You are on page 1of 5

Kapitalist Ekonomi

KAPİTALİZM NEDİR? Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan emekçiler
tarafından işletilmesine dayanan bir insan toplumunun hukuksal statüsü; özel girişim ve piyasa serbestliğine
dayanan üretim sistemi, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye va mali sermayenin
egemenliğine dayanan iktisadi sistem.
Marxçı terminolojide, temel emekçilerin, üretim araçlarını ellerinde bulunduranlar tarafından sömürülmesi
yoluyla sistemli bir biçimde artı değer elde edilmesine bu artı değerin önemli bir bölümünün ek sermaye
haline getirilerek yeni bir artı değere dönüştürülmesine dayanan iç çelişkilerden dolayı yıkılmaya mahkum
siyasi, iktisadi ve toplumsal rejim. Verimlilik üzerine yoğunlaştığı için, sürekli gelişme ortamı yaratabilen,
fakat, adalet kavramını yok saydığı içinde insanların tepkisini fazlasıyla çeken sistem. Kapitalizm, tanım
özellikleri konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan birine göre kapitalizm üretimin kar amacıyla
yapıldığı ve pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Öteki tanımda ise kapitalizmin ücretli emeğe dayalı
bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu vurgulanır. Birinci tanımı savunanlara göre kar için üretim eski
çağlardan beri vardır ama bu kapitalizmin eski çağlardan beri varolduğu anlamına gelmez. Çünkü o
zamanlar kar amaçlı üretim mevcut üretim tarzının esasını oluşturmayan oldukça küçük bir bölümü idi. Kar
amaçlı üretimin sistemin temelini oluşturabilmesi için mal, para, emek ve sermaye akımlarının olması
gerekir. Bu serbestliğin sağlandığı bir düzenin ortaya çıkabilmesi için 15. yüzyılı beklemek gerekmiştir.
Ancak 15. yüzyıl Avrupa'sında kapitalizm ortaya çıkabilmiştir. İkinci tanımı savunanlar ise kapitalizmin ayırt
edici unsuru olarak ücretli emeğin varlığını göstermektedirler. Yani kapitalizmde, emeğinden başka satacak
bir şeyi olmayanlar (işçiler) ücret karşılığında üretim araçları sahiplerinin bu araçlarını kullanarak üretimi
gerçekleştirirler. Böyle bir sistem ancak 17. ve 18. yüzyılların Avrupa'sında ortaya çıkabilmiştir. Dikkat
edilirse bu iki görüşün tanımları farklı unsurları vurgulamakla birlikte, kapitalizmin ortaya çıktığı yer ve
zaman konusunda aralarında hayli yakınlık vardır. Kapitalizmin Avrupa'da, feodalizmin yıkılması sürecinde
ortaya çıkmış olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.

KAPİTALİZMİN DOĞUŞU:

500yıl kadar önce Batı Avrupa'da ortaya çıktı. Kesin bir doğum tarihi koymak mümkün değil. Sanayi
devrimi ile doğmuştur diyebiliriz. Çürüyen Avrupa feodalizminin içinde toprak sahibi sınıfın egemen olduğu
bir toplumda değişim için bastıran güçlerin ittirmesiyle ekonomik bir sistem olarak büyüdü. Yeni kapitalist
toplumun farkını sadece ticaret, olarak görmek doğru değil. Çünkü ticaret hep vardı. Kapitalizmin gelişimi
için bir şey daha zorunluydu. Kar ve piyasa ilişkileri toplumsal yaşamın merkezine yerleşti ve üretim
sürecinin kendisi rekabete dayalı sermaye yatırımları ve emeğin kar amacıyla istihdamı etrafında belirlenir
hale geldi. Kapital (sermaye) sözcüğünün tanımladığı şey kapitalizmin merkezi olan yanıdır. 1500 yıllarında
dünyanın birçok yerinde böylesi bir sistemin bazı unsurlarının yaşama geçmeye çalıştığını görüyoruz.
Ancak ilk çıkışı Batı Avrupa'da gerçekleşti. Bunun bir nedeni bu bölgenin dünyanın daha geri kalmış ve
Büyük Ortadoğu, Hindistan ve Çin İmparatorluklarına göre daha az denetim ve kontrol altında olmasıydı.
Sanayi Devrimi sonrası, 18. yüzyılda kapitalizm tüm kapasitesiyle çalışmaya başladı. Dönüştürme gücü
arttı ve hızlandı. Kapitalizm 20. yüzyıla kadar bütün dünyayı kuşattı, dokunmadık yer bırakmadı.

