Professional Documents
Culture Documents
MARKS
KAPÝTAL
ÜÇÜNCÜ CÝLT
ERÝÞ YAYINLARI
Karl Marks 1
Kapital III
ÝKÝNCÝ BASKI
KAPÝTAL
EKONOMÝ POLÝTÝÐÝN ELEÞTÝRÝSÝ
ÜÇÜNCÜ CÝLT
KARL MARX
ÜÇÜNCÜ KÝTAP
BÝR BÜTÜN OLARAK KAPÝTALÝST ÜRETÝM SÜRECÝ
YAYINA HAZIRLAYAN
FRÝEDRÝCH ENGELS
Karl Marxýn Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume III, (Progress
Publishers, Moscow 1974) adlý yapýtýný Ýngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiþ, ve kitap,
Kapital, Ekonomi Politiðin Eleþtirisi, Üçüncü Cilt, adý ile, Sol Yayýnlarý tarafýndan Þubat 1990
(Birinci baský: Aðustos 1978) tarihinde yayýnlanmýþtýr.
Eriþ Yayýnlarý tarafýndan düzenlenmiþtir. 2004.
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org
http://www.kurtuluscephesi.com
http://www.kurtuluscephesi.org
http://www.kurtuluscephesi.net
ÝÇÝNDEKÝLER
ÜÇÜNCÜ KÝTAP
BÝR BÜTÜN OLARAK
KAPÝTALÝST ÜRETÝM SÜRECÝ
29
BÝRÝNCÝ KISIM
ARTI-DEÐERÝN KÂRA VE
ARTI-DEÐER ORANININ KÂR ORANINA DÖNÜÞMESÝ
31
ÝKÝNCÝ KISIM
KÂRIN ORTALAMA KÂRA DÖNÜÞMESÝ
129
129 SEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Farklý Üretim Kollarýnda Farklý Sermaye
Bileþimleri ve Kâr Oranlarýnda Bundan Ýleri Gelen Farklýlýklar
140 DOKUZUNCU BÖLÜM Genel Bir Kâr Oranýnýn Oluþmasý
(Ortalama Kâr Oraný) ve Meta Deðerlerinin Üretim Fiyatlarýna
Dönüþmesi
156 ONUNCU BÖLÜM Genel Kâr Oranýnýn Rekabet Yoluyla
Eþitlenmesi. Piyasa-Fiyatlarý ve Piyasa-Deðerleri. Artý-Kâr
179 ONBÝRÝNCÝ BÖLÜM Genel Ücret Dalgalanmalarýnýn Üretim-Fiyatý
Üzerindeki Etkileri
183 ONÝKÝNCÝ BÖLÜM Tamamlayýcý Açýklamalar
183 I. Üretim-Fiyatýnda Bir Deðiþikliði Gerektiren Nedenler
184 II. Ortalama Bileþimli Metalarýn Üretim-Fiyatý
186 III. Kapitalistin Telafi Konusundaki Dayandýðý Nedenler
ÜÇÜNCÜ KISIM
KÂR ORANININ DÜÞME EÐÝLÝMÝ YASASI
189
189 ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yasanýn Niteliði
207 ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Zýt Yönde Etkiler
207 I. Sömürü Yoðunluðundaki Artýþ
210 II. Ücretlerin, Emek-Gücünün Deðerinin Altýna Düþmesi
210 III. Deðiþmeyen Sermaye Öðelerinin Ucuzlamasý
211 IV. Nispi Aþýrý-Nüfus
211 V. Dýþ Ticaret
214 VI. Hisse Senetli Sermayenin Artýþý
215 ONBEÞÝNCÝ BÖLÜM Yasanýn Ýç Çeliþkilerinin Serimi
215 I. Genel
220 II. Üretimin Geniþlemesi ile Artý-Deðer Üretimi Arasýndaki
Çatýþma
223 III. Sermaye Fazlasý ve Nüfus Fazlasý
230 IV. Tamamlayýcý Düþünceler
DÖRDÜNCÜ KISIM
META-SERMAYENÝN VE PARA-SERMAYENÝN
TÝCARET SERMAYESÝNE VE PARA TÝCARETÝYLE
UÐRAÞAN SERMAYEYE DÖNÜÞMESÝ
237
237 ONALTlNCI BÖLÜM Ticaret Sermayesi
249 ONYEDÝNCÝ BÖLÜM Ticari Kâr
267 ONSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Tüccar Sermayesinin Devri. Fiyatlar
278 ONDOKUZUNCU BÖLÜM Para Ticaretiyle Uðraþan Sermaye
285 YÝRMÝNCÝ BÖLÜM Tüccar Sermayesi Konusunda Tarihsel Malzeme
BEÞÝNCÝ KISIM
KÂRIN FAÝZE VE GÝRÝÞÝM KÂRINA BÖLÜNMESÝ
298
298 YÝRMÝBÝRÝNCÝ BÖLÜM Faiz Getiren Sermaye
316 YÝRMÝÝKÝNCÝ BÖLÜM Kârýn Bölünmesi, Faiz Oraný. Doðal Faiz
Oraný
327 YÝRMÝÜÇÜNCÜ BÖLÜM Faiz ve Giriþim Kârý
346 YÝRMÝDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Sermaye Ýliþkilerinin Yüzeysel Bir
Biçimi Olarak Faiz Getiren Sermaye
354 YÝRMÝBEÞÝNCÝ BÖLÜM Kredi ve Fiktif Sermaye
369 YÝRMÝALTlNCI BÖLÜM Para-Sermayenin Birikimi. Bunun Faiz
Oraný Üzerindeki Etkisi
388 YÝRMÝYEDÝNCÝ BÖLÜM Kapitalist Üretimde Kredinin Rolü
394 YÝRMÝSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Dolaþým Aracý ve Sermaye. Tooke ve
Fullartonun Görüþleri
ÜÇÜNCÜ KÝTAP
TÜM OLARAK
KAPÝTALÝST ÜRETÝM SÜRECÝ
411
BEÞÝNCÝ KISIM
KÂRIN FAÝZE VE GÝRÝÞÝM KÂRINA BÖLÜNMESÝ
FAÝZ GETÝREN SERMAYE
(DEVAM)
413
413 YÝRMÝDOKUZUNCU BÖLÜM Banka Sermayesini Oluþturan Kýsýmlar
424 OTUZUNCU BÖLÜM Para-Sermaye ve Gerçek Sermaye I
440 OTUZBÝRÝNCÝ BÖLÜM Para-Sermaye ve Gerçek Sermaye II (Devam)
440 1. Paranýn Borç Sermayesine Dönüþmes
446 2. Sermayenin ya da Gelirin Borç Sermayesine Çevrilen Paraya
Dönüþmesi
449 OTUZÝKÝNCÝ BÖLÜM Para-Sermaye ve Gerçek Sermaye III (Son)
463 OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kredi Sisteminde Dolaþým Aracý
486 OTUZDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Currency Prlncýple ve 1844 Tarihli Ýngiliz
Banka Yasasý
502 OTUZBEÞÝNCÝ BÖLÜM Deðerli Maden ve Kambiyo Kuru
502 I. Altýn Rezervinin Hareketi
510 II. Kambiyo Kurlarý
511 Asya ile Olan Kambiyo Kuru
524 Ýngilterenini Ticaret Dengesi
526 OTUZALTINCI BOLÜM Kapitalist-Öncesi Ýliþkiler
541 Ortaçaðlarda Faiz
543 Faizin Yasaklanmasý ile Kilisenin Saðladýðý Çýkarlar
ALTINCI KISIM
ARTI-KÂRIN TOPRAK RANTINA DÖNÜÞMESI
544
544 OTUZYEDÝNCÝ BÖLÜM G i r i þ
566 OTUZSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Farklýlýk Rantý (Diferansiyel Rant):
Genel Görüþler
574 OTUZDOKUZUNCU BÖLÜM Farklýlýk Rantýnýn Birinci Biçimi
(Farklýlýk Rantý I)
595 KIRKINCI BÖLÜM Farklýlýk Rantýnýn Ýkinci Biçimi (Farklýlýk Rantý II)
605 KlRKBÝRÝNCÝ BÖLÜM Farklýlýk Rantý II Birinci Durum:
Üretim-Fiyatý Sabit
612 KlRKÝKÝNCÝ BÖLÜM Farklýlýk Rantý II Ýkinci Durum: Üretim-Fiyatý
Düþüyor
612 I. Ek Sermaye Yatýrýmýnýn Üretkenliði Ayný Kalýr
619 II. Ek Sermayenin Azalan Üretkenlik Oraný
620 III. Ek Sermayenin Artan Üretkenlik Oraný
626 KIRKÜÇÜNCÜ BÖLÜM Farklýlýk Rantý II Üçüncü Durum: Yükselen
Üretim-Fiyatý. Sonuçlar
647 KIRKDÖRDÜNCÜ BÖLÜM En Kötü Ekili Toprak Üzerinde Farklýlýk
Rantý
655 KIRKBEÞÝNCÝ BÖLÜM Mutlak Toprak Rantý
676 KIRKALTINCI BÖLÜM Arsa Rantý. Madencilikteki Rant. Topraðýn
Fiyatý
684 KIRKYEDÝNCÝ BÖLÜM Kapitalist Toprak Rantýnýn Doðuþu
684 I. Giriþ
691 II. Emek-Rant
694 III. Aynî-Rant
696 IV. Para-Rant
701 V. Yarýcýlýk ve Küçük Ölçekli Köylü Mülkiyeti
YEDÝNCÝ KISIM
GELÝRLER VE KAYNAKLARI
712
712 KIRKSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Üçlü Formül
728 KIRKDOKUZUNCU BÖLÜM Üretim Sürecinin Tahlili Üzerine
745 ELLÝNCÝ BÖLÜM Rekabetin Yarattýðý Yanýlsama
766 ELLÝBÝRÝNCÝ BÖLÜM Bölüþüm Ýliþkileri ve Üretim Ýliþkileri
772 ELLÝÝKÝNCÝ BÖLÜM S ý n ý f l a r
EKLER
775
777 Kapitalin Üçüncü Cildine Ek. F. Engels
778 I. Deðer Yasasý ve Kâr Oraný
792 II. Borsa
DÝZÝNLER
795
797 Kaynaklar Dizini
797 Yazarlar
802 Anonimler Gazete ve Dergiler
804 Parlamento Raporlarý ve Öteki Resmi Yayýnlar
806 Öteki Dillerdeki Sözcük, Terim ve Deyimler
809 Kýsaltmalar
ÖNSÖZ
Karl Marks 11
Kapital III
olanaksýz gözden geçirmeler, önsözler ve ekler, vb. gibi geriye býraký-
lamayacak baþka ivedi iþler de vardý. Bütün bunlardan baþka, metni
konusunda tüm sorumluluðunu taþýdýðým ve bu nedenle zamanýmýn
büyük bir kýsmýný alan bu yapýtýn birinci cildinin Ýngilizce baskýsý vardý.
Son on yýlda uluslararasý sosyalist yazýnýn muazzam artýþýný ve özellikle
Marxýn ve benim daha önceki yapýtlarýmýn çok sayýdaki çevirilerini biraz
izlemiþ olanlar, bunlarýn çevirmenlerine yardýmcý olabileceðim ve bu
yüzden de yapýtlarýný gözden geçirmeyi vicdanen geri çeviremeyeceðim
dillerin sayýsýnýn çok sýnýrlý olmasýný, bir talih eseri saymakta haklý ol-
duðumu kabul edeceklerdir. Ne var ki, yazýndaki bu artýþ, buna tekabül
eden uluslararasý iþçi sýnýfý hareketinin kendisinde bir büyümenin yalnýz-
ca bir belirtisiydi. Ve bu, bana yeni yükümlülükler yüklüyordu. Halk içer-
sindeki faaliyetlerimizin ilk gününden beri, çeþitli ülkelerdeki ulusal
sosyalist ve iþçi hareketlerinde aracýlýk etme iþinin esas yükünü omuzla-
yanlar, Marx ile ben olmuþtuk. Bu iþ, hareketin bütünündeki geniþleme
oranýnda artmýþtý. Ölümüne dek burada da asýl yükü omuzlayan Marx
idi. Ama onun ölümündensonra, gitgide artan hacimdeki iþi tek baþýma
benim yapmam gerekti. O zamandan beri, çeþitli ulusal iþçi partileri için,
aralarýnda doðrudan iliþki kurmak kural haline geldi ve bu çok þükür ki
gitgide artmaktadýr. Gene de benden yardým istekleri, teorik çalýþmalarým
yönünden, benim dileyebileceðimden daha sýk olmaktadýr. Þu da var ki,
benim gibi bu harekette elli yýldan fazla bir zaman faal olan bir kimse,
bununla iliþkisi olan iþlere, gecikmeye tahammülü olmayan, yerine geti-
rilmesi zorunlu bir görev gözüyle bakar. Bizim olaylarla dolu zamanýmýz-
da, týpký 16. yüzyýlda olduðu gibi, toplumsal konularda salt teorisyenler,
ancak gericiliðin safýnda bulunurlar ve bu nedenle bunlar, sözcüðün tam
anlamýyla teorisyen bile deðil, yalnýzca gericiliðin savunucularýdýr.
Londrada yaþamam nedeniyle parti iliþkilerim, kýþýn yalnýzca
yazýþmalar ile sýnýrlý olduðu halde, yazýn geniþ ölçüde kiþisel oluyor. Bu
olgu ve sayýlarý devamlý artan ülkelerdeki hareketleri, ve bundan daha
da büyük bir hýzla çoðalan basýn organlarýný izleme zorunluluðu, beni,
tamamlanmasý kesintiye tahammülü olmayan iþler için, kýþ aylarýný, öze-
llikle yýlýn ilk üç ayýný ayýrma zorunda býraktý. Bir insan yetmiþini geçince,
beynindeki Meynert çaðrýþýmý lifleri cansýkýcý bir sakýnganlýkla çalýþmaya
baþlýyor. Zor teorik sorunlarda, araya zaman girdiðinde, bunun üstesin-
den eskisi kadar kolay ve çabuk gelemiyor. Ýþte bu yüzden bir kýþ üze-
rinde çalýþýlan iþ, eðer o kýþ tamamlanmamýþ ise, onu izleyen kýþ, geniþ
ölçüde yeniden baþlanmak zorunda kalýnýyor. En güç olan beþinci kýsým
için durum iþte böyle oldu.
Okurun aþaðýdaki açýklamalardan da göreceði gibi, üçüncü cildi
baskýya hazýrlama iþi, ikincisinin hazýrlanmasýndan büsbütün farklý oldu.
Üçüncü cilt için, elde, son derece eksik bir ilk taslak dýþýnda hiç bir þey
yoktu. Çeþitli kýsýmlarýn baþlangýçlarý kural olarak oldukça dikkatle
iþlenmiþ ve hatta üslup olarak üzerinde durulmuþtu. Ama daha ilerilere
12 Karl Marks
Kapital III
gidildikçe, elyazmasý daha da taslak halinde ve eksikti; o anda ortaya
çýkan ve tartýþma içersindeki asýl yerleri ilerde verilecek karara býrakýlan
yan-sorunlara dalýp gitmeler daha da artýyordu; düþüncelerin in statu
nascendi* kaydedildiði tümceler daha da uzuyor ve karmaþýk hale geli-
yordu. Bazý yerlerde elyazýsý ile konunun sunuluþu, aþýrý çalýþmanýn [sayfa
12] neden olduðu, ve daha baþlangýçta, yazarýn iþini gitgide güçleþtiren ve
ensonu onu zaman zaman büsbütün çalýþmayý býrakmaya zorlayan hasta-
lýðýn belirtilerini ve yavaþ yavaþ ilerleyiþini açýkça belli ediyordu. Buna
þaþmamak da gerekir. 1863 ile 1867 arasýnda Marx, yalnýz Kapitalin son
iki cildinin ilk taslaklarýný tamamlamakla kalmamýþ, birinci cildi baskýya
hazýrladýðý gibi, Uluslararasý Emekçiler Birliðinin kuruluþu ve geliþmesi
ile ilgili muazzam iþi de yerine getirmiþtir. Bunlarýn sonucu olarak, Marxý,
ikinci ve üçüncü ciltlere son þeklini vermekten alýkoyan hastalýðýn uður-
suz belirtileri, daha 1864 ve 1865te görülmeye baþlamýþtýr.
Okunmasýý çoðu kez benim için bile zor olan elyazmasýný baþtan
sona. okunabilir bir þekilde yazdýrmakla iþe baþladým. Bu bile epeyce
zaman aldý. Ancak bundan sonradýr ki, asýl redaksiyona baþlayabildim.
Bunu en temel noktalarla sýnýrladým. Yeter derecede açýk olduðu yerler-
de ilk taslaðýn niteliðini korumak için elimden geleni yaptým. Marxýn
adeti olduðu üzere, konuya baþka bir açýdan bakýldýðý ya da hiç deðilse
ayný düþüncenin farklý sözcüklerle ifade edildiði yerlerde, yapýlan yinele-
meleri bile ayýklamadým. Yaptýðým deðiþikliklerin ya da eklemelerin re-
daksiyon sýnýrlarýný aþtýðý yerlerde, ya da Marxýn olgulara dayanan
malzemelerini, kendi baðýmsýz vargýlarýma uygulamak zorunda kaldý-
ðým durumlarda, Marxýn anlayýþýna olabildiðince baðlý kalýnsa bile, pasajýn
tamamýný köþeli ayraca aldým ve sonuna adýmýn baþharflerini koydum.
Dipnotlarýmýn bazýlarý köþeli ayraç içersine alýnmamýþtýr; ama adýmýn
baþharflerini koyduðum yerlerde bütün notun sorumluluðu bana aittir.
Bir ilk müsveddede daima olabileceði gibi, elyazmasýnda, daha
sonra açýndýrýlacaðýný gösteren pek çok imlemler var, ama bu vaatler
her zaman yerine getirilmemiþ. Bunlarý, ben, yazarýn ileride konuyu
geliþtirmeyle ilgili niyetlerini açýða vurduklarý için, aynen býraktým.
Þimdi de ayrýntýlara gelelim.
Birinci kýsým açýsýndan, temel elyazmasý, ancak esaslý sýnýrlama-
lar ile kullanýlabilir durumdaydý. Artý-deðer oraný ile kâr oraný arasýndaki
baðýntý konusundaki matematik hesabýn tamamý (bizim üçüncü Bölü-
mümüzü oluþturuyor) en baþta yer alýyor. Oysa bizde Birinci Bölümde
ele alýnan konu daha sonra ve fýrsat düþtükçe inceleniyordu. Herbiri
sekiz dosya sayfasý tutan iki düzeltme giriþimi burada yararlý oldu. Ama
bunlar bile, istenilen devamlýlýða baþtan sona sahip deðillerdi. Þimdiki
Birinci Bölüm için bunlar anamalzemeyi saðladýlar. Ýkinci Bölüm, ana
elyazmasýndan alýndý. Üçüncü Bölüm için, bu dizi tamamlanmamýþ ma-
Karl Marks 13
Kapital III
tematik hesaplar ile, yetmiþlerden kalma ve, artý-deðer oraný ile kâr ora-
ný baðýntýsýný denklemler halinde ifade eden tüm ve nerdeyse
tamamlanmýþ bir defter vardý. Birinci Cildin büyük bir kýsmýný Ýngilizceye
de çevirmiþ bulunan dostum Samuel Moore, eski bir Cambridge mate-
matikçisi sýfatýyla bu iþ için çok daha iyi yetiþmiþ bir kimse olarak, bu
defteri benim adýma redaksiyondan geçirme iþini üstlendi. Arasýra ely-
azmasýndan yararlanarak onun yaptýðý özetten, Üçüncü Bölümü derlemiþ
oldum. [sayfa 13] Dördüncü Bölüm için elde bulunan tek þey baþlýðýydý. Ne
var ki, bu bölümün konusu, devrin kâr oraný üzerindeki etkisi, büyük
önem taþýdýðý için, bunu ben kendim yazdým ve bu nedenle de bölü-
mün tamamý köþeli ayraç içersine alýnmýþtýr. Bu çalýþmalar sýrasýnda,
Üçüncü Böýümde kâr oraný için verilen formülde, genel gerçeklik ka-
zanmasý için bir deðiþiklik yapýlmasý gereði ortaya çýktý. Beþinci Bölüm-
den baþlayarak, bazý yer deðiþtirmeler ve eklemeler zorunlu olmakla
birlikte, kýsmen geriye kalaný için ana elyazmasý tek kaynaktýr.
Bunu izleyen üç kýsma gelince, üslup ile ilgili redaksiyonlar dýþýnda
asýl elyazmalarýný hemen hemen baþtan sona izlemem mümkün oldu.
Çoðu devrin etkisi ile ilgili birkaç pasajýn, benim eklemiþ bulunduðum
Dördüncü Bölüm ile uyumlu duruma getirilmesi gerekti ve bunlar da
gene köþeli ayraç içersine alýnarak sonuna adýmýn baþharfleri konuldu.
En büyük güçlük, cildin bütününde en karmaþýk konunun ele
alýndýðý Beþinci Kýsýmda ortaya çýktý. Ve iþte tam bu noktada, Marx,
yukarda sözü edilen ciddi hastalýk nöbetlerinden birine yakalandý. Bura-
da, gene, ne son þeklini almýþ taslak, ne de hatta anaçizgileri sonradan
doldurulabilecek bir þema vardý; yalnýzca bir baþlangýç çalýþmasý çoðu
kez düzensiz bir not yýðýný, yorumlar ve alýntýlar. Önce, bir ölçüde Birinci
Kýsýmda yaptýðým gibi, boþluklarý doldurmak, yalnýzca deðinilmiþ olan
pasajlarý geniþletmek ve böylece en azýndan yazarýn tasarladýðý her þeyi
aþaðýyukarý içerebilecek þekilde bu kýsmý tamamlamaya çalýþtým. Bunu
en az üç kez denedim ve her seferinde baþarýsýzlýða uðradým ve böylece
yitirilen zaman, bu cildin gecikmesinin baþlýca nedenlerinden birisidir.
En sonunda yanlýþ yolda olduðumu anladým. Bu alandaki ciltlerle yazýný
baþtan sona hatmetsem bile, sonunda ortaya koyacaðým þey, gene de
Marxa ait olmayan bir kitap olurdu. Yapabileceðim tek þey, mevcut
malzemeye elden geldiðince bir düzen vermek ve ancak en vazgeçil-
mez ekleri yaparak Gordiyon düðümünü kesip atmaktý. Ve iþte bu yolu
seçerek, bu kýsým için bellibaþlý çalýþmalarý 1893 ilkyazýnda tamamla-
mayý baþardým.
Çeþitli bölümlere gelince, Yirmibirinci-Yirmidördüncü Bölümler
esas olarak tamamdý. Yirmibeþinci ve Yirmialtýncý Bölümler baþvurulan
alýntýlarýn elenmesini ve baþka yerlerde bulunan malzemenin metne
katýlmasýný gerektiriyordu. Yirmiyedinci ve Yirmidokuzuncu Bölümler
hemen bütünüyle elyazmasýndan alýnabildiði halde, Yirmisekizinci Bölüm
yer yer yeniden düzenlenmek zorunda kalýndý. Ne var ki, asýl güçlük
14 Karl Marks
Kapital III
Otuzuncu Bölümde baþgösterdi. Buradan sonra artýk yalnýz baþvurulan
alýntýlarýn gerektiði gibi düzenlenmesi deðil, her noktada araya giren
tümcecikler ve konu-dýþý þeylerle, vb. kesintiye uðrayan ve bir baþka
yerde gene çoðu kez rasgele devam eden düþünce zincirine gerekli
düzeni vermekti. Böylece, yer deðiþtirmeler ve baþka yerlerde kullanýl-
anlarýn çýkartýlmalarý ile Otuzuncu Bölüm biraraya getirildi. Otuzbirinci
Bölüm gene büyük bir sürekliliðe sahipti. Ama elyazmasýnda, bunu,
Karýþýklýk [sayfa 14] baþlýklý ve çoðu, para, sermaye, dýþarýya altýn sýzmasý,
aþýrý spekülasyon, vb. üzerine yirmiüç iþadamý ve iktisatçýnýn demeçle-
rinden derlenen ve yer yer kýsa alaycý yorumlarýn eklendiði, 1848 ve
1857 bunalýmlarý konusundaki parlamento raporlarýndan yapýlan alýn-
týlardan baþka bir þey içermeyen uzun bir kesim izliyordu. O sýrada
geçerli olan, para ile sermaye arasýndaki baðýntý ile ilgili hemen hemen
bütün görüþler, ya yanýtlar ya da sorular þeklinde burada sergileniyor ve
anlaþýlan Marx, para piyasasýnda görülen ve para ile sermayenin ne ol-
duðu konusunda ortaya çýkan karýþýklýðý, eleþtiri ve alayla ele almak
istiyordu. Birçok giriþimlerden sonra bu bölümün bir þekle sokulamaya-
caðýna aklým yattý. Buna ait malzeme ve özellikle Marxýn yorumlarýný
taþýyanlar, uygun bulduðum yerlerde kullanýlmýþtýr.
Ardýndan, oldukça düzenli olarak, Otuzikinci Bölüme koyduðum
þeyler geliyor. Ne var ki, bunu hemen, bu kýsýmla ilgili akla gelebilecek
her þey üzerine, yazarýn yorumlarýyla karýþmýþ þekilde parlamento rapor-
larýndan yapýlan yeni bir alýntýlar yýðýný izliyordu. Sona doðru bu alýntýlar
ile yorumlar gitgide madeni paralarýn hareketi ve kambiyo kurlarý üze-
rinde toplanýyordu ve her türden düþünceler ile son buluyordu. Buna
karþýlýk Kapitatist-Ôncesi adlý bölüm (Otuzaltýncý Bölüm) oldukça
tamamlanmýþ durumdaydý.
Karýþýklýk baþlýklý yerden baþlayarak, daha önce kullanýlanlar
dýþýnda kalan bütün bu malzemeden, Otuzüçüncü Bölümden Otuzbeþinci
Bölüme kadar olan bölümleri meydana getirdim. Sürekliliði saðlamak
amacýyla. epeyce katmalar olmaksýzýn bunu yapmak kuþkusuz olanak-
sýzdý. Sýrf biçimsel nitelikte olmadýkça bu katmalarýn bana ait olduklarý
açýkça belirtilmiþtir. Bu þekilde, ensonu, konuyla ilgili yazara ait bütün
sözleri metne katmayý baþarabildim. Zaten söylenmiþ olan þeyleri yine-
leyen ya da elyazmasýnýn daha fazla ele almadýðý noktalara deðinilen
küçük bir alýntýlar kýsmý dýþýnda hiç bir þey dýþarda býrakýlmamýþtýr.
Toprak rantý üzerine olan kýsým, bütün bu kýsmýn planýný Marxýn
Kýrküçüncü Bölümde (elyazmasýnda rant üzerine olan kýsmýn son par-
çasý) özetlemek gereðini duymuþ olmasýndan da anlaþýlacaðý gibi, gere-
ktiði þekilde düzenlenmiþ olmamakla birlikte, çok daha tam iþlenmiþ
durumdaydý. Bu oldukça elveriþli bir durumdu, çünkü, elyazmasý Otuzy-
edinci Bölümle baþlýyor, ardýndan Kýrkbeþinci Bölümden Kýrkyedinci
Bölüme kadar olan bölümler ve daha sonra da Otuzsekizinci Bölümden
Kýrkdördüncü Bölüme kadar olan bölümler geliyordu. En çok uðraþtýran
Karl Marks 15
Kapital III
þey, farklýlýk (differential) rantý IIye ait tablolar ile, bu sýnýf rantýn üçüncü
halinin, ait bulunduðu Kýrküçüncü Bölümde hiç tahlil edilmemiþ olmasýn-
ýn ortaya çýkarýlmasý oldu.
Yetmiþlerde Marx, toprak rantý konusundaki bu kýsým için, büs-
bütün yeni, özel bir incelemeye giriþmiþti. Rus dostlarý tarafýndan kendi-
sine imrenilecek bir bütünlük içersinde saðlanan, Rusyada 1861
reformundan sonra kaçýnýlmaz duruma gelen istatistik raporlar ile to-
prak mülkiyeti hakkýndaki öteki yayýnlarý yýllarca Rusça asýllarýndan
incelemiþ [sayfa 15] ve bu belgelerden alýntýlar yapmýþ ve bunlarýn bu kýs-
mýný yeniden yazarken kullanmayý düþünmüþtü. Rusyadaki hem toprak
mülkiyetinin ve hem de tarýmsal üreticilerin sömürülme biçimlerindeki
çeþitlilik yüzünden, bu ülke, toprak rantýný ele alan kýsýmda, Ýngilterenin,
sýnai ücretli emekle ilgili olarak birinci ciltte oynadýðý ayný rolü oynaya-
caktý. Ne yazýk ki, bu planý uygulama fýrsatýný bulamadý.
Ensonu, Yedinci Kýsým tam olarak vardý, ama basýlabilir duruma
gelebilmesi için önce kesilmesi gerekli sonu gelmez tümceler içeren bir
ilk müsvedde halindeydi. Son bölümün yalnýzca baþlangýç kýsmý vardý.
Geliþmiþ kapitalist toplumun üç büyük gelir biçimine, toprak rantý, kâr
ve ücretlere tekabül eden üç büyük sýnýfý toprak sahipleri, kapitalistler
ve ücretli emekçiler ile, bunlarýn varlýðý ile kaçýnýlmaz þekilde birarada
bulunan sýnýf savaþýmý, kapitalist dönemin fiili bir sonucu olarak ele alý-
nýp incelenecekti. Marx, bu gibi sonuç özetlerini, baskýdan hemen önce-
ki sonal redaksiyona kadar tamamlamaz, o sýradaki tarihsel geliþmeler,
þaþmaz bir düzenlilikle teorik önermelerine en güncel kanýtlarý saðlamýþ
olurdu.
Sözlerini örneklemek için yapýlan aktarmalar ve kanýtlar ikinci
ciltte de olduðu gibi, birinciden epeyce daha azdýr. Birinci ciltten alýn-
týlar, 2. ve 3. baskýdaki sayfalara atýfta bulunmaktadýr. Elyazmasýnda daha
önceki iktisatçýlarýn teorik anlatýmlarýna göndermede bulunulduðu za-
man, kural olarak, yalnýz isim verilmektedir; aktarmalar son redaksiyon
sýrasýnda eklenecekti. Kuþkusuz ben bunu olduðu gibi býrakmak duru-
munda idim. Yalnýz dört parlamento raporu vardýr, ama bunlar bol bol
kullanýlmýþtýr. Bunlar þunlardýr:
1) Reports from Committees (of the Lower House), Volume VIII,
Commercial Distress, Volume II, Part l, 1847-48, Minutes of Evidence. -
Commercial Distress 1847-48 olarak aktarýlmýþtýr.
2) Secret Committee of the House of Lords on Commercial Dist-
ress 1847, 1848de basýlan Rapor. Tanýk ifadeleri 1857de basýlmýþtýr (çün-
kü, 1848de çok uzlaþtýrýcý görülmüþtür). C. D. 1848-57 olarak aktarýlmýþtýr.
3) Report: Bank Acts. 1857. -Ayný, 1858. Reports or the Commit-
tee of the Lower House on the Effect of the Bank Acts of 1844 and 1845
olarak aktarýlmýþtýr.
Dördüncü cilde artý-deðer teorileri tarihine harhangi bir olanak
bulun bulmaz baþlayacaðým. [sayfa 16]
16 Karl Marks
Kapital III
Kapitalin ikinci cildinin önsözünde, Rodbertusta, Marxýn gizli
kaynaðýný ve ondan daha üstün bir öncüyü keþfettikleri hayaline kapýl-
dýkiarý için o sýralarda büyük bir yaygara koparan baylarla hesaplaþmak
durumunda kalmýþtým. Onlara, bir Rodbertus iktisadýnýn neyi
baþarabileceðini göstermeleri için bir fýrsat vermiþtim. Eþit ortalama
bir kâr oranýnýn, yalnýzca deðer yasasýný bozmaksýzýn deðil, bizatihý bu
yasaya dayanarak nasýl meydana gelebileceði ve gelmek zorunda ol-
duðunu göstermelerini istemiþtim. Öznel ya da nesnel, ama herhalde
bilimsel olmayan nedenlerle, kahraman Rodbertusu birinci dereceden
bir iktisat yýldýzý olarak göklere çýkartan bu ayný baylarýn bir teki bile
buna bir yanýt getiremedi. Bununla birlikte, baþkalarý bu sqrun ile ilgilen-
meyi zahmete deðer buldular.
Ýkinci cildin eleþtirisinde (Conrads Jahrbücher, XI, 1885, s. 452-
65) Profesör Lexis, doðrudan bir çözüm bulma çabasý göstermemekle
birlikte, bu sorunu ele almýþtýr. Þöyle diyor: Eðer çeþitli türden metalar
tek tek ele alýnýr ve bunlarýn deðerleri kendi deðiþim-deðerlerine eþit ve
deðiþim-deðerleri de fiyatlarýna eþit ya da bunlarla orantýlý olarak
düþünülürse, (rikardocu-marksist deðer yasasý ile, eþit ortalama kâr
oraný arasýndaki) çeliþkinin çözümlenmesi olanaksýzdýr. Ona göre bu
çözüm, ancak eðer biz tek tek metalarýn deðerini emeðe göre ölçmek-
ten vazgeçer ve yalnýzca metalarýn üretimini bir bütün olarak ele alýr ve
bunlarýn toplam kapitalist ve iþçi sýnýflarý arasýndaki daðýlýmýný
düþünürsek mümkün olur. ... Ýþçi sýnýfý toplam ürünün ancak belli bir
kýsmýný alýr, ... kapitalist sýnýfýn payýna düþen öteki kýsým, marksist an-
lamda artý-ürünü ve dolayýsýyla, ... artý-deðeri temsil eder. Sonra kapita-
list sýnýfýn üyeleri bu toplam artý-deðeri, çalýþtýrdýklarý iþçi sayýsýna göre
deðil, toprak da sermaye-deðer sayýlmak üzere, herbirinin yatýrdýðý ser-
maye oranýnda aralarýnda bölüþürler. Metalarda nesneleþen emek bi-
rimleri tarafýndan belirlenen marksist ideal deðerler, fiyatlara tekabül
etmeyip, ancak bunlara gerçek fiyatlara giden bir deðiþikliðin çýkýþ nok-
talarý olarak bakýlabilir. Gerçek fiyatlar, eþit sermaye miktarlarý eþit kârla-
rý talep ederler olgusuna baðlýdýrlar. Bu nedenle bazý kapitalistler, kendi
metalarý için ideal deðerlerden daha yüksek, diðerleri daha düþük fiyat-
lar saðlayacaktýr. Ama, artý-deðer kaybý ve kazancý, kapitalist sýnýf içer-
sinde birbirini dengelediði için, toplam artý-deðer miktarý, sanki bütün
fiyatlar ideal deðerlerle orantýlý imiþ gibi aynýdýrlar.
Görülüyor ki, sorun, burada, herhangi bir þekilde çözümlenmiþ
olmamakla birlikte, oldukça gevþek ve yüzeysel de olsa, bütünüyle alýn-
dýðýnda, doðru olarak formüle edilmiþtir. Ve bu, aslýnda, yukardaki yazar
gibi vülger iktisatçý olmaktan belli bir gurur duyan bir kimseden bek-
leyebileceðimizden fazla bir þeydir. Bu, daha sonra tartýþacaðýmýz öteki
Karl Marks 17
Kapital III
vülger iktisatçýlarýn yaptýklarý iþlerle kýyaslandýðýnda, gerçekten þaþýrtýcýdýr.
Lexisin vülger iktisadý gene de kendisine özgü bir tür içersindedir. O,
sermaye kazançlarýnýn aslýnda Marxýn belirttiði þekilde elde edilebile-
ceðini, [sayfa 17] ama bu görüþü kabul etmeye, insaný hiç bir þeyin zorlaya-
mayacaðýný söylüyor. Tersine, vülger iktisadýn hiç deðilse daha akla-uygun
bir açýklama yaptýðýný söylüyor, þöyle ki: Hammadde üreticisi, fabri-
katör, toptancý ve perakendeci gibi kapitalist satýcýlar, yaptlklarý alýþveriþte,
satýnalma fiyatýndan daha yüksek bir fiyata satmak ve böylece, meta
için kendilerinin ödediði fiyata belli bir yüzde eklemek suretiyle, hepsi
de bir kazanç saðlarlar. Yalnýz iþçi kendi metaý için buna benzer bir ek
deðer elde edemez; kapitalist karþýsýnda elveriþsiz bir koþul içersinde
bulunmasý nedeniyle, kendi emeðini ona malolduðu fiyata, yani geçim
araçlarý karþýlýðýnda satmak zorunluluðundadýr. Þu halde, fiyatlara ya-
pýlan bu eklemeler, tam etkisini, satýn alýcý iþçi yönünden korur ve to-
plam ürünün deðerinin bir kýsýnýnýn kapitalist sýnýfa aktarýlmasýna neden
olur.
Sermaye kârlarý konusunda vülger iktisadýn öne sürdüðü bu
açýkýamanýn, uygulamada marksist artý-deðer teorisi ile ayný þeye vara-
caðýný; iþçilerin Lexise göre de, týpký Marxa göre olduðu gibi ayný
elveriþsiz koþul içersinde bulunduðunu; iþçi olmayan herkesin metala-
rýný fiyatlarýnýn üzerinde satabildikleri halde iþçilerin bunu yapamamalarý
nedeniyle bu soygunun ayný derecede kurbanlarý olduðunu; bu teoriye
dayanarak Ýngilterede, Jevons ve Mengerin kullaným-deðeri ve marjinal
fayda teorisinin temeli üzerinde kurulduðu gibi, hiç deðilse ayný derece-
de aklayatkýn bir vülger sosyalizmin kurulabileceðini görmek için, insa-
nýn düþünme gücünü fazla zorlamasýna gerek yoktur. Bana kalýrsa, eðer
Bay George Bernard Shaw bu kâr teorisinden haberdar olmuþ olsaydý,
Jevons ile Karl Mengeri þöyle bir yana iter ve geleceðin Fabian kilisesini
bu kaya üzerinde yeni baþtan kurmak için dörtelle iþe sarýlýrdý.
Þu da var ki, gerçekte bu teori, marksist teorinin yalnýzca deðiþik
bir ifadesidir. Fiyatlara yapýlan bütün bu eklemeleri ödeyen nedir? Ýþçilerin
toplam ürünüdür. Ve bu, emek metaýnýn, ya da Marxýn dediði gibi
emek-gücünün, fiyatýnýn altýnda satýlmasý zorunluluðu olgusundan ileri
gelmektedir. Çünkü, eðer üretim maliyetlerinin üzerinde bir fiyatla satýl-
malarý bütün metalarýn orlak bir özelliði ise ve, daima üretim maliyetinin
altýnda satýldýðý için, erriek bunun tek istisnasý ise, emek, bu vülger ikti-
sat dünyasýna egemen olan fiyatýn altýnda satýlýyor demektir. Þu halde,
bunun sonucu kapitaliste ya da kapitalist sýnýfa giden ek kâr, son tahlil-
de, ancak, iþçinin, kendi emek-gücünün fiyatý için bir eþdeðeri yeniden
ürettikten sonra, karþýlýðý kendisine ödenmeyen bir ek ürün, yani bir artý-
ürün, karþýlýðý ödenmeyen bir ürün ya da artý-deðer üretmek zorunda
bulunmasý olgusundan ileri gelir ve gelebilir. Lexis, deyimlerini seçer-
ken son derece dikkatli bir insan. Yukardaki anlayýþýn kendisine ait ol-
duðunu hiç bir yerde açýkça söylemiyor. Ama eðer öyleyse, kendisinin
18 Karl Marks
Kapital III
de dediði gibi, herbirinin Marxýn gözünde. olsa olsa umutsuz bir buda-
la olduðu, sýradan vülger iktisatçýlardan birisi ile deðil, vülger iktisatçý
kýlýðýna bürünmüþ bir marksist ile karþý karþýya olduðumuz, gün gibi
açýktýr. Bu kýlýk deðiþtirmenin bilinçli ya da bilinçsiz yapýlmasý, bizi bu
noktada ilgilendirmeyen [sayfa 18] psikolojik bir sorundur. Bunu araþtýrmaya
kalkýþacak bir kimsenin, Lexis gibi hiç kuþkusuz akýllý bir adamýn nasýl
olup da bir zamanlar çift maden sistemi gibi bir saçmalýðý savunduðunu
araþtýrmasý da yerinde olur.
Soruna gerçekten bir yanýt bulmaya ilk kalkýþan, Die Durchschnitts-
profitrate auf Grundlage des Marxschen Werthgesetzes, Stuttgart, Dietz,
1889, baþlýklý kitapçýðý ile Dr. Conrad Schmidt oldu. Schmidt, piyasa
fiyatlarýnýn oluþumunun ayrýntýlarýný hem deðer yasasý ve hem de ortala-
ma kâr oraný yasasý ile baðdaþtýrmaya çalýþýyor. Sanayi kapitalisti kendi
ürününde, önce, yatýrdýðý sermayenin bir eþdeðerini, sonra, karþýlýðýnda
hiç bir þey ödemediði bir artý-ürün alýyor. Ama, bir artý-ürün elde etmek
için üretime sermaye yatýrmak zorundadýr. Yani, bu artý-ürünü ele geçi-
rebilmek için, belirli bir miktar maddeleþmiþ emek kullanmak zorunda-
dýr. Kapitalist için demek ki, yatýrdýðý sermaye, bu artý-ürünü elde etmek
için toplumsal bakýmdan gerekli maddeleþmiþ emek niceliðini temsil
eder. Bu, her sanayi kapitalisti için geçerlidir. Þimdi, metalar, deðer ya-
sasýna göre, üretilmeleri için toplumsal bakýmdan gerekli-emekle oran-
týlý olarak karþýlýklý deðiþildiði ve, kapitalisti ilgilendirdiði kadarýyla,
artý-ürünün yapýmý için gerekli-emek, sermayesinde birikmiþ geçmiþte
harcanmýþ emek olduðu için, buradan, artý-ürünlerin birbirleriyle, bun-
larda fiilen maddeleþmiþ emekle orantýlý olarak deðil, bunlarýn üretimle-
ri için gerekli sermayelerin miktarlarýyla orantýlý olarak deðiþilecekleri
sonucu çýkar. Þu halde, her birim sermayeye düþey pay, üretilmiþ bulu-
nan bütün artý-deðerler toplamýnýn, bunlarýn üretiminde harcanan ser-
mayelerin toplamýna bölünmesÝne eþittir. Buna göre, eþit miktarda
sermayeler. eþit uzunluktaki zaman aralýklarýnda eþit kârlar saðlar ve bu,
artý-ürünün böylece hesaplanan maliyet fiyatýnýn, yani ortalama kârýn,
karþýlýðý ödenen, hem de ödenmeyen ürünün maliyet fiyatýna eklenme-
siyle ve hem karþýlýðý ödenen, hem de ödenmeye ürünün, bu artan fiyat
ile, satýlmasýyla gerçekleþtirilir. Ortalama kâr oraný, Sohmidtin de dediði
gibi, deðer yasasý tarafýndan belirlenen ortalama meta fiyatlarýný dikkale
almadan biçimlenir.
Bu yapý son derece ustacadýr. Tamamen hegelci bir örneðe göre
biçimlenmiþtir, ama hegelci yapýlarýn çoðunluðu gibi doðru deðildir. Artý-
ürün ya da karþýlýðý ödenen ürün hiç farketmez. Eðer, deðer yasasý,
ortalama fiyatlar için de doðrudan doðruya geçerli ise, bunlarýn her ikisi-
nin de, üretimleri için gereken ve üretimlerinde harcanan toplumsal
bakýmdan gerekli-emekle orantýlý, fiyatlara satýlmalarý zorunludur. Deðer
yasasý, daha baþlangýçta, kapitalist düþünce biçiminden kaynaklanan bir
fikre, sermayeyi oluþturan geçmiþe ait birikmiþ emeðin yalnýzca belli bir
Karl Marks 19
Kapital III
hazýr deðerler toplamý olmayýp, üretimde ve kârýn oluþumunda bir et-
men olduðu için, ayný zamanda deðer üreten bir þey ve dolayýsýyla ken-
dine ait deðerden daha büyük bir deðerin kaynaðý olduðu fikrine karþý
çýkmýþtýr; bu yasa, yalnýz canlý emeðin bu niteliðe sahip bulunduðunu
saptar. Kapitalistlerin, sermayeleri ile orantýlý eþit kârlar bekledikleri ve
[sayfa 19] sermaye yatýrýmlarýna, kârlarýnýn bir tür maliyet fiyatý gözüyle bak-
týklarý çok iyi bilinir. Ne var ki, eðer Schmidt, bu anlayýþý, ortalama kâr
oranýna dayanan fiyatlar ile deðec yasasýný baðdaþtýrmada bir araç ola-
rak kullanmaya kalkýþýrsa, bu yasayý onun ortak belirleyici etmenlerin-
den biri olarak, yasanýn tümüyle çeliþtiði bir düþünce halinde niteleyerek,
deðer yasasýnýn kendisini yadsýmýþ olur.
Ya birikmiþ emek, ayný canlý emek gibi deðer yaratýr. Bu durum-
da deðer yasasý, geçerli deðildir.
Ya da bu emek, deðer yaratmaz. Bu durumda da Schmidtin
açýklamasý deðer yasasý ile baðdaþrnaz. Schmidt, çözüme oldukça ya-
kýn olduðu bir sýrada yolunu þaþýrmýþtýr, çünkü, herbir metaýn ortalama
fiyatýnýn deðer yasasýna uyduðunu göstermek için bir matematiksel for-
mülden baþka bir þeye gereksinmesi olmadýðýna inanýyordu. Ne var ki,
hedefe çok yaklaþmýþken, bu konuda yanlýþ bir yola sapmakla birlikte,
kitapçýðýnýn geri kalan kýsmý, Kapitalin ilk iki cildinden daha fazla so-
nuçlarý nasýl bir anlayýþla çýkarttýðýný göstermektedir. Marxýn, üçüncü
cildin üçüncü kýsmýnda, kâr oranýnýn o zamana kadar doðru açýklamasý
yapýlmamýþ olan düþme eðilimi konusunda geliþtirdiði doðru açýklamayý
baðýmsýz olarak bulma, ve gene, ticari kârýn sýnai artý-deðerden geldiðini
aydýnlýða kavuþturma ve faiz ile toprak rantý konusunda, Marxýn üçüncü
cildin dördüncü ve beþinci kýsýmlarýnda geliþtirdiði fikirlere onu daha
önce götüren birçok gözlemlerde bulunma onuru ona aittir.
Daha sonraki bir makalesinde (Neue Zeit, 1892-93, n°3 ve 4) bu
sorunu çözme çabasýnda, Schmidt, farklý bir yol tutar. Sermayenin, or-
talamanýn altýnda kâr saðlayan üretim kollarýndan, ortalamanýn üzerin-
de kâr saðlayan üretim kollarýnda, ortalamanýn üzerinde kâr saðlayan
ürretim kollarýna aktarýlmasýna neden olan rekabetin ortalama kâr ora-
nýný yarattýðýný öne sürer. Rekabetin kârlarýn eþitlenmesinde büyük bir
rol oynadýðý, yeni bir buluþ deðildir. Ama þimdi Schmidt, kârlardaki bu
dengelenme hareketinin, fazla miktarda üretilmiþ metalarýn satýþ fiyatla-
rýnýn, toplumun, bunlar için, deðer yasasýna göre ödeyebileceði bir deð-
er büyüklüðüne indirgenmesi ile ayný þey olduðunu tanýtlamaya çalýþýyor.
Marxýn, kitabýn kendisinde yaptýðý tahliller, bu yolun da gene hedefe
götüremeyeceðinin açýk kanýtlarýdýr.
Schmidtten sonra P. Fireman bu sorunu ele aldý. (Conrads Jahr-
bücher, dritte Folge, III, s. 793.) Marksist tahlillerin öteki yanlarý üzerin-
deki düþüncelerine burada girmeyeceðim. Bunlar, Marxýn yalnýzca
araþtýrdýðý yerlerde, taným yapmak istediði ve, genellikle Marxýn yapýtla-
rýnda, insanýn deðiþmeyen, hazýrlop, her zaman için geçerli tanýmlar
20 Karl Marks
Kapital III
bulabileceði gibi yanlýþ varsayýmlara dayanmaktadýrlar. Þeyler ile bunla-
rýn birbirleriyle iliþkileri sabit deðil deðiþken olarak kabul edilip kavrandý-
ðýnda, bunlarýn zihinsel imgeleri, fikirlerin de ayný þekilde deðiþim ve
dönüþüme baðlý bulunacaðý; ve bunlarýn katý tanýmlar içersinde
hapsedilmiþ olmayýp, tarihsel ya da mantýksal oluþum süreçleri içersin-
de geliþtikleri apaçýktýr. Bu, hiç kuþkusuz, Marxýn birinci kitabýnýn
baþlangýcýnda, sermayeye [sayfa 20] ulaþmak üzere tarihsel öncül olarak
basit meta üretiminden niçin yola çýktýðýný mantýksal ve tarihsel bakým-
dan ikinci dereceden bir biçimde, kapitalist biçimde deðiþikliðe uðramýþ
bir metadan deðil de basit bir metadan hareket ettiðini aydýnlýða
kavuþturmaktadýr. Ne var ki, Fireman bunu kesinlikle görememektedir.
Bunlarý ve daha baþka deðiþik itirazlara yolaçabilecek öteki yan konularý
en iyisi bir yana býrakalým ve hemen sorunun özüne girelim. Teori,
Firemana, belli bir artý-deðer oranýnda, artý-deðer oranýnýn, kullanýlan
emek-gücü ile orantýlý olduðunu öðretirken, o, deneyimden, belli bir
ortalama kâr oranýnda, kârýn, kullanýlan toplam sermaye ile orantýlý ol-
duðunu öðreniyor. O, bunu, kârýn yalnýzca göreneksel bir görüngü (onun
dilinde bu, belirli bir toplumsal oluþuma aittir ve onunla varolup yokolan
bir þey demektir) olduðunu söyleyerek açýklýyor. Varlýðý düpedüz ser-
mayenin varlýðýna baðlýdýr. Sermaye kendisi için bir kâr saðlayacak ka-
dar güçlü olmak kaydýyla, rekabetin zoruyla, kendisine, bütün sermayeler
için eþit bir kâr oraný da saðlar. Eþit bir kâr oraný olmaksýzýn kapitalist
üretim düpedüz olanaksýzdýr. Bu üretim biçimi veri olduðuna göre, bi-
reysel kapitalist için kâr miktarý, belli bir kâr oranýna, yalnýzca sermayesi-
nin büyüklüðüne baðlýdýr. Öte yandan, kâr, artý-deðerden, karþýlýðý
ödenmeyen emekten ibarettir. Peki öyleyse, büyüklüðü emeðin sömürü
derecesine baðlý bulunan artý-deðerin, büyüklüðü kullanýlan sermaye mik-
tarýna baðlý bulunan kâra dönüþmesi nasýl oluyor? Deðiþen ve
deðiþmeyen sermaye ... arasýndaki oranýn en büyük olduðu bütün üre-
tim kollarýnda metalarýn deðerlerinin üzerinde satýlmalarýyla; ama, bu
ayrýca, deðiþmeyen ve deðiþen sermaye arasýndaki s : d oranýnýn en
küçük olduðu üretim kollarýnda, metalarýn deðerlerinin altýnda ve ancak
s : d oranýnýn ortalama belli bir rakamý temsil ettiði üretim kollarýnda
gerçek deðerleri üzerinden satýldýklarý anlamýný da taþýr. Bireysel fiyatlar
ile bunlarýn kendi deðerleri arasýndaki bu tutarsýzlýk, deðer ilkesini çürü-
tür mü? Asla. Çünkü bazý metalarýn fiyatlarý deðerlerinin üzerine yükse-
lirken, ötekilerin fiyatlarý ayný miktarda düþtükleri için fiyatlarýn toplamý,
deðerlerin toplamýna eþit kalýr ... sonunda bu uyumsuzluk ortadan kal-
kar. Bu uyumsuzluk bir düzensizliktir; ne var ki, pozitif bilimlerde
önceden bilinebilir bir düzensizliðe bir yasanýn çürütülmesi gözüyle ba-
kýlmasý olaðan deðildir.
Yukardaki sözler, Dokuzuncu Bölümdeki ilgili pasajlarla
karþýlaþtýrýlýrsa Firemanýn gerçekten, dikkati çeken bir noktaya parmak
bastýðý görülecektir. Ne var ki, onun bu güçlü makalesinin hiç de layýk
Karl Marks 21
Kapital III
olmadýðý þekilde soðuk karþýlanýþý, Firemanýn tam ve kapsamlý bir çözü-
me ulaþabilmesi için bu buluþtan sonra bile daha ne kadar çok konularý
birbirine baðlayan ara halkaya gereksinme bulunduðunu göstermekte-
dir. Çok kiþi bu soruna ilgi duyduðu halde hâlâ parmaklarýný yakmaktan
korkuyorlardý. Ve bu, yalnýz Firemanýn buluþunu yarým býrakmasýyla
deðil, marksist tahlil konusundaki anlayýþýnýn inkar kabul etmez yanlýþlýðý
ve bu yanlýþ anlayýþa dayanarak bu konuda yaptýðý genel eleþtiri ile de
açýklanmaktadýr. [sayfa 21]
Güç bir konuda kendisini gülünç duruma düþürme fýrsatiný
Zurichli Herr Profesör Julius Wolf hiç kaçýrmamaktadýr. Bize, bütün
sorunun nispi artý-deðerde çözümlendiðini söylüyor (Conrads Jahrbü-
cher, 1891, dritte Folge, II, S. 352 ve devamý). Nispi artý-deðer üretimi,
deðiþmeyen sermayenin deðiþen sermaye karþýsýnda artmasýna daya-
nýr. Deðiþmeyen sermayedeki bir fazlalýk, iþçilerin üretici güçlerinde bir
fazlalýðý öngörür. Üretici güçteki bu fazlalýk (iþçilerin yaþam gereksinme-
lerini ucuzlatmak yoluyla) artý-deðerde bir fazlalýk meydana getirdiði için,
artan artý-deðer ile, toplam sermayede deðiþmeyen sermayenin payýndaki
artýþ arasýnda doðrudan bir baðýntý kurulur. Deðiþmeyen sermayedeki
bir fazlalýk, emeðin üretici gücünde bir fazlalýðý belirtir. Deðiþen sermay-
enin ayný kalmasý ve deðiþmeyen sermayede bir artýþ ile artý-deðerde de
Marxa göre bir artýþ olmasý gerekir. Önümeze konulan sorun buydu.
Gerçekte Marx, birinci ciltte yüzlerce yerde bunun tam tersini
söylemektedir; Marxa göre, deðiþen sermaye azaldýðý zaman, nispi artý-
deðerin deðiþmeyen sermayedeki artýþ ile orantýlý olarak artacaðý id-
diasý, bütün parlamento hitabet sanatýný utandýracak kadar þaþýrtýcýdýr;
gerçekte Herr Julius Wolf, nispi ya da mutlak artý-deðer kavramlarýný, ne
nispi ve ne de mutlak olarak hiç mi hiç anlamadýðýný her satýrýnda ortaya
koymaktadýr; ne var ki, kendisi için söylediði, ilk bakýþta, insan kendisi-
ni gerçekten bir curcuna aðý içersine düþmüþ gibi hissediyor sözleri,
bütün makalesi içersinde tek doðru sözdür. Ama bütün bunlarýn ne
deðeri var? Herr Julius Wolf, parlak buluþundan öylesine gurur duymakta-
dýr ki, bunun için Marxýn ardýndan övgüler düzmekten ve kendi uçsuz
bucaksýz budalalýðýný, onun [Marxýn] kapitalist ekonomiyi eleþtirme
sisteminde gösterdiði dikkatin ve uzak görüþlülüðün yeni bir kanýtý ola-
rak göklere çýkarmaktan kendisini alýkoyamamaktadýr.
Ama ardýndan daha da enfesi geliyor. Herr Wolf diyorlar ki: Ri-
cardo da ayný þekilde, eþit bir sermaye yatýrýmýnýn, týpký ayný emek har-
camasýnýn, ayný artý-deðer (niceliði bakýmýndan) yaratmasý gibi, eþit bir
artý-deðer (kâr) saðladýðýný iddia etmiþti. Ve þimdi sorun, bunlarýn birbir-
leriyle nasýl baðdaþtýðý idi. Ama Marx, sorunun bu þekilde konulmasýný
kabul etmiyordu. O, her türlü kuþkunun ötesinde (üçüncü ciltte)
tanýtlamýþtýr ki, ikinci öneri, deðer yasasýnýn zorunlu bir sonucu olmadýðý
gibi, kendi deðer yasasýyla bile çeliþmektedir ve bu nedenle ... derhal
reddedilmesi gerekir. Ve bunun üzerine Wolf, hangimiz, Marx mý yok-
22 Karl Marks
Kapital III
sa ben mi bir hata yaptým diye yoklamaya baþlar. Karanlýkta bir yol
bulmaya çalýþanýn kendisi olduðu, doðal olarak hiç aklma gelmez.
