Professional Documents
Culture Documents
Ziya Gökalp milliyetçiliğin üç aşaması olduğunu ifade eder1.Bu aşamalar kültür el bir
uyanışın yaşanmasından,siyasal bir hareketin oluşmasından,milli ekonomik bir programın
düzenlenip,uygulamaya geçilmesinden mürekkeptir.
Kültürel anlamda milliyetçi uyanışa sahne olan dönem olarak Tanzimat Fermanı ile
başlayan süreç gösterilebilir.İlkin Yeni Osmanlı olarak bilinen aydın zümresi Türk dili ve
Türk Tarihi üzerine çalışmalar yapmıştır.Toplumun asırlardır süren duraklama ve
gerilemesine tarihteki önemli simaları ön plana çıkararak karşı koymaya çalışmışlardır.Yeni
Osmanlı aydınlarının elinde bu tarihsel kişiliklere mitsel bir anlam yüklenmiş,onların
başarıları topluma dinamizim kazandırmakta kullanılmıştır.Tarihsel anlamda böylesine
çalışmalar yapılırken Türk dili üzerine de sözlükler hazırlanmıştır.Türkçe’nin gramer yapısı
tanımlanmaya çalışılmıştır.Türk kimliği üzerine yapılan çalışmalarda Batılı Türkologların da
etkisinin göz ardı edilemeyecek bir ağırlıkta olduğunu belirtilmelidir.Yabancı uzmanların
çalışmaları Osmanlı aydını için hem ilham kaynağı olmuş hem de onlara yeni fikirlerin ifadesi
için çalışma alanı sunmuştur.
Milliyetçiliğin siyasal bir tavır haline geldiği dönem İkinci Meşrutiyetin ilanı ile
başlatılabilir.Milliyetçilik her ne kadar kökenleri Tanzimat Dönemine kadar götürülse de
aslında İttihat ve Terrakki Partisi’nin iktidara gelmesi ile devlet politikası haline gelen bir
1
Uriel Heyd,Türk Milliyetçiliğinin Kökleri,Pınar Yayınları,İstabul:2001,sf:116
ideolojidir.Bunun öncesinde devletin konjektürel şartlara göre başvurduğu iç ve dış politika
araçlarında biri olarak mütalaa edilebilir.
Toprak kayıplarının giderek artması buna bağlı olarak kaybedilen topraklardaki Türk
ve Müslüman nüfusun kalan Osmanlı coğrafyasına göçü,milliyetçiliği bu dağınık kitleye yeni
bir ruh üflenip,hayat kazandırılmasında temel ideolojilerden biri haline getirmiştir.
Osmanlı Devleti’nin milliyetçi anlayışı aynı zamanda cihanşumul bir politika olarak
da değerlendirilebilir.Devletin dünyanın bütün Türklerini kendi siyasal çatısı altında toplama
mefkuresi,Osmanlı’nın bir dünya devleti olarak geleneksel reflekslerinden de bir anda
kurtulamadığının göstergesidir2. Ancak alınan mağlubiyetlerin ve toprak kayıplarının yarattığı
güvensizlik milliyetçi düşüncede gözlerin içeriye çevrilmesine neden olmuştur.
Üçüncü aşama olan milli bir iktisat politikası oluşturma çabaları İttihat ve Terraki’nin
önem verdiği konuların başında geliyordu. 1917’de Teşviki Sanayi Kanunu’nun çıkarılması
ile Osmanlı Devleti kendi bünyesi içinde modern bir üretim mekanizması oluşturmak
istemişti. Fakat Osmanlı’nın dış devletler için önemli bir piyasa olması bu yönde atılan
adımları güçleştirmekteydi. Ayrıca devletin Birinci Dünya Savaşına girmesi teşebbülerin
sonuçsuz kalmasına yol açtı. Dolayısı ile milli bir burjuva sınıfı yaratma hayali sonraki
döneme miras bırakılmıştı.
Osmanlı dönemi içinde milliyetçilik her ne kadar devletin temel ideolojisi haline
gelebil- mişse de her zaman Osmanlı’nın geleneksel yapısı ile baş etmesi gerekiyordu.
Milliyetçi düşünce toplumsal alana sirayet edemedi. Halk yine bilindik eski zihin
kodlarını,davranış kalıplarını sergiliyordu.Osmanlı halkından bir millet yaratma çabası ise
ancak Cumhuriyet dönemi ile başlayacaktı.
