You are on page 1of 5

vizyon ötesi | izliyorum

[John Carpenter’ın They Live’inden (1988) bir parçayla baş- bir süre ideolojinin bize verdiği zevklerden mahrum kalırsak da ca-

Slavoj
lıyoruz.] nımız yanmaya başlar.
Bu film benim için güzel bir sürpriz oldu. Bence gerçekten solcu
olan çok az sayıda Hollywood filmi var ve bu filmlerin solcu oldu-
ğunu söylediğim için liberal solcular tarafından neredeyse linç edi-
liyordum. Evet, evet, liberal sol (Bülent Somay’ı gösteriyor); özgür-
lükten filan bahseden o adamlar işte... Bu filmlerden biri They Live,

Žİžek
biri Dövüş Kulübü -kesinlikle solcu bir film bence-, üçüncüsü de zayıf
noktam 300 Spartalı. Evet, 300 Spartalı’nın solcu bir film olduğunu
iddia ediyorum.

Gerçekten mi???
Evet, gerçekten. Filmin Amerika’nın İran’a saldırmasına meşruiyet
kazandırmaya çalışan bir film olarak okunduğunu biliyorum, ama

“Ben Her Şeyİ


filme yakından bakın: Filmde ne oluyor? Pers İmparatorluğu nasıl
temsil ediliyor? Büyük, çokkültürlü, Yunan’dan çok daha gelişmiş,
o büyük toplara, zamanın kitle imha silahlarına sahip, hedonist bir
toplum. Ve kime saldırıyorlar? Küçük, zavallı, yoksul insanlara... Gö-

Bİlİyorum”
Benimle dalga geçmeyin. Bu bir şaka olmalı. Bu filmle ilgili her şeyi rünenin tam tersi yani!
biliyorum. Filmi tam üç gün önce Paris’ten yeni aldım ve izledim.
John Carpenter’ın 1988 yapımı They Live’i. İlkel ama doğru bir film,
şu anlamda doğru, bütün bu bilgi, demokrasi, sizi bilgilendiriyo- Kendinizi ideolojiden kurtarmak,
ruz hikâyesi... Lacancı terimlerle konuşacak olursak, gözlükler sa- özgürleşmek ve gerçekliği olduğu gibi
yesinde başat gösteren’i (master signifier) doğrudan görebiliyor- görmek için gözlüklerinizi çıkarmanız değil,
5-6 Kasım tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere kampüsünde sunuz. Bu filmin sevdiğim tarafı, ideolojiye bakışının doğru olması. tam aksine, gözlükleri takmanız gerekir
Öncelikle bu film, solcuların tipik paranoyasının güzel bir örneği
birbirinden leziz iki konferans veren dünyaca ünlü Sloven düşünür Slavoj bence. Solcular devrimin neden gerçekleşmediği sorusunu cevap-
Žižek, ahlaksız teklifimizi kabul etti ve yoğun programından bize birkaç layamadıkları zaman, hepimizin kontrol ediliyor olduğunu, birileri
tarafından ele geçirilmiş olduğumuzu filan düşünürler. Amerikan Daha da güzel bir twist var filmde. Perslerin Spartalı kâhinlere savaşa
saat ayırarak muhteşem bir ‘izliyorum’ gerçekleştirdi. Bayanlar baylar Bülent (ha ha!) Komünist Partisi’nin merkez komite üyesi olan yaşlı bir girmemeleri için nasıl rüşvet verdiğini hatırlıyor musunuz? Sonra Kral
Somay’ın katkılarıyla karşınızda Slavoj Žižek! adamla tanışmıştım. Oradaki en popüler teori, FBI’ın insanları ita- Leonidas çıkıyor ve “batıl itikatlara karşıyız, ilerleme ve özgürlüğü sa-
atkâr hale getirmek için havaya bir çeşit uyuşturucu sıkmakla ilgili vunuyoruz,” diyor. Film onları kökten dinci olarak değil, ilerlemeci
gizli, karanlık planları olduğuymuş. Bu film de biraz böyle... İşin bu solcular olarak gösteriyor. (Bülent Somay’a dönüyor) Bu konuda bir
söyleşi: senem aytaç, övgü gökçe, berke göl, gözde onaran, nadir öperli, fırat yücel
tarafı yanlış, ama bu filmle ilgili doğru olan şey, beklenenin tam sorunun var, değil mi?
fotoğraflar: selen erdoğan
tersini yapıyor olması. Nedir beklenen? İdeolojinin bir gözlük ol-
ması... Gerçekliği olduğu gibi görebilmek için gözlüklerinizi çıkar- Bülent Somay: Hayır hayır, ama beni yine şaşırtmayı başardın. Filmi

