Professional Documents
Culture Documents
http://www.processtext.com/abclit.html
Ses yok.
«Þaban'dý efendim!»
Biliyordu ki Ýnek Þaban, az sonra nasýl olsa Tulum Hayri'yi ele verecekti. Þaban
ayaða kalktý:
«Ne yaptý?»
«Baþka kim koyacak efendim. Bir de açtým ki... Fransa Büyük Ýhtilali'ne
çalýþacaktým...»
Ýnekliðine bakmadan bir de yaðcýlýk yapýyordu. Kel Mahmut tarihe gelirdi bize.
«Hayýr efendim!»
«...»
«Söylesene!»
«...»
«Bilmeyecek ne var, inek!» diye fýsýldadý. Ama Kel Mahmut'tan baþka herkes
duymuþtu. O da kopan kahkahadan verilen yanýtý çoktan bulup çýkarmýþtý. Ýpin ucunu
kaçýrmamak için:
TORBA CEZASI
Refüze Ekrem gözcülük için merdiven baþýna dikildi. Hayri, musluk önünde, ders
saatine kadar saçýný baþýný yýkayarak oyalanýyordu. Birinci zil çaldý. Öbür sýnýflar
nedense bugün çok gürültü ediyorlardý. Tulumdan gayri bütün sýnýf yerlerimize
geçmiþtik. Hayta, elinde torba, kapýnýn arkasýnda Refüze'nin iþaretini bekliyordu.
Sýnýfta çýt çýkmýyordu.
Bir ayak sesi merdivenden çýktý. Gayet düzgün adýmlarla karþý sýnýfa geçti. Sonra
bizim sýnýfýn kapýsýný açarak içeri girdi. Girmesiyle Hayta'nýn torbayý baþýna
geçirmesi bir oldu.
Hayta yaptýðý büyük yanlýþlýðýn farkýna, ancak torbayý geçirdikten sonra varmýþtý.
Bu baþ, Kel Mahmut'tan baþka, kimin olabilirdi? Pýrýlpýrýl bir baþtý bu! Kel Mahmut,
geçirilen torbayý tuttuðu gibi fýrlattý:
«Hayri'nin!»
«Sebep?»
Artýk gülebilirdik...
GÜNLÜK EMÝR
«Tamamefendim, yazdým!»
«Aferin!»
«Hayýrefendim, odasýnda.»
«Ne iþ yapýyor?»
«Gazete okuyor!»
«Peki, çýk!»
«Hayýr!bahçe kalsýn!»
Gürültü yavaþladý, sonra kesildi. Ben içimden «Ýnek Þaban'a kolonya oyunu
baþlýyor!» dedim. Hazýrlýðý sabahtan yapýlmýþtý. Oyunu kaçýrýrsam çok yazýk
olacaktý.
«Çýkýyor efendim!» diye cevabý yapýþtýrdý. Kel Mahmut pür telaþ odadan fýrladý.
Kapýda yakalamýþ olacaktý ki:
«Bir dakika!» diye seslendi... Ayný hýzla dönerek yazý makinesinin silindirini çevirdi,
çýkardýðýkaðýtlarýn aralarýndan kopya kaðýtlarýný hýzla çekti. Birden okul dýþý bir
küfür salladý:
KOLONYA OYUNU
«Yok!»
«Var!»
«Yok!»
«Sebil!»
Herkes sözde burnuna çekiyor, yüzüne gözüne sürerek Ýnek Þaban'ý alýþtýrmaya
çalýþýyordu. Domdom, Ýnek Þaban'ýn sýrasýna gelince, þiþeyi ustaca deðiþtirdi.
Sulandýrýlmýþ kýrmýzý mürekkebi, Þaban'ýn açýlan avuçlarýna boþalttý. O da
kendinden öncekiler gibi Refüze'nin dalýna basmak için burnuna çekti, yüzüne gözüne
sürmeye baþladý:
Tam bu sýrada sýnýfýn kapýsý açýldý. Kel Mahmut hýþýmla daldý Ýçeri. Ýlk önce
sýralarýn üstünde boðuþan Refüze'yle, Tulum'u gördü:
Sýralara bir göz gezdirince Ýnek Þaban'ýn kýpkýzýl suratýna takýldý bakýþlarý.
Gülmek mi, çýkýþmak mý, ne yapmasý gerektiðini kestiremeden:
Ýnek Þaban, adýna yakýþan bir saflýkla melmel bakýyor, tanýklýk için bir þey
sorulduðunu sanarak:
«Hangi Ali?»
«Domdom!»
DomdomAli'ye dönerek:
«Aç avuçlarýný!»
Ali açtý. Kel Mahmut þiþeyi boþaltýyor. Fakat Þaban'ýn yüzündeki kýzýllýðý
bulamýyordu. Þaban'a döndü:
«BuHababam Sýnýfý, bir insana bir isim taktý mý, yerinde bir isimdir o... Bana Kel
Mahmut dedikleri gibi... Git, yüzünü yýka!»
Ýkinci ders kimyaydý, hoca gelmedi. Boþ derslerde bahçe yasaktý. Dersin ortalarýna
doðru, tekerteker sigara içinhelaya sýzdýk. D þubesinin hocasý da gelmemiþ olacak ki bir
iki tiryaki de onlardan inmiþti. Baþladýk kaynatmaya.Cebirci'nin karýsýndan
baþlayýpMarienDietrich'in bacaklarýna kadar sözü uzatmýþtýk. Bir ara Ýnek Þaban'ýn
sigaradan gayri bir nedenle diptekihelaya girdiðini görünce iþ deðiþti.
Hademelerinhelalarý yýkadýðý lastik boruyu uzattýk helanýn üstünden...
Ýnek Þaban:
Dýþarýda kimse kalmamýþtý. Az sonrahelalarýn dýþ kapýsý açýldý. Bir ayak sesi
içeriye girdi. Kel Mahmut'tan baþkasý olamazdý bu. Yerdeki izmaritleri görmüþ olacak
ki homurdandý. Sonra ayak sesleri geldi, geldi, yanýmdakihelanýn önünde, hayýr
önündedeðýl , Ýnek Þaban'ýn helasýnda durdu. Kapýya dayanmýþtý. Ýnek, içerden
«Adam var!» anlamýna bir iki kez öksürdü. Kel Mahmut durumdan kuþkulanmýþtý.