2
François Georgeon,Türk Milliyetçiliği Üzerine Düşünceler:Suyu Arayan Adamı Yeniden Okurken,Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
Cumhuriyet’in İlanı:Milliyetçiliğin Yeniden Doğuşu
Yeni Türkiye’nin kurucu eliti Türk Tarihinde bir kırılmanın yaşandığını ifade ediyor-
lardı. Gerçekten bu kadro tarihte bir kırılma mı gerçekleştirmişti?.Aslında hayır.Tarih her
zamanki gibi akmaya devam ediyordu.Bu durumu şöyle açıklayabiliriz:
Ayrıca 1923 yılından itibaren İttihat ve Terakki ile birlikte siyasal bir program haline
gelen batılılaşma çabasının Yeni Türkiye’de de devam ettiğini görmekteyiz.Cumhuriyet
siyasal ve toplumsal anlamda muasır bir millet yaratmaya eski kuşakların kaldığı yerden
sürdürmektedir.
3
Eric Jan Zucher,Kemalist Düşünce’nin Osmanlı Kaynakları, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:Kemalizm
Cilt:2, ,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
Kurucu kadronun nasıl bir milliyetçilik politikası izlediğini tespit etmeden önce nasıl
bir toplumu devraldığına bakmalıyız.1923 yılına girildiğinde Türk Devleti’nin elinde yalnızca
Anadolu kalmıştı.Anadolu nüfusunun ise çoğunluğunu,içinde Türklerin de bulunduğu
Müslüman bir kesim oluşturmaktaydı.Bunun yanı sıra Ermeni,Rum ve Yahudi cemaati gibi
gayri Müslim tebaaya ait bir halk kitlesi de bulunmaktaydı.Lozan’la birlikte Yeni Türkiye
Osmanlı bakiyesi bütün Müslüman tebaa’yı tek bir millet olarak tanımladı.Gayr-ı Müslim
halk ise azınlık statüsünde belirli hakların sahibi oldu.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk toplumu kendini hızlı bir değim sürecinin içinde
buldu.Temel hedefi batılılaşmak olan bir yola girilmişti.Toplum devletin vesayetinde bir
dönüşüm projesine dahil edilmişti.Kemalist kadro toplum içersindeki farklı etnisiteleri
kültürel bir eğitimden geçirip modern bir ulus devlet yaratmak istiyordu.Resmi ideolojinin,
kendi içinde Fransız tarzı böyle bir milliyetçilikle tek bir etnisiteye dayalı Alman tarzı
milliyetçilik arasında gerilim yaşaması4 bir yana kendi hedeflerine duyarsız hatta tepkili bir
insan ‘’yığını’’ ile uğraşması,onlara doğru yolu göstermesi gerekiyordu.Toplumu dönüştürme
yolunda bu kanadın güvenebileceği iki araç vardı;laiklik ve milliyetçilik
Türk dili çalışmaları da ulusal bilinç elde etme çabalarının başka bir neticesidir.Türk
dilinin içindeki bütün Arapça ve Farsça kelimelerin ayıklanması ve yerlerine Türkçe kökenli
kelimelerin yada Batılı kökene sahip kelimelerin ikame edilmesi olarak tanımlanabilecek
Güneş Dil Teorisi,modern bir ulus olma çabalarının “kazanımlarından”dır.
Demokrat Parti’nin kurulması ile birlikte toplum en azından söylemleri ile kendi
varlığına karşıt oluşturmayan bir siyasal çatı altında toplanmıştır.Ellili yıllarda görünen
milliyetçilik söylemleri de bu istikamette gözükmektedir.
Türk Milleti’nin tanımlanmasında İslam’ın önemi vurgulanmıştır.Türk tarihi
Anadolu’ya girişle başlatılmıştır.Türklerin İslam’a girmesinden sonra İslam medeniyetinin
önemli bir parçası haline geldiği,İslam’ın asırlardır bayraktarlığını yaptığı ifade
edilmiştir.Elbette ki İslam medeniyetinde yer alan Türklük’de Ort Asya’dakinden farklı
olacaktır.Ellili yılların milliyetçi söyleminde muhafazakar öğelerin ağır bastığı bir
gerçektir.Toplumla eski iktidarın yaptığı gibi zıtlaşılmak istenmemiştir.Bu devirde ideolojik
açıdan nispeten birliktelik sağlanmıştır. Siyasal iktidar ekonomik anlamda da birleşmenin
yollarını aramaktadır. Türkiye’nin dışarıya açılma girişimleri içeriye yabancı sermayenin ve
daha çok da dış yardımların girmesini sağlamış,toplumun bir kesimi bu kaynaklardan belirli
oranlarda istifade eder hale gelmiştir.