Ž
ižek’in Bilgi Üniversitesi’ne konuk olacağını ilk haber al- geçirdik. Tam ümidimizi kesmek üzereyken elektrikler geldi. manızın gerekmesi... Burada benim hoşuma giden şeyse, bunu görmedim çünkü nefret edeceğimden emindim ama şimdi filmi
dığımızda her nedense -belki de Žižek’i canlı dinleyecek Žižek geldiğinde en az bizim kadar stresli görünüyordu. tersine çeviriyor olması. Kendinizi ideolojiden kurtarmak, özgürleş- izlemem gerekecek.
olmanın verdiği heyecandan- söyleşi yapmak aklımızın Doğaçlama performanslardan nefret ettiğini, ondan zekice bir mek ve gerçekliği olduğu gibi görmek için gözlüklerinizi çıkarma-
ucundan bile geçmedi. İlk günkü konferansın ardından, aslında şeyler söylemesini bekleyeceğimizi ama ağzından bir tek doğru nız değil, tam aksine, gözlükleri takmanız gerekir. İnsan doğası yoz S.Z.: Yoz tabiatını göz önüne aldığımda yine de filmden nefret ede-
biraz da fantezi olarak ‘izliyorum’ yapmayı düşündük ve şan- düzgün kelime bile çıkmayacağını söyleyerek bir yandan şikayet ve kirlidir; doğal hale geri dönmek diye bir şey yoktur, doğal var- ceğini biliyorum. Çünkü filmin mesajı Alain Badiou’nun söylediği
sımızı denemeye karar verip Bülent Somay’a telefon ettik. Er- ediyor bir yandan da oyunun tüm kurallarını öğrenmeye çalışı- lıklar olarak dünyaya baktığımızda bakışımız ideolojiktir. Özgürleş- şeye denk düşüyor ve onun filmi sevme sebebi de bu. Badiou di-
tesi günkü konuşmasının akabinde yanına gittiğimde Somay, yordu. Kurallar olmadan hiçbir şey yapamazdı, çünkü ne olursa mek için gözlük takmamız gerekir. Bu yüzden de benim bu filmde yor ki: Ellerinde hiçbir şey olmayan yoksulların tek sahip oldukları
Žižek’e “Bu kız seninle bir oyun oynamak istiyor,” dedi. Žižek olsun, eninde sonunda o bir Stalinistti!? Oyunu kurallarına göre en sevdiğim sahne son sahne. Filmdeki son hareketin ne oldu- şey disiplindir. They Live’e geri dönecek olursak, ben ideolojinin göz-
neye uğradığını tam da anlamadan “Ne tür bir oyun?” diye kor- oynamayı biliyordu sadece... ğunu hatırlıyor musunuz? Kahramanımız orta parmağını havaya lükle temsil edildiği bir film olduğunu biliyordum ama adını bilmi-
karak sordu. Oyunun kurallarını açıkladığımızda, Somay’dan Žižek, söyleşi boyunca şeker hastalığı yüzünden yememesi kaldırarak, uzaylıların baskıcı mesajlarını yaydığı vericiye hareket yordum. Paris’te dört gün önce bir arkadaşım bana hangi film ol-
icazet almış olmamızın da etkisiyle, Žižek bizimle oynamayı gereken kuru pastalardan yerken, bir yandan da hararetli bir şe- çeker. Devrimci jestleri Heidegger’in insanın elleriyle düşündüğü duğunu söyledi ve ben de ona, -tanıştığımıza çok memnun oldum,
kabul etti. Söyleşi için en uygun yer olarak bizim evde karar kı- kilde bizi sürekli şaşırtan şeyler söylüyordu. Biz de kitaplarını fikrine bağlayan koskoca bir teorim var... Her neyse... teşekkür ederim anlamında- “siktir!” dedim ve hemen dükkâna gidip
lındığında durum tahayyülümüzü aşan, absürd bir hal aldı. Ev okuduğumuz teorisyenle, kanepede yanımıza oturmuş tişörtü- Bir de gerçeğin siyah-beyaz olmasını seviyorum bu filmde. Çünkü filmi aldım. Bu filmi seçmiş olmanız bir mucize. Eğer paranoyak ol-
arkadaşımı aradım ve ona dedim ki: “Senin için de bir mahsuru nün üzerine dökülen kurabiye parçacıklarını teker teker topla- ideoloji deneyimi eksilten bir şey değildir, aksine onun üzerine saydım hepinizin birbirinize bir ağ ile bağlı olduğunu ve bunun bir
yoksa, yarın Žižek bize gelecek.” yıp ağzına atan adam arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları dü- bir şeyler ekler. Ama benim için en önemli olan şey şu: Adam va- tuzak olduğunu düşünürdüm. Hadi devam edelim.
Žižek’le üzerine konuşmak istediğimiz sonsuz sayıda film şünüyorduk... Kendini kaybetmiş bir şekilde felsefi bir konuda roşlara geri dönüyor, siyah arkadaşını gözlükleri takmaya zorlu- Bu arada ana karakterin gerçek hayatta kim olduğunu biliyor mu-
olmasının yanı sıra tek bir film üzerine bile ne kadar uzun süre konuşurken birdenbire bir magazin haberine ya da seks hayatı- yor ve deli gibi dövüşüyorlar. Tıpkı Dövüş Kulubü gibi. Bence asıl sunuz? Bir güreşçi!
konuşabileceğini tahmin ettiğimizden, film seçiminde çok zor- nın ayrıntılarına savrulan Žižek, her zamanki gibi kafamızı karış- alınması gereken ders burada. İdeolojiden özgürleşmek dediği-
landık. Bir de üstüne, Žižek’in gelmesine 2-3 saat kala elektrikler tırmaya devam etti. Sonuçta hayatımızın en tuhaf ve en eğlen- miz şey spontan bir şey değildir, zaman alır, dövüşmeyi gerektirir, Bir sonraki filmi ayarlarken yanlış bir bölüm gösterip ileri
kesilince, söyleşiyi yapabileceğimiz başka mekânlar aramakla celi günlerinden birini geçirdik. Bize bu fırsatı sağlayan Bülent can acıtır. Güzel detaylardan biri de şu: Eğer gözlükleri uzun süre alıyoruz.
elektrik idaresini sürekli taciz etmek arasında stres dolu saatler Somay’a tekrar çok teşekkür ediyoruz. (Senem Aytaç) takmaya devam ederseniz, başınızı ağrıtmaya başlıyor. Yani uzun Aranızda bir sabotajcı var. Hain. Onu hemen imha edin, ortadan kal-


54 | altyazı aralık 2007 altyazı aralık 2007 | 55
vizyon ötesi | izliyorum

dırın! Önce itiraf etmesi lazım tabii... Bu teknolojik aletler şeytani şey- kışının nesnesi olduğunu söyleyeceklerdir. Ama aslında, bacakla-
ler. İçlerinde şeytan var bence. Kahve makinesi gördüğümde içinde rını biraz oynatarak bütün kontrolü eline alıyor. Laura Mulvey’nin o
kahve yapan küçük bir adam olduğunu hayal ediyorum. klasik feminist teorisinin yanlış olduğunu düşünüyorum. İşte erkek
bakışı kadınları nesneleştirir filan... Bence asıl kurban konumunda
Bildiğinize emin olduğumuz bir film bu. olan, bakışın maruz kaldığı nesne değil, bakışın sahibi olan taraf-
O kadar da emin olmayın, çok az şey biliyorum ben. tır. İktidarsız olan bakışın kendisi. O durumda efendi konumunda
olan aslında kadın. Filmin sonuna doğru, dedektif onun evine
[Temel İçgüdü’nün (Basic Instinct, 1992) ünlü disko sahne- gidiyor ve daktilonun üzerinde bir müsvedde duruyor. Bence fil-
sini izliyoruz.] min gerçek anlamını kavrayabilmek, her şeyin bir düzmece olup
olmadığını anlayabilmek için o sahneyi durdurup kâğıtta yazan-
ları okumamız gerekiyor. Filmin gerçek sırrı ancak o zaman çözü-
lebilir. Ama bence asıl çözülmesi gereken sır, nasıl olup da Michael
Douglas’ın baştan çıkarıcı ve cazibeli bir adam olarak bize yuttu-
rulduğu. Bu saçmalık, Öldüren Cazibe’yle başlamıştı.
Filme katı bir Marksist bakış açısından bakarsak, yani insanları so-
yut varlıklar olarak değil de yaşayan canlı kişiler olarak görürsek,
asıl Sharon Stone’un güzel olup olmadığıyla ilgilenmek gerekir.
Bence o kadar da kötü değil, öyle diyeyim.