Bu seçkin parça üzerinde bir tek boþ sözcük söylemiþ olsaydým,
okurlarýma saygýsýzlýk etmiþ olur, durumun komikliðini görememiþ olur-
dum. Yalnýz þu kadarýný eklemek isterim ki, Conrad Schmidtin yukarda
sözü edilen yapýtýnýn, doðrudan doðruya Engels tarafýndan ilham edil-
diði konusunda profesörler arasýnda yapýldýðý öne sürülen dedikoduyu
ortaya dökmek için bu fýrsattan yararlanmada gösterdiði küstahlýk, bir
[sayfa 22] zamanlar, Marxýn üçüncü ciltte hiç kuþkuya yer vermeyecek
þekilde tanýtlamýþ olduðunu söylemeye cesaret ettiði küstahlýða uygun
düþmektedir. Herr Julius Wolf! Sizin yaþadýðýnýz ve çekiþtiðiniz dünyada,
baþkalarýnýn önüne açýkça bir sorun atan kimsenin, bunun çözümünü
gizlice yakýn dostlarýna sýzdýrmasý olaðan sayýlabilir. Sizin bu türden þeyler
yapabileceðinize ben inanmaya hazýrým. Ama benim yaþadýðým dünya-
da bir kimsenin bu gibi zavallýca hilelere baþvurma gereksinmesi duy-
mayacaðýný bu önsöz tanýtlamýþ olacaktýr.
Marxýn ölümünün hemen ardýndan Bay Achille Loria, Nuova
Antologiada (April 1883) onun üzerine alelacele bir makale yayýmladý.
Yazýnýn baþýndaki yanlýþ bilgilerle dolu yaþam öyküsünü, toplumsal, siya-
sal ve yazýnsal yapýtlarýnýn bir eleþtirisi izliyordu. Marxýn materyalist tarih
anlayýþýný tahrif ediyor ve büyük bir amacýn peþinde olduðunu açýða
vuran bir güvenle çarpýtýyordu. Ve bu amaca en sonunda ulaþýlýyordu.
Ayný Bay Loria, 1886da, La teoria economica della constituzione politi-
ca adlý bir kitap yayýmladý ve burada, hayretten aðzý açýk kalan
çaðdaþlarýna, 1883te kasten ve tamamen yanlýþ yorumladýðý Marxýn
tarih anlayýþýnýn kendi buluþu olduðunu ilan etti. Marksist teori, doðal
olarak. burada epeyce darkafalý bir düzeye indiriliyor ve kitap, dördüncü
sýnýf öðrencisi için bile gözyumulamayacak budalaca tarihsel örnekler
ve kanýtlarla dolu bulunuyordu. Ama ne zararý var? Siyasal koþullarýn ve
olaylarýn her yerde daima buna tekabül eden iktisadi koþullarla açýklan-
dýðý konusundaki buluþ, burada öne sürüldüðü gibi 1845te Marx tarafýn-
dan deðil, 1886da Bay Loria tarafýndan yapýlmýþtý. En azýndan, o, bunu,
hemþerilerine ve kitabý Fransada çýktýktan sonra bazý Fransýzlara da
yutturmayý becermiþ ve Ýtalyan sosyalistleri, anlý-þanlý Loriayý aþýrýlmýþ
tavuskuþu tüylerinden yolma fýrsatýný bulana kadar, þimdi de Ýtalyada,
yeni bir çað açan tarih teorisinin yazarý olarak poz yapabilirdi.
Þu var ki, bu, Bay Loria nýn tutumunun ancak küçük bir örneð-
idir. O, bize, Marxýn bütün teorilerinin, bir bilinçli bilgiççiliðe (un consa-
pute sofisma) dayandýðý; ve yanýltýcýlýk [paralogism] (sapendolit tali)
olduklarýný bildiði halde bile yanýltýcýlýk yapmaktan vazgeçmediði vb.,
konusunda güvence veriyor. Ve okurlar üzerinde, Marxa, küçük ayak
oyunlarýný bizim Padualý profesör gibi ayný zavallý yalanlarla tezgahlayan
Loriavari ne idüðü belirsiz bir türedi gözüyle bakmalarý için bir dizi ben-
zer aþaðýlýk imalarla gerekli etkiyi yaptýktan sonra, onlara önemli bir sýrrý
Karl Marks 23
Kapital III
açýklýyor ve bizi döndürüp dolaþtýrýp tekrar kâr oranýna getiriyor.
Bay Loria diyor ki: Marxa göre, bir kapitalist sanayi kuruluþunda
üretilen artý-deðer (bunu, Bay Loria, burada, kârla bir tutuyor) miktarý,
burada kullanýlan deðiþen sermayeye baðlýdýr, çünkü deðiþmeyen ser-
maye kâr saðlamaz. Ama bu, gerçeðe aykýrýdýr. Çünkü uygulamada kâr,
deðiþen sermayeye deðil, toplam sermayeye baðlýdýr. Ve Marxýn kendi-
si bunu görüyor (Buch I, Kap. XI - Karl Marx, Kapital, Birinci Cilt,
Onüçüncü Bölüm, Sol Yayýnlarý, Ankara 1975. -Ed.) ve yüzeyde olgularýn
teorisiyle çeliþir [sayfa 23] göründüklerini kabul ediyor. Ama o, bu çeliþkinin
üstesinden nasýl geliyor? Okurlarýna, daha sonraki henüz yayýnlanmamýþ
bir cildi salýk veriyor. Loria, kendi okurlarýna, Marxýn yazmayý hiç bir
zaman düþünmediðine inandýðý bu cilt hakkýnda zaten bilgi vermiþti,
þimdi ise zafer çýðlýklarý atýyor: Henüz yayýnlanmadýðý halde, Marxýn
kendisine karþý olanlara karþý daima öne sürdüðü bu ikinci cildin, bilim-
sel kanýtlar getirmeyi beceremediði zaman baþvurduðu kurnazca bir
bahane (uningegnoso spediente ideato dal Marx a sostituzione degli
argomenti scientifici) olduðunu iddia etmekte asla haksýz deðildim. Ve
bütün bunlardan sonra her kim Marxýn, lillustre [ünlü. -ç.] Loria ile ayný
bilimsel sahtekarlar sýnýfýna girdiðine inanmazsa, iflah olmaz birisidir.
Hiç deðilse þu kadarýný öðreniniþ bulunuyoruz: Bay Loriaya göre,
marksist artý-deðer teorisi, genel bir eþit kâr oranýnýn varlýðý ile kesenkes
baðdaþamaz. Bundan sonra ikinci cilt ve onunla birlikte benim tam bu
nokta üzerindeki açýktan açýða itirazým yayýnlandý. Eðer Bay Loria bizler
gibi utangaç bir Alman olsaydý, biraz olsun utanç duyabilirdi. Ama o,
sýcak bir iklimden gelen kendini beðenmiþ bir güneylidir ve kendinin de
tanýklýk edebileceði gibi orada serinkanlýlýk doðal bir gereksinmedir. Kâr
oraný ile ilgili sorun açýktan açýða ortaya konulmuþtur. Bay Loria, bunun
çözümlenemez olduðunu açýkça ilan etmiþtir. Ve iþte þimdi tam bu ne-
denle, onu herkesin gözü önünde çözümleyerek kendisini aþmýþ ola-
caktýr.
Bu mucize, Conrads Jahrbücher, neue Folge, Buch XX, s. 272 ve
devamýnda, Conrad Schmidtin sözü edilen kitapçýðý ile ilgili bir makale-
de baþarýlmýþtýr. Loria, ticari kârýn nasýl yapýldýðýný Schmidtten öðren-
dikten sonra, birdenbire her þey çözümlenmiþ oldu. Deðerin,
emek-zamaný ile be!lrlenmesi, sermayelerinin daha büyük bir kýsmýný
ücretlere yatýran kapitalistlere avantaj saðlayacaðý için, üretken olma-
yan (yani ticari) sermeye, bu ayrýcalýklý kapitalistlerden daha yüksek
bir faiz (yani kâr) çekebilir ve böylece, bireysel sanayi kapitalistleri
arasýnda bir eþitlik saðlayabilir. ... Örneðin, eðer A, B, C, sanayi kapitalist-
lerinin herbiri, üretimde 100 iþgünü ve sýrasýyla 0, 100, 200 deðiþmeyen
sermaye kullansa ve eðer 100 iþgünü için ücretler 50 iþgünü tutsa, bun-
larýn herbirisi 50 iþgünlük artý-deðer elde eder ve kâr oraný, birinci kapi-
talist için %100, ikinci için %33,3 ve üçüncü için %20 olur. Ama eðer
dördüncü bir D kapitalisti, Adan 40 iþgünü deðerinde, Bden 20 iþgünü
24 Karl Marks
Kapital III
deðerinde, bir faiz (kâr) talep eden 300lük bir verimsiz sernýaye
biriktirnýiþ olsa, A ve B kapitalistlerinin kâr oraný, týpký C gibi %20ye
düþer, oysa 300lü sermayesi ile D, 60lýk bir kâr ya da diðer kapitalistler
gibi %20lik kâr oraný saðlamýþ olur.
Ýþte böylesine þaþýrtýcý bir ustalýkla lillustre Loria, on yýl önce
çözümlenemez diye ilan ettiði sorunu bir çýrpýda çözümleyiveriyor. Ama
[sayfa 24] ne yazýk ki, bu üretken olmayan sermayenin sanayicilerden
ortalama kâr oraný üzerindeki fazla kârlarýný sýzdýrma ve týpký toprak
sahibinin kiracýnýn artý-karýný toprak rantý diye cebe indirmesi gibi bunu
kendi cebinde alýkoyma gücünü nereden aldýðýnýn sýrrýný bize açýkla-
mýyor. Aslýnda ona kalýrsa, bunun, sanayicilerden toprak rantýna benzer
bir haraç toplayarak bu yoldan ortalama bir kâr oranýný oluþturan tüccar-
lar olmasý gerekiyor. Hemen herkesin bildiði gibi ticari sermaye gerçek-
ten de genel kâr oranýný oluþturmakta çok önemli bir etmendir. Ne var
ki, ancak ekonomi politiði içten içe küçümseyen bir kalemþor, bu ser-
mayenin, genel kâr oraný daha þekil almadan önce bile, bu genel ora-
nýndaki bütün artý-deðer fazlalýðýný emme ve üstelik herhangi bir taþýnmaz
mülkiyete gereksinme olmaksýzýn bunu kendisi için toprak rantýna çe-
virme sihirli gücüne sahip bulunduðunu iddia edebilir. Bundan daha az
þaþýrtýcý olmayan bir iddia da, ticari sermayenin, artý-deðerleri, ortalama
kâr oranýný týpý týpýna karþýlayan belirli sanayicileri keþfetmesi ve marks-
ist deðer yasasýnýn bu talihsiz kurbanlarýnýn çilesini, bunlara ait ürünleri,
bir komisyon bile talep etmeksizin onlar adýna bedavadan satmak sure-
tiyle hafifletmeyi kendisi için bir ayrýcalýk saymasýdýr. Marxýn böylesine
sefil hilelere baþvurmaya gereksinmesi olduðunu hayal etmesi için bir
insanýn ne denli þarlatan olmasý gerekir!
Ne var ki, onu kuzeyli rakipleriyle, sözgeliþi, o da daha dünkü
çocuk olmayan Herr Julius Wolf ile karþýlaþtýrdýktan sonradýr ki, ünlü
Loria bütün görkemiyle parlar. Herr Wolf, Sozialismus und kapitalisti-
sche Gesellschaftsordnung üzerine olan kalýn kitabýnda bile, Ýtalyanýn
yanýnda çenileyen köpek eniði gibi kalýr. Marxý da, baþkalarýndan ne
daha fazla, ne de daha az, ancak Bay Lorianýn kendisi kadar bilgiç,
yanýltýcý, palavracý ve þarlatan diye kabul eden Marxýn yazmaya gücü
yetmeyeceðini ve hiç bir zaman da yazamayacaðýný çok iyi bildiði halde,
baþý dara düþtüðü zamanlarda, teorisini bir sonraki ciltte tamamlaya-
caðýný açýkça vaadettiðini söyleyen, maestronun ender sýrdaþý yanýnda,
ne kadar da beceriksiz kaldýðýný söyleyerek, onu küçümseyecek ve bir
patavatsýzlýk edecektim. Sýnýrsýz bir küstahlýkla birlikte güç durumlardan
bir yýlanbalýðý gibi sýyrýlma hüneri, yediði tekmelere kahramanca göðüs
germesi, baþkalarýnýn baþarýlarýný elçabukluðu ile aþýrmasý, arsýz bir
þamatayla reklamcýlýk, dost çýðlýklarý ile ününü yayma çabasý-bütün bun-
larda ona kim rakip olabilir ki?
Ýtalya klasizmin ülkesidir. Modern zamanlarýn þafaðýnýn söktüðü
büyük çaðdan beri, Danteden Garibaldiye kadar eþi bulunmaz klasik
Karl Marks 25
Kapital III
yetkinlikte görkemli kiþiler yetiþtirmiþtir. Ama yozlaþma ve yabancý ege-
menlik dönemi de, ona, aralarýnda özellikle iki belirgin tipin, Sganarelle
ve Dolcamaranýn da bulunduðu klasik insan müsveddelerini miras
býrakmýþtýr. Bunlarýn her ikisinin klasik bir bileþimi bizim illustre Loriada
[sayfa 25] kiþileþmiþtir.
Konuyu baðlarken okurlarýmý Atlantiðin karþý kýyýsýna götürmem
gerekiyor. New Yorklu Dr. (týp) George C. Stiebeling de, soruna bir çö-
züm ve hem de çok basit bir çözüm bulmuþtur. Gerçekten de öylesine
basit bir çözüm ki, kendisini ne orada, ne de burada kimse ciddiye
almamýþtýr. Bu, onu öfkelendirmiþ ve büyük suyun her iki yakasýnda
yayýnlanan sonu gelmez kitapçýk ve gazete makalelerinde bunun hak-
sýzlýðýndan acý acý yakýnmýþtýr. Kendisine, Neue Zeitta, bütün çözümünün
matematik bir yanýlgýya dayandýðý anlatýlmýþtý. Ama bu onu pek etkile-
medi. Marx da pek çok matematik yanlýþlar yapmýþtý, ama gene de pek
çok þeyde haklý çýkmýþtý. Öyleyse þimdi Dr. Stiebelingin çözümüne bir
gözatalým.
Eþit sermayeler ve eþit zaman uzunluklarýyla çalýþan ama
deðiþmeyen ve deðiþen sermayeler arasýndaki oranýn farklý olduðu iki
fabrika alýyorum. Toplam sermaye (s + d) = y ve deðiþmeyen ve deðiþen
sermayelerin oranýndaki fark = x olsun. I. fabrika için y = s + d, II.
fabrika için y = (s - x) + (d + x). Bu durumda, I. fabrika için artý-deðer
oraný = s/d, ve II. fabrika için = k/d+xdir. Toplam sermaye y, ya da s +
d, belli bir zamanda kendisi kadar büyüdüðü toplam artý-deðere (a)
ben, kâr (k) diyorum; demek ki: k = adýr. Þu halde I. fabrika için kâr
oraný = k/y, ya da s/a+d ve II. fabrika için gene k/y, ya da a/(s+x)+(d+x),
yani gene = a/s+d. Sorun ... böylece öyle bir durum alýr ki, deðer yasasý
gereðince, eþit sermaye ve eþit zaman ve ama eþit olmayan canlý emek
miktarlarý ile, artý-deðer oranýnda bir deðiþme, ortalama kâr oranýnda bir
eþitlenmeye neden oýur. (G. C. Stiebeling, Das Werthgesetz und die
Profitrate, New York, John Heinrich.)
Yukardaki hesap ne denli hoþ ve aydýnlatýcý olursa olsun, Dr.
Stiebelinge gene de bir soru sormak gereðini duyuyoruz: I. fabrikanýn
ürettiði artý-deðer miktarýnýn, II. fabrikanýn ürettiði artý-deðer miktarýna
eþit olduðunu nereden biliyor? s, d, y ve xin, yani hesaptaki öteki bütün
etmenlerin, her iki fabrika için eþit olduðunu açýkça söylüyor, ama anýn
hiç sözünü etmiyor. Yukarda sözü edilen artý-deðer miktarýnýn her ikisini
de cebirsel olarak a ile göstermesinden, bunlarýn mutlaka eþit olacaklarý
sonucu çýkmaz. Oysa asýl kanýtlanmasý gereken þey budur, çünkü Bay
Stiebeling fazla kafa yormadan, kârý da (k) artý-deðerle ayný þey sayýyor.
Þimdi ortada ancak iki þýk var. Ya her iki a da eþittir, iki fabrikada da eþit
miktarlarda artý-deðer üretilmektedir ve bu yüzden, iki sermaye de eþit
olduðu için eþit miktarlarda kâr saðlamaktadýr. Bu durumda Bay Stie-
beling, aslýnda kanýtlamak durumunda olduðu þeyi daha baþlangýçta
gerçek diye almýþ oluyor. Ya da, bir fabrika diðerinden daha fazla artý-
26 Karl Marks
Kapital III
deðer üretiyor ; bu durumda da bütün hesabý altüst oluyor.
Bay Stiebeling, daðlar kadar hesabý bu matematik yanýlgý üzerine
kurmak ve bunlarý halka sergilemek için ne canýný, ne parasýný
esirgemiþtir. Sýrf gönül huzuru için kendisini temin ederim ki, bunlarýn
hemen [sayfa 26] hepsi ayný derecede yanlýþtýr ve böyle olmadýðý pek az
durumda da, onun tanýtlamaya çalýþtýðýndan büsbütün farklý bir þeyi ta-
nýtlamaktadýr. Örneðin, 1870 ve 1880 Amerikan sayým rakamlarýný
karþýlaþtýrarak, kâr oranýnýn fiilen düþtüðünü tanýtlar, ama bunu yanlýþ
yorumlar, ve bu deneyime dayanýlarak Marxýn sürekli kararlý kâr oraný
teorisinin düzeltilmesi gerektiði sonucunu çýkartýr. Bu üçüncü cildin
üçüncü kýsmýndan, bu marksist kararlý kâr oraný teorisinin tamamen
Bay Stiebelingin hayalinin bir ürünü olduðu ve kâr oranýndaki düþme
eðiliminin, Dr. Stiebelingin belirttiðinin tamamen tersi koþullardan ileri
geldiði anlaþýlmýþ olacaktýr. Dr. Stiebelingin iyi niyetli olduðuna hiç kuþku
yok, ama bilimsel sorunlarla uðraþmak isteyen bir kimsenin, her þeyden
önce, yararlanmak istediði yapýtlarý, yazarýnýn yazdýðý gibi okumayý, daha
da önemlisi bunlarda bulunmayan þeyleri bunlara katmaksýzýn okumayý
öðrenmesi gerekir.
Bütün araþtýrmanýn sonucu bu sorun ile ilgili olarak da bir kez
daha gösteriyor ki, bu konuda bir þeyler baþarmýþ olan gene yalnýz marks-
ist okuldur. Eðer Fireman ve Conrad Schmidt bu üçüncü cildi okurlarsa,
herbiri kendi adýna kendi yapýtlarýndan pekala memnun olabilirler. [sayfa
27]
Londra, 4 Ekim 1894 FRÝEDRÝCH ENGELS
Karl Marks 27
Kapital III
28 Karl Marks
Kapital III
ÜÇÜNCÜ KÝTAP
BÝR BÜTÜN OLARAK
KAPÝTALÝST ÜRETÝM SÜRECÝ
I
Karl Marks 29
Kapital III
30 Karl Marks
Kapital III
BÝRÝNCÝ KISIM
ARTI-DEÐERÝN KÂRA
VE ARTI-DEÐER ORANININ
KÂR ORANINA DÖNÜÞMESÝ
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
MALÝYET FÝYATI VE KÂR
Karl Marks 31
Kapital III
[sayfa 31] toplum yüzeyinde bürünecekleri biçime yaklaþýrlar.
32 Karl Marks
Kapital III
durumundadýr. [sayfa 32]
Maliyet fiyatý kategorisinin, öte yandan, meta-deðerin oluþmasýyla
ya da, sermayenin kendisini geniþletmesi süreciyle hiç bir iliþkisi yoktur.
600 sterlinlik bir metaýn deðerinin, altýda-beþinin, yani 500 sterlinin, onun
üretiminde tüketilen 500 sterlinlik sermayenin bir eþdeðerinden fazla bir
þeyi temsil etmediðini ve bu nedenle ancak bu sermayenin maddi öð-
elerini tekrar satýn almaya yetebileceðini biliyorsam, henüz daha, ne
metaýn deðerinin onun maliyet fiyatýný temsil eden altýda-beþlik kýsmýnýn
ve ne de metadaki artý-deðeri oluþturan son altýda-birlik kýsmýnýn ne
þekilde üretildiði hakkýnda bir þey biliyorum demektir. Bununla birlikte,
araþtýrmalarýmýz, kapitalist iktisatta, maliyet fiyatýnýn, deðer üretiminin
kendisinin sahte bir kategorisi görüntüsüne büründüðünü ortaya koya-
caktýr.
Tekrar örneðimize dönelim. Bir iþçi tarafýndan ortalama toplum-
sal bir iþgününde üretilen deðerin 6 þilin = 6P ile temsil edildiðini varsa-
yalým. Bu durumda yatýrýlan 500 sterlinlik sermaye = 400s + 100d,on
saatlik 1.6662/3 iþgününde üretilen bir deðeri temsil eder ve bunun 1.3331/
3
iþgünü 400sye eþit üretim araçlarýnýn deðerinde ve 3331/3 iþgünü 100dye
eþit emek-gücünün deðerinde kristalleþmiþtir. %100lük bir artý-deðer
oraný varsayýldýðýnda, yeni elde edilecek olan metaýn üretiminin gerekti-
receði emek harcamasý = 100s + 100d = 6662/3 on saatlik iþgünüdür.
Biz biliyoruz ki (bkz: Buch l, Kap. VII, s. 101-193) 600 sterlinlik
yeni yaratýlan ürünün deðeri, 1) üretim araçlarý için harcanan 400 sterlin-
lik deðiþmeyen sermayenin yeniden ortaya çýkan deðeri, ve 2) 200 ster-
linlik yeni üretilen bir deðerden oluþmuþtur. Metaýn maliyet fiyatý = 500
sterlin, yeniden ortaya çýkan 400s ile, yeni üretilen 200 sterlinlik (=l00d)
deðerin yarýsýný, yani kökenleri tamamen farklý iki meta-deðer öðesini
kapsar.
6662/3 on saatlik iþgünü boyunca harcanmýþ bulunan emeðin bir
amaca yönelmiþ niteliði sonucu, tüketilen 400 sterlin tutarýndaki üretim
araçlarýnýn deðeri, bu üretim araçlarýndan ürüne aktarýlmýþtýr. Daha önce-
den varolan bu deðer, böylece, ürünün deðerini oluþturan bir kýsým ola-
rak yeniden ortaya çýkmýþtýr, ama bu metaýn üretim sürecinde
yaratýlmamýþtýr. Metaýn deðerinin bir kýsmý olarak varolmasýnýn tek ne-
deni, yatýrýlan sermayenin bir öðesi þeklinde daha önce varolmasýdýr.
Harcanmýþ bulunan deðiþmeyen sermaye, bu nedenle, metaýn deðeri-
nin, bu sermayenin bizzat o deðere eklediði kýsmý tarafýndan yerine
konmuþtur. Maliyet fiyatýnýn bu öðesi, demek ki, çifte bir anlam
taþýmaktadýr. Bir yandan, o, meta-deðerin, tüketilen sermayeyi yerine
koyan kýsmý olduðu için, metaýn maliyet fiyatýna girmektedir. Öte yan-
dan da, salt, harcanan sermayenin deðeri olduðu, ya da üretim araçlarý
þu kadara malolduklarý için meta-deðerin bir öðesini oluþturur.
Maliyet fiyatýnýn öteki öðesi için durum tam tersidir. Metaýn [sayfa 33]
üretiminde harcanan 6662/3 iþgünü, 200 sterlinlik yeni bir deðer yarat-
Karl Marks 33
Kapital III
maktadýr. Bu yeni deðerin bir kýsmý, sa1t, 100 sterlinlik yatýrýlan deðiþen
sermayeyi ya da kullanýlan emek-gücünün fiyatýný yerine koymaktadýr.
Ne var ki, bu yatýrýlan sermaye-deðer, herhangi bir þekilde, yeni deðerin
yaratýlmasýna girmemektedir. Sermaye yatýrýmýný ilgilendirdiði kadarýyla
emek-gücü, bir deðer olarak sayýlmaktadýr. Ama, üretim sürecinde o,
deðer yaratýcýsý olarak hareket etmektedir. Yatýrýlan sermaye içersinde
emek- gücünün deðerinin tuttuðu yeri, fiilen iþlev yapan üretken ser-
mayede, canlý, deðer-yaratýcý emek-gücünün kendisi almaktadýr.
Meta-deðerin, biraraya geldikleri zaman maliyet fiyatýný oluþturan
bu çeþitli öðeleri arasýndaki fark, sermayenin, ya harcanmýþ olan
deðiþmeyen ya da harcanmýþ olan deðiþen kýsmýnýn deðerinin büyüklüð-
ünde bir deðiþiklik olduðu zaman göze çarpar. Diyelim, ayný üretim araçla-
rýnýn ya da sermayenin deðiþmeyen kýsmýnýn fiyatý 400 sterlinden 600
sterline yükselmiþ ya da tersine 200 sterline düþmüþ olsun. Birinci du-
rumda, 500 sterlinden, 600s + 100d = 700 sterline yükselen yalnýzca
metaýn maliyet fiyatý deðil, 600 sterlinden, 600s + l00d + l00a = 800
sterline yükselen metaýn deðeridir de. Ýkinci durumda, 500 sterlinden
200s + l00d = 300 sterline düþen yalnýzca maliyet fiyatý deðil, 600 sterlin-
den, 200s + 100d + 100a = 400 sterline düþen metaýn deðeridir de.
Harcanmýþ bulunan deðiþmeyen sermaye kendi deðerini ürüne aktardý-
ðý için, öteki koþullar ayný kalmak üzere, ürünün deðeri, bu sermaye-
deðerin mutlak büyüklüðü ile yükselir ya da düþer. Öte yandan, öteki
koþullarýn deðiþmeden kaldýðýný varsayalým, ayný miktar emek-gücünün
fiyatý 100 sterlinden 150 sterline yükselmiþ ya da, tersine, 100 sterlinden
50 sterline düþmüþ olsun. Birinci durumda, maliyet fiyatý 500 sterlinden,
400s + 150d = 550 sterline yükselmiþ, ikinci durumda 500 sterlinden,
400s + 50d = 450 sterline düþmüþ olur. Ama her iki durumda da, meta-
deðer, deðiþmeden 600 sterlin o1arak kalýr; bir seferinde 400s + 150d +
50a, ve öteki seferinde 400s + 50d + 150adýr. Yatýrýlmýþ olan deðiþen
sermaye kendi deðerini ürüne eklemez. Onun deðerinin yerini, üründe
daha çok, emek tarafýndan yaratýlmýþ bulunan yeni bir deðer almýþtýr.
Bu nedenle, deðiþen sermayenin mutlak büyüklüðündeki bir deðiþiklik,
salt emek-gücünün fiyatýndaki bir deðiþikliði ifade ettiði sürece, meta-
deðerin mutlak büyüklüðünü en ufak þekilde deðiþtirmez, çünkü bu,
canlý emek-gücü tarafýndan yaratýlan yeni deðerin mutlak büyüklüðün-
de hiç bir þeyi deðiþtirmiþ olmaz. Böyle bir deðiþiklik, daha çok, yeni
deðerin, birisi artý-deðeri oluþturan, öteki deðiþen sermayeyi yerine koy-
an ve bu yüzden metaýn maliyet fiyatýna geçen iki kýsmýnýn nispi oranlarý
üzerinde etkili olur.
Maliyet fiyatýnýn iki öðesinin, örneðimizde 400s + 100dnin tek
ortak yanlarý, her ikisinin de meta-deðerin yatýrýlan sermayeyi yerine
koyan kýsýmlarý olmasýdýr.
Ne var ki, bu gerçek durum, kapitalist üretim açýsýndan zorunlu
olarak ters bir biçimde görünür.
34 Karl Marks
Kapital III
Kapitalist üretim tarzý, köleliðe dayanan üretim tarzýndan, öteki
[sayfa 34]þeylerin yanýsýra, onda emek-gücünün deðerinin ve dolayýsýyla
fiyatýnýn deðerinin, emeðin kendisinin deðeri ya da fiyatý, ya da ücretler
olarak görülmesi olgusuyla ayrýlýr (Buch I, Kap. XVII). Yatýrýlan sermaye-
nin deðiþen kýsmý bu nedenle, ücretlere harcanan sermaye, üretimde
harcanan bütün emeðin deðeri ve dolayýsýyla fiyatýný ödeyen sermaye-
deðer olarak görünür. Örneðin, ortalama on saatlik toplumsal iþgününün
6 þilin tutarýndaki bir para miktarýnda nesneleþtiðini varsayalým. Buna
göre 100 sterlinlik bir deðiþen sermaye yatýrýmý, 3331/3 on saatlik
iþgününde üretilen bir deðerin para ifadesini temsil eder. Ne var ki, satýn
alýnan emek-gücünü, yatýrýlan sermayede temsil eden bu deðer, fiilen
iþlev yapan üretken sermayenin bir kýsmýný oluþturmaz. Üretim sürecin-
de onun yerini, canlý emek-gücü almýþtýr. Eðer, örneðimizde olduðu gibi,
emek-gücünün sömürü derecesi %100 ise 6662/3 on saatlik iþgünü boyun-
ca harcanýr ve böylece de, ürüne 100 sterlinlik yeni bir deðer katar.
Ama, yatýrýlan sermayede, 100 sterlinlik deðiþen sermaye, ücretlere
yatýrýlmýþ sermaye ya da 6662/3 on saatlik gün boyunca iþ gören emeðin
fiyatý olarak görünür. 100 sterlinlik miktar, 6662/3 ile bölünürse, deðer
olarak, beþ saatlik emeðin ürününe eþit, on saatlik bir iþgününün fiyatý
olan 3 þilin elde edilir.
Þimdi eðer biz, bir yanda yatýrýlan sermayeyi diðer yandaki meta-
deðer ile karþýlaþtýrýrsak þunu buluruz:
I. Yatýrýlan sermaye 500 sterlin = üretim araçlarýna harcanan 400
sterlinlik sermaye (üretim araçlarýnýn fiyatý) + emeðe harcanan 100 ster-
linlik sermaye (6662/3 iþgününün fiyatý ya da ayný süre için ödenen üc-
ret).
II. Metalarýn deðeri 600 sterlin = maliyet fiyatýný temsil eden 500
sterlin (harcanan üretim araçlarýnýn fiyatý 400 sterlin + harcanan 6662/3
iþgününün fiyatý 100 sterlin) + 100 sterlin artý-deðer.
Bu formülde, sermayenin emek-gücüne yatýrýlan kýsmý, pamuk
ya da kömür gibi üretim araçlarýna yatýrýlan kýsmýndan, yalnýz, maddi
bakýmdan farklý bir üretim öðesinin karþýlýðýnýn ödenmesine yaramasý
bakýmýndan ayrýlýr, yoksa hiç bir þekilde, meta-deðer yaratma sürecinde
ve dolayýsýyla da sermayenin kendisini geniþletme sürecinde iþlevsel
bakýmdan farklý bir amaca hizmet ettiðinden ötürü ayrýlmaz. Üretim
araçlarýnýn fiyatý, týpký yatýrýlan sermayede göründüðü gibi, metalarýn ma-
liyet fiyatýnda tekrar görünür, ve böyle olmasýnýn nedeni, bu üretim araçla-
rýnýn bir amaca uygun olarak tüketilmeleridir. Bu metalarýn üretiminde
tüketilen 6662/3 iþgünü için ödenen fiyat ya da ücretler de, gene, týpký
yatýrýlan sermayede göründüðü gibi metalarýn maliyet fiyatýnda tekrar
ortaya çýkar ve bunun da nedeni gene bu miktar emeðin bir amaca
yönelik olarak harcanmýþ olmasýdýr. Biz, yalnýz, tamamlanmýþ ve varolan
deðerleri yatýrýlan sermayenin deðerinin, ürünün deðerinin oluþmasýna
katýlan kýsýmlarýný görürüz, ama yeni deðerler yaratan öðeyi görmeyiz.
Karl Marks 35
Kapital III
Deðiþmeyen ve deðiþen sermaye arasýndaki ayrým yokolmuþtur. 500
sterlinlik tüm maliyet fiyatý, þimdi iki anlam taþýr; birincisi, 600 sterlinlik
[sayfa 35] meta-deðerin, metaýn üretiminde harcanan 500 sterlinlik sermay-
eyi yerine koyan kýsmýdýr; ikincisi, meta-deðerin bu kýsmý, salt, kulla-
nýlan üretim öðelerinin, yani üretim araçlarý ile emeðin maliyet fiyatý,
yani yatýrýlan sermaye olarak daha önce varolduðu için mevcuttur. Ser-
maye-deðer, bir metaýn maliyet fiyatý olarak, ancak bir sermaye-deðer
þeklinde harcandýðý için ve harcandýðý ölçüde tekrar ortaya çýkar.
Yatýrýlan sermayenin çeþitli deðer kýsýmlarýnýn, maddi bakýmdan
farklý üretim öðelerine, yani emek araçlarýna, ham ve yardýmcý madde-
lere ve emeðe harcanmýþ olmasý olgusu, yalnýzca, metaýn maliyet fiyatý-
nýn, maddi bakýmdan farklý üretim öðelerinin yeniden satýn alýnmasý
zorunluluðunu gerektirir. Ama, maliyet fiyatýnýn oluþumunu ilgilendirdiði
kadarýyla, burada yalnýzca bir ayrým, yani sabit ve döner sermayeler
arasýndaki ayrým farkedilebilir. Örneðimizde biz, emek araçlarýnýn aþýnýp
yýpranmasý için 20 sterlin koymuþtuk (400s = emek araçlarýnýn amortis-
maný için 20 sterlin + üretim maddeleri için 380 sterlin). Bu emek araçla-
rýnýn deðeri, üretken süreçten önce, diyelim 1.100 sterlin olsun. Metalar
üretildikten sonra bu deðer iki biçimde varolur, metaýn deðerinin bir
kýsmý olarak 20 sterlin ve eskisi gibi kapitalistin mülkiyetinde kalan emek
araçlarýnýn geriye kalan deðeri olarak 1.200 - 20 ya da 1.180 sterlin; bir
baþka deyiþle, bunlar, kapitalistin meta-sermayesinin deðil, üretken ser-
mayesinin öðeleri olarak bulunurlar. Üretim maddeleri ile ücretler, emek
araçlarýndan farklý olarak, metaýn üretiminde tamamen tüketilmiþler ve
böylece bütün deðerleri, üretilen metaýn deðerine geçmiþtir. Yatýrýlan
sermayenin bu çeþitli kýsýmlarýnýn, devir ile iliþkili olarak nasýl sabit ve
döner sermaye biçimlerine büründüklerini görmüþtük.
Buna göre, yatýrýlan sermaye = 1.680 sterlin: sabit sermaye =
1.200 sterlin + döner sermaye = 480 sterlin (= 380 sterlin üretim mad-
delerindeki, artý, 100 sterlin ücretlerdeki).
Ama metaýn maliyet fiyatý, yalnýz = 500 sterlin (sabit sermayenin
aþýnma ve yýpranmasý için 20 sterlin ve döner sermaye için 480 sterlin).
Metaýn maliyet fiyatý ile yatýrýlan sermaye arasýndaki bu fark, yal-
nýzca, metaýn maliyet fiyatýnýn, yalnýzca üretiminde fiilen tüketilen ser-
maye tarafýndan oluþturulduðunu tanýtlar.
Metaýn üretiminde, 1.200 sterlin deðerinde üretim aracý
kullanýlmýþtýr, ama bu yatýrýlan sermaye-deðerden yalnýz 20 sterlini üre-
timde kaybolmuþtur. Demek ki, kullanýlan sabit sermaye, ancak kýsmen
metaýn maliyet fiyatýna girmektedir, çünkü onun üretiminde ancak kýs-
men tüketilmektedir. Kullanýlan döner sermaye ise metaýn maliyet fi-
yatýna bütünüyle girmektedir, çünkü üretimde bütünüyle tüketilmektedir.
Ama bu, ancak, sabit ve döner sermayelerin tüketilen kýsýmlarýnýn
36 Karl Marks
Kapital III
deðiþmez bir biçimde, deðerlerinin büyüklüðü ile prou rata,* metaýn
maliyet fiyatýna [sayfa 36] geçtiðini ve metaýn deðerinin bu kýsýmlarýnýn salt
üretimlerinde harcanan sermayeden doðduklarýný tanýtlamaz mý? Eðer
bu böyle olmasaydý, yatýrýlmýþ bulunan 1.200 sterlinlik sabit sermayenin,
üretken süreç sýrasýnda kaybettiði 20 sterlin dýþýnda, kaybetmemiþ ol-
duðu diðer 1.180 sterlini de bu sürece niçin katmadýðý açýklanamazdý.
Maliyet fiyatýnýn hesaplanmasý bakýmýndan sabit ve döner ser-
mayeler arasýndaki bu fark, bu nedenle, ancak, maliyet fiyatýnýn
görünüþte, harcanan sermaye-deðerden ya da bizzat kapitalist tarafýn-
dan emek de dahil harcanan üretim öðeleri için ödenen fiyattan doðmuþ
olmasýný doðrular. Öte yandan, deðerin oluþumunu ilgilendirmesi baký-
mýndan, sermayenin emek-gücüne yatýrýlan deðiþen kýsmý, burada, dö-
ner sermaye baþlýðý altýnda, açýkça, deðiþmeyen sermaye ile (sermayenin
üretim maddesinden ibaret bulunan kýsmý ile) özdeþleþtirilmekte ve bu,
sermayenin kendisini geniþletme sürecindeki sýrrý tamarnlamaktadýr.1
Buraya kadar biz, metalarýn deðerinin yalnýzca bir öðesini, yani
maliyet fiyatýný ele aldýk. Þimdi de, metalarýn deðerinin diðer kýsmýna,
yani maliyet fiyatý üzerindeki fazlalýða ya da artý-deðere gözatmamýz ge-
rekiyor. Demek ki, her þeyden önce artý-deðer, bir metaýn deðerinin
maliyet fiyatýnýn üzerinde ve ötesinde kalan fazla kýsmýdýr. Ama maliyet
fiyatý, kendisinin de sürekli olarak maddi öðelerine tekrar çevrildiði tü-
ketilen sermayenin deðerine eþit olduðu için, bu deðer fazlasý, metaýn
üretiminde harcanan ve kendi dolaþýmý yoluyla geri dönen sermayenin
deðerindeki bir artýþ demektir.
Daha önce de gördüðümüz gibi, artý-deðer a ancak, deðiþen ser-
maye dnin deðerindeki bir deðiþmeden doðduðu ve bu nedenle, köke-
ni yönünden deðiþen sermayedeki bir artýþtan baþka bir þey olmadýðý
halde, üretim süreci sona erdikten sonra, gene de s + dnin, harcanmýþ
toplam sermayenin deðerinde bir artýþ oluþturur. anýn, emek-gücüne
yatýrýlmýþ bulunan belirli bir sermaye-deðer dnin, deðiþken bir büyüklüðe,
yani deðiþmeyen bir büyüklüðün deðiþen bir büyüklüðe çevrilmesiyle
üretildiðini ifade eden s + (d + a) formü1ü, (s + d) + a olarak da temsil
edilebilir. Üretim gerçekleþmeden önce elimizde 500 sterlinlik bir ser-
maye vardý. Üretim tamamlandýktan sonra, elimizde 500 sterlinlik bu
sermaye ile, 100 sterlinlik bir deðer artýþý vardýr.2
1
Kitap Ide (Kap. VII. 216-206 Dipnot.) [Türkçe baskýda: Dokuzuncu Bölüm Üçüncü Kesim;
s. 249 vd. -Ed.], bunun, iktisatçýnýn kafasýnda nasýl bir karýþýklýk yaratabileceðini göstermek için
N. W. Seniorun örneðini vermiþtik.
2
Daha önce söylenerýlerden biliyoruz ki, artý-deðer yalnýzca dnin sermayenin emek-gücüne
dönüþen bölümünün deðerindeki deðiþmenin sonucudur; dolayýsýyla d + a = d + d (ya da d,
artý, dnin bir kesri). Ama deðiþenin yalnýzca d olmasý olgusu, ve bu degiþmenin koþullarýnýn
sermayenin deðiþen kýsmýndaki bir artýþýn sonucu olmasý durumuyla deðiþme koþullarýnýn gözle
görülemez hale gelmesi yanýnda yatýrýlan sermayenin toplamýnda bir artýþ da vardýr. Baþlangýçta
500 £ þimdi 590 £ olmaktadýr. (Buch I. Kap. VII, 1, s. 203/195.) [Türkçe baskýda: Onbirinci
Bölüm, Birinci Kesim. s. 238-239. -Ed.]
Karl Marks 37
Kapital III
Bununla birlikte, artý-deðer, yalnýz, yatýrýlan sermayenin, sermaye-
nin kendisini geniþletmesi sürecine giren kýsmýnda. deði1, bu sürece
[sayfa 37] girmeyen kýsmýnda da bir artýþ oluþturur. Baþka bir deyiþle, artý-
deðer yalnýz, metaýn maliyet fiyatý ile yerine konulan tüketilen sermaye-
de deðil, üretime yatýrýlan bütün sermayede bir artýþ demektir. Üretim
sürecinden önce elimizde 1.680 sterlin deðerinde bir sermaye vardý;
yani üretim araçlarýna yatýrýlan ve yalnýz 20 sterlini, aþýnýp yýpranma ne-
deniyle metaýn deðerine giren 1.200 sterlinlik bir sabit sermaye ile, üre-
tim maddelerine ve ücretlere yatýrýlan 480 sterlinlik bir döner sermaye
bulunuyordu. Üretim sürecinden sonra, elimizde üretken sermayenin
deðerini oluþturan bir öðe olarak 1.180 sterlin ile, 600 sterlinlik bir meta-
sermaye bulunmaktadýr. Bu iki deðer miktarýný topladýðýmýzda, þimdi
kapitalistin elinde 1. 780 sterlinlik bir deðer bulunmaktadýr. Yatýrmýþ ol-
duðu 1.680 sterlinlik toplam sermaye bundan çýkartýldýðýnda, geriye 100
sterlinlik bir deðer artýþý kalýr. 100 sterlinlik artý-deðer, böylece, yatýrýlmýþ
1.680 sterlin bakýmýndan bir artýþ oluþturduðu gibi, onun bir kýsmý olan
ve üretim sýrasýnda harcanan 500 sterlin bakýmýndan da bir artýþ demek-
tir.
Þimdi kapitaliste, bu deðer artýþýnýn, sermaye ile giriþilmiþ bulu-
nan üretken süreçten doðduðu ve bu nedenle sermayenin kendisinden
türediði, açýk olarak görünür, çünkü, bu artýþ, üretim sürecinden önce
ortada olmadýðý halde, süreçten sonra ortaya çýkmýþtýr. Üretimde tüketi-
len sermayeye gelince, artý-deðer, gene, üretim araçlarý ile emeði içeren
bütün farklý deðer öðelerinin hepsinden doðmuþ gibi görünür. Çünkü
maliyet fiyatýnýn oluþumuna bütün bu öðeler eþit katkýda bulunurlar.
Yatýrýlmýþ sermaye olarak edindikleri kendi deðerlerini hepsi de ürünün
deðerine katarlar ve, deðiþmeyen ve deðiþen deðer büyüklükleri olarak
farklýlaþmamýþlardýr. Biz eðer bir an için, bütün yatýrýlan sermayenin, ya
sýrf ücretlerden ya da sýrf üretim araçlarýnýn deðerinden ibaret olduðunu
varsayarsak, bu, apaçýk hale gelir. Birinci durumda, demek ki, 400s +
100d + l00a meta-deðer yerine 500d + 100a meta-deðer elde etmiþ olur-
duk. Ücretlere yatýrýlmýþ olan 500 sterlinlik sermaye, 600 sterlinlik meta-
deðerin üretiminde harcanan bütün emeðin deðerini temsil eder ve sýrf
bu nedenle, tüm ürünün maliyet fiyatýný oluþturur. Ama harcanan ser-
mayenin deðerinin, ürünün deðerinin bir kýsmý olarak yeniden-üretilme-
sine yolaçan bu maliyet fiyatýnýn oluþumu, bu meta-deðerin oluþumunda
bizce bilinen tek süreçtir. Biz, onun 100 sterlinlik artý-deðer kýsmýnýn
nasýl oluþtuðunu bilmiyoruz. Meta-deðerin 500s + 100aya eþit olduðu
ikinci durum için de ayný þey doðrudur. Her iki durumda da, biz, artý-
deðerin, belli bir deðerden geldiðini biliyoruz, çünkü bu deðer, ister emek,
ister üretim araçlarý biçiminde olsun, üretken sermaye biçiminde
yatýrýlmýþtý. Öte yandan, bu yatýrýlan sermaye-deðer, geniþlemiþ olduðu
ve bu nedenle metaýn maliyet fiyatýný oluþturduðu için, artý-deðeri mey-
dana getiremez. Çünkü, salt metaýn maliyet fiyatýný oluþturmasý nedeni-
38 Karl Marks
Kapital III
yle, sermaye-deðer, herhangi bir artý-deðer oluþturmaz, yalnýzca bir
eþdeðer, harcanan sermayeyi yerine koyan bir deðer oluþturur. Bu ne-
denle, [sayfa 38] sermaye-deðerin artý-deðer oluþturmasý ölçüsünde, bu,
onun, harcanmýþ sermaye olarak özgül niteliðinden deðil, daha çok,
yatýrýlmýþ ve dolayýsýyla yararlanýlmýþ sermaye olmasý niteliðinden ötürü
böyledir. Bu nedenle, artý-deðer, yatýrýlan sermayenin, metaýn maliyet
fiyatýna giren kýsmýndan doðduðu kadar, buna girmeyen kýsmýndan da
doðar. Kýsacasý, artý-deðer, kullanýlan sermayenin hem sabit ve hem de
döner kýsýmlarýndan ayný derecede meydana gelir. Emek araçlarýný ol-
duðu kadar, üretim maddelerini ve emeði de [içeren -ç.] toplam ser-
maye, ürünlerin yaratýcýsý olarak maddi bakýmdan hizmet eder. Toplam
sermaye, ancak bir kýsmý, kendini geniþletme sürecine katýlmýþ olsa
bile, fiili emek-sürecine maddi bakýmdan katýlýr. Belki de, maliyet fiyatý-
nýn oluþumuna kýsmen katýldýðý halde, artý-deðerin oluþumuna bütünüy-
le katýlmasýnýn nedeni iþte budur. Her ne olursa olsun sonuç þu oluyor
ki, artý-deðer, yatýrýlan sermayenin bütün kýsýmlarýndan, ayný zamanda
doðuyor. Bu tümdengelim, belki de, Malthusun sözleriyle açýkça ve
kýsaca ifade edilerek epeyce kýsaltýlabilir: Kapitalist ... yatýrdýðý sermay-
enin bütün kýsýmlarýndan eþit bir kâr bekler.3
Artý-deðer, yatýrýlan toplam sermayenin, varsayýlan bir yavrusu olma
niteliði içersinde, kârýn bu dönüþmüþ biçimini alýr. Demek oluyor ki,
belli bir deðer, kâr üretmek amacýyla yatýrýldýðý zaman sermaye oluyor,4
ya da belli bir deðer, sermaye olarak kullanýldýðý için kâr meydana geli-
yor. Kâra, k dersek, S = s + d + a = k + a formülü S = m + k halini alýr,
ya da, bir metaýn deðeri = maliyet fiyatý + kâr olur.
Kâr, burada temsil edildiði haliyle, demek ki, artý-deðer ile ayný
þey oluyor, ancak, kapitalist üretim tarzýnýn herhalde vazgeçilmez bir
ürünü olduðundan gizemli bir biçime bürünüyor. Üretim süreci sýrasýn-
da meydana gelen deðer deðiþikliðinin kaynaðýnýn, sermayenin deðiþen
kýsmýndan; toplam sermayeye aktarýlmasý gerekiyor, çünkü, varsayýlan
maliyet fiyatý oluþumunda, deðiþmeyen ve deðiþen sermayeler arasýnda
gözle görülür bir ayrým bulunmamaktadýr. Bir kutupta, emek-gücünün
fiyatý, ücretlerin baþkalaþmýþ biçimine büründüðü için, karþýt kutupta
artý-deðer, kârýn baþkalaþmýþ biçiminde görünmektedir.
Bir metaýn maliyet fiyatýnýn, deðerinden küçük olduðunu görmüþ
bulunuyoruz. S = rn + a olduðu için, m = S - adýr. S = m + a formülü S
= m, ya da, meta-deðer = meta maliyet fiyatý olabilmesi için, a = 0
olmasý gerekir; özel piyasa koþullarý, metalarýn satýþ fiyatlarýný, maliyet
fiyatlarýnýn düzeyine ve hatta altýna düþürebilmekle birlikte, yukardaki
durum, kapitalist üretim esasýnda hiçbir zaman ortaya çýkmaz.
Demek oluyor ki, bu metaýn deðer üzerinden satýlmasý halinde,
3
Malthus, Principles of Political Economy, 2. ed. London 1836, s. 268.
4
Bir kâr amacýyla geniþleyen þey sermayedir. Malthus, Definitions in Political Economy,
London 1827. s. 86.
Karl Marks 39
Kapital III
bu metaýn deðerinin maliyet fiyatýný aþan fazlalýða eþit ve bu nedenle, bu
metaýn deðerine katýlmýþ bulunan tüm artý-deðere eþit bir kâr
gerçekleþtirilmiþ [sayfa 39] olur. Ne var ki, kapitalist, bir metaý deðerinin
altýnda sattýðý zaman bile, onu bir kâr ile satmýþ olabilir. Metaýn satýþ
fiyatý, maliyet fiyatýnýn üzerinde olduðu sürece, bu fiyat, deðerinin altýn-
da olabileceði halde, bu metaya katýlmýþ bulunan artý-deðerin bir kýsmý
daima gerçekleþir ve böylece bir kâr saðlar. Bizim örneðimizde, metaýn
deðeri 600 sterlin ve maliyet fiyatý 500 sterlindir. Bu meta, eðer, 510, 520,
530, 560 ya da 590 sterline satýlmýþ ise, deðerinin 90, 80, 70, 40 ya da 10
sterlin altýnda satýlmýþ demektir. Gene de, onun satýþýndan, sýrasýyla 10,
20, 30, 60 ya da 90 sterlin bir kâr gerçekleþtirilmiþtir. Bir metaýn deðeri
ile maliyet fiyatý arasýnda, sayýsýz satýþ fiyatlarý olabileceði açýktýr. Metaýn
deðerindeki artý-deðer öðesi ne kadar büyük ise, bu ara fiyatlarýn yer
alabilecekleri dizi de o kadar büyüktür.
Bu, bazý durumlarda metalarýn fiyatlarýnýn altýnda satýlmasý, bazý
sanayi kollarýnda anormal derecede düþük meta-fiyatlarý,5 vb., gibi gün-
lük rekabet olaylarýný fazlasýyla açýklamýþ olur. Kapitalist rekabetin, eko-
nomi politiðin þimdiye deðin kavrayamadýðý temel yasasý, genel kâr oraný
ile, bu oranýn belirlediði sözde üretim fiyatlarýný düzenleyen yasa, daha
ilerde göreceðimiz gibi, metalarýn deðerleri ile maliyet fiyatlarý arasýnda-
ki bu farka ve bunun sonucu, bir metaýn deðerinin altýnda bir kârla
satýlmasý olasýlýðýna dayanýr.
Bir metaýn asgari satýþ fiyatý sýnýrý, onun maliyet fiyatýdýr. Bu mali-
yet fiyatýnýn altýnda satýldýðý takdirde, harcanmýþ olan üretken sermaye
öðeleri, bu satýþ fiyatý ile bütünüyle yerine konulamaz. Bu süreç devam
edecek olursa, yatýrýlan sermayenin deðeri yokolur. Ýþte salt bu açýdan
kapitalist, maliyet fiyatýna, metaýn iç deðeri gözüyle bakmak eðiliminde-
dir; çünkü bu, sermayesinin korunup devam etmesi için gerekli fiyattýr.
Ama bir de þu var ki, bir metaýn maliyet fiyatý, bu metaýn üretimi için
bizzat kapitalist tarafýndan ödenen satýnalma fiyatýdýr ve bu nedenle,
satýnalma fiyatý, üretimin kendisi tarafýndan belirlenmiþtir. Bu nedenle,
metaýn satýþý ile gerçekleþen deðer fazlalýðý ya da artý-deðe kapitaliste,
metaýn maliyet fiyatý üzerindeki deðer fazlalýðý gibi deðil, deðerini aþan
satýþ fiyatýndaki bir fazlalýk olarak görünür ve dolayýsýyla, bir metaýn taþýdýðý
artý-deðer, onun satýþý ile gerçekleþmiyor da, bizzat satýþtan doðuyor
gibidir. Biz bu yanýlgýyý Birinci Kitapta daha yakýndan incelemiþtik (Kap,
IV, 2) (Sermayenin Genel Formülündeki Çeliþkiler), ama burada bir
an için, diðerleri arasýnda Torrens tarafýndan, ekonomi politikte Ricardoyu
aþan bir ilerleme olarak öne sürülen biçim üzerinde duracaðýz.
Üretimin maliyetinden ya da baþka bir deyiþle, metalarýn
yetiþtirilmesi ya da fabrikasyonunda harcanan sermayeden ibaret bulu-
nan doðal fiyatý, kârý içermiþ olamaz. ... Bir çiftçinin 100 quarter tahýl [sayfa
5
Cf: Buch 1, Kap. XVIII, 1. 571/561 ff. [Türkçe baskýda: Yirminci Bölüm, s. 581 vd. -ed.]
40 Karl Marks
Kapital III
40]ektiðini ve buna karþýlýk 120 quarter tahýl almýþ olduðunu varsayalým.
Bu durumda, harcanan tahýlýn üzerindeki ürün fazlasý 20 quarter, çiftçi-
nin kârýný oluþturur; ama bu fazlalýða ya da kâra, harcanan bir kýsmýdýr
demek saçma olurdu. ... Bir imalatçý patron, belli bir miktar hammadde,
iþ araç ve gereçleri, emek için yaþam gereksenmeleri harcar ve
karþýlýðýnda bir miktar mamul mal elde eder. Bu mamul mal, yatýrýlma-
larý ile elde edilmiþ olduðu maddelerden, araçlardan ve yaþam gerek-
sinmelerinden daha yüksek bir deðiþim-deðerine sahip bulunmalýdýr.
Torrens, buradan, satýþ fiyatýnýn, maliyet fiyatý üzerindeki fazlalýðý ya da
kârýn, tüketicilerin, ya dolaysýz ya da dolaylý deðiþim yoluyla, sermaye-
nin bütün öðelerine, bunlarýn üretim-maliyetlerinden daha büyük bir
miktar ödemeleri olgusundan ileri geldiði sonucunu çýkartýyor.6 Ger-
çekten de, belli bir büyüklüðün üzerindeki fazlalýk, bu büyüklüðün bir
kýsmýný oluþturamaz ve bu yüzden de, kâr, bir metaýn, kapitalistin harca-
malarý üzerindeki deðer fazlalýðý, bu harcamalarýn bir kýsmýný oluþturamaz.
Þu halde, kapitalistin yatýrdýðý deðer dýþýnda bir baþka öðe, bir metaýn
deðerinin oluþumuna katýlmýyorsa, hiçten herhangi bir þey çýkamaya-
caðýna göre, üretimden nasýl olup da kendisine giren deðerden daha
fazla bir deðer çýktýðý açýklanamaz bir þeydir. Ama, Torrens, bu hiçten
varetme sorunundan, ancak, bunu meta üretimi alanýndan, meta dolaþýmý
alanýna kaydýrmak suretiyle kurtulmuþ oluyor. Kâr, üretimden gelemez,
diyor Torrens, yoksa, üretimin maliyetinde zaten içerilmiþ olurdu ve bu
maliyetin üzerinde bir fazlalýk olamazdý. Kâr, metalarýn deðiþiminden
önce zaten varolmasa, bu deðiþimden gelemez, diye yanýtlýyor Ramsay.
Deðiþtirilen ürünlerin deðerlerinin toplamýnýn, zaten deðerlerinin topla-
mý olduðu bu deðiþimde deðiþikliðe uðramayacaðý açýktýr. Bu toplam,
deðiþimden önce de, sonra da aynýdýr. Burada þunu belirtmek gerekir
ki, Malthus, metalarýn kendi deðerlerinin üzerinde satýlmalarý konusun-
da farklý bir açýklamasý bulunduðu ya da, bu tür tartýþmalarýn hepsinin
de, aslýnda, bir zamanlarýn ünlü, filojistonun negatif aðýrlýðý gibi, ayný
noktaya gelip dayanmalarý nedeniyle, bu konuda hiç bir açýklamasý ol-
madýðý halde, açýkça Torrensin yetkesine baþvurur.7
Kapitalist üretimin egemen olduðu bir toplumsal düzende, kapi-
talist olmayan üretici bile, kapitalist kavramlarýn pençesine düþer. Ge-
nellikle gerçeði derinden kavramasýyla dikkati çeken Balzac, son romaný
Les Paysansda, küçük köylünün, sýrf kendisine karþý iyi niyet beslesin
diye, para aldýðý tefecinin ufak-tefek iþlerini bedavadan nasýl yaptýðýný ve
kendi emeði kendisine bir para harcamasýna malolmadýðý için, tefeciye
zaten karþýlýksýz bir þey vermediði hayaliyle nasýl avunduðunu pek güzel
anlatýr. Tefeciye gelince, o, böylece bir taþla iki kuþ birden vurmaktadýr.
Ücretler için herhangi bir para harcamamýþ olur ve kendi emeðini har-
6
R. Torrens, An Essay on the Production of Wealth, London 1821, s. 51-53 ve 349.
7
Malthus, Definitions in Political Economy, London 1853, s. 70, 71.