KAPİTALİZMİN AMAÇLARI VE ÖZELLİKLERİ:

Kapitalist rejimde iktisadi etkinliğin temel amacı kar elde etmektir. Ama kar elde etmenin karşılığında
girişimin başarısızlığa uğraması tehlikesi vardır. Modern kapitalizmin ayırıcı özelliği, kar dışında ayırıcı
belli bir güvenlik araması ve yeterince büyüdüğü zaman da güç sahibi olmak istemesidir. Klasik kapitalizm,
merkezi olmayan bir ekonomi tipine tekabül eder. Bu tip ekonomide üretimle tüketim arasındaki iktisadi
denge, en yüksek karı elde etmeye yönelik bir iktisadi hesaba göre hareket eden işletmelerle tüketicilerin,

Sayfa: 1 Toplam Sayfa: 5


TÜRKİYE BİLİM SİTESİ

arz ve talep yasası tarafından yönetilen bir rekabet piyasasında, hiçbir kısaltmaya uğramayan özgür
davranışlarından doğar. Bu sistemin temellerini oluşturan iktisadi mekanizmaların aksamasını önlemek
amacıyla devletin ara sıra müdahalede bulunması gerekir. Başlangıçta kapitalizm esas olarak ticari bir
nitelik taşıyordu ve çoğu kez kurallara bağlıydı. XIX. yüzyılda en önemli kişisi girişimci olan sınai ve liberal
kapitalizm ortaya çıktı. XIX. yüzyıl sonlarından bu yana bireylerin yerini grupların aldığı görüldü. Anonim
şirketler, üretim araçlarının büyük çapta merkezleşmesine yol açtı. Rekabeti sınırlamak amacıyla üreticiler
arsında antlaşmalar yapıldı. Girişimci artık en önemli kişi olmaktan çıktı ve onun yerini maliyeci aldı.
Böylece modern kapitalizm doğdu. Bu sistemin temel özellikleri şunlardır:

a) Teknik sermayelerin önemi ve mali sermayenin egemenliği,


b)Ücretlilerle işverenlerin, birbirleriyle mücadele eden güçlü sendikalar kurmaları.

Merkezleşme, bütünleşme ve devlet müdahaleciliğinin derecesi ülkeden ülkeye değişmektedir. Bununla


birlikte hemen her yerde, sınai, mali ve ticari bir kamu kesimi ortaya çıkmakta ve aynı zamanda, gelirlerin
yeni bir dağılımını ya da hiç olmazsa, risklerin toplumca karşılanmasını (sosyal güvenlik) amaçlayan
yöntemler geliştirilmektedir. Devlet iktisadi ve mali siyasetiyle, bir yandan iktisadi öznelerin kararından
doğan anarşinin yarattığı dengesizlikleri düzeltmeye çalışırken, öte yandan da gelirlerin ilk dağılımından
ileri gelen eşitsizlikleri piyasa aracılığıyla azaltmaya çalışmaktadır. Ancak güdülen amaçlardan oldukça
farklı ve hatta bunlara taban tabana karşıt bazı sonuçlara ulaşıldığı da görülmektedir. Kapitalist
ekonomilerin çoğunda, işletme gelirlerinin hemen yalnızca devletle (vergiler) bizzat işletmeler
(özfinansman) arasında paylaşılması yönünde bir eğilim gözlenmekte, böylece ortaklara düşen pay
gittikçe azalmaktadır.

MARX VE KAPİTALİZM:

Marx, 1849 yılında Londra'da ölene kadar tarihin, devindirici gücünü, işlerinden başka bir şeye sahip
olmayanlar ve onları çalıştıranlar arasındaki uyuşmazlıklardan aldığını açıkladığı'Kapital'adlı eseri üzerine
çalıştı. Marx kapitalizmi inceledi ve bir işçinin üretiminin, aldığı ücretten daha değerli olduğunu fark etti.
Aralarında bulunan ve Marx'ın artıkdeğer olarak adlandırdığı fark, patronların daha çok üretmek için
yeniden çalıştırdığı kardı. Burjuvazinin çıkar yarışı-kapitalizmin temeli-bir devrimde
kapitalistlerinmezarcısı'olacak, daha kalabalık ve daha organize bir proletaryanın doğmasına neden
oluyordu. Tarihin son çağında kapitalizmi, üretim araçları ortaklaşıldığından dolayı kardan herkesin
yaralandığı komünizm izleyecekti.

