Professional Documents
Culture Documents
http://www.processtext.com/abclit.html
ÜSTÜN KIRDAR
Fi
http://www.kitap.gen.tr/
BÝLGÝ YAYINEVÝ
http://www.bilgiyayinevi.com.tr/
mailto:info@bilgiyayinevi.com.tr
© Bilgi Yayýnevi
I
Pýrýl pýrýl, cam gibi bir Sibirya soðuðu vardý. Dokunulsa bin parça olacakmýþ gibi
incecik, buzdan bir fanusla kaplýydý sanki Turania nýn göðü; mavi, açýk-uçuk-soðuk bir
maviydi batýsý ve doðuda ise öðle zamaný olmasýna karþýn uzun kýþ gecesinin
laciverdi belirmeye baþlamýþtý bile.
votka ve yanmýþ domuz yaðý kokusu leþ gibi sarmýþtý her yaný. Bir yanda avaz avaz
konuþan, itiþip kakýþan adamlar, þuh kahkahalý, cýrtlak sesli, kâh neþeli, kâh kýzgýn
kadýnlar; diðer yanda mutsuz, donuk, kendi kendine konuþan, gözleri sabit bir yerlere
takýlý sarhoþlar ya da öyle olmak, hatta öyle görünmek isteyenler...
Hey gidi koca çalýþkan çocuk hey! diye arkadaþýnýn cýlýz koluna bir yumruk attý
eski KGB kýdemli albayý, yeni iþadamý Meftuni Felesnikov. Sýnýfýn ve okulun en
parlak öðrencisi, üniversitenin ünlü Rus Dili ve Edebiyatý Profesörü Dr. Farusti
Kristiyev!.. Ne bu hoþnutsuzluk, mutsuzluk böyle? Türk akrabalarýmýzýn dedikleri gibi,
Karadenizde gemilerin batmýþ gibisin.
Farusti Kristiyev titrek, sýska eliyle kadehi yakalayýp zehir zýkkým votkayý
boþaltýverdi aðzýna. Çukurlarýnýn içine kaçmýþ fersiz gözleri masanýn pis örtüsünün
bir yanýna dikilmiþ kalmýþtý.
Attýlar, dýþladýlar beni. Bunca yýllýk hizmetten sonra... Gerçek Rus üniversitelerinde
bile uzmanlýk alanýmda benimle aþýk atacak bir avuç insan çýkmaz.
Ne yazar be! diye tersledi Meftuni Felesnikov arkadaþýný hoyratça. Öðrencin var
mý, öðrencin? Kaç tane? Kaç kiþiyi ilgilendiriyor Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Puþkin?
Kime ne Anasýndan, Karamazofundan, Prens falanca ile Kont feþmekânýndan ya da
yoksul mujiklerle proleterlerden, katil öðrenci Raskolnikovdan!.. Ne hayrýný gördük
Rusçanýn? Þimdiki zamanda Ýngilizce gerek insanlara; iþletme, pazarlama, uluslararasý
iliþkiler, iletiþim, biliþim, bilgisayar, moleküler biyoloji, uluslararasý hukuk gerek. Senin
gibiler olmasa da fazla bir eksiklik doðmaz Turaniamýzda. Üstüne üstlük, bir de þu koyu
Ortodoksluðun yok mu, benim gariban arkadaþým; o yüzden de ne Sovyet döneminde
saðlam ayakkabý adam gibi göründün yöneticilere, ne de þimdi. Hele hele þimdi! Sevgili
Turanialý halkýmýz, petro-dolarlý Araplar ile azgýn Ýslam þeriatçýsý Acem ve Türk
kardeþlerimizin destekleriyle, yeniden Müslümanlýðý keþfederken... Tabii koyarlar kâfiri
dýþ kapýnýn önüne havalansýn diye!
Boyunlarý altlarýnda kalsýn hepsinin!.. diye avaz avaz haykýrýrken elindeki votka
kadehini tüm gücüyle yere çaldý Farusti Kristiyev. Ne de olsa, votka da raký gibi
þiþede durduðu gibi durmuyordu.
Herkes sus pus oldu bir anda. Dönüp baktýlar tüm þaþkýnlýklarý, aptal bakýþlarý ve
sarhoþluklarýyla. Müþterileri þapþallaþtýran, Farustinin taþ zemine çarpýp tuz buz
ettiði kadeh deðil, bu bitkin, yorgun ve sýska vücuttan nasýl olup da bu bangýr bangýr
gür bariton sesin çýkabildiðiydi. Anlamsýz bakýþlarla süzdüler iki adamý bir süre.
Ancak, sonra dikkatleri daðýlmaya baþladý; kafalarýný çevirip tekrar kendi dünyalarýna
döndüler, gevezelikleriyle tekrar salonun uðultusunu yükselttiler.
Aðýr ol, sayýn hocam, yavaþtan gel hele diye sýrýttý hýnzýrca Meftuni Felesnikov.
Bizi sille tokat attýrmaya niyetin yok herhalde buradan. Sonra ciddileþti birden.
Çevredeki garsonlara emredici bir sesle, Oðlum, kaldýrýn þu cam parçalarýný
yerden! diye seslendi ve Farustinin periþan suratýna siyah, simsiyah gözlerini dikti:
Teþekkürler, güzel kýz, ama söyler misin bana, senin gibi kibar, incelikli bir kýzýn ne
iþi var bu pis sarhoþlar arasýnda? diye sordu, bir yandan da dünyasý kaymýþ
arkadaþýný dürtükleyerek.
Kýz etkilenmiþti bu iki seçkin orta yaþlý adamdan. Saygýyla yanaþtý yanlarýna.
Koþuþturmaktan, içerinin tatsýz sýcaðýndan, azýcýk da utançtan akça pakça yüzünün iki
yaný, yanaklarý kýzarmýþtý. Bu da, yüzündeki çocuksu saflýk ifadesini büsbütün
pekiþtiriyordu. Baþý önde, gözlerini adamlardan kaçýrarak, titrek bir sesle yanýtladý:
Biliyorsunuz, efendim, bu zamanda iþ aslanýn aðzýnda. Evde yaþlý, yatalak bir anne
ve doðuþtan özürlü bir aðabey...
Gübertchinka aklýný baþýndan alývermiþti içi geçmiþ dil bilimcinin. Alev alev
fokurdayan gözleri kýzý, bir an bile kaçýrmadan, þehvet ve karþý konulmaz bir istekle
izliyordu. Ömrü boyunca eline kadýn eli neredeyse hiç deðmemiþ, utangaç, içine
kapanýk, bakir profesör, Gübertchinka Gülbeyeva ile þimdiye kadar hep bilincinin
arka taraflarýnda bir yerlerinde saklý tuttuðu ve varlýðýný unutmaya çalýþtýðý erkeksi
dürtülerine sanki yeniden kavuþmuþtu.
Þu kýzla birlikte olabilmek için nelerimi vermez, nelerden vazgeçerdim, dedi
umutsuzca, ama istekli, açgözlü.
Neyini? diye sinsice, alaylý sordu kýdemli albay eskisi, Neyin var ki verecek?
Her þeyimi, her þeyimi, her þeyimi!.. Bedenimi, ruhumu, iyi olan her þeyimi, içimde
biriktirdiðim tüm kötülükleri, aklýmý, düþlerimi, umutlarýmý, bir sýkýmlýk kalmýþ
gücümü, her þeyimi...
Vay canýna!.. Demek o kadar çok þeyin var verecek bu deðiþ tokuþ için! diye dalga
geçti Meftuni. Ya ünün ne olacak? Tüm ülkeye yayýlmýþ tertemiz adýn? Ya bilime
katký için kurmuþ olduðun düþler?
Meftuni iki elini masaya dayayýp dik bir biçimde geriye doðru yaslandý. Þaþkýn
bakýþlarla þöyle bir süzdü periþan profesörü. Sonra da sýký bir yumruk daha indirdi
Farustinin sýrtýna.
Saman alevi gibi tutuþup sönüvermiþti Farusti Kristiyev. Omuzlarý tekrar çökmüþ,
demin fýldýr fýldýr kaynayan gözleri yine eski sönmüþ krater çukurlarýna geri
çekilmiþti.
Ama bunlara karþýlýk verecek bir sürü þeyin var. Kendin saydýn ya. Meftuni
Felesnikov aðýrbaþlýlýðýný takýnmýþtý. Önemli bir ticari pazarlýk yapar havasýndaydý
þimdi. Tok ve etkileyici bir sesle sürdürdü konuþmasýný: Dinle, sayýn profesör,
istediklerini sana bulup buluþturabilirim. Buna karþýlýk o saydýðýn þeyleri isterim
senden. Benim de onlara gereksinimim var. Kusura bakma, iþ baþka dostluk baþka. Her
þeyin bir ücreti olmalý, öyle deðil mi?
Donup kalmýþtý sarhoþ adam. Gözleri kocaman kocaman, bakakalmýþtý. Sonra baþýný
önüne eðdi, uzun süre öyle kaldý; uyukladý mý, yoksa düþündü mü bilinmez. Hava
yetmezmiþ gibi sýkça nefes alýyor, gözlerini bir açýp bir kapatýyordu. Yavaþ yavaþ
baþýný kaldýrdý. Gözleri Gübertchinkayý arayýp bulduðunda, demin sakinleþmiþ olan
yanardað tekrar canlandý, fokurdamaya baþladý. Hem rahatlamýþ, hem tedirgin, Ýyi
madem, öyle olsun, ne yapalým, dedi.
Siyah gözlerinin ta içinde bir sevinç ve zafer parýltýsý çakýp söndü Meftuni
Felesnikovun. Bak iþte beðendim bu kararýný.Ancak bir þey daha, ölüm var, kalým
var, birkaç satýr rica edeceðim.
Cebinden ufak bir kâðýt parçasý ile kalem çýkartýp bir-iki satýr bir þeyler yazdýrdý
Farustiye. Ve sonra hiç beklenmedik bir þey yaptý göz açýp kapayýncaya kadar:
Yakasýndan bir iðne çýkartýp saplayýverdi adamýn iþaret parmaðýna ve parmaðýný
sýkarak birkaç damla kan akýttý kâðýdýn üstüne. Farusti þimþek hýzýyla olup biten bu
harekete tepki verecek zaman bile bulamamýþtý.
Böyle iþlerde imza kanla atýlmalý!Kan, çok özel bir sývýdýr dedi Meftuni
Felesnikov kýsýk, þehvetli bir sesle. Hem DNA analizi için de gerekebilir. Yoksa,
insanýn en güvenilir imzasýnýn DNAsý olduðunu söylemedi mi kimse sana þimdiye
kadar?
Farusti kapýya doðru yürürken birden döndü, kýza iyice sokularak, Bu aþaðýlýk yere
sýrf senin hatýrýna bir daha gelmek gerekebilir, diye fýsýldadý. Gübertchinka, kibar
ve hüzünlü gülücüklerle, açýldýðýnda buz gibi havanýn içeri buhar buhar doluþtuðu
kapýdan yolcu etti adamlarý.
***
Akþamýn sivri ayazý bir þamar gibi inmiþti suratlarýna dýþarý çýkar çýkmaz. Farusti
Kristiyev sýrtýný kapýnýn yanýndaki duvara dayamýþ derin derin nefes alýp veriyordu.
Sanki çivi gibi soðuðun bedenindeki alkolü bir an önce yakýp bitirmesini umuyordu.
Þimdiye kadar herhalde hiç bu kadar içmemiþti; ya da belki de içmiþti de, hiç bu kadar
sarhoþ olmamýþtý.
Yaþamý hýzla gözünün önünden geçti. Çocukluðundan beri, doðru dürüst iliþki
kuramasa da, yine de okuduðu ya da hocalýk yaptýðý okullarda bir sürü genç kýz-kadýn
tanýmýþ, yýllardýr belki de yüzlerce hem de bir kýsmý azýmsanmayacak çekicilikte
kýz öðrenci elinden gelip geçmiþti. Hatta daha genç olduðu ilk hocalýk yýllarýnda
bunlardan bazýlarý kendisine asýlmaya, yanaþmaya kalkmýþlar, ama utangaçlýk, içine
kapanýklýk ve sünepelik duvarýný aþabilip Farustiyle iliþki kurabilmeyi
baþaramamýþlardý. Yaþamýnda önüne çýkan hiçbir genç kýz, hiçbir kadýn her
nedense onu Gübertchinka kadar etkileyememiþ, cinsel isteðini, hýrsýný, gençlik
heyecanýný böylesine ayaklandýramamýþtý.
Rus dili ve edebiyatý uzmaný Farusti Kristiyev romanlarda, þiirlerde, öykülerde ha bire
sözü edilip durulan aþký, tutkuyu, isteði, cinselliði yaþamda sanki hiç var olmayan, ama
hep edebiyatýn içinde olmasý gerekli çekirdekler, parçacýklar olarak algýlamýþ; tüm
bunlarý, maddeleri oluþturan elementleri ve bunlarýn moleküllerinin yapýsýný çalýþýp
öðrenen çalýþkan bir kimyacý gibi soðuk bir yansýzlýk ve nesnellikle incelemiþ,
öðrenmiþ; edebiyat metinlerinin çözümlenmesi ve yorumlanmasýnda da ayný nesnellik
ve uzak duruþla, kendi içinde hiç ama hiç duyumsamadan, bunlarý öðrencilerine
aktarmýþtý. Kendini, bugüne kadar hiç hasta olup da ilaç almak zorunda kalmamýþ bir
doktor, ya da yaþamýnda ilk kez bu gün ayaðýna top deðmiþ bir futbol yorumcusu olarak
görüyor, bugün baþýna gelenleri þaþkýnlýk ve kaygý ile aklýndan geçiriyordu.
Bu hýnzýr Meftuni, yoksa içkime falan bir halt mý karýþtýrdý? diye düþündü. Ama
sonra, Gübertchinkanýn dolgun ve çekici vücudu ile meleðimsi mahcup yüzü gözünün
önüne gelince, içi mutluluk ve sevinçle doldu: Adaaam sen de!.. Kendimi bir saat
öncesine göre daha iyi hissediyorum ya, sen ona bak; önemli olan da bu! dedi kendi
kendine.
***
Söyleyin bakalým, küçük serseriler, neymiþ burada bu kadar ilginç olan? diye
baðýrýverdi Meftuni Felesnikov.
Bunun teyze kýzý çalýþýr burada diye fýsýldadý baþýyla oðlaný göstererek. Her
akþam iþten çýkýnca, bizi de yanýna alýr, buraya geliriz. Bu, ortalýkta deli gibi
koþuþturan kýzý, biz de yiyecek içecekleri, obur insanlarý gözler dururuz. Sonra gece
yarýsý lokanta kapanýnca, soðuktan yarý donmuþ bir halde, kýzý evine götürür.
Kimsecikler kötülük etmesin diye... Sulu sulu sýrýtarak parmaklarý üzerinde dikildi
albayýn kulaðýna daha yaklaþmak için, ancak duyulabilir hýrýltýlý bir sesle mýrýldandý:
Bizimki azýcýk tutkun da þu teyze kýzýna; hem de kýz kendisinden altý-yedi yaþ daha
büyük en azýndan. Ýyi mi! Birden adamýn elindeki yeþil banknotu kaptýðý gibi toz
oluverdi ortalýktan.
Þu iþe bak yahu diye þaþkýnlýk ve neþe ile içinden söylendi Meftuni Felesnikov.
Yaklaþtý yanýna genç çocuðun; hem de ta burnunun dibine kadar. Oðlan oralý bile
olmadý. On altý, bilemedin on yedi yaþlarýnda belki. Ergenliðin tüm sivilcelerinin
serpiþtirildiði suratý beslenme yetersizliðinden olacak sarýmtýrak yeþil bir renk
almýþ, gözlerinin altý yorgunluk, uykusuzluk ve bol mastürbasyondan pörsümüþ,
kararmýþ; dudaklarýysa uzun süredir soðukta beklemekten mosmor...
Sevdim seni be evlat! Oðlanýn sýrtýný yapmacýk bir þefkatle sývazladý, elinde
eldiveni olduðuna içinden þükürler ederek. Bu zamanda ailesine, akrabalarýna
böylesine düþkünlük, böylesine bir duyarlýlýk çoktaaan unutuldu gitti sanýyordum.
Aþkolsun doðrusu!..
Bir süre ikisi de pencereden içeriye bakýp durdular. Arkalarýndan, binanýn duvarýna
dayanmýþ Farusti Kristiyevin zoraki nefes alýþ veriþleri ve kesik kesik saðlýksýz
öksürüklerine, sokaktaki diðer bar, kahve, atari salonlarý ve diskoteklerden taþan Rus,
Kazak, Tura, Türkmen, Azeri popçularýn avaz avaz haykýrýþlarý, Tarkan
Þýkýdýmlarý, Ýbo arabeskleri eþlik ediyordu.
Sivilceli aynak kuþu ipnotize olmuþ gibiydi. Albayýn emredici siyah gözlerinden
kopamadan, pili tükenmiþ sesiyle yarým yamalak söylendi: Ama ne iþinize yararým ki
ben sizin?
Benim isteklerimi gerektiði gibi yerine getirirsen eðer, iþime yarýyorsun demektir.
***
Sivilceli oðlanýn aðzýný açýp da bir þeyler gevelemesine kalmadan atýlýverdi Meftuni
Felesnikov: Fanustay Turayevski. Benim yardýmcým.
Hem oðlan, hem de Farusti bu yanýta þaþakalmýþlardý, ama kimse sesini çýkarmadý.
serpilmiþ olan parklarý ile alt yapýsý saðlam kurulmuþ oldukça güzel bir kentti. Kenti bir
baþtan bir baþa süzülüp kývrýlarak iki eþit parçaya bölen nazlý Dania, üstündeki minik
adacýklarý, þirin köprüleri ile ayrý bir güzellik kaynaðýydý.
***
BMW, trafiði biraz zor da olsa aþarak Novoturolskun dýþ mahallelerine doðru yol
almaya baþladý. Kentin dýþýna doðru ulaþtýkça, trafik rahatladýðýndan, araba gittikçe
hýzlanýyordu. Üstünde ilerledikleri bulvar bitmiþ, yol kentler arasý yola dönüþmüþtü.
Saðda solda küçük, þirin, bahçeli evler, daçalar ve bunlarýn aralarýna sanki rastgele
serpiþtirilmiþ, devasa iþçi-memur sosyal konutlarý ile bunlarýn oluþturduklarý siteler,
mahalleler, pencerelerinden sýzan soluk-mahzun ýþýklarý ile gitgide daha da ufalarak
gözden kayboldular.
Bir süre sonra otoyolu da terk edip dar bir asfalt yola girdiler. Yýllarýn bakýmsýzlýðý
yüzünden delik deþik durumdaki yolda, otoyolda olduðundan daha da hýzlý gidiyordu
BMW; hýzlý gitmek de ne demek! Alçaktan uçuyordu! Ne, yolun neredeyse her yanýna
daðýlmýþ deliklerden, çukurlardan; ne de üstünü incecik polyester bir cila gibi kaplayan
buz tabakasýndan etkileniyordu.
Çevrede artýk elektrik ýþýðý iyice yok olmuþ, buzdan kesilip göðe yapýþtýrýlmýþ ay
dedenin soðuk-buz mavisi aydýnlatýr olmuþtu her yaný. Ekili alanlar, tarlalar bitmiþ,
yolun iki yanýný uçsuz bucaksýz uzanan tundralar sarmýþtý. Ortalýðýn ýssýzlýðý, in
yok cin yok soðukluðu Meftuni Felesnikovun konuklarýnýn içlerini huzursuz etmiþti
ya, yine de kimse konuþmak ya da bir þey sormak yürekliliðini gösteremiyordu.
Derken, uçsuz bucaksýz ova, tundralarý, tek tük vahþi çalýlýklarýyla tükenmeye yüz
tuttu. Þimdi artýk dolambaçlý, bol virajlý, iyice daracýk, bir dað yolundaydýlar. Yolun
hemen kýyýsýnda, gecenin soðuk lacivert-mavisinde, insanda dibi yokmuþ duygusu
uyandýran, ürpertici bir uçurum uzanýp gidiyordu. Meftuni Felesnikov, bazý virajlarý
yüz elli ile dönerken BMWnin iki tekerleði neredeyse havada kalýyordu. Miskin,
uyuþuk ve dalgýn sivilceli oðlan Fanustay Turayevski Meftuni Felesnikovun peþine
takýlmýþ olmaktan bin piþman gözleri korkudan dört açýk, sað eliyle kapý üstündeki
tutunma koluna, sol eliyle oturduðu koltuða yapýþmýþtý; ayaðýyla da olmayan fren
pedalýný pompalayýp duruyordu.
Daða týrmanan bol virajlý, sert rampa, daha düz bir yola; çevrenin keskin kayalýklý,
uçurumlu doðasý da, ilerledikçe sýklaþan çam, meþe, kayýnlarýn oluþturduðu ormanlýða
býraktýlar yerlerini. Ormanýn içi ve aðaçlarýn üstü artýk iyice buzlanmýþ, kalýn bir
karla örtülüydü. Sýk aðaçlardan sýzabilen ay mavisi ile loþ aðaç altlarýnýn koyu
lacivertliði yer yer korkunç imgeler oluþturuyordu. Arada bir, ayaða dikilmiþ kocaman,
þaþkýn bir ayý; kanlý gözleri, aðýzlarýndan sarkmýþ salyalý dilleri ile nefes nefese,
arabanýn peþinden bir süre koþuþturduktan sonra durup uluyan ortak atamýz ve anamýz
Asenanýn iðrenç ve mide bulandýrýcý, kalleþ torunlarý; koca koca boynuzlu, bön
suratlý ren geyikleri ya da þirin karacalar, ceylanlar görünüp kayboluyorlardý. Ormanýn
ta içlerinden çeþitli hayvanlarýn baðrýþmalarý, canhýraþ çýðlýklarý, aðaçlarýn gövdeleri
ve dallarý arasýndan, yankýlarýyla birlikte sýzarak BMWye kadar ulaþýyordu. Bu
Meftuni Felesnikovun konuklarý, ikisi de ayrý ayrý, ama nasýl olduysa ayný anda,
ayný þeyi düþündüler. Ýkisi de, kendilerini Kont Drakulanýn gizemli þatosuna ilk kez
giden yolcular gibi gördüler. Gerçekten de yolculuklarý, tüm Drakula filmlerinin
baþlarýnda yer alan bu sahneyi andýrýyordu. Aradaki tek fark, romanda ve filmlerde bu
yolculuk dört atlý yaylý bir kupa ile yapýlýrken; onlarýn, bu yolculuðu, üç yüz beygirlik,
V6 motorlu BMW ile yapmalarýydý.
Gençliðe, mutluluða, iyi yaþama!.. diye yanýtladý Meftuni. Sesi þen þakrak, azýcýk
da alaylýydý. Yazdýðýn, sonra da kanýnla imzaladýðýn mektubunu unutmadýn
umarým. Kaygýlanacak bir þey yok. Göz ucuyla korkudan suratýnýn sarýlýðý bir kat
daha artmýþ, sivilceleri daha da irileþmiþ gibi görünen Fanustay Turayevskiye keyifle
baktý: Bak, genç dostumuz ne kadar sakin... Gerçi oturduðu yere tutkalla
yapýþtýrýlmýþ gibi bir hali var ama... Þimdi, gömül yine koltuðuna, sevgili dostun
Puþkinin dizeleriyle hayallerine geri dön, diyerek Yevgeni Oneginin CDsini CD-
çalara sürdü. Gerçekten de, eski tatsýz-tuzsuz-renksiz yaþamýndan Meftuni Felesni-
kovun yardýmýyla kurtulup zevk, þehvet, aþk üstüne kurulu yeni bir yaþantýya
atýlmayý aklýna koymuþ eski ve ünlü Rus Dili ve Edebiyatý Profesörü Dr. Farusti
Kristiyev, Çaykovskinin müziði ile taçlandýrýlmýþ Puþkin dizeleri kulaðýna gelince
sakinleþtirici ilaç almýþ gibi gevþedi, arka koltuða iyice yayýldý ve Puþkin-Çaykovski
destekli Gübertchinka hayallerine geri döndü.
***
Sonunda, Drakulanýn dehþet uyandýran þatosuna deðil ama, yamrý yumru, yýkýk
dökük, taþtan bir çiftlik evine vardýlar. Evin alt katýnda, mum ya da gaz lambalarýnýn
soluk, titrek ýþýklarýnýn aydýnlattýðý pencereler görülüyordu. Üst katlar ise zifiri
karanlýktý. Bahçe kapýsý yakýnýndaki aðaca tutturulmuþ eski püskü bir gemici feneri
eve giden ince patikayý belli belirsiz aydýnlatýyordu. Meftuni demir parmaklýklý bahçe
kapýsýný zorladýysa da açamadý. Birkaç kez kendini tanýtýp baðýrdý, ama evden bir
yanýt alamadý. Farusti ile Fanustay arabanýn içine sinmiþler sessizce onu izliyorlardý.
Artýk iyice sinirlenmiþti eski KGB albayý. Bir yandan avaz avaz baðýrýyor, bir yandan
da yerden eline geçirdiði taþlarý eve doðru rastgele atýyordu. Meftuni Felesnikovun
gür, otoriter sesi ve atýlan taþlar evi canlandýrmaya baþladý. Pencerelerin cansýz
aydýnlýklarýnda gittikçe artan bir telaþla saða sola koþuþturan, kararsýz kambur gölgeler
sezilmeye baþlandý.
Derken, evin kapýsý yavaþça aralanarak giriþ holündeki ýþýk altýnda korkak ve ürkek
birtakým siluetler belirdi. Kapýdan çýkanlarýn gerçekten insan olup olmadýklarý kuþku
götürürdü. Bunlar, kýsa boylu, kamburumsu, elleri dizlerinin altýna kadar uzanan
yaratýklardý. Holden sýzan ýþýk bu garip yaratýklara boylarýnýn üç-dört katý gölgeler
oluþturuyor, bu da durumu daha korkunçlaþtýrýyordu. Bahçe kapýsýna yanaþtýkça
BMWnin kuvvetli far ýþýðý altýnda daha iyi seçilmeye baþlanan, saç, sakal,
býyýklarý birbirine karýþmýþ, bol kýllý, maymunumsu insan mý, yoksa insanýmsý
maymun mu olduklarý pek anlaþýlamayan, evrimin iki yüz-üç yüz bin yýl öncesinde
takýlýp kalmýþ bu yaratýklar korkularýndan sýyrýlýp homurtuyla havlama arasý seslerle
haykýrmaya baþlarken, evin üst kat pencerelerinden biri aydýnlandý. Az sonra da kapýda
ufak tefek, kamburu çýkmýþ, baþýndaki eþarp ve uzun etekliðinden kadýn olduðu
anlaþýlan bir siluet daha belirdi. Belirmesiyle birlikte cýrtlak, çatallý, kulak týrmalayýcý
sesiyle cýyaklamasý bir oldu:
Kimmiþ bakalým gecenin yarýsýnda bizi rahatsýz eden ha? Kimmiþ, Sibele
Sarmatvilinin evini kerhane basan kabadayý ayaklarýnda basmaya kalkan pezevenk
ha?
Sesimi de mi unuttun aþaðýlýk cadý karý seni! diye en gür sesiyle uludu Meftuni
Felesnikov. Hemen kapýyý açmaz ve de þu yaratýklarýný bizden uzak tutmazsan bu
köhne viraneni kokuþmuþ baþýna yýkarým, haberin olsun!
Bu söz üzerine kadýn donup kalýverdi evin kapýsý önünde. Uzun bir sessizlikten sonra,
ok gibi fýrladý kapýdan, aksaya topallaya bahçe kapýsýna doðru koþtururken hem
önlüðünün cebinden kapýnýn koca anahtarlarýný çýkarýyor, hem de konuþuyordu:
Ah benim kurbaný olasým albayým mý gelmiþ yoksa? Benim aslan burcundan olma
aslan yeleli albayým mý gelmiþ? Kapýnýn kilitlerini büyük bir þangýrtý açarken,
arkasýna, bahçenin karanlýk derinliklerine doðru kýzgýnlýkla baðýrýyordu: Rezil
ettiniz beni aziz albayýma, aþaðýlýk yaratýklar sizi! Gelin de açýn þu lanet kapýyý.
Meftuniye döndü: Kusurumuza bakmayýn, sevgili efendimiz, bu in cin top oynayan
dað baþýnda, herhangi bir münasebetsizliðe karþý, adamakýllý sakýngan olmakta yarar
var da...
Aklý baþýnda kim yanaþabilir ki senin bu viranene? Ýn de olsa, cin de olsa... diye
sýrýttý siniri yatýþmýþ KGB albayý.
Bu arada BMW, Sibele Sarmatvilinin garip yaratýklarýnýn ite kaka açtýklarý köhne,
paslý kapýdan geçerek evin kapýsýna kadar yanaþtý. Üçü de indiler arabadan.
Maymunumsu yaratýklar koþarak gelip kapýnýn iki yanýna bir tören kýtasý gibi
sýralanmýþlar, merak ve kuþku ile üç konuðu süzüyorlar, gelenleri baþlarý ile
birbirlerine gösterip homurdanýyorlardý. Kambur cadý türlü þirinlikler, yerlere kadar
Kapýnýn giriþinde aðýr bir havasýzlýk ve dayanýlmaz bir koku tokat gibi çarptý
konuklarý. Ölü hayvan, pislik ve laðým kokusuna karýþmýþ türlü asit, baz, diðer
kimyasal maddelerle ciðerlere çok zor çekilebilir yoðun bir H2S kokusu, öldürücü sarin
gazý etkisi yapmýþtý Farusti ile Fanustay üzerinde. Ýkisi de, birbirine sokulmuþ,
kapýdaki görünmez iðrenç koku duvarýna çarpmýþlar, adým atamaz olmuþlardý.
Meftuni Felesnikov alýþkýn ve dirençliydi bu kokuya anlaþýlan. Yine de burnunu
mendiliyle týkayýp buruþuk bir yüzle haykýrdý:
Kambur cadý Sibele Sarmatvili ile maymun-insan yaratýklar evin alt katýna dalarak
büyük bir telaþla, önce belki de yýllardýr açýlmamýþ pencereleri açtýlar; evin içi taze
ama soðuk havayla doldu. Sonra da, cadýnýn anlaþýlmaz bir dilden baðýrýþ çaðýrýþlarý,
emirleri, küfürleri arasýnda salonun köþesindeki isli büyük þöminemsi ocaðýn geçmek
üzere olan ateþini harlayýp, yanmayan lambalarla mumlarý yakarak salonun aydýnlýk
düzeyini artýrmaya, panik içinde, umutsuzca saðý solu temizlemeye, derleyip toplamaya
çalýþtýlar. Sonunda iþlerini bitirip salonun bir köþesinde, aralarýnda homurdanarak,
konuklarý seyre koyuldular. Sibele Sarmatvili, yüzünde yapmacýk gülücüklerle yerlere
kadar eðilerek, KGB albayý ile korku, tiksinti ve þaþkýnlýk yaþayan konuklarýný içeri
buyur etti.
Burasý hemen tüm katý kaplayan bir laboratuvar, bir atölye havasýndaydý. Tüm
duvarlar boydan boya, tabandan tavana raflarla kaplýydý. Giriþte saðdaki duvar týklým
týklým kitap doluydu; kalýn, siyah ya da kýrmýzý ciltli, eski püskü, birçoðu yýrtýk
pýrtýk kitaplar. Farusti Kristiyev mesleksel içgüdüsüyle kitap raflarýna doðru seðirtti.
Kýsa bir incelemeden sonra dondu kaldý. Bu raflarda ne kitaplar, yoktu ki! Ýbranice,
Arapça, Farsça, eski Grekçe, Latince, Sanskritçe, Gürcüce, Ermenice, Osmanlýca, Rusça,
büyük çoðunluðu el yazmasý ve profesörün anlayabildiði kadar hemen hepsi
büyücülükle, büyülü ilaçlarýn yapýmýyla, çeþitli þeytan dualarýyla ilgili kitaplar; çeþitli
dillerdeki Kabalalar; ebcet hesaplarýný, eski Hint sihirlerini, hatta kimi el çizimi resimler,
þemalar, listelerle anlatan boy boy, cins cins kitaplar... Farusti Kristiyev yeni keþfedilmiþ
bir ortaçað manastýrýnýn kütüphanesinde olduðu duygusuna kapýldý. Deli gibi, telaþla,
sanki kitaplar elinden alýnacakmýþ korkusuyla, raflardaki kitaplarýn hiç deðilse bir
bölümüne elini sürebilmek, açýp içlerinde ne var ne yok diye bakabilmek için, birini
yerine koyarken diðerini eline alýyordu. Tüyleri diken diken oluyordu her yeni kitabý
eline alýp açtýðýnda. Yaþamýnda belki de ilk kez bu kadar deðiþik dilde yazýlmýþ
hem de el yazmasý garip kitabý birarada görüyordu.
Diðer duvarlardaki raflarda ise akla, ruh saðlýðýna ziyan her þey vardý: Ýnsan, ya da
baþka tür primatlarýn sýrýtkan kafa iskeletleri; kanlý, morarmaya, çürümeye yüz tutmuþ
eller, kollar; tek týrnaklý, çift týrnaklý hayvan bacaklarý; türlü yýrtýcý kuþ baþlarý,
patalarý; kimi kuru, kimi taze kokulu, zehirli ya da panzehirli, dikenli, bilinmedik
birtakým otlar, yapraklar, çiçekler; raflarýn bir kýsmýna çok düzgün olarak sýralanmýþ
koca boylu kavanozlarda, sarýmtýrak bir sývý içinde konserve edilmiþ akrep, yýlan
ve iðrenç solucanlar, çeþitli boyda fare ve sýçanlar, baykuþlar, yarasalar, örümcekler,
kýrkayak türü garip böcekler; daha neler de neler... Ama kavanozlardan biri vardý ki,
Fanustay, sivilceli korkak, sýrýk oðlan, onun ayýrdýna vardýðýnda tüm vücudunun
kasýldýðýný, midesinin bulandýðýný, sýrtýndan aþaðý buz gibi terlerin boþandýðýný
duyumsadý. Kavanozun camýndan, gri gözleri açýk, buruþuk yüzlü, kýrmýzý saçlý,
kýzýl-kýr sakallarý uzamýþ, kafasý kesildiðinde suratýndaki delilik ifadesi de sarýmtýrak
sývý içinde olduðu gibi korunmuþ bir garip kiþi kafasý, deli bakýþlarýyla Fanustayý
gözetliyordu sanki. Kahverengi cam þiþeler, kavanozlar ve beyaz porselen kapaklý
kaplarda ise sývý, toz, kristalize ya da iri katý parçalar halinde çeþitli asit, baz ve tuzlar
gibi kimyasal maddeler bulunuyordu. Tüm kavanoz ve þiþelerin içeriklerinin adlarý ya da
kýsa tanýmlamalarý, üstlerine yapýþtýrýlmýþ etiketlerde Kiril ya da Gürcü alfabesiyle,
ama Latince olarak yazýlmýþtý.
Raflarýn geri kalan alt bölümleriyle ortadaki büyük, hantal masa üzerinde paslý
birtakým alet edevat, testere, kerpeten, eðe, çekiç, tahta baþlý balyoz, hepsi de kir pas
içinde ameliyat bisturisi, cýmbýz, el matkabý, aðaç ve pirinç havanlar, antika bir kahve
deðirmeni, altlarý simsiyah is içinde bakýr, emayeleri çatlayýp dökülmüþ çinko çeþitli
boy ve cinste kap kacak, sahan, tencere; türlü laboratuvar malzemesi: erlen-mayer, beher,
pipet, balon joje, distilasyon aygýtý, imbik, ölçü kabý, çeþitli boyda teraziler,
kristalizasyon kabý rastgele serpiþtirilmiþ, sanki yýllardýr kimse dokunmamýþçasýna
duruyorlardý.