Karl Marks 41
Kapital III
cayacaðý bir tarladan yoksun kalmak suretiyle gitgide periþan olan
köylüyü, tefecilik aðýnýn derinliklerine doðru çeker. [sayfa 41]
Bir metaýn maliyet fiyatýnýn, onun gerçek deðerini oluþturduðu,
artý-deðerin, ürünün deðerinin üzerinde satýlmasýndan doðduðu ve böy-
lece metalarýn, eðer satýþ fiyatlarý, maliyet fiyatlarýna eþit ise, yani tüketi-
len üretim araçlarý ile ücretlerin toplamýnýn fiyatýna eþit ise, deðerlerine
eþit fiyatlarla satýlabileceði gibi düþüncesizce anlayýþlar, dünyaya Proud-
hon tarafýndan o her zamanki sözde-bilimsel hilekârlýðý ile, sanki sosya-
lizmin yeni keþfedilmiþ sýrlarý gibi muþtulanmýþtýr. Gerçekten de, metalarýn
deðerinin, maliyet fiyatlarýna indirgenmesi, onun Halk Bankasýnýn teme-
lini oluþturur. Daha önce de gösterildiði gibi, bir ürünün deðerini oluþturan
çeþitli öðeler, bizzat ürünün orantýlý kýsýmlarý ile temsil edilebilir. Örneðin
(Buch I, Kap. VII, 2, s. 211-203) eðer 20 libre ipliðin deðeri 30 þilin ise
yani, 24 þilini üretim aracý, 3 þilini emek-gücü ve 3 þilini artý-deðer ise
bu artý-deðer, ürünün onda-biri = 2 libre iplik olarak temsil edilebilir.
Þimdi eðer bu 20 libre iplik, maliyet fiyatý olan 27 þiline satýlýrsa, alýcý 2
libre ipliði bedava almýþ olur ya da mal, deðerinin 1/10u kadar altýnda
satýlmýþ olur. Ýþçi gene eskisi gibi artý-emek harcamýþtýr, ama bu sefer
kapitalist iplik üreticisi yerine, ipliði satýn alan için harcamýþtýr. Bütün
metalarýn, kendi maliyet fiyatlarýna satýlmalarý halinde, sonucun, gerçek-
ten, sanki hepsinin de maliyet fiyatlarýnýn üzerinde, ama deðerlerine eþit
fiyatlarla satýlýyormuþ gibi olacaðýný varsaymak bütünüyle yanlýþ olurdu.
Çünkü, emek-gücünün deðeri, iþgününün uzunluðu ve emeðin sömür-
ülme derecesi her yerde ayný olsa bile, çeþitli türdeki metalarýn deðerle-
rinde içerilmiþ bulunan artý-deðer miktarlarý, bu metalarýn üretimleri için
yatýrýlan sermayelerin farklý organik bileþimlerine baðlý olarak, gene de
farklý olurdu.8 [sayfa 41]
8
Farklý sermayeler tarafýndan üretilen deðer ve artý-deðer kitlesi emek-gücünün deðeri
belli ve sömürü derecesi eþit olmak üzere bu sermayelerin deðiþen kýsýmlarýnýn miktarý olarak,
yani canlý emeðe dönüþen kýsýmlarý olarak doðrudan deðiþir. (Buch 1, Kap: IX, s. 321/303.)
[Türkçe baskýda: Onbirinci Bölüm, s. 330-331. -Ed.]
42 Karl Marks
Kapital III
ÝKÝNCÝ BÖLÜM
KÂR ORANI
Karl Marks 43
Kapital III
ðin koþullarýna sahip bulunan bir kimse sýfatýyla, yalnýzca emek-gücüne
sahip bulunan emekçinin karþýsýna çýktýðý için baþlayabilir. Daha önce
birinci ciltte gösterildiði gibi, sýrf üretim araçlarýna iþçi olmayanlarýn sahip
bulunmalarý olgusu nedeniyledir ki, emekçiler ücretli iþçiler halini ve iþçi
olmayanlar kapitalist halini alýrlar.
Deðiþen sermayesinden bir kâr saðlamak için, deðiþmeyen ser-
mayeye, ya da deðiþmeyen sermayenin deðerini büyütmek için deðiþen
sermaye yatýrdýðý; makineleri ile hammaddelerinin deðerini yükseltmek
için ücretlere, ya da emeði sömürebilmek için makineler ile hammad-
delere para yatýrdýðý þeklinde düþünceler, kapitalisti hiç ilgilendirmez.
Sermayenin yalnýzca deðiþen kýsmý artý-deðer yaratmakla birlikte, bunu
o, ancak öteki kýsýmlarýn, üretim koþullarýnýn da ayný þekilde yatýrýlmasýyla
yapar. Kapitalist, emeði ancak deðiþmeyen sermaye yatýrmakla sömü-
rebildiðini, deðiþmeyen sermayesini, ancak deðiþen sermaye yatýrýmý ile
artýrabildiðini görerek, kafasýnda bütün bunlarý birbirine karýþtýrýr ve, fiili
kazanç oraný, bunun deðiþen sermayeye olan oraný ile deðil toplam ser-
mayeye olan oraný ile, artý-deðer oraný ile deðil, kâr oraný ile belirlendiði
için bu karýþýklýk daha da fazla olur. Ve bu kâr oraný, daha sonra da göre-
ceðimiz gibi, ayný kalabildiði halde gene de farklý artý-deðer oranlarýný
ifade edebilir.
Ürünün maliyeti, deðerinin kapitalist tarafýndan ödenmiþ ya da
karþýlýðýnda kapitalist tarafýndan üretime eþdeðeri sokulmuþ bütün öðe-
lerini içerir. Sermayenin aynen korunmasý ya da ilk büyüklüðünde yeni-
den üretilmesi için bu maliyetlerin yerine konulmasý gerekir.
Bir metaýn içerdiði deðer, üretiminde harcanan emek-zamanýna
eþittir ve bu emek miktarý, karþýlýðý ödenen ve ödenmeyen kýsýmlardan
oluþur. Ama kapitalist için bu metaýn maliyeti, yalnýzca, bu metada mad-
deleþen emeðin, kapitalist tarafýndan karþýlýðý ödenen kýsmýndan ibaret-
tir. Metada içerilen artý-emek, bu emek, emekçiye týpký karþýlýðý ödenen
kýsým gibi bir emeðe malolduðu halde ve gene týpký karþýlýðý ödenen
emek gibi deðer yarattýðý ve metaya deðer yaratan bir öðe olarak girdiði
halde, kapitaliste hiç bir þeye malolmaz. Kapitalistin kârý, karþýlýðýnda hiç
bir þey ödemediði, satabileceði bir þeye sahip bulunmasý olgusundan
ileri gelir. Artý-deðer ya da kâr, tamamen, bir metaýn, maliyet fiyatý üze-
rindeki deðer fazlalýðýndan, yani o metada somutlaþan toplam emeðin,
karþýlýðý ödenen miktarý aþan kýsmýndan ibarettir. Artý-deðer, kökeni ne
olursa olsun, demek ki, yatýrýlan toplam sermaye üzerindeki bir fazla-
lýktýr. Bu fazlalýðýn toplam sermayeye oraný bu nedenle a/s oraný ile ifade
edilir, ve S burada toplam sermayedir. Biz böylece artý-deðer oraný a/d
den farklý olarak, kâr oraný, a/s = a/s+d ifadesini elde ederiz.
Deðiþen sermaye ile ölçülen artý-deðer oranýna, artý-deðer oraný
[sayfa 44] denir. Toplam sermaye ile ölçülen artý-deðer oranýna kâr oraný
denir. Bunlar, ayný þeyin iki farklý ölçüsüdür ve farklý iki ölçüm ölçeði
nedeniyle, bu varlýðýn farklý oranlarýný ya da baðýntýlarýný ifade ederler.
44 Karl Marks
Kapital III
Artý-deðerin kâra dönüþmesi, artý-deðer oranýnýn kâr oranýna dö-
nüþmesinden çýkartýlmalýdýr, yoksa bunun tersi yapýlmamalýdýr. Ve as-
lýnda, tarihsel çýkýþ noktasý kâr oraný idi. Artý-deðer ile artý-deðer oraný,
nispeten araþtýrmayý gerektiren, gözle görülmeyen ve bilinmeyen özler-
dir, oysa kâr oraný ve bu nedenle de artý-deðerin kâr biçimindeki görü-
nüþü, bu görüngünün yüzeyinde kendilerini açýða vururlar.
Bireysel kapitalisti ilgilendirdiði kadarýyla, o, yalnýzca, artý-deðerin,
ya da metalarýný sattýðý deðer fazlalýðýnýn, bu metalarýn üretimi için yatý-
rýlan toplam sermaye ile olan baðýntýsýyla ilgilenir; bu fazlalýðýn, sermaye-
nin çeþitli kýsýmlarý ne özgül baðýntýsý ve iç iliþkisi onu hiç ilgilendirmediði
gibi, bu özgül baðýntý ve iç iliþki üzerine bir þal çekmek, üstelik, onun
çýkarýnadýr.
Bir metaýn onun maliyet fiyatý üzerindeki deðer fazlalýðý, doðru-
dan üretim sürecinde þekillendiði halde, bu, ancak dolaþým sürecinde
gerçekleþir, ve gerçekte, rekabet koþullarý altýnda, fiili piyasada, bu fazla-
lýðýn gerçekleþip gerçekleþmeyeceði ve ne ölçüde gerçekleþeceði piya-
sa koþullarýna baðlý olduðu için, dolaþým sürecinden doðuyormuþ izleni-
mini daha da kolay verir. Burada, bir metaýn deðerinin üzerinde ya da
altýnda satýlmasý halinde, yalnýzca baþka tür bir artý-deðer bölüþümü ola-
caðý, bu farklý bölüþümün, çeþitli kimselerin artý-deðer paylarýnda yarata-
caðý bu deðiþik oranlarýn, artý-deðerin büyüklük ya da niteliðinde herhangi
bir deðiþiklik yapmayacaðý konusunda fazla bir þey söylemek gereksiz-
dir. Dolaþým sürecinde yalnýz bizim ikinci ciltte tartýþtýðýmýz baþkalaþýmlar
yer almakla kalmaz; bunlar, fiili rekabetle, metalarýn deðerlerinin üzerin-
de ya da altýnda satýlmalarý ve satýn alýnmalarý ile birlikte olurlar ve böy-
lece bireysel kapitalistin gerçekleþtirdiði artý-deðer, emeðin doðrudan
sömürüsüne olduðu kadar, ticari zekasýnýn keskinliðine de baðlýdýr.
Dolaþým sürecinde dolaþým zamaný, çalýþma-zamanýnýn yanýsýra
etkisini göstermeye baþlar ve böylece, belli bir zaman aralýðýnda gerçek-
leþtirilebilecek artý-deðer miktarýný sýnýrlar. Ayrýca, dolaþým sürecinden
gelen diðer bazý öðeler, fiili üretim sürecine kesin olarak girerler. Fiili
üretim süreci ile dolaþým süreci, sürekli olarak birbiri içine geçer ve bir-
birine karýþýr, böylece kendi tipik ayýrdedici özelliklerini devamlý bozarlar.
Artý-deðer ve genellikle deðer üretimi, daha önce de gösterildiði gibi,
dolaþým sürecinde yeni tanýmlar kazanýrlar. Sermaye kendi baþkalaþým
devrelerinden geçer. Ensonu, deyim yerindeyse, kendi iç organik yaþa-
mýnýn dýþýna çýkarak, dýþ yaþamla bir iliþkiye, birbirlerinin karþýsýna ser-
maye ve emek olarak deðil, bir durumda sermaye ve sermaye diðerinde
gene yalnýzca alýcý ve satýcý halinde bireyler olarak çýkan bir iliþki içersi-
ne girer. Dolaþým zamaný ile çalýþma-zamanýnýn yollarý kesiþir ve böyle-
ce her ikisi de artý-deðeri belirliyorlarmýþ gibi görünür. Sermaye ile ücretli
emeðin birbirlerinin karþýsýna çýktýklarý ilk biçim, görünüþte bundan [sayfa
45] baðýmsýz iliþkilerin iþe karýþmasý ile kýlýk deðiþtirir. Artý-deðerin kendi-
si, elkonulan emek-zamanýnýn bir ürünü olarak deðil, metalarýn satýþ
Karl Marks 45
Kapital III
fiyatlarýnýn bunlarýn maliyet fiyatlarýný aþan bir fazlalýk gibi görünür; ve
böylece maliyet fiyatý kolayca bunlarýn gerçek deðerleri (valeur intrinse-
que) olarak temsil edilirken, kâr, metalarýn satýþ fiyatýnýn kendi içkin
deðerlerini aþan bir fazla kýsým olarak görünür.
Kapitalistin baþkalarýnýn emek-zamaný üzerindeki açgözlülüðü, vb.,
artý-deðer tahlillerimizde ortaya çýktýðý gibi, artý-deðerin niteliði, elbette
etkisini bütün üretim süreci boyunca kapitalistin bilinci üzerinde sürdü-
rür. Ama: 1) Fiili üretim süreci, týpký dolaþým sürecinin üretim süreci ile
karýþmasý gibi yalnýzca dolaþým süreci ile sürekli karýþan geçici bir aþa-
madýr, öyle ki, üretim sürecinde, bu süreçte elde edilen kazancýn kay-
naðý konusunda belli-belirsiz bir açýklýkla doðmakta olan düþünce, yani
artý-deðerin niteliði konusundaki seziþ, olsa olsa, gerçekleþen fazlalýðýn
üretim sürecinden baðýmsýz bir hareket içersinde meydana geldiði,
dolaþým içersinde doðduðu, sermayenin emek ile olan iliþkisi dýþýnda,
sermaye-ye ait bulunduðu konusundaki fikir kadar geçerliliði olan bir
etken olarak görünür. Ramsay, Malthus, Senior, Torrens vb. gibi modern
iktisatçýlar bile, dolaþým sürecindeki bu görüngüleri, sermayenin salt mad-
di varlýðý içersinde, emekle olan ve kendisini sermaye haline getiren
toplumsal iliþkiden baðýmsýz, emeðin yanýsýra ve emekten baðýmsýz,
baþlýbaþýna bir artý-deðer kaynaðý olduðunun doðrudan kanýtlarý olarak
kabul etmiþler-dir. 2) Ücretleri olduðu kadar, hammaddelerin fiyatýný,
makinelerin aþýn- ma ve yýpranmasýný vb. kapsayan giderler baþlýðý altýn-
da, karþýlýðý ödenmeyen emeðin sýzdýrýlmasý, yalnýzca, týpký giderler ha-
nesinde bir nesneye yapýlan ödemedeki bir tasarruf, hammaddelerin
daha ucuza satýn alýndýðý ya da makinelerin aþýnma ve yýpranmasýnda
bir azalma olduðu zaman yapýlan bir tasarruf gibi, belli bir miktardaki
emek için daha az bir ödemede bulunulduðu þeklinde görünür. Böyle-
ce, artý-emek sýzdýrýlmasý, özgül özelliðini yitirir. Artý-deðer ile olan özgül
iliþkisi gözden saklanmýþ olur. Bu, Birinci Kitapta (Abschn. VI) gösteril-
diði gibi, emek-gücünün deðerini, ücretler biçiminde göstermek sureti-
yle büyük ölçüde destek-lenmiþ ve kolaylaþtýrýlmýþ olur.
Sermaye iliþkileri, sermayenin bütün parçalarýnýn, ayný ölçüde,
fazla deðerin (kârýn) kaynaðý olarak görünmesi olgusu ile belirsizleþtirilir.
Artý-deðerin, kâr oraný yoluyla, kâr biçimine dönüþmesi, ne var ki,
üretim sürecinde daha önce yer almýþ bulunan özne ve nesne yer deðiþ-
tirmesinin biraz daha geliþmesidir. Biz, bu üretim sürecinde, emeðin öz-
nel üretken kuvvetlerinin, sermayenin üretken kuvvetleri olarak görün-
düklerini görmüþ bulunuyoruz.* Bir yandan, canlý emeðe egemen olan
deðer ya da geçmiþ emek, kapitalistte kiþileþmiþtir. Öte yandan, emekçi,
salt bir maddi emek-gücü, bir meta olarak görülmektedir. Bu tersyüz
[sayfa 46] olmuþ iliþki, basit üretim iliþkilerinde bile zorunlu olarak, buna
tekabül eden bazý ters kavramlar, fiili dolaþým sürecindeki baþkalaþýmlar
46 Karl Marks
Kapital III
ve deðiþmeler ile daha da geliþen tersyüz olmuþ bir bilinçlenme yaratýr.
Rikardocu okulun bir incelemesinin gösterdiði gibi, kâr oraný ya-
salarýný, artý-deðer oraný yasalarý ile özdeþleþtirmek ya da bunun tersini
yapmak baþtan sona yanlýþtýr. Kapitalist, doðal olarak, bunlar arasýndaki
farký görmez. a/S formülünde artý-deðer, bir kýsmý bu üretimde tümüyle
tüketilen ve her kýsmý da yalnýzca kullanýlmýþ olan üretime yatýrýlmýþ
toplam sermayenin deðeri ile ölçülür. Aslýnda a/S formülü, yatýrýlan top-
lam sermayenin kendisini geniþletme derecesini ifade eder, ya da, artý-
deðerin iç kavramsal baðýntýlarý ve niteliðine uygun olarak alýndýðýnda,
deðiþen sermayedeki deðiþme miktarýnýn, yatýrýlan toplam sermayenin
büyüklüðüne oranýný belirtir.
Toplam sermayenin deðer büyüklüðünün, artý-deðerin büyüklüðü
ile bizzat bir iç iliþkisi, hiç deðilse doðrudan doðruya yoktur. Maddi öðe-
lerini ilgilendirdiði kadarýyla, toplam sermaye eksi deðiþen sermaye, yani
deðiþmeyen sermaye, emeðin maddeleþtirilmesi için gerekli maddi öð-
elerinden emek araçlarý ile emek maddelerinden oluþur. Belirli bir
emek niceliðinin, metalarda maddeleþmesi ve böylece de deðer üret-
mesi için, belli miktarda emek aracý ile emek maddesi gereklidir. Emek
miktarý ile, bu emeðin uygulanacaðý üretim araçlarý arasýnda, uygulanan
emeðin özel niteliðine baðlý olarak, belirli bir teknik baðýntý kurulur. De-
mek ki, gene bu ölçüde, artý-deðer ya da artý-emek ile, üretim araçlarý
kitlesi arasýnda belirli bir baðýntý vardýr. Örneðin, eðer, ücretlerin üretimi
için gerekli-emek günde altý saat tutuyorsa, altý saatlik artý-emek gerçek-
leþtirmesi ya da %100 artý-deðer üretmesi için iþçinin 12 saat çalýþmasý
gerekir. Oniki saatte, altý saatte tükettiðinin iki katý üretim aracý tükete-
cektir. Ne var ki, bu, onun, altý saatte ürettiði artý-deðerin, o altýya da on-
iki saatte tüketilen üretim aracýnýn deðeri ile doðrudan bir iliþkisi olduðu
anlamýna gelmez. Bu deðerin burada hiç bir önemi yoktur; burada söz-
konusu olan, yalnýzca teknik bakýmdan gerekli olan miktardýr. Hammad-
de ile emek araçlarýnýn ucuz ya da pahalý olmasýnýn, bunlar gerekli
kullaným-deðerine sahip olduklarý ve uygulanacak emek ile daha önce-
den belirlenen teknik oranda mevcut bulunduklarý sürece, bir önemi
yoktur. Ben eðer bir saatlik eðirmede x libre pamuk tüketildiðini ve
bunun a þiline malolduðunu bilirsem, doðal olarak, ben, 12 saatlik eðir-
mede, 12a þiline eþit 12x libre pamuk tüketildiðini de bilirim ve bura-
dan, artý-deðerin hem 12 ve hem de altý saatin deðerine olan oranýný he-
saplayabilirim. Ama burada, [sayfa 52] canlý emeðin üretim araçlarýnýn deð-
eri ile baðýntýsý, ancak, a þilinin, x libre pamuk için bir isim olarak hizmet
etmesi ölçüsünde bir anlam taþýr; çünkü, belli bir miktar pamuðun belli
bir fiyatý vardýr ve bu yüzden, tersine, belli bir fiyat, pamuðun fiyatý deðiþ-
mediði sürece belli bir miktar pamuk için bir gösterge hizmetini de gö-
rebilir. Ben, eðer altý saatlik artý-emeðe elkoymam için iþçinin 12 saat ça-
lýþmasý [sayfa 47] gerektiðini ve bu yüzden de kullanýma hazýr olmak üzere
12 saatlik pamuk ikmali bulundurmam gerektiðini bilirsem ve gene ben,
Karl Marks 47
Kapital III
eðer 12 saat için gerekli bu miktarlardaki pamuðun fiyatýný bilirsem,
pamuðun fiyatý (gerekli miktarýn göstergesi olarak) ile artý-deðer arasýn-
da dolaylý bir baðýntý elde edebilirim; Ama, tersine, hammadde fiyatýn-
dan hiç bir zaman, altý saatte deðil de diyelim bir saatteki eðirmede tü-
ketilebilen hammaddenin miktarýný çýkartamam. Öyleyse, deðiþmeyen
sermayenin deðeri ve dolayýsýyla toplam sermayenin deðeri (= s + d)
ile artý-deðer arasýnda zorunlu bir iç baðýntý yoktur.
Eðer artý-deðer oraný biliniyorsa ve büyüklüðü de belli ise, kâr
oraný gerçekte ne ise onu ifade eder, yani artý-deðerin baþka bir ölçülme
þeklini, artý-deðerin, sermayenin emek karþýlýðýnda deðiþilmesi yoluyla
doðduðu kýsmýnýn deðeri yerine, toplam sermayenin deðerine göre ölçül-
mesini ifade eder. Ama gerçekte (yani görüngüler aleminde) bunun
tersi olur. Artý-deðer bellidir, ama metaýn maliyet fiyatý üzerindeki satýþ
fiyatýnýn bir fazlalýðý olarak bellidir; ve bu fazlalýðýn nereden geldiði gene
bir sýr olarak kalmaktadýr üretim sürecinde emeðin sömürülmesinden
mi gelmektedir, yoksa, dolaþým sürecinde alýcýnýn kandýrýlmasýndan mý,
yoksa her ikisinden de mi gelmektedir. Belli olan bir baþka þey de, bu
fazlalýðýn, toplam sermayenin deðerine oraný ya da kâr oranýdýr. Yatýrýlan
toplam sermaye bakýmýndan, satýþ fiyatýnýn maliyet fiyatýný aþan bu fazla-
lýðýn hesaplanmasý çok önemli ve doðaldýr, çünkü, fiilen toplam sermay-
enin geniþleme oraný, yani kendisini geniþletme derecesi böyle bulunur.
Biz, eðer bu kâr oranýndan hareket edersek, bu yüzden, bu fazlalýk ile,
sermayenin ücretlere yatýrýlan kýsmý arasýndaki belirli baðýntýlara ulaþa-
mayýz, Malthusun, artý-deðer ile bu deðerin sermayenin deðiþen kýsmý
ile belirli baðýntýsýnýn sýrrýný bu þekilde çözmeye çabaladýðý sýrada ne
eðlenceli taklalar attýðýný daha ilerdeki bir bölümde* göreceðiz. Kâr ora-
nýnýn fiilen gösterdiði þey, daha çok, bu açýdan, sabit ve döner sermaye-
ler arasýndaki farklýlýk dýþýnda herhangi bir iç farklýlýk göstermeyen toplam
sermayenin eþit kýsýmlarý ile bu fazlalýk arasýndaki deðiþmeyen baðýntý-
dýr. Ve o, bu farký da, yalnýzca, bu fazlalýk iki þekilde hesaplandýðý için
gösterir; yani, birincisi, basit bir büyüklük olarak maliyet fiyatý üzerin-
deki bir fazlalýk olarak. Bunda, baþlangýç biçiminde, döner sermayenin
tamamý maliyet fiyatýna girdiði halde, sabit sermayenin yalnýz aþýnan ve
yýpranan kýsmý girer. Ýkinci olarak, bu fazlalýðýn, yatýrýlan sermayenin
toplam deðeri ile baðýntýsý sözkonusudur. Bu durumda, týpký döner ser-
maye gibi, toplam sabit sermayenin deðeri de hesaba girer. Demek olu-
yor ki, döner sermaye her ikisinde de ayný þekilde girdiði halde, sabit
sermaye, ilkinde farklý, ikincisinde týpký döner sermaye gibi hesaba gir-
mektedir. Bu duruma göre, sabit ve döner sermaye arasýndaki fark,
kendisini zorla kabul ettiren tek fark oluyor. [sayfa 48]
Hegel gibi söylemek gerekirse, demek ki, bu fazlalýk kendisini
* K. Marx, Theorien über den Mehrwert; K. Marx-F. Engels, Werke, Band 26. Teil 3, s. 25-28. -
Ed.
48 Karl Marks
Kapital III
kâr oranýnda gene kendisi içersinde tekrar yansýtmakta, ya da baþka bir
deyiþle, bu fazlalýk, kâr oraný ile daha yakýndan nitelendirilmekte ve ser-
mayenin bir yýl boyunca ya da belli bir dolaþým döneminde kendi deðeri
üzerinde ürettiði bir fazlalýk olarak görünmektedir.
Böylece, kâr oraný ile artý-deðer oraný sayýca birbirinde farklý ol-
duðu halde, artý-deðer ile kâr fiilen ayný þey ve sayýca eþit olduðu gibi,
kâr, gene de, artý-deðerin çevrilmiþ bir biçimi, kökeninin ve varlýk sýrrýnýn
gizlendiði ve yokolduðu bir biçim oluyor. Aslýnda kâr, artý-deðerin kendi-
sinin gözler önüne serdiði bir biçimdir ve artý-deðerin ortaya çýkartýlmasý
için, önce tahlil yoluyla bu giysilerden soyulmasý gerekiyor. Artý-deðerde,
sermaye ile emek arasýndaki iliþki çýrýlçýplak ortadadýr; sermaye ile kâr
iliþkisinde, yani sermaye ile, bir yandan dolaþým sürecinde gerçekleþen
metalarýn maliyet fiyatý üzerindeki bir fazlalýk, öte yandan toplam ser-
maye ile olan iliþkisiyle daha yakýndan belirlenen bir fazlalýk olarak görü-
nen artý-deðer iliþkisinde, sermaye, kendisiyle bir iliþki, ilk deðer toplamý
olarak doðmuþ olduðu yeni deðerden farklý bir iliþki içersinde görünür.
Sermayenin, bu yeni deðeri, üretim ve dolaþým süreçlerindeki hareketi
ile doðurduðu besbellidir. Ama bunun oluþ þekli, bir gizem perdesi ile
örtülüdür ve sanki sermayenin kendi özünde bulunan gizli niteliklerden
doðmuþ gibi görünmektedir.
Sermayenin kendisini geniþletme sürecini ne kadar fazla izler-
sek, sermaye iliþkileri o kadar gizemli bir hal alýr ve iç yapýsýnýn sýrrý o
kadar az ortaya çýkar.
Bu kýsýmda, kâr oraný sayý olarak artý-deðer oranýndan farklýdýr;
oysa kâr ile artý-deðer, ayný sayýsal büyüklüðe sahip, yalnýz biçim baký-
mýndan farklý þeyler olarak ele alýnmýþtýr. Bunu izleyen kýsýmda, yaban-
cýlaþmanýn nasýl daha ileri gittiðini, kârýn, sayýsal bakýmdan da nasýl
artý-deðerden farklý bir büyüklüðü temsil ettiðini göreceðiz. [sayfa 49]
Karl Marks 49
Kapital III
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÂR ORANININ ARTI-DEÐER
ORANI ÝLE BAÐINTISI
50 Karl Marks
Kapital III
Þimdi, a yerine eþdeðeri olan adyi koyarsak,
k = ad : S= a.d : a+s olur
ve bu denklem þu orantý ile de ifade edilebilir:
k : a=d : S
Burada kâr oraný ile artý-deðer oraný arasýndaki baðýntý, deðiþen
sermaye ile toplam sermaye arasýndaki baðýntý gibidir.
Bu orantýdan çýkan sonuca göre, kâr oraný, k, daima artý-deðer
oranýndan, aden, küçüktür, çünkü, deðiþen sermaye, d, daima Sden, d
+ sden ya da deðiþen sermaye, artý, deðiþmeyen sermayeden küçük-
tür; burada yalnýz, pratik bakýmdan olanaksýz bir durum, d=S, yani kapi-
talist tarafýndan hiç bir deðiþmeyen sermaye, hiç bir üretim aracý
yatýrýlmayýp yalnýz ücretlere yatýrým yapýldýðý durum dýþtalanmýþtýr.
Bununla birlikte, s, d ve anýn büyüklüðü üzerinde belirleyici bir
etkisi olan birkaç baþka etken, tahlilimizde dikkate alýndýðý için bunlarýn
kýsaca incelenmesi gerekiyor.
Birincisi, paranýn deðeri. Biz, bunu, incelememiz boyunca
deðiþmiyor kabul edeceðiz.
Ýkincisi, devir. Bu etmeni biz þimdilik tamamýyla inceleme dýþý
býrakýyoruz, çünkü bunun kâr oraný üzerindeki etkisi, ilerdeki bir bölüm-
de özel olarak ele alýnacaktýr. [Biz, burada, tek bir noktaya önceden
deðineceðiz: k = a.d/S formülü, deðiþen sermayenin yalnýz tek bir de-
vir dönemi için kesinlikle doðrudur. Ama biz, bunu, basit artý-deðer ora-
ný a yerine, yýllýk artý-deðer oraný a.n koyarak, yýllýk devir için düzeltebiliriz.
Burada n, deðiþen sermayenin bir yýl içersindeki devir sayýsýdýr. (cf. Ýkin-
ci Kitap, Bölüm XVI, 1.) F. E.]
Üçüncüsü, artý-deðer oraný üzerindeki etkisi, Birinci Kitapta (Ab-
schn. IV) enine boyuna tartýþýlan, emeðin üretkenliðine, gerekli dikkat
gösterilmelidir. Emeðin üretkenliði de, kâr oraný üzerinde, hiç deðilse
bireysel sermayede, eðer bu sermaye, ortalama toplumsal üretkenliðin
üzerinde iþliyor ve ortalama toplumsal deðerlerinin altýnda deðerde me-
talar üretiyor, böylece de fazladan bir kâr gerçekleþtiriyorsa, Birinci Ki-
tapta (Kap. X, s. 323/314.) gösterildiði gibi, doðrudan bir etki yapabilir.
Bununla birlikte, bu durum üzerinde þimdilik durulmayacaktýr, çünkü,
yapýtýn bu kýsmýnda da gene metalarýn normal toplumsal koþul1ar altýn-
da üretildikleri ve deðerleri üzerinden satýldýklarý öncülünden hareket
edeceðiz. Þu halde, her durumda biz, emeðin üretkenliðinin sabit kaldý-
ðýný kabul ediyoruz. Aslýnda, bir sanayi koluna yatýrýlmýþ bulunan bir
sermayenin deðer bileþimi, yani deðiþen ve deðiþmeyen sermayeler
arasýndaki belirli bir oran, daima emeðin belirli bir üretkenlik derecesini
ifade eder. Bu nedenle, bu oran, deðiþmeyen sermayenin maddi öðe-
lerinin deðerinde salt bir deðiþiklik ya da ücretlerde bir deðiþme yapýl-
masýndan baþka bir yolla deðiþtirilir deðiþtirilmez, emeðin üretkenliðinde
de [sayfa 51] buna tekabül eden bir deðiþme olmasý gerekir ve biz, bu
yüzden, d, s ve a etmenlerdeki deðiþikliklerin, emeðin üretkenliðinde
Karl Marks 51
Kapital III
de bir deðiþme olduðu anlamýna geldiðini sýk sýk göreceðiz.
Ayný þey, geriye kalan üç etmen için de geçerlidir iþgününün
uzunluðu, emeðin yoðunluðu ve ücretler. Bunlarýn, artý-deðer miktarý ve
oraný üzerindeki etkisi Birinci Kitapta uzun uzadýya tartýþýlmýþtýr. Basitlik
saðlamak amacýyla bu üç etmenin sabit kaldýðýný varsaydýðýmýz zaman
bile, d ve ada meydana gelen deðiþikliklerin, gene de bunlarýn, kendi
belirleyici öðelerinin büyüklüklerinde deðiþmeler olduðu anlamýna gele-
bileceði anlaþýlabilir. Bu bakýmdan, ücretin, artý-deðer miktarý ile artý-de-
ðer oraný üzerinde, iþgününün uzunluðunun ve emeðin yoðunluðunun
ters orantýlý bir etki yaptýðýný kýsaca anýmsamamýz gerekir; ücretlerde bir
artýþ artý-deðeri azaltýr, oysa, iþgününde bir uzama ve emeðin yoðun-
luðunda bir artýþ artý-deðeri çoðaltýr.
Diyelim, 1001ük bir sermaye, toplam haftalýk 20 ücret karþýlýðýnda
günde 10 saat çalýþan 20 emekçi kullanarak 20 artý-deðer üretiyor. De-
mekki:
80s + 20d + 20a ; a = %100, k = %20.
Þimdi, ücretler artmaksýzýn iþgününü 15 saate çýkartalým. 20 iþçi
tarafýndan üretilen toplam deðer böylece 40tan 60a yükselecektir (10 :
15 = 40 : 60). Emekçilere ödenen ücret, d, ayný kaldýðý için, artý-deðer
20den 40a yükselir ve:
80s + 20d + 40a ; a = %200, k = %40 olur.
Eðer tersine, ücretler, 20den 12ye düþerken on saatlik iþgünü
ayný kalýrsa; toplam deðer-ürün önceki gibi 40 olur, ama farklý olarak
daðýlýr; d, 12ye düþer ve a için geriye 28 kalýr. Bu duruma göre:
80s + 12d + 28a ; a = %2331/3, k = 28/92 = %3010/23 olur.
Þu halde, görüyoruz ki, uzatýlmýþ bir iþgünü (ya da, emeðin yoðun-
luðunda buna tekabül eden bir artýþ) ve ücretlerde bir düþüþ, artý-deðe-
rin miktarýný ve böylece de oranýný artýrmaktadýr. Tersine, ücretlerde bir
yükselme, diðer þeyler eþit olmak üzere, artý-deðer oranýný düþürür. Dola-
yýsýyla, eðer, d, ücretlerdeki bir artýþ yoluyla yükselirse, bu, daha büyük
deðil, daha pahalý bir emek miktarýný ifade eder ve bu durumda a ve k
yükselmez, düþer.
Bu, iþgünü, emeðin yoðunluðu ve ücretlerdeki deðiþikliðin, d ve a
ile bunlarýn oranlarýnda ve dolayýsýyla da, anýn toplam sermayeye, s +
d, oraný olan knde ayný anda bir deðiþme olmaksýzýn yer alamayacaðýný
gösterir. Ve ayrýca þurasý da açýktýr ki, anýn dye oranýndaki deðiþmeler,
gene, yukarda sözü edilen üç emek koþulunun hiç deðilse birinde, buna
tekabül eden bir deðiþme olduðu anlamýna gelir.
Tam da bu, deðiþen sermayenin, toplam sermayenin hareketi ve
onun kendisini geniþletmesi ile olan özel organik baðýntý ile, bir de bu
[sayfa 52] sermayenin deðiþmeyen sermaye ile olan farkýný ortaya koyar.
Deðerin yaratýlmasýný ilgilendirdiði kadarýyla, deðiþmeyen sermaye, yal-
nýz taþýdýðý deðer bakýmýndan önemlidir. Ve, 1.500 sterlinlik bir deðiþ-
meyen sermayenin, diyelim tonu 1 sterlinden 1.500 ton demiri ya da
52 Karl Marks
Kapital III
tonu 3 sterlinden 500 ton demiri temsil etmesinin, deðerin yaratýlmasý
bakýmýndan bir önemi yoktur. Deðiþmeyen sermayenin deðerinin, içer-
sinde nesneleþtiði fiili malzeme miktarýnýn, deðerin oluþumu ve deðiþme-
yen sermayenin deðerinin bu deðerin temsil ettiði maddi kullaným-deð-
eri-nin kitlesine olan oranýndaki artýþ ya da azalýþ ne olursa olsun, bu
deðerle ters orantýlý deðiþen kâr oraný ile hiç bir ilgisi yoktur.
Deðiþen sermaye için bu farklýdýr. Bu noktada sözkonusu olan,
bu sermayenin sahip bulunduðu deðer deðil, kendinde maddeleþen
emek deðil, bu deðerin harekete getirdiði ve kendisinde ifadesini bul-
mayan toplam emeðin toplam emeðin bu deðerde ifadesini bulan
emekle olan farký, dolayýsýyla, karþýlýðý ödenmiþ emek, yani toplam eme-
ðin artý-deðer üreten kýsmý, bu deðerin içerdiði emek ne kadar az ise, o
kadar büyüktür sýrf bir göstergesi olmasýdýr. Diyelim, on saatlik iþgünü,
on þilin = on mark olsun. Eðer, ücretleri yerine koymak için gerekli-
emek, yani deðiþen sermaye = 5 saat = 5 þilin ise, artý-emek = 5 saat ve
artý-deðer = 5 þilin olur. Gerekli emek = 4 saat = 4 þilin ise, artý-emek =
6 saat ve artý-deðer = 6 þilin olur.
Demek oluyor ki, deðiþen sermayenin deðeri, hareket geçirdiði
emek miktarýnýn göstergesi olmaktan çýkar çýkmaz ve ayrýca bu göster-
genin ölçüsü deðiþince, artý-deðer oraný karþýt yönde ve ters orantýlý
olarak deðiþecektir.
Þimdi de, yukarda sözü edilen kâr oraný denklemini, k = a. d/S,
çeþitli olasý durumlara uygulayalým. Tek tek a. d/S etmenlerinin deðerini
ardarda deðiþtirecek ve bu deðiþikliklerin kâr oraný üzerindeki etkisini
belirleyeceðiz. Bu þekilde, ya bir ve ayný sermaye için ardarda deðiþtirilmiþ
iþleme koþullarý olarak ya da yanyana bulunan ve karþýlaþtýrma amacýyla
farklý sanayi kollarýndan ya da farký ülkelerden alýnan ayrý ayrý sermaye-
ler olarak bakabileceðimiz, bir dizi farklý durumlar elde etmiþ olacaðýz.
Bu nedenle, bir ve ayný sermaye için, ardarda gelen koþullar olarak bazý
örneklerimiz zorlama ya da pratik bakýmdan olanaksýz gibi görülürse
de, bunlara baðýmsýz sermayelerin karþýlaþtýrýlmasý gözüyle bakýldýðý anda
bu itiraz ortadan kalkmýþ olur.
Öyleyse þimdi, a. d/S ürününü, iki etmenine, a ve d/Sye ayýralým.
Önce anü sabit olarak alacaðýz ve d/Snin olasý deðiþikliklerinin etkisini
araþtýracaðýz. Bundan sonra d/S kesrini sabit olarak ele alýp, anün olasý
deðiþikliklerden geçtiðini göreceðiz. En sonu, bütün etmenleri, deðiþken
büyüklükler olarak ele alacaðýz ve böylece, kâr oraný ile ilgili yasalarýn
çýkartýlabileceði bütün durumlarý gözden geçirmiþ olacaðýz.
Karl Marks 53
Kapital III
k = a (d : S) ; k1 = a (d1 : S) olur.
Þimdi, S ile S1 ve d ile d1 arasýnda bir orantý kuralým. Örneðin, S1/S
kesrinin deðeri = E ve d1/d kesrinin deðeri = e olsun. Buna göre S1 = ES
ve d1 = ed olur. Yukardaki denklemde, k1, S1 ve d1 için bu deðerleri
koyarsak aþaðýdaki eþitliði elde ederiz:
k1 = a [ed : ES].
Gene, yukardaki iki denklemi orantý haline getirerek ikinci bir
formül daha elde ederiz:
Bir kesrin deðeri, payý ya da paydasý ayný sayý ile çarpýldýðýnda ya
da bölündüðünde deðiþmeyeceði için, d:S ve d1:S1 kesirlerini yüzde ola-
rak ifade edebiliriz, yani, S ve S1in her ikisini de 100e eþitleyebiliriz.
Böylece d : S = d : 100 ve d1 : S1 = d1 : 100 diyebiliriz ve bu orantýlarda
paydalarý atarak þu eþitliði elde ederiz:
k : k1 = d : d1, ya da:
Ayný artý-deðer oraný iþleyen iki sermaye alýndýðýnda, bunlarýn kâr
oranlarýnýn birbirine oraný, kendi toplam sermayelerine göre yüzde ola-
rak ifade edilen deðiþen kýsýmlarýnýn birbirine oranýnýn aynýdýr.
Bu iki formül, d/Snin olasý bütün deðiþmelerini kapsar.
Bu çeþitli durumlarý tek tek ele almadan önce bir noktaya daha
deðinelim. S, s ile dnin, deðiþmeyen ve deðiþen sermayelerin toplamý
olduðu ve artý-deðer oranlarý, kâr oranlarý gibi genellikle yüzde olarak
ifade edildiði için, s + dnin toplamýný da 100e eþit diye kabul etmek,
yani s ve dyi yüzde olarak göstermek uygun olur. Kâr miktarýný deðilse
bile, kâr oranýný belirlemek için, 12.000i deðiþmeyen ve 3.000i deðiþen
15.000lik bir sermayenin 3.000lik bir artý-deðer ürettiðini söylemek ile
bu sermayeyi aþaðýdaki yüzdelere indirgememiz arasýnda bir fark yok-
tur:
15.000 S = 12.000s + 3.000d ( + 3.000a)
100 S = 80s + 20d ( + 20a).
Her iki durumda da, artý-deðer oraný a = %100 ve kâr oraný =
%20dir.
Ýki sermayeyi, diyelim yukardaki ile bir baþkasýný karþýlaþtýrdýðýmýz-
da gene ayný þey doðrudur :
12.000 S = 10.800s + 1.200d (+ 1.200a)
100 S = 90s + 10d (+ 10a)
her ikisinde de a = %100, k = %10dur ve yukardaki sermaye ile
karþýlaþtýrmada yüzde olarak ifade daha açýktýr.
Öte yandan, bir ve ayný sermayede yer alan bir deðiþiklik sözko-
nusu ise, bunun yüzde olarak gösterilmesi pek az kullanýlýr, çünkü bu
biçim, hemen hemen her zaman bu deðiþiklikleri belirsiz hale getirir.
Yüzde olarak ifade edilen bir sermaye: [sayfa 54]
80s + 20d + 20a
aþaðýdaki yüzde þeklini alýrsa:
90s + 10a + 10a
54 Karl Marks
Kapital III
yiizde olarak, deðiþmiþ bulunan bu bileþimin, 90d + 10s, ddeki
mutlak bir artýþtan mý, sdeki mutlak bir azalmadan mý, yoksa her ikisin-
den mi meydana geldiðini bilemeyiz. Bunu saptayabilmek için, sayý ola-
rak mutlak büyüklüklere gereksinme vardýr. Bununla birlikte, aþaðýdaki
tek tek deðiþme durumlarmý tahlil ederken her þey, bu deðiþikliklerin
nasýl meydana geldiðine baðlýdýr; 80s + 20dnin 90s + 10d haline geliþi,
deðiþen sermayede bir deðiþiklik olmaksýzýn, deðiþmeyen sermayede
bir artýþ, örneðin, 12.000s + 3.000dnin 27.000s + 3.000d halini alýþý (ve bu-
na tekabül eden 90s + 10d yüzdesine yükselmesi) ile mi; yoksa, deðiþ-
meyen sermaye aynen kaldýðý halde, deðiþen sermayede bir azalma ile,
yani 12.000s + 1.3331/3d halini almasý (gene buna tekabül eden 90s + l0d
yüzdesi) ile mi; ya da son olarak her iki sermayenin 13.500s + 1.500d
haline gelmesi (bir kez daha yüzde olarak: 90s + l0a yüzdesine tekabül
eden) ile mi bu þekli almaktadýr? Ama, bizim þimdi ardarda tahlil ede-
ceðimiz durumlar iþte tam da bunlardýr ve bunu yaparken, kolaylýk sað-
layan yüzde þeklini bir yana býrakacaðýz ya da hiç deðilse bunlarý yalnýz
ikincil bir almaþýk olarak kullanacaðýz.
1) a ve S sabit, d deðiþken
Büyüklük olarak d deðiþtiði halde Snin aynen kalabilmesi, an-
cak, Snin diðer öðesi olan snin, yani deðiþmeyen sermaye, d ile ayný
miktarda ama zýt yönde deðiþmesi halinde mümkündür.
Eðer S ilkinde = 80s + 20d = 100 ise ve d, 10a düþmüþ ise, bu
durumda s ancak 90a yükselince S = 100 olabilir; 90s + 10d = 100.
Genel hir ifadeyle, dnin d ± h haline gelebilmesi, yani dnni h kadar
artmasý ya da eksilmesi halinde, ele aldýðýmýz durumun koþullarýnýn
karþýlanabilmesi için, snin s ± h haline gelmesi, yani ayný miktarda ama
ters yönde deðiþmesi gerekir.
Ayný þekilde, deðiþen sermaye d, deðiþtiði halde, artý-deðer, oraný
a, ayný kalýyorsa, artý-deðer miktarý anýn, deðiþmesi gerekir, çünkü a =
addir ve adnin çarpanlarýndan birisine, yani dye baþka bir deðer
verilmiþtir.
Ele alýnan durumun varsayýmlarý, baþlangýçtaki
k = a (d : S)
eþitliðinin yanýsýra, ddeki deðiþme nedeniyle, diðer bir,
k1 = a
eþitliðini verir ve burada d, d1 haline gelmiþtir ve bunun sonucu
deðiþen kâr oraný k1 bulunacaktýr.
Bu, aþaðýdaki orantý ile belirlenir:
ya da: artý-deðer oraný ve toplam sermaye ayný kalýrken,
baþlangýçtaki kâr oranýnýn, deðiþen sermayedeki bir deðiþme ile meyda-
na gelen yeni kâr oranýna oraný, baþlangýçtaki deðiþen sermayenin, deðiþ-
miþ bulunan deðiþen sermayeye oranýna eþittir.
Eðer baþlangýç sermayesi yukardaki gibi ise: [sayfa 55]
Karl Marks 55
Kapital III
I.15.000 S = 12.000s + 3.000d (+ 3.000a), ve þimdi:
II. 15.000 S = 13.000s + 2.000d (+ 2.000a) ise, her iki halde de S =
15.000 ve a = %100dür ve Iin kâr oraný %20nin, IInin kâr oraný %131/3
e oraný, Iin deðiþen sermayesi 3.000in, IInin deðiþen sermayesi 2.000e
oranýna eþittir, yani, %20 : %131/3 = 3.000 : 2.000.
Þimdi, deðiþen sermaye yükselebilir ya da düþebillir. Önce bu-
nun yükseldiði bir örnek alalým. Bir sermayenin baþlangýçtaki bileþimi
ve kullaným þekli þöyle olsun:
I. 100s + 20d + 10a; S = 120, a = %50, k = %81/3.
Þimdi, deðiþen sermaye 30a yükselsin. Bu duruinda, bizim var-
sayýmýmýza göre, toplam sermayenin deðiþmeden 120 kalmasý için
deðiþmeyen sermayenin 100den 90a düþmesi gerekir. Artý-deðer oraný
deðiþmeden %50 kaldýðýna göre, üretilen artý-deðer 10dan 15e yüksel-
ecektir. Buna göre þu sonuç elde ederiz:
II. 90s + 30d + 15a; S = 120, a= %50, k = %12½.
Önce, ücretlerin deðiþmeden kaldýðý varsayýmýndan hareket ede-
lim. Bu durumda, artý-deðer oranýnýn öteki etmenleri, yani iþgünü ile
emeðin yoðunluðunun da deðiþmeden kalmasý gerekir. Bu takdirde dnin
(20den 30a) yükseliþi, yalnýz, kullanýlanýn bir yarýsý kadar daha iþçi
çalýþtýrýldýðýný belirtebilir. Böyle olunca, üretilen toplam deðer de yarýsý
kadar, 30dan 45e yükselecek ve týpký eskisi gibi 2/3si ücretlere, 1/3i
artý-deðere bölünecektir. Ama ayný zamanda, iþçi sayýsýndaki artýþ ile,
deðiþmeyen serrnaye, üretirn araçlarýnýn deðeri 100den 90a düþrnüþ
olacaktýr. Bu duruma göre, emeðin üretkenliðinde bir azalma ile birlikte
ve onunla eþzamanlý olarak deðiþmeyen sermayede bir daralma olduðu-
nu görüyoruz. Böyle bir durum ekonomik bakýmdan rnümkün müdür?
Emeðin üretkenliðinde bir azalma ve dolayýsýyla çalýþtýrýlan iþçi
sayýsýnda bir artýþýn rahatlýkla düþürülebileceði tarým ile istihraç sanayii
kollarýnda bu süreç, kapitalist üretim esasýna göre ve onun çerçevesi
içersinde deðiþmeyen sermayede bir azalma yerine bir artýþ ile birara-
da görülür. sdeki yukarda sözü edilen düþme, sýrf fiyatlardaki bir düþme
nedeniyle olsa bile bireysel bir sermaye, Iden IIye geçiþi ancak çok
istisnai durumlarda baþarabilir. Ama, farklý ülkelerde, ya da tarým ya da
istihraç sanayiinin farklý kollarýnda, yatýrýlmýþ bulunan iki baðýmsýz ser-
maye sözkonusu ise, bir durumda deðerinden daha fazla iþçi çalýþtýrýlmasý
(ve dolayýsýyla daha fazla deðiþen sermaye kullanýlmasý) ve daha az
deðerli ya da kýt üretim aracý kullanýlmasý tamamen olaðan bir þeydir.
Ama biz, ücretlerin ayný kaldýðý varsayýmýný bir yana býrakalým ve
deðiþen sermayenin 20den, 30a yükseliþini, ücretlerde yarý yarýya bir
yükselme ile açýklayalým. O zaman, tamamen baþka bir durum ile karþý
karþýya geliriz. Ayný sayýda emekçi diyelim yirmi ayný ya da pek az ek-
silmiþ üretim aracý ile çalýþmaya devam eder. Eðer iþgünü deðiþmeden
kalýrsa diyelim 10 saat üretilen toplam deðer de ayný kalýr. Eskiden
de, þimdi de = 30dur. Ne var ki, bu 30un hepsi þimdi, yatýrýlan 30luk
56 Karl Marks
Kapital III
deðiþen sermayeyi yerine koymak için gereklidir; böyle olunca
[sayfa 56]
da, artý-deðer yokolur. Ama biz, artý-deðer oranýnýn sabit kaldýðýný, yani
Ideki gibi %50 olduðunu varsaymýþtýk. Bu, ancak, iþgününün yarý yarýya
uzatýlmasýyla, yani 15 saate çýkarýlmasýyla mümkündür. Böylece, 20
emekçi 15 saatte 45lik bir toplam deðer üretir ve bütün koþullar yerine
getirilmiþ olur:
II. 90s + 30d + 15a; S = 120, a = %50, k = %12½.
Bu durumda 20 iþçi, I. durumdan daha fazla, emek aracýna, ale-
te, makineye vb. gereksinme göstermez. Ancak, ham ve yardýmcý mad-
delerin yarý yarýya artýrýlmasý gerekecektir. Bu maddelerin fiyatlarýnda
bir düþme olmasý halinde, Iden IIye geçiþin, bizim varsayýmýmýza göre,
bireysel bir sermaye için bile daha ekonomik olmasý mümkündür. Ve
kapitalistin, artmýþ bulunan kârlar yoluyla, deðiþmeyen sermayesindeki
deðer eksilmesiyle ortaya çýkan kaybý bir ölçüde telafi edilir.
Þimdi de, deðiþen sermayenin yükselmek yerine düþtüðünü var-
sayalým. Bu durumda bizim yapacaðýmýz tek þey, örneðimizi tersine çe-
virmek, IIyi baþlangýç sermayesi diye alýp, IIden Ie geçmektir.
II. 90s + 30d + 15a þimdi
I. 100s + 20d + 10aya dönüþür ve açýktýr ki, bu yer deðiþtirme, kâr
oranlarýnýn herbirini ve bunlarýn karþýlýklý baðýntýlarýný düzenleyen
koþullarýn herhangi birini hiç bir þekilde deðiþtirmez.
Artan deðiþmeyen sermaye ile 1/3 daha az iþçi çalýþtýrýldýðý için d
nin 30dan 20ye düþmesi halinde, önümüzde modern sanayinin normal
bir örneði var demektir, yani emeðin üretkenliðindeki artýþ ile, daha
büyük bir üretim aracý kitlesi daha az iþçi tarafýndan kullanýlmaktadýr.
Bu hareketin, kâr oranýnda eþzamanlý bir düþmeyle zorunlu bir baðýntýsý
bulunmasý, bu kitabýn üçüncü kýsmýnda geliþtirilecektir.
Öte yandan, eðer d, düþük ücretle ayný sayýda iþçi çalýþtýrýldýðý
için 30dan 20ye düþse, iþgünü deðiþmemek üzere, üretilen toplam de-
ðer, önceki gibi = 30d + 15a = 45 olur. d, 20ye düþtüðü için, artý-deðer
25e, artý-deðer oraný %50den %125e yükselmiþ olur ki, bu bizim varsa-
yýmýmýza ters düþer. Ele alýnan durumun koþullarýna uymak için, artý-
deðerin, %50 oraný ile 10a düþmesi ve bu nedenle üretilen toplam deðe-
rin 45ten 30a inmesi gerekirdi; bu ise, ancak iþgününün üçte-bir azalmasý
ile mümkündür. Demek ki, daha önceki gibi durum þudur:
100s + 20d + 10a; a = %50, k = %81/3.
Ücretlerde bir düþüþ olmasý halinde, emek-zamanýnda böyle bir
azalma yapýlmasýnýn, pratikte hiç görülmeyeceðini söylemeye bile ge-
rek yoktur, Ama bunun önemi yoktur. Kâr oraný, birkaç deðiþken büyük-
lüðün bir iþlevidir ve eðer biz bu deðiþkenlerin kâr oranýný nasýl etkilediðini
bilmek istersek, böylesine tek baþýna bir etkinin, bir ve ayný sermaye için
ekonomik bakýmdan geçerli olup olmamasýna bakmaksýzýn, tek tek bu
etkilerin herbirini sýrayla tahlil etmemiz gerekir. [sayfa 57]
Karl Marks 57
Kapital III
2) a sabit, d deðiþken, S, ddeki deðiþme yoluyla deðiþiyor.
Bu durum, bundan önceki durumdan yalnýz derece bakýmýndan
ayrýlýr. ddeki artma ya da eksilme kadar eksileceði ya da artacaðý yerde
s sabit kalmaktadýr. Bugünün koþullarý altýnda, büyük sanayiler ile tarým-
da deðiþen sermaye toplam sermayenin yalnýzca nispeten küçük bir
kýsmýdýr. Bu yüzden, ondaki artma ya da eksilme, deðiþen sermayedeki
deðiþikliklerden ileri geldiði sürece, ayný þekilde nispeten küçüktür.
Biz gene bir sermaye ile baþlayalým:
I. 100s + 20d + 10a ; S = 120, a = %50, k = %81/3 ,
ve bu, diyelim þu þekli alsýn:
II. 100s+30d+15a; S=130, a=%50, k=%117/13.
Deðiþen sermayenin azaldýðý bunun tersi olan durum gene, IIden
Ie tersine geçiþ ile gösterilecektir.
Ekonomik koþullar, aslýnda bundan önceki durumda olduðu gibi-
dir ve bu nedenle burada tekrar irdelenmesine gerek yoktur. Iden IIye
geçiþ, emeðin üretkenliðinde yan yana bir azalma olduðu anlamýna ge-
lir; II için 100snin kullanýlmasý, Ie göre emekte yan yana bir artýþ gerekti-
rir. Bu durum tarýmda görülebilir.9
Ama, bundan önceki durumda, deðiþmeyen sermayenin deðiþen
sermayeye çevrilmesi ya da bunun tersi olmasý ile toplam sermaye sabit
kaldýðý halde, bu durumda deðiþen sermaye arttýðý zaman ek bir ser-
maye baðlanmasý, azaldýðý zaman daha önce kullanýlan sermayede bir
serbest kalma sözkonusudur.
9
Elyazmasýnda bu noktada þu not bulunmakta: Bu durumun, toprak rantý ile ne gibi bir
iliþkisi olduðu ilerde incelenecek. -F.E.
58 Karl Marks
Kapital III
k1 = a (ed : ES); þimdi þu hali alýyor: k1 = a (d : ES),
d deðiþmediðine göre, e = d1 : d = 1 oluyor.
a d =a, artý-deðer miktarý olduðu ve hem a ve hem de d sabit
kaldýðý için, bundan, dnin de Sdeki bir deðiþmeden etkilenmediði sonu-
cu çýkar. Artý-deðer miktarý, deðiþiklikten sonra da, daha öncekinin ayný-
dýr.
Eðer s sýfýra düþse idi, k = a olurdu, yani kâr artý-deðer oranýna
eþit olurdu.
sdeki deðiþiklik, ya sýrf deðiþmeyen sermayenin maddi öðeleri-
nin deðerindeki bir deðiþiklikten, ya da toplam sermayenin teknik bile-
þimindeki, yani belli bir sanayi dalýnda, emeðin üretkenliðindeki bir de-
ðiþmeden ileri gelmiþ olabilir. Bu son durumda, modern sanayi ve geniþ-
ölçekli tarýmdaki geliþmeye baðlý olarak, toplumsal emeðin üretkenli-
ðindeki artýþ, IIIten Ie ve Iden IIye sýrasý içinde (yukardaki örnekte) bir
geçiþ ortaya koyacaktýr. Kendisine 20 ödenen ve 40lýk bir deðer üreten
bir emek miktarý, önce, 60 deðerlik bir emek aracý kullanýr; eðer üret-
kenlik artar ve deðer ayný kalýrsa, tüketilen emek aracý önce 80e sonra
100e yükselir. Bu sýranýn tersine dönüþü, üretkenlikte bir azalma olduðu
anlamýna gelebilir. Ayný emek miktarý daha küçük bir üretim aracý kitle-
sini harekete geçirir ve, tarýmda, madencilikte, vb. görülebileceði gibi
yapýlan iþin boyutlarý daralýr.