DARWİN VE KAPİTALİZM:

Kapitalizm terimi, sermayenin egemenliğini öngören, serbest, sınırsız, mutlak ve toplumun bu kriterler
içinde kıyasıya bir rekabet içinde olduğu ekonomik bir sistemi ifade eder.'Kapitalist toplum'ise, bireylerin
son derece çetin ve acımasız bir şekilde birbirleriyle rekabet ettikleri bir arenadır.Bu, aynı Darwin'in tarifini
yaptığı, sermayeye sahip olanların yaşayabildikleri, güçsüz ve zayıfların ise ezilerek yok oldukları,
acımasızlığın hüküm sürdüğü bir arenadır. Kapitalizmin temelini oluşturan bu mantığa göre, her birey-bu
bir insanda, bir şirkette, ulus da olabilir-yalnızca kendi gelişimi ve çıkarları için savaşmalıdır. Bu savaşta
esas olan kriter üretimdir. En iyi üreticiler ayakta kalır, zayıflar ve yetersizler elenir, yoksullukla
ezilenlerin'insan'oldukları gözönünde bulundurulmaz. Dikkate değer görülen ekonomik gelişme ve bu
gelişmenin ürünü olan eşyadır. Dolayısıyla kapitalist zihniyet insanın yok olmasına, zorluk içinde
yaşamasına karşı ahlaki sorumluluk duymaz. İşte bu, Darwinizm'in, toplumun ekonomik yönüne eksiksiz
uyarlanmış halidir. Darwin'in prensiplerini sosyal yaşama tanıtan ve Sosyal Darwinizm'in başlıca
temsilcilerinden Herbert Spencer'a göre ise, eğer bir insan fakirse bu onun hatasıdır; hiç kimse onun
yükselmesi için yardım etmemelidir. Eğer bir insan zenginse, bunu ahlaksızlıkla kazanmış olsa bile bu,
onun becerisidir. Bu nedenle, fakir biri ortadan silinirken zengin biri varlığını sürdürür. İşte bu görüş,
günümüzde toplumların hemen hemen tamamına ait bir görüştür ve Darwinist-kapitalist ahlakın bir özeti
niteliğindedir.

KAPİTALİZMİN OLANAKLARI VE BUNLARDAN YARARLANABİLMEK:

Kapitalizmde ücretli emek kullanarak kar etme olanakları bunu becerebilen herkese açıktır. Bu