Bu iki dostumun da, Sibele Hanýmýn bilgiyle dolu kafasý ve becerikli elleriyle
ürettiði eþsiz ve saðlýk dolu þerbetlerine gereksinmeleri var.
Deminden beri kadýna baðýrýp çaðýran, aðýz dolusu küfürler, hakaretler savuran KGB
albay eskisinin birdenbire ikiyüzlülük koksa da aðzýndan çýkýveren bu yumuþak,
sevecen sözler herkesi þaþýrtmýþtý; hatta insanýmsý-maymunumsu yaratýklarý bile...
Þaþýrmayan bir tek kiþi vardý: Sibele Sarmatvili! Nasýl ki küfürler, aþaðýlamalar,
hakaretler küçük, kambur cadýyý zerre kadar etkilemediyse, bu kibar, gönül alýcý sözler
de hiçbir etki yaratmamýþtý kendisinde. Soðuk ve mesafeli dalkavukluðuyla albayýn
önünde saygýyla eðilirken, öbür dünyanýn karanlýðýndan bakan gözleriyle iki konuðu
hýzlý bir biçimde tepeden týrnaða süzdü. Sanýrým iki ayrý þerbet gerekecek dedi,
ama nasýl iki þerbet?
Bu çok eski ve aziz arkadaþým diye yanýtladý albay Profesör Farusti Kristiyevi
baþýyla göstererek. Yaþamýný deðersiz bir sürü abur cuburla harcayarak yaþamayý
erteleyip durduktan sonra, aklý baþýna geldi en sonunda. Senin deðerli katkýlarýnla, bu
dostumun yaþamýn güzelliklerini görebilmesi, mutlu olabilmesi için bir kez daha
yaþamaya gereksinimi var. Yani sözün kýsasý: Gençliðe!..
Ya diðer genç konuðumuz, sayýn albayým? diye, saygýlý ama küçümser ve alaylý
bir biçimde, sivilceli aynak kuþunu yeniden baþtan aþaðý süzerek sordu Sibele
Sarmatvili.
Sibele Sarmatvili sadece albayýn sezebileceði hýnzýr bir gülüþle saygýyla yerlere
kadar eðilirken Emirleriniz tam olarak anlaþýlmýþtýr, aziz albay ve hýzlýca yerine
getirilecektir, diye fýsýldadý. Sonra maymunumsu insancýklara dönerek yine
anlaþýlmaz bir dille, aðzýndan tükürükler saçarak emirler yaðdýrdý. Bunun üzerine
yaratýklar telaþ ve korkuyla saða sola koþuþturmaya baþladýlar.
Önce koca, hantal masalarý, üstlerinde bulunan garip alet edevat ve eþyalarý tangýr
tungur birbirlerine çarptýrarak salonun dibine sürükleyip ortada geniþ, boþ bir alan
oluþturdular. Daha sonra salonun tam ortasýnda, çok ustaca gizlenmiþ, açýlmaya
kalkýþýlmadýðýnda kimsenin kesinlikle orada olduðunu anlayamayacaðý, bodruma inen
merdivene ulaþmayý saðlayan ve belli ki çok uzun zamandýr kullanýlmayan kapaðý
bin bir zorlukla açarak havaya kaldýrdýlar.
Þimdi de sen bana bak bakalým, sevgili profesör! diyerek profesörü olduðu yerde
yüz seksen derece döndürüp simsiyah gözlerini onun çipil gözlerine deler gibi dikti.
Fanustayýn duyamayacaðý kadar kýsýk, ama býçak gibi keskin bir sesle konuþtu:
Canýmý iyice sýkmaya baþladýðýný bilmem sezebiliyor musun? Yaþamýn
zevklerinden geç de olsa yararlanabilmek isteyen sensin, ben deðil! Senin için
özveride bulunup gecenin bu saatinde Tanrýnýn unuttuðu bu yere senin için geldim.
Ayrýca, cebimde kapý gibi anlaþma var; hem de kanlý tarafýndan. Senin de tek kolonluk
loto kuponun!.. Sibele Sarmatvili Hanýmefendinin getireceði zýkkýmý içmezsen
cebindeki o lotonun da herhangi bir deðeri kalmayabilir! Bunu böylece o edebi kafana
sokmaný öneririm!
Derken, bodruma inen merdiven boþluðundan sesler geldi ve þamdanlarýn giderek artan
titrek ýþýklarý eþliðinde Sibele Sarmatvili ile yanýndaki yaratýklar göründüler. Orkestra
ne olduðu anlaþýlamayan bir müziði belki de bir marþ, bir cenaze marþý kulaklarý
týrmalayan bir uyumsuzluk ile çalmaya baþladý. Ýþte o anda Dr. Farusti Kristiyev ile
Fanustay Turayevski yaþamlarýný gerçeðe baðlayan palamarlarýn yavaþ yavaþ
çözülmeye baþladýðýný, yaþam gemilerinin gerçeðin rýhtýmýndan giderek
uzaklaþtýðýný içlerinde duydular.
Sað yanýma olgun olaný, sol yanýma da ham olaný getirin diye buyurdu Meftuni
Felesnikova, ufak bir el hareketi ile müziði susturarak. Bilinçleri bütünüyle buharlaþýp
gitmiþ olgun ve ham konuklar albayýn iteleyip kakalamasýyla Sibelenin iki
yanýnda yerlerini aldýlar. Kraliçeye dönüþmüþ cadý duaya benzer bir þeyler
mýrýldanýyordu, fýsýltýyla baþlayýp gittikçe sesini yükselterek. Küçük orkestra da ona
uygun olarak piyanodan forteye doðru açýlmaktaydý. Sibele Sarmatvilinin
dualarý, her bir sözcüðü neredeyse baþka dillerden oluþmuþ bir dil çorbasý
görünümündeydi: Ýbranice, Rumca, Latince, Rusça, Arapça, Farsça, Türkçe, Ermenice,
Gürcüce... Cadýnýn aðzýndan çýkan her sözcüðün son heceleri insanýmsý yaratýklar
tarafýndan yankýlandýrýlýyordu; týpký taþtan yapýlmýþ koca bir mabetteki
yankýlanmalar gibi.
Cadý Sibele bile esrime içinde, yüksek gerilime çarpýlmýþçasýna hem titriyor, hem de
kupalar içindeki sývýlarý yerlere sýçratmama baþarýsýný göstererek Mevlevi derviþi
gibi tabut örtüsünden pelerininin eteklerini havalandýrarak dönüp duruyordu kendi
çevresinde.
Ýki konuk, Meftuni Felesnikovun bile hayretten dört açýlmýþ gözleri önünde, son
derece uysal, hiçbir karþý çýkma ve iðrenme belirtisi göstermeden, bir yudumda
içiverdiler kendi þerbetlerini. Tören bitmiþti. Hep birlikte dýþarý çýktýlar.
Doðuda, daðlarýn, tepelerin, ormanlarýn, ovalarýn oya gibi iþlediði ufukta, laciverdin
incecik bir çizgi halinde eflatuna dönüþmeye baþlamasýndan yeni bir günün doðmak için
Yeni gün, Prof. Dr. Farusti Kristiyev ile Fanustay Turayevski için artýk geri dönüþü
olmayan yeni bir dönemin, yeni bir yaþamýn baþlayacaðý dönemeç noktasýydý.
II
Sibelenin iðrenç suratýný görüyordu karþýsýnda. Burun burunaydýlar. Cadý, onu,
kocaman Rus haçlý tabut örtüsüyle ellerini, ayaklarýný kýpýrdatamayacak biçimde,
sýmsýký sararak yere yatýrmýþtý. Kendisi de boylu boyunca üstüne uzanmýþ, çýlgýn bir
þehvetle dudaklarýndan öpmeye çalýþýyordu. O ise can havliyle baþýný bir saða, bir sola
döndürerek kadýnýn mide bulandýrýcý suratýndan ve özellikle fare leþi kokulu
aðzýndan kendini uzak tutmaya çalýþýyordu.
Cadýnýn iç bulandýrýcý suratýný görmemek için gözlerini sýký sýkýya yumduðu halde
kuvvetli bir ýþýk demetinin arada bir yüzünü yalayýp geçtiðinin ayýrdýna vardý.
Gözlerini korkarak hafifçe araladý: Yüzünde sýrýtkan bir ifadeyle Meftuni Felesnikov
baþlarýna dikilmiþ, bir elindeki elektrik feneriyle diðer elindeki buruþuk, kat yerlerinden
neredeyse yýrtýlmak üzere olan, eski loto kuponunu ritmik biçimde sallýyor, kahkahalar
atarak bir þeyler haykýrýyordu. Ama ne dediðini yalnýzca Sibele Sarmatvili anlýyor,
cýrtlak kahkahalarýnýn kulak týrmalayýcý þiddetini bir kat daha artýrýyordu.
Derken KGB albay eskisi hiç beklenmedik bir þey daha yaptý: Birdenbire elindeki güçlü
ýþýk demetini odanýn karanlýkta kalan köþesine tutuverdi. Aðýr tütsü sisinin arasýndan
belli belirsiz gözüken þey yýldýrým çarpmýþa döndürdü Farustiyi. Odanýn
aydýnlanan köþesinde Gübertchinka ile Fanustay çýlgýnca seviþiyorlardý. Kýzýn kötü,
kalýn çoraplarý ayak bileðine kadar sýyrýlmýþ, güzel bacaklarý tümüyle açýða
çýkmýþtý. Bembeyaz, pýrýl pýrýl, neredeyse saydam, dolgun ve yumuþak kalçalarý
sivilceli oðlanýn altýnda çalkalanýp duruyordu. Fanustay kýzýn bluzunda saðlam düðme
býrakmamacasýna yýrtarak göðsünü açmýþ, sert, dimdik iri göðüslerini ortaya
çýkarmýþtý. Oðlan kýzý neresinden yemeye baþlayacaðýný bilememenin
kararsýzlýðýyla Gübertchinka Gülbeyevanýn kâh dudaklarýna, kâh yanaðýna,
Meftuni elindeki feneri bir Gübertchinka ile Fanustaya, bir Sibele ile Farustiye
tutuyor, her seferde de zýplayarak kahkahalar atýyordu. Gübertchinka ile Fanustay ara
ara seviþmeyi kesip yarý bellerine kadar doðrularak Sibele ile Farusti arasýnda aralýksýz
sürmekte olan cinsel savaþýmý izliyorlar, sonra da onlarý elleriyle birbirlerine göstererek
eðleniyorlardý. Zaten Farusti Kristiyevden baþka herkes neþeli, coþkulu ve mutluydu;
maymunumsu yaratýklar bile...
Farusti Kristiyev nefes almakta zorluk çekiyordu; boðulacak gibiydi. Feci bir aðrý gelip
oturmuþtu göðsünün ortasýna. Aðrý göðüsten kalkýp sol kolu uyuþturuyor ve sýrtý
dolaþtýktan sonra tekrar eski yerine dönüp yerleþiyordu.
Hapý yutmuþsun sen oðlum, pek sayýn profesör! diye geçirdi içinden. Bunlar
tam tamýna, klasik bir enfarktüsün ön habercileri. Bu karýlar ve herifler hepsi bir
olmuþlar, seni gebertecekler!..
Ölmek üzere olanlarda görülen bir enerji boþalmasýyla son bir çaba göstererek iki elini
birden tabut örtüsünden kurtardýktan sonra cadýnýn suratýna, kalan tüm gücüyle öyle bir
vurdu ki Sibele Sarmatvili bir yana, baþýndaki teneke taçla sarý peruk baþka bir yana
uçuþtular.
Karabasandan uyandý Farusti Kristiyev. Uyandý ama bir türlü gözlerini açma cesaretini
gösteremiyordu. Tüm vücudu sýrýlsýklam, ter içindeydi. Baþýnda astragan kalpaðý,
üstünde kalýn paltosu ve hatta ayaðýnda ayakkabýlarýyla sýzýp kalmýþtý anlaþýlan.
Kendine geldikçe dýþ dünya ile iletiþimini saðlayan duyularý da yavaþ yavaþ yerine
geliyordu. Ýçi mutlulukla dolmaya baþladý. Yaþadýklarý, bol metil alkollü votka ve
bozuk yiyecekler yüzünden karabasana dönüþmüþ düþler dizisiydi yalnýzca.
Ölüm korkusunu ve boðulma hissini yeniden duymaya baþladý. Son kez, giderayak,
görmeliydi olan biteni. Korkunun ecele herhangi bir yararý olmadýðýný biliyordu.
Evindeydi. Devlet sosyal konutlar kooperatifindeki, bekârlar için tasarlanmýþ otuz beþ
metrekarelik dairesinde. Diðer zamanlarda içine girmek istemediði evi cennetten bir köþe
gibi görünüyordu þimdi kendisine. Kafasýný doðrultup merak ve kaygý ile üzerindeki
örtüye bakýp inceledi. Kendi kendine güldü, hem de kahkahayla... Karabasanýnda
kendisiyle alay edip eðlenenlerden sonra kahkaha atma sýrasý þimdi ona gelmiþti. Rus
haçlý, siyah tabut örtüsü yerine yataðýnýn üzerine serili, Türkiyeden bir ahbabýnýn
kendisine armaðaný olan, kalýn, uzun keçi kýlýndan Kilis battaniyesine, herhalde gece
üþüyüp, bilinçsizce sarýnmýþ kalmýþtý.
Yattýðý yerden gözleri pencereye kaydý. Dýþarýda garip bir alacakaranlýk vardý. Ama
sabah mýydý, yoksa akþam mý? Komodinin üstündeki çalar saatine bakmak için
doðruldu yerinden. Saat yerinde yoktu. Çünkü Farustinin tüm gücüyle elinin tersini
yapýþtýrdýðý þey, yerde tangýrdayarak giden Sibelenin teneke tacý deðil, emektar
Serkisoftu. Taa üniversite öðrenciliðinden beri Farusti Kristiyeve hizmet vermiþ
olan Serkisofçuk, hiç beklemediði bu þiddetli darbeyle uçmuþtu ve ne yazýk ki bundan
böyle zamaný, günde yalnýzca iki kez doðru olarak gösterebilecekti.
Birden içi sevinç ve mutlulukla doldu Farusti Kristiyevin. Sibele Sarmatvili de, onun
maymunumsu yaratýklarý da, sivilce bezeli yüzüyle Fanustay Turayevski de,
Gübertchinka Gülbeyeva da kötü ve saðlýksýz düþlerin, boðucu karabasanlarýn birer
ürünüydü yalnýzca. Bir yandan üzerinden büyük bir yük kalkmýþ gibiydi, ama diðer
yandan da doðrusu Gübertchinkanýn gerçek olmamasý içini sýzlatýyordu. Meftuni
Felesnikov ise ne yazýk ki gerçekti! Eski okul arkadaþýyla o ucuz lokantada buluþup
yemek yemiþler, içki içmiþlerdi dün. Dün mü? Dün ya da belki daha önceki gün. Ondan
sonra olanlarý anýmsayamýyordu.
Yataktan fýrladý. Bir süre kalbini dinledi; derin derin nefes alýp verdi. Sapasaðlamdý.
Garip bir þekilde kendini dünden daha dinç ve formunda buluyordu. Anlaþýlan,
karabasanýn kendisine oynadýðý kötü numaralardan biriydi geçirdiði enfarktüs
boðuntularý da.
Hem yatak odasý, hem de çalýþma odasý olarak kullanýlan mekân, insana bir daha
düzeltilemez duygusu veren, korkunç bir karýþýklýk içindeydi. Zaten bekârlýðýn tüm
özelliklerini yansýtan, kadýn eli deðmemiþ bir odaydý. Üstüne üstlük Farusti
Kristiyev, kendisinden apar topar üniversitedeki odasýný terk etmesi istenince, orada
kütüphanesinde ve çalýþma masasýnda nesi varsa, ya mukavva kutularda, ya eski püskü
gazetelere sarýlmýþ biçimde, ya da açýkta taþýyarak getirip önce küçük çalýþma
masasýnýn üstüne, orasý yükünü aldýðýnda da yerlere rastgele serpiþtirmiþti. Çeþitli
Slav dilbilimleri ve edebiyatý ile ilgili araþtýrmalar, eleþtiri-inceleme kitaplarý, bu
dillerde yayýmlanmýþ sanatsal yapýtlar, Rusça, Lehçe, Bulgarca, Çekçe, Srpski-
Hýrvatskice bilimsel ya da daha popüler dilbilim ve edebiyat dergileri, okunup not
verilmemiþ öðrenci ödevleri, sýnav kâðýtlarý, bitirme tezleri, lisansüstü ve doktora
öðrencilerinin karalama düzeyindeki taslak çalýþmalarý, yurt dýþýnda çeþitli kentlerde
katýldýðý uluslararasý kongre ve sempozyumlar sýrasýnda bu kentlerden aný olarak
edindiði ya da bu ülkelerdeki dostlarýnýn armaðanlarý olan irili ufaklý birtakým turistik
ve folklorik eþyalar... Bu odada dolaþmaya kalkan biri yerdeki minik Gorki büstünün pos
býyýklarýna, ya da Aslan Asker Þvayk kuklasýnýn saf-hýnzýr, sevimli yüzüne
basmamak için adamakýllý dikkatli olmalýydý.
Kurtlar gibi açlýk duygusu sarmýþtý midesini Farustinin. Ama aksilik bu ya evde,
buzdolabýnýn bir köþesinde unutulup kalmýþ, bozulmuþ birkaç dilim domuz jambonuyla
taþ kesilmiþ bayat bir ekmek parçasýndan baþka bir þey yoktu. Hemen giyinip sokaða
fýrladý ve yataktayken kestiremediði, þimdi artýk iyice karanlýða dönüþmüþ deminki
alacakaranlýðýn akþam karanlýðý olduðunu anladý.
***
Ýçi içine sýðmýyordu. Nedenini kestiremediði bir neþe, mutluluk ve özgürlük sevinci
duyumsuyordu içinde. Birden, beyninin karmaþýk kývrýmlarýnda gizlenmiþ cinsel
istekler, yaþamýnda ilk kez, üstlerindeki ölü topraðýný savurup ayaklanmaya baþladýlar.
Gerçi ayný duygularý Gübertchinkayý gördüðünde de yaþamýþtý, ama... Ama o bir
düþün içindeki çok kýsa birkaç karelik bir sekans parçasýydý. Oysa þu an tam
tamýna gerçeðin içinde, az sonra tüm parçalarý birbirinden kopup çevreye yayýlacakmýþ
gibi zangýrdayan Ladasýndaydý ve açýkçasý bir kadýn arkadaþa gereksinimi vardý;
konuþup dertleþeceði, yatýp kalkacaðý, bir kadýn arkadaþ... Ah, ne olurdu, þu
Gübertchinka Gülbeyeva denen kýz, düþlerin deðil de gerçeklerin içinde bulunabilseydi.
Farusti, bir yandan arabasýný çýlgýnca kullanýrken, bir yandan da kendine neler
olduðunu kestirmeye çalýþýyordu. Yaþamý boyunca hiç aklýna gelmemiþ düþüncelerin,
isteklerin kafasýnda saldýrýya geçmelerine bir anlam veremiyordu. Neler oluyordu
kendisine? Bedensel olarak kendini çok dinç hissediyor ve köhne Ladanýn koltuk
yaylarýný poposunda duyarak hop oturup hop kalkýyordu. Uykusunda gördüðü bir
karabasanýn içinde olduðuna kesinlikle inanmasa, çirkin, iðrenç cadý Sibele
Sarmatvilinin þerbetinin etkisini göstermeye baþladýðýný düþünecekti.
Arabasýný park edip yalnýzca yayalara açýk büyük caddeye fýrladý. Alelacele, telaþla
ilk önüne çýkan fast foodcuya daldý. Dalmasýyla da, son yýllarda her yerde olduðu
gibi tüm Rusya Federasyonunun en ücra köþelerinde de mantar gibi biten Mc Do-
naldslardan ya da baþka bir deyiþle Mc Leninslerden birine girdiðini fark etti.
Oysa, o güne kadar Mc. Donaldslardan da Cokelardan da biraz da Amerikalýlara
duyduðu tepki yüzünden hep nefret etmiþti. Öyle ki, yolda yürürken bu tür fast
foodcularý gördüðünde karþý kaldýrýma, ya da olabildiðince uzaðýndan geçmeye çaba
gösterirdi, bu dükkânlardan dýþarý vuran o mide bulandýrýcý sos kokusunu duymamak
için. Ýçinde oluþmaya baþlayan garip deðiþim burada da kendini gösterdi:
Hamburgerden artýk iðrenmediði gibi tam tersine caný hamburger yemek istiyordu. Ya
midesini bulandýran o koku? Nedense artýk hiç þikâyetçi deðildi bundan; hatta hoþuna
bile gitmiþti. Kasaya yaklaþtý. Maxili mönüden Ancak doyarým diye
düþünerek iki kiþilik alýp büyük bir iþtahla yedi.
Karný doyunca kendini tekrar caddeye attý. Ortalýk cývýl cývýl insan kaynýyordu.
Çevreyi ve maðaza vitrinlerini seyrederek aðýr aðýr yürüyenler, birbirleriyle þakalaþan,
itiþip kakýþan, baðýrarak konuþan kýzlý-erkekli gençler, iþten çýkmýþ, yorgun yüzlü
ama neþeli insan kümeleri, bir an önce evlerine dönmek için, saða sola bakmadan, hýzla
yürüyenler... O da aralarýna karýþtý, hem þaþkýn, hem de sevinçli. Gelen geçenlerin
yüzlerini, maðaza vitrinlerini yaþamýnda sanki ilk kez görüyormuþ gibi mutlu bir
þaþkýnlýkla izliyordu. Neredeyse doðma büyüme bu kentli olan üniversite hocasý,
buraya ilk kez ayak basan bir taþralý görünümündeydi. Ýçindeki deðiþim sürüyordu:
Þimdiye kadar hiç ilgilenme gereði ve isteði duymadýðý kendisi dýþýndaki dünyayý
merakla izlemekten hoþlanmaya baþladýðýný seziyordu. Kadýn ve erkek konfeksiyon
maðazalarýnýn vitrinleri önünde dakikalarca kalýyor, sergilenmekte olan her þeyi
inceden inceye izliyordu. Özellikle kadýn eþyalarý satan maðazalarýn vitrinlerinde çok
oyalanýyordu. Üzerlerine kadýn giysileri, ya da iç çamaþýrlarý geçirilmiþ plastik
malzemeden yapýlma, sýska mankenler bile cinsel dürtülerini çimdikliyordu. Yaþamý
boyunca kitapçý vitrinlerinden baþkasýna baþýný çevirip bakmamýþ Farusti Kristiyev,
yeni ve hiç bilmediði bir dünyayý keþfetmekteydi.
Ya dondurma kuyruðudur bu, ya da votka! diye düþündü Farusti. Deli bu bizim
insanlar... Akþamýn bu ayazýnda...
alaylý bakýþlarla kuyruktakileri süzerek geçti gitti yanlarýndan. Ama içinde, bugün
kendine geldiðinden beri hissetmekte olduðu mutluluðu gölgeleyecek bir huzursuzluðun,
gittikçe büyüyerek beynini ele geçirmeye baþladýðýný þaþkýnlýk ve tedirginlikle
izliyordu. Bilinçaltýna gizlenmiþ bu yýlaný neyin uyandýrdýðýný anlayabilmek için,
epey uzaklaþmýþ olduðu loto kuyruðuna dönüp yeniden baktý. Bakmasýyla da
bilinçaltýndaki yýlan dikleþip bilincini sokuverdi. Donuk ve anlamsýz gözlerle
kuyruktakileri süzdü uzun bir süre. Sonra kendinden geçmiþ bir halde koþarak
kuyruðun sonunda sýraya girdi.
Bu da bir ilkti Farusti Kristiyev için. Anlaþýlan bugün bir ilkler günüydü. Rus
dilbilimcisi emekli hoca yaþamýnda askerliði dýþýnda ilk kez bir kuyrukta sýraya
giriyordu; hem de olacak þey deðil loto oynamak için!..
Loto biletini cüzdanýna yerleþtirirken gözü tek kolondaki oynanmýþ sayýlara kaydý: 1 -
2 - 3 - 4 -5 - 6 !..
Göklerdeki kutsal babamýzýn tüm laneti üstünde olsun, aþaðýlýk Meftuni! diye
kükredi içinden. Yine fena halde iþlettin beni. Üstüne üstlük bir de çevredekilere alay
konusu olduk. Ýnþallah kalabalýkta eski-yeni öðrencilerimden kimse yoktur.
Caddede bir aþaðý, bir yukarý, ne yapacaðýný bilmez durumda dolaþýyordu. Yoldan
geçenlere çarpýyor, tökezliyor, bazýlarýndan sert paylamalar, azarlar yükseliyordu, ama
o ya hiçbir þey duymuyor, ya da algýlayamýyordu. Bir-iki kez koca vitrin camlarýna bile
bindirdi; sýska plastik mankenlerle kucaklaþmasýna ramak kaldý. Ama, deðil plastik
mankenleri, yoldan geçen nefes kesici, bir içim su kýzlarý bile gözü göremeyecek kadar
bilinci paramparça olmuþ, daðýlmýþtý.
Gitmeliydi. Gidip dün gece ya da önceki gece, belki de daha önceki gece
Meftuniyle birlikte olduklarý salaþ lokantayý bulmalýydý; Gübertchinkayý
bulmalýydý. Ýçinde hem merak hem de özlem kaynaþýyordu.
Ana caddeye açýlan sokaklardan biriydi, ama hangisi? Bir sürü sokaða girip çýktýktan
sonra, en sonunda bulabildi lokantayý. Lokantanýn sokaða açýlan pencereleri önünde,
pejmürde çocuklar, aðýzlarýndan buharlar saçarak içeriyi gözetlemekteydiler. Ama bu
kez sivilceli sýska oðlan Fanustay Turayevski yoktu aralarýnda. Þükürler olsun ki yoktu!
Yoksa, bu gergin ve allak bullak akþamýnda Fanustaya da toslamak, Farusti
Kristiyevin zaten bir tutam kalmýþ aklýnýn geri kalanýný da keçilere emanet edip
göndermesine neden olacaktý.
Ne iyi olurdu gerçek olsaydý diye hüzünlenirken diðer yandan da içini anlamsýz bir
sevinç, bir mutluluk kapladý. Evet, yazýk ki Gübertchinka Gülbeyeva diye bir kýz yok,
ama Meftuni Felesnikov dýþýnda diðerleri de yok! Ne sivilceli, irin suratlý oðlan, ne
iðrenç cadý karý ve maymunumsu adamlarý, ne de kupalarda sunulan balgam
kývamýnda sözüm ona þerbetler...
Gitmek üzere camýn önünden çekilip geldiði yola koyulmuþken, pejmürde çocuk
kalabalýðýndan, maçta gol sevincine benzer, çýlgýnca bir haykýrýþ salvosu koptu.
Ýçeri girip bir masaya oturmalý, bir þeyler zýkkýmlanmalý diye içinden geçirdi
Farusti. O benim de masama gelir, bu arada bir-iki çift laf konuþuruz. Belki de dünü
ya da önceki günü, ya da daha önceki günü sorma olanaðý bulurum kendisine laf
arasýnda. Benim gibi bir sümsüðü anýmsayabilir mi bilmem. Ama belki en azýndan
Meftuninin yeþil dolarlarýný unutmamýþtýr sanýrým.
Pencerenin önünde fýkýr fýkýr kaynayan çocuklardan bin bir güçlükle kendini sýyýrýp
lokantanýn kapýsý önüne geldi. Eli kapýnýn tokmaðý üstünde öylece kalakaldý. Bedeni
içeri girmek istiyor, ama duygularý buna karþý çýkýyordu. Þu anda rölantide
çalýþan aklý ise bu ikisi arasýnda hakemlik yapacaðýna önce bedenden yana çýkýyor,
sonra da birdenbire duygudan yana tavýr koyuyordu. Üstüne bir bitkinlik çöktü. Her
tarafý tir tir titriyordu; hele bacaklarý... Bir an önce eve gidip yatýp dinlenmeliydi. Bu da
lokantaya girmemek için yarattýðý iyi bir nedendi. Gerisin geriye dönüp periþan
oradan uzaklaþtý.
***
Farusti Kristiyev, cadýlý geceden sonra boðucu düþler, karabasanlarla birlikte olsa
da hiç deðilse ertesi akþama kadar uyuyup kendine gelebilmiþti. Ama Fanustay
Turayevski, yazýk ki onun kadar þanslý deðildi.
Ýçilen onca kötü votkaya, gecenin kör karanlýðýndaki garip araba yolculuðuna, Sibele
tarafýndan sahnelenmiþ o iç karartýcý yarý dinsel törenlere, neredeyse sabaha karþý
kente dönebilmelerine karþýn sanki tüm bunlar hiç olmamýþçasýna fiziksel ve ruhsal
olarak kendisinde en ufak bir yorgunluk, ya da akþamdan kalmalýk belirtisi
görülmeyen Meftuni Felesnikov, dün akþamdan beri yaþadýklarýndan ve gördüklerinden
sarsýlmýþ, gözlerinden uyku akan, periþan durumdaki Fanustayý kendi evine
götürerek önce güzelce yýkanmasýný saðladý. Sonra da tepeden týrnaða kadar üstündeki
her þeyi çöpe atýp onu, yeni çamaþýr, giysi, ayakkabý, kaban, kalpakla donattý. Ayrýca,
oðlancaðýzýn tüm aile bireylerinin bir yýlda kazanabileceklerinin toplamý kadar bir
parayý, maaþýnýn avansý olarak, sýkýþtýrýverdi Fanustayýn cebine. Sivilceli genç
oðlan uykusuzluk, açlýk ve ruhsal sarsýntýnýn dýþýnda Meftuniye yaraþýr bir
yardýmcýlýk için geri dönüþsüz ilk adýmý atmýþtý. Bu kadar paraya deðil yardýmcý,
kul-köle bile olunurdu emekli KGB albayýna.
büronun neyle iþtigal ettiðini kestirmek oldukça zordu. Olsa olsa dýþalým,
dýþsatým ya da borsa, finans iþleri yürütülüyor olabilirdi burada.
Meftuninin aðýr karizmasý altýnda pestili çýkmýþ genç oðlan, sesi soluðu çýkmadan,
gözleri, önündeki sehpanýn ayaklarýnda, sadece dinliyordu, ama þiddetli bir tokat
yemiþçesine gözlerinde þimþekler çakmýþ, beyninin ta ortasýna amansýz bir sancý gelip
oturmuþtu.
Bu tutsaklýk dayanýlýr gibi olmayacaktý anlaþýlan. Çok paranýn da, temiz giysilerin de
canýna lanet!.. Hepsini terk edip buradan kaçmalýydý. Ama yapamazdý ne yazýk ki.
Çünkü nedensiz yere, ama ölümüne korkuyordu Meftuni Felesnikovdan. Korkudan
baþýný kaldýrýp gözlerine bakmak bile onun için hemen hemen olanaksýzdý. Kimdi bu
adam? Neciydi? Ne iþ yapardý? Sahi, adý neydi bu adamýn? Gece boyunca yanýnda
bulunan arkadaþý birkaç kez adýyla seslenmiþti ona; ama Fanustay, kendisine çok
korkunç gelen o süre içinde herhangi bir adý aklýnda tutabilecek durumda deðildi.
Oðlandaki bu iç baþkaldýrý ile titrek korkuyu net bir biçimde sezmiþti albay. Yumuþak
bir sevecenlikle yarý ýslak saçlarýný karýþtýrdý Fanustayýn. O kadar da üzülecek
bir þey yok delikanlý. Kabaran endiþeleri durultmak gerekiyordu. Nasýl olsa
dýþarýda getir götür iþleri peþinde olacaksýn. O arada, aileni görmek için birkaç yarým
saat kaçamaða göz yumulur. Ama her gece mutlaka burada bulunmalýsýn. Büroda
dolaþmalý, arada bir, bazý ýþýklarý yakýp bazýlarýný da söndürmelisin, içeride her an
birilerinin bulunduðu izlenimini uyandýrmak için. Biliyorsun, son zamanlarda hýrsýzlýk
ve soygun olaylarý aldý baþýný gitti, özellikle iþyerlerinde.
Düpedüz yalan söylüyordu oðlana Meftuni. Koskoca KGB eski albayý iþyerini
koruyacak Fanustay Turayevskiden baþkasýný bulamamýþ mýydý? O kadar deðerli ve
pahalý mobilyalarla akýl almaz en modern donaným, Rusyada yeni türeyen aç, hýrslý,
gözü kara, acýmasýz çete bireylerine karþý, onun kaslarý geliþmemiþ sýska kollarýyla
aklý bir karýþ havadaki kafasýna mý emanet edilecekti? Amaç aslýnda oðlaný çok
Ben nasýl beceririm ki bu iþi? Silahým bile yok. Hem olsa da kullanmasýný bilemem
ki. Yaþamýmda hiç kullanmadým. Hiç de gerek olmadý, diye bir çýrpýda mýrýldandý
Fanustay, kendisinden beklenmeyecek bir hýzla, sözcükleri ardý ardýna bir solukta
sýralayarak.
Yakýnda o iþi de pek güzel bir biçimde öðreneceksin; hem de en ufak ayrýntýsýna
kadar.
Albay, sohbet havasýnda, oðlaný soru yaðmurlarýna tuttu. Soyu sopu, sülalesi,
ekonomik ve sosyal konumlarý, oturduklarý yer, ne yiyip, ne içtikleri... Soru üstüne
soru... Daha sonra sorular yavaþ yavaþ siyasal bir nitelik kazanmaya baþladý. Aile
büyükleri, içinde bulunduklarý yaþam koþullarýna nasýl bakýyorlardý, bir Tura olarak,
Turanianýn durumu hakkýnda neler düþünüyorlardý? Turanianýn geleceði ne
olacaktý?
Peki ya din? Ya Müslümanlýk? Ailenin Müslümanlýðý nereye kadardý? Eskisi gibi laik
bir Turaniada mý, yoksa þeriat yasalarýna göre yönetilen Ýslami bir Turaniada mý
yaþamak onlarý bu arada tabii kendisini de mutlu kýlardý?
Fanustay, ardý arkasý kesilmeyen soru yaðmuruna neredeyse nefes bile almadan
yanýt yetiþtirmeye çalýþýyordu. Kýsa ve kesindi yanýtlar. Oðlan sorularý hýzlý bir
biçimde karþýlayarak bir an önce bu bol sorulu sýnavdan yakasýný kurtarmaya
çalýþýyordu.
Ekonomik ve sosyal olarak, hiç de rahat bir yaþam içinde olmadýklarýný anlattý albaya.
Sovyet dönemini tam olarak anýmsayamýyordu. Büyüklerinden duyduklarýna göre, o
zaman yaþantýlarý belki daha rahat, ama etnik ve dinsel baskýlara göðüs germeleri daha
zordu. Ama ya þimdi? Þimdi sanki daha mý kolaydý?
Bir süre sonra, babam ve amcamlar karýlarýný ve kýz çocuklarýný Ýslami törelere
uygun olarak örtünmeye zorladýlar, diye sürdürdü Fanustay. Bu tür bir yaþantýya
alýþýk olmayan kadýnlarýn bir kýsmý buna þiddetle karþý çýktýlar. Evlerimizde dirlik
düzenlik kalmadý.
Üstüne üstlük, babasý fabrikada Ýslam þeriatýna dayalý bir Turania için etkinlik
göstermeye baþlayýnca, laikliðin sürmesinden yana olan Turalar ve Turanialý
Ruslardan oluþan fabrika yönetimi babasýný iþten çýkarmýþlardý.
Þimdi iþsiz dedi aðlamaklý bir sesle. Ýþ aramaya da hiç niyeti yok. Uyanýk olduðu
her dakikayý artýk iyice abartýlmýþ biçimde dua, namaz, tespihle geçiriyor. Evden
ise sadece yakýndaki Moðollardan kalma eski, hurda bir Budist tapýnaðý ve manastýrýna
postu sermiþ olan Takuyyiddin Efendi Tarikatýnýn tekkesine gitmek için çýkýyor.