«Kütküt !» kapýya vurarak «Çýk!» diye seslendi.
«Yok baþka!»
Kel Mahmut kapýyý tekmelemeye baþladý. Ama Ýnek Þaban'ýn da tepesi atmýþtý.
«Kimsin sen?»
«Sana ne?»
Kel Mahmut iþin kurnazlýðýna kaçmaktan baþka çare bulamadý. Biraz da gürültülü
bir yürüyüþle çýktý dýþarýya. Mutlaka köþede bekliyordu bizi...
Bir dakika... Beþ dakika... Nihayet Ýnek Þaban çýktý... Muslukta elini yýkadý. Tam
kapýdan çýkarken Kel Mahmut enseledi:
«Ver sigaralarý.»
ON ÝKÝ EÞEK
Son ders tarihti. Tulum Hayri'yleDomdom Ali beþ gazozuna bahse tutuþmuþlardý.
Eðer derste söz arasýnda Kel Mahmut, on iki «eþek» derse Tulum Hayri kazanacak,
demezseDomdom Ali içecekti gazozlarý. Ama oyun öylesine düzenlenmiþti ki dese de
demese de yine kabak Ýnek Þaban'ýn baþýna patlayacaktý.
Kel Mahmut'un derse 8 dakika geç gelmesi Tulum'un zararýnaydý. Ama yoklama
olasýlýðýný düþünenler, memnundu bu gecikmeden.
Tulum, Kel Mahmut'u bir an önceHababam Sýnýfý'na sokmak için kalktý, tepinetepine
bir uçtan bir uca koþtu. Bu açýktan açýða Kel Mahmut'a hakaretti, hem de kendi dersinin
olduðu saatte...
Bu tepinmeyi bir küfür sayan Kel Mahmut Müdür adýna imzaladýðý veli
mektuplarýný masanýn üstünde býrakarak kalktý, merdivenleri hýzla çýkarak
daldýHababam Sýnýfý'na:
Bütün sýnýf Tulum Hayri hanesine bir çizgi çekmiþti. Hayri, Kel Mahmut'u biraz daha
kýzdýrmak, bir iki eþek daha kazanmak için, kalkmýyordu ayaða. Kel Mahmut, Palamut
Recep'e dönerek:
«Efendim!» dedi.« Hayri haritayý asmak için kalkmýþtý da... Belki biraz hýzlý...»
Kel Mahmut, ardýna kadar açýk kapýyý kapattýktan sonra geldi, kürsüye oturdu.
Hýrsla not defterini çýkardý:
Tulum, yavaþtan:
Tulum:
«Etti altý!» dedi, dudaklarýnýn arasýndan. Sonra bir puan daha kazanmak için:
Tulum «Çiz!» diye Refüze'ye iþaret etti. Bahsi kazanmaya dört «eþek» kalmýþtý.
Nasýl olsa kazanýrdý bu dört eþeði:
Sonra sertleþerek:
«Çalýþamadým!»
«Sebep?»
«Bak eþeðe! Sonra jimnastiðe de çalýþtýn deðil mi? Eþekler gibi tepindin üstümde!»
Bir tane kalmýþtý. Kel Mahmut kalemini çýkarýp bir sýfýr konduracaktý ki, Tulum:
Yerine otururken:
ÝNEÐE GAZOZ
Zil çalar çalmaz kantinden beþ gazoz getirilmiþ, kürsünün üstüne dizilmiþti.
Kýrk iki tane boþun arasýna dört tane «gazoz» yazýldý. Üçü, boþlarýn içine
karýþtýrýldý. Biri de Palamut Recep'ezula edildi.
«Gazozun biri benim!» dedi,« Dördü için kura çekeceðiz! Kim çekecek?»
Bütün sýnýf:
«Gazoz!» diye sevinçle baðýrdý. Ýstanbul'u çekmiþ bir yedek subay kadar sevinçliydi.
Arka sýralardan biri daha patladý:
«Gazoz!»
«Gazoz!»
Refüze:
«Ýnek þansý!»
Ýnek Þaban bir yudum alýnca þiþeyi indirdi. Yüzü bumburuþuktu. Lýkýrlýkýr içen
dört arkadaþýný görünce yeniden dayadý aðzýna þiþeyi. Gözünü bile kýrpmadan sonuna
kadar içti.
Palamut:
Ýneðin içinde bir eziklik, bir bulantý baþlamýþ olacaktý. Aðzýna bir þeyler geliyor,
kusacakmýþ gibi oluyordu.
Ýnek Þaban:
«Parasý senden çýksýn da ben ne olsa içerim!» diye dalýna basmak istedi.
Domdomekledi:
Herkes önüne bir kitap açmýþ Kel Mahmut'a karþý savunmaya geçmiþti.
Yeni bir teþkilat daha isterdi. Tekerteker on kiþininhelalarý içerden sürgülemesi, Ýnek
Þaban'ýn açýkta býrakýlmasý gerekirdi. Önce Refüze indi, sonra Düdük, Yýkýlmaz,
KalemÞakir sýzdýlar... Tam merdivenlerden iniyordum ki köþeye saklanan Kel
Mahmut'la burun buruna geldim:
«Son efendim!»
«Neden son?»
«Hiç!»
«Ne gazozu?»
«Pekisana ne oluyor?»
«Ben de içtim...»
«Kantinden mi?»
«Evet.»
«Ayyyy!»
Beklenen þey olmuþtu sonunda... Suç, onda deðilhelanýn yolunu kesen Kel
Mahmut'taydý.
TÜYEK
Kýz Lisesi'ne «Hatýra Defteri» gidecekti. Yaldýzlý deftere, bütün sýnýf, Ýnek Þaban
Hepsi iyiydi, hoþtu ama nerden çýkýp gidecekti? Arka bahçede demir parmaklýklarda
manivela bahsinden yararlanýp, saðlam bir küsküyle açýlan «Tüyek», (Bu deyim sýnýfýn
aþk dilekçecisi Refüze'nindir.) Kel Mahmut tarafýndan görülmüþ vekontrola bile
baþlanmýþtý. Ne olursa olsun, tehlikeyi göze almadan bu defter yerine ulaþtýrýlamazdý.
