Professional Documents
Culture Documents
http://www.processtext.com/abclit.html
Yaþar Kemal
Binboðalar Efsanesi
Roman
Aladaðýn ardýnda, uzun bir koyak var. Koyak baþtan ayaða ormanlýk. Ýçinden
yüzlerce pýnar kaynýyor. Dört yanlarý naneli, pürenli, içleri çakýl taþlý, soðuk,
ýþýk þakýrdýyor. Çok eski zamanlardan bu yana burasý, Aladaðýn ardý Türkmenin,
ölürler. Bir kayanýn doruðunda bitmiþ bir ot nasýl inatla köklerini sert çinke
Demirci Haydar Usta yürürken zýnk diye duruverdi. Sað elini bakýr kýzýlý uzun
sakalýna götürdü, sakalýný tam çenesinin altýndan sertçe tutamladý. Sol eli de
yavaþlýyordu. Sonra aðýr aðýr gittiler, durdular. Haydar Usta bir süre olduðu
yerde öylece kaldý. Baþýný kaldýrdý, havayý koklar gibi boynunu uzattý, saðýna
soluna bakýndý, sonra gene daldý gitti. Elleri sakalýndan çözülüp iki iri külünk
gibi yanlarýna düþünce gene yürüdü. Gittikçe hýzlanýyordu. Ceviz rengi bir þayak
þalvar giymiþti. Sýrtýndaki yelek sýrmalý, eski bir aba ya da cepken bozmasýydý.
Baþýnda kendi eliyle keçi tüyünden ördüðü altýn renginde bir börk vardý. Börk
ona iki kat heybet veriyordu. Kaþlarý da püskül püskül, geniþ alnýna, altýn, uzun
Uzun bir süre böyle hýzlý, soluk soluða yürüdükten sonra gene ayaklarý
yavaþladý, sonra aðýr aðýr durdu, elleri gene sakalýný tutamladý, gene dehþet bir
düþmeden parça parça, tuz buz oluyordu. Dökülen sularla birlikte, sularýn
geçiyordu.
Bre koca Allah, hay bre koca Allah... Çukurda bir kýþlak ver bana kýþlayým.
vermiþtin neden geri aldýn? Hay bre boz atlý, yeþil donlu Hýzýr senden de imdat
görürüm.
fýþkýrmýþtý, vardý sýrtýný ona dayadý. Çam da Demirci Haydar kadar yaþlanmýþtý.
Bu gece onu göreceðim, hiçbir çaresi mümkünü yok. Varýp huzuruna yüz
süreceðim. Hiçbir çaresi mümkünatý yok. Padiþahlar için yaptýðým kýlýcý ona
Bak, diyordu, koca Allah, güzelim, yiðidim, dost, aslaným, yeri göðü, inni
cinni; seni beni yaratansýn deðil mi? Ýþte böyle kardaþým. Ben onlara, þu
hemen ekledi:
Vermezsin aslaným. Hiç vermezsin. Ben seni bilmez miyim, sen bizi býraktýn.
Sen gökleri, yýldýzlarý, ormanlarý sularý býraktýn, sen camilerden çýkmaz oldun.
Sen kendine ýþýklý, büyük kentler kurdun. Sen kendine gökte uçan demir kuþlar
yaptýn. Sen kendine topraðý yiyen, yerken uluyan canavarlar yaptýn. Sen, üst üste
evler, yedi denizler yaptýn. Bize Çukurda bir kýþlak, Aladaðda bir yaylak ver
desem, vermezsin ki... Ben de bu gece sana kýþlak için yalvarmam, mümkünatý
çaresi yok yalvarmam. Bu oba da sürünsün senin sayende. Varsýn ölsünler, kýrým
Çukurovayý getirdi gözünün önüne. Bir güz gecesini... Karanlýkta tekmil ova
yýldýz yýldýz yanýyordu. Tarlalarda homurtularla akýp giden koca demir yýldýzlar,
yollarda akýp giden, insanýn baþýný döndüren yýldýrým gibi beygirler... Toz
duman, sýcak, ter, sýtma, bela... Bir acayip kurumuþ adamlar... Yarý çýplak
Aþaðýdan bir ayak sesi geldi, bir taþ derin uçuruma aþaðý yuvarlandý, yanýna bir
sürü daha taþý katarak gürültüyle aþaðýya inmeye baþladý. Burnuna taze, ezilmiþ,
ince, güneþte buðulanmýþ çiçek kokusu geldi. Caný sýkýldý. Nerdeyse þimdi, þu
anda iyice dalacak, þurada, þu taþýn baþýnda eski günlere gidecek, Çukurovaya,
Adana þehrine, Mersine inecek, güneþten bacaklarý yanmýþ kýzlarý, uzun bacaklý
kýzlarý görecek, oradan gerisin geri eski günlere, Çukurda koyun sürüsü gibi
geliyordu. Saçý, sakalý, elleri, kaþý, býyýðý, her bir yaný apaktý. Aþaðýdan yukarý
arýyorum.
Geldi soluk soluða Haydar Ustanýn yanýna oturdu. Çarýðýnýn içine küçücük
sümüklüböcekler girmiþti, çarýðýný çýkardý, iyice temizledi, geri giydi, sýký sýkýya
Gözlerini Haydar Ustanýn gözlerine dikti, baktý baktý, iki bakýþ derinden derine
þimþeklendi, çakýþtý:
Bu yýl bu iþi obamýz için yapacaksýn Haydar. Yeter torunun için yaptýðýn. Bu
yýl Hýzýrlan Ýlyas buluþtuklarýnda, sen bizi, obayý unutmayacaksýn. Biz öldük
Haydar, biz rezil olduk. Kanadýmýz kolumuz kýrýldý Haydar... Koca Allah
Haydar Usta gene sakalýný tutamladý, dirseklerini dizine dayadý, düþündü, daldý,
sonra birden çimeni yeþil gözleri açýldý, parladý: Para eder mi Müslüm? diye
Bizi býrakýp daðlardan koca kentlere inmedi mi? Biz de Allahýn gittiði, indiði
Müslüm:
Hay yiðen, dedi; senin soluðun keskin, Hýdýrellez gecesinde bir istekte
bulunursan koca Allah bizim dileðimizi verir. Muradýmýzý verir. Yeter ki sen bu
Ayaða kalktýlar, Haydar Usta önde Müslüm arkada, yola indiler. Bahar gözünü
daha yeni açýyordu. Çiçekler yarý açmýþlar, yarý tomurcukta. Kuþlar, arýlar ýlýk
aðaçlar, sular, börtü böcek, geyikler, tilkiler, çakallar, koyunlar, kuzular bir
Oba buraya, bu koyaða gelip konalý üç gün olmuþtu. Altmýþ çadýrlýk bir obaydý
bu. Karaçullu obasý derlerdi adýna. Obanýn en yaþlý adamý demirci Haydar
Ustaydý. Demirciliði ne iþe yaramýþtý, yarayacaktý? Bir gün bir iþe yarayacaktý
ama!..
kadar, þu dünya dünya olalý beri, bu oba Çukura ineli beri böyle bela bir kýþ
yitirmemiþti. Oba koyaða iner inmez, çadýrlar kurulur kurulmaz derimevi çadýrý
nakýþlý kilimdendir. Yer baþtan ayaða turuncu keçelerle döþelidir. Uçta, kapýnýn
saðýnda köz dolu bir taþ ocak vardýr. Derimevi otuz yýldýr ayný yere kurulur.
mermere benzer ak bir taþ vardý. Taþýn üstüne sabahtan bu yana keçeler,
kazanlar dolduruyorlardý. Bir duman, bir buðu içinde yitip geri, ortaya
çýkýyorlardý. Büyük toy hazýrlýðýnda, sevincindeydi herkes. Bir de, bir de Haydar
Usta bir olur dese, deðme keyfine o zaman. Toy, bir toy daha olacaktý.
Ne olur Haydar Usta... Bir seferlik bir seferlik de bizim için iste. Sen bu
obanýn en yaþlýsý, babasý deðil misin? Bir yýl, bir bu yýl bizim isteðimizi yap,
ondan sonra her yýl ne istersen yap. Allahýn yýlý mý yok Haydar Usta? Nolursun
Haydar Usta... Gözüm Haydar Usta. Bak, bir obanýn çoluðu çocuðu, yaþlýsý
Ulan ne biliyorsunuz?
Haydar Usta ortada, bütün oba dört bir yanýný çevirmiþ. Haydar Ustanýn elleri
aþaðýya kayýyor.
Ulan etmeyin, ulan köpekler, diyor Haydar Usta. Ulan etmeyin, ulan beni
ele aleme, ulan beni Allaha rezil etmeyin. Ulan Allah benim babamýn oðlu mu?
kalmamýþ, gözlerinin feri kaçmýþ. Haydar Usta þimdiye kadar, bunca yaþ yaþadý,
Ah elimden gelse, diye inliyor. Aaaah elimden gelse... Aaah, bir gelse
elimden.
Bu gece kimse uyumasýn. Hiç kimse. Bu gece bir tek kiþi uyursa büyü
kalabalýk hep bir aðýzdan baðýrdý. Aladaðýn, derin, uzun ormanlýklý, kayalýklý
isteyeceðim. Kim görürse onu bu yýl, obanýn isteðini isteyecek... Tamam mý?
Kim hile yapar da bir baþka þey isterse iþ bozulur... Nekes olmayýn. Çok
bittik.
oralardan bir yerlerden gelmiþler. Herkes onlara saygýyla, hayranlýkla, bir çeþit
ak pirinç pilavlarý...
çekildi. Yemeye baþlanýldý. Kadýn erkek, genç yaþlý, çoluk çocuk, bütün oba
Derken bir davulcu çýktý ortaya, tek baþýna. Davulunu çalaraktan, davuluyla alt
alta üst üste dönmeye baþladý. Dehþet bir devinimde hýþým gibi dönüyor, kolu
Davulun sesi birden kesildi. Davulcu iki dizinin üstünde topraða niyaza durdu.
Eðildi üç kere topraðý öptü. Sonra toydan teker teker kalkýp davulcunun yanýna
geldiler, yere diz çöktüler, topraðý üç kere öpüp niyaza durdular. Herkes geldi.
Gün kavuþmadan az önce sofranýn aþaðýsýna çok büyük bir ateþ yaktýlar. Ateþin
Kavalcýlar hep bir aðýzdan uzak, bin yýllýk türküler çaldýlar. Ýnsanlar gittikçe
sazcýlar çýktýlar ortaya. Görülmedik, duyulmadýk bir semah çaldýlar. Hiç kimse
Ayaða kalktý, dönmeye baþladý. Bir süre tek baþýna döndü... Bir dað gibi ateþ
harmanýnýn üstüne yürüyor, ýþýða gelince bütün göðsünü almýþ sakalý yýldýr yýldýr
ediyordu. Sonra ince, uzun, dal gibi, yanýk, iri gözlü, uzun saçlý bir kýz çýktý
giriyorlardý. Bütün toy yediden yetmiþe ayaða kalktý. Mengü baþladý. Gün kavuþtu.
Davulcu kalabalýðýn ortasýnda coþkun bir sel gibi ateþ harmanýnýn yöresinde
dönüyordu.
Renkler, ýþýklar, orman, ses, sular, koyak, yýldýzlar, insanlar, hýþým gibi bir devinimde
dönüyorlardý.
Birden sesler kirp diye kesiliyor, kalabalýk, ateþ harmanýnýn dibine oturmuþ saz
çalan Koyun Dedeye, ateþe, ikisine birden niyaza duruyorlardý. Yatsý vakti
mengü bitti. Koyun Dede uzun bir kayalýðýn baþýna çýktý. Gülbenk çekti:
Allah, Allah, Allah... Sairi Selman, mülke Süleyman, kör olsun Mervan,
yardýmcýmýz on iki imam. Hýzmatýn kabul, yüzün ak olsun. Kalabalýk hep bir
aðýzdan:
Koyak yankýlandý.
Þefaat bulasýn.
Hazýr ola.
Ya Ali.
Nur oldu.
Kalabalýk coþtu. Uzun bir süre yankýlandý dünya. Sultan Hatam sýrroldu.
Sýrroldu.
hüüüü...
Kayalýklar:
Dünyada her þey var. Aðaç, kuþ, toprak, türlü kokular, nimetler... Toprak
bereketli, toprakta yüz bin, bir milyon doðurganlýk... Akla hayale sýðmaz. Sular,
aþaðýlanacak insan yoktur, bunu böylece bilin. Eðer bir insan için kötülük
bilin. Dünyada kötülük yoktur. Kötülük uydurmadýr. Dünyada iki türlü iyilik
vardýr. Iþýktan bir deðnek alýn elinize, uzun bir deðnek... Deðneðin bir ucu çok
parýltýlý, bir ucu daha az parýltýlýdýr. Ýþte iyilikle kötülük arasýndaki fark bu
kadardýr. Bunu böylece bilesiniz. Mervan kendince kötü deðildi. Biz onu kötü
yaptýk. Bizim kötümüzdür. Yüreðinizi bu gece sabaha kadar arý tutun. Gerçeðe
Haydar Usta geldi, Dedeyi kucakladý, sonra onu omzundan öptü. Dede güldü:
Sen de yüreðini arýt erenler, dedi. Bu gece senin gecen: Bu gece sen
kurtaracaktýn bu obayý.
Haydar Usta:
Alagözü bekleyeceðim.
Himmetin hazýr olsun, dedi Dede, ayrýldýlar. Ve kalabalýk aðýr aðýr ormana,
Bu gece beþ mayýsý altý mayýsa baðlayan gecedir. Bu gece denizlerin ermiþi
ermiþ her yýl, yýlýn bu gecesinde buluþurlar. Eðer bir yýl buluþmayacak olsalar,
kýsraklar, kurtlar, kuþlar, börtü böcek, tekmil yaratýk doðurmaz. Eðer onlar
Hýzýrla Ýlyas her yýl dünyanýn bir yerinde buluþurlar. Onlar o yýl hangi yerde
buluþmuþlarsa orada bahar bir baþka türlü patlar, o yýl çiçekler daha bol, daha
büyük, her yýlkinin birkaç misli iri açarlar. Arýlar daha renkli, daha kocaman
olurlar. Ýneklerin, koyunlarýn sütleri daha bol, daha besleyici olur. Gök daha arý,
olurlar, hiç hastalanmazlar. O yýl ölüm de olmaz. Ne bir kuþ, ne bir karýnca, ne
Hýzýrla Ýlyasýn buluþtuðu an, biri maðrýptan, biri maþrýktan iki yýldýz doðar,
yýldýzlar Hýzýrla Ýlyasýn buluþtuðu yerin üstüne kayarak gelirler, tam Hýzýrla
Ýlyas birbirlerinin elini tutarlarken onlar da birleþirler, tek bir yýldýz olurlar.
Hýzýrla Ýlyasýn üstüne ýþýk olup saðýlýrlar. Hýzýrla Ýlyasýn el ele tutuþtuðu,
yýldýzlarýn gökte birleþtiði an dünyada her þey durur, akarsular kirp diye
titremez. Her þey durur, hiç, hiçbir þey kýpýrdamaz. Yýldýzlar akmaz, ýþýklar
yürümez. Dünya bir an için ölür. Sonra her þey birden uyanýr, dehþet bir yaþam
patlar.
Ýþte bu gece sabaha kadar insanlar birleþen yýldýzlarý görmek için evlerden
ne isterse. Bir keresinde, Kul Hüseyin adýnda bir çiftçi yýldýzlarý bekliyormuþ.
Ýki yýldýzýn geldiðini görmüþ, yýldýzlar birleþmiþler, ýþýk olup gökten aþaðý
altýmdaki tepeyi al da þu ýrmaðýn öte geçesin götür. Asýl isteði az sonra gelmiþ
aklýna ama, çoktan iþ iþten geçmiþ. Ve Hüseyin orada, tepenin üstünde uyumuþ
kalmýþ. Sabahleyin gözünü açmýþ bakmýþ ki ne görsün, tepeyle birlikte ýrmaðýn öte
geçesindeki düzlükteler.
Alagöz oluðunun baþýna geldi, kepeneðini yere atýp üstüne oturdu: On iki
ince halkalar kýyýlarda sönüyordu. Pýnarýn ucuna kalýn bir çam oluk oturtulmuþ,
uzun oluðu yosun baðlamýþtý. Oluðun altý geniþ bir yarpuz tarlasýydý. Kýrmýzý,
büyük, baþýný almýþ göklere gitmiþ kayalýk, pýnarýn suyu, gece, yýldýzlar, toprak
yarpuz kokuyordu. Derinden, kýrmýzý kayalýðýn ta dibinden gelir gibi bir çaðýltý
Çam kokusu, türlü çiçeklerin, daha yenice topraðý yarmýþ otlarýn kokusu
birbirine karýþýyor, ýlýk esen yel bir hoþ, ince, serin koku getiriyordu.
Bak dede, diye baðýrdý. Dede bak! Suyun içine bak. Balýklar parlýyor,
Pýnarýn içinde alabalýklar, birbiri ardýnca uçar gibi, suyun beri kýyýsýndan
çok þeyler olacak... Bak, dedem, bu gece Hýzýrlan Ýlyas buluþacaklar. Bak,
bir gün, hem de bu gece, bu dünyanýn dölü, bereketi kesilir. Anladýn mý dedem?
Anladým, dedi Kerem. Zaten ben Hýdýrellezi biliyorum. Geçen yýldan da,
Öyleyse bak dedem. Þu oluktaki durmadan akan su var ya, iþte o duracak,
donup kalacak. Bir de þu yücede, gün gibi, iki yýldýz buluþacak... Buluþunca
þimþek gibi bir ince ýþýk üstümüze inecek. Bak dedem, sen suya bakacaksýn,
sana verir. Sularýn akmadýðý o an ne istersen, ne dilersen Hýzýr onu sana verir.
Haydar Usta:
Keremim, dedi, sen daha çok pýnar, çok yýldýz bekleyecek, çok dileklerde
onlar. Sana gözükür yavrum. Belki bana da... Onun için obalý bana güveniyor.
Beni günahsýz, ermiþ biliyorlar tosunum. Ermiþ deðilim ama çok az günahým
var. Doðdum doðalý hiçbir yaratýða kötülük etmedim. Þimdiye kadar da üç kere
kardaþlýk.
bana, diyordu.
aþaðýdaki çakýllarýn üstüne düþerler miydi, düþünce de ölürler miydi? Kim bilir,
dedi, kendi kendine. Düþerler, hem de ölmezler. Yoksa aþaðýdaki derede balýk
olur muydu? Kerem suyun kökünün burada olduðu gibi, balýðýn kökünün de
Kýþlak, yaylak istemem, diyordu. Ben kýþlak, yaylak istemem. Toprak istemem.
Ben suyun durduðunu görünce bir þahin yavrusu isterim. Onu Hýzýr bana getirir,
Bir de yapalaða... Kör yapalaða... Þahin dediðin de bir küçük kuþtur. Yeþile
Kerem ne düþünüyorsun?
Sesi duyunca Kerem birden irkildi, bir þeyler söyledi, ne dediði anlaþýlmadý.
Anlamadým, hay Kerem, dedi Haydar Usta. Senin baþýnda bir hal var.
Güzel dedem; dedi, ben hiçbir zaman durmuþ suyu, kavuþan yýldýzlarý
Neredeyse aðlayacaktý. Büyük bir fýrsatý kaçýrýyordu. Ýþte þimdi yýllar yýlý
sana bir þahin yavrusu yakalarýz demiþlerdi, hiç yakalamamýþlardý. Öteki obanýn
bir Kemali vardý. Burnu yanmýþ, sarý saçlarý kirpi oku gibi dimdik. Ýþte o
Kemalin bir þahini vardý. Dedesi, yüz on beþ yaþýndaki dedesi, sarp kayalýða
birisinde küçücük bir zil vardý. Küçüçük, bir nohut kadar. Sonra Kemalin sað
bileðinde bir deri bilezik vardý. Þahin gelip bileðindeki o deri bileziðin üstüne
konuyordu. Þahin uçuyor, ta göðün ötelerine gidiyor, halkalar çize çize gelip
Kemalin koluna konuyordu. Kemal onu çaðýrýyordu, yaa, adam çaðýrýr gibi
koþup geliyordu.
Sonra isterse eðer, þahin bir adam üstünde uçuyordu. Nereye giderse
gitsin, þahin bir adam boyu onun tepesinin üstünde dönerek, onunla
Aaah!
Haydar Usta:
Neden tosunum?
Göremeyeceðim.
Neden yavrum?
yüzüne fýrladý, cup diye gerisin geri dibe düþtü. Dibe düþerken de
Kerem:
günahýmý baðýþla dedin mi? Demedim. Haaa... O zaman iþ baþka iþte. Ýþte
þimdi iþ baþkalaþtý.
Ýkisi de iki yerden düþünceye vardýlar. Bir bölük kuþ geldi karþýdaki ulu çýnar
aðacýnýn üstüne kondu. Arkasýndan bir bölük daha... Karanlýkta kuþlar akýn akýn
dallarý bükülüyordu.
Bak, dedi, dedem, bu dünyada günah iþlememiþ hiç kimse yok, öyle
dünya dünya olamaz. Bahar gelemez, analar doðuramaz. Dünyada taþ, toprak,
kurt kuþ, börtü böcek, yýlan çýyan, suda balýk, havada kuþ, yerde insan, karýnca,
gökte yýldýz, her þey uyur... Bütün dünya uykuya varýr. O Hýzýr ki, o Hýzýr
bir böceði öldürmüþtür. Onun için çocukluktan iþlediðin günah belki: günah
suyundan ayýrma. Dalýp gitme. Dalgýnlýða gelmez bu iþ. Bir daldýn mý, bir an
daldýn mý, o an onlar buluþmuþ olurlar ki, iþ iþten geçmiþ olur. Suyun sesi kesildi
mi, çaðýltýsý, þýrýltýsý... Kuþlarýn, bak þu aðaçlarda dallara çokuþmuþ kýpýr kýpýr
ediyor, ötüþüyorlar, kirp diye sesleri kesilir. Kesildi mi... Kuþlara bakma, onlar
ayýrma.
suyu görecek. Sevindi. Þahin yavrusunu, yarýn erkenden kayalýða gidip, öz eliyle
yaylak yerine þahin isteyeceðini anlar, kýyameti koparýrdý. Yok yok, kýyameti
da suyun sesinde olacak. Sen de dede, gözlerini yýldýzlardan ayýrma olur mu?
birbirine kavuþmasý çok güzeldir. Ýnsan o an çok baþka bir insan olur. Ýnsan o
anda kendini cennette sanýr. Ýnsan o anda ýþýk gibi olur. Ýnsanýn o anda içi
sevinçten pýr pýr eder, dedem. Ýnsan bir ömür o aný unutamaz. Ýnsan bir ömür o
aný anýmsadýkça esrikleþir dedem, Keremim, sana hiç haber vermez miyim?
Kerem gene ben bir þahin isteyeceðim, toprak yerine, diyecekti, vazgeçti.
Aþaðýda, obadan hiçbir ses seda gelmiyordu: Ortada doðanýn seslerinden baþka
ses yoktu. Ceren kýz, üç kardeþin bir bacýsýydý. Uzun boylu, yanýk, büyük ela
ortasýndan doðuyor, gene kayalýklarýn kuyu gibi derininde gölleniyordu. Bir taþ
oluktan sularý aþaðý, yarpuzlu bir düzlüðe iniyordu. Ýki kayanýn ortasýna oturmuþ
Oluktan dökülen sular ta aþaðýda geniþ, kalýn bir kayayý oymuþ, durmadan dört
bir yana taþýyordu. Geçen yýl da, daha önceki yýl da bu Taþbuyduran pýnarýnýn
baþýnda, gene þimdiki oturduðu yerde, gene yanýnda sessiz Pembeyle Hýdýrellezi
beklemiþ, ama bir türlü kavuþan yýldýzlarý, donup kalan suyu görememiþ, benim
Eðer kavuþan yýldýzlarý, kirp diye duran suyu görseydi, bir kere Halilin yüzünü
görmek isteyecekti.
gider? Güneydeki iri, parlak yýldýza gözünü dikmiþ yalvarýyordu. Güzel yýldýz,
Oba karar vermiþti. Bu sefer kim görürse yýldýzý, suyu, Çukurdan toprak,
Halilimi isterim: Bütün ömrümde elime bir fýrsat geçecek, onu da bir karýþ
Uzun, ince, altýn tüylü bir tazý yatýyordu yanýnda. Bu tazý, gitmezden önce
Halilin tazýsýydý. Halil baþýný alýp gittikten sonra tazý da gelmiþ, Cerenlerin
çadýrýnýn önünde durmuþ, bir daha da oradan ayrýlmamýþtý. Tazýnýn dert çekmiþ
insan gözleri gibi kederli gözleri vardý. Ýnsan gibi gülüyor, hasret çekiyor,
Allahým o aný bana göster. Halili bir kere, o da uzaktan olsun, bir kere
görmeyi isterim. Bir kere... Bir ömür boyu bir daha göstermesen de olur.
zaman battý? Yoksa daha batmadý mý? Ceren bütün bir yýl her gün Halilin
Pembe, dedi,
ben yanýyorum.
suya atladý.
Bir süre suda kaldý. Suyun içinde fýrsatý kaçýracaðýndan korkmuyordu. Nasýl
isteyecekti.
Halil, onun kendisini sevdiðini bilmiyordu. Bunca yýl bir kere olsun durup da
Halilin yüzüne bakamamýþtý. Bir kere olsun onunla gözgöze gelememiþti. Halili
Halil ne bilsin. Bilse de yüzüne bakar mý ki... Halil yakýþýklý adam. Yüzüne
þöyle durup da bin yýl baksan gene doyamazsýn. Onu bir kere olsun, þöyle
Pembe kýz:
Ben de öleyim, dedi. Benim de dileðim bu. Halil, Yusuf kadar güzeldir.
saðýlýyordu, Aladaðýn doruðu yýldýz ýþýðýndan parýl parýldý. Her yýldýz akýþta
Cerenin yüreði hop ediyor, akan yýldýz kayýp gidinceye kadar gözleriyle onu
Derken batýdan iri, dönen, dönerken ýþýklarý savrulan bir yýldýz çýktý, kaymaya
baþladý. Cerenin yüreði aðzýna geldi. Yýldýz bir mavileþiyor, bir turuncuya
çevriliyor, dönüyor, ýþýklanýyor, savruluyor, göðü bir uçtan bir uca akýyordu.
Derken doðudan birkaç yýldýz birden koptu, ardýndan bir küme yýldýz daha...
Onlar da, her biri her yerden, bir ýþýk ocaðý gibi savruldular. Cerenin yüreði
aðzýnda, bir onu, bir onu izliyor. Yýldýzlarýn ýþýðý suya düþtü. Kayalarýn
de silme yýldýza kesti. Oradan oraya binlerce yýldýz durmadan kaydýlar, gökyüzü
isterim.
kayalar çatýrdýyordu.
Halili isterim.
Müslümün beli bükülmüþtü. Elleri titriyordu. Aðzýnda bir tek diþi bile
Müslüm Sazlýk pýnarýnýn baþýnda oturuyordu tek baþýna. Pýnarýn içine yýldýz
Yaþýtlarýmdan hiç kimse kalmayalý yirmi yýl oluyor. Ýþte geldik gidiyoruz. Þen
olasýn Halep þehri, demiþler. Þu pýnar kadar, þu yýldýz kadar, þu çýnar aðacý kadar
bile olamadýk. Hay koca Hýzýr, hay koca Allah siz kendinizi ölmez yaptýnýz da
benim, bizim, hepimizin suçumuz ne? Ýþte geldim gidiyorum. Yüz yaþadým,
ömrüm tamam oldu. Vallahi bir göz açýp kapayýncaya kadar geçti gitti. Bir göz
açýp kapayýncaya kadar... Bir ancýk yaþadým, iþte þimdi. Ýþte þimdi yaþýyorum.
Selmaný Pak gibi beni gençleþtirmeni isterim. Hýzýr gibi beni ölümsüzleþtirmeni
isterim. Gün bugün, dakka bu dakka... Bir ömür bir anlýk soluktur. Þu oluktan
akan sudur. Bir an. Su bir duracak, akmayacak. Ben gökyüzüne bakacaðým,
gökte iki yýldýz çatýþacak. Ýþte bütün bir ömür bu bir andadýr.
Bir de Lokman Hekim var. O kendi gücüyle ermiþ, ölümsüz olmuþtur. Altmýþ
yýl bütün yeryüzünü taþ taþ, ova dað dolaþmýþ, çiçeklerle, otlarla, bitkilerle
çiçeklerin dilince söylediðini yazmýþ defterine. Her çiçek bir hastalýða þifaymýþ.
ölümün suyu, ölümün otu Aladaðýn bir koyaðýnda. Lokman koþmuþ buraya, yurt
tutmuþ Aladað ardýný, koyaðýný. Her otlan, her çiçeklen, her suynan, pýnarlan,
her böceklen, kurtlan kuþlan, karýncaylan konuþmuþ. Esen yelle, doðan günle,
Hýzýr gibi bir Hýzýra benzeteyim, anasýndan doðduðuna doðacaðýna yetmiþ iki
bin yýl piþman olsun. Ermiþ olduðu da; ölmezliðe durduðu da fitil fitil
burnundan gelsin.
Müslüm kardaþ, tam otuz yýldýr her Hýdýrellez gecesi sular baþý, yýldýzlar altý
Her çiçek herkese konuþmaz. Yaþam çiçeði hiç kimseye, Hýzýra bile, Lokmana
yani ölüme çare olan çiçek bir kere Lokmana konuþmuþ, Lokman varmýþ onun
patlamýþ, baharlar, çiçekler patlamýþ, dünya bir baþka dünya olmuþ, sevinç içine
kendinden geçtiði an öyle tatlý, öyle tatlý, öyle tatlýymýþ ki dünya, Lokman dize
gelmiþ, ya Allah, demiþ, bana bir daha koklat þu çiçeði, ben ölmezlikten
Çiçek, iri güneþ rengi yapraklý, ýþýktan, her bir yapraðý üç kavak boyunda,
azman bir çiçekmiþ. Gölgesine düþen yüz yýldan fazla yaþar, onu koklayan
ölmez olurmuþ. Çiçeðin dibinde de bir su kaynarmýþ. Bu sudan kim içerse, hangi
Müslüm:
gözükmez. Bir görmek umutlarý olsa, alimallah yerin göðün insaný gelir de
yýldan fazla ömür baðýþlayan sensin. Þu çiçeði de bana koklat nolursun. Ölüm
oldu.
Ölmek istemiyorum.
yataðýný getirmiþler ulu çýnar aðacýnýn beþ adam el ele verse çeviremez
dýþarýya akýtmýþlardý.
Bak koca Hýzýr, bir acayip suyun baþýnda durmuþum, yüreðimi sana
ayaklarý uyuþmuþtu.
olacak!
yattý. Elini de oluðun altýna koydu. Eli bir süre sonra üþüdü, elini
Sizi göreceðim...
Çukurovada, bir yaz Çukurda kalmýþ, sýcaktan, sinekten gebermiþti. Ýþte orada,
sert, yaldýzlý kabuklu, kabuklarý yanardöner, kabuklarý yeþil ýþýk benekli, kýrmýzý,
kara, mor, sarý, altýn, gümüþ ýþýltýsýnda, benekleri bin bir ipiltide böcekleri hep
üst üste binmiþler çiftleþirler görmüþtü. Böcekler ölmez, otlar da, çiçekler de
ölmezler. Kýyamete kadar böcekler, çiçekler, otlar ardý ardýna ulanýrlar, öylece
Yaa, uzun uzun bir halkadýr... Uyurlar, her yýl gene uyanýrlar. Ölmezler.
Ama insanlar ölürler, insanlar, çünküleyim ki insan bir tektir: Her insan bir tek
doðar, bir tek ölür. Ama böcekler kýyamete kadar doðarlar, sayýsýz, ölmezler.
Dünyada ölen bir tek yaratýk vardýr. Dünyada ölümlü bir tek canlý vardýr, o da
bile gözükmez. Yoksa yok mu böyle bir çiçek? Yoksa, yoksa, yoksa? Olmaz
olur mu? Böyle bir çiçek yoksa Lokman nasýl yaþýyor? Böyle bir çiçek yoksa,
þimdi, þu dünya alemin yolunu gözlediði Hýzýrlan Ýlyas nasýl yaþýyor? Olmaz
olmaz.
Gözüne bir yýldýz iliþti gökte. Yýldýzlarýn arasýnda, o yýldýzdan bu yýldýza vurup
duruyor, dolaþýyor.
Bu olmasýn?
Bu son, bugün her þeyi, yýldýzý, ölümsüzlük otunu görmeliyim. Yüz yaþýndan
daha çok insan ne kadar yaþar ki... Ölümün soluðunu ensemde duyuyorum.
Ölmek istemiyorum.
Ýçini çekiyor, gözünü yýldýzlardan ayýrmýyor, bir umut sende kaldý, ya Hýzýr,
baþlýk parasý için Yunus kendini gurbete atmýþ, bir daha da dönmemiþ, imi timi
bellisiz olmuþtu.
Yeter:
Ölmeden mezara koydular beni, gel. Tez gel... Ben Çukurda kýþlak; Aladaðda
yaylak istemem, sen gel. Genç yaþýmda kocadým, tez gel! Daha gecikirsen iþ
Yeterin oturduðu su baþý bir harman yeri büyüklüðünde, mavi, yarýsý kýrmýzýya,
sarýya çalan, altýndaki taþlarý gözüken iki insan boyu derinliðinde bir gölektir.
Biri Hüseyin, yaþý yedi, biri Veli, yaþý dokuz, birisi de Dursun, yaþý on bir.
Hüseyin:
eniþtem Fahrettinin yanýnda. Ben, ben, ben o arabalardan alacaðým. Ben iþte
Olur, dedi Veli. Olur. Seni þehire götürür. Ben de, dedi Veli, ben de... O
yol üstündeki konakta bir gece uyumak isterim. Baþka bir þey istemem. Otelde.
Dursun:
Babam hapisten çýksýn, diye baþladý, babasýnýn baðýrta yalvarta Bekiri nasýl
öldürdüðünü anlattý. Yeter ki babam hapisten çýksýn, bana her istediðimi yapar.
Hüseyin:
Sonra bir oyun oynadýlar. Oyun bitti; hayal kurdular. Çukurovadaki þehirler
derinlikleri gibi büyülü... Bir ormanýn derinlikleri, bir þehirler, peri kýzlarý, sýrça
Kel Osman çayýn içinde alabalýk avlýyordu. Suyun kovuklarýna elini sokuyor;
her delikten, her taþ dibinden birkaç alabalýk çýkarýyordu. Gökyüzüne baktýðý
Kel Osman:
Zararý yok, dedi. Hýzýr bana balýk gönderdi. Gelecek yýl da kýþlak isterim
Meryem bekliyordu. On yedi yaþýndaki kýzý yatalaktý. Yýldýzlarý görürse bir þifa
dileyecekti. Aliþ oðlan bekliyordu, her ikindi sýtma tutuyordu onu. Sýtmadan
göçmeden býkmýþtý. Þöyle insan gibi bir evde ölümü bana nasip et, diyecekti.
Sultan Karý bir torun istiyordu. Onun ocaðýndan kimse kalmamýþtý kýzýndan
birisini istiyordu.
sularda bekliyorlardý.
Mustanýn kafasý çok kýzmýþtý. Tam evinin eþiðinde Osman Aðanýn oðlu Fahriyi
kaçtý.
Mustan Kozpýnarýnýn yanýnda tek baþýnaydý. Ve peþinde silahlý altý kiþi vardý,
buluveriyorlardý. Ama Mustan gibi saklanan, kaçan bir insan yoktu. Gene de
korkuyordu Mustan. Osman Aða ne yapýp edecek, Mustaný mümkünü çaresi yok
öldürtecekti. Mustan bunu biliyor, bir kurtuluþ yolu arýyordu. Ne yapsa, nereye
gitse, kuþun kanadýnýn altýna sýðýnsa, yýlanýn deliðine girse öldürülecekti. Kaçtýðý
içindekilerin hepsini soyduktan sonra, otobüsteki dört kadýný daða kaldýrýp bir
hafta ýrzýna geçtiðiydi. Daðda salt kaçmýþtý, ardýna bakmadan. Kýz kaçýracak, yol
eziliyordu.
Ceren kýz bütün yazýlanlarý duyuyor muydu acaba? Duyuyor, inanýyor muydu?
Ceren kýz ona hiçbir zaman yüz vermemiþti. Þimdi hiç vermeyecekti... Mustan,
Osman Aðanýn oðlunu çok derinden bir tepkiyle, Ceren kýz için öldürmüþtü.
Çünkü Osman Aðanýn oðlu onu atýna çiðnetmiþ, atýnýn üstünden onu
Cerenin gözlerini okuyunca, ben mi Halil mi, ben mi Halil mi? Halil, Halil, sen
olur musun, Halil böyle kaçar mý sümüklü deyince... Artýk bundan sonra
Mustanýn gözü hiçbir þeyi görmemiþ, tabancasýný almýþ, bir ata atlamýþ, Osman
Kozpýnar, çam aðaçlarýnýn tükendiði doruða yakýn bir yerden, duvar gibi bir
Mustan:
Hiçbir þey demem, diyordu, iþte görüyorsun halimi. Hiçbir þey söylemeye
kalmazsa, benim sonumu artýk sen biliyorsun. Halimi sana arz etmenin hiçbir
gerekliði yok.
Bu gecede bir þeyler var, dedi. Yoksa bu kadar kartal bir araya nasýl gelir?
Birden aþaðýdan yedi sekiz tane insan karartýsýnýn çýktýðýný gördü... Birisinin
ayaðýnýn altýndan bir taþ kaymýþtý. Üst baþtan da kütürtüler geldi. Orada da bir
sürü silahlý adamlarý karanlýkta seçti. Saðýna soluna baktý, birtakým sesler,
fýsýltýlar, öksürükler duydu. Birkaç kiþi çakmak çakýp sigara yaktýlar. Anladý ki
Bu gecede, Hýdýrellez gecesinde bir þeyler var, yoksa bu kadar kartal bir araya
gelir miydi?
Gelir miydi?
Tüfeðini kavradý. Kaçaklýðýna bir yýl oluyordu, daha bir tek kurþun sýkmamýþtý.
kadar her candarma görüþünde eli ayaðý kesilirdi. Þimdi hiç korkmuyor, ölümü
hiç düþünmüyordu.
Bu gecede bir iþ var Mustan kardaþ, koca Hýzýr imdadýmýza yetiþti. Kurþun
Kendi kendine sonsuz bir acýmayla doldu içi. Çok kaçtým, burada, bu daðýn
Uyuma Kerem.
Uyumuyorum dedem.
Bak Kerem...
Uzun, çangal boynuzlu bir geyik inmiþti pýnara. Geyik baþýný kaldýrdý, þöyle bir
yöreyi kuþkuyla kokladý, baþýný pýnarýn suyuna eðdi, eðer eðmez de bir sýçradý,
Haydar Usta:
ne güzeldi geyik...
Az sonra, bir tilki, koskocaman kuyruðunu sallayarak pýnara geldi. Her aðaç
Tilki, dedi Haydar Usta. Bu da su baþý beklemeye gelmiþ. Tilki gitti, bir
dað keçisi, bir sürü çakal, sonra bilmedikleri birtakým baþka hayvanlar indi suya.
Ayýrmam dedem.
Ýçinden geçiriyordu Kerem: Bir de tilki, bir de... O demirden böceði, o ýþýk
gözlü, tarlalarý süren böceði, iþte o bir hoþ kokan, ondan isterim. Bir de...
da bu düþüncesinden caydý...
Bak koca Allah, böylecene huzuruna gelmez, Hýdýrellezini böyle kendim için
beklemezdim. Bak arkadaþ, aramýzda biz bize, insanca konuþalým. Oba çok
deðil mi? Öyleyse nereden çýkardýn Hükümeti, ormancýyý? Bize bir soluk
yana Çukurova bizim kýþlaðýmýz deðil miydi? Þimdi bir çadýrlýk yer kalmadý
bize, ne diyorsun? Yerleþmek için bir çadýrlýk yerimiz yok. Torosta yaylak,
öyle mi? Bak kardaþ, obalý beni saydý, sana niyazda bulundu, beni de sana bu
gece elçi olaraktan gönderdi. Biliyorsun hepsi iyi adam deðil, içinde hýrlýsý
hýrsýzý, namussuzu arsýzý var, amma velakin topraklarý yok. Yarýn sabah olunca
yýldýzlarý göster, sonra da bize topraðýmýzý ver. Bu topraklar çok önce bizimdi.
karmakarýþ.
Nasýl bulacaðým bu kadar kayan yýldýz içinde 'Hýzýr yýldýzýný? Taþkýn bir ses:
Bir balýk havaya fýrladý. Gümüþ karný donuk donuk parladý, sonra yeniden suya
çeviriyordu.
Abdal Bayram davulunu çekti, ak taþýn üstüne geldi. Tan davulu havasýný
Sonra daðlardan yorgun, sararmýþ, uykulu, uzun yüzler indiler. Bütün yüzler
kýyýsýna baðdaþ kurup oturuyor, gelen oturuyordu. Sonunda, çoluk çocuk, genç
Bir Yeter yoktu ortada, bir kaçak Mustan, bir de torunuyla Haydar Usta.
Sonunda Haydar Usta da, torununun elinden tutmuþ gözüktü. Kalabalýða gelince
oturacak bir karýþ topraðýmýz var mý? Bu yaz burasý, Aladaðýn koyaðý,
Müslüm:
Çabuk söyle, diye taþtý. Çabuk söyle Haydarým, yýldýzlarý gördün mü?
Haydar Usta:
beni can havliyle uyandýrdý, bak, dede, diye baðýrdý. Baktým ama iþ iþten
gözümü bir an yýldýzlardan ayýrdým. Sabaha karþýydý. Gün doðdu doðacak... Ýþte
öyle, iþte, yaa, gün doðdu doðacak, ortalýk ýþýyor, bir baktým þu yandan yalp yalp
eden kocaman; baþým kadar bir yýldýz koptu, mavi çakan bir yýldýz... Bir baktým,
bir de þu yandan týpký öyle bir yýldýz koptu. Biri bir yandan, öteki öbür yandan
aktý geldi, tam üstümüzde birleþtiler. Akarsu da kirp diye kesildi, dondu kaldý.
Sonra bir ýþýk saðýldý, bir ýþýk... Dünya ýþýða boðuldu. Gözüm kamaþtý. Ben de
hemen istedim.
bakýyorlardý.
Kerem önce þaþýrdý, sonra elleri titredi, unuttuðu bir þeyi anýmsar gibi yüzü,
gözleri deðiþti:
Haydar Usta:
Kerem?
Çukura gene inince, konacak hiçbir yer yok... Bir yere konunca yerliler atýyla
anlatýyordu:
Dedem bana dedi ki, uyuma, dedi. Dedem bana dedi ki... Bu sefer yýldýzlarý
diye gürledi. Eðer Keremin dileði yerine gelmezse, ben size kýþlak alacaðým.
serpmeye uðraþýyordu:
beladýr. Umutsuzluk diri, canlý, soluk alan insana yakýþmaz. Umutsuzluk ancak
Hiç kimse konuþmuyor, suskun dinliyordu Haydar Ustayý. Haydar Usta belki
Aðada karar kýldý. Kýlýcý Temir Aðaya verecek, Temir Aða da onlara toprak
verecekti. Ama kýlýcýn üstündeki oyma, altýn yazý otuz yýldýr bir türlü
bitmiyordu. Haydar Usta bu yazýyý çok eskiden kalma kýrýk bir kýlýçtan olduðu
Rüstem Usta varmýþ ki, þu dünyada onun üstüne kýlýç yapan, kýlýca altýn yaldýz
vuran kimse yokmuþ. Rüstem Usta on beþ yýl bir kýlýca çalýþmýþ, altýn kabzalý.
Haydar Usta o kadar altýný nereden bulacak? Derken Rüstem Usta kýlýcý
Bizim aþiret yollarda selsebil oldu. Ayaðýmýzý basacak bir karýþ topraðýmýz
yok.
Padiþah ferman buyurmuþ. Rüstem Ustanýn aþiretine bir koca ovayý vermiþler.
Usta:
Kerem gördü görmeye yýldýzý, diledi dileðini ya... Yok farz edelim. Kýlýcýn
bitmesine az kaldý. Bir altýnýný dökeyim... Bir ova verecek Ýsmet Paþa bize...'
Haydar Usta bir baktý ki, ak taþýn üstünde kimse kalmamýþ. Abdal Bayram da
Yana döne kederle döndü baktý, döndü baktý, o da çadýrýna doðru yöneldi.
Ertesi gün sabahleyin kara haberler geldi daðdan. Candarmalar, Osman Aðanýn
kaçmýþ kurtulmuþ.
Türkmeni yerleþtirmek, topraða çakmak, ondan vergi almak, onu asker etmek
Türkmenin hepsi buna boyun eðmedi. Ýskandan, sürgünden kaçanlar gene eski
geliyordu. Vakit bahara doðruydu, þubat yeli kýþ yelini çoktan kovmuþtu. Bu kýþ
tüfeðinden baþka silahý yoktu elinde... Türkmen iki aydýr yeniliyor çekiliyordu.
Osmanlý askerinin bir kýsmý da yukardan, Haçýn, Feke, Göksün üstünden gelmiþ,
ulu yollarýn aðzýný kesmiþti. Ulu yollarýn aðzýný kesmiþ, Türkmeni ovaya,
bekliyordu. Beþ mayýsý altý mayýsa baðlayan geceyi bekliyordu. O gece bütün
dileyecekti.
koyma Yaradan. Bizi soðuk sulu, mor yarpuzlu pýnarlardan geriye koyma
Yaradan...
O gece aðzýna kadar insanla, üst üste dolu Çukurovada kimse uyumadý,
Çoðu öldü, geriye kalaný da sýtmadan yattý. O kadar ki ölüler, açýkta koktu,
geçilmiyordu.
Bir sabah, Türkmen hasta, yaralý gene ayaða kalktý. Osmanlý askeri gene üstüne
babasýnýn elinde bir Mýsri kýlýç vardý. Bir damla su gibi duran bir kýlýçtý.
Haydar Ustanýn babasý kýlýcýný alýp Binbaþý Ali Beye gitti. Ali Bey kýlýcý
Usta:
Bu kadar güzel kýlýç yapan bir soy bu hale layýk deðildir, dedi. Git aþiretine
Kýlýç artýklarýný bir kýlýç kurtardý, der övünür. Babamýn kýlýcý. O kýlýca
lanet olsun, der obanýn bazý kiþileri de... O kýlýç olmasaydý, biz de
Anavarzanýn insan eksen biter topraðýna yerleþir, adam gibi toprak sahibi, ev
sahibi, yer yurt sahibi olurduk þimdi. Ölen ölür, kalanlar da sýcaða alýþýrdý.
söylerdi.
Sonra, kýlýçtan sonra Türkmen kesenin aðzýný açtý. Çil çil altýnlar, gün ýþýðýna
diye doldular.
Bir de güzel Yörük kýzlarýný aldýlar Osmanlý askerleri. Bir obadan bir kýz alýp
Eðer bu altýnlar, bu kýzlar olmasaydý, þimdi daðlarda çadýr kuran, konan göçen
bir tek kiþi kalmayacaktý. Çoktan Türkmenin, Yörüðün kökü kurumuþ olacaktý.
kopuyordu. Bir dal kopmasýn bir aðaçtan, candarmalar Yörüklerin baþýna hýþým
gibi iniyorlardý. O yaz çok rüþvet verdiler ormancýlara, çok kuzu þöleni çektiler.
Üstlerindeki dönen bir zulümdü. Bu iþin hiç tadý kalmamýþtý. Obabaþý Süleyman
Kahya Ankaraya tel üstüne tel çekti. Ya bizi öldürün, ya bize yerleþecek bir
toprak parçasý verin, diye. Koyunlara hastalýk girdi. Çok koyun öldü.
vuruldu. Kimin vurduðu bir türlü belli olmadý. Veli çocuk parça parça kan
kusarak öldü.
Haydar Ustanýn kafasý iyice kýzmýþtý. Bu yýl kýlýç bitmezse olmaz, diyordu
bulamaz. Ya burada buyar, kar altýnda kalýr ölür, ya da Çukurda yer bulamaz.
Haydar Usta beþ besili koyunu önüne katýp Adanaya indi. Koyunlarý epeyce
vardý, onlardan bir altýn varak istedi. Uzun bir pazarlýk oldu ve Haydar Usta altýn
Gelin, dedi, çocuklar gelin. Þuraya, bana bir demirci evi yapalým.