Peki, sen niye öðrenimine devam etmiyorsun? diye sordu Meftuni Felesnikov.
Seni de mi? Yoksa sen de okulda Ýslam þeriatýyla yönetilen bir Turania için mi
çalýþmaya baþladýn?
Hayýr diye yanýtladý oðlan. Ben, yazdýðým bir kompozisyon ödevi yüzünden
atýldým okuldan.
Albay bile afallamýþtý bu söze. Nee?.. Kompozisyon ödevi mi? Ne menem bir
ödevmiþ ki bu, bir öðrenciyi okuldan attýrabiliyor?
Geçen yýl sýnýfta kaldým. Bu yýl da atýlana kadar ders notlarým oldukça
kötüydü. Sýska, sivilceli oðlan ürkmüþtü; titrek bir sesle anlatýyordu. Ne fen
derslerine aklým eriyor, ne de sosyalleri öðrenip anýmsayabiliyorum. Sonra
kýzgýnlýkla baþýný kaldýrdý. Ýyi oldu da attýlar beni okuldan! Derslerden de,
okuldan da, hocalardan da, hatta çevremdeki o öðrenci kalabalýðýndan da nefret
ediyorum. Bulantý geliyor içime okulla ilgili her þeyden.
Az sonra büro çalýþanlarý gruplar halinde sökün etmeye baþladýlar. Herkes tamam
olduðunda bilgisayarlar açýldý, mültimedya ekranýndaki borsa-para göstergeleri
canlandý, hareketlendi, telefonlar çalmaya, iletiþim aygýtlarýnýn sesleri duyulmaya
Albay Kazak asýllý büro þefini çaðýrttý yanýna. Fanustay Turayevskiyi tanýþtýrdý.
Onun artýk büronun yeni elemaný olduðunu, gündüzleri getir-götür iþlerinde ve þefin
uygun bulacaðý diðer iþlerde çalýþtýrýlmasýný, geceleri ise büroda güvenlik sorumlusu
olarak kalacaðýný, bunun için de arka odalardan birinde kendisine yatacak yer
hazýrlatýlmasýný istedi. Þef, þaþkýn, Fanustayý da yanýna alarak çýktý odadan.
Bu bizim patron da bir alem... Nereden de bulur bu antika, doðru dürüst bir iþe
yaramaz garibanlarý! diye aralarýnda söyleniyorlardý. Hele en harikasý, koskoca
büroyu bu avanaða, güvenlik görevlisi olarak teslim etmek...
Fanustay bu ilk büro gününde epeyce çalýþtýrýlýp koþuþturuldu akþama kadar. Gecenin
geç bir saatinde, her yeri özenle kontrol ettikten sonra, yeni odasýna doðru, gözlerinden
akan uyku ile yorgunluðunu sýrtýnda taþýyarak süründü ve Gübertchinka Ablasýný bile
düþünmeye olanak bulamadan, bir ceset gibi uyudu kaldý yeni yataðýnda.
***
Kendini inanýlmaz biçimde iyi ve saðlýklý buluyordu. Derin bir uyku, bir gün önce
beynini týrmalayýp duran kötümserliðini ve içini basan hafakanlarý kovmuþtu. Ayrýca,
yýllardýr yataktan kalktýðýnda tüm vücudunu saran romatizmal aðrýlar ile kalp
çarpýntýlarý da tuhaf bir biçimde yok olup gitmiþlerdi bu sabah.
Ne yapacaðýný bilmez durumda, otuz beþ metrekarelik evin her bir metrekaresinde
dolanýp durdu bir süre. Pencere önünde durup iþlerine yetiþmek üzere telaþla koþuþturan
insanlarý uzun uzun izledi. Üniversiteden emekli edilmesine þükürler ederek dönüp
odanýn büyük kýsmýný kaplamýþ kitaplara, dergilere, makalelere, tezlere tiksinti ile
baktý. Bu evrak-ý metrukeden bir an önce kurtulmasý gerektiðini düþündü. Bu
süprüntüden evi kurtardýðý gün yerine getirilmek üzere Aya Triadaya ve Kutsal
Anaya adakta bulundu. Eski yaþamýný anýmsatacak hiçbir kalýntý gözünün önünde
durup onu rahatsýz etmemeliydi bundan böyle.
Yüzünü yýkamak, týraþ olmak üzere banyoya gitti ve belki de günlerdir ilk kez yüzüne
dikkatle bakýnca irkildi. Hayýr olamazdý! Bu yüz kendi yüzü olamazdý. Koca profesör
elli küsur yýllýk kendi yüzünü, Farusti Kristiyevin yüzünü tanýmaz mýydý? Banyonun
yirmi beþ mumluk soluk ýþýðý mý aldatýyordu kendisini; yoksa... yoksa aynadan bakan,
baþka birinin yüzü müydü? Aynayý yerinden oynatýp arkasýndaki duvarý inceledi ciddi
ciddi. Sonra birden ünlü bir Türk þairinin Cahit Sýtký Tarancýnýn çok ünlü
þiirinden bir beþliðin Rusça çevirisini ezberinden, ama gülmekten katýlarak yüksek sesle,
baðýra baðýra okudu:
Oysa durum tam tersini gösteriyordu. Aynadaki surat þiiri tepe taklak etmiþti. O da þiirin
bu bölümünü, gülmekten iki büklüm, tersyüz ediverdi, yine baðýrarak, gözünü aynadan
hiç ayýrmadan:
Fýrladý banyodan. Yine otuz beþ metrekarelik evi birkaç kez dolaþtý amaçsýzca.
Aynada gördüðü surat inanýlýr gibi deðildi. Hoþ zaten þu Meftuni Felesnikov herifiyle
buluþtuðundan beri baþýna gelenlerin hepsi de inanýlmazdý ya... Sende hormonal bir
dengesizlik seziyorum, Farusti oðlum, sanýyorum aþýrý derecede iyimserlik hormonu
salgýlýyorsun. Bu da saðlýksýz bir durum bence. Bir an önce bir doktora gitmelisin.
Yeniden banyoya döndü. Ýçinde huzursuzlukla karýþýk bir korku vardý. Acaba o çizgili
yüz ile gözlerinin altýndaki mor halkalarý yeniden görecek miydi? Ama aynanýn
karþýsýna geçtiðinde yine o yabancý surat, mutlu bir sýrýtýþla kendisini süzmekteydi.
Yüzünde epeydir belirmiþ olan kahverengi lekeler de neredeyse yok olmak üzereydi. O
yaþlý görünüþlü, sinik, kiþiliksiz yüz gitmiþ, yerine yakýþýklý ve çekici bir orta yaþ
yüzü gelip oturmuþtu. Ýçini pýr pýr ettiren bir sevinçle banyoda týraþýný bitirip
giyinmek üzere odasýna döndü.
Gardýrobunun kapýsýný açýnca fena halde irkildi. Hepsi topu topu üç tane olan
takýmlarý giyilmeyecek kadar çirkin, paspal, rüküþ ve demode göründü gözüne.
Ceketlerin kocaman yakalarýnýn uzayýp giden sipsivri uçlarý; pantolonlarýn yetmiþlerin
modasýna uygun, geniþ Ýspanyol paçalarý; yakalarý handiyse meme uçlarýna deðecek
eskimiþ, kol aðýzlarý yýpranmýþ gömlekler; insanlarý kelli felli, aðýrbaþlý, saygýn, ama
ayný zamanda da yaþlý göstermeye yarayan, takým elbisenin kumaþýndan yapýlma
yelekler; yýllardýr takýla çýkarýla düðüm yerlerinden kumaþý akmaya baþlamýþ kirli,
lekeli, estetik fakiri, iþe yaramaz bir sürü kravat; yerinden kaldýrýlmasý zor aðýrlýðý ve
klasik kalýbý ile insaný baský altýnda tutan ve kiþiliksizleþtiren siyah palto; Sovyet
Beykoz Kunduralarýndan birinden yadigâr, kaba saba ama saðlam, evladiyelik
ayakkabýlar... Koskoca üniversite öðretim üyesi, dilbilim ve edebiyat hocasý, nasýl
olmuþ da yýllar boyu bu kýyafetle insanlarýn içine çýkmýþ, sosyal yaþantýya
karýþmýþtý? Piþmanlýk ve utanç kýpýrdanýyordu içinde. Kimbilir öðrencileri özellikle
kýzlar ne eðlenmiþ, ne dalgalarýný geçmiþlerdi bu naftalin kokulu giysilerle
arkasýndan!
Þu kitap, dergi, makale kalabalýðý ile birlikte bunlarý da yok etmeli diye düþündü.
Kesinlikle Gübertchinkaya bu felaket giysilerle görünmemeli. Yoksa daha baþtan
partiyi kaybedersin, bilmiþ ol! Az sonra da aklý baþýna geri geldi: Yerine yenisini
alacak para nerede ama, geri zekâ!..
Gardroptaki giyilebilecek tek þeyi, bir Litvanya görev gezisinde edindiði el örgüsü, dik
yakalý, son derecede güzel iþlemelerle bezeli kazaðý gözü kesti. Oysa aldýðýndan beri
Çok genç iþiymiþ bu deyip bir türlü giymemiþti bu kazaðý.
Zaman geçirmeden kente inip ucuzcu, hafif defolu mal satan büyük maðazalardan
birinden yeni kiþiliðine uygun bir pantolonla kukuletalý bir kaban, bir de genç iþi uzun
bir yün atký aldý. Bu aylýk ancak bu kadarý alýnabilecekti. Çünkü artýk elinde kalan
para adamakýllý azalmýþtý.
Coþku ve merakla eve dönerek evdeki kazakla birlikte yeni aldýklarýný üstünde denedi.
Çok mutlu olmuþtu. Hantal ayakkabýlarý bile bu yeni kýyafetlerle o kadar da göze
batmýyordu.
***
Büro kapýsýnýn kilidi içinde dönen þangýr þungur anahtar sesleri ve kapýnýn
zorlanmasýyla yattýðý ölü uykusundan güçlükle uyandý, ama uyanýr uyanmaz da yay
gibi ayaða fýrladý. Korku içinde kapýya kulak kabarttý: Gürültü sürüyordu. Ne
yapacaðýný bilememenin þaþkýnlýðýyla çevresine bakýndý.
Eyvahlar olsun!.. Daha ilk geceden baþým belada! diye söylendi ürküntüyle.
Sonra eline geçirdiði saðlamca bir demir boruyu kaparak büro kapýsýna doðru saldýrýya
geçti. Kapýnýn kilitleri açýlmýþ, ama Fanustay kapýnýn arkasýndaki üç kapý zincirini de
yuvalarýna geçirdiðinden kapý ancak bir karýþ kadar aralanabilmiþti. Kapýnýn
aralýðýndan bir kadýn yüzünün yarýsý görülüyordu.
Evladým, sen de kimsin? diye sordu kadýn, þaþkýn ve kuþkulu. Ne diye taktýn
zincirlerini kapýnýn?
Fanustay kapýyý açýnca, elinde çeþitli temizlik aygýtlarý bulunan, þiþko, kýsa boylu,
orta yaþlý, þirin, güleç suratlý bir Moðol kadýný ile burun buruna geldi.
Kadýn sallana yuvarlana büroya girerken oðlanýn yanaðýný sevecenlikle okþadý. Ah
benim yakýþýklý, güzel delikanlým, çok zor olmayacak mý bu iþ sana? Bunca it-köpek
ortalýktayken?
Fanustay þapþallaþmýþ biçimde, masalarýn arasýnda, lastik bir top gibi, hoplayýp
yuvarlanarak, hýzla ve nefes nefese gidip gelen kadýný izlerken, bir yandan da kendisine
söylediklerini düþünüyordu. Kendisiyle dalga mý geçmiþti acaba bu çekik gözlü, elma
yanaklý kadýn? Çünkü yaþamýnda kimse karþýsýna geçip, Ah benim yakýþýklý, güzel
delikanlým... dememiþti. Hatta en yakýn, en sevgili aile bireylerinin, akrabalarýnýn bile
doðal olarak Gübertchinka Abla dýþýnda yüzüne, hafif bir acýma ve tiksinmeyle
baktýklarýný çok zaman içi sýzlayarak duyumsamýþtý.
Bak iþte bunlar da aptal, çirkin, sarý, sivilceli suratýma bakýp alay ediyorlar! diye
düþündü. Yuvarlak Moðol karýsý tam anlamýyla saçmalamýþ. Fanustay, kýzlarýn ve
oðlanlarýn delici bakýþlarý altýnda, elini kolunu nereye koyacaðýný, yüzüne nasýl bir
ifade vereceðini bilemiyor, kapýya doðru dönmüþ, paltolarýný almak üzere yeni
birilerinin daha gelmesi için dua ediyor, ama aksilik bu ya o geçmek bilmez süre
içinde, bir tanrýnýn kulu da büro kapýsýnda belirmiyordu. Eline geçirdiði pis bir bez
parçasý ile gardrop tezgâhýnýn tozunu alýrmýþ gibi yaparken arkasýndan bol sigara ve
votkadan çatlamýþ bir kadýn sesi patladý:
Yalana bak sen, yalana!.. diye gürledi bir baþkasý. Oðlan, dünkü irin surat üstüne
bol sivilceli aptalýn kendisi olduðunu ileri sürüyor. Bu iþte bir üçkâðýt seziyorum.
Ýki arkadaþ bunlar herhalde. Nöbetleþe çalýþacaklar belki ikisi diye duruma
açýklýk kazandýrmaya çalýþtý bir baþkasý. Ama bu söz çileden çýkarmaya yetmiþti
sakin, utangaç Fanustayý.
Benim hiç arkadaþým yok!.. diyerek parladý. Hiç olmadý, bundan böyle de hiç
olmayacak!..
Çok karýþtýrmayýn, iþinize bakýn siz! diye söylendi içlerinden bir diðeri. Bay
Felesnikovun iþlerine bizim gibi sýradan insanlarýn aklý ermez.
Bu açýklama bile çatlak sesli anaç Rus sekretere doyurucu gelmemiþti. Utanmazca
yürüdü Fanustayýn üstüne. Bol makyajlý, kavanoz yeþili gözlerini Fanustayýnkilere
dikti. Sonra beklenmedik bir biçimde kollarýný kaldýrýp, uzun ve boyalý-cilalý
týrnaklarýn süslediði tombul, güzel kokulu kremlerle yumuþacýk yapýlmýþ elleriyle
oðlanýn yanaklarýna yapýþtý. Fanustayýn yüzüne annesi ile yakýn akrabalarýndan
baþka bir kadýnýn eli hiç deðmemiþti þimdiye dek. Ýçinden cinsel bir dürtünün uç
vermeye baþladýðýný duyumsadý. Gübertchinkalý düþlerle hayaller dýþýnda böyle bir
þey baþýna ilk kez geliyordu. Bayaðý hoþlanmýþtý kadýnýn okþama-sýkýþtýrma-
larýndan. Ama kadýn iþi azýttýkça azýttý. Yavaþ yavaþ sýkýþtýrmalarýn þiddetini
Peki, sen dünkü o ebleh suratlý oðlansan þu suratýnýn her yanýna serpiþtirilmiþ
iðrenç sivilcelerin nereye uçtu gitti ha? Kadýn iki-üç sakal kýlýný yoldu suratýndan.
Acýdan gözlerinden yaþ geldi Fanustayýn. Ya bu sakallar? Dünkü seyrek tüy-
sakallarý gönderip nereden edindin bu üç günlük sert erkek sakallarýný?
Aksi huylu Kazak büro þefi beliriverdi kapýda da, Fanustay yolunmaktan kurtuldu. Yarý
Rusça, yarý Turaca baðýrýþ-çaðýrýþlar, aþaðýlamalarla holdeki herkesi kovaladý
iþlerinin baþýna. Paltosunu oðlana teslim edip geri dönerken birden gözü Fanustayýn
yüzüne kaydý.
Oðlan þefi iyiden iyiye çileden çýkartmak için birebirdi bu sabah: Benim týraþ
takýmým yok ki, efendim; hiç olamadý. On beþ günde, ayda bir babamýnkilerle
oluyorum.
Çabuk toz ol gözümden! diye gürledi adam. Þuralarda bir yerde bir berber
olacak.
Fanustay, yaka baðýr açýk, panik içinde bulvara fýrladý. Puslu, karanlýk bir
Novoturolsk sabahýnýn kör ayazýnda, tek tük insanlarýn yürümekte olduðu kâh karla,
kâh cam gibi buzla kaplý geniþ kaldýrýmlarda, aðzýndan buharlar saçarak, saða sola
koþuþturmaya baþladý. Sonunda iki cadde ötede çok modern bir kuaför buldu.
Dükkân dýþarýdan o kadar lüks görünmekteydi ki, içeri girme yürekliliðini bir türlü
gösteremiyor, dükkânýn önünde, bir saða bir sola, bir öne bir arkaya yalpalayýp
duruyordu. Ya buraya gelen üst düzey insanlarýn önünde yapýlmamasý gereken bir
davranýþta bulunur, ya da söylenmemesi gereken bir sözü aðzýndan kaçýrýrsa? Ya rezil
olursa? Ya berberler ve müþteriler kendisiyle alay ederler, aþaðýlarlarsa?
Kuaför, kadýn ve erkekler için olmak üzere iki bölümden oluþuyordu. Nitelikleri ancak
New York, Los Angeles, Paris, Londradakilerle karþýlaþtýrýlabilecek olan dükkâna
kuaförden çok kadýn ve erkekler için güzellik salonu demek daha doðru
olacaktý. Anlaþýlan, burasý ve buna benzer yerler, transformasyonlarý Farusti
Kristiyev ile Fanustay Turayevskiden epey önce baþlamýþ bir bölüm eski Sovyet
yurttaþýnýn, iþ adamýnýn, kapitaliste dönüþen eski parti üyelerinin, yuppiye
dönüþmüþ eski komsomol gençlerinin, iþ adamý görünüþündeki eski Kýzýl Ordu ve
KGB çalýþanlarýnýn oluþturduðu mafya örgütleri elemanlarý ile bunlarýn boyalý saçlý
karýlarý ya da metreslerinin gereksinimleri için nemli, verimli ve de karanlýk
topraklarda yerden hýzla biten mantarlar örneði göz açýp kapayýncaya oluþmuþ iþ
yerleriydi.
Sabahýn daha pek erken bir saati olduðundan koca salonda çok fazla müþteri yoktu.
Oðlan oturacaðý koltuða yönelirken, birden tüm duvarý baþtan baþa kaplayan aynada
kendi yüzüyle burun buruna geldi ve olduðu yerde kalakaldý. Aynadaki imge elini
aynadan dýþarý uzatýp tüm gücüyle Fanustayýn suratýna okkalý bir yumruk
sallamýþtý sanki. Bayýlýp düþtü.
Sonunda týraþ faslý baþladý. Usta kuaförler oðlaný Brad Pittin bir kopyasý yapýp
çýkardýlar. Sarýmsý, kýzýlýmsý sakalýný tam kökünden kesmeden bir-iki milim uzun
býraktýlar. Saçlar son moda genç iþi yapýldý; jellendi. Yüzü türlü kremlerle ovulup
masajlandý, sonra da Calvin Kleinla after shavelendi.
Bitimde Fanustayýn ýsrarlarýna karþýn para kabul etmediler. Bay Felesnikov ve onun
Kazak büro þefine sonsuz saygý ve hürmetlerini götürmesini istediler kendisinden
sadece. Fanustay dükkândaki herkeste Meftuni Felesnikova karþý korkuyla karýþýk
bir saygý ve baþ eðme sezdi. Ta kapýlara kadar çýkýp, en güleç yüzleriyle uðurladýlar
Fanustay Turayevski, büroyu terk edeli oldukça uzun bir zaman geçtiðini o zaman
anladý. Çünkü dükkândan çýktýðýnda hava epeyce aydýnlanmýþtý. Büro þefinin
Kazakça azarlarý ve fýrçalarýný bir an önce yiyebilmek için var gücüyle büroya koþup
nefes nefese içeri girdi. Onun içeri girmesiyle birlikte tüm büro çalýþanlarýnýn aðzýndan
þaþkýnlýk ve hayranlýk ünlemleri çýkýverdi. Ama þef ortalarda yoktu. Çalýþanlardan
biri yanýna yaklaþarak þefin Bay Felesni-kovun yanýnda olduðunu ve geldiðini
patronun sekreterine haber vermesi gerektiðini kendisine anýmsattý.
O kadar abartacak bir þey yok diye þefe döndü albay, sanki kaldýðý yerden
sürdürürcesine. Yorgun ve uykusuzmuþ anlaþýlan. Hatta dün sabah, çok yorgun
olduðu için, benden bir gün izin istedi; tabii ki vermedim. Genç insanlar bu kadar
yorgunluða dayanabilmeli. Bak iþte, bir gece uyuyunca kendine gelmiþ anlaþýlan. Þef
bir þeyler söylemeye yeltendi, ama patron lafýný aðzýna týktý buyurgan bir tavýrla.
Olay anlaþýlmýþ ve kapanmýþtýr diyerek önündeki belgeleri incelemeye
baþlayýnca þefle oðlan dönüp odadan çýktýlar.
Fanustay kapýnýn dibinde birden geri dönüp sekreterin ve þefin þaþkýn ve kýzgýn
bakýþlarý altýnda yeniden kapýyý týklatýp içeri girdi. Size bir þey sorabilir miyim?
Cadýnýn þerbeti etkisini mi göstermeye baþladý dersiniz? diye damdan düþer gibi
sorunca albay baþýný kâðýtlardan kaldýrdý.
Ev mi? diye kahkaha ile güldü. Ev olur mu caným, büyücünün bir girenin bir daha
çýkamadýðý esrarengiz þatosu! Sonra birden ciddileþiverdi. Kendine gel oðlum!
Yirmi birinci yüzyýldayýz; üçüncü milleniumda... O dediklerin bin-bin beþ yüz yýl
öncesinin, ortaçaðýn masallarýnda, efsanelerinde kaldý. Tüm gece boyunca arabanýn ön
koltuðunda kývrýlmýþ uyurken, demek ki düþlerinde bu masal kahramanlarý ile
uðraþtýn durdun. Sakýn ha bu söylediklerini baþka bir yerde yineleme, ya alay konusu
olursun, ya da deli diye karþýlanýrsýn çevrede. Sertçe kapýyý gösterdi. Haydi
bakalým! Bu kadar cadý muhabbeti yeter! Marþ marþ! Doðru iþinin baþýna...
Albay yeniden önündeki belgelere eðilirken, Öyle ya, diye düþündü Fanustay,
anýmsadýklarým ancak bir düþ ürünü olabilir. Kapýdan sessizce, dýþarý süzüldü.
***
Bir türlü akþam olmuyordu. Serkisof kýrýldýktan sonra, zaman da durmuþtu sanki;
geçmek bilmiyordu. Gübertchinka hayalleri içinde, ufacýk evinin yine her yanýný
amaçsýz, bilinçsiz arþýnlayýp durdu akþama dek; hem de hiç yorulmadan...
Akþam karanlýðý bastýrdýðýnda da, banyonun, sýrlarý yer yer dökülmeye baþlamýþ
aynasýnda, bugün tanýþtýðý yeni yüzünü uzun uzadýya inceledikten sonra hemen giyinip
kendini dýþarý attý. Atmasýyla da burun buruna gelmesi bir oldu yandaki dairede oturan
komþusuyla. Soðuk bir selam sarkýtýp yanýndan sývýþmaya çalýþtý, ama baþaramadý.
Bir fabrikada makine bakým ustasý olan komþu güçlü kollarý ve normalden daha büyük
nasýrlý elleriyle mengene gibi kavrayývermiþti Farustiyi. Þaþkýn bakýþlarý
profesörün yüzünde asýlý kalmýþtý. Vay canýna! diye zorlukla konuþtu.
Saygýdeðer hocamýzýn bir oðlu olduðunu, hem de bu kadar büyük yaþta bir oðlu
olduðunu bilmiyordum. Ne kadar da benziyorsunuz kendisine. Buraya ilk geliþiniz
sanýrým.
Ne diyeceðini þaþýrdý Farusti Kristiyev. Ya, doðru diye kekeledi, çok uzaklarda
bir yerlerdeyim; Turanianýn dýþýnda... Onun için, sýk sýk gelmek o kadar kolay
olamýyor. Ýçinden derin bir Ooh! çekti. Yalaný kývýrabilmiþti. Þimdi,
izninizle, hemen gitmek zorundayým, çünkü uçaðý kaçýracaðým, diyerek yürüme-
koþma arasý adýmlarla adamýn yanýndan uzaklaþtý.
Sanki ortada gerçekten kaçýrýlmamasý gereken bir uçak varmýþçasýna, nefes nefese
Gübertchinkalý lokantanýn giriþ holünde buldu kendini. Rastlantý bu ya, yeni
müþteriyi, kaç gündür yüzü gözünün önünden gitmeyen tatlý Gübertchinkacýk
karþýlamýþtý.
Adýmý biliyor musunuz? diye þaþkýnlýkla sordu kýz. Bunca zamandýr ilk kez
lokantanýn müþterilerinden biri kendisine adýyla sesleniyordu. Genelde o, müþterilerin
gözünde, lokantanýn dikkat edilmesi ve hele hele adýnýn bilinmesi hiç gerekmeyen,
saydam ayrýntýlarýndan biriydi yalnýzca.
Kýz birdenbire atýlývermiþti: Ýþte þimdi oldu dedi, nasýl unutabilirim? Birlikte
olduðunuz, eli son derecede açýk, ama gözünün içine bakýnca baþýmý ve midemi
döndüren, az rastlanýr türden arkadaþýnýzýn þu cebime sýkýþtýrdýðý döviz tam beþ
aylýk ücretime denk düþüyor. Siz de, onun yanýndaki bir þeylere kýzdýðýnýzdan
olacak votka kadehini yere çalýp tuz buz eden saygýdeðer beysiniz! Döndü, gözleri
açýlmýþ, söylediðine kendisi de inanamamýþ, dikkatle süzdü Farustiyi. Ama nasýl
olur? dedi. O günkü siz, zamanýndan önce bitmiþ, gücü ve yaþama isteði tükenmiþ
bir insandýnýz. Oysa þimdi, bugünkü görünüþünüz... ne desem... þaþýrtýcý, hatta biraz
da ürkütücü bir yenilenme...
Ama tüm bunlar bile, bu alýþýlmamýþ deðiþimi açýklayabilir mi? diye tatlý-
yumuþak bir kuþkuculukla sordu Gübertchinka, o güzelim gözlerini Farustiye dikerek.
Titrek ve buruþuk bir ihtiyardan... Utangaç bir çapkýnca gülümseyiþle, yanaklarý al
al kesilmiþ, sürdürdü: Böylesine, yýllanmýþ þarap olgunluðunda, genç kýzlarýn
yüreklerini pýr pýr ettirebilecek hoþ bir beyefendiye...
Kýz önde, diðeri arkada, salona girdiler. Vakit oldukça erken sayýlabileceði için lokanta
bayaðý tenha durumdaydý. Gübertchinka müþterisini salonun dibinde, gözden ýrak,
loþça bir köþesindeki ufacýk masaya buyur etti.
Ancak, masaya varana dek, Farusti fýsýr fýsýr konuþmayý sürdürüyordu. Yürekleri
pýr pýr eden genç kýzlarýn arasýnda acaba sen de olabilir misin? diye sorunca
Gübertchinka dönüp adama, insaný mutlu kýlan, anlamlý bir Mona Lisa
gülümseyiþi ile baktý ve dönüp masaya yöneldi.
Profesör eskisinin içi içine sýðmýyordu. Tüm korkular, kaygýlar, beynini kara böcekler
gibi kemirip duran iç karartýcý düþler ve karabasan kýrýntýlarý buharlaþýp gidivermiþ,
dünya gözünde pespembe kesilmiþti. Þu pis kokulu aþaðýlýk lokanta bile, içinde melek
yüz Gübertchinkacýkýný barýndýrdýðýndan, gözüne cennetten bir köþe gibi
görünüyordu. Güzelim Gübertchinkam bana hiç ters tepki vermedi diye düþündü, ta
içinde bir yerlerde oynaþýp duran sevinciyle. Terbiyesi ve aðýr baþlýlýðýyla, çok
sýrnaþmadan, bana kapýlarýný ardýna kadar açmasa bile hiç deðilse aralýk tutuyor.
Oysa profesör yanlýþ düþünüyordu. Gübertchinka da, týpký onun gibi, tutkulu bir coþku
içindeydi. Kýsacýk yaþamýnda hiç tatmadýðý sevinç dalgalarý nefes alýp vermesini bile
zorluyor, yüreði aðzýndan çýkýp gidesiye hýzlý ve güçlü bir ritimle atýp duruyordu.
Ergenlik çaðýndan beri düþlerini süsleyen olgun ve yýllanmýþ þarap kývamýndaki sek
erkeði sonunda çýkagelmiþ miydi? Nedense, oldum olasý genç, týfýl delikanlýlar hiç
mi hiç ilgisini çekmemiþti Gübertchinkanýn. O yüzden de yüreðinin kapýsý yarý aralýk
deðil, ama dýþardan bakýldýðýnda pek fazla anlaþýlamasa da ardýna kadar
Farustiye açýk olmalýydý.
- Öyle!
...
...
Emekli hocanýn aðzýndan hiç zorlanmadan, yaðlý bir zeminden kayarcasýna dökülen bu
þiirler ilk kez, öðrenciler için hazýrlanmýþ ders malzemesi olmaktan çýkýyor, aþký,
sevgiyi, iliþkiyi güçlendiren vitaminlere dönüþüyorlardý. Bunlarý dinlerken sanki
lokantadaki sesler susuyor, Gübertchinkanýn kulaklarýnda yalnýzca Farustinin sesi
yankýlanýyordu.
Geliþ-gidiþlerin bir keresinde, kýz yine masanýn üzerinde olmayacak saçmalýkta bir
þeyler yapmaktayken Farusti birdenbire kýzýn, hafif ýslak, deterjandan kavlamýþ,
bakýmsýz eline sarýlýp yýldýrým gibi aðzýna götürüp öpüverdi. Kýz, aklý baþýna
geldiðinde, hýzla elini adamýn elinden kurtardý. Korkuyla çevreye bakýp, olayýn izlenip
izlenmediðini kontrol ettikten sonra Farustiye dönerek, tatlý bir sertlikle kaþlarý
çatýlmýþ, yaramaz bir çocuðu azarlarcasýna iþaret parmaðýný uzatýp salladý.
Baþka bir geliþte Melek Gübertchinkacýk, beni genç kýzlarýn ýrzýna düþman kart bir
zampara gibi görmüyorsun deðil mi? diye fýsýldayarak sordu. Kýz buna da tatlý-sert
kaþ çatýþýyla tepki verdi. Sonra adamýn ayaðýna masanýn altýndan beklenmedik sert bir
tekme sallayýp gülerek kýçýný döndü ve hýzla oradan uzaklaþtý. Farusti Kristiyev bir
yandan, bacaðýna yediði sert tekmenin acýsýyla, gözlerinden yaþlar gelerek kývranýyor,
ama bir yandan da, mutluluk kahkahalarýný patlatýrken melek Gübertchinkacýðýnýn baþ
döndürücü hýzla koþuþturmalarýný mest olmuþ uzaktan izliyordu.
Gecenin geççe bir saatinde, Farusti Kristiyev artýk gitme zamanýnýn geldiðine karar
verdi. Elinde olmadan yapacaðý bir davranýþla, herkesin içinde özellikle patronlara
karþý kýzý zor duruma düþürmekten korkuyordu.
Tam o anda, çýkmak üzere, birkaç müþteri daha geldi dýþ kapýya açýlan hole. Beni
sokaðýn çýkýþýndaki pubta bekleyin diye fýsýldadý Gübertchinka ürkekçe.
Lokanta kapanýnca oraya gelirim.
Sonunda Gübertchinka yorgunluktan avurtlarý çökmüþ, bitkin, bir çuval gibi atýverdi
kendini profesörün karþýsýna. Çok oturmadan, az sonra hemen gidebilir miyiz?
diyerek yalvaran gözlerle baktý adama.
Biz
Telaþlanma Gübertchinka, dedi Farusti sevgi ve yakýnlýk dolu kýsýk bir sesle.
Otobüsü kaçýrsan da bende araba var. Üstelik daha da hýzlý gideriz otobüsten. Her
gece eve vardýðýn saatte seni yetiþtiririm. Sen bir kahve içimlik soluklan hele þimdi.
Kýzýn sýrtýndan paltosunu aldýktan sonra, garsona en koyu cinsinden iki kahve
ýsmarladý.
Demek ki evde yaþlý, yatalak bir anneyle doðuþtan özürlü bir aðabey senin yolunu
gözlüyorlar her gece?
Ay, onu da mý biliyorsunuz siz? diye þaþkýn bakakaldý kýz. Zaten bu gece,
karþýsýndaki adam sanki kendisini sürekli þaþýrtmakla görevlendirilmiþti.
Korkma polis hafiyesi falan deðilim ben dedi gülerek Farus-ti. Yalnýzca, senin ama
bir tek senin aðzýndan çýkan her þeyi, kasete kaydedercesine, aklýmda tutuyorum;
hepsi bu...
Ama haksýzlýk bu! diye çýkýþtý kýz. Siz benimle ilgili bir sürü þey biliyorsunuz,
ama ben, üniversite hocasý olmanýzdan baþka bir þey bilmiyorum sizle ilgili olarak;
hatta gülünç ama! adýnýzý bile...
Senin için çok mu önemli bu? Profesörün de süngüsü düþmüþtü. Bundan birkaç
yýl öncesine kadar kimse, kimsenin diniyle, etnik kökeniyle ilgilenmezdi. Yazýk, çok
yazýk...
Kýz, elinde olmayarak aðzýndan kaçan söz için çoktan piþman olmuþtu. Ýki eliyle
adamýn elini yakalayýp okþadý. Ne olur, inanýn, benim için hiç ama hiç önemi yok
böyle þeylerin. Ama çevrem, ailem, akrabalarým o kadar hýzlý, inanýlmaz bir koyu
Ýslamlaþma sürecinde ki... Ýnsan ister istemez etkileniyor. Þu anda bir Hýristi-yanla
kahvede birlikte olduðum duyulsa, herkes ensemde boza piþirmek için birbiriyle yarýþýr.
Hoþ, hiçbiri de umurumda deðil ya!
Gübertchinka, oluþan soðuk havayý daðýtmak için can havliyle sürdürdü sorularýný:
Eee, öðrene öðrene bir tek adýnýzý ve mesleðinizi öðrenebildik. Dahasý yok mu?
Anlatacak pek fazla renkli bir yaþamým yok... Ne ailem var, ne de akrabam. Hep
yalnýzdým. Þimdi de yalnýzým. Hiç evlenmedim. Ne aþkým, ne de sevgilim oldu. Ýþte
hepsi bu kadar, sevgili Gübertchinkacýk!
Çok tuhaf! Niçin hiç evlenmediniz? Sizin gibi hoþ bir insaný, çevrenizdeki
kadýnlardan en az biri çoktan yakalamýþ olmalýydý.
Kahvelerini içtikten sonra, hesabý ödeyip arabaya doðru yürüdüler. Arabada giderlerken,
bir yandan Gübertchinka yolu gösteriyor, bir yandan da konuþmalarýný sürdürüyorlardý.
Kýzýn gösterdiði yoldan, kentin hemen kýyýsýndaki, oldukça yoksul mahallelere doðru
yol alýyorlardý. Yön duygusu ve belleði hiç geliþmemiþ Farusti, Gübertchinkacýðýnýn
hatýrýna, geçtikleri her caddeyi, her sokaðý -bir daha unutmamak üzere tüm gücüyle
belleðine kazýyordu.