Eðer vaktinde Erkek Sevim'e verilemezseHababam Sýnýfý'nýn þerefi iki paralýk olurdu.
Birinci ders olaysýz geçti. Ön sýraya sürtünmeyi huy edinen Vakvak Rýza'ya ufak bir
oyun yapýldý.Domdom Ali, sýranýn dýþ tarafýný boydan boya tebeþirlemiþti. Dersin
ortasýna doðru siyah ceketi bembeyaz tebeþir içinde kalmýþtý Vakvak Rýza'nýn.
Ýkinci ders Kel Mahmut'undu. KalemÞakir'in mutlaka dönmesi gerekirdi. Bir bakýþta
anlardý kaçtýðýný.
«Evetefendim!» dedi «Son dersten sonra rica edecektim. Bir saat için.»
«Sýnýftaydým efendim.»
«Yok efendim.»
«Namussuzum sýnýftaydý!»
Bu yemine inanmýþtý ya, inanmadýðý bir þey vardý. Gitti, gözünün içine bakabaka
sordu:
«Hayýrefendim .giymedim !»
«Neden?»
Onun modadan anladýðý yoktu, sýralarýn altýnda bir þeyler arýyordu. KalemÞakir'in
önünde durdu:
«Kalk!» diye sert bir emir verdi.Þakir'i , dipten baþlayýp doruða kadar inceledikten
sonra:
Þakirçýkardý.
«Çýk sýradan!»
Çýktý. Fazla incelemeye hiç gerek yoktu. Ceketteki ayný lekeler, boyalar, pantolonda
da vardý. Refüze'nin sýrtýndaki ceketi kendi eliyle çýkartarak, yine kendi eliyle
KalemÞakir'e giydirdi:
«Tamam!» dedi.« Þimdi oldu iþte! Üstü beyaz pabuçlar, ipek gömlek... Bir boyunbaðý
eksik... O da kim bilir nerede?»
«Uydu!» dedi.
«Bu iþin içinde mutlaka bir kýz dalgasý var! Söyle sabahsabah nereye gittin?»
Ýþ, KalemÞakir'in tamzekasýný göstermesi gereken bir aþamaya girmiþti. Bir parça
gevþeklik, «okuldan uzaklaþtýrma»ya patlayabilirdi:
Bu, kabadayýca bir açýklamaydý. Gel gelelim Kel Mahmut hiç kül yutacaða
benzemiyordu!
«Pes...doðrusu ...» dedi, «Þu zekaný tarih dersinde gösterseydin, bu sene bütünlemesiz
atlatýrdýn sýnýfý...»
Sonra bütün sýnýfýgöz altýna almak için kürsüye çýktý. Baþýna geçecek defne
çelengini bekleyen bir olimpiyat þampiyonu heyecanýyla:
«Sen!» dedi.« Kahvaltýdan sonra çýktýn, tarih dersinde geldin! Baþka türlü olamaz!»
ISLANAN ÇARÞAFLAR
44 çift göz kapýya dikildi. Çocuklar Müdür'ün kýpkýzýl suratýný, dolgun göbeðini
görür görmez mum direk oldular, arkasýnda yüzü gözü sivilceli, yirmi, yirmi iki
yaþlarýnda görünen genç bir Müfettiþ...Hayýr müfettiþ deðil... Öðretmen... 0 da deðil...
«.......Çok mutlu bir gün.Çok seveceðiniz yeni bir arkadaþ getirdim. Sýnýfýnýzýn
mevcut bakýmýndan her sýnýftan daha düþük oluþu, size böyle bir arkadaþ
kazandýrdýðý için memnun olmalýsýnýz. TuranÖzügenç , çok asil bir ailenin çocuðudur.
Babasý fakülteden arkadaþým olduðu gibi, bugün ticaret...ziraat , hatta siyaset
alanýnda...sivrilmiþ ."
"...bir kazýktýr." Yýkýlmaz Hadi kalem'i eline aldý, matematik defterine þunlarý
yazdý:
Refüze:
Sýfýrcý Hamdi kapýda dikiliyor, neticeyi bekliyordu. Müdür kýsa kesti.Sidikli Turan'ý
(HababamSýnýfý bu adý çoktan sicile geçirmiþti.) Palamut Recep'e emanet ederek çýktý.
"Bir fýrça!"
Yatakhanede el ayak çekilip herkes uyuduktan sonra Tulum Hayri yavaþça kalktý.
Revirden aldýðý içi ýlýk su dolu çaydanlýklaSidikli Turan'ýn karyolasýnýn baþýna
dikildi. Turan derin bir uykudaydý. Yol yorgunluðu da binmiþti dalýna. Tulum yavaþça
yorganý araladý. Ýpek pijamalarý beyaz örtülerin arasýndan göründü. Püsküllü kuþaðý
çözülmüþ, sarkýyordu.
Tulum Hayri azarazar ýlýk suyu çarþafa dökmeye baþladý. Biz, yataklarýmýzda
kýpýrdamýyorduk. Turan vücudunun orta kýsýmlarýnda bir sýcaklýk duyunca biraz
kýmýldadý. Tulum hemen çöküvermiþti oracýða. Biz:
Tulum bütün çaydanlýðý yedireyedire boþalttýktan sonra geldi, yataðýna girdi. Gözüne
uyku girmiyordu. Kulaðýmýz, Turan'ýn nefesinde sabahý ettik. Bütün gece saðýndan
soluna bile dönmemiþti. Ölüleri bile uyandýran yatakhane zili, ona výz gelmiþti.
Bir yatýlý okul yatakhanesinde olduðunu hatýrlayýnca keyfi kaçmýþtý. Önce sað elini
çýkarýp uzun saçlarýný parmaklarýyla taradý. Kalem:
Bir doðrulacak oldu. Yorganý hafiften araladý. Çok iyi tanýdýðý o biçimsiz sýcaklýðý
alt tarafýnda duyar duymaz, yeniden örttü üstüne. Suratý karmakarýþýk olmuþtu. Demek
yorgunluktan gece uyanamamýþ, bu felaket gelmiþti baþýna ha!..Bir düþüncedir
almýþtý. Nasýl çýkacaktý bu iþin içinden?
"Arkadaþ!" dedi. "Madem böyle bir hastalýðýn vardý, neden kuþak sarmazsýn?"
"Efendim..."
"Kalkamam efendim!"