Mor kayanýn dibine bir demirci evini birkaç günde yaptýlar. Ýçine ocaðý, körüðü
koydular. Örsü taþ yere uzun uzun uðraþarak çaktýlar. Haydar Usta, bir þey eksik
kalmýþ mý, diye sakalýný iki eliyle kavrayýp düþündü, her þey tamamdý.
Sað olun, dedi. Haydi gidin de ben iþime baþlayayým. Kerem, sen kal.
muhakkak bitmeliydi.
Ustanýn yüzü gözü kapkara kesilmiþ, ellerine, sakalýna, kapkara olmuþ yüzüne
altýn tozlarý yapýþmýþtý. Haydar Usta öteki kýlýçtaki ayetleri, týpký, bu kýlýca ince
ince oyuyor, içini de altýnla yaldýzlýyordu. Ne kadar çalýþsa, ne kadar elini çabuk
Derken güz geldi çattý. Aþaðýdaki, baþýný almýþ göðe gitmiþ ulu çýnar sapsarý
Ulu çýnar bu hale gelince artýk Çukurovaya göç etme zamaný gelmiþ
demektir.
Haydar Usta demirci evinde yatýp kalkýyor, gün doðumundan gün batýmýna
Yok dedem, diyordu. Aðacýn yapraklarý öyle sarý sapsarý duruyor. Sarýnýn
Bir sabah, baþta Müslüm, obanýn ileri gelenleri demirci evinin kapýsýna
dayandýlar.
Süleyman Kahya:
Haydar Usta, Haydar Usta, diye içeriye baðýrdý. Haydar Usta hemen dýþarý
fýrladý:
Süleyman Kahya:
baþladý. Senin kýlýç daha bitmedi mi? Nasýl olsa biteceði de yok. Bitse bile, bu
devirde kim kýlýca itibar eder de bize bir karýþ toprak verir?
Bu kýlýca ha? dedi, içeriye girdi, elinde yanardöner kýlýçla çýktý. Kýlýcý iki
parmaðý arasýnda tutuyor. Bu kýlýca kimse bakmayacak, öyle mi? Baksana, bir
damla su gibi bu kýlýç. Bu kýlýca ha!.. Baksana þu kýlýca Süleyman. Ýki gözü kör
bile görür bunun güzelliðini. Deliler, ahmaklar bile varýr bunun güzelliðinin
Dedemin yaptýðý kýlýç bunun yüzde bir güzelliðinde deðildi. Sen dur Süleyman,
ileri geri çok konuþma. Sen dur, ben bu kýlýcý götürecek yeri biliyorum. Kadir
kýymet bilen bir kiþiyi þavalladým, biliyorum, hay yiðen. Sen dur hele: Ben
bitireyim þunu. Az kaldý. Bu kýlýç bize Çukurda bir yurtlak getirmezse, ben de...
Sen kýlýcýný bitir, yarýn sabah oba göçüyor Haydar. Haydar Usta sapsarý
kesildi:
Etme Süleyman kölen olam, ayaklarýnýn turabý olam. Etme Süleyman, gözünü
sevem. Bana üç gün daha mühlet ver. Belki üç günde bitiririm. Az kaldý
Süleyman. Çukurovaya gideceðiz de ne olacak, yurt tutacak bir karýþ toprak mý,
ekilmemiþ bir dað, bir tepe, bir hüyük baþý mý bulacýðýz? Saban girmemiþ bir
karýþ yer var mý Çukurovada? Nereye gideceðiz Süleyman? Bana üç gün daha
önüne getirdi þöyle bir. Sürülmedik hiçbir yer kalmýyordu. O demir böcekler
topraðý yiyor, yutuyor, bir günde kocaman bir alaný sürüyor, altýný üstüne
getiriyordu.
Haydar Usta sevindi, sakalý, gözleri hemen o anda aydýnlandý: Haydi siz gidin
gayrý, ben çalýþacaðým. Hemen içeriye koþtu. Kerem! Kerem altýn çanaðýný
getir.
Çalýþmaya koyuldu.
Fýkara, diyordu, garip... Kýlýcýna beþ para verirler sanýyor. O devirler geçeli
yüz yýl oluyor. Kýlýcýna bir karýþ toprak vereceklerini sanýyor. Müslüm kýzdý:
kýlýç deðil mi bizi iskandan kurtaran? Ölümden, zulümden kurtaran? Sen yanlýþ
gören kiþinin gözleri kamaþýr. Haydarýn kýlýcýný görenin tebdili þaþar. Dünya
dünya olalý hiç kimse böyle güzel bir þeyi görmemiþtir. O kýlýcý Ýsmet Paþa
görsün, bütün varýný verir de alýr o kýlýcý. O kýlýcý görsün Ýsmet Paþa, deðil
Çukurovayý, üstüne Amik ovasýný da bize verir. Hiç, hemen verir! Yanlýþ
Süleyman Kahya, yanýndakiler hem þu yaþlý kiþilerin inadýna, imanýna acý acý
çavuþ olaraktan terhis edilmiþti. Belki... Kim bilir? Haydar kocanýn bir bildiði
vardýr. Bu çaðda da belki bu kýlýcý anlayan, deðerini bilen bulunur. Kim bilir?
Tam otuz yýldýr bu kýlýç deliliðine alýþmýþlar, ona gülmüþler, acýmýþlar, ama ta
derinlerden de, kendi kendilerinden bile saklayarak, Haydar Usta kadar deðilse
de, ona yakýn umut baðlamýþlardý. Çok þükür kýlýç bugünlerde bitiyordu. Bu
yazki gibi iki yaz çalýþsaydý Haydar Usta, kýlýç çoktan bitmiþti. Onlara öyle
Süleyman Kahya obanýn baþý, kahyasýydý, etine dolgun, orta boylu, kýr sakallý,
þayak þalvar giyip, þalvarýn üstüne dize kadar nakýþlý çorap çeken, yeþil gözlü,
sordu.
Beylerin elinde. Derviþ Beyin elinde. Derviþ Bey iyi bir adam. Çocuklarý,
Zulüm, dedi Müslüm. Vakt eriþti, diye de ekledi. Siz kendi baþýnýzýn
çaresine bakýn.
Komþular birer ikiþer derimevine geliyorlar, evin içine herkes yaþýna göre
sýralanýyordu.
Süleyman Kahya:
Az sonra Haydar Usta da geldi. Aþaðý yukarý obanýn bütün yaþlý erkekleri
Haydar Usta gelip yerine yerleþtikten sonra Süleyman Kahya sözü açtý:
Çukura birkaç gün sonra ineceðiz. Buralar soðudu. Yakýnda neredeyse kar
düþer. Bu dað baþýnda daha fazla duramayýz. Çukurda da adýmýný atacak boþ yer
köylerin merasýný bile sürmüþler. Bir büyük çiftliklerin bir kýsmýný, bir bazý
konacaðýz? Bir de bütün Çukurova bize düþman gözüyle bakýyor. Bir kýl çadýr
konalým. Derviþ Bey ne derse desin. Ýsterse bizi öldürsün. Sakarcalý Ali:
öldürsünler hepimizi.
Müslüm:
Tanýþ Aða söze karýþtý. Çok uzun boylu, yay gibi öne doðru bükülmüþ bir
adamdý. Yüzü de uzundu. Köseydi. Çenesinin ucunda ancak dört beþ tane sakalý
Uzun sözün kýsasý, diye söze baþladý. Uzun sözün kýsasý. Uzun sözün kýsasý,
biz Akmaþatý, kendi dede yurtlaðýmýzý para verip almalýyýz. Baþka hiçbir
onlarýn. Havada uçan uçaklarý, topraðý yaran traktorlarý, kamyonlarý, yalým gözlü
kara trenleri, evleri, saraylarý, içine girince insanýn yittiði þehirleri var. Toplarý,
tüfekleri, her bir þeyleri var. Onlarla biz baþa çýkamayýz. Ne yapýp yapýp para
Murat Koca:
Geçen yýl da, öteki yýl da, daha önceki yýl da hep para bulmaya, Çukurdan
toprak almaya kalktýk; topladýðýmýz para, iki çadýrlýk yere yetmedi. Kadýnlarýn,
Vakt eriþti, dedi Müslüm. Siz kendi baþýnýzýn çaresine bakýn. O gün
akþama kadar konuþtular, bir çare bulamadýlar. Akþam oldu gün battý;
Hasan Aðanýn oðlu yangýndý Cerene. Hasan Aðanýn yüz bin dönümden fazla
topraðý var. Hasan Aðanýn oðlu bana dedi ki, eðer Cereni bana verirseniz, ben de
size çiftliðin bir köþesinde bir yer veririm, köy kurarsýnýz. Babama da size
verdiðim tarlalarýn bedelini yirmi yýlda ödersiniz. Ben geldim size söyledim;
olmaz dediniz. Sanki Meryem Ana mübarek Ceren. Sanki Fatma anamýz. Hatice
Abdurrahman ayaða kalktý, boynu kalýn, tane tane konuþan, dudaklarý çok
Kýzým kimi isterse, kimi gönlü çekerse ona varýr. dedi. Ben Cerene teklif
etmedim mi, kýzým bizi, elini aþiretini kurtar, þu adamla, Oktay Beyle evlen de
Bütün oba; kýzlý erkekli, karýlý kocalý Cerene yalvarmadý mý? Benim elimden
baþka ne gelir?
Çok þey gelir, dedi Kel Musa. Kýz çocuðu deðil mi, sormazsýn bile.
Olur mu? dedi Abdurrahman. Bir kýzý zorlan verelim, yerleþelim topraða,
topraðýndan atmaz mý bizi Oktay Bey? Olur mu, böyle olur mu?
Olur mu? dedi Süleyman Kahya. Gönülsüz kýz, çürük iþ. Gene bir tartýþma
Süleyman Kahya acýklý bir dille durumu, çaresizliklerini anlattý. Bir imdat olursa
Cerenden olurdu.
Ceren bizi öldürmesin, dedi. Çok da güzel bir oðlan Oktay. Elleri yumuþak,
herifin koynuna da bizi kurtarsýn. Kara yazýlý kýzým... Sabah oldu, gün açýldý.
Hiçbir çare bulamamýþlardý. Haydar Usta iki eliyle sakalýna sarýlmýþ, sabaha
kadar öyle düþünmüþ kalmýþtý. Sabah olunca ellerini sakalýndan çekti, elleri
Dýþarda develer, atlar, eþekler, koyunlar, keçiler... Birkaç çadýrýn önünde, bir
Sulamadým, dedi Kerem dýþarý fýrladý. Kerem bu atý çok severdi. Hýzýr ona
þahin verdiðinde, þahini koluna konduracak, bu ata binip ava öyle gidecekti.
Bundan yýllar önce bir Türkmen Aðasýndan Haydar Usta bu atý tay olarak
almýþtý. Bu tay için üç deve, on bir koç, iki çoban köpeði vermiþti. At da attý,
rüzgar gibiydi.
bakmýþsýn uçsuz bucaksýz bir gölün, bir bataklýðýn, bir büklüðün yerinde bir
orman gürlemiþ çýkmýþ. Göz açýp kapayýncaya kadar, ekini biçip döven,
çuvallayýp tarlanýn ortasýna atan dev böcekler... Demirden, ateþ yutan böcekler.
Eritilmiþ altýný ince, tel tel çekti. Ocaðýn ýþýltýsý kýrmýzý sakalýna vuruyor, sakalý
þaþkýn ýþýldýyordu.
kadar temiz. Sað olsaydý bize baþýmýzý sokacak, çadýrýmýzý kuracak bir toprak
verir miydi? Kürt Ali Aðayý gözlerinin önüne getirdi, ince, uzun, sivri sakalý,
ipekten mintaný, þalvarý; ceketi, bir okka çeken aðýr, altýn köstekli saati, incecik,
topraðý var. Topraðýný da hiç ekmez, sürmez. Varsak ona, ver þu topraðýný bize,
çalýþýp kazanalým, ödeyelim sana yýl yýl. Verir mi? Belki verir.
kocaman altý çocuðu olmuþ. Beþ tane çiftliði, iki tane bez dokuyan, içinde üç bin
kiþi çalýþan fabrikasý varmýþ, Ermeniden kalma. Ankaraya gitmiþ, büyük adam
Bir zamanlar Rahmi Bey þehri, evini býrakmýþ Yörüklere katýlmýþtý. Bütün
dileði Yörük olmaktý. Bir çadýr yaptýracaðým, yedi direkli. Develer, atlar,
koyunlar alacaðým, helal süt emmiþ bir de Yörük kýzýyla evleneceðim. Ýþte bu
kadar, demiþti.
Süleyman Kahyanýn evinde bir yýl kalmýþ, Süleyman yememiþ ona yedirmiþ,
Süleyman öðretmiþti: Kýz kardeþi Senemi bile Rahmi Beye verimkar olmuþtu.
Bir gün, bir sabah uyanmýþ bakmýþlar ki Rahmi Bey ortalýkta yok. Bu yaþamdan
gönderdi, demiþler. Rahmi adamlarýn yüzüne bir þey anýmsar gibi bakmýþ
Þimdi ona varsak, gitsek, þu saati ona göstersek bizi tanýr mý? Saati çýkardý,
Bize bir çadýrlýk bir yer verir mi? O, o zaman, o öyle yaþamaktan býkmýþtý. Biz
Verir verir, dedi. O çok iyi bir çocuktu. Hem de akýllý. Verir. Rüstem:
Benim bir askerlik arkadaþým var, dedi. Yenicenin Kargýlý köyünden. Deli
görmemiþtir. Eðer azýcýk bir topraðý varsa bile bizi oraya yerleþtirir.
Süleyman:
Müslüm Koca:
Ben koca Ramazanoðluna kaval çalmýþ kiþiyim. Vakt eriþti. Ýþim bitti benim.
Ben de, sað ol dedim. Ne verdiyse almadým. Çaldýðým kavalýn karþýlýðýnda ben
hiçbir þey almazdým. Kaval hak için; gönül için çalýnýr. Ramazanoðlu gök gibi
Herkes Çukura inince geçen yýlki gibi sürünmemek, rezil periþan olmamak
Ceren çaresidir. Çünkü çok örneði görülmüþtür. Obalar, Yörükler güzel kýzlarýný
Bir Ceren kýz bir yerliyle evlenirse bütün oba toprak bulacak, yerleþecektir.
Cereni bu iþe razý edebilmek için bütün oba, yediden yetmiþe çalýþýrlar. En
Ýnce kum, sel yataðý deðil, akarsu yataðý... Su yitip gitmiþ, buralardan bir
yerlerden akýyor deðil, su kurumuþ, yerin altýna çekilmiþ. Gözün kaynadýðý yer
de kupkuru. Çakýl taþlarý yarý yosunlu, kurumuþ, çakýl taþlarýnýn üstünde ince
gümüþ rengi bir çamur tabakasý kurumuþ. Sarý yapraklar kurumuþ gözün
çalan... Kumun üstüne, dümdüz yapýþmýþ. Kýrmýzý damarlar el gibi. Ýri bir eli
kumun üstüne basmýþlar, kýrmýzý, mor damarlar. Çýnar yapraðýnýn yanýnda bir
baþka iz. Ayý pençesi gibi. Belki daha büyük. Ýz az ilerde daha büyüyor. Yan
yana üç iz. Bir püren çalýsýný, çiçekli, ince bir çalýyý kýrmýþlar. Aðýr, okkalý, sert
Düzlükten, sarý topraðýn ortasýndan bir su sýzýyor. Suyun kýyýsýnda binlerce irili
ufaklý iz. Koca iz burada dövünmüþ durmuþ. Bütün gün, bütün gece
harmanlamýþ. Burada, sarý, altýn ýþýltýlý, temiz, arýnmýþ, sularýn süzdüðü, ay ýþýðý
vurunca daha da altýnlaþan, par par eden... Kocaman gövdesiyle aðnamýþ yatmýþ.
Ýri, tüylü, uzun gövdenin kalýbý çýkmýþ altýn topraða... Süzülmüþ; çok ince, tane
tane arýnmýþ. Aðnamýþ kalýbýn yanýnda bir çarýk izi. Bir tek iz. Baþka iz yok. Tek
ayaklý bir adam. Öteki ayaðýný bir canavar kapmýþ. Hiç kimsenin bilmediði,
göremediði bir canavar. Adam çarýklý, çarýklarý ayaðýný yýkýyor, belli. Adam
canavarýn aðzýnda, kopmuþ, kan damlayan bacaðýný arýyor. Çok eski bir Yörük
yakýn, uzun, topraða sererek dokumuþlar. Öylesine kara keçi kýlý. Uzun, kara
bir yerden bir yere. Uyurgezer gibi. Kuzular, develer, otlar, iri çoban köpekleri,
davudi sesli, sesini dinlemeyen yok, usta, nasýl üreteceðini, etkisini tartarak,
aðzýný döneceði yönü bilerek, içinde derinde duyarak... Ýnce belli, uzun, sallý
tazýlar, koyu, al, mora çalan, ayaklarý þekil, alýnlarý, sýrtlarý benli.
Çok eski, belki bin yýl önceden, kundaðýný kurt yemiþ, iþlemeli, kurt yemiþ
daha iþlenmiþ, bir terkeþ asýlý çadýrýn iþlemeli; hem de bir el ayasý kadar yerinde
gümüþ iþlemeli, savatlý direkte. Bir saz yanýnda, iki teli kalmýþ, ama ötüyor. Bir
dökülüyor. Bir de ak ipekten sancak. Som ipekten. Eni iki karýþ, boyu on yedi
karýþ. Üstünde bir kýrmýzý el baskýsý var: Belki el basmamýþlar kýrmýzýya, mora
batýrýp... Belki baþka bir þey. Sancaðýn ucu sararmýþ, orta yere kadar: Týlsým
gibi. Obanýn baþý sýkýlýnca sancaða gelirler. Sancaðýn destaný vardýr. Yüz yýldýr
söylemeye utanýr oldular. Bir tek söz kaldý o günlerden, o görkemli destandan:
þelfeler. Uzun kargýlar. Uzun yollar, uzun kara çadýrlar. Üstümüzde uzun kara
uykulu, taþtan adamlar, uzun, yanýk; öfkeli, kederli, þikayetli türküler. Kacaklar
yetmiþ iki bucaðýn kapýsýný beklemiþ, uzun boyunu söbe ala gözlü, uzun
adamlar. Omuzlarýnda tay derisinden sýrmalý abalar uzun keçe külahlar... Uzun
kargýlar, uzun yollar... Uzun kaval sesleri. Gece karanlýðý... Verimli Harran
ovasý. Hazreti Ýbrahim. Hazreti Ýbrahimin camisinin kapýsýnda baðlý, ter ter
tepinen yaðýz atlarý. Bir kara çadýr, yetmiþ iki direkli, yetmiþ iki, yetmiþ iki,
yetmiþ iki göbekli. Maraþýn bedesteni gibi. Al yeþil. Bir kanadý dünyayý örter.
Eli tor þahinli Aydýnlý Beyleri, Yörük Beyleri, Hacý Ahmetli ocaðý. Ve Hüseyin.
iþlemeli. Ýþlemeli ceviz sandýklar, aynalý, bakýr cezveler, saplarý kýrýlýr, nakýþlý,
kýrmýzý, çok kýrmýzý. Altýn fincanlar. Horasandan geldik, yol boyunca, Acem
Saraylar, Þah Ýsmail, daha öncesi savaþlar, kýrýk temrenler, Dadaloðlu, tutsaklýk,
vurdu kýrdý belimi. Þu halime, þu günüme bak benim. Müslüm bir bulut kadar
her bir yaný ak bir adam. Horasandan geldik, bir ucumuz Horasanda, bir ucumuz
Kenan elinde. Bir ucumuz Harranda Hazreti Ýbrahim makamýnda. Uzun koyun
Çukurova sýcaðýna, sarý ölümüne, sýtmasýna tutsak. Horasanda bir ucumuz, bir
Kývýlcýmlar kabarýp kabarýp patlýyor. Biri kýrmýzý, bakýrdan sakallý, uzun, uzun
kýlýçlý Haydar Usta. Uzun boyunlu. Boynu kýrýþ kýrýþ, Haydar Usta. Dün geceden
Muhammed, ya Ali, ya Ali, ya Ali. Uzun kargýlar. Her biri bir kan potasý, uzun
kýlýçlar. Önünde niyaza durulan, can alan can veren uzun kýlýçlar. Seksen bin
Anadolu erleri, doksan bin Horasan pirleri, Ahmedi Yesevi Tekkesi, bir altýn
posta oturan küçücük, sakalý uzun, ýþýk yüzlü yaþlý bir koca. Ya Allah, ya
Muhammed, ya Ali... Kökünden koparýlmýþ, dallarý dünyayý örten ulu bir aðaç...
Adamýn fitnesi. Yatmaya kaya gölgesi eðer þahmaran olmasa, öpmeye güzel
kýsasý eðer fitnekar olmasa. Kel Musa Horasandan gelmedi. Boyu kýsa, bücür,
alçak, sürüye nereden karýþtýðý belli olmayan yoz, kel keçi. Tüyleri dökülmüþ.
Tek ayaðýn izi, ak çýnarý, Yedi Kardeþleri aþtý, Üç Uyura geldi. Uyurkayanýn
ardýnda yitti.
Hay çoban yiðen, Halili gördün mü? Ya da Mustan? Uzakta bir tütün tütüyor.
Sen beni bilemedin mi çoban? Kel Musa, Kel Musa... Kel Musa.
Cýk. Allah gözünü kör eylesin senin. Mustan, Mustaan, Mustaaan! Sesimi
aldýn mý? Ben Kel Musayým, Kel Musa, Kel Musa, Kel Musa... Kel Musa
Uzun, sivri, benekli mor kayanýn dibinde bir inilti duyuldu. Bir de kurþun
atýldý. Musa oraya koþtu. Mustan çam pürlerinin üstüne yatmýþ. Bir bacaðý
þiþmiþ, insan gövdesi kadar olmuþ. Zayýflamýþ, bir deri bir kemik Mustan. Yarasý
kurtlanmýþ. Kokuyor.
gösterdi? Olamaz.
Ben buldum, dedi Kel Musa. Düþündü. Bunda hiç umut yok. Hiç. Ölecek...
Ben buldum.
Belki iyileþirse dediðimizi yapar. Halil ona güvenir. Bir gece uyurken.
Aaaah, o çoban... Her gün geliyor. Karþýma geçiyor, seni öldüreceðim, diyor.
Dur hele. Benimle oynuyor. Beni yalvartýyor. O zaman yarým çamçak süt
Burnu havaya kalkýk, sarý saçlarý dimdik, burnunun, yüzünün derileri soyulmuþ,
Elinde bir çamçak sütle her gün Mustana geliyor, yalvar Mustan Aða, diyor,
söylüyor. Sonra, söyle, diyor, bu daðlarýn padiþahý kim? Çoban Resul. En yiðit
adamý kim? Çoban Resul. Çoban Resul isterse can verir can alýr. Mustan bir
aðýzdan bütün bunlarý, gözleri dýþarý fýrlamýþ, hemen sayýþtýrýyor. Sonra da:
Ver südü, diye elini uzatýp yeniden yalvarmaya baþlýyor. Çoban elinde süt
çamçaðý ona aðýr aðýr, on adýmlýk yolu yarým saatte alarak, çamçak tepesinin
üstünde, Mustanýn, ayaðý bir yere takýlýr da düþer diye ödü koparak, geliyor
Bugün baðýþladým seni, tatlý diline, güzel sözüne. Seni yarýn öldüreceðim,
Öksüz, el elinde büyümüþ, ezilmiþ. Bu yaþa gelmiþ hep toprakta, otlar üstünde
yatmýþ. Giydiði her þey kendi dokumasý, örmesi. Bir dost eli görmemiþ, bir tatlý
Obanýn baþýndaki belayý bir bir anlattý Musa. Zaten Mustan her þeyi ondan iyi
biliyordu.
Ceren de senin olur. Önce Çukurovalý Aðanýn oðluna veririz, birkaç ay sonra
da sen kaçýrýrsýn.
Ýyi, sen benim yaramý iyileþtir. Bin sýrtýma. Yaran da çok kokuyor.
bana her gün iþkence etmek için kimseye söylemiyor, ölmemem için de bana süt
veriyordu.
mendebur suratlýyý öldüreceðim. Halili deðil. Halil öldürülmez. Otuz yýldýr, kýrk
yýldýr, yýlýný kimse çýkaramaz, o kadar yýldan bu yana, Halilin Beylik çadýrý
kurulur. Ýçine kimse girmez çýkmaz. Horasandan gelen sancak, hem de tuð, hem
de davul, hem de sikkeler, hem de teber, hem de demirden iki taç hem de...
Kimse Halile kýyamaz. Ben yapamam onu Kel Musacýk. Halile azýcýk buðuz
besledim de iþte bu iþler geldi baþýma. Kel Musacýk, cýngýrý cýk kösecik, Kel
Mustanýn kokmuþ bacaðýnýn yöresinde sinekler dönüyordu, arý oðul verir gibi.
deli oluyordu.
Gün doðarken Göktaþýn maðarasýna geldiler. Musa ona peryavþandan bir yatak
yaptý.
Sen burda kal. dedi. Ben obaya gidip merhem getireyim sana. Bir de yem
yiyecek.
Halilin. Tam yüreðinin baþýna. Bu da, Halilin, tam alnýnýn ortasýna. Bu da,
bilmiyordu. Halil herkese yaptýðý iyiliðin çoðunu Musaya yapmýþtý. Musa niçin
baþýna almýþtý. Beþ yýldýr daðlarda geziyor, kaçaklýk ediyordu. Kimsenin kýlýna
dokunmamýþtý. Nerede saklandýðý, ne yaptýðý belli deðildi. Yalnýz arada bir, oba
çadýrýna giriyor, ak, som ipek sancaðýn önünde niyazda bulunuyordu. O kadar.
köylüler yýrtýk pýrtýk Halilin boþ, Dede çadýrýna geldiler. Halil, Müslüm, Haydar
Usta, Süleyman Kahya, hem de Döne Ana, hem de Ceren çadýrýn önüne
gerildiler. Halil:
altýndaki azgýn atýný üzengiledi. Kalabalýðý yardý, çadýrýn üstüne atýný sürdü,
O gece Arif Aðanýn köyü, esen ulu poyrazda cayýr, cayýr yandý. Halil: Kimse
doldurdular camiye durmadan hepsini bir hafta dövdüler, Sultan Karýnýn, Halilin
nenesi olurdu, belini orta yerinden kýrdýlar. Bir gece, bir gündüz Sultan Karý
Halili un ufak eylediler. Her bir yaný dayaktan kapkara oldu. Aðzý, dudaklarý,
burnu; kulaklarý þiþti. Ýnsan azmaný bir þey oldu Halil. Suna kýzýn ýrzýna geçtiler.
Kýz bir yolunu bulup minareye çýktý, kendisini kasabanýn çarþýsýnýn ortasýna attý.
temreni çelik kargýlar. Gururlu, onurlu, ezilmemiþ, göç eden, bir sel gibi bent
tanýmadan akan, aþýlmaz daðlar aþan, gidilmez yollar giden, ordular bozan,
kaleler yýkan. Altýn dibeklerde kahveler döven... Bir konuk gelince diz boyu
Bir gün yolda, Gülek Boðazýnýn oralarda, gök gibi kayalarýn, göðe aðmýþ,
çakmaktaþýndan, hem de som mavi, mavisinde pul pul altýn ýþýltýlarý, hem de
kýrmýzý, kýrmýzýsýna, keditaþaklarý yalým gibi daha kýrmýzý kök salmýþ, sarvan
kurmuþ oturmuþ; hem de sarý, sarýsýnda pul pul gün ýþýltýsý, hem de yeþil, hem de
anasýna bir kanlý gömlek götürdü. Yanýnda Rüstem, bir de Süleyman Kahya...
döndüler baþlarý yerde. Kadýn her þeyi anladý. Birden kuþlar gibi çýðýrmaya
baþladý. Bir anda bütün oba haberlendi. Halillerin çadýrý önünde, kanlý gömleði
ortaya alýp aðýtlar yaktýlar sabaha kadar. Ceren bu aðýtlarda bütün yüreðini
bilmiyorlardý. Kýz kendini öldürecek diye korktular, o zaman bütün çaba hiçbir
iþe yaramayacaktý.
Ceren kendini öldürmedi ama, dünyaya, insanlara küstü, bir daha aðzýný
býçaklar açmadý. Yarý ölü gibi, uyurgezer, cansýz dolaþýyordu. Duran Alinin kýzý
Eþeyi aþaðýya Leçenin oradaki bir köyün Aðasýna verdiler. Dünya güzeliydi Eþe.
çýrýlçýplak atmýþ. Memeleri on bir yaþýnda bir kýzýn memeleri gibi dimdikti.
Çukurovalý kadýnlar buna çok þaþtýlar. Teni de kar gibi apaktý. Çukurovalý
kadýnlar buna daha çok þaþtýlar. Eþenin ölüsüne kimse aðlamadý, aðýt yakmadý.
Hiçbir þey olmamýþ gibi, mezarlýðýn uzaðýnda tek baþýna bir hendeðin yanýna
gömdüler Eþeyi. Orada yalnýz, çatýr çatýr sýcaðýn altýnda yatar durur.
Efendiye kaçtý. Ýki yýl sonra delirip daðlara düþtü. Aladað, Aladað, Aladað,
Hacý Salman dünya güzeli kýzý Yeþili kendi eliyle kasabadaki deðirmen sahibi
Salih Beye verdi, çadýrýný da götürdü deðirmenin bahçesine kurdu. Yeþil bir yýla
varmadan, ince hastalýktan can verdi. Çukurovaya çok Yörük kýzý gelin gitti.
Ve Ýmrana, Hacý Kerimli oymaðý bir kýz verdi. Akraba oldular. Sonra satýp savup
gittiler.
Ýmraný yurt tuttular. Usul usul, önce mayýs ortalarýna, sonra mayýs sonuna, temmuz
ortalarýna, aðustosa kadar kalarak, her yýl kendilerini Çukurun sýcaðýna, sineðine,
havasýna,
köþelerinde çürümeye terk edildiler. Bir kýz yüzünden. Ceren gibi dünya güzeli
de deðil...
þahmaranlardan her evde bir tane var. Onlarýn çadýrlarý çürümedi. Her yaz Gülek
Cerenin baþýnda ölüm kartallarý dönüyor. Hele Halilin ölümünden sonra. Ceren
ne yapacaðýný bilemiyor.
Aman Cereni gözden ýrmayýn. Aman ha, amaný bilir misiniz! Gürümüz
güvencimiz Ceren. Hele Cerene Cerene... Kurban olayým verene: Çeker gider
Bozörene, göçleri Yörük kýzýnýn. Hele Cerene Cerene. Mukayyet olun Cerene.
yýlký yýlký atlar, mýsri kýlýçlar, altýn eyerler. Horasandan geldik sýrtýmýzda tay
belde, kim nerede ölürse, öldüðü yere gömüverirler onu. Yalnýz bu Deliboða
Ceyhan ýrmaðýna kadar uzayan sel yataðý, sel yataðýnýn iki yanýndaki ekilmemiþ,
çakýrdikeniyle sývalý, gene sellerle yer yer yarýlmýþ verimsiz tarlalar ortak olarak
Süleyman Kahya böyle düþünüyordu. Ýçinde de bir korku vardý. Burada da bir
Kahya, bir bu kýþý rahat geçirsek, öteki kýþa bir yolu bulunur, Allah kerim
Duman göründü. Sonra dumanýn altýndan bir kalkan, bir uzayan, sonra yitip
önlüklü, saðlýklý, alvala baðlamýþ, altýn saçlý kýzlar saðýma baþladýlar. Ýlk güzün
seherini taze, buðulu bir süt bir koyun kokusu doldurdu. Yumuþak, iç açýcý.
Seher vaktinde esen ince yelde insan bir cennete girer, bütün bedeni, seher yeli
yüzüne çarptýkça uçar gibi olur. Ýçini tarifsiz bir sevinç doldurur, ne kadar kötü
durumda, ne kadar dert bela içinde olursa olsun. Hele ilk güzde, hele
Çukurovada, hele Ceyhan ýrmaðý ovaya serilmiþ, kendini ilk gün ýþýðýna
býrakmýþken, hele taze süt, hele güneþte kavrulmuþ yanmýþ, kurumuþ çiçek,
kurumuþ ot kokularý içinde, dalga dalga gelen... Samana, toza karýþmýþ: Toz
seher vaktinde, kuru samanla, çiçek ölüleriyle karýþmýþ, çiy yaðmýþ topraða, güz
devedikenlerinin ince toz tabakalarý çiyden çamur olmuþ, iri çoban köpeklerinin
uzun havlamalarý, gür sesleri, Çukurovada, hele seher ýssýzlýðýnda çýn çýn eden...
Yayýk sesleri, yað kokusu, ekþimiþ yoðurt, süt, yanmýþ Çukurova topraðýnýn
kokusuna karýþmýþ. Uzun boyunlu, kederli, birçoðu artýk yaþlanmýþ kederli gözlü
Arap atlarý.
iðrence benzer gittikçe azýtan bir korku. Her an bir þey, bir olumsuzluk, bir
kötülük bekliyor.
Ve sabahýn içinde, buðunun, ýlýk, dalga dalga gelen bin bir kokunun, bulut gibi
yoðunlaþan dumanýn ortasýnda kadýnlar, uzun boylu, yakýþýklý, yanýk, bakýr rengi
erkekler, kederli. Bütün kadýnlar güzel bir mavide. Arada sýrada bir kýrmýzý, bir
yeþil, bir sarý çakýveriyor. Mor, nakýþlý feslerde altýn ýþýltýlarý... Burunlarda
hýrýzmalar, altýn, mercan... Çekirdekler. Ayaklarda altýn, deðerli, kara, yeþil, sarý
aðaç, toprak, toz direkleri, iri, alýmlý, buðulu, tozlu çiçekler gibi süzülüyorlar.
Ýzleri saðlam toprakta uzun, kalem parmaklarý. Çobanlarý çok eski belki Kenan
devrinden kalma havalarýný çalarlar, Urfada Hazreti Ýbrahim, güzel Arap atlar
yetiþtiricisi, çok oðullu... Çok eski, Orta Asya, Horasan bozkýrý, yüz bin yýllýk,
alçakgönüllü, sevgi dolu, dost, üzgün, kötülük bilmeyen, insanca bir gelenek...
Bütün belalarýn üstesinden gelen bir mutlu dünyanýn sesi... Ýnsan soyunun kendi
doðayý iliklerine kadar bellemiþ, kavramýþ, sevmiþ, Onu bir parça, dost bilmiþ,
Haydar Ustanýn çadýrýnýn önünde bir yaðýz, yaþlý Arap atý baðlý duruyordu.
yeni çýkmýþ, bu yýlýn bir þahini duruyor, gözleri fýldýr fýldýr yuvalarýnda
dönüyordu. Kerem gece sabaha kadar belki altý kere uyanýyor, þahinine bakýyor,
ona bir iki söz söyleyip geri uyuyordu. Keremle þahin dost olmuþlardý. Bu þahini
ona Deli Aptullah yakalamýþtý. Deli Aptullah durmadan gece gündüz kayalýklarý
dolaþýr, kartal, þahin, doðan, atmaca yuvalarýný bulur, onlarla uðraþýrdý. Hiçbir
biliyor, en çok da dünyada Haydar Ustayý seviyordu. Haydar Usta onun uzaktan
dayýsý olurdu. Zaten bütün oba birbirinin akrabasý olurdu. Eðer iþin içinde
sarp, çýkýlmaz, varýlmaz kayalýklara yuvasýný iki kuþ yapar, birisi karakuþ, öteki
de þahindir.
Süleyman Kahya gün atýncaya kadar çadýrlarýn arasýnda dolaþtý. Obada herkes
toprak bulmuþken böyle sürecek miydi? Bu endiþe içinde gün kuþluk oldu. Daha
gelen yola, Hürüuþaðý yöresine baktý. Yollarda ne bir atlý, ne bir otomobil,
Birden Karabacak yöresinden, tarlalar içinden hüyüðe doðru gelen bir cip
gördü. Yüreði hop etti. Bir iyice baktý, içi çiðsidi. Ýnanmak istemedi, ama cip
doðru hüyüðe geliyordu. Obanýn ileri gelenleri, Müslüm, Rüstem, Haydar Usta,
Zekeriya, Göde Yusuf, daha baþkalarý hüyüðün alt baþýna indiler, cipe karþýcý
çýktýlar. Cip geldi karþýcýlarýn önünde durdu. Cipten ilk önce uzun boylu, beyaz
elbiseli, yakasýna bir kýrmýzý mendil sokmuþ, uzun boyunlu, geniþ hasýr
þapkasýnýn altýndaki küçücük, ince yüzü, düðme gibi hiç aký gözükmeyen
Ben, dedi, ben Derviþ Beyim. Beþoðuzlu aþireti Beyi, bu topraklarýn sahibi,
Süleyman Kahya bir adým attý ileriye. Azýcýk güven gelmiþti içine. Adam
kendine gelmiþti.
Buyur Bey, benim, dedi. Alçakgönüllü, temiz... Merhaba, dedi öteki, elini
uzattý.
Arkadan, cipten iki kiþi daha indi. Ýkisinin de belinden kocaman tabancalar
sarkýyordu. Ýkisi de zayýf, yüzleri kýrýþýk içinde, güneþ yanýðý yüzlü adamlardý.
onu daðdan aldýk getirdik, ona daðdakinden daha büyük imkanlar saðladýk. O da
Muzaffer ki, efendim, uçan turnayý gözünden, kaçan tavþaný art ayaðýndan vurur.
Evet, Muzaffer on beþ silahþorumdan birisi. Ýki en yiðit þövalyemle sizi ziyarete
gelmiþim ki, o biçim. Rahmetli babam Zal Tahir Aða derdi ki, o biçim,
Süleyman Kahya, ondan önceki büyük kahya, hele hele, benim en yakýn
sýkýþtýrmayasýn, olur mu? Olur dedim. Hem de vasiyetini tuttum, þimdiye kadar
Buyurun çadýra Derviþ Hasan Bey, dedi. Gülüþü, yüzündeki her zaman ona
tatlý bir hava veren iyimserliði, iyiliði donup kalmýþtý. Çadýra çýktýlar. Derviþ
yerdeki turuncu, iþlemeli keçelere hayran kaldý. Bunlar çok zengin, diye içinden
geçirdi.
Kahve geldi, hoþ kokulu bir kahve. Kokusu uzun zaman havada aþýlý kaldý,
daðýlmadý. Derviþ Hasan kahveyi içtikten sonra dehþet sert bir hava takýndý,
Siz, Süleyman Bey, bana sormadan gelip hüyüðüme yerleþtiniz. Bu biraz ayýp
deðil mi? Buna çok gücendim, üzüldüm. Siz Dokuz Oðuzdan olursunuz, biz On
geleneksel, örgütlü, aynen Osmanlý gibi, bir aþiretten bir devlet çýkaran...
kol hareketleri tuhaflarýna gidiyordu. Böyle acayip bir adamý hiç görmemiþlerdi.
... partimizdir. Biz de üç kiþi, Celal Bey, Adnan Bey ve de ben bir devlet
çýkardýk bir aþiretten. Evet, iþte böyle. Hem de ben büyük bir devletin ali
sertleþti, sesi baðýrtý halini aldý. Ve de ben, Celal Bey, Adnan Bey, sizi
gibi þiþiyor, dýþarý fýrlýyordu. Yalnýz bir þartla baðýþlýyorum. Sesi yumuþamýþtý.
Parmaklarýyla saydý. Sekiz ay. Bana burasý için... Tane tane söylüyordu. Evet,
burasý için sekiz aylýk... biner liradan sekiz biri lira vereceksiniz. Bir kuruþ aþaðý
almam, diye baðýrdý. Hemen þimdi bana sekiz bin lirayý trink vermezseniz,
Babamýn yüksek vasiyeti uðruna size gayet insanca, hem de dostça davrandým.
Siz olmasaydýnýz, Süleyman Bey, biiznillahitaala ben, buradan bir kýþ için yüz
bin lira alýrdým. Çünküleyim ta ezelden dedem Sultan Hazreti Halid Ýbni Talat
bin Þahtan bu yana, dedelerinin saray yaptýðý bir yerdir. Ayaðýný yere vurdu:
Bakýn þu topraðý bir karýþ deþin, altýndan þüheda fýþkýracak, þüheda... Dedem
bin Þah, ol bin Talat, Ýbni Yektaza bin Halit Ýbni Zülalin sarayýnýn temeli iþte
buradadýr. Bu mukaddes topraklara hiçbir zaman biiiz... Bir Yörük çadýrý gelip
atýna itine murdar ettirdiði zaman biiiz... Biiiz, biiiiiz, atalarýna layýk evlatlar kan
gözlerinden kaçmadý.
Süleyman Kahya:
Derimevini boþalttýlar.
Derviþ Hasan:
zaten. Þu tepe, otlar, karaçalýlýk tutuþmaya can atýyor zaten. Bir gece, bir kibrit,
tamam. Çadýrlarý, koyunlarý, atlarý itleriyle yanarlar. Ortalýk kav gibi, diye
arkadaþlarýný yüreklendirdi.
Muzaffer:
Hele bir sekiz bini bir tamam vermesinler. Hele bir... Bütün dünya ateþe keser
Hele bir, dedi durdu. Hele bir... Arkadaþýndan geride kalmak istemiyordu.
Veririm ateþi, veririm ateþi, çeviririm onlarý... Veririm ateþi, çeviririm onlarý...
Veririm ateþi... Yirmi silahlý adam, gözü kanlý. Çeviririm etraflarýný, efendime
Süleyman Kahya:
Sað ol Keremim, dedi. Sen git çadýrýn arkasýndan ne diyorlar, dinle. Sonra
onundur. Bin lira vereceðiz, kabul etmezse iki bin... Onu da kabul etmezse
Haydar Usta:
deðil mi, yazýk? Kýlýç bitti, ben kýlýcý yarýn deðilse de öbürsü gün, yarýn deðilse
Öteki yayýna basýlmýþ gibi hopladý, baðýrdý çaðýrdý, tehdit etti, candarma,
Hükümet, dedi. Baþýnýza ateþ yaðacak, dedi. Kutsal topraklar, saraylar, dedem
kemikleri, babam vasiyeti, dedi. Süleyman Kahya sanki onun konuþtuklarýný hiç
duymamýþtý.
Bin lira olur mu? Olmazsa canýn sað olsun, güle güle, dedi: Derviþ Hasan
gene tehdit etti, baðýrdý, Süleyman Kahya gene, bin lira dedi.
kalmadý. Onun da parasýný, kirasýný alamazsam ben ölürüm. Beni ölmüþ bilin!
korkamaz.
yerleþti.
Al þunu da git, Derviþ Hasan Bey, dedi. Sana iki bin. Daha fazla konuþma.
kumarcýlarý bir bayram sevinci aldý. Baþýna biriktiler, bu yýlki avýný sormaya
baþladýlar. Kimi yüz, kimi iki yüz, kimi bir milyon diyordu bu yýlýn ganimeti
için.
Derviþ Hasan:
Gittikçe fýkaralaþýyor Yörükler, diye içini çekti. Ýki yerde beþ on kuruþ için
nerdeyse öldürüyorlardý beni. Olur mu, tekmil Çukurova, Akdeniz yöresi bizim
þah dedemizin topraðý deðil mi? Gene de öldürüyorlardý beni. Deriyi ramak
birisinin baþýna öyle bir iþ açtým ki, daha þimdiden kýyamete kadar altýndan
Kaç bin?
Söylenmez.
Kaç bin?
Yüz yirmi. Dedim ya gittikçe fakirleþiyorlar. Gelecek yýl, Allah bilir elli bine
bile çýkaramayacaðýz. Daha gelecek yýl avucunu yala Derviþ! Öteki yýl...
1876 yazý, Fýrkai Ýslahiye Kumandaný Cevdet Paþa Binbaþý Mustafa Ali Beye
çeviren tekmil yollarý tutuyon Ne daðlardan içeriye bir tek kiþiyi sokuyor, ne de
Ali Bey önce kýlýcý aldý. Sonra da Türkmene çok acýdý. Sinek gibi kýrýlýyorlar
Bir de Ali Bey köyler, kasabalar kuruyordu. Ölçüyor biçiyor, yerli yerince
kavurdu ortalýðý. Çukurova hayvan, insan iskeletleriyle doldu. Bütün yaz ova
leþlerle koktu.
Ali Beyin insan yüreði buna dayanamazdý. Bir de Ali Bey biliyordu ki böyle
zorla yerleþtirme olamazdý. Osmanlý koca bir tümeni sonuna kadar Çukurovada
tutamazdý. Bir iki yýl içinde karakollar kalkacak, ya da gevþeyecekti. Ali Bey
görmüþ geçirmiþ, akýllý bir adamdý. Sarýþýn, uzun boylu, mavi gözlüydü. Ancak
da artýyordu.
Bir sabah kararýný verdi. Türkmeni daðlara kendi eliyle, izniyle gönderecekti.
Kurduðu köylerde Türkmene toprak, köy yeri, deðirmen yeri, kasabada evler, ev
Bozdoðan aþireti Beyini çaðýrdý. Þimdiki Endelin köy yeriydi kýþlaðý. Kalabalýk
bir aþiretti. Bozdoðanýn yaþlý Beyi sýtmadan iki büklüm titriyordu karþýsýna
geldiðinde.
Ali Bey:
Bey sevindi:
Senin eline bir kaðýt vereceðim. Hiç kimse sana dokunamayacak. Daðýttýðým
Bozdoðan Beyinden beþ yüz altýn aldý. Rüþveti sevmiyordu ama ne yapsýn.
Türkmenin torbalar dolusu hiçbir iþe yaramayan altýný çoktu. Parayý aldý, eline
Bunu öbür Türkmen Beyleri, Türkmen oymaklarý duydu. Binbaþý Ali Paþa
tatlý canlarýný daðlara attýlar. Ali Bey sayýsýz, daðarcýklar doluþu altýna sahip
oldu. Þimdi birçok Türkmen obasýnýn elinde bir Binbaþý Ali Paþa Fermaný
vardý. Ali Bey, Fýrkai Ýslahiyeyle birlikte Ýstanbula çekildi gitti. Ama
Çukurovada Binbaþý Ali Paþa Fermaný uzun, çok uzun yýllar geçerliliðini
Ali Bey akýllý adamdý. Türkmeni topraða bulaþtýrmýþtý. Artýk göçebelik bundan
evler yapmaya baþladýlar. Evlerini Çukurovada çok bol olan cilpirti çalýlarýndan,
gibi örüyorlar evlerin duvarlarýný, sonra çamurla sývýyorlardý. Bu evlere bir kapý,
kapýnýn her iki yanýna taka dedikleri küçük pencereler yapýyorlardý. Çit duvarýn
üstüne ön kamýþlarý döþüyorlar, sonra kamýþlarýn üstüne sazlarý kalýn, deste deste
Onlardan öðrenmiþlerdi.
olup huðlara girdiler. Yazýn Türkmen köylerinde bir tek canlý kalmýyordu. Bütün
Huðlarýn arasýnda tek tük taþ evler de yapýlmaya baþlandý. Ýkinci Dünya
oldu. Huðlar birkaç yýl içinde yerlerini taþ duvarlý, kiremitli, çinko damlý evlere
býraktý. Çünkü ovada ne çit yapacak cilpirti çalýsý tarlalarý, ne kamýþ, ne saz
Yalnýz, bu arada Aydýnlý dedikleri, elleri Ali Paþa Fermanlý göçebeler kara, kýl
sürülmemiþ bir karýþ bir toprak parçasý bile kalmamýþ. Deðil hayvan otlatacak,
bir tek çadýr kuracak yer bile kalmamýþ. Aydýnlý göçebesi, Türkmeni gün gün
sýkýþmýþtý ama, böyle bir þeyle karþýlaþacaðý hiç aklýna gelmemiþti. Artýk Ali
Aydýnlý Yörüðü, yüreðinde eski özgür günlerin hasreti, öteki Türkmenler gibi
piþmanlýðýyla birlikte büyüdü. Aydýnlý çok süründü, periþan oldu, çok zarýlýk
Amik ovasýna vurdu durdu. Dalgalar örneði ovadan ovaya çalkalandý durdu.
Nakýþlý kilimler, saray gibi kara çadýrlar eskidi, güneþten soldu, çürüdü.
gitti. Yörük çok zareyledi. Eski kýþlaklarýna sahip çýkmaya, kýþlaklarý için
kan boþa gitti. Birkaç yýl köy meralarýna sýðýndýlar. Köylerden kiraladýklarý
Paþaya, onun fermanýna çok alkýþlarda bulunup, Ali Paþanýn kemiðine çok
sövdüler.