Peki ikinci film hakkında ne düşünüyorsunuz? Filmde


Lacan’a açık göndermeler var...
O filmde sevdiğim şey, adamı tamamen delirtiyor olması. Her şey
tamamen muğlak, ne olduğu belli değil... İlk filmdeki Sharon Stone
Bir tahminim var ama... Aman allahım, Michael Douglas’tan o kadar çok daha sempatik bir karakter ikinci filmdekine göre. Sizin de söyle-
nefret ediyorum ki, o yüzden bilemedim şimdiye kadar. Michael diğiniz gibi ikinci filmde Stone neredeyse ironik bir biçimde Lacancı
Douglas’ın iyi olduğu tek bir film var o da Güllerin Savaşı, bence o bir psikanalist gibi, saf aktarım (transferans) aracılığıyla adamı delirti-
filmdeki onun gerçek hali çünkü. Bu filmin neden bu kadar devrimci yor. “Analiz tamamlamdı, sen delisin ve gidebilirsin.” Psikanalizin, in-
bulunduğunu bir türlü anlayamamışımdır. Size ilginç bir şey söyle- sanın normalliğini geri kazanmakla hiçbir ilgisinin olmadığının güzel
yeyim. Başarısızlıklara değer veren biri olduğum için, Hollywood’un bir örneği. Sadece arzunla yüzleşirsin, sonra deliriyorsan o da senin
en büyük başarısızlıklarından biri olan Temel İçgüdü 2’yi bu filme ter- sorunun. Eski, güzel motto: “Operasyon başarıyla tamamlandı, hasta “Hitler ve Goebbels kitapları ve filmleri
cih ederim. Diğer taraftan, ilk filmin o meşhur bacak sah- öldü.” Psikanalizin tek sonucu bu olabilir ancak. [Tam bu esnada sırada Avrupa (Europa, 1991) olduğu için
yakıyorlar ya, bence yaptıkları iş yanlış
nesinin hâkimiyet ilişkileri üzerine ilkel ama güzel bir İlk anda filmin ne olduğunu sandım biliyor musunuz? hemen play’e basıyoruz.]
sahne olduğunu düşünüyorum. Benim feminizm Blade 2. Büyük sanat. Tamam, birinci ve üçüncü
değil, sadece yanlış filmlerle kitapları
anlayışım böyle bir şey. Geleneksel feministler filmler berbat ama Guillermo Del Toro’nun yakıyorlar.”
Sharon Stone’un orada tamamen erkek ba- çektiği ikinci film muhteşem. Post-endüs-
triyel, yıkık dökük Prag’da geçen, çok iyi
“Operasyon başarıyla bir film. Aptal Michael Douglas’ın suratını (Televizyonda mavi ekran varken Fırat espri yapıyor) Bu da
tamamlandı, hasta öldü.” görene kadar Blade sandım filmi. Derek Jarman’ın Blue’su.
Psikanalizin tek sonucu bu Pardon?

olabilir ancak.
Saçma bir espri, boşverin...
Derek Jarman’dan nefret ederim. Bir tek filmini bile görmedim. De-
rek Jarman filmleri benim için boktan, yarı sanat yarı eğlencelik ol-
ması gereken şeyler...

Derek Jarman’ın sadece mavi ekrandan oluşan Mavi adlı bir


filmi var da... Siktirin gidin! Bu Lars von Trier’in Avrupa’sı mı? Bürokratik saçma-
Aaa, Derek Jarman, pardon Jim Jarmusch’la karıştırdım. Bunlar be- lıklardan büyük haz alıyorum. Kafka’nın bürokrasi hakkında söyle-
nim nefret ettiğim filmler. Bu tür sanat filmleri üzerine pek çok te- diklerine kesinlikle katılıyorum: Seküler dünyamızda, devlet bürok-
ori üretiliyor ama bence bu bir savunma mekanizması. Filmin bit- rasisinin akıldışılığı ilahi boyutla olan tek bağımızdır. Bunun dışında
tiğine o kadar seviniyorsunuz ki, üzerine konuşmak istiyorsunuz. filmin biraz zorlama olduğunu düşünüyorum. Ama bu film yakıl-
Hitler ve Goebbels kitapları ve filmleri yakıyorlar ya, bence yaptık- mamayı hak eden tek Lars von Trier filmi. En aşağılıklaştığı film ise
ları iş yanlış değil, sadece yanlış filmlerle kitapları yakıyorlar. Bence Gerizekâlılar’dır. Gerizekâlı bir adamın, gerizekâlılar için gerizekâlı-
Jarman’ın Blue’su yakılmalı. Bergman’ın Çığlıklar ve Fısıltılar’ı yakılmalı. larla birlikte çektiği bir film. İlgimi çeken tek şey, bana oradaki seks
Antonioni’nin Zabriskie Point’i zorlama ve ucuz... Aptal bir İtalyan sahnelerinin gerçek olduğunun söylenmiş olmasıydı ama filmdeki
Amerika’ya gidiyor ve derin bir şeyler söylemeye çalışıyor. adamlar o kadar mide bulandırıcı ki, sizde sadece iktidarsız olma is-
B.S.: Lars von Trier filmlerini de yakabilir miyiz lütfen? teği uyandırıyor, sekse olan ilginizi kaybetmenize yol açıyor. Ne de-