"Ýyi geldi deðil mi'? Yemeklerimiz yaradý desene! Kalk giyin... Býrak þimdi
yýkanmayý..."
"Sonra beni gör!" dedi. "Müdür benim iþime karýþýrsa böyle olur! Seni bir boyayayým
da talebeliðini anla!"
Arka bahçede ikiþer olduk.Hababam Sýnýfý 20 çift, bir tek, tamkýrkbir mevcuttu. Bu
mevcudaTekkulak da eklenince tam 42 can, jimnastikçi, Badi Ekrem'in düdüðünü
bekliyorduk.
Palamut, sað baþta dikilerek sýnýfý hizalamaya çalýþýyordu. Tulum Hayri'nin göbeði
biraz geri alýnýnca ön sýra ip tutmaca hizaya geliverdi. Þimdi iþ arka sýradaydý.
EðerTekkulak da biraz ileri çýksa ayna gibi olacaktý bu iþ.
Badi Ekrem uzaktan bol eþofmanýyla göründü. Biraz daha yaklaþýnca, Palamut
Recep, palavralý bir sesle gürledi:
"Mer...mer ...ha ...ba ha...ba !" diye karþýlýðýný verdi. Bu perakende cevabýn arasýna,
Badi Ekrem'i deli eden bir ses daha karýþtý:
"Çocuklar!" dedi, "Jimnastik demek, disiplin demektir. Disiplin de ikiye ayrýlýr. Ruh
disiplini, beden disiplini..."
Tulum Hayri:
KalemÞakir :
"Badi Ekrem:
Beþ manga olmuþtuk. Güdük tek kalmýþtý. Badi Ekrem bir emirle onu da öne geçirdi.
Badi Ekrem:
"Çocuklar!" dedi, "Kim ayaðýný bozarsa sýfýrý aldý demektir. Salona kadar uygun
adým!"
Yýkýlmaz Hadi:
Badi Ekrem:
"Kýta marþ!" kumandasýný vermiþti. Yürüyüþ hem cansýzdý, hem adýmlar uygun
deðildi. Fena halde kýzmýþtý Badi Ekrem. Macide ablanýn kapýsýndan geçilmezdi bu
yürüyüþle... Bir kumandayla bizi yeniden bahçeye soktu. Bir ceza gerekirdiHababam
Sýnýfý'na.
Ýlk þiþen Ýnek Þaban oldu. Peþinden KalemÞakir . Daha beþinci marþ
marþtaHababam Sýnýfý'nýn yarýsýndan çoðu dökülmüþtü. Yedinci marþ marþta
GüdükNecmi ileTekkulak kalmýþtý. Bütün sýnýfýn hýncýný bu iki ahbap çavuþtan
almak için boyuna koþturuyordu. Biz gülmekten yerlere yatýyorduk. Bir ara Palamut:
Badi Ekrem:
"Kýt'a, dur!"
"Kýta marþ!"
Tam sol ayaklarý fýrlatmýþtýk kiTekkulak Güdük'ün yanýna geçmiþ, bir Hitler askeri
ciddiliði ile yürüyüþe katýlmýþtý. Badi Ekrem pencereyi dikizlemek için geride
kalmýþtý.Tekkulak'ý görmesi olanaksýzdý. Biz gülmekten yürüyüþü þaþýrmýþtýk.
Karman çorman olmuþtu adýmlarýmýz.
Badi Ekrem faciayý görünce yerden iri bir taþ kaptý, deli gibi atýldý hayvanýn
üzerine... Arka ayaðýna taþý yiyenTekkulak , en hazin havlamalarla sýradan uzaklaþtý.
"Ucuz!"
KalemÞakir , benim dolmakalemi istedi. Yanýna oturdu, zýmbalý defterden bir kâðýt
koparýp döþendi:
"Ýzinlidir. Saat16-17 ". Sonra, Þaban'ýn adý, soyadý, numarasý, bir de tarih.
"Al ulan Þaban, zor kopardým izini sana! Unutma þarabý!" diyecekti.
Ýnek Þaban dalgadan habersiz, göðsünü geregere uzattý izin kâðýdýný kapýcýya.
Az sonra Palamut döndü, özel kâtibi KalemÞakir'i buldu. Artýk gerisini tahmin etmek
zor deðildi. Tulum Hayri'yle mutfak nöbetçisi olanYýkýlmazHadi'yi göreceklerdi.
Hayta'ya memleketten gelen pastýrmadan bir pastýrmalý yumurta yapýlacak,zulalý bir
yerde ziftleneceklerdi.
Vakit ilerledikçe kafadarlar telaþlanýyordu. Saat 5 oldu. Ýnek yok, etüt zili çaldý hâlâ
yoktu. Herkes yerine geçince Ýnek Þaban'ýn olmadýðý anlaþýlmýþtý. Ben
yanýmdakinin kulaðýnabirþeyler söyledim, o da yanýndakinin kulaðýna eðildi, derken iþ
Refüze Ekrem'de patlak verdi. Refüze, makaralarý koyuvermiþti. Palamut'tan yana
seslendi:
"Aþkolsun Ýneðe tam erkekmiþ! Artýk her kafadan bir ses yükseliyordu.
Ýþin uzayacaðýný anlayan Palamut, hem etüdün hem iþlerin selâmeti namýna:
"Ýnek bu!"
Yarým saat daha geçmiþti aradan. Koridorda ayak sesleri duyuldu... Arkadan Kel
Mahmut'un yaygarasý...
Tulum Hayri fýrladý yerinden, kapýya çýktý. Çýkmasýyla koþup yerine oturmasý bir
oldu. Eliyle, "Kel Mahmut geliyor!" iþareti verdiðinden sýralarýn üstünde ne varsa içeri
girdi. Bir anda tarih kitaplarý çýktý.
Þaban, büsbütünþabanlaþmýþtý :
"Þeyden efendim..."
"Ne?"
"Sirke efendim!"
Kel Mahmut, arý gibi tam sokacaðý zaman böyle yumuþar, kibarlaþýrdý.
"Evetefendim, sizden!"
"Bak Recep, bu ne diyor! Ben sana Þaban için izin kâðýdý imzalayýp verdim mi
bugün?"
"Verdiniz efendim!"