Deðiþmeyen sermayede yapýlan bir tasarruf, bir yandan kâr ora-
nýný artýrýrken öte yandan da bir miktar sermayeyi serbest býrakmasý
nedeniyle kapitalist için önemlidir. Bunun, ve ayný þekilde, deðiþmeyen
sermayenin öðelerinde, özellikle hammadde fiyatlarýndaki bir deðiþikliðin
yapacaðý etkiyi ilerde daha yakýndan inceleyeceðiz.*
Deðiþmeyen sermayedeki bir deðiþikliðin, bu deðiþme, ister snin
maddi öðelerindeki bir artýþ ya da azalmadan veya sýrf bunlarýn deðerle-
rindeki bir deðiþmeden ileri gelmiþ olsun, kâr oranýný ayný þekilde etki-
leyeceði gene apaçýktýr.
Karl Marks 59
Kapital III
b ) Ancak eðer e = E ise, yani d : S kesri, görünüþteki deðiþikliðe
karþýn ayný deðeri koruyorsa, yani payý ve paydasý ayný sayý ile
[sayfa 59]
çarpýlýyor ya da bölünüyorsa, kâr oraný deðiþmeden kalýr. 80s + 20d +
20a ve 160s + 40d + 40a, sermayelerinin, ayný %20lik kâr oranýna sahip
olduklarý açýktýr, çünkü a = %100 olarak kalmakta ve d : s = 20 : 100 =
40 : 200, her iki örnekte ayrý deðeri temsil etmektedir.
c) e, Eden büyükse, yani deðiþen sermaye, toplam sermayeden
daha yüksek bir oranla büyüyorsa kâr oraný yükselir. Eðer, 80s + 20d +
20a sermayesi 120s + 40d + 40a halini alýrsa, kâr oraný %20den %25e
yükselir, çünkü, deðiþmeyen a (d : S) = 20 : 100, bu durumda 40 : 160a
yükselmiþ ya da 1/5 iken ¼ olmuþtur.
Eðer d ve Sdeki deðiþiklikler ayný yönde olursa, biz, bu büyüklük
deðiþikliklerine, bir ölçüde, sanki bunlarýn her ikisi de ayný orantýda olmuþ
ve böylece d : S, o noktaya kadar deðiþmeden kalmýþ gözüyle bakabili-
riz. Bu noktadan sonra, bunlardan yalnýz bir tanesi deðiþebilir ve biz,
böylece, bu karmaþýk hali, bundan önceki basit hallerden birisine
indirgemiþ oluruz.
Örneðin eðer, 80s + 20d + 20a, l00s + 30d +30a halini alacak olsa,
dnin sye ve ayný zamanda Sye oraný, bu deðiþmede, 100s + 25d +
25aya kadar ayný kalýr. Bu nedenle de, iþte bu noktaya kadar, kâr oraný
da gene deðiþmeden kalýr. Öyleyse biz, l00s +25d + 25ayý, çýkýþ nokta-
mýz olarak alabiliriz; dnin 30d olmasý için 5 kadar arttýðýný, bu yüzden
Snin 125ten 130a yükseldiðini ve böylece de, ikinci halin, yani dnin
basit deðiþmesi ve dolayýsýyla Sde bir deðiþme olmasý halinin karþýmýza
çýktýðýný görürüz. Baþlangýçta %20 olan kâr oraný, bu 5dnin ilavesiyle,
artý-deðer oraný ayný kalmak üzere, %231/13e yükselir.
Daha basit bir durumda ayný indirgeme, d ve S büyüklüklerini
karþýt yönde deðiþtirdiklerinde yer alabilir. Örneðin, gene 80s + 20d +
20adan hareket edelim ve bu 110s + 10d + 10a haline gelmiþ olsun. Bu
durumda, deðiþmenin 40s+ 10d + 10aya kadar devaný etmesi halinde,
kâr oraný ayný %20 kalacaktýr. Bu ara þekle, 70s ilave edilince, bu oran
%81/3e düþecektir. Böylece biz, gene durumu, tek bir deðiþkenin, yani
snin deðiþmesi haline indirgemiþ oluruz.
d, s, ve Snin ayný zamanda deðiþmeleri, bu nedenle, yeni bir
durum ortaya çýkarmaz ve son tahlilde, yalnýz tek bir etmenin deðiþken
olduðu bir hale dönülmüþ olur.
Geriye kalan en son durum da aslýnda böylece kapsanmýþ
olmaktadýr; yani d ile Snin sayýsal olarak ayný kaldýðý halde, bunlarýn
maddi öðelerinin bir deðer deðiþtirmesi ve böylece, dnin, harekete geçi-
rilen deðiþmiþ bir emek miktarýný, snin, harekete geçirilen deðiþmiþ bir
üretim aracý miktarýný temsil etmesi hali.
80s + 20d +20a halinde, diyelim 20d, baþlangýçta, günde 10 saat
çalýþan 20 emekçinin ücretlerini temsil etsin. Gene diyelim, bunlarýn
herbirinin ücreti 1den 1¼e yükselsin. Bu durumda, 20d, 20 emekçi
60 Karl Marks
Kapital III
yerine ancak 16 emekçinin ücretini ödeyecektir. Ne var ki, 20 emekçi
eðer 200 çalýþma-saatinde 40lýk bir deðer üretiyor ise, günde 10 saat ça-
lýþan [sayfa 60] 16 emekçi 160 çalýþma-saatinde ancak 32lik bir deðer üre-
tir. Ücretler için 20d düþüldükten sonra 32nin ancak 12si artý-deðer için
kalýr. Böylece, artý-deðer oraný, %100den %60a düþmüþ olur. Ama biz,
artý-deðer oranýný sabit kabul ettiðimiz için, iþgününün, dörtte bir uzatýl-
masý, 10dan 12½ saate çýkartýlmasý gerekecektir. Eðer günde 10 saat
çalýþan 20 emekçi = 200 çalýþma-saatinde 40lýk bir deðer üretiyorsa,
günde 12½ saat çalýþan 16 emekçi = 200 saatte ayný deðeri üretecek ve
80s + 20dlik sermaye gene eskisi gibi ayný 20lik artý-deðer saðlayacaktýr.
Tersine, eðer ücretler, 20dnin; 30 emekçinin ücretlerini temsil
edeceði ölçüde düþecek olsa, a ancak, iþgününün 10dan 62/3 saate
inmesi halinde sabit kalabilir. Çünkü, 20x10 = 30x62/3 = 200 iþgünüdür.
Bu birbirinden farklý örneklerde snin, para olarak ifade edilen
deðerler cinsinden ne ölçüde sabit kalabileceðini ve gene de, deðiþen
koþullara göre deðiþen farklý miktarlarda üretim aracýný temsil edebile-
ceðini esas olarak irdelemiþ bulunuyoruz. Bu durum, kendi saf þekli ile
ancak bir istisna olarak mümkün olabilir.
snin öðelerinin deðerinde, bu öðelerin kitlesini çoðaltan ya da
azaltan, ama snin deðer toplamýný deðiþmeden býrakan bir deðiþikliðe
gelince, bu, dnin büyüklüðünde bir deðiþikliðe yol açmadýðý sürece, ne
kâr oranýný ve ne de artý-deðer oranýný etkiler.
Böylece biz, bizim denklemimizdeki d, s ve Snin deðiþmelerindeki
bütün olasý durumlarý görmüþ bulunuyoruz. Artý-deðer oraný ayný kaldýðý
halde, kâr oranýnýn düþebileceðini, ayný kalabileceðini ya da yükselebile-
ceðini, oysa, dnin sye ya da Sye olan oranýnda en ufak bir deðiþikliðin,
kâr oranýnda da bir deðiþiklik olmasýna yetebileceðini görmüþ bulunuyor-
uz. Biz, ayrýca, dnin deðiþikliklerinde her zaman, aþýldýðý takdirde anün
sabit kalmasý ekonomik bakýmdan olanaksýz bulunan belli bir sýnýr bu-
lunduðunu da görmüþ bulunuyoruz. snin her tek yanlý deðiþmesinde
de, dnin artýk sabit kalamayacaðý belli bir sýnýra ulaþmak zorunda ol-
duðundan, d : Snin her olasý deðiþmesi için, anün de ayný þekilde de-
ðiþken hale gelmek zorunda kalacaðý sýnýrlar olduðunu görüyoruz. Þimdi
tartýþmasýný yapacaðýmýz anün deðiþmelerinde, denklemimizin farklý
deðiþkenlerinin bu karþýlýklý etkisi, daha da açýk olarak görülecektir.
II. a deðiþken
d : S sabit kalsýn ya da kalmasýn, farklý artý-deðer oranlarýna göre
kâr oranlarý için, k = a (d : S) denklemini, k1 = a1 (d1 : S1) þekline so-
karak genel bir formül elde ederiz; k1, a1, d1 ve S1 burda, k, a, d ve S
nin deðiþmiþ deðerlerini temsil ederler. Buradan:
k : k1 = a1 (d : S) : a1 (d1 : S1)
eþitliðini ve dolayýsýyla:
k1 = (a1 : a)( d1 : d) (S1 : S) (k)
Karl Marks 61
Kapital III
eþitliðini elde ederiz. [sayfa 61]
1) a deðiþken d : S sabit.
Bu durumda þu denklemleri elde ederiz:
k = a (d : S) ; k1 = a1 (d : S),
bunlarýn her ikisinde de d : S eþittir. Bu nedenle:
k : k1 = a : a1
Ayný bileþimde iki sermayenin kâr oranlarý arasýndaki oran, bun-
larýn artý-deðerlerinin birbirine oranýna eþittir. d : S kesrinde sözkonusu
olan, d ile, Snin mutlak büyüklükleri olmayýp bunlarýn birbirlerine oraný
olduðuna göre, bu, mutlak büyüklükleri ne olursa olsun eþit bileþimdeki
bütün sermayeler için geçerlidir.
80s+ 20d + 20a; S = l00, a' =%100, k' =%20
160s+40d+20a; S= 100, a'=% 50, k'=%l0
%100 : %50 = %20 : %10.
Eðer her iki halde de, d ve Snin mutlak büyüklükleri ayný ise,
bunlarýn kâr oranlarýnýn birbirlerine olan oraný da, artý-deðer miktarla-
rýnýn birbirlerine olan oranlarýna eþittir:
k' : k'1 = a'd : a'1d = a : a1.
Örneðin:
80s+20d+20a; a' =%100, k' =%20
80s+20d+10a; a'=% 50, k'=%l0
%20 : %10 = 100 x 20 : 50 x 20 = 20a : 10a.
Þurasý þimdi açýktýr ki, mutlak ya da yüzde olarak bileþimleri eþit
sermayelerde, artý-deðer oraný, ancak, ya ücretler, ya iþgünü uzunluðu
ya da emeðin yoðunluðu farklý ise farklý olabilir. Aþaðýdaki üç durumda:
I. 80s+20d+10a; a'=% 50, k'=%l0
II. 80s+20d+20a; a' =%100, k' =%20
III. 80s+20d+40a; a' =%200, k' =%40
Ide üretilen toplam deðer 30 (20d + 10d)dýr; IIde 40týr; IIIte 60
týr. Bu üç farklý þekilde olabilir.
Birincisi, eðer ücretler farklý ve 20d, her tek tek durumda farklý
sayýda iþçiyi ifade ediyorsa. Diyelim, sermaye I, 11/3 sterlin ücretle günde
10 saat çalýþan 15 emekçi çalýþtýrýyor ye bunlar, 20 sterlini ücretleri yeri-
ne koyan, 10 sterlini de artý-deðer olan 30 sterlinlik bir deðer üretiyorlar.
Eðer ücretler 1 sterline düþerse, 10 saat için 20 emekçi çalýþtýrýlabilir;
bunlar, 20 sterlini ücretleri yerine koyan ve 20 sterlini de artý-deðer olan
40 sterlinlik bir deðer üreteceklerdir. Eðer ücretler daha da düþüp 2/3
sterline inerse, otuz emekçi 10 saat çalýþtýrýlabilir. Bunlar, 20 sterlini ücret-
ler için düþülecek olan, ve 40 sterlini de artý-deðeri temsil edecek olan
60 sterlinlik bir deðer üreteceklerdir.
Bu durum sermaye bileþiminin yüzde olarak sabit, iþgününün
ve emeðin yoðunluðunun sabit ve artý-deðer oranýnýn ücretlerdeki deði-
þiklik nedeniyle deðiþtiði bu durum Ricardonun varsayýmýnýn doðru
62 Karl Marks
Kapital III
olduðu biricik durumdur: Kâr, ücretlerin, düþüklüðü ya da yüksekliði ile
[sayfa 62] tam bir orantý içersinde yüksek ya da düþük olacaktýr. (Prin-
ciples, Ch. I, Sect. III, p. 18 of the Works of D. Ricardo, ed. by MacCull-
och, 1852.)
Ya da ikincisi, emeðin yoðunluðu deðiþiyorsa. Bu durumda, diye-
lim, ayný üretim araçlarý ile günde 10 saat çalýþan 20 emekçi, belli bir
metadan Ide 30, IIde 40, IIIte 60 parça üretsin ve herbir parça, kendisi-
ne katýlmýþ bulunan üretim araçlarýnýn deðerinden baþka, 1 sterlinlik
yeni bir deðeri temsil etsin. Her 20 parça = 20 sterlin ücretleri yerine
koyduðuna göre, geriye, Ide artý-deðer için 10 parça = 10 sterlin, IIde
20 parça = 20 sterlin, ve IIIte 40 parça = 40 sterlin kalýr.
Ya da üçüncüsü, iþgünü, uzunluk bakýmýndan farklýysa. 20 emekçi,
ayný yoðunluk ile Ide 9 saat, lIde 12 saat, IIIte 18 saat çalýþýyorsa,
bunlarýn toplam ürünleri, 9 : 12 : 18 oraný gibi 30 : 40 : 60 oraný þeklinde
deðiþir. Ve her durumda ücretler = 20 sterlin olduðu için, geriye artý-
deðer olarak gene sýrayla 10, 20 ve 40 kalýr.
Demek oluyor ki, d : S sabit iken, ücretlerde bir yükselme ya da
düþme artý-deðer oraný üzerinde ters yönde, emeðin yoðunluðunda bir
yükselme ya da düþme, iþgününde bir uzama ya da kýsalma, artý-deðer
oraný ve dolayýsýyla kâr oraný üzerinde ayný yönde bir etki yapar.
2) a ve d deðiþken, S sabit.
Bu durumda, aþaðýdaki orantý geçerlidir:
k' : k'1 = a'(d : S) : a'1 (d1 : S) = a'd : a'1 d1 = a : a1.
Kâr oranlarý, artý-deðer miktarlarý gibi birbirleriyle baðýntý içersine
sokulmuþtur.
Deðiþen sermaye sabit kalýrken, artý-deðer oranýndaki deðiþiklikler,
üretilen deðerin büyüklük ve daðýlýmýnda bir deðiþme demekti. d ve
ande eþzamanlý bir deðiþiklik de daima farklý bir daðýlým anlamýna
gelir, ama, üretilen deðerin büyüklüðünde her zaman bir deðiþme ol-
duðu anlamýna gelmez.
Burada üç durum olabilir:
a) d ve andeki deðiþiklik karþýt yönlerde ama ayný miktarda ol-
maktadýr; örneðin;
80s+20d+10a; a'=% 50, k'=%l0
80s+20d+20a; a' =%100, k' =%20
Her iki durumda da üretilen deðer, dolayýsýyla da harcanan emek
miktarý eþittir; 20d + 10a = 10d + 20a = 30. Tek fark, birinci durumda üc-
retler için 20 ödendiði ve artý-deðer olarak geriye 10 kaldýðý halde, ikinci
durumda ücretlerin yalnýz 10 ve bu nedenle de artý-deðerin 20 olmasý-
dýr. Bu, iþçi sayýsý ile, emeðin yoðunluðunun ve iþgünü uzunluðunun
deðiþmeden kaldýðý halde d ile anün ayný zamanda deðiþtiði biricik
durumdur.
b) a ve ddeki deðiþme, karþýt yönlerde de olur, ama ayný miktar-
Karl Marks 63
Kapital III
da olmayabilir. Bu durumda, d ya da a'ndeki deðiþmelerden birisi diðe-
rinden fazla olabilir. [sayfa 63]
I. 80s+20d+20a; a'=% 100, k'=%20
II. 72s+28d+20a; a' =%713/7, k' =%20
III. 84s+16d+20a; a' =%125, k' =%20
Sermaye I, üretilmiþ 40lýk bir deðer için 20d, sermaye II, 48lik bir
deðer için 28d ve sermaye III, 36lýk bir deðer için 16d ödemektedir. Hem
üretilen deðer ve hem de ücretler deðiþmiþtir. Ne var ki, üretilen deðer-
deki bir deðiþme, harcanan emek miktarýnda bir deðiþiklik, böylece, ya
emekçi sayýsýnda, çalýþma-saatlerinde, emeðin yoðunluðunda, ya da bun-
lardan birden fazlasýnda olan bir deðiþiklik anlamýna gelir.
c) a ve ddeki deðiþiklik ayný yönde olmaktadýr. Bu durumda,
birisi diðerinin etkisini yeðinleþtirmektedir.
90s+10d+10a; a'=% 100, k'=%l0
80s+20d+30a; a' =%150, k' =%30
92s+8d+6a; a' =%75, k' =%6.
Burada da gene, üretilen üç deðer farklýdýr, yani 20, 50 ve 14tür.
Ve, sýrasýyla emek miktarlarýnýn büyüklüðündeki bu fark gene kendisini,
emekçi sayýsýndaki, çalýþma-saatlerindeki, emeðin yoðunluðundaki ya
da bu etmenlerin birkaçý ya da hepsindeki bir farka indirger.
3) a, d ve S deðiþken.
Bu durum yeni bir özellik göstermemektedir ve IIde verilen ve
anün deðiþken olduðu genel formül ile çözümlenmiþtir.
64 Karl Marks
Kapital III
4) d : S, a ile ters orantýlý, ve daha büyük bir hýzla deðiþtiði halde,
a düþerken k yükselir ya da a yükselirken k düþer. [sayfa 64]
80s+20d+20a; a' =%100, k' =%20
90s+10d+15a; a'=% 150, k'=%l5
a, %100den %150ye yükselmiþ, k, %20den %15e düþmüþtür.
5) Ensonu, d : S, a ile ters orantýlý, ama tamamen ayný oranda
deðiþirken, k sabit kalýr, oysa a yükselir ya da düþer.
Biraz daha açýklamayý gerektiren durum iþte yalnýz bu son du-
rumdur. Daha önce, d : Snin deðiþmelerinde, bir ve ayný artý-deðer ora-
nýnýn pek çok farklý kâr oranlarý ile ifade edilebileceðini gözlemlemiþtik.
Þimdi de, bir ve ayný kâr oranýnýn, birbirinden pek çok farklý artý-deðer
oranlarýna dayanabileceðini görüyoruz. Ama, a sabit kaldýðý sürece kâr
oranýnda bir fark meydana gelmesi için, dnin Sye olan oranýnda her-
hangi bir deðiþiklik yeterli olduðu halde, kâr oranýnýn ayný kalmasý için,
anýn büyüklüðündeki bir deðiþmenin d : Sde buna uygun düþen bir ters
orantýlý deðiþmeye yolaçmasý gereklidir. Bir ve ayný sermaye ya da bir ve
ayný ülkedeki iki sermaye için bu durum ancak olaðandýþý durumlarda
mümkündür. Örneðin, elimizde þöyle bir sermaye olsa:
80s+ 20d + 20a; S = l00, a' =%100, k' =%20
ve ücretlerin, 20d yerine 16d karþýlýðýnda ayný sayýda emekçinin
çalýþtýrýlabileceði ölçüde düþtüðünü kabul edelim. Diðer þeyler eþit ol-
mak üzere ve 4d serbest kaldýðýna göre durum þöyle olacaktýr:
80s+ 16d + 24a; S =96, a' =%50, k' =%25
knün eskisi gibi þimdi de %20 olabilmesi için, toplam sermaye
120ye ve deðiþmeyen sermaye de bu nedenle 104e çýkmýþ olmalýdýr:
104s+ 16d + 24a; S = l20, a' =%150, k' =%20
Bu ancak, ücretlerdeki düþmeyle birlikte, emeðin üretkenliðinde,
sermayenin bileþiminde böyle bir deðiþmeyi gerekli kýlan bir deðiþme
olduðu takdirde mümkün olabilir. Ya da, deðiþmeyen sermayenin para
olarak deðeri 80den 104e yükselmiþ olmalýdýr. Kýsacasý, ancak, bazý ko-
þullarýn, olaðandýþý durumlarda görülebilecek þekilde raslansal olarak
çakýþmasýný gerektirir. Gerçekten de, ande meydana gelen ve dde, do-
layýsýyla da d : Sde ayný anda bir deðiþikliði gerektirmeyen bir deðiþme,
ancak çok belirli koþullar altýnda, yani yalmzca sabit sermaye ile emeðin
kullanýldýðý, üzerinde çalýþýlan maddelerin doða tarafýndan saðlandýðý sa-
nayi kollarýnda düþünülebilir.
Ne var ki, iki farklý ülkeye ait kâr oranlarý karþýlaþtýrýlýyorsa, durum
böyle deðildir. Çünkü, o takdirde, ayný kâr oraný, gerçekte, geniþ ölçüde
farklý artý-deðer oranlarýna dayanýr.
Demek ki, bütün bu beþ durumdan þu sonuç çýkar ki, yükselen
bir kâr oraný, düþen ya da yükselen bir artý-deðer oranýna, düþen bir kâr
oraný yükselen ya da düþen bir artý-deðer oranýna, sabit bir kâr oraný,
yükselen ya da düþen bir artý-deðer oranýna tekabül edebilir. Ve, yükse-
len, düþen ya da sabit bir kâr oranýnýn da, yine, sabit bir artý-deðer ora-
Karl Marks 65
Kapital III
nýyla uyumlu olabileceðini Ide görmüþ bulunuyoruz. [sayfa 65]
Kâr oraný, demek oluyor ki, iki ana etmene baðlý bulunmaktadýr:
artý-deðer oraný ile sermayenin deðer bileþimine. Bu iki etmenin etkileri,
yüzde olarak bu bileþim verilmek suretiyle aþaðýdaki þekilde kýsaca özet-
lenebilir, çünkü, sermayenin iki kýsmýndan hangisinin deðiþikliðe neden
olduðunun bir onemi yoktur.
Ýki farklý sermayenin ya da birbirini izleyen iki farklý koþulda bir ve
ayný sermayenin kâr oranlarý,
eþittir:
1) eðer, bu sermayelerin yüzde olarak bileþimleri ayný ve artý-
deðer oranlarý eþit ise;
2) eðer, bunlarýn yüzde bileþimleri ayný olmayýp, artý-deðer oran-
larý da eþit deðilken, artý-deðer oranlarýnýn, sermayelerin deðiþen kýsým-
larýnýn yüzdeleri ile çarpýmlarý (a x d) ayný kalmasý kaydýyla, yani toplam
sermayenin yüzde olarak hesaplanan artý-deðer kitleleri (a = ad) eþit
ise; bir baþka deyiþle, eðer, a ve d çarpanlarý her iki durumda da birbir-
leriyle ters orantýlý ise.
Eþit deðildir;
1) eðer, yüzde bileþimi eþitve artý-deðer oranlarý eþit deðilse, bu
durumda bunlar artý-deðer oranlarý gibi orantýlaþmýþtýr;
2) eðer, artý-deðer oranlarý ayný ve yüzde bileþimleri eþit deðilse;
bu durumda kâr oranlarý arasýndaki oran, sermayenin deðiþen kýsýmlarý
arasýndaki orana eþittir;
3) eðer, artý-deðer oranlarý eþit deðil ve yüzde bileþimleri ayný
deðilse; bu durumda, kâr oranlarýnýn birbirine oraný ad çarpýmýna, yani
toplam sermayenin yüzde olarak hesaplanan artý-deðer miktarlarýnýn bir-
birine oranýna eþittir.10 [sayfa 66]
10
Elyazmasýnda ayrýca, artý-deðer oraný ile kâr oraný arasýndaki fark (a - k) konusunda,
çok ilginç özellikleri olan ve hareketleri, nerede bu oranlarýn birbirine yaklaþtýðýný ya da uzaklaþ-
týðýný gösteren çok ayrýntýlý hesaplar da bulunmaktadýr. Bu hareketler eðriler ile gösterilebilir.
Bu malzemeyi buraya aktarmýyorum, çünkü, bunlar, bu yapýtýn ilk amaçlarý için az bir önem
taþýmaktadýr ve, bu noktayý daha ileri götürmek isteyen okurlar için burada dikkatlerini çekmek
yeterlidir. -F.E.
66 Karl Marks
Kapital III
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DEVRÝN KÂR ORANI ÜZERÝNDEKÝ ETKÝSÝ
Karl Marks 67
Kapital III
toplam sermayeye baðýntýsýný ifade ettiði için, bu türden herhangi bir
kýsalmanýn kâr oranýný artýracaðý açýktýr. Daha önce Ýkinci Cildin Ýkinci
kýsmýnda, artý-deðer ile ilgili olarak söylenenler, ayný þekilde, kâr ve kâr
oraný için de geçerlidir ve burada bunlarýn yinelenmesine gerek yoktur.
Biz yalnýz bellibaþlý birkaç nokta üzerinde durmak istiyoruz.
Üretim zamanýný kýsaltmanýn baþlýca yolu, genellikle sýnai ilerle-
me denilen, emeðin daha yüksek verimliliðidir. Eðer bu ayný zamanda,
toplam sermaye yatýrýmýnda, pahalý makinelerin, vb., kurulmasýndan ile-
ri gelen önemli bir artýþý, ve dolayýsýyla, toplam sermaye üzerinden he-
saplanan kâr oranýnda bir azalmayý birlikte getirmiyorsa, bu oranýn yük-
selmesi gerekir. Ve bu, metalürji ile kimya sanayiindeki son geliþmelerde
pek çok durumda kesinlikle doðrudur. Demir ve çelik üretiminde, Bes-
semer, Siemens, Gilchrist-Thomas, vb. gibi son zamanlarda bulunan
üretim yöntemleri, eskiden pek zahmetli olan iþleri, nispeten düþük ma-
liyetlerle asgariye indirmiþ bulunmaktadýr. Kömür katranýndan çýkartýlan,
kýrmýzý boya maddesi alizarinin yapýlmasý ve bunun, zaten mevcut bulu-
nan kömür katraný boya yapýmý tesislerinde elde edilmesi, eskiden yýllar
alan bir iþin birkaç haftada sonuçlandýrýlmasýný saðlamýþtýr. Boya kökü-
nün olgunlaþmasý bir yýl alýyor ve bu kökler iþlenmeden önce genellikle
birkaç yýl daha büyüsünler diye býrakýlýyordu.
Dolaþým zamanýný kýsaltmanýn baþlýca yolu, geliþmiþ ulaþým ve
haberleþme araçlarýdýr. Son elli yýl, bu alanda, ancak 18. yüzyýlýn ikinci
yarýsýndaki sanayi devrimi ile kýyaslanabilecek bir devrim yaratmýþtýr.
Karada, kaplama þoselerin yerini demiryollarý almýþ, denizde, aðýr yollu
ve düzensiz yelkenli tekneleri, süratli ve güvenilir buharlý gemiler ile geri
plana itilmiþ, yer yuvarlaðýnýn her yaný telgraf telleri ile örülmüþtür. Süveyþ
Kanalý, Doðu Asya ile Avustralyayý bütünüyle buharlý gemilerin gidiþ-
geliþine açmýþtýr. Doðu Asyaya yapýlan bir meta sevkiyatýnýn dolaþým
zamaný 1847de en az oniki ay iken (bkz: Buch ll, s. 235*) þimdi bir o ka-
dar haftaya indirilmiþtir. 1825-57 bunalýmlarýnýn iki büyük merkezi Ame-
rika ile Hindistan, ulaþtýrmadaki bu devrim ile, Avrupanýn sanayi ülkele-
rine yüzde 70 ile 90 daha yakýn hale gelmiþ ve böylece o patlayýcý nitelik-
lerini büyük ölçüde yitirmiþlerdir. Toplam dünya ticaretinin devir döne-
mi, ayný ölçüde azalmýþ ve bu iþte kullanýlan sermayenin etkinliði iki-üç
kat artmýþtýr. Bunun, kâr oraný üzerinde etkili olduðunu söylemeye bile
gerek yoktur.
Toplam sermayenin devrinin kâr oraný üzerindeki etkisini seçip
çýkarmak için, karþýlaþtýrma yapýlacak sermayelerin öteki bütün koþul-
larýnýn eþit olduðunu varsaymamýz gerekir. Artý-deðer oraný ile iþgünü dý-
þýnda, bir de, sermayenin yüzde bileþimini eþit kabul etmemiz gerekli-
dir. Þimdi, artý-deðer oraný %100 olan ve yýlda iki devir yapan, 80s + 20d
= 100S bileþiminde bir A sermayesi alalým. Bu durumda yýllýk ürün: [sayfa
68 Karl Marks
Kapital III
68]
160s + 40d + 40a
olur. Bununla birlikte, kâr oranýný belirlemek için biz 40ayý, devre-
dilen 200lük sermaye-deðer üzerinden deðil, 100lük yatýrýlan sermaye
üzerinden hesaplýyoruz ve böylece k = %40 buluyoruz.
Þimdi biz bu sermayeyi, ayný %100 artý-deðer oranýna sahip, ama
yýlda yalnýz tek bir devir yapan bir B = 160s + 40d = 200S sermayesi ile
kýyaslayalým. Bu sermayenin yýllýk ürünü, demek ki, A sermayesinin ayný-
dýr:
160s +40d + 40a. Ama bu sefer, 40a ancak, %20, yani Anýn yarýsý
kadar bir kâr oraný saðlayan 200 tutarýndaki yatýrýlmýþ bir sermaye üze-
rinden hesaplanmak durumundadýr.
Bu durumda, yüzde olarak bileþimleri eþit, artý-deðer oranlarý ile
iþgünleri eþit olan iki sermayenin kâr oranlarýnýn, bu sermayelerin devir
dönemleri ile ters orantýlý olduðunu görürüz. Karþýlaþtýrýlan bu iki durum-
da, eðer, yüzde bileþimi, artý-deðer oranlarý, iþgünü ya da ücretler eþit
deðil ise, bu, doðal olarak kâr oranlarýnda daha baþka farklýlýklar yarata-
caktýr; ama bunlarýn devir ile bir iliþkisi yoktur ve bu nedenle de bizi bu
noktada ilgilendirmemektedir. Bunlar Üçüncü Bölümde tartýþýlmýþ bu-
lunmaktadýr. Kýsaltýlmýþ bir devir döneminin artý-deðer üretimi ve bunun
sonucu olarak da kârýn üzerindeki etkisi, Ýkinci Cildin Onaltýncý Bölü-
münde Deðiþen Sermayenin Devrinde de gösterildiði gibi, sermayenin
deðiþen kýsmýna bu suretle kazandýrýlan, daha yüksek etkinlikten ibaret-
tir. Bu bölümde, yýlda on defa devreden 500lük bir deðiþen sermaye-
nin, ayný artý-deðer oraný ile ayný ücretlere sahip ve yýlda yalnýz bir defa
devreden 5.000lik bir deðiþen sermaye ile ayný miktarda artý-deðer üret-
tiði gösterilmiþti.
Yýllýk aþýnma ve yýpranma oraný %10 = 1.000 olan 10.000 sabit
sermaye ile 500 döner deðiþmeyen ve 500 deðiþen sermayeden oluþan,
sermaye Ii ele alalým. Deðiþen sermaye, %100 artý-deðer oraný ile bir
yýlda on devir yapsýn. Ýþi basitleþtirmek için, aþaðýdaki bütün örneklerde,
genellikle pratikte olduðu gibi, döner deðiþmeyen sermayenin, deðiþen
sermaye ile ayný sürede devrettiðini kabul edelim. Bu durumda, böyle
bir devir döneminin ürünü:
100s (aþýnma ve yýpranma) + 500s + 500d + 500a = 1.600
olacak ve bu þekildeki on devir ile bütün yýlýn ürünü:
l.000s (aþýnma ve yýpranma) + 5.000s + 5.000d + 5.000a = 16.000,
S = 11.000, a = 5.000, k = 5.000 : 11.000 = %455/11
olacaktýr.
Þimdi, sermaye IIyi alalým: 9.000 sabit sermaye, yýllýk aþýnma ve
yýpranma, 1.000, 1.000 döner deðiþmeyen sermaye, 1.000 deðiþen ser-
maye, artý-deðer oraný %100, deðiþen sermayenin yýllýk devri 5. Bu du-
rumda, deðiþen sermayenin beher devrinin ürünü:
200s (aþýnma ve yýpranma) + 1.000s + 1.000d + 1.000a = 3.200 [sayfa 69]
Karl Marks 69
Kapital III
olacak ve beþ devirden sonra toplam yýllýk ürün:
l.000s (aþýnma ve yýpranma) + 5.000s + 5.000d + 5.000a = 16.000,
S = 11.000, a= 5.000, k = 5.000 : 11.000 = %455/11
olacaktýr.
Daha sonra, sabit sermayesi olmayan, sermaye IIIü alalým ve bu,
6.000 döner deðiþmeyen ve 5.000 deðiþen sermayeden oluþsun. %100
artý-deðer oraný ile yýlda bir defa devretmiþ olsun. Bu durumda toplam
yýllýk ürün:
6.000s + 5.000d + 5.000a = 16.000,
S = 11.000, a = 5.000, k = 5.000 : l1.000 = %455/11
olur.
Her üç durumda da demek ki, ayný yýllýk artý-deðer miktarý =
5.000 olacak ve toplam sermaye de gene her üç halde eþit, yani =
11.000 olduðu için, %455/11lik bir ayný kâr oraný elde edilecektir.
Ama eðer, sermaye lde deðiþen kýsým yýlda 10 yerine yalnýz 5
devir yapmýþ olsa sonuç farklý olacak ve bir devrin ürünü:
200s (aþýnma ve yýpranma) + 500s + 500d + 500a = 1.700
olacaktýr.
Ve yýllýk ürün de:
1.000s (aþýnma ve yýpranma) + 2.500s + 2.500d + 2.500a = 8.500,
S = 11.000, a = 2.500; k = 2.500 : 11.000 = %228/11
olacaktýr.
Devir dönemi iki katý olduðu için, kâr oraný yarýya düþmüþtür.
Bir yýlda ele geçirilen artý-deðer miktarý bu nedenle, deðiþen ser-
mayenin bir devrinde elde edilen artý-deðer miktarýnýn, bir yýldaki devir
sayýsýyla çarpýmýna eþittir. Bir yýlda elde edilen artý-deðere ya da kâra A,
bir devir döneminde elde edilen artý-deðere a, deðiþen sermayenin bir
yýldaki devir sayýsýna n dersek daha önce Ýkinci Cildin Onaltýncý Bölüm,
Ide, gösterildiði gibi, A = an, ve yýllýk artý-deðer oraný A -an olur.
Söylemeye gerek yoktur ki, k = a (d : S) = a [d : (s + d)]
formülü ancak paydaki d paydadaki d ile ayný olduðu sürece doðrudur.
Paydadaki d, toplam sermayenin, ücretlerin ödenmesi için, ortalama
deðiþen sermaye olarak kullanýlan kýsmýnýn tamamýný temsil etmekte-
dir. Paydaki d ise, her þeyden önce, yalnýz kendisi tarafýndan üretilen ve
elkonulan, belli bir artý-deðer niceliði = a olgusu ile belirlenmiþtir ve bu
miktar ile baðýntýsý a/d artý-deðer oraný, adür. Ancak bu þekildedir ki, k
= a : (s + d) formülü, öteki, k = a [d : (s + d)] formülüne dönüþmüþtür.
Þimdi paydaki d paydadaki dye yani S sermayesinin tüm deðiþen kýs-
mýna eþit olmasý gerektiði olgusu ile daha doðru bir þekilde belirlenmiþ
olacaktýr. Baþka bir deyiþle, k = a : S eþitliði, k = a [d : (s + d)]
eþitliðine ancak, anýn, deðiþen sermayenin tek bir devrinde ürettiði artý-
deðeri temsil etmesi halinde doðru bir þekilde dönüþebilir. Eðer a, bu
artý-deðerin [sayfa 70] yalnýzca bir kýsmý ise, a = ad gene doðru olur ama,
bu d, S = s + ddeki dden daha küçüktür, çünkü, ücretler için har-
70 Karl Marks
Kapital III
canan tüm deðiþen sermayeden daha küçüktür. Ama eðer, a, dnin tek
bir devrindeki artý-deðerden fazlasýný temsil ediyorsa, bu dnin bir kýsmý
ve belki de tamamý iki defa iþ görüyor, yani birinci ve ikinci devir ile
daha sonraki devirlerde iþ görüyor demektir. Artý-deðeri üreten ve öde-
nen bütün ücretleri temsil eden d, bu nedenle, s + d deki d den
büyüktür ve hesap yanlýþ sonuç verir.
Yýllýk kâr oraný formülünü kesinlikle doðru hale getirmek için,
basit artý-deðer oraný yerine, yýllýk artý-deðer oranýný, yani a yerine A ya
da anyi koymamýz gerekir. Baþka bir deyiþle, artý-deðer oranýný, a, ya
da ayný þey demek olan, Snin içerdiði deðiþen sermayeyi, d, bu deðiþen
sermayenin bir yýldaki devir sayýsý n ile çarpmamýz gerekir. Böylece biz,
yýllýk kâr oraný formülünü, k = an (d : S). elde ederiz.
Ýþine yatýrmýþ olduðu deðiþen sermaye miktarýný, çoðu zaman
kapitalistin kendisi de bilmez. Ýkinci Cildin Sekizinci Bölümünde gör-
düðümüz ve ilerde de göreceðimiz gibi, sermayesi içersinde, kapitalist
üzerinde baskýsýný duyuran biricik temel ayrým, sabit ve döner sermaye
arasýndaki ayrýmdýr. Kapitalist, döner sermayenin, elinde para biçimin-
de bulunan kýsmýný, bu para bankaya yatýrýlmadýðý sürece, bulunduðu
kasadan ücretleri ödemek için alýr; gene ayný kasadan, ham ve yardýmcý
maddeler için para alýr ve bunlarýn her ikisini de ayný kasa hesabýnýn
alacak hanesine kaydeder. Ve kapitalist, ücretler için ayrý bir hesap tutmuþ
olsaydý bile, yýl sonunda bu ancak, bu kalem için ödediði toplam parayý,
yani dnyi gösterecek ve ama deðiþen sermayenin kendisini, d, göster-
meyecekti. Bunu saptamak için, burada bir örneðini verdiðimiz türden
özel bir hesap tutmasý gerekecektir.
Bu amaçla, Birinci Ciltte (s. 209/201) sözü edilen 10.000 iðlik pa-
muk ipliði eðirme fabrikasýný alalým ve orada 1871 Nisanýnýn bir haftasý
için alýnan verilerin bütün 1 yýl için geçerli olduðunu varsayalým. Maki-
nelerde nesneleþmiþ bulunan sabit sermaye 10.000 sterlin idi. Döner
sermaye verilmemiþti. Biz bunun 2.000 sterlin olduðunu kabul edelim.
Bu oldukça yüksek bir tahmin ama, bizim burada daima yaptýðýmýz, hiç
bir kredi iþleminin yürürlükte olmadýðý, dolayýsýyla, baþkalarýna ait ser-
mayenin devamlý ya da geçici olarak kullanýlmadýðý varsayýmý nedeniyle
haklý sayýlabilir. Haftalýk ürünün deðeri, makinelerin aþýnýp yýpranmasý
için 20 sterlin, döner deðiþmeyen sermaye yatýrýmý 358 sterlin (6 sterlin
kira, 342 sterlin pamuk, 10 sterlin kömür, gaz ve yað için), 52 sterlin
ücretler için ödenen deðiþen sermaye ve 80 sterlin artý-deðer. Demek ki,
20s (aþýnma ve yýpranma) + 358s + 52d + 80a = 510.
Bu durumda, haftalýk döner sermaye yatýrýmý, 358s + 52d = 410
idi. Yüzde olarak bu, 87,3s + 12,7d ediyordu. 2.500 sterlinlik tüm döner
[sayfa 71] sermaye için bu, 2.182 sterlin deðiþmeyen ve 318 sterlin deðiþen
sermaye demekti. Ücretler için bir yýllýk toplam harcama, 52 defa 52
sterlin, yani 2.704 sterlin olduðuna göre, 318 sterlinlik deðiþen sermaye
bir yýlda, neredeyse tam 8½ devir yapýyordu. Artý-deðer oraný 80/52 =
Karl Marks 71
Kapital III
%15311/13 idi. Kâr oranýný, bu öðelere dayanarak, yukardaki deðerleri, a
= 15311/13, n = 8½, d = 318, S = 12.500, k = an (d : S) formülünde
yerine koyarak hesaplayabiliriz:
k = 15311/13 x 8½ x (318 :12.500) = %33,27.
Biz bunu, basit k = a : S formülü ile kontrol edebiliriz. Toplam
yýllýk artý-deðer ya da kâr, 52 defa 80 sterlin, yani 4.160 sterlin etmekte
ve bunu toplam sermaye 12.500 sterline bölersek, %33,28 ya da buna
çok yakýn bir sonuç elde ederiz. Bu ancak o anýn olaðanüstü elveriþli
koþullarý (iplik fiyatlarýnýn çok yüksek olmasýna karþýn pamuk fiyatlarýnýn
çok düþük olmasý gibi) ile açýklanabilecek, anormal yükseklikte bir kâr
oranýdýr ve bütün yýl boyunca elde edilmesi, doðal olarak olanaksýzdýr.
k = an (d : S) formülünde, an, daha önce de Ýkinci Ciltte belirtil-
diði gibi, yýllýk artý-deðer oraný denilen þeyi temsil etmektedir. Yukardaki
durumda bu, %15311/13 çarpý 8½, ya da tam rakamlarýyla %1.3079/13tür.
Böylece, eðer Biedermann* adýnda birisi, Ýkinci Ciltte örnek diye kulla-
nýlan %l.000lik yýllýk artý-deðer oranýnýn anormalliði karþýsýnda þaþkýna
dönmüþ ise, þimdi Manchesterdeki, yaþamdan alýnan bu %1.300'ü aþan
yýllýk artý-deðer oraný, kendisini belki biraz yatýþtýrabilir. Benzerini uzun
zamandýr gerçekten de görmediðimiz büyük gönenç dönemlerinde böyle
bir oran hiç de ender raslanan bir þey deðildir.
Bu konuda biz burada, büyük-ölçekli modern bir sanayideki fiili
sermaye bileþiminden bir örnek veriyoruz. 1 2.500 sterlinlik toplam ser-
maye, 12.182 sterlini deðiþmeyen ve 318 sterlini deðiþen sermaye ol-
mak üzere bölünmüþ bulunmaktadýr. Yüzde olarak ifade edilirse bu,
97½s + 2½d = 100Sdir. Toplam sermayenin yalnýz kýrkta-biri olduðu
halde, yýlda sekizden fazla devretmek üzere, ücretlerin ödenmesine hiz-
met etmektedir.
Pek az kapitalist, kendi iþleri konusunda bu tür hesaplar yapmayý
aklýndan geçirdiði için, toplam toplumsal sermayenin deðiþmeyen kýsmý
ile deðiþen kýsmý arasýndaki oran konusunda istatistiklerden bir þey öð-
renmek neredeyse olanaksýz. Yalnýz Amerikan istatistikleri, modern
koþullar altýnda mümkün olan þeyi, yani her iþkolunda ödenen ücretle-
rin toplamý ile gerçekleþtirilen kârlarý vermektedir. Kapitalistin kontrolü
olanaksýz beyanlarýna dayanmasý nedeniyle, güvenilir olmamakla birlik-
te, bunlar, gene de çok deðerli olup, bu konuda elde bulunan biricik
kayýtlardýr. Bizim, Avrupada, büyük kapitalistlerimizden bu gibi açýkla-
malarý ummak için titizliðimiz pek fazla. -F.E.] [sayfa 72]
72 Karl Marks
Kapital III
BEÞÝNCÝ BÖLÜM
DEÐÝÞMEYEN SERMAYENÝN KULLANIMINDA EKONOMÝ
I. GENEL
Karl Marks 73
Kapital III
uzatmaya teþvik eden baþlýca nedenlerden birisi olmuþtur.11 Ýþgünü
[sayfa 73]
ayný kaldýðý takdirde ayný sonuçlar elde edilemez. Bu durumda, daha
büyük miktarda emek sömürebilmek için, ya iþçi sayýsýný ve bununla
birlikte belli bir ölçüde sabit sermaye miktarýný, binalarý, makineleri, vb.,
artýrmasý gereklidir (çünkü biz burada, ücret indirmelerini ya da ücretle-
rin normal düzeyinin altýna düþürülmesini bir yana býrakýyoruz) ya da
emeðin yoðunluðu ve dolayýsýyla verimliliðinin arttýðý ve genellikle daha
fazla nispi artý-deðer üretildiði hallerde, belli bir sürede daha fazla
hammadde, vb., iþlendiði için, hammadde kullanan sanayi kollarýnda,
deðiþmeyen sermayenin döner kýsmýnýn büyüklüðü artar; ve ikinci ola-
rak da, ayný sayýda iþçi tarafýndan harekete geçirilen makine miktarý ve
dolayýsýyla da deðiþmeyen sermayenin bu kýsmý da büyür. Þu halde,
artý-deðerde bir artýþ, deðiþmeyen sermayede bir artýþ ile, ve emeðin
daha fazla sömürülmesi, bu emeðin sômürülmesine aracýlýk eden üre-
tim araçlarý için daha çok para harcanmasý ile, yani daha büyük ser-
maye yatýrýmý ile bir arada yürür. Demek ki, kâr oraný böylece bir yandan
düþerken, öte yandan artmaktadýr.
Ýþgünü ister uzun ister kýsa olsun, cari giderlerin büyük bir kýsmý,
neredeyse ya da tamamen sabit kalýr. Günde 18 çalýþma saati boyunca
500 iþçinin gözetim ve denetim giderleri, 12 çalýþma saati boyunca 750
iþçininkinden daha azdýr. Bir fabrikanýn 10 saatlik çalýþma giderleri, 12
saatlik iþletme giderlerine neredeyse eþittir. (Reports of Insp. of Fact.,
October 1848, s. 37.) Devlet ve belediye vergileri, yangýn sigortasý, çeþitli
devamlý memur ücretleri, makinelerin aþýnýp yýpranmasý, ve bir fabrika-
nýn çeþitli diðer giderleri, çalýþma süresi uzun ya da kýsa olsun aynen
kalýr. Üretimin azalmasý ölçüsünde, kâra oranla bu giderler yükselir. (Re-
ports of Insp. of Fact., October 1862, s. 19.)
Makineler ile, sabit sermayenin öteki öðelerinin deðerlerinin yeni-
den üretildiði süre, pratikte bunlarýn yalnýz ömürleri ile deðil, bunlarýn iþ
gördükleri ve aþýnýp yýprandýklarý tüm iþ-süreci boyunca belirlenir. Ýþçilerin
günde 12 saat yerine 18 saat çalýþma zorunda kalmalarý halinde, bu, bir
haftada üç gün bir farklýlýk yapar ve böylece bir hafta, bir-buçuk haftaya
uzatýlmýþ, iki yýl, üç yýl haline getirilmiþ olur. Bu fazla zamanýn karþýlýðýnýn
ödenmemesi halinde, iþçiler, kapitaliste normal artý-emek zamanýnýn
dýþýnda, her üç haftada bir hafta, her üç yýlda bir yýl bedavadan vermek-
tedirler. Bu þekilde, makinelerin deðerinin yeniden üretimi %50 hýzlan-
dýrýlmýþ olmakta ve, normal olarak gerekli zamanýn üçte-ikisinde tamam-
lanmaktadýr.
Gereksiz karýþýklýklardan kaçýnmak için biz bu tahlillerimizde,
hammaddelerin fiyat dalgalanmalarýnda olduðu gibi (Altýncý Bölüm), artý-
deðer kitlesi ve oranýnýn belli olduðu varsayýmýndan hareket ediyoruz.
11
Bütün bu fabrikalarda çok büyük bir miktarda bina ve makine þeklinde sabit sermaye
olduðuna göre, makineleri iþler halde tutmak için ne kadar çok metaya gereksinme varsa, o
kadar çok geliri olacaktýr. (Reports of Insp. of Fact., 31st. October, 1858, s. 8.)
74 Karl Marks
Kapital III
[sayfa 74]
Daha önce, elbirliði, iþbölümü ve makineler konularýnýn serimin-
de gösterildiði gibi, büyük-ölçekli üretimde görülen, üretim koþullarýnda
ekonomi, esas olarak, bu koþullarýn, toplam ya da toplumsal bakýmdan
bileþik emeðin koþullarý ve dolayýsýyla emeðin toplumsal koþullar olarak
etkili olmalarý olgusundan ileri gelir. Üretim araçlarý, birbirinden kopuk
olarak çalýþan, ya da olsa olsa, küçük ölçekte doðrudan elbirliði yapan
bir iþçi kitlesi tarafýndan parça parça tüketilecek yerde, üretim sürecin-
de toplam iþçi tarafýndan ortaklaþa tüketilir. Bir ya da iki merkezi mo-
toru olan büyük bir fabrikada, bu motorlarýn maliyetleri, bunlarýn beygir
güçleri ve dolayýsýyla faaliyet alanlarý ile ayný oranda artmazlar. Ýletme
donanýmýnýn maliyeti, harekete geçirdiði toplam iþ makineleri sayýsý ile
ayný oranda büyümez. Bir makinenin gövdesi, kendi organlarý vb. gibi
kullandýðý araçlarýn artan sayýsý ile ayný oranda daha pahalý hale gelmez.
Üstelik üretim araçlarýnýn birarada toplanmalarý, yalnýz fiilen çalýþmakta
olan iþyerleri için deðil, depolama, vb. için de gerekli çeþitli binalar ko-
nusunda bir tasarruf saðlar. Ayný þey, yakýt, aydýnlatma, vb. harcamalar
için de geçerlidir. Diðer üretim koþullarý da, ister çok ister az kiþi tarafýn-
dan kullanýlsýnlar ayný kalýr.
Üretim araçlarýnýn yoðunlaþmasýndan ve bunlarýn kitle halinde
kullanýlmasýndan ileri gelen bu toplam ekonomi (tasarruf), ne var ki,
mutlaka iþçilerin biraraya toplanmasýný, elbirliði yapmalarýný, yani eme-
ðin toplumsal bir bileþik haline gelmesini gerektirir. Þu halde, bu, týpký
artý-deðerin, tek baþýna alýndýðýnda bireysel bir iþçinin artý-emeðinden
doðmasý gibi, emeðin toplumsal niteliðinden doðmaktadýr. Burada ola-
ðan ve gerekli olan sürekli iyileþmeler bile, sýrf büyük ölçekte biraraya
gelmiþ toplam emeðin üretimiyle saðlanan ve olaðan hale getirilen to-
plumsal deneyimlerden ve gözlemlerden doðar.
Ayný þey, üretim koþullarýnda, ikinci büyük ekonomi kaynaðý için
de doðrudur. Burada, üretim artýðý denilen döküntülerin, ayný ya da
baþka bir sanayi kolunda, yeni üretim öðeleri haline getirilmesine; bu
artýk denilen þeylerin üretim ve dolayýsýyla, üretken ya da bireysel tüke-
tim devresine tekrar sokulmasý sürecine deðiniyoruz. Ýlerde daha yakýn-
dan inceleyeceðimiz bu tasarruf biçimi de, gene ayný þekilde, büyük-
ölçekli toplumsal emeðin bir sonucudur. Bu artýklarý tekrar ticaret ko-
nusu ve dolayýsýyla yeni üretim öðeleri haline getiren þey, bol miktarda
ortaya çýkmalarýdýr. Ancak, bileþik ve dolayýsýyla geniþ-ölçekli üretimin
bir artýðý olmalarý nedeniyle üretim süreci için önemli hale gelmiþler ve
deðiþim-deðeri taþýyýcýsý olma niteliðini korumuþlardýr. Bu artýk, yeni bir
üretim öðesi olarak iþ görmesinden baþka, hammadde maliyetini, te-
krar satýlabilir olmasý ölçüsünde azaltýr, çünkü bu maliyet daima normal
fireyi, yani üretim sürecindeki olaðan kayýp miktarýný içerir. Deðiþmeyen
sermayenin bu kýsmýnda maliyet düþmesi, deðiþen sermayenin büyük-
lüðü [sayfa 75] ile artý-deðer oranýnýn veri olduðu kabul edilirse, kâr oranýný
Karl Marks 75
Kapital III
pro tanto* artýrýr.
Eðer artý-deðer belli ise, kâr oraný ancak, meta üretimi için gerekli
deðiþmeyen sermayenin deðeri azaltýlmak suretiyle artýrýlabilir. Deðiþme-
yen sermaye, meta üretimine girdiði ölçüde, önemli olan, onun deðiþim-
deðeri deðil yalnýz kullaným-deðeridir. Bir iplik eðirme fabrikasýnda kete-
nin emebileceði emek miktarý, emeðin üretkenliði, yani teknik geliþme
düzeyi veri olmak üzere, ketenin deðerine deðil, miktarýna baðlýdýr. Ayný
þekilde, bir makinenin, diyelim üç iþçiye saðladýðý yardým, onun deðeri-
ne deðil, makine olarak kullaným-deðerine baðlýdýr. Bir teknik geliþme
düzeyinde, kötü bir makine pahalý, bir baþka düzeyde iyi bir makine
ucuz olabilir.
Kapitalistin diyelim pamuk ve eðirme makinesindeki ucuzlama
yoluyla elde ettiði artan kâr, emeðin daha yüksek üretkenliði sonucu-
dur; bu yükseklik hiç kuþkusuz, eðirme iþinde deðil, pamuk yetiþtirilme-
sinde ve makinelerin yapýmýndadýr. Belli miktarda bir emeði maddeleþtir-
mek ve böylece belli bir miktar artý-emek sýzdýrmak için, emek koþulla-
rýna daha az bir yatýrým gerekecektir. Belli bir miktarda artý-emeðe el-
koymak için gerekli giderler düþecektir.
Üretim sürecinde, üretim araçlarýnýn, toplam ya da toplumsal ba-
kýmdan bileþik emek tarafýndan ortaklaþa kullanýlmasýnýn saðladýðý tasar-
ruflara daha önce deðinmiþ bulunuyoruz. Deðiþmeyen sermayede,
ulaþtýrma ve haberleþme araçlarýndaki geliþmenin egemen bir etmen
olduðu, dolaþým zamanýndaki kýsalmadan ileri gelen öteki tasarruflar
daha sonra tartýþýlacaktýr. Bu noktada, makinelerdeki sürekli iyileþmelerin
saðladýðý tasarruflarý ele alacaðýz, þöyle ki: 1) kullanýlan malzemeden,
örneðin, tahta yerine demir kullanýlmasý; 2) makine yapýmýndaki genel
geliþme nedeniyle makinelerin ucuzlamasý; böylece deðiþmeyen ser-
mayenin sabit kýsmýnýn deðeri, emeðin büyük ölçekte geliþmesi ile bir-
likte artmakla birlikte, bu artýþ ayný oranda olmaz;12 3) mevcut makinelerin
daha ucuz ve daha etken çalýþmasýný saðlayan özel iyileþtirmeler; ör-
neðin, daha sonra ayrýntýlarý ile ele alýnacak olan, buhar kazanlarý, vb.
kýsýmlardaki iyileþtirmeler; 4) daha iyi makineler kullanýlarak artýk (fire)
miktarýnýn azaltýlmasý.
Makinelerin ve genellikle sabit sermayenin, herhangi bir belli üre-
tim dönemindeki aþýnýp yýpranmasýný azaltan her þey, her bireysel me-
taýn, kendi fiyatýnda,bu aþýnmanýn kendisine düþen kýsmýný yeniden
üretmesi olgusu gözönünde bulundurulursa, yalnýz bu bireysel metaý
ucuzlatmakla kalmaz, ayný zamanda, yatýrýlan sermayenin bu döneme
düþen kýsmýný da azaltýr. Onarým iþi, vb., gerekli hale gelmesi ölçüsünde,
makinenin ilk maliyetine eklenir. Makinenin daha fazla dayanýklý olmasý
nedeniyle, [sayfa 76] onarým giderlerindeki azalma, bu makinenin fiyatým
12
Fabrika yapýmýndaki geliþmeler üzerine Uree bakýnýz.
* O ölçüde, o kadar. -ç.
76 Karl Marks
Kapital III
pro tanto düþürür.
Bütün bu tasarruflarýn da gene, genellikle ancak bileþik emek ile
mümkün olduðu ve çoðu kez bunun, üretim daha büyük ölçeklerde
yürütülene ve böylece de, doðrudan doðruya üretim sürecinde, emeðin
daha büyük ölçüde biraraya gelmesi gerekene kadar gerçekleþeme-
yeceði söylenebilir.