Sayfa: 2 Toplam Sayfa: 5


TÜRKİYE BİLİM SİTESİ

olanaklardan yaralanabilmek için bir aileye mensup olmak, devletten belli bir yetki almak, belli bir eğitimi
görmüş olmak gerekmez.Gereken tek şey bunu becerebilmektir.Bu beceri, daha somut olarak ifade etmek
gerekirse, üretim araçlarını satın alacak ya da yaratacak parayı ve/krediyi bulmak ve insanların kullanmak
isteyecekleri bir mal ya da hizmeti üretmek anlamına gelmektedir. İşte bu özelliği kapitalizme, kendisinden
önceki üretim tarzlarında bulunmayan bir dinamizmi sağlamıştır. Burada insanların kar peşinde koşması
serbesttir ve bu öteki insanların istedikleri mal ve hizmetleri üretebilmelerine bağlıdır. Bu sayede
kapitalizmle birlikte hızlı bir teknolojik gelişme ve refah artışı başlamıştır. Çok sayıda insanın, kar için bir
üretim serbestliğinden yararlanmak üzere işe koyulması bunlar arasında rekabete yol açmıştır. Bir yandan
rekabet, öte yandan yeni mal ve hizmetler yaratma güdüsü teknolojik gelişme hızını, eski çağlara kıyasla
tasvvur edilemez boyutlara ulaştırmıştır. Kapitalizmin kendi gelişme süreci içnde ortaya çıkan bir başka
olay da teknolojik gelişme hızını daha da arttırmıştır. Kapitalizmin başlangıç dönemlerinde kar önemli
ölçüde ucuz emeğe dayanmaktaydı. Hem ücretler düşüktü, hem de çalışma süresi sınırlı değildi, kadın ve
çocukların çalıştırılması da serbest idi. Daha sonraları çalışanların mücadeleleri sonucunda iş günü 8
saate indi, ücretlerde yükselme oldu. Bu kapitalistleri karları artırmak için ucuz emekten ziyade, emek
verimliliğini arttırmaya, yani teknolojik yeniliklere yöneltti. Böylece teknolojik gelişme hızı daha da arttı.
Kapitalizm başlangıç dönemlerinde, bir yandan hızlı teknolojik gelişme ve refah artışı yaratırken, bununla
eş anlamlı olarak yoksulluğa da yol açtı. İşçiler düşük yaşam standartlarına ve zaman zaman yoğunlaşan
işsizliğe katlanmak zorunda kaldılar. Ancak 19. yüzyıl sonlarından itibaren işsizlik azalmaya, işçilerin
yaşam standardı da yükselmeye başladı. Fakat bu noktada başka bir yorum yaygınlık kazanmaya başladı.
Kapitalizmin 20. yüzyılda Avrupa, ABD, Japonya gibi ülkelerde genel refah artışına yol açması bu sistemin
bir yandan bazılarının refahını artırırken, çoğunluğun yoksulluğunu doğurduğu gerçeğini
değiştirmemiştir.Çünkü yukarıda sayılan ülkelerdeki refah artışı bu ülkelerin kapitalist sistemin geri kalmış
ülkelerini eşitsiz mübadele yoluyla sömürmesinin sonucudur. Dolayısıyla kapitalizmin refahını dayandırdığı
yoksul kitleler eskiden Avrupa ve ABD'nin işçileri idi, bu gün ise Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın yoksul
halklarıdır. Buna karşı çıkanlar ise kapitalizmdeki refah artışının esas olarak teknolojik gelişmelerin neden
olduğu emek verimliliği artışına ve bu artıştan çalışan kitlelerin de yararlanmasını sağlayan demokrasi
olduğuna inanmaktadır.

KAPİTALİST EKONOMİ NASIL İŞLER?

İçinde yaşadığımız sistem zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yapıyor. Dünyadaki üretim kapasitesi
ve zenginlik artmasına rağmen sokaklarda yaşayan çocukların, işçilerin, yoksulların sayısı azalmıyor,
aksine artıyor. Yani toplum olarak daha çok üretmemize karşın daha çok yoksullaşıyoruz. Bu gün toplam
üretim 1960 lara göre 8 kat daha büyük. Ancak üretimdeki bu artış ne yazık ki çok adaletsiz
paylaşılmakta. 1950 lerde dünya nüfusunun en zengin 20 lik kesimi toplam gelirin yüzde 30 unu alırken
bu gün bu kesimin payı yüzde 60 ı geçti. Küçük bir azınlık gittikçe zenginleşirken çalışanlar daha fazla
yoksullaşmakta, hayatlarımız bu adaletsizlik yüzünden daha da çekilmez hale gelmekte. İnsanlık bu kadar
yüksek bir teknoloji ve zenginliğe sahipken hala her yıl yaklaşık 30 milyon kişi açlık nedeniyle ölüyor.
Türkiye de her 10 bin kişiye 1 sağlık ocağı düşerken 2 tank düşüyor. Bu işleyiş kapitalizmin doğasından
kaynaklanmaktadır. Çünkü kapitalizmde öncelik insan değil kardır. Hiçbir girişimci şunları düşünerek fırın
açmaz: Elimde epeyce bir sermaye var. Bari ben bu sermayeyi bir fırın açmak için kullanıyım.Böylece
insanlar rahat rahat karnını doyurur. Yatırım yapacak bir girişimcinin kafasında öncelikle kar vardır.
Şöyle düşünür: Elimdeki bu sermayeyi nasıl kullanırsam kar eder, daha fazla sermaye sahibi olurum?
Girişimci, eğer ekmek üretmek kar getirecekse fırın açar, aksi halde açmaz. Ekmeğe ihtiyaç olup
olmaması girişimcinin yatırım kararında belirleyici olmaz. Üretimde kar olgusunun varlığı kapitalist
ekonominin tıkanmasına, sistemin insanların ihtiyaçlarına yanıt vermemesine neden olur.
Kapitalizm Windows işletim sistemine çok benzer, başlıca amaçları hata vermek, diğer sistemleri
yoketmek, sık sık kilitleni kriz yaratmaktır. Eninde sonunda mutlaka çökerek yenisiyle değiştirilerek
hayatına devam edebilir.