Palamut koþarak çýktý dýþarý. Kel Mahmut postasýna emir veren bir yüzbaþý gibi:
"Peki efendim!"
Gelirken yolda kapýcýyý "dolduruþ" yapacaðýný hesaplayan Kel Mahmut, emrini geri
aldý:
Ayak sesleri merdivenlere doðru uzayýp giderken kapýnýn arkasýndan, bir ses,
mantarýn þiþeden çýkarken meydana getirdiði o alýþýlmýþ tatlý ses duyuldu. Sonra
boþalan þiþeden gelenlýkýrtýlar ...
Tulum durumu anladý, hemen fýrladý yerinden. Þiþe sýnýfa girmiþ aðýzdanaðýza
dolaþýyordu. Palamut, iþi idare için yýrtýnýyordu.
Þiþeyi aðzýnda fazla durduranlarýn alýyordu elinden. Þiþenin dibi görülünce kapýnýn
önündeki yangýn kovalarýndan birine daldýrdý. Þiþe aðzýna kadar doldurulmuþ, aðzý
KalemÞakir'in hünerli elleriyle eskisinden daha düzgün mühürlenmiþti bile...
Bir hademe Palamut'u muavin odasýna çaðýrdýðý zaman ortada yangýn kovasýndan
sýzan beþ on damla sudan baþka bir þey kalmamýþtý.
Refüze:
"Palamut:
Þaban þarabý Palamut Recep'e getirdiðini sonuna kadar söylememiþti. Kel Mahmut
izin kâðýdýndaki imzasýný görünce dalgýnlýðýna kendisi bile gülmüþtü. Nasýl
gülmesin, imza kendi imzasýndan daha mükemmeldi.
Tulum Hayri:
"Öküz Þaban!"
SÝDÝKLÝNÝNLEBLEBÝLERÝ!
"Atma!"
Domdom'ungözleri açýlmýþtý:
KalemÞakir :
Domdom:
"Vidinkalesi gibi dolap... Nereden girer, nereden çýkarsýn. Bir de asma kilit takmýþ
fazladan!"
Kel Mahmut bize üç numara demiþtiama, hemenhemen bütün sýnýf kafayý usturadan
geçirmiþti. Yatýlý olduðumuz için iki günde tertemiz çýkmýþtýk.Oysa ki , daha ondüleli
saçlarla okula gelip giden sýnýflar vardý.
Tulum:
"Yedik leblebiyi çocuklar!" dedi. "Þu budak bütün meseleyi çözümleyecek... Yalnýz
bir taþla bir kurþunkalem..."
Eline bir kurþun kalem verdiler, bir de taþ... Kalemi tam budaðýn üstüne getirerek
bir...bir daha vurunca budak düþüverdi dolabýn içine.
Elindeki kalemle torbayý deldi, deliði geniþleterek bir leblebi çýkardý. Leblebi,
KalemÞakir'ln dediði gibi zýpzýp kadar vardý. Karþýmýzdakýtýrkýtýr yiyerek hepimizi
imrendirdi:
Düdük, kartonu getirdi. Hayri onu bir boru yaparak ucunu torbaya daldýrdý. Bir ucunu
da cebine dayamýþtý. Yukarýdan aþaðý leblebiler su gibi akýyordu. Pardösünün sað cebi
"Çuvalýn aðzý dururken dibini delen kimdi?" diye ortaya anlamlý bir soru atýyordu
ama...Sidikli'nin aklýna hiçbir kötü ihtimal gelmiyordu.
Birinci ders Maraton Raþit'indi.Tabiiyeden ders vereceði için korkulacak tarafý yoktu.
Tulum Hayri hastane kâðýdýný cebine koyduðu halde çekip gitmemiþti Numuneye. Çok
severdi Maraton'u. Maraton Raþit, þehir dýþýnda otururdu. Hiçbir taþýttan yararlanmaz,
zengin çocuklarýnýn arabalarýna bile yüz vermezdi:
"Böyle daha iyi... Bir sporcu, ayaklarý dururken ancak arabayla yarýþ etmelidir!" diye
terslerdi. Geleli bir ay kadar olmuþtuama, bir ayda okulda tanýmayan kalmamýþtý.
Kuyruksuz tilki kral olduðu gün, nasýl "Bütün kuyruklar kesilsin!" diye günlük emir
çýkardý ise... Kel Mahmut da "Bütün saçlar kesilecek!" emrini vermiþ, ilk kafayý
kazýtan da yarým kel,tabiiyeci olmuþtu. O günlerde henüzHababam Sýnýfý'ndan isim
almadýðý için adý Kabak Raþit olarak sicile geçmiþti. Bu isim bir hafta yürürlükte
kalmýþtý ancak.
Bir gün okulumuz spor gösterileri yapýyordu. Maratona çýkanlarý görünce bizim
Kabak Raþit dayanamadý. Pantolonu fora ettiði gibi karýþtý aralarýna...
Biz, "Yaþa Kabak!" diye alkýþlýyorduk: Çýkýþ verilir verilmez Kabak atýldý ileriye...
Okul bahçesinde birinci turu yýldýrým gibi döndükten sonra vurdu asfalta...Peþinden.de
çocuklar... Bir saat mi, iki saat mi geçti aradan çocuklar birer ikiþer döndüler, Kabak
Raþit'ten haber yok. Bütün çocuklar geldi, yok bizimki... Neden sonra bahçeye bir taksi
girdi, içinde bir de ne görelim, bizim Kabak Raþit! Sözde pabucu sýkmýþ ayaðýný.
Koþuya Kabak olarak giren Raþit hoca, "Yaþa Maraton!" sesleri arasýnda indi taksiden.
O gün bugün, Maraton Raþit olarak kaldý. Yalnýz taþýtlar üzerine söylediði özdeyiþ,
aramýzda þu deðiþikliðe uðramýþtý:
Maraton Raþit elleri arkasýnda sportmence bir yürüyüþle bir duvardan bir duvara
arþýnlayýp duruyordu. Saçýný sakalýný ikinci defa usturadan geçirmiþ, pýrýlpýrýl bir
kafayla bir gidip, bir geliyor, geviþ getiren Hayvanlarý anlatýyordu. On adýmda bir, bu
cilâlý kafa iri, kýllý pabuç kadar bir kulak deðiþtiriyordu.
