi i�in oy kullanma hakk�n� ilk kez 1980'de kazanan
on sekiz-yirmi bir ya��ndaki 17 milyondan fazla gen� taraf�ndan
b�y�k olas�l�kla ancak bulan�k bir bi�imde an�msanmaktad�r.

Anababa-�ocuk g��l�klerinin art��na ili�kin bir ba�ka olas�


a��klama, orta ya�lar�na girmi� olan bir�ok anababan�n kendi kimlik
bunal�mlar�n� ya�ad��� bi�imindedir (Levinson, 1978; Rappaport,
1976). Ergenlerin meslekle ilgili kararlar�n� verdikleri ya
da vermeyi denedikleri s�rada, �o�u zaman anababalar kendi
meslek ya�amlar�n� yeniden g�zden ge�irmekte, ger�ekle�tirdikleri
ya da ger�ekle�tirmedikleri �eylere bakmakta ve �al�ma
ya�amlar�n�n geri kalan�n� bu bi�imde ge�irmeyi isteyip istemediklerini
d��nmektedirler. Kendileri i�in pek az y�kselme ve
ekonomik ilerleme �ans� g�ren anababalar�n, �ocuklar�n� bekleyen
olanaklara bakarak onlara g�pta etmelerine s�k s�k rastlan�r.
Bug�n�n baz� gen�leri ilk tam-zamanl� i�lerinde anababalar�n�n
yirmi y�l �al�t�ktan sonra kazand���ndan daha fazla
kazanmaktad�rlar. Benzer bi�imde, anababalar, �zellikle babalar,
cinsel ya�amlar�nda bir d��e ya da kay�ba ili�kin ger�ek
ya da d�sel korkular duyabilmektedirler (Masters ve Johnson,
1970), tam da �ocuklar�n�n bu alan� ke�fetmeye ba�lad��� s�rada.
Bu arada gen�ler, anababalar onlar� ba��ms�z b�rakma konusunda
kar��k duygular duyarken, ba��ms�zl��a ula�may� dilemektedirler.
Bir�ok anababa kendince iyi sayd��� nedenlerle ba��ml�l���
olabildi�ince uzun tutmaya �al�maktad�r. B�ylece �at�malar
do�maktad�r. Anababalar ergen �ocuklar� olgun davrans�n
istemekte ("Art�k �ocuk de�ilsin!"), ama yeti�kin ayr�cal�klar�n�
reddetmektedirler ("Hay�r, o serseri arkada�lar�nla bira
i�meni istemiyorum."). Ergenler de yeti�kin ayr�cal�klar�n� istemekte
("Bu gece araba kullanmak istiyorum."), ama yeti�kin sorumlulu�unu
reddetmektedirler ("Benzin paras�n� �demek zorunda m�y�m?")

Bir ergenin ba��ms�zl�k g�revini ne kadar iyi ve p�r�zs�z bir


bi�imde ger�ekle�tirece�i konusu anababan�n �slubuna s�k� s�k�ya
ba�l�d�r (Baumrind, 1975; O'Donnell, 1976). Sizin de arkada��n�z
olabilecek tipik iki �rne�i ele alal�m.

Rhoda 17 ya��nda bir lise son s�n�f ��rencisidir. K���k bir


kentte do�mu� ve b�y�m�t�r. Babas� bir lisenin m�d�r�d�r, annesi
yerel y�ksek okulda yar�m-zamanl� pratik hem�irelik dersi
veren bir hem�iredir. En b�y�k �ocuklar� olan Rhoda, hastanede
yar�m-zaman� �al��rken yerel y�ksek okulda di� sa�l��� e�itimi
g�rmeyi planlamaktad�r. Rhoda genellikle "b�y�m�", "ba��ms�z"
ve "kendine g�venli" olarak tan�mlan�r. Anababas� k���kl���nden
beri onu d��ncelerini ve duygular�n� s�ylemesi i�in
y�reklendirmi�, her zaman sorunlar�n� tart�maya ve itaat etmesini
bekledikleri kurallar�n nedenlerini a��klamaya istekli olmu�tur.

Bir de Cynthia var. Ailesi yakla��k alt� y�l �nce kasabadan


kente g�� etmi�. Babas� okulda teknisyendir, annesi ise bir manavda
yar�m-zamanl� �al�maktad�r. Cynthia ailenin �� �ocu�undan
ikincisidir. A�abeyi son iki y�l bir �slahevine gitmi�ti,
k�zkarde�i yakla��k alt� ay �nce evden ayr�lm�t�. Cynthia
okulda �ok iyi de�ildi ve gelecek y�l liseyi bitirdi�inde ne yapaca��n�
bilmiyordu. Cynthia yaln�z bir insand�r, benlik-kavram�
zay�ft�r, arkada�lar�na a��r� derecede ba��ml�d�r. Babas�n�n
s�k� disiplininden,"hi�bir �ey, kesinlikle hi�bir �ey dinlememesi"nden,
annesinin her hafta g�nl���n� okumak i�in yatak odas�na
sald�rmas�ndan s�k s�k yak�n�r.

Bu k�sa ya�am�yk�s�n�n ikisi de, anababa-ergen ili�kileri,


ya��t etkileri, benlik kavram�, disiplin, okul ya�ant�lar� ve anababa
�sluplar� hakk�nda bir�eyler anlatmaktad�r.

Anababal�k �sluplar�. �ocuk b�y�tmenin tek bir do�ru


yolu, yetkin, sorunsuz ergen yeti�tirmenin re�etelerini i�eren bir
yemek kitab� yoktur. Birbirine benzeyen iki aile, ayn� y�ntemleri
uygulayan iki anababa �ifti de yoktur. Ger�ekte, aileye her
�ocuk kat�ld���nda �ocuk aileyi de�i�tirir ve ailenin �yeleri aras�ndaki
ili�kiler de�i�ir. Amerikan ailesi ge�mi�te oldu�undan
daha k���kt�r ve kuramsal olarak bu, anababalarla �ocuklar
aras�nda ve �ocuklar�n kendi aralar�nda daha s�k� ili�kiler kurulmas�na
olanak sa�lar.

Daha k���k aileler her �ocuk i�in evde -iyi ya da k�t�-


daha az haz�r model oldu�u anlam�na gelirken, televizyondaki
aile modelleri de -ger�ek�i ya da de�il- �ocu�un geli�imini
etkilemekte ve bunlar gitgide daha fazla az�nl�k ve tek-anababal�
aileleri -ki n�fusun b�y�k bir b�l�m�n� temsil ediyorlar- i�ermektedir.
Baz� anababalar ve �ocuklar bu modellerde kendi sorunlar�na
��z�m bulabilirler; baz�lar� da onlar�n olas� etkisiyle
cesaretlerini yitirebilirler.

Her anababan�n kendi biricik �slubu olmakla birlikte, �� tipin


ailelerin �o�unlu�unu kapsad��� g�r�lmektedir. Dokuzuncu
B�l�m'den an�msayaca��n�z gibi, bunlar bir u�ta yetkeci (authoritarian),
�b�r u�ta izin verici (permissive), ortada demokratik
olmak �zere s�ralan�rlar. Ama bu genel e�ilimlerin i�inde de b�y�k
bir �e�itlilik g�r�lebilir (Baumrind, 1975).

Yetkeci ailelerde anababalar -onlara inan�l�r, itaat edilir,


sayg� g�sterilir- kurallar� koyar, di�erlerinin de bunlara uymas�
beklenir. Kurallara ayk�r� davran�lar sert bir disiplinle kar��la��r.
Bu �slup Cynthia'n�n ailesinin �zelli�idir ve alt sosyoekonomik
d�zeydeki ailelerde buna daha s�kl�kla rastlan�r. �o�u
zaman, Cynthia'n�n a�abeyinde oldu�u gibi su�lulukla ya da
k�zkarde�inde oldu�u gibi ba�kald�r�yla sonu�lan�r. E�er Cynthia
liseyi bitirdikten sonra evde kal�rsa durumu daha k�t�
olabilir. E�er �al�mak ya da e�itimini s�rd�rmek i�in evden ayr�l�rsa
durumunu d�zeltebilir.

Belki Cynthia, Rhoda'n�n annesinin �al�t��� ve Rhoda'n�n


da gitmeyi planlad��� yerel y�ksek okula girmelidir. Bu okul ona
uygun bir yer, esnek bir program, geni� meslek olanaklar� ve
yar�m-zamanl� �al�ma olana�� sunacakt�r. Cynthia, bu �lkedeki
yakla��k 11.5 milyon tam-zamanl� �niversite ��rencisinin ��te birinden
fazlas�n� olu�turan �al�an ��rencilere kat�labilir, yerel
y�ksek okullarda okuyan milyonlarca di�er erkek ve kad�n gibi.
Belki daha da �nemli olan, onun daha b�y�k bir ba��ms�zl�k ger�ekle�tirmesi,
�al�ma ve ��renim g�rme arac�l���yla kazand���
kendine g�venin onun benlik-kavram�n� iyile�tirmeye do�ru ilerlemesidir.
Bourn (1978), kendini baz� becerilerde yetersiz bulan
k�rk dokuz yerel y�ksek okul ��rencisinin benlik-kavram� geli�imini
inceledi. Bu ��rencilere eksiklerini tamamlamay� sa�layan
bireyselle�mi� ��renme ili�kileri planland�. Bir kendi kendini
de�erlendirme testi olan Tennessee Benlik-Kavram� �l�e�i ile
yap�lan �nce-sonra testleri ve seviye puan� ortalamalar�nda
(SPO) ilerleme temelinde, y�zde 70'i kendi benlik-kavram�n� korudu
ya da iyile�tirdi, y�zde 48'i SPO'da ortalama ya da ortalaman�n
�st�nde puan ald�, y�zde 8'i SPO'da d�� g�sterdi. SPO'da
ortalama alan on sekiz ��rencinin y�ksek okula girdi�inde
�zellikle y�ksek riskli olaca�� d��n�ld�. Yazar, "etkili bir temel
beceri program�n�n y�ksek riskli devlet y�ksek okul ��rencilerinin
benlik-kavram�nda �l��lebilir olumlu bir art� yaratabilece�i
ve ama�lar�n� kendinin d�zenledi�i ��renme �evresinin
��renci i�in bir ba�ar� basama�� olu�turabilece�i" sonucuna vard�.

Her ne kadar i�inde ortaya ��kt��� aileleri belki hepimiz


tan�yorsak da, anababan�n izin vericilik �zelli�ini tan�mlamak
o kadar kolay de�ildir. �ok az kural vard�r -hi� olmayabilir de-
ve anababalar bilerek ya da hi� ilgilenmeyerek �ocuklara ya da
ergenlere a�a�� yukar� ho�lar�na gitti�i gibi davranma olana��n�
tan�rlar. B�yle aileler konuklu�a geldi�inde �ocuklar�n�n avizelerimize
as�l�p sallanaca��ndan ya da oturma odam�z�n duvarlar�na
resimler �izece�inden korkar�z; ergen �ocuklar� g�r�n�rdeki
yenebilir her�eyi hayvan gibi yiyip yutarlar. Disiplin, ortaya
��kt���nda ya da ��karsa, �o�unlukla karars�zd�r ve �nceden
kestirilemez. Her �eyden �te, b�yle bir anababa �slubunun etkileri
a��k de�ildir. Elder (1975), b�ylesi ko�ullarda baz� ergenlerin
�ok iyi oldu�unu, kendine g�ven ve ba��ms�zl�k geli�tirdi�ini g�sterdi.
Ama Coopersmith (1967) kendi deneklerinde d��k benlik
sayg�s� buldu.

Bir de, Rhoda'n�n ailesinde oldu�u gibi, demokratik �slup


var. Anababalar sonul yetkileri ellerinde tutarken ve uyulacak
kurallar� koyarken, �ocuklara ve ergenlere de farkl� olma, kendi
davran��n�n sorumlulu�unu �stlenme ve daha fazla karar verme
olanaklar� verilir. Disiplin, kat� cezadan �ok, ak�ly�r�tmeyi ve
a��klamay� i�erir. Bu yakla��m Rhoda'n�nki gibi orta s�n�f ailelerde
�ok yayg�nd�r ve Elder'e (1968) g�re Birle�ik Devletler'de
oldu�u gibi, �ngiltere'de, Bat� Almanya'da ve �sve�'te e�ilim bu
y�ndedir. Demokratik �slup i�inde Rhoda, ba��ms�zl�k, kendine
g�ven ve y�ksek akademik g�d� gibi karakteristik davran�lar�
g�stermi�tir.

�zetle, anababan�n y�ntemleri bir ergenin ba��ms�zl��� ger�ekle�tirme


yetene�ini b�y�k �l��de etkilemektedir. Anababa
yetkecilik ya da izin vericilik u�lar�nda yer ald���nda �ocuklar�yla
ili�kilerini g��l�kler saracakt�r. Orta ya da demokratik
yakla��m olumlu bir benlik-kavram�n� ve ba��ms�zl��� kolayla�t�r�r.
Bunlar izin verici ailelerde ortaya ��kabilir, ama zay�f
bir benlik-kavram� ve ba��ml�l�k da ortaya ��kabilir. Yetkecilik
de ama�lara do�ru ilerlemeye b�y�k �l��de engel olur.

Anababa yoklu�u. Bug�n�n b�t�n aileleri baba, anne ve


�ocuklar�n birlikte ya�amas�na ili�kin geleneksel �r�nt�ye uygun
d�m�yorlar. Gitgide artan bi�imde anababadan biri �l�m, bo�anma,
ayr�lma ya da terketme nedeniyle ortada yok. Birle�ik
Devletler'de, on sekiz ya��n alt�ndaki �ocuklarla 9 milyondan
fazla tek-anababal� aile oldu�u tahmin edilmektedir. 8 milyondan
fazlas� kad�nlar, yakla��k 800 bini de erkekler taraf�ndan
y�r�t�lmektedir. Bane (1976), Amerikan �ocuklar�n�n belki y�zde
40'�n�n gelecek on y�llarda tek-anababal� ailelerde ya�ayaca��n�
hesaplam�t�r. Fakat iki ananabal� ailelerin bir�ok �rnekte
tek-anababal� ailelerden daha �st�n oldu�u kesin de�ildir; ilgili,
sevecen, yard�mc� bir anababan�n, evlilik anla�mazl��� ya�ayan
ya da iki ilgisiz anababa taraf�ndan y�netilen bir aileye
ye�lenebilece�i ileri s�r�lebilir.

Babalar�n b�y�k �ocuklar ve ergenler �zerindeki etkisi hakk�nda


bildiklerimizin �o�u baba yoklu�u ara�t�rmalar�ndan ��kmaktad�r;
Lamb'�n (1979) belirtti�i gibi, bunlar�n sonu�lar�n� yorumlamak
g�� olabilir. �rne�in, bir �ocu�un uyumsuzlu�u do�rudan
baba fig�r�n�n yoklu�una m� ba�l�d�r, yoksa dolayl� olarak
annenin duygusal ve ekonomik sorunlardan kaynaklanan davran��na
m� ba�l�d�r?

Bunu akl�m�zda tutarak �imdi baz� bulgular� inceleyelim.


Be� ya��ndan �nce babadan yoksun kalm� erkek �ocuklar (Biller,
1974) bunun etkilerini en ciddi bi�imde hissederler ve eril bir
benlik-kavram� kurmakta g��l�kle kar��la��rlar. Ayr�lman�n daha
erken ortaya ��kt��� ve daha uzun s�rd��� ya� daha k�t� sorunlar�n
ortaya ��kt��� ya�t�r. K�zlarda etkiler genellikle ergenli�e
kadar kendini g�stermez ve annenin evlilik durumuyla de�i�ti�i
g�r�l�r (Hetherington, 1972). �rne�in, dul kad�nlar�n k�zlar�n�n
benlik sayg�s� babalar� olan k�zlar�nkinden farkl� de�ildir, ama
anneleri bo�anm� k�zlarda daha d��kt�r.

Ba�ka bir ara�t�rmada Hetherington {1966), dokuz-on iki


ya�lar aras�ndaki beyaz ve zenci �ocuklar� �� gruba ay�rarak
inceledi; baba var, baba d�rt ya��ndayken ya da daha �nce yok,
baba alt� ya��ndan sonra yok. Babas� olmayan iki erkek �ocuk
grubu babas� olanlardan daha fazla ya��tlar�na tabi olmu�tur.
Babas� olan ve babalar� alt� ya��na kadar var olan erkek �ocuklarda
daha y�ksek d�zeyde sald�rganl�k g�r�lm�t�r.

"Teknik olarak var, ama psikolojik olarak yok" olan, yani


zaman�n �o�unu b�rosunda ve yolda ge�iren, s�k s�k i� gezileri yapan,
ak�amlar� ya da hafta sonlar�nda �al�an, yo�un bir yurtta�l�k
ya da dinlenme etkinlikleri program� s�rd�ren babalar
�zerinde �ok az ara�t�rma yap�lm�t�r. Blanchard ve Biller (1971)
bu alandaki �ok az ara�t�rmalardan birini y�r�tt�. Ara�t�rmalar�nda
k�rk d�rt ���nc� s�n�f erkek �ocuk d�rt e�it gruba b�l�nd�;
baba erkenden yok (be� ya��ndan �nce), baba daha sonra yok
(be� ya��ndan sonra), baba �ok az var (haftada alt� saatten az),
baba �ok s�k var (g�nde iki saatten fazla). Akademik ba�ar� ve
s�n�f derecesi Otis-Lennon Testi'yle �l��ld���nde, baban�n �ok s�k
var oldu�u gruptaki erkek �ocuklar di�er gruplardakinden daha
iyi ba�ar� g�sterdiler. Yazarlar�n anlat�m�yla, "babas�n�n erkenden
olmad��� erkek �ocuklar genel olarak az ba�ar�l� idiler, baban�n
daha sonra olmad��� ve baban�n �ok az oldu�u erkek �ocuklar
s�n�f d�zeyinin biraz alt�nda ba�ar� g�sterdiler, baban�n
�ok s�k var oldu�u grup d�zenli olarak s�n�f d�zeyinin �st�nde
ba�ar� g�sterdi" (s.301). Bununla birlikte, yazarlar �u uyar�y�
yapmaktad�rlar: "Baba-o�ul ili�kisinin kalitesi, erkek �ocu�un
ki�ilik geli�imi �zerinde baba-o�ul etkile�iminin niceli�inden
�ok daha fazla etkili olmaktad�r." (s. 305). Baba-�ocuk ili�kilerinin
niceli�i ile niteli�i aras�ndaki ay�r�m son derece �nemlidir.
Parke (1979) �unu s�yledi�inde ayn� noktay� vurgulamaktad�r:
"�o�u zaman 'daha fazla' 'iyile�me' ile e�de�erdedir; bununla
birlikte, pek �ok ailede artan baba kat�l�m�, iyi kurulmu� ve
doyumlu rol tan�mlar�na y�nelik tehdidin sonucu olarak �at�maya
ve ili�kinin bozulmas�na yol a�abilir." (s. 579).

Erkekler aras�nda babal�k rol�ne artan ilgiyle ayn� zamanda


tek babal� ailelerin say�s�ndaki art�la, ergenleri yeti�tirme
g�revinde ek anlay�lar ortaya ��kmaya ba�lad�. Tek babalar�
inceleyen ara�t�rmas�nda Mendes (1976), "normal �ocuklu�un geli�imini
neyin olu�turdu�u konusunda genel bir bilgi yoklu�u" (s.
444) oldu�unu bildirdi. Mendes, k�zlar�n� yeti�tiren tek babalar�n
cinsellikle �ok ilgili olduklar�n� da buldu. K�rk ya��n� ge�mi�
babalar cinselli�i ve cinsel g�renekleri konu�maya isteksizlik
e�ilimi g�stermi�ler ve "k�z� olan babalar onlar�n cinselli�ine
kar�� o�ullar�n�nkinden daha fazla ya da yaln�zca o�lu olan babalardan
daha fazla ilgili (fark�nda) g�r�nm�lerdir." (s. 443).

Baba yoklu�u ara�t�rmalar�n�n �o�unu g�zden ge�iren Lamb


(1979), "g�rece tek tutarl� bulgunun, baban�n erilli�inin k�z�n�n
di�illi�iyle ba�lant�l� oldu�u bulgusu oldu�unu" (s. 940) belirtti.
B�ylesi bulgular, ge�mi�te yayg�n olan ayn� cinsle �zde�le�me kuram�n�
desteklemekten �ok, birbirini tamamlayan roller kuram�yla
daha tutarl�d�rlar.
G�n�m�zde ge�mi�tekinden �ok daha fazla say�da kad�n �al�t���
i�in daha fazla anne de zaman�n �o�unda evde de�ildir.
Bu, �ocuklar i�in k�t� m�d�r? Hoffman (1979), "annenin �ocu�un
ergenli�i s�ras�nda �al�mas� konusunda �ok az ara�t�rman�n
olumsuz etkiler buldu�unu, �o�unun olumlu etkiler buldu�unu" (s.
864) belirtti. Hoffman, �al�an annelerin k�zlar�n�n daha etkin,
ba��ms�z, d�ar� ��kan, g�d�l� oldu�unu, �e�itli akademik ba�ar�
�l��mlerinde daha iyi ba�ar� g�sterdi�ini, daha uyumlu g�r�nd���n�
belirtmektedir. Hoffman, "b�t�n tablonun; annenin �al�mas�n�n
ergenlerin gereksinmelerini gidermede tam-zaman� annelikten
daha iyi oldu�unu d��nd�rd���" (s. 864) sonucuna varmaktad�r.
Bir ba�ka ara�t�rmada (Gold ve Andres, 1978), �al�an
annelerin ergen o�ullar�n�n ve k�zlar�n�n ailede ve okulda daha
iyi ili�kiler kurdu�u ve daha iyi ki�ilik ve toplumsal uyum g�sterdi�i
g�r�lmektedir.

Daha k�sa haftal�k �al�ma, �al�ma saatlerinde daha fazla


esneklik, kocalara ve e�lere i�leri payla�ma olanaklar� gibi
toplumsal de�i�imler hem babalara hem de annelere zamanlar�n�
anababal�k ile meslek aras�nda daha e�it bi�imde b�lme
olana��n� sa�lamaktad�r.

YA�IT �L��K�LER�

Anababalardan ve di�er yeti�kinlerden ba��ms�zl���n


ger�ekle�tirilmesinden �nce de ergen ba�ka bir geli�im g�reviyle
kar��la��r: Ayn� ya�ta ve her iki cinsten ba�kalar�yla yeni ve
daha olgun ili�kiler kurma. �lk ergenlikte (on iki-on be� ya�lar)
ili�kiler geni� �l��de ayn� cinsten ki�ilerledir. �leri ergenlikte (on
alt�-yirmi ya�lar) ili�kiler artan say�da kar�� cinsten ki�ileri
i�ermeye ba�lar. Bu gruba ya��t grubu denir.