56 | altyazı aralık 2007 altyazı aralık 2007 | 57
vizyon ötesi | izliyorum

mek istediği de hiç belli değil filmin. Bu deliliğin bir çeşit özgür- eşit olduğunu ve her insanın eşit sorumluluklara sahip olduğunu manın çok muğlak olduğunun farkında değildi. Erkekleri köpeğe
“Pornografi benim için çok hüzün verici
leşme olduğunu mu söylemeye çalışıyor yoksa daha çok bir öze- söylemiş olursunuz. Politik doğruculuğun sorunlarından biri de indirgeyen bir cümle kuruyor. Biz erkekler o kadar çaresiziz ki, bir
bir şey, zavallı, sömürülen, bir sürü estetik
leştiri mi yapıyor? Özgürleştirmeye çalıştıkları kadına yaptıklarını bu. Amerika’da politik doğrucu biriyseniz, bir beyaz olarak sorum- parça et gördüğümüzde kendi özgür irademize bile sahip ola-
radikal bir eleştiri olarak da okuyabilirsiniz ama bana sorarsanız luluklarınızın sürekli farkında olmanız gerekir. Sürekli suçlusunuz, mıyoruz. Kendini asıl kontrol edebilen, özgür iradeye ve ahlaki ameliyat olmuş kadınların ne kadar
von Trier ne yapıyor olduğunun üzerine yeterince net bir şekilde çünkü siyahları, kızılderilileri istismar ettiniz... Ama diyelim ki siyah sorumluluğa sahip olan varlık kadının kendisi oluyor böylece. İs- büyük bir kâbus yaşadığını görüyorsunuz.
düşünemeyecek kadar gerizekâlı. Kişiliğimin en derinlerindeki bir gangster suç işlediği zaman, hemen diyoruz ki, işte koşullar yü- lam konusunda yüzeysel bir bilgiye sahibim ama bence içinden Pornografi beni depresyona sokuyor.”
proto-faşist yapı yüzünden -bana büyük ihtimalle karşı gelecek- zünden yaptı, bu bizim onlara yaptıklarımıza karşı bir tepki sadece alternatif bir çizgi çıkabilir. Siz benden iyi biliyorsunuzdur büyük
siniz ama- filmi izlemediğim halde Dogville’in sonuyla ilgili ola- vb... Aman Tanrım, adama özgür olma haysiyetini bile vermiyorsun! ihtimalle ama ben Hz. Muhammed’in ilk karısının önemini yeni
rak duyduklarım çok hoşuma gitti. Kadının geri dönüp intikam şına itilmiş, çölde tek başına gezen bir kadın
alması... Gerçek merhamet budur. Bence idam cezasını savuma- olması çok önemli. İslam üzerine yazan Fran-
nın en iyi yolu -tabii ki idam cezasını savunan birisiyim- gerçek sız, solcu bir yazar arkadaşım, İslam’ın Muse-
merhametin idam cezası olduğunu anlamaktan geçer. Biri birini vilikten ve Hıristiyanlıktan farklı olarak ataerkil
öldürdüğü zaman biz kim oluyoruz da onu affediyoruz? Bence bir din olmadığını anlatıyor. Musevilik ve Hıris-
bu küstahlıktır. Bizim insani görevimiz onu cezalandırmaktır. Onu tiyanlık baba-oğul ilişkisi içinde tanımlanıyor.
cezalandırabiliriz ama ona merhamet bahşedemeyiz, merhamet Oysa Allah, baba değil. Dolayısıyla inanan bir
Tanrı’ya aittir. Merhamet bahşetmek küstahlıktır, gerçek tevazu Müslümanın kökeni bir yetime dayanıyor ve
o insanı cezalandırmak olabilir ancak. (Bülent Somay’a bakarak) İslam’daki inananlar topluluğu da asıl olarak
Birinin bu görüşle ilgili bir problemi mi var? bir yetimler topluluğu. İşin politik boyutu da
B.S.: Nasıl öldürdüğümüze bağlı olarak değişir bence. burada. Bir yetim olarak, halihazırda varolan bir
S.Z.: Tamam, o konuda bir sorun yok, bir uzlaşmaya varabiliriz. toplumsal ağa bel bağlayamazsınız. Kendi top-
Ben nasıl öldüğüyle ilgilenmiyorum; sadece adamı ölü görmek luluğunuzu oluşturmak zorundasınız. Bu işi çok
istiyorum. ilginç hale getiriyor.
Taliban, Afganistan’da metal topuklu ayak-
Ama merhamet göstermek küstahlıksa cezasını vermek kabı giymeyi yasakladığında herkes güldü.
de küstahlık sayılmaz mı? Biz kimiz ki onu cezalandırı- Nedir akıllarındaki? Bir kadının görüntüsü-
yoruz? nün tamamı örtülmüş olsa bile, topuklarının
Ceza, hukukun alanının içindedir, ama merhamet hukukun ala- çıkardığı ses erkekleri heyecanlandırabilir. İlk
nına girmez. Merhamet göstermek senin hukuk konusunda bir aklıma gelen, bunun ne kadar muhteşem bir
şüphen olduğu anlamına gelir; hukuki ya da doğal nedenselliği toplum olduğuydu, o kadar uyarılmış haldeler
askıya alman anlamına gelir. Merhamet nedir biliyor musunuz? ki bir topuk sesiyle bile baştan çıkabiliyorlar...
Tanrım, annemle yattım lütfen beni affet. Eğer Tanrı kendini iyi Biz Batı’da o kadar dekadanız ki çırılçıplak bir
hissediyorsa sizi affeder. kadın önümüze geldiğinde bile “çok özür di-
lerim ama çok yorgunum,” diyebiliyoruz. Ama
Peki ama ceza neden ve nasıl insanın alanına giriyor? Ce- burada “klik, klik” ve kendini kaybediyorsun...
zalandırmak da bir bakıma Tanrı’yı oynamak değil mi? İşte işin ilginç yanı politik doğruculuk da buna
Değil, çünkü o zaman bir kanuna uyuyorsunuz ve o sizin kişisel benzer bir şey bence. Aynı aşırı hassasiyet var.
kanununuz değil. Benim asıl karşı çıktığım şey cezanın suçu ön- Sana bakıyorum ve bu görsel bir taciz oluyor.
leyecek bir şey olarak algılanması. Bence bu bir kâbus. İdam ce- Her iki tutum da aynı şekilde kadınları radikal,
zasına karşı olanların temel argümanları, bunun suçu engelleyen muhafazakâr, köktenci bir şekilde kontrol al-
bir şey olmaması. Ama bunun cezalandırmanın mantığıyla bir tına alıyor. Politik doğruculuğun cinsel tacize
alakası yok ki! Her iyi filozof size, başkalarının suç işlemesini en- karşı olan aşırı hassasiyeti de aynı şekilde cin-
gellemek için birilerini cezalandırmanın gerekliliğini savunmanın, selliğin çok korkutucu bir tarafı olduğunu var-
masum insanları da öldürmeyi meşru kılacak bir şey olduğunu sayıyor. Ama tabii ki ikisi birbirinden çok farklı,
söyleyecektir. Linç olaylarının bir kısmının arkasında yatan neden politik doğruculuk tacizin tamamen önüne
budur. İnsanlar tatmin olmamışlardır. 1-2 tanesini linç etmelerine geçmek için, onu nasıl kontrol altına alabiliriz
izin verelim ki, daha büyük bir kaosa sürüklenmenin önüne ge- diye düşünüyor. Ve bu yüzden bazı noktalarda
çebilelim, derler. Cezayı böyle algılarsanız, bunu yapmalarının birleşiyorlar, örneğin pornografiye karşı çıkar-
da önünü açmış olursunuz. ken. Ki ben de pornografiye karşıyım ama ulvi
Ben bir Hegelciyim. Hegel, cezanın özgürlüğünün farkına var- ahlaki sebeplerden filan değil. Pornografi be-
manın bir yolu olduğunu söyler. Birini cezalandırarak ona sizinle Bence bu politik doğruculuğun örtük ırkçılığıdır. öğrendim. Muhammed, melekler kendisine ilk göründüğünde iyi nim için çok hüzün verici bir şey, zavallı, sömürülen, bir sürü este-
İslam’da bile... Bu ilginç olabilir, geçen yıl Avusturya’da büyük bir mi yoksa kötü mü olduklarını bilemiyor ve ancak Hatice vasıta- tik ameliyat olmuş kadınların ne kadar büyük bir kâbus yaşadığını
skandal olmuştu, bir imam “örtünmeden sokağa çıkan bir kadın sıyla anlayabiliyor. Hatice önce örtülü bir şekilde kendini meleğe görüyorsunuz. Pornografi beni depresyona sokuyor.
“Ben aslında çok az film izliyorum. Bir sokağın ortasında duran açık bir parça et gibidir,” demişti. “Bir kö- gösteriyor, sonra örtüsünü kaldırıyor ve melek utanıp ortadan
seçim yapmak zorundasınız, ya film pek gelip o eti yerse kimi suçlarsınız köpeği mi yoksa o eti orada kaybolunca Hatice diyor ki, “bu meleğin utanması var, demek ki Yüreğimde Bir Delik’i izlediniz mi?
izleyeceksiniz ya da filmler üzerine bırakan salağı mı? Tabii ki köpeği suçlamazsınız.” Aslında imamın iyi bir melek.” Kadın doğrunun kefili oluyor, erkek kendi başına Hayır. Ben aslında çok az film izliyorum. Bir seçim yapmak zorun-
yazacaksınız, ikisini birden yapamazsınız.” söylemeye çalıştığı şey, örtünmeden gezen kadınların kışkırttıkları doğruyla yanlışı ayıramıyor bile. Bu çizgiyi devam ettirebilirsiniz. dasınız, ya film izleyeceksiniz ya da filmler üzerine yazacaksınız,
erkeklerin suçlanamayacak olduklarıydı. Büyük ihtimalle bu argü- Araplar İsmail’in soyundan gelir. İsmail’in annesinin toplum dı- ikisini birden yapamazsınız.


