You are on page 1of 14

Dünden Bugüne Milliyetçi Düşünce

Türk Milliyetçiliği’nin Osmanlı Kökleri

Milliyetçilik,geleneksel Osmanlı kimliğinin çözülmesini engellemede başvurulan


yollardan biridir.Farklı dinsel ve etnik unsurlardan oluşan Osmanlı tebaasını tek bir çatı
altında toplamaya çalışan Osmanlıcılık ve bütün Müslüman unsurları halifenin siyasal
önderliğinde örgütleme arzusu taşıyan İslamcılıkla birlikte devletin uyguladığı üç tarz-ı
siyasetten biri olmuştur.

Milliyetçi Düşüncenin Doğuşu

Ziya Gökalp milliyetçiliğin üç aşaması olduğunu ifade eder1.Bu aşamalar kültür el bir
uyanışın yaşanmasından,siyasal bir hareketin oluşmasından,milli ekonomik bir programın
düzenlenip,uygulamaya geçilmesinden mürekkeptir.

Kültürel anlamda milliyetçi uyanışa sahne olan dönem olarak Tanzimat Fermanı ile
başlayan süreç gösterilebilir.İlkin Yeni Osmanlı olarak bilinen aydın zümresi Türk dili ve
Türk Tarihi üzerine çalışmalar yapmıştır.Toplumun asırlardır süren duraklama ve
gerilemesine tarihteki önemli simaları ön plana çıkararak karşı koymaya çalışmışlardır.Yeni
Osmanlı aydınlarının elinde bu tarihsel kişiliklere mitsel bir anlam yüklenmiş,onların
başarıları topluma dinamizim kazandırmakta kullanılmıştır.Tarihsel anlamda böylesine
çalışmalar yapılırken Türk dili üzerine de sözlükler hazırlanmıştır.Türkçe’nin gramer yapısı
tanımlanmaya çalışılmıştır.Türk kimliği üzerine yapılan çalışmalarda Batılı Türkologların da
etkisinin göz ardı edilemeyecek bir ağırlıkta olduğunu belirtilmelidir.Yabancı uzmanların
çalışmaları Osmanlı aydını için hem ilham kaynağı olmuş hem de onlara yeni fikirlerin ifadesi
için çalışma alanı sunmuştur.

Milliyetçiliğin siyasal bir tavır haline geldiği dönem İkinci Meşrutiyetin ilanı ile
başlatılabilir.Milliyetçilik her ne kadar kökenleri Tanzimat Dönemine kadar götürülse de
aslında İttihat ve Terrakki Partisi’nin iktidara gelmesi ile devlet politikası haline gelen bir

1
Uriel Heyd,Türk Milliyetçiliğinin Kökleri,Pınar Yayınları,İstabul:2001,sf:116
ideolojidir.Bunun öncesinde devletin konjektürel şartlara göre başvurduğu iç ve dış politika
araçlarında biri olarak mütalaa edilebilir.

Toprak kayıplarının giderek artması buna bağlı olarak kaybedilen topraklardaki Türk
ve Müslüman nüfusun kalan Osmanlı coğrafyasına göçü,milliyetçiliği bu dağınık kitleye yeni
bir ruh üflenip,hayat kazandırılmasında temel ideolojilerden biri haline getirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin milliyetçi anlayışı aynı zamanda cihanşumul bir politika olarak
da değerlendirilebilir.Devletin dünyanın bütün Türklerini kendi siyasal çatısı altında toplama
mefkuresi,Osmanlı’nın bir dünya devleti olarak geleneksel reflekslerinden de bir anda
kurtulamadığının göstergesidir2. Ancak alınan mağlubiyetlerin ve toprak kayıplarının yarattığı
güvensizlik milliyetçi düşüncede gözlerin içeriye çevrilmesine neden olmuştur.

Osmanlı Dönemi milliyetçiliğin siyasal mahiyetini tespit etmede,Osmanlı’nın


Almanya gibi milliyetçi düşüncenin din muamelesi gördüğü bir devletle Birinci Dünya
Savaşına girmesi önemli bir yer işgal etmektedir.Osmanlı yönetici kadrosunun Almanya’ya
beslediği hayran- lık,milliyetçiliğin insanların iç dünyasında neler cereyan ettirdiğine dair çok
önemli ip uçları vermektedir.

Üçüncü aşama olan milli bir iktisat politikası oluşturma çabaları İttihat ve Terraki’nin
önem verdiği konuların başında geliyordu. 1917’de Teşviki Sanayi Kanunu’nun çıkarılması
ile Osmanlı Devleti kendi bünyesi içinde modern bir üretim mekanizması oluşturmak
istemişti. Fakat Osmanlı’nın dış devletler için önemli bir piyasa olması bu yönde atılan
adımları güçleştirmekteydi. Ayrıca devletin Birinci Dünya Savaşına girmesi teşebbülerin
sonuçsuz kalmasına yol açtı. Dolayısı ile milli bir burjuva sınıfı yaratma hayali sonraki
döneme miras bırakılmıştı.