Hayri pardösüsünün cebinden bir avuç leblebi almýþ, bekliyordu. Kim atmýþtý? Saðda
gerideYýkýlmaz vardý. Hiç kýpýrdamýyordu, bir yana gözünün kuyruðuyla bile
bakmýyordu. O atamazdý, Ýnek'te o yürek yoktu.Sidikli o haltý yiyemezdi. Bu iþ
göçmen kafalý Hayta'nýn iþiydi. Tulum, tam Maraton köþeyi dönerken bir tane
salladý.Aah , karavana! Bir tane daha... Yine karavana!.Ama fýndýk kadar leblebi
Hayta'nýn kulaðý tozundan geçerek, Ýnek Þaban'ýn kafasýna "týn!" diye yapýþtý, Ýnek
þaþýrmýþtý! Son kalan leblebilerini, sol avucunda topladý. Birerbirer Refüze'ye atmaya
baþladý. Bunlarýn hemen hiçbiri hedefini bulmuþ deðildi. Hepsi þunun bunun kafasýna
gözüne rastlamýþ, Ýnek'e bir sürü düþman kazandýrmýþtý. Saðdan soldan leblebiler
yaðýyordu. Resmen savaþ baþlamýþtý artýk. Leblebilerini yiyip bitirmeyen, bu savaþta
yerini alýyordu. Sýralarýn altý leblebiyle dolmuþtu. Mermisi biten eðilip topluyor,
yeniden savaþa karýþýyordu. Cephanesi en bol olan, kuþkusuz Tulum'du. Ancak
pardösüsünün bir cebi bitmiþ, ikinci cebe sýra gelmiþti.
Bir ara yazý tahtasýna "Çat!" diye bir isabet oldu. Bu Hayta'nýn göçmen kafasýný
yalayýp geçmiþti. Maraton Raþit tam kafasýný çevirip tahtaya baktýðý sýrada Tulum
Hayri, o koskocaman kafaya bir tane salladý, isabet! Leblebi bir mermerbloka çarpmýþ
gibi tok bir ses çýkararak bir iki metre yukarýya sýçradý, sonra önüne düþtü, kapýya
doðru yuvarlandý. Misket gibi bir þeydi mübarek!
"Kim attý bu leblebiyi?" diye, gard almýþ bir boksör gibi çarpýþmaya hazýr bütün
sýnýfýn dikildi karþýsýna:
Ýnek, kendinden emin gitti, kollarýný kaldýrdý. Maraton Raþit sýký bir arama tarama
yaptý: Yok.
"Otur!" dedi.
Elini iki cebin arasýndan astara doðru uzattý. Uzatmasýyla "Þarrr!" diye leblebilerin
sýnýfýn döþemesine dökülmesi bir oldu... Leblebiler, sýçrayasýçraya sýnýfýn ortasýna
doðru yuvarlanmaya baþladýlar...
"Sen gel!"
MaratonSidikli'nin cebine elini daldýrdý. Bir avuç leblebi ile çýktý eli:
ÝNEÐÝN TABANI
"Peki, Maraton Raþit elimde kâðýdý görürse... Kopyayý ben yapmýþ olmaz mýyým?
Hayýr olmaz böyle þey! Yapamam!"
"Olmayacak nesi var.Kâðýdý deðiþtirip atmak bir saniyelik iþ. Sonra karþýnda kim
var? Maraton Raþit, deðil mi? O mu yakalayacak seni? Sen Kel Mahmut'ta kopya
yapmýþ adamsýn!" Ýnek Þaban yumuþar gibi oldu:
"Sonrasýmonrasý yok. Sen sýranýn dýþýndaki sað ayaðýný dik tutacaksýn. Altýnda
kâðýtlar... Maraton gelirken basacaksýn üstüne. Sen peki, de Yenice hazýr!"
"Peki!"
"Ulan, Ýneðin tabanýnýn altý bile para ediyor be!" diye söylendi.
"Ýneðin arka ayaklarý bir Yenice sigarasý... Ýnsan inek olmalý hayatta..."dedi.
Kimisi kitabý parçalayýp elindeki listeye göre tam sekiz cebine yerleþtiriyor, kimi
alfabetik rulolar hazýrlýyordu.Domdom Ali yepyeni bir yöntem bulmuþtu. Bakalým ne
netice verecekti? Ýnek Þaban'ý razý etmiþ, taban büyüklüðündeki kâðýtlarý lastikle
tutturmuþtu pabucunun altýna. Yakalanýrsa Þaban yakalanacaktý. Tam Ýnek'lik bir iþti
bu.
Tulum Hayri'nin son sýnýfta bir kardeþi vardý. Kendinden küçüktü ama becerikli
çocuktu. Ona güvendiði için, deðil çalýþmak, kopya bile hazýrlamamýþtý.
"Düþünüyorum!"
Maraton uzaklaþýncaDomdom :
Tulum Hayri kardeþinden kâðýt bekliyordu, aradan bir saat geçtiði halde alamamýþtý.
Cam daha yeni boyandýðý için arkasýný göremiyordukama, bir aralýkdýþarda Kel
Mahmut'un sesini duyduk. Herhalde camýn dibindeki çocuklarý kovalamýþ, belki de
yakalamýþ olacaktý.
Tulum, bütün ders oyalanmak için abur cubur þeylerle doldurmuþtu kâðýdýný.
Maraton:
"Sual bir... Geviþ getiren hayvanlarýn tek midesi yoktur. Mideleri dört bölmedir.
Kýrkbayýr, þirden..."
Maraton:
"Atýyorsun!" dedi, "Kâðýtta öyle bir þey yok... Ver þunu bana!"
"Memeli hayvanlar, bilhassa yaz aylarýnda çayýra çýkarlar. Kibar memelilerin dilinde
bu çayýrýn adý sayfiyedir..."
Tulum:
Memelileri tek isimle kýsaca belirtmek gerekirse "Ýnek"ten daha manalý bir kelime
bulamayýz.
Ýneklerin bir de kýrým cinsi vardýr ki bizim Þaban bunun en tipik örneðidir."
Ya da Refüze'nin tekrarladýðý:
Ýlk ders, Piyale Ýhsan'ýndý, Palamut Recep, yerinden oynatýlmýþ sýralarý hizaya
getirdikten sonra:
Palamut:
Tulum Hayri:
Refüze Ekrem:
"Oynayalým!"