58 | altyazı aralık 2007 altyazı aralık 2007 | 59
vizyon ötesi | izliyorum

[Woody Allen’ın Annie Hall’undan (1977) bir sahne gösteriyo- “Dün ne yapıyordun? Alıştırma yapacağına arkadaşlarınla mı oynu-
ruz.] yordun?” diye azarlar.

[Jean Luc Godard’ın Haftasonu (Week End, 1967) filminden


bir sahne izliyoruz.]

Zelig mi?

Hayır.
Adamı tanıyorum. (gülüyoruz) Woody Allen’ı değil, diğerini. Bu ger-
çek hayat mı? Bir dakika söylemeyin. Fransız filmlerinden genel olarak nefret ede-
rim... Sakın bana bunun boktan bir Godard olduğunu söylemeyin!
Hayır. 20 yıl sonrasından bakınca artık bence Godard’ın kafasının nasıl ça-
Görmediğim çok fazla Woody Allen filmi var. Hayır, görmedim bunu. lıştığı açıkça görülebiliyor. Fazla zorlama... Sevdiğim tek Godard, çe-
lişkili bir biçimde ticari olarak en başarılı olanı: Nefret. Oldukça kitsch
Annie Hall. ama Yunan mitolojisi ve Fritz Lang göndermelerini seviyorum... Adil
Annie Hall mu? Hiç şaşırmadım, sevmemiştim bu filmi. davrandığımı iddia etmeyeceğim, belki haksızlık ediyorumdur. Belki
zevklerim burjuvadır -Lenin’inkiler de öyleydi- ama Fransız filmlerin- Tarkovski için de geçerli. Onun ise son büyük eseri Stalker’dır. Sonra
Woody Allen’ı sevmiyor musunuz? den tek sevdiğim -ve bu yüzden Fransız arkadaşlarım beni öldürmek “Filmlerin ve kitapların -dedektif romanlarının Nostalji’de Tarkovski bir Tarkovski filmi çekmiştir. Bir de anti-feminist
Bazı erken dönem filmlerini seviyorum, mesela Bananas gibi. Son dö- istiyor çünkü çok burjuva bir yönetmeni var- Emmanuelle Béart’ın bile- sık sık sadece başlarını ve sonlarını bir fikrim var. Persona’da ben Liv Ullmann’ı değil Bibi Andersson’ı
nem filmlerinden Broadway Üzerinde Kurşunlar’ı seviyorum. Mira Sor- çok güzel olduğu bir film: Claude Sautet’nin Ayazda Bir Yürek’i. Em- okuyorum. Hâlâ ilgimi çekiyorsa geri kalanını beğenirim. Bence o şanslı bir kadın. Bu çok maço olacak ama bazı
vino çok seksi olduğu için Sevimli Fahişe’yi beğeniyorum. Bence Wo- manuelle Béart’ın kendini nasıl Daniel Auteuil’e sunduğunu hatır- da okuyorum. Ve sonunu bilmenin her şeyi kadınlar vardır, gençliklerinde çok güzel olurlar ama sonra yaşla-
ody Allen, benim kitap yazarken yaptığım hatanın aynısını yapıyor. lıyor musunuz? O ise onu sevmediğini söyler ve reddeder. Film- mahvettiğine inanmıyorum.” nınca çirkinleşirler. Örneğin Irène Jacob böyledir. Véronique’in İkili
Çok iyi bir fikri oluyor ama keşke biraz daha fazla zaman harcayıp üze- deki adı Stéphane’dır ve ben hep üzerinde “Stéphane’ı seviyoruz, Yaşamı’nın DVD’sinde onunla yeni yapılmış bir söyleşi var ve çok
rinde daha fazla çalışsaydı dedirtecek şekilde acele işliyor onu. Ama Emmanuelle’e hayır deyin” yazan bir tişört yaptırmak istedim. korkunç görünüyor. Şu anda 40’larında ve kesinlikle çirkin. Buna
tamamen de olumsuz düşünmüyorum. Broadway Üzerinde Kurşunlar’ı Bu film sayesinde Maurice Ravel’in oda müziğini keşfettim. Bolero karşın Bibi Andersson’ın gençken -erken Bergman filmlerinde gö-
Manhattan’da Yahudi mahallesinde izlemiştim ve kendimi onun film- gibi burjuva kitsch eserlerle tanınan Ravel’in radikal bir solcu oldu- Peki ya Antonioni ya da Bergman? rebilirsiniz- yalnızca yüzeysel bir şirinliği vardı. Sonra Persona’da mü-
lerinden birinin bir sahnesinde gibi hissetmiştim. Özellikle sevdiğim ğunu biliyor muydunuz? Sanırım 1924’te Académie Française’e da- Antonioni’nin ilk dönemini seviyorum. Ama Cinayet’i Gördüm ile bence kemmel soğuk bir güzellikle çıktı karşımıza. Persona’nın iyi yanı bu
şeyse şu çokkültürlülük sorununa verilecek doğru cevabı içinde ba- vet edilmiş ama Fransız hükümetinin Sovyetler Birliği’ne karşı tav- düşüşe geçti. Zabriskie Point’tan sonra izlemeyi bıraktım. Ama erken bence. Bergman kendi aleyhine işleyecek derecede ‘derin’ olmaya
rındırıyor olması. Burada küreselleşmenin aynılaşma anlamına geldi- rını öne sürerek reddetmiş. Ayrıca Arap, Cezayir ya da Fas ezgilerini filmleri, özellikle Macera bence sessiz bile izlenmeye değer. Çok ince çalışıyor. Ama Sessizlik kesinlikle çok güzel. Filmde, iki kadın Balkan-