Gündüzleri iþe gelene kadar ne yapýyorsun peki? diye sordu profesör. Sabahlarý
biraraya gelebilir miyiz bari?
Yapmacýk bir neþeyle güler gibi yaptý Gübertchinka. Sabahlarý iþe gelene kadar yan
gelip yattýðýmý sanýyorsunuz galiba, deðil mi? Uyku saatleri dýþýnda, sürekli çalýþmak
için dünyaya getirilmiþ bir yaratýktýr Gübertchinka Gülbeyeva! Sabahýn köründen evi
terk edene dek yatalak annesine, kafadan özürlü aðabeyine bakar, yemekleri yapar, onlarý
doyurur, ortalýðý silip süpürür, bir koþu çarþýdan gerekli þeylerin alýþveriþini yapar, en
sonunda da anneyle aðabeye bakan komþu kýzý geldiðinde de günlük tüketebileceði
toplam enerjisinin en az yarýsýný kaybetmiþ ve geri kalanýn da tümünü harcamak
üzere koþturarak lokantaya gelir. Ýþte size Gübertchinkanýn mutlu yaþantýsýndan
hoþ bir kesit!..
Farusti dönüp þaþkýnlýkla baktý kýza. Hatta, bu yüzden, kötü bir trafik kazasýný da son
anda atlattý. Bazý insanlarýn bu tür ya da benzer yaþantýlar içinde olmasýný hiç aklýna
getirmiþ miydi acaba þimdiye dek? Böyle bir yaþantý bir hafta, bilemedin bir aydan daha
fazla nasýl sürdürülebilirdi? Bu kýzý, dayanýlmaz bu yaþama biçiminden
uzaklaþtýrmanýn bir yolu olmalýydý. Ama nasýl ve hangi parayla? Evlenme iþi, din
ayrýlýðý sorunundan dolayý, olanaksýz gibi görünüyordu. Ayrýca da evlenme yatalak
anne ve beyinsel özürlü kardeþ sorununu pek çözeceðe de benzemiyordu. Ne diyeceðini
bilememenin sýkýntýsýyla konuþtu: Demek, sen olmadýðýn zamanlar bir kýz bakýyor
annenle kardeþine?
Evet, ama lokantadan aldýðým ücretin üçte biri de ona gidiyor. Ama, doðrusu, helal
olsun! Evde pek az þeye elini sürse de, aksi, huysuz annemin abuk sabuk konuþmalarýný,
baþýný uysalca sallayarak, onaylamak; kardeþimin saçma sapanlýklarýna sesini
çýkarmadan katlanmak doðrusu kolay iþ deðil. Biliyor musunuz, benim haftadaki en kötü
ve mutsuz günüm hangisi?
Onu bilmeyecek ne var? diye adam acý acý gülerek yanýtladý. Tabii ki,
lokantanýn kapalý olduðu dinlenme günün!
Siz bir harikasýnýz! Durumu tümden kavradýnýz. Yattýðý yerden eve ve herkese
egemen olmaya çalýþan annemin ardý arkasý kesilmez istekleri ve kaprisleri ile beyinsel
özürlü aðabeyimin nedeni ve zamaný kestirilemeyen öfkeleri sonucu eline geçen her þeyi
paralayarak kýrýp dökmesi, bana lokantadaki koþuþturmalarýmýn on katýndan daha aðýr
geliyor.
Kýz, arabanýn kapýsýný açýp çýkmak üzereyken adamýn fýsýldayýþýný duydu. Ne
olur, bir daha!.. Kýz döndü. Ýlkinin iki katý uzunlukta bir öpüþ... Kýz çýkarken yeni bir
fýsýltý: Son bir kez daha lütfen... Kýz hiç karþý çýkmaksýzýn yeniden döndü ve
bu kez üç kat uzunlukta bir öpüþme... Yarýn evden iþe gidiþ saatinde buradayým.
Gübertchinka Gülbeyeva koþa koþa, coþku içinde eve doðru gözden kayboldu.
***
Ertesi sabah erkenden, Fanustayý kent içine bir iþ için gönderdiler. Verilen iþin
gereði, araya giren bir bekleme süresinden yararlanarak, oðlan Gübertchinkayý
görebilmek için kendini teyzesinin evine attý.
Fanustay, teyzesinin yatak ucuna iliþerek, ikisine, üç-dört gündür baþýndan geçenleri
tabii, aslýnda düþ ürünü olduðuna iyice inandýðý, BMWli geceyi atlayarak bir bir
anlattý. Gübertchinka oðlanýn anlattýklarýndan fena halde huylanmýþtý, ama sesini
çýkarmadan dinledi her þeyi. Acaba, Fanustayýn yeni patronu, o gece Farustiyle
birlikte olan, o garip, o, yüzü gözleri önüne geldikçe tüylerini ürperten kiþi miydi?
Aman evladým, sakýn bunlar, þimdi her yaný sardýðý söylenen mafya çetelerinden
biri olmasýn? diye atýldý uyanýk, cadaloz teyze.
Senin lokantanýn önünde... Benimle azýcýk konuþtuktan sonra beni çok beðendiðini,
yanýnda çalýþtýracaðýný söyledi ve arabasýyla aldý götürdü.
A aptal kardeþim benim, sana seni çok beðendiðini söyleyen her kiþinin kuyruðuna
takýlýp gidersen burnun pislikten kurtulmaz. Ne yaptýðýný, neci olduðunu, ne alýp, ne
sattýðýný bilmediðin adamýn peþinden gidilir mi hiç?
Ne yapabilirdim? Bay Felesnikov o kadar etkileyici biri ki, insan ister istemez ona
karþý çýkamadan, her dediðine uymak zorunda kalýyor. Ayrýca, bana verdiði iþ de hiç
yorucu olmayan, çok hafif bir iþ. O pis fabrikada, olmayacak kötü koþullarda ter
dökmekten bin kez daha iyi þimdiki iþim; sýcacýk, uygar bir ortamdayým hiç deðilse.
Üstüne üstlük, parasýz yeme içme, yatacak yer dýþýnda, elime düþlerimde bile
göremeyeceðim kadar bir ücret geçecek; herhalde senin lokantadan aldýðýnýn üç-dört
katý kadar...
Bu arada, huysuz kocakarý, tüm aksiliði üstünde, ciyak ciyak baðýrdý içerden: Neler
oluyor orada? Benden gizli, neler fýsýldaþýp duruyorsunuz? Çabuk buraya! Ne
konuþacaksanýz benim yanýmda konuþun.
Gübertchinka sinir içinde odaya koþtu. Keser misin artýk anne! Vazgeç bu her þeyi
bilme merakýndan! Fanustaya duyurmamak istercesine alçalttý sesini. Oðlancýk
bana aþkýný, kýz arkadaþýný anlatýyor. Rahat býrak biraz yeðenini! Yeniden banyoya
döndü sorgulamasýný kaldýðý yerden sürdürmek üzere. Peki, seni arabasýna aldýðý
akþam, Bay Felesnikovun yanýnda baþka biri daha var mýydý?
Bilmem; en azýndan bizim büroda deðil... Onu o geceden sonra bir daha hiç
görmedim. Fanustay, kendinden beklenmeyecek bir sakýnmazlýkla, kýzý belinden iki
eliyle sarýp kendine çekti. Þeker Gübertchinka Ablacýðým, seni bugün ben neye
benzetiyorum, biliyor musun? Þu uyduruk Amerikan filmlerindeki cinayet soruþturmasý
yapan kadýn dedektiflerden birine.
Abartma, caným ablacýðým! Adamlar, beni pek bakýmsýz bulup bir kuaföre ama o
bizim bildiðimiz cinsten olanlardan deðil, bir güzellik salonu neredeyse gönderip güzel
bir yýkama-yaðlama yaptýrdýlar. O adamlarýn eline uyuz bir sokak kedisi teslim
etsen, az sonra sana onu yeryüzünün en pahalý en cins kedisi olarak yuttururlar. Benim
durumum da ona benziyor.
Yok, dedi Fanustay. Onlarla telefonla konuþtum, ama seni çok özlemiþtim. Onun
için önce size geldim.
Çabuk fýrla, hemen þimdi, onlara da uðra! diye emretti Gü-bertchinka. Çabuk
haydi!
Çok bilmiþ huysuz anne, oðlan çýkar çýkmaz, cýrladý yattýðý yerden: Mafya olmuþ
bu, mafya! Artýk istese de ellerinden kurtulamaz; öldürüverirler hemen.
Uzatma anne, diye tersledi Gübertchinka, caný sýkkýn. Herkes kendine uygun bir
yaþam biçimini kendisi seçecek sonunda.
Gübertchinka, iþe gitmeden önce, yapmasý gereken iþlerin baþýna döndü. Fanustayýn
çýkageliþi, evde uygulanmasý gerekli günlük iþ programýný iyice aksatmýþtý. Onun
için, iþe gidene kadar daha yoðun ve hýzlý çalýþmasý gerekiyordu.
Komþu kýz Aitcha geldiðinde evden çýkmak üzere hazýrlanmýþ durumdaydý. Bugün,
her günkünden farklý olarak, boyanmýþ, üstüne baþýna, saçýna daha fazla özen
göstermiþti. Tam evden çýkmak üzereyken, yattýðý yerden nasýl olup da en ufak
ayrýntýlarý bile gözünden kaçýrmadýðý bir türlü anlaþýlamayan anne, yeniden tüyler
ürpertici ciyaklamalarýný kýzýn üstüne salýverdi: Ne o kýz!.. Sen iþe giderken hiç
boyanmazdýn; üstüne giydiðin de dolabýndaki en þýk elbisen... Demin mutfakta,
Fanustay mý sana kýz arkadaþýndan söz ediyordu, yoksa sen mi oðlana kendi erkek
arkadaþýný anlatýyordun fýsýr fýsýr?
Yolda yine oradan buradan konuþtular hiç durmamacasýna. Kýz evden çýkarken,
Meftuni Felesnikov ile teyze oðlundan Farus-tiye söz açmaya kesinlikle karar vermiþti,
ama bir türlü punduna getirip aklýndan geçenleri sorma yürekliliðini gösteremedi yol
boyunca. Sonunda adamla birarada olma, onunla konuþma, arada bir birbirlerinin
gözlerine kaçamak bakýþ atma mutluluðu gevþetti Gübertchinkayý; Meftuniyi de,
teyze oðlunu da unuttu.
Gelmiyor musunuz lokantaya? diye keyfi kaçmýþ sordu Gübertchinka. Bir günde
anlaþýlmaz bir biçimde alýþmýþtý Farus-tiye. Lokantada oradan oraya
koþuþturmaktayken bile adamý yakýnýnda duyumsamak onu rahatlatacak, mutlu
edecekti.
Dün akþam sezdim ki, benim orada oturuyor olmam senin daha çok yorulmana neden
oluyor, benimle de ilgilenmeye çalýþmandan dolayý. Üstelik patronlarýn da durumdan
kuþkulanmaya baþlayacaklar.
Peki, öyle olsun. Kýz hüzünlü, uzanýp adamý yanaðýndan öptü. Çýkýþta sizinle
pubta buluþuyoruz o zaman.
Kýz tam dönüp gitmek üzereyken Farusti seslendi: Gübert-chinkam, bana ne zaman
sen demeyi düþünüyorsun acaba?
rahatlýðý da besbelliydi. Ama, ne var ki, parayý alýþýn sonrasýnda kendisini elaleme
rezil etmelerine, pis alaylarýna, anlamlý dokundurmalarýna dayanabilecek gücü yoktu.
En iyisi, baþka gidilecek hiçbir yol kalmadýðýnda tam boðulmak üzereyken bu
yýlana sarýlmayý denemekti.
Birden aklýna evdeki deðerli sayýlabilecek birkaç þeyi satýp paraya dönüþtürmek düþtü.
Gerçi evde öyle çok sayýda deðerli þey yoksa da, para edebileceðini umduðu, en
azýndan, çok az sayýda olduðunu bildiði birkaç deðerli kitap, biblo çýkabilirdi. Buradan
gelecek para, kýsa süre için bile olsa, kendisine bir rahatlama saðlayabilirdi. Yalnýz, önce
bitpazarýný, eski kitap satýcýlarýný, antikacýlarý þöyle bir kolaçan etmek iyi olacaktý.
Ancak, sofu bir Ortodoks olan, içine kapanýk, þizofrenik görünümlü annesinin oðlu
Farustiyi de, kendisi gibi koyu bir Hýristiyan olarak yetiþtirmiþti babasý ile yýldýzý
bir türlü barýþamadý. Çünkü baba iflah olmaz bir din düþmaný ve tanrýtanýmazdý.
Adamýn, karýsýnýn dindarlýðý ile ilgili olarak yaptýðý kaba ve aþaðýlayýcý þakalarýný,
dinin toplumda yaptýðý afyon etkisini konu alan didaktik söylevlerini, anne-oðul
birbirlerine sokularak, hiç tepki vermeden, baþlarý öne eðik, dinlemekle yetinirler, ama
içlerinden nefretlerini ve lanetlemelerini hiç eksik etmezlerdi. Haftanýn birkaç günü
evlerine gelen partili arkadaþlarýyla yaptýklarý votkalý muhabbetler, önce kapitalist
emperyalistlerin yeryüzünden nasýl ve ne zaman silineceðine iliþkin öngörülerle ve
gerçekleþmesi olanaksýz önerilerle baþlar; gecenin ilerleyen saatlerinde, votka dozu
yükseldikçe kaba, erotik fýkralardan, küfürlere, itiþip kakýþmalara ve özellikle
babasýnýn yandaki odadaki karýsý ile oðluna duyurmak üzere din, Hz. Ýsanýn kimin
oðlu olduðu, Meryemin ilk önce Tanrý ile mi, yoksa Vaftizci Juhanna ile mi yatýp
Sonunda olan oldu. Dinin kördüðüm olmuþ örümcek aðlarýyla sarýlmýþ bilinci ile
kocasýnýn saldýrgan din düþmanlýðý arasýnda kalan annesinin beyni bu gerilime daha
fazla dayanamadý. Yine bol votkalý bir muhabbet akþamýnda, Farustiye bile
sezdirmeden usulca pencereyi açýp, oturduklarý beþinci kattan, dudaklarý dualarla kýpýr
kýpýr, kafa üstü aþaðýdaki beton yola kendini býrakýverdi.
Bu olaydan sonra evde yalnýz kalan babayla oðul arasýndaki zaten pamuk ipliði ile
baðlý iliþki kökünden koptu. Ayný evi paylaþan, birbirlerini hiç tanýmayan iki yabancý
pansiyoner gibiydiler.
Aradan çok geçmeden Stalin devri kapandý ve tüm ülkede, parti örgütlerinde köklü
temizlikler baþladý. Tabii bu arada babasý da unutulmamýþtý. Bir gece yarýsý iyi
giyimli, kibar görünüþlü iki bey kapýda belirerek çok saygýlý bir tavýrla, bazý kiþilerle
ilgili olarak bilgi ve görgüsüne baþvurulmak üzere kendisini bir yere davet ettiler. Genç
çocuk iki adamýn arasýnda uzaklaþan babasýný uykulu gözlerle izledi. Farusti ne de
olsa bu gidiþin dönüþü olmadýðýný kestirebilecek kadar büyümüþ ve akýllanmýþtý.
Þimdi artýk yapayalnýzdý; ne eski bir dost, ne de bir akraba... Oturdu bir güzel, doya
doya aðladý. Annesinin cenazesinde hem babasýna zayýf görünmemek, hem de
kadýncaðýzýn ruhunu fazla incitmemek için aðlamamýþ, put gibi soðuk, töreni izlemekle
yetinmiþti. Ama o akþam, içine birikmiþ tüm zehirleri, gözyaþý stoku sýfýrlanana kadar,
dýþarý boþalttý, rahatladý.
Sýra, önemli bir iþi bitirmeye gelmiþti. Evde bulabildiði tüm bavullarý ortaya döktü.
Evin içinde babasýný ve annesini anýmsatacak ne varsa, eline ne geçerse týktý bavullara.
Bavullar týka basa dolduðunda ise yatak çarþaflarýndan, nevresimlerden, battaniyelerden
bohçalar yaparak geride ne kaldýysa içlerine doldurdu. Neler vardý, neler!.. Þu
bitpazarýndaki büyükçe dükkânlardan birinin içini rahatlýkla döþeyecek kadar malzeme;
hemen hemen de buradakilerin aynýsý, ama çok daha niteliklisi... Sonra da, üþenmeden,
sabaha kadar yedi-sekiz seferde, hazýrladýðý tüm bavullarý, bohçalarý sessizce, ama
zorlukla taþýdý sitenin çöp toplama merkezine. Burada onlarý, diðer çöplerin atýldýðý
dev bidonlara atarak derin bir Oh! çekti içinden. Sonunda, kendisini yapayalnýz
ortalýkta býraktýklarý için, ikisinden de intikamýný almýþtý. Yeryüzünde, çöp
bidonlarýnýn dýþýnda, anne-babasýyla ilgili bir tek düðme, bir ufacýk toplu iðne bile
býrakmayarak, onlarý hiç yaþamamýþlar gibi kýldýðýna inanýyordu.
Ertesi sabah, kendisi için sakladýðý ufak bir valize ders kitaplarýný, defterlerini, gerekli
araç-gereci, birkaç parça iç çamaþýr, ütüsüz bir-iki gömlek ve pantolon koyarak,
annesinin babasýnýn kokularý sinmiþ sýkýcý daireyi bir daha geri dönmemek üzere
terk etti. Babasýnýn görev yapmýþ olduðu bölge parti sekreterliðine giderek, doðruca sert
bakýþlý, iri yarý, kaba saba sekreterin karþýsýna dikildi, olanlarý anlattý. Kendisinin
okulunun en iyi öðrencilerinden biri ve ders notlarýnýn da oldukça yüksek olduðunu,
eðitimini aralýksýz sürdürmek istediðini, bunun için de partinin velayetini üstüne almasý
gerektiðini hiçbir kendini acýndýrma ve yalvarma belirtisi göstermeden açýk ve
kararlý bir biçimde sekreter yoldaþa teblið etti.
Babasýnýn ortadan yok edilmesinde de büyük payý olan afur-tafurlu, kaba saba adam,
çocuðun tavrý karþýsýnda yelkenleri suya indirmiþti. Sevecenlik ve belki de biraz
piþmanlýkla genç Farustiyi sýkýca kollarýnýn arasýna alarak sarýldý ve hayret!
koca adam sarsýla sarsýla aðlamaya baþladý. Gözlerinden dereler gibi akan yaþlar, siyah
ve gür pos býyýklarýný aþarak, oðlanýn saçlarýný ýslatýyordu. Neden sonra kendine
geldi, iki eliyle Farustinin omuzlarýný tutarak gözlerinin içine baktý: Gönlünü ferah
tut, delikanlý diyerek ceketinin koluyla gözlerini ve sýrýlsýklam býyýklarýný
kuruladý. Partimiz, üniversite sonuna kadar senin tüm gereksinmelerini karþýlayacak,
huzur içinde öðrenimini sürdürmeni saðlayacaktýr. Hatta bu olanaðýn, burada görev
yapacak kiþilerin kiþisel kararlarýndan baðýmsýz kýlýnmasýný saðlamak için, Merkez
Komitesince yayýmlanmýþ yazýlý bir belge durumuna getirilmesine çalýþacaðým.
Askeri üniformalar satan bir dükkâna girerek bu giysileri kimin aldýðýný, kimin iþine
yarayacaðýný sordu merakla.
Senin dünyadan haberin yok galiba dostum, diye alayla gülümsedi dükkân sahibi.
Yabancý ülkelerde kapýþ kapýþ gidiyor bunlar. Bizim bavulcular bizden alýp
götürüp oralarda satýyorlar. Dýþarýya gideceksen sana da birkaç Lenin niþaný ile bir
Kýzýl Ordu generalinin þapkasýný verelim istersen. Yolculuðun, hiç deðilse bir bölümü
bedavaya gelir.
Antikamsý eþyalar satan bir dükkâna girip, elinde birkaç deðerli biblo olduðunu
söylemeye kalmadan adam atýldý: Yalnýzca Çarlýk Devri ürünlerini alýyoruz. Hele
saraylardan birinden olduðu belgelenebilirse iyi para veririz. Bunun dýþýndakiler için
boþuna zahmet etme ahbap.
Eski kitaplar satýlan bir dükkâna, antika kitap alýp almadýklarýný sordu. Sevimsiz herif
kitaplarý ayýrmadan kilo ile aldýklarýný, iþine geliyorsa getirmesini söyledi.
Aþaðýlýk herifler, diye neredeyse koþarak terk etti mahalleyi Farusti. Satýcýya
Þu sokak senin, bu sokak benim, avare avare dolaþýrken bir yandan para sorununa
çözüm arýyor, diðer yandan da bitpazarýnýn ortalýk yere serdiði ilk gençliðinin acý
anýlarýný yeniden gerisin geriye, bilinçaltýna týkýþtýrmaya çalýþýyordu.
Aradan epey bir süre geçmiþ, lokantanýn kapanma saati yaklaþmýþtý. Çok geç
kaldýðýný anlayarak telaþla puba koþtururken, kapýda karþýlaþtýlar
Gübertchinkayla. Kýz, çok yorgun olduðunu ileri sürerek, içeri girmek istemedi.
Gübertchinka ile Farusti sarmaþ dolaþ, arabanýn bulunduðu yere yürüdüler.
Gübertchinkanýn sokaðýnýn baþýnda yine ayný yerde durdu araba. Yine, her biri
bir öncekinin iki katý uzunluðunda üç kez öpüþtüler sevgi ve istekle. Ardýndan, ertesi
gün, yine ayný yerde buluþma sözleriyle ayrýldýlar.
***
Gözlerini zorlukla açarak uyandý. Ýçeri odadaki mekanik zilli, Allahlýk telefonun kulak
paralayýcý zýrýltýsý bir türlü bitmek bilmiyordu. Uyuþuk bedeninde kalmýþ son güçle
doðrulup kalktý yataðýndan. Belli ki, sokaklarda, o saatler süren hem de poposunu bir
yerlere koymadan serserice dolaþmalarý, ayak-bacak kaslarýný iyice tutuklaþtýrmýþtý.
Güçlükle ulaþabildi telefona. Telefondaki ses, þu sýralar duymak isteyeceði en son sesti:
Meftuni Felesnikovun alaylý, aþaðýlayýcý sesi!..
Ne o hoca hazretleri, bizi unuttun gittin galiba. Meftuni kahkahayý koyverdi.
Hani senin çok sevgili lise arkadaþýn! Þu pis casus eskisi, KGB albay emeklisi
arkadaþýn var ya! Ýþte o!
Niçin arayacakmýþým seni? Yine beni iþletip elaleme rezil etmen için mi? Neydi o
geçen günkü loto rezilliði?.. Bayiin önündeki halka maskara oldum.
Haa, sahi diye yeni anýmsamýþ gibi yaptý albay. Oynadýn, deðil mi, o tek
kolonluk lotoyu? Nasýl? Bir þeyler vurdu mu bari?
Bak hâlâ utanmadan benimle dalgasýný geçiyor! Bakmadým bile sonuçlara. 1-2-3-4-
5-6 ! Bu sayýlara loto mu çýkarmýþ?
Birden Meftuninin bomba gibi patlayan kahkahasý ayakta uyumak üzere olan
Farustiyi yerinden sýçrattý. Kulak zarýný korumak için ahizeyi kendinden
uzaklaþtýrdý.
Sen kazandýn, oðlum, sen kazandýn!.. Dolar milyoneri oldun. Bir an bir
sessizlik oldu. Meftuninin þen-þakrak sesi durgunlaþmýþtý. Farusti, oradasýn deðil
mi? Ýyi misin? Beni duyuyor musun? diye endiþeli bir kuþkuyla sordu adama.
Niçin tepki vermiyorsun?
Bana bak, sen doðru atla gel büroya! diye sertçe emretti Meftuni, ama sonra
vazgeçti. Yok yok, sen gelmeye kalkma o paslý, hurda demir parçasýyla buralara.
Sabah mahmurluðu ile, inanmamak için çok çaba sarf ettiðin bu haber sana oldukça trajik
bir trafik kazasý yaptýrabilir. Loto-moto paniklemesi yüzünden bir de sevgili dil ve
edebiyat bilimcisi arkadaþýmýzý kurban vermeyelim trafiðe! diye alaycýlýðýný
sürdürdü, ama hemen ciddileþti. Hiçbir yere kýpýrdama evden. Ben seni aldýrtacaðým.
Benim ve loto bayisinin verdiði kuponlarý unutma sakýn.
Yarým saatten az bir zamanda Farusti büronun kapýsýndaydý. Çalýnan kapýyý Fanustay
açtý. Ýkisi birbirleriyle bakýþtýlar bir an. Her ikisi de karþýsýndaki yüzü tanýdýk
bulmuþ, ama kim olduðunu çýkartamamýþtý. Soðukça selamlaþtýlar. Albayýn odasýna
girdiðinde, Meftuni önündeki bilgisayar ekranýndan kafasýný kaldýrmadan Farustiyi
yanýna çaðýrarak ekrandaki internet sitesinde gözüken sayýlarý gözüne soktu hocanýn.
Seni iþletmek için herhalde sahte bir internet sitesi uydurmadýk! diye sitem etti
hocaya dargýn bir tavýrla. Sendeki þu þansa bak ki son üç haftadýr kimse altý
tutturamýyormuþ; yani sana tam dört haftanýn birikmiþ parasý ödenecek. Ýyi mi? Sen þu
kuponlarý ver hele; parayý çektirtip hesabýna yatýralým. Çünkü sana kalsa, bu iþi de
aðzýna gözüne bulaþtýrýrsýn her zamanki gibi.
Meftuni, Farustiye vermiþ olduðu, kat yerlerinden lime lime olmuþ kuponu cüzdanýna
koydu, bayi kuponunu da yanýna çaðýrttýðý büro þefine verip paranýn çekilmesini,
bildirdiði banka hesap numarasýna yatýrýlmasýný söyledi.
Ýnanýlýr gibi deðil! diye kendi kendine söylendi Farusti. Sen ne biçim bir
adamsýn Tanrý aþkýna? Bir þeyler çýkartmaya çalýþýrcasýna albayýn yüzünü
inceliyordu büyük bir dikkatle.
Otur þimdi karþýma þöyle hele. Seninle biraz ciddi þeyler konuþalým, dedi albay.
Farusti hemen emre uydu; albayýn gösterdiði koltuðun ucuna iliþti. Bu adama karþý
duyduðu nefret ve tiksinti gitmiþ, yerine korkuyla karýþýk bir saygý belirmeye
baþlamýþtý içinde.
KGB albay eskisinin öyle sýradan, yabana atýlacak biri olmadýðýný ta okul çaðlarýndan
beri bilirdi de, nedense týpký diðer arkadaþlarý gibi içinde ona karþý bir tiksinti, bir
iðrenme duygusu oluþmuþtu. Meftuninin her an kötülük yapmaya hazýr, aþaðýlayýcý
bir tavrý olduðunu sezer ve bu onu çok rahatsýz ederdi. Oysa þimdiki görünüþü
eskisinden çok farklýydý. Ya da belki aslýnda farklý deðildi de, kendisini en gerekli
anda zengin kýldýðý için Meftuni ye karþý duyduðu gönül borcu, albayý daha cana
yakýn, daha sevimli bulmasýna neden oluyordu.
Lanet olsun! Tanrý hepsinin belalarýný versin! diye aðzýndan tükürükler saçarak
kükredi Farusti Kristiev. Küçüklüðünde annesi tarafýndan damarlarýndan zerk
edilmiþ olan Ortodoksluðu tüm þiddetiyle ayaklanmýþtý.
Lanet postalamakla, bela okumakla, bedduayla iþler oluruna girse ne iyi olurdu!
diye belli belirsiz sýrýttý Meftuni. Ama yazýk ki, tüm bunlar kötü gidiþleri olumluya
çeviremiyor. Dua edercesine elini ve yüzünü göðe doðru çevirdi: Göklerdeki
babamýz iþleri bizim yönlendirmemizi bekliyor. Onun için kötü gidiþe dur demek
için hepimiz el ele verip eylemin içine girmeliyiz.
Günü geldiðinde, zorunlu olarak ona da sýra gelecek belki. Ama bugün, þimdilik,
hemen yapabileceðin daha basit þeyler var.
Ne gibi?
Þu anda oldukça zengin bir adam sayýlýrsýn. Bu paranýn küçücük bir bölümü bile
adamakýllý etkin iþlerde kullanýlabilir.
Verilecek yer çok; yeter ki sen iste. Örneðin, Turania Ortodokslarý Birliði!
Ýlahi albay! diye elini önündeki sehpaya vurdu Farusti keyifle. Gitgide gözümde
Bilemem ki! Meftuni, dudaklarýný bükerek düþündü bir süre. Alacaðýn paranýn
beþte biri gibi bir tutarýný baðýþlayabilirsin on-lara. Elbette yine sen bilirsin. Para
senin.
Aferin, benim iyi yürekli, inançlý arkadaþým! Meftuni Felesnikov coþkulu titrek
bir sesle konuþtu. Hani neredeyse gözyaþlarýna engel olamayacaktý. Sen de benim
iyiden iyiye gözüme girmeye baþlýyorsun. Sonra öðüt veren bir öðretmen havasýna
büründü. Yalnýz, sadece parasal yardým yeterli olmaz, sen de biliyorsun. Ýnsanlar
imanlarý ve inançlarý için her þeylerini ortaya koymalý. Birliðin saflarýnda etkin görev
almalýsýn. Nasýl olsa artýk iþin gücün yok. Tüm gücünle Ýslam þeriatçýlýðýnýn
Turaniamýza daha fazla sýçramamasý için çalýþýp çaba harcamalýsýn.
Farusti ülkesini kurtarmaya giden kahraman bir asker kadar coþkulu ve kararlýydý: En
kýsa zamanda aralarýna girerek görev alacaðým. Yalnýz önce kendi yaþamýmý düzene
koymam gerek. Ne de olsa yeni bir yaþamýn tüm gerekleri yerine getirilmeli.
Sakýn ha, kimseye loto iþinden söz açma; en yakýnlarýna bile... diye albay
alçalttýðý sesi ve korkmuþçasýna açtýðý gözleri ile profesörü yýldýrma iþlemini
baþlattý. Yerin kulaðý vardýr, derler ya. Ýnsanlar gizli tutulmasý gereken þeyleri
baþkalarýna yine gizli tutulmasý koþuluyla aktarmaktan dehþetli hoþlanýrlar. Söz yayýla
yayýla Rus, Çeçen, Kazak, Azeri mafyalarýna kadar ulaþýp da, senin peþine düþtüler mi,
iþin bitik demektir. Kýçýndaki donuna kadar her þeyini aldýktan sonra, içine
sümkürülmüþ bir kâðýt mendil gibi buruþturup çöp tenekesine atarlar seni. O duruma
düþersen artýk seni ben bile kurtaramam; haberin olsun! Onun için tüm parayý kendi
hesaplarýmdan birine yatýrttým. Turania Ortodokslarý Birliðine yapacaðýn baðýþ
tutarýný onlara ben postalayacaðým. Þimdi, yaptýðýn baðýþtan geri kalan paranýn küçük
bir bölümünü çeþitli bankalarda senin adýna açýlacak hesaplara daðýtalým. Böylece
bankalarda da fazla dikkat çekmekten kurtulmuþ olursun. Çünkü bazý bankalardan bile
mafya kanallarýna enformasyon kaçaðý, görülmedik olay deðil bu günlerde.
Korkma, paran bende güvenlikte olacak. Ayrýca da paraný benim finans kuruluþumda,
piyasada geçerli en yüksek faizden, over-night repoya yatýrmýþ olacaksýn. Paran
azaldýkça gelip benden istersin; banka hesaplarýný zenginleþtiririz. Anlaþtýk mý, sevgili
hocam?
Farusti uysalca baþýyla onayladý. Albay yeniden þefi yanýna çaðýrtarak gerekli emirleri
verdi; iþlemler hýzla yerine getirilmeye baþlandý.
Artýk paran bol! diye keyifle arkasýna yaslandý Meftuni. Bu kadar zenginliðin
karþýsýnda tüm Turania kadýnlarý peþinden koþar. Beðen beðen al içlerinden birkaçýný!
Yaþamýn tadýný çýkar. Fazla uzun sürmez bu günler çünkü. Ýstersen sana bu konuda da
yardýmcý olabilirim.
Ýstemez! diye sinirli bir tavýrla karþý çýktý Farusti. Benim bir kadýným var.
Hoppalaaa!.. Albay bir an þaþkýnca baktý arkadaþýna. Ama arkadan hemen öðüt
veren öðretmen havasýna geri dönüþ yaptý. Sevgili arkadaþým, lütfen aklýný baþýna
topla ve kendine gel! Bugüne bugün, sen yalnýz Turanianýn deðil, tüm Rusya
Federasyonunun sayýlý zenginlerinden biri sayýlýrsýn. Hiç senin gibi adama beþinci
sýnýf bir lokantanýn garson kýzýyla düþüp kalkmak yaraþýr mý? Ben senin yerinde
olsam, belki de tüm Avrupanýn en güzel kadýnlarýnýn yaþadýðý Çek ülkesini kolaçan
ederek, kendime uygun birkaç iyi parçayla keyfime bakardým. Meftuni içinden kopup
gelen bir sesi dinledi irkilerek: Bu türden âþýk bir budala, sevdiði hoþça vakit geçirsin
diye, güneþ, ay ve yýldýzlarý bile, bir anda harcayýverir. Bir süre kendi yarattýðý bir
yapýta hayranlýkla ve gururla bakan bir heykeltýraþ gibi inceledi Farustiyi. Ayrýca,
seni son gördüðüm geceki o sümsüklükten, o yarý cesetlikten adamakýllý kurtulmuþ,
neredeyse gençleþmiþ, aslanlar gibi, yakýþýklý, olgun bir erkek olmuþsun; tam
kadýnlarý bayýltýp, aþk acýlarýyla kývrandýracak türden hem de...
Anlamadým, dedi sinirli bir merakla. Kimmiþ benim cadý? Ne þerbetinden söz
ediyorsun sen?
O gece nasýl sarhoþ olduðunu anýmsýyor musun sen? Ýçtiðin o kötü votkadaki metil
alkol beyninin bazý hücrelerini fena biçimde yýkýma uðratmýþ anlaþýlan. Aradan bir
hafta geçtiði halde hâlâ bu sanrýlarýn etkisi altýnda olduðuna göre hücrelerin bu yýkýmý
kalýcý olmalý!..
Meftuni derin bir nefesle birlikte sustu, duruldu. Kýzgýnlýðý geçer gibi olmuþtu.
Arkadaþýný inandýrmak için tane tane konuþmayý sürdürdü. O evine uðradýðýmýz,
senin cadý dediðin kadýn, son derecede saygýn, akýllý bir iþ kadýný, bir hanýmefendi,
ayrýca da benim çok yakýn dostumdur. O gece içtiðin daha doðrusu hepimizin içtiði
sývý da, kadýncaðýzýn kendi elceðiziyle yaptýðý, bol tarçýn ve zencefilli bozaydý;
bildiðimiz boza... Kýþ günlerinde kendisine her uðradýðýmda, kesinlikle koca bir bardak
boza içmeden edemem. Ne yazýk ki, çarþýda satýlmakta olan bozalarýn tadý onunki
kadar güzel olmuyor.
Farusti aðzýndan kaçan sözden çok utanmýþtý. Yaptýðý yakýþýk almaz bir davranýþ
yüzünden azarlanan çocuk gibi baþý önünde, sýkýlgan, kýmýldamadan oturuyordu.
Yok, ben de pek gerçek olduðuna inanamýyordum gördüðüm sanrýlarýn diye
mýrýldandý korkakça, ama aynada yeni yüzümle burun buruna gelince...