Kösecik köyünde Muhtar Fehmi saray gibi on dört odalý bir konak yaptýrmýþtý.
Konak iki katlýydý. Fehmi, dedesi Türkmen Beyinin Arap atlarýyla övünmüþtü
on yýl öncesine kadar. Dedemin atlarý ceren tutan ünlü atlarý, diyordu da baþka
bir þey demiyordu. Eve Adanadan mobilyalar halýlar buzdolaplarý geliyor, eski
ucuyla dokunup: Atýn atýn, atýn þunlarý, gözüm görmesin, diyor, Adanadan
konak onu epeyce sarsmýþtý. Çok kazanýyor, çok gidiyor, bir türlü para
dayanmýyordu.
güvenilir adamýydý. Kedi cipten ter içinde indi: Yörükler Deliboða hüyüðüne
konmuþlar, Derviþ Hasan da onlardan para koparmýþ. Ben para istedim, hýk mýk
ettiler. Söyle aðam, ne yapayým? Alý al, moru mor, öfkeli, ondan bir emir
Baþ üstüne, dedi, nagant tabancasýný yokladý, hemen yanýna beþ kiþi daha
bekliyorlardý.
Kedi Veli, kýsacýk, kurumuþ, insafsýz, cipten yýldýrým gibi atladý, sýçrayarak,
Size yirmi dört saat mühlet veriyorum. Aða emreyledi, hemen hüyüðümüzden
sereceksiniz. Fehmi Aða böyle emreyledi. Ulan býktým sizden. Ulan öldürdünüz
konuverirsiniz. Oooh, efendiler yazýn yaylada, soðuk sular baþýnda, çam, yarpuz
kokularý arasýnda... Biz burada sýtmanýn, sineðin, sarý sýcaðýn, ýlýk kan gibi
sularýn içinde... Ulan bir bana, bir de kendinize bakýn... Bir fiske vursam þýp þýp
diye yanaðýnýzdan kan damlayacak. Ulan biz insan deðil miyiz? Üç çocuðum
var, üçü de hasta. Avrat iki yýldýr yatakta. Çamurlu, sýtma suyunu içe içe
karnýmýz Hüt daðý gibi þiþer. Ulan siz insansýnýz da biz deðil miyiz? Size yirmi
Dur, dedi. Dur Aðam, sana bir kelamým var. Veli cipe binerken:
Yirmi dört saat izin, hemen kalkacaksýnýz. Biz topraðý sizin için besleyip
Cip bir toz bulutu içinde yitti gitti, gözlerden ýradý. Süleyman Kahya orada,
öylece kalakaldý.
Müslüm Koca:
o zaman çocuktu. Hep gelir kucaðýma oturur, kösteðimle oynardý. Bir gün de
kösteðimi boynuna takmýþtým. Çerkez iþi. Fehmi Aðaya gider, ona halimizi arz
ederim.
Git, dediler.
Müslüm Koca Haydar Ustanýn atýný istedi. Çünkü obada kalan en güzel at
onundu. Yaþlýydý ama, gene soylu, güzel bir attý. Atý süslediler, en güzel eyer, en
þalvarýný, cepkenini takýndý, ata bindi yola düþtü. Biri saðýnda, öteki solunda iki
Yeni konaða bir ikindiüstü vardýlar. Müslüm Koca atýnýn baþýný tutmalarýný,
dimdik, beli býkýný kýrýlarak öylece uzun bir süre durdu, ne gelen vardý, ne
baþýna böyle bir iþ gelmemiþti. Çekip gitmekten baþka hiçbir çaresi yoktu ama,
çekip gidemezdi.
Þu konaða var da Fehmi Aðayý sor bakalým, orda mý? Ordaysa, babanýn
dedenin dostu Müslüm Koca sana konuk geldi de... Delikanlý gitti, Müslüm
baþýnda uzun uzun çözüp çýkardýktan sonra, utangaç, salona girdi. Fehmi Aða
kahkahalarý savuruyordu.
Müslüm Koca koca salonun ortasýnda kalakalmýþtý. Gözleri hiçbir þeyi görmez
olmuþ, dünya yöresinde fýr dönüyor, ayaklarý, tekmil bedeni titriyordu. Daha
fazla dayanamadý, yere çöküverdi. Yere çökünce de son bir gayretle toparlandý.
Ben senin babanýn dostuyum, dedi. Hani söylemesi ayýp... At... Bir de...
Týkandý.
Fehmi Aða:
Bu ne kýlýk? diye gülmesini kesip sordu. Ýki bin yýl öteden gelmiþ, tarihten
Konuk geldim sana, dedi. Bir de dileðim var. Tanrý konuðu... Ben senin
babanýn dostuyum. Sen çocuktun. Saat kösteði severdin, altýn saat kösteði...
Altýn, hem de gümüþ. Anýmsadýn mý? Yarý anlaþýlýr, yarý anlaþýlmaz çabuk
çabuk söyledi.
Fehmi Aða bir ara gülmeyi kesti, yüzüne ince bir keder kondurdu,
yanýndakilere döndü:
Fýkaralar.
Atalar, atalarýn geriliði, gelenekleri üstüne yanýndakilere uzun bir nutuk çekti:
Bu adamý hatýrlar gibi oluyorum. Yazýk, geride, çok geride kalmýþlar. Ýþte
Orada çökmüþ kalmýþ, saçý sakalý gibi apak kesilmiþ, elleri uçarcasýna titreyen
kocaya döndü:
istiyorsun?
Ýzin ver de hay yiðen, bu yýl Deliboða hüyüðünde kýþlasak...' Olamaz, dedi
Fehmi Aða. Komik adamým, olamaz. Bu yýl bu konaða yüz binler harcadým.
aþaðýya indirdiler. Ata zorla bindirip, ayaklarýndan atýn üstünde durabilmesi için
tuttular.
Müslüm Koca:
Aaah, aaaah, aaah, zamane, diyordu. Aah! Durup durup inliyordu, bir aðýt
gibi...
çok iþler geldi. Sýcaktan, sinekten, hastalýklardan, salgýnlardan çok çektiler Bir
de yöneticilerden çok çok çektiler. Birkaç olay var ki hiç unutulmadý. Bir tanesi
bir Adana Valisinin huðlarý yaktýrma iþidir. Harpler, kýrgýnlar. Bir de Trablus
Biz neler gördük, neler, dedi Köse Ali Aða. Biz ki nelerden geriye kalmýþýz.
Ýnsan gibi bizi hiçbir zaman yaþatmadý Çukurova... Þu daðlarý delip geçen
demiryolu var ya, Alamanlar yaptý. Þu uzayýp giden çifte demirler var ya, her
karýþýnda bir insan yatar. Biz neler gördük bugüne gelene dek. Biz neler, neler
gördük!
Berit daðlarý, hem de Payas üstü, Gavurdaðlarý, hem de Anavarza ovasý, hem de
Dumlukale yöreleri bir cennetti bizim için... Olan iskandan sonra oldu. Þimdi
bunlar gelmiþler... Yüz yýl þu kanlý ovayý, þu güzelim ovayý cennet yaþamýþlar,
bizden koptular, ayrý bir millet oldular. Onlar böldüler töreyi, onlar böldüler,
onlar ikiye biçtiler bizi... Çekin atýmý, diye baðýrdý konaktan aþaðýya, çekin de
Hemen iki yanaþma atýný çektiler. Çok yaþlý Ali Aða çatýrdayan tahta
merdivenlerden indi, iki kiþi kaldýrarak onu atýna bindirdiler. Köylüler de bir
Vali Paþa emir verdi, bu ot evlerde yaþanmaz. Bu insanlýk dýþý bir yaþamdýr.
Üstü ot, duvarlarý kamýþ, çalý... Bütün köyler ot yýðýný. Vali Paþa köylülere emir
tutacaksýnýz. Vali Paþa çok sert emirler verdi. Emri verdikten bir yýl sonra
Yaylaya bir aðýt gibi göçüyorlar, bir aðýt gibi iniyorlardý. Yürekleri, gözleri
arkada kalýyordu. Döndüklerinde kimini ölü, kimini onmaz hasta, kimini kaçmýþ
Vali Paþa köy köy dolaþtý, delikanlýlara sordu: Bu evleri neden yýkmadýnýz?
veremediler. Onun karþýsýnda bir aðaç gibi, bir kaya, bir toprak parçasý gibi
dilsiz kalakaldýlar. Bu sessizlik Vali Paþayý deli divane etti. Þu pis Türkmenler
ona karþý koymuþlar, onu, sessiz direniþlerle aþaðýlamýþlardý. Öfkesi boydan aþtý,
baþka; delice, çýlgýnca emir verdi: Bütün köyleri, köylerdeki ot evleri yakýn.
O yaz çok köyler yandý. Köylerden kaçýp bir tepeye, hüyüðe, bataklýklara,
Bu yangýndan sonra Çukurovada gene bir karmaþa baþladý. Baþladý ama, hiçbir
þey de deðiþmedi. Ot evlerin yerine gene ot evler yapýldý. Vali Paþa baktý ki
çaresiz. Belki de Vali Paþa hýrsýndan öldü. Belki de çýldýrdý. Belki de Hükümet
onu baþka yere atadý. Huðlar Ýkinci Dünya Savaþýna kadar sürdü.
Köse Ali Aða atýnýn baþýný Deliboða hüyüðünün dibinde çekti. Traktördekiler
daha önce obaya eriþmiþler, Köse Ali Aðanýn atýna binmiþ gelmekte olduðu
Yörükler koþuþarak Köse Ali Aðanýn atýnýn baþýný tuttular, onu derimevi
çadýrýna buyur ettiler. Hemen bir kuzu kesip, ona çok izzette ikramda
bulundular. Köse Ali Aða bunlarýn kendisine karþý davranýþlarýndan çok kývanç
Siz yaþadýnýz, diyordu. Biz kýrýldýk kýrfacanlar gibi, sinekler gibi. Siz de
böyle...'
Köyden onunla birlikte gelenler hiç söze karýþmýyor, saygýlýca, kurnaz, bir þey
uyuyordum, çardakta. Uyandým ki her yaným yalýma kesmiþ. Bir baktým dört
yanýmý ateþ çevirmiþ. Ateþin içinde oradan oraya, oradan oraya don gömlek
koþup duruyorum. Oradan oraya... Ateþ almýþ dört yanýmý, çýkacak bir delik yok.
tutuþacaðým. Bir candarma geldi. Aðlýyordu. Yüzü yaþ içinde parýl pacýl... Beni
köyün içinden çekti çýkardý. Biz de iþte buraya göçtük. O zaman köyümüz
da o zaman bu zamandýr bizim. Ýþte öyle, bizim... Þimdi aðalar, Yörük kocalarý
Kasabada parti baþkaný, Kaymakam, Meclis üyesi... Her iki parti de bize
Abooov! çekti. Eskiden olsaydý, on on beþ yýl önce yüz elli bin deðil...
Siz ne gördünüz ki! diye baþladý. Aaah insanoðlu ne gördü ki... Biz kaldýk
belalardan yangýnlardan... Ben sizin gibi olsaydým, Deliboða hüyüðüne, bak adý
beþ yüz bin lira verirdim. Eskiden Çukurova böyle miydi, bir sivrisineði vardý,
kemikli. Bir saz, bir ot, bir çalýlýk olurdu göðe aðmýþ, öyle sýktý ki içinden
Sonunda Köse Ali Aða on beþ bine Deliboða hüyüðünü Karaçullu aþiretine
satmaya, tapusunu ellerine vermeye razý oldu. Pey parasý olaraktan derhal üç bin
lirayý aldý.
Ver parayý sen, karýþma gerisine. Yeter ki say parayý elime. Verdiðin para da
ne ki? Köylüye pay etsem adam baþýna on lira düþmez. Verdiðin para da ne ki...
diyordu.
Duruyor, düþünüyor:
Verdiðin para da ne ki... Vallahi ben bu paraya bir dönümü bile vermem.
Bugün Çukurda bir karýþ toprak kan pahasý. Ben neden bu kadar ucuza verdim
sana bu topraðý? Neden, neden, neden? Söyle neden, ne için? Bilemezsin, hiç
hiçbir tarihler yazmaz... Amma velakin benim insan yüreðimin baþýnda bunun
acýklý bilsebebi yazýlýdýr. Çünküleyim, ben de sizler gibi çok belalardan geriye
Memedin kireç ocaðý gibi yüreðimin içi sizin için yanar da göyünür. Yanar da,
Verilir mi? diye ilk olaraktan yanýnda gelen köylüler konuþtular. Köse Ali
Aðayý onayladýlar.
Ali Aðanýn eline üç bini saydýlar. Bir hafta sonra kasabaya inecekler, hüyüðün
tapusunu alacaklardý.
O gece obada, çolukta çocukta, yaþlýda, hastada sayrýda inanýlmaz bir sevinç
Güzel, güzel, diyordu. Çok güzel! Çoook. Ben ölürsem benim sinimi
þuraya, þu ,ak taþýn, þu yazýlý taþýn dibine kazarsýnýz. Ustüne murt çalýsý koyar
topraðý örtersiniz, olur mu? diye yarýsý topraða gömülü mermer bir eski Yunan
taþýný gösteriyordu. Tepenin baþý, etekleri eski Yunan taþýyla silme doluydu.
kimsenin gözüne o gece hiç uyku girmedi. Topraklarý üstüne olmadýk düþler
gördüler.
Bir hafta sonra kararlaþtýrdýklarý günde, saatte kasabaya vardýlar. O gün akþama
Arzuhalci Kör Kemali salýk verdiler onlara. Kör Kemal incecik, üfürsen
yýkýlacak, uzun bir delikanlýydý. Dertlerini söylediler, hal böyle böyle, dediler.
Kör Kemal her þeyi onlara bir bir söyledi. Köse Ali Aða on beþ yýldýr
Gene iyi, size insaflý davranmýþ, size acýmýþ, dedi, Köse Ali. Arzuhalci
böyleydi.
Ne yapalým? Ne yapalým?
Kör Kemal:
Geldi, dediler.
Gelmedi,dediler,
Gelmedi.
Gelmedi.
O da gelecek.
Ne yapalým?
Gelmedi.
O da gelecek.
Ne yapalým?
Altýndiþ Rýza?
Gelmedi.
O da gelecek.
Ne yapalým?
Kör Kemal:
Bize bir arzuhal yaz ki, halimizi arz et, Kemal Efendi, dedi Süleyman Kahya.
Yaz, dediler. Sen yeter ki yaz. Böyle olmaz diye yaz. Yazamam, dedi
Kör Kemal.
Nereye, kime yazayým, dedi, kocaman, kederli tek gözü biraz daha
oradan ayrýlmadýlar.
Güz yaðmurlarý baþladý. Uzak gökler uzun uzun gürledi. Ortalýk sel sele gitti.
Tarlalar, Deliboða hüyüðü dizboyu çamur oldu. Delik, eskimiþ solmuþ; kavlamýþ
kýl çadýrlarýn üstünü, içini uzun bacaklý yaðmurlar dövdü. Kilimleri, keçeleri
Teloðluna, Hacý Ali Çavuþa gidip onlara da arzuhal yazdýrdýlar. Sekiz kere
Kaymakama çýkýp ona taze yað götürdüler. Avukat Murtaza Beye de gittiler.
Ona çok para verdiler. Parti baþkanlarýna da gittiler... Dertlerine hiç kimse bir
Uçan kuþtan car umuyorlardý. Bugünlerde olan Kerem çocuða oldu. Çok koyun,
yün, yað kýl keçi, yoðurt, halý, turuncu sim iþleme kilimler sattýlar...
Az sonra tepedeki çukurun içinde on altý kiþi olmuþlardý. Onlar da aþaðýya, sel
ýslanmýþtý. Kerem yavruya þöyle bir baktý, boynunu içine çekmiþ, gözlerini
yummuþtu. Islak tüyleri domur domur kabarmýþtý. Keremin boðazýna bir þeyler
geldi saplandý. Tüy gibi, bir hoþ olmuþtu. Aþaðýdaki aðýnaðaçlarý dolu dolu
Kapýnýn önündeki kazýðýn üstüne tünemiþ, boz bir yeþile çalan þahin yumulmuþ
Ýlerde, aþaðýda bir kocaman, at gibi iri bir çoban köpeði yatýyor, ayaklarýný
germiþ, uzatmýþ, hep uyur gibi. Köpeðin baþucuna, çukura, ak bir taþýn yöresine,
iþlemeli köpeðin kaný göllenmiþ. Hüsne köpeðin yanýna oturmuþ, belli bellisiz
Kerem kadýnýn yanýna vardý. Köpeði çok eskiden beri tanýyordu. Bir kurþun
oturdu. Ýki damla yaþ hiç istemeden yanaklarýndan aþaðýya süzüldü. Kerem bir
geldi. Büyük gözleri kýsýlmýþ bir çizgi olmuþtu. Bütün bunlar hep benim
kýzdýrdý. Yeþil, iri sinekler geldiler, kan çukurunun üstüne dolandýlar. Köpeðin
Günlerden beri kendini tutan Keremin aðzýndan sözler bir çýðlýk gibi çýktý:
Suç benim, suç benim, suç benim! diye baðýrdý, sonra da kirp diye sustu.
yana döndürdüler. Keremin yüzü uzamýþ, sapsarý olmuþtu. Yanýk otlara vurmuþ
topraðýn, insanlarýn sýrtlarýndan bulut gibi yoðun buðular çýkýyordu. Ölü köpek
Þahini veren kýþlaðý vermez miydi? Ama, diyordu, ben çatýþan yýldýzlarý, duran
suyu duydum mu ki, gördüm mü ki?.. Görmesem, bunca yýl istediðim þahin
hemen gelir de avucumun içine konar mýydý? Demek ki uykuda; yarý uykuda
yarý uyanýk yýldýzlarý görmüþüm, görmüþüm ki... Ýþte böyle. Þahin batsýn. Þimdi
Ondurmaz, bu dert onu götürür. Arkadaþýnýn oðlu Fehmi Aða onu çok, çok
Sel yataðýndan aþaðý iniyordu. Çarýðýný çýkarmýþ, eline almýþtý. Yerde iki tane
yan yana fýþek kovaný duruyordu. Az ilerde birkaç tane daha buldu. Fiþek
serpilmiþ kovanlarý buluyor, kokluyordu. Bir hoþ yanýk, acý kokuyordu kovanlar.
Sel yataðýnda kuþ, adam izleri... Aþaðýlara doðru gurruk kuþlarý yuvalarýna elini
sokarak, öteki kuþ yuvalarýný yoklayarak iniyordu. Öðleye doðru arkasýna döndü
baktý ki oba, hüyük çok uzaklarda kalmýþ. Ayýktý, kendine geldi. Güneþ çok
kýzdýrmýþtý. Ortalýk bir anda kurudu. Ayak bileklerine kadar sývanmýþ çamurlar
mezarlýk. Eski, çok eski, yaþlý, Müslüm Kocadan da yaþlý. Bir de bazý geceler bu
hüyük var ya, bu hüyük ayaða kalkar yürürmüþ. Boðalar gibi sabaha kadar
hüyük bir eski, Müslüm Koca yaþýnda bir boðaymýþ, öldürmüþler... Ýþte bu
köylüler ona kurþun sýkmýþlar, o da buraya düþüp kalmýþ. Buraya yýðýlmýþ. Ýþte,
Boða þimdi kalksa, delirse, bir böðürse, bir böðürse, yeri göðü sallasa, sallasa...
Boða yürüyecek, diye baðýrdý. Bu boða bir kýzmaz, iki kýzmaz, yaaa, hiç
kýzmaz, sonra bir ayaða kalkar, dað gibi yürür köylülerin üstüne. Ortalýðý
birbirine katar. Görsünler onlar görsünler. Hem de bu gece. Köyleri altüst eder.
öyle durmuþ kalmýþlardý. Kerem sevinerek, gülerek onlara baktý. Onlar bir
bilseler, bir bilseler, bir bilseler! Bir bilseler ki þu hüyük bu gece ayaða kalkýp
Þahinine geldi. Þahin gözlerini açmýþ, kazýðýn üstünde ikide bir kanatlarýný
açýyor, uçmaya çalýþýyor, baðlý olduðu ipin yöresinde dönüyor, gerisin geri
þahini gözüne eskisinden de daha güzel gözüktü. Þahinini kazýktan çözüp eline
konuþuyorlardý.
Süleyman Kahya:
Daha kimler gelecek, kimler! Daha hangi köyler sahip çýkacak bu hüyüðe...
Kalkalým buradan.
Kalkalým ama nereye konalým? diyordu bu ölgün ses. Baþka ölgün sesler de o
sesi izliyordu:
Kalkalým ama nereye konalým? Her yer buradan beter... Her yer... Konulacak
bir yer kalmamýþ. Bir karýþ ekilmemiþ yer yok, kýraç daðlardan baþka... Ne
Kerem içinden onlara karþýlýk veriyordu: Bilseniz, bir bilseniz, bir bilseniz, ah
bir bilseniz sevincinizden þimdi göt atardýnýz emmiler! Bir bilseniz ki boða
bir edecek. Bu gece, hem de bu gece... Acaba bunu, þu kederden neredeyse ölüm
haline gelmiþ korkak kiþilere söylese, ne olurdu? Korkarak, usul usul onlarýn
önüne koydu:
Ben bunlarý aþaðýdaki yataktan topladým, dedi. Coþkudan, sýkýntýdan bir anda
Süleyman Kahya kovanlarý eline aldý, evirdi çevirdi, çakýr ela gözlerini hüzünle
Aaah, dedi, ah Kerem, aaah Kerem... Boða bu gece yürüyecek mi? Hýzýr
gelecek mi? Bizim semtimize bundan böyle ne boða, ne Hýzýr, ne de Ali uðrar.
Kerem elinde þahini çadýrlarýn arasýnda yitti gitti. Kadýn kalabalýðý aðýr,
yorgun, bir ölüyü gömmenin hüznünde birer ikiþer çadýrlara gelip içerlere
kapanýyorlardý. Hiçbir yerden en küçük bir yel bile esmiyordu. Topraktan çýkan
Buðunun içinden birden önce bir gürültü duyuldu, sonra köpek havlamalarý aldý
Heeey Yörükler, köpeklere bakýn, diye bir ses geldi aþaðýdan. Ses tok ve
Dört silahlý candarma indi cipten. Bir de sivil giyinmiþ kiþi. Önde Uzatmalý
Buyur komutaným, geliyorum, diye soluk soluða söylendi. Onbaþý biraz daha
Nedir bu rezalet, diye baðýrdý. Býktým sizin elinizden. Hükümet de, devlet de
silahlarý. Verin bana. Dün gece bütün Çukurova silah seslerinden uyuyamadý.
babam da Yörük, ama sizin þu yaptýðýnýz yabanlýk bizde yok. Yok, yok, yok...
Süleyman Kahya:
duyurmuþlar. Kurþunlarý biz sýkmadýk bu gece. Ýki cipe binmiþ adamlar geldiler,
dedik...
bulunamaz, olamaz. Mümkünati yok olamaz. Demek burada asayiþ bozuk mu?
Biz Çukurovayý idare edemiyor muyuz demek istiyorsun? Demek bir de iftira?
Yaz, tel çek Ankaraya, ne istersen söyle, þikayet et. Hem suçlu, hem güçlü.
Tak ama, takýn ama, yavrum, hele azýcýk durun, bir yanlýþlýk olmasýn. Dur
hele, paþa efendim, hay yiðen, yanlýþ anlaþýldý. Biz seni çok sayarýz.
Aða! Bütün Çukurovayý paraya boðdun be... Bize gelince... Biz sayenizde çoluk
çocuðumuzla acýmýzdan öleceðiz be! Ulan vicdansýz, imansýzlar, bir de her gece
döndü:
ölü bulunanlarý da siz öldürdünüz: Ýki adamý, fýkarayý. Benim bölgemdeki hiçbir
adamda çaký bile yoktur ki cinayet iþlesinler. Bir de bu hüyüðü her gece sabaha
kadar kazýp antika çýkarýp çil çil altýnlarý turistlere satýyorsunuz. Bütün bu
Evet efendim!
oynadý.
Evet, evet, evet! diye var gücüyle baðýrdý. Evet efendim! Biz buralarýn
Celallenmek yüksek paþalarýn yüksek bir göreneðidir ama azýcýk dur. Biz seni
içemem. Biz de Yörüðüz ama, hiçbir zaman bizler sizler gibi konuklara böyle
saygýsýz olmadýk.
Haydar Usta hemen koþarak verdi eline yapýþtý, öpecekti. Onbaþý elini çekti.
bilirsin. Sana bizim kusurumuzu baðýþla diyorum. Onbaþý birden çözüldü, yüzü
sarardý:
Onbaþý bir süre öyle durdu kaldý, düþündü, sonra candarmalara Süleyman
Kahyayý gösterdi:
aldýlar.
Çok uzun, dedi Haydar Usta. Kýssasý uzun sürer. Belki yüz yýldýr biz
Sizin ateþ ocaðýna dokunan kimse onmaz, dedi Onbaþý. Kutsal ocaktýr.
Öyledir, dedi Haydar Usta. Ama þimdi millet bizi yol etti. Üstümüze tüküren
Onbaþý duygulanmýþtý:
çýkmazlarýný anlattýlar.
Valiye gidin, dedi. O bizi, Yörükleri sever. Þimdilik ben sizi burada tutmaya
çalýþýrým ama zor. Bu Çukurova Aðalarý zalim, her birisi bir canavar. Ellerinden
kurtuluþ yok. Bize de, Yörüklere de çok düþmanlar, nedense. Amanýn benim
Bunun cebine biraz, az biraz koyalým. Bizden, ama insanoðludur, çið süt
emmiþtir.
Süleyman Kahya bütün bunlarýn oyun olduðunu, her iþin parayla biteceðini
ki aah! dedi.
Hep birlikte dýþarýya çýktýlar. Aþaðýya, eteðe doðru cümbür cemaat yürürlerken
gülümsedi:
Gel hele, gel hele buraya eli boz þahinli çocuk, dedi Onbaþý. Kerem koþarak
geldi. Onbaþý kuþu okþadý, gözlerine, çýrnaklarýna baktý. Evirdi çevirdi baktý:
Bu gerçek bir boz þahin, dedi. Sonra birden gözleri ýþýladý. Bunu bana versene,
Onbaþý kuþu almak için elini uzattý, ne oldu, ne olmadý, Kerem kalabalýktan
Haydar Usta:
Ýt soyu, it soyu, diye can havliyle baðýrdý. Kerem bir çuval inciri berbat
etmiþti. Varýn þunun elinden þahini alýn getirin. Onbaþý þaþýrmýþ, dil ucuyla:
Ziyaný yok, ziyaný yok, kalsýn. Ha dedim ki o her zaman daðlarda þahini
yakalar. Bir tane de, beþ tane de... Ha dedim ki bizim oðlana götürseydim bunu
çok sevinir, Yörüklüðünü unutmazdý. Ziyaný yok, ziyaný yok, kalsýn, dedi
yürüdü.
Dur paþa, dedi. Dur sen azýcýk. Þimdi þahin gelir, sen dur. Bir konuk bir
Onbaþý paþam.
anlatmaya baþladý.
Kerem canýný diþine takmýþ koþuyordu. Düþüyor kalkýyor, elinde þahini, þahin
Onbaþý anlatýyordu:
Çok güzel bir bacým vardý, diyordu. Dünya güzeli. Meryem. Biz gene böyle,
ayný sizin gibi Çukurovaya indik. Konacak bir yer yok. Konduðumuz yerde bir
gün bile oturtmuyorlar, köylüler bizi. Nereye gitsek atlarý itleriyle, silahlarla
konamadan tam iki ay Çukurda dolaþtýk durduk. Obada ne kadar çocuk, ne kadar
Sel yataðý ikiye ayrýlmýþ, ortada ada gibi bir toprak parçasý býrakmýþ, yeniden
yataðýný býraktý bir karaçalý kümesinin içine düþtü. Delikanlýlar onun izini
yitirdiler.
Koparmaz olurlar mý, yollar daracýk... Haydi ziyan... Köylüler bizden bir tutam
Ýþte bahara doðruydu ki gene köylülerle aramýzda bir dövüþ çýktý. Beþ kiþi
bizden, üç kiþi onlardan öldü. Bu dövüþte bir delikanlý bizim Meryemi görmüþ,
istedi. Bu kýzý bana verin, gelin size, evimin yanýnda evlek, tarlamýn yanýnda
tarla vereyim.
Meryeme söyledik. Meryem bir türlü oðlaný istemez. Aðlar durur, beni ona
verirseniz kendimi öldürürüm, der. Ben, babam, anam, kardeþlerim Meryeme bir
yalvardýk, dil döktük. Ýþte görüyorsun Meryem, yer gök bizi kabul etmiyor
ölelim mi? Ölsek bile ölümüzü kabul etmez. Ölümüz köpeklere leþ olur.
Sonunda Meryem kabul etti. Biz de yerleþtik eniþtemin yanýna. Bize ev yeri
verdi: Az biraz da tarla verdi. Meryem yaþamadý. Bir yýl sonra öldü. Eniþte de
Kerem yoruldu. Dizleri titremeye baþladý. Nasýl, nasýl, nasýl olur da þahinini
elinden alýrlardý? Gözleri karardý, boylu boyunca yere yuvarlandý, bayýldý kaldý.
Delikanlýlar hüyüðü týrmanýp þahini bekleyen Onbaþýya verdiler. Kerem son bir
umutla ötedeki Onbaþýya bir daha baktý, Onbaþý cipe doðru elinde þahin yürüdü,
Cipe bindiler, buðu içinde yittiler gittiler. Kerem olduðu yere dizleri
Fethullah, belinde tabancasý, üç direkli çadýrýn içinde bir baþtan bir baþa
Dövüþmekten baþka hiçbir þeyin çaresi yok. Bir karýnca sürüsü gibi üþüþmüþler
eþekler, kilimler durmadan eksiliyordu. Her þey yarý yarýya inmiþti. Birkaç yýl
içinde, böyle giderse, çýrýlçýplak kalacaklardý. Ýþte o zaman aç, yoksul sürün ha
gelmezdi ki... Hiç baþka bir iþ. Ellerinin hiçbir hüneri yoktu. Obada hiç kimsenin
Yüreðinde bir acý, kedi kendini küçük görme, aþaðýlama, dayanýlmaz bir
eskiden. Ýki gün durmadan ninesinin ölümüne aðlamýþtý. Þimdi bir türlü
çýnar geliyor aklýna, bir suyun kýyýsýndaki tepe. Serin, yarpuzlar çiçek dökmüþ,
mor kokulu, esen... Yarpuz çiçeklerinde renk renk, her birisi el kadar parlak güz
Fethullah:
Herkesin, herkesin ayaðýný basacaðý bir yeri var, biz yollardan bile
Aaaah, babam...
O zamanlar çýkýn çýkýn altýnlarý vardý ve toprak su gibi ucuzdu. Ýstediði kadar
kartallar gibi. Yerliler deðil üstlerine yürümek, selam vermeye bile korkarlardý.
Oba o zamanlar isteseydi, beþ köylük, on köylük yer bile alabilirdi. Sarýhacýlýlar,
almamýþlar mýydý? Þimdi köyleri köy deðil, kocaman ýþýklý bir þehir. Þimdi
Obada kaç delikanlý var? Çýkar bir otuz kiþi. Hepsi silahlansa hepsi. Obayý
kasabaya, bastýlar içeri. Dayak mý, hakaret mi, kýzlarýn, kadýnlarýn ýrzýna
geçmekler mi...
Çobanlarý bile götürmüþler, yüz yaþýndaki hasta, titrek kadýnlarý bile... Çadýrlar
bomboþ kalmýþ, sürüler, develer, atlar baþýboþ ovaya dökülmüþlerdi. Ýki ay sonra
kesene, satan satana. Karakolun o zamanki uzatmalý çavuþu bir sürüyü kapmýþ,
O yýl bütün oba topalladý. Süründü. Bir lokma ekmek için dilendiler. Adanaya,
Valiye þikayet edip hallerini bir bir anlattýlar. Vali güldü. Hükümet konaðý da
bakýyordu. Akan insan seli onlara gülüyordu. Þehri çýktýlar, gece oldu. Þehir
þýkýr þýkýr ýþýk içindeydi; onlara gülüyordu. Tozlu yollara düþmüþler, yolun
büyümüþ, fýrlamýþ, birkaç misli olmuþ gözlerini anýmsýyor, sonra hiçbir þeyi
Sonra Musalý obasý Beyini anýmsýyor. Uzun, kederli yüzlü... Kara kýrçýl sakallý.
Yüzü kýrýþýk içinde kalmýþ: Tatlý tatlý, yüreðe su serpen bir gülümseyiþle
gülümsüyor:
Canýný sýkma hay Süleyman, hay dost, diyor. Bizde biraz koyun, deve kaldý,
biraz at kaldý. Biraz da para... Þimdi size bunlardan vereceðim. Bizim obadan
her ev sizin obadan her eve verecek. Eskiden görenek böyleydi. Ne yapalým? Ta
Öyle yaptýlar.
Bir Haydar Ustanýn atý. Soylu bir at... Oba hapiste dayak yer, ölümle
dönerken, Haydar Usta yaþlý, ayaklarý da yara içinde geride kalmýþ, tek baþýna
sürünürken, daha günün ucu yeni çýkmýþ, Gavurdaðý ýþýk içinde tepeden týrnaða
balkýmýþ, Haydar Usta ensesinde bir sýcak soluk duymuþ, geriye dönmüþ ki ne
görsün, atý... Atý onu yedekliyor. Atý tutmuþ, ela gözlerinden üç kere öpmüþ. At
belini eðmiþ, Haydar Usta binememiþ. At tutmuþ diþleriyle Haydar Ustayý almýþ
üstüne...
Ateþler içinde yanýyordu Fethullah. Çok kurþunu vardý nagantýnýn. Belki iki
yüz tane.
Gir bir köye, bu ucundan baþla, öbür ucundan çýk... Öbür ucundan... Yalnýz
sýkýyordu. Kendine geldiðinde suya batmýþ çýkmýþ gibi ter içinde kalmýþtý.
atýp tutuyorlardý.
göðe kadar hakkýnýz var. Deliboða hüyüðü bizimdir, bizim kýþlaðýmýzdýr. Daha
düne kadar, belki elli yýl biz her yayla dönüþünde oraya konardýk. Demek ki
Çünküleyim, vedeleyim biz adam deðiliz! Vedeleyim beþ para etmeyiz, hem
de küffar mangýrýylan.
Öyle, dediler.
En uçtaki, çok uzun boylu, aðzý burnu toza, kýlçýða batmýþ, yýrtýk pýrtýk giyitli,
kapkara, kösele yüzlü, küçücük gözlü bir adam, kocaman ellerini uzatarak ayaða
kalktý:
Biz burada yanalým. Biz burada bir lokma ekmek peþinde ölelim, biz burada
sýtmadan, sinekten kýrýlalým, sonra onlar yayladan, soðuk sulu, mor menekþeli,
buuuz gibi, buuuuz gibi sularý içerekten, sonra bizim kýþlaðýmýza otursunlar,
paralarý da...
Çýkýn çýkýn, torba torba, çuval çuval altýnlarý var, onu da herkese daðýtsýnlar,
deðil, arkadaþlar. Bunlar hem bizim gibi, hem de Kýzýlbaþ arkadaþlar. Olmaz,
olmaz arkadaþlar...'
Demokrat Baþkaný Halil gibi konuþuyorsun, dedi. Týpký onun gibi. Seni bu
Uzun boylu:
Kýzýlbaþý da deðiller:
doðru... Öyle, cihad arkadaþlar! Kafýr üstüne, Kýzýlbaþ üstüne, hakkýmýzý almak
için cihaaad!
Demokrat Halil Bey gibi týpký. Ama bir þeyi unuttun. Gomonist üstüne cihad
demedin.
Ulan köpek, bunlar gomonist deðil, Yörük, dedi. Gomonist þehirlerde olur:
Çadýrda ne gezer.
Öteki bindirdi:
Aðýrbaþlý Cennetoðlu:
Bir delikanlý:
Uzun boylu adam hala öfke içinde, göðsü öfkeden inip inip kalkýyor:
Siz durun, diyor, her sözcükte bir soluk alarak, siz durun. Ben bir yýldýr
benim aklýma.
Cennetoðlu:
Onlarý kovmak... dedi. Hele Süleyman Kahya bir gelsin. Eskiden iyi
adamdý. Bana uðramadan hiçbir yere gitmezdi. Þimdi burnu büyüdü itin
herhalde. Bir selam bile saldýðý yok. Vedeleyim, çünküleyim, Uzatmalý Onbaþý
Yörük, duydum ki ona bir þahin armaðan eylemiþler, bir de Arap atý... Bir de
ölmüþler. Yukardaki çadýrda bir bebe viyaklýyor, bir hasta inliyordu. Yalnýz
onlarýn sesi vardý ortalýkta. Baþkaca hiçbir þey yok. Çýt yok. Ölü bir dünya...
Günbatýsý; Anavarza yaný uçsuz bucaksýz, yeþil bir çeltik tarlasý, tarlanýn
ardýnda üstünde her zaman bir toz bulutu salýnan anayol... Güneyde pamuk
tarlalarý, tarlalarda üçüncü aðýzý toplayan, uzak uzak, azalmýþ ýrgat yýðýnlarý,
teker teker, leylekler gibi pamuk tarlalarýna düþmüþ baþakçýlar. Doðuda fýrezler,
fýrezlerin içinde durmadan çalýþan, ta Yassý tepenin dibine kadar tarlalarý altüst
eden traktörler. Gece sabahlara kadar uçuþan, yürüyen traktör, traktörcülerin bir
ortasýnda bir top meþe aðacý... Meþe aðaçlarýnýn dibindeki derin, kuru, çakýl taþlý
Bir tek kiþinin fýrezine bir hayvan girmesin, hemen silahlý iki kiþi ortaya
çýkýyor, bir koyun, beþ koyun, yüz koyun, güçlerine göre köylere alýp
patlamýþ, kiminin burnu kýrýlmýþ, kiminin baþý yarýlmýþ, kimi yere basamýyor.
Cennetoðlu ayaða kalkmadan, uzun býyýklarý biraz daha sarkmýþ, asýk yüzü
Hoþ geldin Süleyman, dedi yarým yamalak. Yanýnda bir yer gösterdi. Otur
þuradan bakalým.
yapmýþlar.
Süleyman Kahya köylülerin bu halini çok iyi bilirdi ama gene de ürperdi.
Durum kötüydü. Usulca vardý Cennetoðlunun yanýna oturdu. Yüzünde aðý gibi
bir gülümseme. Keskin bir acýya benzer, bir hoþ, allak bullak...
Sana çok gücendim Süleyman Kahya, dedi. Bizi unuttun. Sesi kurnaz, hileci,
Süleyman Kahya:
Kusuruma kalma, dedi aðýrbaþlý, korkusuz, bir çocuk gibi utangaç, aðlamaklý,
Bre Süleyman Kahya, sen bizim kýþlaða vardýn oturdun, bizim köyün
Çukurovayý paraya, kuzuya, kilime, þahine, Arap ata boðdun. Bizi de unuttun.
Sustu, çivi gibi çakýr, yeþilimsi gözlerini kýrpmadan ona dikti. Sakalý üç beþ
Bir bilsem ki, dedi, bu Deliboða hüyüðü kimin? Önüne gelen benim diyor.
Yerdeki karýnca, sudaki balýk, çoluk çocuk, kim önüne gelirse benim diyor.
Cennetoðlu kükredi:
Sen kendi kýþlaðýný kaptýrdýn elinden, sonra da gelip benim kýþlaðýmý... Olmaz,
Süleyman gene konuþtu. Sonra Çennetoðlu konuþtu. Sonra köylüler hep bir
aðýzdan konuþtular.
Süleyman Kahya:
Orada, öylece kurudu kaldý. Aðzý kurumuþ, dudaklarý yarýlmýþtý. Artýk öldürseler
atýna vardý. Atýnýn baþýný tutan iki delikanlý onu zorla ata bindirdiler. Süleyman
yöneldiler.
çadýrýna gitti, yataðýna uzandý, baþýný elleri arasýna gömdü. Bir yel esiyordu
kapkaranlýk gösteren. Çukurova poyrazý insaný hasta eder, elini ayaðýný keser...
Gece, poyraz daha da azýttý. Yas içinde bekleþen Yörükler kuzeyden bir ateþin
patladýðýný gördüler. Bir de baktýlar çeltik tarlasýnýn önünden de bir ateþ çýkmýþ,
Süleyman Kahya:
bulup çeltik tarlasýnýn kýyýsýna düþtü. Çeltik tarlasý boyunca nereye gittiðini
Deliboða kapkara bir dumana batmýþtý. Daha tarlalar yanýyordu. Herkesi, hepsini
yaktýlar, diye geçirdi içinden. Aaaah dedem, kýlýcý da nasýl parlýyordu. Kýlýcý da,
kendi de yandý. Keþki þahini istemeseydim de; dedemin sözünü tutsaydým da, bu
iþler gelmeseydi baþýmýza, diye geçirdi içinden. Keþkiii... Ala þafakta, uzayan,
uzayýp kopan bir parça da yalým gördü. Ata ne oldu acaba, katýp kurtuldu mu,
otomobiller geçiyordu. Büyük yol orada olmalýydý. Ýyi ki kaçýp kurtuldum. Ama
Yangýn dört bir taraftan kuþatmýþ, çatýr çatýr geliyor, yalýmlar çýðlýk çýðlýða bir
uçtu gitti. Kurþun sesleri de výzýldamaya baþladý. Çeltik tarlasý karanlýkta azýcýk
aydýnlanmýþ, bir taþtý, fýþkýrdý, sonra yere seriliverdi. Yer sallanýyordu. Kocaman
bir ateþten gümbürtülü demir böcek aðzýný açmýþ kükremiþ, yerleri sarsarak
uçarken havada yanýp, köz gibi kýpkýzýl yere dökülüyorlar. Ulu kartallar, kuþlar,
Kerem:
yanardý.
Develeri, atlarý, uzun kulaklý eþekleri yüklüyorlar. Koyun sürüsü oradan oraya,
yalýmýn bu kýyýsýndan o kýyýsýna koþuyor. Bir top olmuþ, üst üste binmiþ
koyunlar:
herkes baþýnýn derdine düþmüþ. Arka arkaya çadýrlar yükleniyor. Herkes uykulu.
Gitsem yalvarsam þahinimi verir mi? Elini öpsem... Ýyi, yumuþak bir yüzü
vardý.
bu gelen acep? Boyuna yolun üstüne dört bir yandan kurtlar gibi, çok iri kurtlar
önüne, yolun üstüne üþüþüyorlar. Kerem titredi, kendini yandaki hendeðe attý,
Herkes can derdinde, ben de þahinin ardýna düþmüþüm. Dedem ne oldu, anam,
babam, Döne, Hasan, Mustafa? Aaaah kardaþým Mustafa... Ýlle de Mustafa... Ýlle
de anam... Ben adam olmam, ben hiçbir vakit adam olamam. Olamam arkadaþ,
olamam. Þu þahin yerine, toprak isteseydim ya! Þahini veren Hýzýr Aleyhisselam,
Þahini istedim, þahini verdi. Topraðý isteseydim, onu da verirdi. Bir þahin
vermekten, bir kýþlak vermek daha da kolay... Yer gök toprak dolu. Her yer,
bütün dünya kýþlak... Ucu yok, bucaðý yok. Þahin tek tük. Bir þahini arar,
bulur verir de, kýþlaðý vermez miydi kolaycacýk? Hiç de, hemen verirdi. Ýþte biz
de böyle cayýr cayýr yanmazdýk. Aaah, aaah, aaah, ben yaktým herkesi, yýlanlarý
da, tilkileri de... Topraðý bu yýl isteseydim, þahini de gelecek yýl isterdim. Kimse
de yanmazdý. Aaah, eþþek kafa, yanmazdý! Þahin de gitti, toprak da gitti. Þimdi
kurtlar...
Gözlerini açtý, ayaða kalktý, yola baktý. Kurtlar yolda üst üste, büyümüþler,
Ýþte kurtlara yem olduk. Yem olduk kardaþlar... Ah anam, dedem! Aaah
Kurtlar geliyorlar, üstünden geçiyorlar. Bir yangýn baþladý. Keremin her yaný
yanýyordu. Kurtlar karanlýk, ulu, uzun ak diþleri kana bulanmýþ. Yanýyor her yer...
Birden yattýðý yerden fýrladý, kendini yolun soðuk tozlarýnda buldu. Arkasýndan
yangýn aðzýný açmýþ koþturuyordu. Kýv eyliyordu. Dünya bir uðultuydu. Bir
iniyor bir kalkýyordu. Her þey karanlýk, yangýn, koyunlar, boðalar, develer,
Çadýrdan yalýmlar. Dedesi, elinde güneþ gibi parlayan uzun kýlýcý yangýnýn
ortasýnda. Bütün insanlar, lenger þapkalý, boðazý kolanlý Çukurova Aðalarý cayýr
cayýr yanýyorlar. Dedesi, kýrmýzý sakalý yalýmýn içinde yýldýr yýldýr, elinde kýlýcý,
çýðlýða, dedesi elinde kýlýcý, kýlýcý, sakalý ýþýl ýþýl, gözleri kör eden bir balkýmada
bakýr gibi parlayýp terliyor. Habire kýlýç sallýyor. Onbaþý, Onbaþý, Onbaþý yalçýn
kayalýklara vurdu. Aðaçlar, orman, kayalar, sular, otlar, dünya som yalýma
kesmiþ, yanýyor. Bir yalým Onbaþýnýn arkasýnda, o kaçtýkça yalým kovalýyor. Bir
dedesi öne geçiyor, bir büyük yangýn ummanýndan kopan yalým öne düþüyor,
Onbaþýyý kovalýyorlar. Karþý Binboða daðý som yalýma kesti. Koca dað güneþ
Binboða daðý yalým yalým kalktý yürüdü Çukurovanýn üstüne. Bin tane yalýmdan
boða oldu. Dedesi Onbaþýnýn kellesini bir kýlýçta kesiverdi, hemen yýldýrým gibi
Çukurovanýn düzüne düþtü. Binboða daðý birden bin tane boða oldu, görülmemiþ
irilikte, güzellikte, balkýyarak, iri, gözleri dönmüþ, sivri kýlýç gibi boynuzlarý
yandýlar mý? Kurtuldularsa nereye gittiler? Ben bundan sonra nasýl bulurum
Önüne uçsuz bucaksýz, karanlýk bir duvar gibi bir karanlýk, orman gibi, dað
gibi, kamýþlýk, çalýlýk gibi bir karanlýk duvarý çýktý. Koþarak duvara vardý
dayandý. Geri suyun kýyýsýna geldi. Neden, niçin, hiç bilmeden bir karanlýk
duvarýna gidiyor, bir suyun kýyýsýna geliyordu. Soluk soluða kaldý. Tere battý.
Bacaklarý feldirdedi. Toz koktu. Gene acý bir yanýk kokusu genzini yaktý.
Gözlerinin önünden bir þeyler uçuþtu. Pul pul kýrmýzý, sarý, aydýnlýk deliði,
Gün ýþýrken kendini yolun tozlarý içine oturmuþ buldu. Ne olmuþtu bütün gece
böyle? Kulaklarý uðulduyor, aðýr aðýr, ne olduðunu þimdi bir türlü kestiremediði
bir düþün içinden sýyrýlýyordu. Bedeninin her bir yeri havanda dövülmüþ gibi
acýyordu.
Herkes baþýný aldý gitti. Ben kaldým ortalarda. Dedem nerede? Bizimkilere ne
Olup biteni uzun bir süre anýmsayamadý. Sonra birden her þey gözlerinin
önünden yýldýrým gibi geçti. Kendini toparladý, ayaða kalktý. Acýyla kývrandý.
söndürdüm herkesin. Bir bilseler, bir bilseler benim Hýzýrdan þahin istediðimi,
kemiklerimi kýrarlar da un ufak ederler. Bir bilseler yerler beni, yerler! Yerler
arkadaþlar, yerler beni. Ulan þahin batsýn! Vay akýlsýz eþþek kafa vay! Ne
yapacaksýn þahini? Bir küçücük serçe bile yakalamadý daha. Uçuramadýk bile.
Sonra da babasýnýn kuþu gibi Onbaþý aldý götürdü. Ölsem yitsem bile,
kemiklerim bile unutmaz yaptýðým kötülüðü. Ben kötü, kötü bir adamým. Þahin
Ýki yýldýz gökyüzünde tokuþtu mu? Sularýn akmasý durdu mu? Çiçekler,
yapraklar, böcekler, kurtlar kuþlar, insanlar birden ölüp, sonra geri dirildiler mi?