Ama öte yanda, herhangi bir üretim kolundaki, örneðin doða bilim-
leri ve bunlarýn pratik uygulamalarý gibi, entelektüel üretim alanýndaki
geliþmelere kýsmen baðlý bulunan, demir, kömür, makine üretimindeki,
mimarlýktaki vb. emeðin üretici gücündeki geliþme, baþka sanayi kolla-
rýnda, örneðin, tekstil sanayiinde ya da tarýmda, üretim araçlarýnýn deð-
eri ve dolayýsýyla maliyetinde bir düþmenin önkoþulu olarak ortaya çýkar.
Belli bir sanayi kolunun ürünü olan bir meta, bir baþkasýna üretim aracý
olarak girdiðine göre bu açýk bir þeydir. Bunun fiyatýnýn yüksek ya da
düþük oluþu, ürün olarak çýktýðý üretim kolundaki emeðin üretkenliðine
baðlý olup, yalnýz, üretim aracý olarak üretimine girdiði metalarý ucuzla-
tan bir etmen olmakla kalmaz, burada öðesi halini aldýðý deðiþmeyen
sermayenin deðerini de azaltarak, kâr oranýný yükseltir.
Deðiþmeyen sermayede, sanayiin giderek ilerlemesinden ileri ge-
len bu tür tasarrufun belirli özelliði, bir sanayi kolunda kâr oranýndaki
yükseliþin, bir baþkasýnda emeðin üretkenlik gücündeki geliþmeye bað-
lý olmasýdýr. Bu durumda gene kapitalistin çýkarýna olan þey, kendi sömür-
düðü iþçilerin ürünü olmasa bile, toplumsal emeðin ortaya koyduðu
kazançtýr. Üretken güçteki böyle bir geliþme gene, son tahlilde, üretime
katýlan emeðin toplumsal niteliðinde, toplumdaki iþbölümünde; ve baþta
doða bilimleri olmak üzere entelektüel emekteki geliþmelerde izlenebi-
lir. Kapitalistin burada yararlandýðý þey, bütün toplumsal iþbölümü sis-
teminin saðladýðý avantajlardýr. Kapitalist tarafýndan kullanýlan deðiþmeyen
sermayenin deðerini nispi olarak düþüren ve dolayýsýyla kâr oranýný yük-
selten, emeðin üretken gücünün dýþýndaki alanlarda, ona üretim araçla-
rý saðlayan alandaki geliþmedir.
Kâr oranýnda bir baþka yükselme deðiþmeyen sermaye yaratan
emekte bir tasarruf ile deðil, bu sermayenin kendisinin kullanýlmasýnda
tasarrufla saðlanýr. Bir yandan, iþçilerin yoðunlaþmalarý, ve bunlarýn büyük
ölçekte elbirliði yapmalarý, deðiþmeyen sermayede tasarruf saðlar. Ayný
binalar, ýsýtma ve aydýnlatma donanýmlarý, vb., küçük-ölçekli üretime
göre büyük-ölçekli üretimde nispeten az gidere malolur. Ayný þey, güç
ve iþ makineleri için de doðrudur. Bunlarýn mutlak deðerleri artmakla
birlikte bu deðer, üretimin geniþlemesi, deðiþen sermayenin büyüklüðü
ya da harekete getirilen emek-gücü miktarýna göre düþmektedir. Belli
bir sermayenin kendi üretim alanýnda gerçekleþtirdiði ekonomi, her þey-
den önce emekte bir ekonomi, yani kendi iþçilerinin karþýlýðý ödenen
emeklerinde yapýlan bir indirimdir. Öte yandan, daha önce sözü edilen
ekonomi bundan þu olgu ile ayrýlýr ki, o, baþkalarýnýn karþýlýðý [sayfa 77]
Karl Marks 77
Kapital III
ödenmeyen emeðine elden geldiðince geniþ ölçüde elkoyma iþini en
ekonomik þekilde, yani belli ölçekteki üretimin izin vereceði en az gi-
derle baþarýr. Bu ekonomi, daha önce sözü edilen ve deðiþmeyen ser-
mayenin üretiminde kullanýlan toplumsal emeðin üretkenliðinin sömü-
rülmesine deðil de, deðiþmeyen sermayenin kendisinde yapýlan tasar-
rufa dayandýðý ölçüde, ya doðrudan doðruya belli bir üretim kolu içer-
sinde elbirliðinden ve emeðin toplumsal biçiminden ya da makine, vb.
üretiminin, bunlarýn deðerlerinin, kullaným-deðerleri ile ayný oranda art-
madýðý bir ölçekte yapýlmýþ olmasýndan doðar.
Burada iki noktayý hatýrda tutmak gerekir: Eðer snin deðeri =
sýfýr ise k = a, ve kâr oraný en üst düzeyde olur. Þu da var ki, emeðin
kendisinin doðrudan sömürülmesi için en önemli þey sabit sermaye
þeklinde olsun, ham ya da yardýmcý maddeler þeklinde olsun, kullanýlan
sömürü araçlarýnýn deðeri deðildir. Bunlarý, emeði soðurma araçlarý ola-
rak, emeðin ve dolayýsýyla da artý-emeðin kendilerinde ya da kendileri-
yle maddeleþtiði nesneler olarak hizmet ettikleri sürece, makinelerin,
binalarýn, hammaddelerin, vb., deðiþim-deðerlerinin hiç bir önemi yok-
tur. Asýl önemli olan þey bir yandan bunlarýn belli miktarda canlý emekle
bileþmesi için teknik bakýmdan gerekli miktarda bulunmalarý, öte yan-
dan, amaca uygun bulunmalarý, yani yalnýzca iyi makine deðil, ham ve
yardýmcý maddelerin de iyi olmasýdýr. Kâr oraný kýsmen, hammaddenin
iyi nitelikte olmasýna baðlýdýr. Ýyi malzeme ile daha az artýk verilir. Böyle
olunca da, ayný miktarda emeði soðurabilmek için daha az hammad-
deye gereksinme olur. Ayrýca, iþ makinelerinin üstesinden gelmek zorun-
da kalacaklarý direnç de azalýr. Bu, kýsmen, artý-deðer ile artý-deðer oranýný
bile etkiler. Ýþçiler, kötü hammadde kullanýldýðýnda, ayný miktarý iþlemek
için daha çok zaman harcarlar. Ücretlerin ayný kaldýðý varsayýlýrsa bu da
artý-emeðin azalmasýna yolaçar. Bu ayrýca, Birinci Ciltte gösterildiði gibi,
kullanýlan emeðin miktarýndan çok, üretkenliðine baðlý bulunan, ser-
mayenin yeniden üretimi ve birikimi üzerinde köklü bir etki yapar.
Kapitalistin, üretim araçlarýnda ekonomi yapýlmasý konusundaki
delicesine direniþinde, bu nedenle, anlaþýlmayacak bir yan yoktur. Hiç
bir þeyin kaybolmamasý ya da boþa gitmemesi ve üretim araçlarýnýn, an-
cak üretimin kendisinin gerektirdiði biçimde tüketilmesi, kýsmen iþçilerin
beceri ve kavrayýþlarýna, kýsmen de, kapitalistin bileþik emek konusun-
da saðlayacaðý disipline baðlýdýr. Bu disiplin, parça baþýna iþte neredey-
se tamamen gereksiz hale geleceði gibi, iþçilerin kendi hesaplarýna ça-
lýþtýklarý, toplumsal bir sistem altýnda da gereksiz hale gelecektir. Bu de-
licesine direniþ, deðiþmeyen sermayenin deðerinin deðiþen sermayenin
deðerine oranla düþürülmesinin, böylece kâr oranýnýn yükseltilmesinin
bellibaþlý araçlarýndan birisi olan, üretim öðelerine hile katýlmasýnda bu-
nun tersine bir biçimde de kendisini gösterir. Böylece, bu üretim öðeler-
inin, [sayfa 78] kendi deðerlerinin üzerinde satýlmasý bu üründe yeniden
ortaya çýktýðýna göre, önemli bir aldatma öðesi niteliði kazanýr. Bu uygu-
78 Karl Marks
Kapital III
lama özellikle: Önce iyi örnekler, ardýndan da düþük kaliteli mallar gön-
derirsek halk bunu pekala yutar , ilkesini benimsemiþ olan Alman sanayi-
inde önemli bir rol oynar. Ne var ki, bu konular rekabet alanýna girdiði
için bizi burada ilgilendirmemektedir.
Þurasýný da belirtmek gerekir ki, deðiþmeyen sermayenin deðeri-
ni düþürmek, yani onun pahalýlýðýný azaltmak yoluyla kâr oranýnda sað-
lanan bu yükselme, bunun yer aldýðý sanayi kolunun, lüks nesneler,
iþçilerin tüketimi için geçim gereksinmeleri ya da genel anlamda üretim
araçlarý üretmesine hiç bir þekilde baðlý deðildir. Bu son durum ancak,
esas olarak emek gücünün deðerine, yani emekçinin normal gereksin-
melerinin deðerine baðlý bulunan artý-deðer oraný sözkonusu olduðunda
maddi bir önem taþýyabilir. Ama bizim ele aldýðýmýz durumda, artý-de-
ðer ile artý-deðer oranýnýn belli olduðu varsayýlmýþtý. Artý-deðerin toplam
sermayeye oraný ki, bu, kâr oranýný belirler bu koþullar altýnda, yalnýz-
ca deðiþmeyen sermayenin deðerine baðlý olup, bu sermayeyi oluþturan
öðelerin kullaným-deðerlerine hiç bir þekilde baðlý deðildir.
Üretim araçlarýnda nispi bir ucuzlama, hiç kuþkusuz, bunlarýn mut-
lak toplam deðerlerinde bir artýþ olasýlýðýný dýþtalamaz, çünkü bunlarýn
mutlak kullaným hacmi, emeðin üretkenlik, geliþme ve onunla birlikte
üretim düzeyindeki büyüme ile büyük ölçüde artar. Deðiþmeyen serma-
yenin kullanýmýndaki ekonomi, hangi açýdan bakýlýrsa bakýlsýn kýsmen
üretim araçlarýnýn bileþik emeðin ortak üretim araçlarý olarak iþlev yap-
masý ve tüketilmesi, böylece meydana gelen tasarrufun, doðrudan doðru-
ya üretken emeðin toplumsal niteliðinin bir ürünü olarak ortaya çýkmasý
olgusunun tek sonucudur; ama kýsmen de, sermayeye üretim araçlarýný
saðlayan alanlardaki emeðin üretkenliðinde geliþmenin sonucudur; böy-
lece biz eðer yalnýzca, kapitalist Xin kapitalist Yye oranla çalýþtýrdýðý
iþçilere deðil de, toplam sermayeye oranla toplam emeðe bakacak olur-
sak bu ekonomi kendisini bir kez daha, toplumsal emeðin üretken
kuvvetlerindeki bir geliþmenin ürünü olarak ortaya koyar, buradaki tek
fark, kapitalist Xin, yalnýz kendi kuruluþundaki emeðin üretkenliðinde
deðil, öteki kuruluþlardaki emeðin üretkenliðinde avantajlardan da yarar-
lanmasýdýr. Ne var ki, kapitalist kendi deðiþmeyen sermayesindeki eko-
nomiyi, kendi emekçilerinden baðýmsýz, onlara tamamen yabancý bir
durum olarak görür. Bununla birlikte o gene de, iþçinin, ayný miktar
parayla þu ya da bu kadar emek satýn alan iþverenle daima bir iliþkisi
bulunduðunu çok iyi bilir (çünkü, kapitalist ile iþçi arasýndaki alýþveriþ
onun zihninde böyle görünür). Üretim araçlarýnýn kullanýlmasýnda sað-
lanan bu ekonomi, en az bir yatýrýmla belli bir sonuç elde etme konu-
sundaki bu yöntem, emeðin özünde yatan diðer herhangi bir güçten da-
ha fazla, sermayenin özünde bulunan bir güç, kapitalist üretim biçimine
özgü ve biçimin niteliðini oluþturan bir yöntem olarak görünür.
Bu anlayýþ, olgularla uyum halinde göründüðü için, ve sermaye
[sayfa 79] iliþkisi, emekçiyi, kendi emeðini maddeleþtirdiði araçlarla karþý
Karl Marks 79
Kapital III
karþýya koyan iç baðýntýyý, tam bir ilgisizlik, yalnýzlýk ve yabancýlaþmanýn
ardýna fiilen gizlediði için ve bu gizlenme ölçüsünde daha az þaþýrtýcýdýr.
Birinci olarak, deðiþmeyen sermayeyi oluþturan üretim araçlarý,
yalnýzca, kapitaliste ait olan parayý temsil ederler (Linguetya göre,* týpký
Romalý borçlunun vücudunun, alacaklýnýn parasýný temsil etmesi gibi)
ve yalnýz onunla aralarýnda bir bað vardýr; oysa bu üretim araçlarý ile
ancak doðrudan üretim sürecinde temasa gelen emekçi, bunlarla, yal-
nýz üretimin kullaným-deðerleri olarak, emek araçlarý ve üretim madde-
leri olarak bir iliþki içersindedir. Bunlarýn deðerlerindeki artma ya da
eksilme, bu nedenle kapitalist ile olan iliþkisinde, onu ancak, bakýr ya da
demir üzerinde çalýþmasý kadar ilgilendirir. Bundan ötürü kapitalist, daha
sonra belirteceðimiz gibi, üretim araçlarýnýn deðerinin artmasý ve böyle-
ce kâr oranýnýn düþmesi halinde bu noktaya farklý bir açýdan bakmak
eðilimindedir.
Ýkinci olarak,kapitalist üretim sürecinde bu üretim araçlarý, ayný
zamanda, emeði sömürme araçlarý olduðuna göre, emekçi bunlarýn ni-
spi pahalýlýðý ya da ucuzluðu ile, bir atýn, gem ve dizginlerinin pahalý ya
da ucuzluðu ile ilgilendiði kadar ilgilenir.
Son olarak, daha önce** gördüðümüz gibi emekçi gerçekte, eme-
ðinin toplumsal niteliðine, ortak bir amaç için baþkalarýnýn emeði ile
bileþtirilmesine, kendisine yabancý bir güce bakar gibi bakar; bu bileþ-
meyi gerçekleþtiren koþul, ona ait olmayan yabancý bir þeydir ve bunda
tasarruf saðlamasýna zorlanmamýþ olsa da israf edilse, onun hiç umu-
runda deðildir. Emekçilerin kendilerine ait fabrikalarda, örneðin Roch-
dalede olduðu gibi, durum tamamen farklýdýr.
Bu durumda, þurasýný belirtmeye gerek yoktur ki, bir sanayi ko-
lunda emeðin üretkenliði, bir baþkasýnda üretim araçlarýnýn ucuzlamasý
ve iyileþtirilmesinin ve böylece kâr oranýnýn yükseltilmesinin bir aracý
olarak kullanýldýðý sürece, toplumsal emeðin bu genel iç baðýntýsý emekçi-
lere kendilerine yabancý bir konu, aslýnda yalnýzca kapitalisti ilgilendiren
bir sorun gibi gelir. Çünkü bu üretim araçlarýný satýn alan da, kendisine
maleden de kapitalisttir. Baþka bir sanayi kolundaki iþçilerin ürününü
kendi sanayi kolundaki iþçilerin ürünü ile satýn almasý ve bu nedenle
diðer bir kapitalistin emekçilerinin ürününe ancak kendi iþçilerinin ürü-
nüne bedavadan elkoymak suretiyle sahip olmasý olgusu, bereket ver-
sin ki, dolaþým süreci, vb. ile gözlerden gizlenen bir geliþmedir.
Üstelik, büyük ölçekte üretim ilk defa kapitalist biçimde geliþtiði
için bir yandan kâr hýrsý, öte yandan, metalarýn elden geldiðince ucuza
üretilmesini zorunlu kýlan rekabet, deðiþmeyen sermayenin kullanýlmasýn-
daki bu ekonomiyi kapitalist üretim biçimine özgü bir þey ve bu nedenle
[sayfa 80] sermayenin bir iþlevi gibi gösterir.
80 Karl Marks
Kapital III
Kapitalist üretim tarzý bir yandan, toplumsal emeðin üretkenlik
gücünün geliþmesini teþvik ederken, öte yandan da, deðiþmeyen ser-
mayenin kullanýlmasýnda tasarrufu kamçýlar.
Ne var ki, burada sözkonusu olan, yalnýzca, emekçi, canlý emeðin
taþýyýcýsý ile, bu emeðin maddi koþullarýnýn ekonomik, yani rasyonel ve
tutumlu kullanýlmasý arasýnda ortaya çýkan yabancýlaþma ve umursa-
mazlýk deðildir. Kapitalist üretim tarzý, çeliþkili ve zýt niteliði gereði, emek-
çinin yaþam ve saðlýðýný bol keseden harcamayý, onun yaþam koþullarýný
düþürmeyi, deðiþmeyen sermayenin kullanýmýnda bir tasarruf ve böyle-
ce kâr oranýný yükseltmede bir araç sayacak kadar iþi ileriye götürür.
Emekçi, yaþamýnýn büyük bir kýsmýný üretim süreci içersinde geçir-
diði için, üretim sürecinin koþullarý, geniþ ölçüde, onun aktif yaþam süre-
cinin koþullarý ya da yaþam koþullarýdýr, ve bu yaþam koþullarýnda
ekonomi, kâr oranýný yükseltmenin bir yöntemidir; daha önce de gördü-
ðümüz gibi, aþýrý çalýþtýrma, emekçiyi bir dolap beygirine çevirme, ser-
mayeyi çoðaltmanýn ya da artý-deðer üretimini hýzlandýrmanýn bir aracýdýr.
Bu ekonomi, daracýk ve saðlýða zararlý yerlere iþçileri üstüste yýðmaya,
ya da kapitalistin diliyle, yerden tasarrufa; güvenlik aygýtlarý kullanmaksý-
zýn, tehlikeli makineleri avuç içi kadar yerlere doldurmaya; saðlýða zararlý,
ya da madencilikte olduðu gibi tehlikeli, vb., üretim süreçlerinde güven-
lik kurallarýný ihmal etmeye kadar varýr. Üretim sürecini, iþçi için insani,
zevkli ya da hiç deðilse dayanýlabilir hale getirmek için gerekli koþullarýn
ve önlemlerin hiç birinin yerine getirilmediðinin burada sözünü bile et-
miyoruz. Kapitalist açýsýndan bu tamamen yararsýz ve anlamsýz bir israf-
týr. Kapitalist üretim biçimi genellikle, bütün pintiliðine karþýn, kendi insan
malzemesi konusunda çok hovardadýr; týpký, tersine, ürünlerini ticari
kanallardan daðýtma yöntemi ve rekabet yüzünden, malzeme ve araç
bakýmýndan çok müsrif olmasý ve bireysel kapitalist için kazandýðýný
toplum adýna yitirmesi gibi.
Sermayenin, doðrudan canlý emek kullanýmýný, yalnýzca zorunlu
emeðe indirgemek, ve bir metaýn üretimi için gerekli emeði, emeðin
toplumsal üretkenliðini sömürmek yoluyla daima azaltmak ve böylece
doðrudan uygulanan canlý emekten azami tasarruf saðlamak eðilimi
gibi, bir de, asgariye indirilmiþ bu emeði, en ekonomik koþullar altýnda
kullanma, yani kullanýlan deðiþmeyen sermayenin deðerini en az düze-
ye indirme eðilimi vardýr. Eðer metalarýn deðerini, bunlarýn içerdiði tüm
emek-zamaný deðil de, gerekli emek-zamaný belirliyor ise, bu belirleme-
yi gerçekleþtiren, ve ayný zamanda belli bir metaýn üretimi için toplum-
sal bakýmdan gerekli emek-zamanýný da sürekli azaltan, sermayedir.
Metaýn fiyatý, böylece, asgarisine indirilmiþtir, çünkü, onun üretimi için
gerekli emeðin her kýsmý, asgarisine indirgenmiþtir. [sayfa 81]
Deðiþmeyen sermayenin kullanýmý ile ilgili ekonomide bir ayrým
yapmamýz gerekir. Eðer, kullanýlan sermayenin miktarý ve dolayýsýyla
toplam deðeri artýyorsa, bu her þeyden önce, daha fazla sermayenin tek
Karl Marks 81
Kapital III
bir elde toplanmasý demektir. Ne var ki, iþte bu, daha büyük miktarda
deðiþmeyen sermayenin tek bir elden kural olarak, mutlak olarak daha
büyük ama nispi olarak daha küçük miktarda emek ile birlikte kullanýl-
masýdýr ki, deðiþmeyen sermayede ekonomi yapýlmasýný saðlar. Birey-
sel bir kapitalist alýndýðýnda, gerekli sermaye yatýrým hacmi, özellikle bu-
nun sabit kýsmý artar. Ama, iþlenilen malzeme kitlesine ve sömürülen
emeðe oranla bu sermayenin deðeri azalýr.
Þimdi bu, birkaç örnekle kýsaca gösterilecektir. Ýþin sonundan,
emekçinin yaþama koþullarýný da teþkil etmesi bakýmýndan üretim ko-
þullarýndaki ekonomiden baþlayacaðýz.
82 Karl Marks
Kapital III
Kapitalist üretim, dolaþým süreci ile rekabetin aþýrýlýklarý dýþýnda
ele alýndýðýnda, metalara katýlmýþ bulunan maddeleþmiþ emek baký-
mýndan çok ekonomiktir. Buna karþýlýk, baþka herhangi bir üretim tar-
zýndan daha fazla, insan yaþamýný ya da canlý emeði, ve yalnýzca insan
kanýný ve etini deðil, sinirini ve beynini de israf eder. Gerçekten de insan
soyunun geliþmesi güvenlik altýna alýnmýþ ve sürdürülebilmiþ ise, bu
yalnýzca toplumun bilinçli olarak yeniden örgütlenmesinden hemen önce
gelen tarih döneminde, bireysel geliþmenin iþte bu en korkunç þekilde
harcanmasý sayesinde olmuþtur. Burada tartýþýlan her türlü tasarruf, eme-
ðin toplumsal niteliðinden ileri geldiði için, gerçekten de insan yaþamýnýn
ve saðlýðýnýn boþuna harcanmasýna neden olan iþte tam da bu, emeðin
toplumsal niteliðidir. Fabrika müfettiþi R. Baker tarafýndan ortaya atýlan
þu soru bu bakýmdan çok dikkat çekicidir. Üzerinde ciddi olarak
düþünülmesi gereken bütün sorun, çok kalabalýk topluluklar halinde
çalýþmanýn neden olduðu çocuk yaþamýnýn bu kurban ediliþinin en iyi
þekilde hangi yolda önlenebileceðidir. (Reports of Insp. of Fact., Octo-
ber 1863, s.157. )
Fabrikalar. Ýþçilerin güvenliði, rahatý ve saðlýðý ile ilgili koruyucu
önlemlere gerçek fabrikalarda bile önem verilmeyiþi, bu baþlýk altýnda
toplanmýþtýr. Sanayi iþçilerinden yararlanan ve ölenleri içeren kayýp liste-
lerinin kaynaðý büyük ölçüde bu ihmaldi. (bkz. yýllýk fabrika raporlarý).
Yer darlýðý, havalandýrma yetersizliði, vb. de buna eklenir
Daha 1855 Ekiminde Leonard Horner, pek çok fabrikatörün, ya-
tay maden kuyularýna konacak güvenlik aygýtlarý ile ilgili yasal gereklere
karþý gösterdikleri direnmeden yakýnmaktadýr; oysa tehlike, birçoðu ölüm-
le sonuçlanan kazalar ile sürekli olarak kendini göstermekteydi ve bu
güvenlik aygýtlarý çok pahalýya malolmadýðý gibi, üretimi de engelleye-
cek gibi deðildi. (Reports of Insp of Fact., October 1855, s. 6) Fabrikatör-
ler, bu ve diðer yasal zorunluluklara karþý direnmelerinde, kendileri de
çoðu kez fabrikatör ya da fabrikatörlerin dostu olan, ve kararlarýný ona
göre veren ücretsiz sulh yargýçlarý tarafýndan da destekleniyorlardý. Bu
baylarýn ne türden kararlar verdikleri, baþyargýç Campbellin, bir karara
karþý kendisine yapýlan temyiz isteði ile ilgili olarak söylediði þu sözler-
den anlaþýlabilir: Bu, Parlamento Yasasýnýn bir yorumu deðil, bu yasa-
nýn yürürlükten kaldýrýlmasýdýr. (loc cit, s.11) Horner, ayný raporda bir
çok fabrikada, iþçilerin, makinelerin çalýþtýrýlacaðý zaman konusunda uy-
arýlmadýðýný belirtmektedir. Makineler üzerinde, bunlar çalýþmadýðý za-
manlar bile daima yapýlacak bir þeyin olduðu için, parmaklar ve eller her
zaman onunla uðraþýr haldeydi ve yalnýzca bir uyarý iþareti verilmemesi
yüzünden durmadan kazalar oluyordu (loc cit, s. 44). Fabrikatörler o
sýrada, fabrika yasasýna karþý koymak için Manchesterde, National [sayfa
83] Association for the Amendment of the Factory Laws (Fabrika Yasala-
rýnýn Deðiþtirilmesi Ýçin Ulusal Dernek) adý altýnda bir sendika kurmuþlar,
1855 Martýnda, fabrika müfettiþleri tarafýndan kendilerine karþý açýlan
Karl Marks 83
Kapital III
mahkeme giderlerini karþýlamak ve birlik adýna davalara bakmak üzere,
beygir gücü baþýna iki þilin hesabýyla 50.000 sterlinden fazla para
toplamýþlardý. Amaç, kâr uðruna olduðu zaman adam öldürmenin, ci-
nayet olmadýðýný* tanýtlamaktý. Ýskoçyada görevli, Sir John Kincaid adý-
nda bir fabrika müfettiþi, Glasgowda bir firmanýn kendi fabrikasýnda
bütün makineler için koruyucu bir siper yapmak üzere parça demirler-
den yararlandýðýný ve bütün giderin 9 sterlin 1 þilin tuttuðunu anlatmakta-
dýr. Oysa, birliðe katýlmak, 110 beygir gücündeki makineleri için 11
sterlinlik bir baðýþa malolacaktý ki, bu bütün koruyucu aygýtlarýn maliyet-
inden daha fazlaydý. Ne var ki, bu Ulusal Dernek, 1854 yýlýnda, sýrf, bu
gibi koruma önlemlerini öngören bir yasaya karþý koymak için
kurulmuþtu. Fabrikatörler 1844-1854 dönemi boyunca bu yasaya zerre
kadar aldýrýþ etmemiþlerdir. Fabrika müfettiþleri, Palmerstonun emri
ile, fabrikatörlere, yasanýn ciddi olarak uygulanacaðýný bildirince onlar
da hemen bir çok seçkin üyesi sulh yargýcý olan ve bu kimlikleri ile güya
bu yasayý yü- rütmekten sorumlu bulunan kendi derneklerini kurdular.
1855 Nisanýnda yeni Ýçiþleri Bakaný Sir George Grey, hükümetin nere-
deyse sözde gü- venlik önlemleriyle yetinebileceði bir uzlaþma önerince
dernek bunu bile öfkeyle reddetti. Çeþitli davalarda, ünlü mühendis Wil-
liam Fairbaim, sermayenin ihlal edilen özgürlüðünü savunarak, bütün
þan ve þöhretiyle tasarruf ilkesini destekledi. Fabrika baþmüfettiþi Leo-
nard Hornere, fab-rikatörler tarafýndan akla gelebilecek her türlü baský
ve iftira yapýldý.
Ama fabrikatörler Court of Queens Benchden 1844 Yasasýnýn
yerden yedi ayak yükseklikteki yatay kuyular için koruyucu aygýtlarý ön-
görmediðini söyleyen bir ilam alana dek rahat durmadýlar, ve sonunda
1856da, dinleri imanlarý, para kesesi þövalyeleri adýna kirli iþler çevir-
meye her an hazýr olan o kutsal kiþilerden birisi, yobaz Wilson Pattenin
yardýmlarýyla, kendileri için tamamen tatmin edici bir yasayý parlamen-
todan geçirmeyi baþardýlar. Bu yasa, iþçileri, bütün özel koruma, önlem-
lerinden yoksun býrakýyor ve sanayi kazalarýnda tazminat için bunlarýn
olaðan mahkemelerde dava açmalarýný öngörüyordu (Ýngilterede mah-
keme masraflarýnýn aðýrlýðý nedeniyle bu düpedüz bir alaydý); ayrýca,
bilirkiþi mütalaasýný öngören, çok ustaca kaleme alýnmýþ bir madde ile,
fabrikatörler için bir davayý kaybetme, neredeyse olanaksýz hale getirili-
yordu. Bunun sonucu, kazalar hýzla arttý. Müfettiþ Baker 1851 Mayýsý ile
Ekimi arasýnda altý ayda, bir önceki altý aya göre kazalarýn %21 arttýðýný
bildirmektedir. Ona göre, bu kazalarýn %36,7si önlenebilirdi. Kaza sayý-
sýnýn 1856 ile 1859da 1845 ile 1846ya göre daha az olduðu doðrudur.
[sayfa 84] Denetlemeye tabi sanayi kollarýnda iþçi sayýsý %20 arttýðý halde,
kazalarda %29 bir azalma olmuþtur. Ama, bunun nedeni neydi? Bu sorun
* 1657de Ýngilterede yayýnlanmýþ olan Killing no Murder adlý kitapçýða kinaye. Yazarý tas-
viyeci Edward Sexby idi. -Ed.
84 Karl Marks
Kapital III
þimdi (1865) halledildiðine göre, bu iþ genellikle, üzerlerine güvenlik
aygýtlarýnýn zaten takýlmýþ bulunduðu ve kendilerine ek bir gidere malol-
madýðý için fabrikatörlerin itiraz etmedikleri yeni makinelerin kullanýl-
masýyla baþarýlmýþtý. Ayrýca, birkaç iþçi, kaybettikleri kollarý için yüksek
tazminatlar almayý ve yüksek mahkemelerde de bu yargýlarý onaylat-
mayý baþarmýþlardý. (Reports of Insp. of Fact., April 30, 1861, s 31, ditto
April 1862, s. 17.)
Ýþçilerin (ve bunlar arasýnda birçok çocuðun) hayatlarýný, kollarýný
ve bacaklarýný, makinelerin kullanýlmasý ve çalýþtýrýlmasýnda yüzyüze gel-
dikleri tehlikelere karþý koruyan aygýtlarda gözetilen tasarruf konusunda
söyleyeceklerimiz bu kadar.
Ana çizgileriyle, kapalý yerlerde çalýþma. Yerde ve binalarda ya-
pýlan tasarrufun ne ölçüde iþçileri daracýk yerlerde üstüste sýkýþtýrdýðý
çok iyi bilinir. Bu yetmiyormuþ gibi, bir de havalandýrma araçlarýndan da
tasarruf edilir. Uzun çalýþma saatleri ile birleþtiðinde, bu iki etmen, solu-
num organlarýndaki hastalýklarda ve dolayýsýyla ölüm oranýnda büyük
artýþa yolaçar. Aþaðýdaki örnekler, Public Health 6th, Rep., 1863ten [Halk
Saðlýðý] alýnmýþtýr. Bu rapor, Birinci Ciltten çok iyi tanýdýðýmýz Dr. John
Simon tarafýndan hazýrlanmýþtýr.
Nasýl ki emeðin bileþik hale gelmesi ve elbirliði, makinelerin geniþ
ölçüde kullanýlmalarýna, üretim araçlarýnýn yoðunlaþmasýna ve ekono-
mik olarak kullanýlmalarýna yolaçýyorsa, ayný þekilde, kitleler halinde,
kapalý yerlerde ve saðlýk gereksinmelerinden çok, üretimin iþine gelen
koþullar altýnda bu birarada çalýþmadýr ki; iþte bu kitle halinde bir ve ayný
iþyerinde yoðunlaþmadýr ki, bir yandan kapitalist için daha büyük bir kâr
kaynaðýnýn, öte yandan da daha kýsa çalýþma saatleri ve özel önlemlerle
karþýlanmadýðý takdirde iþçilerin yaþam ve saðlýklarýnýn hovardaca har-
canmasýnýn nedenini oluþturur.
Dr. Simon, þu kuralý öne sürüyor ve bunu bol istatistiklerle deste-
kliyor: Bir bölge halký, kapalý yerlerde birarada çalýþtýrýldýklarý oranda,
diðer þeyler eþit olmak üzere, bu bölgede, akciðer hastalýklarýndan ölüm
oraný artacaktýr. (s. 23). Bunun nedeni kötü havalandýrmadýr. Ve belki
de bütün Ýngilterede þu kuralýn tek istisnasý yoktur: kapalý yerde yapýlan
büyük sanayie sahip her bölgede, iþçiler arasýnda artan ölüm oraný, bütün
bölgenin ölüm istatistiklerinde, akciðer açýsýndan belirli bir farklýlýk gös-
terir. (s. 23.)
Saðlýk Kurulu tarafýndan, 1860 ve 1861de, kapalý yerlerde faaliyet
gösteren sanayi kollan için toplanýlan ölüm sayýlarý, 15 ile 55 yaþlarý
arasýndaki ayný sayýda erkek için, verem ve öteki akciðer hastalýklarýn-
dan ölüm oranýnýn Ýngilterenin tarým bölgelerinde 100, Coventryde 163,
Blackbum ve Skiptonda 167, Congleton ve Bradfordda 168, Leicesterde
171, Leekde 182, Macclesfieldde 184, Boltonda 190, [sayfa 85] Notting-
hamda 192; Rochdalede 193, Derbyde 198, Salford ve Ashton-under-
Lynede 203, Leedsde 218, Prestonda 220 ve Manchesterde 263 ol-
Karl Marks 85
Kapital III
duðunu göstermiþtir. (s. 24.) Aþaðýdaki tablo, daha da çarpýcý bir manza-
15-25 Arasýndaki
Yaþlarda Her
100.000 Kiþi Ýçin
Bölgeler Baþlýca Sanayi
Göðüs
Hastalýklarýndan
Ölenlerin Sayýsý
Erkek Kadýn
Berkhampstead Hasýr örgücülük (kadýnlar) 219 578
Leighton Buzzard Hasýr örgücülük (kadýnlar) 309 554
Newport Pagnell Dantelacýlýk (kadýnlar) 301 617
Towcester Dantelacýlýk (kadýnlar) 239 577
Yeovil Eldivencilik (çoðunluðu kadýn) 280 409
Leek Ýpek sanayii (çoðunluðu kadýn) 437 856
Congleton Ýpek sanayii (çoðunluðu kadýn) 566 790
Macclesfield Ýpek sanayii (çoðunluðu kadýn) 593 890
Saðlýklý taþra bölgesi Tarým 331 333
ra göstermektedir.
Bu tablo, her 100.000 nüfus için hesaplanan, 15 ile 25 yaþlar arasýn-
daki her iki cins için, akciðer hastalýklarýna ait ölüm oranýný ayrý ayrý
göstermektedir. Seçilen bölgelerde, kapalý yerlerde yürütülen sanayiler-
de yalnýz kadýnlar çalýþtýrýlmakta; erkekler ise, bulabildikleri bütün
iþkollarýnda çalýþmaktadýrlar.
Fabrikalarda daha çok erkeðin çalýþtýðý ipek bölgelerinde, bunla-
ra ait ölüm oranlarý da yüksektir. Her iki cins için, verem, vb.den ölüm
oraný, raporun da dediði gibi, ipekli sanayiimizin çoðunun içinde faali-
yet gösterdiði feci saðlýk koþullarýný gözler önüne sermektedir. Ve iþte
bu ayný ipekli sanayiidir ki, fabrikatörler, iþletmelerindeki olaðanüstü uy-
gun saðlýk koþullarýný öne sürerek, bir istisna olarak, 13 yaþýndan küçük
çocuklar için uzun çalýþma saatleri talep ettiler ve bunu kýsmen de elde
ettiler. (Buch I, Kap. VIII, 6, s. 296/286.*)
Þimdiye kadar incelemiþ olduðumuz sanayi kollarýndan hiç biri-
si belki de, Dr. Smithin terzilik konusunda çizmiþ olduðundan daha
beter bir manzara göstermez Ýþyerleri saðlýk koþullarý bakýmýndan
epey deðiþiklik gösterir ama bunlarýn hemen hepsi, aþýrý kalabalýk, iyi
havalandýrýlmamýþ ve saðlýða zararlý derecede sýcaktýr. Bu gibi odalar
zorunlu olarak sýcaktýr; ama, sisli günlerde gündüzleri ve kýþ geceleri gaz
yakýldýðý zaman, ýsý, 27 ve hatta 33 dereceye kadar çýkarak, müthiþ terle-
meye ve camlarda buharlarýn yoðunlaþmasýna yolaçar; böylece su dam-
lacýklarý duvar boyunca sýzar ya da tavandan damlamaya baþlar; iþçiler
bu durumda, soðuk alma pahasýna da olsa pencerelerin bazýlarýný aç-
86 Karl Marks
Kapital III
mak zorunda kalýrlar. Ve Dr. Simon, Londranýn West End bölgesinde,
en [sayfa 86] önemli 16 iþyerinde gördüklerini þöyle anlatýyor Bu, hava-
landýrmasý çok kötü odalarda iþçi baþýna en fazla 270, en az 105 ayak
küp yer düþmekte ve bütünü alýndýðýnda adam baþýna ancak 156 ayak
küp düþmektedir. Etrafý bir dehlizle çevrili ve yalnýz tepeden ýþýk alan bir
odada, 92 ile 100 kiþiye kadar erkek çalýþtýrýlmakta, birçok gaz lambasý
yanmakta ve helalar hemen bitiþikte bulunmaktadýr; burada adam baþýna
ancak 150 ayak küp yer düþmektedir. Bahçede bir köpek kulübesi deni-
lebilecek, tavandan ýþýk alan ve tepedeki bir delikten havalanan bir baþka
odada beþ-altý kiþi çalýþmakta ve adam baþýna 112 ayak küp yer düþmek-
tedir. ... Dr. Smithin anlattýðý bu iðrenç iþyerlerinde terziler genellikle
günde 12-13 saat çalýþmakta ve bazen bu iþ, günde 15-16 saate kadar
çýkmaktadýr. (s. 25, 26, 28, 30.) dikkate almak gerekir ki, bu raporun ya-
zarý ve Saðlýk Þubesi þefi John Simonun da belirttiði gibi, Londrada 25
ile 35 yaþlan arasýndaki terziler, mürettipler ve baskýcýlar için ölüm oraný
gerçek rakamlardan düþük gösterilmiþtir, çünkü, her iki iþkolunda Lond-
ralý iþverenler, taþradan gelen çok sayýda delikanlýyý (muhtemelen 30
yaþýna kadar gençleri) çýrak ve öðrenci, yani ek eðitim gören kimse
gibi çalýþtýrmaktadýrlar. Londrada, sanayideki ölüm oranlarýný gösteren
rakamlarý, bu durum þiþirmiþ olmaktadýr. Ama bunlar, geçici olarak kal-
dýklarý için, Londradaki ölüm sayýsýna ayný oranda dahil olmamaktadýr.
Bu süre içersinde hastalanýrlarsa, bunlar taþradaki evlerine dönmekte
ve ölümleri halinde bu, orada kayda geçmektedir. Bu durum, küçük
yaþlar için daha da fazla sözkonusu olmakta ve Londradaki bu yaþ
gruplarýna ait ölüm oranlarýný, sanayiin saðlýk üzerindeki kötü etkilerinin
bir göstergesi olmasý yönünden tamamen deðersiz hale getirmektedir
(s. 30).
Mürettiplerin durumu da terzilerinki gibidir. Havalandýrma eksik-
liði, zehirli hava, vb. dýþýnda, bir de sözü edilmesi gereken gece iþi var-
dýr. Bunlarýn olaðan çalýþma zamanlarý 12-13 saat, bazen 15-16 saattir.
Gaz lambalarý yakýlýr yakýlmaz büyük bir sýcaklýk ve pis hava [sayfa 87] baþ-
lar. ... Aþaðýdaki odadan gelen ve dökümhaneden çýkan dumanlar ve
makineler ile laðýmlardan gelen pis kokular, yukardaki odalarýn berbat-
lýðýný büsbütün artýrýr. Alttaki odalarýn sýcak havasý tavaný ýsýtarak üst
odalarýn ýsýsýný yükseltir ve tavanlar alçak olduðu ve çok gaz yandýðý za-
Karl Marks 87
Kapital III
man bu ciddi bir felaket olur; bunun daha da beteri, kazanlarýn alt katta-
ki odada olup da bütün evi dayanýlmaz bir sýcaklýk ile doldurmasýdýr.
Genel olarak denilebilir ki, havalandýrma her yerde kusurlu, akþamlarý
ve bütün gece boyunca yanan gazýn artýklarýný ve sýcaklýðý dýþarý atmak
için tamamen yetersizdir; birçok bürolarda ve özellikle evden bozma
olanlarýnda durum felaket halindedir ve bazý bürolarda (özellikle hafta-
lýk gazetelerin bürolarýnda) çalýþma 12 ile 16 yaþlar arasýndaki çocukla-
rýn da ayný þekilde katýldýklarý bu çalýþma neredeyse hiç ara verilmeden
iki gün ve bir gece devam eder; acele iþ yapan diðer basýmevlerinde
ise iþçiler pazar günleri de dinlenemezler ve iþgünü her hafta altý yerine
yedi güne çýkmýþ olur (s. 26, 28).
Kadýn þapkacýlarý ile terzileri, aþýrý çalýþtýrma ile ilgili olarak dikka-
timizi Birinci Cilde (Kap. VIII, 3. s. 249-241)* çekmiþ bulunuyor. Bunlarýn
iþyerleri, Dr. Ordun raporunda anlatýlmaktadýr. Buralar gündüzleri biraz
iyi durumda olsalar bile, gaz yandýðý saatler boyunca, aþýrý sýcak, pis
kokulu ve saðlýða zararlý hale gelirler. Dr. Ord, daha iyi türden 34 iþyerinde,
iþçi baþýna düþen ortalama ayak küpü þöyle saptamýþtýr:
... Bunlarýn dördünde 500den fazla, diðer dördünde 400 ile 500,
... bir baþka yedisinde 200 ile 250, diðer dördünde 150 ile 200 ve bir
baþka dokuzunda ancak 100 ile 150. Çalýþýlan yerler çok iyi havalandýrýl-
madýðý takdirde, bunlarýn en büyükleri bile sürekli çalýþma için yetersiz-
dir; olaðanüstü bir havalandýrma dýþýnda buralarda hava, gaz yandýðý
sürece dayanýlamayacak kadar berbatlaþýr. Ve Dr. Ordun ziyaret ettiði,
aracý hesabýna çalýþan küçük iþyerlerinden birisi konusundaki sözleri:
1.280 ayak küp büyüklüðünde bir oda; içersinde 14 kiþi bulunmakta;
adam baþýna 91,5 ayak küp. Buradaki kadýnlar bitkin görünüþlü ve
periþan; kazançlarýnýn haftada 1 ila 15 þilin ve bir de çay olduðu söylen-
di. ... Ýþ-saatleri sabah 8 akþam 8. Bu 14 kiþinin üstüste oturduklarý küçük
oda kötü havalandýrýlmýþ. Açýlabilir iki pencere ile bir ocak vardý ama
týkanmýþtý, herhangi özel bir havalandýrma aygýtý yoktur (s. 27).
Ayný raporda, kadýn þapkacýlarý ile terzilerinin aþýrý çalýþmalarý ko-
nusunda þöyle deniliyor: ... bu tanýnmýþ moda evlerinde çalýþan genç
kadýnlarýn aþýrý çalýþmalarý, yýlýn aþaðý yukarý dört ayýnda, birçok vesi-
lelerle geçici bir süre kamunun þaþkýnlýðýna ve öfkesine yolaçan bu kor-
kunç derecelere ulaþýr; buna karþýlýk, bu aylar boyunca kapalý yerlerde
çalýþan bu iþçiler kural olarak günde tam 14 saat, iþler sýký olduðu zaman
ise günde 17 ve hatta 18 saat olmak üzere günlerce çalýþýrlar. Yýlýn diðer
zamanlarýnda evlerde çalýþan bu iþçilerin iþi, belki de 10 ile 14 saat sü-
rer; [sayfa 88] dýþarda çalýþan iþçilerin ise devamlý 12-13 saattir. Masa örtüsü
iþleyenler, yaka yapanlar, gömlekçiler ve diðer çeþitli iðne iþçilerinin (dikiþ
makinesinde çalýþanlar da dahil), ortak iþyerinde geçirdikleri süre daha
kýsa, genellikle 10-12 saatten fazla deðildir; ama diyor Dr. Ord, bu dü-
88 Karl Marks
Kapital III
zenli iþ-saatleri bazý evlerde belirli zamanlarda epeyce uzar ve fazla ça-
lýþma için fazla ücret ödenir; diðer bazý evlerde ise, iþ-saatlerinden sonra
yapmak üzere eve iþ götürülür; þurasýný da eklemek gerekir ki, her iki
uygulama da çoðu kez zorunludur (s, 28). John Simon, bu sayfaya yaz-
dýðý dipnotta diyor ki: Birinci sýnýf iþyerlerinde çalýþan genç kadýnlarla
konuþma fýrsatýný bulan . ... Epidemiological Society Sekreteri [Salgýn
Hastalýklar Derneði Yazmaný] ... Mr. Radcliffein muayene ettiði ve kendi-
lerinin çok iyi olduðunu söyleyen yirmi kýzdan ancak bir tanesinin sað-
lýk durumunun iyi olduðu söylenebilir; geri kalanlar çeþitli derecelerde,
zafiyet sinir bozukluðu ve bunlardan ileri gelen çeþitli fonksiyonel düzen-
sizlik belirtileri göstermiþlerdir. Bu halleri o, önce, çalýþma saatlerinin
uzunluðuna ölü mevsimde bile günde en az 12 saat olarak tahmin et-
mektedir ve sonrada ... çalýþma yerlerinin kalabalýðýna, havasýzlýðýna,
gaz kokusuna, yetersiz ve kötü besine, oturduklarý evlerin kötü olmasýna
baðlamaktadýr.
Ýngiliz Saðlýk Kurulu baþkanýnýn vardýðý sonuca göre: Ýþçilerin
teorik olarak baþta gelen saðlýk haklarý üzerinde direnmeleri pratikte
olanaksýzdýr; bu hak gereði, iþveren, kendilerini hangi iþ için toplamýþ
ise, masrafý kendisine ait olmak üzere, bütün saðlýða zararlý durumlarý
ortadan kaldýrmak zorundadýr; ... oysa iþçiler, pratikte bu saðlýk hukuku-
nu kendileri adýna uygulayamadýklarý gibi (yasalar öngördüðü halde)
Nuisances Removal Acts [Saðlýk Yasasýný] yürütmekle görevli resmi me-
murlardan da etkili herhangi bir yardým bekleyemezler. (s. 29.) Ýþve-
renlerin talimat hükümlerine uymalarý gereken kesin çizginin belirlenmesi
hiç kuþkusuz bazý ufak teknik güçlükler gösterebilir. Ama ... ilke olarak,
saðlýðý koruma hakký geneldir. Ve þimdi hayatlarý, sýrf çalýþtýklarý iþlerin
yolaçtýðý sýnýrsýz fiziki ýstýraplar ile gereksiz þekilde periþan olan ve kýsa-
lan, onbinlerce erkek ve kadýn iþçinin çýkarlarý adýna þu umudumu ifade
etmek isterim ki, saðlýða uygun çalýþma koþullarý, hiç deðilse, genel ola-
rak gerekli yasa hükümlerine baðlanmalý, bütün kapalý iþyerlerinde et-
kin bir havalandýrma saðlanmalý, niteliði gereði saðlýða zararlý iþlerde,
saðlýðý tehlikeye sokan belirli etkiler elden geldiðince azaltýlmalýdýr (s.
31 ).
Karl Marks 89
Kapital III
önyargýlý baskýsý altýndadýr, ama þimdi, þükür, bundan kurtulmuþ bulu-
nuyoruz. Son onbeþ yýldýr, ama özellikle son dört yýldýr (1848den beri)
buhar sýkýþtýrma makinelerinin çalýþma donanýmýnda bazý çok önemli
deðiþiklikler olmuþtu. ... Sonuç ... ayný tür makinelerle yapýlan iþ mikta-
rýnda büyük bir artýþ ve yakýt giderlerinde gene çok önemli bir azalma
olmuþtur. Buhar gücünün, yukarda sözü edilen bölgelerdeki fabrikalara
girmesinden sonra uzun bir süre, buhar sýkýþtýrma makinelerini çalýþtýr-
mak için pistonun bir dakikalýk hareketi aþaðý yukarý 220 ayak kabul
ediliyordu; yani 5 ayak piston hareketli bir makinenin krank miline daki-
kada yaptýracaðý dönüþ, talimat gereði 22 dönüþle sýnýrlandýrýlmýþtý. Bu
hýzýn ötesinde makineyi çalýþtýrmak elveriþli ya da arzu edilir görülmüyor-
du; ve bütün mil diþlileri ... pistonun dakikadaki bu 220 ayak hýzýna göre
yapýldýðý için, bu aðýr ve budalaca sýnýrlý hýz, uzun yýllar bu makinelerin
çalýþmasýna egemen oldu. Ne var ki, bir süre sonra, ya bu kuralýn ihmalin-
den ya da bazý gözüpek yenilik yandaþlarýnýn akýllýca davranýþýyla daha
yüksek bir hýz denendi ve sonuç çok iyi olduðu için diðerleri bunu izledi;
o zamanki deyimiyle makinelerin dizginleri koyverildi, yani mil diþlileri
genel olarak eski hýzýnda kaldýðý halde, bu mil diþlilerinin ilk hareket-
kasnaklarý, makineyi dakikada 300 ayak ve daha hýzlý çalýþtýracak þekilde
deðiþtirildi. ... Bu makinelerin dizginlerini koyvermek ... makinelerde
neredeyse genel bir hýzlanmaya yolaçtý, çünkü, ayný makinelerden daha
fazla enerji elde edilmekle kalýnmamýþ, makinelerdeki yüksek hýz, vo-
lan kasnaðýndaki kuvveti artýrdýðý için, hareket daha düzenli hale gelmiþ
oluyordu. ... Biz ... bir buharlý makineden, sýrf pistonu daha büyük bir
hýzla hareket ettirerek daha fazla bir güç elde ederiz (kondansatördeki
buhar basýncý ile boþluk ayný kalmak üzere). Böylece, örneðin, pistonu
dakikada 200 ayak hýzla çalýþtýðý zaman 40 beygir gücü saðlayan bir
makineyi eðer biz uygun deðiþiklikler ile pistonu dakikada 400 ayak
hýzla çalýþacak duruma getirirsek (buhar basýncý ile boþluðu, daha önce
de dediðimiz gibi ayný kalmak üzere) tam iki katý güç elde etmiþ oluruz
... ve her iki halde de, buhar basýncý ile boþluk ayný kaldýðý için, bu maki-
nenin parçalarý üzerindeki gerilim, 400 ayak hýzda da 200 ayak hýzdan
daha büyük olmayacak ve hýzla birlikte bozulma tehlikesi de artmýþ
olmayacaktýr. Bütün fark böyle bir durumda buhar tüketimi, piston hýzýy-
la orantýlý, ya da buna yaklaþýk bir oranda olacak, ve, yataklar ile sürtü-
nen kýsýmlarýn aþýnmasý ve yýpranmasý biraz artmakla birlikte, bu artýþ da
pek önemli olmayacaktýr. Ama, pistonun hýzýný artýrmak suretiyle, ayný
makineden daha büyük bir güç elde etmek için ... ayný kazanýn altýnda,
saatte daha fazla kömür yakýlmasý ya da daha fazla buhar verme kapasi-
tesi olan kazan kullanýlmasý, yani daha büyük buhar-doðurucu güçlere
gereksinme olacaktýr. Bu böyle yapýldý ve eski hýzlandýrýlmýþ makinele-
re, daha çok buhar-doðuran kazanlar ya da su-buharlaþtýran güçler ta-
kýldý [sayfa 90] ve yukarda sözü edilen deðiþiklikler ile çoðu durumda, ayný
makinelerden neredeyse yüzde 100 fazla iþ alýndý. On yýl kadar önce,
90 Karl Marks
Kapital III
Cornwall madencilik iþlerinde kullanýlan makinelerle çok ekonomik güç
üretimi saðlandýðý dikkati çekti; iplik sanayiinde rekabet, fabrikatörleri,
tasarrufa baþlýca kâr kaynaðý gibi bakmaya zorladý; Cornish makineleri-
nin, saatte beher beygir gücü için kömür tüketiminde gösterdiði dikkati
çekici fark ile, Woolfun çifte silindirli makinelerinin olaðanüstü ekono-
mik çalýþmalarý, bu bölgede, yakýt tasarrufu konusunda giderek dikkati
çekmeye baþladý; ve Cornish ve çifte silindirli makineler, saatte 3,5-4
pound kömür ile bir beygir gücü saðladýðý halde genellikle pamuk ipliði
makineleri, saatte bir beygir gücü için 8- 12 pound kömür tüketiyordu;
bu dikkati çekici fark, bu bölgedeki fabrika sahipleri ile makine yapým-
cýlarýný, yüksek kömür fiyatlarýnýn, fabrikatörleri, kendi iþletmelerinin bu
gibi masraflý kýsýmlarýna daha dikkatle eðilmeye zorlayan Cornwallda
ve Fransada olduðu gibi, olaðanüstü ekonomik sonuçlar veren ayný usul-
leri benimsemeye sevketti. Yakýt tasarrufu konusunda gösterilen bu dik-
katin sonucu, birçok yönlerden çok önemliydi. Önce, kârlarýn yüksek
olduðu o güzel geçmiþ günlerde yüzeylerinin yarýsý tamamen çýplak du-
rumda, soðuk havayla temas halindeki birçok eski kazan, kalýn keçe,
tuðla ve plaster ile kaplanmaya baþlandý, ve yýðýnla yakýt tüketimine
malolacak olan ýsýnýn açýk düzeylerden kaçmasýný önlemek için baþka
usul ve yollara da baþvuruldu. Buhar borularý da ayný þekilde korunma-
ya baþlandý ve makine silindirinin dýþ kýsmý keçeyle kaplandý ya da tah-
ta koruyucu içersine alýndý. Ardýndan, yüksek buhar kullanýldý, yani inç
kareye 4, 6 ya da 8 libre basýnçla buhar veren emniyet subaplarý yerine,
basýncý 14 ya da 20 libreye yükseltince, yakýtta çok önemli bir tasarruf
saðlandýðý görüldü; diðer bir deyiþle, fabrikada iþler, çok daha az bir kö-
mür tüketimi ile yürütüldü, ... ve elinde olanaðý ve cesareti olanlar, inç
kareye 30, 40, 50, 60 ve 70 libre basýnçta buhar veren uygun kazanlar
kullanarak, yüksek basýnç ve genleþme sistemini en son boyutlarýna
kadar götürdüler; bu basýnçlar, eski okuldan bir mühendisin aklýný baþýn-
dan alabilirdi. Ne var ki bu artan buhar basýncýnýn ekonomik sonuçlarý,
çok geçmeden en yanýlmaz biçimlerde, sterlin, þilin ve peni olarak orta-
ya çýktýkça, sýkýþtýrma makinelerinin çalýþtýrýlmasý için yüksek basýnçlý
buhar kazanlarýnýn kullanýlmasý, neredeyse genel bir hal aldý. Ve, iþi so-
nuna kadar götürmek isteyenler ... çok geçmeden bütünüyle Woolf ma-
kinesi kullanmaya baþladýlar ve son zamanlarda kurulan fabrikalarýmýzýn
çoðu Woolf makineleri ile çalýþmaktadýrlar; bunlarda her makinede iki
silindir bulunmakta ve bunlardan biri, kazandan gelen yüksek basýnçlý
buhar ile, normal atmosfer basýncý üzerinde bir güç saðlamakta ve bu
yüksek basýnç, eskiden olduðu gibi pistonun her hareketinden sonra
atmosfere verilmek yerine, aþaðý yukarý birinci silindirin dört katý büyük-
lüðünde bir alçak basýnç silindirine geçerek, gereði kadar geniþledikten
sonra kondansatöre verilir; bu makinelerden elde edilen ekonomik so-
nuçlara [sayfa 91] göre, saatte bir beygir gücü için 3½-4 libre kömür tüketil-
mektedir, oysa eski sistem makinelerde ortalama kömür tüketimi saatte
Karl Marks 91
Kapital III
bir beygir gücü için 12-14 libre idi. Ustaca yapýlmýþ bir tertibatla, çift silin-
dirli Woolf sistemi ya da bileþik alçak ve yüksek basýnç makinesi, daha
önce mevcut bulunan makinelere geniþ ölçüde uygulandý ve bunlarýn
çalýþmasý hem güç bakýmýndan artýrýlmýþ ve hem de yakýt tasarrufu
saðlanmýþ oldu. Ayný sonuç ... bu 8-10 yýl içersinde, bir yüksek basýnç
makinesinin bir sýkýþtýrma makinesi ile, daha önce kaybolan buharýn
sýkýþtýrma makinesine geçmesini ve onun iþ görmesini saðlayacak þekilde
birbirine baðlanmasýyla elde edilir olmuþtur. Bu sistem birçok durumda,
çok kullanýþlýdýr.