Osmanlı dönemi içinde milliyetçilik her ne kadar devletin temel ideolojisi haline
gelebil- mişse de her zaman Osmanlı’nın geleneksel yapısı ile baş etmesi gerekiyordu.
Milliyetçi düşünce toplumsal alana sirayet edemedi. Halk yine bilindik eski zihin
kodlarını,davranış kalıplarını sergiliyordu.Osmanlı halkından bir millet yaratma çabası ise
ancak Cumhuriyet dönemi ile başlayacaktı.
2
François Georgeon,Türk Milliyetçiliği Üzerine Düşünceler:Suyu Arayan Adamı Yeniden Okurken,Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
Cumhuriyet’in İlanı:Milliyetçiliğin Yeniden Doğuşu

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşından mağlubiyetle ayrılmasından


sonra,İtilaf Devletleri ülkeyi işgale başlamışlardı.Böyle bir ortamda milliyetçilik tartışmaları
yerini memleketi işgalden kurtarma yollarının aranmasına bırakmıştı. Osmanlı ülkesinde
farklı düşüncelere mensup insanlar düşmanın yurttan atılması gerektiği fikrine hep birlikte
iştirak ettiler. Bu yıllarda merkezi Ankara olan,temel amacının memleketi ve halifeyi
düşmandan kurtarmak olduğunu ifade eden yeni bir siyasi güç ortaya çıktı,Türkiye Büyük
Millet Meclisi. Milli Mücadele’nin komutanları ve Meclisin lider kadrosu,düşmanın yurttan
atılmasından sonra,ittifak yaptığı güçleri tasfiye edip Cumhuriyeti ilan etti.

Yeni Türkiye’nin kurucu eliti Türk Tarihinde bir kırılmanın yaşandığını ifade ediyor-
lardı. Gerçekten bu kadro tarihte bir kırılma mı gerçekleştirmişti?.Aslında hayır.Tarih her
zamanki gibi akmaya devam ediyordu.Bu durumu şöyle açıklayabiliriz:

Bir defa yönetici kadro Osmanlı eğitim sisteminden çıkmaydı.Toplumu tepeden


inme bir şekilde dönüştürme anlayışı,halkı eğitilmesi gereken,ne yapacağını bilmeyen bir kitle
olarak telakki etmeleri,siyasal ve toplumsal yaşamı pozitif bir şekilde yeniden düzenleme
arzuları Osmanlı siyasal mirasının birer parçasıydı3.

Ayrıca 1923 yılından itibaren İttihat ve Terakki ile birlikte siyasal bir program haline
gelen batılılaşma çabasının Yeni Türkiye’de de devam ettiğini görmekteyiz.Cumhuriyet
siyasal ve toplumsal anlamda muasır bir millet yaratmaya eski kuşakların kaldığı yerden
sürdürmektedir.

Yeni Türkiye’nin yapmaya çalıştıkları Atatürk ilkeleri bağlamında açıklanabilir.İşte


bu ilkelerden biri olan milliyetçilik,toplumsal dönüşüm projesinin en önemli ayaklarından
birini oluşturmaktadır.

3
Eric Jan Zucher,Kemalist Düşünce’nin Osmanlı Kaynakları, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:Kemalizm
Cilt:2, ,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
Kurucu kadronun nasıl bir milliyetçilik politikası izlediğini tespit etmeden önce nasıl
bir toplumu devraldığına bakmalıyız.1923 yılına girildiğinde Türk Devleti’nin elinde yalnızca
Anadolu kalmıştı.Anadolu nüfusunun ise çoğunluğunu,içinde Türklerin de bulunduğu
Müslüman bir kesim oluşturmaktaydı.Bunun yanı sıra Ermeni,Rum ve Yahudi cemaati gibi
gayri Müslim tebaaya ait bir halk kitlesi de bulunmaktaydı.Lozan’la birlikte Yeni Türkiye
Osmanlı bakiyesi bütün Müslüman tebaa’yı tek bir millet olarak tanımladı.Gayr-ı Müslim
halk ise azınlık statüsünde belirli hakların sahibi oldu.

Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk toplumu kendini hızlı bir değim sürecinin içinde
buldu.Temel hedefi batılılaşmak olan bir yola girilmişti.Toplum devletin vesayetinde bir
dönüşüm projesine dahil edilmişti.Kemalist kadro toplum içersindeki farklı etnisiteleri
kültürel bir eğitimden geçirip modern bir ulus devlet yaratmak istiyordu.Resmi ideolojinin,
kendi içinde Fransız tarzı böyle bir milliyetçilikle tek bir etnisiteye dayalı Alman tarzı
milliyetçilik arasında gerilim yaşaması4 bir yana kendi hedeflerine duyarsız hatta tepkili bir
insan ‘’yığını’’ ile uğraşması,onlara doğru yolu göstermesi gerekiyordu.Toplumu dönüştürme
yolunda bu kanadın güvenebileceği iki araç vardı;laiklik ve milliyetçilik