Doðru mu? Her yýl dünya hep birden, bir anlýk, yýldýzlarýn tokuþtuðu sürece
Dedem öyle diyor. Dedem kýlýç ustasý, ocaklar piri Haydar Usta. Her þeyi
biliyor.
Nereye gittiðini bilmeden, kamýþlýðýn ardýný döndü. Küçük bir çeltik arkýný
atladý, geçti. Deliboða hüyüðü birden karþýsýna çýktý. Usul usul dumaný
uzamýþ gitmiþti.
Hüyüðe bir gitmek istiyor, bir korkuyor, cayýyordu. Seherin yelleri esiyor, içini
Hüyükte çöreklenmiþ yýlan ölüleri yanmýþ, kömür olmuþ. Köpek, insan, koyun,
kurt, tilki ölüleri kurumuþ, kömür... Burnuna dehþet, öldürücü bir yanýk kokusu
geldi. Kustu, kustu, öðürdü, hiçbir þey çýkaramadý. Karný aðrýdý, kývrandý,
gözleri karardý.
Zýnk diye durdu. Yanýk, tüten hüyük burnunun dibindeydi. Birden geriye
Birkaç kere yere kapaklandý, yeniden doðruldu. Son soluða kadar koþtu, yolun
kýyýsýna çöktü. Gün bir minare boyu kalktý, daðlar ýþýklandý. Uzaktaki hüyük
yapacaðýný bilemez, öyle, elleri yerde kalakalmýþtý. Büyük gözleri biraz daha
kocamanlaþmýþtý. Sonunda, yan yana, bitiþmiþ gibi geçen iki adamý gördü.
geçince, onlara baðlýymýþ gibi kalktý, arkalarýna düþtü. Hem yürüyor, hem de
Kondurmuyorlar ki... Ayaðýný yere bassan, ver para, ver para... Nereden
sahip olurken para mý verdiniz? Biz bir karýþ bir toprakta, hem de kýraç, hem de
ot bitmez bir kýrda, hem de kimsesiz bir hüyükte kalabilmek için avuç dolusu
paralar döküyoruz.
dedi.
ter içinde kalmýþ elmacýkkemikleri fýrlak, büyük gözlü, gözleri korku içinde
çocuðu gördüler. Kocaman adamlar gibi tok selam vermiþti. Dönüp de küçük
Abdi. Bu da Hacý...
Kerem:
Ben, dedi, Yalnýzaðaç karakoluna gidiyorum. Onbaþý bizden olur da... Ona
Kim bilir, dedi Kerem. Köylüler yaktýlar. Bizden para istiyorlar. Bizde de
hiç para kalmadý ki... Hepsini verdik köylülere. Öteki köylülere de kalmayýnca
para, öteki köylüler de dün gece geldiler, herkesi kurþunla öldürdüler, sonra da
Daha konuþacaktý, aðlamamak için sustu. Boðazýna bir yumruk týkanmýþ, aðýr,
yakýyor.
Abdi:
Bak Kerem, dedi, sen korkmuþ, gece kaçmýþ olacaksýn. Hüyük yandý ama,
Hacý da:
Sen hiç canýný sýkma Kerem, onlar bir yer bulmuþ, konmuþlardýr bile
þimdiye, dedi.
dedi, aah aaah, onlar hiç yer bulamazlar. Böyle yollarda perperiþan olar,
yollarda ölürüz biz. Aaah, aaah, aaah, ben ettim bu kötülüðü obaya.
Yüzünde, sesinde öylesine ölürcene bir keder vardý ki, Abdiyle Hacý uzun bir
süre Kereme bir þey söyleyemediler. Sonra Kerem onlarýn bir þey konuþmasýný
þahin istediðini, dedesinin kýlýcýný, þahinin getiriliþini, her þeyi, her þeyi bir bir
anlattý:
Ýþte, dedi sonunda, olan oldu. Herkesi, hepimizi cayýr cayýr yaktýrdým.
Aðlamaya baþladý. Hem aðlýyor hem de: Beni öldürmeliler, ben ölmeliyim,
diyordu. Bütün bu iþler baþýmýza bir þahin yüzünden oldu, þahini de Onbaþý
elimden aldý.
Abdi:
Aðlama kardaþ.
Hacý da:
Abdi:
Bak arkadaþ, dedi. Abdi her þeyi, Keremin aðýdýnýn sebebini çakmýþtý. Bak
Kerem kardaþ, þimdi buradan doðru karakola gideriz. Yol karakolun önünden
geçer. Sana karakolu gösteririm. Sen de bir yolunu bulur þahinini karakol
Kerem her þeyi hemen o anda unuttu, gözleri birden parladý, aðlamasý durdu.
Nasýl çalarým Onbaþýdan, onun kocaman tüfeði var. Ya öldürürse beni? diye
sordu.
Abdi:
Yol boyunca üçü, ta karakola kadar þahini çalma düzenleri kurdular. Kerem
Abdi:
Vay çocuk, dedi. Allah vere de baþýna bir iþ gelmese þahini çalarken... Keþki
Hacý:
Yeme kendini, dedi. Çocuk karakolu nasýl olsa bulacak, þahini çalmaya
kalkacaktý. Çocuðun baþka çaresi yoktu. Nasýl olsa çalmayý akýl edecekti. Sen
Abdi:
Ýnþallah, dedi, Ýnþallah ama, korkuyorum. Vay Kerem. Ne de tatlý, can, akýllý
Göç Ceyhan köprüsünü geçtiðinde gün kuþluktu. Hemite köyünün üstüne boz
bir duman çökmüþtü. Hemite daðý kayalýk, mosmor, kýraç, ot bitmez keskin,
hüzünlü, karanlýk ovanýn üstüne binmiþ yükseliyordu, bir top. Kayalar bir
kopkoyu morarýyor, bir mavi mavi tütüyor, bir ortadan siliniyordu, boz duman.
Göç Sakarcalýðýn top, karanlýk dutlarýnýn aþaðýsýna vardý durdu. Çocuklarýn bir
Develer gene her zamanki gibi nakýþlý kilimler, mavi boncuklarla, ak deve
boncuklarýyla, bin bir çeþit, ebemkuþaðý gibi kolanlarla donatýlmýþtý. Göçün her
þeyi, hiçbir þey olmamýþ, sanki bir yangýndan kaçýp kurtulmamýþlar gibi
göç yapmak, yüzlerce yýlýn alýþkanlýðýydý. Horasandan bu yana bu göç her gün
kuþlar gibi inecekler, paradan para, koyundan koyun, keçeden keçe, kilimden
daðýnýn üstünde kapkara koca bir top bulut balkýyýp duruyor, þimþekleniyordu:
Haydar Usta hiçbir karþýlýk veremedi, bir iki kekeledi, aðzýndan çýkan sözlerin
ne olduðu anlaþýlamadý.
Haydar Usta ona da bir þey söyleyecek oldu, gene sözleri anlaþýlmadý.
isterler. Geçen yýl dövüþmedik mi? Dövüþmek için can atýyor bunlar. Sonra
buraya konsak ne olur? Bir damla ot yok bu kumlukta. Mallar acýndan ölürler...
Süleyman Kahya:
Yaðmur yaðýyor, diye inledi. Bakýn þu yukarýya, daðýn üstüne. Hýþým gibi
geliyor.
Kamil:
Haydar Usta göçten uzaklaþmýþ, ötede, suyun kýyýþýnda durmuþ, iki eliyle kýzýl
Cehennemin dibine... Biz böyle olursak, biz böyle olur da pusarsak bizi
ayrýlmamalýyýz.
Süleyman Kahya:
Aaah oðlum, dedi, aaah Fethullah, ölüm bizi kurtarsa, öldürmek bizi
kurtarsa, þimdi ölürüz. Hem de toptan... Ölüm bizi kurtarmýyor, öldürmek de...
Yer gök, kurt kuþ, yaðan yaðmur, esen yel, bil tekmil yaratýklar, böcekler bize
Ölelim, dedi Süleyman Kahya, küçücük kalmýþ, iki büklüm. Atýlalým suya,
ölelim hepimiz.
Bir baktýlar, Haydar Usta çabuk çabuk, canlanmýþ geliyor. Bir umut gibi ona
kadýnlar birbirlerine sokulup bir kara yýðýn oldular. Her yer kapandý, bir karanlýk
bastý ortalýðý.
Süleyman Kahyaya doðru iki adým attý, elini onun omuzuna koydu:
Saðlýcakla kalýn, dedi umutla gülerek. Kalýn kaþlarý kalkmýþ ýþýltýlý yeþil
olmazsa... Olmazý olur edecek, ayaðýmýzý basacak bir toprak parçasý bulacaðým.
O da olmazsa... Saðlýcakla kalýn, ben dönüþte sizi bir yerde bulurum. Keremi bir
bekliyordur. Siz de buradan Akdeniz kýyýlarýna gidin. Belki bir yer bulursunuz.
Osman atý getirmiþti. Haydar Usta gitti, deveden kýlýcýný aldý, oðlunu, gelinini,
torunlarýný kucakladý:
Kerem Yalnýzaðaçta. Varýn da onu getirin, dedi. Beni hiç merak etmeyin.
Ýki kiþi üzengiyi tuttu. Haydar Usta umulmadýk bir çeviklikle alýþkýn ata atladý,
sürdü.
Haydar Usta durdu, atýnýn baþýný ona çevirdi bekledi. Süleyman Kahya elini
Sað ol Süleyman, var bende, dedi. Tedarikliyim. Bunun için uzun yýllar para
Gene ýþýk gibi, dudaklarý, sakalý, altýn sarýsý börkü, sakalýndaki ýslak kýzýltýlarla
güldü.
arkasýndan:
Otuz yýl bir kýlýca çalýþ, onu da beylere, paþalara götür, sana toprak verecekler...
Öyle mi? Ne akýl. Senin kýlýcýna deðil bir avuç toprak, som altýn olsa yüzüne
bakmazlar.
Birden kara bulutlar aþaðýya, deniz üstüne çekilip gitti, yaðmur dindi, ortalýk
Haydar Usta ýrayýp gözden yittikten sonra Süleyman Kahya gene sorusunu
yeniledi:
Buraya konamayýz, dedi, kesin. Buranýn adamý yaban, canavar, kana dövüþe
susamýþ, deli. Burada bir gece bile kalsak, iki ölü vermeden kurtulamayýz. Ýki
geliyor.
tir tir titremeye baþladý, gözleri biraz daha yuvalarýndan dýþarýya fýrladý.
Geliyor o, dedi. Fethullah oðlum, sen durma burada. Þuna aþaðý suyun
Þafaklayan geldi, derisinden öfke taþýyordu. Elini gözlerine siper edip þöyle bir
Oooo, Süleyman sen misin, hoþ geldin, sefalar getirdin. Ben de seni
bekliyordum. Sökül toprakbastý parasýný. Köy Ýhtiyar Heyeti karar aldý, hemi de
beni gönderdi. Kasýðýnýn üstünde kocaman bir tabanca asýlýydý, elini aðýrca,
Süleyman Kahya:
Hemen þimdi gidiyoruz, dedi. Hemen þimdi. Hiçbir þey veremem Durmuþ
Aða.
Neden? diye küçümser, aþaðýlayýcý bir tavýrla sordu Durmuþ, inceden alay
Süleyman Kahya:
Sizin topraðýnýza basmadýk. Onun için toprak parasý veremem. Biz Allahýn
yolunda azýcýk eðlendik, yol geçti parasý da daha icat olmadý, onun için
veremem.
Verirsin, dedi Durmuþ. Hem de bal gibi, aða aða verirsin. Vermezsen benim
ölümün üstünden geçip öyle gidersin. Baþkaca gidemezsin, diye sýrnaþtý. Sen
bela mý arýyorsun Süleyman? Git belaný baþka köyden ara. Hakkýmý vermezsen
Bir anda oradakilerin yüzü korkuya kesti. Arkasýna döndü. Fethullah uðunmuþ
geliyordu.
Dur Fethullah, diye ona koþtu Süleyman Kahya. Dur oðlum. Durmuþ o
Gelsin, dedi. Gelsin de üç koyun için beni öldürsün. Üç koyun da deðil, bir
yalvarýyordu.
Býrak Süleyman, býrak onu, býrak da gelsin bir koyun için beni öldürsün. Bir
tek koyun... Siz zaten insanlýk, adamlýk bilmezsiniz, bir tek koyun için bir adam
dünyayý baþýnýza dar eylersiniz... Bir tek koyun için benim gibi bir adam
öldürülür mü?
Konuþa konuþa, daha birbirleriyle cebelleþen baba oðula yaklaþtý. Durun hele,
öfkelenme. Sok tabancaný beline. Dur caným. Ben de sokuyorum iþte. Al sana.
Tabancasýný beline soktu. Al iþte. Bir tek koyun istedim. Hepsi bir tek. Bir
oðlunu býraktý.
Gel, gel Fethullah, öldür beni kardaþ. Herkes gelir, bu kadar toprakbastý için
yüz koyun ister, ben bir tek, bir tekçik koyun istiyorum. Bakýn sabahtan beri
davranýr mý?
Fethullah:
Bir tek koyun deðil, bir tüy bile alamazsýn. Alýrým, dedi Durmuþ.
O kadar çok koyununuz var: Biz yýlda bir kere bile et yüzü görmeyiz, sizler
Fethullah.
Alýrým, dedi Durmuþ. Sen beni böyle görme Fethullah. Sen kendini Hazreti
Ali sanma. Ben askerdeyken çavuþtum. Bu köyde bana yan bakan bir adam
çýkamaz. Herkes benim belamdan korkar. Ben bugüne bugün on dört yýl hapiste
yatmýþ, üç kiþi öldürmüþ, sekiz kere affa uðramýþ adamým. Ben bugüne bugün
sekiz tane affý umumi görmüþ adamým. Sen beni ne sanýyorsun Fethullah? O
Ben de çekeyim, bir tek, bir tekçik koyun için birbirimizi öldürelim. Haydi! Ben
Obanýn bütün kadýnlarý, çocuklarý, erkekleri halka olmuþlar, uzaktan olaný biteni
yükseliyordu.
gördü, endiþelendi, hiç yoktan bir bela çýkacaktý neredeyse. Durmuþ sus, dedi.
Susmam, dedi Durmuþ. Altý üstü bir koyun. Fethullah diþlerini sýkmýþ, kusar
gibi:
Baba, baba, þuna bir koyun ver de gitsin. Ayaðýný öpeyim baba, diye
yalvardý.
Sað ol Süleyman Kahya, sað ol Fethullah kardaþ, sað olun. Az, bir koyun bu
þu yerdeki ot da, bu aðaçlar, þu akan su da bizim. Anladýn mý? Sen beni dilenci
Kaç gün, kaç geceden bu yana yüklerini çözmemiþler, Çukurovada bir baþtan
otlak yüzünden kavga etmedikleri, aralarýna kan girmemiþ hemen hemen köy
kalmamýþtý. Bir Akdeniz kýyýsýna, bir Nurbak daðlarýna, bir Leçe kepirine vurup
birkaç büyük kavga da çýktý. Çamura batmýþ insanlar bir de kana bulandýlar.
hayvanlar açlýktan yürüyemez hale gelmiþti. Bir de geceleri geniþ ekinlere salýp
Karaçullu obasý bir aðýt, bir ahuzar gibi, nereye gittiðini bilmiyordu.
çýkmýþlardý. Ýki eski, soylu büyük obanýn karþýlaþmasý bir keder gibiydi. Ýki oba
düzlükte karþý karþýya öylece sessiz durdular kaldýlar. Ne ondan en küçük bir ses
çýkýyordu, ne ötekinden... Susan bir türkü gibi bitkin karþý karþýya beklediler.
Hoþ geldin Bey, dedi Süleyman Kahya. O da ona doðru atýný bir iki adým
yürüttü. Bakýþtýlar. Tepeden týrnaða birbirlerini süzdüler. Ýkisi ayný anda, birden
Horzumlu Beyi:
Süleyman.
Süleyman Kahya:
Bitirdiler, diye karþýlýk verdi. Bir tek sözcük daha söylese boþanacak, çocuk
gibi aðlayacaktý.
Bey:
bulamadýk, bir gececik göçümüzü çözecek. Ýtiyle atýyla, kurdu kuþu karýncasýyla
tuttukça da titriyordu.
Ne yapalým Süleyman?
Süleyman Kahya karþýlýk veremedi; bir daha onun yüzüne bakamadý. Gözleri
Bir süre konuþamadan öylece çamur topraðýn üstünde, doðan günün dumaný
Bey:
Horzumlu Beyi bin yepyeni kara çadýrla Çukurovaya bir kartal sürüsü gibi inerdi
çadýrý, otuz odaydý. Bu çadýrý Yörükler o alýþkýn elleriyle ancak bir haftada
kurar, bir haftada yýkarlardý. Kilimleri, halýlarý, keçeleri göz kamaþtýrýrdý. Her
halýsý kilimi bir servetti. Çadýrýn her direði paha biçilmeyecek bir güzellikte
saray böylesine görkemli olamazdý. Horzumlu Beyinin kapýsýndan kimse eli boþ,
dar, ölümlü zamanda. Kendinin eski günlerini hele hiç düþünmek istemiyordu.
Övünme gibi geliyordu ona, utanýyordu. Horzumlu Beyini görünce eski anýlar
gömelim.
Durancanýn çocuðu bundan üç gün önce ölmüþ, çocuðu bir yere gömecek kadar
bir yerde mola verememiþlerdi. Ölüyü üç günden beri anasý sýrtýnda taþýyordu.
Vay Horzumlu Beyi vay! Kendimi, kendi derdimi unuttum da sana yandým,
adý güzel, kendi büyük Horzumlu Beyi. Obasýna Sultan Mutadýn indiði, Ýran
Þahýnýn kapýsýna geldiði, Mýsýr Hazinesi kadar hazinesi olan, Horasandan kopup
gelen, önünde tuðlarýn, kalelerin eðildiði... Vay Horzumlu Beyi vay, senin de
aðlýyordu.
Bizden kötü onlar, dedi. Baksana obaya, kaç kiþi kalmýþlar... Beþ yýl önce
Bize olanlar onlara da olmuþ oðul, dedi Süleyman Kahya. Vay Horzumlu
vay!
Atýnýn baþýný çevirdi, aðýr aðýr Toprakkalenin kapkara, insanýn içine ölüm
kasveti veren uzak, korkulu örenine sürdü. Kalenin yamacýna varana kadar da
Göç hemen yamaca kondu. Bir anda çadýrlar dikildi. Çadýrlarýn önüne ateþler
Fethullah:
Bu kýraçta bir gece bile kalamayýz baba, dedi. Ot yok, ocak yok. Hayvanlar
Süleyman Kahya:
Yalnýz gene de obanýn sürüsünü beþ parçaya ayýrýn. Uzak uzak ekinlere
sürün...
yýkadýlar, Müslüm Koca bir kýsacýk dua okudu. Hep birden ölüyü götürüp
kalenin surlarýnýn dibine gömdüler. Çocuðun babasý mezarýn baþucuna uzun bir
Akþam oldu, gün kavuþtu. Kadýnlar koyunlardan süt saðdýlar. Fethullah acele
çadýrýna geldi, el kavuþturup huzurunda divan durdu. Yukarda eski, cinlerin cirit
attýðý, ýssýz, uðultulu, uluyan, korkulu, yýlan dolu kale, aðýr, üstlerine çökmüþtü.
Çok yalvardým Cerene, diye baþladý. Karþýsýnda çok zarýlýk ettik. Obanýn
birlikte, yaðmur altýnda sürünüyor. Bak, kaç gündür içimizde, sevdasý baþýnda
yakýþýklý. Nesi var? Sana sevdalanmýþ. Çukurovanýn yarýsý onlarýn. Oðlan sana
bizi... Anasý da, tekmil oba da baþýna birikti, Ceren kurtar bizi, dediler. Bak
kýzým, dedim, sen Oktay Beye varýnca, bütün oba da her kýþ gelip onun
ayrýlmayacaðýz. Bütün oba sana hayýr dua edecek. Halil de öldü, dedim. Bak kaç
Demek Halil de öldü dedin de gene olmadý ha? diye içini derinden çekerek
Tedarike gitti. Yüzük, altýn alacakmýþ. Ben dönünceye kadar siz Cereni
yaparýz, dedi.
kapanmýþ, düþünüyordu.
sustuðunu anladý.
Söyle Abdurrahman.
Obalý dedi ki... Abdurrahman yutkundu, sonra çabuk çabuk, ter içinde
kalmýþ:
Obalý dedi ki, Süleyman Kahya Cereni çaðýrýr da söylerse Ceren onu kýrmaz,
dediler.
Süleyman Kahyanýn yüreðinin baþýna aðýr bir taþ oturdu. Afalladý, þaþýrdý. Olan
bitenden, þu duyduðu sözlerden zaten utanýyordu. Aðýr, gece gibi ýslak, yapýþ
Her þey olurdu da bu olmazdý. Obada kýzlar, yalnýz sevdaya gönüle giderdi. Bir
can için, para pul için kýzlara, onlarýn gönüllerine karýþýlmazdý. Ýnsan soyu bu
göstermiþler, kanlý gömleðini getirip obanýn önüne atmýþlardý. Her þey, her þey
yok oluyor, tükeniyor, bitiyordu. Çok þey gördüm, çok aþaðýlýk durumlarda
Eller aþiret, aþiretler oba, obalar yok oluyor. Töreler kalmadý. Yedi direkli
çadýrlar üç direðe, sonra iki, sonra tek, sonra da... Her þey eskidi, her þey bitti...
Ben de seni Oktay Beye zorlan veririm kýz, dedim. O da bana, ben de kendimi
öldürürüm babam, dedi. Ben de ona madem kendini öldüreceksin, Oktay Beye
var da, onunla evlen de, böyle ölmüþ ol... Ceren bana, Oktay Beyin karýsý olmak
pis, ölüm güzel, dedi. Bütün oba çoluk çocuk ayaðýna kapandýk, görüyorsun
Tam altý yýl oldu. Ceren de bunu biliyor. Ýlk gördüðünde yüreðine bir alev
ardýmýzda sürünür durur. Sevdasý yaman sevda, acýyorum Oktay Beye... Canýmý
isteyin canýmý vereyim diyor, yeter ki Ceren benim olsun. Ceren benim olmazsa
kendimi öldürürüm, diyor: Bir umut sende Süleyman Kahya... Bizim töremizde,
þimdiye kadar hiç kimse seni kýrmadý, kýramaz. Ceren de seni kýramaz.
Bunu yapamam, Cerene gidemem, her þeyi yaptým, eþik yaladým, Çukurluya
yalvardým oba için, ayaklarýný öptüm, iþte bunu yapamam. Horasandan geldik,
Ýncitmedik analarý. Budur bizim töremiz. Ömür geldi gidiyor, bunu yapamam.
baktý:
Ama böyle hepimiz öleceðiz Kahya, dedi Abdurrahman. Bir kýz koca bir
Ölelim, diye dizleri üstüne kalktý Kahya, Ölelim ama, kendimiz gibi. Adam
gibi. Bir kýzý öldürdükten sonra ölmeyelim. Koca Horzumlu ölmüþ gitmiþ. Biz
kaldý bizden? Artýk hiçbir zaman kendimiz gibi ölemeyiz. Ýzin ver de eller gibi
yaþayalým.
Eller gibi yaþatmazlar bizi Abdurrahman. Ölürsek biz, ancak kendi kýrýntýmýz
Hele Cerene Cerene, kurban olayým verene. Ak baþörtüler, kýnalý saçlar, yeþil,
uysal iri gözler, dal, sýrmalý fesler, al yanaklar, büzülmüþ aðýzlar, kalýn, biçimli
karmakarýþ dalgalandý.
Yýlanýn, karayýlanýn sevdasý beterdir. Sevdalý yýlan kýpkýrmýzý uzun bir köze
kýrmýzýsý, nar zamaný, nar çiçeði kýrmýzýsý... Bir yurtta, bir yolda, bir çalý
arkasýnda, bir ören içinde, çadýrda uyurken, düðünde oynarken, koyun saðarken,
çocuk uyuturken yýlan kýpkýrmýzý karþýsýna dikilir. Yeþil otlarýn, derin sularýn,
kýpkýrmýzý. Hiçbir þey yapmaz. Önce kuyruðunun üstüne dikilir, sonra kýzýn
önüne boylu boyunca kýrmýzý köz gibi upuzun serilir. Elindeyse, yüreðin var ise
öldür sevdalý yýlaný. Yýlan kýrmýzýyý, nar çiçeðini sever. Nar çiçeðine, kýrmýzý
Karayýlan boyun büker, karayýlan, soðuk yýlan, kýrmýzý olmuþ, daha kýpkýrmýzý
sarýyorlar. Saða dönüyor, yýlan, sola dönüyor yýlan... Halil, Halil. Haliiiil!
topraklar, tarlalar, ýþýklý büyük kentler senin olacak. Varýp da, yanýndan geçip de
duramadýðýmýz.
Bir güneþ oturtmuþlar ovanýn ortasýna, ýþýðý buðulanýr, ýþýðý kaynar bütün gece,
bir ýþýk ormaný tüter bütün gece, sabahlara dek. Yanýna varamadýðýmýz.
Kýl çadýr, kýl çadýr batsýn. Dünyada ne kadar yel eserse, ne kadar yaðmur
yaðarsa içinde. Bir topak þekeri bulamadýðýmýz. Ceren, Ceren, Ceren çocuklarýn
Allah öldürmedi, sen öldürdün. Yedi yýldýr sana karasevdalý Oktay Bey.
Varsaydýn ona, biz de gitsek onun çiftliðine konsaydýk çocuðum böyle yaðmur
Halil de, Halil de öldü. Halili de sen öldürdün. Sen yedi yýl önce Oktay Beye
ölmezdi. Kanlý gömleði de böyle bize gelmezdi. Halili, Halili, Halili de sen
öldürdün.
Halil ölmedi.
Senin.
Nesi var Oktay Beyin. Dal gibi uzun, býyýklý, iri kara gözleri var. Soylu bir
Türkmen Aðasýnýn oðlu. Yabancý deðil, bizden olurlar. Ayný bizim gibi
konuþuyorlar. Daha yeni yerleþmiþler. Çadýrdan konaða geçeli dahaca yirmi yýl
Oktay Bey seni altýna boðacak. Atlasa, ipeðe, kutnu kumaþa, lahuri þala
Oktay Bey gitti, hazýrlýk için... Diyor ki, yedi davullu, yüz köçekli, ulu toylu
diyor Oktay Bey. Adým Yörük, saným Yörük. Çaresizlikten yerleþtik topraða...
Sizin gibi çaresiz kodular bizi de... Ama töremizi bozmadýk. Yolumuzu yol
Kaný çekmiþ. Kan kaný çeker. Bir yerli, bir köylü, bir Çukurovalý böylesine
yanar mý bir Yörük kýzýna. Kan kaný çeker. Oktay Bey bizden. Hemi de Bey
oðlu Bey.
Sabah oldu. Sabah acý haberlerle geldi. Gece köylüler sürüyü, çobanlarý
sürünüyormuþ. Fethullah kan içinde bir tarlanýn ortasýnda yarý canlý yatýyor,
Ceren, Ceren, Ceren... Olmaz ol Ceren! Sen ettin bu iþi... Kýrmýzý, uzun, uzun
dilli yýlanlar. Toprakkalenin kara, benekli, yüksek surlarý... Ölüm gibi dikiliyor.
Ceren, Ceren...
yerine götürüyor. Irgatlar çamura batmýþ bir karýnca katarý gibi harman yerinden
Batoslar bir yandan tane, bir yandan sap kusuyorlar. Kerem önce merakla bu
ýrgatlarý yokladý. Öðle oldu, sýcak kýzdýrdý. Sonra Kerem acýktý. Bir arkýn
Karakol köyün dýþýnda tek baþýna kalmýþ yayvan, han gibi bir toprak damdýr.
Önünde, içinde yalnýz kadife çiçekleri dikili, o da toz içinde kalýp yarý yarýya
kurumuþ bir bahçesi vardýr. Bayrak gönderinde iyice solup bozarmýþ, ayý yýldýzý
geçer. Yol, karakola elli adýmdýr. Yolun kýyýsýnda tek tük cilpirti çalýlarý nasýlsa
Karakola elleri birbirine kelepçelenmiþ bir delikanlýyla bir kýz getirdiler. Kýzýn
Buradan kaçýp gitmeyi birden istedi. Ama þahin... Þahini gönlünde bir
havalandý, geri Çukurovanýn düzüne indi. Anavarza kayalýklarý gün ýþýðý altýnda
sýrça saraylar gibi ýþýldadý. Kerem öyle gördü. Çok yýlan varmýþ þu Anavarza
kayalýðýnda da, diye düþündü. Yýlanlarýn baþý orada yaþarmýþ. Yýlanlarýn baþý
üstüne bir hikaye anýmsamaya çalýþtý ama olmadý. Bölük pörçük bir þeyler geçti
gözlerinin önünden ama, birden silindi. Candarmalar yaþlý, erkeði çok þiþman,
kadýný çok uzun, zayýf, savanlara sarýnmýþ iki insaný yüzlerine tükürerek dama
soktular.
Aaah, dedem, diye inledi. Aaah, soylu dedem, kim bilir neredesin þimdi. Ya
kimsecikler yüz yýldýr görmemiþtir. Dedem, Haydar Usta, ulu Haydar Ustanýn
torunu... Keþki benim adýmý da Haydar koysalardý. Ulu Haydar Usta, dedemin
kapýsýnda bir kýlýç almak için tam bir yýl beklemiþ. Büyük Haydar Ustanýn
Þimdi de benim dedemi karakollara sokup iyice döverler. Kan iþetirler. Ama
Bu ocaða gelip de eþiðine yüz sürene kurþun geçmez, kýlýç iþlemez. Olur mu?
Olur ya, Allah böyle yapmýþ. Beyler, padiþahlar, yiðitler, paþalar, þahlar gelmiþ
eþiðimize yüz sürmüþ. Her gelen, eþiðe yüz sürmeye her gelen kiþi, bize,
eþiðimize yeþil gözlü, yaaa, yemyeþil, zümrüdü yeþil gözlü, boynu uzun,
kulaklarý kalem, soylu Arap atlar getirirmiþ. Atýn en soylusu yeþil gözlü olur.
Yeþil gözlü at bulunmaz. Bulunursa þahin gibi olur. Öyle uçar. Çadýrýmýzýn
kapýsýnda don don bir at yýlkýsý... Dedem her gün birisine biner.
Aaah, dedem, Þu Ceren kýz da... Ne olur kýz varýversene Oktay Beye... Bak
Birden Oktay gözlerinin önüne geldi, sarkýk dudaklarý, öküz gözleri, küt
Bir büyük olsaydý Cereni alýr kaçýrýrdý. Þimdi bile kaçýrýrým, bu cehennemden
kurtarýrým Cereni. Þahini aklýna düþtü. Aaaah, þahini onu buraya böyle
baðlamamýþ olsaydý Cereni kaçýrýrdý. Hem de nasýl! Fýkara Ceren, bütün oba,
anasý babasý, soyu sopu herkes ona düþman. O pis adama varmýyor diye, varýp
utandým. Ne var utanacak? Þimdi þahinimi alýr almaz, obayý bulur bulmaz doðru
Cerene. Nasýlsýn Ceren aba? Ýyiyim Kerem. Aðlar. Aaah, Kerem, soylu,
Demirciler Ocaðý piri, dal boylu dedeni yaktýlar. Cayýr cayýr yaktýlar... Son
solukta, aaah Kerem, diye inledi. Sen yoktun. Þahinimi aldým geldim aba. Seni
Birden ürperdi. Ceren de yandý o gece, bütün oba, anam da yandý. Herkesi
yaktýlar. Ben ne yapayým þimdi tek baþýma? Kimsiz kimsesiz. Kimse bilmez ki
ben ocaklý soyuyum. Benim eþiðime yüz sürene kýlýç iþlemez, kurþun geçmez.
Ýlaçlar kaynar koca kazanlarda Demirci Ocaðý çadýrýnýn önünde, her derdi
iyileþtiren. Her bir derdi. Akýn akýn köylüler, fýkaralar, sýracalýlar, yaralýlar,
sýtmalýlar gelir kapýmýza, iyileþirler, ilaç alýrlar, anadan doðduklarý gibi tertemiz
olurlar.
Aaah, Ceren, aaah, dedem, aaah... Beyimiz kötü. Süleyman Kahya hiç
gözü kanlý kartallar gibi. Ulu Haydar Usta kartallar gibi... Aaah, ah, yaktýlar!
Birden gözlerine inanamadý. Þahini, þahini, kendi þahini, bir sarý, ince, üfürsen
yýkýlacak çocuðun elinde. Ooooh, þahini gördü ya... Gerisi kolay... Çocuk elinde
Çocuk, elinde þahin, bir candarmayla dýþarý çýktý. Þahine bir þeyler yedirmek
istiyorlar. Þahin yemiyor. Birden Keremin yüreðine taþ gibi bir acý oturdu. Ya,
Yedi, diye sevindi. Ayaða fýrladý, hemen de geri çalýlýðýn içine pustu. Az sonra
arasýnda yitti.
Kýzýn iniltileri kesildi. Karakola kan içinde dört beþ adam daha geldi. Hepsinin
Kerem. Kim bilir hangi obadan. Baþý sarýlý adamlardan sonra bir kamyon dolusu
öldürüyorlar.
Bir dillidüdük sesi duyuldu. Kulak verdi dinledi. Dillidüdük sesiydi gelen ama
kim çalýyorsa çalamýyordu. Ýçine bir hoþ, umutlu, bilen bir duygu yayýldý.
Cilpirti çalýsýnýn içinden yýlan kayar gibi kaydý, yola çýktý, ayaða kalktý.
Düdüðün sesi söðütlerin oradan geliyordu. Oraya yöneldi. Dört beþ çocuk
söðütlerin altýnda kýrýk bir düdüðü öttürmeye çalýþýyorlardý. Bir o deniyor, bir
Kerem karþýya, bir kamýþ kökünün sekisine oturdu, onlarý seyretmeye baþladý.
varsa kýrdýlar suya attýlar. Uzun boylusu elindeki çakýyý hýrsla söðüdün köküne
sapladý, geldi yarýn baþýna oturdu. Ötekiler de gelip onun yanýna oturdular.
Adam mý bunlar, diye içinden geçirdi Kerem. Çocuk mu bunlar! Ellerinden bir
düdük yapmak bile gelmiyor. Bir de þahin besleyecekler de, av yapacaklar, þahin
uçuracaklar da... Aah, aah, karakolun paþasý Nuri ah! Ah, dedem, aaah, aaah,
gurbet el ah!
çizgili, solmuþ, o da yýrtýk. Birisinin kara þalvarý yeni, parýl parýl ediyor, çizgili
mintaný kýrmýzý, sarý, yeþil, mor çizgili... O da yeni. Ayaðýnda da sarý bir
Kerem ayaða kalktý, çocuklara doðru birkaç adým attý. Çocuklar onu çoktan
Kerem birkaç adým daha atýp durdu. Göz göze bir süre bakýþtýlar. Önce Kerem
gülümsedi; sonra çocuklar. Kerem onlarýn yanýna vardý oturdu. Bir süre hiç
dedi, azýcýk da utanarak. Bizim soyumuz Demirciler Ocaðý soyu da, onun için
bizim yaptýðýmýz býçaklar çok keskin olur, çoook. Bu býçaðý, dedem Haydar
Usta yaptý. Hiç duydunuz mu Haydar Ustayý? Herkes bilir de... Kýlýç yapar. Bir
kýlýç yaptý þimdi, onu da Ýsmet Paþaya götürecek, o da bize toprak verecek.
Sizin topraðýnýz yok mu? diye sordu sarý kunduralý, kara gözlü çocuk.
Sarý kunduralý:
Yalan, diye dikeldi. Senin baban zaten hep yalan söyler. Mezarsýz millet
Onlarýn hükümetleri yok da ondan. Yaaa... Onlarýn mezarlarý yok da, nereye,
Senin baban bilmez. Senin baban bizim traktörü bozdu. Hemi de benim
gözümün önünde. O, hiçbir þey bilmez. Benim babam da onu iþten attý. Ýnsan hiç
Þaþkýnlýktan gözleri büyümüþtü. Teker teker, çakýyý alýp kýlý kesip kesmediðini
mezarlarý nerdedir, bilemeyiz. Bizim obada hiç kimse de hýrsýzlýk etmez. Ama
bizim obayý yaktýlar. Herkes, dedem, anam, kardaþlarým, cayýr cayýr yandý.
çocuk:
Küsmedim, dedi.
Hasan?
Öyle, dedi, ama babam diyor ki o kötü bir adam deðil. Demek sizi yaktýlar,
öyle mi?
Kerem, dedi Kerem. Benim adýmý önce Haydar koymuþlar, sonra anam
Hiç bilemiyorum, dedi Kerem. Ne bileyim ben. Kimin kimsem kalmadý ki...
Hepsi yandý.
Yandý, dedi uzun boylu çocuk. Çok yazýk. Bir baþýna kalmak kötü.
Öteki iki çocuk da söze karýþmak istiyor, sesleri bir türlü çýkmýyordu. Týkanmýþ
kalmýþlardý. En sonunda en küçüðü boðuk bir sesle: Cayýr cayýr, dedi. Kim
yandýlar.
Osman, dedi Hasan. Ölenle ölünmez. Yanmak kötü. Acý... Kerem yalnýz
Osman: Ben þimdi gider ona yiyecek getiririm, dedi fýrladý. Kerem:
Dur Osman, dedi arkasýndan koþtu. Dur kardaþ. Azýcýk bekle. Osman
bekledi. Kerem:
Çocuklar bir araya gelip birbirlerine korkuyla sokuldular. Kerem sesini daha da
alçaltarak:
Hasan:
Uzun boylusu:
Þimdi beni yakmak için arýyorlar. Üç gün bir atlý, kara bir atlý beni üç gün, üç
gece kovaladý. Saklandým. Elinde de bir yangýn, arkamdan geliyor, daðý taþý
yakýyordu. Sularýn içine girdim, kurtuldum. Birinde ben bir hýltanlýða girdim.
Atlý hýltanlýðý dört yandan alýþtýrdý; ben yanmadým. Bir tek büyük benim burada
olduðumu duyarsa, öteki büyüklere söyler, düþmanlar da beni duyarlar, kara atlý
Sen çabuk eve git, kimseye görünmeden peynir, ekmek, domates, ne varsa al
Osman:
Sen git gel hele, bir yolunu buluruz. Büyük tavrý takýndý. Bu kadar adam bir
Kerem sevinçliydi. Çocuklarla iyice arkadaþ olacak, ondan sonra onlara þahin
iþini açacaktý. Hep birden þahini çalmanýn bir yolunu nasýl olsa bulurlardý. Yeter
Kerem:
Bir de beni öldürmek için Oktay Bey arýyor. Oktay Bey sevdalandý Cerene.
Ceren de Halile sevdalý. Oktay Bey Halili öldürdü. Kanlý gömleðini getirdi
Cerene verdi. Al Ceren, dedi. Ceren Halilin kanlý gömleðini alýnca çok aðladý.
Kendini kayanýn baþýndan aþaðý atýyordu, tuttular. Oktay Beye dedi ki Ceren,
beni de Halil gibi öldürsen sana varmam, dedi. Oktay Bey de tabancasýný çekti,
her yere, herkese kurþun sýktý. Ýþte, yaaa, öyle oldu. Oktay Bey sevdadan
Hasan sabýrsýzlanmýþtý:
Oktay Bey seni neden öldürecek? diye coþkuyla, acýyla sordu. Kerem þaþýrdý.
Sahi neden öldürecekti onu Oktay Bey? Bocaladý, bir þey bulamadý.
Ýþte öldürecek, deli deðil mi? Deli o. Sevda delisi. Deliler adamý öldürürler.
Baktý ki deli sözüne Hasan kanmadý. Onun gözlerinde inançsýzlýk çaktý. Her
Bak, dedi, Hasan, sen gel hele þuraya. Kulaðýna eðildi. Gel de sana
Ýki çocuk yan yana, ötekilerin meraklý bakýþlarý altýnda söðütlerin arkasýna
Babam, dedi, Oktay Beyin kardeþini öldürdü. Onlar Halili öldürdüler ya,
Halilin öcünü almak için Oktay Beyin kardeþini yakaladý, iþte þu görünen
söyleme olur mu? Ýþte babam yanýnca da Oktay Bey öcünü almak için beni
olur mu? O kara atlý var ya, beni üç gün kovalayan, Oktay Beydi o. Beni
Kerem:
ötekilere seslendi:
Kerem baþtan baþladý, bire bin katarak, Oktay Beyi, Cereni, babasýný, kesilen
Hasan:
Süllü kabardý, bükük bedeni doðruldu, yüzü karardý, sertleþti, Keremin elini,
Bize güven, dedi. Seni bütün dünyadan saklarýz. Seni elimizden Vali bile,
Hasan:
Babam bile, diye övündü. Korkma sen. Biz yanmadan seni cayýr cayýr
yaktýrmayýz.
Keremin birden yüzü ýþýdý, güldü, çakýsýný Hasanýn elinden aldý. Öyleyse,
Osman gelinceye kadar ben de size düdük yapayým. Hem de size düdük
çalmasýný öðreteyim.
Kamýþlara yürüdü, hemencecik kalýn, uzun bir kamýþý kesti, yere oturdu,
soymaya baþladý.
yaralarýný Meryemin merhemleri iyileþtirdi. Kel Musacýk ona hep yað bal,
yoðurt, et ekmek taþýdý. Mustan onun tek umuduydu. Halili neden öldürmek
istiyordu? Yalnýz Ceren, yalnýz toprak için mi, deðil. Oktay Beyle el altýndan bir
anlaþmasý mý var? Ne vermiþ de ona Oktay Bey, Kel Musacýk Halile böylesine
can bir düþman olmuþ? Ya da çocukluktan kalma Halille bir alýp veremediði mi
olsun. Mustan ayaða kalktý. Yarasýnýn yerinin izi bile kalmadý. Þiþmanladý,
Resul Mustaný karþýsýnda görünce birden bir irkildi, sonra kaçmak için yöresine
bakýndý, gözleri fýr döndü. Sarardý. Dudaklarý, boðazý, burnu kurudu. Birden
Gel geeel, Resul Aðam, geeel, bu daðlarýn padiþahý da, Köroðlusu da sensin.
Çoban Resul inliyordu. Mustan karþýda durmuþ, eli tetikte, tüfeðin namlusu tam
Resul yere oturmuþ kalmýþ, baþý göðsüne düþmüþ, taþ gibi, topraktan bir parça
gibi hiç kýpýrdamýyordu. Mustan da konuþmayý kesmiþ, eli tetikte, öyle dikilmiþ,
duruyordu. Aradan böylece uzun bir süre geçti. Mustan bir taþa sekilenip oturdu.
Çoban Resul ok gibi yukarý fýrladý geri düþtü. Mustan onun ayaklarýnýn dibine,
saðýna soluna kurþun döþüyordu. Her kurþunda Resul bir yukarý sýçrýyor, sonra
yere yýðýlýyordu.
Eeee, Resul Aða efendimiz, senin gibi bir aða efendi tekmil Toros ülkesinde,
Binboðalarda, güneþi çok Anadoluda, bütün Çukurovada yok. Eeee, beni tutsak
taþa bir de kurþun sýktý. Taþýn kýrýklarý Resula deðdi, Resul sýçradý ama, bu sefer
yere yýðýlmadý. Mustana doðru birkaç adým attý, durdu. Yalým gibi gözlerini
kýrpmadan Mustanýn gözlerinin içine dikti. Gözleri ýþýl ýþýl yanýyordu. Mustan
Senin gibi yalvararak, ayak öperek deðil... Ödesem ödesem ölerek öderim,
beklemiyordu. Daha önce; böyle böyle olacak, Resul bunu söyleyecek deseler
Yaaa, öyle ha, Resul Aða? Ben de sana boþuna aða dememiþim. Demek sen
Sesi ölümü þimdiden kabul etmiþ, bütün olacaklara boþ veren bir sesti.
Yalvarmazsýn ha?
Mustan birden hançerini çekti, ayaða fýrladý. Deli gibi olmuþtu. Resulun üstüne
demedi.
Soyun ulan, dedi. Resul aldýrmadý, kýpýrdamadý bile. Mustan onun belli
Resul ortada bir anda çýrýlçýplak kaldý: Bütün bedeninde seðirmeler vardý.
Yürü ulan!.
Resulu elinden tutup aðaca sürükledi, beline dolalý, uzun, keçi kýlýndan
yapýlmýþ örmeyi çözdü. Hiç kýpýrdamayan çoban çocuðu aðaca dolaya dolaya,
Bundan sonra da benim gibi yalvarma. Yalvarma bakalým, dedi. Resul baþýný
kaldýrdý. Gözleri hiç deðiþmemiþ, yýlmamýþtý. En küçük bir korkunun izi bile
yoktu gözlerinde.
Yalvarmam, dedi. Ben adamým. Bir can için kimseye yalvarmam. Ben senin
Oradan ayrýldý gitti, öteden kocaman bir diken kesti geldi. Dikeni usul usul
Öðleye kadar bedeni dikenle kamçýladý. Ta ki bütün beden kan içinde kalýncaya
kadar. Sonra gitti, belindeki kabaðý suyla doldurdu, getirdi Resulün üstüne
Mustan aþaðý indi, Resulun kepeneðini aldý, sürüyü aþaðýya, koyaðýn dibine
çekti götürdü.
Vay ananý avradýný oðlan, diyordu. Vay ananý avradýný. Adamýn da böylesi
görülmüþ deðil. Vay ananý avradýný... Bu çocuk bir canavar. Bunu öldürmeyince
bunu býrakmalý, ya da öldürmeli. Vay ananý avradýný çocuk, bana mýsýn demiyor!
Böyle bir it oðlu it dünyaya gelmemiþtir. Bir de içi sýzlýyordu. Böylesi bir
adama kýyýlýr mý? Keþki ben senin gibi deðilim ben bir can için sana
oynuyordu. Sonra da: Böyle de oyun olur mu? diye geçirdi kafasýndan. Olur
mu? Bu çocuk kimsiz kimsesiz. Çok iþkence etmiþler ona. Çocuklara çok
Mustan böyle böyle düþünerek akþamý etti. Poyraz esiyordu, ayazdý. Soðuk eli
ayaðý donduruyor, ortalýk buz kesiyordu. Bu çocuk sabaha kadar böyle kalýrsa
donar ölür. Donsun ölsün, diye baðýrdý kendi kendine. Varsýn donsun deyyus.
de görse, sülalesi de, Ýsmet Paþa da görse výz gelir. Halil görürse onun yaptýðý
alçaklýklarý... Bir bir anlatýrým Halile. Sonra Halil nereden görecek çocuðu? O
Aramazlar mý çocuðu? Bir çobaný kim arar, aylarca arayýp sormazlar. Hele
kan içinde gülerek, çivi gibi gözleri ýþýltýda karþýsýna dikiliyor. Mustan çocuða
yalvarýyor. Etme eyleme Resul, bir kere, azýcýk yalvarýver de senin ayaðýna turab
olayým. Haydi Resul... Bir de bakýyor ki Mustan, çocuktan süt isterkenki gibi
baþlamýþ yalvarmaya.
Nedir bu? Onun, bir parmak çocuðun yaptýðý da, benim gibi eþþek kadar bir
böyle birbirimizi aþaðýlamadan! O beni hiçbir sebebi yokken günlerce bir çanak
süt için yalvarttý, aþaðýladý. Beni aþaðýlar yalvartýrken zevkten tiril tiril titriyordu
insan önce kendisini aþaðýlamýyor mu? Bunun kimse farkýnda deðil mi? Aðacý,
yücelten, güzelleþtiren inþan güzelleþir, öyle deðil mi?. Niçin insanlar azýcýk
akýllý, azýcýk daha güçlü deðiller? Neden Mustan, neden? Bir çocuk, parmak
kadar, taþ yürek bir çocuk aþaðýlanmýyor diye deli divane oluyorum, neden,
neden, neden Mustan? Herkes, uçan kuþ bile þimdiye kadar seni aþaðýladý da
ondan mý? Neden Mustan? Ceren, Halil, tekmil oba, seni aþaðýladý da ondan mý?
Ertesi gün öðleye doðru Mustan Resulun yanýna gitti. Resul aðacýn gövdesine
küçük bir can eseri yoktu. Mustan uzakta durmuþ, bu ölü bedeni seyreyliyordu.