Arkada�l���n geli�imi. En k���k, en kapal� ve en yak�n


ya��t grubu arkada�l��a dayanan gruptur; genellikle iki ya da ��
ki�iden olu�ur. Kimin arkada� olaca��n� �e�itli etkenler belirler.
�ocuklukta ve ilk ergenlikte ki�i arkada�lar�n� �o�u zaman yak�nlar�nda
ya�ayan ve birbirini uzun zamand�r tan�yan ki�ilerden
se�er. Ancak, ortaokuldan liseye do�ru ilerledik�e genellikle
okul de�i�tirilir ve bu da grubun daha farkl� ki�ilerden olu�mas�na
yol a�ar; arkada�l�k daha fazla benzer ya da tamamlay�c�
ilgilere ve ki�iliklere dayanmaya ba�lar. S�r�c� ehliyetinin
al�nmas� ergenlere evden uzakta arkada�lar edinme olana��n�
sa�lar. ��imizden biri ge�enlerde bir ak�am�st�n� on ��-on be�
ya�lar�ndaki on alt� ergene ergen ya�ant�lar�n� sorarak ge�irdi.
Sorulardan biri ��yleydi: "E�er olmak istedi�iniz bir ya�ta olabilseydiniz,
hangi ya�ta olurdunuz?" Herkes on alt� ya��nda olmak
istedi. Nedenleri �unlard�: "Araba kullanabilirim ve evden
uza�a gidebilirim.", "Arkada�lar�m� ziyaret edebilirim.", "Arkada�lar�m
ve ben anababalar�m�za ba�l� olmadan istedi�imiz
yere gidebiliriz.", "Arkada�lar�m ve ben birlikte bir�eyler yapabiliriz."
Yan�tlar�n �o�unlu�u arkada�l�k ve araban�n gen� ergenlerin
ya�am�ndaki etkisi �zerinde yo�unla�m� g�r�nmektedir.
Acaba bu, otomobi� sevgimize dayanan bir Amerikan olgusu mudur?
Yan�t b�y�k olas�l�kla evettir. Ergen i�in araba, stat�y�,
bulu�ma ve e�lenme i�in bir gereklili�i, bir ka�� arac�n�, Main
Street'te gezmeye gitme olana��n� temsil etmektedir.

Arkada�l�kla ilgili en geni� tarama ara�t�rmalar�ndan biri


Parlee (1979) taraf�ndan y�r�t�ld�. Parlee, Psychology Today
dergisinde yay�nlanan bir anketi yan�tlayan 40 binden fazla
okuyucudan rastlant�yla se�ti�i 4 bin dene�in yan�tlar�n� ��z�mledi.
Yan�tlayanlar�n y�zde 44'� yirmi d�rt ya��nda ya da daha
gen�ti, y�zde 25'i �niversite ��rencisiydi. Derginin okuyucular�
kad�nlar ve erkekler aras�nda yakla��k olarak e�it bi�imde
b�l�nmektedir; ama yan�tlayanlar�n y�zde 72'si kad�nd�. Bulgular,
�rneklemin y�zde 51'inin bir bunal�m durumunda "�nce aileye
de�il arkada�lara y�nelece�ini", y�zde 68'inin "bir ile be� aras�nda
yak�n arkada�� oldu�unu" g�sterdi. Arkada�l�klar�n y�zde
10'unda ya� benzerli�i, y�zde 9'unda fiziksel g�r�n�m �nemliydi.
Arkada�larda aranan �nemli nitelikler i�inde g�veni koruma
(y�zde 89), sad�k olma (y�zde 88), s�cakl�k ya da sevecenlik
(y�zde 82), destek olma (y�zde 76), a��k s�zl�l�k (y�zde 75) ve
mizah duyusu (y�zde 74) vard�.

Ya��tlar gruplar�n�n t�rleri. Ya��t gruplar�, ilk ergenlikteki


k�zlar aras�nda yayg�n olan iki ki�ilik arkada�l�ktan, orta
ve ileri ergenlikte daha yayg�n olan gitgide daha geni� gruplara
do�ru farkl� boyutlarda yer al�r. T�rlerden biri, ayn� ilgileri
ta��yan bireylerden kurulan k���k ve tekelci klik'tir. Genellikle
ayn� cinsten ��-d�rt ki�iden olu�ur ve dostluk, g�venlik, becerilerini
s�nama olana�� sa�lar; ya��tlar taraf�ndan de�erlendirilen
davran�lara sahiptir. Ergenlerin yakla��k y�zde 70-80'inin
kliklere mensup oldu�u tahmin edilmektedir (Dunphy, 1963).
Daha geni�, daha ki�isel olmayan ya��t grubu, toplumsal etkinliklerde
ortak ilgileri payla�an genellikle on-yirmi �yeden olu�an
y���n'd�r. Tek cinsli ve hafta i�inde etkin olmaya y�nelen
kliklerin aksine, y���nlar kar�� cinslidir ve hafta sonlar�nda
partilerde, danslarda ve spor olaylar�nda toplan�rlar.

���nc� t�r �ete'dir; �ete daha �ok geni� kent alanlar�nda bulunur
ve �o�unlukla etnik az�nl�klardan ve alt sosyoekonomik
d�zeyden gelen bireylerden olu�ur. D�zenli liderleri, kurallar� ve
istenmeyen davran�lara kar�� cezalar� olmas�yla klikten ve
y���ndan farkl�la��r.

Ergenlik boyunca benlik-kavram� ve pop�lerlik bu grup t�rlerinden


birine girmeye k�smen yans�r. Coleman (1961), pop�lerli�in
akademik ba�ar�ya de�il, b�y�k �l��de spora kat�lmaya ve
y���n�n �yesi olmaya ba�l� oldu�unu buldu. �leri ergenlikte ve ilk
yeti�kinlikte, bireyler kendilerini kendi kimlikleri i�inde daha
rahat ve benlik-kavramlar� i�inde daha g�vende hissetmeye
ba�lad�klar� i�in b�yle grupla�malar�n �nemi azalmaktad�r.
�niversitede, her ne kadar sporculardan, ayn� konuyla u�ra�an
insanlardan daha geni� gruplar kuruluyorsa da ve kad�n birlikleri
ve s�n�f dernekleri davran�� hala etkiliyorsa da, arkada�l�klar
�o�u zaman kar�� cinsten e�lerden ibarettir.

Kar��cinsel ili�kiler ve birlikte ��kma. Gen� ergenler ayn�


cinsten ya��tlar�yla, kar�� cinsin �yeleriyle nas�l konu�mal�,
ne hakk�nda konu�mal� ve nas�l dikkat �ekmeli gibi konularda
tart��rlar. Bir ��retmene ya da ba�ka yeti�kine �iddetle a��k
olabilirler ya da �ocuksu bir a�ka y�nelebilirler. Y���nlarda
birbirlerine sata�maya, �aka yapmaya ba�larlar, bozulmu� gibi
yaparlar ve kar��cinsel durumlarda rahat olmaya �al��rlar.
Sonunda, birlikte ��kmaya ba�larlar.
Douvan ve Adelson'a (1966) g�re, Amerikan k�zlar�n�n �o�u
on d�rt-on alt� ya�lar� aras�nda, o�lanlar ise on alt� ya�
dolaylar�nda ��kmaya (dating) ba�lamaktad�r. Ancak, Cox'un (1974)
yapt��� daha yeni bir ara�t�rma ilkokula kadar inen daha erken
bir ��kma e�ilimini ortaya koymaktad�r. Daha k���k ergenlerde
��kma, davran�la deneyerek kar��cinsle ili�kilere girmeye ve
neyin i�lemedi�i konusunda geribildirim almaya olanak sa�lamaktad�r.
Ayr�ca, bir i�te aranabilecek �zellikleri ya da nitelikleri
de�erlendirme olana��n� da vermektedir. Place (1975), ergen
k�zlar i�in ��kman�n ba��ms�zl��a ve �zerkli�e katk�da bulundu�unu
bildirmi�tir. �te yandan, baz� ergenler sadece "herkes
��k�yor" gerek�esiyle ��kmaktad�rlar.

Bell ve Chaskes (1970), bayan �niversite ��rencilerinde ��kma


�r�nt�lerinde �nemli bir de�i�im bildirdiler. �rne�in, 1958'de
kad�nlar�n bildirdi�i ��kma partneri say�s�n�n ortalamas� elli
��t�; on y�l sonra 1968'de ortalama yirmi be�ti. 1978 say�lar�
elimizde de�ildir. Bununla birlikte, Klaus, Herson ve Bellack (1977)
Pittsburg �niversitesi'ndeki doksan erkek ve bayan ��rencinin
��kma davran��n� tarad�lar. Bulgular� aras�nda �u da vard�:
"Ayl�k ��kma say�s�n�n ortalamas� 5.58'di. Ayl�k ��kmalar�n�n
say�s� bu ortalaman�n �st�nde olmad��� i�in s�k�nt� duyan �niversite
��rencileri ger�ek�i olmayan beklentiler besleyebilmektedirler."
(s. 375). Bu say�lar bir ki�iyle yak�n ili�kiler kurma
konusundaki artan e�ilime ili�kin daha �nce belirtti�imiz noktay�
desteklemektedir.

K���L�K GEL���M�

ER�KSON'UN KURAMI

Erikson'un kuram�yla ilgili daha �nceki a��klamalar�m�zdan


an�msayaca��n�z gibi, geli�imin her evresinde birey bir psikososyal
bunal�mla kar��la��r. Her bunal�mda biri olumlu di�eri
olumsuz iki olas� ��z�m vard�r. Bu, bebeklikte g�vensizli�e kar��
g�ven duygusuydu; ilk �ocukluk d�neminin ilk yar�s�nda utan� ve
ku�kuya kar�� �zerklik, ikinci yar�s�nda su�lulu�a kar�� giri�imdi;
orta �ocuklukta a�a��l��a kar�� �retkenlikti. Erikson (1968),
ergenli�e giri�le birlikte ya kimlik'le ya da rol kar��kl���'yla
sonu�lanacak bir dizi karar�n al�nmas� gerekti�i varsay�m�n�
geli�tirdi. Do�ru kararlar� olan ergenler deneyimlerini a��k�a
tan�mlanm� bir kimlikle b�t�nle�tirmeye yetenekli olacaklard�r.
Do�ru kararlar� alamayanlar ise, ergenlik sona erdik�e ve yeti�kinlik
ba�lad�k�a geli�tirilecek �e�itli kimliklerle ve oynanacak
rollerle ilgili sorularla bunalacaklard�r.

Erikson'a G�re Normal Geli�imin Sekiz Evresi

Bunal�m - D�nem

G�vene kar�� G�vensizlik - Bebeklik

�zerkli�e kar�� Utan� ve Ku�ku - K���k �ocukluk

Giri�kenli�e kar�� Su�luluk - �lk �ocukluk

�al�kanl��a kar�� A�a��l�k Duygusu - Orta �ocukluk


Kimli�e kar�� Rol Kar��kl��� - Ergenlik

Yak�nl��a kar�� Yal�t�lm�l�k - Gen� yeti�kinlik

�retkenli�e kar�� Durgunluk - Orta yeti�kinlik

B�t�nl��e kar�� Umutsuzluk - �leri yeti�kinlik

K�ML�K VE BENL�K-KAVRAMI

Benlik-kavram�n�n tan�m�. Zenci gen�lerin gereksinmeleri


konusunda yazan E.T. Jones (1969) ��yle dedi�inde b�t�n gen�ler
hakk�nda konu�uyor olmal�yd�: "Ergen, nadiren anlad��� bir
d�nyada tan�mad��� bir imgeyi ama�layarak hen�z ke�fetti�i
bir bedenle ki�i olman�n e�i�inden girer. O, kendi kendine
dayanmak isteyen bir birey olmak ile, ayn� zamanda yaln�zca ailenin
verebildi�i az�c�k g�venli�i ve g�venceyi yitirmekten korkan
biri olmak aras�nda kar��k bir iste�e sahiptir." (s. 332).

Ergenli�i en iyi tan�mlayacak bir d��nceyi se�mek zorunda


kalsayd�k, olup biten pek �ok �eyin hem nedeni hem sonucu olan
kimlik aray��n� ya da benlik-kavram�'n� se�erdik. Purkey
(1970) benlik-kavram�n�, "bir bireyin kendisi hakk�nda sahip
oldu�u inan�lar�n karma��k ve dinamik bir sistemi" (s. 7) olarak
tan�mlad�. Horrocks (1969) benlik-kavram�n�, bir bireyin "kendi
kendine varsayd��� kimli�i" (s. 127) olarak tan�mlad�. Biz
benlik-kavram�'n� bir bireyin, yaln�zca ona �zg� tutumlardan,
duygulardan, alg�lardan, de�erlerden ve davran�lardan ibaret
kendine ili�kin g�r�� olarak g�r�yoruz.

Benlik-kavram� bir seferde geli�mez. Benlik-kavram� ergenlikte


ve ilk yeti�kinlikte son derece �nemli olan dinamik ve ya�amboyu
s�ren bir s�re� i�inde geli�ir. Di�er insanlarla etkile�imden
ya da kendi duygular�m�zla ve d��ncelerimizle i� diyalo�umuzdan
��kar. Disiplin ve sevgi arac�l���yla anababadan,
uygun davran�� g�sterme bask�s�yla ya��tlardan, ba�ar� ya da
ba�ar�s�zl�kla okul ya�ant�lar�ndan ve bir y���n ba�ka olaylardan
etkilenir. Buna kar��l�k, ruh ve beden sa�l���m�z�, ba�kalar�yla
ili�kileri, akademik ba�ar�lar� ve meslek se�imini etkileyebilir.
E�er her �ey yolunda giderse -�o�unluk i�in b�yledir- �e�itli
par�alar birbiriyle harmanlan�r ve kapsay�c� bir benlik-kavram�
olu�ur. Aksi takdirde, sonu� uyumsuzluk ve benlik-kavram�n�
uyu�turucu ya da terapiyle de�i�tirme giri�imleri olabilir.

Benlik-kavram�n�n geli�imine etkiler. Olumlu bir benlik


kavram�n� olu�turan nedir? Y�llar boyunca ara�t�rma bulgular�
orta ya da �st s�n�fa ve etnik �o�unlu�a mensup olman�n
olumlu bir benlik-kavram�n� hemen hemen garanti etti�ini ve bunun
aksinin sorun yaratt���n� d��nd�rd�. Ancak, son on y�ldaki
ara�t�rmalar (Potvell ve Fuller, 1970; Soares ve Soares, 1971)
az�nl�k gruplar�ndan ya da alt sosyoekonomik d�zeyden gelen
�ocuklarda ve ergenlerde zay�f benlik-kavram� oldu�una ili�kin
�nceki yayg�n g�r� hakk�nda ku�kular do�urdu. Rosenberg (1965),
baba-o�ul ili�kisinin a��k�a di�er etkenlerden daha a��r bast���n�
g�sterdi. Benlik-kavram�yla ilgili boylamsal ara�t�rmalar�
g�zden ge�iren Redmore ve Loevinger (1979) �u sekiz �rneklemden
al�nan verileri bildirdiler: Biri �zel, biri kent i�inde, ikisi de
kenar mahallede d�rt okuldaki alt, �st ve karma sosyoekonomik
d�zeyden siyah ve beyaz ergenler. Her denek, bir bu�uk ile alt�
y�l aral�klarla iki ya da �� kez Washington �niversitesi Ego Geli�imi
C�mle Tamamlama Testi (SCT) ile incelenmi�ti. Her �rneklem
ego geli�iminde art� g�sterdi. Yazarlar �u sonuca vard�lar:
"Ego d�zeyinin ilk ergenlikten ileri ergenli�e kestirilebilir
oldu�u ve bu d�nem boyunca kararl� bi�imde art� g�sterdi�i g�r�lmektedir.
Lisenin sonuna ula��ld���nda de�i�imin d�zeyi sabitle�mektedir." (s. 19).

Bununla birlikte, bu bulgular k�lt�r�n �nemini safd�� etmemektedir.


Offer ve arkada�lar� (1977), on ��-on dokuz ya�lar aras�ndaki
bireyler i�in bir kendi ki�ili�ini betimleme �l�e�i olan
Offer Benlik �mgesi Soru Ka��d�'n� (OSIQ) kullanarak d�rt
farkl� toplumdaki 10 bin ergenin benlik imgesini incelediler.
Yazarlar, Amerikan ergenlerinin �rlanda'daki, Hindistan'daki,
Avustralya'daki ya��tlar�ndan daha mutlu, daha iyimser, daha
doyumlu oldu�unu bildirdiler. Amerikan ergenleri e�itimsel ve
mesleki ama�lar� konusunda daha erken ya�ta g�r� sahibi ve
temelde i�e y�nelimli idiler, yazg�lar�n� kontrol etmede ve
ama�lar�n� ger�ekle�tirmede kendilerine g�veniyorlard�, cinsel ve
sald�rgan d�rt�lerini serbest b�rakmada daha �zg�rd�ler. Amerikan
ve Avustralya erkek ve kad�nlar� Hintli ve �rlandal� gen�lerden
daha olumlu benlik imgelerine sahiptiler. Yazarlar, ergenlerin
benlik imgesinin olas�l�kla, "karakter yap�s�ndaki ya
da ruh sa�l���ndaki temel bir farkl�l�ktan �ok, k�lt�rel de�i�kenlerin
bir yans�mas�" (s. 279) oldu�u sonucuna varmaktad�rlar.

Bir ba�ka ara�t�rmada Gardiner ve Lema-Lawekul (1970),


Tayland'da on d�rt-on sekiz ya�lar�ndaki iki grup ikinci ku�ak
�inli ergenlerde k�lt�r�n �zde�le�meye etkilerini inceledi. Aileleri
Tayland soyadlar� olan ve Tayland okullar�na giden ergenler,
�inli soyadlar�n� kullanmay� s�rd�ren ve �in okullar�na giden
ergenlerden daha iyi uyum g�sterdiler.

Benlik-kavram�n�n ya da benlik sayg�s�n�n ger�ekle�tirilmesinde


cinsiyet farkl�l��� var m�d�r? Baz� ara�t�rmac�lar bu soruya
yan�tlamaya giri�tiler (Maccoby ve Jacklin, 1974; Block, 1976).
Block k�rk d�rt ara�t�rmay� g�zden ge�irdi ve on bir ara�t�rmada
erkeklerin kad�nlardan daha y�ksek, yedisinde kad�nlar�n daha
y�ksek puan ald���n�, yirmi ikisinde farkl�l�k olmad���n�
buldu. La Vole (1976), b�y�k bir kentin lisesindeki on be�-on sekiz
ya�lar�ndaki 120 ergende kimlik olu�umunu ele ald��� ara�t�rmada
Matteson'un (1975) daha �nceki ara�t�rmas�ndaki bulgular�
destekledi�ini bildirdi: Olumlu benlik imgesine sahip erkekler
kendine g�ven, kad�nlar da g�ven ve de�erlilik duygusu
g�sterdiler. Her iki grup da cinsel rollerinin ve gelecekteki koca
ve e� gizilg��lerinin a��k�a fark�ndayd�. Her iki cinsten zay�f
benlik-kavram�na sahip ergenler bedensel kimliklerini reddetmeye
ve kendilerini istenmeyen ki�iler olarak g�rmeye e�ilim
g�sterdiler. Yazarlara g�re "ben kimim?" sorusunu yan�tlayan ergenler,
beceriklilik ve g�ven duygusu, b�t�nle�mi�, psikolojik olarak
uyumlu bir ki�ilik ve bedeni, ki�ili�i, ahlak�, toplumsal yarar�
hakk�nda olumlu alg�lar geli�tiren ergenlerdi. Sonu�lar
Erikson'un ergenin kimlik bunal�m� g�r��n� de destekliyordu,
��nk� "y�ksek kimlikli ergenler i�in bedensel ve cinsel kimlik puanlar�
ba�lang��ta y�ksekti ve ya�la birlikte k���k bir de�i�im
g�sterdi; buna kar��l�k meslek ve ideoloji puanlar� ya�la birlikte
artt�, en b�y�k art� lisede birinci s�n�fla ���nc� s�n�f aras�nda
ortaya ��kt�" (s. 384). Basit�e s�ylenirse bu, mesleki kimli�in,
bedensel ve cinsel kimli�in kabul edilmesini beklemesi gerekti�i
anlam�na gelmektedir.

OKUL DENEY�MLER�

YEN� GEL���M G�REVLER�

Bir bireyin alt�-on sekiz ya�lar aras�nda yakla��k 11 bin


saatini okulda ge�irdi�i hesaplanmaktad�r. Okullar�m�z, �e�itli
yollarla, bize akademik �al�man�n �ok daha fazlas�n�n sunuldu�u
minyat�r toplumsal sistemler olu�turmaktad�r. Okuldaki
ya�ant�lar�m�z gelece�imizi belirlemede ailemizdeki ya da ya��tlar�m�z
aras�ndaki ya�ant�lar�m�z kadar �nemli say�labilir.
Bu �evrede s�k s�k en az�ndan iki geli�im g�reviyle daha kar��la��r�z;
bunlardan biri bir mesle�e haz�rlanmak, di�eri bir
yurtta� olarak toplumda sorumlu bir yer almakt�r. E�itimin ama�lar�ndan
biri bu ikinci g�revi anlamam�za yard�mc� olmakt�r.

Schmiedeck'in (1979) belirtti�i gibi, "Okullar ku�aklar�n


aile d��ndaki belli ba�l� toplanma alan�d�r ve toplum e�itim
arac�l���yla kurumsal de�erleri ta��maya giri�ir." (s. 191).
B�ylece okullar toplumun normlar�n� ve yeti�kinlik beklentilerini
yans�t�rlar; �te yandan, toplumdaki gelecekteki de�i�imleri de
�ng�rmeleri gerekmektedir.

Okul ya�ant�s� mesleki ve toplumsal ama�lara kesinlikle


katk�da bulunurken, ergenlerin �ok b�y�k bir �o�unlu�unun
ya�am�n�n hem entelekt�el hem de estetik y�nlerini artt�rabilir ve
�o�u zaman artt�rmaktad�r. Peki, ergenler e�itimleri konusunda
neler hissetmektedirler?

��RENC�LER�N OKUL KAR�ISINDAK� TUTUMLARI

Cromer ara�t�rmas�n�n sonu�lar�n� 1974'te The Mood of American


Youth ad�yla yay�nlad�. Ara�t�rma, y�zden fazla co�rafi
b�lgede ��retmenlerin g�zetimi alt�nda lise son s�n�f ��rencilerinin
ya��tlar� aras�nda y�r�tt��� 2 bin g�r�meyi i�ermektedir
ve lise ��rencileriyle ilgili bug�ne kadar yap�lm� en geni� kapsaml�
ara�t�rmalardan birini olu�turmaktad�r. G�r�me yap�lan
��rencilerden y�zde 77'si okullar�n�n iyi i�ledi�ini hissediyordu
ve y�zde 99'u liseyi bitirmeye niyetliydi. Yakla��k yar�s� daha
fazla e�itim g�rmeyi planl�yordu ve �o�unluk �niversiteye ve
mesle�e ya "olduk�a" ya da "�ok iyi" haz�r oldu�unu d��n�yordu.
Bir�ok ��renci (y�zde 58) iyi bir ��renci-��retmen etkile�imi
oldu�unu d��n�yordu ve ��te birinden az� ��retmenlerin duyars�zl���ndan
ve ilgisizli�inden yak�n�yordu.