KAPİTALİST EKONOMİDE KRİZLER:

Kapitalist ekonominin bir problemi de krizlerdir. Kapitalizmin krizleri de insanlık tarihindeki hiçbir ekonomik
sistemde görülmemiş türden krizlerdir. Kapitalizm öncesinde de ekonomik krizler olurdu. Bunların ortak
yanı üretim yetersizliğiydi. Kuraklık, sel vb nedenlerle üretim ihtiyacın altında gerçekleşir, bunun
sonucundada insanlar açlık ve sefalete mahkum olurdu. Oysa kapitalizmin krizleri de olağanüstü,

Sayfa: 3 Toplam Sayfa: 5


TÜRKİYE BİLİM SİTESİ

akıldışıydı. Kapitalizmde üretim yetersizliği değil, tam tersine aşırı üretim krizleri olmaktadır. Bu durumu
çok iyi anlatan bir öyküyü aynen aktaralım: Kış ortasıdır. Ev soğuk. Küçük kız annesine Neden sobayı
yakmıyoruz? diye sorar. Anne, Kömürümüz yok. der. Küçük kız sormaya devam eder. Neden
kömür almıyoruz? Annesi paraları olmadığını, çünkü babasının işten atıldığını anlatır. Küçük kız
babasının neden işten atıldığını da merak eder. Anne yanıtlar: Kızım baban bir madenci ve stoklarda çok
kömür olduğu için artık babana ihtiyaç kalmamış. der. Öyküde anlatılanlar kapitalizmin krizlerine ayna
tutuyor. Ürettiklerinin elinde kalacağı ve iflas edecekleri kabusu her kapitalistin uykusunu kaçırır.
Kapitalistler bu nedenle istikrar için çırpınıp dururlar. Onlar için istikrar demek her şeyin aynen
planladıkları gibi olması, böylece ürettiklerinin karlı biçimde satılabilmeleri, birbirini izleyen iflaslar
yaşanmaması demektir. Oysa piyasa ekonomisinde istikrar istisnai bir durumdur. Marx kapitalist sistemde
denge halinin mucizevi bir durum olduğunu söyler. Birbirinden bağımsız karar veren birbiriyle rekabet
halinde ki yüzbinlerce girişimcinin hepsinin planlarının tutması neredeyse imkansızdır. Bu nedenle
kapitalst sistem düzenli olarak kriz üretmektedir. Kapitalist ekonomi kurallarını kabul ederek bu krizlerden
kaçmak bu güne değin mümkün olmamıştır. Kapitalist sitemin düzenli olarak krizlere girmesinin arkasında
kar oranlarındaki düşme eğilimi vardır. İşçi sınıfı bedelini ödediği sürece kapitalist ekonominin
aşamayacağı kriz yoktur. Kapitalizmin 1900 lerin başında sözcüleri yeni yüzyılın refah yüzyılı olacağını
söylüyorlardı. Fakat 20. yüzyıl adaletsizliğin daha da arttığı, milyonlarca insanın açlıktan, savaştan ve kötü
yaşam koşullarından öldüğü, doğal dengenin bozulduğu bir yüzyıl oldu.

TARİHTEKİ KAPİTALİST KRİZLER:

1846-1848 durgunluğu, geniş ölçekli ilk kapitalist krizdir. 1840 lı yıllarda, demiryollarına duyulan hayranlık,
şirketlerin etkinlikleri ve önemli ama riskli girişimler üzerine spekülasyonları da beraberinde getirdi. Kırsal
kesimdeki kriz, kredi bulmanın güçleşmesi, büyük girişimleri doğrudan etkiledi. Demiryollarında karşılaşılan
güçlükler, önce metalurji, daha sonra ise tüm endüstrileri kapsadı. Şehirlerde işsizlik yaygınlaştı. Bu
dönemde, köylerde kasabalara göre daha çok yiyecek varsa da işini kaybetmek her türlü geliri kaybetmek
ve sefalet anlamına geliyordu. Yardım büroları dolup taşıyordu ve sezonluk göçler kasabalara yöneldi. Suç
oranı gibi, yabancı işçilere karşı hoşgörüsüzlük de arttı. Kriz, modern imalat atölyelerini etkilerken,
zanaatçılara ve dükkan sahiplerine de zarar verdi. Halk hareketinin en etkili gücü yeni kapitalizmi ve
1840 lı yıllardaki fransız liberalizmini suçluyordu. Devrim patlak verdiği anda, ekonomik kriz zaten
gerilemiş, ama sosyal düşünceler radikalleşmiş ve halk ve elit tabaka arasındaki çatışma serleşmişti.