Çocuðun kurumuþ küçülmüþ, kan içinde kalmýþ, tepeden týrnaða sinek sývanmýþ
çocuðun yanýna vardý, ipi hemencecik çözdü, çocuk yere yuvarlandý. Mustan
onu dinledi. Yüreði atýyordu. Sevindi. Resulu aldý, öteye yumuþak otlarýn üstüne
çocuðu ova ova temizlemeye baþladý. Kabaðýn suyu yetmedi, çocuðu sýrtlayýp
giydirdi, kepeneðe sardý. Çocuk daha rahat soluk alýyordu þimdi, ama gözlerini
açamýyordu. Karþýya hemencecik bir ateþ yakýp, çocuðu ateþin yakýnýna çekti.
Baþýnda bekledi. Ýyi ki ölmedin Resul, dedi. Aslan Resul. Dayandýn ulan.
Helal olsun. Kendine geldiðinde istersen öldür beni. Baðýrdý: Aslan, aslan,
aslan Resul. Resul gözlerini açtý geri kapadý. Mustan neredeyse kalkýp
sevincinden oynayacaktý.
Çarçabuk gitti, bir mor koyundan süt saðdý. Mor koyunlarýn sütleri þifalý olur,
Mustan bunu ezelden beri biliyordu. Yeni saðýlmýþ, buðulanan sýcak südü
getirdi.
Resul, Resul kardaþ, kalk kardaþým. Kalk aslaným. Ha þöyle. Azýcýk doðrul
kalk yavrum, ne olur. Resul bu okþayýcý sözleri duyuyor, daha çok söylemesini
Resula sesleniyordu.
yumuþamýþ, Mustana baktý. Mustan ona güldü. O da güldü. Bir süre karþýlýklý
gülüþtüler.
Ýç þunu Resul. Sýcak sýcak... Daha þimdi saðdým. Þimdi ben aþaðýya inip Kör
Aliye gideceðiz. Bir de Halil adýnda arkadaþým var buraya gelecekti gelmedi,
onu soracaðým. Ýç þunu. Sana Kör Aliden merhem de, pekmez de getiririm.
Þeker de getiririm.
Resul hep gülüyordu. Aðzýna kadar dolu çamçaðý bir dikiþte bitirdi.
Sana bir de kuzu, yaðlý kuzu getireceðim. Ben gelinceye kadar sürüye kim
Ben göz kulak olurum, iyiyim, dedi. Köpekler, biz olmasak bile bir hafta
çevirirler sürüyü. Sen hiç küsümlenme aðam... Çabuk git, çabuk gel.
Gene göz göze gelip gülüþtüler. Mustan elini uzatýp Resulun elini tuttu. Epey
Mustan:
Saðlýcakla kal. Ben yarýn sabaha, geriye dönerim. Halil de gelirse bir yere
mu?
Uçar gibi koyaktan aþaðý indi. Gece yarýsýna doðru Kör Alinin köyünün
kýyýsýndaydý. Az sonra da kendini evde buldu. Kör Ali korkuyla kapýyý açtý.
Halili anlattý.
Senin yerini tarif ettim. Dün sana doðru yola düþtü. Gelmedi mi?
Bulur nasýl olsa, sen canýný ona sýkma Ali, dedi Mustan.
Sonra oturdu. Resulla arasýnda geçenleri bir bir Aliye anlattý. Ali:
Mustan. Öldüremem ya. Þimdi ona, pekmez, þeker, yaralarýna ilaç bulacaðýz.
Buluruz, dedi Kör Ali. Onlar kolay ya, o seni öldürecek. Yüzüne gülecek, ilk
fýrsatta seni öldürecek. Bunu böylece bilesin. Ben bu cins adamlarý iyi bilirim.
gelirdi. Öldürsün.
Sen bilirsin, dedi Kör Ali. Söylemesi benden. Sen onu biliyor musun?
Mustan onu biliyordu. Karþýlaþtýklarý ilk günler Mustanýn daha o zamanlar ayaðý
þiþmemiþ, Mustan daha elden ayaktan düþmemiþti. Ýþte o zaman Resul kendisini,
arada sýrada gözleri yaþararak anlatmýþtý. Babasý ölmüþ, anasý öteki köyde bir
adama kaçmýþ, Resul amcasýnýn baþýna kalmýþtý. Amcasýnýn sekiz oðlu vardý ve
çok fýkara bir adamdý. Üç yaþýndaydý. Buzaðýlarý koyduklarý küçücük bir ahýrda
otlarýn arasýnda yatýyordu. Orada yiyor içiyor, orada büyüyordu. Beþ yaþýna
kadar hiçbir giyit geçmedi sýrtýna. Çýrýlçýplaktý o zamana kadar. Bir komþu kadýn
ölmüþ oðlunun soykasýný verdi ona beþ yaþýnda. Altý yaþýnda amcasýnýn evine ilk
olaraktan girebildi. Girince de çok sevindi. Sýcak bir çorba içti, bulgur pilavý
yedi. Yedi yaþýnda bir kuru soðaný bulgur pilavýnýn yanýna katýk eyledi. Soðan
çok lezzetliydi, tadýna bayýldý. Üç kere geðirdi soðaný yedikten sonra. Yedi
yaþýndayken amcasý onu çok dövdü. Sonra amcasýnýn karýsý, sonra amcasýnýn
ikisine kadar her gün dayak yedi, ahýrda buzaðýlarla birlikte uyudu. On ikisinde
ilk olaraktan tatlýyý öðrendi. Bir kaþýk pekmezi aðzýna sürdü. Dünyada
pekmezden daha lezzetli bir þey olamayacaðýna gözleri üstüne yemin etti. On
dördünde çoban oldu. Baþka bir çoban çocuðu bayýltýncaya kadar, bir gece
sabaha kadar dövdü. Bir yýl içinde çobanlýkta öylesine bir ün yaptý ki, büyük bir
sürüyü Davutoðullarý ona teslim ettiler. Bir yýl içinde ne bir kurt, ne çakal, tilki,
dördünde amcasýnýn ortanca oðlunu bir dövdü, bir dövdü canýný çýkardý, kolunu
Çarýk giydi, parayý tanýdý, kaval çalmayý öðrendi. Çoban kýzlarýn memelerini
tutmayý, daha baþka þeyleri de öðrendi: Uzun bir süre insanoðluyla konuþmadý.
Ýnsanlardan çok çekiniyor, korkuyor, utanýyordu. Ýri bir çoban köpeði vardý. Hep
Kör Ali:
seni öldürecek. Çabuk dön maðaraya, öldür çocuðu. Mustan bozuldu, içine
korku girdi. Þu Toros köylüklerinde, bilirdi ki, Aliden daha akýllýsý yoktur.
vermeden.
Mustan pekmez hýzmanýný, þeker torbasýný, merhemi Aliden aldý, yola düþtü.
çocuðum gibi bir adamý nasýl öldüreyim? Ali akýllý adam ama yanýlýyor. Resul
yiðit adam, nasýl kýyýlýr? Ali de çok bilir ama, þimdiye kadar ne söylemiþse
Yürüdükçe hýzlanýyor, hýzlandýkça daha çok, daha çok hýzlanmak istiyor, daða
taktým kafama. Ne olacak bir çocuk, sýkarsýn kurþunu beynine, atarsýn ölüsünü
köpeklere, iþ biter gider. Halil olsun, ne olur? Ondan sonra da bir yolunu,
Cereni düþündü. Halili, Cereni, baþýna gelenleri... Baþýna bütün gelenler þu Halil
yüzünden geldi. Daha da Halil yaþýyor. Halil olmasa alýrdý Cereni, kimsenin de
kafasýný kesmezdi. Kesip de bu daðlarda böyle rezil olmazdý. Nasýl olsa bir
Ondan sonra da Çukurovalýya karý olmuþ Cereni kaçýrayým da, ondan sonra
ölüm hoþ geldi sefalar getirdi. Halil ölmeden olmaz. Hem de Mustana hiçbir
Mustan:
içinden geçti:
geçerek:
Caným bir pekmez çekti ki... Pekmezi yemek istedim, dedi. Kokladý hýzmaný.
ekmeðini çýkardý pekmeze yumuldu. Uzun uzun, tadýný çýkararak pekmezi yedi.
Of, dedi. Mustan Aða, ölülerinin canýna deðsin... Bir yedim, bir yedim. Niye
Ne diyorsun Resul?
Halil yakýnda buraya gelince onu hemen öldürmelisin, baþka çaren kalmamýþ
senin, arkadaþ. O buraya gelir gelmez bir, yolunu bulup hemen öldüreceksin.
Ýstersen bana ver silahýný, ben onu öldürüvereyim. Resul onu böylece öðütledi.
Ýkinci günün sabahý Halil, aþaðýdan iki arkadaþýyla göründü. Mustan bozuldu:
Üçünü birden...
silahlarý da yok.
Yok, dedi Mustan. Belki onlar Halili buraya kadar getirecek, geriye
sevinçle çýnladý:
Mustaaan, geliyorum.
Az sonra da geldi. Ýki arkadaþ kucaklaþtýlar. Halil yere oturup belini çam aðacýna
dayadý. Yorulmuþtu. Mustan, öteki arkadaþlarý, Halil otur demeden bir türlü
Mustan içinden geçirdi, senin silahýný birine veririm, ötekini de Allah kerim.
Gelenler Oktay Beyi, Cereni, Cerenin Halile olan dillere destan aþkýný
anlatmýþlardý. Zaten Cerenin Halile, Oktay Beyin Cerene aþkýný bütün obalar,
Mustan:
Sen bunun böyle olduðunu biliyor muydun Halil? diye sordu. Halil:
Beyi de, Halil Beyi de ölü biliyor. Obalýlar da Oktay Beye varmýyor diye
Halil Cerene sevdalýydý, deli divaneydi ama, anlatýlanlarý duyunca bir ateþ daha
duruyorlarmýþ.
Mustan:
öldürür. Ama sen Cereni göremeyeceksin, aslaným. Bu gece deðilse yarýn gece
cartlaðý çekeceksin aslaným. Resulla göz göze gelip ayný þeyi düþündüklerinden
yürürken buldu. Yaðmur yaðýyordu. Yaðmur bütün obanýn, kadýn erkek, çoluk
çocuk, at, eþek, deve, iliklerine iþlemiþti. Oktay Beyin de iliklerine iþlemiþti.
Payas Kalesi bir düzlüðün ortasýnda yapayalnýz kalmýþ köþeli bir kaya parçasý
yeller çam kokar. Dörtyolda yaþlý portakal bahçeleri, Payasta yaþlý Türkmen,
laleli, sivri sakallý, çimen yeþili gözlü Beyler. Uzun özlem türküleri. Türkmen,
Yörük Beyleri bu kaleye bir yýldan daha çok dayanamazlar. Kalenin yani yönü,
topraðýn altý Türkmen. Beylerinin kemikleriyle dolu. Bir dert çýðlýðý gibi bu
tutsaklar gelir geçerler. Uzun aðýtlar, uzun övgülerle. Osmanlý tutsak kýldý,
Osmanlý yaktý yýktý hapseyledi. Osmanlý talan eyledi; Osmanlý mecbur eyledi.
daha Payas kalesinin dibine gömdüler, üstüne birkaç avuç Osmanlý topraðý
attýlar. Zulüm topraðýný, kadir kýymet, töre gelenek bilmezin, insanlýk bilmezin,
kýlýç kabzasýný keser mi, soy asýl bilmezin topraðýný attýlar üstüne.
istedi diye yoldan geçerlerken vurdular. Süleyman Kahyaya her þey, böyle
nazlý, iri köpeklerini vurmalarý oldu. Göçü büyük dalgalý Akdenizin kýyýcýðýna,
Bu kadarý fazla, dedi. Olmaz! diye gürledi. Köpekleri vuraný bana bulup
getirin.
Süleyman Kahya onlara biraz daha yaklaþtý. Çelik gözlerini onlarýn gözlerine
Sabaha karþý ölen bir çocuðu yaðmur altýnda, yeþil bir tarlanýn hendeðine
Oktay Bey büyük gözlü, ortadan uzun boylu, azýcýk þiþmanca, kara býyýklý,
alnýndan yukarý saçlarý dökülmüþ, hep kederli gözüken, yirmi beþ yaþlarýnda
Bu böyle olmaz, böyle yaðmur altýnda... Yaðmur da hiç dinmiyor ki... Herkes
ölecek... Konacak bir yer bulmalýyýz. Ben Cerenden vazgeçtim. Sizden hiçbir
þey istemiyorum. Göçü bizim çiftliðe çekelim. Babam hiçbir þey söylemez. Bu
Süleyman Kahya bu teklife hiçbir karþýlýk vermedi, sadece sustu kaldý. Neler
bir karþýlýk alamayýnca atýný baþka insanlarýn, Müslüm Kocanýn yanýna sürdü.
Müslüm Koca zor soluk alýyordu ama ayaktaydý. Yüzü sarý bir yeþile kesmiþti.
durmadan söylüyordu.
dövüþmediðimiz, düþman etmediðimiz insanlar var daha. Belki bir yolunu, belki
üstüne ayak basacak bir toprak parçasý, bizi kabul edecek bir kýraç buluruz.
dýþarý fýrlamýþ, baþý omuzlarý arasýna gömülmüþ gitmiþti. Sakalýndan yapýþ yapýþ
Fethullah:
umutsuz bir bakýþý onun susmasýna, bir daha Oktay Beyin çiftliði lafýný aðzýna
almamasýna yetti.
Kýzým Ceren, bu oðlan sana böyle candan sevdalanmasa hiç yýllar yýlý
Kahya önüne getirilen kulplu altýnlarý ateþin ýþýðýnda saydý. Ýþte son servetleri de
bir yana gitse, kendilerine bir sýðýnca bulsalar daha iyi olmaz mý? Oba
gidip bir köye, bir kasabaya yerleþen yok mu? Baþýný alýp da yitiklere karýþýp
gidenler yok mu? Böyle toptan ayrýlmayý, birden daðýlmayý kimse göze
Birer ikiþer, birer ikiþer... Geçen gün Yeryurtoðlu gecenin karanlýðýna karýþtý
gitti. Karýsýný, çocuklarýný, koyunlarýný aldý, geceye karýþtý gitti. Ýþte böyle böyle
diye acý gülümsedi Süleyman Kahya. Bir koca dünya ölüyor, içinde ben de
varým, sen de... Birlikte ölüyoruz hay yiðidim. Belki benim elimde can veriyor
koca bir Türkmen. Dünya kurulduðundan bu yana dikili duran Türkmen soyu
yarýsý onun.
Gönderdiðin altýnlara elini bile sürmedi. Al kaçýr onu. Al kaçýr derim ama, o
Ceren bir gölge gibiydi. Caný kalmamýþ gibiydi. Hiçbir þey konuþmadan, hiçbir
bir þeydi. Ama Ceren süzülmüþ yüzü, gamzesinin çukurlarý, yüzü soldukça
güzelliðe, genç olsun, yaþlý, çocuk, kadýn olsun hayranlýkla uzun uzun bakmadan
bedeninin inceliðinde insaný büyüleyen, allak bullak eden bir hava vardý.
önüne getiriyor: Hiçbir soyda böyle bir incelik görülemez, o yalnýz bize,
Yörüklere has. Ýki bin yýlýn, on bin yýlýn ötesinden, yeraltýndan süzüle süzüle
gelmiþ, aydýnlanmýþ bir su gibi, birden ortaya çýkmýþ bir güzellik. Ýþte o da
bitiyor. Ben ölmeyim de kimler ölsün. Þu Oktayda da amma göz var. Yaþasýn
oðlan, Ceren gibisi þu dünyaya gelmemiþtir, biliyor. Benden car umuyor. Ben
dünyada herkese kýyarým da, þu aþiret gözümün önünde, þurada, baðýra baðýra
razý olursa ölümden kurtulursunuz. Ceren de razý oluyor. Yalnýz senin iznini
güzelini.
gizleyerek: Cerene aþýk mýyým acaba? dedi. Bu yaþta, yaþ gelmiþ geçmiþken, bir
Cerene kim aþýk olmaz ki, onu gören her göz kendinden geçer, baþý döner,
büyülenir.
Teyze, teyze, teyze, iyi teyzem, babamýn tek oðluyum. Çukurovanýn yarýsý
bizim. Bu oba gibi beþ on oba bile sýðar, geçinir gider. Bu kýz bunu bana neden
böyle yapar? Hiç mi sevemez beni? Varsýn sevmesin. Ben onu severim. Göz
görmüþ bir kere gönül katlanmýyor. Þimdi git ona, bugün razý olmazsa, hemen
obayý þimdi býrakýp gidiyorum. Bir daha da ölsem, sevdadan derim yarýlsa, bir
daha da Cerene dönüp bakmam. Söyle ona bunu. Söyle bunu Süleyman
Kahyaya, söyle herkese, ilan ver obaya, ben gidiyorum, ölsem de bir daha gelici
Oktay Bey bunlarý söylerken içinden kendi kendine gülüyordu. Böyle çok
haber göndermiþti Cerene. Bir daha dönmemeye ant içmiþ, kendi kendini bir
iyice inandýrmýþ, hýnçla obadan ayrýlmýþ, ancak on beþ gün dayanabilmiþ, on beþ
Çukurlular, görsünler onlar. Onlar bir yere konsunlar, otursunlar bakayým. Ben
Yüreðini koparýyorlarmýþ gibi içinde bir acý, yangýn, yenilgi gittikçe büyüyordu.
Oktay Bey içinden lanetler okuyordu bu obaya, insanlara, Cerene, baþýna gelen
yüz vermeyen bir Yörük kýzýydý. Ýþin en kötüsü kendisini yenemeyecek, yine
þeyini ayaklar altýna alarak. Herkes, obanýn çocuklarý bile ona acýyarak
bakýyorlardý. Ceren yüzüne bile bakmýyordu. Kaç yýl oldu, bunca yýl gözlerini
kaldýrýp bir kere bile bakmamýþtý. Belki Ceren ömründe bir kere olsun onu
oturacaklarý toprak yüzünden bütün oba Cerene düþman olmuþtu. Atýnýn baþýný
çevirdi, hýzla geriye sürdü, obadan çok uzaklaþmýþtý, az bir sürede obaya eriþti.
Ceren göçün en arkasýnda, küçük erkek kardeþinin elinden tutmuþ, baþý önünde
sallanarak yürüyordu. Uykuda gibi. Oktay onun yüzünü görünce soluðu tutuldu,
gözleri karardý. Neredeyse atýn üstünden düþecekti. Eyerin kaþýna iki eliyle
yapýþtý. Yüreði bütün bedenini, altýndaki atý sarsacak kadar küt küt atýyordu. Bir
süre Cerenle yan yana gitti: Ceren ne onun, ne dünyanýn, hiçbir þeyin farkýnda
deðilcesine yürüyordu.
Oktay:
Ceren, dedi durdu. Sesi titriyordu. Ceren, sana çok kötülük ettim. Kusuruma
kalma. Elimde deðildi. Seni müþkül durumlara soktum. Seni satýn almaya
kalktým. Kötü, kötü bir iþ... Olmamalýydý. Kýrýk dökük, soluðu kesilircesine,
ölürcene bir kesinlikle, zorla konuþuyordu. Þimdi gidiyorum. Bir daha hiç hiç
gelmeyeceðim. Sana son olarak söylüyorum. Son, son, son... Bir daha yüzünü
Ceren ilk olarak gözlerini kaldýrdý, ona insanca, belki biraz da dostça baktý bir
an, sonra kirpiklerini indirdi, eski cansýz haline geldi. Oktayýn içinde fýrtýnalar
Siz de beni baðýþlayýn, diye baðýrdý. Çok tuzunuzu ekmeðinizi yedim, helal
edin.
Sonra sürdü, Süleyman Kahyanýn yanýna geldi, hemen elini aldý öptü.
onun arkasýndan yýkýlan, uçup giden son bir umut gibi baktý. Yaðmur yaðýyordu.
Koyu, yoðun, sel gibi bir yaðmur. Ayak bileklerine kadar çamura batýyorlar,
sürüsü arka arkaya sýralanmýþ turna katarlarýna benziyordu. Göç çok uzamýþtý.
Bir ucu ta arkalarda, Payasýn berisinde, bir ucu Erzine doðru... Kadýnlarýn
Bütün köy sabahlardan akþamlara dek düdük sesleriyle çýnlýyordu. Uzun, kýsa,
çalýyorlardý. Ta þafaktan gece yarýlarýna kadar. Her çocuðun, kýz olsun erkek
olsun, elinde bir düdük vardý. Kerem Hasana, öteki sevdiði, ilk karþýlaþtýklarý
köyün insanlarý ne kadar çok türkü, ne kadar çok aðýt biliyorlardý! Kerem hayran
Kerem köye geliþ sebebini yalnýz Hasana açtý. Artýk biliyordu ki Hasan
Þahini çalmak kolay. Kolay ama bu Nuri Onbaþý var ya, ödü kopuyor.
Sabahlara kadar uyumaz. Eli tetikte bekler. Bu Onbaþý var ya, onlarý çok
Düþünüyorlar, bulamýyorlardý.
getirip ondan bir düdük alýyorlardý. Analarý babalarý: Bu düdükleri kim yapýyor
aðýzdan. Hasan bir çingene çocuðundan öðrenmiþ. Bir öðrenmiþ, bir öðrenmiþ...
Hasan gerçekten Keremden birkaç günde düdük çalmasýný öðrenmiþ, kýrk yýllýk
þahini dýþarý çýkarmýþ, ondan sonra bir þeylerden kuþkulanmýþ, bir daha da þahini
zayýf, kalkýk burunlu, az konuþan, öteki çocuklara tepeden bakan bir çocuktu.
Kerem:
O kötü bir adam. Babasý ona bir þahin yakalamýþ daðda... O þahinini bize bir
kere göstermedi. Hep bizden uzaða gidiyor, dedi. Kerem derinden içini çekti.
Mustafa onu bir gün bir dövdü, bir dövdü. Mustafanýn kafasý bir kýzdý. Sonra
da onu altýna aldý. Karnýna karnýna, yer misin yemez misin, bir dövdü. Selahattin
bir hafta kan iþedi. Mustafa da kaçtý gitti, öteki köye, teyzesinin evine saklandý...
da çok yalvardý.
oynamaz oldu. Babasý ona bu þahini yakalayýnca da bizim yüzümüze hiç bakmaz
oldu, dedi.
Kerem alaçýktan çýkýp yavaþ yavaþ köyün içine daldý. Bu iþ öyle usuldan,
alýþtýra alýþtýra oldu ki büyükler bir yabancý çocuðun gelip de köyde çocuklarýna
Sonra Kerem Sadi Ustanýn demirci dükkanýný buldu. Bir gün akþama kadar onun
yalým fýþkýran köresini, hünerli, kocaman ellerini seyretti. Ýkinci gün dükkana
biraz daha yanaþtý, üçüncü gün dükkanýn içine girdi. Sadi Usta çocuðu çoktan
usuldan usula sokulmuþ, sonra bir gün bakývermiþti ki ellerinde çekiç demir
Kerem:
Haydar Usta, dedemin dedesi. Padiþahlara kýlýç dövermiþ ki... Dedem diyor ki
Afþar Beyi gelmiþ de dedemin kapýsýnda bir kýlýç için bir yýl beklemiþ, bir kýlýca
Sadi Usta bu çocuk neden obadan tezikmiþ anlamaya çalýþýyor bir türlü
kendini ele verdi. Sonra bir korktu, ürktü, bir piþmanlýk duydu ki olmaya gitsin.
Korkma Kerem, dedi. O iþ kolay. Sen hiç korkma. Yakýnda þahini oradan
alýrýz. Hasaný çaðýrdý: Siz, dedi, bu gece Kör Ýbrahimin damýnýn üstüne
penceresi açýk, Hasan sen, onlar uyuyunca gece yarýsý pencereden eve girersin,
yapacaktýk, dersin.
Öyle yaptýlar. Hasan gece, damýn üstünden kaydý, pencereden içeriye sýzdý,
sýzmasýyla birkaç el tüfeðin atýlmasý bir oldu. Hasan pencereden girdiði gibi geri
candarmalar geldiler.
Onbaþý:
fýrladýlar. Kerem, Sadi Usta, Hasan hiçbir þey olmamýþ gibi köylülerle birlikte,
Candarmalar sabaha kadar köyün içini, deðirmen arkýnýn yörelerini aradýlar bir
dikmeye baþladý.
istemi güçlendi. Sadi Ustadan baþka köyde hiçbir büyük o gece kaçan katilin
gibi, koskocaman! Onbaþýyý öldürmek için gece yarýsý evine giriyor! Pravo
Hasan:
dedi, Sadi Ustaya gitti. Sadi Ustayla birlikte baþ baþa verip iki gün düþündüler.
gidecek... Þahinle ava gidelim diyecek, biz de hep birden büklüðe gideceðiz...
Anladýnýz mý?
Kemal:
Anladým, dedi. En kolayý bu. Hemen bugün yaparým. Siz beni burada
Hasan, Kereme:
Selahattin gelince seni görmesin. Sen Memetle büklüðe git, orada bir
Hasan vardý, þahinin tüylerini okþadý, gagasýna, kanatlarýna baktý: Bu, dedi,
soy bir þahin. Nereden buldun bunu Selahattin? Selahattin kendisine, þahinine
diyor ki, bu þahin milleti yuvasýný en yüksek sarp kayalara yapar ki, ne insan,
Babam, dedi, babam bir Yörük diyecekti, çocuklar küçümserler diye bundan
caydý. Babam, dedi, bir onbaþý. Onbaþýlara sarp daðlara çýkmayý Hükümet
öðretir.
Doðru, dedi Hasan. Sarp kayalara yalnýz onbaþýlar çýkar da þahin yuvalarýný
yalnýz onlar bulur. Bu þahin var ya, böyle bir þahin hiçbir dünyada bulunmaz. Bu
þahinin tüyü yeþil... Bu þahin yalnýz kuþ deðil, tavþan, tilki, kurt bile avlar.
Dedem diyor ki, bu þahinler kurtlarýn boynuna binerlermiþ, kurt kaçar þahin
üstünde, kurt kaçar þahin üstünde... Þahin, þu sivri gagalarý var ya, býçak gibi
Her vurdukça da kurdun gözünden bir parça alýrmýþ. Kurt baþýný, boynunu sallar,
düþüremezmiþ. Þahin kurdun gözünü yiye yiye kör edermiþ. Kurt da kör olunca
hiçbir yere kaçamaz, olduðu yerde döner dururmuþ. Döner, döner, döner
Dedem dedi ki, dedem eski bir yaylacý, dað adamý. Dedem bu Çukurovalý
memleketinden olur. Dedem diyor ki, ben iki bin, iki bin, on bin þahin gördüm.
Amma Selahattinin þahini gibi güzel bir þahin görmedim. Dedem diyor ki, bu
Selahattin coþtu:
Bu þahin var ya, havada bir kuþ gördün, çok yücelerde uçuyor ya, iþte bu
þahini býrak hemen varýr o kuþu yakalar, alýr sana getirir. Bu þahinle bir günde
yüz tane turaç, üveyik, býldýrcýn, ibibik, gurruk kuþu, kartal, ne istersen, hangi
kuþ olursa olsun, yüz tane yakalarsýn. Yeter ki gökte, yerde bir kuþu gör, þahini
salýver...
Fal taþý gibi açýlmýþ gözlerle çocuklar Hasaný dinliyorlar, þahinin yöresinde
Hasan sonunda:
Bu böyle olmaz, dedi. Mademki elimizde böyle bir soy þahin var, biz de
bugün büklüðe gidelim, birkaç turaç avlayalým. Közleme yapýp yaðlý yaðlý
yiyelim.
düþünüyordu.
Hasan:
Haydi Selahattin, dedi. Gidelim. Gidelim de þu þahin nasýl kuþ yakalýyor, bir
görelim.
Selahattin:
Babana sorarsan sana hiçbir zaman izin vermez. Sen de hiçbir zaman bu
güzel, bu soy, bu aslan þahinin yýldýrým gibi uçup bir kuþ yakaladýðýný
Selahattin:
Hasan:
Böyle soylu þahinler dedem der ki hiçbir zaman uçup gitmezler. Yoksa senin
þahinin soylu deðil mi? Söyle, bu bir soy þahin deðil mi? Selahattin susuyordu.
Söyle, bu þahin bir soy þahin deðil mi? Soy bir þahin deðilse varsýn uçsun
gitsin. Soy bir þahin deðilse zaten ne iþe yarar ki... Ne iþe yarar. Sen bana söyle
Selahattin:
Soy, hem de çok soy bir þahin, dedi. Yoksa babam o sarp kayalara çýkar da
bu þahini bana yakalar mýydý? Ya düþüp ölseydi babam? Soy þahin olmasa
Hasan:
Zaten belli, dedi. Þahin gibi duruþundan belli. Usuldan þahini okþadý.
Sen korkuyorsun arkadaþ, dedi. Sen þahinin bir þahin deðil, bir deldellicedir
diye korkuyor, ava gelmiyorsun. Kim bilir, bu elindeki kuþ soy bir þahin donuna
Selahattin gelmesin. Biz de onun gibi bir deldellice yakalar, biz de þahindir diye
elimizde gezdiririz.
kesilmiþ, bir þahinine, bir büklüðe doðru giden çocuklara bakýyor, çocuklarla
Bak oðlum, dedi. O senin elindeki kuþ soy bir þahinse gelir av avlatýrsýn.
Þahinler süs için deðil, av avlatmak içindir. Dedem senin babanýn sarp kayalar
memleketinin yedi kat daha yüce sarp kayasýndan olur. Dedem der ki... Yok,
senin elindeki kuþ bir deldelliceyse, kal orada kuþunla birlikte, gelme.
Selahattin onlarla gitmeye can atýyordu. Gitse de þahin uçsa bir daha gelmese
ne olur? Gitmezse, bütün köy þahinine deldellice diyecek, soy þahinin ünü,
Birden:
kadar çok ýþýk, o kadar çok ýþýk... Iþýklar kurþun gibi aðýr Haydar Ustanýn baþýna
düþtüler. Haydar Usta bir kere Ceyhana, bir kere Osmaniyeye, bundan önce bir
kere de Adanaya gelmiþ ama, gece hiçbir þehirde kalmamýþ, elektrik ýþýðýný
görmemiþti. Amma da çok ýþýk, ortalýk gündüz gibi. Güneþi yüz bin parçaya
bölmüþler getirmiþler bu þehrin her bir evine asmýþlar. Bu bir köy deðil, þehir
deðil ýþýk tarlasý. Vay ananý avradýný Adana gibi. Vay senin ananý avradýný. Vay
senin... Bir de uzun evler, gecenin içinden heyula gibi çýkan... Bir de bin gözlü
uzayan, her an bambaþka olan, sallanan, koþan, dövüþen, her an yiten, sonra
yürüyorlardý. Haydar Usta onlara daldý. Yürümüyor koþuyorlardý. Bir hoþ mavi
çuvallar içinde. Bunlar da çuval giymiþler diye geçirdi içinden Haydar Usta.
Iþýklý, kocaman, Fok yüksek olmayan, bir dað gibi geniþlemesine yayýlmýþ
oturmuþ bir yapýnýn önünden geçtiler. Yapýnýn içinden bir gürültü, bir þakýrtý,
uðultu, gümbürtü geliyordu ki, aman Allah, kulaklarý saðýr eden. Haydar Usta
atýný üzengiledi, gürültülü yapýdan hýzla uzaklaþtý. Gürültü geride kalýnca atýnýn
baþýný çekip rahat bir soluk aldý. Osman gerilerde kalmýþ, kaldýrýmda var
gücüyle ona doðru koþuyordu. Haydar Usta, elektrik ýþýðýnda kýrmýzý sakalý
olduðunu anlattý. Vay ananý avradýný senin fabrika gibi. Fabrika, fabrika öyle
mi? Amma da baðýrýp inliyor, gürültü çýkarýyor, hay yiðen, hay kardaþ! Gün
atýncaya kadar nereye, ne yöne gittiklerini bilmeden þehrin içini dolaþtýlar. Gün
doðarken kirp diye bütün ýþýklar söndü. Haydar Usta artýk bu ýþýklarýn sönmesine
kocaman evleri olan bir Bey, onlara bir küçücük toprak parçasýný çok görecek
insanla dolup taþtý ki ortalýk, Haydar Usta iþte bu kadar kalabalýða þaþtý. Bu
Ramazanoðlu çok büyük bir Bey diye düþündü. Karný da çok acýkmýþtý. Bir
yerde yemek yemek istemedi. Bu kadar kocaman þehrin Beyi Ramazanoðlu kim
bilir ona ne kadar güzel bir yemek çýkaracaktý. Tanrý konuðu deðil miydi, hem
de Demirciler Ocaðý piri deðil miydi? Kim bilir kaç Ramazanoðlu Demirciler
Ocaðýnýn kutsal kýlýcýndan kuþanmýþ, yüreklilik kazanmýþtý. Kim bilir ünü büyük
Göl yerinde su eksik olmazdý. Yiðit kocamaylan vermez avýný, ta ezelden kurt
Bu kadar büyük þehrin Beyi, Türkmenin baþ dostu. Demirciler Ocaðýndan sapý
altýn kýlýçlar kuþanan Ramazanoðlu neden elini onlardan çekmiþ, bu ovada onlarý
babanýn, soyun sopun ahýný, çýkar yavaþça yavaþça... Osmanlý köküne hayýnlýk
büyük dövüþte Türkmenden yana olmamýþ mýydý? Asýl azmaz, yol tezikmez.
Türkmenin ahýný alan, azmýþ Osmanlý, sonuna kadar tahtýnda kalabilir miydi?
Atýndan inmiþ, atýný yediyor; bir elinde kýlýcý, bir elinde dizgini, yanýnda da
iri, kýrmýzý sakallý, bir tuhaf kýlýklý, eli kýlýçlý, kilim heybeli yaþlý adama
Kendine güveni sonsuzdu. Kalabalýðýn ortasýnda bir dað parçasý gibi ilerliyordu.
Osman:
Haydar Usta:
Osman:
umudu artýyordu.
ilerlemesine çok seviniyorum. Böyle büyük, zengin bir Bey bizden bir parça
Osman ona karþý çok saygýlýydý. Osman her þeyi biliyordu. Biliyordu ki bu
anda hiçbir þeyi ona anlatamazdý. Otuz yýldýr çalýþa çalýþa yaptýðý, bugünü otuz
yýldýr beklediði...
saraylar içinde, her birisi baþýný almýþ gitmiþ, gökyüzüne aðmýþ bu saraylarda
Kara kaþlý, kaytan býyýklý, düz çizgili bir giyiti olan, kunduralarý parýl parýl
eden bir delikanlý geçti yanlarýndan. Dört yol aðzýnda durmuþ, bir adam seçmeye
Osman saygýlýca geriye çekildi. Bir daha da hiçbir þeye karýþmadý. Haydar Usta
orada, yedeðinde atý, yanýnda Osmaný dört yol aðzýnda durmuþ, kayalýklardan
kopup gelmiþ eski, çok çok eski bir Hitit Tanrýsýna benziyor, görende hayret,
ister istemez de saygý uyandýrýyordu. Çok eski bir kan gibi, her þeyini yitirmiþ
Saçý kýz gibi uzun, pantolonu bacaklarýna yapýþmýþ, alacalý bir mintan giymiþ,
dudaðýnda bir ýslýkla bir delikanlý gelip yanlarýnda durmuþtu. Onlarla konuþmak
ister bir hali vardý. Haydar Usta þöyle göz ucuyla onu süzdü. Yüzü saf, temiz bir
yüzdü. Ýyi bir çocuða benziyordu. Buna sorulurdu ama, bu çocukta da onu iten
bir þeyler vardý. Haydar Usta bu çocuk üstüne düþünürken birden buldu, bu
bir hünsaya soramam, yakýþýk almaz, dedi kendi kendine. Olur mu caným,
Bir yaþlý adamý gördü. Þalvar giymiþ, saçlarýný, býyýðýný kapkara boyamýþtý.
Bunu, boyasýna bakmadan, azýcýk gözü tuttu. Dertli bir yüzü vardý. Adam gitti,
ilerde küçük bir arabada mýsýr satan bir çocuðu tokatladý. Çok dövdü. Yandan
yöreden geçenler bu küçük fýkara çocuðu döven adama hiç karýþmýyorlar, onlara
Olmaz, dedi Haydar Usta, böyle bir insaniyetsizlik olmaz. Çocuðu kulaðýndan
tutmuþ sürükleyip götüren adama düþmanca baktý. Azýcýk umudu üzüldü. Ünü
kaçýrmýþtý. Kim bilir ne kadar yaþlý bir adamdý da bu Beyliði bu hale düþmüþ,
baþ ayak belli deðildi. Bir faytoncu atýný öldüresiye kýrbaçladý. Bir oðlan
bellerine kadar çýplaktý. Bir öfkeli adam Allaha kitaba söverek geçti. Yerin
dibine geç adam, dedi Haydar Usta. Çok kýzdý. Sen de yerin dibine geç ünü
büyük Ramazanoðlu, diyecekti, dili varmadý: Kim bilir, yüz yaþýnda bir fýkara
Beyin baþýnda ne gaileler vardý: Müslüm Koca, o Müslüm Koca ki eskiden yüce
dað kartalý gibiydi, kocayýnca elden ayaktan düþtü. Çocuklara bile taþkala oldu.
vazgeçti. Tek umutlarý, ne olursa olsun buydu. Dünya deðiþiyor, aah dünya
deðiþiyor, biz kalýyoruz, dedi. Bu kadar kalabalýkla tek baþýna, bir ünü büyük
Ramazanoðlu nasýl baþa çýksýn, dedi. Fýkara kocacýk, dað kartalý, düþmüþler
sýðýncasý Ramazanoðlum.
Öðle oldu, gün iyice kýzdýrdý. Haydar Usta o kadar insan içinde
Ramazanoðlunu soracak þöyle düz, insanca, dostça, insana yakýn bir can
bulamamýþ, hiçbirisini gözü tutmamýþtý... Soluna döndü, birden bir yüz gördü.
Þiþman, sarkýk býyýklý, kara yaðýz, büyük bir yüz bir tezgahýn arkasýna, bir
alçakgönüllü bakýyordu.
Ýþte þu adamý gözüm tuttu. Þu dükkancýyý... Onun yüzünde adamlýk var. Ona
gidelim de soralým.
gülen adama vardýlar. Adam gibi, insan gibi gülüyor, dedi, bu adam, Haydar Usta.
Selamünaleyküm, dedi gür, tok güvenli sesiyle Haydar Usta. Benim adým
paþalara. Belki adýmý duydun. Uzun, iri, gülen gövdesiyle ayaða kalktý adam:
Kerem Ali, dedi Haydar Usta, bana ünü büyük Ramazanoðlunun konaðýný
salýk ver. Onun sarayýný çýkaramadým. Beyliði çok büyümüþ maþallah, dedi
Büyük Beyi... Þimdi Beylik kimin elindeyse, onu istiyorum. Kerem Ali acý
Kerem Ali her þeyi anlamýþtý. Hem düþünüyor, hem acýyordu. Düþünmesi uzun
mý?
Baþýný sallayarak:
Yok, dedi Kerem Ali. Bey öleli yüz yýl oluyor. Büyük Bey. Onun yerine
bakanýn sarayýný göster bana; dedi Haydar Usta. Kimse onun yerine gelen...'
Öyle, dedi Kerem Ali. Öyle ama... Haklýsýn ama... Çok Bey var, seni
hangisine göndersem?.. Birden Hurþit Bey aklýna geldi. Seni, dedi, koca,
Hurþit Beye göndermeliyim. Hurþit Bey seni aðýrlar, derdine derman olur.
Yandaki delikanlý çýraðýna döndü: Aðalarý Hurþit Beyin evine götür de gel.
Delikanlý onlarýn önlerine düþtü. Bahçeler, evler, uzun saraylar geçtiler. Bir
Bu küçücük evi gözü hiç tutmamýþtý. Ama baþka bahçeler içinde, ayný, ona
benzer bir sürü baþka evler de vardý. Haydar Usta merakýný yenemedi:
Bu, dedi delikanlý. Kapýyý çalýn, diye de zili gösterdi, oradan acele ayrýldý.
Osman kapýyý çaldý, bir kýz çocuðu çýktý. Haydar usta buna daha çok þaþtý. Ne
demek, koca bir Beyin kapýsýný bir çocuk açar mý? Nerde askerler, adamlar,
kullar?
Güvensizlikle Osmana baktý, kulaðýna eðildi: Osman, dedi, bizi yanlýþ bir
yere getirmesinler?
konaðý mý?
Ünü büyük, diye ekledi Haydar Usta. Hurþit Beyin, dedi kýz.
Hah, biz de onu arýyorduk, dedi Haydar Usta. Beye haber ver, Demirciler
Ocaðý piri Haydar Usta gelmiþ de. Ünü büyük Ramazanoðlunu görmek ister.
Kýz koþarak gitti, az sonra da geri döndü: Buyursunlar diyor Bey, dedi
kapýyý açtý.
Haydar Usta atý Osmanýn eline verdi. Üstünü baþýný düzenledi. Dimdik konaða
Kýz bir odayý açtý. Odada bir masanýn baþýnda, kafasý dazlak, küçücük, yüzü
solgun, yaþlýca, sakalsýz býyýksýz birisi oturuyordu. Gene Haydar Ustanýn içinden
yýldýrým gibi geçti, bir yanlýþlýk olmasýn. Oda da küçücüktü. Küçücük. Bir
koltuk, yerde eski bir halý. Masanýn üstünde kitaplar, kalemler, darmadaðýnýk
kaðýtlar... Bir de duvarlara baktý, duvarlar baþtan ayaða kitaptý. Bu kadar kitabý
bir arada görünce Haydar Ustanýn içine güven girdi. Odanýn kapýsýnda durup:
Sormak acep olmasýn, dedi. Ünü büyük Ramazanoðlu sen misin? diye
sordu.
Hurþit Bey aðýr, yorgun, gözlerinin altý þiþmiþ, baþýný kaldýrdý; ölü bir sesle:
Benim, dedi.
Haydar Usta bir iki adým attý, sað dizini yere koyup huzurunda niyazda durdu.
Baba kalk, þuraya otur, diye koltuðu gösterdi Hurþit Bey. Haydar Usta geri
Bu adam mümkünü yok Bey deðil, Bey gibi gür sesi yok. Bey gibi de
konuþmuyor.
Haydar Usta kýlýcý dizinin üstüne koydu. Ellerini de kýlýcýn üstünde birleþtirdi.
Gür kaþlarýný kaldýrdý, soru dolu çelik yeþili gözlerini onun gözlerine dikti:
Sormak acep olmasýn; sahiden sen ünü büyük Ramazanoðlu musun? diye
yaylaklarýnýn nasýl ellerinden alýndýðýný bir bir söyledi. O konuþurken Hurþit Bey
Ustanýn hoþuna gidiyor, kendisine böyle bir önem verilmesine seviniyor, içinden
durmadan, göl yerinde su eksik olmaz, eskiden de kurt eniði kurt olur sözlerini
geçiriyordu. Yol tezikmez, asýl azmaz. Sözlerinin aðzýndan çýkar çýkmaz hemen
yazýlmasý ilk önce Haydar Ustayý þaþýrttý, tekledi, sonra her þeyi unutup kendini
Þunu bil ki Bey, dedi gürleyerek, ünü büyük Ramazanoðlu tekmil kýlýçlarýný
bizim ocaktan kuþanýrdý bin yýl boyunca. Övündü. Biz, bin yýl ünü büyük
Enteresan, enteresan...
þanýndandýr.
Ýþte böyle, dedi Haydar Usta. Bundan yüz yýl önce mi ne, Çebi obasýnýn
demircisi Rüstem Usta... Rüstem Usta bizim gibi ocaktan demirci deðil. Kökten
Enteresan, enteresan...
Ýþte bu Rüstem Usta bir kýlýç yapýyor on beþ yýl çalýþýp, on beþ yýl
Ramazanoðlum, ünü büyük Beyim... On beþ yýl! Rüstem Usta kökten sürme,
Rüstem Usta diyor... Rüstem Ustadýr, dize gelip senin canýnýn saðlýðýný dilerim
þey istemez, kýlýcýn pahasý yoktur. Padiþah emrediyor, anlýyor iþi de emrediyor,
kýlýcýna fiyat biçmiyorum, bu kadar güzel kýlýcý yapan adama hürmette kusur
kýþlak gerek, yerliler bizi periþan ediyor. Padiþahtýr, bir ferman haykýrýyor, yürü
Enteresan, enteresan...
Þimdi padiþah yok diyorlar... Ben seni deyi geldim. Ünü büyük Ramazanoðlu,
bizim Beyimiz, koca Çukurovanýn Beyi deyi geldim. Sen bize babasýn.
Horasandan geldik hep beraber... Sana geldim, sana þikayetim var. Sesini
yükseltti, alnýnda domur domur terler: Bizi periþan ettiler. Bu Çukurda bizi
Bitirdiler bizi, sürdüler bizi elden ellere. Biz sen, sen biz demeðiz
Ya öyle... Öyle iþte ünü büyük Beyim. Ýþte ben de otuz yýl bir kýlýç yaptým.
Otuz yýl... Rüstem Usta daldan eðme, çýraklýktan gelme... Biz ocak piriyiz.
olamazdý. Ben otuz yýl çalýþtým bu kýlýca, tam otuz yýl, sana getirdim... Bir karýþ
onurumuzu elimizden aldýlar, bir karýþ toprak için bizi bitirdiler. Öyle bir ülke
kýlýcý otuz yýl döverek, nakýþ nakýþ, ayet ayet iþleyerek yaptým. Horzumlu Þahý
olsaydý bu kýlýcý yapana bir ülke baðýþlardý. Kaný çürük Osmanlý bile bir ülke
Bil iþte, diye gürledi Haydar Usta. Bil iþte, bil iþte... Ramazanlý da, Osmanlý
Enteresan, enteresan...
Bizim bitmemiz, yok olmamýz, sizin de bitmeniz yok olmanýz deðil mi? Bu
koskocaman, güneþ gibi parlayan þehrine, malýna mülküne güvenme. Sen çok
alçakgönüllü bir Beysin ama, gene de bu þehire, dünya kadar malýna güvenme.
Dünyada seni ayakta tutacak bu koca þehir deðil, malýn mülkün deðil, elin
aþiretindir. Malýný mülkünü bir gün gelir yel alýr, sel alýr, el alýr, yaðý alýr...
Amma, ünü büyük Ramazanoðlum, elin aþiretin sana kalýr... Onu kimse elinden
alamaz, alamaz, alamaz... Derde derman deðil imiþ mal, demiþ atalar. Sen bizi
býraktýn, öyle görünüyor ki sen mala mülke düþmüþsün... Malýn mülkün sonu
yok Ramazanoðlu.
Bil iþte, diye gürledi gene Haydar Usta zaferle. Bil iþte, bil iþte! Ýyi ki
geldim de sana halimizi dirliðimizi söyledim. Kusura kalma Bey, beni baðýþla.
Ýnsan eliyle aþiretiyle hiç ilgilenmez mi? Benim adamlarým ne oldular, halleri
dirlikleri nasýl, demez mi? Böyle yürür mü sanýyorsun bu Beylik? Yürümez, iþte
böyle çöker gider. Çýk da bu þehriyin içine, bir gör olaný biteni... Azýcýk insanlýk
kalmýþ mý? Doðru, þehrin büyümüþ, her bir evi bir saray olmuþ, ama insanlýðý
kalmamýþ bu þehrin. Ýnsaný yozlaþmýþ gitmiþ. Benden önce hiç kimse gelip de
kocaman; dev gibi adamlarýn bir deri bir kemik kalmýþ çocuklarý dövdüklerini,
Hiç kimse söylemedi, dedi Hurþit Bey, biraz gülen, biraz aðlayan bir yüzle.
çocuklarý dövdüðü, ötekilerin de bön bön baktýðý bir ülke çürüktür, ölmüþtür.
Enteresan, enteresan...
Bak þuna Beyim, dedi. Tam otuz yýl... Padiþah demiþ ki Rüstem Ustaya...
Aman Allah, demiþ, kýlýcýn göz kamaþtýrýyor, demiþ. Dile benden, demiþ...
Rüstem Usta kýlýcýna yalnýz on beþ yýl çalýþmýþ. Üstelik de daldan eðme. Ben
otuz yýl çalýþtým. Kökten sürme, ocaktan bitmeyim. Padiþah ona demiþ ki,
ferman haykýrmýþ ki, Aydýn ovasý senin. Ýþte ben de sana geldim ünü büyük
Ramazanoðlum... Al!