Osmanlı toplumu meşruiyetini din üzerinde bulan bir toplumdu.Bireyler gündelik


hayatlarını İslam esaslarına göre belirliyorlardı..Buna bağlı olarak siyasal düzen İslami
hassasiyetleri dikkate almak,rotasını bu hassasiyetlere göre çizmek mecburiyetinde idi.Her ne
kadar Tanzimat’la ve sonrasında Meşrutiyetin ilanı ile din dışı bir siyasal sistemin emareleri
görülüyorsa da,toplumsal anlamda böyle bir oluşumun izlerine rastlanmıyordu.Cumhuriyetin
ilanı ile birlikte önce padişahlık sonra da halifelik kaldırıldı.Böylece İslam’ın siyasal anlamda
hakimiyeti bitti.Toplumsal hayattaki İslami kodlar da tekke ve zaviyelerin kapatılması,şapka
kanunu’nun çıkarılması gibi sembolik kanunlarla5 kazınmaya çalışıldı.Latin Harflerinin
kabulü ile birlikte toplum İslam medeniyetinden tam anlamıyla çıkarılıyordu. Milliyetçilik
ilkesine de bu bağlamda yaklaşmak gerekir.Toplumsal hayattan kazınmaya çalışılan kutsalın
yerini alma çabasıdır aslında milliyetçilik.Halk dinsel bir kutsalın etrafında değil,kaynağının
kendi kültürünün, tarihinin, benliğinin aldığı laik bir kutsal etrafında toplanmaya çalışılmış-
tır.Devlet bu anlamda ötekine yani geleneğe karşı bu alanın savunuculuğunu ve gelecek nesle
yeni değerleri aktarıcılığını yapmaktadır.Türk tarihi ve Türk dili üzerine yapılan çalışmalar
yeni kutsalın nasıl oluşturulduğuna dair önemli ip uçları vermektedir.
4
Tanıl Bora,Türkiye’de Milliyetçilik Söylemleri,Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994,syf:9-24
5
Mümtaz Turhan,Analysis ofthe Cultural Change,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Sosyoloji
Dergisi,Sayı:6,1950,syf:57-68
Türk Tarihi İslam öncesi dönemi içerecek şekilde yeniden kurgulanmıştır. Anadolu
ve Mezo potamya uygarlıklarının aslında birer Türk uygarlığı olduğu ispat edilmeye
çalışılmış tır. Böylece müdahil olunmaya çalışılan batı medeniyeti ile de tarihsel bir bağ
kurulacaktır.Resmi tarih anlayışının kurumsal sözcülüğünü ise Türk Tarih Kurumu
üstlenecektir.

Türk dili çalışmaları da ulusal bilinç elde etme çabalarının başka bir neticesidir.Türk
dilinin içindeki bütün Arapça ve Farsça kelimelerin ayıklanması ve yerlerine Türkçe kökenli
kelimelerin yada Batılı kökene sahip kelimelerin ikame edilmesi olarak tanımlanabilecek
Güneş Dil Teorisi,modern bir ulus olma çabalarının “kazanımlarından”dır.

Batılılaşma projesinin en önemli unsurlarından biri iktisadi anlamda gelişebilmektir.


Dolayısı ile devlet Osmanlının yapmaya çalıştığı gibi milli bir burjavazi çıkarabilme çabasına
yönelmiştir.Bu bağlamda devlet,o dönemin iktisadını elinde tutan gayr-ı Müslim halka ağır
vergiler getirmiş,ülkeden ayrılan azınlıkların mallarını iktidar çevresine yakın kişilere
devretmiştir.Altı oktan biri olan devletçilik ilkesini sadece savaştan çıkmış bir ulusun iktisadi
ihtiyaçlarının karşılanması olarak değil aynı zamanda resmi ideolojinin iktisadi ayağını
oluşturma çabası olarak anlamamız konunun anlaşılması açısından elzem gözükmektedir.

Devletin vesayetçi politikalarına toplumsal tabandan çok ciddi tepkiler yüksel-


miştir.Çok partili hayata geçiş denemelerinde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve
Serbest Cumhuriyet Fırkası kısa sürede bu tepki ile Cumhuriyet Halk Partisini yerinden
edecek bir teveccühle karşılaşmışlar ve devletin yok etmeye çalıştığı irticayı diriltmek suçu
yüzünden kapatılmıştır.1946 yılında Demokrat Parti’nin kurulması mevcut tepkinin bu parti
üzerine kanalize olmasına yol açmış ve Demokrat Parti’yi tek başına iktidara
taşımıştır.Bundan böyle resmi ideoloji hakimiyetini paylaşmak zorunda kalacaktır.Türk siyasi
tarihinde böylece günümüze kadar sürecek bir gerilim sahne alacaktır.