1970'lerin ortalar�ndan sonra ��renciler tutumlar� de�i�meye


ba�lad�. Miller (1976), 23 bin lise ��rencisi �zerindeki tarama
ara�t�rmas�nda, y�zde 54'�n okulu uyar�c� buldu�unu, y�zde 55'in
��retmenleri iyi, y�zde 73'�n konular� uygun buldu�unu; buna
kar��l�k, y�zde 37'nin okulu s�k�c�, y�zde 38'in ��retmenleri
yetersiz buldu�unu, y�zde 20'nin konular�n uygunsuz ve yersiz
oldu�unu s�yledi�ini bildirmi�tir. 1979'a gelindi�inde Gallup'un
y�r�tt��� ara�t�rmada ergenlerin y�zde 48'i, yani yar�s�ndan biraz
az� okullar�n� �st d�zeyde say�yordu. Bu ara�t�rma ayr�ca, ��rencilerin
y�zde 53'�n�n okulda �ok a��r �al�mad�klar�n� s�yledi�ini,
buna kar��l�k yaln�zca y�zde 19'un �ok fazla �al�t�klar�n�
d��nd���n� g�sterdi (Gallup, 1979).

��RETMENLER�N ROL�

��retmenler, �zellikle liselerde �al�anlar, i�lerinin hi� de


kolay olmad���n�, pek �ok engellenme i�erdi�ini s�yleyeceklerdir
size. En yayg�n yak�nmalar disiplinle ilgilidir. Pek �ok ��retmen,
k�smen, "��retmenin t�keni�i" olarak bilinen �a�da� bir
olgu nedeniyle alan� terketmektedir. Yeni ara�t�rmalar, lise
��rencilerini en �ok etkileyen ��retmenlerin empatik ve anlay�l�
��retmenler oldu�unu g�stermektedir (Tolar, 1975).

��retmenlerin ��renciler kar��s�ndaki davran�� ve ba�ar�


d�zeyleri hakk�ndaki yarg�, bir s�redir bilindi�i gibi, ��renci
ZB'leri hakk�ndaki a��k ya da �rt�l� bilgiden (Rosenthal ve
Jacokson, 1968) ve fiziksel g�r�n�mden (Berscheid, 1972) etkilenebilir.
Daha az bilinen konu, ��rencilerin ve hatta okul y�neticilerinin
��retmenlerin g�r�n�mleri gibi �zelliklerden a��k�a etkilenmesidir.
Gardiner ve Kling'in (1974) bir ara�t�rmas�nda
��rencilere, g�ya fak�ltelerinde bir ��retim g�revine gelmeyi isteyen
d�sel bir ��retmenin ya�am�yk�s� verilmi�ti. ��rencilere
yaln�zca ba�vuru formundaki uydurma bir "Pat Arnold"un foto�raf�n�n
de�i�ti�i d�rt de�i�ik ya�am�yk�s� verilmi� ve onlardan
�u istenmi�ti: "Bu ki�i psikoloji b�l�m�nde bir i�e ba�vurdu. Karar
verebilmemiz i�in bu ya�am�yk�s�n� okuyarak ve Dr. Arnold'u
ili�ikteki �l�ekte bir yere yerle�tirerek bize yard�mc� olman�z�
istiyoruz." Sorular "profes�r"�n zekas�na, meslekta�lar�yla ge-
�inme yetene�ine, ��rencilerle �al�ma isteklili�ine ve ��retmenlik
ba�ar�s�na ili�kin yarg�lar i�eriyordu. Her soru c�mlesinde, en
�ekici "Dr. Arnold", zeka b�l�m� 100 ya da daha az olarak alg�lanan
ve k�t� ��retmen olarak g�r�len daha az �ekici di�erlerinden
daha fazla puan ald�.

Birka� ay sonra �niversite kamp�s�ne ger�ek bir ba�vuru sahibi


geldi. Bu kad�n ola�an�st� bir ��retmendi, ama son derece
�i�mand� ve d� g�r�n�m�ne hi� �zen g�stermiyordu. Fak�lte ve
��renciler onu tavsiye ettiler, ama o i�e al�nmad�; ��nk�, y�neticilerden
birisinin a��klad��� gibi, "ger�ekten hi� �ekici de�ildi ve
dolay�s�yla da b�y�k olas�l�kla iyi bir ��retmen de de�ildi."

D��ER ETK�LER VE SONU�LAR

Okul ya�ant�lar�n� incelerken k�zlara ve o�lanlara her zaman


ayn� genellemeleri yapmamam�z gerekir. Horner (1970),
k�zlar�n, �zellikle erkeklerle yar�t�klar�nda, bir ba�ar� korkusu
ya�ad�klar�n� ileri s�rd�. Horner'e g�re k�zlar toplumsal a��dan
reddedilmekten ve kad�ns� say�lmamaktan kayg� duyuyorlar ve
dolay�s�yla ba�ar�l� olmaktan ka�maya �al��yorlar. Fakat
�zellikle fak�lteli k�zlar aras�nda bir de�i�im alttan alta geli�ebilir;
Horner'�n bulgular�n� tekrarlama �abalar� tam olarak
ba�ar�l� olmad� (Zuckerman ve Wheeler, 1975) ve Horner'i ele�tirenler
ba�ar�dan ka�ma g�d�s�n�n baz� insanlar�n kendilerini
neden ve nas�l geri plana �ektiklerine ili�kin a��klamalardan
yaln�zca biri oldu�unu savundular (Tresemer, 1977).

L�SEDEN AYRILMA

Sorunun yayg�nl���. Ergenler okuldan ayr�larak geli�im


gizilg��lerine ketvurmay� se�ebilirler. 1920'de ergenlerin yakla��k
y�zde 80'i lisede mezuniyete kadar kalmam�t�. 1950'lerde bu
say� y�zde 45'e, 1960'larda y�zde 35 dolaylar�na d�t�. Son on y�l
i�inde okuldan ayr�lma oran�n�n y�zde 17 ile y�zde 30 aras�nda
oldu�u tahmin edilmektedir.

N�fusun yakla��k y�zde 10'unu olu�turan 22 milyondan fazla


insan lise ��renimini hi�bir zaman bitirmemi�tir. Her y�l yakla��k
1 milyondan fazla ki�i de �o�u onuncu ve on birinci s�n�flarda
olmak �zere liseyi terketmeyi s�rd�recektir.

Neden bu kadar fazla? Baz� nedenler a��kt�r: Mali g��l�kler,


d��k notlar, aile sorunlar�, yeterince tan�mlanmam� hedefler
ve para, araba ya da e�lenme iste�i. Ancak, sorumlulu�un
bir b�l�m� de e�itim kurumunun kendisindedir. Bizim toplumumuz
her �eyden �nce bir orta s�n�f toplumudur. Bizim okullar�m�z
ve onlar�n kadrolar� orta s�n�ft�r ve orta s�n�f de�erlerini
��retirler. D��k sosyoekonomik s�n�flardan gelenler ya da etnik bir
az�nl���n �yesi olan ��renciler iyi okul deneyimlerine sahip
olmayabilirler.

Bir�ok ara�t�rma anababan�n ��renim derecesi ile �ocuklar�n�nki


aras�nda yak�n bir ili�ki oldu�unu belgelemektedir (Fantani
ve Weinstein, 1968). Sosyoekonomik s�n�flar, akademik ba�ar�yla
son derece ili�kili �zellikler olan psikolojik ba��ms�zl���
ve bireysel d��nceyi ne kadar y�reklendirdikleri a��s�ndan
farkl�la�maktad�r (Baumrind, 1971; Barton ve arkada�lar�, 1974;
Hoffman, 1974).

��retmenlerin kendini do�rulayan kehanet t�r�nden beklentileri


de (Rosenthal ve Jacobson, 1968) bir rol oynayabilir. �rne�in,
yeni ��retmenlere hepsi ortalama ZB puan�na sahip �ocuklardan
olu�an bir s�n�f verilirse ve baz� ��rencilerin parlak, di�erlerinin
yava� oldu�u s�ylenirse, ��rencilerin final notlar� ve
yeteneklerinin de�erlendirilmesi bu �nyarg�lar� yans�tabilir. Alt
sosyoekonomik stat�n�n ya da bir az�nl�k grubunun �yesi olman�n
etkileri bu ko�ullar alt�nda a��k hale gelir. �zellikle okumada
olmak �zere geli�memi� dil becerilerinin ve olumsuz bir benlik
kavram�n�n her ikisi de bu t�r �ocuklar ve ergenler aras�nda daha
b�y�k bir s�kl�kla bulunmaktad�r. Bu �zellikler tek ba��na ya
da di�erlerinden birisiyle birle�mi� olarak, �zellikle erkek
�ocuklar aras�nda y�ksek olan okuldan ayr�lma oran�ndan b�y�k
�l��de sorumludur (Ausubel ve ark., 1977). �te yandan, k�zlar�n
y�zde 53'� gebelik ya da evlenme karar� nedeniyle okuldan erkenden
ayr�lmaktad�r (Hethaway ve Monachesi, 1963). S�n�fta
�zellikle k�t� zaman ge�irdi�inizde, b�y�k olas�l�kla, para kazanan,
yeni arabalar kullanan, m�zik setleri sat�n alan, ��k lokantalarda
yemek yiyen ve tatillerde yurtd��na giden arkada�lar�n�z�
d��nm�s�n�zd�r. Oysa siz k�t�phanenin bir k�esine
tak�l�p kitaplar� kar�t�r�yorsunuz. E�er ger�ekten bu zahmete
de�ip de�medi�ini d��n�yorsan�z yaln�z de�ilsiniz. Gene
de iyice d��n�n.

Parasal �d�ller a��s�ndan ek e�itim y�llar� ne anlama gelmektedir?


1956'da erkek lise mezunlar�n�n ortalama y�ll�k geliri
4413 dolar, �niversite mezunlar�n�n 6038 dolard�. �statistiklerin
bulunabildi�i en son y�l olan 1978'de bu farkl�l�klar 14286 dolar
ve 20189 dolard� (U.S. News and World Report, 25 �ubat 1980, s.
67) ve b�y�k olas�l�kla bug�n -enflasyona kar�� ya da belki enflasyondan
dolay�- daha da b�y�kt�r.

MESLEK SE��M�

Hepimize "b�y�d���nde ne olmak istersin?" sorusu sorulmu�tur.


�ocukken genellikle haz�r bir yan�t�n�z vard�: �tfaiyeci, polis,
u�ak pilotu, postac�, kamyon s�r�c�s�, astronot, dans��, doktor,
hem�ire. Lise ��rencisiyken, �zg�l meslekleri, bunlar�n gerektirdi�i
e�itimi ve i� olanaklar�n� d��nd�k�e daha az emin olmaya
ba�lad�n�z. Ge�enlerde bir meslekta��m�z on ��-on be�
ya�lar�ndaki ergenlere "Sizi en �ok kayg�land�ran nedir?" sorusunu
sordu. �o�unluk "mezun oldu�umda ne yapaca��m� bilmemek"
yan�t�n� verdi. E�er hala bilmiyorsan�z, yaln�z de�ilsiniz.
Bir meslekta��m�z �niversite birinci ve ikinci s�n�f ��rencilerine
bir mesle�e karar verip vermediklerini sordu�unda, her d�nem
��rencilerin y�zde 15-20'si karar vermedi�ini belirtmi�tir. Bunun
nedenlerinden biri, gelecek k�rk y�l boyunca �al�man�n b�y�k
olas�l�kla ba�ka herhangi bir etkinlikten �ok daha fazla zaman�n�z�
alaca�� ve ne yapmak istedi�inize karar vermenin
y�llar boyunca kolay olmayaca��d�r.

Bir ba�ka neden, benlik-kavram�n�n geli�mesinin k�smen bireyin


i�iyle belirlenmesidir. Asya �lkelerinde di�er insanlara
sadece ad�n�zla de�il fakat yapt���n�z i�le tan�t�l�rs�n�z, ��nk�
i�iniz stat�n�z� etkilemektedir. Bizimki de i�inde olmak �zere
bir�ok toplum mesleklere de�i�en derecelerde sayg�nl�k y�klemektedir.
Bazen �nvandaki k���k bir de�i�iklik stat�y� g��lendirir;
kap�c�lar�n bek�i, bah��vanlar�n �evreyi g�zelle�tirme
yetkilisi oldu�unda g�r�ld��� gibi.

Havighurst (1972) bireylerin ekonomik bir kariyerde karar


k�larken ya�amlar� boyunca alt� �zg�l evreden ge�tiklerini ileri
s�rmektedir (bunlardan d�rd� a�a��da g�r�lmektedir).

Havighurst'un mesleki geli�im evreleri

Ya�lar - Meslek geli�im evresi

5-10 - �al�an biriyle �zde�le�me: Baba, anne, di�er �nemli insanlar.


�al�ma kavram�, benlik idealinin �nemli bir par�as� haline gelir.

10-15 - �al�man�n temel al�kanl�klar�n� kazanma.


Bireyin zaman�n� ve enerjisini ev i�lerini ve okul �devlerini
yapmak i�in d�zenlemeyi ��renmesi.
Uygun durumlarda i�i oyundan �nceye almay� ��renme.

15-25 - Mesleki yap�da bir �al�an olarak kimlik kazanmak.


Bir mesle�i se�me ve ona haz�rlanma.
Meslek se�imi ve ekonomik ba��ms�zl���n g�vencesi i�in bir temel olarak
i� deneyimi edinmek.

25-40 - �retici bir insan olmak.


Mesle�inin becerilerini geli�tirmek.
Mesle�inde merdivenleri t�rmanmak.

Kaynak: Adams, J.F., Understanding Adolescence, Allyn and


Bacon, Inc., 1976, s. 498-499.
MESLE�E �L��K�N BAZI G�R��LER

Bir ergen hangi mesle�i se�erse se�sin, bu se�im b�y�k bir


olas�l�kla f�rsatlar�n, ilgilerin ve yetene�in g�z�n�ne al�nmas�n�
i�ermi�tir (Arkoff, 1968). Bu konuyu, bir kimsenin sorabilece�i
bir�ok soru a��s�ndan ele alabiliriz. Birincisi, "Ne t�r i�ler var?"
sorusudur. Bunun yan�t�, elbette her t�rd�r. �evrenizde g�rd�klerinizi
be�enmiyorsan�z 47.000'den fazla farkl� i�in tan�mland���
Meslek Adlar� S�zl���'ne (1977) bakabilirsiniz.

�kincisi, "Ger�ekten ne t�r bir i� yapmak isterim?" sorusudur.


Ku�kusuz, bir�ok ilginizin �oktan fark�ndas�n�zd�r, fakat karar�n�z�
dayand�raca��n�z daha fazla bilgi isterseniz bir psikologtan
ya da okulunuzdaki dan�mandan size Kuder Tercih Kayd�
(Kuder, 1970) gibi bir ilgi envanteri uygulamas�n� isteyebilirsiniz.
Elbette, tek ba��na ilgi bir meslekteki ba�ar�y� garanti etmeyecektir.

Son olarak, "Ben ne t�r bir i� yapabilirim?" sorusu gelir. E�er


bir ka��t alarak oturup bilginizi, becerilerinizi ve yeteneklerinizi
s�ralarsan�z �a��rabilirsiniz. ��nk� b�y�k bir olas�l�kla ba�ar�l�
olabilece�iniz bir�ok alan vard�r.

�NEML� ETK� KAYNAKLARI

En son meslek tercihimizi etkileyen say�s�z etkenden baz�lar�


elbetteki anababay�, televizyonu, sinema filmlerini, magazin
dergilerini ve cinsiyeti i�erir. �ocuklar�n �al�ma anlay�lar�
genellikle aile i�inde ba�lar. K���kler ergenli�e yakla�t�k�a,
anababalar onlar� do�rudan ya da dolay� olarak etkilerler. Bu
etkileme aile i�ini ele alma ya da anababadan birinin mesle�ini
s�rd�rme beklentisinin i�aretleri yoluyla olabilir. Baz� aileler
bunu becerileri ��reterek, ilgileri ve hobileri �zendirerek
yaparlar. Anababalar, �ocu�un ya da ergenin �zde�le�ece�i modeller
olarak i�lev g�rebilirler. Conger (1973), doktorlar�n erkek
�ocuklar�n�n y�zde 44'�n�n t�bb� meslek olarak se�erken, hukuk�ular�n
erkek �ocuklar�n�n y�zde 30'unun hukuka y�neldi�ini bildirmi�tir.

Okullar�n oynad��� �nemli role daha �nce de�inildi. Televizyon ve


sinema filmleri �ocuklara ve ergenlere meslekler hakk�ndaki
fikirlerinin bir�o�unu sa�lamaktad�r; fakat bunlar �o�u
zaman ger�ek�i ve do�ru de�ildir. Doktorlar zamanlar�n�n �o�unu
�l�m-kal�m sorunlar�n� ��zmeye �al�arak ya da �evrede �akalar
yaparak ge�irmezler. Hem�ireler �ok �al��rlar ve hastalara
g�l�mseyip "Merhaba, bug�n nas�ls�n�z?" demekten daha az
zevk veren i�ler yaparlar. Avukatlar, mahkeme salonunda konu�arak
ge�irdikleri saatlerden �ok daha fazlas�n� hukuk kitaplar�
aras�nda ara�t�rma yaparken harcarlar. Polis dedektifleri,
zamanlar�n�n �o�unu insanlar� sorguya �ekerek ve uzun raporlar
yazarak, az bir b�l�m�n� de kent i�inde bir kitle katilini kovalayarak
ge�irirler. Ergenler, bir mesle�e karar vermeden �nce, tipik
bir �al�ma g�n�nde bir i�in ger�ekten nas�l oldu�unu g�rmek
i�in bir kimseyi izlemelidirler. Say�lar� gittik�e artan okullar,
buna olanak sa�layan "meslek g�nleri" d�zenlemeye ba�l�yorlar.

Ayr�ca, kad�nlar�n h�zla de�i�en rol� ortadad�r. Yak�n zamana


kadar k�zlar�n �o�u ev kad�n� ve anne oluyorlard� ve di�er
i�lerin �ok az� onlara a��kt�. Kad�nlar, e�er �al��yorlarsa, daha
�ok kad�n i�i olarak kabul edilen i�lerle b�y�k oranda s�n�rlanm�lard�.
1970 Amerika Birle�ik Devletleri n�fus say�m�na
g�re hem�irelerin y�zde 98'i, sekreterlerin y�zde 97'si ve
k�t�phanecilerin y�zde 82'si kad�nd�. Douvan ve Adelson (1966) taraf�ndan
y�r�t�len bir �al�mada 15-18 ya��ndaki k�zlar�n y�zde
95'i sadece be� alandaki meslekleri yapmakla ilgilendiklerini
dile getirmi�lerdir: ��retmenler, sekreterler, hem�ireler, sosyal
�al�mac�lar ya da hostesler (art�k u�u� g�revlileri olarak an�lmakta).
Fakat bug�n artan say�da gen� k�z "ba�ar� korkusu" olmaks�z�n
t�p, hukuk, bas�n-yay�n, ekonomi, mimarl�k ve bir�ok
di�er mesle�e girmektedir.

L�SE SIRASINDA �ALI�MA

�al�ma, ergenlere tam-zamanl� meslekleri aramay� isteyebilecekleri


alanlarda ilgilerini ve becerilerini denemelerine olanak
sa�lar. Ancak, bir�ok eyalet on d�rt ya��ndan k���k ergenlerin
parayla �al�t�r�lmas�n� yasaklad��� i�in k���k ergenler baz�
�nemli deneyimleri ka��r�rlar. Orta ergenlikte, gen�lere a��k
olan meslekler sadece gazete da��tmak, benzin pompalamak, bebek
bakmak, s�permarket raflar�n� d�zenlemek ve lokantalarda
masalara hizmet etmektir. Bunlar bir�ok ergenin akl�nda olan
i�ler de�ildir. Fakat deneyim olmadan ger�ek bir i�e sahip olamazlar
ve bir i�e sahip olmadan da deneyim kazanamazlar.

Liseye devam eden ergenlerin �al�malar� gerekir mi? Cromer'in


(1974) y�r�tt��� bir �al�mada bu soru ergenlerin y�zde
92'si taraf�ndan "Evet" olarak yan�tlanm�t�r. Ne kadar
�al�mal�d�rlar? Bu soruya, y�zde 84 "y�l boyunca tam-g�n" ve sadece
y�zde 20'si "yaln�zca yaz tatili s�ras�nda" yan�t�n� vermi�tir.
Moore and Hedges (1975), 16-18 ya� ��rencileri aras�nda erkeklerin
y�zde 50'sinin ve k�zlar�n y�zde 41'inin yar�m-zaman� i�inin
haftada 15-25 saat, erkeklerin y�zde 10'unun ve k�zlar�n y�zde
9'unun haftada 30-34 saat zaman�n� ald���n� bulmu�tur. Yirmi-
yirmi d�rt ya�lar aras�ndaki erkeklerin y�zde 50'si ve k�zlar�n
y�zde 45'i haftada 15-29 saat, erkeklerin y�zde 25'i ve k�zlar�n
y�zde 28'i 30-34 saat �al�t�r�lmaktayd� (bunlar�n hepsi okula
gitmeye ek olarak).

Ergenler liseye giderken ni�in yar�m-zamanl� olarak �al��yorlar?


�� birincil neden erkekler ve k�zlar i�in ayn�d�r; g�nl�k
giderlerini �demek, para biriktirmek, gelecekteki e�itim
harcamalar� i�in haz�rlanmak. Daha sonra, erkekler araba sat�n almak
i�in para isterken, k�zlar mesleki deneyim elde etmeye �al��rlar.

Meslekler �zerinde d��n�p ta��n�rken, bu d�nemin ba��nda


olanlar sonundakilerden daha az olmak �zere, baz� ergenler kendilerini
di�er iki geli�im g�revine yakla��yor olarak bulurlar.
Bunlardan birincisi, bir�ok gen� insan�n ba�ar� i�in gerekli becerilere
sahip olmad��� evlili�e ve aile ya�ant�s�na haz�rlanmad�r.
Ama e�itimciler bunu bilirler; b�ylece kurslar ve rehberlik hizmetleri
lise programlar�nda gitgide artarak yer almaktad�r.
�kinci g�rev bir ahlak ve de�erler sisteminin kazan�lmas�n� i�erir
ve bunun ba�ar�lmas� genellikle ergenli�in sonunda ya da gen�
yeti�kinli�in ba�lang�c�nda gelir.

ERGENL�K SORUNLARI
Ku�kusuz �o�u birey �ocukluktan ��k��, ergenlikten ge�erek
yeti�kinli�e ula�may� ola�an g��l�kler d��nda ba�ar�r. Bunlar
bedensel, cinsel ve bili�sel olmak �zere �ok y�nl� de�i�ikli�e
uyum sa�lar, kimliklerini ke�feder ve olumlu bir benlik kavram�
geli�tirirler.

Ancak, baz�lar� i�in ergenli�in kar��kl���, aralar�nda ergen


su�lulu�u, a��r� uyu�turucu kullan�m� ve istenmeyen gebelik olmak
�zere bir�ok �nemli sorunu ortaya ��kar�r.

ERGEN SU�LULU�U

Tan�m: Ergen su�lulu�u, "18 ya��n alt�nda (baz� eyaletlerde


16) bir k�z ya da erkek taraf�ndan i�lenmi� ve yasal bir su�
olarak kabul edilen eylem ya da davran�" anlam�na gelir (Barnhart
ve Barnhart, 1976, s. 1143). Yasal su�lar genellikle iki �e�ittir.
Birincisi, soygun ve adam �ld�rme gibi yasalar taraf�ndan
yeti�kin su�lar� olarak s�n�flanan eylemleri i�erir. Di�eri, okuldan
ka�mak, evden ka�mak ve soka�a ��kma yasa��n� �i�nemek
gibi bir yeti�kin taraf�ndan de�il ancak bir ergen taraf�ndan
ger�ekle�tirildi�inde yasa d�� olarak kabul edilen eylemleri
kapsar.