Hurþit Bey kýlýcý aldý, uzun uzun baktý, hayran kaldý. Haydar Usta onun
yüzündeki kýlýca baktýkça artan hayranlýðý izliyor, sonsuz bir sevince batýp
çýkýyordu.
açýlýyor, tavan iniyor çýkýyordu. Gözlerinin önünde de bir zifiri karanlýk, sonra
Hurþit Bey uzun konuþmasýný bitirirken derinden içini çekti: Ýþte böyle
Haydar Usta, dedi. Türkmen kocasý Haydar Usta. Ýþte böyle, elimizi ayaðýmýzý
kýrdýlar. Ýþte böyle bu dünyayý bir zulüm haline getirdiler. Ýþte böyle, bu dünyayý
kendilerine de, bize de cehennem yaptýlar. Ýþte böyle... Bu koca þehir þimdi
Adlarýný verdi.
Bir el Haydar Ustanýn boðazýný tutmuþ sýkýyordu. Hiç farkýna varmadan elleri
sakalýna gidip yapýþmýþlardý. Ýnanýlmaz bir hýzla Haydar Usta, elleri, sakalý,
Demek sizi de bizden kötü eylediler Ramazanoðlum, dedi. Demek böyle ha?
Demek sizin de bizim gibi gidecek yollarýnýz, kýlýç kuþanacak belleriniz, dost
Öldürdüler, dedi Hurþit Bey. Haydar Ustanýn yýlgýsý, acýsý onu da içine almýþ
masanýn üstünden aldý, kýnýna elleri titreyerek soktu, bir bebe gibi kucakladý,
incitmekten korkarak, Hurþit Beye doðru bir iki adým attý, Sað dizini yere koydu,
sað elini göðsüne bastýrdý, boyun kýrdý, niyazda bulunduktan sonra ayaða kalktý.
Demek her þey deðiþiyor, bitiyor, yerine yepyeni bir þeyler, anlamadýðýmýz,
bilmediðimiz bir zulüm geliyor, diye düþündü Haydar Usta. Demek ölen ölüyor.
avuç içi kadarlýk bir odada kukumav gibi düþünecek. Enteresan, enteresan
demekten baþka söz bilmeyerek. Hüdüdük yuvasý kadarcýk bir oda. Ýyi ki onu da
Bir basacak... Bir karýþçýk... Toprak... Ölüm... Hemi de zulüm... Baþka da hiçbir
þey düþünmedi bir süre. Bir acayip, yok eden bir duman içinde, havada yüzer
gibiydi.
Osmanýn yanýna geldi, ona bakmadý bile. Dört yaný görmüyor, yalpalayarak
yürüyordu, kýlýcýný sýký sýkýya göðsüne bastýrmýþ. Osman içerde ne olup bittiðini
baþlýyordu.
Ne demiþti, ha? Ne demiþti ünü büyük Ramazanoðlu? Ölü.... Her þey... Her
þey... Aðalar... Beyler öldü. Zulüm... Aðalar, insanýn piçi... Ya Temir Aða? Ya
Deli Mehmet Aða? Her birisi on tane soylu soplu Bey eder, öyle dememiþler
bir Kürt Beyiymiþ, gelmiþ Çukurda Aða olmuþ. Bir fermanlýk da toprak elde
Haydar Ustanýn yüzü usul usul açýlýyordu. Bu hal Osmanýn gözünden kaçmadý.
Osman, gene o iyi adama gidelim. Hani adý bizim oðlanýn adý olana...
Ýkindiyi geçiyordu ki Kerem Aliye geldiler. Kerem Ali bu kýzýl sakallý devi
Eeee, gördünüz mü ünü büyük Ramazanoðlunu? diye sordu. Haydar Usta bir
uykudan uyanýrcasýna, kýrgýn bir sesle: Gördüm, dedi. Onunla konuþtum. Sen
þaþkýn, gözleri dýþarý pörtlemiþ, kurbaða gözleri gibi... Kýlýca baktýkça gözleri
Sað ol, dedi Haydar Usta. Buyurunla bin yaþa. Sen bana bir de Temir
Aðanýn evini göstersene... Onu da göreceðim. Þu kýlýcý da ben yaptým. Tam otuz
ocaðým pir ocaðý... Horasandan bu yana... Bana Demirciler Ocaðý, piri Haydar
Usta derler. Þahlar, padiþahlar, ulu kartal gibi Beyler hep kýlýçlarýný bizim
ocaktan kuþanýrlardý. Çebi aþiret demircisi Rüstem Usta bir kýlýç dövdü on beþ
yýlda: Üstelik de ocak uþaðý deðil Rüstem. Kökten sürme deðil, daldan eðme...
hayranlýðýndan... Dile benden ne dilersen dedi Padiþah da... Ben bu kýlýcý, ben bu
kýlýcý, ben bu kýlýcý bin yýldýr döverim. Bin, iki bin, on bin... Bu ocak
kýlýca... Al, al bak! Ýyi adam... Kýlýcý kýnýndan çekti, Kerem Aliye uzattý:
Bir damla su gibi günün ortasýnda aydýnlanýyor. Tanyerinde bir damla su gibi,
þafaðýn ortasýnda balkýmýyor mu? On bin yýlda dövdük biz bu kýlýcý... Al bak,
bak... Bak! Sen iyi adamsýn... Eline deðsin. Ýyi gelir. Al bak bak! Al bak!
Kerem Ali kýlýcý görünce orada, olduðu yerde büyülendi kaldý. Gözlerini böyle
bir güzellikten ayýramadý. Bir baktý, bir daha baktý. Baktýkça bakýyordu. Evirip
Baþlarýna bir kalabalýk birikti. Yoldan geçenler kýlýcý görüp geliyorlar, kýlýcý
Sonunda Kerem Ali, ancak böyle temiz bir adamýn eriþebileceði cömert
Yüz bin yýlda da bundan sonra böyle bir kýlýç yapýlamaz, dedi. Eline saðlýk.
Haydar Usta kýlýcý kýnýna koyarken: Beni Temir Aðaya gönder, dedi. Kerem
Ali:
Temir Aða öleli çok oldu, dedi. Çok oldu. Deli Memet Aða?
Oðullarý yok mu? Onlar gibi baþka bir Aða yok mu?
Oðullarýna boþ ver, dedi Kerem Ali. Sen Hasip Beye gitsene. Hasip Bey de
Bilmem orasýný, dedi Kerem Ali. Ama Yörük o... Adananýn da en zengin
Ýyi olur, dedi Haydar Usta daha da kendisine gelmiþ. Ona da bir gidelim.
Delikanlý Haydar Ustanýn önüne düþtü. Hasip Beyin evine geldiler. Haydar
Usta evi görünce içinden, hah iþte, dedi, konak dediðin de, saray dediðin de
böyle olur. Ev geniþ bir bahçe ortasýnda büyük bir alana yayýlmýþ koskocaman,
Usta, peri köþkü. Tüm sýrçadan, zebercetten... Sýrçadan, inci mercandan bir
köþk. Aða da, paþa da, padiþah da böyle olur. Fýkara Ramazanoðlu... Öfkesinden
deli divane olmuþ, Aðalara karþý ateþ püskürüyor. Sahiden, sahiden ünü büyük
öldüðünü, yerine bunlarýn geldiðini iyice anladý. Ýçindeki sevinç yeniden uyandý,
umudu depreþti. Þu sarayýn sahibi, Temir Aðanýn oðlu Hasip Bey elindeki su
damlasý kýlýcý mutlaka alacak, Haydar Ustaya dile benden ne dilersen diyecek...
sana ne fayda, dile benden ne dilersen... Bir parça toprak, bir parça, bir parça...
Biz bu kýlýcý bin yýl, on bin yýl dövdük. On bin yýl on bin kiþi, yüz bin kiþi,
ocaklar, kuþaklar boyunca dövdük... On , bin yýl daha döveceðiz. Dünya böyle
bir güzellikten geriye kalmayacak... Kadir kýymet bilenler bir dünyadan hiçbir
zaman eksilmeyecek. Yaaa, iþte böyle ünü büyük Hasip Beyim, Ramazanoðlu
çok öfkelenmiþ, size sövdü. Onun kusuruna kalmayýn. Siz de adamý öldürmüþ
yerini almýþsýnýz. Kusuruna kalmayýn onun... Kýlýcýný çýkar da bir bakayým bile
Kýzýlý daha artmýþ, parýltýsý kývýlcýmlanan uzun sakalý, püskül püskül kaþlarý,
çelik yeþili gözleri, altýn sarýsý börkü, elindeki kýlýcýyla tepeden týrnaða Osmana
gülümsedi.
Haydar Usta dimdik önde, kýlýcý elinde, Osman arkada kapýya yürüdüler.
Konaðýn kapýsý açýldý, bahçe kapýsýna, Haydar Ustayla Osmanýn durduklarý yere
sýrmalar içinde, pýrýl pýrýl bir uþak geldi. Oktava yutmuþ gibi dimdik durdu
önlerinde.
Hasip Aða efendi evde mi? Evdeyse ona de ki, Yörük kocasý, Demirciler
Ocaðý piri Haydar Usta Tanrý konuðu olaraktan seni görmeye gelmiþ diye söyle.
Yörük kocasý, demirciler, has, mýsri kýlýçlar ocaðý piri... Haydar Usta... On bin
Ýþte iþtecik... Bey dediðin de, paþa, þah, sultan dediðin de böyle olur. Ýþte böyle,
böylecik... Hay Ramazanoðlum, hay... Adam, hiçbir söze varmadan hemen eve
Hasip Bey pencereden bu elinde kýlýç, börklü, ayaðý çarýklý, ardýnda yaþlý atý,
bu tuhaf adamý seyrediyor, kendisini niçin aradýðýný merak ediyor, acaba gene
kýzýyordu. Yeryüzündeki tekmil Yörükler birkaç yýldýr ona akraba çýkýyor, akýn
Git sor bakalým, beni neden görmek istiyorlarmýþ? Akraba falan mýymýþlar?
Uþak geldi, Hasip Beyin söylediklerini Haydar Ustaya tekrarladý. Haydar Usta:
Akraba olmayýz onlarla, Yüreðirliyle biz akraba olmayýz. Bize Ramazanlý, bir
de Osmanlý akraba olur. Biz onun adýný sanýný duyduk da geldik. Bana Haydar
Usta derler... Çebi Ustasý Rüstem, hem de daldan eðme... On beþ yýlda... Bu
ocak, on bin...
Saydý döktü, her þeyi bir daha bir daha söyledi. Uþak yarý anladý, yarý anlamadý.
olurlarmýþ. Bu adam pirmiþ. Bin yýlda bir kýlýç yapmýþ... Onu size verecekmiþ.
Hasip Bey güldü. Elini pantolonunun sað cebine attý, otadan bir deste para
Götür bunu o ihtiyara ver, dedi. Hasip Bey kýlýç mýlýç görmek istemiyor,
dersin.
Uþak geldi, hiçbir þey demeden elindeki iki onluðu Haydar Ustaya uzattý:
Haydar Usta boþ bulundu, uþaðýn kendisine uzattýðý parayý aldý; uþak o anda
arkasýný döndü, döner dönmez de eve girdi. Eve girmesiyle ardýndan kapýnýn
Çarpýlmýþa dönen Haydar Usta bir silkindi, iki silkindi, bir türlü kendisini
garbi yeli kaðýt parçalarýný aldý götürdü, yoldan yola, bahçeden bahçeye savurdu.
caddeler, evler geçtiler. Bahçeler geçtiler. Haydar Usta hiçbir þeyi artýk
görmüyordu. Bir bakkalýn önünden geçerlerken Osman ekmekle helva aldý. Gün
avuçladý. Bir güzelce yüzünü yýkadý. Düþmü görmüþtü? Bir düþten usul usul
Osman gazete kaðýdýný yere serdi, ekmeði, helvayý, üstüne koydu, yemeye
koyuldular. Haydar Usta iþtahlý, çabuk çabuk yemeðini yedi. Günün son ýþýklarý
Osman:
Çocuklara bir þey olmaz, dedi. Korkup kaçmýþtýr. Ýki gün sonra obayý
bulur.
Bulur, dedi Haydar Usta. Þu Kerem Ali ne de iyi, deðil mi Osman? Ne iyi
adam. Bir tek. Ne güzel adamca gülüyor, ne iyi, hatýr bilir bir kiþi.
Her þey bitecek, her þey deðiþecek, her þey bozulacak, yön, yol deðiþtirecek
her þey ama, adamlýk bitmeyecek. Bir yerde, bir köþede Kerem Ali gibi, orta
direk gibi, böyle dimdik kalacak. Þu adamý bir daha görmek, ona bir iki söz
söylemek isterdim.
Gün ýþýðý yitti gitti, ortalýk karardý, ortalýðýn kararmasýyla da birden þehrin
Bin yýl, on bin yýl dövdük biz bu kýlýcý... Aydýnlýðýn ortasýnda bir damla su
gibi... Asýlý kalmýþ. On bin yýl daha dövecekler... On, on bin, yüz bin...
Osman içinden, bu adam deliriyor, dedi. Fýkara... Bütün bu olan biten ona aðýr
geldi. Götüremiyor.
On bin, on bin... Yüz bin yýl daha... Rüstem Usta... Çebi obasý... Rüstem Usta
kökten sürme deðil, çýraklýktan gelme. Daldan eðme... On beþ yýl... Otuz yýl, on
Halilin babasý öldü. Dedesi de çok eskiden ölmüþtü. Mustan hiç anýmsamýyor,
Halil o zamanlar çocuktu. Bir anasý kalmýþtý. Bütün oba onun sürüsüne
solgun bayraða yüz sürerlerdi. Bu davul, bu tuð bu bayrak, bu teber nedir, kimse
Kýran döken, aðaçlarý birbirine çalan, kayalarý kökünden sökercene kuduran bir
poyraz esiyordu. Deli bir poyraz. Halil uyumuþtu. Öteki iki adam, Resul
Uyuyan adama yýlan bile dokunmaz, düþman bile dokunmaz. Uyuyan adamý er
olan öldürmez. Neden? Mustan elinde tüfeði, Aladaðýn doruðuna yakýn yerde,
Halili öldürmek istemiyle yanarak bir aðaçtan pýnara, bir pýnardan aðaca gidip
geliyor, pýnarda yüzünü yuyup yanan etini serinletiyordu. Þimdi Halili öldürsem
aklým yetti yeteli bu adam beni iflah etmedi. Herkes onu gördü, ona baktý,
onunla uðraþtý. Daha da herkes ona kutsal bir yaratýkmýþ gibi bakýyor. Onu
görünce, kocalar, kadýnlar, çocuklar, dedeler, ocak pirleri bile susuyorlar, ayaða
kalkýyorlar. Kim, ne, neci bu Halil? Bir güzel adam ki, mavi gözleri haktan
sürmeli. Bir uzak gök gibi, derin, çocuksu saf... Uzun boylu, suna gibi. Bütün
oba, öteki obalar hep Halile sevdalý. Bu Halili öldürmeyince olmaz. Ne olur,
ölür müyüm? Ben onu öldürünce ne olur? Ölür müyüm? Onu öldüreyim de, ben
de öleyim.
Arada bir soluðunu kesiyor. Gölgeler, yýldýz ýþýklarý, kayalar, aðaçlar sel gibi
Halil köyü yakýyor. Boyu uzamýþ, tüyleri dimdik olmuþ. Bir heybet gibi...
Çukurova köyünün bir ucundan giriyor, öteki ucundan çýkýyor. Halil bir top
yalým olmuþ, Halil bir yangýn gibi. Halilin adý bütün obada, öteki Yörük
obalarýnda, tekmil korkak Çukurovada bir korku, bir yürek, bir ölüm, bir dost,
bir güzellik gibi dolaþýyor. Dünyada bir Halil var, baþka kimse yok.
Çök tetiðe Mustan. Tüfeðin namlusu Halilin alnýnýn tam bir parmak gerisinde,
baþý parça parça olacak. Çök tetiðe Mustan. Bas! Mustanýn elleri uyuþuyor:
Ceren ne Halilin olacak, ne kimsenin. Ceren Oktay Beyin olacak, oba, çok
sýkýþmýþ, verecekler Cereni. Kalk Halil kalk. Doðrul kardaþým. Ama Halil
Mustan da daða çýkmýþtý, Halil de... Mustanýn adýný kimse anmýyor, Halili kimse
Mustan gidiyor geliyor, deli poyrazýn içinde dört dönüyor. Elini çabuk tut
Mustan, bu gece bu iþi yapamazsan bir daha hiç. Bir daha hiç.
Halili öldürürsen, bütün oba, dünya sana lanet etmez mi? Ceren kýz, öteki
obalar, bu dünyayý sana dar etmezler mi? Halil ölsün, baþka bir þey istemez.
Mustan yayan yürüyor, it gibi, Halil atlý. Halil onunla hiç konuþmuyor. Derviþ
Beyin evine varýyorlar, onu uyandýrýyorlar. Gür sesli Halil: Uyan Bey, diyor,
vaktin geldi. Yiðit, gözü pek. Akmaþat bizim kýþlaðýmýz. Ver bize
fýrlamýþ: Canýma kýyma Halil, diyor. Soylular, senin gibi soylular cana
Varsýn sizin olsun. Öldürme beni. Çoluk çocuðum var. Yarýn sabah göçü çekin,
yerleþin Akmaþata.
bakmýyor. Halilin yanýnda ha var, ha yok. Çök Mustan tetiðe: Bas! Bas gitsin...
Halil'in kaný yere gölleniyor. Uzun bir çukur. Çukurda Halilin upuzun ölüsü. Dal
gibi. Ölü gibi deðil. Tepeden, insaný karþýsýnda yok eden, güvenli, ölü gibi deðil,
alay eden. Sürmeli gözleri kapalý, ölü gibi deðil, Çukurda yatýyor. Murt çalýlarý
üstüne... Aðýr kokulu. Onun üstüne taþ toprak. Halil topraðýn altýnda. Halil
arý... Altýn arýlar. Kanatlarý výzýltýlý. Parlak, ýþýlayan, titreyen, titreyen ýþýklar.
önünde niyaza varmaz, ama Halilin önünde yerlere kapanýr, kimdir, nedir bu
Elleri titremiyor. Yüreði bir kuþ gibi kafesinde çýrpýnmýyor. Açýk seçik
düþünüyor. Halil sað oldukça herkes ölü. Ben de, sen de ölüyüz. Çök Mustan
tetiðe.
Poyraz üþütüyor. Gün ýþýdý ýþýyacak. Namlu Halilin alnýnda. Halil Cereni
kucaklamýþ, bir yandan bir yana dönüyor. Halil bütün kýzlarý, en güzellerini
kucaklamýþ. Bütün kýzlar, Yörük kýzlarý, Çukurovalý kýzlar, þehir kýzlarý Halil
nereye gitse durur bakarlar, sevdalý... Hayran kalýrlar, gözlerinden aþk akar.
Aðlarlar.
Gel hele kardaþ, dedi. Benim gücüm yetmedi Halili öldürmeye. Gel hele
þuraya.
Öyle, dedi Mustan. Elim varmadý. Hani ya, eski arkadaþ. Amma velakin, o
yaþadýkça ben ölüyorum. Amma Halil senin kimsen olmaz. Bilmez tanýmazsýn.
Sen de bundan böyle benim öz bir kardeþimsin, al þu tüfeði, çök tetiðe. Benim
yaþadýkça bütün gençler ölü. Bir o dolduruyor yeryüzünü. Bütün dünya ölü.
Resul onun Halili niçin bu kadar öldürmek istediðini bir türlü anlayamamýþtý. O
Tüfeði aldý. Mustan da onun kepeneðini aldý, kovuðun yanýna uzanýp kepeneðe
sarýndý, yüreði kulaðýnda, gözleri kapalý bekledi. Resul birden içinde acý,
Ona hiç böyle bir þey olmamýþtý. Elleri yandý, elindeki tüfeðin kundaðý yandý.
Deli gibi orada birkaç kere fýr döndü. Tetiðe çöktü. Mustan baðýrarak kendini
yerden yere attý. Kývrandý, çalýlarý, kayalarý çýrmaladý. Resul iki el daha ateþ etti
Mustana. Halil, þaþkýn uyandý, tüfeðine sarýldý. Resul bir kayanýn ardýna kendini
attý ...
Dur Halil, diye baðýrdý. Beni öldürme. Mustaný ben vurdum. Mustan
kendisini oradan oraya atýyor, ellerini, topraðý ýsýrýyordu. Halil onun üstüne
kapanmýþ:
Mustan inliyor, baðýrýyor, kan içinde kalmýþ, topraðý, kayalarý, çalýlarý, ellerini
diþliyor çýrpýnýyordu.
Mustan.
Gün ýþýrken Mustan üç kere, kopacakmýþ gibi gerindi, diþleri diþlerine geçmiþ,
bir harman yeri kadar toprak kana bulanmýþ, deþilmiþ çýrmalanmýþ. Kaskatý
kesildi kaldý.
kayalarý, kan göllenmiþ topraðý, Mustanýn eti sýyrýlýp lime lime olmuþ, ak
Halil ölünün yanýnda oturmuþ kalmýþ, kanlý sað elini topraða dayamýþ,
Resul hiçbir þey olmamýþ gibi, dudaklarýnýn kýyýsýndaki kývrýmda belli belirsiz
Sesi öyleydi ki, öylesine bir güven taþýyordu ki Halil olduðu yerde durmak
zorunda kaldý. Þaþkýnlýðý daha da artmýþ orada kalakaldý. Dur kardaþ, Halil.
Süleyman Kahya ala, þafakta þöyle bir durup kurulmakta olan çadýrlara baktý.
Yorgun, bitkindi herkes ortalýkta çýt yoktu. Çakýlan çadýr kazýklarýnýn boðuk küt
kütü ala þafaðý dolduruyordu. Ne bir çocuk aðlýyor, ne köpek ürüyordu. Sevinçli
bir gülüþ bu obadan baþýný almýþ çoktan çekmiþ gitmiþti: Gün ýþýdý. Yýrtýk,
Koca Tanýþ vardý. Küçük, yaþlý, kirpiksiz gözlerini durmadan doðan güne karþý
kirpiþtiriyordu. Islak, buruþ buruþ olmuþ çadýrlar gittikçe kýzdýran gün altýnda
ortalýk ýlgýt ýlgýt süt kokuyordu. Her þey ekþimiþ bir ýslak, bir ter kokuyordu. Her
tek kadýn, o da Ceren, çadýrdan burnunu dýþarý bile çýkarmamýþ, süzgün, yaþlý,
olup olmadýðýný sordu. Altmýþ çadýr yolda döküle döküle kýrk dokuza inmiþti.
Sakarcalý Ali evini barkýný almýþ, Dumluda, kime kimseye bir þey söylemeden,
Ýþte böyle böyle, dedi, derinden içini çekerek Süleyman Kahya. Ýþte böyle
böyle, azala azala küçüldük Koca Tanýþ. Ýki bin çadýrdýk, bin kaldýk. Bin
çadýrdýk beþ yüz, beþ yüz çadýrdýk, yüz, yüz çadýrdýk altmýþ. Ýþte þimdi de... Ýþte
Böyle böyle, bir gün kimse kalmayacak. Kalmayacak, dedi Koca Tanýþ.
Koca eli, obayý, koca Türkmeni, Yörüðü, Aydýnlýyý, Horzumluyu, ulu þanlý
günleri böyle rezil gömmek de, ardýnda bir aðýt yakmadan, ölümüne bir destan
Bizde, bizim elimizde can veriyor Koca Türkmen, dedi Koca Tanýþ.
Ne kara günlere doðurmuþ bizi anamýz. Doðurmaz olasýlar. Bir aðýt gibi
konuþuyorlardý.
düðünler, gelenekler vardý. Ulu semahlar, mengiler vardý. Üç gün üç gece süren
cemler vardý. Aþýklar, kavalcýlar, destancýlar vardý. Her evde masal söyleyen,
aðýt yakan bir yaþlý Türkmen anasý vardý. Kilim, halý dokuyanlar, keçe dövenler,
kýlýç yapanlar, pirler, ocaklar vardý. Kök boya yapanlar, gümüþ, eyer, palan
yapanlar... Ünü Ýrandan Turana, ünü Umurdan Þama ulaþmýþ ustalar vardý.
Beyler vardý ki, ulu þanlý kartallara benzer. Bir ovaya inince velilerin, paþalarýn
karþý çýktýðýný...
Azala azala, tükene tükene gelmiþ bitivermiþti her þey. Söz daha önce bitmiþti:
Türkü, oyun, destan, aðýt, Nastettin Hoca, Koca Yunus, semah, cem daha önce
bitmiþti. Kýrk yýldýr can çekiþiyordu tekmil Türkmen maðrýptan maþrýka kadar.
Neye inat ediyoruz? diye sordu Süleyman Kahya. Bir ölü var kokmuþ, yüz
Koca Tanýþ:
Ölüyü çoktan gömmeye gömerdik ama Süleyman Kahya, ölüyü gömecek bir
Ýçine bir acý çökmüþtü. Acýyla birlikte dayanýlmaz bir korkudan da içi
titriyordu: Sarýçam dedikleri hiç tekin bir yer deðildi. Buralarýn adamý sertti,
belalar almýþtý. Gün kuþluk, daha görünürlerde kimsecikler yoktu ya... Yoktu
ya...
Yörüklerle þakalaþýyorlardý. Sürü aþaðýdaki kýrlýkta üst üste binmiþ, sözüm ona
yayýlýyordu. Süleyman Kahya böyle üst üste binip ovada kalmýþ sürüyü,
kepenekli çobanlarý görünce yüreðinde bir aðýrlýk, içinde hiçbir zaman yuyup
Payas altýndan buraya kadar bu sürü bir yangýn gibi, bir talan ordusu gibi
etsinler?
Koca Tanýþ:
ekinler iki üç misli gür biter. Koyun kutsal bir yaratýktýr. Ta Adem babamýzdan
satýyorlar.
Biz hýrsýzlýyoruz.
Çukurovada?
kayasý bir Yörük obasýnýn adýný taþýr. Þu Çukurova bizim deðil miydi? Nerden
koyun verdiler de sahip çýktýlar kýþlaklarýmýza? Biz Çukurovada var iken bunlar
nereye gittik, ne olduk, dersin? Onlar biziz. Biz bize zulmediyoruz Çukurovada.
Kýnýný kesen kýlýcýn kendisidir. Kýnýný kesen, aramýzdan tezikip gidenlerdir. Beþ
yýl sonra, beþ yýla kalýrsak, varýrsak köyünün yakýnýna Sakarcalý Alinin, elinde
Süleyman Kahya birden vurulmuþ gibi, öfkeli, heybetle ortada durdu: Gözlerini
yanda, baþ mý olduðu belli olmayan, ayaklarý, kanatlarý bir yanda, belli olmayan,
Çabuk kurun Halilin çadýrýný, diye baðýrdý. Çabuk kurun Beylik çadýrýný.
Çabuk çabuk... Bu çadýrý böyle benim gözüm görmesin. Ben daha ölmedim.
Baðýrýyor, ileniyor, çadýrlarýn arasýnda bitmiþ, son bir kutsal öfke gibi dolanýyor,
fýr dönüyordu.
kurmayýn, tuðu, davulu, damgamýzý taþýyan bayraðý da, benim ölümü de suya, ya
Birden bir çadýrýn içinde, bir maðara aðzý gibi karanlýðýnda Cerenin baþýný
gördü. Baþ bir an düþte gibi bir göründü, sonra yitti. Süleyman Kahya daha çok
köpürdü:
Ben saðken bu Cerene de, Cerene de dokunmayacaksýnýz. Bir karýþ toprak için
bu oba bu kadar alçalamaz, alçalamaz. Ceren bir obanýn en güzel kýzý. Son
sað iken Cerene, Cerene, Cerene, Cerene kimse dokunamaz. O oðlan da, o
Oktay da bir daha bu obaya adýmýný atarsa yüzsüz, alçak, onursuz, karý, adýmýný
Herkes... Emrediyorum.
Bunca yaþ yaþamýþ, bunca yýldýr Karaçullu obasýna kahyalýk etmiþ Süleyman
Kahya þimdiye kadar bir kere olsun emrediyorum sözcüðünü aðzýna almamýþtý.
Ceren giyinip kuþanacak, hemen, bugün, þimdi obanýn ortasýna bir gün gibi
doðacak.
Ceren ölüp giden eski Yörüðün, son çakan en güzel ýþýðýydý. Sönerken,
biterken Ceren gibi bir ýþýkla birlikte sönmek, ölürken böyle bir güzellikle
bitmek...
Dur hele Süleyman, dur hele kardaþ, dur hele hay yiðen, diyordu. Dur hele,
dur hele...'
Ölümü, ölümü, ölümü istiyorum. Derin bir soluk aldý, yeþil, koyu, aydýnlýk
gözleri kocaman kocaman açýldý: Kadir mevlam nasip eyle ölümü, ölümü,
dedi. Bundan sonra yaþamýþým ki neye yarar. Onuru, insanlýðý elinden alýnmýþ,
çürük bir ören gibi her gün duvarýndan bir taþ düþen, bir çadýr eksilen... Her gün,
her gün tükenen. Ýnsanlýðý da, onuru da, mertliði, yiðitliði de beraber tükenen...
Gözlerini kapadý. Koca Tanýþ bir çocuk ölüsüne bakar gibi ona bakýyordu.
Koca Tanýþ onun baþýnda ne kadar bekledi, belli deðil... Süleyman Kahyanýn
yaþlý bir adamýn derin uykusuna daldýðýný, derin derin soluk aldýðýný gördü.
Uyudu, dedi Koca Tanýþ. Böyle büyük öfkeden sonra yaþlýlar hep uyurlar.
uyumaya gidiyorum.
Obayý çoktan beri ulaþamadýklarý, tadamadýklarý taze, yeni bir hoþ bir sevinç
sardý. Ta eski günlerden kalan. Eski günler, Yörüðün Yörük olduðu günlerden
Biraz sonra Ceren giyinmiþ kuþanmýþ; ortaya çýktý. Herkesle konuþtu. Herkes
kesildi, yemekler piþirildi, sýcak yufka, sofralar kuruldu. Çoktan beri yemek mi,
Süleyman Kahya uyuyordu. Onu uyandýrmamak için obadan çýt çýkmýyor, aðýr
ölçülü, birikmiþ bir sevinç topraðýn altýndan akan duru bir sýr gibi obanýn
yüreðinden akýyordu.
Duydum, diyordu. Bir köylü söyledi bana... Haydar Usta kýlýcý ünü büyük
Ramazanoðluna götürmüþ. Ramazanoðlu kýlýcý görünce, bir bakmýþ, bir, bir daha
demiþ, böyle güzel kýlýç yapanlar da kalmýþ mý, demiþ, dize gelip Haydar
Ustanýn önünde niyaza durmuþ. Eeey, Demirciler Ocaðý piri Haydar Usta,
ellerin, oban, aþiretin dert görmesin, demiþ. Beni düþünüp de bu kýlýcý Ýsmet
Paþaya götürmeyip de bana getirdiðinden dolayý sað ol, demiþ. Sað ol, var ol,
sað al, var ol, demiþ. Ýþte böyle demiþ. Bu kýlýç benim Ramazanlý Beyliðimi
deðil, koca Osmanlý ülkesini deðer, demiþ. Var git, sana Yüreðir topraðýnda,
Aladenizin kýyýsýnda, suyu bol, ekini gür, otu çok bir kýþlak verdim. Var git
obaný al götür oraya, beðendiðin yere kon. Büyük toyluk eylemiþ. Haydar
Ustaya koyunlar kuzular, bir de iri bir dana kesmiþ. Baklavalar döktürmüþ,
Demirciler Ocaðý piri evime gelirse, evimin, ulu konaðýmýn beti bereketi artar.
Uðuru artar. Bir hafta kal ki ulu konaðýmda üstümüze ýþýk yaðsýn, demiþ.
Oba dinliyor, oba söylüyor, oba bir aðýz olmuþ konuþuyordu. Akþama kadar
türlü türlü rivayetler çýktý. Her söylenti her obalýyý sevinçten titretiyordu.
çok sevinmiþ, kýlýcý görmüþ, görünce dili tutulmuþ, hayran kalmýþ, üç gün üç
onun ayaklarýnýn dibine sermedin. O bir Osmanlýdýr. Ben kökü derinde bir Kürt
Yok, yok Ýsmet Paþa demiþ ki böyle kutsal bir kýlýç elime geçmiþ olsaydý,
daha eskiden, ben Yunanla harp ederken, vataný kurtarýrken, ben, hem de Kemal
Paþa, hem de padiþahýmýz, ulu Kayýhanlý soyu. Horasan eri, Hacýbektaþý Velinin
el verdiði, deðil Yunaný, Çini Maçini, Hindi Horasaný, þol Arabistaný, Ýngilizi,
Fransýzý tüm alt eder, zapt ederdim. Benim belimi büken elimde böyle bir kýlýcýn
olmamasý oldu. Gene de geldin, gene de yetiþtin Haydar Usta. Dar zamanda...
Urus üstüne seferim var. Al sana nereden, nereden istersen bir kýþlak. Haydar
Oldu, diyorlardý. Haydar Usta bu kadar geciktiðine göre bir þeyler becerdi,
diyorlardý. Yoksa deli mi Haydar Usta? Ne sürünüp dursun oralarda? Bir þey
coþkun sevince uyandý. Olaný biteni ona da anlattýlar. Süleyman Kahya yalnýzca
Ýki gözü iki çeþme, yollar boyunca yitiðine, Keremine aðlayan Keremin anasý
da acýsýný unuttu:
Oðlum dedesiyle bile gitti, soylu dedesiyle bile gelecek, dedi avundu.
Haydar Usta, Haydar Usta, ocaklar ocaðý, demirciler piri, can kurtarýcý, Yörük
Çoban Ali öteki çobanlarla birlikte fundalýðýn içinde sürüyü yayýyordu. Uzakta,
obanýn çadýrlarýnýn konduðu sekinin oralarda bir atlý karartýsý gördü. Karartý aðýr
aðýr, durmadan obanýn yöresini dolanýyor, geniþ halkalar çiziyordu. Çoban Ali
bu atlý karartýsýný uzun bir süre seyretti: Ne olabilirdi? Bir türlü bulamadý. Gözü
baðlý bir dolap beygiri gibi obanýn dört bir yanýný dolanýp duran bu atlýya bir
Çocuklar, dedi Çoban Ali, siz burada bekleyin, ben þu atlý karartýsýna
duruyor.
karþýlýk verdi:
Atlý bir cana hasretti. Atýnýn baþýný çekmiþ bekliyordu: Çoban Ali ona yaklaþtý:
Sen kimsin atlý? diye sordu. Bu gece vakti buralarda ne dönüp durursun?
Atlý:
Yaklaþ hele kardeþ, diye inledi. Beni tanýrsýn. Kim olduðumu bilirsin.
Sana kötü bir haberim var. Seni öldürecekler. Süleyman Kahya sana çok
kýzmýþ. Obaya emir verdi, seni severim. Sana yüreðim acýyor. Durma. Durma
kaç. Seni birisi görmesin. Obanýn adamýnýn caný burnunda. Seni görmesinler,
kardeþ, durma kardeþ, hiç kimsenin gözüne gözükme. Seni görürlerse bir iki
Öldürsünler, diye inledi Oktay Bey. Bundan sonra yaþamýþým ki, neye yarar.
baþýmýza bir de sen bela olma. Canýmýz burnumuzdan çýkýyor, kaç! Kaç,
diyorum sana ulan, kaç! Deðneðini çekip karartýnýn üstüne yürüdü: Kaç ulan,
durma kaç!
Baðýrma kardeþ, dedi Oktay Bey yýlgýn. Herkes uyanacak, rezil rüsvay
olacaðýz. Gidiyorum.
Gitme, durma git, dedi Çoban Ali, sesi titreyerek, acý. Saðlýcakla kal kardeþ,
Atýný sürdü, dereye doðru indi. Çalýlarýn ardýnda bir yitti, bir çýktý. Ýyice ýradý.
Allah kimsenin baþýna vermesin. Sevda sevda derler behey yarenler, bilmeyene
Gün attý, oba cývýl cývýl uyandý. Koyunlar saðýldý, yayýklar dövüldü. Her çadýrýn
önünde bir ateþ... Sütler kaynadý, tarhana çorbalarý piþti. Eþekler anýrdý, develer
kükredi, atlar kiþnedi. Neþeli kadýn gülüþleri çadýrdan çadýra gitti geldi. Süt,
tarhana buðularý, kokulu, ýlýk Sarýçamýn topraðýna çöktü. Aðýr, uykulu. Bebeler
aðladý. Boðuk, koygun uzun sesleriyle iri köpekler ürüþtüler. Karþý köyden
sabahýn horoz sesleri geldi. Çanlar öttü. Uzun bir türkü duyuldu, dümdüz ovanýn
yollarýna serilmiþ.
çadýra dolaþýyor, kadýnlarýn yað topaklarýný iþlemeli, renk renk, kara hýzmanlara
bulanmýþ yayýklarýn kokusunu, eski, alýþkan, özlemli bir burunla içine çekti.
Yýrtýk çadýrlar aðaran tanýn ýþýðýnda bir güzelleþmiþler, görkemli eski çadýrlar
unutup gitmiþti.
Cana geldik, diye düþündü. Oba yekindi ayaða kalktý. Haydar Usta
yüzünden, Ceren yüzünden. Acaba öyle mi? Sebebi bunlar mý? Sebebi ne olursa
olsun... Ne olursa olsun. Þimdi görsün Çukurovalý. Tavþan gibi pýsan Yörüðü.
Dimdik gülümsedi.
Kuþluk vakti, bir çoban koþarak geldi. Güneyden tatlý, okþayan, insanýn kanýný
coþturan ýlýk bir yel esiyordu. Çukurun en güzel yeli buydu. Bu yel içinde
giyinmiþ kuþanmýþ Ceren bir sevinç gibi çadýrdan çadýra gidip geliyordu.
Yaksýnlar bakalým, diye bir kaya gibi durup söyledi Kahya. Hazýrlanýn. Taþ,
Yoldan aþaðý tozu dumana katmýþ, atlý, eþekli, traktörlü, kamyonlu, yaya, elleri
geliyorlardý. Bunlar da hazýrlanmýþlardý. Ýki insan bölüðü bir cenkte gibi karþý
karþýdaydýlar. Bir bölük durup bekliyor, bir bölük öfkeli, hýnçlý, bir öcün
ateþinde yürüyordu.
durgunluðunda susuyorlardý.
Gelenler bir sapan atýmý yaklaþýnca baðýrmalarý göðe çýktý. Bu yandan, hünerli,
sapan taþý yaðmuruna tutulup saflarý pare pare edildi ama, traktörler, traktörlerin
lastiklerini býçakladý. Kadýn erkek, çoluk çocuk yaþlý kadýnlar gelenleri aralarýna
aldýlar. Mübalaða bir dövüþ oldu. Onlar da öðleye doðru püskürtüldü. Yakýn
Obadan çok çocuk, çok kadýn, çok adam yaralandý. Cerenle Fethullah yýrtýcý
kaplanlar gibi, ellerindeki sopalarla köylülerin sel gibi akan kalabalýðýný pare
pare eylediler.
zaten yorulmuþlar, çok yaralý vermiþlerdi, hemen durdular. Yörük çadýrýna dolan
candarmalar, ne kadar sopa, býçak, sapan varsa topladýlar. Hiç silah bulamadýlar.
Süleyman Kahya:
Bir daha bizim üstümüze gelemezler. Gelirlerse de böyle olur iþte, dedi.
Süleyman Kahya her þeyi göze alarak. Bizi burada, bir tekimizi komadan
eðer yarým saat daha müdahale etmemiþ olsaydýk beþ yüz kiþi öldürülmüþ
olacaktý. Hem sizden, hem onlardan. Ben sizi buradan kaldýracaðým. Hükümet
Ben ne bileyim, dedi Kaymakam. Size yer temin etmek de bana mý düþtü?
Nereye isterseniz oraya gidin. Siz hür, serbest, demokratik bir memleketin hür
dövmek, hýrsýzlýk yapmak, adam öldürmek yok. Siz hür vatandaþlarsýnýz ama...
Siz ne olursanýz olun. Ben burada asayiþsizlik gördüm. Siz burada bir
baþýnýza yýkarým.
Türkiye çok büyüktür, diye sesi çýn çýn öterek konuþtu komutan. Çok
Burasý da boþ ama, burasýnda siz vukuat çýkardýnýz. Vukuatsýz bir yer bulun.
Kim çýkarýrsa çýkarsýn. Haydi sökün çadýrlarý: Hemen, acele, çabuk. Söz
anlamýyor musun be adam? Siz çadýrlarý sökmezseniz... Ben, ben, ben... Çavuþ!
Buyur komutaným.
tedirgindi. Bir acý kahvemizi... Sesinde bir özür dileme, bir utanma vardý.
Komutan:
Komutan kýzmýþtý:
Dýþarda hiç kimse kalmamýþ, herkes çadýrlara çekilmiþti. Candarmalar bir uçtan
durumu açýkladýlar.
Süngü tak, çadýrlara marþ. Çadýrdakileri dýþarý çýkar ve çadýrlarý onlara yýktýr.
Bir yandan da sökün, diye emir verdi. Bir kýsmýnýz bu sürüngenleri dýþarý
Komutan candarmalara:
Kaymakam:
Komutan:
Süleyman Kahya önlerine düþtü. Çadýra girdiler. Çadýr bomboþ, delik deþikti.
Yerde güneþ nakýþlý turuncu bir keçe seriliydi. Çok eski. Renkler canlý canlý
parlýyordu yýrtýk keçede. Güneþ damgasý þahlanýyordu, ýþýklý. Bir köþede derisi
büzülmüþ bir davul, onun yanýnda dikili bir teber, bir tuð, tuðun yanýnda bir
uzun bayrak gibi bir þey... Çadýrýn direðinde de som ipekten iþlenmiþ, boncuklu
Kaymakam:
Bunlar ne? Neden bu kadar önemli bu çadýr? Kutsal mý? diye sordu.
Bizim Beylik emanetleri, dedi yerin dibine geçercene Süleyman Kahya. Çok
yüklüyorlardý.
Kamýþlýk derin, uzun bir dere boyunca, geniþ bir yol boyunca
büklüðe kadar gidiyor, büklüðün yakýnlarýnda kamýþlýk bir alana yayýlýyor, bir
orman gibi oluyordu. Kara çalýlardan, cilpirtilerden kalýntýlar. Bir iki tane de
doðanlar, atýnacalar. Her bir kartal bir uçak kadar kocaman. Kartallarýn ölümsüz
daðlarýnýn, bütün dünyanýn üstünde uçururlar. Bir ay, iki ay, bin yýl... Sonra
getirirler onu sarayýna koyarlar. Kartallarýn þahý çok akýllýdýr. Kartal þahýnýn
tükürüðü çaresi bulunmayan dertlere devadýr. Ulu Çukurovada bir küçücük þahin.
Ne olacak yani... Kartal þahýnýn sarayý öyle sarpta, öyle yüce dedir ki, onun
sarayýna kimsecikler varamaz. Bir kiþi, ancak bir kiþi çýkabilmiþ o saraya, o da
kartallar da gelmiþler baygýn adamý alýp aþaðýya düze indirmiþler, yere usulca
incitmeden koymuþlar.
Hasan önde kamýþlýða doðru yürüyor, elinde þahini, ikircik içinde Selahattin de
Ya þahini uçar da, gider de geriye dönmezse? Ya gider, döner de gelirken kuþu
kapýp getirmezse... Tor þahin bu, tor! Tor þahinler nasýl alýþtýrýlýr? Selahattin ne
Bu þahin kaçarsa, diye düþündü Selahattin, babam bir Yörük deðil mi,
memleketi sarp kayalarda, þahinler yurdunda deðil mi, bu þahin kaçarsa birisini
þahin güzel bir þahindi. Keskin gözleri vardý. Her bir sözü anýyor, her bir söze
Bu þahin tor þahin, babam dedi ki... Tor, alýþkýn olmayan þahinleri býrakýrsanýz
giderler de gelmezler, dedi. Bir tek þahin geçti elimize onu da kaçýrmayalým. Bu
þahini alýþtýralým, seninle ikimiz her gün ava çýkar, kuþ yakalatýr, o kuþlarý da
kebap eder yeriz, her gün, her gün... Ya þahin þimdi uçar da þu Anavarza
Hasan, doðru, diye düþündü. Bir an þahini Kereme vermekten caydý. Þahin
burada kalýrsa, bir de alýþtýrýrlarsa, her gün, her gün kuþ yakalarlardý. Keremse
þahini alýp götürecekti. Ne bir daha þahini, ne de bir daha Keremi göreceklerdi.
Yüzü andan ana deðiþiyor, bir ýþýlýyor, bir kapanýyordu. Kerem geldi gözünün
Sabahtan beri kamýþ kökünün içine sýðýnmýþ, yüreði aðzýnda, dokuz doðurarak
Yok, yok Selahattin, dedem der ki þahinler tor olmazlar.. Onlar alýþkýn
kuþlardýr, kaçmazlar, gider gerisin geri gelir insanýn koluna konarlar. Ne güzel.
oradan kocaman sarý kanatlý güzel, güzel bir kuþu kapacak, bize getirecek.
Selahattin yalvardý:
Yarýn, dedi, yarýn uçuralým þahinimizi. Yarýn daha iyi, yarýn çok güzel.
Biliyor musun, babam dedi ki yarýn çok kuþ gelecek buraya... Ýbibik, gurruk
kuþu, üveyik, sarýasma, ne kadar kuþ varsa gelecek buraya. Bugün býrakýrsak bir
iki kuþ ancak alýr þahinimiz. Yarýn býra kýrsak bize bir dolu kuþ getirir. Sabahtan
akþama kadar bize kuþ taþýr gökten... Biz de... Dudaklarýný þapýrdattý, yaladý...
Biz de bir kocaman ateþ yakýp kuþlarý közde piþirir yeriz. Bak, bugün kuþlarý
çocuk var. Ýki kuþ hangimize yeter. Yarýn ikimiz birlikte çýkarýz.
vazgeçmesin diye Allaha, Hýzýra yalvarýyordu. Adý güzel, saný güzel, deryalar
yüzünde boz atýyla geçen Hýzýr Beyim, diyordu, sen verdin bu þahini bana.
Elinle yakalayýp verdin. Kim bilir, bu þahini sarp kayalarda yakalamak için
parçalamýþtýr. Salt verdiðin sözü yerine getiresin diye bütün bu cefalara katlanan
sen deðil misin? Koca Allahýmýz da sana yardým etmedi mi? Yoksa bu þahin
yavrusu kolay kolay yakalanýr mý? Senin bana bunca cefayla yakalayýp verdiðin
þahini elimden aldýlar. Aldýlar da beni þahinsiz býraktýlar. Bir kere olsun
uçuramadým, onun güzel gözlerine doya doya bakamadým. Bak, sana söyleyim,
ettiler... Bir þahinim kaldý, bir de ben. Senin verdiðin þahini aldýlar, aldýlar iþte.
Þahini bana verdin ama, onu elimden aldýrdýn. Sözünü sanki yerine mi
getirdin? O kadar pýnar baþý, yýldýz çatýþmasý bekledim. Senden fazla bir þey
istemedim. Toprak bile istemedim de herkes benim yüzümden yandý kül oldu.
Gözleri yaþ içinde kaldý. Yanýndaki çocuk gözlerini görmesin diyede baþýný
öbür yana çevirdi. Acaba çocuk onun Hýzýrla yaptýðý aðýz dalaþýný duyuyor
muydu? Mýrýl mýrýl, elini kolunu sallayarak, öfkelenerek, bir ayaða kalkýp bir
oturarak...
Ýþte fýrsat bu fýrsat. Selahattini, Hasaný kandýr, þahinimi al bana ver. Yoksa
seni kýyamete kadar sözsüz ilan ederim. Herkesler de sana inanýp, kimse seni bir
daha, hiç bir daha gece sabahlara kadar ulu gökler altýnda, þýkýr þýkýr sular
baþýnda beklemez. Bunu böylece bilesin. Seni þu koca dünyaya sözünde durmaz,
istekleri vermez, verirse de bir yolunu bulup geri alan bir adam ilan ederim.
kamaþtýrmadý mý, gün gibi, kamaþtýrdý. Ýþte ben, hemen o anda senden þahini
istemedim mi, istedim. Ver o zaman, ver o zaman þahinimi. Þahinimi senden þimdi,
Bir anda, koskocaman, korkuyla büyümüþ bir çift göz gördü. Bu yandaki
ediyorlardý.
