You are on page 1of 3

5 ay önce 1 Mart’ta, İsrail hükümetinin işgal altındaki Batı Şeria’da

bulunan Yahudi yerleşimlerinde 70.000’den fazla yeni ev inşa etmeyi


planladığını bildirildi. Eğer planlar hayata geçirilirse, Filistin
topraklarındaki yerleşimci sayısı 300.000 civarına çıkacak. Böylesi
bir hareket olası bir Filistin Devleti şansına büyük bir zarar vermiş
olmakla kalmayacak, aynı zamanda Filistinliler’in gündelik hayatını
olumsuz etkileyecek.

Bir hükümet sözcüsü raporu, o planların kapsamları dışında –


yerleşimlerdeki ev inşaatları Savunma Bakanı ve Başbakan’ın
onayını gerektiriyor- olduğunu söyleyerek reddetti. Yine de ev
inşaatlarının 15.000’i tam onay aldı ve İsrail’in gelecekte
Filistinlilerle olabilecek herhangi bir barış anlaşmasında vazgeçmesi
beklenmeyen diğer 20.000 evin inşaat malzemesi yerleşimlerde
bekliyor.

Sonuç belli: İsrail iki devletli çözüme sahte bir bağlılık gösterirken,
aslında böyle bir çözümü olanaksız hale getirecek durumları
yaratmakla meşgul. İsrail’in planlarının altında yatanı ise bir
yerleşim birimini Batı Şeria tepesinin yakınlarındaki Filistin
kentinden ayıran duvar özetliyor.

Duvarın İsrail tarafı, öteki tarafın resmini gösterir bir şekilde


boyanmış, ama Filistin kenti olmadan, sadece doğayı, çimenleri ve
ağaçları gösterir bir şekilde. Duvarın öte yanını boş, bakir ve
yerleşime açık bir şekilde tasarlamak en halisinden bir etnik temizlik
değil midir?

İsrail’in 70.000 konut planı hakkındaki haberlerin yayınlandığı aynı


gün, Hillary Clinton Gazze’den yapılan bir roket saldırısını “sinik”
addederek eleştirdi: “Şüphesiz ki, hiç bir ülke, İsrail de dâhil olmak
üzere, toprakları ve halkı füze saldırılarına maruz kalırken boş boş
bekleyemez.” Peki, Filistinliler Batı Şeria’da her gün toprakları
ellerinden alınırken beklemeliler mi?

İsrailli barışsever liberaller Filistinlilerle olan çatışmalarını tarafsız,


simetrik terimlerle –her iki tarafta da barışı reddeden aşırıların
olduğunu itiraf ederek – sunarken, birisi de şu basit soruyu sormalı:
Doğrudan politik-askeri seviyede hiçbir şey olmazken (örneğin
herhangi bir gerilim, saldırı veya müzakere söz konusu değilken)
Ortadoğu’da olan nedir?
Olan şu: Batı Şeria’daki Filistin topraklarının yavaş yavaş onlardan
alınması, Filistin ekonomisinin boğulması, topraklarının
parsellenmesi, yeni yerleşimlerin inşa edilmesi, topraklarını terk
etmeleri için Filistinli çiftçilere (ürün yakmaktan ve dini
saygısızlıktan insan öldürmeye kadar) baskı yapılması. Bütün bunlar
yasal düzenlemelerin bir Kafkaesk birleşimiyle destekleniyor.

Saree Makdisi, ‘Her Yönüyle Filistin: Günlük İşgal’ adlı çalışmasında,


Batı Şeria’nın İsrail tarafından işgalinin silahlı kuvvetler tarafından
yürütülmesine rağmen, eninde sonunda nasıl “bürokrasinin işgali”
olduğunu anlatıyor:

“İlk olarak başvuru formları, tapu senetleri, ikametgâh belgesi ve


diğer izinlerle başlıyor. Günlük yaşamın bu mikro-yönetimi İsrail
genişlemesinin yavaşlığını, ama düzenli olmasını sağlıyor: Bir kişi
ailesiyle bir yere gitmek, toprağını işlemek, kuyu açmak veya işe,
okula, hastaneye gitmek için izin almak zorunda. Kudüs doğumlu
Filistinliler birer birer böylece orada yaşama hakkından, yaşamlarını
kazanmaktan, barınma hakkından mahrum bırakılıyorlar.”