Köyden kente göç eden kesim sadece bildikleri üretim tarzından kopmadılar aynı
zamanda eskisinden farklı bir hayat tarzı içine girdiler.Milliyetçilik de her ne kadar farklı
kaynaklardan beslenirse beslesin,bu kitlelerin toplum ile bütünleşmesinde temel aktörlerden
biri haline geldi.
1960 Darbesi ile Demokrat Partinin iktidar devri kapandı.Artık siyasal arena,daha
farklı aktörlere ev sahipliği yapacaktı.Demokrat Parti’nin tabanı darbe sonrası partinin
kapatılması ile birlikte değişik partilerin çatısı altına girdi.Bu değişik partiler milliyetçi
düşünceye farklı yaklaşımlar getirdiler yada getirdiklerini iddia ettiler.
Ülkücü Milliyetçilik
1960 sonrası milliyetçi düşüncede iki kaynağın etkili olduğu söylenebilir. Bunlardan
biri Türkiye’deki sağ kanadın çeşitli katmanlarını oluşturan; İslam,diğeri de sol kanada hayat
veren Sosyalizm’dir.
Milliyetçi Hareket Partisi kurulurken nasıl bir milliyetçi söylem geliştireceğine karar
vermesi gerekiyordu.Parti’nin oluşma sürecinde Hüseyin Nihal Atsız gibi ırk temelli bir
milliyetçilik geliştiren Türkçülerin önemli bir yeri vardı.Fakat bu tarz bir milliyetçilik
partinin,geniş kitlelere hitap etmesinin önünde büyük bir engel görünümündeydi.Bu yüzden
MHP toplumun temel değeri İslam ile çatışmayacak bir söylem geliştirdi.”Tanrı dağı kadar
Türk,Hıra Dağı kadar Müslüman” mottosu, Milliyetçi Hareket Partisi’nin dini değerler ile
sürtüşme yaşamak istemediğinin en açık göstergesidir.MHP böyle bir söylemle beraber parti
içindeki Türkçü kadroyu da tasfiye etmiştir.
6
Kemal Can,Ülkücü İdeolojinin Doğuşu, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
7
a.g.e.
yere sahiptir.Her ne kadar partiden tasfiye edilse de ötekinin sınırlarına yaklaşıldığı
alanlarda,Nihal Atsız’dan mülhem fikirler kendini göstermektedir.
MHP milliyetçiliğinin temel özelliklerinden birini devlet ile kurulan yakın bağ
oluşturmak- tadır. Kurucu kadrosunun devletli olması bir yana, MHP devlet politikası ile ters
düşmemekte büyük bir hassasiyet göstermiştir. Devletin yetişemediği yerde durumdan vazife
çıkarıp vatanı dahili ve harici bedhahlara karşı savunma vazifesi,bugün de yeni nesillere
aşılanmaya çalışılan en büyük “erdemlerden” biridir.
MHP’nin İslam ile olan münasebetini de devletli olmanın bir vecibesi olarak anlamak
gerekir.1970’lerde MHP tabanın da ağırlık kazanan İslamcı söylemler seksen darbesi sonucu
idari kadroyu dine karşı tepkileri üzerine çekmeyecek bir tutum sergilemeye itmiştir.
Doksanlarda her ne kadar İslamcı Refah Partisi ile bir ittifak yapılsa da,parti içindeki İslamcı
söylemleri ağır basan grup tasfiye edilmiş,MHP dine dair meselelerde devletle zıtlaşmayacak
bir tavır takınmıştır. Aynı şekilde,MHP’nin Kürt meselesinde de resmi ideoloji ile bir
anlaşma halinde olduğunu görmekteyiz.Terörle mücadele konusunda silahlı mücadeleden
başka bir yol kabul etmeyen MHP,bu sorunu çözmekte cumhuriyet geleneğinde olduğu gibi
tepeden inmeci bir politikayı benimsemektedir.