Yarýn da uçururuz. Þahin yarýna hemen ölmeyecek ya. Bak, çocuklar da bizi
dört göz olmuþ bekliyorlar. Bugün uçurmazsak olmaz. Çocuklar bizi düdüðe
öldürür.
hemen toparlandý.
Havada uçan bir kuþu gösterdi. Ýþte, þimdiye, þu kuþu almýþ getirmiþti. Burada
Ýþte, iþte, ver þahini. Aman çabuk, çabuk. Kuþ gidiyor, kaçýyor.
Þahin Selahattinin elinden Hasanýn, eline geçti, onun elinden en yakýn çocuða...
Bakýn bakýn, bakýn ulan... Bakýn þahin kuþu nasýl kovalýyor! Baðrýþmalar,
çýðlýklar, el çýrpmalar...
þahin!
baðýrýyordu.
kolundan tutmuþ:
Ýþte orada bak, bak, bak. Kuþ bir tüy yýðýný gibi. Þahin tüylerini yoluyor.
Hasan:
Vay, diye hayýflandý. Neden býraktý þahin bu kuþu? Süllü birden baðýrdý:
Bak Hasan, Hasan; bir daha, bir daha daldý. Þimdi üç kuþa birden dalýyor.
Selahattin:
Havada bir kuþ sürüsü gördüler. Kuþ sürüsü hýzla kamýþlýðýn üstünden Ceyhan
Hasan:
Daldý, daldý, kuþ sürüsüne daldý, diye var gücüyle telaþla, el çýrparak baðýrdý.
Yitti, dedi. Nereye gitti bu þahin? Kuþu pençesine almýþ, tüylerini tozutarak
geliyordu.
Süllü:
Ýndi, dedi. Gözümle gördüm. Þu çalýlðýn içine girdi. Þimdi kuþu yiyordur.
dokunsan aðlayacak. Çalýlýða vardýlar, uzun bir süre kök kök, dal dal çalýlðý
Aþaðý çalýlýða inmiþ olacak, dedi Mustafa. Ýnerken ben de gördüm, dedi
Daðýldýlar, çalý çalý aramaya baþladýlar. Akþam oldu gün battý, çocuklar þahini
Ben size demedim mi, bu þahin tor bir þahindir, diye, alýþkýn deðildir diye. Ýþte
kaçtý gitti. Þimdi babam beni döve döve öldürür. Bir þey yapmaz, dedi Hasan.
Aðlama. Belki þahin þimdi eve gitmiþtir. Kaptðý kuþu almýþ eve götürmüþtür.
Memet:
Aðlama Selahattin, dedi. Sen hiç aðlama. Yarýn da öbür günde, ta Anavarza
Bulur muyuz? diye sordu Selahattin. Buluruz, diye ona güven verdi Hasan.
Bir uçuyordu ki þahin; vay anam yay! Vay anam vay, ok gibi... Kurþun gibi,
dedi Mustafa.
Gökyüzünde yedi o kuþu, dedi Osman. Vay anam vay. Böyle bir þahin hiç
Çok soy, çok çok... Bin tane kuþun içine daldý, kuþlar korkularýndan sapýr
Hasan:
Þimdi oturmuþtur bir yere, hepsini yiyordur. Onun için gelmedi yanýmýza
þahin, dedi.
üzülüyor, kimseye söyleyemiyordu. Bir kere, bir kere olsun görseydi onun
Hasan:
Selahattin, yarýn sabah daha gün atmadan bize gel, siz de gelin çocuklar, gelin
de þu soy þahini arayalým da bulalým. Bir daha böyle bir þahin elimize geçmez.
O gün akþama kadar, her þeyi, Keremi, Sadi Ustayý, kurduklarý tuzaðý unutup
caný gönülden þahini aradýlar. Ertesi gün de, daha ertesi günde aradýlar, þahini
bulacaklardý. Böylesi soy kuþlar hiçbir zaman yitip gitmezler, bir gün nasýl olsa
geri gelirlerdi.
boþanýrcasýna, kýzgýn saca düþmüþ gibi hemen buðu oluveren bir yaðmur.
kýzýl sakalýný tutamlamýþ; yere diz çökmüþ kýpýrdamadan, gözlerini akýp giden
sel gibi bir yaðmur yaðýyor. Kirli, boðucu, yaðmura; suya benzemeyen, ýþýksýz...
Haydar Usta, Haydar Usta oldu olalý ne böyle bir yaðmur görmüþlüðü var, ne de
böyle sarý benizli, insanýn gözünün içine hiç bakamayan, hep gözlerini kaçýran,
saman altýndan su yürüten, ürkek, içi içine sýðmayan, ele avuca gelmeyen,
Ramazanoðlu bile þöyle dimdik, insan gibi, hilesiz çocuksu bir kere yüzüme
bakamadý, diye düþündü. Her kimi gördümse ürkek karacalar gibi gözlerini
iflah olmaz. Atýna bindi. Osman önde, yaðmurlu ýslak Adana þehrine sürdü.
adýmlarla... Koltuðunda bir sürü kitap. Hurþit Bey kitaplar yazýyordu. Kerem Ali
onu gördü. Çaðýrmak istedi. Merak etmiþti. Yörük kocasý bir tuhaf adamdý,
acaba ondan ne istiyordu? Dimdik bedeninin altýnda, kýzýl güçlü sakalýnýn her
telinde bir çaresizlik, bir keder, bir aðýt pýr pýr ederekten ne istiyordu acaba?
Bütün Adana Kerem Aliyi tanýrdý. Herkesle bir sýcak, insanca, sevgi dolu bir
dostluðu vardý.
Hurþit Bey döndü. Keremin dükkanýna doðru aðýr, düþünceli yürüdü. Kerem
yer gösterdi. Çýraðýný kahve için koþturdu. Sevinçten iri göbeðini hoplattý.
Göbeði, býyýklarý, iri gövdesiyle, büyük baþý, saygýlý gözleriyle sevinçle güldü.
Sana, dedi, kocaman, bir çýnar gibi, kýrmýzý sakal, belki yüz yaþýnda bir
Yörük kocasý gönderdim dün. Merak ettim. Bir acayip adama benziyordu.
Sen mi gönderdin onu bana? diye sordu Hurþit Bey. Çok, çok enteresan. Hiç
sahibi sanýyordu. Çok çok enteresan Kerem Ali, çok. Bir kýlýç yapmýþ, otuz
yýlda.
Kimse, kimse yapamaz, dedi Hurþit Bey. Yeryüzünde artýk, dünyanýn hiçbir
Ne istiyordu?
Çok sýkýþmýþlar. Bitiyorlar Yörükler. Bir karýþ topraða can atýyorlar ama,
ellerine geçmiyor.
Siz bitmediniz, dedi Kerem Ali. Kökünüzü bir yerden çýkarsalar, baþka bir
Herkes, her soy bitmiþ, nedense, her ne hikmetse Ramazanoðlu bitmemiþti. Beþ
aþaðý, beþ yukarý þimdi gene Adananýn, Adana politikasýnýn, hiç olmazsa bir
üstünde de durmak gerek; diye düþündü Hurþit Bey. Bu çok enteresan. Bizden
baþka ayakta kalan bir de Manisada Karaosmanoðullarý var. Ýki köklü ailenin
Osmanlý topraðýnda kaldý. Vaktaki Mýsýrlý Mehmet Ali Paþanýn oðlu Ýbrahim
Paþa genç topraðýnda bitmiþ askerleriyle gelip Adanayý iþgal edinceye kadar.
olan topraðýndan Mýsýrlýnýn gür topraðýna aktardý. Ne acayip bir iþ, bir kader, bir
Ýbrahimle anlaþtý.
onlar Fýrkanýn umumi katibi oldular. Demokrat Parti kuruldu, onlar gene
fýrtýna belirip gelir. Bir tufan gibi. Þimdi de ýrgatlar homurdanýyorlar. Irgatlarýn
topraðýnda da Ramazanoðlu kökü yeþeþir mi? Kim bilir? Kendi kendine güldü.
Kim bilir, öyle saðlam bir kök ki; öyle her topraða uyan bir acayip aðaç ki, belki
burada da yeþerir.
tek Kayserili, daha dünkü hamal bir tek toprak aðasý, daha dünkü yanaþma,
Biz de bittik Kerem Ali. Öyle görünüyor ya, ayakta duruyoruzya bizde bittik
Haþa Bey, diye üzüldü Kerem Ali. Haþa. Olur mu öyle þey! Haslar
yaþýyor, dedi Hurþit Bey. Talip Bey yaþýyor Sabuncu yaþýyor, Ömer Aða
yaþýyor; Þadi Bey yaþýyor, dedi Hurþit Bey. Biz öldük. Biz can çekiþiyoruz.
çürük, çok çürük... Biz topraðýmýzý bin yýlda eskittik, onlar yirmi yýlda
bir topraða Kerem Ali. Baksana, bir tufan dünyayý yerinden oynatýp geliyor.
içmek, rahat etmek isterler. Bunlar böyle yoksul, elsiz ayaksýz, çaresiz kalýrlar
mý sonuna dek, kalýrlar mý Kerem Ali? Senin aklýn bunu alýyormu? Bu yüzden
Sularý þimdiden ýsýndý mý diyorsun Bey? dedi Kerem Ali. Hemen hemen,
dedi Hurþit Bey. Onlarla birlikte bizim de... Biz de kökümüzü halkýn içinden
alýp onlarýn yeþerdiði topraða soktuk. Bizim de, bizim de...' Kerem Ali.
Allahaýsmarladýk Kerem Ali, dedi; çýktý gitti. Bizim de, bizim de suyumuz...
Yaðmur geceden baþlamýþtý. Kerem Ali asfalta pat pat diye düþen damlalara
kocasýný buluverdi. Yaðmurun içinden bir düþ gibi çýkývermiþti. Yaþlý adam onu
gördü, candan gülümsedi. Atý, yanýndaki adamý, kendisi, kýzýl sakalý ýpýslak
olmuþtu.
Gel, gel, gel ihtiyar, gel baba, diye Haydar Ustayý çaðýrdý. Gel bir çayýmý,
içeriye aldý. Atý kapýya, dükkanýn kepenginin kilit yerine baðladýlar. Atýn
Söyle iyi adam, dedi sýkýlarak, bir çocuk gibi kýzarak, Ýsmetin yanýna
nereden, nasýl, kiminle, neyle gidilir? Oraya gitmeliyim. Baþka hiç mümkünü
çaresi yok.
Kerem Ali, Ýsmet Paþa senin kýlýcýna bakmaz bile, Ankaraya varýrsan onu
göremezsin, görsen bile derdine bir derman bulamazsýn, Ýsmet Paþa hükümetlik
bilmediði, her duygulu adamý yerinden hoplatan bir acý saplandý kaldý.
Yolun açýk olsun, talihin yaver gitsin, diye dualar mýrýldanarak, inanmayarak
Hemite daðý Çukurovanýn ortasýna doðru bir hançer gibi uzanmýþtýr. Önünden
Hemite daðý Çukurova düzlüðünden birdenbire çýktýðý, yükseldiði için ulu bir
dað gibi gözükür. Sýrtýný Torosa dayamýþ bir küçük daðdýr. Kýraçtýr. Kayalýðýnda
tek tük kesme çalýlarý, koca yemiþ çalýlarý, alýç aðaçlarý bulunur. Hemite daðý
baþtan ayaða çiriþ, nergis açar. En kokulu nergis Hemite daðý neresidir. Bir de
keditaþaðý çok kýrmýzý açar. Hemite daðý kayalýklarý keskin, mor, ak, yeþil
daðý hiç kimsenin iþine yaramaz. Sarp kayalýklarýnda eskiden kartal yuvalarý
Yorgun obaya artýk Çukurovada ayaðýný basacak bir toprak parçasý yoktu.
toprakta konacak bir açýklýk onlarý dostça kabul edecek bir köy bulamamýþtý.
Nereye gitmeli, kime sýðýnmalýydý? Kýþ da gelip çatýyordu. Dün gece de Akça
Veli çadýrýný, çoluðunu çocuðunu almýþ, kimseye haber vermeden; obayý býrakýp
gidivermiþti. Otuz sekiz çadýr kalmýþtý altmýþ çadýrdan bu yýl. Geçen yýl yüz
çadýrdý Karaçullu obasý. Daha önceki yýl, daha, daha önceki yýllar... Karaçullu
Bahara kadar oba toptan daðýlacak mýydý? Herkes baþýný alýp alýp bilinmeze
gidecek miydi? Keþki gitseler, tükenseler, diye düþündü Süleyman Kahya. Bir
Bizim baba dede kýþlaðýmýzý elimizden aldýlar onlar, biz de þimdi burada
Kahya baþý çatlayacak kadar düþünüyor, bir çýkýþ yolu bulamýyordu. Gittikçe de
Narlýkýþlada elli yýldýr köy var... Elli yýldýr oraya köy kurulmasýna,
orasýný yurt edinelim, köy kuralým diye azmý söyledi, yalvardý, adamýn sözünü
dinlemedik bile. Bütün Çukurova hep öyle bizim kalacak sandýk. Dilediðimiz
öldürmeye gitmek için can atýyoruz. Hepimiz ölsek, bütün Çukurovayý öldürsek
Fethullah:
Müslüm Koca:
Obanýn öteki erkekleri de, ayaðýmýzý basacak bir yer bul bize, dediler.
Süleyman Kahya baþýný kaldýrýp kaldýrýp karþýdaki mor, kýraç daða gözlerini
Oba da yorgundu. Birkaç gün için bir yere konmak zorundaydýlar. Hemite
daðýný gösterdi:
Oraya, dedi. Þimdilik, birkaç gün için oraya konalým da...' Baba, diye
inledi Fethullah, orada kayadan baþka bir þey yok. Bir tek dal yeþil ot bile yok.
Süleyman, dedi, oðlum sen delirdin mi? Oraya konulmaz ya, köylüler
Vermem, dedi Süleyman Kahya. Göçü çekin daða. Elbet bir düþündüðüm
var.
kýlýcý Ýsmet Paþaya, Ramazanoðluna verecek de, onlar da bize kýþlak verecekler
Müslüm Koca:
Vay akýl vay, dedi, onu onayladý. Kelin týrnaðý olsa baþýný kaþýr. Ýsmet Paþa
toprak bulsa kendisi kýþlak yapar. Ramazanoðlu toprak bulsa kendisi yaylak
Yüreðir topraðýnýn en güzel yerini bize vermiþ. Üç gün burada Haydar Ustayý
Sultan Karý yaþlý, uzun parmaklý, buruþ buruþ elini gökyüzüne açtý: Çabuk,
çabuk gel, kurban olduðum pirler piri Haydar Usta, dedi. Bütün mümkünümüz
çarelerimiz kesildi, çabuk gel kul olduðum. Sen de Haydar Ustamýzý, dili
muþtulu, salýðý güzel yiðidimizi çabuk gönder güzel Allahýmýz. Kapalý yollarýný
aç, yollarýna güller döþe, tez gönder Ustamýzý, Allahýmýz... Çok sýkýþtýk.
Ýnsanlýktan arýttýlar bizi. Vallahi sýkýþtýk. Bir umudumuz sende Haydar Ustamýz,
güzel Allahýmýz.
çocuklar dört göz olmuþlar onu bekliyorlar, bir yanda da erkekler arasýnda da
Ertesi gün sabaha karþý Hemite daðýna, Alýçlý koyaða kondular. Bütün gece,
Kahya birden obanýn sürüsünün yarý yarýya azalmýþ olduðunu gördü. Yüreðine
ateþ düþtü. Demek yolda döküle döküle, hem de döke döke geliyorlardý.
Herkes, herkes, çocuklar da yaþlýlar da, obada soluk alan kim varsa
gelsinler... Koynundan altýn kesesini çýkardý: Bu, dedi, sizin toplayýp bana
verdiðiniz altýnlar. Bununla hiçbir þey olmaz. Haydar Usta da gitti gelmedi.
ver, diyeceðim. Yiðit bir adamdýr, belki içinde kadýn süsleri görünce hiçbirisini
serili mendilin üstüne atmaya baþladýlar. Ceren de nesi var, nesi yok topladý
Süleyman Kahyanýn önüne koydu. Obanýn bütün kadýnlarý ona hýnçla baktýlar.
Üç günden beri gene obanýn kadýnlarý ona düþman kesilmiþler, birçoðu gene
Süleyman Kahya:
Saða sola bakýndýlar. Hiç kimseden bir ses çýkmadý. Sultan Karý topallayarak
periþan olduk Süleyman. Haydar Usta da gelmedi. Ýsmet Padiþah belki onun
yaptýðý kýlýcý beðenmedi. Ýsmet Padiþah belki onu zincire vurdu. Bizim Haydarýn
da dili durmaz ki, kim bilir Ýsmet Padiþaha ne dedi de Ýsmet Padiþah onu zindana
attý. Al bunlarý da kýþlak sahibi olunca, ben de ölünce, siz de beni kefensiz
ötekilerin üstüne attý. Sonra hepsini derledi topladý, mendile sardý, koynuna
koydu. Atýný çekmiþ getirmiþlerdi, ata atladý, yamaçtan aþaðý sürdü. Bütün oba
arkasýndan düzlüðe kadar indiler. Düzlükte durup onu uðurladýlar. Hep birden
yere diz çöküp, eli boþ dönmesin diye Tanrýya niyaz eylediler. Ýçlerinden
yanýna gitti:
söylemeye utandýlar. Sonra Tazý Memet ortaya atýlýp, tepeden inme, taþ gibi
düþtü:
Fethi Aða geldik ki, bize de hakkýmýzý veresiniz. Ne hakký? diye þaþýrdý
Fethullah.
Daðýn ne hakký olurmuþ? diye alaylý sordu Fethullah. Bu alaya çok içerlediler
koparacaklarýný sanýyorlardý.
basýp yemin ediyorum, bir tek kuruþumuz kalmadý. Az önce babam kadýnlarýn
götürdü. Eski kýþlaðýmýz Akmaþatý bize satýn alacak alabilirse... Biz de sizin gibi
Bize gelince kalmaz. Bize gelince... Bu daðý da biz koruruz arkadaþ. Bu dað da
Güldü.
Sen bizimle alay ediyorsun, diye barut gibi ayaða fýrladý Tazý Memet,
dinliyorlar. Yüzlerinde, biz sana bundan sonra yapacaðýmýzý biliriz, hele bekle
edemedi. Oraya, bir taþtýn üstüne oturup gidenlerin, küçük daðlarý biz yarattýk
Ah, dedi, aah, bu Yörüklük batsýn. Bu Yörüklüðü icat eden her kimse, hangi
dedemizse yerinde yatamasýn. Aaah, aaah, Yörüklük yerin dibine geçiyor ya,
yerin bin kat dibine geçsin. Þunlara, þu serçe gibi heriflere, þunlarýn afur
tafurlarýna bakýn hele... Ellerini göðe açtý, gözleri dolu dolu: Allah, diye
yalvardý. Þu Derviþ Beyin yüreðine bir iyilik koy, iyilik koy da þu Akmaþatý
babama satsýn. Yoksa bu gece hepimizi, genç, yaþlý, çoluk çocuk hepimizi öldür.
konuþuyorlardý.
Sonra birden sevinçle ona, sana gösteririz, bekle, dercene yola düzüldüler.
Fethullah gün batýncaya kadar oturduðu taþýn üstünden kalkamadý. Her bir yaný
Aþaðýdan, yoldan bir atlý ürkek, yumulmuþ, atýnýn ayaðý birbirine dolanarak
geçiyordu. Fethullah onu gördü, kim olduðunu anladý, içini de bir aþaðýlama
duygusu kapladý:
''Pis adam, dedi. Aþaðýlýk adam. Sevda demezler bunun adýna, alçaklýk derler.
Bin yýl da sürünsen, þurda yurtsuzluktan bütün oba gözümüzün önünde kýrýlsa
ölse, Cereni gene alamazsýn, alçak. Sen gerçek sevdalý olsaydýn, sýkýþmýþ obanýn
Sonra Oktay Beye acýdý. Belki de çok sevdalýydý. Sevda sevda derler, behey
yarenler, bilmeyene bir acayip hal olur. Kýzmý yok dünya da? Cerenden güzeli
önüne. Yok yok, dedi, Cerenden daha güzel bir kýz olamaz bu dünyada, Oktay
Beyin hakký var. Bu kýzýn ardýnda ne kadar sürünse o kadar hakký var.
pencereler, kapýlar, dað gibi yapýlar. Mustafa Kemal Paþanýn türbesi... Sabaha
kadar ýþýða batýp çýkýyor. Bir tepenin üstünde, öyle durup duruyor, kýpýrtýsýz.
büyük ýþýklý... Gittikçe de her gece baþýný alýp gidiyor. Tekmil Ankara ovasýna
Iþýklar, ulu gölgeler, kýrmýzýlar pul pul olup daðýlýyor, serpiliyor, sonra top top
oluyor, kavuþuyorlar Sonra gene bir fiskede darmadaðýn. Sonra gene ýþýklar
kýrmýzý, mavi, ak, yeþil, turuncu göðe savrulu, pul pul düþüyorlar. Kurþun gibi
aðýr.
Haydar Usta bir akþamüstü Ankaraya otobüsten yorgun indi. Yanýnda, yol
boyunca konuþup geldiði güler yüzlü delikanlý da vardý: Bir þey soracaktý, saðýna
döndü, delikanlý yitip gitmiþti. Bir süre durdu, kalabalýðýn içinde gözleriyle
gülmezler.
Kalabalýðýn aktýðý yöne doðru aktý, geniþ, alan gibi yapýnýn içinden dýþarýya
çýktý. Dýþarda otomobiller üst üsteydi. Haydar Usta baþýnda turuncu, ýþýlayan
börkü, kýzýltýlar uçuþan heybetli sakalý, çarýklarý, iri uzun gövdesi, elinde bir
kutsal emanet gibi, yeni doðmuþ bir bebe gibi nazlayarak, incitmekten
korkarcana tuttuðu kýlýcý, uzun parmaklý elleri, püskül püskül, gözlerini örten
gibi. Ulan sizi, ulan adam olmazlar, siz adam olsaydýnýz, biz böyle olmazdýk.
ocaðýný, bucaðýný Ankara! Bir insan seli ki, bir anda kiþiyi yutuveriyor.
Burada böyle dura dura ne olacak? Bu akþam Ýsmetin evine gitmeli mi?
Obadan çýkalý beri aradan ne kadar, ne kadar bir süre geçti? Þimdiye kadar
kandýrdým. Þu kýlýç bitsin de, vereyim de paþalara, size bir kýþlak alayým, diye.
Fýkaralarý otuz yýl çocuk gibi avuttum. Otuz yýl bir umut olup benim kýlýcý
beklediler. Kýlýcýn bir kýþlak getirip getirmeyeceðini otuz yýl tartýþtýlar. Ýnandýlar,
inanmadýlar ama, otuz yýl bir tek umut olup da bu kýlýcý beklediler. Þimdi de dört
göz olup kýlýcýn yolunu gözlüyorlar. Ya Ýsmet de boþ çýkarsa? Ýsmet, yavuz
Ýsmet, Yunanýn gözünü çýkaran, eli tor þahinli Ýsmet, akýllý, ferasetli, kurnaz,
Ýnansa da, inanmasa da Ýsmet Paþa da onun son umuduy du. Ýsmet Paþadan öte
eden bir konuðun, masasýnýn arkasýna saklanýp, aval aval yüzüne bakmaz. O eski
adam, harp görmüþ, Yunaný kýrmýþ. Gözünün önünden ölümler, kýrýmlar geçmiþ
oturuyor. Ýsmet Paþaya haber verdiler. Yörük kocasý, Demirciler Ocaðý piri
Haydar Usta otuz yýldýr senin için dövdüðü kýlýcý bitirmiþ, diye haber verdiler.
Çok sevindi Ýsmet, sevincinden kýr býyýklarý výzýladý. Bir ocak Demirciler Ocaðý,
piri, en son, ocak sönüp giderken, on bin, yüz bin yýl sonra, Pir Haydar, son pir
ona bir kýlýç yapýyor, on bin yýllýk ellerin hünerinden sonra... Bu kýlýç otuz yýlda
deðil, on bin, yüz bin yýlda dövüldü. Bir daha da dövülmeyecek. Demir, demir
olduðundan bu yana bu kýlýcý biz Ýsmet için döveriz. Bu son kýlýç da ona nasip
oluyor. Daha ne ister! Kerem kýlýç dövmeyecek, Kerem kýlýç dövmeyecek, bunu
Bana bir saðlýcaðýlan kal demeden gitti. Kerem kýlýç dövmeyecek, duydunuzmu
hay insanlar?
Kalabalýk ýþýða battý çýktý. Gölge oldu her þey. Iþýklar, uzun yapýlar, kýrmýzýlar,
maviler, turuncular, yeþiller, morlar, uzun ýþýk direkleri, ýþýk tarlalarý, ýþýk
ormaný, er ormaný, her þey gölgeleþti, uçuþtu, yundu arýndý. Gölgeler, uzun, kýsa,
ýþýktan, heybetli, ta göðe aðan, sonra ufalan, taþ gibi aðýr, düþen... Dönen, dönen,
dönen... Kerem bir daha kýlýç yapmayacak. Kýlýç, kýlýç dövmeyecek. Elindeki
kýlýcý gözlerine kadar kaldýrdý. Ýsmet, Ýsmet, Ýsmet þunu bir iyicene bilesin ki bu
son. Son, son, son... Þu dünyanýn bundan böyle görüp göreceði son güzel kutsal
Kalk, der. Kalk ayaða. Sen deðil, biz senin huzurunda niyaza gelmeliyiz.
Kalk, kalk, kalk ayaða. Bizim gibi bin tane paþa her zaman gelir, her zaman
gider, ama bir Haydar Usta dünyaya bir kere gelir, o da gidince bir daha hiç
gelmez. Hele Kerem de demir dövmeyince, kýlýç sevmeyince, bir koca ocak
Haydar Ustayla þu yeryüzünden çekip gidince... Kalk, kalk ayaða! Biz sana
niyaza duralým.
Ýsmet akýllý, paþa, büyük, eski gün görmüþ. Ýnsan bilir insanlýðýn kýymatýn.
Sonradan sonraya Beyliðe yeten, zalým olur, el kadrini ne bilir. Varýp gübreliðe
Otur hele yanýmda Haydar Usta. Ne güzel, ne hünerli ellerin var Haydar Usta.
Demek siz, bir ateþ denizinden on bin yýldýr bu kýlýçlarý, süzme, çýkarýrsýnýz ha?
Haydar Usta? Bu kýlýcý, þu elindeki kýlýcý on bin yýlýn yalýmýndan süzdün ha,
öyle mi? On bin, yüz bin yýldýr dünyanýn bütün yalýmlarýný toplayýp onlardan bir
Demirciler Ocaðý kimse bilmez ne zamandan bu yana yanar. Bir köz, bir
kurulduðundan bu yana þu ulu topraklar üstünde akar gelir, akar gelir. Yalýmdan
kýlýç süzerler. Kerem kaçtý gitti. Kerem demir dövmeyecek. Kývýlcýmlardan kýlýç
ýþýk dövmeyecek.
insana karþý güveni, sevgisi çoðalýyordu. Sonucu biliyor, kötü akýbeti semtine
Iþýktan yalým süzeriz, döveriz. Yalýmdan kýlýç. On bin yýldýr, yüz bin yýldýr.
yaðmur suyu dolup da, dýþarýya uðramýþ, ýslak güneþin alnýnda kurulanan,
Haydar Usta oldum olasý kendisini olaðanüstü bir varlýk sayardý. Þimdi
Torosun yücesinden inmiþ bir ermiþ, bir yarý Tanrý sanýyor, bir yandan da
ayaklar altýnda sürüklenen bir yaprak gibi, kimsiz kimsesiz, eli kolu tutmaz bir
Ýri bir adam geçiyordu önünden. Uzun, makas görmemiþ kara býyýklarý onun
Adam durdu:
Haydar Usta baþtan aþaðý ona her þeyi anlattý. Soluk aldý, yorulmuþtu.
Ýþte böyle bizim dirimiz dirliðimiz Hasan Hüseyin kardaþ. Hasan Hüseyin:
Hele þurada bir yere oturalým da iyice konuþalým, dedi. Bir kahveye
yürüdüler.
Hasan Hüseyin:
Hüseyin bir þey söyleyemiyor, Ýsmet Paþa Demirciler Ocaðý pirini takmaz,
düþünüyordu. Sonunda:
Asýl azmaz, yol tezikmez, diye gürledi. Hasan Hüseyinle karþýlaþmasý onu
Bu gece bizde kalalým da, yarýn Paþayla görüþme yolunu ararýz. Ne dersin
erenler?
görenler, birbirlerine hemen haber vermeye baþladýlar. Horasandan ulu bir pir
O gece Hasan Hüseyinin evi doldu doldu taþtý. Gelenler Haydar Ustaya niyaza
duruyorlardý. O kadar çok insan gelip Haydar Ustaya niyazda bulundu ki, Usta
bütün þehir kendisinin Ankaraya geldiðini haber almýþ sandý. Bu kadar insan
Haydar Usta o gece rahat, ince tüy gibi bir çocuk uykusuyla uyudu. Sabahleyin
Yavrum Hasan Hüseyin þimdi artýk beni Ýsmete götür. Bir Horasan eri gelmiþ
kadar baþýna böyle güzel bir devlet kuþu konmamýþtý. Her þey, her þey yerli
daha, biraz daha bekle Karaçullu, biraz daha, diye yönünü Çukurovaya dönüp
içinden geçirdi. Biraz daha. Kerem, sen de obadan kaçtýðýna, Demirciler Ocaðýný
Beklediler. Öðle oldu, Hasan Hüseyin peynir aldý yediler, beklediler. Ýkindi
Sarý benizli adamlar odadan odaya girip çýkýyorlar, þöyle durup bir Haydar
Demirciler piri Haydar Usta gelmiþ, seni görmek diler diye haber saldýn mý
Ýçeriye gitti. Birtakým odalara girdi çýktý, geri geldi. Yüzü asýlmýþtý.
burada bir dakka bile kalmam onlar için bir ölüm dakkasý... Ölüm. Onlar orada
her an ölüyorlar. Çukurovalýnýn zulmü altýnda her an, her an can veriyorlar.
Hasan Hüseyinin dili varýp da iþin aslýný bir türlü Haydar Ustaya
Ustam, dedi Hasan Hüseyin, ben yarýn Çoruma gidiyorum, iþim var. Senin
Daha iyi olur, dedi Haydar Usta. Ýsmeti evinde görmek, ona Tanrý konuðu
olmak daha iyi olur. Biz burada beklemekle hata iþledik. Ýsmet belki alýndý bu
Hasan Hüseyin bir þey söylemedi. Eve gittiler. Ev dün geceden daha çok dolup
taþýyordu. Horasandan bir demirci pirinin, ulu bir erin geldiði Ankaradaki bütün
canlara duyurulmuþtu.
Bu sabah dünkü sabahtan da daha dinç kalktý Haydar Usta. Yanýna verilmiþ
Haydar Usta kapýya dayandý. Ýki asker geldi, arkasýndan bir de sivil kiþi.
Ocaðý piri Hasan Usta gelmiþ, Tanrý konuðu olarak, iyi dinle, sözlerimi
kulaðýnýn arkasýna atma, Demirciler Ocaðý piri Haydar Usta, bin yýllýk kutsal
Adam gitti, gelmedi. Haydar Usta bir bekledi, iki bekledi ne gelen var, ne
bekletiyordu! Sen bir yýllýk Ýsmet Paþasýn, o on bin yýllýk Demirciler Ocaðý piri
Haydar Usta. Haydar Ustaya o kadar saygýlarý olmasa, kolundan tutup: Gel
pirim gel! Gel de gidelim bu adamýn evinden kim oluyor o! diye sürükleyip
götüreceklerdi.
acaba?
Askerlerden birisi:
Baba hiç bekleme, dedi. Sana açýkçasýný söyleyim. Her gün bu kapýya yüz
Ne demek o, ne demek? diye gürledi Haydar Usta. Ben otuz yýldýr ona
varmayý dilerim.
Öðle oldu, delikanlýlar ona gidip ekmek içinde kebap alýp geldiler. Haydar Usta
duvarýn dibine çöküp kebabýný yedi. Birkaç sefer daha kapýya gitti. O adam daha
gözcekli, baþý kelleþmiþ, kalkýk kaþlý, kalýn çeneli bir adam indi. O adama kapý
ardýna kadar açýldý. Haydar Usta az daha davranmasa, gaflete gelse fýrsatý
Tam otuz yýl. Otuz yýlda... Onu görmek dilerim: Hem de Tanrý konuðu
Bekle, bekle, burada bekle... Paþayla þimdi geleceðiz. Konuþur kýlýcýný ona
takdim edersin. Toprak iþine gelince çok zor o. Paþa bu iþle ömrü boyunca
Adam hýzla yürüdü gitti. Haydar Ustanýn yüreðine su serpildi. Demek Paþa
onlarýn kýþlak meselelerini bütün ömrü boyunca dert edinmiþti. Baþka bir zaman
olsa, Haydar Usta Tanrý konuðu deyip de içeri alýnmamasýna çok içerlerdi.
Az sonra önde Ýsmet Paþa, arkada o adam evden çýktýlar. Delikanlýlardan birisi:
Pirim, dedi, o önden gelen var ya, iþte Ýsmet Paþa o. Hemen geriye, karþý
kaldýrýma çekildi. Vay vay, dedi Haydar Usta. Bu tin tin, serçe gibi sekerek
gelen, bir avuç, saçlarý dökülüp, buruþ buruþ olmuþ kocayý hiç gözü tutmadý.
Ýnsanýn iþe yaramazýnýn, zulüm etmiþinin yüzü kocayýnca iþte böyle buruþ buruþ
olur, daðarcýk gibi kötü kýrýþýr... Karþýsýna geldi, önünde durdu. Gözleri
yuvalarýnda korku, telaþ içinde fýldýr fýldýr döndü. Haydar Usta kýlýcý ona kutsal
Al Ýsmet, dedi, otuz yýlda yaptým bunu sana. Hani Rüstem Usta, Çebi
obasýnýn demircisi, bundan çok önce, senden önceki Paþa ya on beþ yýlda...
Rüstem Usta, demiþ... O da kýþlak, demiþ, padiþahtýr bu, Aydýn elini bir kýlýca
baðýþlamýþ: Rüstem Usta kökten sürme demirci deðil, daldan eðme, çýraklýktan
yetme... Ben, ben, ben bu kýlýcý otuz yýlda... Tam otuz yýlda senin için dövdüm.
Haydar Ustanýn Paþaya uzattýðý kýlýcý yanýndaki gözlüklü adam aldý, kýnýndan
Bakýn Paþam, bakýn ne güzel, dedi. Bizim Toros Yörükleri böyle kýlýçlar
Paþa durmuþ, bir kýlýca, býr Haydar Uþtaya bakýyordu, gözlerini kirpiþtirerek.
Haydar Usta akan bir sel gibi durmadan obasýnýn Çukurda çektiðini anlatýyordu.
Paþa öfkeli mi, küsmüþ mü, kýzgýn mý, kývançlý mý belli olmayan bakýþlarla bir
kýlýcý, bir Haydar Ustayý süzüyordu. Sonunda kýlýcý dazlak kafalý adamýn elinden
Kýlýç Haydar Ustanýn elinde kalakaldý. Ýsmet Paþa bu arada tin tin; sekerek
yürüdü gitti; kendini bekleyen otomobile bindi, otomobil hareket etti. Haydar
Usta sallandý. Otomobilin arkasýndan koþmak, onu yakalamak, ona daha bir
Kýlýcýn hasý, suyunu tam kývamýnda almýþý iþte böyle olur. Sert bir yere
çarpýnca gerilmiþ çelik tel gibi, iþte böyle çýn çýn öter. Ýþte böyle pürüzsüz bir
sesle çýnlamasý uzun uzun dalgalanarak, azalarak biter. Çok güzel, çok güzel.
kýrýldý, parça parça oldu, gökten aþaðý kýraðý gibi, pul pul, paramparça, tuz buz
Bir buðu, ýþýklar, bölük pörçük, gölgeler, uzayan, kýsalan, dönen, kýrýlan...
Savrulan bir fýrtýna... Uzun yollar, ayak kokularý, kayalar, otobüsler. Çukurova
düzlüðü, akan kanlar, Hasan Hüseyin, ilerde sinmiþ kalmýþ, iki elleriyle yüzlerini
lime, yol yol, tuz buz, karmakarýþ, savrulan. Ýki eliyle yüzlerini kapamýþlar,
kapamýþlar. Ýsmet Paþa kaçýyor, ince bedeni, yaþlý, bükülmüþ bedeni, bacaklarý
uzuyor, uzun uzun, Ýsmet Paþa soluk giyitinin içinde upuzun, incele incele
Kýlýçlar düþüyor kaldýrýmlara, çýn çýn, çýn çýn, çýn çýn... Çok güzel, çok güzel;
çok...
Ýþte kýlýcýn hasý böyle olur. Bir sert yere deðmeyegörsün, düþmeye görsün...
Çýn çýn öter, çýn çýn... Çýnlamasý uzun uzun dalgalanýr. Çýýnnn!
On yýl mý oluyor, on beþ yýl mý, Beydili obasý Beyi Himmet Bey bir gün Sabit
Aðaya geldi. Sabit Aðanýn kaç dönüm olduðunu kendisinin de bilmediði büyük
bir çiftliði vardý. Himmet Bey Sabit Aðanýn önüne bir kocaman torba altýn attý:
Bunlarý alda bize yerleþeceðimiz biraz toprak ver, dedi. O kadar çok topraðýn
var ki üstüne bizim gibi yirmi oba daha yerleþse, sana dua gene bir devletlik yer
kalýr. Sabit Aða ona: Doðrusun Himmet Bey, haklýsýn, dedi, altýnlarý
saymaya baþladý. Uzun uzun sayýp bitirdikten sonra: Siz; dedi, bu kadar
kalan parayý da beþe bölecekler, beþ yýl içinde borçlarýný ödeyip topraðýn
Beþ yýl doldu, altýncý yýl oldu. Sabit Aða onlardan senedi gösterip gene para
istedi. Yedinci yýl oldu. Sabit Aða gene para istedi. Artýk bu parayý ödeyemez
hale gelmiþler, neleri var neleri yok satmýþlardý. Sekizinci yýl Sabit Aðanýn
Beydililer o yýl çok zorluk çektiler. Az daha açlýktan kýrýlý yorlardý. Himmet Bey
Hükümete, mahkemeye gitti. Beþ yýl deðil, ayný parayý elli yýl ödeyecekti.
Süleyman Kahya attan indi. Atýnýn baþýný uzun boylu, paramparça giyimli bir
yanaþma tuttu.
Derviþ Bey evde mi? Evde, dedi yanaþma. Süleyman Kahya geldi dersin.
Yanaþma atý götürdü ahýra baðladý, koþarak konaða çýktý, geri döndü.
Merdivenden baðýrdý:
Süleyman Kahya? Unuttun gittin bizi. Unuttun gittin. Biz kardeþlik, deðilmiyiz?
Kan kardeþi, hem de soy kardeþi... Daha elli yýl öncesine kadar biz de sizinle
kýþlaðý aldý, buradan ta Anavarzanýn dibine kadar çiftlik yaptý. Tapusunu çýkardý.
Süleyman Kahya:
Halimiz çok kötü, dedi. Bu yýl ayak basacak bir yer bulamadýk...
Derviþ Beyin gösterdiði sedire oturdu. Derviþ Beyin kalýn dudaklarý, çýkýk
elmacýk kemikleri, iri gözleri, ak saçlarý, düþük býyýklarýyla yüzü sert, zalim,
Kaç para etti ki Bey, neye yaradý ki dövüþümüz? Hazreti Ali, Mustafa Kemal
olsan ki, ne iþe yarar? Öldürdüler bizi Bey. Ben de seni deyi geldim. Baþka bir
Derviþ Beyin iri gözleri biraz daha büyüdü. Kravatýný düzeltti, pantolonunun
ütüsünü sývazladý.
Süleyman Kahya kuþaðýnýn arasýndan aðzýna kadar dolu altýn torbasýný çýkardý
Bu ne?
Bu, dedi Süleyman Kahya, birden çýpýldak tere batmýþ, bu, dedi. Bu... Bu
bizim neyimiz var, neyimiz yoksa odur. Hepsini topladým, aldým getirdim. Bize
Süleyman Kahya gene elini kuþaðýna daldýrdý, oradan bir deste de kaðýt para
çýkardý. Onu da altýnlarýn yanýna koydu. Derviþ Bey göz ucuyla para destesine
de baktý. Düþündü. Kravatýyla, saçlarýyla, býyýðýyla oynadý. Yüzü üst üste beþ
kere seðirdi. Kalktý sofayý bir uçtan bir uca yürümeye baþladý. Süleyman Kahya,
o gidip geldikçe gözlerini ondan ayýrmýyor, gözleriyle onun her bir devinimini
izliyor, ona bir kurtarýcý gibi bakýyordu. Derviþ Bey þimdi ya onun derdine
Derviþ Bey de yürürken arada bir duruyor, baþýný yerden kaldýrýyor, gözlerini
delercene Süleyman Kahyaya dikiyor, bakýyor bakýyor, sonra gene baþý yerde
yürümeye baþlýyordu.
düþüp dilenecekler. Erkekler kazma kürek, týrpan orak, ürünleri daha harmanda
köyünde hiçbir erkek kalmamýþtý. Kadýnlar çýrpýnýp duruyorlar, ölü gibi olacaðý
Erkekler nerde? diye sordu. Harmanlara gittiler, dedi kadýnlar. Sabit Aða
gelinmez. Hükümete karþý gelmesinler. Þurada kaç yýllýk borcunuz kaldý ki?...
Otuz dokuz yýl sonra bu köy, bu topraklar sizin. Birden bir þeyler oldu.
Kadýnlarda bir deðiþiklik, bir kaynaþma. Sabit Aða her þeyi anladý. Otomobiline
Sabit Aða tabancasýný çekti. Ne kadar kurþunu varsa kadýnlarýn üstüne yaðdýrdý.
Beþ kadýn düþtü. Yaralý Kara Melek onu arkadan kavradý, çelmeledi, gelen taþlar
da Sabit Aðayý sarsmýþtý. Boylu boyunca yere serildi. Saðdan soldan bir taþ
yaðmurudur baþladý. Kadýnlar sessiz, ama hepsi bir el olmuþlar, yüzlerce taþý
farkýnda deðil... Sabit Aðanýn üstündeki taþ öbeði apak gittikçe büyüdü,
Derviþ Bey baþýný kaldýrdý gene Süleyman Kahyayý süzdü: Duydun mu Sabit
Aðanýn baþýna gelenleri Kahya? Yörük avratlarý... Ben gittim gördüm. Avratlar
Süleyman Kahya içinden geçirdi: Eyvah, eyvah, dedi, eyvah... Gözü kör
olacak?
Aaah, aah Bey, nesini iyi yaptýlar, nesini iyi yaptýlar? Zaten adýmýz çýkmýþ
Derviþ Bey geldi yerine oturdu. Altýnlarý karýþtýrdý, kaðýt paraya baktý:
Sen bu parayý al da, gerisini de senet verelim. Yýl be yýl kazanýp ödeyelim. Yap
bize bu iyiliði. Nolursun Bey. Soyumuz bir, sopumuz bir. Bizim birbirimize
kötülüðümüz dokunmaz. Yýl be yýl öderiz. Ýstersen kýyamete kadar öderiz. Yeter
Derviþ Bey gene gözlerini ona dikmiþ bakýyordu. Baktý baktý: Olmaz
Süleyman, dedi. Size yüreðim yanýyor ama, olmaz. Olmaz kardeþ. Ben yalnýz
deðilim, oðullarým var. Ödleri kopmuþtur þimdi. Sabit Beyin ölümü deliye
çevirmiþtir onlarý... Vallahi verirdim bu topraðý size ama... iki gün önce
gene olamaz. Beni öldürür Çukurova Aðalarý, oðullarým, bütün Çukurova bana
Süleyman Kahya artýk duymuyor, görmüyordu. Atýna nasýl bindi, atýný nasýl,
nereye sürdü, gittiði yol yol muydu, bataklýk mý, dað mýydý bayýr mýydý, gece
Hemite daðýnýn tam doruðunun ortasýnda bir top aðaç vardýr. Kesme aðaçlarý da
öteki aðaçlar kadar, dut, çýnar, çam kadar büyürler mi? Hemite daðýnýn
aðaçlarýn altýnda bir mezar vardýr. Toprak mezarýn üstü topak taþlarla örtülüdür.
Bir de derin bir kaklýk vardýr aðaçlarýn yakýnýnda. Derince, bir kulaç
bu kaklýktan içerler. Burada bir ermiþ kiþi yatar tek baþýna. Adýna Hamit Dede
Dedenin. Orada, daðýn doruðunun ortasýn da, ulu kesme aðaçlarýnýn altýnda
rahat, kaygýsýz yatar durur. Bazý günler top aðaçlarý bulutlar örter, iþte o zaman
daðýn üstünde ikinci bir doruk gibi duran top aðaçlar gözükmez olur. Hamit
kokarlar.
çaðýrýnca da gelip eline konuyordu. Her zaman elinde taþla vurduðu bir serçe,
bir tarla kuþu, bir çobanaldatan bulunuyordu. Þahinin böyle uçuþundan, gelip
ýrayacak, yitecek, herkes de þahin gitti, bir daha gelmez sanacak, sonra þahin
Obaya hiçbir þey olmamýþ gibi girdi. Onu anasý, babasý, kardeþleri gördüler.
Anasý bir çýðlýk kopardý. Babasý, ötekiler ona hiçbir þey sormadýlar. Kerem
oldu, az sonra döndü, obanýn üstünde akan bir su gibi dolanmaya baþladý.
Çaðýrýnca da geldi. Keremin koluna kondu. Kerem þahini üç kere böyle býraktý.
Onun kuþuyla önce birkaç çocuk ilgilendi, sonra kimse ilgilenmedi. Bütün oba
soluðunu tutmuþ, yay gibi gerilmiþ, bir göz olmuþ, yürekleri durduran bir
Güz güneþi mor kayalýklý kýraç Hemite daðýný tepeden týrnaða, durmadan akan
bir su gibi yýkýyordu. Bir hoþ arýlar, baþparmak büyüklüðünde sert, yanardöner
mavi, çakmak gibi arada bir çakan, výzýldayarak sessiz, oturup kalmýþ insandan
Ne oldu, ne olmadý kalabalýk hep birden bir kalktý, sonra oturdu. Uzaktan
Avcýlarbaþý Kamil birkaç kere ayaða kalkýp oturdu. Elini gözüne siper edip
edip baktý:
Kötü geliyor Kahya, dedi. Eli boþ dönüyor. Bir þey elde etseydi, þimdi onun
Sultan Karý:
Dillerin kurusun avcýlarbaþý Kamil, diye ona alkýþ tuttu. Birkaç kiþi daha:
biliyorlardýya, böylesi geliþte hayýr yoktur. Ama can çýkmayýnca umut çýkmaz.
Süleyman Kahya geldi, atýnýn baþýný kalabalýðýn içinde çekti. Kalabalýk ondan
bütün çiftliði elinden alýrýz diye korkuyor. Taa orada bir Yörük köyünün
týrmanmaya baþladý.
Süleyman Kahya:
Derviþ Bey bana dedi ki, Süleyman, dedi, sen benim kardaþlýðýmsýn, býrak
obayý, oba baþýnýn çaresine baksýn, sen gel, sana ev yeri, istediðin kadar toprak,
Ben de dedim ki ona, sað ol, ben ölünceye, oba daðýlýncaya kadar ben
içindeyim. Obada son kalan kiþi ben olmalýyým. Bir gün yanýma yönüme
bakarým. Ýþte o zaman ben de baþýmý alýr bir yana giderim, dedim.
Þimdi ne yapalým?
oralý olmuyordu.
Sonunda býktý:
Bu þahin de baþýma bela oldu, dedi. Hiçbir iþe de yaramýyor. Keþki bunun
Kal burada dedi, hiçbir iþe yaramaz. Senin yüzünden az daha yanýyordum.
Senin yüzünden bütün oba da yanýyordu, cayýr cayýr. Kal burada uðursuz.
Kalabalýða geldi, aralarýna karýþtý. Kulak kabarttý, herkesin aðzýnda bir Haydar
Olur mu, hiçbir þey olmasa Haydar Usta bu kadar uzun kalýrmýydý?
Ya, iþte Süleyman Kahya, dün gitti, eli boþ dönünce bugün geldi.
Kutsal bir kýlýçtýr o. Bir bilseler o kýlýcýn böyle bir kýlýç olduðunu, deðil bir
kýþlaklýk yer, tüm Anadoluyu verirler. Bütün Çukurovayý. Týlsýmlý bir kýlýç.