Ne var bunda þaþýracak? diye sözü aðzýndan kaptý profesörün Meftuni. Sýkýntýlý,
stresli bir dönem geçirdin bu aralar. Ondan, olduðundan daha yaþlý, yaþamdan kopmak
üzere olan biri gibi görünüyordun. Ama anlaþýlan emekliliðin rahatlýðý, gevþekliði
seni epeyce dinlendirmiþ, kendine getirmiþ.
Albayýn tedirgin telaþý durulmuþ, yine o eski alaycý, dalga geçer hali gelip oturmuþtu
suratýna. Ayrýca, baksana, garson-marson da olsa, kendine yeni bir sevgili de
edinmiþsin. Ýçindeki dinlenmiþlik, huzur, mutluluk, yaþama yeniden kavuþmanýn
sevinci yüzüne de vurmuþ. Adamakýllý gençleþtirmiþ seni. Ýþte, bilmecenin yanýtý
bu!
Bu arada Kazak þef, Farusti için çeþitli bankalarda açýlmýþ hesaplarýn defterlerini, çek
koçanlarýný, banka kredi kartlarýný albayýn masasýna yaydý. Farustiye yaþamýnda
ilk kez burun buruna geldiði tüm bunlarla ilgili ön bilgiler, neyi nasýl kullanacaðýna
iliþkin tüm ayrýntýlar, çok büyük zorluklarla, birkaç kez yinelenmek zorunda kalýnarak,
albay ve becerikli Kazak þefi tarafýndan anlatýldý.
Emekli dil ve edebiyat profesörü banka hesaplarýna iliþkin defterleri, kâðýtlarý ceplerine
özenle yerleþtirirken alýþkanlýðý üzere bir þiiri ya da pek bilinen bir oyundan çok
ünlü bir tiradý ezberlercesine, kendisine anlatýlanlardan bir tek sözcüðü bile unutmamak
için, içinden yineleyerek kapýdan çýkýp gitmek üzereyken Meftuni arkasýndan seslendi:
Sakýn ha, bana bu söylediklerini baþka yerde, baþkalarýna da yineleme, olur mu? Hem
kendini gülünç duruma düþürürsün, hem de benim ticari itibarýmý zedelemiþ olursun.
Sanrýlarýný bilincinin derinliklerinde kilit altýnda tut, bir yerlere salýverme sakýn.
Farusti ile Fanustay kapýda, yine birbirlerini düþmanca ve soran gözlerle süzdüler, yine
soðukça Ýyi günler dilediler birbirlerine. Hoca bürodan ayrýldý.
***
Çok geç kalmýþtý. Büronun yakýnýnda bulunan, yeni açýlmýþ, Türk akrabalardan bir
þirketin yaptýrýp iþlettiði çok lux, pýrýl pýrýl alýþveriþ merkezinde bulduðu ilk
Kâðýdý özenle katlayýp zarfa koydu, yapýþtýrdý ve paketle zarfýn, üzerinde adý, adresi
yazýlý kiþiye hemen ulaþtýrýlmasýný istedi.
Þimdi sýra bir çiçekçi bulmaya gelmiþti. Ucu bucaðý gözükmeyen koca alýþveriþ
merkezinde o da vardý. Oradan da Gübert-chinkasýna en güzel, en pahalý kýrmýzý
güllerden bir buket yaptýrarak verdiði adrese gönderilmesini saðladý.
Derin bir nefes alarak alýþveriþ merkezindeki insan akýntýsýna koyverdi kendini.
Yapýlmasý gerekli iþlerden birini becermek içini rahatlatmýþtý. Artýk biraz da kendi
üstüne baþýna bakmalýydý. Erkek giyim eþyalarý satan koca bir maðaza görünce girip
kendini tepeden týrnaða donattý; giysi paketlerini yüklenip alýþveriþ merkezindeki
turlamasýný sürdürdü. Bugüne kadar içten içe hoþuna gidip de, edinmeyi aklýnýn
ucundan bile geçiremediði, gözüne iliþen ne varsa, görgüsüz bir çýlgýnlýkla üstlerine
saldýrýp aldý. Neler neler... Gübertchinka ile kendisine en pahalýsýndan birer Rolex saat
ile en sofistikesinden birer cep telefonu, kalem takýmý, mini cep bilgisayarý, dört-
beþ çift çeþitli renk, biçim ve iþlevlerde Ýtalyan ya da Ýngiliz ayakkabý, gerekli
gereksiz bir sürü þey daha... En sonunda elindeki irili ufaklý paketleri taþýyamaz duruma
gelince yeni açýlmýþ Louis Vuitton yetiþti imdadýna. Buradan gerçek birer sanat
yapýtý sayýlabilecek orta boy bir valiz ile birkaç deðiþik boy ve türde çanta satýn aldý.
Elindeki paketleri valize yerleþtirerek, ayakta durmaktan, insan kalabalýðýnýn alýþýk
olmadýðý devinimiyle gürültüsünden, dükkânlara, maðazalara girip çýkmaktan periþan
durumda, kendini alýþveriþ merkezinin dýþýna attý.
Bundan sonraki ilk hedef, yeni bir ev ayarlayana kadar, Novoturolskta yeni açýlan beþ
yýldýzlý otellerden birinde bir oda tutmaktý. O, bakýmsýz, yoksulluk ve hüzün dolu
sosyal konut sitesindeki otuz beþ metre karelik zavallý dairede bir gece daha fazla
kalmaya dayanamazdý. Tatsýz tuzsuz bir yaþamýn kötü, iç karartýcý anýlarýyla dolu bu
eve kesinlikle adým atasý gelmiyordu. Ayrýca Farusti bilindiði gibi ev terk etme
konusunda, çocukluktan kalma bir deneyime de sahipti.
Taksi beklerken birden taksiciye verecek kadar bile parasý olmadýðýnýn ayýrdýna
vardý. Ceplerinde milyonlarca rublelik banka hesaplarýnýn defterleri, kartlarý ve çek
koçanlarý vardý, ama yanýndaki nakit birkaç rubleyi geçmiyordu. Büyük cadde boyunca
yürüyerek, kendisi için hesap açýlmýþ beþ bankadan birinin þubesini aradý ve ilk
bulduðundan para çekti. Þu anda, yanýnda üniversiteden emekli edilmeden önce almakta
olduðu maaþýn iki yýllýk toplamýna denk düþecek kadar nakit para bulunmaktaydý.
Aklýndan bu hesabý yaptýðýnda, acý acý gülümsedi.
Tam geçen bir taksiyi durdurmuþ, binmek üzereyken, gözü caddenin karþýsýndaki
Volvo satan galeriye takýldý. Tam zamanýdýr diye söylenerek taksiyi savdý. Bu
arada þu araba iþini de hal yoluna koymalý. Elinde koca valiz ve diðer çantalarla, uçak
pisti benzeri caddeyi, nefes nefese zorlukla aþarak kendini galerinin içine attý. Koyu
bordo, yeni model bir Volvo S80de karar kýldý arabalarý inceledikten sonra ve hemen
teslim almak istediðini, parayý da hemen ödeyeceðini bildirdi. Ancak galeri ilgilileri
bunun olanaksýz olduðunu, arabayý yarýn, tüm bürokratik iþlemler tamamlandýðýnda
verebileceklerini, ancak çok gerekliyse bu akþamlýk daha eski model bir araba
kullanabileceðini söylediler. Farusti, çaresiz kabul etti. Kaparoyu verdi ve bavullarýný
geçici arabasýnýn bagajýna koyarak otele gitti.
Otelin on ikinci katýndaki odasýnda, önce valizi boþaltýp içinden çýkan giysi, çamaþýr,
ayakkabý ve diðer eþyalarý ilk kez görüyormuþ gibi uzun uzadýya hayranlýkla
inceledi. Ýçinde gitgide büyümekte olan mutluluðun coþkusu nefesini daraltýyordu. Bir
an boðulacaðýný sandý. Ne olursa olsun biraz sakinleþmeli, içindeki bu taþkýnlýðý
frenlemeliydi. En iyisi, ilgisini baþka þeylere yöneltmekti. Televizyondaki yerli-yabancý
bir sürü kanaldan diðerine atlarken, St. Petersburg kiliselerinden birinden naklen
verilmekte olan, Bachýn Sankt Matteus Passionunu yakaladý. Ýçindeki koyu
Hýristiyanlýðý alevlendiren eþsiz güzellikteki müzik baygýn düþürmüþtü Farustiyi.
Ne kadar gençleþirse gençleþsin, ne kadar yaþamýný tepeden týrnaða yenilerse yenilesin,
müzik beðenisinin deðiþime uðramasýný olanaksýz görüyordu. Onun için geçerli olan
tek müzik türü bu olarak kalacaktý.
Kulaðý o güzelim müzikte, pencereden dýþarýyý gözledi. Kalýn, koyu gri bulutlar,
Turanianýn o doyumsuz açýk buz mavisi gökyüzünü, en ufak bir delik
býrakmamacasýna, haince kaplamýþlar, Novoturolskun üstüne tüm kasvetli
aðýrlýklarý ile çökmüþlerdi. Bu yüzden de hava olduðundan daha erken kararýyordu bu
akþam. Cadde ve parklarýn sarý sodyum lambalarý donuk Danianýn buzdan yüzeyinde
yansýyarak onu, kentin ortasýna rastgele atýlmýþ dev bir altýn zincire benzetmiþti.
Nehrin yüzeyini yýlýn en az dört ayýnda kaplayan kalýn buz tabakasý üzerinde çeþitli
araçlarla kaymak, uzun kýþ akþamlarýnda çocuklarýn okul çýkýþý en büyük
eðlencelerinden biriydi. Profesör de çocukluk ve gençliðinde, yaþamýný berbat eden o
tatsýz ailevi sorunlarla yüz yüze kalana kadar, bu coþkulu eðlenceyi bol bol tatmýþtý.
Ýþte þimdi de, binlerce çocuk ve genç nehrin üstünde minik kýzaklarla, buz patenleriyle
kayýyorlar, birbirleriyle çarpýþýp yerlere düþüyorlar, itiþip kakýþýyorlar, cývýl cývýl
eðleniyorlardý.
Aþýrý mutluluðun verdiði boðulma duygusunun yerini, bu kez de tam tersi, aþýrý
sýkýntý, bunalým almýþtý. Ruhsal yetersizlik ve dengesizliði, iki aþýrý uç duygu
arasýnda bir denge noktasý bulamýyor, salýnýmlarla kâh oraya, kâh buraya savrulup
duruyordu. Birazcýk sakinleþebilmek için, mini barýn kapaðýný açýp birer dublelik
küçük içki þiþelerini inceledi. Ýçlerinden seçtiði halis Ýskoç ürünü malt viskiyi
yuvarladý bir dikiþte. Yaþamýnda ilk kez bir malt viski tadýyordu. Viskinin büyük bir
zarafet ve aðýrbaþlýlýkla, yavaþça, salýna salýna yemek borusundan mideye süzülüþünü,
gözleri kapalý izledi. Anasýný sattýðýmýnýn heriflerinin içkilerinde bile anlaþýlmaz
bir soyluluk var! diye söylenerek mini bardan bir küçük malt daha bulup, viskinin
aðzýndan baþlayarak mideyi buluþunu yine büyük bir zevkle izledi.
Derken, aklýna baþka bir hýnzýrlýk geldi. Tüm þýmarýk zengin pezevenkler nasýl
davranýyorsa o da öyle davranmalýydý. Hemen telefona sarýlarak oda servisinden
kendisine buz gibi bir Don Perignon ile en iyi cinsinden havyar getirmelerini istedi. Bu
arada suyla doldurmaya baþladýðý jakuzili banyoya köpüklü sývý sabun katarak suyun
üstünün hafif mavimtýrak köpükle kaplanmasýný saðladý.
Garsonun getirdiði þampanyayý dikkatlice patlatarak, tek bir damlayý bile ziyan
etmeden, kadehine doldurdu ve merakla yudum yudum içti. Evvelce tatmýþ olduðu, adý
þampanyaya çýkmýþ hiçbir sývýya benzemiyordu bu. Bu içki filan deðil!.. diye
yüksek sesle söylendi. Kadehini ýþýða doðru tutup berrak, açýk sarý sývýnýn içinde
oluþan binlerce minik hava kabarcýðýný, laboratuvarda kimyasal deney yapan bilim
adamý ciddiyetiyle inceledi. Bu, doðayla insanýn el ele verip oluþturduklarý görkemli
bir sanat yapýtý! Ýçindeki edebiyatçý backgroundu kabarmýþtý yine.
Kalkýp soyundu ve yanýna Don Perignonlu buz kovasý ile kadehini alarak küvetteki
ýlýk, mis gibi köpüklü suya girdi. Ýçmeyi orada da sürdürdü. Sonunda jakuzi motorunu
çalýþtýrarak bedenine yumuþak, rahatlatýcý, uyuþukluk verici su masajýný uyguladý ve
banyodan çýktý. Üstüne, karþý konulamaz, bir uyku çökmüþtü. Sabahtan beri yaþadýðý,
hiç de alýþýk olmadýðý yaþamýnýn ilkleri, coþkular, gerginlikler, koþuþturmalar,
biteviyeliðe, rutine koþullanmýþ profesörün beynini ve bedenini yorgun düþürmüþtü.
Kurulandýktan sonra, yine çýrýlçýplak, yataða girdi. Kuþ tüyü yorganýn nevresimi ve
yatak çarþafý halis ipekliydi. Ýpeðin, arada hiçbir yabancý madde olmadan, doðrudan
doðruya bedenini saran ýlýk ve kaygan yumuþaklýðý adamýn cinsel güdülerini
uyandýrmýþtý. Cinsel duygularý her uyandýðýnda sevgili Gübertchinkasý aklýna
düþerdi. Gübertchinkalý gevþekliði, uyuþukluðu üstüne, iki duble malt viskiyle koca bir
þiþe Don Perignon, göz kapaklarýný aðýr aðýr düþürdü. Öylece sýzdý kaldý.
***
Önce kuyumcunun adamý çaldý kapýyý. Elindeki paketi teslim edip Gübertchinkanýn
imzasýný aldý, gitti. Kýz, yarý merak, yarý þaþkýnlýkla, paketi parçalarcasýna açtý.
Farustinin notunu okudu; sonra da armaðanlarýn, en az içindekiler kadar zarif, incelikli
ve soylu kutularýný açtýðýnda sevinç, coþku ve mutluluktan düþüp bayýlacaðýný sandý.
Bir zaman, yerinden kýpýrdamadan derin derin soluk alýp verdi. Avazý çýktýðý kadar
haykýrabilse, yerinde zýp zýp zýplayabilse ne iyi olurdu ama... Yapamazdý; içerde yatan
lanet kocakarýdan dolayý yapamazdý. Onun görevi susmak, kederini, üzüntülerini hep
nasýl içine atýyorsa, mutluluklarýný, sevinçlerini de içine atýp dýþarý göstermemekti.
Usulca banyoya gitti; içlerinde neler olduðunu kestirdiði kadife torbacýklarý açýp içinden
çýkan göz kamaþtýrýcý takýlarý büyük bir keyifle, tadýný çýkara çýkara takýndý.
Marifetli takýlar saçtýklarý gizemli pýrýltýlarla, kadýnlarý sanki daha güzel, daha çekici,
daha alýmlý kýlmak için üretilmiþlerdi. Bu pýrlantayla altýnýn insanýn yaratýcý emeði
ile birleþmiþ görkemli karýþýmý, kendisini kullanan yeryüzünün en çirkin, en sevimsiz
yaratýðýný bile tapýnýlacak bir tanrýça gibi göstermeye yeterdi.
Birden huysuz annenin canhýraþ haykýrýþlarý duyuldu yatak odasýndan. Sanki kadýný
birileri boðazlýyordu içerde. Kýz korku ve telaþla annesine gösterme niyetinde
olmadýðý takýlarý üstünde unutarak fýrlayýp yanýna koþtu kadýnýn.
Bu sýrada kapý bir kez daha çalýndý. Ýnatçý kadýn yenilmek niyetinde deðildi. Bak
bakalým kapýya, dedi hýnzýrca. Bu kez kimden ne armaðan gelmiþ, hele bir
öðrenelim.
Gübertchinka kapýdan koca bir kýrmýzý gül buketiyle döndü. Çiçek buketine ilk gelen
taký paketinden daha fazla sevinmiþ gibiydi. Annesiyle paylaþtýklarý odada huysuz
yatalaðý kudurtmak istercesine koca kýrmýzý gül buketine düþsel bir kavalye gibi
sarýlýp kendi çevresinde romantik bir valsle dönüp duruyordu. Mutluluktan sanki ha
uçtu, ha uçacaktý. Nursuz kadýn öfke, kin ve belki de kýskançlýkla önünde peri kýzý
gibi dönüp duran kýzýný süzüyordu.
Bugün Farusti kendisini almaya gelemeyeceðine göre evden daha erken çýkmalýydý.
Önce bir vazoya kýrmýzý gülleri güzelce yerleþtirip sehpanýn üstüne koydu. Görkemli
kýrmýzý güller yoksul ve zevksiz döþenmiþ bu odayý bile, biçimleri, renkleri ve
kokularýyla neredeyse güzelleþtirmiþlerdi; týpký o eþsiz etkileyicilikteki takýlarýn çok
çirkin bir kadýný bile çekici kýlmasý gibi... Kolye ve bileziði çýkarýp özenle kendi
kutularýna yerleþtirdi. Geceleri yatmakta olduðu, annesinin karþýsýndaki yatak-
kanepenin baþucunda duran eski püskü komodinin gözlerinden birine koydu. Üzerinde
yalnýzca kulaklarýndaki pýrlanta küpeler kalmýþtý. Annesinin o sinir bozucu sesiyle
verdiði dini-ahlaki söylevleri dinler gibi yapýp ivedilikle, yine en güzel giysileri ve
en çarpýcý makyajýyla, evden çýktý, lokantaya gitti.
Gece ilerliyor, lokantada artan müþteri sayýsýyla salonun havasýndaki oksijen gitgide
azalarak, yerini kötü votka, yanmýþ domuz yaðý ve Rus sigarasý kokusuna terk
ediyordu. Lokantanýn kapýsýnýn her açýlýþ kapanýþý Gübertchinkanýn yüreðini
yerinden hoplatýyor, ama Farustiyi göremeyince düþ kýrýklýðý artýyordu.
Kýz, aklýna bile getirmek istemediði olasýlýðýn gerçek olduðuna kendini inandýrmaya
baþladý sonunda: Takýlarý ve kýrmýzý gülleri kendisine bir veda armaðaný olarak
göndermiþti adam ve kýzý boþlamýþtý. Ne kadar þanssýz bir kýzým ben diye
düþündü. Neyi tutsam elimde kalýyor. Oysa ne kadar da baðlanmýþtým kendisine.
Onun gibi yüksek düzeyde birine göre oldukça basit, yontulmamýþ, zavallý biriyim ben.
Bu acý sondan baþka ne umabilirdim ki?
Tam tüm umudunu kestiði, artýk onu da, onunla yaþadýðý kýsacýk serüveni de aklýndan
silmesi gerektiðine karar verdiði sýrada gözlerine inanamadan giriþteki holde
Farustinin, garsonlardan biriyle tartýþtýðýný, sonra da dönüp kapýdan çýktýðýný
gördü. Masalar ve servis yapan garsonlar arasýndan nasýl olup da bir þeylere, birilerine
çarpýp dökmeden geçebildiðine kendisi de þaþarak kapýdan fýrladý. Dýþarý çýkar
çýkmaz da buz gibi havada asýlý sivri uçlu mikroskobik buz kristallerinin yüzüne ve
bedeninin açýktaki bölümlerine binlerce iðne olarak battýðýný duyumsadý. Farusti,
nereye gidiyorsunuz? diye avazý çýktýðý kadar haykýrdý.
Farusti geri dönerek koþa koþa kýzýn yanýna geldi; kucaklaþýp doyasýya öpüþtüler.
Uzun yýllardýr birbirlerine hasret kalmýþ iki sevgili gibiydiler. Ne yapabilirim?
diye elini yana açtý neþeyle. Kapýdaki garson Yer yok diye beni baþýndan
defetti. Mutlulukla kýza göz kýrparak, poposuna hafif bir þaplak indirdi. Ben de
çaresiz, içinde meleklere benzeyen Gübertchinkasý olan baþka bir restoran aramaya
kalktým.
Kýz aðladýkça, adam onu dýþ dünyanýn kötülüklerinden sakýnmak istercesine daha da
sýký göðsüne bastýrýyordu. Haklýsýn, affet! Fena halde uyuyakalmýþým, diye özür
diledi. Haydi içeri girelim. Çünkü donmuþ bir Gübertchinka, canlýsý kadar sevimli
olmayabilir.
Patron çok kýzgýndý; ateþ püskürüyordu. Kýzým, seninle baþtan pazarlýk etmedik
miydi, Çalýþma saatleri içinde özel hiçbir þey yapamayacaksýn diye? Sense
lokantanýn en hareketli saatlerinde sevgilinle aþna-fiþne için dýþarýlarda
geziniyorsun. Eliyle sertçe içeriyi göstererek emretti: Haydi bakalým! Çabuk iþinin
baþýna! Farustiye hiç bakmýyor, onu görmezlikten geliyordu.
Ne yapacaðýný þaþýrmýþ kýz, adamýn emrini yerine getirmek için, ok gibi fýrlayarak
içeri gitmeye davranýrken Farusti sertçe kýzýn bileðinden tutup gitmesine engel oldu.
Profesör duruma çok sinirlenmiþti. Ancak olay çýkmasýný da istemiyordu. Sahte bir
kibarlýkla araya girdi. Sayýn patron diye baþladý saygýyla eðilerek. Sözünü ettiðiniz
davranýþ gerçekten iþ yaþamý etiðine ve verilen sözlere uygun düþmüyor. Bence bu suç
çalýþan diðer personele de bir ibret olmak üzere cezasýz býrakýlmamalý ve Bayan
Gülbeye-vanýn iþine derhal ve hiçbir tazminat söz konusu olmadan son verilmelidir.
Hatta bu olay iþinizin en yoðun zamanýnda baþýnýza geldiði için ayrýca
cezalandýrýlmalý ve... Döndü, kendisini aptalca ve korkulu bir bakýþla izlemekte olan
Gübertchinkaya son ay aldýðý ücretini sordu. Sonra cebinden bir tomar para
çýkartýrken yüksek sesle kýzýn aylýk ücretini üçle çarptý; bu tutarý dolara çevirip üstüne
de bir yüzde on ekleyerek ortalýkta neler döndüðünü ve kendisiyle alay edilip
edilmediðini bir türlü anlayamamýþ patrona ödedi. Sanýrým bu, bayan Gülbeyevaya
ödediðiniz ücretleri enflasyona karþý da korumuþ olacaktýr.
neredeyse yalvardý: Siz de belki bu verilen tazminat karþýlýðý benim bir hafta sonra
ayrýlmama izin verebilirsiniz sanýrým. Çok özel bir neden ayrýlmamý gerektiriyor
da...
Ben daha fazla kalabalýk etmeyeyim buralarda diyerek Farusti kýzýn alnýna bir
öpücük kondurdu. Çýkýþta yine eski yerimizdeyim.
Farustinin kaþlarý çatýldý. Ne biçim sözler bunlar? diye sertçe yanýtladý kýzý.
Hiçbir þey senden daha deðerli deðil benim için melek Gübertchinkam! Kapýdan
çýktý gitti.
Farusti yanýndaki küçük çantasýndan saati ve cep telefonunu çýkararak kýza verdi.
Bunlarý adamlarý sana gönderdikten sonra almýþtým, dedi kýzýn koluna göz
kamaþtýrýcý Rolexi takarken.
Gübertchinka küçük bir servete mal olduðu besbelli göz kamaþtýrýcý saatten
bakýþlarýný ayýramadan sordu: Ailenizden birinden miras falan mý kaldý? Sonra
birden baþýný kaldýrýp gözlerini adamýn gözlerine dikti. Sakýn, son zamanlarda
ülkemizde iyiden iyiye yaygýnlaþtýðý söylenen kara para iþi olmasýn? Huzursuz,
endiþeli bir kuþku vardý bakýþlarýnda. Uyuþturucu, silah kaçakçýlýðý... Baþýnýzý
belaya sokmayýn sakýn bunlarla birkaç kuruþ için.
Yok daha neler!.. diye sertçe karþýladý Farusti. Tam o söylediðin haltlarý
karýþtýracak adamý buldun sen de! dedi, ama bunu demesi yetmiyordu. Akla yakýn
bir açýklamasýný yapabilmeliydi kýza tüm bu eli açýklýðýn, bu çýlgýn tüketimin.
Meftuninin sýký sýký tembihlediði gibi loto iþinden kesinlikle kimseye söz
açmamalýydý; hatta Gübertchinkaya bile... Ama, sersem kafa, bu durumu kýza nasýl
açýklayacaðýný daha önce hiç düþünmemiþti o ana kadar.
Uzunca süre bocalama içinde kýza bakarken uydurma bir öykü kurdu kafasýnda. Sonra
da baþladý anlatmaya: Güya þimdiye kadar varlýðýndan hiç haberi bile olmadýðý, uzun
yýllar önce Sovyetler Birliðinin çok gizli stratejik silahlar geliþtirmek üzere
görevlendirilmiþ araþtýrma enstitülerinden birinin önemli pozisyondaki fiziko-
kimyacýlarýndan olan dayýsý, bir punduna getirip CIAnýn da yardýmlarýyla
Amerikaya kaçarak ya da kaçýrýlarak bu ülkeden sýðýnma hakký istemiþ. Dayý
Batýya, SSCBde geliþtirilmekte olan, bilebildiði tüm gizli silah projelerine iliþkin
teknik ayrýntýlarý aktardýðý gibi, silah üreten Batýnýn belli baþlý ülkelerinde, çok
büyük ücretler karþýlýðý teknik danýþmanlýklarda da bulunmuþ ve hatta bazý silah
üreticisi þirketlerden önemli sayýda hisse alabilmeyi bile baþararak bu yolla oldukça
hatýrý sayýlýr bir servet sahibi olmuþ. Bu yüzden de, ülkesince vatan haini, halk
düþmaný ve uluslar arasý sermayenin uþaðý ilan edilen, yaþamý gizemlerle dolu
dayý, çok sýký komünistlerden ve kýz kardeþinin kocasý, yani Farustinin babasý
tarafýndan da aile içi aforoza uðrayarak adý-saný aile içinde unutturulmaya
çalýþýlmýþ ve Amerikalý dayý gerçekten de unutulup gitmiþ.
Farusti anlattýkça açýlýyor, bu kadar kuyruklu yalaný nasýl olup da ardý ardýna
sýralayabildiðine doðrusu kendisi de þaþýyordu. Gübertchinka ise best seller bir
serüven romanýnýn bir bölümünü izlercesine, aðzý bir karýþ açýk, Farustiyi
dinliyordu.
Farusti yalan öykünün son yorumunu yaptýðýna yapacaðýna piþman oldu. Ama
Gübertchinkanýn tepkisi de hoþuna gitmemiþ deðildi.
Saat oldukça geç olmuþtu. Kýz, huzursuzluk içinde, geciktiðini, annesiyle, evine gitmek
için onun gelmesini bekleyen Aitcha kýzýn huysuzlanmaya baþlayacaklarýný söyledi.
Gübertchinka, adamýn erkeksi kokusu ile üzerine abanmýþ aðýrlýðý altýnda, sonsuz ve
bitmesini hiç istemediði bir zevk içinde eziliyor, kendinden geçiyordu. Farustinin elinin
göðüslerinden aþaðý, etek altýna doðru kaydýðýný duyumsayýnca sürmesi için içinden
gelen tüm isteðe karþýn direnmeye baþladý. Duralým artýk ne olur diye yalvardý.
Sevgiyle Farustinin yüzünü okþadý. Öpüþlerinizden, dokunuþlarýnýzdan,
okþamalarýnýzdan, sizinle birbirimize bu kadar yakýn olmaktan korkunç zevk alýyorum;
sizden hiç ayrýlasým gelmiyor. Ama biraz daha sabredelim lütfen. Arabadan
fýrlayarak eve koþtu.
Farusti kýzý her akþamki gibi, arkasýndan bir süre sevgiyle izledikten sonra evinin
bulunduðu toplu konut sitesine doðru yola çýktý. Küçücük, periþan dairesiyle köhne
Ladasýndan bir biçimde kurtulmalýydý. Gübertchinkaya gelmeden önce yeni aldýðý
küçük valizlerden birine, üstünden çýkan tüm eski giysileri, çamaþýrlarý, ayakkabýlarý
týkýþtýrarak garajda bulunan Volvonun bagajýna koymuþtu. Siteye ve dairesinin
bulunduðu apartmana girip çýkarken kimseye görünmemek için özellikle geç bir saati
seçmiþti.
görevlerini gören tek ve küçük odasý, tepede yanan kýrk mumluk, üstü toz ve örümcek
baðlamýþ ampul ýþýðýnda özellikle de otelin konforlu odasýný gördükten sonra
büsbütün hazin ve boðucu gözüktü gözüne. Kendisini geçen gün baktýðýnda þaþkýnlýða
uðratan kýrýk ve sýrlarý yer yer dökülmüþ aynanýn bulunduðu banyo-tuvalete baþýný
uzatýp baktý. Ýçerdeki her þey ne kadar da zavallý, ne kadar da ilkel görünüþteydi:
Küçücük pis bir lavabo, emayelerinin döküldüðü yerlerde paslý demirleri görünen ayaklý
bir banyo küveti, bir cývatasý düþtüðü için tuvaletin üstünde yampiri duran tuvalet
kapaðý, nikelaj kaplamalarý dökük musluk, batarya ve duþ, ortalýða kesif bir bozuk yað
kokusu saçan, mikrop yuvasý, yeþil renkli kesme sabun kalýplarý...
Ýskemlelerden birine oturarak odayý izledi bir süre. Burada geçirdiði yaþam hýzla
gözünün önünden aktý. Odada bulunan, gördüðü her þey ona nedense yaþamýndaki
en kötü, en bunaltýcý olaylarý anýmsatýyordu. Hiç mi iyi bir zamaný, hiç mi mutlulukla
andýðý bir yaþantý parçasý olamamýþtý? Yok, bu bunalým saçan saplantýlar böyle sürüp
gidemezdi; en iyisi bir an önce buradan kaçýp gitmekti.
Kalkýp önce valize týkýþtýrmýþ olduðu, üstünden çýkmýþ eski eþyalarý gardrobun
dibine boþalttý. Sonra, alýp götürmeye niyetlendiði, vazgeçmesi olanaksýz deðerli
kitaplarý ile birkaç anýyý boþalmýþ valize doldurdu. Sýra yazacaðý mektuba gelmiþti.
Temiz bir kâðýt, zarf buldu bir yerlerden. Masanýn baþýna oturarak mektubunu yazmaya
baþladý:
Aldýðým bir görevden dolayý, uzun zaman geri dönmemek üzere, çok ivedi olarak yurt
dýþýna gitmek zorunda kaldýðým için, içinde bulunan tüm eþyalarla birlikte dairemi ve
Lada marka arabamý, gereksinmesi olanlara verilmek üzere size býrakýyorum. Evdeki
kitaplar ile diðer bilimsel çalýþmalar ise, Novoturolsk Üniversitesi Slav Dilleri ve
Edebiyatlarý Enstitüsü Kütüphanesi yetkilileri tarafýndan sizden teslim alýnacaktýr.
Sizden bu zor yardýmý istemek zorunda kaldýðým için, þimdiden affýnýzý dilerim.
En derin saygýlarýmla.
Üçkâðýtçý Sayýn Site Yöneticisine verilen bu görevin hiç de can sýkýcý bir
angarya olmayacaðýný çok iyi biliyordu profesör. Sinekten yað çýkarma üstadý
yöneticinin, evdeki tüm eþya ile arabayý haraç mezat satacaðýndan ve parayý da cebine
atacaðýndan hiç kuþkusu yoktu. Apartmandaki daire ise zaten Sosyal Konutlar
Kurumu'nun malýydý.
Valizini alýp evi terk etmek üzereyken, durdu, geri döndü. Evdeki her þeye tek tek,
dikkatlice baktý. Ýçinin cýýýz ettiðini, göðsünden bir þeylerin zorla kopartýldýðýný
duyumsadý. Bu terk ediþ, on altý yaþýnda baba evini öfke ve kinle terk ediþe hiç
benzememiþti. Gözlerinden bir-iki damla yaþ süzüldü. Döndü, kapýyý çekip çýktý.
Volvosuyla otoparktan ayrýlýrken arabanýn farý bir ara, hurdasý çýkmýþ, döküntü
Ladayý aydýnlattý. Durdu. Uzun süre emektar, yaþlý Ladacýðýný süzdü. Lada onda
yaþamýyla ilgili hiçbir ilginç anýyý canlandýrmasa da, onu bir daha göremeyecek, binip
gidemeyecek olmasý kendisini hüzünlendiriyordu. Arabayý sürdü, oradan uzaklaþýrken
dikiz aynasýndan Ladayý bu kez baþka bir açýdan gördü. Arabacýk sanki mahzun
mahzun arkasýndan bakýyordu.
Sonra arkasýna bakmadan Volvonun gazýný tüm gücüyle kökleyerek, gözleri dolu
dolu, siteden hýzla uzaklaþýp gitti.
III
O gün, Gübertchinkanýn garsonluðunun son günü olacaktý. Farusti, kýzýn iþe gidiþ
saatinde, yeni Volvo S80iyle sokaðýn köþesinde her zamanki yerine yanaþtý. Melek
Gübertchinkam yeni Volvoyu görünce kimbilir nasýl þaþýracak ve soylu arabaya ne
kadar hayran olacak? diye düþündü.
Bu ne hal, Gübertchinkam! diye çýldýrmýþ gibi haykýrdý Fa-rusti. Kim, niçin
yaptý bunlarý? Ellerini ellerinin arasýna almýþ, acýyla kýzýn yüzünü inceliyordu.
Bir an önce buradan gidelim, fazla oyalanmadan Farusti, diye yalvardý aðlamaklý
bir sesle Gübertchinka. Yolda anlatýrým. Arabanýn sað kapýsýný açarak hýþýmla
içeri girdi. Deðil arabanýn yeni olduðunu anlamak, bindiði aracýn otomobil mi, çöp
Farusti sinirden tir tir titreyerek arabaya atladý, þimdiye kadar hiç yapmadýðý bir
þýmarýk zengin çocuðu kalkýþýyla arabayý ileri doðru fýrlattý. Yepyeni Volvo S80
sarhoþ gibi yalpalayarak yolda çýlgýn bir hýzla gidiyordu.
Gübertchinka evden çýkar çýkmaz, yatalak anne önce kýrmýzý gül buketini çöpe
atmasýný istemiþ Aitchadan. Kýzcaðýz, kadýnýn þerrinden sesini çýkartamamýþ, ama
güzelim çiçeklere de kýyamadýðýndan Bari giderken eve götüreyim diye düþünüp
kýrmýzý gülleri sokak kapýsýnýn yanýna koymuþ. Ardýndan, kadýn cýrtlak sesiyle kýzý
yanýna çaðýrarak koþup hemen iki sokak ötedeki tekkenin þeyhine selamlarýný,
hürmetlerini iletmesini ve tarikata oldukça dolgun bir baðýþta bulunmak üzere þeyh
efendinin bir zahmet eve kadar çaðrýlmasýný istemiþ. Genç kýz, bu köhne, izbe yapý
ile buraya girip çýkan cüppeli-sarýklý, çatýk kara kaþlý, kara sakallý, gülmeyi unutmuþ
karanlýk suratlý heriflerden ödü koptuðunu söyleyerek kadýnýn bu isteðine tüm gücüyle
karþý çýkmýþ; ama nafile... Huysuz yatalak kýzcaðýzý kâh tehditle korkutarak, kâh
pohpohlayarak tekkeye gidip þeyhi eve davet etmeye kandýrmýþ sonunda.