Bu iyileþtirmelerin bazýlarýnýn ya da hepsinin uygulandýðý ayný
makinelerin kapasitesinin ya da yaptýðý iþin artýrýlmasýnda kesin bir so-
nuç almak çok kolay olamazdý; ama ben eminim ki, ... ayný aðýrlýktaki
buhar makinesinden biz þimdi, ortalama olarak en az yüzde 50 daha
fazla hizmet ve iþ elde etmekteyiz ve birçok hallerde, dakikada 220 ayak
hýzla sýnýrlandýrýlan günlerde 50 beygir gücü saðlayan ayný buharlý maki-
neler, þimdi 100 beygir gücü saðlamaktadýr. Sýkýþtýrmalý buhar maki-
nelerinin çalýþtýrýlmasýnda, yüksek basýnçlý buhar kullanýlmasýndan alýnan
çok ekonomik sonuçlarla birlikte, fabrikalarýn büyümesi sonucu, ayný
makinelerden çok daha yüksek güç elde etme gereksinmesi, son üç yýl
boyunca, fabrika makineleri için buhar üretmede daha önce kullanýlan
kazanlardan çok daha ekonomik sonuçlar veren borulu kazanlarýn kul-
lanýlmasýna yol açmýþtýr. (Reports of Insp., of Fact., October1852, s. 23-
27.)
Güç üretilmesi için geçerli olan þeyler, enerjinin iletimi ve iþ ma-
kineleri için de doðrudur.
Makinelerdeki geliþmelerin, bu birkaç yýl içersinde hýzlý adýmlar-
la ilerlemesi, fabrikatörlere, ilave hareket ettirici güç olmaksýzýn üretimi
artýrma olanaðýný verdi. Ýþgünündeki kýsalma, emeðin daha ekonomik
kullanýlmasýný zorunlu kýlmýþtýr ve iyi düzenlenmiþ fabrikalarýn pek çoðun-
da, akýllý bir kafa, giderler azalýrken üretimin ne þekilde artýrýlabileceðinin
daima hesabý içersindedir. Önümde, kendi bölgemde çok akýllý bir bayýn
hazýrlamak lütfunda bulunduðu, çalýþtýrýlan iþçi sayýsýný, yaþlarýný, çalýþmak-
ta olan makineleri ve 1840tan bugüne kadar ödenen ücretleri gösteren
bir rapor var. 1840 Ekiminde, firmasý, 200'ü 13 yaþýn altýnda olmak üzere
600 iþçi çalýþtýrmaktadýr. Geçen ekim ayýnda, ancak 60'ý 13 yaþýn altýnda
350 iþçi çalýþtýrýyordu; her iki dönemde birkaçý hariç ayný sayýda makine
çalýþýyordu ve ücret olarak ayný miktar ödenmiþti. (Redgraves Report
in Reports of Insp. of Fact., Oct.1852, s. 58-59.)
Makinelerdeki bu iyileþtirmeler, yeni, uygun bir biçimde düzen-
lenmiþ fabrikalarda kullanýlana kadar, tam etkilerini göstermemektedir.
Makinelerde yapýlan iyileþtirmeler bakýmýndan önce þunu söyle-
mek isterim ki, geliþmiþ makinelerin kullanýlmasýna uygun fabrikalarýn
inþasýnda büyük bir ilerleme vardýr. ... Alt kattaki odada, bütün ipliðini
çift kat haline getiriyorum ve bu tek bir taban üzerine 29.000 katlama iði
92 Karl Marks
Kapital III
[sayfa 92] yerleþtireceðim. Oda ile sundurmada en az yüzde 10 emek tasar-
rufu saðlýyorum; bunu iplik katlama iþinde bir iyileþmede deðil, maki-
neleri tek bir yönetim altýnda toplayarak yapýyorum; ve bu sayýda iði tek
bir mil ile çalýþtýrabileceðim ve ayný sayýda ið ile çalýþan öteki iþyerlerine
göre bu þekilde yüzde 60 ve bazý durumlarda yüzde 80 bir tasarruf saðla-
yacaðým. Yað, mil donanýmý ve gresten büyük bir tasarruf saðlanmýþ ola-
caktýr. ... Fabrikadaki daha üstün bir tertip ve geliþmiþ makineler ile, en
düþük tahminle, emekte yüzde 10, güçte daha büyük bir tasarruf sað-
landýðý gibi, kömür, yað, donyaðý, mil ve kayýþ donanýmýnda önemli bir
tasarruf saðlanmýþtýr. (Bir pamuk iplikçisinin ifadesi, Reports of Insp. of
Fact., Oct. 1863, s. 109, 110.)
Karl Marks 93
Kapital III
mukta [sayfa 93] verilen fire nispeten küçük, ama ketende çok fazladýr.
Yeterli bir suyla ýslatma yöntemi ve iyi bir dövme makinesi, bu sakýncayý
büyük ölçüde ortadan kaldýracaktýr. ... Keten Ýrlandada en utanç verici
bir biçimde dövülür ve böylece büyük bir kýsmý kaybolur; bu miktar yüz-
de 28-30a varýr. (Reports of lnsp. of Fact., Dec. 1863, s. 139, 142.) Oysa,
bütün bunlardan, daha iyi makine kullanýlarak kaçýnýlabilir. Yol kenarýna
o kadar çok kýtýk dökülmüþ ki, fabrika müfettiþi þöyle diyor: Ýrlandadaki
döðme fabrikalarý ile ilgili olarak bana bildirildiðine göre, buradaki artý-
klar çoðu zaman dövücülerin evlerinde yakacak olarak kullanýlmakta-
dýr, oysa bunlar çok deðerlidir (Yukarýdaki Raporun 140. sayfasý). Pamuk
artýðýndan, hammadde fiyatlarýndaki dalgalanmalarý ele aldýðýmýz za-
man daha ileride sözedeceðiz.
Yünlü sanayii, keten fabrikatörlerinden daha kurnaz idi. Artýklarý
ve yünlü paçavralarý tekrar iþlenebilecek þekilde hazýrlama iþine eski-
den kötü gözle bakýlýrdý ama, Yorkshireýn yünlü ticaretinde önemli bir
dal halini alan, süprüntü ticareti ile ilgili önyargý tamamen ortadan kalktý
ve hiç kuþkusuz pamuklu artýk ticareti de, belirli bir gereksinmeyi saðla-
dýðý için ayný þekilde kabul edilecektir. Otuz yýl önce, yünlü paçavralar,
yani sýrf yün kumaþ parçalarý, eski kumaþlar, vb. tonu ortalama 4 sterlin
4 þilindi: son birkaç yýl içersinde bu fiyat, tonu 44 sterlin oldu ve bunlara
olan istek o kadar arttý ki, pamuk ve yün karýþýmý kumaþlardan, yüne
zarar vermeden pamuðu ayýrma usulleri bulundu, þimdi binlerce kiþi bu
iþte çalýþmakta, tüketiciler ise çok düþük bir fiyata oldukça iyi kalitede
kumaþ bulabilmektedirler. (Reports of Insp. of Fact., Oct. 1863. s. 107.)
1862 yýlý sonunda, bu yoldan elde edilen kumaþ tiftiði, Ýngiliz sanayiinde
bütün yün tüketiminin üçte-birine ulaþmaktadýr. (Reports of lnsp. of Fact.,
October 1862, s. 81.) Tüketicinin elde ettiði büyük avantaj bu artý-
klardan yapýlan kumaþlarýn, eskiye göre üçte-bir oranýnda daha önce
eskimesi ve altýda-biri kadar bir zamanda ise havýný yitirmesidir.
Ýngiliz ipekli sanayii de ayný iniþli yolu izledi. Hakiki ham ipek tü-
ketimi, 1839 ile1862 arasýnda her nasýlsa azaldýðý halde, ipek artýðý tüke-
timi iki katýna çýktý. Geliþmiþ makineler, bu baþka iþe yaramayan mad-
deden, pek çok amaçlar için yararlý bir ipek yapýyordu.
Artýklardan yararlanmada en çarpýcý örneði kimya sanayii veriyor.
Yalnýz yeni kullanýmlar bulduðu kendi artýklarýndan deðil, pek çok baþka
sanayiin artýklarýndan da yararlanýyor. Örneðin, önceleri neredeyse hiç
bir iþe yaramayan bir tür katraný, anilin boyalarýna, alizarine ve son zaman-
larda da ilaçlara çevirmektedir.
Yeniden kullanýmlarý yoluyla, üretim artýklarýndan saðlanan bu
tasarrufu, artýða engel olunmak suretiyle saðlanan ekonomiden, yani
üretim artýklarýný en az düzeye indirmekten ve üretimde gerekli bütün
ham ve yardýmcý maddelerden en üst düzeyde yararlanýlmasýndan ayýr-
detmek gerekir. [sayfa 94]
Artýðýn azalmasý kýsmen kullanýlan makinenin niteliðine baðlýdýr.
94 Karl Marks
Kapital III
Yað, sabun, vb. gibi þeylerden tasarruf, mekanik kýsýmlarýn yapýmýna ve
parlatýlmasýna baðlýdýr. Bu, yardýmcý maddelerle ilgili bir tasarruftur. Bu-
nunla birlikte, üretim süreci sýrasýnda, hammaddenin büyük ya da küçük
bir kýsmýnýn artýk haline gelmesi, kýsmen ve önemli ölçüde, kullanýlan
makineler ile aletlerin niteliðine baðlýdýr. Ensonu bu, hammaddenin ken-
disinin niteliðine baðlýdýr. Bu da gene kýsmen, hammadde üreten tarým
ile doðal maddeleri saðlayan sanayideki geliþmeye (daha kesin deyimi-
yle uygarlýktaki geliþmeye ve kýsmen de hammaddenin, imalata gir-
meden önce geçtiði süreçlerdeki iyileþmelere baðlýdýr.
Parmentier, Fransada tahýl öðütme sanatýnýn, pek de uzak ol-
mayan dönemden, örneðin Louis XIV zamanýndan beri önemli ölçüde
geliþtiðini ve yeni deðirmenlerin eskilerine göre, ayný miktar tahýldan
yarýsý kadar daha fazla ekmek yapabildiklerini göstermiþtir. Bir Parislinin
yýllýk tüketimi gerçekten de, önce 4, sonra 3 ve ensonu 2 setiers iken,
þimdilerde ancak 11/3 setiers ya da aþaðý yukarý kiþi baþýna 342 libredir.
... Uzun bir süre oturduðum Perchede, granit ve volkanik kayalardan
yapýlma deðirmentaþlarý kullanan eski deðirmenlerin çoðu, son otuz yýl-
dýr hýzla geliþen mekanik biliminin kurallarýna göre yeniden yapýlmýþtýr.
Bunlara, La Ferteden getirilen iyi cins deðirmen taþlarý takýlmýþ, tahýl iki
kez öðütülmüþ, un çuvallarýna dairesel bir hareket verilmiþ ve ayný mik-
tar tahýldan elde edilen un altýda-bir artmýþtýr. Romalýlar ile bizim tahýl
tüketimimiz arasýndaki büyük farklýlýk böylece kolayca açýklanabilir. Bu,
sýrf yetersiz öðütme ve ekmek yapma yöntemlerinden ileri gelmiþtir.
Plinynin yapmýþ olduðu dikkate deðer bir gözlemi (XVIII, Ch. 20, 2)
böylece açýk-layabileceðimi sanýyorum: ... Romada un, kalitesine göre,
her modiusu, 40, 48 ya da 96 asa satýlýrdý. Bugünkü tahýl fiyatlarýna
oranla çok yüksek olan bu fiyatlarýn nedeni, henüz çocukluk çaðýnda
bulunan, o dönemdeki deðirmenlerin yetersiz durumu ve bunun sonu-
cu olarak da öðütme iþindeki büyük giderlerdi. (Dureau de la Malle,
Economie PoIitique des Romains, Paris 1840, 1, s. 280-81.)
Karl Marks 95
Kapital III
tasarruf saðlanacaðýný, buluþlarý uygulamada en yalýn yöntemleri ve teo-
rinin uygulama alanýna konulmasýnda üretim sürecinde uygulamaya
geçilmesinde ortaya çýkan sürtüþmelerin nasýl yenilebileceðini, vb., an-
cak kolektif çalýþan emekçinin deneyimleri bulur ve ortaya çýkarýr.
Yeri gelmiþken evrensel emek ile ortaklaþa emek arasýnda bir
ayrýmýn yapýlmasý yerinde olur. Her iki tür emek de, üretim sürecinde
kendi rollerini oynar, birbiri içersine geçer, ama her ikisi gene de farklý-
dýrlar. Evrensel emek, her tür bilimsel emek, keþifler ve buluþlardýr. Bu
emek kýsmen, canlý emeðin elbirliðine, kýsmen de daha önce yaþamýþ
kimselerin emeklerinden yararlanmaya dayanýr. Öte yandan, ortaklaþa
emek ise, bireylerin doðrudan doðruya elbirliði yapmalarýdýr. Bu söyle-
nenler, sýk sýk yinelenen þu gözlemler ile de doðrulanýr:
1) Yeni bir makinenin ilk modelinin maliyeti ile, daha sonra yapýl-
anlarýn maliyeti arasýndaki büyük fark (bu konuda Ure* ve Babbagea**
bakýnýz).
2) Yeni bir buluþ üzerine dayanan bir kuruluþta iþletme giderleri-
nin, daha sonra ex suis ossibus*** kurulan iþletmelerin giderlerine göre
çok daha büyük olmasý. Bu öylesine doðrudur ki, bir iþte öncülük eden-
ler çoðu zaman iflas ettikleri halde, daha sonra binalarý, makineleri, vb.,
daha ucuza satýn alanlar ancak bundan para kazanýrlar. Ýþte bu yüzden-
dir ki, insan zekasý ile ilgili evrensel emeðin bütün yeni geliþmelerinden
ve bunlarýn bileþik emek yoluyla toplumsal uygulanmasýndan aslan pa-
yýný alanlar, genellikle, en deðersiz ve sefil türden para-kapitalistleridir.
[sayfa 96]
96 Karl Marks
Kapital III
ALTINCI BÖLÜM
FÝYAT DALGALANMALARININ ETKÝSÝ
Karl Marks 97
Kapital III
rýný [sayfa 97] olduðu gibi býraksalar bile, kâr oranýný daima etkilerler. Bun-
lar, a (d : S)deki Snin büyüklüðünü ve böylece de bütün kesrin deðer-
ini deðiþtirirler. Bu nedenle, bu durumda da artý-deðer konusundaki
tahlillerimizde vardýðýmýz sonucun tersine bu deðiþikliklerin hangi üre-
tim alanýnda olduðunun, bunlarýn etkilediði üretim dallarýnýn, emekçile-
rin geçim gereksinmelerini mi, yoksa bu tür gereksinmelerin üretimi
için deðiþmeyen sermayeyi mi ürettiðinin hiç bir önemi yoktur. Burada
çýkartýlan sonuçlar, lüks nesneler üretiminde ortaya çýkan deðiþiklikler
için de aynen geçerlidir; lüks nesneler sözü ile biz burada, emek-gücü-
nün yeniden üretimine hizmet etmeyen bütün üretimleri kastediyoruz.
Hammaddeler burada, indigo, kömür, gaz, vb. gibi yardýmcý mad-
deleri de içermektedir. Ayrýca, makineler bu baþlýk altýnda ele alýndýðýn-
da, bunlarýn hammaddeleri de, demir, kereste, deri, vb. gibi nesnelerden
oluþur. Bu makinelerin fiyatý iþte bu nedenle, bunlarýn yapýmýnda kulla-
nýlan hammadde fiyatlarýndaki dalgalanmalarla deðiþir. Bunlarýn fiyatý,
yapýldýklarý hammaddelerin, ya da çalýþmasý sýrasýnda tüketilen yardým-
cý maddelerin fiyatlarýndaki dalgalanmalar nedeniyle yükseldiði ölçüde,
kâr oraný pro tanto düþer. Ya da bunun tersi olur.
Aþaðýdaki tahlillerde biz, iþ aracý olarak hizmet eden makinelerin
hammaddesini oluþturan, ya da bu makinelerin çalýþmasýnda yardýmcý
madde olarak kullanýlan hammaddelerin fiyatlarýndaki dalgalanmalar
ile deðil, yalnýzca, bunlarýn metalarýn üretim sürecine girmeleri ölçüsün-
de, fiyatlarýndaki deðiþmelerle ilgileneceðiz. Yalnýz, burada bir noktaya
dikkat etmek gerekir: makinelerin yapýmýnda ve çalýþmalarýnda bellibaþlý
öðeler olan, demir, kömür, kereste, vb. gibi hammaddelerde bulunan
doðal zenginlik, burada kendisini sermayeye özgü doðal bir doðurganlýk
gibi gösterir, ve ücretlerin yüksek ya da düþük düzeyde olmasýndan
baðýmsýz, kâr oranýný belirleyen bir etmendir.
Kâr oraný, a : S, ya da a : (s + d) olduðuna göre, snin ve dolayýsýy-
la Snin büyüklüðünde bir deðiþmeye yolaçan her þeyin a ve d ve bunla-
rýn karþýlýklý baðýntýsý ayný kalsa bile, kâr oranýnda da bir deðiþiklik
meydana getireceði açýktýr. O halde, hammaddeler, deðiþmeyen ser-
mayenin bellibaþlý kýsýmlarýndan birisini oluþtururlar. Gerçek hammad-
de kullanmayan sanayilerde bile, bunlar, yardýmcý maddeler ya da
makineleri oluþturan kýsýmlar, vb. olarak hesaba katýlýrlar ve bunlardaki
fiyat dalgalanmalarý böylece kâr oranýný etkilenmiþ olur. Hammadde
fiyatýnda, h kadar bir düþme olsa, a : S, ya da a : (s + d), a : (S -h) ya da
a : [(s -h) + d] halini alýr. Böylece, kâr oraný yükselir. Tersine,eðer ham-
madde fiyatlarý yükselirse a : S, ya da a : (s + d), a : (S + h), ya da a : [(s
+ h)+d] halini alýr ve kâr oraný düþer. Diðer koþullar eþit olmak üzere,
kâr oraný, demek ki, hammadde fiyatýyla ters orantýlý olarak düþer ya da
yükselir. Bu, diðer þeylerin yaný sýra, hammadde fiyatlarýndaki dalgalan-
malarýn, ürünün satýþ alanlarýnda bir deðiþmeyle birlikte olmamasý halinde
bile, yani arz ve talep baðýntýsýnýn tamamen dýþýnda, düþük hammadde
98 Karl Marks
Kapital III
fiyatlarýnýn sanayi [sayfa 98] ülkeleri için ne denli önemli olduðunu göster-
mektedir. Ayrýca buradan, dýþ ticaretin, yaþam gereksinmelerini ucuzlat-
ma yoluyla ücretler üzerindeki etkisi bir yana, kâr oranýný etkilediði sonucu
çýkmaktadýr. Önemli olan nokta, dýþ ticaretin, sanayide ve tarýmda tüke-
tilen ham ve yardýmcý maddeleri etkilediðidir. Kâr oranýnýn niteliði ve
artý-deðer oraný ile arasýndaki özgül farkýn yanlýþ anlaþýlmasý, bir yandan
(Torrens* gibi) iktisatçýlarý, hammadde fiyatlarýnýn, kâr oraný üzerindeki,
pratik deneyimlerde farkýna vardýklarý belirli etkisini yanlýþ açýklamaya,
öte yandan, genel ilkelere sýký sýkýya sarýlan Ricardo** gibi iktisatçýlarý,
diyelim, dünya ticaretinin kâr oraný üzerindeki etkisini fark etmemeye
kadar götürmüþtür.
Hammaddelerden alýnan gümrük resimlerinin kaldýrýlmasý ya da
azaltýlmasýnýn sanayi için taþýdýðý büyük önemi, bu durum açýklamakta-
dýr. Koruyucu gümrük sisteminin rasyonel geliþmesi, hammaddelerden
alýnan ithalat resimlerinin en alt düzeye indirilmesini, baþlýca ilkelerinin
birisi haline getirmiþtir. Bunun ve tahýl üzerindeki resmin kaldýrýlmasý
pamuk üzerindeki gümrük resminin kaldýrýlmasýyla da yakýndan ilgile-
nen Ýngiliz serbest ticaret yandaþlarýnýn ana amacý idi.
Pamuklu sanayiinde unun kullanýlmasý, sözcüðün dar anlamýyla
bir hammadde olmayýp bir yardýmcý madde ve ayný zamanda da bellibaþlý
bir besin olan bir nesnenin fiyatýndaki bir düþmenin önemini gösterme-
de iyi bir örnek olabilir. Daha 1837 yýlýnda R. H. Greg13, o sýrada Büyük
Britanyada pamuklu fabrikalarýnda çalýþan 100.000 mekanik dokuma
tezgahý ile 250.000 el tezgahýnýn, dokumayý düzgün hale getirmek için
yýlda 41 milyon libre un tükettiðini hesaplamýþtý. Aðartma ve diðer iþlemler
için, bu miktarýn üçte-birini daha ilave etmiþ ve son on yýl için, bu þekilde
tüketilen unun toplam yýllýk deðerini 342.000 sterlin olarak hesaplamýþtýr.
Kýta Avrupasýndaki un fiyatlarý ile yapýlan bir karþýlaþtýrma, tahýldan alýn-
an gümrük yoluyla fabrikatörlere yüklenen daha yüksek un fiyatýnýn her
yýl yalnýz 170.000 sterlin tuttuðunu göstermiþtir. Greg, 1837 yýlý için bu
miktarýn en az 200.000 sterlin olduðunu tahmin etmiþ ve yýllýk un fiyatý
farkýnýn 1.000 sterlin tuttuðu bir firmayý örnek diye göstermiþtir. Sonuç
olarak, Büyük fabrikatörler, aklýbaþýnda ve hesabýný bilen iþadamlarý,
Tahýl Yasalarý kaldýrýldýðý takdirde, onsaatlik iþgününün tamamen yeterli
olduðunu söylemiþlerdir. (Reports of Insp. of Fact., Oct. 1848, s. 98.)
Tahýl yasalarý kaldýrýldý. Pamuk ile öteki hammaddelerden alýnan resim-
ler de. Ne var ki, hemen bunlarýn ardýndan, fabrikatörlerin On Saat Ça-
lýþma Yasasýna karþý çýkmalarý daha da þiddetlendi. Ve, on saatlik iþgünü
gene de yasalaþýnca, bu sefer de bunun ilk sonucu, ücretlerin azaltýl-
masý yolunda genel giriþim oldu. [sayfa 99]
13
R. H. Greg, The Factory Question and the Ten Hours Bill, London 1837, s.115.
* R. Torrens, An Essay on the Production of Wealth, London 1821, s. 28 et seq.-Ed.
** D. Ricardo, On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition, London
1821, s.131-38. -Ed.
Karl Marks 99
Kapital III
Ham ve yardýmcý maddelerin deðerleri, yapýmlarýnda tüketilmiþ
bulunduklarý ürünün deðerine bir defada ve bütünüyle geçtiði halde,
sabit sermayenin öðeleri, deðerlerini, ürüne, eskime ve aþýnmalarýyla
orantýlý olarak yavaþ yavaþ aktarýrlar. Demek oluyor ki, kâr oraný, ürünün
yapýmýnda ne kadar tüketilmiþ olursa olsun yatýrýlan toplam sermaye
deðeri tarafýndan belirlendiði halde, ürünün fiyatý, hammaddelerin fiyat-
larý tarafýndan, sabit sermayenin deðerinden çok daha fazla etkilenir.
Ama açýktýr ki, biz burada hâlâ, metalarýn kendi deðerleri üzerinden
satýldýklarýný varsaydýðýmýz, bu yüzden de, rekabetin yolaçtýðý fiyat dalga-
lanmalarý bizi henüz ilgilendirmediði için, bu noktaya yalnýzca deðin-
mekle yetineceðiz piyasanýn geniþlemesi ya da daralmasý, tek metaýn
fiyatýna baðlýdýr ve bu fiyatýn yükselme ya da düþmesiyle ters orantýlýdýr.
Bu nedenle, ürünün fiyatý, hammaddenin fiyatýyla orantýlý olarak yüksel-
mez ya da düþmez. Dolayýsýyla, kâr oraný, ürünlerin deðerleri üzerinde
satýlmalarý halinde olduðundan, bir durumda daha fazla düþer, bir baþka
durumda daha fazla yükselir.
Ayrýca, kullanýlan makinelerin miktarý ve deðeri, emeðin üretken-
liðindeki geliþmeyle birlikte büyür, ama bu büyüme ayný oranda olmaz,
yani bu, makinelerin verimi artýrdýklarý oranda olmaz. Bu nedenle,
hammadde tüketen sanayi dallarýnda, yani emeðin konusunun, daha
önceki bir emeðin ürünü olduðu sanayilerde, emeðin üretkenliðindeki
büyüme, tam ifadesini, daha büyük bir miktardaki hammaddenin belli
miktarda emeði emmesindeki oranda, ve þu halde, diyelim her saatte
ürüne çevrilen ya da metalar haline getirilen hammadde miktarýndaki
artýþta bulur. Demek ki, hammaddelerin deðeri, emeðin üretkenliðinde-
ki geliþme oranýnda, meta-ürünün deðerinin gitgide büyüyen bir kýsmýný
teþkil eder; bunun nedeni, yalnýz hammaddenin deðerinin bütünüyle
meta-ürünün deðerine geçmiþ olmasý deðil, toplam ürünün her parça-
sýnda, makinelerin eskimesini temsil eden kýsým ile, yeni eklenen emek
tarafýndan oluþturulan kýsmýn her ikisinin de sürekli azalmasýdýr. Bu
düþme eðilimi nedeniyle, hammaddeyi temsil eden öteki deðer kýsmýn-
da, hammaddenin deðerinde, üretiminde kullanýlan emeðin büyümek-
te olan üretkenliðinden ileri gelen orantýlý bir düþme ile karþýlanmadýkça
orantýlý bir artma olur.
Ayrýca, ham ve yardýmcý maddeler, týpký ücretler gibi, döner ser-
mayenin bir kýsmýný teþkil ettiði ve bu nedenle de, ürünün satýþý ile, sü-
rekli olarak bütünüyle yerlerine konmasý gerektiði halde, makinelerde
ancak aþýnýp yýpranmanýn yerine konulmasý ve bunun da, her þeyden
önce yedek fon þeklinde olmasý gerekir. Üstelik, toplam yýllýk satýþýn bu
fona yýllýk pay þeklinde katkýda bulunduðu sürece, tek tek her satýþýn
kendi payýna düþeni bu fona katmasýna hiç bir gereklilik yoktur. Metala-
rýn satýþý ile gerçekleþen fiyatýn, bu metalarýn bütün öðelerini yerine koy-
maya yetmemesi halinde, hammadde fiyatlarýndaki bir yükseliþin, tüm
yeniden-üretim sürecini nasýl kýsýtlayabileceðini ya da durdurabileceðini
14
Raporun son tümcesinde bir yanýlma var. Fire nedeniyle uðranýlan zararýn 6 peni deðil, 3
peni olmasý gerekir. Bu zarar, Surat pamuðu için %25, Amerikan pamuðu için ancak %12 ile
%15 kadardýr, ve bu sonuncu, ayný yüzdenin 5-6 peni fiyat için doðru hesaplandýðý anlamýna
gelir. Bununla birlikte, Ýç savaþýn son yýllarýnda Avrupaya getirilen Amerikan pamuðu sözkonusu
olduðu zaman bile, fire oranýnýn çoðu kez, öncekine göre epeyce yükseldiði doðrudur. -F. E.
15
Örneðin, diðerleri yanýnda Babbagea bakýnýz [On the Economy of Machinery arýd Manufac-
tures, London 1832, s. 280-81. -Ed.]. Her zaman baþvurulan çareye ücretlerin düþürülmesi bu
durumda da baþvurulur ve böylece bu sürekli deðer kaybý, Bay Careyin uyumlu beynindeki
hayallerin tam tersine bir etki yaratmýþ olur.
* D. Ricardo, On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition, London
1821, Chapter II. -Ed.
16
Yukardaki satýrlar yazýldýðýndan (1865) beri, dünya piyasasýndaki rekabet, baþta Amerika
ve Almanya olmak üzere bütün uygar ülkelerde sanayiin hýzla geliþmesi ile önemli ölçüde yo-
ðunlaþtý. Bugün, üretken güçlerdeki hýzlý ve muazzam geniþleme olgusu, kapitalist meta deðiþme
biçimine egemen olduðu sanýlan yasalarýn denetiminden çýktý ve kapitalistlerin zihinlerinde
bile gitgide daha fazla yer etmeye baþladý. Bu, özellikle iki belirti ile kendisini göstermektedir.
Birincisi, eski himayecilik düþüncesinden þimdi, ihraca uygun mallarýn en iyi þekilde korunmalarý
ilkesi ile ayrýlan, yeni ve genel bir koruyucu gümrük düþkünlüðü ile. Ve ikincisi, bütün üretim
alanlarýnda üretimi ve dolayýsýyla da fiyatlarý ve kârý düzenlemek üzere fabrikatörlerin kurduklarý
tröstler ile. Söylemeye gerek yoktur ki, bu denemeler ancak, ekonomik ortamýn nispeten elveriþli
olmasý halinde uygulanabilir. Ýlk fýrtýnanýn bunlarý altüst etmesi ve, üretimin mutlaka bir
düzenlemeye gereksinmesi olmakla birlikte bu iþ için kapitalist sýnýfýn hiç de uygun olmadýðýný
tanýtlamasý kaçýnýlmazdýr. Bu arada tröstlerin küçük balýklarýn büyük balýklar tarafýndan daha
büyük bir hýzla mideye indirilmesini saðlamaktan baþka bir görevleri olmayacaktýr. -F. E.
C o r p o r e V i l i* Deneyleri
* Rodbertus, Sociale Briefe an von Kirchmann, Driuer Brief Widerlegung der Ricardoschen
Lehre von der Grundrente und Begründung einemeuen Rententheorie, Berlin 1851, s. 125. -Ed.
SEKÝZÝNCÝ BÖLÜM
FARKLI ÜRETÝM KOLLARINDA
FARKLI SERMAYE BÝLEÞÝMLERÝ VE KÂR ORANLARINDA
BUNDAN ÝLERÝ GELEN FARKLILIKLAR
* A. Smith, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, Vol. 1, Chap. X -
Ed.
** Kapital, Birinci Cilt, s. 66-67. -Ed.
21
Dördüncü Bölümden çýkan sonuca göre, yukardaki anlatýmdan doðru bir biçimde, ancak,
A ve B sermayeleri kendi deðerlerine göre farklý bileþimde olduklarý zaman geçerlidir, ama de-
ðiþen bölümlerinin yüzdeleri, devir dönemlerine orantýlýdýr, yani devir sayýlarýna ters orantýlýdýr.
A sermayesinin þöyle bir bileþimi olduðunu varsayalým: 20, sabit + 70, döner, ve böylece 90s +
10d = 100. %100 bir artý-deðer oranýyla, 10d bir devirde 10a üretir, bu, bir devir için %10 bir kâr
oraný saðlar. Sermaye B = 60, sabit + 20, döner, dolayýsýyla 80s + 20d = 100 olsun. 20d, yukardaki
artý-deðer oraný üzerinden, bir devirde, 20a üretir, bu da bir devirde = %20 bir kâr oraný saðlar ki,
Anýn iki katýdýr. Ama A, yýlda iki kez, B ise yalnýzca bir kez devir yaparsa, o zaman 2 x 10 da
yýlda 20, getirir, ve her ikisi için de yýllýk kâr oraný aynýdýr, yaný %20dir. -F E.
22
Cherbuliez Richesse ou Pouvreté, Paris 1841, s.71-72. -Ed.
23
Corbet, An lnquiry into the Causes and Modes of the Wealth of Individuals, London 1841
-Ed. s. 174.
24
Ücret indirimleri, tekel fiyatlarý, vb. yoluyla, fazladan geçici bir kâr elde etme olasýlýðýný
biz haliyle þimdilik bir yana býrakýyoruz. F. E.
25
Malthus Principles of Political Economy, 2. ed., London 1836, s. 268 -Ed.
* Özgün metinde kesintiye uðradý Unterbrochenheit. Marxýn elyazmalarýndan düzeltil-
miþtir. -Ed.
26
Corbet An Inquiry into the Causes and Modes of the Wealth of Individuals, London 1841,
s. 20. -Ed
27
1865te, bu, tamamen Marxýn görüþüydü. Bugün Maurerden Morgana kadar uzanan
ilkel topluluklarýn niteliði konusunda yoðun araþtýrmalardan sonra, herhangi bir yerde pek de
yadsýnamayacak, benimsenmiþ bir olgudur. -F. E.
* Kapital, Birinci Cilt, s. 109-110. -Ed.
* Asýl metinde daha büyük [grösser] yazýlý. Marxýn elyazmasýna göre düzeltilmiþtir. -Ed.
** D. Ricardo, On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition, London
1821, s. 60-61. -Ed.
28
Karl Marx, Zur Kritik der Politischen konomie, Berlin 1859.
29
Ibid.
31
Aþaðýdaki kurnazlýk düpedüz budalalýktýr: Bir malýn üretimi için gerekli ücretler, sermaye
ve toprak miktarý, eskisine göre farklý hale geldiðinde, Adam Smithin, bu malýn doðal fiyatý de-
diði þey de deðiþir ve daha önce bu malýn doðal fiyatý olan bu fiyat, bu deðiþiklik nedeniyle
onun piyasa-fiyatý olur; çünkü, ne arz ne de talep edilen miktar deðiþmemekle birlikte -piyasa-
deðeri ya da Adam Smithe göre üretim-fiyatý, deðer deðiþikliði sonucu deðiþtiði için, burada
her ikisi de deðiþir bu arz þimdi, üretim-maliyeti olan þeyi ödeyebilecek ve ödemeye istekli
kimselerin talebini tam karþýlamaya yeterli olmayýp, bundan ya daha fazla ya da daha azdýr;
böylece arz ile, yeni üretim-maliyetine göre fiili talep arasýndaki oran eskisine göre deðiþmiþtir.
Bu durumda, eðer önünde bir engel yoksa arz oranýnda bir deðiþiklik meydana gelecek ve en
sonunda, metaý yeni doðal fiyatýna getirecektir. Bazý kimselere, metaýn, arzdaki bir deðiþme ile
kendi doðal fiyatýna gelmesi nedeniyle, piyasa-fiyatý, arz ile talep arasýndaki orana ne kadar
baðlýysa, doðal fiyatýn da,bu orana o kadar baðlý bulunduðunu; ve dolayýsýyla, doðal fiyatýn, ayný
piyasa-fiyatý kadar, talep ile arz arasýndaki orana baðlý bulunduðunu söylemek yerindeymiþ gibi
gelebilir. (O büyük arz ve talep ilkesi, A. Smithin, doðal fiyatlar dediði þeyde olduðu gibi piya-
sa-fiyatlarýnýn belirlenmesinde de gene imdada yetiþiyor. Malthus.) [Principles of Political Eco-
nomy, London 1820, s 75. -Ed.] (Observartions on Certain Verbal Disputes, etc.,London 1821, s.
60-61.) Bu iyi kalpli insan, talepteki bir deðiþikliðe ve ele alýnan durumda, arz ile talep arasýndaki
bir deðiþmeye neden olan þeyin, sýrf üretim-maliyetinde ve dolayýsýyla deðerdeki bir deðiþmeden
ileri geldiði olgusunu kavrayamýyor. Bu, bizim iyi kalpli düþünürümüzün tanýtlamak istediði þe-
yin tam tersini tanýtlar. Üretim-maliyetindeki deðiþiklik, hiç bir þekilde, talep ile arz arasýndaki
orana baðlý olmayýp, daha çok bu oraný belirler.
33
Malthus, (Principles of Political Economy, London 1836, s. 77-78. -Ed.
* Th. Corbet, An Inquiry into the Causes and Modes of the Wealth of Individuals, London
l841. s. 100-02. -Ed.
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YASANIN NÝTELÝÐÝ
ÜCRET ile iþgünü veri kabul edildiðinde, diyelim 100lük bir de-
ðiþen sermaye, belli sayýdaki çalýþan iþçiyi temsil eder. Bu sermaye, bu
sayýnýn bir göstergesidir. 100 £, diyelim 100 iþçinin bir haftalýk ücreti
olsun. Bu iþçilerin, eþit miktarlarda gerekli ve artý-emek harcadýklarý,
günde, kendileri için, yani ücretlerinin yeniden-üretimi için çalýþtýklarý
kadar, kapitalist için, yani artý-deðer üretmek için çalýþtýklarý kabul edilir-
se, bunlarýn toplam ürünlerinin deðeri = 200 £ ve ürettikleri artý-deðer
miktarý 100 £ olacaktýr. Artý-deðer oraný, a/d = %100 olurdu. Ama gör-
düðümüz gibi, bu artý-deðer oraný, kendisini, kâr oraný a : S olduðu için,
deðiþmeyen sermaye s ve dolayýsýyla toplam sermaye Snin farklý buyük-
lüklerine baðlý olarak, çok farklý kâr oranlarý ile ifade eder. Artý-deðer
oraný %100 olduðuna göre:
s = 50 ve d = 100 ise k' = 100 : 150 = %662/3
s = 100 ve d = 100 ise k' = 100 : 200 = %50
s = 200 ve d = 100 ise k'= 100 : 300 = %331/3
s = 300 ve d = 100 ise k' = 100 : 400 = %25
s = 400 ve d = 100 ise k' = 100 : 500 = %20 olur.
Bu, ayný artý-deðer oranýnýn, kendisini, deðiþmeyen sermayenin
maddi olarak büyümesinin ayný oranda olmasa bile ayný zamanda
* Roscher, Die Grundlage der Nationalökonomie, 3 Auflage, 1858, § 108, s. 192. -Ed.
** K. Marx, Theorien über den Mehrwert, K. Marx-F. Engels, Werke, Band 26, Teil 2, s. 214-
28. -Ed.
V. DIÞ TÝCARET
36
Bu konuda Adam Smith, Kârlardaki eþitliðin, kârlardaki genel bir yükselmeyle meydana
geleceðini öne sürüyorlar; ve benim kanýma göre, uygun koþullar altýndaki ticaret ile saðlanan
kârlar hýzla genel düzeye inecektir. diyen Ricardonun tersine, haklýydý. (Works. ed. By
MacCulloch, s. 73.)
* D. Ricardo, On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition. London
1821, Ch. VII. -Ed.
I. GENEL
* [E. West,] Essay on the Application of Capital to Land, London 1815. -Ed.
* Th. Chalrriers, On Political Economy in Connexion with the Moral State and Moral Prospects
of Society, Second edition, Glasgow 1832, s. 88. -Ed.
Kâr oranýnda bir düþme ile birlikte, emeðin üretken bir biçimde
kullanýlmasý için bireysel bir kapitaliste gerekli olan asgari sermayede
bir yükselme olur; burada gerekli olan, hem genellikle emeðin sömürül-
mesi ve hem de, tüketilen emek-zamanýnýn, metalarýn üretimi için gere-
kli emek-zamanýna yetecek kadar olmasý ve böylece, metalarýn üretimi
için gerekli ortalama toplumsal emek-zamanýný aþmamasýdýr. Bununla
birlikte yoðunlaþma artar, çünkü, belli sýnýrlarýn ötesinde, küçük bir kâr
oraný ile büyük bir sermaye, kâr oraný yüksek küçük bir sermayeden
daha hýzlý birikir. Belli yükseklikte bir noktadan sonra, bu artan yoðun-
laþmanýn kendisi de, kâr oranýnda yeni bir düþmeye yolaçar. Küçük, da-
ðýnýk sermaye kitleleri, böylece zorla, spekülasyon, kredi sahtekârlýklarý,
sermaye dolandýrýcýlýðý ve bunalýmlarla dolu maceralý bir yola itilmiþ
olurlar. Sermaye fazlalýðý denilen þey daima, aslýnda, kâr oranýndaki
düþmenin kâr kitlesi ile telafi edilmediði sermaye fazlalýðý bu, yeni filiz-
lenen sermaye sürgünleri için daima doðrudur ya da kendi baþýna iþ
görmeyen sermayeleri, büyük iþletmelerin yöneticilerinin emrine kredi
biçiminde veren sermaye fazlalýðý için geçerlidir. Bu sermaye fazlalýðý,
nispi bir aþýrý-nüfus yaratan ayný nedenlerden ileri gelir ve bu yüzden, zýt
kutuplarda bulunduklarý halde kullanýlmayan sermaye bir kutupta, iþsiz
çalýþan nüfus öteki kutupta nispi aþýrý-nüfusu tamamlayan bir olgudur.
Bireysel metalarýn deðil, sermayenin aþýrý-üretimi, bu nedenle
sermayenin aþýrý-üretimi daima, metalarýn aþýrý-üretimini kapsamakla
birlikte yalnýzca sermayenin aþýrý birikimidir. Bu aþýrý birikimin ne ol-
duðunu deðerlendirmek için (bunun daha yakýndan incelenmesi ileride
yapýlacaktýr) bunun yalnýzca mutlak olduðunu kabul etmek yeterli ola-
caktýr. Sermayenin aþýrý-üretimi ne zaman mutlak olur? Þu ya da bu veya
birkaç önemli üretim alanýný etkilemekle kalmayýp, tam kapsamýyla mut-
37
Yukardaki bölümlerin köþeli parantez içersine alýnmasýnýn nedeni, özgün elyazmasýndaki
notlarýn bir yinelenmesi olmakla birlikte, bazý noktalarda asýl metinde bulunan malzemenin
sýnýrlarýný aþmalarýdýr. -F. E.
Hiç bir kapitalist, kâr oranýný düþürdüðü sürece, yeni bir üretim
yöntemini, ne denli fazla üretken olursa olsun, artý-deðer oranýný ne
kadar çok artýrýrsa artýrsýn, hiç bir zaman gönüllü olarak uygulamaya
ONALTlNCI BÖLÜM
TÝCARET SERMAYESÝ
39
JohnBellers [Essays about the Poor, Manufactures, Trade, Plantations, and Immorality,
London 1699, s. 10. -Ed.]
39a
Ticaret proletaryasýnýn kaderi konusunda, 1865te yazýlmýþ bulunan bu tahminin, zaman
içersinde nasýl doðrulandýðý, bütün ticari iþlemlerde eðitim görmüþ, üç-dört dil bilen yüzlerce
Alman büro iþçisinin, haftada 25 þilin ücretle -ki bu ücret, iyi bir tornacýnýn ücretinin çok
altýndadýr- London Cityde boþu boþuna iþ aramalarýyla görülmektedir. Elyazmasýndaki iki boþ
sayfa, bu noktanýn, daha uzun boylu ele alýnacaðýný göstermektedir. Okur, daha fazlasý için, bu
baþlýk altýna giren çeþitli konularýn incelendiði Ýkinci Kitaba (Bölüm VI, s. 148-169, Dolaþým
Maliyeti [Kapital, Ýkinci Cilt, Altýncý Bölüm, s. 148-154 -Ed] baþvurabilir. -F.E.
40
Kâr, genel ilke olarak, fiyat ne olursa olsun daima aynýdýr; yükselen ya da alçalan bir
deniz üzerindeki yüzen bir cisim gibi daima yerini korur. Bu nedenle fiyatlar yükselirken tüccar
fiyatlarý yükseltir; fiyat düþerken tüccar da fiyatý düþürür. (Corbet, An lnquiry into the Causes,
etc., of the Wealth of Individiuals, London 1841, s. 20.) Burada, genellikle metinde olduðu gibi,
sözkonusu olan normal ticarettir, spekülasyon deðil. Spekülasyonun tahlili ve ticari sermayenin
bölünmesiyle ilgili diðer þeyler, bizim inceleme alanýmýzýn dýþýna düþüyor. Ticaret kârý,
sermayeye eklenen ve fiyatlarý baðýmsýz olan bir deðerdir. Ýkincisi ise (spekülasyon) serma-
yenin deðerinde ya da fiyatýn kendisindeki deðiþikliðe dayanýr (l.c., s. 128).
* Roscher, Die Grundlagen der Nationalökonomie, 3. Auflage, 1858, s. 192. -Ed.
42
Zur Kritik der politischen Ekonomie, s. 27 (Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Sol Yayýnlarý,
Ankara 1974, s. 76). Ayrýca bkz. Kapital, 1. C. 2. Bölüm. -Ed.
43
Sikke basma ayrýcalýðýna sahip bulunan birçok prensler ile kentlerin bastýklarý sikkelerin,
ayar ve baskýlarýyla ilgili olarak sikkeler arasýndaki büyük farklýlýklar, tüccarlarýn, farklý sikkelerin
tasfiyesi için, gerektiðinde yerel parayý kullanabilmelerini saðlamak için bu iþle ilgili kurumlarýn
yaratýlmasýný zorunlu kýlmýþtý. Yabancý piyasalara giden tüccarlar, nakit ödemelerde bulunabil-
mek için yanlarýnda sikke haline getirilmemiþ saf gümüþ ya da altýn bulunduruyorlardý. Ayný þe-
kilde, yerel piyasalardan aldýklarý parayý da, yurtlarýna dönerken sikke haline getirilmemiþ gümüþ
ya da altýnla deðiþtiriyorlardý. Para deðiþtirme iþi, sikke haline getirilmemiþ deðerli madenlerin
yerel sikkeler ile deðiþtirilmesi iþi ya da bunun tersi, böylece yaygýn ve kârlý bir iþ haline geldi.
(Hüllmann, Städtwesen des Mittelalters, Bonn 1826-29, 1, s. 437-38.) Kambiyo baskýlarý, bu
adlarýný, poliçe çýkartmalarý olgusundan deðil ... sikkeleri deðiþtirmeleri olgusundan alýrlar. Am-
sterdam Kambiyo Bankasýnýn 1609da kurulmasýndan çok önce, Hollandanýn ticaret kentlerinde,
sarraflar, kambiyo yerleri ve hatta kambiyo bankalarý vardý. ... Bu sarraflarýn iþleri, ülkeye yabancý
tüccarlar tarafýndan getirilen sayýsýz türdeki sikkeleri, resmi sikkelerle deðiþtirmekti. Yavaþ yavaþ
bunlarýn faaliyet çevreleri geniþledi. ... Bunlar zamanýn bankerleri ve kasadarlarý haline geldiler.
Ama, Amsterdam hükümeti, kasadarlýk ve kambiyo iþlerinin birleþtirilmesini tehlikeli gördü ve
bu tehlikeyi önlemek için, hem kasadarlýk ve hem de kambiyo iþlemlerini yerine getirebilecek,
yetkili ve büyük bir kurum kurmaya karar verdi. Bu kurum 1609da kurulan ünlü Amsterdam
Kambiyo Bankasý idi. Ayný þekilde, Venedik, Cenova, Stockholýn, Hamburg kambiyo bankalarý
kökenlerini, sürekli para deðiþtirme zorunluluðuna borçludurlar. Bunlar arasýnda Hamburg
Kambiyosu bugün hâlâ iþ yapan tek kurumdur, çünkü, kendisine ait darphanesi olmayan bu
ticaret kentinde böyle bir kuruma hâlâ gereksinme duyulmaktadýr, vb. (S. Vissering, Handboek
van Praktische Staathuishoudkunde, Amsterdam 1860-61, 1, s. 247-48.)
44
Kasiyerlik kurumu belki de, Hollanda ticaret gelirlerinde olduðu kadar hiç bir yerde
baþlangýçtaki baðýmsýz niteliðini korumamýþtýr (Amsterdamda kasadarlýk iþinin kökeni ko-
nusunda bkz: E. Lusac; Hollands Rykdom, Part III). Onun iþlevleri kýsmen, eski Amsterdam
Kambiyo Bankasýnýn iþlevleriyle çakýþmaktadýr. Kasiyer, hizmetlerinden yararlanan tüccarlardan
belli bir miktar para alýr ve bunun karþýlýðýnda onlar için defterinde bir kredi açar. Tüccarlar
daha sonra ona borç senetlerini gönderirler, kasiyer onlar adýna bunlarý tahsil ederek hesaplarýna
alacak olarak geçirir. Ayný zamanda, bunlarýn çektikleri senetler (kassiers briefes) için ödeme-
lerde bulunur ve bu miktarlarý hesaplarýnda borçlandýrýr. Bu tahsilat ve ödemeler için küçük bir
ücret alýr ve bu, ona yaptýðý iþ karþýlýðýnda ancak, taraflar arasýndaki devir iþlemlerinin hacmiyle
orantýlý bir gelir saðlar. Eðer ödemeler, ayný kasiyer ile iþ yapan iki tüccar arasýnda yapýlýyorsa,
bu gibi ödemeler, kendi defterlerine yapýlan karþýlýklý kayýtlar ile çok basit þekilde tasfiye edilir.
Çünkü, kasiyerler bunlarýn karþýlýklý alacaklarýný günü gününe tasfiye eder. Kasiyerlerin asýl iþi
böylece, ödemelerdeki bu aracýlýk iþi oluyor. Bu nedenle, kasiyerlik, sanayi giriþimlerini, spekü-
lasyonu, sýnýrsýz krediler açmayý, konusu dýþýnda býrakýyor; çünkü, kasiyerin, kendisinde hesabý
bulunan bir kimseye alacaðýnýn üzerinde ödemede bulunmamasý, bu iþte bir kural olmasý
gerektir. (Vissering, loc. cit., s. 134) Venedikteki banka birlikleri üzerine: Külçe taþýnmasýnýn,
baþka yerlerden daha az uygun olduðu Venedikte gereksinmeler ile yerel durum, bu kentin
büyük tüccarlarýný, gerekli güven, denetim ve yönetim altýnda banka birlikleri kurmaya yöneltti.
Bu gibi birliklerin üyeleri, belli bir miktar para yatýrýyorlar, alacaklýlarýna bu hesap üzerinde
ödeme senetleri düzenliyorlar ve bu ödenen miktar, bu amaç için tutulan defterde borçlunun
hesabýndan düþülerek, ayný defterde alacaklýnýn hesabýna kaydediliyordu. Bu, ciro bankalarý
denilen kurumlarýn en eski öncüleridir. Bu birlikler gerçekten eskidirler. Ama. 12. yüzyýla bað-
lanacak olurlarsa, 1171de kurulan Devlet Ýstikraz Kurumu ile karýþtýrýlýrlar. (Hüllmann, loc. cit.,
s. 453-54.)
45
Bilge kiþi Bay Roscher [Die Grundlagen, der Nationalökonomie, 3. Auflage, 1858, § 60, s.
103. -Ed.] o derin düþüncesiyle, bazý kimseler ticareti, üreticiler ile tüketiciler arasýnda aracýlýk
etmek diye nitelendirdiklerine göre,üretimin kendisinin de pekala tüketimin aracýlýðý olarak
(kimler arasýnda acaba?) nitelendirilebileceði sonucuna varmýþtýr ki, bu da hiç kuþkusuz, tüccar
sermayesinin de, tarým ve sanayi sermayesi kadar, üretken sermayenin bir kýsmý olduðu anla-
mýna gelir. Baþka bir deyiþle, ben, insanýn tüketimine ancak üretim araçlarý yoluyla aracýlýk
edebileceðini (ve o bunu Leipzigde öðrenim görmeden de yapmak zorundadýr), ya da Doðanýn
ürünlerini ele geçirmek için emeðin gerekli olduðunu (buna aracýlýk da denebilir) söyleyebile-
ceðime göre, bundan haliyle þu sonuç çýkar ki, üretimin özgül toplumsal biçiminden doðan
toplumsal aracýlýðýn -aracýlýk olduðu için- ayný mutlak zorunlu niteliðe ve öneme sahip bulunduðu
sonucu çýkar. Aracýlýk sözü her þeyi çözümlemektedir. Þu da var ki, tüccarlar, üreticiler ile
tüketiciler (üreticilerden farklý olarak tüketiciler; yani kendileri üretim yapmayan tüketiciler
þimdilik bir yana býrakýlmýþtýr) arasýnda aracýlýk etmezler, bu üreticilerin kendi aralarýndaki de-
ðiþime aracýlýk ederler. Bunlar yalnýzca, binlerce kez kendileri olmaksýzýn da yapýlagelen deðiþim
iþleminde aracýlýk eden kimselerdir.
46
Bay W. Kiesselbach (Der Gang des Welthandels im Mittelalter, 1860 adlý yapýtýnda) hâlâ,
tüccar sermayesinin, sermayenin genel biçimi olduðu bir dünya hayali içersindedir. Sermayenin
modern anlamý üzerinde en ufak bir fikri olmadýðý gibi, bu fikri de, Mommsenin Roma tarihinde,
sermaye ve sermayenin egemenliði konusunda söylediklerinden daha öteye geçmemekte.
Modern Ýngiliz tarihinde, gerçek anlamda ticaret çevreleri ile tüccar kentleri de gene, politik
bakýmdan gerici ve sanayi sermayesine karþý, toprak sahipleri ve mali çevreler ile birlik halindedir.
Örneðin, Liverpoolun politik rolü ile Manchester ve Birminghamýn rollerini karþýlaþtýrýnýz. Sanayi
sermayesinin tam egemenliði, tahýl yasasýnýn, vb. yürürlükten kaldýrýlmasýndan sonradýr ki, an-
cak Ýngiliz tüccar sermayesi ve finans çevrelerince kabul edildi.
48
Þimdi tüccarlar arasýnda, soylular ya da eþkýyalar konusunda çok yakýnmalar var, çünkü
bunlar, büyük tehlikeler altýnda ticaret yapmak zorundalar ve kaçýrýlmak, dövülmek, þantaj ya-
pýlmak ve soyulmak tehlikesi ile yüzyüzedirler. Eðer bunlar, bu ýstýraplara adalet hatýrýna kat-
lanmýþ o!salardý, tüccarlar kutsal kiþiler olurlardý. ... Ne var ki, böylesine büyük haksýzlýklar ve
hýristiyanlýða yakýþmayan hýrsýzlýklar ve soygunlar, bütün dünyada ve hatta kendi aralarýnda
tüccarlar tarafýndan yapýldýðýna göre, Tanrýnýn haksýz kazanýlan böyle büyük bir serveti tekrar
kaybettirmesi ya da çaldýrmasý ve kendilerinin de kellelerinden olmalarý ya da tutsak edilmele-
rinde þaþýlacak ne var? ... Ve prensler, böylesine haksýz alýþveriþleri gereken þiddetle cezalandýr-
malý ve uyruklarýnýn tüccarlar tarafýndan böylesine feci bir biçimde kandýrýlmamalarý için dikkatli
olmalýdýrlar. Onlar bunu yapmadýklarý için Tanrý, þövalyeler ile eþkýyalarý kullanýyor ve tüccarlarý,
yaptýklarý haksýzlýklar yüzünden bunlar aracýlýðý ile cezalandýrýyor ve gene onlarý kendi þeytanlarý
gibi kullanýyor; týpký Mýsýr ile bütün dünyanýn baþýna þeytanlarý bela etmesi ya da düþmanlar
aracýlýðý ile onlarý yoketmesi gibi. Böylece o, tüccarlar dünyayý her gün soyarlarken, þövalyelerin
yýlda bir-iki kez soymalarýna karþýn, þövalyelerin tüccarlardan daha az eþkýya olduklarýný kabul
etmeyerek; bunlarý birbirine kýrdýrýyor. Ýþayanýn dediði gibi hareket ediniz: Prensleriniz eþký-
yalarýn yoldaþlarý oldular. Çünkü onlar, bir ya da yarým gulden çalan hýrsýzý astýrýrlar ama bütün
dünyayý soyan ve büyük bir rahatlýkla hýrsýzlýk yapanlar ile dost olular, böylece özdeyiþ doðru
çýktý: Büyük hýrsýzlar küçük hýrsýzlarý asarlar; Romalý senatör Catonun dediði gibi: Ufak hýrsýzlar
zindanda, posugalarý içinde, ama resmi hýrsýzlar, altýn ve ipeklilere bürünmüþler. Ama Tanrýnýn
sonsözü ne olacak? Ezekiele dediði gibi yapacak: Prenslerle tüccarlarý, bir hýrsýzla bir diðer hýr-
sýzý, kurþun ve demir gibi kaynaþtýracak ve kent yanýp kül olduðunda ne prensler kalacak ne de
tüccarlar. (Martin Luther, Von Kauffshandlung und Wucher, 1524, s. 296-97.)
49
Diðer koþullarý bir yana, Hollandanýn geliþmesinde balýkçýlýðýn, manüfaktürün ve tarýmýn
nasýl önde gelen bir temel olduðu, Massie gibi 18. yüzyýl yazarlarýnca zaten açýklanmýþ bulunuyor.
Asyada, antikçaðda ve ortaçaðlarda, ticaretin hacmini ve önemini küçümseyen eski görüþlere
karþýlýk þimdi, bunun önemini abartmak adet halini aldý. Bu anlayýþa karþý en iyi çare, Ýngilterenin
18. yüzyýlýn baþýndaki ithalat ve ihracatýný incelemek ve bunu modern ithalat ve ihracat ile kar-
þýlaþtýrmaktýr. Ve gene de bunlar, daha önceki herhangi bir tüccar ulusunkinden, karþýlaþtýrýlama-
yacak derecede büyük idiler. (Bkz: Anderson, An Historical and Chronological Deduction of the
Origin of Commerce. [vol. II, London 1764, s. 261 vd., -Ed.])
50
Herhangi bir ulusun tarihi eðer, bir ekonomik deneyimler tarihi ise, Ýngilterenin Hindis-
tandaki tarihi, ardarda diziler, yararsýz ve gerçekten saçma (uygulamada rezilce) bir ekonomik
deneyimler tarihidir. Bengalde, geniþ Ýngiliz malikanelerinin bir karikatürünü yarattýlar; güney-
doðu Hindistanda, küçük parçalara bölünmüþ mülkiyetin bir karikatürünü; kuzey-batýda, ortak
toprak mülkiyetine dayanan Hint ekonomik topluluðunu, kendi karikatürüne dönüþtürmek için
ellerinden geleni geri koymadýlar.
51
Rusya, tamamen kendi iç ve komþusu Asyatik pazara dayanan kendi kapitalist üretimini
geliþtirmek için, ateþli bir çaba içersine gireli beri, bu da deðiþmeye baþlamýþ bulunuyor. -F. E.
* Üretken olmadýðý halde zorunlu olan ikinci maliyetler. -ç.