Demokrat Parti’nin kurulması ile birlikte toplum en azından söylemleri ile kendi
varlığına karşıt oluşturmayan bir siyasal çatı altında toplanmıştır.Ellili yıllarda görünen
milliyetçilik söylemleri de bu istikamette gözükmektedir.
Türk Milleti’nin tanımlanmasında İslam’ın önemi vurgulanmıştır.Türk tarihi
Anadolu’ya girişle başlatılmıştır.Türklerin İslam’a girmesinden sonra İslam medeniyetinin
önemli bir parçası haline geldiği,İslam’ın asırlardır bayraktarlığını yaptığı ifade
edilmiştir.Elbette ki İslam medeniyetinde yer alan Türklük’de Ort Asya’dakinden farklı
olacaktır.Ellili yılların milliyetçi söyleminde muhafazakar öğelerin ağır bastığı bir
gerçektir.Toplumla eski iktidarın yaptığı gibi zıtlaşılmak istenmemiştir.Bu devirde ideolojik
açıdan nispeten birliktelik sağlanmıştır. Siyasal iktidar ekonomik anlamda da birleşmenin
yollarını aramaktadır. Türkiye’nin dışarıya açılma girişimleri içeriye yabancı sermayenin ve
daha çok da dış yardımların girmesini sağlamış,toplumun bir kesimi bu kaynaklardan belirli
oranlarda istifade eder hale gelmiştir.

Ülke içersine sermayenin girişi özellikle tarım alanında değişmeler yaşanmasına


neden olmuştur.İnsan emeğinin hakim olduğu tarım sektöründe hafif sanayi hamlesine
girilmiştir.Böylece tarım-da gizli biri işsizlik meydana gelmiştir.Toprak ile bağları kopan
önemli miktarda bir nüfus da köyden sanayide çalışmak daha doğrusu şehir ekmeği yemek
arzusu ile göç etmiştir.Böylece Türkiye’nin toplumsal yapısında çok ciddi değişiklerin
yaşanacağı bir sürece girilmiştir.

Köyden kente göç eden kesim sadece bildikleri üretim tarzından kopmadılar aynı
zamanda eskisinden farklı bir hayat tarzı içine girdiler.Milliyetçilik de her ne kadar farklı
kaynaklardan beslenirse beslesin,bu kitlelerin toplum ile bütünleşmesinde temel aktörlerden
biri haline geldi.

1960 Darbesi ile Demokrat Partinin iktidar devri kapandı.Artık siyasal arena,daha
farklı aktörlere ev sahipliği yapacaktı.Demokrat Parti’nin tabanı darbe sonrası partinin
kapatılması ile birlikte değişik partilerin çatısı altına girdi.Bu değişik partiler milliyetçi
düşünceye farklı yaklaşımlar getirdiler yada getirdiklerini iddia ettiler.

1960 sonrası Milliyetçi Düşünce

Ülkücü Milliyetçilik
1960 sonrası milliyetçi düşüncede iki kaynağın etkili olduğu söylenebilir. Bunlardan
biri Türkiye’deki sağ kanadın çeşitli katmanlarını oluşturan; İslam,diğeri de sol kanada hayat
veren Sosyalizm’dir.

Türkiye’deki en önemi milliyetçi oluşumlardan biri “ülkücü milliyetçilik”dir.


Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Alparslan Türkeş başkanlığında Milliyetçi Hareket
Partisine dönüş- mesi ile siyasal arenaya adım atan ülkücülük,çok tartışılacak,çok eleştirilecek
bir kitle hareketidir.

MHP’nin geleneksel tabanın,sistem ile bütünleşememiş zümrelerden oluştuğu


görülmek- tedir.Kırsal kesim,taşralı nüfus,köyden kente göç eden gecekondu insanı MHP’nin
geleneksel seçmen kitlesini oluşturacaktır6.

Milliyetçi Hareket Partisi kurulurken nasıl bir milliyetçi söylem geliştireceğine karar
vermesi gerekiyordu.Parti’nin oluşma sürecinde Hüseyin Nihal Atsız gibi ırk temelli bir
milliyetçilik geliştiren Türkçülerin önemli bir yeri vardı.Fakat bu tarz bir milliyetçilik
partinin,geniş kitlelere hitap etmesinin önünde büyük bir engel görünümündeydi.Bu yüzden
MHP toplumun temel değeri İslam ile çatışmayacak bir söylem geliştirdi.”Tanrı dağı kadar
Türk,Hıra Dağı kadar Müslüman” mottosu, Milliyetçi Hareket Partisi’nin dini değerler ile
sürtüşme yaşamak istemediğinin en açık göstergesidir.MHP böyle bir söylemle beraber parti
içindeki Türkçü kadroyu da tasfiye etmiştir.

Altmışlı ve yetmişli yıllarda MHP,kendine bir öteki üretmede Komünist ideoljiye ve


Kürtçülüğe yönelmiştir.Alparslan Türkeş bir beyanatında,ülkücü hareketin sağ ve sol cepheler
ile hesaplaşacağını fakat komünizmin daha büyük bir tehlike olduğu için sağ cephe ile
hesaplaşmayı ertelediklerini ifade etmiştir7.
MHP’nin önderliğinde komünizme karşı savaş dernekleri kurulmuş,komünist fikirler
vatanın selameti açısından,genç dimağlardan uzak tutulmaya çalışılmıştır.