Eski, terk edilmiþ bir Budist tapýnaðý ve manastýrýna el koyup yerleþen tarikatýn
þeyhinin huzuruna çýkarýldýðýnda Aitcha þaþkýnlýk içinde kalmýþ: Cüppeli-sarýklý bir
þeyh efendiyle karþýlaþmayý umarken, karþýsýnda yelekli, kravatlý, çok pahalý bir
takým elbise giymiþ bir Gospodin bulmuþ. Adam iyice kýsa kesilmiþ, düzeltilmiþ,
bakýmlý sakalýyla bir din adamýndan çok, bir iþ adamýný andýrýyormuþ. Þeyh efendi
hazretleri dolgun baðýþ sözlerini duyunca koþa koþa gelmiþ eve. Yatalak kadýnýn
önünde temennalar çakarak, önce hal hatýr sorduktan sonra onun saðlýðýna kavuþmasý
için her namazda yüce rabbine yakardýðýný, hatta her akþam saðlýkla ilgili hazýrlanmýþ
özel dualarý da, yatalak anne için aralýksýz okumakta olduðunu kendisine belirtmiþ.
Gübertchinkanýn annesi, koskoca þeyh efendinin kendi saðlýðý için dualar etmesinden
pek mutlu olmuþ ve gözyaþlarý içinde yataðýndan doðrulup þeyh efendinin kaba
saba, kýllý ellerini salya sümük öpücüklere boðmuþ. Adam ellerini kurtarmayý
baþardýðýnda çaðrýlýþ nedenini sormuþ.
yataðýnýn baþucundaki komodini açarak içindeki lacivert kadife torbayý þeyh efendiye
vermesini buyurmuþ. Aitcha-cýk, þeyh efendiye olabildiðince uzak durup, kendisini
kötülük dolu bakýþlarla süzen adamýn fýldýr fýldýr gözlerinden korunmak istercesine,
kafasýný öne eðerek torbayý þeyh efendiye vermiþ ve korkuyla kendini yine odanýn
kapýsýnýn önüne atmýþ.
Þeyh efendi heyecanla torbaya sarýlýp içindeki lacivert kadifeyle kaplý kutularý açarak
kadýnýn yataðýnýn ayak ucundaki sehpaya serdiðinde, odadaki üç kiþi de donup
kalmýþlar, pýrlantalara bakakalmýþlar. Hoca efendinin yuvalarý içinde dört dönen
gözleri bile hýz kesip pýrlantalara sabitlenmiþ. Oda sanki aydýnlanmýþ, büyümüþ.
Pýrlantalar odaya sýzan ikindi ýþýðýnýn içinde gizlenmiþ renkleri birbirinden ayýrarak
odanýn duvarlarýnda, tavanýnda rengârenk çiçekler, yapraklar, dallar oluþturuvermiþler.
Derin, þaþkýn, büyülü sessizlik uzun süre kalakalmýþ odada.
Ne gezer... demiþ yaþlý kadýn, kim olduðu belirsiz bir kiþiden kýzýma verilmiþ
bir armaðan. Bu zamanda kim kime böyle bir armaðan verir hiçbir karþýlýk beklemeden?
Yani anlayacaðýnýz þeyh efendi hazretleri, bizim kýz iyi yoldan çýkmýþ, kötü yola
sapmýþ ya da sapmak üzere. Bir an sehpanýn üzerinde pýrýldamakta olan takýlara
nefret ve belki de kýskançlýkla bakmýþ. Haram mal bunlar, diye cýrtlak sesiyle
haykýrmýþ. Haram, haram, haram! Haram edinilmiþmal ruhu karartýr, kaný
kurutur . Beyni bacaklarýna komut verebilse bir tekmeyle sehpayý, üzerindeki
takýlarla devirecekmiþ. Gayret de etmiþ bir süre, ama baþaramamýþ. Bu haram
mallardan kurtarýn bizi, aziz þeyh efendi hazretleri; bu ahlaksal kirlenmeden hanemizi
temizleyin. En iyisi,biz bunlarý tarikatýnýzýn kurucusu cennet mekân Takuyittin efendi
hazretlerinin yüce ruhunaadayalým ve cennetin nimetlerine sevinelim ! Buna karþýlýk
olarak da, siz pek muhterem þeyh efendi hazretleriyle tekkenizin diðer inananlarýnýn,
kýzýmýn ve onun gibilerin doðru yola dönmesi için ulu tanrýya yakarmasýný yalvararak
rica ediyorum. Yaþlý kadýn gözlerinden akan yaþlarý yorganýyla kurulamýþ ve yine
þeyh efendinin ellerine sarýlarak doyasýya öpmüþ.
Þeyh efendi yapmacýk bir kederle ve bilgiççe baþýný sallamýþ. Doðruluk budur iþte.
Nefsini yenen kazanýr, aziz hanýmým. Sehpanýn üstünde ýþýl ýþýl parlamakta olan
takýlara tiksinti ile bakmýþ. Tarikatýmýzýnsaðlam bir midesi vardýr .Yalnýzca
tarikatýmýz,sevgili hanýmlar , bu mundar ve harammülkü sindirebilir . Çünkü,
inancýmýza göre, Ýslamýn tüm ülkelere yayýlmasý, inananlara cennetin kapýlarýnýn
açýlmasý için, zaman zaman bu tür mundar ve haram malýn da bu yolda kullanýlmasý
gerekiyor. Bir malýn niteliði kullanýldýðý yere ve varýlmak istenen amaca göre
belirlenir, bildiðiniz gibi. Bugün þu evde mundar ve haram olan bu mal, yarýn Ýslama,
onun þeriatýna yürekten inanmýþ ve bunu halk kitlelerine yaymakla görevli beþ on yeni
genç imam ve vaizin yetiþmesinde kullanýldýðýnda üstüne yapýþmýþ haram damgasý
silinip gidecek, sizin evinizin üstüne çökmüþ bulunan aðýr ve pis kokulu günah bulutlarý
da yok olacaktýr.
Þeyh efendi sehpanýn üstündeki takýlarý özenle kendi kutularýna yerleþtirip hepsini
büyük kadife torbaya doldurmuþ. Eh, ben artýk izninizi isteyeyim, diyerek gitmek
üzere ayaða kalkmýþ. Bizi ziyaret etmek üzere gelecek bir grup insan var da, onlarý
daha fazla bekletmeyelim. Ama sonra birden bir þey anýmsamýþ gibi kadýna dönmüþ.
Kýzýnýzý ne yapýp edip bana gönderin. Ben ona, öðütlerim ve dualarýmla, bir aya
kalmaz dinimizin emirlerine göre yaþamayý bir daha kötü yola düþmeyecek biçimde
öðretirim.
Adam kýllý elini uzatýp kýzýn yanaðýný okþamaya kalkmýþ, ama Aitcha korku ve
iðrenme duygusuyla baþýný sertçe arkaya atýp hoca efendinin elinden yanaðýný
kurtarýrken tüm gücüyle daire kapýsýný adamýn suratýna çarpývermiþ.
Gübertchinka katýlmýþ kalmýþ; sanki nefes almýyor, sanki evin tüm duvarlarý
saydammýþ da, annesini banyodan görebiliyormuþ gibi, onun yattýðý yöne doðru
bakýyor. Aitchanýn olaný biteni anlattýðý süre içinde giderek artan korkutucu bir ölü
beyazlýðýna bürünen yüzüne, kýzýn konuþmasý bittiðinde kan gelmeye baþlýyor. Daha
sonra, Aitchanýn anlattýðýna göre, bu kez kan tüm bedenden çekilip yürek tarafýndan
suratýna doðru pompalanýyor Gübert-chinkanýn. Gözleri kocaman açýlmýþ, alevler
saçýyor. O saf, o temiz, o melek yüzlü Gübertchinka gitmiþ, yerine kýzgýn bir savaþ
tanrýçasý gelmiþ sanki.
Gübertchinka ise hiç oralý deðil. Kendisiyle banyo kapýsý arasýnda olan kýzý, eliyle
sertçe yana doðru savuruyor ve kapýya doðru yürüyor; gözleri yine saydam duvarlarýn
ötesindeki yaþlý kadýnda... Gidip annesinin yataðýnýn baþucuna oturuyor. Gözlerini bile
kýrpmadan, uyuþturucu ilacýn etkisiyle derin bir uykuya gömülmüþ olan yaþlý kadýna
uzun uzun, sessizce bakýp kalýyor.
Aitcha, odanýn kapýsýndan durumu gözlediðinde, içi rahat ediyor. Sinirleri yatýþmýþ
görünüyor, diye düþünüyor, kýzgýnlýðýný frenledi gibi. Bundan sonra bir olay
çýkmaz sanýrým. Mantosunu giyiyor, Novoturolsk gecesinin keskin býçak gibi kesen
ayazýndan korunmak için büyükçe þalýyla baþýný sarýp sarmalýyor, bir eski gazete
kâðýdýna sardýðý kýrmýzý güllerini alýyor ve sessizliði bozmadan parmaklarýnýn
Kýzýlca kýyamet kopuyor. Kapýnýn eþiðinden çýkmak üzere olan kýz, soluk soluða
odaya geri döndüðünde, saçý baþý daðýlmýþ Gübertchinkanýn kendisinden hiç
beklenmeyecek bir acýmasýzlýk ve hunharlýkla yaþlý kadýný, cýlýz omuzlarýndan
tutmuþ, yataktan kaldýrýp kaldýrýp yine tüm hýzýyla yataða vurmakta olduðunu
ürpertiler içinde görüyor. Bir yandan da, aðzýndan köpükler saçarak, anlaþýlmaz bir
þeyler kusuyor yaþlý-yatalak kadýnýn suratýna.
Çok deðerli bir malý yitirmiþ olmanýn çýlgýnlýðý mý; yoksa kýrýlan onurunun,
aþaðýlanmanýn sonucu beynin çýðýrýndan çýkýþý mý; ya da, neredeyse doðduðundan
beri yatalak, lanet bir anne ile beyinsel özürlü bir aðabeye bakmak zorunda kalarak tüm
bir çocukluðu, genç kýzlýðý adam gibi yaþayamadan ziyan zebil etmiþ olmanýn
biriktirdiði hýncýn patlamasý mý? Belki de hepsinin tehlikeli bir karýþýmý bu.
Aitcha birden bedeninin, önemsiz bir eþya gibi bir köþeye savrulduðunu, tüm
kemiklerinin sýzladýðýný duyumsuyor. Gözünü açtýðýnda, beyin özürlü, ama bedence
güçlü kuvvetli aðabeyin Gübertchinkayý yere yatýrmýþ, rastgele yüzüne gözüne
vurduðunu, dehþetle görüyor. Aðabey bir yandan da, aðzýndan salyalar akarak iki
sözcüðü yineleyip duruyor: Öldürüyor annemi, öldürüyor annemi, öldürüyor annemi!
Artýk ne annenin, ne de Gübertchin-kanýn sesi çýkýyor. Anne tüm gücü tükenmiþ
þaþkýn bakýþlarla olanlarý izliyor. Gübertchinkanýn ise yüzü morarmaya yüz tutmuþ,
aðabeyinin kuvvetli parmaklarý arasýnda boðulmak üzere... Bu kez küçük kýz,
soluðunun elverdiði kadar, avaz avaz baðýrýyor: Ýmdat!.. Kurtarýn, öldürüyor!
Bu canhýraþ çaðrý, yarý aralýk duran daire kapýsý önüne toplaþmýþ olan, ama içeri
dalmaktan çekinen apartman ahalisini yüreklendirmeye yetiyor. Önde güçlü kuvvetli
erkekler, arkada yaþlýlar ve çocuklar, en geride de kadýnlar, bir sel gibi akýp minicik
daireyi týkýþ týkýþ dolduruyorlar. Gürültü-kýyamet, baðrýþlar, söylenmeler...
Gübertchinka tam boðulmak üzereyken dört-beþ komþunun cansiperane
çabalarýyla oðlanýn elinden kurtarýlýyor. Kadýnlardan bir bölümü, ölümden kýl payý
kurtulmuþ Gübertchinkanýn yüzünü, kollarýný kolonyayla, suyla ovup kendine
getirmeye çalýþýyorlar; yüzündeki yýrtýklara, týrnak çiziklerine alkol ve tentürdiyotla
pansuman yapýyorlar. Ortalýkta bir telaþ, bir koþuþturma... Güçlü oðlan kargatulumba
odasýna taþýnýyor, çýrpýnmalar, tükürmeler, tekmelerle direnmesine karþýn. Bakýcý
kýz Aitcha, yalnýzca bu gibi kriz durumlarýnda kullanýlmak üzere doktor tarafýndan
verilmiþ aðýr uyuþturucu iðneyi, komþularýn zorlukla tutabildiði oðlanýn koluna zerk
ediveriyor. Oðlan, damardan beynine hýzla ulaþan uyuþturucuyla sakinleþirken, kurþun
gibi aðýrlaþmýþ göz kapaklarýný zorla açýk tutmaya çalýþarak keçeleþmiþ dudaklarý
arasýndan deminki iki sözcüðü gitgide zayýflayan bir sesle yineleyip duruyor:
Öldürüyor annemi, öldürüyor annemi... Etrafýndakiler, oðlan iyice uyuþup en az on-
on bir saat sürecek derin uykusuna dalýnca, usulca baþýndan çekiliyorlar.
Ýçeri doluþmuþ kalabalýðýn büyük bir bölümü yavaþ yavaþ geçmiþ olsun
dilekleriyle kendi dairelerine çekiliyorlar. Geriye, çevrede sözü geçen, seçkin birkaç
aile kalýyor. Bunlar, artýk iyice kendine gelmeye baþlamýþ olan Gübertchinka ile
korkusunu ve þaþkýnlýðýný henüz üstünden atamamýþ annesinin baþýna oturup artýk bu
oðlanla ayný evde yaþamanýn sakýncalarýna dikkat çekiyorlar. Genç adamýn, günün
birinde Allah korusun evdekilerden birinin yaþamýna mal olacaðýndan
korktuklarýný; demin daire kapýsý aralýk olmasa, Gübertchinkayý aðabeyinin elinden
kurtarmaya yetiþemeyeceklerini ve belki de þu anda kýzýn yaþamýyor olabileceðini
anlatmaya çalýþýyorlar anne ile kýzýna. Bugün oðlanýn, kýz kardeþinin annesini
öldüreceðini sandýðýný, yarýn-öbür gün ise hastalýklý kafasýna takýlan bir baþka buna
benzer takýntýyla bir faciaya neden olabileceðini anýmsatýyorlar. Bu genç adamýn, bir
an önce hiç deðilse bir süre için akýl hastalýklarý ile ilgili bir bakým evine
yatýrýlmasýný; dilerlerse bu konuda her türlü yardýma hazýr olduklarýný da belirtmeden
edemiyorlar.
Gübertchinka, iki eli bacak arasýna sarkmýþ, sararmýþ yüzü öne eðik, mumdan yapma
bir heykel gibi kýlý kýpýrdamadan ve konuþulanlara tepki vermeden oturuyor. Yaþlý
kadýnsa, tam tersi, yattýðý yerde fýkýr fýkýr, elleriyle kýzýný göstererek bir þeyler
söylemeye çabalýyor, aðzýný açýp kapatýyor, ama bir türlü derdini seslendiremiyor.
Kadýnýn bakýcýsý Aitcha ürkeklikle bu çýrpýnmalarý izliyor ve kadýnýn
konuþamamasý için bildiði tüm dualarý okuyup duruyor. Biliyor ki annesi bir konuþursa
kýzýnýn kendisini gerçekten öldürmeye kalkýþtýðýný, oðlunun gelerek onu
kurtardýðýný, arkasýndan da deðerli armaðanlar öyküsünü komþulara da anlatarak
Gübertchin-kayý rezil edecek. Neyse ki, kadýn sonunda çabalamaktan yorgun düþüp
konuþmaktan vazgeçiyor.
Az sonra son kalan komþular da, Aitcha da tabii kýrmýzý güller giren çýkanýn
ayaklarý altýnda ezildiðinden, onlarý alamadan evden ayrýlýyorlar. Ana ile kýzý, hiçbir
þey olmamýþ gibi, hiç konuþmadan, birbirlerine bakmadan, yorgunluk, gerginlik,
kýzgýnlýk ve nefret ardýndan birdenbire gevþeyen, pelteleþen bedenlerini karþýlýklý
yataklarýna atarak uyuyup kalýyorlar.
Ýþte olan bitenin hepsi bu! diye, Farustiye dönerek sürdürdü Gübertchinka,
uzunca bir sessizlik ve soluklanmadan sonra. Bana armaðanýnýz olan deðerli takýlarýn
göz göre göre elden gitmesinin dýþýnda, yaþananlar benim gündelik yaþantýmýn içinden
bir parça yalnýzca, gördüðünüz gibi.
***
Ýçki, coþku ve sohbet zamaný unutturmuþtu ikisine de. Gübert-chinka, üzerindeki tüm o
sýkýntý, umutsuzluk, kýzgýnlýk havasýný atmýþ, tatlý bir sarhoþluk içinde, gülüyor,
konuþuyor, fýkýr fýkýr kaynýyordu. Onun bu hallerine bakýp Farusti de keyiflendi.
Gübert-chinkasýna yeniden bir kat daha vuruldu. Evin sokaðýna geldiklerinde olaðan eve
dönüþ zamanýný bir saatten fazla aþmýþlardý. Farusti, her zamanki gibi kýzý öpmeye
davranýrken, Gübertchinka direndi.
Kaygýlanmanýza hiç gerek yok. Bu saatten sonra annem de, aðabeyim de top atýlsa
uyanamazlar derin uykularýndan. Döndü, arabadan atladý. Kuþ gibi uçtu gitti eve
doðru; kapýnýn karanlýðýnda kayboldu.
Saniyeler saatler gibiydi. Bir türlü geçmek bilmiyorlardý. Baþýný kaldýrýp sokaktaki
apartmanlara baktý. Tüm ýþýklarý sönük dairelerin karanlýk pencerelerinden sanki
insanlar gizlice kendisini izliyor ve dalgalarýný geçiyorlardý: Yuh sana!.. Kart
zampara!.. Yuh sana!.. Yuh sana!.. Çok rahatsýz ve huzursuzdu. Kaçýp gitmeyi bile
düþündü bir an. Ama yapamazdý.
Bir süre sonra bakýcý genç kýz Aitcha belirdi kapýda. Dondurucu soðuktan korunmak
için, baþýný yalnýzca gözleri açýkta kalacak gibi büyük þalýyla sýmsýký örtmüþtü.
Hýzlý adýmlarla kaldýrýmýn üstünde sekerek iki blok ötedeki apartmanýn kapýsýnda
kaybolduðunda Farusti arabadan çýktý, apartmana girdi. Loþ ve izbe yapýda saða sola
çarparak, basamaklarda tökezleyerek merdivenlerden zorlukla çýkabildi, kendini
Gübertchinkanýn dairesi önüne attý. Kapýyý týklattý.
Kýz, sus iþareti yaparak kapýyý açtý ve açmasýyla birlikte Farustiyi kolundan
yakalayýp içeri çekmesi, ardýndan da kapýyý usulca kapamasý bir oldu. Muhteþem ve
eþsiz konutumuza þeref verdiniz, sayýn profesör! diye neþeyle fýsýldadý. Tarihsel bir
yapýyý gezdiren turist rehberi gibiydi: Þu görmekte olduðunuz periþan tezgâh kümesi
mutfak. Yanýndaki banyo-tuvalet; saðda dipte aðabeyimin odasý var. Oraya ancak benle
bakýcý kýz girebilir. Bu da annemin odasý; ayný zamanda benim yatak odam; ayný
zamanda oturma odasý, ayný zamanda salon, ayný zamanda Salle à manger(!)...
Koridorun sönük ýþýðýnýn dýþýnda evin geri kalaný hüzünlü bir loþluk içindeydi. Bu
loþlukevi büsbütün acýklý ve zavallý gösteriyordu.
Hiç öyle bir þey olmayacak. Çünkü annem uyanmayacak. Tabii, kulaðýnýn dibinde
borazan çalmazsanýz!..
Sizi annemle tanýþtýrmak isteyen kim? diye huysuzlandý kýz. Ben sadece bu
akþam biraz daha fazla sizinle birlikte olmak istiyorum; hepsi bu...
Adamýn söyledikleri kýzýn umurunda bile deðildi. Sabrý taþmýþtý. Çok uzattýnýz
ama artýk Farusti! Fazla naz âþýk usandýrýr. Öyle deðil mi? diyerek, boþ bulunan
adamý kolundan sýkýca tuttuðu gibi annesinin yattýðý odanýn ortasýna doðru savurdu.
Sonra hýzla dönüp, evdeki tek ýþýk kaynaðý olan koridorun cýlýz lambasýný söndürdü.
Ev zifiri karanlýk kesilmiþti.
Farusti bir heykel kadar cansýz, donup kalmýþtý odanýn ortasýnda. Karanlýkta bir yere
çarpma korkusuyla ne ileri bir adým atabiliyor, ne de geri dönmeye cesaret edebiliyordu.
Kýsa zaman sonra gözleri karanlýða alýþtý. Sokak lambalarý hafifçe aydýnlatýyordu
odayý. Aðýr bir koku vardý odanýn içinde: havasýzlýk, yemek, ilaç, idrar... Hepsi
Oysa Gübertchinka hiç oralý deðildi. Bir süre annesinin nefesini dinledi. Çocukluðundan
beri edindiði deneyimle bu sesin temposu ve þiddeti, ona annesinin uykusunun derinliðini
belirlemesinde yardýmcý olurdu. Uyku derinliði ölçme iþlemini yapýp durumu güvenli
gördükten sonra, yavaþ yavaþ sevgilisine sokuldu Gübertchinka. Önce adamýn boynunu-
boðazýný öpmeye, ýsýrmaya baþladý. Farusti paslý çivilerle kaplý bir döþekte
otururcasýna rahatsýz ve huzursuzdu. Ýki eliyle kanepenin þiltesini kavramýþ, dimdik,
kazýk gibi oturuyor, ne kýza direnebiliyor, ne de onun seviþme isteðine kendini
kaptýrabiliyordu. Gübertchinkanýn kulaðýna fýsýldadýðý tutku dolu sözlerin, tek bir
sözcük bile kaçýrmadan, sinsi yaþlý kadýn tarafýndan dinlendiði kanýsýndaydý Farusti;
seviþme arzusuyla çýldýran kýzýn gittikçe artan devinimlerini, kadýn yattýðý
karanlýktan kurnazca izliyordu sanki.
Sokaktaki aðaçlarýn arasýndan süzülüp gelen sokak lambasýnýn soluk ýþýðý, esinti
aðaçlarý salladýkça odanýn tavanýnda, duvarlarýnda garip yansýmalar yaratýyordu.
Çýlgýn seviþme sýrasýnda, artýk iyice karanlýða alýþmýþ Farustinin gözü yataða
kaydý bir ara; tüyleri ürperdi. Bir kadavra gibi yatakta büzülmüþ yatan yaþlý kadýnýn
üstünde oynaþýp duran titrek ýþýk, Sizi gidi sizi! dermiþçesine kadýnýn kafasýný
sallatýyordu sanki. Oysa ayný gölgelerle oynaþan ýþýk, þehvetten kýpýr kýpýr
Gübertchinkanýn bembeyaz, diri, güzelim bedeninde üstü iri çiçek desenli dantel bir
sabahlýk etkisi uyandýrýyor, onu daha da çekici, daha da baþtan çýkarýcý gösteriyordu.
Bir süre sonra, coþkunun dozu arttýkça, fýsýldaþmalar konuþmaya, hatta zaman zaman
da kimi ünlemler hafif çýðlýklara bile dönüþtü. Neyse ki tüm bunlar, oldukça aðýr bir
uyku ilacý ile beyni uyuþmuþ yatalak kadýnýnýn uykusunu bölemezdi.
Ama beklenmeyen baþka bir felaket geldi o sýrada baþlarýna. Aslýnda beklenmesi
gerekip de, yazýk ki Gübertchinkanýn sarhoþ kafasýyla öngöremediði, dolayýsýyla da
önlem almayý akýl edemediði, sürpriz sayýlamayacak bir felaket...
Yapma aðabey! diye haykýrdý Gübertchinka can havliyle. Bu bey kötülük için
burada deðil. O benim niþanlým. Yakýnda evleneceðiz. Ama aðabeyin Farusti
dýþýnda dýþ dünyayla iliþkisi tamamen kesilmiþti. Gübertchinkaya bakmadý, onu
duymadý bile. Tüm dikkati profesörün üzerine toplanmýþtý; gözlerini kýrpmadan onu
süzüyordu. Ateþler saçýyordu gözleri.
Farusti bu kýzgýn genç adamýn sözle yatýþtýrýlamayacaðýný anlamýþtý. Çok kýsa bir
süre içinde, karþý konulamaz bir öfkeyle üstüne saldýracaðý besbelliydi. Yaþamýnda ilk
kez canýnýn tehlikede olduðunu duyumsuyordu; ölüm korkusundan gözüne ýþýk
tutulmuþ tavþan gibi katýlýp kalmýþtý. Son derecede elveriþsiz bir ortamda
yakalanmýþtý kýzýn aðabeyine. Gübertchinka ile birlikte yerdeydiler. Ayrýca pantolonu
da dizlerine kadar sýyrýk durumdaydý. Ayaða kalkmaya davransa pantolon iyice
bileklerine kadar düþecek, hareket edebilmesi hayli zorlaþacaktý. Pantolona çekidüzen
vermeye çalýþmak da kafasýna koca maþayý yemek demekti. Kendini metresinin kocasý
tarafýndan iþ üstünde yakalanmýþ pis bir zampara gibi görüyor, içinde bulunduðu
acýklý-gülünç duruma hem gülesi, hem de aðlayasý geliyordu.
Sonunda beklenen oldu: Aðabey saldýrýya geçti. Farusti, can havliyle iki eli üzerinde
doðrularak kendisine yaklaþmakta olan genç adamýn apýþ arasýna þiddetli bir tekme
savuruverdi. Suratýndan kan çekildi oðlanýn; bembeyaz kesildi. Acýyla kývranarak
elindeki maþayý attý. Ýki eliyle ön tarafýný kavrayýp öne doðru kaykýldý ve yavaþça
serilmeye baþladý Gübertchinka ile Farustinin üstüne doðru. Bayýlmýþtý. Ýkisi de
yerde sürünerek kaçýþtýlar saða sola. Farusti pantolonunu ilikleyerek fýrladý, maþayý
kaptý. Gübertchinka ise telaþla sabahlýðýný üstüne geçirmiþ, aðabeyi ile ilgileniyordu.
Aman Tanrým! diye iç geçirdi Gübertchinka. Yine tüm konu komþu kapýmýza
gelecek!.. Oysa komþular, canhýraþ baðýrtýlar, imdat dileyen haykýrýþlar dýþýnda
böylesi gürültülere çoktan alýþtýrmýþlardý kendilerini.
Oðlan, bu kez silahsýz ve baþýný maþadan korumak üzere kollarý havada, yeniden
saldýrýya geçti. Ama Farusti henüz hazýrlanamamýþtý; maþasý yere doðru bakýyordu.
Maþayý kaldýrabildiði kadar kaldýrdý ve soldan saða biçercesine vurdu. Took diye
bir ses iþitildi: Karaciðer üstüne tam isabet! Oðlan derin bir acýyla inledi. Elleri sað
böðründe yavaþça çöktü dizleri üzerine. Genç adamýn bu darbeye karþýn savaþý
sürdürmeye kararlý olduðu anlaþýlýyordu. Baþýný kaldýrýp acý içinde, ama kinle
Farustiye baktý. Bu bakýþ, sýrtýnda üç kanlý kýlýçla aðzýnda kanlý salyasý, arena
boðasýnýn matadoruna bakýþýydý.
Boða yeni bir saldýrý için dizleri üzerinden doðrulmaya çalýþýrken bu kez aðýr
maþasýný iki eliyle baþýnýn tepesinde tutmakta olan matador, kolunda kalan tüm
güçle maþayý aðabeyin kafasýna geçiriverdi. Oðlan, yüksek bir yerden atýlmýþ içi dolu
bir çuval gibi, yýðýlýp kaldý. Ana-oðul birlikte terk ettiler bu köhne dünyayý. Halýnýn
üstünde oðlanýn kanýyla kýz kardeþinin bekâret kaný birbirine karýþmýþtý.
Gübertchinka aðabeyine atýldý. Sessizce, ölü kardeþinin kanlý saçlarýný okþuyordu. Bir
süre sonra, baþýný kaldýrdý. Dik dik baktý sevgilisine. Öldürmek tek seçenek
miydi? diye çýkýþtý sanki adama.
Yok, tek deðildi elbette, ikinci bir seçenek daha vardý! diye soðukça yanýtladý
Farusti. O da benim ölmemdi!.. Maþa aðabeyinin elinde kalsaydý, þimdi onun yerinde
ben bir ölü olarak yatýyor olacaktým burada. O ise, þu sýrada elinde kanlý maþasý
senin icabýna bakýyor olacaktý.
Hâlâ elinde tutmakta olduðu maþayý yere fýrlattý. Ýki sevgili düþmanca baktýlar
birbirlerine. Adam oda kapýsýnýn pervazýna dayanýp yorgun, býkkýn, uykusuz
kýmýldamadan kaldý.
Uzunca bir süre tam bir sessizlik yaþandý. O sessizliðin içinde birden Farusti yaþlý
kadýnýn aritmik horultularýnýn epeydir duyulmadýðýnýn farkýna vardý. Baþýný çevirip
kadýnýn cesedini süzdü. Gözler sonuna kadar açýk, bir noktaya çivilenip kalmýþtý.
Çenesi açýlmýþ, yastýðýn kenarýndan sarkýyordu. Cýlýz bedeni sanki iyice ufalmýþ,
koca yatakta minicik bir yer kaplýyordu.
Gübertchinka, annen de gitmiþ bu arada! dedi buz gibi bir sesle, hiç kýlýný
kýpýrdatmadan.
Kýz fýrladý aðabeyinin baþýndan, annesine koþtu. Baþýný dayadý annesinin baþýna,
hýçkýra hýçkýra aðladý. Bir çeþit öç almak istemiþti annesinden. Kendisine armaðan
edilmiþ takýlarý annesinin tekkeye baðýþlamasýna karþýlýk sevgilisiyle onunla ayný
odada, onun karþýsýnda seviþerek, hatta kýzlýðýndan soyunarak kendince yaþlý
kadýndan öcünü alacaktý. Ertesi sabah da, gece odasýnda, onun karþýsýnda, ondan iki-üç
metre uzakta olanlarý kendisine en ufak ayrýntýsýna kadar anlatarak, yatalak kadýný
çýldýrtacaktý aklýnca. Öç alma operasyonu fena baþlamamýþtý ama, hiç
öngörülmeyecek biçimde, iki ölü vererek tamamlanabilmiþti ne yazýk ki. Þimdi
Gübertchinka piþmanlýk ve utanç içinde yapayalnýzlýðýný duyumsuyordu. Alo, polis
imdat merkezi mi? diye adamýn cep telefonu ile konuþmaya baþladýðýný duydu
Gübertchinka. Þimþek gibi fýrladý yerinden, Farustinin elinden telefonu kapýp
kapattý. Farusti, delirdin mi sen! Polis aranýr mý hiç bu durumda? dedi nefes nefese.
Sevgilisine siz yerine sen diyebilmek için iki ölü verilmesi gerekmiþti herhalde.
Deminden beri olan bitenin gerginliði üstüne bir de polis korkusu sapsarý kesmiþti
benzini; kendini düþüp bayýlacakmýþ gibi halsiz buluyordu.
Ne yapmalý yani sence? diye dargýn bir sesle yanýtladý Farusti. Novoturolsk
Üniversitesi emekli öðretim üyelerinden Dr. Kristiev adi bir cinayet zanlýsý olarak bucak
bucak kaçýp saklansýn mý polisten? Ýþte o zaman gerçekten suçlu olurum. Oysa þimdi
kendim polise teslim olursam, bunun meþru savunma için yapýldýðýný anlatmak
daha kolay olur. Az bir ceza ile kurtulurum belki.
Ýþte bu sözün çok doðru! dedi soðuk ve yapmacýk bir neþeyle Farusti. Gecenin
üç buçuðunda, bu evde, bu odada bulunuyor olmamý ben kendime bile anlatabilmiþ
deðilim!
Kýz bu söze çok bozulmuþtu. Az önceki seviþmemizi anlatabildin mi bari kendine?
diye sordu.
Gübertchinka elinde tuttuðu cep telefonunu uzattý adamýn burnuna: Polisten önce
Bay Felesnikovu aramalýsýn.
Hani þu bana beþ maaþým tutarýnda bahþiþ veren arkadaþýn var ya... Ýþte onun
verdiði dolarlarýn arasýna karýþmýþ birkaç kartviziti çýkmýþtý. Oradan adý kalmýþ
aklýmda. Bana çok sevimsiz ve korkutucu gelmiþti ama, sanýyorum son derecede
becerikli bir adam. Ara çabuk þu Bay Felesnikovu. Hiç kuþkum yok, bu belayý
atlatmada bize yardýmcý olacaktýr.
Farusti uysallýkla kýzýn dediðini yaptý. Telefonda Meftuniye olan biteni anlattý fazla
ayrýntýya girmeden.
Ah, benim geri zekâlý profesörüm, ah, diye iç geçirdi yarý alaylý, yarý da
azarlayarak albay. Basit bir zamparalýk serüvenini bile içinden çýkýlmaz
karmaþýklýkta bir soruna dönüþtürmeyi nasýl baþarabiliyorsun, doðrusu anlamak zor.
Bundan sonraki konuþmasý sert ve emrediciydi. Bulunduðunuz yerden kýpýrdamayýn.
Hiçbir þeye dokunmayýn. Hiç kimseyi aramayýn. Kimseyi eve almayýn. Biz az sonra
ilgililerle orada olacaðýz. Adresi ve cep numarasýný aldý, telefonu kapattý.
Yapýlmasý gerekenler bitince adli týp görevlileri ölüleri, yanlarýnda getirdikleri siyah,
fermuarlý ceset torbalarýna koyarak, geldikleri gibi yine sessizce, dýþarýdaki araca
taþýdýlar.
***
Aksi gibi kuzeydoðudan gelen yeni bir soðuk hava dalgasý tam da o gün ulaþmýþtý
Novoturolska. Zaten hep soðuk olan kent iklimi, bu yeni soðuk dalgasýyla birlikte,
insanlarý burunlarýný dýþarý çýkartamaz duruma getirmiþti. Kar tane tane deðil de bir
sis gibi yaslanýyor; eskimiþ, kirlenmiþ, buzlaþmýþ kitlenin üstünü bembeyaz kýlarken,
kutuptan Sibiryayý süpürerek kopup gelen acý-keskin tipi tarafýndan daðýtýlýyordu.
Mezarlýk kentin epeyce açýðýnda, ufak bir tepenin kuzeye bakan yamacýna kurulu
olmasýna karþýn, sýkça dikilmiþ selviler ve diðer yaprak dökmeyen aðaçlar dolayýsýyla
rüzgâra, tipiye karþý oldukça korunaklýydý. Yine de iki kiþilik yeni mezar kazmak ve iki
tabutu mezarlarý baþýna kadar elde taþýmak adamakýllý güç oldu. Albay ve
görevlendirdiði adamlar olmasa, bu kötü havada bu iþleri yapacak insan bulmakta
zorlanacaklardý.
Sonunda þeyh efendinin dualarý bitti. Yerlerinden hiç kýpýrdamamýþ Gübertchinka ile
Farusti dýþýndakiler, kapalý bir yerlere kapaðý atabilmek için koþar adým
uzaklaþýrlarken, ileriden karlara bata çýka koþarak birinin yaklaþtýðý görüldü.