Su�lu davran��n s�kl���. Faw'a (1980) g�re, "ergen su�lulu�u


son on y�lda olay say�s� 900.000'den 1.500.000'e ��karak yakla��k
y�zde 66 artarken, ergen n�fusu (on-on yedi ya�lar) 31.000.000'den
38.000.000'e ��karak sadece y�zde 22 artm�t�r" (s. 282). Erkekler
ergen su�lar�na k�zlardan yakla��k olarak 3 kat daha
fazla giri�mektedirler. Ancak Kassenbaum'un (1974) bildirdi�ine
g�re, 1965-1970 y�llar� aras�nda erkekler taraf�ndan i�lenen su�lar
y�zde 44 artarken, k�zlar i�in bu art� y�zde 68 olmu�tur. Erkekler
daha �ok araba h�rs�zl��� ve soygunla, k�zlar cinsel su�larla
ve evden ka�ma su�uyla su�lanmaktad�rlar.

Ambrosino (1971) evden ka��lar�n say�s�n� yar�s� 17 ya��ndan


k���k olmak �zere y�lda yakla��k 1 milyon olarak tahmin
etmektedir. Johnson ve Peck (1978) evden ka�an beyaz orta s�n�f
ergenlerin incelendi�i bir �al�mada, bunlar�n �o�unlu�unun di�er
karde�lerin kar�� cinsten oldu�u ya da ailede �ok k���k bir karde�in
bulundu�u, ortalamadan daha b�y�k ailelerden geldi�ini
bildirmi�tir. Ayn� yazarlar, Kamu Hukuku 03-415 maddesinin,
art�k bu t�r ergenlerin hapishane gibi yerlerden �ok �zel olarak
tasar�mlanm� "kriz evleri"ne yerle�tirilmelerini zorunlu k�lmas�na
da i�aret etmi�lerdir. �imdiye kadar bunun i�in hi�bir federal
fon ayr�lmam�t�r ve yerel h�k�metlerin b�yle merkezlerin
kurulmas�nda �nemli bir masraf� y�klenmi� olmas� gerekirdi.

Su�luluktan sorumlu etkenler. Su�lulu�a katk�da bulunan


etkenler olarak �nerilenler, evdeki �l�m, bo�anma ya da evi
terketme, anababa sevgisinin ve disiplinin derecesi gibi durumlar�
i�erir. Ergenler aras�nda, �zellikle de az�nl�k gruplar�nda,
artan i�sizlik oran�n�n su�luluk tablosunun �nemli bir etkeni olmas�
olas�l��� vard�r. Ahlstorm ve Havighurst (1971) su�luluk
ile d�manl�k, g�vensizlik, reddetme duygular�, g�d�lenme eksikli�i
ve otoriteye meydan okumay� i�eren ki�ilik �r�nt�leri
aras�nda bir ili�ki oldu�unu ileri s�rm�t�r.

Su�lulu�un �nlenmesi ve iyile�tirilmesi i�in �ok �e�itli yakla��mlar


denenmi�tir. Belli ki en mant�kl�s� su�un ortaya ��kmas�n�
engellemektir. Fakat bunun ba�ar�lmas� yoksulluk ve e�itim
eksikli�i gibi su�a �zendiren ko�ullar�n ortadan kald�r�lmas�n�
gerektirir ki, bu alanlardaki ilerleme hala yetersizdir;
bu ama�lar� ta��yan baz� sosyal, e�lendirici ve mesleki hizmetler
olduk�a ba�ar�l� olurken, di�erleri olmam�t�r.

Anababa olma becerilerini geli�tirmek i�in aile i�inde de


giri�imler ger�ekle�tirilebilir ve yerel �rg�tler, liseler ve
�niversiteler bu ama� i�in gittik�e artan say�da kurslar
d�zenlemektedirler. Bu kurslar disiplin uygulamalar� i�in fiziksel
cezaya kar�� ba�ka se�enekleri vurgulamaktad�r; ��nk� fiziksel
ceza su� davran��yla y�ksek oranda ili�kilidir ve s�kl�kla �ocuk
istismar�na yol a�abilmektedir. Aile i�inde ve d��nda olumlu
ki�ileraras� ili�kileri geli�tirmeyi ama�layan programlar �zellikle
ba�ar�l� olmu�tur (Klein, Alexander ve Parsons, 1977).

En umut verici yakla��mlardan biri, bireylerin olumlu davran�lar�


g�stermek i�in ayr�cal�k, bo� zaman ve e�lence olanaklar�
kazand�klar� davran� de�i�ikli�i tekniklerine odaklanmaktad�r.
Su�lular�n ba�ar� g�d�s�n� ve benlik kavramlar�n�
de�i�tirmede �nemli �l��de ba�ar� kazanm� bir program Bat�
Virginia'da Robert F. Kennedy Gen�lik Merkezi'nde uygulanmaktad�r.

�LA� BA�IMLILI�I

Hepimiz b�y�k olas�l�kla bir�ok kez ila� kullanm��zd�r.


�la� dedi�imiz zaman kastetti�imiz, yiyecek d��nda, sindirildi�inde
fiziksel ya da zihinsel olarak insan� etkileyen herhangi
bir maddedir (Katchadourian, 1977). Bunlar, y�zlercesi i�inde,
alkol, t�t�n, mariyuana, ha�ha�, eroin, �ay, kahve, hafif alkoll�
i�ecekler ve ba�a�r�s� ila�lar�n� i�erir.

�la� kullan�m� ve k�t�ye kullan�m� �zerindeki ilginin �o�u,


�zellikle 1960'lar�n ba��ndan itibaren �nemli bir sorun olarak
ortaya ��kmas�yla, ergenler �zerinde odaklanm�t�r. O zamandan
bu yana �zellikle lise ve �niversite ��rencileri aras�nda bir�ok
ara�t�rma y�r�t�lm�t�r, ancak bulgular�n bir�o�u �eli�kilidir:
�rne�in, Leon (1977) 1970-1974 y�llar� aras�ndaki ila� kullan�m�n�
kar��la�t�rd���nda anlaml� bir farkl�l�k bulamazken, 1969-1973
y�llar�n� inceleyen Kopplin ve Greenfield (1977) mariyuana
ve alkol de i�inde olmak �zere anlaml� bir art� bulmu�tur.
Birle�ik Devletler N�fus B�rosu'nun (1977) verdi�i istatistikler,
12-17 ya�lar aras�ndaki ergenlerin yakla��k y�zde 25'inin sigara,
y�zde 33 kadar�n�n alkol i�ti�ini ve bu oran�n ya�la artt���n�
ortaya ��karmaktad�r.

�statistikler ne olursa olsun, ergenlerin ila� kullan�m�nda


ge�tikleri a��k�a tan�mlanm� bir s�ra g�r�lmektedir. Kandel ve
Faust (1975) taraf�ndan verildi�i bi�imiyle bu evreler �unlar�
i�ermektedir: (1) �arap ya da bira, (2) sigara ya da sert lik�r,
(3) mariyuana ve (4) eroin ya da kokain gibi yasa d�� ya da yasak
ila�lar. B�t�n yazarlar bu s�ralaman�n bir ilac�n mutlaka
di�erine g�t�rd��� anlam�nda olmad���na i�aret etmi�lerdir. Elbette
b�t�n ergenler bu a�amalar� tamamlamazlar ve pek �ok ergen
ila� kullanabilirken, �o�u ila�lar� k�t�ye kullanmaz (Yankelovich,
1975).
�yleyse neden baz� ergenler ila�lar� k�t�ye kullanmaktad�rlar?
Bunun nedenleri bireylere g�re de�i�ir (Sorasiak, Thomas
ve Balet, 1976); fakat ba�lang��ta merak, en yayg�n etken gibi
g�r�nmektedir. Di�er etkiler, ya��t bask�s�n�, yeti�kinlerin taklit
edilmesini ve "e�lence"yi i�ermektedir; baz� durumlarda tek
neden anababan�n onlara kullanmamalar�n� s�ylemeleri olur.

A��r� alkol kullan�m�. Di�erlerinin yan�s�ra Coleman


(1976), 12-15 milyonunun alkolik olarak s�n�flanabilece�i 100 milyon
Amerikal�n�n alkol i�ti�ini bildirmektedir. Barnes (1977) alkolizm
i�in kullan�lan yeni bir terim olan sorunlu i�me'nin, "i�ene
ya da ba�kalar�na fiziksel, psikolojik ve sosyal zarar veren
tekrarl� alkol kullan�m�" olarak tan�mland���n� s�ylemektedir (s.
386).

Ergenler aras�nda ila� kullan�m�ndaki en y�ksek art�, gittik�e


daha k���k ya�larda, ortaokul ve hatta ilkokul ��rencilerinde
olmak �zere, alkol kullanmay� i�ermektedir. Kaliforniya'da
ya�ayan yedinci s�n�f ��rencilerinin incelendi�i bir �al�mada,
Blum ve arkada�lar� (1970), erkeklerin y�zde onalt�s�n�n
ve k�zlar�n y�zde onbirinin on ya da daha fazla kez alkoll�
i�kiler t�kettiklerini bildirmi�lerdir.

Ergenler neden i�erler? Alkol i�menin �o�u, ya��tlarla


ger�ekle�tirilen toplumsal bir etkinliktir. Baz�s� meraktan, baz�s�
e�lence i�in ve birka�� da sadece sarho� olmak i�in i�er. Hatta
baz�lar� i�ki i�meyi sevmez, fakat "ba�ka herkes i�ti�i i�in" i�er.
K�zlar erkeklerden daha az i�erler, ama bu farkl�l�k art�k eskiden
oldu�undan daha azd�r (Hastford, 1975).

T�t�n kullan�m�. Sigara i�me ile �nemli hastal�klar aras�ndaki


ili�kinin t�m kan�tlar�na kar��n, �zellikle de gen� k�zlar
aras�nda olmak �zere, sigara i�me ergenler aras�nda artmaktad�r.
Hanley ve Robinson (1976) yetmi� �� bin Kanadal� ��renci
aras�nda yapt�klar� bir taramada erkeklerin y�zde 52'sinin ve
k�zlar�n y�zde 46's�n�n onalt� ya��na kadar "ciddi sigara tiryakisi"
oldu�unu bildirmi�tir. Benzer bi�imde, Sa�l�k �statistikleri
Ulusal Merkezi'nin tahminlerine g�re Amerikal� erkeklerin yakla��k
olarak y�zde 50'si ve kad�nlar�n hemen hemen y�zde 33'�
erken yeti�kinli�e kadar d�zenli olarak sigara i�mektedir. Lerner
ve Spanier'a (1980) g�re, sigara i�meye ba�laman�n en g��l�
nedenleri "ergenin en yak�n arkada��n�n sigara i�mesi ve sigara
i�en bir arkada� grubunun �yesi olmak"t�r.

Mariyuana. Yasad�� olan ila�lar i�inde, lise ve �niversite


��rencileri, orta ve �st s�n�f ergenler ve gen� yeti�kinler aras�nda
en yayg�n olan� budur. Yancy ve meslekta�lar� (1972), New York
Eyaleti'ndeki 7000'den fazla ��rencinin incelendi�i bir �al�mada,
yakla��k y�zde 9 LSD ve y�zde 3 eroin kullan�m� oran�yla
kar��la�t�r�ld���nda, ��rencilerin y�zde 27'sinin mariyuana kullanm�
oldu�unu buldular.

Fiziksel ve psikolojik etkilerinin yan�s�ra mariyuana ta��man�n


ve i�menin bir su� olup olmad��� konusundaki tart�malar
s�rmektedir. Birincisi, mariyuana kullan�m�n�n eroin ya da kokain
ba��ml�l���na yol a�aca��na ili�kin inanc� desteklemek i�in
ortada �ok az kan�t vard�r. �kincisi, baz� yeni ara�t�rmalar
mariyuanan�n akci�erler �zerindeki etkilerinin daha k�t� olabilece�ini
g�stermekle birlikte, mariyuanan�n yol a�t��� fiziksel
zarar sigaran�nkiyle hemen hemen ayn�d�r.

Kolansky ve Moore (1975), y�ksek dozlar�n dikkat s�resini


k�saltt���n�, yarg�lama yetene�ini ve kendinin fark�nda olmay�
azaltt���n�, "yeni geli�tirilmi� i�g�r�" yan�lsamalar�na ve yava�
d��nmeye neden oldu�unu ileri s�rmektedir. Maugh (1975)
taraf�ndan ger�ekle�tirilen ara�t�rma bu bulgular� destekleme
e�ilimindedir, ancak Maugh s�k olmayan kullan�m�n olsa bile
�ok az k�t� etkisi oldu�una i�aret etmektedir.

ERGEN GEBEL���

Ergenlikteki gebelik sorunu, "anababa olmak erken ergenlikte


ger�ekle�irse, bu durum �o�u kez gen� anne ve �ocu�u i�in hem
�imdiki hem de uzun d�nemli ilgilerini tehdit eden bir ikilem
yarat�r" (s. 1) diyen Furstenberg (1976) taraf�ndan �ok iyi dile
getirilmi�tir.

Neden bu kadar fazla ergen k�z gebe kalmaktad�r? Klermen


ve Jekel (1973) taraf�ndan �nerilen nedenler �unlard�r: "Erkek
arkada��n� elinde tutmak, anababadan �� almak, okuldan ka�mak,
ya��tlar�n dikkatini �ekmek ve onlar aras�nda sayg�nl�k kazanmak,
sevece�i ve kendisini sevecek bir kimseye sahip olmak,
art�k �ocuk sahibi olamayacak annesine bir �ocuk vermek." (s.6).

Cinsel ili�kiye girmi� 1000 ergenin incelendi�i bir ara�t�rma,


be� ergenden d�rd�n�n herhangi bir do�um kontrol y�ntemi kullanmad���n�
ve on ki�iden yedisinin gebe kalabilece�ini d��nmedi�ini
bildirdi (Shah ve arkada�lar�, 1975). (Bu size, ergenlik
benmerkezcili�inin �zelli�i oldu�u s�ylenen Elkind'in "ki�isel
s�ylence"sini an�msatt� m�?)

Evlilik �ncesi gebeli�in s�kl��� nedir? Ku�kusuz istatistikler


bu sorunu oldu�undan daha az saymamaktad�r; ancak Zelnik ve
Kantner'e (1978) g�re 15-19 ya��ndakiler aras�nda bu t�r gebelikler
y�lda yakla��k 800.000 olarak ortaya ��kmaktad�r. Bu durumla
kar��la�an gen� bir kad�n (1) evlenebilir, (2) d��k yapabilir,
(3) do�urup �ocu�a bakabilir, (4) �ocu�u do�urup evlatl�k verebilir.
Beyaz k�zlar�n yakla��k y�zde 50'si d��k yaparken, zenci
k�zlar�n y�zde 80'i do�urup bebe�ine bakmaktad�r.

Bu sorun konusunda ne yap�labilir? Klerman ve Jekel, kitaplar�n�n


bu konudaki programlara ve �nlemlere ayr�lm� b�l�m�nde,
ergenlik gebeli�inin bir ger�ek olarak kabul edilmesini, g�z
yumulmamas�n�, ancak namus lekesi olarak da damgalanmamas�n�
�nermektedir. �nleyici ek hizmetler, �abalar�n�, sorunun
b�y�k b�l�m�n�n ba�l� oldu�u yoksullu�un giderilmesine y�neltmelidir.

Gelecek: Olumlu Bir G�r�

Bu b�l�m�n son alt b�l�m�ne kar��n, ergenler i�in ya�am t�m�yle


sorunlarla dolu de�ildir. �ocuklar�n ve ergenlerin b�y�k
�o�unlu�u iyi ve terbiyelidir. Ancak, yanl� davran�lar� olan bir
az�nl�k dikkati �zerinde toplamaktad�r.

�ZET
Ergenli�in arkas�ndaki zaman diliminde ortaya ��kanlar�n
�o�unun hem nedeni hem de sonucu, kimli�in ya da benlik-kavram�'n�n
geli�mesidir. Aile ili�kileri, anababa-�ocuk ili�kisinden
yeti�kin-yeti�kin ili�kisine d�n��r ve �at�malar ortaya
��kabilirse de, anababalar ve ergenler, televizyon ve sineman�n
verdi�i izlenimden daha fazla uyum i�erisindedir. Bu ili�kilerin
ne kadar ba�ar�l� olaca��, k�smen anababalar�n otoriter, demokratik
ya da izin verici olup olmamalar�na dayan�r. Anababan�n
olmamas�, �zellikle de "g�r�n�rde var olan, ama psikolojik olarak
ortada olmayan" baba t�r� bir�ok ailede sorunlara neden olmaktad�r.

Bu d�nemdeki di�er bir �nemli etki, ergenin ya��tlar� (di�er


ergenler) ve bunlar�n klikler'deki, �eteler'deki ve y���nlar'daki
davran�lar�d�r. Ya��t gruplar� davran� i�in modeller ve toplumsal
kar��la�t�rma i�in olanaklar olu�tururlar.

Akademik kurumlar�n (lise, yerel y�ksek okul, �niversite)


kendisi orta s�n�f de�er sistemleri nedeniyle "okuldan ayr�lma"
sorununa katk�da bulunur. Bu kurumlar ayn� zamanda meslek se�imine
etki etmeye e�ilim g�sterirler, ancak bu konuda anababa
rehberli�i daha �nemli olabilmektedir.

Son olarak, ergen su�lulu�u, ila� kullan�m� ve istenmeyen


gebelik gibi ergenlikteki baz� �zel sorun alanlar�na de�inilmi�tir.

:::::::::::::::::

EK

�OCUKLARI G�ZLEMLEME KILAVUZU

�imdi birinci s�n�f ��rencilerinin serbest oyun zaman� ve Lisa


tahta bloklardan bir kule in�a ediyor. Bu kule neredeyse Lisa'n�n
boyunda ve Lisa kendisinden �ok ho�nut. Lisa, son blo�a eri�ti�inde,
Matthew kamyonlarla oynayan bir grubun i�inden ok gibi
f�rlayarak Lisa'y� itiyor. Lisa da onu geri itiyor, ancak bunu yaparken
aya�� bir blo�a �arp�yor ve kule b�y�k bir sesle y�k�l�yor.
��retmen odan�n kar�� taraf�ndaki masas�ndan kalk�p gelene
kadar Lisa a�l�yor ve Matthew da kamyonlar�na d�nm� bulunuyor.

��retmenin ne yapmas� gerekmektedir? Daha a��k s�ylemek


gerekirse, ��retmen ne yapaca��na nas�l karar verecek? ��retmen
kendisine hangi sorular� soracak?

��retmenin ilk sorusu "Ne oldu?" olacak. Lisa neredeyse her


g�n kuleler in�a etmekte ve bunlar da eninde sonunda y�k�lmaktad�r.
Onu bunlar�n y�k�lmas� sonucunda a�latan neydi? Lisa
Matthew'i g�sterir ve a�layarak "Benim kulemi y�kt�" der.

Bu yan�t ��retmenin akl�na yeni bir soru getirir. Matthew


ni�in kuleyi y�kt�? Fakat Matthew'in kuleyi ni�in y�kt���n�
d��nmeye ba�lamadan �nce ilkin Lisa'n�n hikayesinin do�ru olup
olmad���na karar vermelidir. ��retmen daha �nce tam olarak ne
oldu�unu bilmelidir ve bunun neden oldu�unu sonra ke�fedebilir.

Matthew'i yan�na �a��r�r ve iki �ocu�u sorgulayarak olaylar�n


esrar�n� ke�feder. Matthew'in daha �nce bloklarla oynuyor
oldu�unu, fakat Lisa'n�n onun elinden bloklar� ald���n� da
��renir. ��retmen, olaydan payla�ma yoluyla nas�l ka��n�labilece�ini
a��klar. Ayn� zamanda Lisa'y� ve Matthew'i daha dikkatli
bir bi�imde izleyerek karar verir ki, onlar ayn� oyuncaklardan ve
oyunlardan zevk almaktad�rlar ve bu hafta daha �nce de anla�mazl��a
d�m�lerdir. Bu olay�n yeniden meydana gelece�inden
ku�ku duyar. Ne oldu�unu anlam� oldu�u i�in neden oldu�unu da
anlayabilmektedir ve bu da s�ras�yla gelecekte ne olaca��n� kestirmesine
ve sorunu ��zmek i�in gerekli �nlemleri almas�na olanak tan�maktad�r.

��retmenin bu durumu anlama s�reci, insan davran��n� anlamaya


�al�an psikolo�unkine benzer. ��retmenin yorum yapabilmek
i�in daha �nce ne oldu�unu tam olarak bilmesi gerekti�i gibi,
psikologlar�n da bir olay�n neden oldu�unu a��klamak i�in kuramlar
geli�tirebilmeden �nce insanlar�n ne yapt�klar�n� anlamalar�
gerekir.

G�zlemin rol� budur -insanlar�n ne yap�t�n� belirlemek- ve


bu da �nemli bir �eydir. Hepimiz �ocuk psikolojisinde en �nemli
ilerlemelere hammadde sa�layan �eyleri yakalama �ans�n� ka��rm��zd�r.
Hepimiz �ocuklar�n "Eve gittimdi" ve "Ben y�r�rken
ay beni izliyor" gibi s�zler s�yledi�ini duymu�uzdur. Devrim yaratan
i�g�r�ler g�zlemciler b�ylesi s�radan olaylara dikkat ettiklerinde
ortaya ��kar. "Eve gittimdi" gibi c�mleler k���k �ocuklar�n
yeti�kinlerin s�yledi�ini sadece papa�an gibi ��renmekten
�ok, gramer kurallar�n� ��rendiklerini ortaya koyar. Ay
hakk�ndaki s�z de okul �ncesi �ocu�un benmerkezlili�ine ili�kin
bir fikir sa�lamaktad�r (Levin, 1973). Bir �ocu�un davran��, �b�r
insan�n g�zlem yoluyla yorumlamay� ��renebilece�i bir dil olarak
g�r�lebilir.

G�ZLEM YARDIMCILARI

Geli�im psikologlar�, g�r�meler, anketler, envanterler, ki�ilik


de�erlendirme teknikleri ve ZB testleri gibi psikometrik
ara�lar dahil olmak �zere geni� bir dizi g�zlem teknikleri kullan�rlar
(Medinnus, 1976). Bir�ok otorite, bunlar�n yan�s�ra di�er
iki t�r y�ntemi temel olarak kabul eder: Do�al g�zlem ve kontroll�
g�zlem. Bu ek b�l�mde size, geni� bir a��klamadan �ok, temel
bir y�nelim sa�l�yoruz. B�ylece, kontroll� g�zlemi k�saca
tart�aca��z, ama odak noktam�z do�al g�zlem olacak. Bunun nedeni,
do�al g�zlemin g�rece karma��k olmayan bir y�ntem olmas�,
buna az bir deneyimle giri�ilebilmesi ve hakk�nda okuyor
oldu�unuz ger�ekten ya�ayan �ocuklarla iyi bir tan�ma yolu olmas�d�r.

DO�AL G�ZLEM

Do�al g�zlemin kolay oldu�unu s�ylemek istemiyoruz; do�al


g�zlem kolay de�ildir. Sanki siz orada de�ilmi�siniz gibi olaylar�n
ger�ekle�mesine izin verdi�iniz i�in edilgindir; fakat ayn�
zamanda da istemcidir, ��nk� g�zlemlenebilir davran�lar�n
hepsini kaydetmeye �al��rs�n�z. Davran� �nceden kararla�t�r�lm�
kategoriler, kontrol listeleri ya da istemli zaman aral�klar�
kullan�lmaks�z�n kaydedilir (Medinnus, 1976).