MHP’nin hassas noktalarından biride Kürt meselesine dairdir.Kürt’lerin ülke


vatandaşı olduğunu kabul etmekle birlikte,bir kesim ülkücüler Kürt’ün dağ Türkü demek
olduğunu savunmuştur.Resmi tarih tezleri Kürt meselesinde ülkücü hareket içinde önemli bir

6
Kemal Can,Ülkücü İdeolojinin Doğuşu, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim Yayınları,İstanbul:2002
7
a.g.e.
yere sahiptir.Her ne kadar partiden tasfiye edilse de ötekinin sınırlarına yaklaşıldığı
alanlarda,Nihal Atsız’dan mülhem fikirler kendini göstermektedir.

MHP milliyetçiliğinin temel özelliklerinden birini devlet ile kurulan yakın bağ
oluşturmak- tadır. Kurucu kadrosunun devletli olması bir yana, MHP devlet politikası ile ters
düşmemekte büyük bir hassasiyet göstermiştir. Devletin yetişemediği yerde durumdan vazife
çıkarıp vatanı dahili ve harici bedhahlara karşı savunma vazifesi,bugün de yeni nesillere
aşılanmaya çalışılan en büyük “erdemlerden” biridir.

MHP’nin İslam ile olan münasebetini de devletli olmanın bir vecibesi olarak anlamak
gerekir.1970’lerde MHP tabanın da ağırlık kazanan İslamcı söylemler seksen darbesi sonucu
idari kadroyu dine karşı tepkileri üzerine çekmeyecek bir tutum sergilemeye itmiştir.
Doksanlarda her ne kadar İslamcı Refah Partisi ile bir ittifak yapılsa da,parti içindeki İslamcı
söylemleri ağır basan grup tasfiye edilmiş,MHP dine dair meselelerde devletle zıtlaşmayacak
bir tavır takınmıştır. Aynı şekilde,MHP’nin Kürt meselesinde de resmi ideoloji ile bir
anlaşma halinde olduğunu görmekteyiz.Terörle mücadele konusunda silahlı mücadeleden
başka bir yol kabul etmeyen MHP,bu sorunu çözmekte cumhuriyet geleneğinde olduğu gibi
tepeden inmeci bir politikayı benimsemektedir.

Günümüz MHP’sinin seçmen tabanına baktığımızda önemli bir değişikliğin


olduğunu görmekteyiz.MHP’nin sistem ile bütünleşememiş toplumun alt kesimlerinden
oluşan tabanı bugün şehirlidir.Seçmenlerinin içinde ekonomik yönden toplumun alt
kesiminde bulunan bir kitle bulunsa da,MHP seçmeni modern kodlar ile hayatı algılayan bir
görünüm sergilemek- tedir.Son seçimlerde CHP’nin oylarının bir kısmını MHP’nin alması,
hem bu seçmen profilinin değişmesinin hem de MHP’nin devletçi çizgisinin bir neticesidir.

MHP her şeye rağmen konjektür partisi olmaya devam etmektedir.Milliyetçi


söylemlerin tavan yaptığı zamanlarda MHP büyük bir itibar kazanmakta ve toplumsal
tepkinin merkezlerinden biri haline gelmektedir.

İslamcılıktaki Milliyetçilik

İslam olgusu Türkiye’deki milliyetçi düşüncenin oluşumunda önemli bir yere


sahiptir.Hem Kemalizm gibi kendine karşıt bir milliyetçilik yaratması açısından,hem de
kendisi ile uzlaşma ihtiyacı duyan bir milliyetçilik oluşturması açısından İslam kayıtsız
kalınamayacak bir kavramdır.

İslam’ın karşısında yer alma eylemi tasnif dışı bırakılırsa,İslam’ın Türk siyasal
düşüncesi açısından iki önemli karşılığı vardır;Bunlardan birincisi İslam’ı Türk toplumunun
temel değerlerinden biri olarak gören,onunla restleşmeyi göze alamayan muhafazakar
milliyetçiliktir.Diğeri de İslam’ı modern dünyaya karşı bir alternatif üretmede temel kaynak
olarak gören İslamcı yaklaşım.

İslamcılığın temel argümanlarından biri bütün Müslümanların eşit kabul


edilmesi,aralarında üstünlük mukayesesi aranmaması olarak ifade edilse de İslamcı gelenek
içersinde milliyet- çiliğin etkili bir faktör olduğu söylenebilir. Özellikle emperyalist batıya
karşı Müslüman birliği oluşturma mücadelesinde Türkiye’nin dünya lideri olarak hayal
edilmesi İslam- cılıktaki milliyetçiliğin anlaşılmasında bize önemli ip uçları
vermektedir8.Aslında böyle bir anlayış kendi içinde paradoksal bir özellik arz
etmektedir.Bütün İslam toplumlarını eşitle- dikten sonra eşitler arasında birincilik aramak
çelişkili bir eylemdir9.

İslamcılık’daki milliyetçi özelliklerden biri geliştirilmeye çalışılan Türk-İslam


sentezi kavramında yatmaktadır.Türkler asırlarca kendilerini İslam medeniyetinin bir parçası
olarak müşahede etmişlerdir.Cumhuriyetle beraber geliştirilmeye çalışılan Türk-İslam sentezi
anlayışı aynı zamanda ,farkında olmadan,İslam medeniyeti içinde Türklüğe özel bir yer açma
arayışıdır.