Piyale Ýhsan, bugün çok yorgundu. Uzun saçlarýný tarayacak zaman bulamamýþtý.
Kürsüye geçince her iki kulaðýna düþen kýrçýl saçlarýna parmaklarýný takarak
düzenledi. Sonra iri camlý gözlüðünü, ceketinin eteðiyle sildi. Tam derse baþlayacaktý ki
Refüze kalktý ayaða:
"Otello'yumu oynayalým?"
Piyale kýzmýþtý:
"Sen realizm nedir biliyor musun? Realizm EmilZola'yla birlikte ölmüþtür. Edebiyat...
Sembolizm demektir."
"Kel Mahmut bir tiptir, bir idareci tipi... Bütün idarecileri sembolize eder..."
"Piyale mi?"
"Öyle ya efendim. Büyük Þair Hamit'inEþber'i okunmak için yazýlýrda Piyale niçin
oynanmak için yazýlmaz?"
"Otur, terbiyesiz... Sizden edebiyat çok uzak... Edebiyat demek görüþ demektir. Siz
burnunuzun ucunu görmeden..."
"Haþim sizin aynada gördüðünüzü duvarda görmüþ... Haþim tabiatý bir tül perde
arkasýndan seyretmiþ,..Haþim bir tül perde arkasýndan bütün evreni..."
Ön sýrada oturan KalemÞaklr , Ýnek Þaban'a bir tutam ot gösteriyor, onu deli
ediyordu... Þaban'ýn savurduðu küfürleri Piyale bile duymuþtu. Parmaðýný Þaban'a
doðru uzatarak;
"Otur!"
Cebinden not defterini çýkardý. Adýnýn, numarasýnýn hizasýna kýrmýzý kalemle bir
+ iþareti koydu:
"Görüþürüz seninle!"
"Edebiyat ne kadar uzak sizden, Haþim ne kadar uzak.Ben bütün þiir zevkimi Haþim'e
borçluyum, Haþim tabiatý görüþ, insanlarý anlayýþ, seziþ demektir. Haþim'de görüþ yok
ha!"
Refüze yavaþtan:
"Dur!"
dedi, "Ben sana þimdi görüþ nedir, seziþ nedir göstereyim. Burnumuzun dibini
hangimiz görmüyoruz, bakalým! Çocuklar oyun baþlýyor! Piyaleyi oynayacaðýz, Piyale
Ýhsan'ý!"
"Teþekkür ederim!"
Bir falso olmasýn diye dudaklarýmýzý ýsýrýyorduk. Refüze gayet soðukkanlý geldi,
yine sahneye açýlan pencerenin yanýna oturdu. Çantayý sýraya koydu. Bir tomar kitap
alarak tekrar kaydý dýþarý. Az sonra kapý üç kere vurulmuþtu:
"Giriniz!"
Piyale dersi kesmiþ, gözlerini kapýya dikmiþti. Refüze daha kalýn bir sesle: "Treni
kaçýrdým da... Affedersiniz?.."
Kýzmýþtý:
"Geç!" dedi.
çoktan kaymýþtý sahneye... Kapý bu kez de altý kere vuruldu. Piyale nezaketi bir yana
býrakarak:
Refüze'nin arkasýnda birpardesü vardý bu kez, elinde de bavul kadar bir çanta.
Kasketini bile çýkarmamýþtý. Piyale:
Tulum:
"Efendim ben yatýlýyým... Telgraf almýþtým da... Mahmut Bey, sað olsun, izin
vermiþti."
"Ne telgrafý?"
"Öldü!"
ayaða kalktý:
SOL KROÞE
Önümüzde içi dýþýna çýkmýþ bir güreþ minderi seriliydi. Müsamere için iki haftadýr
perendeekzersizýleri yapýyorduk üzerinde. Bu iþi kývýran beþ altý kiþiyi geçmediði
halde, Badi Ekrem hepimizi tekerteker zorluyordu.
Tulum Hayri KalemÞakir'e saati sordu. Atletinden aþý çubuðu gibi fýrlayan kolunu
burnunun ucuna kaldýranKalemÞakir :
"Ne soðumasý be! Maraton Raþit'le kaynatýyor içerde... Dikilin dikildiðiniz yerde.
Tazý gibi koþturacak deðil mi gelirse..."
Tulum:
"Dikkat, saða bak!" komutunu verdi Oysa herikiside sol baþtan geliyorlardý. Tulum'un
verdiði ilk komuttu bu, Ufak tefek aksaklýklar olacaktý doðal olarak. Ama baþlarýmýz
zaten geldikleri yana çoktan dönmüþtü.
"Burda!"
"Bir deðil, üç kusur! Önce,hazýrol diyecektin! Sonra, sola bak kumandasý verecektin!
Daha sonra... Hepiniz Raþit Bey'e deðil, benim gözlerimin içine bakacaktýnýz!"
Badi Ekrem:
Badi'ninkýzdýðý belliydi:
Maraton Raþit iki adým daha atarak etkileme alanýna girdi, sözü Badi Ekrem'den
teslim almýþtý:
"Bütün liseler jimnastik gösterileri yaptýlar, bütün gazeteler onlardansözetti ... Bizim
lisenin þerefi yok mu?"
"Olmalý!"
KalemÞakir dayanamadý:
"SaðolHoca'm!"
Sonra Palamut Recep'le Ýnek Þaban'ý çýkardý. Palamut'u minderin bir köþesine,
Þaban'ý öbür köþesine gönderdi. Þaban'ýn yanýna giderek sözde Palamut'a duyurmadan:
"Þimdi senin üzerine arkadaþýn saldýracak, sen kolunu kaptýðýn gibi dirseðini
kývýracaksýn.Hooop ! Keseceksin ayaklarýný yerden. Hazýr mýsýn?"
"Hazýrým!" dedi.
Þaban harfi harfine dediklerini yapmýþtý. Þaban zorlayýp dururken Palamut biçimli
bir çelme takar takmaz Þaban sýrtüstü gitti, öyle hýzlý gitmiþti ki iki ayaðý birden
havaya kalkmýþtý.
"Bunlarýn hangisi Japon oyunu yaptý? Ayaktaki mi,yerda yatan mý?" diye sordu.
"Hiç zannetmiyorum!"