Mezarlarýn arasýndan kývrýlarak giden daracýk yaya yolundan uzaklaþmakta olan
cenaze katýlýmcýlarýna çarparak, onlarý itip kakarak Gübertchinka ile Farustiye
yaklaþmaya çalýþýyordu. Gözleri soðuktan ve aðlamaktan kan çanaðýna dönmüþ,
aðzýndan buhar buhar yorgun nefesler saçan öfkeli bu kiþi teyze oðlu Fanustay
Turayevskinin ta kendisiydi.
Oðlan teyze kýzýnýn yüzüne bile bakmadan saldýrdý Farustinin üstüne; okkalý bir
yumruk giydirdi karýn boþluðuna adamýn. Bu saldýrýya hazýrlýksýz yakalanmýþtý
Farusti. Fanustay, midesini tutarak acýyla öne doðru kaykýlmýþ adamýn çenesini ve
diþlerini diziyle daðýtmak üzereyken Gübertchinka, tek bacaðýnýn üstünde dikilmiþ
oðlaný tam zamanýnda itiverdi. Fanustay dengesini kaybetti, arkaya doðru yýkýldý.
Yerinden doðrulmaya çalýþýrken Gübertchinka kapaklanýverdi üstüne. Sular, seller gibi
gözyaþý akýtýyordu.
Sakin ol Fanustaycýðým, nolursun sakin ol! diye yalvarýyordu oðlana. Sesi çatal
çatal, boðuk çýkýyordu. Ýkimizin de suçu yok bu felaketin oluþmasýnda; senin
baþýna ant içerim ki yok! Aðabeyimi sen herkesten daha çok tanýrsýn; takýntýlarýný
da... Evvelki akþam benim annemi öldürmeye çalýþtýðýmý sandý: Son anda, komþular
kurtardý beni elinden; yoksa boðuyordu beni. Dün gece de Farusti beni öldürecek diye
tutturdu, saldýrdý üstüne. Adam canýný zor kurtardý.
Aðabeyinin yerine keþke o geberseydi! diye kinle söylendi Fanustay, bir yandan da
kýzýn omzu üzerinden Farustiye öfkeyle bakýyordu. Belki de, adamýn teyze oðlunu
kazayla öldürmesinden çok, sevgili Gübertchinka ablasýna sahip çýkmasýna, onu elinden
almýþ olmasýna sinirleniyordu.
Bu aptalca adi dedikodulara inanýyor musun sen? Benim böyle bir þey
yapabileceðime bu kadar kolaylýkla mý kanýyorsun? Aþk olsun sana!
Fanustayýn kýzgýnlýðý tam yatýþmamýþtý, ama ilk geldiði ana göre daha
sakinleþmiþti. Üzerine abanmýþ teyze kýzýný dargýnca iterek kendinden uzaklaþtýrdý,
ayaða fýrladý.
Beni ara Fanustay, yalvarýyorum beni ara! diye arkasýndan umutsuzca baðýrdý kýz.
Cep telefonu numaram Aitchada var. Beni yapayalnýz býrakma! Yalnýzca Farustiye
dayanmayý yeteri kadar güvenli bulmuyor, Fanustayýn desteðine de gereksinme
duyuyordu; onu da diðer akrabalarý gibi kaybetmek istemiyordu.
Neden sonra Farusti kýpýrdadý yerinden; hâlâ yerde, diz üstü duran Gübertchinkanýn
yanýna geldi yavaþça. Haydi artýk gidelim, Gübertchinka, dedi, biraz daha
gecikirsek karanlýkta çýkýþ kapýsýný bulamayacaðýz, iskeletler arkamýzdan dalga
geçecekler!
Gübertchinka son bir kez daha baktý piþmanlýkla annesiyle aðabeyinin taze
mezarlarýna. Sonra baþlarý önde, ayaklarýný sürüyerek yürüyüp gittiler.
***
Fanustay, mezarlýktan ayrýlýþý gibi, yine koþarak, nefes nefese büroya döndüðünde
kendisini patronun görmek istediðini söylediler. Elini, yüzünü yýkadý; çekidüzen verdi
üstüne baþýna. Albayýn yanýna girdi.
Ne kampý bu, efendim? diye sordu genç oðlan. Neye uðradýðýný þaþýrmýþtý.
Bu kamp senin yaþamýný yeniden düzenlemene yardým edecek bir kamp. Bu kamp
sana ve ulusuna gerekli olan her þeyi öðretecek bir kamp. Bu kamp sana Turalýðýný
anýmsatacak, onu sana öðretecek; Turalarýn tarihini, törelerini öðretecek. Turacýlýký
hem aklýnla, hem de duygularýnla yaþamayý öðretecek. Bu kamp sana Ýslamý ve
onun yasalarýný da öðretecek. Turalarý çepeçevre kuþatmýþ olan acýmasýz
düþmanlarýný sana gösterecek. Bu kamp, düþmanlarýmýza karþý düþünsel olduðu kadar
bedensel olarak da kuvvetli olmaný saðlayacak; onlarla etkin biçimde savaþabilmek için
gerekli tüm bilgi ve becerilerle seni ve senin gibileri donatacak. Ülkene, ulusuna hizmet
vermenin onurunu, coþkusunu ve mutluluðunu sana yaþatacak bu kamp. Baðýmsýz
Büyük Turaniaya giden yolda ilk adýmý bu kampta atacaksýn.
Tam zamanýnda çýkmýþtý bu kamp iþi. Ailesine, akrabalarýna o kadar fazla meraklý
deðildi. Eþi, dostu, arkadaþý da yoktu pek. Yaþam ile tek baðlantýsý düne kadar
Gübertchinka Ablasýydý. Ama, ondan da soðumuþtu, iki ölümle sonuçlanan felaketi
duyduktan sonra. Þeytan görsün suratýný! diye beddua okuyordu kin ve
kýskançlýkla. Ömür boyu bir daha onu arayýp sormayacaðým. Ne hali varsa görsün!
Artýk benim öyle bir akrabam, arkadaþým yok! diye düþünüyordu büroya gelirken, ama
bu düþüncesine kendisi bile inanmýyordu. Mezarlýkta arkasýndan aðlayan Gübertchin-
kanýn, Beni yapayalnýz býrakma! diye yalvarýþý tüm gayretlerine karþýn bir
türlü kulaklarýndan silinmiyordu. Acaba o hâlâ çocukluðundan beri bildiði, taparcasýna
sevdiði, saf, bozulmamýþ, temiz Gübertchinka Ablasý mýydý? O kadar kötü ve
aþaðýlayýcý davranýp, hakaretler savurmakla haksýzlýk mý etmiþti yoksa ona? Hayýr,
yumuþamamalýydý. Kafasýnda oluþan bu sorularý yanýtsýz býrakmaya, silip atmaya
çalýþýyor, ama baþaramýyordu. Gübertchinkanýn o güzelim yüzünü yeniden görme,
onunla baþ baþa oturup saatlerce konuþma, dertleþme özleminin depreþmesinden, onu
yaþamýndan silme, unutma istencinin yenilgiye uðramasýndan korkuyordu.
Bu kamp iþi, biraz da bunun için ilaç gibi geldi Fanustaya. Belli ki kampta hem
kuramsal eðitim görecekler, hem de oldukça aðýr bir komando eðitiminden
geçirileceklerdi. Bu da, sýký disiplinli kampýn oldukça uzun bir zaman sürmesi demekti.
Sabah erkenden gelip aldýlar Fanustayý. Gelenler, esmer, kara saçlý, dudaklarýn iki
yanýndan çeneye doðru sarkan kara býyýklý, kara bakýþlý, yontulmamýþ iki genç
adamdý. Turaca konuþuyorlardý, ama dilleri çalýyordu; besbelliydi Tura olmadýklarý.
Zaten Tura-niada bu kadar kara kuru, bu kadar kara saçlý, kara kaþlý, kara gözlü adam,
aransa bulunamazdý.
Bu aptal eþyalarla dolu valiz taþýnmaz kampa kadar; gereði de yok! diye azarlar
gibi konuþtu. Bunun içindeki hiçbir eþyayý kullanamazsýn orada. Sana gerekli olan
her þey kamp yönetimi tarafýndan saðlanacak. Haydi þimdi düþ bakalým önümüze!
Kendilerini bekleyen, her tarafý pas içinde, tenteli, eski püskü bir arazi aracýna bindiler.
Adamlar Fanustayýn gözlerini sýkýca baðladýktan sonra, araba yola koyuldu.
Hýzlandýkça, çürümeden dolayý üstünde delikler, yarýklar açýlmýþ tenteden giren kutup
soðuðunu taþýyan rüzgâr kamçý gibi þaklýyordu suratlarýnda. Yaptýklarý uzun yolculuk
Fanustaya hiç bitmeyecekmiþ gibi geldi. Çok garibine gidiyordu, yolda adamlarýn
birbirlerine yaptýklarý abuk sabuk þakalar, itiþip kakýþmalar. Hele hele, yoldan geçen
kýzlara, kadýnlara atýldýðýný sandýðý laflarýn, yapýlan esprilerin düþük düzeyi, yakasý
açýlmadýk küfürlerin bini bir paralýðý katlanýlýr gibi deðildi.
Sonunda araba durdu. Gözlerini açmadan oðlaný indirdiler. Genç adamlardan biri
yanýna yaklaþtý: Boþuna heveslenme! dedi. Daha çok yolumuz var kampa kadar.
Gözlerin kampa kadar baðlý kalacak.
Diðeri karýþtý söze: Arabayla yolculuk burada bitti. Bundan sonrasý katýr sýrtýnda
ya da yaya...
Az bir süre dinlendikten sonra gerçekten de katýr sýrtýnda yola çýktýlar. Yaþamýnda ilk
kez bir binek hayvaný sýrtýndaydý; hem de gözleri baðlý olarak... Konuþmalardan ve
çevreden gelen çeþitli seslerden anladýðý kadarýyla, kendisiyle birlikte en az dört-beþ
Büyük Ýslam Turania Devleti için savaþçý adayý daha vardý katýrlý konvoyda.
***
Dondurucu, sevimsiz soðuklar epey yumuþamýþtý. Galiba bahar, karýn, buzun, tipinin,
ayazýn ardýndan, kendini, çiçekler açmýþ mis kokulu yüzünü Turaniaya göstermeye
Farusti yeni yapýlan lüks sitelerden birinde, tüm konforu tamam bir daire satýn almýþtý.
Ancak, Farustinin de, Gübertchinkanýn da böyle bir dairenin nasýl döþenmesi
gerektiðine iliþkin en ufak bir fikirleri ya da görüþleri yoktu; ne yapacaklarýný
bilemiyorlardý. Sonunda iþi tanýnmýþ bir Rus dekoratöre devrederek bu iþten
kurtuldular. Ama, adamýn döþediði eve ilk girdiklerinde beyinlerinden vurulmuþa döndü
ikisi de. Eve konan takýmlarý son derecede rüküþ, rahatsýz, zevksiz bulmuþlardý. Ama
Modern yeni zengin evleri herhalde böyle döþeniyor diye düþünüp seslerini
çýkartmadan eve yerleþtiler.
Sitede yok, yoktu: Açýk ve kapalý yüzme havuzlarý, saunalar, aletli, aletsiz beden
eðitimi salonlarý, kafeterya, sinema, bar, restoran, oyun makineleri ve de tabii yeni
zengin, mafya bozuntusu, kaba saba adamlarla onlarýn boyalý saçlý, bol makyajlý, bol
gürültülü karýlarý ve þýmarýk, huysuz çocuklarý...
Gübertchinka ile Farusti arasýna o uðursuz gecede örülen buzdan duvar, erimeye,
incelmeye baþladý zamanla. Ama iliþkileri hiçbir zaman o gece öncesinin içtenliðine,
sýcacýklýðýna, yakýnlýðýna ulaþamadý; aralarýnda hep bir uzaklýk kaldýðýný
duyumsadý ikisi de. Evlilik, söylenmesi, aðza alýnmasý yasaklanmýþ bir tabu sözcük ya
da kavram gibi ikisi tarafýndan da unutuldu gitti; sözü bile edilmedi bir daha.
Kýsa bir zaman sonra, o ölümcül günah gecesinde atýlan tohumun karnýnda yavaþça
tomurcuklanmaya baþladýðýný sezdi Gübertchinka. Paniðe kapýldý, nefes nefese gidip
Farustiye haber verdi durumu. Ýkisinin de tüyleri diken diken olmuþtu. Bu cenin o
gecenin tüyler ürpertici uðursuzluðunu taþýyacak ve yeryüzüne geldiðinde, bu kötülüðü,
bu uðursuzluðu bir virüs gibi her yana bulaþtýracakmýþ gibi geldi ikisine de. Hemen bir
doktor bulup bebeði aldýrmak istediler. Ýþlem nedense oldukça zor gerçekleþti.
Uzun uðraþýlar sonucu uðursuzluk virüsü taþýyan bebek ölü olarak ele
geçirildi ama, annesi de yaþam boyu çocuk yapma yeteneðini kaybetmiþti o arada.
uzatamamýþ Gübertchinka için bu gezi tam bir þölene dönüþmüþtü. Gerçi bu kentlerdeki
tarihsel kalýtlar, müzeler, sanat yapýtlarý ona pek fazla bir þey söylemiyordu ama,
sokaklarda baþka uluslarýn insanlarý ile birlikte olmak, onlarýn davranýþlarýný izlemek,
hiç anlamadýðý dillerde konuþmalarýný dinlemek hoþuna gidiyordu. Tabii, bu arada,
gerekli gereksiz ne gördüyse aldý. Farusti bu çýðrýndan çýkmýþ alýþveriþi biraz
yadýrgýyor, ama bir yandan da, Adam sen de! diye düþünüyordu, nasýl olsa para
çok! Caný ne istiyorsa alsýn.
Sonunda, yorgun argýn, yanlarýnda bir kamyonet dolusu bavulla kentlerine döndüler.
Gübertchinka doyamamýþtý geziye. Bunun sýk sýk yapýlmasý gerektiðini, bundan sonra
Ýtalya ve Ýspanyayý görmek istediðini býkýp usanmadan yineleyip Farustinin
baþýnýn etini yiyordu. Farusti ise tüm bu ýsrarlarý yarým aðýzla, Olur... tabii... neden
olmasýn... düþünelim... bakarýz... türü kaçamak yanýtlarla geçiþtirmeye çalýþýyordu.
Ama yeni bir gezi hiçbir zaman kýsmet olmadý ikisine.
***
Günlerden bir gün cep telefonundan arandý Farusti. Ama bir türlü konuþmaya olanak
bulamadý. Yalnýzca uzun süre dinledi telefondaki sesi ve aðzýndan bir tek sözcük
çýkamadan kapandý telefon. Farusti bir süre dalýp gitti. Zaten pek yerinde olmayan
neþesi iyice yok olmuþtu. Gübertchinkanýn dikkatini çekti bu durum. Neler olduðunu,
telefonla kimin aradýðýný sordu. Farusti gençlik arkadaþlarýndan bir kýsmýnýn bu
akþam biraraya geleceklerini, kendisini de bu toplantýya çaðýrdýklarýný söyledi
sevgilisine. Gübertchinka böylesine keyif kaçýrýcý, can sýkýcý bir arkadaþ toplantýsýný
epeyce garipsemiþti. Ama fazla da üstüne gitmedi.
Verilen adrese yakýn ýssýz bir sokaða park etti arabasýný. Burasý, daha çok Rus
azýnlýðýn yoðun olarak yerleþik bulunduðu mahallelerden biriydi. Çiseleyen yaðmur,
sokaklarý ve kaldýrýmlarý yýkamýþ, pýrýl pýrýl parlatmýþtý. Ayaðýný sürüyerek,
olabildiðince aðýrdan alarak yürüdü kendisinden baþka kimseciklerin görünmediði so-
kakta.
Nedense caný telefonla verilen randevuya gitmeyi hiç mi hiç istemiyordu. Turania için
bile olsa, yeni bir savaþýma katýlmak, yeni insanlarla tanýþmak, onlarla birlikte
çalýþmaya, çatýþmaya itelenmek zoruna gidiyordu. Kalýn, koruyucu kabuðundan
sýyrýlarak kalabalýða karýþmayý caný hiç çekmiyordu, yalnýz ve arkadaþsýz bir yaþam
geçirmiþ asosyal profesörün. Ayrýca zenginliðe, rahat ve sorunsuz yaþantýya çok çabuk
alýþmýþtý; bu düzenin dýþýnda yeni bir serüvene atýlmak, doðrusu hiç iþine
gelmiyordu.
Kendisine telefon ederek buluþmak üzere randevu verenler cep telefonu numarasýný
nereden biliyorlardý? Besbelliydi ki beklenen randevu, cep numarasýný Gübertchinka
Çevresindeki park lambalarýnýn solukça aydýnlattýðý kilisenin çok eski, ahþap bir yapý
olduðu anlaþýlýyordu. Ürkek bir tavýrla kapýyý zorlayarak içeri süzüldü. Girdiðinde
gördüðü ilk þey, titrek mum ve kandil ýþýðýnda arkasý dönük dua etmekte olan papaz
oldu. Kendisi de gidip sýralardan birine oturdu. Kilisenin içindeki her þey öylesine garip,
öylesine ürkütücüydü ki, piþman olmuþtu geldiðine. Gözleri yarý karanlýða alýþtýðýnda
kendisiyle birlikte sýralarda iki kiþi daha olduðunu ayrýmsadý. Arada bir dönüp,
kendisini süzdüklerini sezer gibi oldu kaçamak bakýþlarla. Ýçerde derin bir sessizlik
vardý.
Az sonra önce biri, arkasýndan diðeri yerlerinden kalkarak arkadaki kapýdan çýktýlar.
Önce kalkanýn bir kadýn olduðu anlaþýlýyordu. Dua etmekte olan ya da dua
ediyormuþ gibi görünen papaz kadýnla bakýþtýktan sonra diz çökmüþ olduðu yerden
kalkarak Farustinin yanýna yaklaþtý. Avuç içleri bitiþik elleri tanrýya yakarýr
konumunu sürdürerek yanýndan geçerken, Beni izleyin lütfen, Dr. Kristiev! diye
mýrýldandý. Kapýya ulaþtýklarýnda, papaz kapýyý tutarak Farustiye yol verdi ve
odaya kendisi girmeyerek, arkasýndan kapýyý çekti. Kadýnla adam içerdeydiler, ama oda
tek mumla aydýnlatýldýðýndan ve onlar da kendilerini mumdan uzak tuttuklarýndan
yüzleri seçilemiyordu. Anlaþýlan, Farustiye karþý yeterli güven oluþmadan kendilerini
göstermeye niyetleri yoktu.
Bu son söz adamla kadýnýnýn üzerinde soðuk duþ etkisi yapmýþtý. Birbirlerine baktýlar
ürkmüþçesine.
Þaþkýnlýk sýrasý Farustideydi bu kez. Dalga geçmek için bir söz atmýþtý ortaya, ama
balýk oltaya gelmiþti. Hiç renk vermedi. Çatmak için uygun durumu yakalamýþtý:
Onlarýn görevli olduklarýný anlamamak için geri zekâlý olmak gerek! diye
fýrçaladý adamý. Sonra kadýna dönüp konuþtu: Siz bu casus-hýrsýz-polis senaryolarý
ile oyalanmaya çalýþýrken iþ iþten çoktan geçmiþ olacak; Turaniamýz Müslüman-ulusçu
Tura kardeþlerimizle ithal malý Ýslamcý yobazlar tarafýndan afiyetle yenilip
yutulacak!
Konuþmalar sonunda Farustinin görevi saptandý: Rusça ve Turaca olarak iki dilde
yayýmlanan örgütün gazetesi Yeni Hedefe, Ruslar ile Ortodoks Turalarý ve ülkenin
aydýn-laik kesimini Ýslamcýlara karþý kýþkýrtmak, onlarý örgütün belirlediði
hedefe kilitlemek üzere akla, ama daha çok duygulara seslenen coþkulandýrýcý
makaleler yazacaktý.
Farusti bu göreve çok sevindi. Hiç deðilse becerebildiði, yapmaktan zevk alabileceði bir
iþle harekete katkýda bulunacak olmasý umutlandýrmýþtý onu.
Yine evlere þenlik bir casus romaný gizemi içinde kiliseden ve birbirlerinden deðiþik
yönlere doðru ayrýldýlar.
***
Bu daðlar, bu ovalar.
Þanlý tarihimizde
Ne savaþýmlar yatar.
Kýlýçlar elimizde,
Atasýyýz hepsinin,
Tatarýn, Azerinin
En büyüðü Turalar.
Ellerinde çapraz tutulmuþ Kalaþnikovlar, koþar adým talim alanýnda topluca dönüp
dururken bir yandan da bu marþý, koþunun ritmine uydurulmuþ olarak ve gýrtlaklarý
paralanýrcasýna söylüyorlardý. Bunun gibi üç marþ daha vardý ama, en güzeli ve en
yürekleri titreten buydu. Fanustay ve arkadaþlarý bu marþlarý her söyleyiþlerinde
yürekleri yurt ve ulus sevgisiyle daha da çok çarpýyor, coþkularý seslerini daha da
gürleþtirip yamacýnda bulunduklarý daðýn kayalarýný daha þiddetli titreþtiriyordu. Genç
oðlan marþ söyleyerek koþarken, bir yandan da bu marþlarý niçin daha önceleri okulda
kendilerine öðretmediklerini, bu marþlarýn niçin radyolarda, televizyonlarda tüm ülkeye
dinletilmediðini þaþkýnlýk içinde kendi kendine soruyordu. Büyük Tura Devleti
kurulduðunda bu iþ, kesinlikle savsaklanmadan uygulanmalýydý.
Fanustay çok kolay alýþmýþtý Büyük Turania Savaþçýlarý Kampýnýn aðýr disiplinli
yaþamýna. Bu ortamda yaþamayý seviyordu. Bu yaþam biçimi ondaki yalnýzlýk, boþluk,
hiçlik, kendinden utanma, kendini aþaðýlama, kendine ya da baþkalarýna acýma gibi
saðlýksýz duygularý kurutmuþ, kiþiliðini kökten deðiþtirip güçlendirmiþti. Buradaki
gençlere düþünmek, kendi kendine olmak, yalnýz kalmak olanaðý tanýnmýyordu. Her
þey birlikte yapýlacak, birlikte çalýþýlýp yorulunacak, birlikte dinlenilecekti. Fanustay
buna seve seve katlanýyor, hatta daha da fazla yorulmak için çaba harcýyordu. Hiçbir þey
düþünemiyordu çok yorulduðu zaman. Kampta kendisine öðretilenlerin dýþýnda, kafasý
hiçbir þeye çalýþmýyor, hiçbir þey onu ilgilendirmiyordu. Ailesini tümden unutmuþ,
kafasýndan silmiþti. Yalnýz, arada bir, Gübertchinka Ablasý aklýna düþüyor, ama o bu
düþünceyi kafasýndan þiddet ve nefretle kovalamaya çalýþýyordu.
Kamp, bir daðýn ovayla buluþtuðu yamaçlarýna kurulmuþtu. Eski bir çiftliðin evleri,
ahýrlarý, ambarlarý yeniden elden geçirilmiþ, ayrýca öðrencilere yatakhanelik yapacak
dört teneke baraka eklenerek ciddi bir askeri tesis oluþturulmuþtu. Kampta bulunan her
þey, dýþarýya karþý o kadar ustaca gizlenip araziye uydurulmuþtu ki, çok yakýnlarda
olan birisi bile çýplak gözle kampý sezemezdi.
Kampta yaþam sabah saat altýda baþlýyor, tüm gün dolu dolu yaþanarak, akþam saat
ona kadar sürüyordu. Deðiþimli olarak aletli-aletsiz beden eðitimi, askeri eðitim, silah
eðitimi, Uzakdoðu sporlarý, komando eðitimi, ikili savaþýmlarda süngü, býçak ve boðma
teli ile düþmaný öldürme talimleri, bubi tuzaðý kurmak, molotov kokteyli, el yapýmý
mayýn hazýrlamak için pratik yöntemler, iþkenceyle adam konuþturmak ve türlü iþkence
yöntemleri, S.S.C.B. paraþütçü komando indirme alaylarýnda görev yapmýþ Müslüman
Tura kökenli eski subay, astsubaylar ile Suudi Vahabilerce finanse edilen Çeçen þeriatçý
gerillalar tarafýndan uygulamalý olarak öðretiliyordu.
Ayrýca, tüm bu askersel-bedensel eðitimin arasýna, elbette ki çok sýký kuramsal eðitim
dersleri de serpiþtirilmiþ durumdaydý. Bu süreler içinde Turacýlýk ülküsü, Tura töreleri,
Turalarýn tarihi anlatýlýyordu. Dersleri veren Tura ulusçuluðu ideologlarýna göre,
Moðollar, Türkiler denen Orta Asya uluslarý, Azeriler ve Ön Asya Türkleri
Turalardan türemiþlerdi. Bu yüzden, tüm bu uluslarýn biraraya gelip Büyük Tura
Devletini kurmalarý iþten bile deðildi ve bu oluþumu Turalar çok rahatlýkla
baþaracaklardý. Hatta bazý öðretmenler daha da ileri gidip, Ruslarýn bile Slavlaþmýþ
Tura olduklarýný, kesinleþmiþ bir tarihsel gerçek olarak öne sürüyorlardý.
Birincisi, her gece tüm öðrencilerin yataklarý deðiþtiriliyor, böylece birbirlerine yakýn
yatmakta olanlarýn aralarýnda dostluðun geliþmesi önlenmiþ oluyordu.
Ýkinci yöntem ise çok özgündü. Kamp komutanlýðý öðrencilerin en az haftada bir
oynamalarý için yeni bir oyun icat etmiþti: Dövme Oyunu! Bu oyun þöyle
oynanýyordu: Öðrenciler rastgele, her yeni oynanýþta deðiþen, beþer kiþilik gruplara
ayrýlýyor, her grup da, kura ile aralarýndan bir dövülen seçiyordu. Her grubun
dövüleninin üstüne Turalarýn düþmanlarý olan devletlerin bayraklarý, gençleri
sinirlendirip öfkelendirecek çeþitli simgeler, Turalara düþman olduklarý varsayýlan
birtakým yabancý devlet adamlarýnýn fotoðraf ya da karikatürleri iliþtiriliyordu. Böylece
döven dört öðrencinin dövülenin kiþiliðinde Tura düþmanlarýný görerek ona
hýrslanmalarý, öfke ve kin içinde saldýrganlaþmalarý saðlanmýþ oluyordu. Derken,
kamp komutanýnýn düdüðü ile birlikte, her grubun dövenleri, o grubun dövüleninin
üstüne saldýrarak neredeyse öldüresiye onu dövüyorlardý.
hemen oyunu durdurup bu kiþi ile dövülenin yerini deðiþtiriyorlardý. Tabii kimse
dövülene dönüþmek istemediði için, var güçleriyle dövmeye çalýþýyorlardý.
Kendisine verdikleri postalýn bir numara küçük olmasýndan dolayý ayaðý fena halde
sýktýðýndan acý çeken bir genç durumu komutanýna aktarýp yeni bir postal istediðinde
komutandan suratýna okkalý bir þamar yemiþ ve yanýndan kovulmuþtu. Fanustay,
çaresizlik ve acý içinde kývranan gencin postalý ile, oldukça bol gelen kendi postalýný
deðiþ tokuþ yaparak oðlaný bu iþkenceden kurtardý. Oðlancýk hiç beklemediði bu
yardým ve yakýnlýk karþýsýnda Fanustaya içtenlikle teþekkürler etmiþ, ona minnettar
kalmýþtý. Birkaç gün sonra ikisi Dövme Oyununda ayný beþli içine düþtüler. Bu
beþli için çekilen kurada Fanustaya çýktý dövülenlik. Döven dörtlü arasýnda
bulunan, ayaklarý rahatlamýþ oðlan, minnet borcuyla dolu olduðu Fanustaya vurup, onu
dövmeye bir türlü kýyamamýþtý. En sonunda durum komutanlar tarafýndan görüldü ve
dövenle dövülen yer deðiþtirdi. O ana kadar diðer üç döven tarafýndan kötü bir
dayak yemiþ olan Fanustay bir daha dövülenliðe dönmemek için zavallý oðlaný
deliler gibi dövmüþ böylece oðlanýn minnet duygularýný nefrete dönüþtürmeyi
baþarmýþtý.
Çeþitli silahlarla sabit, cansýz hedeflere yapýlan atýþ eðitimleri tamamlandýðýnda, sýra
canlý hedeflere gelmiþti. Bunun için çeþitli kentlerden toplanmýþ sokak kedileri ve
köpekleri kullanýlýyordu. Hayvanlar önce uzaktan tüfeklerle öldürülüyordu genç
öðrencilerce. Sonra daha yakýndan, bu iþ tabancayla yaptýrtýldý. En sonunda da, býçak
ve boðma telleri kullandýrýldý. Burada amaç bir yandan savaþçý adaylarýný acýma,
sevecenlik gibi duygulardan bütün bütüne arýndýrmak, diðer yandan da bir canlýyý
öldürme zevkini onlara tattýrmaktý. Çünkü bu tür eðitimin uzmanlarý, insan ya da
hayvan öldürme zevkini tatmýþ birinin, artýk bu zevkin baðýmlýsý olacaðýný,
yaþamýnýn sonuna kadar da ölüm ve kan olmazsa rahat yüzü göremeyeceðini çok iyi
biliyorlardý.
Görüldüðü gibi, yakýn geleceðin Büyük Turania Savaþçýlarý bu tür kamplarda çok iyi
ve özenli bir biçimde yetiþtiriliyorlardý.
Talim alanýnda koþarak dönüp durmaktayken, bir komutla baþka bir marþa geçtiler genç
savaþçýlar:
***
Þeyh efendiye, para kazanmasý için kendisini üçüncü sýnýf içkili bir lokantada,
Gübertchinka Ablasýnýn çalýþmýþ olduðu o pis yerde hem de Gübertchinka
Ablasýnýn baþýna gelen bunca þey henüz unutulmamýþ iken garson yamaklýðý
yapmaya zorlayan annesini, babasýný þikâyet ediyor abartýlmýþ aðlamalarla. Ama bu
arada, ailesinin çok zor durumda olduðunu, kendisinin herhangi bir biçimde, kesinlikle
para kazanmasý gerektiðini de söylemeyi unutmuyor. Eðer þeyh efendi uygun görürlerse
az bir ücrete de olsa onun yanýnda çalýþmasýnýn kendisi için en iyi, en namuslu
çözüm olacaðýný belirtiyor.
Þeyh efendi tabii ki çok sinirleniyor genç kýzýn içkili lokantada çalýþmasýna; bir
yandan da küçük lokmanýn aðzýna düþmesine için için sevinerek... Aðzýndan tükürükler
saçarak, annesiyle babasýný yanýna çaðýrtýp onlarý bir güzel azarlýyor küçük kýzlarýný
domuz eti yenen, içki içilen bir yerde çalýþtýrdýklarý için. Tekkesinin kýsýtlý parasal
olanaklarýna, ayrýca da, þu anda pek gereksinme olmamasýna karþýn, sýrf kýzý o
aþaðýlýk yerden kurtarmak ve yoksul ailenin geçimine ufak bir katkýda bulunabilmek
umuduyla küçük kýzý yanýna yatýlý olarak aldýðýný aileye bildiriyor. Aile de þeyh
efendi hazretlerinin bu iyi yürekli davranýþý karþýsýnda teþekkür ve minnet
duygularýyla kýzlarýný tekkeye teslim ediyor.
Uyanýk küçük kýz, amacý doðrultusundaki ilk adýmý atmýþ olmanýn ve lokanta
iþinden kurtulmanýn sevincini yaþýyor. Hoca efendinin hizmetinde çalýþmaya, onun
küçük sataþmalarýna iþvelerle, þirinliklerle çanak tutmaya baþlýyor. Önceleri küçük
sýkýþtýrmalar, okþamalar, ellemeler derken, iþ zamanla daha da büyüyerek yatakta
bitiyor. Kýyý-köþe temizlik, yemek, bulaþýk, gelen konuklara hizmetle birlikte her sabah
ve her akþam þeyh efendinin bitip tükenmek bilmeyen isteklerini de dindirme göreviyle
yükümlü kýzcaðýz, lokantadakinden daha da aðýr bir çalýþmaya atýldýðýný anlamakta
gecikmiyor. Aradan günler haftalar geçiyor, ama pýrlantanýn psinin bile sözü
edilmiyor. Sonunda, bir gün konuyu efendi hazretlerine açacak gibi oluyor, ama aðýr
hakaretler, küfürlerle kovuluyor huzurdan.
Gübertchinka Ablasý ile konuþmadan birkaç gün önce, pýrlantanýn psi yerine piçin
psinin karnýnda büyümeye baþladýðýný anlýyor, ablasýný bu yüzden panik içinde
arýyor.
Farusti o akþam hiç beklenmedik biçimde çok erken geldi eve; yorgun, huzursuz ve
uykusuzdu. Olan biten bir kez de ona anlatýldý. Profesör tabii bu iþe çok sinirlendi,
kýzýp köpürdü; aðzýna geleni döküp savurdu Ýslamcýlara, onlarýn çaðdýþý
tarikatlarýna. Aslýnda Ýslam yobazlarý ile ilgili böyle bir olay yakalamýþ olmaktan
dolayý sevinç içindeydi. Gübertchinkaya kýzýn karnýndaki Ýslam tohumunu
yerinden söküp atmanýn gerekli olduðunu, Aitchayý ertesi gün, kendisine kürtaj
yapmýþ olan doktora götürmesini söyledi ve onlardan önce davranýp, Kýzý artýk
salmayalým mahallesine diye ekledi endiþeli bir yüzle. Ailesinden ve kahrolasý
tekkeden gelecek tehlikeli saldýrýlara karþý koyamaz zavallýcýk. Bizle birlikte kalsýn.
Hem arkadaþlýk, can yoldaþlýðý yapar sana, hem de ev iþlerinde yardýmcý olur.
Farusti kýzý çekti karþýsýna. Röportaj yapan bir usta gazeteci edasýyla cebinden küçük
bir not defteri çýkartarak Aitchayý soru yaðmuruna tuttu. Önemli bulduðu noktalarý
defterine not ediyordu kýz anlatýrken.
En baþta tekkenin bulunduðu yerin tam adresini istedi ve yazdý. Sonra içeri kimlerin
girip çýktýðýný, içerde neler yapýldýðýný en ufak ayrýntýsýna kadar öðrendi küçük
kýzdan. Tekkenin ve þeyh efendi hazretlerinin çevrede ne kadar etkili olduklarýný,
çevrede oturan insanlarýn tekkeyle fazla ilgileri olup olmadýðýný sordu. Sordu ama,
sorduðuna soracaðýna da bin piþman oldu; kýzýn yanýtý kahredip üzüntüye boðmaya
yetti profesörü.
Önceleri mahalleden hiç kimse dikkate almamýþ bu tekke kuþlarýný. Ama zamanla,
çarpýk ve çaðdýþý öðretilerini çevredeki insanlara alttan alta iþlemeye baþlamýþlar.
Yoksullara yardým eli uzatmýþlar, gereksinmesi olanlara para ya da gýda yardýmý
yapmýþlar. Uygar görünüþlü, iyi giyimli birtakým genç adamlar ve çok modern
görünüþlü, ama baþý türbanlý genç kadýnlar evleri tek tek ziyaret ederek ev halkýný
armaðanlara boðmuþlar, dostluklar kurup ikili iliþkileri geliþtirmiþler, beyinleri
yýkamýþlar ve haftanýn belirli günleri tekkede toplanmayý kabul ettirmiþler
insancýklara. Bu toplantýlarda þeyh efendi ve kýdemli inanmýþlarý, toplantýya gelenleri
kâh þaþýrtýp kâh korkutarak kendilerine çekmeye baþlamýþlar.