İslamcılıktaki Milliyetçilik
İslam’ın karşısında yer alma eylemi tasnif dışı bırakılırsa,İslam’ın Türk siyasal
düşüncesi açısından iki önemli karşılığı vardır;Bunlardan birincisi İslam’ı Türk toplumunun
temel değerlerinden biri olarak gören,onunla restleşmeyi göze alamayan muhafazakar
milliyetçiliktir.Diğeri de İslam’ı modern dünyaya karşı bir alternatif üretmede temel kaynak
olarak gören İslamcı yaklaşım.
8
Tanıl Bora,Türkiye’de Milliyetçilik Söylemleri,Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994
9
8 Murat Çetinkaya,Siyasal İslam yada Kazandıkça Kaybetmenin Dayanılmaz Ağırlığı,Köprü Dergisi Güz 2000
Sayı:72
lamcı siyasal merkez iki kola ayrılacaktır.Önce Fazilet ve sonrasında Saadet Partisi ile
Geleneksel MSP ve MNP çizgisi devam edecek,başka bir yanda ise partinin yenilikçi kanadı
AKP’yi kuracaktır. Gelenekçi kanadın milliyetçi söylemleri eskisi gibi devam etmektedir.
AKP ise kendini merkez sağ olarak tanımladığı için milliyetçilik söylemi de kendini
Demokrat Parti’nin mirasçısı olarak görecek ve hem siyasal yapı ile hem de toplumsal bütün
ile uyumlu bir hale sokulmaya çalışılacaktır.
Sosyalist Milliyetçilik
Kemalist kadro ulus bilinci oluşturabilmek için büyük çabalar sarf etmiştir.Yalnız bu
kadronun Milli mücadele sırasında büyük toprak ağaları,tefeciler,sermaye sahipleri ile iş
birliği yaptığı dolayısı ile Kemalist devrimlerin üst yapısal bir halde kaldığını belirtilir.
Demokrat Parti iktidarı ile birlikte bu zümreler ülkede önemli bir burjuva sınıfnı meydana
getirmişlerdir. Dolayısı ile bu sınıf tasfiye edilmeden ülke kalkınamaz.Başka bir deyişle
Kemalist reformların başlattığı dönüşümler,iktisadi bağımsızlık ile taçlanmalıdır.Milli
Demokratik Devrim ancak ülke zenginliğinin,kalkınmayı amaç edinmiş devletli kadronun
eline verilmesi ile gerçekleşecektir.
Yön dergisinin Kemalizm’e olan yaklaşımı,yirmili yıllardaki Kadro hareketine
benzemek- tedir.Yöncüler de tıpkı Kadrocular gibi toplumsal dönüşümün gerçekleşmesini
devlet özne- sine bağlamaktadırlar.
Yön Dergisi’nin bu tutumu sosyalist milliyetçiliğin diğer cephesi yani İşçi Partisi’nin
tepkisini çekmiştir.Hemen belirtelim ki İşçi Partisi de Kurtuluş Savaşını emperyalizmle
mücadele hareketi olarak yorumlamaktadır.Onlara göre de Kemalist Devrim Türk halkında
ulus şuuru uyandırmıştır. Fakat onlar Yöncü Hareketin sosyalizme ihanet ettiğini belirtirler.
Çünkü onlar sadece kalkınmayı elzem görmektedir.Kalkınmanın kapitalist yada sosyalist bir
yolla olması onlar açısından mühim değildir.Onlar sosyalizmle birleşecek bir milliyetçilik
yanlısı değildirler.Ülke kaynaklarının bir azınlığın eline verilmesi Yöncüler için önemli
değildir.Onlar açısından gerçek milliyetçilik,içerdeki ve dışarıdaki sömürüye karşı çıkan bir
Türklüğün yapabileceği iştir.
Türkiye içindeki Kürt hareketlerine bakarsak aslında etnik temelli bir devlet kurma
arzusu- nun Cumhuriyet dönemine tekabül ettiğini görürüz.Türkçü miliyetçilik nasıl tek bir
etnik temele dayanan ulus kimliği kurmaya çalışmışsa,Kürtçü milliyetçilik de aynı şekilde
temeli Kürt etnisitesi olan başka bir kimlik öne sürmüştür.
Sonuç
Kaynakça