"Buyurun, çýkýn karþýma! Bana sýký bir yumruk atýn! Atmaya vakit bulamadan
bakýn nasýl sýrtüstü gideceksiniz!"
Badi bir kurbaða gibiyamrý yumru vücudunu "Öyle bir süzdükten sonra Maraton'u
çatlatan bir soðukkanlýlýkla:
"Peki,buyrun öyleyse!"
Maraton:
"Sallarsam ne olacak!"
Kendinden en az yarým metre uzun olan Maraton'un tam karþýsýna geçti. Maraton
Raþit rakibine þöyleküçumseyerek bir baktýktan sonra:
Badi Ekrem, topuklarýný kaldýrýp, diþlerini sýkarak bir sol kroþe gönderdi. Sað kroþe
zaten gönderemezdi. Sað kolu çolak olduðu için ister istemez solaktý. Maraton iki elini
kaldýrýp bir þeyler yapmak istedi. Badi Ekrem'in yumruðu tam çenesinin üstüne
oturmuþtu. Maraton önce kýpýrdamadan bir iki saniye dikilip kaldý. Sonra devrilen bir
Badi Ekrem, yumruðundan böyle bir keramet beklemediði için afallayýp kalmýþtý.
Þaþkýnþaþkýn yerde yatana bakýyordu.
Maraton Raþit, bir eliyle çenesini yoklayarak kalkmak istedi, beceremedi. Minderin
üstünde baðdaþ kurup oturdu kaldý...
"Vay anasýný!" dedi, "Solak olacaðýný hiç düþünememiþtim! Sað kroþe bekliyordum
senden!"
ERKEK SEVÝM
Palamut Recep postacýdan iki Yenice karþýlýðý aldýðý mektuplarý, kürsüye çýkmýþ
daðýtýyordu. Onlarý, Kel Mahmut'un elinden ancak Yenice sigarasý karþýlýðý
kurtarabiliyorduk. Beþ mektuba kadar bir, daha çoðu iki Yenice sigarasý... Zarflarýn
üstündeki sýnýf ve þube yerine yazýlan H.B. harfleri postacý için büyük kolaylýklar
saðlýyordu. Doðrudan doðruya "HababamSýnýfý" diye yazanlar da vardý ki, bunlar
eþten dosttan sayýlan yakýnlardý. Palamut mektuplarý daðýtýrken adresi tam söyler,
H.B. rumuzunu açarak okumaktan zevk duyardý.
Ýnek Þaban'ýn bile mektubu çýkmýþtý Palamut, kendi mektubunu da yüksek sesle
okudu! "Sayýn Recep Palamut... Noktanokta LisesiHababam Sýnýfý... Numara 881,
Ýstanbul" yazýdan tanýmýþtý.
Gözler yarý ciddi, yarý alaylýSidikli Turan'a döndü. Tulum Hayri'nin sormasý
gerekirdi, sordu;
"Kimden?"
"Dur bakalým!"
Zarfý açtý üç dört satýr kadar bir þeydi. Okudu, kýzardý, morardý... Sonra sapsarý
kesildi... Tekrar kýzardý, kaldý.
Refüze:
Bu mektubun daha rahat bir yerde okunmasý gerekirdi. Çekmeceden Yenice paketini
kaptýðý gibihelanýn yolunu tuttu. Kapýdan çýkar çýkmaz, Tulum Hayri:
Refüze:
Cumartesi günü tam saat beþte kalktý,traþý bir saat sürdü... Yüzünükremledi ,
pudraladý. Uykusuzluktan sivilceleri pütürpütür kabarmýþ, bütün yüzünü, alnýný,
boynunu kaplamýþtý. Yemeden, içmeden kesildiði için de boynu incelmiþ, bir horoz
boynu gibi uzayýp kalmýþtý.
Onun nasýl olsa beklediðini bildiðimiz için, bir bayram günü neþesiyle birer ikiþer
Taksim'de toplanýyor, kenardan köþedenSidikli Turan'ý seyrediyorduk. Pardösü kolunda
gidip geliyor, bir kolundaki saate, bir de meydandakine bakýyordu.
Saat tam iki buçuk olmuþtu. Hemen bütünHababam Sýnýfý tamamlandý. Þöyle bir
dikkatli baksa hepimizi görebilirdi, hiç oralý deðildi ki... Görse de tanýyacaðý yoktu
zavallýnýn.
Saat tam üçte hiç beklemediðimiz bir þey oldu. Karþýdan... Lisenin en bitirim kýzlarý
göründü, ortalarýnda da Erkek Sevim...Sidikli ,Sevimci'ðini görünce kazýk gibi çakýlýp
kaldý. Her Cumartesi kýzýn peþine düþen, türlü diller döken oSidikli deðildi sanki.
Kýzýn elinde küçük bir de paket vardý. Kýzlarýn sinsice gülüþleri, bir oyunun
baþlamak üzere olduðunu gösteriyordu.
Erkek Sevim kazýk gibi çakýlanSidikli'ye yaklaþtý. Alaylý bir selamdan sonra elindeki
paketi uzattý. Kim bilir, belki de kalamayacaðýný söylemiþ, þu hediyenin kabulünü rica
etmiþti. Turan alsýn mýydý, yoksa almasýn mý? Ama almamasý için hiçbir neden yoktu
ortada. Kabalýk olurdu bu... Erkek Sevim, bir iki lâf ettikten sonra çekip gitti.
Turan, ilk önüne çýkan sokaða saptý... Biz de arkasýndan. Hem yürüyor, hem de
elindeki paketi çözmeye çalýþýyordu.
Paket çözüldü, içinden bir þey, bir çamaþýr...Hayýr iki parça çamaþýr... Ýki don...
Tam bunlarý açarken yere bir þey düþtü... Bir tüp... Bir krem tüpü...
Sidiklive sivilceli Turan'a bunlardan uygun armaðan da olamazdý. Biz artýk kendimizi
tutamazdýk. Attýðýmýz kahkahalar onu rüyadan uyandýrdý. BütünHababam Sýnýfý'ný
karþýsýnda görünce dona kalmýþtý. Oyunun beklenmeyen finali bizi de þaþýrtmýþtý.
Demek Melahat oyunu açýklamýþ, Sevim'e erkekliðini gösterecek yeni bir fýrsat daha
vermiþti.