Birinci ya da ikinci oturumda belirli bir soruyu yan�tlamaya


�al�mak yerine nas�l g�zlem yap�laca��n� ��renmeye a��rl�k
verin. �rne�in, s�zc�kler, y�z ifadeleri ve hareketler gibi
gizilg�� olarak �nemli ve konuyla ilgili g�r�nen davran�lar�
ara�t�r�n. G�zlem yaparken normal olarak yapaca��n�zdan daha az
konu�up hareket edin. Edilgin olun. Odan�n ba�ka bir yerinde ne
olursa olsun, dikkatinizi kendi dene�iniz �zerinde toplay�n.

G�zlem yaparken notlar al�n. Bu, ne oldu�una dikkatinizi


odakla�t�rman�za yard�mc� olacakt�r. G�zlemlemi� oldu�unuzu
hemen yazarsan�z bile, notlar, daha sonra yap�lacak analizler
i�in belle�inizin yapt���n�zdan daha ayr�nt�l� ve nesnel bir bilgi
kayna�� olu�turacakt�r. Her �eyi kaydetmek �nemlidir ve neyin
�nemli olaca��ndan hi�bir zaman emin olamazs�n�z. Not almay�
s�rd�r�n. Yirmi dakika sonra, ayn� anda g�zlem yap�p not alman�n
zor bir i� oldu�unu hissetmezseniz, kaydettiklerinizin yeterince
geni� olmad���ndan emin olabilirsiniz. Her�eyi kaydetmek
sanki olanaks�zm� gibi g�r�nene kadar kendinizi zorlay�n.
O noktaya ula�t���n�zda se�ici olmaya ba�layabilirsiniz (Levin,
1973). Kulak ka��mak ya da aya�� yere vurmak gibi baz� ayr�nt�lar�n,
konuyla daha ilgili olan davran�lar�n iyili�i i�in
kaydedilmeyebilece�inin fark�na varacaks�n�z. Fakat, ancak
dene�inizi �ok iyi tan�d�ktan sonra konuyla ilgili davran�lar�
de�erlendirebilirsiniz. Bir �ocuk i�in �nemli olmayan bir davran�
bir di�erinde anlaml� olabilir.

�ocuklar� g�zlemlemek i�in bir kez ger�ekten zaman harcad�ktan


sonra, ara�t�rmak i�in bir sorun se�ebilecek hale gelirsiniz.
Bir�ok durumda ilk g�zlemlerinizi yaparken, sizin ilginizi
�ekecek bir sorun kendini g�sterecektir. Bu tercihan okuduklar�n�zla
ya da ald���n�z derslerle ilgili genel bir sorun olmal�d�r.
Levin (1973) i�in ba�lang�c�nda olanlar i�in a�a��daki uygun sorun
�rneklerini �nerir:

1. Mary'nin s�zc�kleri, dilbilimcilerin dilin kazan�lmas�na


ili�kin a��klamalar�yla tutarl� m�d�r?

2. K�zlar ve o�lanlar, cinsiyet rol� kal�pyarg�lar�n� oyuncak


sat�n al�rken g�sterirler mi?

3. Bir bebe�in davran�lar�, Piaget'nin duyu-hareket geli�imi


hakk�ndaki kuramlar�yla ili�kili midir?

4. Okul �ncesi �ocuklar aras�nda ya��t etkile�imi nas�ld�r?

5. Hangi hareket uyaranlar� �ocuklarda duygusal tepkilere


yol a�ar?

Ara�t�rma sorununuz g�zlemlere ba�lamadan �nce yaz�l� olarak


a��k�a dile getirilmelidir. Bu i�lem, sadece sorununuzu netle�tirmenizi
sa�lamakla kalmaz, g�zlem s�ras�nda neyi arayaca��n�z�
�zg�l olarak belirtmenize olanak tan�r. �rne�in, yukar�daki
son �rnekteki "duygusal tepkiler" ile ne kastedildi�ini
tam olarak bilmek yararl� olacakt�r. Terimlerinizi do�ru olarak
tan�ml�yorsunuz. G�lme duygusal bir tepki say�l�r m�? Ya ���l�k
atma? Tam bir sessizlik ve can kula��yla dinleme? G�rd���n�z
gibi duygusal bir tepki bir�ok bi�imde tan�mlanabilir. Bulgular�n�za
ili�kin raporlar� okuyan insanlar sizin kategorilerinize
yerle�tirmek i�in se�ti�iniz davran�larla ayn� g�r�te olmayabilir;
ama siz onlar� s�zkonusu etti�inizde ne anlatmak istedi�inizi
anlamalar� �ok �nemlidir.
Nesnel olmak. Davran� g�zlemi yaparken iki farkl� s�re�
vard�r: 1) G�zlemin kendisi: �ocu�un davran��n� izlemek, ve 2)
G�zlemlenmi� olana dayanarak ��kar�mlar yapmay� i�eren yorum
s�reci. G�nl�k ya�ant�lar�m�z s�ras�nda genellikle her ikisini
de ayn� anda yapar�z; fakat bilimsel g�zlem s�ras�nda bunlar�
ayr� ayr� ele almak �nemlidir. Bir davran�� kaydederken yorumlarsan�z
sizin kay�tlar�n�z g�zlemlemi� oldu�unuzu de�il, bu
davran� hakk�ndaki yanl�l�klar�n�z� ve �nceden kavramla�t�rm�
olduklar�n�z� yans�t�r. Ne oldu�unu bilmiyorsan�z, neden
oldu�unu a��klayacak bir varsay�m geli�tirme olana�� yoktur
(Bell ve Low, 1977).

Bu s�ylendi�inden daha zor bir �eydir ve bunu do�ru olarak


yapabilmek i�in pratik yapman�z gerekecektir. Bell ve Low'un
�al�malar�n�n birinde bir ��renci taraf�ndan tutulan g�zlem
kayd�n� ele alal�m:

John, Susie'ye �ok k�z�yordu ve ondan �c�n� almak i�in


onunla alay etmeye �al�t�. Fakat, John Susie'ye dilini
��kart��� zaman ��retmen onu yakalad� ve John'un Susie'yi
a�latmaya �al�t���n� d��nd�. ��retmen, John'dan Susie'nin
yan�na giderek �z�r dilemesini istedi, fakat John ger�ekten
Susie'yi k�zd�rmak istememi�ti. Daha sonra John plaklar�n
yan�na giderek m�zik dinledi, b�ylece Susie'nin yan�nda olmas�
gerekmeyecekti.

"John k�zd�rmak istedi", "Ger�ekten onu yapmak istemedi"


ve "John plaklar� dinledi, b�ylece Susie'nin yan�nda olmas�
gerekmeyecekti" gibi anlat�mlar g�zlemlenebilir davran�lar�
tan�mlamaz. Bu ��renci John'a do�ru olmayabilen duygular ve
g�d�ler y�klemi�tir. Benzer bi�imde, bu ��renci, ��retmen b�yle
oldu�unu s�ylemedik�e ��retmenin, John'un Susie'yi a�latmaya
�al�t���n� d��nd���n� nas�l bilebilir? E�er ��retmen b�yle
s�ylemi� olsayd� ��rencinin bunu kaydetmi� olmas� gerekirdi. Aksi
halde bu ��renci ��retmenin d��ncelerini anlam� olamaz.

Daha deneyimli bir g�zlemcinin kay�tlar� a�a��daki gibi


olabilirdi:

John ve Susie, yerde oturuyorlar ve birlikte bir yap-bozun


par�alar�n� birle�tiriyorlar. John, bir par�ay� yerle�tirmeye
�al��yor. Bu par�a yerine oturmuyor, ama John zorlayarak
yerle�tirmeye �al��yor. Susie "Hay�r, do�ru yapm�yorsun"
diyor. John, Susie'ye dilini ��kart�yor. ��retmen, "John,
sana ka� kez �yle yapmaman� s�yledim! Susie'den �z�r
dile!" diyor. John bulmacadan ba��n� kald�rmadan "�z�r
dilerim" diyor. Bir dakika daha bulmacayla u�ra��yor. Sonra
aya�a kalkarak odan�n �b�r ucuna y�r�yor. Pikab�n
�n�ne oturuyor. Susie bulmaca, �zerinde �al�may�
s�rd�r�yor.

�deal olarak, ayn� olgular� i�leyen iki g�zlemci hemen hemen


ayn� kay�tlar� tutacakt�r. Buna kar��n, nesnel g�zlemciler
bile ne kadar �zg�l olduklar�na ba�l� olarak ayn� davran�lar�
farkl� bi�imlerde betimleyebilirler. Bir g�zlem a��r� �l��de
ayr�nt�l� olabilir: "Bryan, ba��n� yava��a boya kalemine �evirdi,
kolunu bedeninin yan�ndan masan�n hizas�na kald�rd�, kolunu
dirse�inden k�rd�, elini uzatt�, boya kaleminin �zerine yerle�tirdi,
i�aret ve ba� parma��n� �evresine sard� ve onu kald�rd�". Bu
denli ayr�nt�l� g�zlemlerin gerekli oldu�u durumlar olmas�na
kar��n, sizin u�ra�acaklar�n�z i�in bunlar gerekli olmayacakt�r.
�b�r u� noktada "Bryan yava��a oturdu ve onbe� dakika boya
yapt�" gibi bir anlat�m, ��kar�mlar yap�lacak pek fazla bilgi
vermez. De�erlendirme yapmak i�in yeterli bilgiyi i�eren, ama
gereksiz ayr�nt�larla bo�ulmayaca��n�z bir not alma d�zeyi geli�tirmeye
�al�mal�s�n�z (Quanty ve Davis, 1974).

Ayn� olguyu bir ba�ka ��renciyle g�zlemlemek ve sonra


sonu�lar� kar��la�t�rmak ilgin�tir. Belki de dan�man�n�z, �ocuklar
konusunda bir film g�sterebilir ve t�m s�n�f g�zlemlerinizdeki
farkl�l�klar�n nedenlerini tart�abilir. �zg�l ve nesnel olma
farkl�l�klar�n�n d��nda, hatalar�n�z�n a�a��daki �� t�rden biri
oldu�unu g�receksiniz.

1. Bilgi atlama hatalar�: Al�nmas� gereken, ama d�ar�da


b�rak�lan bilgi. Daha �nce verilen Susie ve John'la ilgili �rnekte,
e�er John'un dilini ��kartt���na de�inmeyi unutmu� olsayd�n�z bu
t�r bir hata yapm� olacakt�n�z.

2. Yanl� bilgi hatas�: Do�ru olmayan bilgi al�nm�t�r. E�er,


yukar�da de�indi�imiz �rnekte Susie'nin yapmad��� bir i�i yapt���n�zdan
s�z etmi� olsayd�n�z bu hata yap�lm� olacakt�. �rne�in,
bir bulmaca par�as�n� John'a att� gibi.

3. Bilgi aktarma hatalar�: ��erilen bilgi do�rudur, ama


yanl� s�rada ya da herhangi ba�ka bir bi�imde yanl� kullan�lm�t�r.
E�er John'un Susie'yi itti�ini ve Susie'nin John'un �zerine
s�t d�kt���n� kaydederseniz, olaylar�n meydana geli� s�ras�
a��k�a yorumunuzu etkileyecektir.

G�zlemlerinizin do�rulu�unu g�venceye almak i�in bir konu


�zerinde daha durulmal�d�r. Baz� durumlarda, �ocuklar�n ne
yapt�klar�n� izliyor olman�z ger�e�i, onlar�n nas�l yapt�klar�n�
etkileyecektir. ��retmenleri i�in terbiyeli olan �ocuklar tan�mad�klar�
bir insan�n dikkatini �ekmek i�in g�steri� yapmaya
ba�layabilirler. Bu nedenle baz� otoriteler not almaman�z� ya da
teyp kullanmaman�z� �nerirler. Fakat deneyim kazanmak i�in
g�zlem yapman�z ve ciddi bir ara�t�rma yaz�s� yay�mlamaktan
�ok �ocuklar� betimlemeniz nedeniyle, bu gereklilik daha sonra
tart��lacak olan etik konularla ilgili olmad�k�a sizi ilgilendirmeyebilir.
Ancak, olanak oldu�unca engelleyici olmamaya �al��n.
E�er deneklerinizin rahats�z oldu�u ortadaysa ya da ergenlik
ya��ndaki deneklerle oldu�u gibi sizin i�in ��mar�kl�k yapt�klar�
a��ksa, �ocuklar�n ��retmenleri ya da sizin e�iticiniz, deneklerinizi
her zaman davrand�klar� gibi davranmaya �zendirme
konusunda �neriler ileri s�rebilmelidir.

Sonu�lar ��karmak. Davran� g�zlemlemede ikinci i�lem,


s�ra ve �r�nt� aramay� i�eren ve g�zlemlenmi� olana dayanarak
sonu�lar ��karmay� i�eren yorum yapmad�r. E�er ��karsamalar�n�z�
g�zlemlerinizden ay�rma konusunda dikkatli olursan�z
ve dene�inizin davran�lar�n� kaydetmek size yeterli zaman
b�rak�rsa, bazen g�zlem yaparken de yorum yap�labilir.
Oturumlar (sessions) aras�nda da ��karsamalar yapabilirsiniz.
Her g�zlem oturumundan hemen sonra notlar�n�z� ve an�msad�klar�n�z�,
ne oldu�unu ve ara�t�rmakta oldu�unuz sorunla nas�l
ilgili oldu�unu betimleyen bir paragraf halinde �zetlemeniz iyi
olur. Daha sonra bu bulgular�n telkin etti�i en �nemli ��karsamalar�
ifade etmeniz gerekir. Bunlar, bir sonraki g�zlem oturumunda
s�nanabilecek varsay�mlar olarak dile getirilmelidir (Levin,
1973). E�er, �rne�in �ocuklar�n korku filmleri seyrederken insana
benzer canavarlar g�rd�kleri zaman ���l�k att�klar�n�, fakat
Godzilla ya da King Kong gibi insan olmayan yarat�klar
g�rd�kleri zaman ���l�k atmad�klar�n� kaydetmi� iseniz, ��karsaman�z
"�ocuklar�n korkular�, korku nesnesine tan� olmalar�yla
ili�kilidir" bi�iminde dile getirilebilir. Bu, bir sonraki g�zlem
oturumunda ekranda farkl� t�rde canavarlar belirdi�inde, �ocuklar�n
tepkilerinin de�i�en yo�unlu�una dikkatinizi odakla�t�rman�za
yol a�acakt�r. B�t�n g�zlemlerinizi bitirdi�inizde,
alm� oldu�unuz notlar ve ��karm� oldu�unuz �zetler, sonu�lar�n�z�n
son bir �zeti i�in temel olu�turarak i�e yarar.

G�zlemlerinizi kaydetmek. A�a��da g�zlem formlar�ndan


birini kullanarak g�zlemlerinizi basitle�tirebilirsiniz. Bu
d�zenlemeyi kullan�n ya da kullanmay�n, bu formdaki kategorilerdeki
bilgiler her g�zlem oturumu i�in kaydedilmelidir (Bell
ve Low, 1977).

KONTROLL� G�ZLEM

Do�al g�zlem, �zellikle a��mlay�c� �al�malar i�in, bir durum


hakk�nda �nceden �zg�l davran�lar� ara�t�rabilecek yeterlikte
bilgi sahibi olmad���n�z zaman yararl�d�r. Do�al g�zlemin di�er
yararlar�ndan biri de sizi �ocu�un d�nya ile olan etkile�iminin
her y�n�yle ve karma��kl���yla kar�� kar��ya b�rakmas�d�r. �te
yandan, sonu�lar�n�z� nicelle�tirmenize olanak tan�mad��� i�in
s�n�rl�d�r. Bu genellikle istenir, ��nk� �ocuklar�n bir�ok �zelli�i
aras�ndaki ili�kileri belirlemenize ve farkl� �ocuk gruplar�n�
kar��la�t�rman�za olanak sa�lar. �rne�in, o�lanlar k�zlardan
daha m� s�k tart��rlar? K���k �ocuklar ergenlerden daha m� s�k
tart��rlar? Tart�man�n s�kl��� zeka b�l�m�yle, fiziksel b�y�kl�kle
ve motor yetenekle nas�l ili�kilidir? Bu t�r sorular, g�zlemledi�iniz
�eyi nicelle�tirmenize olanak tan�yan teknikler olan
kontroll� g�zlem y�ntemleri kullan�larak yan�tlanabilir.

Zaman �rnekleme. Bu y�ntem �zg�l davran�lara odaklanmak


i�in yararl�d�r. Temelde olduk�a basittir. Hangi davran�la
ilgili oldu�unuza karar verdikten sonra belirli bir zaman
periyodunda ka� kez ortaya ��kt���n� not edersiniz. Ancak
uygulamada daha karma��kt�r.

Se�mi� oldu�unuz davran��n neden olu�tu�unu g�zleme ba�lamadan


�nce a��k�a tan�mlamal�s�n�z. Psikologlar�n ara�t�rma
yaparken kulland�klar� tan�mlar genellikle uzun ve ayr�nt�l�d�r,
ancak yeni ba�layanlar�n tan�mlar�n� k�sa tutmas� en iyisidir.
�rne�in,"sosyal etkile�im", "bir ba�ka �ocu�a y�neltilmi� bir
davran�a o �ocuk taraf�ndan tepki gelmesi" olarak tan�mlanabilir
(Bell ve Low, 1977).

G�zlem periyotlar�n�n ne kadar olaca��na ve her bir zaman


periyodunda bir davran��n varl���n�n ya da yoklu�unun ne kadar
s�k kaydedilece�ine karar vermeniz de gerekir. Bu biraz deneyim
gerektirir ve �al��labilir zaman aral���na karar vermek i�in ilk
g�zlem oturumlar�n�n bir k�sm�n� kullan�p, hedef davran�� izleyerek
pratik yapmak iyi bir fikirdir. E�er bir �ocu�un ya da ergenin
sosyal etkile�iminin s�kl���n� g�zlemliyorsan�z, be� dakika
arayla, 5 dakikal�k �� oturum olarak g�zlemlemeye karar verebilirsiniz
ve her 15 saniyede bir hedef davran��n g�r�l�p g�r�lmedi�ini
kaydedersiniz (Bell ve Low, 1977).

Bir davran��n g�r�l�p g�r�lmedi�ini kaydetti�iniz zaman


dilimlerinin uzunlu�u, davran��n ne kadar s�kl�kla ortaya ��kaca��
beklentisine dayanarak de�i�melidir. Onbe� saniye sosyal
etkile�im i�in uygun zaman dilimi olabilirken, dikkat �ekme gibi
daha az s�kl�kla g�r�len bir davran� i�in bir dakikal�k bir zaman
dilimi daha uygundur. Engellenme ya da ba�ar�s�zl�k kar��s�ndaki
tepki gibi ender olarak ya da d�zensiz bi�imde ortaya
��kan davran�lar i�in zaman �rnekleme zay�f bir y�ntem olacakt�r
(Medinnus, 1976).

G�zlemlerinizi bitirdi�iniz zaman, �ocu�un her kategoride


ge�irmi� oldu�u zaman�n y�zdesini, her kategorideki i�aretlerin
say�s�n� toplam say�ya b�lerek hesaplayabilirsiniz. Bu y�zdeler,
ayn� �ocuklar�n farkl� durumlardaki davraru�lar�n�n ya da
farkl� �ocuk gruplar�n�n davran�lar�n�n s�kl���n� kar��la�t�r�rken
kullan�labilir.

Olgu �rnekleme. Bir g�zlem y�ntemi olarak olgu �rnekleme


do�al g�zlem ile zaman �rnekleme aras�nda bulunur. Sadece
tek bir dikkatle tan�mlanm� davran��n kaydedilmesi a��s�ndan
zaman �rneklemeyi and�r�r. Ancak, do�al g�zlemde oldu�u gibi,
g�zlemci olgunun bir anlat�m�n� kaydeder. Olgu �rnekleme, ender
olarak ortaya ��kan bir davran�� g�zlemlemek istedi�inizde iyi
bir y�ntem olmas�na kar��n, daha s�k olan olgularda da kullan�labilir.
Davran��n ger�ekte ortaya ��k� oran�na, basit�e ne kadar
s�k g�zlemlendi�ini dikkatle izleyerek karar verebilirsiniz.

Olgu �rneklemeyi kullanabilmek i�in ilk �nce g�zlemlenecek


davran�� betimlemeniz gerekir. G�zlemlenecek davran��n �zg�l
ve di�erlerinden ay�rt edebilir bir davran� birimi olmas� �nemlidir:
�ocuklar�n "birbirlerini selamlamalar�"n�n incelenmesi,
bizi �ocuk davran�� hakk�nda ilgin� sonu�lara g�t�rebilir. Bu
y�ntem, �fke patlamalar�, korku tepkileri, tart�malar, yemek
yeme davran�� ve ba�kalar�n�n duygular�n� payla�ma davran��
gibi olgular�n incelenmesinde de kullan�lm�t�r. Sadece s�n�rl� bir
zaman g�zlem yapabiliyorsan�z olduk�a s�k ortaya ��kan bir olguyu
se�mek en iyisidir (Medinnus, 1976).

Zaman �rneklemede g�zlem, daha �nce kararla�t�r�lm� olan


zaman b�l�mlerinde ba�lat�l�r ve �nceden belirlenmi� zaman s�resince
devam eder. Olgu �rneklemede g�zlemler, hedef davran�
ba�lad���nda ba�lar ve hedef davran� bitene kadar s�rer. Do�al
g�zlemde oldu�u gibi, ��karsama yapmada kullan�lacak zengin
bir bilgi b�t�n� sa�lamak i�in t�m davran� ak��n� ba�lang�c�ndan
sonuna kadar olabildi�ince ayr�nt�l� bir bi�imde kaydetmeniz
gerekir.

G�ZLEM YAPILACAK YER

G�zlemlerinize ba�lamadan �nce, baz� �ocuklar bulman�z gerekir.


Nerede g�zlem yapaca��n�za ili�kin karar�n�z, ele ald���n�z
sorunun do�as�na ve g�zlem yapaca��n�z yerlerin kullan�l�l���na
ba�l� olacakt�r. A�a��da baz� �neriler verilmi�tir:

parklar

k�z ve erkek kl�pleri

paten sahalar�

�ocuk k�t�phaneleri

oyun alanlar�

doktor bekleme salonlar�

s�permarketler

cumartesi sinema matineleri

izci toplant�lar�

�ocuk hastaneleri

k���kler ligi ma�lar�

geri zekal� �ocuklar i�in okullar

kilise gen�lik gruplar�

g�nd�z bak�m� merkezleri

haz�r yiyecek lokantalar�

ilkokullar

kendi eviniz

pazar okullar�

abili�e ve ablal��a haz�rl�k programlar�

spor olaylar�

liseler

Bu yerlerden baz�lar�, belirli bir t�r g�zlem i�in bir di�erinden


daha uygun olacakt�r. E�er �ocuklar� oynarken g�zlemlemek
istiyorsan�z bir park iyi bir yer olabilecekken, bir di�hekiminin
bekleme odas�, kayg�l� �ocuklar� (ve b�y�kleri) g�zlemlemek
i�in iyi bir yer olabilir. Benzer bi�imde, k���kler ligi
ma�lar�, bask� alt�ndaki �ocuklar� i�lemek i�in size bir �ans
verebilir ve bir s�permarket, �ocuklara neyin �ekici geldi�i ve
ilgilerini nelerin �ekti�i konusunda bilgi sa�layabilir (Levin, 1973).
E�er incelemek i�in bir sorun se�me konusunda g��l���n�z varsa,
ya�ad���n�z yerdeki g�zlem alanlar�n�n bir listesini yapabilir ve
al��lmad�k bir f�rsat� de�erlendirebilecek bir proje tasarlayabilirsiniz.