İslamcılık içersindeki milliyetçiliğin başka bir özelliği de Sovyet Rusya’nın çökmesi


ile beraber açığa çıkmıştır.Sovyet Rusya’nın dağılması ile birlikte buradaki Türki cumhuriyet-
lerin durumu bazı dini cemaatleri buralarda okul açmaya yöneltmiştir.Bu bağlamda toplumlar
arası yakınlaşmada din olgusunun yanına millet unsurunun da eklendiği söylenebilir.
İslamcı düşünce doksanlarla beraber siyasal anlamda önemli başarılar kazanmıştır.Bu
başarılar eski iktidar sahiplerinin rahatsızlığına sebep olacak ve yirmi sekiz Şubat müdahalesi
ile de devlet içersindeki bu oluşum tasfiye edilme sürecine girecektir.Bu andan sonra ise İs-

8
Tanıl Bora,Türkiye’de Milliyetçilik Söylemleri,Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994
9
8 Murat Çetinkaya,Siyasal İslam yada Kazandıkça Kaybetmenin Dayanılmaz Ağırlığı,Köprü Dergisi Güz 2000
Sayı:72
lamcı siyasal merkez iki kola ayrılacaktır.Önce Fazilet ve sonrasında Saadet Partisi ile
Geleneksel MSP ve MNP çizgisi devam edecek,başka bir yanda ise partinin yenilikçi kanadı
AKP’yi kuracaktır. Gelenekçi kanadın milliyetçi söylemleri eskisi gibi devam etmektedir.
AKP ise kendini merkez sağ olarak tanımladığı için milliyetçilik söylemi de kendini
Demokrat Parti’nin mirasçısı olarak görecek ve hem siyasal yapı ile hem de toplumsal bütün
ile uyumlu bir hale sokulmaya çalışılacaktır.

Sosyalist Milliyetçilik

1960 sonrasında milliyetçi düşünce üzerinde etkili olan ideolojilerden biri de


sosyalizmdir. Türkiye’de sosyalist milliyetçiliği temsil eden iki kanattan
bahsedilebilir.Bunlardan biri Yön
Dergisi,diğeri de Türkiye İşçi Partisi’dir.

Doğan Avcıoğlu,Mümtaz Sosyal,İlhan Selçuk gibi kalemlerin düşüncelerine ev


sahipliği yapan bu dergi milliyetçiliği,sosyalizm ve kalkınma bağlamında ele alır.Derginin
yazı işleri müdürü de olan Doğan Avcıoğlu üç çeşit sosyalizm olduğunu ifade eder10.Bu
sosyalist kalkın- ma şekillerinden birincisi;Avrupa tarihinin şekillendirdiği batılı
sosyalizm,ikincisi Rusya’daki devrim neticesi ile gerçekleşen doğulu sosyalizm ve en kısa
sürede kalkınmayı hedefleyen az gelişmişlik sosyalizmidir.Doğan Avcıoğlu bu bağlamda
milliyetçiliğin batı tarzı sosyalizm ve doğu tarzı sosyalizm açısından farklı özelliklerinin
olduğunu belirtir.Ona göre milliyetçilik batı içinde ,burjuvanın sosyalist devrimi engellemek
için oluşturduğu ve topluma dayattığı bir simülasyondur.Halbuki batı dışı halklar içinse,kendi
içlerinde birlik ve beraberliği tesis edip emperyalizme baş kaldırmalarını sağlayacak en
önemli amildir.

Yön çevresi Milli Mücadeleyi ve sonrasında gerçekleşen reformları batılı sömürüye


başkal- dırı olarak nitelendirir.Onlara göre Kemalist Devrim,Türk toplumunu ümmetten,ulusa
taşımak amacı ile gerçekleştirilmiştir.Bu devrim sadece ülkeyi düşmandan temizlemeyi
değil,topluma yeni bir yön vermeyi amaçlamaktadır.

Yön yazarlarından Niyazi Berkes,Türkiye’deki milliyetçilik oluşumlarını üç grupta


toplar. Bunlardan birincisi,var olmayan bir millet kurma hayalini taşıyan milliyetçilik,ikincisi
10
Mehmet Arı,Türkiye’de Sol Milliyetçilik(1), Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994,syf:25-35
mevcut olan milleti korumayı amaçlayan milliyetçilik ve üçüncüsü ırk ve din gibi olgularla
toplumsal bağlanmayı gerçekleştirmek isteyen mukaddesatçı milliyetçilik.Bu anlayışlardan
birincisi Gökalp tarzı milliyetçiliktir ve realiteden çok duygusallık hakimdir.Üçüncüsü ise
milliyetçi düşüncenin dışında çözüm aramaktadır.Türkiye’nin Cumhuriyetin ilanı ile
uygulamaya çalıştığı ise ikincisi,yani Atatürk milliyetçiliğidir.