Hiç korkmayýn. Haydar Usta her þeyi bir bir anlatýr Ýsmet Paþa Ýsmet Paþa
kýlýca bakmýþ, bakmýþ, bakmýýýþ, Yörük kocasý eðer sen yaptýysan bu kýlýcý,
ellerin dert görmesin; demiþ. Eðer bu kýlýç harpler de benim elimde olsaydý, sen
o zamanlar, ben harp ederken bu kýlýcý bana yapýp getirseydin, ben de bütün
düþmanlarý bu kýlýçlan alt eder, topraklarýmýzý iki, üç, on misli büyütürdüm. Ýþte
siz de bir karýþ toprak için böyle sürünmezdiniz. Neden, neden, neden bu kýlýcý
ben harp ederken bana getirmedin? Getirmedin de ben düþmanýn belini kökten
Yediden yetmiþe göz göz olup yollara baktýlar. Üç gün sonra, köprü yönünden
bir atlý gözüktü. Atlýnýn önünde de bir adam, atý yediyordu. Gelenin Haydar
Usta olduðu belliydi. Onu karþýlamaya düzlüðe indiler. Osman, Haydar Ustanýn
atýný çekti getirdi. Haydar Usta dalgýn, atýn üstünde, eyerin kaþýna yapýþmýþ, kýzýl
sakalý eyerin önünü örtmüþ, yüzü buruþmuþ, küçücük kalmýþ, uzun parmaklý
elleri, geniþ omuzlarý, alný da küçülmüþ, daralmýþ. Atýn üstünde Haydar Usta bir
avuç kalmýþ. Püskül kaþlarý sarkmýþ, çözülmüþ, tüm gözlerini kapatmýþ. Börkü
kaldýrdý, acýlý gözlerle onlarý þöyle bir süzdü, sað elini havada üç kere, sinek
kovar gibi salladý, sonra kaþlarý gözlerini gene örttü. Eli de vardý eyerin kaþýna
yapýþtý.
Osman atý çekti kayalýklara götürdü. Haydar Ustanýn çadýrý kuruluydu. Onu
çadýrýnýn önünde Osman atýndan indirdi. Koluna girdi, içeriye çoktu. Süleyman
Kahya, Müslüm Koca, obanýn ileri gelenleri Haydar Ustanýn yanýna geldiler.
Onlar gider gitmez Haydar Usta hemen o anda uyudu. Günlerden beri
uyuyamýyordu.
Ýsmet Paþa Haydar Ustayý kovmuþ. Sana toprak deðil, bir taþ parçasý bile
kýlýcýnýn... Haydar Ustanýn suratýna fýrlatmýþ kýlýcý. Haydar Usta da ona, altýnda
Haydar Usta da kýzmýþ, siz Allaha deðil, topraða, taþa topraða tapýyorsunuz,
demiþ.'
Haydar Usta, siz bu kýlýçtan da, insanlýktan da, adamlýktan da, hiçbir þeyden
Haydar Usta onlara bir sözler söylemiþ ki! Köpek yese kudurur.
Haydar Usta, bu kýlýç demiþ, bu kýlýcý adamlar takar. Sizin böyle adamlar
Sabah oldu, gün doðdu. Kerem dedesinin yanýna vardý. Haydar Usta örsünü
kayalýklarýn arasýndan bir yarýk bulup topraða çakmak istiyordu, Kerem de ona
yardým etti. Ocaðý yapýyor, körüðü kuruyordu. Kerem de ona yardým etti.
Haydar Usta kömürleri ocaða doldurdu, kibriti çaktý, çalý çýrpýyý tutuþturdu.
Kereme:
Haydar Usta:
Gel bakalým Kerem, dedi, onu kucakladý, saçlarýný okþadý, öptü. Haydi git
bakalým artýk Kerem, dedi Ben çalýþacaðým. Gülümsedi. Kýzýl sakalý da acý
Aldým getirdim, dedi. Bir de uçuyor, sonra uçup uçup bana geri geliyor.
Gökte de ne kadar kuþ varsa toplayýp getiriyor. Yaman bir þahin oldu, yaman bir
Bu þahini ona Hýzýrýn verdiðini dedesine o zamandan beri anlatmak istiyor, bir
gürleþiyor, pazularý þiþiyor, dev gibi bir adam oluyordu. Þehirlerden gelen
yýkkýn, küçülmüþ, bitik adam gitmiþ, onun yerine Hýzýr gibi kocaman, canlý,
yaratan güzel bir insan gelmiþti. Ýnsan güzeli, insanlarýn en güzeli, büyüðü.
kýyameti koparýrdý. Ýþte bundan çekiniyordu. Son bir kere daha baktý
Haydar Usta bütün gücü, bütün uscalýðýyla körüðü çekiyor, kömür kýzýl kor
Kömürlerin hepsi yandý, kýzýl kor oldu. Kývýlcýmlar tane tane yöreye saðýlmaya
baþladý. Haydar Usta kýlýcýný kýnýndan çekti, arada sýrada çatýrdayan kývýlcýmlarý
uçup giden, havada çoðalan ocaðýn ýþýðýna getirdi hayranlýkla baktý. Sonra kýlýcý
topraða saplayýp önünde boyun kýrýp niyaza durdu. Kýlýcýn önünde baþý yerde,
teslim, þimdiye kadar hiç kimsenin bilmediði, kendinin de bilmediði bir hoþ bir
duayý kendinden geçerek okudu. Eðildi kýlýcý topraktan çekti, üç kere öpüp
baþýna götürdü. Sonra kalktý, kýlýcý sað elinin avucu üstünde tartýyordu. Kýlýç
avucundan yavaþça, nazlý kýzýl kora kesmiþ ocaða kaydý. Haydar Usta gözlerini
yumdu. Bir süre bir dua daha okudu. Çok eski, demir, ateþ, su üstüne bir duaydý
bu. Dua bitince derinden içini çekti. Demeler mýrýldandý. Sonra birden yýrtýcý bir
kaplanýn avýna atýldýðý gibi körüðünün üstüne atýldý, çekmeye baþladý. Ocaktaki
kýpkýrmýzý oluyordu. Birdenbire de her yan bir kývýlcým buðusu içinde kalýyordu.
Közler aðardý, kýzardý, kývýlcým olup yaðdý, külledi, tükendi, Haydar Usta ocaða
hiç bakmadan kömür doldurdu, körüðün kulpuna asýldý. Gece yarýsýna doðrudur
ki yumuþamýþ, erimeye yüz tutmuþ, bir yalým parçasý kýlýcý ateþten aldý örsün
üstüne koydu, dövmeye baþladý. Kýlýç deðiþti, önce iki kat, sonra üç, dört kat,
sonra tostoparlak oldu. Haydar Usta tostoparlak demiri yeniden ocaða soktu,
Bütün oba dýþarý, çadýrlarýn önüne çýkmýþlar, gözlerini demirci çadýrýnýn üstüne
seyrediyorlardý.
Demirci çadýrýnda önce derin bir sessizlik oluyor, sessizlik yürürken çadýrýn
Demirci çadýrý bir derin bir karanlýða gömülüyor, bir, gözün bakmaya
Çekiç sesleri geliyordu. Tok, aðýr, üst üste... Alýçlý koyak, tekmil Hemite daðý
deliriyor, sarsýlýyordu. Yeryüzüne inmiþ ulu bir dev, yeri göðü sarsarak, sanki
hýzlanýyor, üst üste sesler zamanla bir birine ulanarak bir uzun ses oluyordu. Bu
sýrada herhalde Haydar Ustanýn içerde çekiç sallayan eli uðunuyor, uðunuyor,
çadýr karanlýða kesiyor, birden çekiç sesleri duruyor, bir süre de yankýlanan
kayalýklar çýn çýn ötüyor, çekiç sesleri çok uzaklarda azala azala yitip gidiyordu.
Sonra birden çadýr ýþýða boðuluyor, göz kamaþtýrýcý bir ýþýk çadýrdan geceye
çekiç sesleri tok kayalýklara derin çarpýyordu. Bir süre böyle sürüyor, büyüyor,
Gün atar, tanyerleri ýþýrken, dað derinden sarsýldý: Çekiç sesleri hýzlandý,
hýþýmladý, sertleþti, çadýr tepeden týrnaða ýþýða kesti, ýþýklar, sesler yükseldi,
yükseldi doruða vardý. Birden dorukta kesiliverdi. Uzun bir çýnlama, sonra her
þey sustu. Beklediler beklediler bir daha demirci çadýrýndan hiçbir ses seda
gelmedi.
içeriye girdi. Ýçerde Haydar Usta örsünü geniþ kollarýyla kucaklamýþ, sol yüzünü
örsünün üstüne yatýrmýþ, kýzýl sakalý örsten aþaðý, birer altýn tel gibi saçaklayýp
dökülmüþ, öyle uyur gibiydi. Aðýr, iri demirci balyozu ayaklarýnýn ucuna
düþmüþtü. Bir de örsün üstünde, Ustanýn burnuna yakýn bir yerde yeni
keçelerdeki güneþ yuvarlaðýný andýran, þimþekli oldar salan bir hoþ bir demir
parçasý duruyordu.
Sonra canlandýlar, sýra oldular çadýra girmeye baþladýlar. Usta mutlu, azýcýk da
Onu örsünden ayýrmadýlar. Örsüyle birlikte topraktan söküp bir sala olduðu
geldiði yere, gündoðuya derin bir mezar kazdýlar, bir adam boyunda. Haydar
Ustayý olduðu gibi, örsü ne sarýlý mezara indirdiler. Balyozunu, öteki demircilik
aletlerini yanýna koydular. Üstüne aðýr kokulu mersin çalýsý dalý, yapraðý
hiçbirisini istemezler.
Daðdan aþaðý hýzla indiler. Haydar Ustanýn çadýrýný, giyitlerini, onun nesi
kalmýþsa, soykasýný bir araya topladýlar, büyük ateþ yaktýlar, Kereme: Bunlarý
ateþe ver, dedenin soykasýný ateþe vermek sana düþer, görenektir, dediler.
Baba, baba atý bana öldürtme. Nolursun sen öldür, diye yalvardý.
Babasý:
Olamaz; dedi. Bizi ele güne rezil etme, senin öldürmen gerek.
Tabancayý eline verdi, atýn yularýný da. Kerem bir ata, bir obaya, bir babasýna
baktý, atý çekti koyaktan aþaðý indi, ulu bir kayanýn kuytusuna baðladý. Atýn
baþýný niþan aldý, gözlerini kapadý, tetiði düþürdü. At yere düþtü. Bir iki çýrpýndý.
Bacaklarý, boynu gerildi, öyle kas katý kalakaldý. Kaný yere göllendi, baþýnýn
altýna.
yanýna vardý, yüzüne bakmadan tabancayý ona uzattý, verdi. Çadýrýn kapýsýndaki
kadar hiç yapmadýðý þeyler. Kerem gözlerine baktý, onun da gözleri kýpkýrmýzý.
Þahini çözdü, eline aldý, hiç kimseye bir þey söylemeden Alýçlý koyaðýn
orada tutunmaya çalýþan çadýrlar ona gittikçe bir tuhaf gözüküyordu. Düzlüðe
indi, düzlükte de bir süre durdu, yamaca yapýþmýþ, eski, bitkin, kirli, aþaðýlanmýþ
çadýrlara baktý. Dedesi bütün gece bir demir dövmüþtü. Kýlýcý bozmuþ, kýlýcýn
demiriyle güneþe benzer, her yanýndan oklar savrulan, damga gibi bir þey
yapmýþtý. Yaptýðý þey bir þeye benzemiyordu, yarým kalmýþtý. Neydi acaba? Bu
kýlýcý bozup da yapacaðý þey ne olacaktý acaba? Bir týlsým mý, bir büyü mü?
Haydar Usta týlsýmý, büyüyü hiç sevmezdi. Son gittilik insanlara bir þeyler
söyleyecekti ama ne söyleyecekti? Bütün gece canýný diþine takýp bunun için
Dedem de öldü, diye içini çekti Kerem. Yamaçtaki obaya bir daha baktý,
arkasýný döndü yürüdü. Büklüðün yanýna gelince durdu, þahinine baktý, þahin
Heeey, anladýn mý? dedi. Dedem de öldü, dedem de öldü. Ünü büyük
Haydar Usta. Demirciler Ocaði piri... Bir ben kaldým. Bir ben... Ben de obayý
Akýllý, iyi, dost, yiðit bir þahindin. Selametle git, dedi. Buralar da durma,
doðru daðlarýna uç. Sen küçük bir þahinsin, þahin olsan da bu yaban ellerde
Ayaðýndaki düðme kadar zili, deri baðý çözdü, kaldýrdý, þahinle göz göze
Þahin havalandý. Kerem o havalanýr havalanmaz, hemen vardý bir çalýnýn içine
Düþündüðü gibi de oldu. Þahin önce havalandý, havada bir iki döndü, sonra ok
gibi Anavarza yönüne doðru uçtu gitti, gözden yitti. Az sonra da geriye döndü,
görmesini, görüp gelmesini, hem de uçup gitmesini istiyordu. Þahin birkaç kere
de Ceyhan nehri yönüne uçtu, geri geldi. Havada uzun bir süre halkalar çizerek
Kerem orada, çalýnýn içinde uzun bir süre onu bekledi, þahin bir daha
þeycikler göremiyordu.
boðarak. Kerem bir daha döndü Hemite daðýna baktý. Dað soluk bir mavide usul
Baykuþ çoðunlukla uðursuz bir kuþ sayýlýr. Kimin evinin yanýna, üstüne
konmuþ orada ötmüþse bilki o evin baþýna bir kötü iþ gelecektir. Bir þehre, bir
memlekete bela gelmeden önce baykuþlar gelirler. Baykuþ da türlü türlü irili
ufaklýdýr. Kimisi uzun boylu, koyu kahverengidir. Gözleri de çok büyük, bütün
yüzün iki yanýný almýþ, ortada yalnýzca kývrýk bir gaga, þaþkýn, dünyaya
doymamýþ bakar. Boz tüylüsü kýsa, küttür. Daha yýrtýcý, daha büyük gözlü, sivri
Saþkýn þaþkýn bir süre havada dolaþýr, sonra bir örene küt diye düþer. Hemite
gibi büyükleri, güvercin gibi küçükleri vardýr. Üç günden bu yana Alýçlý koyaðý,
kötü ötüyorlar. Buradan, bu Hemite daðýndan kaçýp kurtulmanýn bir yolu? Bütün
baþladýlar. Yakýnda teker teker ölecekler. Bir gece sürüyü çekip þu aþaðýdaki
Bir kýskaç içindesin yiðidim. Kurtulmak için çýrpýn dur. Sonu ölümdür
kardaþým.
O gün elinde tulum, Ceren, daðýn bir sürü kaklýðýný dolaþtý, tulumunu suyla
aðzýna kadar doldurdu. Zayýflamýþ, zayýflayýnca yüzü solmuþ, iri gözleri biraz
daha irileþmiþ, boyu daha uzamýþ, saçlarý gürleþmiþti. Durgun bir su gibiydi
Ceren.
Çadýrýn bir köþesini boþalttý, yere otlar serdi. Kazaný ocaða koydu, suyu ýsýttý.
Sabunla bir iyice yýkandý. Çok eskiden, ne zamandan olduðunu kimse bilmiyor,
kalma bir fistan vardý bohçada, sim iþleme, ipekli, mor, incecik kadifeden, onu
çýkardý, giyindi. Her günkü giydiði ham çarýðýnýn yerine parlak bir kundura
giydi. Saçlarýný taradý, bir tutam saçýný kaþýnýn üstüne düþürüp kývýrdý.
ipekli bir baþörtü baðladý, sonra obaya çýktý. Obayý çadýr çadýr dolaþtý, çocuklarý
öptü, okþadý, büyüklere tatlý sözler söyledi, konuþtu. Akþam oldu, soyunmadan
yataða girdi. Herkes uyuyup ortalýktan el ayak çekilince yataktan kaydý, daða
yukarý koþmaya baþladý. Ýçini bilinmez acý bir korku, bir acýma sardý. Korktukça
aldý. Kockunç, açýlmýþ iri gözler, kanlý gagalar. Gök kanattan inip inip kalkýyor,
gerilmiþ uluyan, ak diþleri uzayan bir kurt ölüsü. Uluyor, kulaklarý saðýr ediyor.
Tilkiler, kartallar, þahinler, Keremler... Keremler bin tane, ellerinde bin tane
damlýyor, uðultu. Taþlar akýyor doruktan aþaðý, yüzlerce iri taþ... Atlýlar,
nal sesleri...
kayanýn sivrisine týrmandý. Kollarýný açtý, bütün uðultular dindi, dünya ýpýssýz
Halil, Halil, Halil, gelmedin Halil. Seni bir daha göremedim, Halil... Bir daha,
Kayanýn üstüne saðýlýverdi. Gözlerinin önünde bir ýþýk patladý. Iþýk üç kere
söndü, üç kere patladý. Sonra gene baykuþ sesleri, kartal sesleri, uzun atlýlar, nal
kýlýç gibi kanlý ak diþleri uzamýþ, uluyan ölü kurt. Yýlanlar, yýlanlar... Gece
delirmiþ, esiyor, kayalar yerinden kopup savruluyor. Bütün dað aþaðýya, ovaya
Ceren bir daha ayaða kalktý, kuþ kanadý gibi kollarýný açtý, kendini boþluða
býrakýyordu, gene birden sesler kesildi, Ceren ortada yapayalnýz kaldý. Kendine
acýdý.
Ceren...
Aðlamaya, titremeye baþladý. Kollarý yanýna düþtü. Gene yere ölü gibi usulcana
saðýldý. Açýk seçik düþünüyordu her þeyi, her zamandan daha iyi. Daha olaðan.
Ýçinde korkuya benzer, umuda, ölüme, ürküntüye benzer bir sevinç baþ gösterip
sonra birden sönüyordu. Bir sevincin ucu gözüküyor, gözüküyor, Ceren yakaladý
uðultular... Dünya sarsýlýyor. Aþaðýda akan Ceyhan suyu, ýþýklar. Taþlarý bile
yerinden oynatan bir kuzey yeli, deli poyraz, azýttýkça azýtýyor. Binlerce kanat
sesi... Kanlý gagalar. Poyrazýn önüne düþmüþ, bitmez tükenmez bir hýþýrtýyla
gelen, akan yýlanlar. Islýklar, ýslýklar, soðuk, üþüten, ürperten ýslýklar. Topraðýn
her karýþýndan, her çalýdan, her ottan, her kayadan taþtan yükselen ýslýklar...
Gece kaynaþýyor; sarsýlýyor, gecenin içinde kývýl kývýl kollar, bacaklar, atlar,
sünen yüzleri pörtlemiþ bir sürü gözleri at dudaðý gibi sarkmýþ dudaðý... Gecenin
Ceren gene ayaða kalktý. Gene kývýl kývýl gece bir sel gibi aktý, duruldu, sesler
kesildi. Her þey gene apaçýk oldu, Ceren gene apaçýk düþünmeye baþladý. Halil
ölmedi. Halil ölmedi, beni kandýrdýlar. Halil de beni aramadý. Getirdikleri kanlý
Aþaðýdan obadan sesler geldi. Gene dað, birden sarsýldý. Gene yukardan aþaðý
Halil oynadý bu oyunu bana. Halil oynadý, Halil oynadý, Halil oynadý. Ben o
kadar yas tuttum, kendimi öldürmek istedim, bütün oba bana düþman oldu da
þimþekler çaktý. Bir daha, bir daha her yan aydýnlandý. Diþlerini sýktý:
Ýçinde çakýp sönen sevince benzer þey gene çakacak oldu, gene kaçtý. Ceren o
çakacak sevinç ýþýðýný bir yakalasa, her þey bitecek, her þeyden kurtulacaktý.
Acele ediyordu: Sevinç üst üste çakacak oluyor, hemen kaçýyordu. Ceren birden
gecenin kaynaþmasý, kývýltýlar, her þey silindi gitti. Yalnýz koyaktan aþaðý
çýðlýklar, baðýrtýlar...
Ceren uzun kayanýn üstünden indi, nerdeyse içinden taþýp gelen, türküyü
kurumuþ kekik, güneþten yanmýþ ot, nergis kokusu geldi. Yanmýþ toprak da,
Halil, diye düþünüyordu, Halil, eðer dedikleri gibi saðsan, bir daha gözüm
gözünü görürse, görürse Halil... Sen ettin bu iþi Halil. Halil dedikçe cana
geliyor, kaný kýzýþýyor, içi gene sevdayla, Halille yaþamakla dolup taþýyordu.
Ceren sabaha kadar geceyi dinledi. Esen poyrazý, yelin yavaþ yavaþ diniþini
dolaþtý. Sevinci gittikçe büyüyordu. Bir sevinç ýþýðý içinde yüzüyordu. Ötekiler
Bir kaklýktan soðuk sabah suyu içti, upuzun uzanýp kaklýða dudaklarýný
uzatarak... Baþka, derin bir kaklýkta da çarpa çarpa yüzünü yýkadý. Suda sarý bir
Gün ýþýdý. Gece birden çekildi. Iþýklar bir anda tepeden týrnaða Çukurovanýn
iþledi.
Ceren aþaðýda Oktay Beyi gördü. Atýnýn boynuna yumulmuþ Ceyhan nehrine
doðru gidiyordu. Aðýr, ölü gibi. Belki de atýn üstünde uyuyordu. Ceren bu adamý
her ne zaman görmüþse içi derin bir tiksintiyle ürpermiþti, þimdi aldýrmadý bile.
Azýcýk acýmayla, azýcýk sevgiyle, azýcýk inadýna hayranlýk duyarak onu izledi.
Ben onun kadar olamadým, diye içinden geçirdi. Ben onun týrnaðý olamadým.
Ben Halili yitirdim. Dað dað arkasýndan gidemedim. Yol yol onunla birlikte
hakkýný veremedim. Halil, Halil, senin bir suçun yok, ben bu sevdanýn hakkýný
veremedim. Kusuruma kalma Halil! Halile bir kere olsun candan bakmýþ
içinde kalmýþ, biri kýz, biri erkek sekizer, onar yaþýnda iki çocuðun ölüsü de
Sen duymadýn mý, sen görmedin mi baþýmýza gelenleri? Sen bu gece burada
deðil miydin? Ýyi ki görmedin, iyi ki duymadýn... Gece sabaha kadar daðdan
kadar gökten taþlar yaðdý üstümüze. Kocaman kayalar. Bak, bak... Hep bu
Alýçlý koyaðýn çukuru üst üste taþlarla, kaya parçalarýyla dolmuþtu. Fethullah:
Emmi, emmi, Süleyman emmi, diye seslendi Ceren. Sesi pürüzsüz, saðlam,
güvenliydi.
Süleyman Kahya durumunu bozmadan gözlerini açtý. Sana bir diyeceðim var.
Süleyman Kahya onun gözlerindeki ýþýltýyý gördü, þaþýrdý. Onu hiç böyle
görmemiþti.
Olamaz, dedi Süleyman Kahya, ayaða kalktý. Yaman bir inat, yaman bir
Cerenin kararý bir anda obaya yayýldý. Oba ölüleri, gökten yaðan taþlarý, ezilmiþ
çadýrlarý, öteberileri unutup bir top sevinç gibi uðundu. Alýçlý koyakta.
sürüleri gibi daðýldýk dünyaya, yayýldýk maðrýptan maþrýka dek. Kýrmýzý yakut
gözlü, uzun boyunlu atlarýmýzý Sind suyuna, Nil suyuna sürdük. Memleketler,
yüz bin kara çadýrla kartallar gibi indik. Uzun, yedi direkli, keçi kýlýndan kara
karýþýp semah döndük. Ulu þahinler gibi. Þölenler tuttuk, kutsal cemler
eðdi. Tutsak kýldýk bir çaðý. Çok þey yaptýk insanoðluna. Ama onlarý hiçbir
yetime, düþmüþe, kadýna, hangi soydan, hangi dinden, hangi ülkeden olursa
olsun dokunmadýk, saygýda kusur etmedik. Dost olsun, düþman olsun onlarý
yurtlar yaptýk keçelerden, sýcak saðlam. Hiçbir saray böylesine bu yurtlar gibi
yenmiþ... Yüzyýllar geçti, parça parça bölündük, küçüldük, kara çadýrlar soldu.
Anadoluda karþýmýza çýktý Kayseri daðý, Aðrý, Süphan, Nemrut, Binboða, Cilo
Seyhan, Ceyhan suyu... Anadolu ovasý, Tuz gölü, kehribar sarýsý üzümleriyle
Ege ovalarý... ve adlarýmýzý verdik sulara, ovalara, daðlara. Anadolunun her karýþ
topraðýna damgamýzý bastýk. Her karýþ topraðýna bir ad bulduk, obamýzýn adýný
koyduk. Unutulmasýn, bir ulu toprakta soyumuz boy versin diye... Düþürdüler
bizi tozlu yollara, aþýrdýlar bizi karlý daðlardan. Düþürdüler bizi halden hallere...
Anadolunun taþýyla topraðýyla akan suyu, esen yeliyle, binlerce yýldan bu yana
kemik gibi... Yaðmurla toprak gibi... Her bölüðümüz bir ilde, bir ülkede, bir
toprak parçasýnda kaldý... Çadýrýmýzýn her bir parçasý bir yerde unutuldu, bir
toprakta çürüdü. Gür, sonsuz, ulu, kaynayan bir su gibi bir kökten çýktýk. Göz
göz olduk... Daðýldýk, ufaldýk, azala azala tükendik, bittik. Artýk türkülerimiz
yaðmasý üstüne, topraðýn yeþermesi, bir kartalýn yumurtlamasý, bir tor þahinin,
binlerce yýldan bu yana azala azala, ufalana, küçüle, her toprakta bir parçamýzý
ýþýða batmýþ. Kýrmýzý yakut gözlü, uzun boyunlu atlarýmýz... Haran ovasýnda,
Mezopotamyada yüz bin ulu kartal konmuþ gibi kýl kara çadýrlarýmýz. Binlerce
kiþi, binlerce ceylanla birlikte semah tuttuk üç gün üç gece, kýrkgün, kýrkgece...
Hasan Aða ayaða kalktý. Süleyman Kahyayý karþýladý. Uzun boylu, azýcýk köse,
yüzünden kurnazlýk, hile akan, bunu da durmadan gösteren birisiydi. Þimdi sana
gibiydi her an. Sivri yüzü bir tilkinin yüzüne çok benziyordu ama, çok sevimsiz,
yýlgýn, buruþ buruþ, ezilmiþ, kötü acýlar içinde yoðrulmuþ, sonunda da baþarmýþ
Süleyman Kahyayý eski Türkmen usulünce kucakladý. Sesi yaþlý bir kadýnýn
çatlak, kartalmýþ, gýrtlaktan çýkan sesiydi. Çok iyi oldu bu iþ, çok iyi, çok iyi.
Oðlumun sizin gibi soylu bir obadan evlenmesine sevindim. Kahyayý elinden
tuttu, sedire oturttu, kendi de yanýna oturdu, ellerini dizine koydu. Ya iþte
yüzünden canlarýna kýyarlar. Hiçbir zaman alçak bir kiþinin sevdalandýðý görülmüþ
iþte bu yüzden bizim Oktayý çok sevdim, ona hürmet baðladým. Çürümedi,
pardon arkadaþ, aslan derim o kýza ben. Hem de bir diþi kaplan.
Üç günden beri Hasan Aða Süleyman Kahyayý konaðýna çaðýrýyor, onu böyle
kucaklýyor, önce Cereni, sonra Oktayý övüyor, sonra da baþýna gelmiþ ne kadar
Benim anam hem de Yörük. Ünü büyük Horzumlu Beylerinin kýzý. Benim
babam hem de Kürt... Kartal gibi Çukurovaya inmiþ, yýllarca Çukurun üstünde
tünemiþ bir kartal soy, gözü kanlý Lek Kürdü Beyleri... Benim dedem soylu
Avþar Türkmeni, Horasandan bu yana yedi iklim dört köþeyi haraca baðlamýþ.
Üç yüz yýl, dokuz yüz altmýþ altý berent tutmuþ. Benim soyum, iþte öyle bir
soydan böyle bir Oktay çýkar... Bir sevdanýn ardýnca yýllar yýlý ölürcesine
sürünür...
Oba gelmiþ Hasan Aðanýn çiftliðine, sýra sýra dut aðaçlarýnýn yöresine konmuþ,
Büyük bir niþan töreni yapmýþtý Hasan Aða. Tek oðlunun niþan törenine yakýn
kestirmiþti þölene. Öyle bir þölen ki yýllarca dillerden düþmeye... Raký su gibi
Evet kardeþim Süleyman Kahya... Ben çok zor kazandým bu çiftliði. Ben bir
olsan, alimallah çamur olur þu koskoca topraklar. Her zerresinde bir damla terim
var. Bu tarla eski bir Türkmen Beyinindi. Bey içkici, eline geleni savuran... Bir
eliyle alýp, öteki eliyle ardýna atan, delimsek, keyifçi bir adamdý. Bana borçlandý.
iki tane dükkan kapattým. Birincisi bakkaliye, ikincisi manifatura... Onun yoluna
dedikçe su, guk dedikçe et verdim. Hýk dedikçe para, zýk dedikçe yað bal, mýk
Yirmi yýl hiç uyku dünek görmedim. Çalýþtým çalýþtým... Borçlarýnýn karþýlýðý
çiftlik ipotek... Bir daha, bir daha, bir daha ipotek... O yetmedi, bir daha ipotek.
çýkarmadým. Ona gene istedikçe raký, az da olsa para verdim. Bey burada
ömrünü tamamladý. Ölürken de beni çaðýrdý, sen sað olasýn Hasan, dedi, beni bu
dünyada hiç sýkmadýn, ölünceye kadar, iþte ölüyorum, senden son bir isteðim
var. Söyle onu da son gittilik yerine getirelim, dedim. O iri dut var ya, aþaðýda,
dallarý uzun, gerilmiþ, ben, dedi, o dutu iskanda kendi elimle diktim. Ýncecik bir
fidandý. Kocaman oldu. O daha yaþýyor, bense ölüyorum. Beni onun dibine göm,
Hasan Aða üçüncü karýsý olaraktan da Türkmen Beyinin dul kýz kardeþini
almýþtý. Onun da çiftliðin bitiþiðinde bu kadar büyük bir çiftliði vardý. Hasan
Aða evlendiði gün çiftliði birleþtirdi. Bu çiftlik beþ büyük çiftlikten kuruludur.
Gittikçe de büyüyor.
Hasan Aðanýn dilinin altýnda bir þeyler var. Söyleyecek oluyor, bir türlü yüzü
somurtuyordu.
çiftlik...
Süleyman Kahya sözün nereye varacaðýný çok iyi biliyor, sabýrla bekliyordu.
Kahya da...
Gene horozlar ötmeye baþladý. Hasan Aðanýn baþý önüne düþtü düþecek,
Süleyman Kahya:
Hasan Aða, Hasan Aða, diye baðýrýrcana onu sesledi. Buyur Kahyam, diye
yaptýðýn zulüm.
Hasan Aða piþkin, hiçbir þey olmamýþ gibi, tilki gözlerinde bir kandýrmanýn
Sizin Yörüklerin buraya, benim çiftliðime iskaný hakkýnda Oktay size neler
dedi, onu merak ediyorum. Oktay bu çiftliði kimseye hibe edemez, bu bir.
çalýþtýramaz, dedi. Bu, dört. Hasan Aða þu Yörüklere çok acýyordu. Yüreði
ayaklarýný basacak saðlam bir karýþ toprak için? Öyle deðil mi efendim?
sevinmiþler, bir odaya yeni girmiþ kedi gibi çiftliðin her bir yerini yoklamýþlar,
Oktay ne derse desin, ne söz verirse versin, bu kýz deðil Ceren, Meryem Anamýz
olsa, topraðýma Yörüðü sokmam. Girerler bir daha çýkmazlar. Hiçbir zor onlarý
Baharda düðün yapacaðým Süleyman Kahya... Kýrk gün kýrk gece. Eski
Türkmen düðünleri gibi, görkemli, þanlý söhretli. Türkmen, hem de Kürt, hem
de Yörük soyumuza layýk. Senin oba o zamana kadar burada kalsýn. Yani bahara
kadar. Bir bu yýl izin verebilirim burada kýþlamanýza... Bir bu yýl, o da oðlumun
düðününün hatýrý þenliði için. Benim kan ter dökerekten elde ettiðim çiftliðim
hiçbir zaman Yörüklere kýþlak olmaya müsait olmayacaktýr. Olamaz da... Oktay
öyle bir þey söylemiþse, bu çiftlik benim öz bir canýmýn çiftliðidir. Kimse
karýþamaz. Belimden düþmüþ öz bir yürekli, yiðit, saðlam, Ceren gibi bir kýzýn
toplarsýnýz çadýrlarý çeker gidersiniz. Bu kýþ için sizden hiçbir ücret talep
Birkaç kere onun dizine vurdu. Dizini, omuzlarýný okþadý. Sözü açabildiðinden,
Þimdi bak kardaþýný, iki gözümün tek çiçeði, hem de ýþýðý... Þimdi bak
Hiç olmazsa gönül rahatlýðýyla bu kýþ otursunlar burada. Gelecek kýþa da Allah
kerim: Olur mu? Söz ver bana, obaya hiçbir þey söylemeyeceðine söz ver. Olur
mu?
Olur, dedi Süleyman Kahya, bilgiç, olgun, acý deneylerden geçmiþ bir
Sana gelince, yalnýz sana ve oðluna buradan ucuzca bir elli dönümlük bir tarla
satarým. Hem de ucuza. Senin oðlun yürekli bir adam. Beni de burada çok
koyunu, atý kilimleri satacak, ben de ona þu dutlarýn olduðu yerden bir evlik yer
vereceðim...
Sað ol, dedi Süleyman Kahya. Bizi düþünmüþsün Hasan Aða. Allah senden
razý olsun.
neredeyse doðdu doðacak. Son horozlar tek tük ötüyorlar. Çadýrlara doðru,
karanlýða daldý, yürüdü. Bu gece çadýrlarda bir baþkalýk vardý. Bütün çadýrlarda
korkulu, öfkeli, hýnçlý bir sesle. Gördün mü baþýmýza geleni? Halil geldi.
Hoþ geldi sefalar getirdi. Deli oðlaný da bir göreceðim gelmiþti ki... Nerede?
Ýçerde mi?
Neden böyle etmiþler? Halile ayýp etmiþler. Daha o bizim obanýn Beyi. Beylik
etmiyor ama sancak, davul, tuð, teber daha onun çadýrýn da. Neden öyle yaptýnýz
Halile?
Git çaðýr onu bana, dedi. Hemen gelin. Dur, dur, dur... Düþ önüme. Ben
köpekleri hep bir aðýzdan ürüþüyorlardý. Gür, koygun, aðýr, olgun seslerle.
Soylu adamlar böyle uzun boylu, ince olurlar. Halilin sakalý, býyýðý kývýrcýktý.
Gözleri dalgýndý. Arada bir çakmaklaþýyor, yýrtýcý bir kurdun gözü kesiliveriyor,
bir Alaman filintasý takmýþtý omzuna. Sað omuzdun bir koþar, sol omuzdan bir
koþar fiþek indirmiþti. Belinden göðsüne, ta koltuklarýnýn altýna kadar dört koþar
fiþek baðlamýþtý. Uzun Çerkes hançeri, gümüþ savatlý, sol kalçasýnýn üstünden
sarkýyordu. Sýrmalý Maraþ abasý, mor çizgili abanýn üstünden palaskayla belini
sýktýrmýþ. Baþýnda dal fes, el dokumasý, kalýn kahverengi yün þalvar, yün
biçimli, çeneleri çukur olur. Halil kýr ata binmiþ geldi. Uzun boylu, kýrmýzý
birikmiþ, ellerinde nakýþlý, oymalý kirmenleri sinirli sinirli yün eðiren erkekler,
Ne iþi var? Söyle Hýdýr emmi, bu adamýn, bir eþkýya kiþinin ne iþi var
obamýzda? Daha yerleþeli bir ay olmadý. Çektiðimizden haberi yok mu, ne iþi
var? Zaten yaktý köyü... Köyleri yananlar bizi yiyorlardý. Onun yüzünden. Ne iþi
var, arkasýnda bir tabur candarma... Çukurovanýn ortasýnda ne iþi var? Zaten
var?
Hiçbir iþi yok, dedi Hýdýr. Hiçbir iþi yok. Cereni almaya geldiyse, Karaçullu
obasý son erkeðine kadar ölür de ona Cereni vermez. Ceren Allah huzurunda
niþanlanmýþtýr: Ne iþi var onun burada? Bir kaçak adamýn, bir eþkiyanýn, bir kan
içicinin? Bir niþanlý kýza adam dolanýr mý? Kýz seni istememiþ, baþkasýna
varmýþ, hem de kendi gönlüyle... Oðlum Fethullah sen öfkende haklýsýn... Biri
þimdi gider de seni candarmaya ihbar ederse... Sen bu Çukurovada nasýl edersin,
Halil sözü yüreklerde gizli, utançlý bir ihanet gibi dikildi kaldý. Müslüm Koca
çok kýzdý:
Olsun, olsun, dedi Hýdýr. Beylik mi kalmýþ paþalýk mý? Kuru bir davul, güve
Sus! diye baðýrdý Müslüm Koca. Sus mendebur. Sus ölü herif. Susss....Oba
Sus Hýdýr, dedi ötekiler de. Varma üstüne Kocanýn. Biri ihbar ediverirse...
Ne olur, ne olur!
Hükümet gelirse, yer götürmez asker ile... Ýþte o zaman, ne olur, ne olur...
Benim iki çocuðum taþ altýnda kaldý, Halil yüzünden. Çukura bizi
Bir de Cereni kaçýracak, bizi böyle elsiz ayaksýz, desteksiz, belsiz koyacak
Çukurovanýn ortasýnda.
Halil yüzünden.
Halilin haberi yoktu. Süleyman Kahyanýn haberi yoktu. Bir de Cerenin haberi
yoktu. Ýnanýlmaz kötülükler düþünülüyordu, Halil için. Bütün oba, birkaç kiþinin
dýþýnda, kadýn erkek, çoluk çocuk bir beden, bir kafa olmuþ düþünüyorlar,
Bu gece, o beylik çadýrýnda uyurken, baþýna kocaman bir taþ, hýnk diye caný
Ýyi olur Rüstem, iyi olur. Sen daha iyi bilirsin bu iþleri...
Rüstem, Osman, üçü bir araya gelip gece Halil uyurken baþýna çökecek elini
köyünü yakmýþtý.
baþýna geleceði anlamýþ, bekliyordu. Kapýdan içeriye bir karartý süzüldü, Halil
Halil, Halil, Halil, dedi. Seni dünya gözüyle bir daha görmeyi
Biliyorum, dedi.
Bir süre öyle kaldýlar. Konuþamadýlar. Ceren terliyordu. Titriyordu. Uçar gibi...
olacaktý? Aklý durmuþtu. Halili görünce, geldiðini duyunca her þeyi, dünyayý,
kendini unutmuþtu. Her þey, bütün dünya, elleri, gözü, kulaklarý, saçlarý hep
Halil:
Ceren, dedi. Her þeyi biliyorum. Olaný biteni... Baþýna gelenleri. Senin
kaçýþtýlar. Halil önce Cereni ata bindirdi, sonra kendisi bindi, sürdü. Atý sürer
kovalayacaklardý.
Halilin atý gün burnuna Kýrmacýlýyý aþtý, Akyola düþtü. Dikenliyi geçip,
Bu gece beþ mayýsý altý mayýsa baðlýyan gecedir. Bu gece Hýzýrla Ýlyas
buluþtuklarý an gökyüzünde bir çift yýldýz tokuþur. Yýldýzýn birisi yalp yalp
Tokuþur tokuþmaz da büyürler, çoðalýrlar, yeryüzüne top top ýþýk olur saðýlýrlar.
kanatlarý kalkmaz. Her þey, kirp diye kesilir. Ses durur, uyku durur. Çiçeklerin
yaþam durur, ölür. Bir an için her þey ölür. Ýþte bu anda bir insan gökteki
insan akan suyun kirp diye kesildiðini görürse, tam o an, ne isterse olur. Ýsterse,
isteði hiçbir vakit olamaz bir istek olsun, olur... Eðer beþ mayýsý altý mayýsa
daha çiçekler açmaz, bir daha doðanlar doðmaz doðuranlar doðurmazlar. Onlar
buluþtuklarýnda topraktaki her þey birden ölür, sonra, bir an sonra yeniden daha
Karaçullu obasý Aladaðýn koyaðýna gelip konalý üç gün olmuþtu. Oba güzün
buradan Çukurovaya altmýþ çadýr gitmiþ, otuz beþ çadýrla geri dönmüþtü.
Çadýrlar biraz daha eskimiþ, solmuþ, yýpranmýþtý. Bugün gene toy kurulacaktý.
Bu yýl gene Koyun Dede gelmiþti. Ýri sazý sakalýnýn altýna kadar,
Dede gelmiþti, gür avazlý, sesi üç günlük yoldan duyulan... Genç Ali
benim senden hiçbir dileðim yok, ben insaným, kendi dileðimi kendim yerine
erkekler, yaþlýlar gençler semaha kalktýlar. Akar bir suyu muþaklýðýnda, eski
topraðýn, taþýn üstünde, semah dönenlerin ayaklarý aktý. Bedenleri dost, sevgi
semah aydýnlýk bir su gibi gün görmüþ topraðýn üstüne düþmüþ akarken,
yumuþacýk, kýr atýna binmiþ, Cereni de terkisine almýþ Halil geldi. Atýndan indi,
atý yandaki çalýya baðladý. Cereni elinden tutup getirdi. Ýkisi birden gelip Koyun
Semah bitti, Abdal Bayram davuluyla çok eski semahýný tek baþýna
dönmeye baþladý. Bir tepe gibi yýðýlmýþ odun öbeðine ateþ verildi.
gelmemiþler gibi davrandýlar. Bir kýsmý kinle, öfkeyle baktýlar. Bir kýsmý da belli
kurulmuþtu. Atý çadýrýn kapýsýna baðlayýp içeriye girdiler. Halil bir çýralýðý
Dýþarý çýktýlar.
gene gel obaya... Bizi bütün Çukura rezil rüsvay ettikten sonra...
Yalnýz iki kiþi olmaz demedi. Birisi Süleyman Kahya, birisi de Müslüm Koca.
Silahlanýn hepiniz, dedi Fethullah. Belki candarma onu kaçýrýr, bu gece biz
onu haklamalýyýz.
Bir Bey, Beylik yapmasa da böyle bir günde, Hýdýrellez gecesinde obasýný
çýkan Alagöz oluðunun baþýna geldi, kepeneðini yere atýp üstüne oturdu. Pýnarýn
içinde yýldýzlar... Silme parýltý. Süleyman Kahya rahat, artýk hiçbir þey
içindeki balýklarý seyreyliyor. Bir acý, buruk mutlulukta. Olacak gibi deðil. Hava
ýlýk, ortalýk mis gibi kokuyor. Süleyman Kahyanýn geniþ burun delikleri arý
kanatlarý gibi titriyor, açýlýp açýlýp Binboða daðlarýnda bu yýl bahar baþýný almýþ
da yürümüþ diyor.
diyordu içinden Müslüm Koca, ben hemen fark ederim. Bu su öyle þar diye
akýyor, öyle çabuk, hýzlý, öyle bir ses çýkarýyor ki, durduðunu kör göz görür,
yetiþmediysen ben gittim giderim. Bak bizim Haydar da gürledi gitti. Çukurda
Onu gençler istesin, diye baðýrdý. Bana göster yýldýzýný, ben Lokman
Hekimin ölüme çare olan çiçeðini isterim. Göster bana yýldýzýný, hiçbir þey
yapsan, þu dünyayý hep kýþlak yapsan gene istemem. Çiçeði, çiçeði, çiçeði,
çatýþýrken, þu sular dururken onlarý bana bir göstersen ne olursun! Haydi caným,
haydi kardaþým, ne olursun göster. Koklayan ölmezliðe eriþir. Bir yýlým bile
kalmadý, ne olursun. Ben öldükten sonra dünyayý ölümün çaresi olan çiçeðe
Olmaz, dedi. Bana ne? Ýstemem, istemem, istemem! Ben kimseden kýþlak
istemem.
Yumuþadý, gülümsedi:
geçip gitmiþler.
Ben kýþlak istemem, dedi. Ben bu obada kalmayacaðým ki... Ben kendime
Bu yýl daha ne isteyeceðini bilemiyordu. O kadar istediði vardý ki, birisini daha
seçememiþti.
Veliye gelince o, bu yýl yol üstündeki konakta bir gece uyumayý istemekten
Bana ne kýþlak! diyordu. Yeter ki babam hapisten çýksýn. O zaman her bir
dikilmiþ duruyordu. Bu yýl çok kiþi sular baþý beklemiyordu. Bu yýl ellerinde
tüfekleri...
Su, toprak, çakýl taþlarý inceden bir püren kokuyordu. Yanlarýnda ince, uzun,
altýn tüylü bir tazý yatýyordu, geçen yýl da Ceren bu tazýyla beklemiþti bu pýnarýn
baþýný. Tazý Halilin tazýsýydý. Nerden gelmiþse gelmiþ, onlarý bulmuþtu. Yýldýz
aydýndý. Donuk ýþýkta gülüþtüler. Elleri ellerini buldu. Yýldýzlar, su, dünya
Ceren:
Dur hele; dedi acele. Vardýr belki. Hele bir yýldýzý görelim. Görelim, dedi
Halil:
Kýpýrdama Ceren. Þu kayanýn kovuðuna gir, hiç çýkma. Ben sana dememiþ
Sonra birden, dört bir yandan kurþun yaðmaya baþladý pýnara, Halilin
silahýnýn sesi kesiliverdi. Onun silahýnýn sesi kesilince ötekiler de kestiler. Ceren
kapaklanmýþ yatýyordu. Ceren onu sýrtladý, kayalýða doðru çekildi, bir kuþ gibi
kaydý gitti.
Gün atýp bir kavak boyu yükselincedir ki ötekiler Halilin düþtüðü yere, pýnarýn
baþýna geldiler. Yerde bir kan göleði pýhtýlaþmýþtý. Kanýn yanýnda kapçýklar,
yeþil sinekler.
çýkarýp kayalarýn arasýna ona bir mezar kazdý. Halili okþadý, öptü, kazdýðý çukura
koydu. Üstünü toprakladý, kaldýrabileceði kadar büyük bir taþý baþucuna dikti.
Bütün bu iþler olup bittikten sonra bir sabah vakti Ceren obaya geldi, Süleyman
Beylik çadýrýna yürüdü. Çadýrýn kapýsýnda Halilin atý öyle baðlý duruyordu.
Ceren elindeki tüfeði doðrulttu, ata niþan aldý. At yere düþtü, debelenirken Ceren
Süleyman Kahya:
Odun getirin, þuraya yýðýn, diye emir verdi. Orada susmuþ kalmýþ kalabalýk
Süleyman Kahya çadýra girdi, önce sancaðý getirdi odunlarýn üstüne attý, sonra
Sökün çadýrý.
Dur kýzým, dedi. Bu çadýr Beylik çadýrýdýr. Onu yakmak da bana düþer.
Kibriti çaktý. Odunlar ateþ aldý. Yalým yükseldi. Acý bir kýl kokusu ortalýðý
kapladý.
Odunlar, çadýr, öteberiler yanýp kül oluncaya kadar bütün oba suskun ayakta
Her þey yanýp kül olunca Süleyman Kahya oracýða, bir taþýn üstüne çöküverdi.
Yüzünü elleri arasýna aldý. Yaðmur gibi döküyordu. Bir anda sakalý yaþ içinde
Ceren uzun boynunu biraz daha uzattý. Bakýþlarýný önce atýn ölüsü üstünde
dolaþtýrdý. Sonra donmuþ kalmýþ suskun kalabalýða derin derin baktý. Sonra da
vardý Süleyman Kahyanýn karþýsýnda dikildi, ona bir þeyler söyleyecek oldu,
vazgeçti. Halilin tüfeðini omzuna vurup koyaktan yukarý doruða doðru yürüdü,
Ýþte her yýl böyle olur. Beþ mayýsý altý mayýsa baðlayan gece Hýzýrla Ýlyas
durur, tekmil canlýlar ölürler. Hemen sonra da daha gür, daha canlý, daha
doðurgan dirilirler. Ve biri maðrýptan, birisi de maþrýktan kopup gelen iki yýldýz
SON