AHLAK� G�R��LER
Herhangi bir psikolojik ara�t�rma yaparken g�z�n�ne alman�z
gereken en �nemli konu, hem psikolojik hem de fiziksel a��dan
deneklerinizin g�venli�i ve rahat�d�r. Bir�ok durumda, �ocuklar�n
anababalar�, anababa g�revini y�klenen g�revliler ve
�ocuklar�n kendileri ara�t�rmaya kat�lmama hakk�na sahiptir
ve kendilerine ara�t�rman�za kat�lma ya da kat�lmay� reddetme
f�rsat� tan�nmal�d�r. G�zlem iste�inde bulundu�unuz zaman, tam
olarak ne yapaca��n�z�, ne kadar s�rece�ini ve raporunuzda hi�bir
�ocu�un ad�n�n verilmeyece�ini a��klamaya haz�rl�kl� olmal�s�n�z
(Richorz, 1980).

Bir okulda g�zlem yapmak istiyorsan�z, b�lge y�neticisinin


ya da m�d�r�n ve �al�may� umdu�unuz s�n�f ��retmeninin iznini
alman�z gerekir. Bu izni yaz�l� olarak almak iyi bir fikirdir.
Okul yetkilileri okulda anababa g�revini y�klenirler, b�ylece bu
durumlarda anababan�n izni gerekli de�ildir. Ancak denek olarak
kat�lmak istemeyen bir �ocuk da mazur g�r�lmelidir (Eson ve
Wilkinson, 1975).

Kul�pler ya da pazar okullar� gibi sorumlu olan yeti�kinlerin


rollerinin daha az a��kl�kla belirlendi�i organizasyonlarla
birlikte �al��rken, hem sorumlular�n hem de anababalar�n izinlerini
almak iyi bir fikirdir. �zel bir eve belki bebek bak�c�s�
olarak kabul edilecekseniz, elbette anababan�n iznini alman�z
gerekir. Her zaman yaz�l� bir izin almak en g�venli yoldur.

Oyun alan� ya da park gibi halka a��k bir yerde olaylar�n


geli�imine hi� kar�mayacaksan�z izin gerekli de�ildir. Ancak
dene�inizin anne ve babas�n�n ku�kucu bak�lar�yla kar��la��rsan�z,
kendinizi tan�t�n, ne yapt���n�z� a��klay�n ve nezaket gere�i
olarak izin al�n. Her�eyin �tesinde, e�er bir deftere h�zl�
h�zl� bir�eyler karalayan birisi �evrede sizi izleyip dursayd� siz
de olduk�a rahats�z olurdunuz.

Son olarak, g�zlemledi�iniz �ocu�un ad�n� ne notlar�n�zda, ne


arkada�lar�n�zla ya da dan�man�n�zla konu�urken, ne de en son
raporunuzda hi�bir zaman vermemelisiniz. G�zlemlemeye karar
verdi�iniz andan itibaren takma adlar uydurun ya da deneklerinizi
bir �ifreyle belirleyin.

E�er ara�t�rman�z s�ras�nda etik konulara ili�kin sorunlar ��karsa,


bunlar� dan�man�n�za aktarmakta teredd�t etmeyin. �nsanlar�n
mahremiyet haklar�n�n geli�ig�zel bir bi�imde g�zard�
edilmesi onlar� sadece gereksiz yere korkutmak ve k�zd�rmakla
kalmaz, ayn� �evre i�erisinde di�er ara�t�rmac�lar�n �ocuklar�
inceleme f�rsatlar�n� da tehlikeye sokar. Bir okuldaki ya da
�evredeki ho� olmayan tek bir olay g�zlem olanaklar�na son verebilir.

:::::::::::::::::

S�ZL�K

A��k malzemeler (open materials). Iraksak d��nme'nin geli�tirilmesi


i�in tasarlanm� malzemeler.

A��k s�n�f (open classroom). �ocuklar�n bireysel olarak ya da


gruplar halinde farkl� g�revlerde �al�t�klar� ve yaparak
��rendikleri e�itim d�zeni. Bk. Geleneksel s�n�f.
Agulama (cooing). �ki-alt� aylar aras�ndaki bebeklerin ��kard���
sesler; genellikle �nl�lerin yinelenmesini i�erir. Bk.
C�v�ldama.

Ahlak geli�imi (moral development). Bireylerin davran��n


iyili�i ya da k�t�l��� �zerinde ak�ly�r�tece�i ya da yarg�da
bulunaca�� bir dizi kurala ya da ilkeye ula�mas� s�reci.

Ahlaki ak�ly�r�tme (moral reasoning). Bk. Ahlak geli�imi.

Ahlaki ger�ek�ilik d�nemi (moral realism period). Piaget'nin


ahlak geli�imi kuram�nda, kurallar�n sabit, de�i�mez oldu�u
ve izlenmesi gerekti�i inanc�yla nitelenmi� olan birinci
d�nem.

Ahlaki ikilem (moral dilemma). Bir bireyin istekleri ya da


gereksinmeleri ile toplumun kurallar� aras�ndaki bir �at�may�
i�eren bir durum, genellikle bir �yk�; ahlak geli�imi ara�t�rmas�nda
Lawrence Kohlberg ve di�erleri taraf�ndan kullan�lm�t�r.

Akut fetus s�k�nt�s� (acute fetal distress). Fetus'un oksijen


yetersizli�i gibi �e�itli biyokimyasal bozulmalar ya�ayabildi�i
do�um komplikasyonlar�.

Al�c� yetenek (receptive skill). Konu�ma seslerini i�itme, birbirinden


ay�rma ve yorumlama yetene�i. Bk. �retici yetenek.

Al�ma (habituation). Tan�d�k olmas�n�n sonucu olarak bir uyarana


verilen tepkide bir azalma.

Amenoreya (amonerrhea). Ayhali'nin kesilmesi.

Amniyon kesesi (amniotic sac). Fetus'u �evreleyen zar ya da


oyuk.

Amniyosentez (amniocentesis). Genetik anormallikleri analiz


etmek i�in embriyo ya da fetus'u �evreleyen zara bir i�ne sokularak
h�cre i�eren az bir miktar amniyotik s�v�n�n �rnek
olarak al�nmas�yla ilgili bir teknik.

Anababa-odakl� bak�m (parent-centered care). Anababan�n eyleminin


bebekten al�nan ipu�lar�ndan �ok yeti�kinin gereksinmelerine
ve programlar�na ba�l� oldu�u bir �ocuk yeti�tirme
yakla��m�. Bk. �ocuk-odakl� bak�m.

Anababal�k �sluplar� (styles of parenting). Anababalar�n �ocuklar�n�


yeti�tirme y�ntemleri. Bk. Yetkeci anababal�k,
izin verici anababal�k, demokratik anababal�k.

Anababa yoklu�u (parental absence). Genellikle �l�m, bo�anma,


ayr�lma ya da terketme nedeniyle bir anababan�n bulunmad���
bir aile durumu.

Androjeni (androgyny). Belirli durumlarda daha fazla esneklik


ve etkililik kazanmak i�in en iyi erkek ve kad�n cinsiyet
rolleri'ni birle�tirme s�reci.
Anoreksiya nervoza (anorexia nervosa). A��r� a��rl�k kayb�n�n
e�lik etti�i i�tah kayb�yla nitelenen bozukluk.

Apgar puan� (apgar score). Bir yenido�an�n fiziksel durumunu


be� �zellik (kalp at��, solunum, refleks uyar�labilirli�i, kas
g�c�, beden rengi) �zerinden 1'den 10'a kadar puanlama.

Ara�sal sald�rganl�k (instrumental aggression). Genellikle


ba�ka birinin elinden bir �eyi �ekip alarak bir amaca ula�maya
y�nelik eylem. Bk. D�manca sald�rganl�k.

A��r� kuralla�t�rma (overregularization). K���k �ocuklarda


dili kullanmalar�nda kurallar� uygulama e�ilimi; �rne�in, �ngilizce'de
kurald�� bir fiilin ge�mi� zaman �ekiminde "-ed"
eki kullanmak gibi. "A��r� genelle�tirme" olarak da adland�r�l�r.

Ayaktan gelme (breech presentation). Bir yenido�an'�n normal


do�umdaki gibi ba�tan de�il de �nce k��tan ya da ayaktan
do�mas�; "k��tan do�ma" da denir.

Ayhali (menstruation). Cinsel olarak olgunla�m� kad�nlar�n


rahminden yakla��k her d�rt haftada bir kan bo�al�m�.

Ay�rt etmeyi ��renme (discrimination learning). Uyaranlar


aras�nda ay�r�m yapma ve ilgili �gelere uygun bi�imde tepki
g�sterme yetene�i.

Babinski refleksi (Babinsky reflex). Bir yenido�an'�n ya da


bebek'in aya�a vurulmas�na otomatik tepkisi. Ayak parmaklar�n�n
yukar�ya do�ru a��lmas�ndan ibarettir. Bebeklik s�ras�nda
ortadan kaybolmas�ndan sonra, ayak taban� uyar�ld���nda
parmaklar a�a��ya do�ru k�vr�lacakt�r.

Ba��ml�l�k (dependency). Ba�ka bir ki�iye destek i�in ba�lanma


ya da g�venme durumu.

Ba�lan�m (attachment). Bk. Ba�lanma.

Ba�lanma (bonding). Bir bebekle anababas� ya da ba�ka bir bak�c�


aras�nda duygusal olarak olumlu ve kar��l�kl� doyum
verici bir ili�kinin kurulmas�; ba�lan�m olarak da adland�r�l�r.

Bask�n gen (dominant gen). G�zlemlenebilir karakteristikleri


ya da �zellikleri �reten gen.

Ba�ar� korkusu (fear of success). Martina Horner'in, bir kad�n�n


akademik ya da mesleki ba�ar�lar�n�n, �zellikle erkeklerle
yar�maya girdi�inde toplumsal reddedilme ya da di�illi�i
yitirme konusunda bir kayg�ya yol a�abilece�i durumu i�in
kulland��� terim. Sonu�ta, baz� kad�nlar�n geleneksel cinsiyet
rol� davran��n� korumak �zere ba�ar�dan ka�maya giri�ebilecekleri
varsay�lm�t�r.

Bebek uyar�m program� (infant stimulation program). Geli�im


yetersizlikleri ve �z�rleri olan bebeklere y�nelik �zel programlar.

Bebek ya�am�yk�s� (baby biography). Bir bebe�in ya�am�n ilk


y�l�ndaki davran�lar�n�n, �zelliklerinin ve yeteneklerinin
ayr�nt�l� g�zlemlerinin toplam�.

Beden imgesi (body image). Bir insan�n bedenine ya da bedensel


g�r�n�m�ne ili�kin duygular�.

Benlik-kavram� (self-concept). Bir bireyin kendini g�r��; yaln�zca


o ki�iye ait olan tutumlardan, duygulardan, inan�lardan,
alg�lardan, davran�lardan ve di�er �zelliklerden
olu�ur.

Benmerkezlilik (egocentrism). Ay�rt etme yoklu�u. Bir ki�inin


kendi bak� a��s� ile ba�ka bir bireyinki aras�nda ay�r�m yapamamas�.

Besi (aliment). Bir bebe�i �zel bir duyu-hareket �emas�na girmeye


uyaran �eyler.

Beyin korteksi (cerebral cortex). Beyni saran ve karma��k bilgi


i�lemeden, bellekten, zeka belirtisi say�lan di�er etkinliklerden
sorumlu olan gri madde katman�.

Bi�imlendirme (shaping). �stenen davran�a yak�n yakla�t�rmalar


olu�turan tepkileri peki�tirme ya da �d�llendirme.

Bilgi-i�leme modeli (information-processing model). Bir bireyin


bilgisayar�n i�leyi�ine benzer bir duyusal bilgi al�c�s� ve i�leyicisi
olarak g�r�ld��� bir hareket becerisi geli�imi modeli.

Bili� (cognition). Alg�lamay�, tan�may�, ak�ly�r�tmeyi ve yarg�lamay�


i�eren bilginin elde edilmesi edimi ya da s�reci.

Bili�sel tempo (cognitive tempo). Kagan'�n bili�sel �slup'un bir


y�n� i�in kulland��� terim; bir bireyin durumlar� ya da nesneleri
incelemedeki ya da de�erlendirmedeki karakteristik
yakla��m�n� betimler. Bk. ��tepisel tempo ve d��nceli
tempo.

Bili�sel �slup (cognitive style). Bir bireyin problem ��zmede


kulland��� tek yol. Bk. Bili�sel tempo.

Birincil cinsiyet �zellikleri (primary sex characteristics). Erkeklerde


penis ve testisler; kad�nlarda yumurtal�klar, klitoris,
vajen ve rahim.

Birlikte oyun (associative play). �ocuklar�n ayn� de�ilse bile


benzer etkinliklere girdi�i ve konu�malar�n ortak etkinlikle
ilgili oldu�u bir oyun t�r�.

B�ng�ldaklar (fontanelles). Bir fetus'un ya da bebe�in ba��ndaki


ilerde kemikle doldurulacak yumu�ak noktalar.

Blastosist (blastocyct). Embriyo'nun, d�llenmeden sonra yakla��k


iki haftada olu�an, basit bir h�cre katman�n�n olu�turdu�u
bir keseden ya da oyuktan ibaret olan ilk bi�imi.

Boylamsal ara�t�rma (longitudinal study). Ayn� bireylerdeki


de�i�imlerin uzun bir zaman s�resinde, belki on y�llar boyunca
incelendi�i bir ara�t�rma y�ntemi. Bk. Kesitsel ara�t�rma.
Braxton Hicks kas�lmalar� (Braxton Hicks contractions). Gebeli�in
son haftalar�nda bazen do�um sanc�s�na benzeyen yumu�ak
kas kas�lmalar�.

Brazenton Yenido�an� De�erlendirme �l�e�i. (Brezalton Neonatal


Assessment Scale). Yenido�an'�n bir �ana ya da ��ng�ra�a
tepkileri gibi g�revlerdeki performans�n� �l�meye y�nelik
bir �l�ek; ilk davran�sal ve n�rolojik i�leyi� hakk�nda
bilgi sa�lar.

B�y�me at�l�m� (growth spurt). K�zlarda on iki ya�, o�lanlarda


on d�rt ya� dolaylar�nda ortaya ��kan, �zellikle boyda ve
a��rl�kta h�zl� geli�im d�nemi.

B�y�me hatalar� (growth errors). Yeni bilgi-i�leme becerilerinin


geli�imine ba�l� olarak say� kavramlar�n� kullanmadaki
yanl�lar; daha b�y�k �ocuklar�n �zelli�idir.

Canland�rmac�l�k (animism). Piaget'nin kuram�nda, cans�z nesnelere


ya�am y�kleme e�ilimi. Bk. Yapayc�l�k.

Ceza (punishment). �stenmeyen davran�� azaltmay� ama�layan


eylemleri i�eren disiplin'in bir y�n�.

C�v�ldama (babbling). Bebeklerin alt� ya da sekiz ay dolaylar�nda


��kard��� sesler; genellikle �nl�lerin yinelenmesini ve
�ns�z harflerin bile�imini i�erir. Bk. Agulama.

Cinsellik (sexuality). Cinsel karakterin ve ona e�lik eden duygular�n,


tutumlar�n ve davran�lar�n anlat�m�.

Cinsiyete ba�l� �zellikler (sex-linked characteristics). Hemofilinin,


kelli�in, renk k�rl���n�n de i�inde oldu�u, genler'in
cinsiyet kromozomlar�'na aktard��� karakteristikler ya da
�zellikler.

Cinsiyet kromozomu (sex chromozome). D�l�n cinsiyetini, ayn�


zamanda cinsiyete ba�l� �zellikler'i, di�eriyle bile�im i�inde
belirleyen bir kromozomlar (X ya da Y) �iftinden biri ya
da �b�r�.

Cinsiyet rol� (sex role). Bir bireyin kendini eril ya da di�il


olarak g�rme derecesi. Bk. Cinsiyet tiplemesi.

Cinsiyet tiplemesi (sex-typing). Bir ki�inin kendi cinsiyetine


uygun say�lan davran��, tutumlar�, de�erleri ve ilgileri kazanma
s�reci. Bk. Cinsiyet rol�.

�al�kanl��a kar�� a�a��l�k duygusu (industry versus inforiority).


Erikson'a g�re psikososyal geli�imin sekiz evresinden
d�rd�nc�s�; bu evrede okul �a�� �ocu�u ya bir yeterlik ve �retkenlik
duygusu ya da bir yetersizlik ve a�a��l�k duygusu geli�tirir.

�ekinik gen (recessive gene). Yaln�zca bir gen �iftinin her iki
�yesi de �ekinik oldu�unda g�zlemlenebilir karakteristikler
ya da �zellikler �reten bir gen.

�ekirdek aile (nuclear family). �ki anababadan ve �ocuklardan


olu�an aile birimi. Bk. Geni� aile ve tek anababal� aile.

�ete (gang). Genellikle geni� kent b�lgelerinde bulunan, b�y�k


�l��de az�nl�k ya da alt sosyoekonomik d�zey bireylerinden
olu�an bir ya��t grubu. D�zenli liderleri, kurallar� ve istenmeyen
davran�lara y�nelik cezalar� olmas� a��s�ndan �ete
klik'ten ve y���n'dan ayr�l�r.

�ift yumurta ikizleri (dizygotic twins). Bk. Karde� yumurta


ikizleri.

�ocuk-odakl� bak�m (child-centered care). Anababan�n eyleminin


bebe�in davran��na ba�l� oldu�u bir �ocuk yeti�tirme yakla��m�;
anababa-odakl� bak�m'dan daha kendili�indendir.

�ok-etkenli (multifactorial). �ok etkenle neden olunan �ey.

Davran�sal genetik (behavioral genetics). Psikolojinin ve biyolojik


bilimlerin genetik etkenlerin davran�a ve geli�ime
etkileri �zerinde yo�unla�an ara�t�rma dal�.

Demokratik anababal�k (democratic parenting). �ocuklara ve


ergenlere rehberlik yapan ve sonul otorite olan anababalarla
ayn� g�r�te olmasalar bile, karar verme, sorumluluk alma
olanaklar�n� sa�layan anababal�k �slubu.

Denetim-�zerklik (control-autonomy). Anababa davran��n�n


ya s�n�rlay�c� ya da izin verici ili�kileri i�eren bir boyutu.
Bk. Kabul-red.

Deneysel ara�t�rma (experimental study). �evresel ya da kal�t�msal


de�i�kenlerin sistemli olarak kontrol edilen laboratuvar
ko�ullar�nda i�lenmesine odaklanm� bir ara�t�rma.

Deneysel psikoloji (experimental psychology). Psikolojik s�re�leri


sistemli olarak kontrol edilen laboratuvar ko�ullar�nda
ara�t�rmakla ilgilenen bir psikoloji dal�.

Dengeleme (equilibration). Piaget'nin kuram�nda dengenin sa�land���


s�re�. Bk. Dengelenim.

Dengelenim (equilibrium). Bir denge durumu ya da yeni bir duruma


uyum sa�lama yetene�i. Bk. Dengesizlik.

Dengesizlik (disequilibrium). Yeni durumlara uyum sa�lamada


denksizlik ya da yetersizlik durumu. Bk. Dengelenim.

D� gebelik (ectopic pregnancy). Bir embriyonun rahmin d��nda,


�o�u zaman Fallop t�p�'nde geli�mesi.

D�sal geribildirim (extrinsic feedback). Bir ki�inin kendi


performans� ya da davran�� hakk�nda ba�ka bir ki�i taraf�ndan
sa�lanan bilgi. Bk. ��sel geribildirim.

Dil (language). Bilgiyi iletmek i�in bir kurallar tak�m�na uygun


olarak bir araya getirilmi� karma��k bir s�zl� simgeler
tak�m�.
Dil�ncesi d�nem (prelinguistic period). Bir bebe�in geli�iminde,
anla��l�r konu�man�n ortaya ��kmas�ndan �nceki zaman,
yakla��k ilk on iki ay.

Dil geli�iminde ��renme kuram� (learning theory of language


development). Dil geli�imini anlamada toplumsal �evrenin
etkisi ve temel ��renme ilkelerinin uygulanmas� �zerinde
odakla�an bir kuram. Bk. �retme kuram�.

Disiplin (discipline). �stenen eylemleri ��retmeyi vurgulayarak


davran�� e�itmek ve denetlemek i�in bir kurallar sistemi;
ceza ile kar�t�r�lmamal�d�r.

DNA (DNA). Deoksirib�nokleik asit. Kal�tsal �zelliklerin


aktar�lmas�ndan b�y�k �l��de sorumlu olan genler'de bulunan
bir madde. H�crelerin, dokular�n ve organlar�n yap�ld���
proteinlerin olu�umunu y�netir.

Do�a-kazan�m tart�mas� (nature-nurture controversy). Genetik


ve �evresel etkenlerin zihin ve ki�ilik �zelliklerinin
geli�imi �zerindeki g�reli etkileri konusundaki tart�ma.

Do�al �ocuk do�umu (natural childbirth). Anababalar�, do�um


�ncesi bak�m, gebelik, do�um, do�um sonras� bak�m bilgileri,
soluma ve gev�eme al�t�rmalar� ve fiziksel uygunluk e�itimi
yoluyla �ocu�un do�umuna haz�rlayan pek �ok yakla��mdan
herhangi biri. Genellikle babalar do�uma kat�l�r ve
genel anesteziden sak�n�l�r.

Do�al g�zlem (naturalistic observation). Bireylerin okul, ev,


oyun alan� gibi do�al ya da s�radan ortamlar�nda g�zlemlendi�i
ve bu ortamlardaki davran� hakk�ndaki bilginin dikkatle
kaydedildi�i bir ara�t�rma y�ntemi.

Do�um �ncesi d�nem (prenatal period). �ocu�un do�umundan


�nceki yakla��k dokuz ayl�k s�re; ovum d�nemi, embriyo d�nemi,
fetus d�nemi olarak ��e ayr�l�r.

Do�um odas� (birthing room). Bir hastanede do�um sanc�s�n�n,


do�umun ve iyile�menin yer ald��� �zel oda; gerekti�inde
t�bbi teknolojinin avantajlar�yla birlikte eve benzer rahat
bir atmosfer sa�lar.

Do�u�tanl�k varsay�m� (innateness hypothesis). Bk. �retme


kuram�.

Do�um s�ras� (birth order). Bir ailede �ocuklar�n do�uma g�re


s�ras� ya da konumu.

Do�um s�reci (birth process). �� evreden olu�an do�ma eylemi:


(1) Sanc�n�n ba�lamas�ndan serviks'in a��lmas�na, (2) a��lmadan
yenido�an'�n ��kmas�na, (3) plasenta'n�n at�lmas�.