ğini sanan aptalların ne kadar yanıldığını görüyorsunuz. Tam tersine, müziğinde kullanarak sömürgecilik karşıtı tavır takınan ilk müzisyen. çalışılmış. Ama Hitchcock gibi değil, onda biçimsel aşırılık hemen göze larda bir yere gelir. Burası sözde hayali bir mekândır ama Balkanlar
küreselleşmede evrensel albeniye sahip olmanız ne kadar ‘tikel’ oldu- Benim için diğer bir sürpriz ise Erik Satie oldu. Onun da komünist çarpar. Antonioni’deyse fark etmezsiniz bile. Örneğin standart strateji- olduğunu şundan anlarız: Üzerinde ‘slivovitz’ yazan bir şişe brendi
ğunuza bağlı. Woody Allen’ın filmleri çok sınırlı bir evrende geçiyor. olduğunu biliyor muydunuz? lerinden biri, sinemada yerleşik olanın tam tersidir: Bir karakteri bir yere görürüz. Tuhaf bir karışım söz konusudur.
New York değil, Manhattan bile değil, Manhattan’ın belli bir bölge- bakarken gösterir. Sonra da, alışık olduğumuz şekilde, karşı açıyla onun Philip Kaufman’ın bir söyleşisinde okuduğuma göre, Varolmanın
sinde yaşayan üst sınıf Yahudileri konu ediniyor ama evrensel çapta Evet evet, hatta Halk Cephesi’ne katılmamış mıydı? baktığı yeri gösterir ama birden bu karakter kendi bakış açısını gösteren Dayanılmaz Hafifliği’nde Ruslar şehre girdiğinde deprem oluyor-
ilgi görüyor. Siz bilebilirsiniz tabii. Türkiye medeni bir ülke. Yugoslavya’da bizim bu kadraja girer. Büyük bir usta. Mega-usta. Bergman da böyle benim muş gibi camların sallanması ve şıngırdaması sahnesini Bergman’ın
Benim en sevdiğim Woody Allen sahnesiyse Everything You Always bu konularda hiçbir fikrimiz yoktu... için. Son büyük eseri bence -atmosfer mükemmeldir- Sessizlik. Sonra Sessizlik’inden kopya çekmiş. Rezil ve kitsch olmasına karşın Varol-
Wanted to Know About Sex But Were Afraid to Ask’teki son sahne. O sah- Avrupalıların son derece Avrupa merkezci biçimde Amerikalılara Persona’yla -bana katılmayacaksınız ama- düşüşe geçti bence. manın Dayanılmaz Hafifliği’nde sevdiğim şey ise Lena Olin. Şöyle bir
nedeki Stalinist yaklaşımı, işçi fikrini çok seviyorum. Yukarıdan emir ge- sataşmalarını seviyorum bazen. Örneğin, Arnold Schönberg şöyle iddiam var: Diyelim ki uzaylı istilasına uğradık. Birine yarı çıplak Lena
liyor, “şimdi 45 derecelik bir ereksiyon yapın” şeklinde. Sonra bir sabotaj demiş: “Müzikte söylemek istediğiniz her şeyi dört, belki beş ens- Ya Çığlıklar ve Fısıltılar? Olin’i gösterdiğinizde uyarılmıyorsa bilin ki o bir uzaylıdır. Bu tama-
olduğunu ve rahibin ereksiyonu engellediğini fark ediyorlar. Çok Stali- trümanla söyleyebilirsiniz. Orkestraya yalnızca aptal Amerikalılar için Bazı filmler vardır, hakkında konuşup eleştirebilirsiniz. Bir de bazı film- men objektif bir test. Bu arada filmin sonu da iyidir: İkisini arabada
nist. Benim için seks böyle bir şey. Sevdiğim bir diğer seks sahnesiyse ihtiyaç var.” Fransa’da Godard’ı tanıyan birileriyle konuştum ve on- ler vardır ki yasaklanmaları gerekir. Bergman kendisi de otobiyogra- görürüz. Sonra Kaliforniya’da Lena Olin’in ikisinin ölüm haberini alı-
tahmin edebileceğiniz gibi Monty Python’s The Meaning of Life’ta ge- lar da fazlasıyla kendini beğenmiş olduğunu söylüyorlar. Mantıklı filerinden birinde çok hoş bir özeleştiride bulunuyor ve bir noktada şını görürüz. Sonra yine ikisine geri döner, ve bu sahneyi ölecek-
lecekte geçen seks eğitimi dersi. Öğretmen kızlardan birine “Vajinayı bir açıklaması yok ve fikir değiştirmeye de açığım ama sevmiyo- Bergman filmleri yapmaya başladığını, yani kendi kendini taklit etti- lerini bilerek izleriz. Yaşayan ölüleri görürüz. Muhteşem olduğunu
uyarmanın üç yolu nedir?” diye sorar. Kız cevap veremeyince de onu rum işte adamı. ğinin farkına vardığını söylüyor. Bence bu onun büyük hayranı olan söylemiyorum ama hoş bir numara. Sonuçta Philip Kaufman’ı çok