Kemalist kadro ulus bilinci oluşturabilmek için büyük çabalar sarf etmiştir.Yalnız bu
kadronun Milli mücadele sırasında büyük toprak ağaları,tefeciler,sermaye sahipleri ile iş
birliği yaptığı dolayısı ile Kemalist devrimlerin üst yapısal bir halde kaldığını belirtilir.
Demokrat Parti iktidarı ile birlikte bu zümreler ülkede önemli bir burjuva sınıfnı meydana
getirmişlerdir. Dolayısı ile bu sınıf tasfiye edilmeden ülke kalkınamaz.Başka bir deyişle
Kemalist reformların başlattığı dönüşümler,iktisadi bağımsızlık ile taçlanmalıdır.Milli
Demokratik Devrim ancak ülke zenginliğinin,kalkınmayı amaç edinmiş devletli kadronun
eline verilmesi ile gerçekleşecektir.
Yön dergisinin Kemalizm’e olan yaklaşımı,yirmili yıllardaki Kadro hareketine
benzemek- tedir.Yöncüler de tıpkı Kadrocular gibi toplumsal dönüşümün gerçekleşmesini
devlet özne- sine bağlamaktadırlar.

Yön Dergisi’nin bu tutumu sosyalist milliyetçiliğin diğer cephesi yani İşçi Partisi’nin
tepkisini çekmiştir.Hemen belirtelim ki İşçi Partisi de Kurtuluş Savaşını emperyalizmle
mücadele hareketi olarak yorumlamaktadır.Onlara göre de Kemalist Devrim Türk halkında
ulus şuuru uyandırmıştır. Fakat onlar Yöncü Hareketin sosyalizme ihanet ettiğini belirtirler.
Çünkü onlar sadece kalkınmayı elzem görmektedir.Kalkınmanın kapitalist yada sosyalist bir
yolla olması onlar açısından mühim değildir.Onlar sosyalizmle birleşecek bir milliyetçilik
yanlısı değildirler.Ülke kaynaklarının bir azınlığın eline verilmesi Yöncüler için önemli
değildir.Onlar açısından gerçek milliyetçilik,içerdeki ve dışarıdaki sömürüye karşı çıkan bir
Türklüğün yapabileceği iştir.

Türkiye’deki sosyalist milliyetçiliğin bugününe baktığımızda ikili bir yapı ile


karşılaşmak- tayız.Yön hareketi çerçevesinde toplananlar bugün devletin elit kadrosunu
oluşturmaktadırlar. Sosyalizmin dünyanın gündeminden düşüşü ile birlikte sosyalist
milliyetçilik yerini,içinde sosyalist refleksler de taşıyan ama kaynağını iktidar kalabilme
arzusundan alan bir anlayışa bırakmıştır.. Kemalizm’in kendisi başka bir ideoloji ile takviye
edilmeksizin bu zümrenin söylem aracı haline gelmiştir.Yakın dönemde yaşadığımız
Cumhuriyeti koruma ve gericiler- den kurtarma mitingleri ,böyle bir ulusalcı zihniyetin
ürünüdür. Diğer bir şube olan İşçi Parti’si ise bugün daha marjinal konumdadır.Anti-
emperyalizm’in Türkiye’deki “tek savunucusu” olan bu parti,bugün daha çok başkanı Doğu
Perinçek’in dile getirdiği komplo teorileri ile adından söz etmektedir.

Kemalizm’e bir anti tez:Kürt Milliyetçiliği

Türk toplumunun cumhuriyetin ilanı ile birlikte yüzleşmesi gereken temel


meselelerinden biri;ülkedeki Türkler haricindeki Müslüman halkın geleceğine dairdi.Kemalist
kadro bu halkların varlığını kabul etmekle birlikte onların da kendilerine etnik temelli bir
kimlik biçmelerine müsaade edemezdi.Bu kesimler oluşturulmaya çalışılan Türk kimliği
altında asimile edilmeliydiler.

Kemalizm’in bu tutumu ülke içindeki diğer etnik gruplarda rahatsızlık


yarattı.Osmanlı’nın geleneksel toplum yapısı içinde milletin asli unsuru muamelesi gören
Müslüman halk bundan sonra ikincil bir konuma indiriliyordu.Yönetim kadrosunun bu
yaklaşımı en çok,Türklerden sonra en fazla nüfusa sahip olan Kürtler üzerinde şok oluşturdu.

Osmanlı’nın dağılmasından sonra bu topraklarda farklı devletler sahne


almıştı.Kürt’ler de kurulan yeni devletlerde varlığını idame ettireceklerdi.Dolayısı ile Kürt
hareketi farklı coğrafi bölgelerde gelişim göstermek zorundaydı.

Türkiye içindeki Kürt hareketlerine bakarsak aslında etnik temelli bir devlet kurma
arzusu- nun Cumhuriyet dönemine tekabül ettiğini görürüz.Türkçü miliyetçilik nasıl tek bir
etnik temele dayanan ulus kimliği kurmaya çalışmışsa,Kürtçü milliyetçilik de aynı şekilde
temeli Kürt etnisitesi olan başka bir kimlik öne sürmüştür.