YÝRMÝBÝRÝNCÝ BÖLÜM
FAÝZ GETÝREN SERMAYE
54
Bu noktada, iktisatçýlarýn sorunu böyle anladýklarýný gösteren bazý pasajlar aktarýlabilir:
Siz (Ýngiltere Bankasý) sermaye metaý ile iþ yapan çok büyük tüccarlarsýnýz, deðil mi? sorusu,
bu bankanýn müdürüne, tanýk olarak, Banka Yasalarý Raporu için bilgisine baþvurulduðu zaman
sorulmuþtu. (H.of C.1857,s.104.)
55
Bir kâr saðlamak amacýyla borç para alan bir kimsenin, saðladýðý kârýn bir kýsmýný borç
verene vermek durumunda olmasý, doðal adaletin apaçýk bir ilkesidir. (Gilbart, The History
and Principles of Banking, London 1834, s. 163.)
* Kendine özgü. -ç.
56
Bir ev,para.vb., eðer Proudhona bakýlacak olursa, sermaye olarak ödünç
verilemeyecek, ancak maliyet fiyatý ile ... metalar olarak satýlacaklardýr. Luther bir bakýma
Proudhondan üstündür. O, kâr elde etmenin, borç verme ya da satýn almanýn þekline baðlý
olmadýðýný biliyordu: Onlar satýn almayý da tefeciliðe çeviriyorlar. Ama bu, gerçekten de hemen
üstesinden gelinemeyecek kadar büyük bir konu. Biz önce tek bir þey üzerinde, borç vererek
tefecilik yapmak üzerinde durmak zorundayýz, buna bir son verdikten sonra (kýyamet gününden
sonra) satýnalma yoluyla tefeciliðin üstesinden gelmekten de geri kalmayacaðýz. (Martin Lu-
ther, An die Pfarherm wider den Wucher zu predigen, Wittenberg 1540.)
* Kendi emeðiyle yaþamak -ç.
Buraya kadar biz yalnýz, borç verilen sermayenin, sahibi ile sa-
nayici kapitalist arasýndaki hareketlerini gözden geçirdik. Þimdi de, faizi
incelememiz gerekiyor.
Borç veren, parasýný sermaye olarak harcamaktadýr; onun bir
baþkasýna verdiði deðer miktarý sermayedir ve bu nedenle kendisine
dönmektedir. Ne var ki, sýrf bu dönüþ, borç verilen deðer miktarýnýn ser-
maye olarak geriye akýþý anlamýna gelmeyebilir, yalnýzca borç verilen bir
deðer miktarýnýn dönüþü olabilir. Sermaye olarak geri dönmesi için yatý-
rýlan deðer miktarýnýn, hareket sýrasýnda yalnýz kendisini korumasý deðil,
ayný zamanda geniþlemesi, deðer olarak artmasý, yani bir artý-deðerle
birlikte P + ∆P olarak geri dönmesi gerekir; buradaki ∆P, faiz ya da or-
talama kârýn bir kýsým olup, faal kapitalistin elinde kalmayarak para-
kapitalistin payýna düþer.
Para-kapitalistin parayý sermaye olarak elden çýkarmasý olgusu,
bunun kendisine P + ∆P olarak geri verilmesi gerektiði anlamýný taþýr.
Daha ilerde arada geçen zaman boyunca, geriye dönmesi ancak ol-
dukça uzun bir dönemde yer alacak olan sermaye sözkonusu olmaksý-
zýn, belirli aralýklarla yapýlan faiz ödenmesi biçimini dikkate alýp ince-
lememiz de gerekecektir.
Para-kapitalisti, borç alana, sanayici kapitaliste ne vermektedir?
Ona gerçekten devrettiði þey nedir? Ýþte ancak paranýn bu devir iþlemidir
ki, borç para vermeyi, parayý sermaye olarak elden çýkartmaya, yani
sermayenin bir meta olarak elden çýkartýlmasýna çevirir.
Ve iþte ancak bu elden çýkartma hareketiyledir ki, sermaye, para
olarak borç veren kimse tarafýndan bir meta olarak borç verilmiþ olur ya
da bu kimsenin tasarrufundaki meta, bir baþkasýna sermaye olarak ve-
ril-miþ olur.
Olaðan bir satýþta, elden çýkartýlan þey nedir? Herhalde, satýlan
metaýn deðeri deðil, çünkü bu onun yalnýzca biçimini deðiþtirmektedir.
57
Faiz almanýn adilliði, bir kimsenin kâr edip etmemesine baðlý olmayýp, o þeyin (borç
alýnan þeyin) yerinde kullanýldýðý takdirde kâr üretebilme yetisine sahip olmasýdýr. (An Essay
on the Governing Causes of the Natural Rate of Interest, where in the sentiments of Sir W. Petty
and Mr. Locke, on that head, are considered, London 1750, s. 49. Bu anonim yapýtýn yazan, J.
Massiedir.)
58
Zengin kimseler paralarýný kendileri kullanmak yerine ... onu, kendileri için kâr saðlamak
ve böylece saðlanan kârdan sahipleri için bir pay ayýrmak üzere baþkalarýna borç verirler. (l.c.,
s. 23-24.)
59
Deðer terimi, dolaþým aracýna uygulandýðýnda üç ayrý anlam taþýr ... 2) ilerdeki bir ta-
rihte elde edilecek olan ayný miktardaki dolaþým aracýna kýyasla ... fiilen elde bulunan para. Bu
durumda paranýn deðeri, faiz oraný ne ölçülür ve faiz oraný da, borç verilebilir sermaye miktarý
ile, buna olan talep arasýndaki oranla belirlenir. (Colonel R Torrens, On the Operation of the
Bank Charter Act of 1844, etc., 2nd ed., 1847, s. 5, 6.)
6]
Paranýn ya da dolaþým aracýnýn deðeri teriminin belirsizliði, terim, hiç bir ayrým gö-
zetmeksizin, hem metalarýn deðiþim-deðerlerini ve hem de sermayenin kullaným-deðerlerini
belirlemek için kýýllanýldýðýnda sürekli bir karýþýklýk kaynaðý olur. (Tooke, Inquiry into the
Currency Principle, s. 77.) Tooke, asýl karýþýklýðý (konunun kendisinde bulunan karýþýklýðý) deðerin,
deðer olarak (faiz) sermayenin kullaným-deðeri haline geliþini gözden kaçýrýyor.
61
Doðal faiz oraný, bireylerin ticari kararlarýyla düzenlenir. (Massie, l. c., s. 51.)
62
Bu noktada elyazmasýnda þu belirleme var: Bu bölümün gidiþi, kârýn daðýlým yasalarýný
çözümlemeden önce, nicel bir bölünümün, nitel bir bölünüm haline nasýl geldiðini araþtýrmanýn
daha uygun olacaðýný gösteriyor. Bundan önceki bölümden buraya bir geçiþ yapmak için, faizin,
kârýn belirli olmayan bir kýsým olduðunu varsaymak yeterli olacaktýr.
63
Ýlk dönemde, hemen bunalýmdan sonra, spekülasyon olmaksýzýn para boldur; ikinci
dönemde, para boldur ve spekülasyon da boldur; üçüncü dönemde, spekülasyon gerilemeye
baþlar ve para aranýr olmuþtur, dördüncü dönemde, para kýttýr ve bunalým gelip çatmýþtýr.
(Gilbart, A Practical Treatise on Banking, 5th ed., Vol. I, London 1849, s. 149.)
64
Tooke, bunu, daha önceki yýllarda kârlý yatýrýmlarýn kýtlýðý nedeniyle zorunlu olarak
oluþan, aþýrý-sermaye birikimi, biriktirilmiþ bulunan paralarýn piyasaya sürülmesi ve umut veren
ticari giriþimlere olan güvenin canlanmasý ile açýklýyor. (History of Prices from 1839 till 1847;
London 1848, s. 54.)
65
Bir bankerin eski bir müþterisinin, 200.000 sterlinlik tahvil karþýlýðýnda borç verilmesi
isteði reddedildi; ödemeleri durduracaðýný bildirmek için tam ayrýlacaðý sýrada kendisine, bunu
yapmasýna gerek bulunmadýðý, o günkü koþullar altýnda bankerin tahvilleri 150.000 sterline
satýn alabileceði anlatýldý. ([H. Roy.] The Theory of the Exchanges. The Bank Charter Act of
1844, etc., London 1869, s. 80.)
66
Faiz oraný genellikle ortalama kâr oraný ile belirlendiði için, aþýrý dolandýrýcýlýk çoðu kez,
düþük bir faiz oraný ile bir aradadýr. Örneðin, 1844 yazýndaki demiryolu sahtekarlýðýnda olduðu
gibi, Ýngiltere Bankasýnýn faiz oraný, 16 ekim 1844e kadar %3e yükseltilmemiþti.
67
Örneðin, J. G. Opdyke, Treatise on Political Economy (New York 1851) adlý yapýtýnda,
%5lik bir faiz oranýnýn evrenselliðini; ebedi yasalar ile açýklamak için çok baþarýsýz bir giriþimde
bulunmuþtur. Bay Karl Arnd, Dienaturgemüsse Volkswirtschaft gegenüber dem Monopoliengeist
und dem Kommunismus, etc., Hanau 1845, daha da bönce þu sözleri eder: Nesnelerin üretiminin
doðal seyrinde tek bir görüngü vardýr ki, tamamen yerleþilmiþ ülkelerde bir ölçüde faiz oranýný
düzenler görünmektedir: bu olay Avrupa ormanlarýnda kerestenin, yýllýk büyüme ile artma
oranýdýr. Bu yeni büyüme, kendi deðiþim-deðerlerinden tamamen baðýmsýz, yüzde 3-4 oranýnda
olur. (Aðaçlarýn kendi deðiþim-deðerlerinden baðýmsýz olarak daha her yýl büyümeleri ne kadar
garip deðil mi!) Buna göre, faiz oranýnýn, en zengin ülkelerde bugünkü düzeyinin altýna düþmesi
beklenemez. (s. 124.) (Demek istediði, aðaçlarýn deðiþim-deðerleri, büyümelerine ne kadar
baðlý olursa olsun, bunlarýn büyümesi deðiþim-deðerlerinden baðýmsýzdýr.) Buna, ilk orman
faiz oraný denilse yeridir. Bunun kaþifi bu yapýtta. bilimimize, köpek vergisi filozofu olarak
övgüye deðer bir katkýda daha bulunmuþtur. (Marx, kitabýndaki özel bir paragrafta (§ 88, s. 420-
421) bu vergiyi savunduðu için, K. Arnda alaylý bir ifadeyle, köpek vergisi filozofu diyor. -Ed.)
68
Ýngiltere Bankasý, açýk piyasada egemen olan oraný, doðal olarak her zaman gözönünde
tutarak, iskonto oranýný, altýnýn ithal ve ihracýna göre yükseltiyor ve alçaltýyor. Böylece, banka
hadlerindeki deðiþmeleri tahmin ederek iskonto oyunlarýna giriþmek þimdi para merkezinin,
yani Londra para-piyasasýnýn, büyükbaþlarýnýn uðraþlarýnýn yansý haline gelmiþ bulunuyor.
([H.Roy,] The Theory of the Exchanges, etc., s.113.)
69
Metalarýn fiyatý sürekli dalgalanýr; bu metalar, farklý kullanmalar için imal edilmiþlerdir;
para, bütün amaçlara hizmet eder. Metalar, ayný türden olanlar bile, nitelik bakýmýndan farklý-
dýrlar; nakit para daima ayný deðerdedir, ya da hiç deðilse böyle kabul edilmiþtir. Bu ne-denle,
paranýn, bizim faiz terimi ile belirlediðimiz fiyatý, diðer þeylerden daha büyük kararlýlýða ve
tekbiçimliliðe sahiptir. (J. Steuart, Principies of Political Economy, Fransýzca çeviri, 1789, IV, s.
27.)
70
Ne var ki bu, kârýn bölünmesi kuralý, her borç verene ve alana özel olarak deðil, genellikle
borç verenlere ve alanlara uygulanýr ... önemli büyüklükte ve küçüklükte kazançlar, borcu verenle
hiç bir iliþkisi bulunmayan bir becerinin ya da bilgi noksanlýðýnýn muvafakatýdýr; borç verenler,
uðranýlan kayýptan zarara uðramadýklarýna göre, kazançtan da yararlanmamalarý gerekir. Ayný
iþi yapan tek bir kimse için söylenenler, özel türden iþler için de geçerlidir; herhangi bir iþ
kolunda iþ gören tüccarlar ile iþadamlarý borç aldýklarý para ile, ayný ülkedeki diðer tüccar ve
iþadamlarýnýn saðladýðý olaðan kârdan daha fazlasýný elde ederlerse, bu fazladan kazanç, bunu
elde etmek yalnýzca olaðan bir beceri ye bilgiyi gerektirdiði halde, kendilerine aittir; yoksa, o
parayý kendilerine saðlayan borç verene deðil ... çünkü, borç verenler paralarýný, genel kâr
oranýnýn altýnda bir ödemede bulunmaya ancak elveren koþullarda iþ gören bir iþ kolunda
kullanýlmak için borç vermezler; ve bu nedenle, paralarýyla, saðlanan kazanç ne olursa olsun,
bundan fazlasýný almayý haketmemiþlerdir. (Massie, l.c., s. 50, 51.)
71
Banka iskonto oraný %5
Piyasa iskonto oraný, 60 gün vadeli senetler %35/8
Piyasa iskonto oraný, 3 ay vadeli senetler %3½,
Piyasa iskonto oraný, 6ay vadeli senetler %35/16
Poliçe simsarlarýna borç, günlük %1-2
Poliçe simsarlarýna borç, bir hafta vadeli %3
Ondört gün için son oran, hisse senedi simsarlarýna borç %4¾-5
Mevduat faizi (bankalar) %3½
Mevduat faizi (iskonto kurumlarý) %3-3¼
Bu farkýn, bir ve ayný gün için ne denli büyük olabileceði, 10 Aralýk tarihli Daily Newsýn
kent haberlerinden alýnan, 9 aralýk 1819da Londra para-piyasasýndaki faiz hadleri ile ilgili
yukardaki rakamlarda görülmektedir. En düþüðü %1, en yükseði %5dir. [F. E.]
(Daha sonra iþlenmek üzere not.) Kredinin özgül bir biçimi: Bilin-
diði gibi, para, satýnalma aracý yerine ödeme aracý olarak hizmet ettiðin-
de, meta elden çýkartýlýr, ama deðeri ancak daha sonra gerçekleþir. Eðer
ödeme ancak tekrar satýldýktan sonra yapýlacak olursa, bu satýþ, satýn
* Faiz oraný, belli bir miktardaki para-sermayenin kullanýmý için, yýllýk ya da daha uzun ya
da kýsa bir süre için, borç verenin almaya ve borç alanýn da vermeye hazýr olduðu nispi bir mik-
tar olarak tanýmlanabilir. ... Sermaye sahibi bu sermayeyi yeniden-üretim sürecinde fiilen
kullandýðý zaman, bu kimse. borç alanlarýn sayýlarýna olan oranlarýnýn faiz oranýný belirlediði
kapitalistler bölümüne girmez. -ç.
73
Yönetim ve denetim burada (çiftlik sahibi durumunda) tamamen gereksizdir. (J. E.
Cairnes, The Slave Power, London 1862, s. 48.)
74
Eðer yapýlan iþin niteliði, iþçilerin (yani kölelerin) geniþ bir bölgeye yayýlmalarýný
gerektiriyorsa, gözcülerin sayýsý ve dolayýsýyla bu denetimin gerektirdiði iþin niteliði, bununla
orantýlý olarak artacaktýr. (Caimes, l.c., s. 44.)
77
Yukardaki satýrlar 1865te yazýldýðý için, buraya alýnan hesaplar 1864ten öteye gidemez. -
F.E.
* Çifte zarar, biri uðranýlan kayýp ve biri kaçýrýlan kazanç fýrsatý. -ç.
** Gerçek olmayan, hayali zararlar. -ç.
*** Raslantýdan zorunluluk yaratmak. -ç.
80
Richard Price, An Appeal to the Public on the Subject of the National Debt, 2nd ed., Lon-
don 1774, s. 19. Yazar þu bönce þakayý yapýyor: Bileþik faizle çoðaltmak için, basit faizle para
borç almak. (R. Hamilton, An Inquiry into tlýe Rise and Progress of tlýe National Debt of Great
Britain, 2nd ed., Edinburgh 1814, s. 133.) Buna göre, borç almak, özel kiþilerin servet toplamasý
için de en güvenli yol olabilir. Ama eðer , %5 yýllýk faiz ile 100 £ borç alýrsam, yýl sonunda 5 £
ödemem gerekir ve bu borç 100 milyon yýl bile sürecek olsa, bu arada ben her yýl yalnýz 100 £
borç vermek ve 5 £ ödemek durumunda olurum. Hiç bir zaman 100 £ borç aldýðým halde 105 £
borç verecek hale gelemem. Ve, nasýl olur da, %5 faizi ödeyebilirim? Yeni borçlarla ya da devlet
sözkonusu ise yeni vergilerle. Þimdi, eðer sanayici kapitalist borç para alýrsa ve kârý diyelim
%15e ulaþýrsa, %5 faiz ödeyebilir, %5 özel giderleri için harcayabilir (her ne kadar geliri ile
birlikte iþtahý da kabarsa da) ve %5 de sermayesine katabilir. Bu süreç devam edecek olursa,
kâr oraný, daha önceki bölümlerde belirtilen nedenlerle, %15ten, diyelim %10a düþer. Ne var
ki Price, %5lik bir faizin %151ik bir kâr oranýný öngördüðünü tamamýyla unutuyor ve bunun,
sermaye birikimi ile sürüp gideceðini varsayýyor. Onun, gerçek birikim süreciyle en ufak bir
iliþkisi bulunmayýp, daha çok yalnýz paranýn borç verilmesi ve bileþik faiz ile geri alýnmasýyla
uðraþýyor. Bunun nasýl yapýlacaðýnýn onun için bir önemi yok çünkü bu, faiz getiren sermayenin
zaten özünde taþýdýðý bir nitelik.
* Ýsanýn doðduðu tarih sözkonusudur. -ç.
** [Malthus,] An Essay on the Principle of Population, London 1798, s. 25-26. -Ed.
* Her üç ayýn sonunda, Ulusal Borç Fonuna yatýrýlmak üzere, ilgili komisyonlara belli bir
miktarýn ödenmesini öngören bir yasa. (Anno Georgii III, Regis, cap. 31). -Ed.
81
Mill ile Careye ve Roscherin bu konudaki yanlýþ yorumuna bakýnýz. [Marx þu yapýtlara
iþaret ediyor: J. St. Mill, Principles of Political Economy, Second edition, vol. 1, London 1849, s.
91-92; H. Ch. Carey, Principles of Social Science, vol. III, Philadelphia 1859, s. 71-73; W. Roscher,
Die Grundlagen der Nationalökonomie, 3 Auflage, Stuttgart und Augsburg, 1858, § 45. -Ed.]
82
Açýktýr ki, hiç bir emek, hiç bir üretken güç, hiç bir beceriklilik ve hüner, bileþik faizin
çok aðýr taleplerini karþýlayamaz. Ne var ki, bütün tasarruflar, kapitalistin gelirinden yapýlýr ve
böylece bu talepler fiilen sürekli yinelenir ve emeðin üretken gücü bunlarý karþýlamayý sürekli
reddeder. Bu nedenle, bir tür denge sürekli kurulmuþ olur. (Labour Defended Against the
Clains of Capital, 5. 23. By Hodgskin.)
83
Baþka bir deyiþle, daha önce, ilkin kâr payý saptanýr ve ortaklara ödeme yapýlýrken gelir
vergisi bu kârdan düþülürdü; ama, 1844ten sonra, banka, önce, toplam kârý üzerinden gelir
vergisini ödüyor ve sonra kâr payýný vergi almadan ortaklara daðýtýyordu. Bu nedenle, ayný
nominal yüzdeler ikinci durumda, vergi tutarý kadar fazla oluyordu. -F.E.
* Elçabukluðu. -ç.
84
Sermayeyle ilgili konularda, Overstoneun düþtüðü kavram kargaþasý üzerinde Otuzikinci
Bölümün sonunda daha fazla durulacaktýr. [- F. E.]
* Kötü niyet. -ç.
85
Yýl boyunca dolaþýmdaki banknot tutarý 1812 yýlýnda 106.538.000 frank; 1818de
101.205.000 frank idi; oysa para dolaþýmý ya da her türlü hesaba ait yýllýk toplam ödemeler ve
tahsilat, 1812de 2.837.712.000 frank, 1818de 9.665.030.000 frank idi. Fransada para dolaþým
faaliyeti bu nedenle 1818 yýlýnda 1812ye göre üçte-bir oranýnda idi. Dolaþým hýzýnýn en büyük
düzenleyicisi kredidir. Bu durum, para-piyasasý üzerindeki þiddetli bir baskýnýn niçin genellikle
dolu bir dolaþýmla eþzamanlý olduðunu açýklar. (The Currency Theory Reviewed, etc., s. 65.)
1833 Eylülü ile 1843 Eylülü arasýnda, bütün Birleþik Krallýkta yaklaþýk 300 banka, banknot
çýkartan bankalar arasýna katýldý; bunun sonucu, dolaþýmda ikibuçuk milyon miktarýnda bir
azalma oldu; 1833 Eylülü sonunda 36.035.244 sterlin, 1843 Eylülü sonunda 33.518.554 sterlin
idi. (Lc., s. 53.) Ýskoçyadaki olaðanüstü dolaþým faaliyeti 100 sterlin ile Ýngilterede 420
sterlini gerektirecek miktarda parasal iþlemi gerçekleþtiriyordu. (Lc., s. 55. Bu son örnek yalnýz
bu iþlemin teknik yaný ile ilgilidir.)
86
Bankalarýn kuruluþundan önce ... dolaþým amaçlarý için çekilen sermaye miktarý, her
zaman, fiili meta dolaþýmýnýn gerektirdiðinden fazlaydý. (Economist, 1845, s. 238.)
87
Örneðin, 1857 gibi bir bunalým yýlýnda iflas eden firmalarýn Timestaki listesine bakýnýz ve
bu iflas edenlerin özel mülklerini borç miktarlarý ile karþýlaþtýrýnýz. Þurasý bir gerçektir ki, sermaye
ve krediye sahip kimselerin satýnalma gücü, spekülatif piyasalar konusunda bilgisi bulunmayan
bir kimsenin düþünebileceðinin çok daha ötesindedir. (Tooke, Inquiry into the Currency
Principle, s. 79.) Normal iþini yürütmeye yetecek kadar sermayesi bulunduðu bilinen ve iþinde
iyi bir krediden yararlanan bir kimse eðer ticaretini yaptýðý nesnenin fiyatýnda bir yükselme
olacaðýna inanýrsa ve giriþtiði spekülasyonun baþýnda ve geliþmesi sýrasýndaki koþullar kendisine
yardým ederse, sermayesi ile kýyaslanamayacak kadar muazzam miktarlarda satýn almada
bulunabilir. (lbid., s, 136.) Tüccarlar, fabrikatörler, vb., ticari iþlemlerini, yalnýz kendilerine ait
sermayenin kullanýmýyla yapabileceklerinin çok daha ötesine götürürler. Sermaye, bir ticari
kuruluþunun giriþeceði iþlemin sýnýrý olmaktan çok, iyi bir kredinin üzerine kurulabileceði bir
temeldir. (Economist, 1847, s. 333.)
88
Th. Chalmers [On Political Economy, etc., Glasgow 1832, -Ed.]
89
Burada, Tookedan s. 390da [bu baskýda: s. 355.] Almancasýndan aktardýðýmýz konuyla
ilgili pasajýn aslýný veriyoruz: Bankerlerin yaptýklarý iþ, talep üzerine ödenebilecek banknotlarýn
çýkartýlmasý bir yana býrakýldýðýnda, tüccarla tüccar ve tüccarla tüketiciler arasýndaki iþlemlerin
Dr. (Adam) Smith tarafýndan iþaret edilen ayrýmýna uygun olarak iki kola ayrýlabilir. Bankerlerin
iþlerinin bir kolu sermayelerini hemen kullanma durumunda olmayan kimselerden sermaye
toplamak ve bunu, bu olanaða sahip kimselere daðýtmak ya da aktarmaktýr. Diðer kolu,
müþterilerinin gelirlerinden mevduat kabul etmek ve tüketim nesnelerine yaptýklarý giderleri
için istenilen miktarlarý bunlara ödemektir. .. bunlardan ilki sermaye dolaþýmý, ikincisi para
dolaþýmýdýr. (Tooke, Inquiry into the Currency Principle, London, s. 36.) Birincisi sermayenin
bir yandan toplanmasý ve diðer yandan daðýlýmýdýr.; ikincisi, çevrenin yerel amaçlarý için
dolaþýmýn düzenlenmesidir. (Ibid., s. 37.) Kinnearýn aþaðýya alýnan satýrlarýnda çok daha doðru
bir anlayýþ belirtilmekte: Para. .. aslýnda farklý iki iþlemi yerine getirmek için kullanýlýr. ... Tüccarlar
ile tüccarlar arasýnda, bir deðiþim aracý olarak, sermayenin aktarýlmasýný saðlayan bir araçtýr;
yani para olarak belli bir miktar sermayenin, metalar þeklinde eþit miktarda sermaye karþýlýðýnda
deðiþilmesidir. Ama ücretlerin ödenmesinde ve tüccarlar ile tüketiciler arasýndaki satýnalma ve
satýþta kullanýlan para-sermaye olmayýp, gelirdir; topluluðun gelirlerinin, günlük harcamalara
ayrýlan kýsmýdýr. Bu, sürekli günlük kullaným için dolaþýmda bulunur ve sözcüðün tam anlamýyla
dolaþým aracý denilebilecek kýsýmdýr. Sermaye avanslarý, tamamen, banka ile diðer sermaye
sahiplerinin isteklerine baðlýdýr, çünkü borç alacaklar nasýl olsa her zaman bulunur; oysa dolaþým
aracý miktarý, paranýn günlük harcamalar amacý nedeniyle içinde dolaþtýðý topluluðun
gereksinmelerine baðlýdýr. (J. G. Kinnear, The Crisisand the Currency, London 1847, [s. 3-4].)
90
Parasal araçlara (yani sermaye borç almak için) olan talebin, ek dolaþým araçlarýna
olan taleple özdeþ olduðunu ya da hatta çoðu kez bunlarýn birbirine baðlý olduðunu tasavvur
etmek gerçekten büyük bir yanýlgýdýr. Bu taleplerden herbiri, özellikle kendisini etkileyen koþullar
içersinde ortaya çýkar ve birbirlerinden çok farklýdýr. Her þeyin elveriþli göründüðü, ücretlerin
yüksek olduðu, fiyatlarýn yükselmekte ve fabrikalarýn faal bulunduðu sýralarda, daha büyük ve
daha fazla sayýda ödemeler yapmak zorunluluðuna sýký sýkýya baðlý ek iþlevlerin yerine getirilmesi
için genellikle ek bir dolaþým aracý arzý gerekli olur; buna karþýlýk, herþeyden önce ticari döngünün
daha ileri bir aþamasýnda, güçlüklerin kendilerini göstermeye baþladýðý, piyasalarýn malla
dolduðu, geriye ödemelerin geciktiði, faizin yükseldiði sýralarda, banka üzerinde sermaye avans-
larý için bir baský doðar. Bankanýn sermaye avansý vermek için kendi banknotlarý dýþýnda bir
aracý bulunmadýðý, bu nedenle de banknot çýkartmayý reddetmenin, kredi saptamayý reddetmek
olduðu doðrudur. Ama, bir kez kredi saðlandý mý, her þey kendisini piyasa gereksinmelerine
uygun biçimde ayarlar; borç öylece kalýr ve dolaþým aracý, eðer kendisine gereksinme duyu-
luyorsa, kendisini çýkartana geri götürecek yolu bulur. Buna göre, Parlamento Raporlarýnýn
þöyle bir gözden geçirilmesi insaný þuna inandýrabilir ki, Ýngiltere Bankasýnýn elindeki tahviller
ile senetler, dolaþýmdaki kendi banknotlarýyla çoðu kez ayný yönde deðil, zýt yönde bir dalgalanma
gösterir ve bu nedenle bu büyük kurumun ortaya koyduðu örnek, taþra bankerlerinin, banknot
dolaþýmýnýn normal olarak kullanýldýðý amaçlar için zaten yeterli olmasý halinde hiçbir bankanýn
kendi dolaþýmýný geniþletmeyeceði, ama bu sýnýr aþýldýktan sonra, avanslarýna yapacaðý her
ekin kendi sermayesinden yapýlmasý ve kendi rezervindeki bazý deðerli senetlerin satýþý ya da
bu gibi senetlere daha fazla yatýrým yapmaktan kaçýnarak saðlanmasý gerekeceði yolunda sýký
sýkýya sarýldýklarý doktrine bir istisna teþkil edemez. Bir önceki sayfada sözünü ettiðim 1833 ve
1840 yýllarý arasýndaki döneme ait Parlamento Raporlarýndan derlenen tablo, bu gerçeðin sürekli
örneklerini saðlar; ve bunlardan iki tanesi o denli dikkat çekicidir ki, bunlarýn ötesine gitmeye
benim için hiçbir gerek yoktur. Bankanýn kaynaklarýný, krediyi ayakta tutmak ve para piyasasýnýn
güçlüklerini karþýlamak için sonuna kadar zorlandýðý 3 Ocak 1837 tarihinde, borç ve ýskonto
yoluyla verdiði avanslarýn, 17.022.000 sterlin gibi muazzam bir tutara ulaþtýðýný görüyoruz; bu,
savaþtan beri pek görülmeyen bir miktar olduðu gibi, bu arada 17.076.000 sterlin gibi düþük bir
noktada öylece hareketsiz kalan tüm toplam çýkartýlmýþ banknot miktarýna neredeyse eþittir.
Öte yandan, 4 Haziran 1833te dolaþýmdaki banknot 18.892.000 sterlin, elde bulunan özel
senetlerin toplamý ancak 972.000 sterlin kadardý ve bu son yarým yüzyýlda görülen belki de en
düþük miktardý! (Fullarton, l.c., s. 97, 98.) Parasal araçlara olan talep ile altýna (Wilson, Tooke
ve diðerleri buna sermaye diyorlar) olan talebin hiçbir þekilde özdeþ þeyler olmasý gerekmediði,
Ýngiltere Bankasý Guvernörü Mr. Weguelinin þu ifadesinden de anlaþýlmaktadýr: Bu ölçüdeki
poliçe ýskontosu (ardarda üç gün için, günlük bir milyon) halk daha büyük miktarda aktif
dolaþým talep etmedikçe, rezervleri (banknot rezervlerini) azaltamaz. Poliçelerin ýskontosu
üzerine çýkartýlan banknotlar, bankerler aracýlýðý ile ve mevduat yoluyla dönecektir. Bu iþlemler
altýn ihracý amacýyla yapýlmadýkça ve ülke içersinde halký banknotlarýný kasalarýna kitlemeye
yöneltecek derecede bir panik hali yoksa ... rezervleri bu iþlemlerin büyüklüðü etkilemez.
Banka günde bir-buçuk milyonluk ýskonto yapabilir ve bu, rezervleri en ufak þekiIde etkilenmek-
sizin sürekli yapýlabilir, banknotlar mevduat olarak geri döner, yalnýzca bir hesaptan diðerine
yapýlan aktarma dýþýnda hiçbir deðiþiklik olmaz. (Report on Bank Acts, 1857, Evidence, n° 241,
500.) Banknotlar, burada, demek ki, sýrf kredi transferinin bir aracý gibi hizmet etmektedir.
* Tatminkar bir açýklamasý yapýlabilecek yalnýz bir-iki istisna dýþýnda, son yarým yüzyýl
boyunca görülen, dýþarýya bir altýn akýþýnýn izlediði borsadaki her önemli düþme, baþtan sona,
dolaþým aracýnda nispi bir düþük düzeyle ayný zamana raslar, ve bunun terside doðrudur.-ç.
** Zaten baþlamýþ bulunan bir çöküþün iþareti ... aþýrý dolu piyasalarýn, ürünlerimize karþý
dýþ taleplerin durmasýnýn, geciken ödemelerin ve bütün bunlarýn zorunlu sonucu olarak, ticari
itibarsýzlýðýn, fabrikalarýn kapanmasýnýn, zanaatkarlarýn açlýktan kýrýlmalarýnýn, sanayi ve ticarette
genel bir durgunluðun bir belirtisi. -ç.
* Dolu bir dolaþýmýn altýný ittiði ve düþük bir dolaþýmýn altýný çektiði. -ç.
** Dýþa olan bir akýþýn varlýðý, içerdeki dolaþým aracý talebinde zorunlu olarak herhangi bir
azalma olduðu anlamýna gelmez, -ç.
*** Kapital, Birinci Cilt, s. 165-166 -Ed.
**** Bankadaki altýn stoklarýnýn tükenmeye yüz tutar gibi olduðunda Ýngilterede daima
görülen ateþli huzursuzluk ve endiþe haline bakarak, Kýta Avrupa ülkelerindeki kambiyo
deðiþikliklerinin genellikle nasýl bir sükunet ve kolaylýkla geçiþtirildiðini görmek, ister istemez,
insaný, madeni paranýn bu bakýmdan taþýdýðý büyük yararý düþünmeye zorluyor. -ç.
91
Asýl metinde bunu izleyen kýsým, bu konuyla ilgisi bakýmýndan anlaþýlmaz haldedir ve
köþeli parantezin sonuna kadar editör tarafýndan yeniden yazýlmýþtýr. Bu noktaya, bir baþka
bakýmdan, Yirmialtýncý Bölümde deðinilmiþ bulunuluyor. [Bu baskýda: s. 366. -Ed.] -F. E.
* Borç hâlâ vardýr ve eðer gereksinme yoksa dolaþým aracý, tekrar kendisini çýkartana geri
dönme yolunu bulur. -ç.
* Banknot ele geçirmek için giriþilen ve panik dönemlerini belirleyen, bazan da 1825
yýlýnýn sonunda olduðu gibi, ülke dýþýna altýn akýmý henüz devam ederken bile görülebilen o
hýrslý rekabet örneklerine tekrar dönecek olursak, bence bunlarý düþük kambiyo kurlarýnýn
doðal ya da zorunlu sonuçlarý gibi görmemek gerekir; bu gibi hallerde talep, dolaþým için
deðildir, para yýðmak içindir, korkuya kapýlan bankerler ile kapitalistlerin, genellikle bunalýmýn
son perdesinde dýþarýya uzun süreli bir altýn akýþýnýn sonucu olarak ortaya çýkan ve bunalýmýn
sona ereceðini müjdeleyen bir taleptir. -ç.
YÝRMÝDOKUZUNCU BOLÜM
BANKA SERMAYESÝNÝ OLUÞTURAN KISIMLAR
1
Ýþçi, yýllýk ücretinin para-deðerinin, faizden alýnan gelir olarak kabul edilmesiyle elde
edilen bir sermaye-deðere sahiptir. ... Ortalama günlük ücreti %4 üzerinden ... sermayeleþtirerek,
erkek bir tarým iþçisi için þu ortalama deðeri elde ederiz: Avusturyada, 1.500 taler; Prusyada,
1.500; Ýngilterede, 3.750; Fransada, 2.000; orta Rusyada, 750 taler. (Von Reden, Vergleichende
Kulturstatistik, Berlin, s. 434.)
3
[Sermayenin, bu iki katýna, üç katýna ulaþmasý, son yýllarda, örneðin Londra Borsasýnýn
raporlarýnda kendi baþýna bir baþlýðý iþgal eden mali tröstler aracýlýðý ile oldukça büyük bir
geliþme gösterdi. Belli sýnýftan faiz getiren senet, örneðin, yabancý devlet tahvilleri, Ýngiliz belediye
ya da Amerikan devlet bonolarý, demiryolu hisse senetleri, vb. satýn almak için bir þirket kuruldu.
Sözgelimi, 2 mi!yon sterlinlik bir sermaye, hisse senetlerinin satýþýyla toplandý. Müdürler kurulu
sözkonusu deðerleri satýn alýyor ya da bunlar üzerinde az çok aktif spekülasyon yapýyor, ve
giderleri düþtükten sonra, yýllýk faizi ortaklara temettü olarak daðýtýyordu. Üstelik bazý anonim
þirketleri, normal hisse senetlerini, tercihli ve ertelemeli diye iki sýnýfa ayýrma usulünü benimse-
diler. Tercihliler, toplam kârýn izin vermesi koþuluyla, deðiþmeyen bir faiz, diyelim %5 alýyorlardý;
bundan arta kalan olursa, bunu da ertelemeliler alýyordu. Bu kentte, tercihli senetlere yapýlan
saðlam sermaye yatýrýmý, -ertelemeli senetli- fiili spekülasyondan azçok ayrýlýyordu. Birkaç
büyük kuruluþ bu yeni usulü benimsemek istemedikleri için, yeni þirketlerin kurulmasý gibi bir
yola baþvuruldu. Bunlar, eski þirketlerin hisse senetlerine bir ya da birkaç milyon sterlin yatýrý-
yorlar ve satýn alýnan hisselerin nominal deðeri tutarýnda yeni senetler çýkarýyorlar, ama bunlarýn
yarýsý tercihli, yarýsý ertelemeli olarak çýkartýlýyordu. Bu gibi durumlarda ilk hisse senetleri,
yenilerinin çýkartýlmasýna dayanak hizmeti gördükleri için iki katýna çýkmýþ oluyordu. -F.E.]
4
[O zamandan beri bunun nasýl bir yoðunluk kazandýðý, 18 Aralýk 1892 tarihli Daily Newsten
alýnan ve 1892 Kasýmýnda Londradaki onbeþ büyük bankanýn, banka rezervlerine ait aþaðýdaki
resmi tabloda görülmektedir:
6
Kamu fonu, yýllýk gelirin borçlarý ödemek üzere bir yana ayrýlan kýsmýný temsil eden
hayali sermayeden baþka bir þey deðildir. Eþdeðer miktarda bir sermaye harcanmýþtýr; borçlar
için payda olarak hizmet eden budur, ama kamu fonunun temsil ettiði þey bu deðildir; çünkü,
sermaye artýk mevcut deðildir. Sanayiin çalýþmasýyla yeni bir servetin yaratýlmasý gerekir; har-
canmýþ bulunan bu serveti borç verenler için, bu servetin bir kýsmý yýllýk olarak bir yana ayrýlýr;
bu kýsým, onu üretenlerden, vergiler yoluyla alýnýr ve devletin alacaklýlarýna verilir, ve ülkede
sermaye ile faiz arasýndaki adet haline gelmiþ orana göre, bu alacaklýlarýn alacaklarý yýllýk geliri
saðlayabilecek sermayeye eþdeðer hayali bir sermaye varsayýlýr. (Sismondi, Nouveaux principes
[Second editions, Paris 2827], II, s. 230.)
7
Birikmiþ borç verilebilir para-sermayenin bir kýsmý gerçekte yalnýzca sanayi sermayesinin
bir ifadesidir. Örneðin, Ýngiltere, 1851 yýlýnda, Amerikan demiryollarý ile öteki giriþimlere 80 mil-
yon sterlin yatýrým yaptý, bu yatýrýmýn nerdeyse tamamý, Amerikalýlarýn karþýlýk olarak ödeme
zorunda bulunmadýklarý Ýngiliz mallarýnýn ihracýyla gerçekleþtirildi. Ýngiliz ihracatçýlarý, bu metalar
için Amerikaya poliçe çektiler ve bunlarla Ýngiliz hisse senedi aracýlarý satýn aldýlar ve hisse se-
nedi satýn alýnmasý için Amerikaya gönderdiler.
Ýngilterenin sanayideki eski tekeline bir takým rakip sanayi ülkeleri karþý çýkmýþtýr; dünyanýn
her yanýnda, Avrupadaki fazla sermaye yatýrýmý için, uçsuz bucaksýz ve çeþitli alanlar açýlmýþ,
böylece daha geniþ bir alana daðýlmasý ve yerel aþýrý-spekülasyonun daha kolay önlenmesi
olanaðý saðlanmýþtýr. Bütün bunlar aracýlýðý ile, eski bunalýmý üreten ortamlar ve bunlarýn geliþ-
mesini saðlayan olanaklar, ya yokedilmiþ ya da çok azaltýlmýþtýr. Ayný zamanda, karteller ve
tröstler karþýsýnda, iç piyasadaki rekabet gerilediði halde, dýþ piyasalarda, Ýngiltere dýþýnda bütün
büyük sanayi ülkelerinin çevresini çevirdikleri koruyucu gümrük tarifeleriyle sýnýrlandýrýlmýþ
bulunmaktadýr. Ne var ki, bu koruyucu gümrük tarifeleri, dünya piyasasýna kimin egemen ola-
caðýný kararlaþtýracak olan, son genel sanayi savaþý için yapýlan hazýrlýklardan baþka bir þey
deðildir. Þu halde, eski bunalýmlarýn yinelenmesine karþý iþleyen her etmen, kendi içersinde,
gelecekteki çok daha güçlü bir bunalýmýn tohumlarýný taþýmaktadýr. -F.E.]
9
B. A.1857 Banker Twellsin tanýklýðý: 4516. Banker olarak siz, sermaye ile mi yoksa para
ile mi iþ yapýyorsunuz? - Biz para ile iþ yapýyoruz. - 4517. Bankanýza mevduatlar ne olarak
yatýrýlýr? - Para olarak. - 4518. Nasýl ödenir? - Para olarak. - 4519. Bu durumda, bunlara,
paradan baþka bir ad verilebilir mi? - Hayýr.
Overstone (bkz: Yirmialtýncý Bölüm) sürekli olarak sermaye ile parayý birbirine
karýþtýrmaktadýr. Paranýn deðeri, ayný zamanda, onun için faiz demektir, ama para kitlesi
tarafýndan belirlendiði sürece; sermayenin deðerinin faiz olmasý gerekiyor, ama üretken
sermayeye olan talep ve bu sermaye ile elde edilen kâr tarafýndan belirlendiði sürece. Þöyle
diyor: 4140. Sermaye sözcüðünün kullanýlmasý çok tehlikelidir. - 4148. Bu ülkeden altýn
ihracý, bu ülkedeki para miktarýndaki bir azalmadýr, ve bu ülkedeki para miktarýnda azalma,
kuþkusuz, genellikle para piyasasý üzerinde bir baský yaratýr, [ama buna göre, sermaye-piyasasý
üzerinde yaratmýyor]. - 4112. Ülkeden para çýktýðýna göre, ülkedeki miktar azalmýþ olur. Ülkede
kalan miktardaki bu azalma, o paranýn deðerinde bir artýþ meydana getirir, [bu, aslýnda onun
teorisinde, para olarak paranýn deðerinde, dolaþýmdaki daralma yoluyla, metalarýn deðerlerine
oranla bir artýþ demektir; yani paranýn deðerindeki bir artýþ, metalarýn deðerindeki bir düþme
ile ayný þeydir. Ne var ki, o bile, bu arada, dolaþýmdaki para kitlesinin fiyatlarý belirlemediðine
her türlü kuþkunun ötesinde inanmýþ bulunuyor; þimdi artýk, dolaþým aracý olarak paradaki
azalmanýn, faiz-getiren sermaye olarak onun deðerini ve dolayýsýyla faiz oranýný yükselttiði
sanýlýyor]. Ve, geriye kalan paranýn artan deðeri, para çýkýþýný durdurur ve bozulan dengenin
yeniden kurulmasý için gerekli miktarda parayý geri getirene kadar ayný düzeyde tutulur.
Overstoneun çeliþkilerinden baþka örnekler daha ilerde görülecek.
10
Karýþýklýk bu noktada baþlýyor: bu iki þeyin her ikisi de para sanýlýyor; yani, bankerin
ödemesi gerekli hak olarak mevduat, ve bankerin elinde bulunan yatýrýlmýþ para. Banker Twells,
1857 tarihli Banka Komitesinde þu örneði veriyor: Ýþe eðer 10.000 sterlin ile baþlarsam, 5.000
sterlin ile meta satýn alýr ve bunu depoya koyarým. Diðer 5.000 sterlini, gerektiðinde çekmek ve
kullanmak üzere bir bankaya yatýrýrým. Bu, benim için, 5.000 sterlini mevduat ya da para þeklinde
olduðu halde, hala 10.000 sterlinlik sermayedir (4528). Þimdi bu, aþaðýdaki garip tartýþmaya
yol açýyor. - 4531. Siz elinizdeki 5.000 sterlini bir baþkasýna vermiþ bulunuyorsunuz deðil mi? -
Evet. - 4532. Þimdi onun elinde 5.000 sterlin mevduat var? - Evet. - 4533. Ve size geriye 5.000
sterlin kalýyor? - Çok doðru. -4534. Onun elinde para olarak 5.000 sterlin, sizin elinizde para
olarak 5.000 sterlin bulunuyor? - Evet. - 4535. Ama ensonu bu, paradan baþka bir þey deðil,
deðil mi? - Hayýr. Bu karýþýklýðýn nedeni, kýsmen, 5.000 sterlini bankaya yatýrmýþ bulunan Anýn,
bu parayý, hala elindeymiþ gibi çekebilmesi ve elden çýkarabilmesidir. Bu bakýmdan bu, onun
için, potansiyel para olarak hizmet ediyor. Ne var ki, mevduatýndan para çektiði her durumda
mevduatýný pro tonto yoketmiþ oluyor. Eðer gerçek para çekiyor ve kendi parasý zaten bir
baþkasýna borç verilmiþ bulunuyorsa, ona ödenen kendi parasý deðil, baþka mevduat sahiplerinin
parasýdýr. Bye olan borcunu kendi bankeri üzerine bir çekle öder ve B de bu çeki kendi ban-
kasýna yatýrýrsa ve Anýn bankerinin elinde de Bnin bankeri üzerine çekilmiþ bir çek varsa, bu
iki banker yalnýzca çekleri deðiþirler, Anýn yatýrmýþ olduðu para, para iþlevini iki kez yerine
getirmiþ olur; önce, Anýn yatýrdýðý parayý alan kimsenin elinde, sonra da Anýn kendi elinde.
Ýkinci iþlevinde, yalnýzca alacaklarýn (Anýn kendi bankerinden ve bu bankerin, Bnin bankerinden
alacaklarýnýn) tasfiyesi, para kullanýlmaksýzýn yapýlmýþ olur. Burada mevduat iki kez para olarak
iþ görür; gerçek para olarak ve para üzerinde bir hak olarak. Sýrf para üzerinde haklar, ancak
alacaklarýn tasfiyesinde paranýn yerini alabilir.
* O ölçüde, o kadar. -ç.
11
Bir banknotun dolaþýmda kaldýðý ortalama gün sayýsý:
£ 200-
£ 5-10 £ 20-100
Yýllar % % 1,000 % Toplam
Banknot Banknot
Banknot
1844 9.263 45,7 5.735 28,3 5.253 26,0 20.241
1845 9.698 46,9 6.082 29,3 4.942 23,8 20.722
1846 9.918 48,9 5.778 28,5 4.590 22,6 20.286
1847 9.591 50,1 5.498 28,7 4.066 21,2 19.155
1848 8.732 48,3 5.046 27,9 4.307 23,8 18.085
1849 8.692 47,2 5.234 28,5 4.477 24,3 18.403
1850 9.164 47,2 5.587 28,8 4.646 24,0 19.398
1851 9.362 48,1 5.554 28,5 4.557 23,4 19.473
1852 9.839 45,0 6.161 28,2 5.856 26,8 21.856
1853 10.699 47,3 6.393 28,2 5.541 24,5 22.653
1854 10.565 51,0 5.910 28,5 4.234 20,5 20.709
1855 10.628 53,6 5.706 28,9 3.459 17,5 19.793
1856 10.680 54,4 5.645 28,7 3.323 16,9 19.648
1857 10.659 54,7 5.567 28,6 3.241 16,7 19.467
mek ki, ticari iþler, ihracat ile ithalatýn gösterdiði gibi, iki katýndan fazla
arttýðý halde, 1844ten 1857ye kadar mutlak bir azalma göstermiþtir. 5
ve 10 sterlinlik daha küçük banknotlar, tabloda da görüldüðü gibi, 1844te
9.263.000 sterlinden, 1857de 10.659.000 sterline yükselmiþtir. Ve bu, o
sýradaki, altýn dolaþýmýnda görülen özellikle büyük artýþla ayný zamanda
olmuþtur. Buna karþýlýk, daha yüksek deðerdeki banknotlarda (200-1.000
sterlin) 1852de 5.856.000 sterlinden, 1857de 3.241.000 sterline bir azal-
ma, yani 2½ milyon sterlinden fazla bir düþme olmuþtur. Bu þöyle açý-
klanýr: 8 Haziran 1854te, Londradaki özel bankerler, hisse senetli
* Bu tablo, Marxýn deðindiði kaynaðýn fotokopisinin örneðidir. Bazý rakamlar yanlýþtýr. -Ed.
* S. Laing, New Series of the Great City Frauds of Cole, Davidson, and Cordon, London. -Ed.
12
Londra Union Bank hissedarlarýnýn 17 Ocak 1894te yaptýklarý genel toplantýda Baþkan
Ritchie, Ýngiltere Bankasýnýn iskonto oranýný, 1893te, temmuzda %2½den 3e ve aðustosta
%4e çýkarttýðýný ve dört hafta içersinde, buna karþýn o zamandan beri altýn olarak tam 4½ mil-
yon sterlin kaybettiðini, banka oranýný %5e yükselttiðini ve bunun üzerine altýnýn kendisine geri
döndüðünü, banka oranýnýn eylülde %4e ve ekimde de %3e düþürüldüðünü anlatmaktadýr.
Ama bu banka oraný piyasada kabul edilmemiþti. Banka oraný %5 iken, iskonto oraný %3½ idi
ve para için oran %2½; banka oraný %4e düþünce iskonto oraný %23/8 ve para oraný %1¾;
banka oraný %3 iken iskonto oraný %½ye ve para oraný bunun da altýnda bir þeye düþmüþtü.
(Daily News, January 18, 1894.) -F. E.
s. 290, 291.)
Metalarýn arz ve talebi piyasa-fiyatlarýnýn belirlediðine göre, iskon-
to oranýnda ifadesini bulan borç verilebilir para-sermayeye olan talebi
(ya da daha doðrusu bunun arza göre gösterdiði sapmalarý), gerçek
sermaye talebi ile özdeþleþtirmekle Overstoneun nasýl bir yanýlgýya
düþtüðü burada açýk hale geliyor. Meta-fiyatlarýnýn, currency [dolaþým
aracý -ç.] miktarýndaki dalgalanmalar tarafýndan düzenlendiði yolundaki
sav, þimdi, iskonto oranýndaki dalgalanmalarýn, para-sermayeden farklý
olarak, gerçek maddi sermayeye olan talepteki dalgalanmalarla ifade
edildiði þeklindeki tümce ile gizleniyor. Ayný komitede hem Normanýn
ve [sayfa 488] hem de Overstoneun fiilen bu savý öne sürdüklerini ve özel-
likle ikincinin, en sonunda köþeye sýkýþtýrýlana kadar, durmadan kaça-
mak yollara baþvurmak zorunda kaldýðýný görmüþ bulunuyoruz. (Bölüm
XXVI.) Belli bir ülkede mevcut altýn miktarýndaki deðiþikliklerin, dolaþým
* Tamamýyla. -ç.
14
Bunun para piyasasý üzerinde yaptýðý etkiyi, Newmarchýn aþaðýdaki tanýklýðý göster-
mektedir: 1509. 1853 yýlýnýn sonunda, halk arasýnda oldukça büyük bir kaygý vardý ve o yýlýn ey-
lülünde, Ýngiltere Bankasý, iskonto oranýný üç nedenle yükseltti. ... Ekim ayý baþlarýnda, halk
arasýnda önemli derecede bir kaygý ve korku vardý. Bu kaygý ve korku, Avustralyadan yaklaþýk
5 milyon sterlin tutarýnda deðerli madenin gelmesi sonucu, kasým ayý sona ermeden çok büyük
ölçüde azaldý ve neredeyse yokoldu ... Ekim ve kasým aylarýnda yaklaþýk 6 milyon sterlin tutarýnda
deðerli madenin gelmesiyle, 185 güzünde gene ayný þey oldu. Üç ayda, eylül, ekim ve kasýmda,
yaklaþýk 8 milyon sterlin tutarýnda deðerli maden gelmesiyle, bir kaygý ve korku dönemi olduðunu
bildiðimiz 1855 güzünde tekrar ayný þey oldu; ve sonra, geçen yýlýn, 1856nýn sonunda gene
tamamen ayný þeyin olduðunu görüyoruz. Gerçekte, herhangi bir mali baskýnýn doðal ve tam
çözümü için, altýn bir geminin eriþmesini bekleme alýþkanlýðýna kapýlýp kapýlmadýðýmýz konu-
sunda, hemen her komite üyesinin gözlemlerine baþvurabilirim. [B. A. 1857.]
Baþlýca iki dönemde, deðerli maden ithali yer alýr. Bir yandan, bu
bunalýmý izleyen ve sýnýrlý bir üretimi yansýtan, düþük faiz oranýnýn birinci
evresinde yer alýr; ve sonra, faiz oranýnýn yükseldiði ama ortalama dü-
zeyine henüz ulaþmadýðý ikinci evrede. Bu, geriye ödemelerin çabuk
geldiði, ticari kredinin bol olduðu ve dolayýsýyla da, borç sermayesine
olan talebin, üretimdeki geniþlemeyle ayný oranda artmadýðý bir evredir.
15
Newmarcha göre, dýþ ülkelere altýn akýþý þu üç nedenden ileri gelebilir 1) tamamen
ticari koþullardan yani 1836-1844 arasý ve tekrar 1847de olduðu gibi, eðer ithalat ihracattan
fazla olmuþ ise - belli baþlý büyük bir hububat ithali; 2) 1857de Hindistanda demiryolu yapýmýnda
olduðu gibi, dýþ ülkelerde Ýngiliz sermaye yatýrýmý için araç saðlamak için, ve 3) 1853 ve 1854te
Doðuda, savaþ amaçlarý için olduðu gibi, dýþ ülkelerde belirli harcamalar nedeniyle.
16
1918. Newmarch. Hindistan ile Çini bir araya getirirseniz, Hindistan ile Avustralya
arasýndaki alýþveriþ hesaba katýlýrsa ve daha da önemlisi Çin ile Birleþik Devletler arasýndaki
ticaret dikkate alýnýrsa, bu üçgensel iþlemde denge bizim aracýlýðýmýz ile saðlanmaktadýr ... ve
bu durumda, ticaret dengesinin yalnýz bu ülkenin deðil, Fransa ile Birleþik Devletlerin de
aleyhinde olduðu doðrudur. - (B A. 1857.)
17
Örneðin, Weguelinin gülünç yanýtýna bakýnýz [B. A. 1857], burada, Weguelin, beþ
milyonluk altýn akýþýnýn bir o kadar sermaye eksilmesi olduðunu söylüyor ve böylece, fiyatlarda
belirsiz büyüklükte bir artýþ ya da gerçek sanayi sermayesinde deðer kaybý geniþleme ya da
daralma olduðu zaman meydana gelmeyen belirli olaylarý açýklamaya çalýþýyor. Bu görüngüleri,
doðrudan doðruya, gerçek sermayenin (bu sermayenin maddi öðeleri açýsýndan
düþünüldüðünde) kitlesindeki bir geniþleme ya da daralmanýn belirtileri olarak açýklamaya
kalkýþmak da gene ayný derecede gülünçtür.
18
Newmarch (B. A. 1857): 1364. Ýngiltere Bankasýndaki külçe rezervi aslýnda, ülkenin tüm
ticaretinin dayandýðý merkezi rezerv ya da maden birikimidir; ülkedeki bütün öteki bankalar,
Ýngiltere Bankasýna, yedek sikkelerini çekebilecekleri, merkezi bir birikim ya da depo olarak
bakmaktadýrlar; ve kambiyo kurlarýnýn etkisi iþte daima bu birikim ya da hazine üzerinde
kendisini gösterir.
19
Demek ki, pratikte hem Bay Tooke ve hem de Bay Loyd, altýna karþý olan fazla talebi ...
zamanýnda ... faiz oranýný yükseltme ve sermaye yatýrýmýný sýnýrlandýrma yoluyla krediyi daraltma
ile karþýlayacaklardýr. ... Ne var ki, Bay Loydun ilkeleri, çok ciddi huzursuzluklar yaratacak olan
... bazý [yasal] sýnýrlamalara ve mevzuata yolaçar. (Economist [11 Aralýk], 1847, s. 1418.)
[Wilson un, ister deðerli maden, ister meta biçiminde olsun, bir
ülkeden bir baþka ülkeye yapýlan her sermaye transferinin, kambiyo
kurlarýný etkilediði konusundaki iddiasýnýn bir deðiþik þekli daha var.
Wilson, kuþkusuz, faiz oranýnýn, özellikle, karþýlýklý kambiyo kurlarý söz-
konusu olan iki ülkedeki faiz oranlarý arasýndaki oranýn, kambiyo kuru-
nu etkilediðini biliyor. Þimdi eðer o, genel olarak sermaye fazlalýklarýnýn,
yani her þeyden önce, deðerli maden de dahil her tür metaýn, faiz ora-
nýný etkilemede bir rolü olduðunu gösterebilirse, hedefine bir adým daha
yaklaþmýþ olacaktýr; bu sermayeden önemli bir miktarýn bir baþka ül-
keye transferi, bu durumda, her iki ülkede de faiz oranýný zýt yönlerde
olmak üzere deðiþtirecektir. Böylece ikincil bir yoldan, her iki ülke arasýn-
daki kambiyo kuru da deðiþmiþ olacaktýr. -F. E.]