60 | altyazı aralık 2007 altyazı aralık 2007 | 61
vizyon ötesi | izliyorum

filmdir. Fincher’ı orada keşfetmiştim. Sonra tabii Dövüş Kulübü, Az önce söylediğiniz bir şeyi başlık yapacağız herhalde: “Ben
“Bilgiye ulaşmak demek verileri Yedi... Oyun ile ilgili sorunlarım var tabii bok kafalı Michael Douglas her şeyi biliyorum.”
ayrıştırmak, yani unutmaktır. Her şeyi yüzünden. Sharon Stone benim gözümde çok puan kaybetti. Na- Ama eminim ki ondan sonra da “ben gerizekâlıyım” gibi bir şey ekle-
bilmek bir faciadır, hiçbir şey bilmemek sıl olur da, sadece film için bile olsa, o boktan herifin onu öpme- mişimdir. Ünlü Rus nöroloğu ve psikoloğu Luria, mnemonistler (her
anlamına gelir.” sine izin verebilir? Gururu olan bir hanımefendi bunu yapmaz. şeyi hatırlayan insanlar) hakkında çok iyi bir kitap yazıp bu durumun
Zodiac’la ilgili sorunum da şu: Hikâyeyi okudum ve filmi sevme- ne kadar trajik olduğunu göstermişti. Bilgiye ulaşmak demek verileri
yeceğimden korktum. Ama Fincher’ı seviyorum. Bu nedenle de ayrıştırmak, yani unutmaktır. Her şeyi bilmek bir faciadır, hiçbir şey
bu travmatik deneyimi erteliyorum. Aynı nedenle, uzun süre bilmemek anlamına gelir.
da hor görmemek lazım. İnsanların ona hakaret etmekten hoş- önce DVD’sini aldığım son David Lynch filmini izlemeyi de sü-
landığı bir diğer film de The Invasion of The Body Snatchers’ın ye- rekli erteliyorum. Filmlerin ve kitapların -dedektif romanlarının Not: Söyleşide bize eşlik eden ve katkıda bulunan Evrim Altuğ, Gizem
niden yapımı. Bence kötü bir film değildir. Uzaylıların insanlarla bile- sık sık sadece başlarını ve sonlarını okuyorum. Hâlâ ilgimi Aytaç ve Aslı Dadak’a teşekkür ederiz.
karşılaştıklarında verdikleri tepkiyi hatırlıyor muzunuz? (hareketi çekiyorsa geri kalanını da okuyorum. Ve sonunu bilmenin her
yapıyor). Ben o zaman gençtim ve arkadaşlarımla aramızda bu şeyi mahvettiğine inanmıyorum. Colombo bunun aksine kanıt. Bu söyleşide bahsi geçen diğer filmler:
bir selamlaşma biçimine dönüşmüştü. En başından cinayeti kimin işlediğini bilirsiniz ama bunun nasıl 300 Spartalı (300, 2006)
ortaya çıkacağını merak edersiniz. Affedilmeyen (Unforgiven, 1992)
İstila’yı izlediniz mi? Ayazda Bir Yürek (Un Coeur en Hiver, 1992)
Evet, James Bondlu olan. Kız kimdi? David Lynch DVD’lerinin bölümlenmesine izin vermiyor. Bananas (1971)
Sizin gibiler yüzünden olmalı... Blade 2 (2002)
Nicole Kidman. Evet ama Arjantin’de basılanlarda var. Sahne başı/sonu gözet- Blue (1993)
Evet doğru. Nicole Kidman hakkında her şeyi biliyorum. Sapığın meksizin onar dakikalık parçalara bölüyorlar ve bence bu çok Broadway Üzerinde Kurşunlar
Sinema Rehberi’ni birlikte çektiğim Sophie Fiennes, tabii abisinin güzel bir şey. Lynch’in sorunu da şu: Tamamen aptal olmasa da (Bullets Over Broadway, 1994)
kız kardeşi. Ve abisi Ralph Fiennes şu anda Nicole Kidman’la bir- ne yaptığının pek farkında değil. ‘Lynch on Lynch’ kitabında Cinayet’i Gördüm (Blowup, 1966)
likte Bernhard Schlink’in çok satan romanı ‘Okuyucu’nun (‘The ona Kayıp Otoban’dan kesinlikle dahiyane bir sahneyle ilgili so- Çığlıklar ve Fısıltılar (Viskningar och rop, 1972)
Reader’) filmini çekiyor. Nicole bu filmde toplama kamplarında rulan bir soruya, “bilmem, öyle yaptım işte” şeklinde tamamen Dövüş Kulübü (Fight Club, 1999)
çalışmış eski bir Nazi’yi oynuyor. Ama Nicole’la ilgili sorunlar çık- anlamsız bir cevap vermiş. O, ne yaptıklarının bilincinde olan Everything You Always Wanted to Know About Sex But Were
mış -çok hoşuma gidiyor bu tür müstehcenlikler.- Ralph Fiennes 1984) istediğimiz sonucu vermiyor.] kuramsal sinemacılardan değil. Öte yandan çok iyi bir madde- Afraid to Ask (1972)
ve yapımcı Nicole’dan üç şey istemiş: Biraz olsun bir Nazi kaltağı Bu, olduğunu sandığım şeyse görmedim. Fikir olarak sevdiğim sel duyarlılığı var. Örneğin Polonya’da Lodz’da bir festivale git- Gerizekâlılar (Idioterne, 1998)