Cumhuriyet tarihinde Kürt hareketlerini iki sınıfta toplayabiliriz.Birinci hareket,


cumhuriyetin ilanı ile başlayan süreçte ortaya çıkan memnuniyetsizliğe bir tepki olarak
tanımlanabilir.Bunun en somut örneği Şeyh Sait İsyanı’dır.
İkinci hareketlenme de ellilerde yaşanan bir sükunet evresinden sonra,altmış darbesi
ile başlar.Kürtçü düşüncenin sosyalist düşünce ile teması ve Iraktaki Barzani hareketi Kürt
milliyetçiliğini besleyen iki önemli olgudur.
Yetmişlerle birlikte Barzani hareketinin bitmesinden sonra Kürt milliyetçilik içinden
PKK adlı bir örgüt sivrilecektir.PKK temel amacının bütün Kürtleri bir araya getirecek
sosyalist bir Kürdistan yaratmak olduğunu söyler.Hareket gerekirse silaha sarılmaktan
çekinmeyeceğini ifade etmiştir.Böylece PKK ve Türkiye arasında uzun yıllar sürecek silahlı
bir mücadele de başlamıştır.

Kürtçü hareket,Kemalist Türk milliyetçiliğinin bir anti-tezidir.Nasıl Kemalist kadro


Türklük temelli,modern bir ulus devlet kurmak istemişse aynı şekilde imparatorluk bakiyesi
olan Kürlerde başka bir modern ulus devlet kurmak istemiştir.Türkiye’nin en önemli
meselelerin den bir olan Kürtlük aslında bir kimliğe ait olma meselesidir.Mevcut kimliğin
yetersizliği boşlukta duran kitleleri teröre sürüklemektedir.İktisadi anlamda yaşanan
sıkıntılarda buna eklenince terör Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri haline gelmiştir.

Sonuç

Türk milliyetçiliği Osmanlı’nın uyguladığı siyasetlerden biri olmakla toplumumuza


girmiştir.Osmanlıdan sonra kurulan cumhuriyetle birlikte ise toplumun şekilleneceği temel
kıstas olma özelliğini kazanmıştır.Osmanlı geleneğinin bir şekilde devam etmesi,Türk
toplumunu batılılaştırmaya yönelik reformlar, değişime sancıları ve dışarıdaki hadiselerin
ülke içindeki cereyanı farklı milliyetçilik söylemlerini doğurmuştur.Ama bütün milliyetçilik
türlerine bakıldığında iki ortak özellik dikkatimizi çekecektir;öteki yaratma ve ötekine tavır
alma çabası ve siyasal gücü ele geçirme arzusu

Bütün milliyetçilikler kendi alanlarını koruyabilmek için öteki kavramı üzerinden


hareket etmektedir.Bu öteki Kemalizm’de irtica,ülkücülük de Kürtlük ve
komünizm,sosyalizmde emperyalizm,Kürtçülük de Türklük olmuştur.Fakat ötekine dair
korkular her zaman muhafaza edilmiş ve yapılacak uygulamalar bunun üzerinden meşru
gösterilmiştir.Milliyetçiliklerin diğer ortak özelliği de devleti,ideallerin gerçekleşmesi için
mutlak ele geçirilmesi gereken bir araç olarak mütalaa etmeleridir.Devlet yani siyasal erk
tespit edilen hedefe varmakta yokluğu düşünülemeyecek bir yer işgal etmektedir.

Milliyetçi düşüncenin doğuşu ve gelişmesi Türk toplumunun modernleşme macerası


ile paralel şekilde gitmiştir.Dolayısı ile Türk milliyetçiliğini anlamaya çalışmak,Türkiye’nin
yaşadığı sosyal dönüşümleri,bu dönüşümlerin oluşturduğu problemleri anlamada ve çözmede
bizim en büyük yardımcılarımızdan biri olacaktır.

Kaynakça

Uriel Heyd,Türk Milliyetçiliğinin Kökleri,Pınar Yayınları,İstanbul:2001

François Georgeon,Türk Milliyetçiliği Üzerine Düşünceler:Suyu Arayan Adamı


Yeniden Okurken,Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim Yayınları,İstanbul:2002

Eric Jan Zucher,Kemalist Düşünce’nin Osmanlı Kaynakları, Modern Türkiye’de


Siyasi Düşünce:Kemalizm Cilt:2, ,İletişim Yayınları,İstanbul:2002

Tanıl Bora,Türkiye’de Milliyetçilik Söylemleri,Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994

Kemal Can,Ülkücü İdeolojinin Doğuşu, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 4,İletişim


Yayınları,İstanbul:2002

Mehmet Arı,Türkiye’de Sol Milliyetçilik(1), Birikim Dergisi Sayı:67,Kasım 1994

Murat Çetinkaya,Siyasal İslam yada Kazandıkça Kaybetmenin Dayanılmaz


Ağırlığı,Köprü Dergisi Güz 2000 Sayı:72

Mümtaz Turhan,Analysis of the Cultural Change,İstanbul Üniversitesi Edebiyat


Fakültesi Yayınları Sosyoloji Dergisi,Sayı:6,1950

Hamit Bozarslan,Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Hareketi, Modern Türkiye’de Siyasi


Düşünce:4, İletişim Yayınları,İstanbul:2002

You might also like