Ýþte böylece, o sýrada yayýnlamakta olduðu Economistin 22 Mayýs
1847 tarihli sayýsýnýn 574. sayfasýnda þöyle diyor:
... Kuþkusuz, külçe dahil her türden büyük meta stoklarýn ortaya
koyduðu gibi, bu sermaye bolluðu, zorunlu olarak, yalnýzca meta-fiyatla-
rýnýn düþmesine yolaçmayacak, sermayenin kullanýmý için daha düþük
bir faiz oranýný da birlikte getirecektirl). Eðer elimizde bulunan meta
stoku, önümüzdeki iki yýl için ülkeye yetecek miktarda ise, belli bir süre
için bu metalar üzerinde tasarruf etme gücü, bu stoklarýn yalnýzca iki ay
yeterli olabileceði duruma kýyasla, daha düþük bir faiz oraný üzerinde
elde edilebilir2). Bütün para ikrazlarý, hangi þekil altýnda yapýlýrsa yapýl-
sýn, yalnýzca, metalar üzerindeki tasarruf gücünün, bir kimseden bir
baþkasýna aktarýlmasýndan ibarettir. Bu nedenle, metalar bol olduðu za-
man, paranýn faizinin düþük olmasý, metalar kýt olduðu zaman ise para-
nýn faizinin yüksek olmasý gerekir3). Metalar bollaþtýðýnda, satýcý sayýsý,
alýcý sayýsýna oranla artar, ve hemen kullanýlmak üzere gerekli olanýn
üzerindeki miktar oranýnda, daha büyük bir kýsmýnýn ilerde kullanýlmak
üzere saklanmasý gerekir. Bu koþullar altýnda, malý elinde bulunduranýn,
gelecekte yapýlacak bir ödeme için ya da kredi ile satýþ yapmaya razý
Parasal sistem esas olarak bir katolik, kredi sistemi ise protestan
kurumudur. The Scotch hate gold. [Ýskoçlar altýndan nefret eder.] Me-
talarýn, kaðýt biçimindeki parasal varlýðý, ancak toplumsal bir varlýktý.
Kurtuluþu getiren, imandýr. Metalarýn özünde taþýdýðý ruh olarak para-
deðere iman, üretim tarzýna ve onun getirmesi kaçýnýlmaz düzene iman,
sýrf kendisini geniþleten sermayenin kiþileþmesi olarak üretime aracýlýk
eden bireylere iman. Ne var ki, protestanlýk kendisini katolikliðin temel-
lerinden ne kadar kurtarmýþ ise, kredi sistemi de ancak o kadar kendisi-
ni parasal sistemin esaslarýndan kurtarmýþtýr. [sayfa 524]
21
Bir ay içersinde sýk sýk görülen dalgalanmalar ve küçük bir meblað elde etmek için re-
hine verilen bir eþyanýn kurtarýlmasý için bir baþkasýnýn rehine verilmesi ile, paraya karþýlýk
ödenen faiz bu denli artmaktadýr. Baþkentte yaklaþýk 240 izinli rehinci var, ülkede ise nerdeyse
1.450. Bu iþ için kullanýlan sermayenin bir milyon sterlini geçtiði tahmin ediliyor, ve bu sermaye
bir yýlda üç devir yapýyor ve her seferinde ortalama yaklaþýk %331/3 faiz saðlýyor; yapýlan bir
hesaba göre, Ýngilterede alt tabaka, bir süre için aldýðý borç karþýlýðý yýlda yaklaþýk bir milyon
ödemektedir ve ceza olarak elkonulan eþyalarý bu miktarýn dýþýndadýr. (J. D. Tuckett, A History
of the Past and Present State of the Labouring Populution, London 1846, I, s. 114.)
22
Yapýtlarýnýn baþlarýnda bile, baþlýca amaçlarý olarak þunlarý belirtiyorlar: Toprak sahip-
lerinin genel yararý, topraðýn deðerindeki büyük artýþ, soylularýn, büyük toprak sahiplerinin,
vb. vergi dýþý tutulmasý, yýllýk gelirlerinin artýrýlmasý, vb.. Yalnýz, tefeciler, soylular ile çiftçilere,
Fransadan gelen bir istilâ ordusunun yapabileceðinden daha fazla zarar veren, o beterin beteri
ulus düþmanlarý zarar etmeye katlanabilirler.
23
Zengin sarraf (bankalarýn öncüsü), örneðin, Ýngilterede Charles IIye, yüzde-yirmi, yüzde
otuz faiz ödetiyordu. Bu kârlý iþ, sarrafý, gitgide daha fazla krala borç vermeye, bütün gelire
gözkoymaya, Parlamentonun saðladýðý bütün olanaklarý bu olanaklar saðlanýr saðlanmaz, rehin
almaya, ve ayný zamanda, senetlerini, firmalarý ve haraçlarý satýn ve rehin almaya teþvik etti; ve
böylece bütün gelirler, bunlarýn elinden geçiyordu. (John Francis, History of the Bank of Eng-
land, London 1848, I, s. 31.) Bir banka kurulmasý, bundan önce birkaç kez önerilmiþti. En
sonu, bu bir zorunluluktu. (l. c., 38.) Parlamentonun kabul edeceði ödeneklerin teminatý
üzerine, akla-yatkýn bir faiz oraný ile para bulabilmek için, tefecilerin kanýný kuruttuðu hükümetin
kendisi için, bir banka kurulmasý zorunluydu. (l. c., s. 59, 60.)
* Thomas Manley, bu kitabýn yazarý deðildi. Kitap, yazarýnýn adý konmadan 1668de
Londrada yayýmlanmýþtý. -Ed.
* Yazar burada, yýlda üç kez, -Yeni yýlda, Paskalyada ve St. Michael Gününde kurulan
Leipzig Fuarýnda üç taksitte, faizle birlikte ödenen 100 gulden borçtan sözediyor. -Ed.
OTUZYEDÝNCÝ BÖLÜM
GÝRÝÞ
* Smith, An lnquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, Aberdeen, Lon-
don 1848, s. 105-106.-Ed.
26
Hiç birþey, Hegelin geliþtirdiði özel toprak mülkiyetinden daha komik olamaz. Buna
göre, insan bir birey olarak, iradesini, dýþsal doðanýn ruhu olarak gerçekliðe vermelidir, ve bu
yüzden bu doðaya sahip olmalý ve onu kendi özel mülkü yapmalýdýr. Eðer bu, bireyin, bir bi-
rey olarak insanýn yazgýsýysa, bundan, her insanýn, gerçek bir birey olmak için, bir toprak sahibi
olmasý gerektiði çýkacaktýr. Çok yeni bir ürün olan topraðýn serbest özel mülkiyeti Hegele göre
belirli bir toplumsal iliþki deðil, bir birey olarak insanýn doðayla bir iliþkisi, insanýn, her þeyi
mülk edinmekte mutlak bir hakkýdýr. (Hegel, Philosophie des Rechts, Berlin 1840, s. 79.) En
azýndan þu kadarý açýktýr: birey, ayný toprak parçasýna dayanarak, ayný biçimde gerçek bir birey
haline gelmek isteyen bir baka bireyin iradesine karþý, salt kendi iradesi ile bir toprak sahibi
olarak varlýðýný koruyamaz. Bu, kesinlikle, iyi niyetten baþka bir þeyi de gerektirir. Üstelik, bireyin
iradesini gerçekleþtirmek için nereyi sýnýrladýðýný bu iradenin gerçekleþmesi için bütün bir
ülkeyi mi, yoksa, mal edinilmeleriyle, iradenin, eþya üzerinde üstünlüðünün kendini göste-
rebileceði [s. 80] bütün bir ülkeler grubunu mu gerektirdiðini saptamak, kesinlikle olanaksýzdýr.
Burada Hegel tam bir çýkmaza giriyor. Mal edinme, çok özel bir türdendir; bedenimle deðe-
bileceðimden fazlasýna sahip olmam, ama öte yandan açýktýr ki, dýþsal þeyler tutabileceðimden
daha yaygýndýr. Böyle bir þeye böylece sahip olmakla, bir baþkasý, dolayýsýyla ona baðlanmaktadýr.
Mal edinme eylemini elimle uygularým, ama bunun kapsamý geniþletilebilir. (s. 90.) Bu, kav-
ramm, olaðanüstü bir saflýkla kabul edilmesidir, ve ta baþlangýçta, burjuva toplumuna ait
çok belirli bir hukuki toprak mülkiyeti görüþünü mutlak olarak kabul eden bu kavramýn, bu
toprak mülkiyetinin gerçek yapýsýný hiç anlamadýðýný tanýtlar. Bu, ayný zamanda, toplumsal,
yani iktisadi geliþme gerekleri deðiþtikçe, pozitif hukukun belirlenmelerinin de deðiþebileceði
ve deðiþmesi gerektiðinin kabulünü de içerir.
27
Johnston gibi çok tutucu tarým kimyacýlarý, gerçekten rasyonel bir tarýmýn, her yerde,
özel mülkiyetten kaynaklanan aþýlmaz engellerle karþýlaþtýðýný kabul etmektedirler. Dünyadaki
özel mülkiyet tekelinin ex professo savunucularý olan yazarlar da bunu kabul etmekteler; örneðin
Charles Comteun, özel amacý, özel mülkiyetin savunulmasý olan iki ciltlik yapýtýnda olduðu gi-
bi. Bir Ulus diyor, onu besleyen topraðýn her bölümü, genel çýkarla en iyi uyuþan amaca ay-
rýlmadýkça, niteliði ile baðdaþan bir gönenç ve güç derecesine eriþemez. Ulusun zenginliðinde
güçlü bir geliþme saðlamak için, tek ve özellikle son derece bilgili bir iradenin, eðer mümkünse,
mülkünün her parçasýnýn görevini vermeyi ve her parçasýnýn bütün ötekilerin gönencine katkýda
bulunmasýný saðlamayý üstlenmesi gerekir. Ama böyle bir iradenin varlýðý ... topraðýn özel par-
çalara bölünmesiyle ... ve her mal sahibine güvence verilen, mülkünü hemen hemen mutlak
bir biçimde kullanma yetkisiyle baðdaþmayacaktýr. [Traite de la propriéte,Tome I, Paris 1834,
s. 228. -Ed.] Johnston, Comte ve ötekiler, mülkiyet ile rasyonel bir teknik tarým arasýndaki bir
çeliþkiden sözettiklerinde, yalnýzca bir bütün olarak belli bir ülkenin topraðýnýn iþlenmesi zorun-
luluðunu düþünüyorlar. Ama, özel tarýmsal ürünlerin ekiminin piyasa-fiyatlarýndaki dalgalan-
malara baðlý oluþu ve bu ekimdeki bu fiyat dalgalanmalarýndan doðan sürekli deðiþiklikler he-
men para kazanýlmasý amacýna yöneltilmiþ olan kapitalist üretimin tüm ruhu-, ardarda kuþaklar
zincirinin gereksinme duyduðu tüm sürekli yaþam gereksinmeleri dizisini saðlamak zorunda
olan tarýmla çeliþki halindedir. Ancak ender olarak, yani özel mülk olmayýp, devlet denetimine
tabi olduklarý zaman bir bütün olarak toplumun çýkarlarýna azçok uygun düþen bir biçimde
yönetilen ormanlar, bunun çarpýcý bir örneðini verirler.
* Anlamsýzca, saçma olarak. -ç.
28
Misère de la Philosophie, s. 165 [Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayýnlarý, Ankara 1975,
s. 171, 172. -Ed.] Burada terre-matière ve terre-capital arasýnda bir ayrým yapmýþtým. Zaten
üretim araçlarý biçimine dönüþtürülmüþ bulunan topraklara salt daha çok sermaye yatýrma
olgusu, topraða madde olarak, yani topraðýn boyutlarýna bir þey eklemliksizin, topraðý sermaye
olarak artýrýr. ... Sermaye olarak toprak, herhangi bir baþka sermayeden daha ölümsüz deðildir.
... Sermaye olarak toprak, sabit sermayedir; ama sabit sermaye de, týpký, döner sermaye gibi,
tüketilir.
29
Oluþturabilir diyorum, çünkü bazý koþullar altýnda, bu faiz, toprak rantý yasasýyla dü-
zenlenir ve bu yüzden büyük doðal verimliliðe sahip bakir topraklar arasýndaki rekabette olduðu
gibi, ortadan kaybolabilir.
30
Bkz: James Anderson, [A Calm lnvestigation of the Circumstances that have led to the
Present Scarcity of Grain in Britain, London 1801, s. 35-36, 38, -Ed.] ve Carey [The Past, The
Present and The Future, Philadelphia 1848, s. 129-131. -Ed.]
* Sermaye olarak toprak, toprak-sermaye. -ç.
* Topraðýn meyvelerini tüketime yetenekli. -ç. - (Horace, Epistles. Book I. 2, 27. Ed.)
** J. Andersonun rant teorisi konusundaki bkz. K. Marx, Theorien über den Mehwert (K.
Marx-F.Engels, Werke, Band 26, 2. Teil, s.103-l06, 110-114, 134-139).-Ed.
*** Asýl mesleði mimarlýk olan Alfred A. Walton, demokratik davalarýn aktif bir destekleyicisi
ve Birinci Enternasyonalin 1867den 1870e kadar Genel Konsey üyesiydi -Ed.
31
Bkz: Anti-Corn Law Price-Essays. Ancak, Tahýl Yasalarý, her zaman fiyatlarý yapay olarak
daha yüksek bir düzeyde tutmuþtur. Daha iyi yerlerdeki kiracýlar için, bu, lehte bir durumdur.
Bunlar, koruyucu gümrüklerin, haklý ya da haksýz olarak istisnai ortalama fiyata güvenen büyük
kiracýlar yýðýnýný pasif tutmasýndan kazanç saðladýlar.
* Marx burada yanýlmýþ. Buradaki alýntý, önceki dipnotta (32) adý anýlan John Chalmers
Mortandan (1821-88) deðil, John Lockbart Mortondan yapýlmýþ. Ayný çaðda yaþayan her iki
Morton da tarým bilimiyle uðraþmýþlardýr. -Ed.
FRANSA ÝNGÝLTERE
Süt 4 milyon £ Süt 16 milyon £
Et 16 milyon £ Et 20 milyon £
Emek 8 milyon £ Emek -
28 milyon £ 36 milyon £
* P. Dave, The Elements of Political Science, Edinburgh 1854, s. 264, 273. -Ed.
* Bunu emek-gücündeki artýþ yerine emeðin üretkenliðindeki artýþ diye almak belki daha
doðru olur. -Ed.
** Üretken olmadýðý halde zorunlu olan ikincil maliyetler; beklenmedik masraf. -ç.
TABLO I
Toprak Yatýrýlan
Ürün Kâr Rant
Tipi Sermaye
Quarter Þilin Quarter Þilin Quarter Þilin
1
A 1 60 50 /6 10 - -
B 2 120 50 11/ 6 70 1 60
C 3 180 50 21/ 6 130 2 120
D 4 240 50 31/ 6 190 3 180
Toplam 10 600 6 360
TABLO II
Quarter
Baþýna
Yatýrýlan
Toprak Tipi Ürün Kâr Rant Üretim-
Sermaye
Fiyatý
(Þilin)
Quarter Þilin Quarter Þilin Quarter Þilin
A 11/3 60 50 2
/9 10 - - 45
A' 12/3 75 50 5
/9 25 1
/3 15 36
8 2
B 2 90 50 /9 40 /3 30 30
B' 21/3 105 50 12/9 SS 1 45 253/7*
B'' 21/3 120 50 15/9 70 11/3 60 22½
C 3 135 50 18/9 85 12/3 75 20
D 4 180 50 28/9 130 22/3 120 15
Toplam 17 71/3 345
* 1894 Almanca baskýda: 252/7. -Ed.
TABLO III
Quarter
Toprak Yatýrýlan Baþýna
Ürün Kâr Rant
Tipi Sermaye Üretim-
Fiyatý
Quarter Þilin Quarter Þilin Quarter Þilin
1
A 2 60 50 30 /3 10 0 0
B 4 120 50 15 21/3 70 2 60
C 7 210 50 84/7 51/3 160 5 150
D 10 300 50 6 81/3 250 8 240
Toplam 23 15 450
[sayfa 579]
Bu ve diðer tablolardaki sayýsal oranlar rasgele seçilmiþlerdir, ama
varsayýmlar tamamen akla-uygundur.
Ýlk ve esas varsayým, tarýmda bir iyileþtirmenin farklý topraklar
üzerinde farklý etki yapacaðý ve bu durumda en iyi toprak tipleri olan C
* [West] Essay on the Application of Capital to Land, London 1815. - Malthus, Principles of
Political Economy. London 1836. - Malthus, An Inquiry into the Nature and Progress of Rent, and
the Principles by which it is regulated. London 1815. - Ricardo, On the Principle of Political
Economy and Taxation, Third edition, London 1821, Chap. II. -Ed.
TABLO I
Üretim-Fiyatý Ürün Tahýl-Rant Para-Rant
Toprak Tipi Akr
(Sterlin) (Quarter) (Querter) (Sterlin)
A 1 3 1 0 0
B 1 3 2 1 3
C 1 3 3 2 6
D 1 3 4 3 9
Toplam 4 10 6 18
TABLO Ia
Üretim-
Ürün Tahýl-Rant Para-Rant
Toprak Tipi Akr Fiyatý
(Quarter) (Querter) (Sterlin)
(Sterlin)
A 2 6 2 0 0
B 2 6 4 2 6
C 2 6 6 4 12
D 2 6 8 5 18
Toplam 8 20 12 36
[sayfa 584]
Ýki durum daha varsayalým. Birinci durumda, üretimin, iki en fa-
kir toprak tipi üzerinde aþaðýdaki biçimde yayýldýðýný düþünelim [Tablo
Ib]:
Rant Artý-
Ürün Satýþ-
Toprak Sermaye Kâr Üretim- Kazanç Kâr
Akr (Quar Fiyatý Quert
Tipi £ £ Fiyatý £ £ Sterlin Oraný
ter) £ er
(%)
A 1 2½ ½ 3 1 3 3 0 0 0
B 1 2½ ½ 3 2 3 6 1 3 120
C 1 2½ ½ 3 3 3 9 2 6 240
D 1 2½ ½ 3 4 3 12 3 9 360*
Toplam 4 10 12 10 30 6 18
* 1894 Almanca baskýda bu sütun: %12. %24, %36. -Ed.
Quarter Artý-
Üretim- Tahýl- Para-
Toprak Sermaye Kâr Ürün Baþýna Kazanç Kâr
Akr Fiyatý Rant Rant
Tipi £ £ (Quarter) Satýþ-Fiyatý £ Oraný
£ (Querter) (Sterlin)
£ (%)
B 1 5 1 6 4 1½ 6 0 0 0
C 1 5 1 6 6 1½ 9 2 3 60
D 1 7½ 1½ 9 12 1½ 18 6 9 120
Toplam 3 17½ 3½ 21 22 33 8 11
TABLO lVd
Üretim- Rant Artý-Kâr
Toprak Sermaye Kâr Ürün Satýþ- Kazanç
Akr Fiyatý Oraný
Tipi £ £ (Quarter) Fiyatý £ £ Querter Sterlin
£ (%)
B 1 5 1 6 4 1½ 6 0 0 0
C 1 5 1 6 6 1½ 9 2 3 60
D 1 12½ 2½ 15 20 1½ 30 10 15 120
Toplam 22½ 4½ 27 30 45 12 18
hepsinde bir hesaplama hatasý vardýr. Bu durum, bu tablolardan çýkartýlan teorik sonuçlarý
etkilememiþse de, kýsmen, akr baþýna üretim için oldukça büyük sayýsal deðerler getirmiþtir.
Bunlara bile ilke olarak karþý çýkýlamaz. Bütün kabartma ve topoðrafik haritalarda, düþey için,
yatay için olandan çok daha büyük bir ölçek seçmek adettir. Ama gene de, herhangi biri,
tarýmcý duygularýnýn bu yüzden incindiðini düþünürse, akr sayýsýný onu tatmin edecek herhangi
bir sayýsal deðerle çarpmakta serbesttir. Ayrýca, Tablo Ide, 1, 2, 3, 4 quarter yerine, akr baþýna
10,12, 14, 16 bushel (8 bushel = 1 quarter) seçilebilir, öteki tablolardaki elde edilen sayýsal
deðerler olasýlýk sýnýrlarý içinde kalacaktýr; sonucun, yani rant artýþýnýn sermaye artýþýna oranýnýn
tamamen ayný olduðu görülecektir. Bir sonraki bölümde yayýnlayanýn dahil ettiði tablolarda
böyle yapýlmýþtýr. - F. E.
A 1 2½+2½=5 1 6 ½+1¼=11/3 4 6 0 0 0
B 1 2½+2½=5 1 6 1+2=3 4 12 1½ 6 120
C 1 2½+2½=5 1 6 1½+3=4½ 4 18 3 12 240
D 1 2½+2½=5 1 6 2+4=6 4 24 4½ 18 360
20 15 60 9 36 240
A 1 2½+2½=5 1 6 1+½=1½ 4 6 0 0 0
B 1 2½+2½=5 1 6 2+1=3 4 12 1½ 6 120
C 1 2½+2½=5 1 6 3+1½=4½ 4 18 3 12 240
D 1 2½+2½=5 1 6 4+2=6 4 24 4½ 18 360
20 15 60 9 36 240
Üretim Rant
Sermaye Kâr Ürün Satýþ- Kazanç
Toprak Tipi Akr -Fiyatý Artýþ
£ £ (Quarter) Fiyatý £ £ Querter Sterlin
£
a 1 5 1 6 1½ 4 6 0 0 0
A 1 2½+2½ 1 6 ½+1¼=1¾ 4 7 ¼ 1 1
B 1 2½+2½ 1 6 1+2½=3½ 4 14 2 8 1+7
C 1 2½+2½ 1 6 1½+3¾=5¼ 4 21 3¾ 15 1+2x7
D 1 2½+2½ 1 6 2+3=7 4 28 5½ 22 1+3x7
30 19 76 11½ 46
TABLO Xa
Satýþ- Rant
Sermaye Kâr Üretim- Ürün Kazanç
Toprak Tipi Akr Fiyatý Artýþ
£ £ Fiyatý £ (Quarter) £ Querter Sterlin
£
a 1 5 1 6 11/8 41/3 6 0 0 0
A 1 2½+2½ 1 6 1+¼=1¼ 41/3 62/3 1
/8 2
/3 /32
TABLO XIII
Satýþ-
Toprak Üretim-Fiyatý Kazanç Rant
Ürün (Bushel) Fiyatý Rant Artýþý
Tipi (Þilin) (Þilin) (Þilin)
(Þilin)
A 60 10 6 60 0 0
B 60+60=120 12+8=20 6 120 0 0
C 60+60=120 14+9 /3=231/3
1
6 140 20 20
D 60+60=120 16+102/3=262/3 6 160 40 2x20
E 60+60=120 18+12*=30 6 180 60 3x20
120 6x20
* 1894 Almanca baskýda: 20. -Ed.
[sayfa 633]
Ýkinci durum: Üretim-fiyatý azalýr.
Deðiþke 1: Ýkinci sermaye yatýrýmýnýn üretkenliði ayný kalýr. A to-
* Liebig, Die Chemie in ihrer Anwendung auf Agricultur und Physiologie, Braunschweig
1862. -Ed.
36
Bkz: Dombasle (Annales agricoles de Roville, ou Méletanges dagriculture, déconomie
rurale et de léegislation agricole, Paris 1824-37. -Ed.) ve R. Jones [An Essay on ýhe Disýribution of
Wealth, etc., London 1831, s. 223 vd.. -Ed.].
* [E. Wakefield,] England and America. A Comparison of the Social and Political State of
both Nations, Vol. I, London 1833, s. 214-215. -Ed.
** H. Passy, Rente du sol. Dictionnaire de Iéconomie politiquete. Tome II, Paris 1854, s.
515. -Ed.
37
Ricardo bunu çok yüzeysel bir biçimde ele almaktadýr. Bkz: Principlesda, Bölüm IInin
tam baþýnda, Norveçteki orman rantýna iliþkin olarak Adam Smithe karþý olan pasaj.
NEREDE bir rant varsa, orada her zaman farklýlýk rantý ortaya çý-
kar ve tarýmsal farklýlýk rantý gibi, ayný yasalarla yönetilir. Nerede doðal
güçler tekel altýna alýnabiliyor ve onlarý kullanan sanayici kapitaliste bir
artý-kâr güvencesi veriyorsa, ister çaðlayanlar, zengin madenler, balýkla
dolu sular, ister daha elveriþli bir yerde bulunan bir arsa olsun, burada,
yeryüzünün bir bölümüne tasarruf nedeniyle bu doðal nesnelerin sahibi
haline gelmiþ olan kiþi, bu artý-kârý, rant biçiminde, iþlev yapmakta olan
sermayeden çekip alacaktýr. Adam Smith, yapý amacýna iliþkin toprak
açýsýndan, bunun rantýnýn temelinin, bütün tarým-dýþý topraklarýnki gibi,
asýl tarýmsal rant tarafýndan düzenlendiðini ileri sürmüþtür (kitap I, Bölüm
xý, 2 ve 3). Bu rant, her þeyden önce, burada, yerin, farklýlýk rantý üzerin-
deki aðýr basan etkisiyle (örneðin baðlarda ve büyük kentlerdeki arsalar-
da çok önemlidir); ikinci olarak, tek faaliyeti (özellikle madenlerde) sa-
nayici kapitalistten farklý olarak, hiç bir þey katmadýðý ve uðruna hiç bir
þeyi tehlikeye atmadýðý toplumsal geliþmedeki ilerlemeden yararlanmak
olan malsahibinin, elle tutulur ve tam pasifliði ile; ve ensonu, özellikle
yoksulluðun en utanmazca sömürüsü aracýlýðýyla (çünkü yoksulluk, ev-
kirasý için Potosi madenlerinin Ýspanya için olabildiðinden [sayfa 679] daha
41
Rant üzerindeki önemli çalýþmasýný Kitap IVte tartýþacaðýmýz Rodbertusun iyi yönlerinden
biri, bu noktayý getirmiþ olmasýdýr. Ama, bir hata iþleyerek, birinci olarak sermaye açýsýndan bir
kâr artýþýnýn, her zaman bir sermaye artýþý ile ifade edildiðini, öyle ki kâr kütlesi artýnca oranýn
ayný kaldýðýný varsaymýþtýr. Oysa bu hatalýdýr, çünkü sermaye bileþiminde bir deðiþiklik verilmiþse,
emeðin sömürülmesi ayný kalsa da, kâr oraný artabilir, bunun nedeni, tam da, sermayenin de-
ðiþmeyen bölümünün orantýlý deðerinin deðiþen bölümüne oranla düþmesidir. Ýkinci olarak,
sanki klasik iktisadýn, rant artýþý ya da düþüþüne iliþkin tahlilindeki genel öncülü bu imiþ gibi,
para-rantýn nicel olarak belirli bir toprak parçasýna, örneðin bir akra oranýný ele alma hatasýný
iþlemiþtir. Bu da hatalýdýr. Klasik iktisat, rantý doðal biçimiyle ele aldýðý ölçüde, rant oranýný, ürü-
ne göre, ve rantý para-rant olarak ele aldýðý ölçüde, yatýrýlan sermayeye göre inceler, çünkü as-
lýnda bunlar rasyonel ifadelerdir.
* Hegel Encyclopädie der philosophichen Wissenschaften in Grundrise, 1. Teil, Die Logik.
Werkede, Band 6, Berlin 1840, s. 404. -Ed.
I. GÝRÝÞ
* Bu nedenler, Theories of Surplus Values, Part II, Chapter IXde ele alýnmýþtýr. -Ed.
** Passy, Rente du sol. Dictionnaire de Iéconomie politiquete, Tome II, Paris 1854, s. 511. -
Ed.
* Marx, William Pettyyi (1623-87) tuzukuru burjuvazinin, onlar için dünyalarýn en iyisi olan
kendi dünyalarý ile ilgili bayaðý düþüncelerini bilgiççe sistemleþtirmeye ve bunlarý ebedi ger-
çeklermiþ gibi ilan etmeye kalkýþan vülger iktisatçýlara karþýlýk, burjuva toplumundaki gerçek
üretim iliþkilerini araþtýran ve bu bakýmdan klasik ekonomi politiðin kurucusu olarak kabul
eder. (Kapital, c I, s. 96, dipnot 33) Burada gönderme yapýlan yapýtý: A Treatise of Taxes and
Contributions, London, 1667, p. 23-24. Ayrýca bkz. Theories of Surplus-Values, part 1, p. 176-7.
Richard Cantillon, Essai sur la nature du commerce en général, Amsterdam, 1756. Cantillon
(1680-1734) kitabý Hollandada Fransýzca basýlmýþtý ama kendisi Ýngiliz iktisatçýsý ve taciriydi. -
Ed.
** Theories of Surplus-Values, Part 1, Chapters II, VI, and addenda 8-10.
*** Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Sol Yayýnlarý,1970, 1. Kýsým, 2. Bölüm, s. 258 vd..-
Ed.
* J. Steuart, An Inquiry into the Principles of Political Economy, Vol. I, Dublin 1770, s. 396. -
Ed.
* Daire, Introduction. Physiocratsta, 1. Teil, Paris 1846; Passy, Rente du sol, l. c., s, 511, -Ed.
42a
Adam Smith, onun zamanýnda (bu, günümüzde, tropikal ve subtropikal ülkelerdeki
plantasyonlar için de geçerlidir) toprakbeyi, örneðin Catonun kendi malikanelerinde olduðu
gibi ayný zamanda bir kapitalist olduðu için, rant ve kârýn, nasýl henüz birbirinden ayrýlmadýðýný
vurguluyor. [Smith, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, Aberdeen,
London, s, 44. -Ed.] Ama bu ayrýlma tam da kapitalist üretim tarzýnýn önkoþuludur, üstelik kö-
leciliðin temeli, kapitalist üretim tarzý kavramýyla tam bir çeliþki içindedir.
II. EMEK-RANT
44
Bir ülkenin fethinden sonra, fatihin yakýn amacý, oranýn halkýný da kendi istediði gibi
kullanmak oluyordu. Karþ: Linguet [Théroie des loix civilles, ou Principles fondamentaux de la
societe, Tomes I-II, Londres 1767. -Ed.]. Bkz: ayrýca Möser [Osnabrükische Geschichte, 1. Teil,
Berlin und Slettin, s. 178. -Ed.].
* Meþru. -ç.
III. AYNÎ-RANT
IV. PARA-RANT
* J. Rodbertus, Sociale Briefe an von Kirchmann, Dritter Brief: Widerlegung der Ricardoschen
Lehre von der Grundrenýe und Begründung einer, neuen Rententheorie. Ayrýca bkz: K. Marx,
Theorien über den Mehrwert, 2. Teil, 1957, s. 3-106, 142-154. -Ed.
44a
Karþ: Buret [Cours déconomie politique, Bruxelles 1842. -Ed.], Tocqueville [Lancien
régime et la revolution: Paris 1856. -Ed.], Sismondi [Nouveaux principles déconomie politýique.
Seconde edition, Tome 1, Paris 1827. -Ed.] Antoine-Eugene Buret (1810-42) Sismondinin izle-
yicilerindendi.
45
Fransa kralýnýn Tookeda tahttan yaptýðý konuþmaya bakýnýz. [Newmarch, A History of
Prices, and of the State of the Circulation, during the nineyears 1848-56. Vol. VI, London 1857,s.
29-30. -Ed.]
* Orta sýnýfa dahil küçük toprak sahipleri kitlesi. -ç.
46
Bkz: Mounier [De Iagricuiture en France, Paris 1846. -Ed.) ve Rubichon [Du mécanisme
de la société en France et en Angleterre, Paris 1837. -Ed.]
47
Dr. H. Maron (Extensiv oder Intensiv?) [bu broþür hakkýnda baþka bilgi verilmemiþtir -F.
E.] karþý çýktýðý hasýmlarýnýn yanlýþ varsayýmý ile iþe baþlýyor. Topraðýn satýn alýnmasýna yatýrýlan
sermayenin yatýrým sermayesi olduðunu varsayýyor ve sonra da yatýrým sermayesi ve iþler
sermayenin, yani sabit ve döner sermayenin, ayrý ayrý tanýmlarý konusunda tartýþmaya giriyor.
Maronun, Alman ekonomi politiði gözönünde tutulursa, iktisatçý olmayan birinde baðýþlana-
bilecek olan genel olarak sermayeye iliþkin tamamen amatörce kavramlarý, hisse senetleri ya
da hükümet tahvilleri almak üzere borsaya yatýrýlan ve yatýran için, kiþisel bir sermaye yatýrýmýný
temsil eden sermaye, ne ölçüde herhangi bir üretim dalýna yatýrýlmýþsa, bu sermayenin de, ne
yatýrým ne de iþler sermaye olmadýðýný ondan gizlenmektedir.
* O ölçüde. -ç.
** (Massie) An Essay on the Governing Causes of the Natural Rate of Interest, London
1750, s. 23-24. -Ed.
*** Bu Kara çete, Fransada 19. yüzyýl baþýnda spekülatörlerden oluþan bir topluluktu.
Özellikle, aristokrasi ile Kiliseden alýnýp kamulaþtýrýlan arazi ile ilgileniyorlar ve bu topraklarýn
tamamýný ucuza kapatýp, küçük parçalar halinde büyük kârlarla satýyorlardý. Marx burada Mau-
rice Rubichonun Du mécanisme de la société en France et en Angleterre, Paris, 1837 adlý
yapýtýna deðiniyor. -Ed.
**** F. W. Newman, Lectures on Political Economy, London 1851, p. 180-81. -Ed.
* Liebig, Die Chemie in ihrer Anwendung auf Agricultur und Physiologie, Braunschweig
1862. -Ed.
KIRKSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM
ÜÇLÜ FORMÜL
I48
II
* Elyazmasý ile yapýlan daha sonraki bir karþýlaþtýrma, metnin þöyle devam ettiðini
göstermiþtir: die Gesellschaftlichen Kräfte und Zusmmenhangende Form dieser Arbeit (kendi
emeklerinin toplumsal güçleri ve bu emeðin toplumsallaþmýþ biçimi). -Ed.
** O vahþi ve karmakarýþýk madde kitlesi. (Ovid, Metamorphoses, Book l, 7. ) -Ed.
*** Elyazmasýnýn daha sonraki okunmasý ile saplandýðýna göre burasý þöyle oluyor: wenn
wir das Gemeinte nehmen (onun ardýnda bulunaný aldýðýmýzda). -Ed.
III
49
Elyazmalarýna göre Kýrksekizinci Bölümün baþlangýcý. - F. E.
50
Ücretler, kâr ve rant, bütün gelirlerin üç asli kaynaðý olduðu gibi, bütün deðiþtirilebilir
deðerlerin de kaynaklarýdýr (A. Smith) [An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of
Nations, Aberdeen, London 1848, s. 43. -Ed.] Ýþte bunun için, maddi üretimin nedenleri ayný
zamanda varolan baþlangýç gelirlerin de kaynaklarýdýr. (Storch [Cours d economie politique, St.
Peterbourg 1815. -Ed.], I, s. 259. -Ed.]
I
AÞAÐIDAKÝ tahlilin amaçlarý için, üretim-fiyatý ile deðer arasýnda-
ki ayrýmý bir yana býrakabiliriz, çünkü bu ayrým, burada olduðu gibi,
emeðin toplam yýllýk ürününün deðeri, yani toplam toplumsal sermaye-
nin ürünü dikkate alýndýðý, zaman tamamen ortadan kalkar.
Kâr (giriþim kârý artý faiz) ve rant, metalarýn artý-deðerinin belli
kýsýmlarýnýn büründükleri kendilerine özgü biçimlerden baþka bir þey
deðildir. Artý-deðerin büyüklüðü, bunun bölünebileceði kýsýmlarýn toplam
büyüklüðünün sýnýrýdýr. Ortalama kâr artý rant, bu nedenle, artý-deðere
eþittir. Metalarýn içerdikleri artý-emek ve böylece artý-deðer kýsmýnýn,
ortalama kârýn eþitlenmesinde doðrudan doðruya yer almamasý ve böy-
lece, meta-deðerin bu kýsmýnýn metalarda hiç ifade edilmemesi olasý-
dýr. Ama önce bu, ya metalarýn, deðerlerinin altýnda satýldýðýnda deðiþme-
yen sermayenin bir öðesini oluþturmalarý, kâr oranýnýn yükselmesi ol-
gusuyla, ya da metalarýn, deðerlerinin altýnda satýldýklarý zaman, deðe-
rin, bireysel tüketime ait nesneler biçiminde gelir olarak tüketilen kýsmýna
girmeleri nedeniyle daha büyük bir ürün ile temsil edilen kâr ve rant ta-
rafýndan dengelenir. Ýkinci olarak, bu, ortalama hareket içersinde orta-
dan kalkar. Her ne olursa olsun, meta-fiyatýnda ifade edilmeyen
51
Ricardo, Sayin düþüncesizce sözleri üzerine þu çok yerinde yorumda bulunuyor: Net
ürün ve brüt ürün konusunda M. Say þöyle söylüyor: Tüm üretilen deðer brüt üründür; bu de-
ðer, üretim giderlerinden düþüldükten sonra, net üründür. (Vol. II, s. 491.) Bu durumda, ortada
net ürün diye bir þey olamaz, çünkü, M. Saye göre, üretim gideri, rant, ücretler ve kârlardan
oluþur. Sayfa 508de þöyle diyor: Ürünün deðeri, üretken hizmetlerin deðeri, üretim giderinin
deðeri, iþler kendi doðal gidiþlerine býrakýldýðýnda demek ki hepsi de benzer deðerlerdir. Bir
bütünden bir bütüne alýnýz, geriye hiç bir þey kalmaz. (Ricardo, Principles, Chapter XXII, s. 512,
Note.) Þu da var ki, Ricardonun hiç bir yerde, Smithin, meta-fiyatlarý üzerine yanlýþ tahlilini,
bunun, gelirlerin deðerlerinin toplamýna indirgenmesini çürütmediðini daha sonra göreceðiz.
Bununla kendisini yormamakta ve onun doðruluðunu, tahlillerinde, metalarýn deðerlerinin de-
ðiþmeyen kýsmýndan soyutlamasý bakýmýndan kabul etmektedir. Zaman zaman olaylara ayný
açýdan bakma yanýlgýsýna düþtüðü de görülmektedir.
53
Proudhon bunu kavramak yetisinden yoksunluðunu þu cahilce formülde ortaya
koymaktadýr: louvrier ne peut pas racheter son propre produit (emekçi kendi ürününü gerisin
geriye satýn alamaz), çünkü ürün, prix-de-reviente (maliyet-fiyatý) artmýþ olduðu faizi içer-
mektedir.* Ama, M. Eugene Forcade, ona, daha doðru öðrenmeyi nasýl öðretmektedir?
Proudhonun itirazý, eðer doðru olsaydý, yalnýz sermayenin kârlarýný yoketmekle kalmaz, sanayiin
kâr olanaklarýný da ortadan kaldýrmýþ olurdu. Eðer emekçi, karþýlýðýnda yalnýz 80 aldýðý her nes-
ne için 100 ödemek durumunda olsa, ücretleri, ancak, ürüne koymuþ olduðu deðeri geri satýn
alabilse, emekçinin hiç birþeyi geri satýn alamayacaðý, ücretlerinin hiç bir þeyin karþýlýðýný ödeye-
meyeceði söylenebilir. Gerçekten de, maliyet-fiyatýnda daima emekçinin ücretlerinden daha
fazla bir þey, satýþ fiyatýnda daima giriþim kârlarýndan daha fazla bir þey, örneðin, çoðu kez dýþ
ülkelere ödenen hammaddelerin fiyatý bulunur. ... Proudhon, ulusal sermayedeki sürekli büyü-
meyi unutuyor; bu büyümenin, ister giriþimde ister elzanaatýnda olsun bütün emekçileri
ilgilendirdiðini unutmuþ bulunuyor. (Revue des deux Mondes, 1848, Tome 24, s. 998.) Burada,
burjuva düþüncesizliðinin, ona en yarayan bilgiçlik biçimindeki iyimserliði ile karþý karþýyayýz.
M. Furcade, önce, emekçinin ürettiðinden daha yüksek bir deðer eline geçmediði takdirde ya-
þayamayacaðýna inanýyor, oysa tam tersine, eðer o, ürettiði deðerin hepsini gerçekten alacak
olsa, kapitalist üretim tarzýnýn kendisi varolamaz. Sonra, Proudhonun ancak dar bir görüþ açý-
sýndan ifade ettiði güçlüðü, doðru bir þekilde genelleþtiriyor. Metalarýn fiyatý, yalnýz ücretlerin
üzerinde bir fazlalýðý deðil, ayný zamanda kâr üzerinden de bir fazlalýðý, yani deðerin deðiþmeyen
kýsmýný da içeriyor. Proudhonun mantýðýna göre, kapitalistin de, kendi kârý ile metalarý geri
satýn alýnmasý gerekirdi. Ve, Forcade, bu bilmeceyi nasýl çözüyor? Þu anlamsýz sözlerle: sermaye-
nin büyümesi. Dolayýsýyla, sermayenin sürekli büyümesinin, diðer þeyler yanýnda, 100lük bir
sermayenin, 10.000lik bir sermaye sözkonusu olduðunda gereksiz hale gelmesi bakýmýndan,
ekonomi politikçiler için olanaksýz bulunan meta-fiyatlarýnýn tahlili ile de ortaya konduðu kabul
edilmektedir. Topraðýn ürününün nasýl olup da topraktan çok karbon içerdiði sorularý bir kimyacý
bu soruyu, bu, tarýmsal üretimdeki sürekli artýþtan ileri gelir, diye yanýtlasa bu sözlere ne buyrulur?
Burjuva dünyasýnda, mümkün olan dünyalar içersinde en iyisini bulma konusundaki iyi niyetli
istek, kaba ekonomi politikte yerini, gerçek aþký ile bilimsel araþtýrma eðilimi gereksinmesine
býrakmýþ oluyor.
* Quest-ce qu la propriete? ou rescherches sur le principle du droit et du gouvernement,
Paris, 1841, pp. 201-2. Bu yapýt, Proudhonun, mülkiyet hýrsýzlýktýr sonucuna vardýðý ünlü
kitabýdýr. Proudhonu burada eleþtiren Eugene Forcade (1820-69) sýradan vülger bir iktisatçý
olup Proudhonun görüþlerine karþý çýkmasý çýkarlarýn ifadesinden baþka bir þey deðildir. -Ed.
sermayenin bu kýsmýný iki defa saymak demektir. (Storch, Cours deconomie politique, II, s.
140.) Storch, döner sermayenin bu öðeleri ile deðiþmeyen sermayenin (sabit sermaye, yalnýzca,
farklý biçimdeki döner sermayedir) deðerini kastediyor. Emekçinin ücretlerinin de, giriþim
kârýnýn ücretlerden ibaret bulunan eðer, biz bunlarý, geçim araçlarýnýn bir kýsmý olarak dü-
þünürsek- kýsmý gibi, cari fiyatlar üzerinden satýn alýnan ve ayný þekilde, ücretleri, sermaye üze-
rinden faizi, toprak rantýný ve giriþim kârýný içeren mallardan oluþtuðu doðrudur Bu gözlem, yal-
nýzca, zorunlu fiyatýn, kendi en yakýn öðelerine ayrýþmasýnýn olanaksýzlýðýný tanýtlar. (lbid.,
not.) Storch, Considerations sur la nature du revenu national (Paris 1824) adlý yapýtýnda, Say ile
olan tartýþmasýnda, meta-deðerin yanlýþ tahlilinin deðeri, sýrf gelirlere ayrýþtýrmakla- nasýl bir
saçmalýða yolaçtýðýný, gerçekten anlamaktadýr. Bu sonuçlarýn budalalýðýna bireysel kapitalist
açýsýndan deðil, ulus açýsýndan- doðru olarak parmak basmakta, ama kendi prix necessaire
[zorunlu fiyat -ç.] tahlilinde (Coursda) ortaya koyduðundan bir adým bile ileri gitmemektedir;
yani, bununla, ad injinitum sürüp gitmeye ayrýþtýrmaksýzýn, gerçek öðelerine ayrýþtýrmanýn
olanaksýzlýðý öne sürülmektedir. Açýktýr ki, yýllýk ürünün deðeri, kýsmen sermayelere ve kýsmen
kârlara bölünür ve yýllýk ürünün deðerinin bu kýsýmlarýnýn herbirisi, düzenli olarak, kendi tüketim
fonunu yenilemek için kendi sermayesini korumaya olduðu kadar, ulusun gereksinme duyduðu
ürünlerin satýn alýnmasýna da gider (s. 134, 135). ... (Kendi gereksinmelerini karþýlamak üzere
çalýþan bir köylü ailesi); samanlýklarý ve ahýrlarýnda oturup, tohumluðu ile hayvan yemlerini yer,
iþ hayvanlarý ile giysilerini saðlar ve tarým araçlarýný elden çýkartabilir mi? M. Sayin tezine göre,
bütün bu sorulara olumlu yanýtlar vermek gerekiyor (s. 135, 136.) ... Bir ulusun gelirinin, onun
brüt ürününe eþit olduðu kabul edilecek olursa, yani ondan hiç bir sermaye düþülmesi gerek-
miyorsa, o ulusun, gelecekteki gelirini en ufak bir tehlikeye atmaksýzýn, yýllýk ürününün tüm
deðerini üretken olmayacak þekilde harcayabileceðinin kabul edilmesi de gerekir (147). Bir
ulusun sermayesini oluþturan ürünler tüketilemez. (s. 150.)
55
Sermayenin deðiþmeyen kýsmýna eklenen deðer, ücretlere, kâra ve toprak rantýna
bölünürken, bunlarýn deðerin kýsýmlarý olduðunu söylemeye gerek yoktur. Gerçekten de bunlarý
insan, içersinde bu deðerin göründüðü doðrudan doðruya üründe, yani belli bir üretim alanýnda
emekçiler ve kapitalistlerin ürettikleri doðrudan doðruya üründe örneðin, iplik sanayiinde
üretilen iplikte- mevcutmuþ gibi düþünebilir. Ama aslýnda, bunlar, bu üründe, hangi bir metada,
ayný deðere sahip maddi servetin herhangi diðer bir öðesinde olduðundan ne daha az, ne de
daha fazla maddeleþmez. Ve pratikte, ücretler, para olarak, yani faiz ve rant gibi, deðerin saf
ifadeleri içersinde ödenirler. Kapitalist için, ürününün, saf deðer ifadesine dönüþmesi gerçekten
çok önemlidir; daðýlýmýn kendisinde bu dönüþüm zaten varsayýlmýþtýr. Bu deðerlerin, üretiminden
doðduklarý ayný ürüne, ayný metaya tekrar çevrilmelerinin, ya da emekçinin doðrudan doðruya
kendi ürettiði ürünün bir kýsmýný gerisin geriye satýn almasýnýn veya farklý türden baþka bir
emeðin ürününü almasýnýn, konunun kendisiyle herhangi bir iliþkisi yoktur. Herr Rodbertus, bu
konuda, hiç gereði olmayan bir heyecana kapýlýyor.
56
Hammaddelerin ve mamul metalarýn deðerini düzenleyen ayný genel kuralýn, madenler
için de geçerli olduðuna iþaret etmek yeterli olacaktýr; bunlarýn deðerleri ne kâr oranýna, ne üc-
retlerin oranýna, ne de madenlere ödenen ranta baðlý olmayýp, madenin elde edilmesi ve piya-
saya getirilmesi için gerekli toplam emek miktarýna baðlýdýr. (Ricardo, Principles, Ch. III, s. 77.)
YILLIK yeni eklenen emek tarafýndan yeni eklenen deðer ve do-
layýsýyla da yýllýk ürünün içersinde bu deðerin temsil edildiði ve toplam
üründen çekilebilen ve ayrýlabilen kýsmý-, böylece, gelirin üç farklý biçi-
mine giren üç kýsma ayrýlýrlar; bu biçimler, bu deðerin bir kýsmýnýn emek-
gücünün sahibine, diðer kýsmýnýn sermaye sahibine ve bir üçüncüsünün
toprak mülkiyeti sahibine ait olduðunu ya da onun payýna düþtüðünü
ifade eder. Öyleyse bunlar, bölüþüm iliþkileri ya da biçimleridir, çünkü
bunlar, yeni üretilen toplam deðerin, çeþitli üretim etmenlerinin sahiple-
ri arasýnda bölüþüm iliþkilerini ifade ederler.
Yaygýn görüþ açýsýndan bu bölüþüm iliþkileri, doðal iliþkiler þeklinde
doðrudan doðruya her türlü toplumsal üretimin niteliðinden, genellikle
insanýn üretim yasalarýndan doðan iliþkiler olarak görünürler. Aslýnda,
kapitalist-öncesi toplumlarýn, baþka türden bölüþüm biçimleri gösterdik-
leri yadsýnamaz, ama bunlar, geliþmemiþ, yetkinleþmemiþ, kýlýk deðiþtir-
miþ, kendi en saf ifadelerine ve en yüksek biçimlerine henüz kavuþmamýþ
ve, doðal bölüþüm iliþkilerinin farklý görünüm kazanmýþ biçimleri olarak
yorumlanýrlar.
Bu anlayýþýn biricik doðru yaný þudur: Herhangi bir toplumsal üre-
tim biçiminin varlýðý kabul edilirse (örneðin, ilkel Hint komünleri ya da
Perulu kabilelerin daha üst düzeyde geliþmiþ komünizmi gibi) emeðin,
[sayfa 769] ürünü üretken biçimde tüketilen kýsmý dýþýnda doðrudan doðru-
ya, üreticiler ile aileleri tarafýndan bireysel olarak tüketilen kýsmý ile,
daima artý-emeði oluþturan kýsmý bu artý-emeðin ürünü, nasýl bölünür-
se bölünsün ve toplumsal gereksinmelerin temsilcisi olarak iþlev yapan
56a
J. Stuart Mill, Some Unsettled Questions in Political Economy, London 1844.
57
Competition and Co-operation (1832?) adlý yapýta bakýnýz.
Sganarelle, kendisini, küfretmeye geldiði halde, dudaklarýndan istemediði halde, kutsayýcý sevgi
sözcükleri dökülen Balaam ile ayný düzeyde görüyor. Çünkü iyi yürekli Balaam, kendisinden
daha akýllý bir eþeðe binmekle, seçkin ve ünlüydü. Ama bu kez, besbelli ki Balaam eþeðini evde
unutmuþtur.
* Burada Jabes Harringtonun (1611-77) Oceana adlý yapýtýna gönderme yapýlýyor. Bu kitapta,
ütopik komünist bir toplum için bir model oluþturuluyor. Harrington ayrýca bu tasarýmýný
uygulamak için birkaç giriþimde de bulunmuþtur. -Ed.
* Schmidt Engelse 1 Mart 1895de yazmýþtýr. Engelsin yanýtý 12 Mart tarihini taþýyor. Bu
mektubun önemli bir bölümü Selected Correspondance, London, 1965, pp 451-5de bulunabilir.
- Ed.
II. BORSA*
* Elyazmasýna Engelsin koyduðu baþlýk, Borsa, Kapitalin Üçüncü Cildine Ek Notlar. -Ed.
** Elyazmasýnda Engels, bölüm numarasýnýn konulmasý için bir baþlýk býrakmýþ. Düþünülen
baþlýk herhalde þuydu: Yirmiyedinci Bölüm, Kapitalist Üretimde Kredinin Rolü. -Ed.
YAZARLAR
ANONÝMLER
The City or the Physiology of London vid Morier Evans.) London 1845.
Business. With sketches on chan- 342.
ge, and at the coffee houses, (Da- Competition and Co-operation, 1832. -
GAZETE VE DERGÝLER
Archiv für soziale Gesetzgebung und Sta- 1891, III. Folge, Bd. II. (Essay by Juiius
tistik, published by Dr. Heinrich Wo1f.)-22.
Braun, Bd. Vll, Berlin 1894. (Essay 1892. III. Folge, Bd. III. (Essay by Peter
by Sombart.) -783. Fireman.) -20.
Daily News, December 10, 1889. -321. Joumal of the Society of Arts, Vol. VII,
December 15, 1892. -419, 420. No. 368, London, December 9,
January 18, 1894. -481. 1859. (Report by J. C. Morton.) -
Die Neue Zeit, XI. Jahrg., Bd. 1893. (Es- 556.
say by Conrad Schmidt.) -20. Manchester Guardian, November 24,
Economist, March 18, 1845. -386. 1847. -360.
May 22, 1847. -479, 518, 519, 520, 521. Morning Star. December 14, 1865.
August 2, 1847. -522. (Speech by JohnBright.) -558.
October 23, 1847.-499. New York Daily Tribune, December 20,
November 20, 1847. -388, 442. 1859. (Speech by OConnor.) - 339.
December 11, 1847. -507. Nuova Antologia, April 1883. (Essay by
November 30, 1850. -524. Achille Loria.) -23.
January 11, 1851. -523. February 1895. (Essay by Achille Lo-
January 22, 1853. -316. ria.) -781.
July 19, 1859. -348. Revue des Deux Mondes, 1842. (Essay
Jahrbücher für Nationalökonomie und by Coquelin.) -353.
Statistik, publishedby J. Conrad. 1848, (Essay by Forcade.) -740.
1885, Neue Folge, Bd. XI. (Essay by W. Times, London, December 3, 5, 7, 1857.
Lexis.} -17. -388.
1890, Neue Folge, Bd. XX. (Essay by Edinburgh Review. -685.
Achille Loria.) -24.
Anno Vicesimo Sexto Georgii III. Regis. Ordered, by the House of Com-
Caput XXXI. An Act for vesting cer- mons, to be Printed, 1 July 1858.-
tain Sums in Commissioners, at the 16, 421, 430, 440, 442, 463, 464.
End of every Q\larter of a year, to First Report from the Secret Committee
be by them applied to the Reduc- on Commercial Distress; with the
tion of the National Debt (1786). - Minutes of Evidence. Ordered, by
348. the House of Commons, to be Prin-
First Report on Childrens Employment ted, 8 June 1848. -16, 356, 362, 363,
in Mines and Collieries, April 21, 364, 367, 368,
1829. -82. 415,419;430,431,452,478..
Coal mine Accidents. Abstract of Retum Report from the Secret Committee of the
to an Address of the Honourable House of Lords, Appointed to In-
the House of Commons dated 3 quire into the Causes of the Dist-
May 1861, etc. - Ordered, by the H. ress which has for some time
of C., to be Printed, 6 February prevailed among the commercial
1862, -82. classes, and how far it has been
First Report from the Select Committee affected by the Iaws for regulating
of the House of Lords on the Swea- the issue of bank-notes payable on
ting System; together with the Pro- demand. Together with the Minu-
ceedings of the Committee, Minutes tes of Evidence and an Appendix.
of Evidence. Ordered, by the H. of Ordered, by the House of Com-
C., to be Printed, 11 August 1888. - mons, to be Printed, 28 July 1848.
295. Reprinted 1857. -16, 364, 365, 371, 465,
Public Health Sixth Report of the Medical 466, 467, 489, 493, 494, 495, 504.
Officer of the Privy Council. With Reports of the Inspectors of Factories,
Appendix, 1863, London 1864. -85, etc. -553.
86, 87, 88, 89. for the half-year ending 31st October,
Report from the Select Committee on 1845, London 1846. -113.
Bank Acts; together with the Pro- for 31st October 1846, London1847. -
ceedings of the Committee, Minutes 113.
of Evidence, Appendix and Index. for 31st October 1847, London 1848. -
Ordered, by the House of Com- 114.
mons, to be Printed, 30 July 1857. for 31st October 1848, London 1849. -
Part I. Report of Evidence. -365, 369, 74,99.
370, 371, 373, 374,375, 376, 377, 380, for 30th April 1849, London 1849. - 115.
381, 382, 383, 384, 398, 437, 439, for 31st October 1849, London 1850. -
440, 443, 444, 450, 451, 453, 459, 115,
462, 463, 464, 465, 467, 468, 469, for 30th April 1850, London 1850. - 101,
470, 471, 472, 473,. 474, 475, 476, ý 15.
477, 478, 479, 480, 481, 485, 486, for 31st October 1850, London 1851. -
487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 112, 115.
494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, for 30th April 1851, London 1851.-112.
502, 503, 504, 505, 506, 507, 508, for 31st October 1852, London 1853. -
509, 510, 512, 513, 514, 515, 516, 89,92.
517, 518, 680. for 30th April 1853, London 1853. - 116.
Part II, Appendix and Index. -462, 488. for 31st October 1853, London 1854. -
Report from the Select Committee on the 116.
Bank Acts; together with the Pro- for 30th Apri/ 1854, London 1854. - 116.
ceedings of the Committee, Minutes for 31st October 1855, London 1856. -
of Evidence, Appendix and Index. 83.
AGIRLIK ÖLÇÜLERI
Tonne (ton) = 1016,05 kg.
Hundredweight (cwt.) = 50,802 kg.
Quarter (qrtr., qrs.) = 2,700 kg.
Stone = 6.350 kg.
Pfund (pound) = 453,592 gr.
Unze (ounce) = 28,349 gr.
Pfund (troy pound) = 372,242 gr.
Unze (troy ounce) = 31,103 gr.
Gran (grain) = 0,065 gr.
UZUNLUK ÖLÇÜLERI
Ingiliz mili = 1609,329 m.
Yarda = 91,439 cm.
Foot, ayak = 30,480 cm.
Inch, parmak = 2,540 cm.
Elle (Prusya) = 66,690 cm.
ALAN ÖLÇÜLERI
acre, akr = 4046,7 m2
ree = 1011,7 m2
Rute = 14.21 m2
Ar = 100 m2
Jugerum (Mz. jugera) = 2523 m2
SIGA ÖLÇÜLERI
Bushel = 36,349 1.
Gallon = 4,544 1.
Pint = 0.59 1.
PARALAR*