gibi görünsün diye botoks yaptırmayı bırakmasını ve biraz kilo ama hiçbir zaman göremediğim bir film. Üzgünüm. Ama bu tür- tiğinde bu eski sanayi şehrine, yıpranmış binalara çok hayran The Invasion of The Body Snatchers (1956)
almasını istemişler. Ve son olarak da -bu en sevdiğim kısmı, bakın den diğer bir karakter olan Chucky’yi severim. Filmleri oğluma iz- olmuş ve hemen oradan bir ev almış. Tarkovski’nin sevdiğim İstila (The Invasion, 2007)
KGB sayesinde neler öğreniyorum- çıplak görüneceği bir sahne letip ona “işte bu sensin” dedim. yanı da budur: Filmlerindeki mekânlar hep eski, dökülen bina- Iwo Jima’dan Mektuplar (Letters From Iwo Jima, 2006)
için -tabii politik doğrucu temiz bir kaltak olduğundan epilasyon lardan oluşur. Güllerin Savaşı (The War of the Roses, 1989)
yaptırıyor sürekli- edeb yerindeki tüylerini uzatmasını ve bu şartın Clint Eastwood’un son filmi Iwo Jima’dan Mektuplar’ı iz- Kan Borcu (Blood Work, 2002)
kontratına eklenmesini istemişler. Bu arada Sophie Fiennes, Tom lediniz mi? Kayıp Otoban (Lost Highway, 1997)
Cruise’la ikisini bir arada gördüğünü ve Nicole’un Tom’u psikolojik Hayır. Macera (L’Avventura, 1960)
olarak domine ettiğini anlattı. Tom Cruise’un şu anda zavallı Katie Monty Python’s The Meaning of Life (1983)
Holmes ile olmasının da nedeni bu belki. Ayrıca, Tom Cruise’un Peki ne yaptığını biliyor musunuz? Nefret (Le Mépris,1963)
eşcinsel olduğu da doğru değil. En azından biseksüel. Çünkü bir Evet duydum. Clint Eastwood’un çoğu işini severim ama fana- Nostalji (Nostalghia, 1983)
keresinde Sophie abisiyle birlikte bir setteyken Londra’ya gitmesi tik Fransız solcu Alain Badiou kadar ileri gitmem. Kendisi Yasak Oyun (The Game, 1997)
gerekmiş ve Nicole ona Tom’un özel uçakla döneceğini, onunla İlişki’nin bir başyapıt olduğunu düşünüyor. Ama zaten Titanic’in Öldüren Cazibe (Fatal Attraction, 1997)
gidebileceğini söylemiş. Sophie de gitmiş. Bu sayede öğrenmiş de başyapıt olduğunu düşünüyor. Bu Alain’in karanlık yanı. Clint Persona (1966)
Tom’un eşcinsel olmadığını. Uçakta işi pişirmişler. Eastwood’un dedektif dramı Kan Borcu’nu seviyorum. Siz genç- Sapığın Sinema Rehberi (The Pervert’s Guide to Cinema, 2006)
siniz, ben Clint Eastwood’un henüz İtalyan spagetti western- Sessizlik (Tystnaden, 1963)
[Büyük bir hevesle hazırladığımız Gremlinler (Gremlins, lerinde oynadığı dönemi de gördüm. Pek çok iyi iş yaptı ama Sevimli Fahişe (Mighty Aphrodite, 1995)
hepsine de kanmıyorum. Örneğin Affedilmeyen’i çok da beğen- Stalker (1979)
mem. Kirli Harry (Dirty Harry) serisinde de önce sıradan sağcı bir Temel İçgüdü 2 (Basic Instinct 2, 2006)
intikam filmi yaptı. Sonra sanki takip eden her bir filmde liberal Titanik (Titanic, 1997)
eleştirmenleri dinlemiş de politik olarak daha doğrucu filmler Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
çekmek istemiş gibiydi. Ama ben orijinalinin acımasızlığını ter- (The Unbearable Lightness of Being, 1988)
cih ediyorum. Diğerlerinde sanki bir yandan kirli intikam fante- Véronique’in İkili Yaşamı (La Double vie de Véronique, 1991)
zileri kurarken bir yandan da bundan aldığı zevki saklamak isti- Yaratık 3 (Alien 3, 1992)
yor. Böylece ilkinde saf fantezi varken diğerlerinde ancak üzeri Yasak İlişki (The Bridges of Madison County, 1995)
örtülü olarak karşımıza çıkıyor. Yedi (Se7en, 1995)
ek koşuluyla
ini sö yle di ve an cak ona göstermem rd uk ! Yüreğimde Bir Delik (Ett Hål i mitt hjärta, 2004)
görmek ten nefre
t et tiğ men eline tutuştu
Zodiac’ı izlediniz mi? Kirli Harry’ye zekice bir gönderme žižek kendi suratını i. Biz se po lar oid çekip, fotoğrafı he Zabriskie Point (1992)
ize izin verd
vardı… fotoğrafını çekmem Zelig (1983)
Ben her şeyi biliyorum. Ama filmi görmedim. David Fincher’ı çok Zodiac (2007)
seviyorum. Hem de Yaratık 3’ten beri. Bence çok hakkı yenmiş bir

62 | altyazı aralık 2007 altyazı aralık 2007 | 63

You might also like