Down sendromu (Down's syndrome). Fazladan bir yirmi birinci


kromozomun varl���n�n yol a�t���, zihinsel gerilik yaratan
bir bozukluk; "mongolizm" olarak da adland�r�l�r.

D�n��msel d��nme (transformational thinking). Ge�mi�


olaylar� zihinsel olarak yeniden kurma yetene�i.

Durum (state). Genel uyar�lm�l�k d�zeyinin uyku, uyuklama,


etkinlik ya da a�lama gibi �zel bir durumu ya da d�zeyi.

Duyu-hareket d�nemi (sensory-motor period). Piaget'nin, duyusal


yeteneklerin ve motor becerilerin e�g�d�mlenmesiyle nitelenen
ilk bili�sel geli�im d�nemi i�in kulland��� terim.

Duyu-hareket �emas� (sensory-motor scheme). Bk. �ema.

D�manl�k (hostility). Hasar verme ya da yaralama g�d�s� ya


da iste�i.

D�manca sald�rganl�k (hostile aggression). Ba�ka bir bireye


onu yaralamak amac�yla y�neltilen eylem. Bk. Ara�sal sald�rganl�k.

D�sel seyirci (imaginary audience). David Elkind'in, ergenin


anababalar, ya��tlar ve di�er insanlar taraf�ndan s�rekli
olarak seyredildi�i ve her zaman onlar�n dikkatinin oda��
oldu�u y�n�ndeki do�ru olmayan say�lt�s�n� dile getiren terimi.

D��k yapma (miscarriage). Bk.Kendili�inden k�rtaj.

D��nceli tempo (reflective tempo). Sorunlara yakla��rken yava�,


istemli ve olas� se�enekleri dikkatle ele alarak hareket
etme e�ilimi.

Ebelik (midwiwery). Deneyim kazanma ya da okula gitme yoluyla


�zel olarak e�itilmi� bireylerin do�um yapmada
kad�nlara yard�m etmeleri uygulamas�.

Edimsel ko�ullama (operant conditionning). Bir bireyin cezadan


ka��nma ya da �d�l kazanma gibi yollarla tepki vermeyi
��rendi�i bir ��renme t�r�; ara�sal ko�ullama olarak
da adland�r�l�r. Bk. Klasik ko�ullama.

Embriyo (embryo). D�llenmeyi ve rahim duvar�na yerle�meyi


izleyen iki-sekiz hafta aras�ndaki d�nemde geli�en organizma.

Embriyo d�nemi (period of the embryo). Organizman�n h�zl�


geli�iminin yer ald���, gebeli�in ikinci ay� ile sekizinci ay�
aras�ndaki zaman.

Emme refleksi (sucking reflex). Bir yenido�an'�n ya da k���k


bebe�in dudaklar�n uyar�lmas�na tepkisi. Bk. Refleks.

Epidural anestezi (epidural anesthesia). Bacaktaki ve kar�n


b�lgesindeki duyular� ketlemek i�in, ama do�um s�reci s�ras�ndaki
rahim kas�lmalar�na m�dahale etmeden, kimyasal
bir maddenin omurilik b�lgesine enjekte edilmesi.

Episiyotomi (episiotomy). Do�um s�recini kolayla�t�rmak ve


do�um s�ras�nda dokular�n y�rt�lmas�n� �nlemek i�in vajinan�n
a��ld��� yerin alt�n� kesmek.

Erbezleri (testis). Sperm salg�layan bezler.


Erbezi torbas� (scrotum). Erbezlerini i�eren torba. Bk. Erbezleri.

Ergenlik (adolescence). Latince b�y�me ya da olgunla�ma do�rultusunda


b�y�me anlam�na gelen 'adolescere' fillinden;
genellikle on iki-yirmi ya�lar aras�ndaki d�nemi belirtir.

Ergen su�lulu�u (juvenile delinquency). Birle�ik Devletler'de


baz� eyaletlerde on alt�, baz�lar�nda on sekiz ya��n alt�ndaki
bir birey taraf�ndan i�lendi�inde yasal su� say�lan davran�
ya da etkinlikler.

Erinlik (puberty). �ocuklu�un sonu ile ergenli�in ba�� aras�ndaki


bir-iki y�ll�k g�rece k�sa d�nem; bu d�nemde birey cinsel
a��dan olgunla�m� olur.

Erinlik s�reci (pubescence). Erinlik'e ula�ma s�reci.

Etkile�imli oyun (interactiv play). Genellikle, bebek-anababa


toplumsal ili�kilerinin karakteristi�i olan beklentilerin,
kar��l�kl� tepkilerin; kar��l�kl� duyarl�l�klar�n ve hazlar�n
�r�nt�s� olarak tan�mlan�r.

Fallop t�pleri (Fallopian tubes). Yumurtalar�n rahime ge�ti�i


dar t�pler; t�pleri ilk kez betimleyen on alt�nc� y�zy�l �talyan
anatomisti Gabriello Fallopio'nun ad�n� ta��maktad�r.

Fenotip (phenotype). Bir bireyin, genotip ile �evresi aras�nda


etkile�imden kaynaklanan g�zlemlenebilir g�r�n�m� ya da
�zellikleri. Bk. Genotip.

Fetal alkol sendromu (fetal alcohol syndrome). Alkolik annelerin


do�urdu�u �ocuklarda g�r�len bir zihinsel, bedensel ve
davran�sal anormallikler �r�nt�s�.

Fetus (fetus). Do�umdan �nceki son alt� haftada geli�en organizma.

Fetus d�nemi (period of the fetus). Yava� ama s�rekli b�y�menin


ve geli�en organizman�n artan etkinli�inin yer ald���,
gebeli�in sekizinci ay� ile do�um aras�ndaki zaman.

Fobi (phobia). Ger�ek bir tehlike olmadan bir ki�iye, nesneye ya


da duruma ili�kin g��l�, a��r� ve ger�ekd�� bir korku.

Gece bo�almas� (nocturnal emission). Uyku s�ras�nda sperm ya


da seminal s�v� bo�alt�m�. "Islak r�ya" olarak da adland�r�l�r.

Ge�erlik (validity). Bir testin �l�t���n� ileri s�rd��� �eyi �l�me


derecesi. Bk. G�venirlik.

Ge�i�lilik (transitivity). E�er A ile B aras�nda ve B ile C aras�nda


ili�ki varsa, A ile C aras�nda da ili�ki olmal�d�r t�r�nden
bir ili�ki. �rne�in; 8, 4'ten ve 4, 2'den daha b�y�kse,
�yleyse, 8'de 2'den daha b�y�kt�r.

Ge�i� t�renleri (rites of passage). Bir bireyin bir konumdan di�erine


ge�i�ini g�steren ya da simgeleyen t�renler ya da rit�eller.

Geleneksel ahlak (conventional morality). Kohlberg'in ahlak


geli�imi kuram�nda �� d�zeyden ikincisi; ba�kalar�n� ho�nut
etmeyi ve toplumun varolan kurallar�na uymay� ama�layan
davran�� vurgular. Bk. Gelenek�ncesi ahlak ve gelenek�tesi ahlak.

Geleneksel s�n�f (traditional classroom). B�t�n �ocuklar�n bir


��retmenin dersini dinlemek ve ayn� g�revi yapmak �zere
s�ralarda oturdu�u e�itim d�zeni.

Gelenek�ncesi ahlak (preconventional morality). Kohlberg'in


�� ahlak geli�imi d�zeyinin ilki; bu d�zey, davran��n otorite
olan ki�ilerce �d�llendirilmesi ya da cezaland�r�lmas�
�zerinde odakla��r.

Geleneksonras� ahlak (postconventional morality). Kohlberg'in


�� ahlak geli�imi d�zeyinin ���nc�s�; bu d�zey, bir
ki�inin kendi vicdan�na ya da evrensel ahlak ilkelerine
ba�l� eylemleri �zerinde odakla��r.

Geli�imsel bak� a��s� (developmental perspective). Geli�en


ki�iyi, a��mlanan zekan�n, ki�ili�in ve davran�sal de�i�imlerin
d�zenli, s�rasal ve birikimli bir bi�imde ortaya
��kt��� ilkesini temel olarak g�rme.

Geli�im g�revi (developmental task). Ya�am boyunca �zg�l


d�nemlerde ortaya ��kan toplumsal olarak kabul edilen ve
beklenen davran�lar �r�nt�s�. Havighurst'e g�re, ba�ar�l�
ger�ekle�tirme mutlulu�a ve sonraki g�revlerde ba�ar�ya
g�t�r�r; buna kar��l�k ba�ar�s�zl�k mutsuzlu�a, toplumda kabul
g�rmemeye ve sonraki g�revlerde g��l�klere yol a�ar.

Gen (gene). Kal�t�m�n temel birimi.

Genetik dan�manl�k (genetic counseling). Gelece�in anababalar�na


amniyosentez ve kromozom testi sonu�lar�na dayanarak
olas� do�um kusuru riskleri konusunda bilgi verme.

Genelle�tirme (generalization). �zel bir ��renme durumundaki


uyaranlara benzer uyaranlarla ��renilmi� bir tepkiyi ortaya
��karma s�reci.

Geni� aile (extended family). Birlikte ya�ayan, �o�u zaman b�y�k


anababalar� da i�eren, iki ya da daha fazla akraba
�ekirdek ailenin birle�imi. Bk. �ekirdek aile.

Genotip (genotype). Bir bireyin d�llenme s�ras�nda belirlenmi�


g�ncel genetik yap�s�; fenotip'ten ayr�l�r.

Geriye d�n�k ara�t�rma (retrospective study). Ge�mi� ya�ant�lar


ya da olaylar �zerinde odakla�an bir ara�t�rma; �rne�in,
bir�ok anormal do�umun ortaya ��kmas�nda ortak bir �ge bulmaya
�al�an bir ara�t�rma.

Giri�kenli�e kar�� su�luluk (initiative versus guilt). Erikson'un


sekiz psikososyal geli�im evresinden ���nc�s�; bu evrede
bir okul �ncesi �ocuk s�k s�k su�luluk duygular�n�n e�lik
etti�i yeni etkinlikler yarat�r.

G�rtlak (larynx). Seskutusu ya da ses tellerini i�eren soluk


borusunun b�l�m�. Bazen "Adem elmas�" olarak da adland�r�l�r.

G�n�ls�z etkile�im (aversive interaction). Genellikle, bir yeti�kinin,


�rne�in a�layan ya da a� bir bebekte ho�a gitmeyen
ya da olumsuz durumu azaltma ya da giderme eylemini tan�mlar.

G�rsel izleme (visual pursuit). Bir yenido�an'�n ya da bebe�in


hareket eden bir nesneyi g�rsel olarak izleme yetene�i.

G�rsel iz s�rme (visually track). Bk. G�rsel izleme.

G�rsel u�urum (visual cliff). Bebek alg�s�n�, �zellikle derinlik


alg�s�n�n fark�nda olmay� incelemekte kullan�lan d�zenek.

G�rsel uyma (visual accommodation). G�z merceklerinin de�i�ik


mesafelerdeki nesneleri g�rmeyi sa�layan otomatik ayar�.
Bk. �ki g�z yak�nsamas�.

G�zlemsel ��renme (observational learning). Ba�kalar�n�n davran��n�


g�rmekten, onunla �zde�le�mekten ve onu taklit etmekten
kaynaklanan ��renme; bazen "model alma" olarak
da adland�r�l�r.

G�venirlik (reliability). Bir testte al�nan puanlar�n bir �l�meden


di�erine sabitlik g�sterebilme derecesi. Bk. Ge�erlik.

G�vene kar�� g�vensizlik (trust versus distrust). Erikson'un sekiz


psikososyal geli�im evresinden ilki; bu evrede bir bebek
d�nyay� ya iyi ve rahat (g�ven) ya da tehdit edici ve rahats�z
edici (g�vensizlik) bir yer olarak g�r�r.

Hemofili (hemophilia). Erke�in kan�n�n tam olarak p�ht�la�mad���


bir genetik bozukluk.

Hiyerar�ik �rg�tleme (hierarchical organization). Nesnelerin


ya da kavramlar�n daha alt ya da daha �st s�ralara ya da
s�n�flara g�re d�zenlenmesi.

Heyecan (emotion). Hareket ya da i�salg� bezi etkinliklerinde


de�i�imlerin e�lik etti�i g��l� bir duygu.

��salg� bezleri (endocrine glands). Kan dola��m�na hormon salarak


erinlik s�ras�ndaki bedensel ve cinsel de�i�imleri ba�latan
kanals�z organlar.

��sel geribildirim (intrinsic feedback). Bir ki�inin kendi


performans� ya da davran�� hakk�nda kendi g�zlemlerinin ya da
de�erlendirmelerinin sa�lad��� bilgi. Bk. D�sal geribildirim.

��sel g�d� (intrinsic motivation). Doyumun, etkinli�in kendi


i�inde sa�land���, d�sal peki�tirmeye ba�l� olmad��� davran�.

��tepisel tempo (impulsive tempo). Sorunlara yakla��rken h�zl�,


kendili�inden ve do�rulu�a �ok az dikkat g�stererek hareket
etme e�ilimi.

�ki g�z yak�nsamas� (binocular convergence). G�zlerin yak�n


mesafedeki nesnelere odakla�mak i�in i�e do�ru d�nmesi. Bk.
G�rsel uyma.

�kincil cinsiyet �zellikleri (secondary sex characteristics).


Kad�nlarda g���sler; erkeklerde ses de�i�imi ve y�z k�llar�;
her iki cinste ap�aras� k�llar�.

�kiz ara�t�rmalar� (twin studies). Kal�t�m�n ve �evrenin �e�itli


davran�lar �zerindeki g�reli etkilerini belirlemek i�in �zde�
ikizler ve karde� yumurta ikizleri �zerinde yap�lan ara�t�rmalar.

�la� (drug). Sindirildi�i zaman bir insan� fiziksel ya da zihinsel


olarak etkileyen besin d��ndaki herhangi bir madde.

�leriye y�nelik ara�t�rma (prospective study). Davran� �zerinde


gelecekteki olaylar�n olas� etkileri �zerinde odakla�an
bir ara�t�rma; �rne�in, ila� ile do�um kusurlar� aras�ndaki
ili�kileri ��z�mlemek i�in gebe kad�nlardan ila�
g�nl��� tutmalar�n�n istendi�i bir ara�t�rma.

�lk ayhali (menarche). Ayhalinin ba�lang�c�. Bk. Ayhali.

�lk �ocukluk (early childhood). �ki ve alt� ya�lar aras�ndaki


d�nem; bazen "okul �ncesi y�llar" olarak da adland�r�l�r.

�stekli etkile�im (appetitive interaction). Genellikle bebekle


yeti�kin aras�nda kar��l�kl� ho�nutluk verici toplumsal
oyunla nitelenen bir ili�ki. Bk. G�n�ls�z etkile�im.

�birli�i oyunu (cooperative play). �ocuklar�n �zel etkinlikler,


ama�lar ve roller i�in bir grup i�inde �rg�tlendikleri bir oyun
t�r�; bazen "�rg�tl� tamamlay�c� oyun" olarak da adland�r�l�r.

�itme e�i�i (auditory threshold). Bir ses tonunun i�itilebilir


oldu�u en d��k yo�unluk.

�lem (operation). Toplama ve ��karma ya da �arpma ve b�lme


gibi tersine �evrilebilirlik �zelli�i ta��yan, bilginin d�n��m�n�
sa�layan bir zihinsel etkinlik t�r�.

�z b�rakma (imprinting). Bir organizmada do�umdan k�sa s�re


sonra ortaya ��kan �zel bir h�zl� ��renme t�r�; ba�lan�m ya
da ba�lanma ile nitelenmi�tir.

�zin verici anababal�k (permissive parenting). Anababalar�n


�ocuklar�n�n davran�� �zerindeki ama�l� olarak ya da ilgi
yoklu�undan �ok az denetim uygulad��� bir anababal�k �slubu.

Iraksak d��nme (divergent thinking). Amac� bir soruna pek


�ok se�enek ��z�mler �retmek olan bir d��nme t�r�. Bk. Yak�nsak
d��nme.

Kabul-ret (acceptance-rejection). Anababa davran��n�n, ya s�cak


(kabul eden ya da onaylayan) ya da d�manca (reddeden
ya da onaylamayan) ili�kileri i�eren bir boyutu. Bk. Denetim-�zerklik.

Ka��nma davran�� (avoidance behavior). Bir �ocu�un ceza'dan


kurtulma �abas�yla ba�vurdu�u herhangi bir davran�.
Kal�pyarg� (stereotype). Ger�ekli�in baz� y�nlerinin a��r�
basitle�tirilmi� bir anlay��; bireyselli�e izin vermeyen sabit bir
inan�lar tan�m�.

Kapal� malzemeler (closed materials). Yak�nsak d��nme'nin


geli�mesi i�in d�zenlenen malzemeler.

Karde� yumurta ikizleri (fraternal twins). Hemen hemen ayn�


anda d�llenmi� ayr� yumurtalardan geli�en, ama genetik
olarak �b�r d�llerden daha fazla benzer olmayan ikizler;
"�zde� ikizler" olarak da adland�r�l�r.

Karma aile (blended family). En az biri bo�anm� ya da dul kalm�


iki anababadan ve bir ya da daha fazla �ocuktan olu�an
bir aile birimi.

Kar��l�kl�l�k ahlak� (morality of reciprocity). Piaget'nin ahlak


geli�imi kuram�nda, do�ruya ya da yanl�a karar verirken
durumsal ve ki�isel etkenlerin bilinmesiyle nitelenmi�
olan ikinci d�nem; �zerk ahlak olarak da adland�r�l�r.

Kavram (concept). Bir nesnenin ya da olay�n s�zc�klerde ya da


simgelerde dile getirilen zihinsel bir tasar�m�. Bk. Kavram
geli�imi.

Kavram geli�imi (concept development). Duyusal bilgiyi nesnelerin


ya da olaylar�n zihinsel tasar�mlar�nda �rg�tleme
s�reci. Bk. Kavram.

Kayna�t�rma (mainstreaming). �z�rl� �ocuklar�n normal s�n�flarda


olabildi�ince b�t�nle�tirilmesi.

Kendi kendini ger�ekle�tiren kehanet (self-fulfilling prophecy).


Bireylerin ba�kalar�n�n davran�� hakk�ndaki inan�lar�n�n
ya da beklentilerinin bu beklentilerin ger�ekle�mesini
bilerek ya da bilmeyerek etkileyebilece�i kural�.

Kendili�inden k�rtaj (spontaneous abortion). Bir fetusun, genellikle


gebeli�in yirminci haftas�ndan �nce, ya�am� s�rd�rebilecek
kadar geli�meden �nce do�mas�.

Kesitsel ara�t�rma (cross-sectional study). Farkl� ya� gruplar�ndan


bireylerin belirli bir zamanda bir ya da daha fazla
de�i�ken a��s�ndan test edildi�i bir ara�t�rma y�ntemi. Bk.
Boylamsal ara�t�rma.

Kestirme ba� (crossing-over). Genler'in de�i�toku� edildi�i ve


meyosis s�ras�nda yeni bile�imlerin olu�tu�u s�re�.

K�zam�k��k (rubella). Bir kad�n�n gebeli�in ilk �� ay'�nda


yakalanmas�nda fetusta bi�im bozukluklar�na yol a�an bir k�zam�k
t�r�; "Alman k�zam���" olarak da adland�r�l�r.

Kimlik kavram� (identity concept). Bir ki�inin, yerin, olay�n,


nesnenin ya da ili�kinin zihinsel tasar�m�.

Ki�isel s�ylence (personal fable). David Elkind'in, bir ki�inin


kendi kendisine anlatt��� uydurma �yk�y� betimlemek i�in
kulland��� terim; �zel ve tek olma duygusu.

Ki�i s�reklili�i (person permanence). Bireylerin halihaz�rda


olmad�klar� ya da g�r�lemedikleri zaman bile varolmay�
s�rd�rd�klerini bilme ya da bunun fark�nda olma.

Klasik ko�ullama (classical conditioning). �nceleri n�tr olan


bir uyaran�n bir tepkiyi �zg�n olarak ortaya ��karan ko�ulsuz
bir uyaranla ili�kili hale geldi�i bir ��renme t�r�.

Klik (clique). Benzer ilgileri payla�an ayn� cinsten �� ya da d�rt


�yeden olu�an k���k ve tekelci grup. B�yle bir grup arkada�l�k,
g�venlik ve ya��tlar taraf�ndan becerilerin s�nanmas�
ve de�erlendirilen davran�lara sahip olunmas� olanaklar�n�
sa�lar.

Klinefelter sendromu (Klinefelter's syndrome). Erkeklerde fazladan


bir di�i kromozomunun (XY yerine XXY) varl���n�n yol
a�t��� kal�t�msal bir bozukluk; k�s�rl��a, ikincil cinsiyet
�zelliklerinin az geli�mesine, cinsel organlar�n geli�iminin
durmas�na neden olur.

Klinik psikoloji (clinical psychology). Bireylerdeki psikolojik


d�zensizliklerin tan�s�, tedavisi ve �nlenmesiyle ilgilenen
psikoloji dal�; vurgu �ncelikle ki�ilik �zellikleri ve uyum
�zerindedir.

Kombinasyon mant��� (combinatorial logic). Soyut i�lem d�nemi'nde


sorunlar� ��zme amac�yla bir dizi �genin b�t�n olas�
kombinasyonlar�n� sistemli bi�imde �retme yetene�i.

Korelasyon (correlation). �ki ya da daha fazla de�i�ken aras�n-


daki ili�ki.

Korku (fear). �zel bir ki�iye, nesneye ya da duruma heyecansal


bir tepki. Bk. Fobi.

Korunum (conservation). Bir nesnenin say� ya da miktar gibi �zg�l


�zelliklerinin g�r�n�mlerindeki yeniden d�zenlemelere
ya da y�zeysel de�i�imlere kar��n de�i�meyece�ini bilme yetene�i;
somut i�lem d�nemi'nin temel niteli�i.

Koryon (chorion). ��inde embriyo'nun ya da fetus'un geli�ti�i keseyi


ya da oyu�u saran zar�n d� duvar�.

K�kseme refleksi (rooting reflex). Bir yenido�an'�n ya da k���k


bebe�in yana��na hafif bir dokunu�a tepkisi; ba��n d�nd�r�lmesi
ve emme hareketleriyle nitelenir. Bk. Refleks.

Kritik d�nemler (critical periods). Organlar�n geli�iminde �zel


zamanlar; bu s�rada ila� gibi �e�itli etkenler o ana �zg�
b�y�meyi �nleyebilecektir.

Kromozom (chromosome). Bir h�crenin �ekirde�inde yer alan ve


kal�t�msal �zelliklerden sorumlu genler'i i�eren birim. Cinsiyet
h�creleri d��nda her normal h�cre her bir anababadan
yirmi ��er tane olmak �zere k�rk alt� kromozom i�erir.
Kundaklama (swaddling). Bebekleri bez sarg�larla sarma ve
kollar� ve bacaklar� bedene yap�t�rma bi�iminde bir Orta�a�
gelene�i; baz� k�lt�rlerde hala uygulanmaktad�r ve mutlaka
zararl� say�lmamaktad�r.

Lanugo (lanugo). Be�inci ve alt�nc� haftalarda fetus'ta g�r�lmeye


ba�lanan, ama �o�unlukla do�umdan �nce kaybolan yumu�ak sa�.