Filistinliler sıklıkla Gazze Şeridi için sorunlu bir klişe olan “dünyadaki
en büyük toplama kampı”nı kullanıyorlar. Bununla birlikte geçen yıl
bu tanımlama tehlikeli bir biçimde gerçek olmaya yaklaştı. Bu durum
tüm soyut “barış güzellemelerini” ahlaksız ve ikiyüzlü kılan temel bir
gerçektir.

İsrail Devleti, açıkça yavaş ve görünmez, medya tarafından


görmezden gelinen bir süreci yürütüyor ve bir gün dünya uyandığında
Batı Şeria’da Filistinli kalmadığını, bölgenin Filistinlisizleştirildiğini
ve bunu kabul etmemiz gerektiğini keşfedecek. Filistin Batı
Şeria’sının haritası çoktandır zaten bölünmüş bir takımada gibi
görünüyor.

Yasadışı Batı Şeria yerleşimcilerinin Filistinli çiftçilere saldırılarının


gündelik sıradan olaylar haline geldiği 2008’in son aylarında İsrail
Devleti bu aşırılıkları sınırlamaya çalıştı (yüksek mahkeme, bazı
yerleşimlerin boşaltılması kararını verdi) ama imzaladığı uluslararası
antlaşmaları ihlal eden uzun dönemli politikalarına ters düşen bu tür
sınırlamalar birçok gözlemcinin doğruladığı gibi isteksizce yapıldı.

Yasadışı yerleşimcilerin İsrailli yetkililere tepkisi, “Sizin yaptığınızın


aynısını yapıyoruz, sadece daha açık, o zaman bizi kınamaya ne
hakkınız var?” demek oldu. Ve devletin buna yanıtı basitçe, “Sabırlı
olun ve çok fazla acele hareket etmeyin. Sizin istediklerinizi
yapıyoruz, sadece daha ılımlı ve kabul edilebilir bir şekilde” diye
oldu.

Aynı hikâye 1949’dan bu yana tekrarlanıyor: İsrail barış planının işe


yaramayacağı gerçeğinden hareketle, uluslararası topluluk
tarafından önerilen barış koşullarını kabul ediyor. Yasadışı
yerleşimciler bazen Wagner’in Walküre oyununun son perdesindeki
Wotan’a iftira atan ve kesin emrine karşı gelerek Siegmund’u
koruyarak sadece Wotan’ın, dış baskılar nedeniyle vazgeçtiği,
gerçek arzusunu hayata geçirdiğini söyleyen Brunhilde’yi
andırıyorlar. Aynı şekilde yerleşimciler de kendi devletlerinin gerçek
arzusunu hayata geçirdiklerini biliyorlar.

İsrail Devleti, “yasadışı” yerleşimlerin şiddete kaçan aşırılıklarını


kınarken, Batı Şeria’da yeni “yasal” binaları teşvik ediyor ve Filistin
ekonomisini boğmaya devam ediyor. Filistinliler’in derece derece
kuşatıldığı ve yaşam alanlarının bölündüğü Doğu Kudüs’ün
haritasındaki değişime de şöyle bir bakmak her şeyi açıklıyor. Devlet
tarafından yapılmayan Filistin karşıtı şiddeti kınamak, gerçek sorun
olan devlet şiddetini belirsizleştiriyor; tıpkı yasadışı yerleşimleri
kınamanın yasal olanların yasadışılığını belirsizleştirdiği gibi.

İsrail Yüksek Mahkemesi’nin çok övülen tarafsız “dürüstlüğü”nün


ikiyüzlülüğü orada yatmaktadır: Ara sıra evinden edilmiş
Filistinliler’in lehine karar vererek, evlerinden edilmelerinin yasadışı
olduğunu açıklayarak, geri kalan aynı tür olayların çoğunluğunun
yasallığını garanti altına alıyor.

Tüm bunları göz önüne almaksa, asla terörist saldırılara sempati


duyulduğu anlamına gelmez. Tam tersine kişiye terörist saldırıları
ikiyüzlülüğe düşmeden kınayacak tek zemini sağlar.

03.09.2009
Kaynak: The Guardian

You might also like