KAPİTALİST SİSTEMİN TEMEL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ:

Kapitalist sistemde temel ekonomik sorunların çözümü piyasa ve fiyat mekanizması aracılığıyla yapılır.
Fiyat mekanizması tam olarak işlerse devletin müdahalesine gerek kalmadan temel ekonomik sorunlara
çözüm bulunur. Piyasa ve fiyat mekanizmasının üç temel soruna nasıl çözüm getirdiğini kısaca ortaya
koyalım: Tam Kullanım Sorunu: Bu sorun genelde çalışmak isteyenlerin bir kısmının iş bulamaması
şeklinde ortaya çıkar. İşsizliğin olduğu bir ekonomide fiyat mekanizmasının tam işlemesi durumunda
ücretler düşmeye başlayacaktır. İşverenler, ücretlerin düşmesi karşısında daha fazla işçi çalıştırmak
isteyecekler ve neticede toplumda işsizlik kalmayacaktır. İşgücü ücretleri, ekonomideki tüm işsizler iş
bulana kadar düşmeye devam eder. İşgücü dışındaki üretim faktörlerinin üretime katılmasında da aynı şey
geçerli olacaktır.

Etkin Kullanım Sorunu:


Etkin kullanımla ilgili olan, hangi malların ne miktarda, nasıl ve kimler için üretileceği sorularının çözümü de
yine düzgün işleyen fiyat mekanizmasıyla sağlanacaktır. Hangi malların ne miktarlarda üretileceğine karar
verenler kar amacıyla hareket eden firmalardır. Firmalara yön gösteren kuvvet ise fiyat mekanizmasıdır.
Tüketiciler belirli parasal gelirleriyle kendilerine en fazla fayda sağlayacak mal ve hizmetleri satın almak
durumundadırlar. Tüketici davranışları fiyat mekanizması yardımıyla üreticilere yön verir. Tüketiciler
tarafından talep edilen malların üretimine devam edilirken, talep edilmeyen malların üretimi ise azaltılır
veya durdurulur. Mal ve hizmetler nasıl üretilecektir? Yani üretim faktörleri hangi oranlarda kullanılacaktır.
Üretim faktörleri piyasasında fiyat mekanizmasının işlemesi sonucunda bu sorun da çözümlenir. Rasyonel
hareket eden üretici maliyetini minimum düzeye indirecek faktör bileşimini seçer. Yani emeğin fiyatı
sermayeden ucuzsa daha fazla sermaye kullanılır. Üretilen malların bölüşümü nasıl yapılacaktır? Yani
üretilen mallar nasıl bölüştürülecektir? Üretim faktörleri, elde ettikleri ücret, faiz, rant, ve kar durumunda

Sayfa: 4 Toplam Sayfa: 5


TÜRKİYE BİLİM SİTESİ

hangi üretim faktörünün geliri daha fazlaysa diğerlerine oranla piyasadan daha fazla mal ve hizmet satın
alır. Yani bölüşüm, üretim faktörlerinin elde ettiği gelirlerin büyüklüğüne göre gerçekleştirilir. Ekonomik
Büyüme ve Kalkınma Sorunu: Üretim kapasitesinin genişletilerek üretimin arttırılması, kar amacıyla
üretimde bulunan girişimciler tarafından gerçekleştirilir. Daha fazla kar elde etme düşüncesinde olan
girişimciler yeni teknolojileri kullanmak, üretim faktörlerinin verimliliklerini arttırmak suretiyle daha fazla mal
ve hizmet üretimine yönelirler. Bu şekilde ekonomilerdeki büyüme ve kalkınma sorunu da çözülmüş olur.

Sayfa: 5 Toplam Sayfa: 5

You might also like