Mast�rbasyon (masturbation). Cinsel organlar� kendi kendine


uyarma.

Mekonyum (meconium). Do�umun ard�ndan yenido�an'�n barsa��ndan


normal olarak at�lan ye�ilimsi bir madde; e�er do�umdan
�nce amniyon s�v�s�na b�rak�l�rsa olas� bir akut fetus
s�k�nt�s�'n�n belirtisidir.

Menark (menarche). Ayhali'nin ba�lamas�.

Merkezi sinir sistemi (central nervous system). Sinir sisteminin


beyin ve omurilikten olu�an b�l�m�; bazen MSS olarak k�salt�l�r.

Meyosis (meiosis). Spermdeki ya da yumurtadaki kromozomlar�n


say�s�n�n k�rk alt�nda yirmi ��e inmesi s�reci. Bk. Mitosis.

Mitosis (mitosis). Bir h�crenin her biri k�rk alt� kromozom i�eren
iki h�creye b�l�nmesi s�reci. Bk. Meyosis.

Model (model). Taklit edilebilecek davran� g�steren herhangi


bir birey.

Mongolizm (mongolism). Bk. Down sendromu.

Moro refleksi (moro reflex). Bir yenido�an'�n ya da bebek'in


g�r�lt�l� seslere ya da duru�undaki ani de�i�imlere otomatik
bir tepkisi. Ba�� arkaya atmaktan, kollar� yana a�maktan
ve yumruklar�n� s�kmaktan olu�ur. Alt� aydan sonra kaybolur.
Bk. Refleks.

Nesne s�reklili�i (object permanence). Nesnelerin ayn� olmay�


korudu�unu ya da g�r�nmedi�i zaman bile varolmay� s�rd�rd���n�
bilme ya da bunun fark�nda olma.

Normal konu�ma bozuklu�u (normal disfluency). Seslerin, hecelerin


ya da s�zc�klerin yinelenmesi gibi k���k dil kopukluklar�
ya da hatalar�; bazen ��-d�rt ya�lar�ndaki �ocuklarda g�r�l�r.

Normatif veriler (normative data). Bir evrendeki �zg�l �zelliklerin


ya da davran�lar�n oran�na ili�kin istatistiksel bilgi.

Odakla�ma (centration). Dikkati bir nesnenin ya da sorunun


di�er y�nlerini d�ta b�rakarak yaln�zca bir y�n�ne odakla�t�rma
e�ilimi. Bk. Odaktan uzakla�ma.

Odaktan uzakla�ma (decentration). Dikkatini bir nesnenin ya


da sorunun di�er y�nlerini d�ta b�rakarak bir y�n�ne odakla�t�rma
e�iliminden kurtulma. Bk. Odakla�ma.

Okul fobisi (school phobia). Bir �ocu�un okula gitmeyi orada


yo�un kayg� duyarak reddetmesi.

Olgunla�ma (maturation). Geli�imsel de�i�imlerin kal�t�m�n bir


sonucu olarak a��l�m�.

Olumsuz peki�tirme (negative reinforcement). Ka��nma davran��'n�


artt�rma �abas�yla ho� olmayan bir uyaran� ortadan kald�rma.

Ortak monolog (collective monologue). �ocuklar�n birbiriyle


farkl� konularda, ama konu�malar�n�n ili�kisiz olu�una dikkat
etmeden, hatta ald�r� etmeden konu�tuklar� bir ileti�im t�r�.

Otonom sinir sistemi (autonomic nervous system). Sinir sisteminin


solunum ve sindirim gibi istemd�� tepkileri denetleyen
b�l�m�; bazen OSS olarak k�salt�l�r.

Otozom (autosome). Bir cinsiyet kromozomu d��nda kalan herhangi


bir kromozom.

Ovum d�nemi (period of the ovum). Zigot'un rahmin duvar�na


ba�land���, d�llenme ile gebeli�in ilk iki haftas� aras�nda
yer alan zaman.

Oyun (play). Haz ya da haz beklentisi d��nda herhangi bir


ama� olmaks�z�n yap�lan istemli etkinlikler.

Oyun varsay�m� (game hypothesis). Yeti�kinlerin bebeklerin


yapt��� �zg�l davran�lara toplumsal olarak tepki vermeye
uyar�ld�klar� �nermesi; �rne�in g�l�msemesinden ve c�v�ldamas�ndan
sonra bir bebe�i hoplatma gibi.

�l�m fobisi (death phobia). Yo�un �l�m korkusu; bazen "sekizinci


y�l kayg�s�" olarak da adland�r�l�r.

�zde� ikizler (identical twins). D�llenmi� tek bir yumurtadan


geli�en ve genetik olarak birbirine benzeyen ikizler; "tek yumurta
ikizleri" olarak da adland�r�l�r..

�zelden �zele ak�ly�r�tme (transductive reasoning). Genelle�tirme


yapmadan �zelden �zele ak�ly�r�tme.

�zerk ahlak (autonomous morality). Bk. Kar��l�kl�l�k ahlak�.

�zerkli�e kar�� utan� ve ku�ku (autonomy versus shame and


doubt). Erikson'un psikososyal geli�im kuram�n�n sekiz evresinin
ikincisi; ilk �ocukluktan orta �ocuklu�a ge�i� s�ras�nda
ortaya ��kan bu evrede �ocuk bir ba��ms�zl�k ve �zdenetim
duygusu ya da yetenekleri hakk�nda ku�ku duygular� geli�tirir;
bazen "ba��ms�zl��a kar�� utan� ve ku�ku olarak" da
adland�r�l�r.

�z�mleme (assimilation). Piaget'nin, yeni bilgiyi ve fikirleri


almay� ve bunlar� varolan bilgilere ya da �emalar'a uygun
hale getirmeyi belirten terimi. Bk. Uyma.

Paralel oyun (parallel play). �ki ya da daha fazla �ocu�un kendi


ama�lar�, kurallar�, oyunlar� ya da ilgileri oldu�u ve yanyana
oynuyor olsalar bile etkile�im g�stermedi�i bir oyun t�r�.
Peki�tire� (reinforcer). Bir davran�� izleyen ve benzer durumlarda
onun yeniden ortaya ��kmas� olas�l���n� g��lendiren
herhangi bir �ey.

Perinatal anoksiya (perinataI anoxia). Do�um s�reci s�ras�nda


yenido�ana gerekli olan oksijenin yetersizli�i; e�er uzarsa zihinsel
gerili�e, epilepsiye ya da beyin felcine neden olabilir.

Plasenta (placenta). Fetusu rahime ba�layan ve embriyo ya da


fetus ile annenin kan dola��mlar� aras�nda iki y�nl� filtre
olarak �al�an bir doku k�tlesinden olu�an yap�.

PKU (PKU). Fenilketonurya; bir enzim yetersizli�i i�eren ve tedavi


edilmezse zihin gerili�ine yol a�an bir kal�t�m bozuklu�u.

Premat�rite (prematurity). Geli�imsel olarak rahmin d��nda


ya�amaya haz�r hale gelmeden �nce do�an bir bebe�i betimlemek
i�in kullan�lan terim; iki kilo iki y�z gramdan (5
pound) daha hafif yenido�anlar premat�r say�l�rlar.

Problemli i�me (problem drinking). ��ende ve di�erlerinde fiziksel,


psikolojik ya da toplumsal zarar yaratan tekrarl� alkoll�
i�ki kullan�m�.

Psikanalitik psikoloji (psychanalityc psychology). Bilin�d��


g�d�sel etkenleri ve yeti�kin davran��n� bi�imlendiren ilk
geli�im etkilerini vurgulayan Sigmund Freud'un geli�tirdi�i
bir psikoloji okulu.

Psikoleng�istik (psycholinguistics). Dilin, dilin ��renilmesi


s�re�lerinin ve dili kullanan ki�ilerin �zelliklerinin incelenmesi.

Psikososyal bunal�m (psychosocial crisis). Erikson'un psikososyal


geli�im kuram�nda biri olumlu di�eri olumsuz iki olas�
��z�m� olan bir d�n�m noktas�; sekiz �zel evrenin herhangi
birinde bir bunal�m� olumlu olarak ��zmedeki ba�ar�s�zl�k
sonraki d�nemlerdeki geli�imi etkiler.

Psikososyal evreler (psychosocial stages). Erikson'un ya�am s�resi


i�inde ortaya ��kan sekiz ki�ilik geli�imi d�nemi i�in
kulland��� terim.

Rastgele cinsel ili�ki (promiscuity). Ay�r�m g�zetmeden giri�ilen


cinsel ili�kiler.

Rh fakt�r� (Rh factor). �nsanlar�n �o�unun k�rm�z� kan h�crelerinde


bulunan bir madde. Bir kad�n Rh negatif, kocas� da Rh
pozitif ise fetus Rh pozitif olacakt�r; bu da anne ile fetus
aras�nda kan uyu�mazl���na ve Rh pozitif kan h�crelerine
sald�rarak fetusun ya�am�n� tehlikeye sokan antikorlar�n
�remesine yol a�acakt�r.

Refleks (reflex). �zel bir uyarana otomatik bir istemsiz tepki.


Bk. Babinski refleksi, Moro refleksi, yakalama refleksi.

Sabit odak noktas� (fixed focus point). Bir yenido�an'�n ya da


k���k bebe�in dikkatini bir nesneye yo�unla�t�rabilece�i mesafe
(genellikle yakla��k yirmi be� santim).

Sakinle�tirilebilme (soothability). Bir bebe�in sakinle�tirilme


ya da kundaklama gibi �zel davran�larla rahata erdirilme
e�ilimi.

Sald�rganl�k (aggression). Ki�ilere ya da nesnelere zarar vermeyi


ya da onlar� incitmeyi ama�layan a��k davran�lar ya
da tepkiler. Bk. D�manca sald�rganl�k ve ara�sal sald�rganl�k.

Sapir-Whorf varsay�m� (Sapir-Whorf hypothesis). Dilin d�nyay�


alg�lamay� etkiledi�ini, dolay�s�yla d��nceyi ya da
zihinsel s�re�leri farkl� bi�imde belirledi�ini ileri s�ren bir
k�lt�rel dil geli�imi kuram�.

Se�ici dikkat (selective attention). Bir durumun belirli y�nlerinin


di�erlerini d�ta b�rakarak vurgulanmas� s�reci.

Serviks (cervix). Vajinadan rahime a��l� yeri.

Seyirme (quickening). Genellikle d�rd�nc� ve be�inci aylar aras�nda


ba�layan fetus etkinli�i ya da hareketi.

Sezaryen ameliyat� (Caesarean section). Yenido�an� kar�n ve


rahim duvar�n� a�arak d�ar� almay� sa�layan bir t�bbi y�ntem.

S�n�flama (classification). Nesneleri kar��l�kl� olarak birbirini


d�ta b�rakan kategorilerde gruplama s�reci.

S�n�f kavram� (class concept). Baz� ortak �zellikleri payla�an


bir ki�iler, yerler, olaylar, nesneler ya da ili�kiler grubunun
zihinsel tasar�m�.

S�ralama (seriation). Nesnelerin ya da kavramlar�n boy ya da


a��rl�k gibi �zel bir boyutta s�raya konmas� s�reci.

S�rasal �l�ek (ordinal scale). Bir dizi veride konumu ya da


s�ray�, �zellikle bir ki�inin nitelik ya da nicelik a��s�ndan
ba�kas�ndan daha b�y�k m� yoksa k���k m� oldu�unu g�steren
bir �l�ek.

Simgesel i�lev (symbolic function). Piaget'nin kuram�nda,


halihaz�rda olmayan nesneleri tasar�mlamak i�in simgeleri anlama,
yaratma ve kullanma yetene�i; duyu-hareket d�nemi'nin
sonlar�na do�ru ortaya ��kar.

Simgesel oyun (symbolic play). Bir �eyi bir ba�ka �eymi� gibi
yapma edimi.

Sistematik duyars�zla�t�rma (systematic desensitization).


Fobi'lerin azalt�lmas�nda ya da ortadan kald�r�lmas�nda ba�ar�yla
kullan�lan bir davran� tedavisi t�r�.

Sivilce (acne). Ya� bezlerinin, �zellikle y�zdekilerin, rahats�z


edici ve engelleyici hale geldi�i bir deri hastal���.

Somut i�lem d�nemi (concrete operational period). Piaget'nin,


korunum'u da i�eren g�revleri ba�armayla nitelenen ���nc�
bili�sel geli�im d�nemini (yedi-on iki ya�lar) belirten terimi.

Soyut i�lem d�nemi (formal operational period). Piaget'nin,


ergenlik'te ba�layan ve yeti�kinlik boyunca s�ren, varsay�msal
sorunlarla ve soyut d��nmeyle nitelikli olan d�rd�nc�
bili�sel geli�im d�nemi i�in kulland��� terim.

S�nd�rme (extinction). Genellikle edimsel ko�ullama'da bir


tepkinin peki�tirme yay�lmayarak azalt�lmas� ya da safd��
edilmesi i�in kullan�lan y�ntem.

Spermatozoa (spermatozoa). Erkek �reme h�creleri; sperm h�creleri.

Standardizasyon (standardization). Test etmede kullan�lan


y�ntemlerin ve puanlar� kar��la�t�rma �l��tlerinin olu�turulmas�.

S�re� y�nelimli ara�t�rma (process-oriented research). Geli�imi


etkileyen mekanizmalar� ve s�re�leri incelemeye giri�en
ara�t�rma.

S�tanne (wet nurse). Eski zamanlarda �st s�n�f ailelerin bir


�ocu�un ya�am�n ilk iki-be� y�l� boyunca beslenmesi ve bak�m�
i�in tuttuklar� kad�n.

�ema (scheme). Ki�ilere, nesnelere ya da olaylara onlar�n anlam�n�


olu�turmak �zere uygulanan �rg�tl� bir d��nce ya da
eylem. "�emata" olarak da adland�r�l�r.

�i�manl�k (obesity). Ya� dokular�n�n a��r� birikmesi. Genellikle


o boydaki ve ya�taki ki�i i�in olan ortalama a��rl���n
y�zde 20'si ya da daha �st� bir a��rl�k olarak tan�mlan�r.

�izofreni (schizophrenia). Ger�eklikle ili�ki kayb�yla ve uygun


olmayan duygusal ve davran�sal tepkilerle nitelikli ciddi
bir ki�ilik bozuklu�u.

Talidomit (thalidomide). Gebeli�in ilk �� ay�nda kullan�ld���nda


fetusta bi�im bozukluklar�na yol a�t��� bulunmu� olan
yat�t�r�c� ila�.

Taklit (imitation). Bir eylemi ya da davran�� ba�ka bir bireyin


yapt��� benzer bir davran�� g�zlemlemenin sonucu olarak
yapma.

Telgraf konu�mas� (telegraphic speech). Yaln�zca anlam� ta��mak


i�in gerekli s�zc�kleri i�eren k�sa konu�ma; bazen "telgraf
c�mleleri" olarak da adland�r�l�r.

Tek anababal� aile (single-parent family). Bir anababadan ve


bir ya da daha fazla �ocuktan olu�an aile birimi; genellikle
�l�m, bo�anma, ayr�lma ya da terketme sonucudur.

Tekrarl� d�nyaya getirme (repeated inbreeding). Yak�n akraba


hayvanlar�n ara�t�rmalar i�in y�ksek derecede benzer genotipler
elde etmek amac�yla bir�ok ku�aklar boyunca �iftle�tirilmesi.

Tek yumurta ikizleri (monozygotic twins). Bk. �zde� ikizler.


Tersine �evrilebilirlik (reversibility). Bir i�lemi yapma ve
bozma yetene�i; somut i�lem d�nemi'nin �zelli�idir. Bk. Tersine
�evrilemezlik.

Tersine �evrilemezlik (irreversibilty). �lem�ncesi d�nemdeki


bir �ocu�un bir i�lemi tersine �evirmeyi ba�armadaki yeteneksizli�i.
Bk. Tersine �evrilebilirlik.

Toksik madde (toxic substance). Geli�en bir organizmaya zarar


verebilen zehirli madde ya da malzeme.

Toplumsalla�ma (socialization). Bir bireyin �zel bir grubun i�lev


g�ren bir �yesi haline gelmesi ve di�er �yeleriyle de�erleri,
davran�lar� ve inan�lar� payla�mas� s�reci.

Toplumsal ili�ki (social relationship). �ki ya da daha fazla


birey aras�ndaki kar��l�kl� etkile�im.

T�mc�mle (holophrase). Bir c�mle ya da ifade gibi i�lev g�ren


tek bir s�zc�k. "T�mc�mleli konu�ma" olarak da adland�r�l�r.

T�mdengelim (deduction). Genelden �zele ak�ly�r�tme. Bk. T�mevar�m.

T�mevar�m (induction). �zelden genele do�ru ak�ly�r�tme. Bk.


T�mdengelim.

T�mevar�m teknikleri (induction techniques). Hoffman'�n kuram�nda,


anababalar�n bir �ocu�u neden baz� t�r davran�lar�n
do�ru, di�erlerinin yanl� oldu�unu anlamas�na yard�mc�
olmak i�in kulland�klar� y�ntemler.

Turner sendromu (Turner's syndrome). Kad�nlarda yaln�zca bir


tek cinsiyet kromozomu'nun bulunmas�n�n yol a�t��� genetik
bir durum; b�y�mede ve cinsel geli�mede gecikmeye neden
olur.

Ultrason foto�raf� (ultrasound photograph). Y�ksek frekansl�


ses dalgalar� kullanarak elde edilen bir fetus'un kenar �izgilerinin
olduk�a ayr�nt�l� tasar�m�; fetusun yerle�mesi, yap�sal
anormallikler, �oklu do�um, bazen de fetusun cinsiyeti
hakk�nda bilgi sa�lar.

Uyma (accomodation). Piaget'nin, varolan bilgiyi ayarlamay�


ya da �emalar'� yeni bilgilere ve fikirlere uydurmay� betimleyen
terimi. Bk. �z�mleme.

�� ay (trimester). �� ayl�k bir d�nem; do�um �ncesi d�nem �� tane


�� aya b�l�n�r: Ovum d�nemi, embriyo d�nemi, fetus d�nemi.

�retici yetenek (productive skill). Konu�ma seslerini �retecek


incelmi� sinir-kas donan�m�n� denetleme ve kullanma yetene�i.
Bk. Al�c� yetenek.

�retme kuram� (generative theory). Dilin kazan�lmas� i�in


n�rolojik bir gizilg�c�n e�lik etti�i dil geli�imine do�u�tan
bir yatk�nl�k oldu�unu �neren bir kuram. Bk. Dil geli�iminde
��renme kuram�.
Verniks (vernix). Fetusu kaplayan ve onun derisini amniyotik
s�v�n�n yumu�at�c� etkisinden koruyan beyaz, balmumsu
madde.

Villus (villi). Gebe bir kad�n�n kan damarlar�ndan besin alabilmek


i�in rahim duvar�nda b�y�yen k���k, sa�a benzer h�creler.

Yabanc� kayg�s� (stranger anxiety). Bk. Yabanc� korkusu.

Yabanc� korkusu (fear of strangers). Alt�-sekiz ayl�k bebeklerin


bir yabanc�yla kar��la�t�klar�nda g�sterdikleri heyecansal
bir tepki; huzursuzluk, �ekip ay�rma, a�lama ile niteliklidir.
Yabanc� kayg�s� olarak da adland�r�l�r.

Yakalama refleksi (grasping reflex). Bir yenido�an'�n ya da


bebe�in, avu� i�i ya da ayak taban� uyar�ld���nda herhangi bir
k���k nesneyi el ya da ayak parmaklar�yla kavramaktan
olu�an otomatik bir tepkisi.

Yak�nsak d��nme (convergent thinking). Bir soruna yaln�zca


bir tek kabul edilebilir ��z�m �retmeyi ama�layan bir d��nme
t�r�. Bk. Iraksak d��nme.

Yaln�z oyun (solitary play). �ocuklar�n ba�kalar�n�n ne yapt���na


bakmaks�z�n kendi etkinliklerini izledikleri oyun t�r�.

Yapayc�l�k (artificialism). Piaget'nin kuram�nda, �ocuklarda


do�al olgular�n bir bireyin davran��n�n sonucu oldu�una inanma
e�ilimi. Bk. Canland�rmac�l�k.

Ya��t (peer). Bir ki�inin kendi ya��nda ya da konumunda, yani


e�iti olan ki�i.

Ya��t grubu (peer group). Bir bireyin bir ya da daha fazla �zelli�i
(�rne�in konum, ge�mi�, ya�, s�n�f) payla�t��� ve a�a��
yukar� e�it haklarla etkile�ime girdi�i belirli say�da ki�i.

Yenido�an (neonate). Yeni do�mu� bir bebek; terim ilk iki haftaya
uygulan�r, bundan sonras� i�in bebek terimi kullan�l�r.

Yeni Freud�ular (neo-Freudians). Psikanalitik gelenekte yeti�mi�


ve Sigmund Freud'un �zg�n y�ntemlerini ve kuram�n�
yeniden g�zden ge�iren, de�i�tiren ya da bunlara eklemeler
yapan ki�iler. Anna Freud ve Eric Erikson yeni Freud�udur.

Yetkeci anababal�k (authoritarian parenting). Anababalar�n


�ocuklar�n uymas� istenen davran� kurallar�n� belirledikleri
bir anababal�k �slubu. Yanl� davran� sert ve ciddi bir
disiplinle kar��lan�r.

Y���n (crowd). Partiler, danslar, spor olaylar� gibi toplumsal


etkinliklerde ortak ilgileri payla�an, genellikle on-yirmi �yeden
olu�an geni� bir ya��t grubu. Tek cinsiyetli ve hafta
i�lerinde etkin olan �ete'lerden farkl� olarak, y���nlar kar��
cinsi de i�erir ve hafta sonlar�nda etkindir.

Yoksunluk ara�t�rmas� (deprivation study). Baz� �evresel uyaranlardan


yoksun bebeklerdeki (�zellikle hareketle ilgili)
yetersizliklerin nedenlerini belirlemeyi ama�layan bir ara�t�rma.

Yumurtlama (ovulation). Yakla��k her yirmi sekiz g�nde bir


overlerden yumurta �retimi ve sal�nmas�.

Yumurta kesesi (yolk sac). Embriyo'ya ba�l�, onun beslenmesini


sa�layan s�v� ya da yumurta sar�s� i�eren bir katman oyu�u.

Y�ksek riskli bebek (high risk infant). Normal geli�im gizilg��leri


prematurite, hastal�k, beyin hasar�, �ocuk istismar�
ya da fiziksel �z�r gibi ko�ullarla tehdit edilen bebekler.

Zaman�ndan �nce do�an bebek (preterm infant). Otuz yedi


haftal�k gebelik'ten �nce do�an bir yenido�an.

Zaman�na g�re hafif bebek (light-for-date infant). Otuz yedi


haftal�k gebelikten sonra, ama d��k do�um a��rl�kl� do�an
bir yenido�an.

Zeka testi (intelligence test). �e�itli zihinsel yeteneklerin �l��lmesi


i�in geli�tirilmi� bir ara�.

Zenginle�tirme ara�t�rmas� (enrichment study). Fazla uyar�m


ve uygulama olanaklar� i�eren �zel t�rde yeti�tirmenin davran�
�zerindeki etkilerini belirlemeyi ama�layan bir ara�t�rma.

Zigot (zygote). D�llenmi� bir yumurta.

:::::::::::::::::

You might also like