Þimdi kýzýn ailesi baþta olmak üzere çevredeki insanlarýn en az yarýsýndan fazlasý
tekkenin sürekli ve sadýk müdavimi durumuna gelmiþ. Mahallelinin yaþam biçimi,
davranýþlarý, kýlýk-kýyafetleri þeyh efendi hazretlerinin inandýrýcý anlatýmlarý,
cennet, cehennem, günah korkutmacalarýnýn yardýmýyla Arap-Acem biçemine
dönüþme yolunu tutmuþ. Hemen hemen, kalpaðýnýn altýnda takkesi olmayan er kiþi
kalmamýþ. Yöredeki çoðunluk sakal býrakmýþ; hatta bir bölümü, iyice aþýrýya kaçarak,
cüppeli-sarýklý giysilere bürünmüþ. Þimdiye kadar, yalnýzca soðuktan korunmak için
baþlarýna þal sarýnan, þapka, kalpak giyen hatun kiþiler ise bugünlerde saçlarýnýn bir
telini bile göstermeyen, dudaklarýný þehvet dolu bakýþlardan gizleyen türbanlarla
dolaþýr olmuþlar.
Yanýnda yaþlýca bir adam olduðunu söylemiþlerdi o gün mezarlýkta seni görenler,
diye arkasýndan söylendi küçük komþu kýzý. Oysa bana hiç de öyle gelmedi. Bu
adama orta yaþlý bile denemez bence. Biraz huysuz görünüþlü ama, doðrusu beðendim
adamýný ablacýðým.
***
Farusti, çok sýký bir biçimde, çok hevesle baþlamýþtý gazete köþe yazarlýðýna.
Yýllardýr dilinin ucuna kadar gelip de bir türlü söyleyemediði ne varsa hepsini yazýp
çizeceðini, içini dökebileceðini hayal etmiþti. Gerçekten de, en baþlarda dehþet yazýlar
döktürüyor, hem düþünceleri, hem de sarsýcý yazýnsal biçemiyle okuyucuyu þaþýrtýp
gitgide kendine daha fazla baðlýyordu. Öyle ki, profesörün yazýlarýnýn çýktýðý günler
Yeni Hedef gazetesinin tirajý ikiye katlanýyordu neredeyse. Yazýlarýnda sevgili
Turaniasýnýn tepe üstü düþmekte olduðu karanlýk kuyuya okuyucunun dikkatini
çekmeye çalýþýyor, Ýslam þeriatçýlarýnýn, çýlgýn Tura ulusçularýnýn, ülkesini geri
dönüþü olmayan tehlikeli serüvenlere itmeye çalýþtýklarýný gýrtlaðýnýn daha doðrusu
Yeni Hedef, daha çok çeþitli dinsel ve etnik kökenlerden gelmekle birlikte, laik devlet
düzeni içinde yaþamayý içine sindirmiþ ve bu düzenin sürmesinden yana, eðitim düzeyi
yüksek bir okuyucu kitlesine sahipti. Bu kitleden insanlar, yutar gibi, merak ve coþku
içinde okuyorlardý kim olduðunu bilmedikleri bu köþe yazarýnýn yazýlarýný. Hatta,
gazeteye ulaþtýrdýklarý yazýlý ve sözlü iletileriyle, bu gizemli yazardan takdir ve
hayranlýklarýný da esirgemiyorlardý. Ama iþ orada bitiyordu. Farustinin yazýlarý,
coþkulu ve içten kutlamalarýn dýþýnda, bu okuyucu kitlesini yerinden kýpýrdatacak
herhangi bir etki yaratamýyordu anlaþýlan. Profesör bu gerçeði duyumsuyor, bundan da
çok rahatsýz oluyordu. Kendisinden baþka hiç kimseyi kýþkýrtamadýðýný umutsuzca
gözlüyordu. Hevesle, inançla yapmaya baþladýðý iþin gereksizliðine, iþlevsizliðine olan
inancý her geçen gün artýyordu. Umutsuzca, okuyucuyu kýþkýrtacak yeni konular
aranýp dururken düþünsel sermayesinin giderek azalýp zayýfladýðýný, yazdýðý her yeni
yazýnýn eskilerin yinelenmesi olduðunu görüp kahroluyordu.
Ýþte tam da böyle bir dönemde Gübertchinkanýn küçük komþu kýzýnýn çýkagelmesi
Farusti için bir can simidi olmuþtu. Bu fýrsatý olabildiðince çabuk ve iyi deðerlendirmeli,
küçük Aitchanýn baþýna gelenleri, laik kesime atýlacak kýþkýrtýcý bir çimdik olarak,
sonuna kadar istismar etmeliydi. Onun için küçük kýzýn ifadesini aldýktan sonra
gecenin münasebetsiz bir saatinde genç kadýnlarýn þaþkýn bakýþlarý altýnda palas
pandýras kendini sokaða atmýþ, bürosuna gitmiþti.
Ertesi gün, Yeni Hedef olayý sürmanþetten okuyucusuna duyurdu. Haber yazýlarýný
bile en usta haber muhabirlerine parmak ýsýrtacak renklilik ve kolay okunurlukla
Farusti yazmýþtý. Bunun dýþýnda, gazetenin çeþitli köþelerinde bazýlarý imzasýz,
bazýlarý takma adlý, deðiþik biçemdeki birkaç yorum yazýsý da gece yarýsýndan sonra
profesör tarafýndan alelacele yazýlarak, baský baþlamadan, gazeteye e-postalandý.
Ertesi gün, tüm Turania medyasý rating patlamasýndan en iyi biçimde yararlanýp
Yeni Hedefe meydaný kaptýrmamak amacýyla olaya, gazetelerin birinci sayfalarýnda,
televizyon ve radyolarda da prime timelarda geniþ yer verdiler. Medya habercileri
tekkenin içinde bulunduðu mahalleyi karýþ karýþ gezip resimler ve yazýlarla tanýttýlar,
izlenimlerini aktardýlar okuyucu ya da izleyicilerine. Ama, þeyh efendi hazretlerine ya da
tekkedeki müritlerle, küçük komþu kýzý Aitchaya ulaþma olanaðýný bulamadýlar.
Tüm çabalara karþýn, tekkeden en ufak bir sýzýntý saðlanamadý. Medyacýlar sonunda
kýzýn evini ve ailesini keþfedebildilerse de, anne-babayý kamera önüne çýkartmak ve
aðýzlarýndan laf almak o kadar kolay olmadý. Ailenin büyükleri þaþkýnlýk ve
kýzgýnlýk içindeydiler ama, ne kýzlarý, ne de þeyh efendi hazretleri ve tekkesi ile ilgili
olarak iyi ya da kötü anlam çýkartýlabilecek herhangi bir sözü aðýzlarýndan kaçýrmak
istemiyorlardý.
Bu gürültü patýrtý arasýnda sesi soluðu çýkmayan bir tek ithal malý Ýslami kesim
kalmýþtý. Zamansýz bastýran bu medya ve kamuoyu saldýrýsýndan neye uðradýklarýný
þaþýrmýþlardý bu kesimin ileri gelenleri. Ýslamcýlara yakýn basýn-yayýn organlarý,
çalkantýlar yaratan olayý ve kendilerine yönelik eleþtiri ve saldýrýlarý görme-mezlik,
duymamazlýktan geldiler önceleri. Bu konuyu okuyucularýna duyurmayýp yorum
yapmayarak tepkilerin soðumasýný, olayýn benzerlerinde olduðu gibi unutulmasýný
bekliyorlardý.
Turania halký en iyisi kendini Allahýn yoluna, Ýslama býrakmalý, onun yasalarý
ile yaþamayý seçmeliydi. Gerçek zenginlik, gerçek mutluluk ancak böyle yakalanýrdý.
Turania medyasýnda esen bu fýrtýna iki kiþiye ulaþamamýþtý yalnýzca; hem de olayla
en yakýndan ilgili iki kiþiye... Gazete okuma ve televizyonda haber izleme alýþkanlýðý
bulunmayan Gübertchinka ile kendi baþýnýn derdine düþmüþ Aitcha, Ýslami
ceninden kurtulurken kürtajý yapan doktordan öðrenebildiler ancak olan bitenle ilgili
haberleri. Küçük kýz periþan olmuþtu haberi alýnca. Ýyiden iyiye yaþamýnýn
söndüðünü, bundan sonra, utançtan ve korkudan burnunu bile sokaða çýkaramayacaðýný,
ülkedeki herkesin kendisini gördüðünde tanýyýp ayýplayacaðýný, aþaðýlanacaðýný
sanýyor ve çok üzülüyordu. Hele hele, anne-babasýnýn kendisini suçlayan, aþaðýlayan
demeçleri Aitchayý iyiden iyiye bitirip tüketmiþti. Gü-bertchinka, Aitchaya bu
kazýðýn Farusti tarafýndan atýldýðýný anlamýþtý. Ama, ne genç kadýnlar ona bu
konuda bir soru sorabilmiþler, ne de profesörün aðzýndan konu ile ilgili herhangi bir söz
dökülmüþtü.
Yalnýz kaldýklarý uygun bir anda, Gübertchinka Farustiden bunun hesabýný sormaya
kalkýþmýþ, ama profesörün aksi ve kavgacý tavrýyla karþýlaþmýþtý:
Turania için, sevgili ülkemiz için, zamaný geldiðinde hepimiz özveri göstermeliyiz!
diye azarlarcasýna yanýtlamýþtý genç kadýný Farusti. Turaniamýzýn azgýn radikal
Ýslamcýlarýn saldýrýlarýndan korunmasý için baþlatýlan savaþýmda ilk ve önemli
simgelerden biri olacaktýr Aitcha kýzýmýz! Daha ne olsun?
***
Tepkiler medyadan kamuoyuna doðru sarkmaya baþladý neden sonra. Ülkedeki gidiþin
korkutuculuðunu sezmiþ deðiþik kesimlerden çeþitli gruplar, tekkenin bulunduðu
mahallenin yakýnýndaki alanda büyük bir protesto mitingi düzenlediler. Mitinge
katýlým, öngörülerin kat be kat üzerinde olmuþtu; on binlerce kiþi týklým týklým
doldurmuþtu miting alanýný.
Gölgesi üþütücü serin, güneþi bolca kavuran yaz baþlarýydý. Kafalarýnda güneþ
ýþýnlarýndan korunmak için çeþitli tip ve renkteki, çoðu kartondan þapkalarýyla yaþlý-
genç, çoluk-çocuk insan kalabalýðýyla; mallarýný satabilmek için anlaþýlmaz garip
sesler çýkaran börek, çörek, simit, su, gazoz satýcýlarýyla; tombalacýlarý,
piyangocularýyla; baðrýþý çaðýrýþý, þarkýsý türküsüyle çevre, bir protesto mitingini
deðil de, doðulu toplumlara özgü renkli bir panayýrý çaðrýþtýrýyordu. Bando mu, pop
müzik orkestrasý mý olduðu anlaþýlamayan bir grup da marþlar, þarkýlar, folklorik dans
havalarýyla coþturuyor, dalgalandýrýyordu miting kalabalýðýný. Arada bir, saða sola
yayýlmýþ küçük gruplardan açýlan pankartlar ve atýlan sloganlar ise, insanlara bir
mitingte bulunduklarýný dürtüklercesine anýmsatýyorlardý. Demokrasi geleneði
hemen hemen sýfýr olan Turaniada, insanlarýn neredeyse yarýsý, ülkede yaþananlarý
protesto etmek için deðil, böylesi bir demokratik eylemi merak ettikleri için mitinge
katýlmýþlardý.
Kýzgýn ve ateþli konuþmacý Dr. Kristiev konuþmasýndan sonra buhar olup uçmuþtu
sanki. Gidilmekte olunan mahalle halkýndan bazýlarýnýn kendisini tanýyabilecekleri
endiþesiyle ortalýktan kaybolmuþtu. Oysa, artýk kendisini evvelce görmüþ bir kimsenin
geçirmekte olduðu akýl almaz deðiþimden dolayý profesörü tanýyabilme olanaðý
hemen hemen hiç kalmamýþtý. Farusti henüz bunun farkýnda deðildi anlaþýlan.
Kalabalýk, büyük bir gürültü ile tarikatýn tekkesi olarak kullanýlan eski Budist
manastýrýnýn önünde toplanmaya baþlamýþtý. Burada da protesto sloganlarý,
Yuuh!..lar, Defolun ülkemizden!.. baðýrýþlarý sürerken birden beklenmedik bir
þey oldu. Tekkenin yüksek bahçe duvarlarýnýn ardýndan koca taþ parçalarý atýlmaya
baþlandý kalabalýðýn üstüne. Mitingcilerden çok sayýda yaralanan olmuþtu; hem de
bazýlarý oldukça aðýr olmak üzere... Kýzgýn ve coþkuyla dolu kalabalýk tam kaynama
noktasýna gelmek üzereyken, bu gibi toplumsal eylemlere pek alýþýk olmayan güvenlik
güçleri geç de olsa yetiþti. Tekkenin önü kordon altýna alýndý. Kalabalýk daðýlmaya
zorlandý.
***
Olaylara iliþkin haberler ýþýk hýzýyla yayýlmýþtý ülkenin dört bir yanýna; tabii Büyük
Turania Savaþçýlarý kampýna da... Hop oturup hop kalktý tüm kamp. Öfke dalga dalga
yayýldý; savaþçýlardan komutanlara kadar. Kamptaki herkes, Müslüman Turalarýn
büyük ve alçakça bir komplo karþýsýnda olduðunu düþünüyor, bir an önce harekete
geçmenin gereði üzerinde duruyordu. Genç savaþçýlardan birkaç kýdemli, bu iç
düþmanlara gereken dersin en sert, en can acýtýcý biçimde verilmesi amacýyla
oluþturulacak bir time eylem için izin verilmesini istediler komutanlarýndan.
O günün akþamý kamp komutaný savaþçý gençleri biraraya toplayarak uzun bir
konuþma yaptý. Komutan kendinden beklenmeyecek kadar akýllýca bir taktikle
konuþuyordu. Güya yatýþtýrmaya çalýþýyordu emrindeki genç savaþçýlarý ama, aslýnda
fena halde kýþkýrtýyordu. Anlaþýlan epey emek verilmiþti bu konuþmanýn
hazýrlanmasýna.
Komutanlar tarafýndan üçer kiþilik timler kurularak yapmalarý gereken her þey
anlatýldý ve eylemde kullanýlacak araç-gereçler teslim edildi kendilerine. Henüz acemi
eðitimini bile bitirememiþ, ama þeyhin tekkesi ile çevresini iyi bilen, ayrýca da kayýp
küçük kýz Aitchayý tanýdýðýný aðzýndan kaçýrmýþ Fanustay da Savaþçý
Timlerinin içine alýnmýþtý.
Yola çýkmadan önce gençlerin öfkelerini iyice ayaða kaldýrmak için olsa gerek þeyh
efendi hazretleri ile Aitcha olayýnýn patlak verdiði günden beri baþta Yeni Hedef
olmak üzere ülkede yayýmlanan tüm tarafsýz ve laiklik yandaþý gazeteler, oluþturulan
timlerin savaþçýlarýna ezberletircesine okutuldu. Fanustay iþte bu arada öðrendi
babasýyla amcasýnýn yedikleri feci dayaktan hastanede, yoðun bakýmda olduklarýný ve
öfkeden çýlgýna döndü. Aslýnda, babasýna da, amcasýna da pek o kadar yakýnlýk
duymaz, ikisine de pek önem vermezdi. Bu iki gariban adamcýk bir trafik kazasýnda
yaralansalar bu kadar öfkelenip üzülecek miydi? Hiç sanmýyordu. Duyduðu öfke, baba
ve amcasýnýn baþýna gelenlere deðil, laik züppelereydi.
Tüm hazýrlýklar tamamlandýktan sonra, Büyük Turania Savaþçýlarý özel timleri, sabah
kente ulaþmak üzere, gecenin kör karanlýðýnda yola çýktýlar.
***
Öðeye doðru Yeni Hedef gazetesi yönetimi ile matbaasýnýn bulunduðu bina büyük bir
gümbürtüyle sarsýldý. Ýlk belirlemelere göre, matbaa bölümünde üç ölü ile beþ aðýr
yaralý olduðu bildirildi. Çok güçlü tahrip kalýplarý binanýn ilk katlarýnda saðlam
makine býrakmamýþtý. Yukarý katlarda ise yaralý on iki kiþi kurtarýldý. Bereket versin,
patlama, ertesi günkü sayýnýn sayfalarýnýn hazýrlanmasý ve basýmý çalýþmalarýnýn
henüz baþlamadýðý öðle öncesi saatlerde olduðundan, binanýn içi fazla kalabalýk
deðildi. Bu beklenmedik darbe Yeni Hedefin yayýmlanmasýný artýk olanaksýz
kýlmýþtý.
***
Birkaç gün sonra Suudi sermayesi ve Türk teknik desteði ile yaptýrýlmakta olan bir cami
ile ona baðlý akýl almaz büyüklükteki külliye inþaatý havaya uçuruldu. Bu marifetin kim
tarafýndan becerildiði anlaþýlamadýysa da, Müslüman Turalarý o gün ayaða kaldýrmaya
yetti bu olay. Mabetlerine yapýlan saldýrý kendilerine yapýlmýþ demekti. Büyük Turania
Savaþçýlarý önderliðinde ve korumasýnda kalabalýk bir kitle yürüyüþüyle Hýristiyan
mahallelerine karþý saldýrý baþlatýldý.
Önce baðýrýþ çaðýrýþ, sloganlar, küfürler, beddualar derken iþ taþlý sopalý kavgaya
dönüþtü; silahlar patladý ardýndan da. Evler, dükkânlar, iþyerleri yaðmalandý. Cinsel
sarkýntýlýklar, saldýrýlar da görüldü bu tür yaðma-talan olaylarýnda görüldüðü gibi. Ölü
ve yaralýlarýn yaný sýra maddi yýkým da çok fazlaydý.
***
Görevli yeni tim daha kaba saba davrandý Aitchanýn ailesi ve yakýnlarýna. Aba
altýndan sopa gösterdiler, tehdit ettiler, hakaretler savurdular. Ama onlar da ele-diþe
dokunur bir bilgi alamadýlar. Aile ile mahalleli aðýz birliði etmiþçesine kýzýn nerede
olduðunu bilemediklerini, yurt dýþýna kaçýrýlmýþ olabileceðini düþündüklerini
aktardýlar tim elemanlarýna.
Fanustay bunun yerine bir kundaklama iþi almayý doðrusu tercih ederdi. Kilisenin
yakýldýðý akþam, bina tutuþtuktan sonra uzaktan yangýný izlemek çok hoþuna gitmiþti.
Nazlý alevlerin saða-sola yalpalayarak dans etmelerini, binayý yavaþ yavaþ
egemenlikleri altýna almalarýný görmek, yanan ahþabýn kulaða hoþ gelen çýtýrtýlarýný
duymak þehvete benzer doyumsuz bir zevk vermiþti Fa-nustaya.
***
Birkaç gün sonra, tarikatlardan birinin yönetimindeki bir okul, Turania Ortodokslarý
Birliðinden bir grup çýlgýn militan tarafýndan, müthiþ bir patlama sonrasý, harabeye
döndürüldü. Yaz tatili dolayýsýyla okullarda öðrenci olmayacaðý düþünülüp
planlanmýþtý bu eylem. Yalnýz unutulan bir þey vardý: Okulun kapalý olmasýndan
yararlanarak tarikat burada ilkokul öðrencilerine, Kuran, Arapça ve þeri bilgilerin
verildiði kurslar düzenlemekteydi. Sonuçta 23 küçük öðrenci hemen oracýkta ölmüþ,
diðerleri de aðýr yaralý olarak hastanelere kaldýrýlmýþlardý.
***
Hemen her gün þimdiye dek Turaniada hiç görülmedik biçimde faili meçhul en
az bir öldürme, yaralama, ya da kundaklama, bombalama olayý duyuluyor, halk da
kanýksadýðý bu olaylarla ilgili haberleri çok doðalmýþçasýna izleyip geçiyordu.
Arada bir, bir kesimden militanlar karþýt kesimden halkýn oturmakta olduðu mahalleleri
arabalarla basarak kahveleri, lokantalarý tarýyor, iþyerlerini, konutlarý bombalayýp
kaçýyorlardý.
Güvenlik güçleri de artýk olaylarla baþ edemez olmuþ, kontrolü elden kaçýrmýþlardý.
Çünkü onlar da içlerinde bölünmüþler, çatýþmaya baþlamýþlardý. Her kesimden
güvenlik çalýþanlarý kendilerinden olanlarýn iþledikleri suçlarý görmezden geliyor,
korkudan karþý kesimden suçlulara da bulaþmak istemiyorlardý. Yalnýz güvenlik güçleri
deðildi bu parçalanmayý yaþayan. Tüm devlet kuruluþlarý içinde insanlar birbirleriyle
didiþiyorlardý; hatta, böyle günlerde en gerekli olan itfaiye, saðlýk personeli, hastaneler
de parçalanma ve karþýlýklý itiþme içine girmiþti. Devlet giderek felç olma yolundaydý.
***
Turania yerel hükümetinin kimbilir kaçýncý kez Rusya hükümetine yaptýðý, olaylara
etkin biçimde el atma çaðrýsýna bir türlü olumlu bir yanýt alýnamýyordu. Daðlar gibi
birikmiþ çözüm bekleyen sorunlar, ne zamandýr belini doðrultamayan ekonomik gidiþ,
harekete geçmekte isteksiz kýlmýþtý Moskovayý.
Turaniaya en yakýn askeri birlik üç yüz elli kilometre kuzeyde karargâhý bulunan
zýrhlý tümendi. Koskoca tümeni Turaniaya kaydýrmanýn maliyeti, yapýlan kaba bir
hesapla, milyarlarca rubleyi buluyordu ve de bu parayý hükümetin bir yerlerden buraya
aktarma olanaðý yoktu. Ayrýca, yýllardýr eskimiþ, bakýmsýz kalmýþ ve durduklarý
yerde çürümüþ araçlardan en az yarýsýnýn, askeri bir birliðin hareketi için oldukça uzun
olan bu yolun sonuna varabilmeleri kuþkuluydu. Bunun dýþýnda, askeri yetkililer yeni
bir Çeçenistan örneði bataklýða saplanýp kalma korkusuyla Turania özerk bölgesine
yapýlmasý düþünülecek askeri eyleme doðrusu pek sýcak bakmýyorlardý.
Üstüne üstlük, yönetim, Çeçen savaþý ile iyice yýpranan görüntüsünü, yeni ve uçsuz
bucaksýz bir serüvenle, tüm yeryüzü ülkeleri karþýsýnda büsbütün yüzüne
bakýlamayacak duruma düþürmek istemiyordu.
***
Turalarýn üzerine çökmüþ olan delilik azýcýk durulur gibi olmuþtu. Sýcaklarýn
oluþturduðu miskinlik mi, yoksa herkesin biraz durup düþünerek davranýþlarýný
frenlemesi mi bilinmez ama, ortalýk sanki daha az kaynaþýr gibiydi.
Ýþte tam bu sýrada, olabilecek þeylerin en kötüsü oldu. Turanianýn belini öylesine
çökertti ki bu olay, bir daha kendi olanaklarýyla doðrulabilecek gücünü hepten kaybetti.
Ülkenin tek enerji santralý olan Nuh-u Nebiden kalma, hurdasý çýkmýþ, otuz-kýrk
yýllýk eski bir teknolojinin ürünü nükleer santrala bir gece sabaha karþý oldukça etkin
bir sabotaj düzenlendi. Her büyük eylemde olduðu gibi, kim olduklarý bilinmeyen
sabotajcýlar gerçi nükleer yakýt elemanlarýnýn bulunduðu reaktöre kadar
ulaþamamýþlardý ama, santralý bir daha çalýþmamak üzere durdurmayý baþarmýþlardý.
Reaktörün birincil soðutma suyu devresinin pompalarý durduðundan ýsý kabul edilemez
biçimde yükseldi ve reaktör otomatik olarak kapandý. Ýþin daha da kötüsü, birincil
soðutma devresinin zaten çoktan çürümeye yüz tutmuþ borularý patlamanýn
sarsýntýsýyla yer yer çatlamýþ, bu kapalý devre sistemi içinde bulunan son derecede
yüksek radyoaktif ve çok uzun yarý ömürlü izotoplar içeren soðutma suyu bir yandan
reaktörün içine, bir yandan da ikincil soðutma suyuna karýþarak bu suya da þiddetli
radyoaktiviteyi bulaþtýrmýþtý.
Tüm Turania elektriksizdi artýk. Çok uzun yaz günlerinde ve beyaz gecelerde
elektriksiz kalmak o kadar sorun olmayacaktý ama, sular akabilseydi. Barajlardaki su
kentlere dev elektrik motorlarýyla çalýþan pompalarla basýlabiliyordu ve artýk bu
mümkün deðildi. Olanlar yetmiyormuþ ðibi, uzun, kavurucu yaz günlerinde ülke bir de
susuz kalmýþtý. Suyunda çok þiddetli radyoaktif atýklar içeren Daniadan ise
yararlanmak bir yana, yanýna yaklaþma olanaðý bile yoktu. Peki, ya günün neredeyse üç
çeyreðini kaplayan uzun mu uzun, buzdan da soðuk, dondurucu kýþ gecelerinde ne
olacaktý?
Son facia her þeyin üstüne tüy dikmiþti. Batý yönetimleri bile hayret verici bir
biçimde zaman geçirilmeden Turania olayýna el koymasý için Rusyayý sýkýþtýrmaya
baþladýlar. Çünkü kimsenin, Turaniada parlayan þeriatçý Ýslamla, ondan aþaðý
kalýr yeri olmayan yobaz Ortodoks ve ýrkçý-faþist ulusçu yangýnýn kýsa sürede tüm
Orta Asya ile Kafkasyanýn laik düzenle yönetilen ülkelerine sýçrayacaðýndan kuþkusu
yoktu.
Kuzeydeki zýrhlý tümen, tüm hantallýðý ile üzerindeki tozlarý, örümcek aðlarýný
silkeleyip temizleyerek yola çýktý. Öngörüldüðü gibi, caný çýkmýþ zýrhlý araçlarýn
yarýya yakýný ve Turaniada savaþmak istemeyen askerlerden fireler verilerek bin bir
güçlükle görev mahalline varýlabildi. Ayrýca, bir gece yarýsý, paraþütçü komando
birlikleri sessizce indirildi ülkenin güneyindeki tundralýk bölgeye. Böylelikle Turania
hemen hemen dört bir tarafýndan ablukaya alýnmýþ oluyordu.
Rus yönetiminin korktuðu baþýna gelmiþ, bir ayaðýný Çeçen bataklýðýndan kurtarmaya
çalýþýrken diðer ayaðýný da Turania bataklýðýna kaptýrmýþtý.
Susuzluk, karmaþadan kent hizmetlerinin tümüyle felç olmasý, saðlýkla ilgili her türlü
etkinliðin durma noktasýna gelmesi, salgýn hastalýklarýnýn hýzla ülkeye yayýlmasýna
neden olmuþtu. Bunlar yetmezmiþ gibi, ülkeyi baþtan baþa kuþatan þiddetli radyasyon
içeren atýklar hýzla çeþitli kanser hastalýklarýný ortaya çýkartmaya baþlamýþtý bile.
Salgýn hastalýk ve radyasyon korkusu yüzünden çevredeki ülkeler Turania ile ticari
alýþveriþleri, ulaþýmý tümüyle durdurmuþlardý. Endüstriyel ve tarýmsal üretim ise zaten
çoktandýr duraklamýþtý ülkedeki kargaþa yüzünden. Tüm temel gýda ürünleri yanýnda,
ülke tahýl stoklarýnýn sýfýra yaklaþmasý, ekmeði bile çok güç bulunur duruma
düþürmüþtü.
***
Önce kafalarý esir alan dogmalar, kin, nefret, kan davalarý, sonra da savaþ, ölüm, açlýk,
sefalet, salgýn hastalýklar ve yeryüzünün çaðdaþ vebasý kanser...
Sonunda istenen olmuþ emekli kýdemli albay Meftuni Felesnikov ile arkadaþlarýnýn
çok deðerli katkýlarýyla Apokalipsin Turania Þubesi törenle hizmete girmiþti!
IV
Farusti Kristievin gazete yazarlýðý serüveni pek kýsa sürmüþtü. Artýk evden
neredeyse hiç çýkmýyor, bir köþede arpacýk kumrusu gibi düþünüp duruyordu.
Turanianýn baþýna neler geldiðini, neden geldiðini anlamaya çalýþýyor, ama bir türlü
iþin içinden çýkamýyordu. Ülkesinin geçirmekte olduðu toplumsal depremi kendisi mi
tetiklemiþti? Yoksa o da diðerleri gibi bir piyon muydu yalnýzca? Üniversiteden
atýlmasýyla bugüne dek olanlarý bir bir aklýndan geçiriyor, iþin içinden çýkamayýnca da
sil baþtan yapýyordu. Yedi-sekiz aylýk bu zaman aralýðý, baþý sonuna baðlanmýþ bir
film þeridi gibi gözlerinin önünde akýp duruyordu.
Ýyice kopmuþtu Gübertchinka ile iliþkileri ne zamandýr. Cicim aylarý daha baþlamadan
bitmiþti. Günlük yaþantýdaki en gerekli sözler, en kaçýnýlmaz konuþmalar dýþýnda,
aralarýndaki iletiþim hemen hemen yok olmuþtu; çok zorunlu olmadýkça baþlarýný
kaldýrýp birbirlerinin gözlerine bakmýyorlar, birbirleriyle konuþmuyorlar ya da Aitcha
aracýlýðýyla sürdürmeye çaba harcýyorlardý iletiþimlerini. Evde birarada oturabilmeyi
galiba yalnýzca küçük kadýn Aitchanýn sessiz, uysal varlýðý olanaklý kýlabiliyordu.
Genç kadýn, Aitcha ile birlikte bu evden kaçmak isterdi; ama nereye? Gidebileceði
hiçbir yer yoktu. Hele hele Turanianýn içine düþtüðü bu acýnasý durumda böyle bir
kaçýþa kalkýþmak, açlýðýn, sefaletin, anarþinin kucaðýna düþmek anlamýna geliyordu.
Oturduklarý, çevresi yüksek duvarlarla çevrili, sadýk bodyguardlarca güvenliði
saðlanmýþ yeni zenginler sitesiyle Farustinin kaynaðý kuþkulu paralarý, ülkenin
tepesinde dolaþan uðursuz kasýrgadan olabildiðince az etkilenmelerini saðlayan bir
sýðýnak oluþturuyordu kendilerine. Ayrýca, Turanianýn en ünlü(!) genç kadýný
Aitchayla sokakta dolaþmak demek, hem kýzcaðýzý, hem de kendisini ölüm tehlikesine
atmak demekti. Onun için hocanýn mutsuz ve nursuz suratýna, aksi davranýþlarýna
katlanýyor, onunla bir evde yaþýyor, yemeðini yapýyor, çamaþýrlarýný yýkýyor, evi
temiz tutuyorlardý. Hatta Gübertchinka çok seyrek de olsa Farustinin cinsel
gereksinimlerini bile karþýlýyordu. Onunla birlikte yaþamak, onunla ayný evde
oturmaktan baþka çýkar yollarý yoktu; en azýndan yakýn vadede.
Ýþte bu günlerde geliþen bir olay Gübertchinkada, kýsa bir süre için bile olsa,
Farustisiz bir yaþama kavuþma, rahat nefes alma umudu uyandýrdý.
bakýþlarý Gübertchin-kaya kaydý. Genç kadýný baþtan ayaða istek ve þehvetle uzun
uzun süzdü. Vitrindeki bir plastik manken gibi donup kalmýþtý Gübertchinka. Bu
bakýþlardan Farusti de çok rahatsýz olmuþtu. Kadýnýn dikkatini kendi üzerine çekmek
için atýldý:
Ne iþiniz var burada? demesine kalmadý, mutfakta olanlarý duymamýþ olanAitcha,
ablasýna bir þeyler söylemek için güle oynaya içeri girdi. Girmesiyle de korku içinde
donup kalmasý bir oldu.
Farusti, sesini çýkarmadan davetsiz konuklarý çalýþma odasýna alýp kapýyý sýkýca
kapattý. Kadýnýn edepsiz ve saygýsýz konuþmalarý, davranýþlarý, bakýþlarý çileden
çýkarmýþtý profesörü. Nedir bu bayaðýca davranýþlar? Ne söyleyecekseniz söyleyin,
sonra da çekip gidin! diye payladý konuklarý. Her yaný sinirden titriyordu.
Yeni bir görev daha var sizin için. Ama bu kez yazma-çizme iþi deðil!
Yeni bir görev falan yok artýk! diye neredeyse haykýrdý Farusti kýzgýnlýkla,
ben çekiliyorum aranýzdan! Benden bu kadar!..
Bu tür örgütlere bir kez girildi mi, çýkýlmasý pek zordur sayýn hocam. Kadýna,
aðzýnda peynir tutan kargadan o güzelim sesiyle þarký söylemesini rica eden tilkinin
suratý gelip oturmuþtu. Ayrýca, bu gibi önemli görev emirlerinin sizin de pek
yakýndan tanýdýðýnýz çok yüksek yerlerdeki kiþilerden geldiðini bilmez deðilsiniz
sanýrým! deyince kadýn, Farustinin aklý baþýna geldi. Bu kiþilerle arkadaþý
Meftuni Felesnikov arasýndaki iliþkiyi kafasýndan nedense silmiþti uzun zamandýr.
Kadýn bunu anýmsatmaktaydý kendisine. Bir an albayýn yüzü gözlerinin önüne geldi.
Tüylerinin diken diken olduðunu, içinde tanýmlanamaz bir korkunun filizlendiðini
duyumsadý. Yelkenleri suya indirdi.
Neymiþ bu görev dediðiniz bakalým? diye uysalca sordu. Çok sýkýntý verici ve
zor bir iþ olmasa bari.
Sýkýcý olur mu hiç? diye kýkýrdadý kendine yakýþmayan bir biçimde kadýn.
Üstelik de çok eðlenceli... Keþke ben görevlendirilseydim bu iþle. Böyle her
bakýmdan deðiþik, eðlenceli bir yolculuða çýkmayý ne kadar da isterdim.
Sonra anlattý:
Afganistanda þu anda kimsenin bilemediði bir yere götürülüp buradaki ilgili kiþilere
teslim edilecek ve geri dönülecekti. Görev çok önemliydi, çünkü TIRlarýn içine
konulacak yük çok önemliydi, anlaþýldýðýna göre yükün teslim edileceði kiþiler de
çok önemliydi. Farusti iþte bu kendisi de önemli konvoyun baþýndaki yönetici
olacak, konvoyun, herhangi bir kazaya uðramadan, sað salim teslim yerine
ulaþtýrýlmasýný saðlayacaktý.
O, iki silahlý korumasý ve þoförü ile baþka bir arabayla konvoyun, duruma göre kâh
önünde, kâh arkasýnda yolculuk ederek konvoyu kollayacak, nerede, ne zaman mola
verileceði, nerelerde konaklanacaðý, hatta araçlarýn nerelerde yakýt alacaðý Farustinin
telsizle vereceði emirlerle düzenlenecekti. Tabii Farusti de bu emirleri kursaðýndan
uydurmayacak, kendisine yazýlý olarak verilecek yolculuk programý ve bununla ilgili
direktiflere uygun düzenlemeleri personeline uygulattýracaktý.
Ne zaman mý olacak bu yolculuk? dedi kadýn. Yarýn akþam dokuzda görev
baþlýyor. Ama önce personeliniz size tanýþtýrýlacak. Ardýndan yolculukla ilgili yazýlý
ve sözlü emirler, direktifler bildirilecek. Yolla, geçeceðiniz ülkelerle ilgili ayrýntýlý
bilgileri alacaksýnýz. Haydi bakalým, hareketin baþlatýlacaðý yere hemen þimdi
gidiyoruz. Hazýrlýklar için önümüzdeki zaman çok az çünkü.
***
Kadýn ve iki adamýnýn Farusti ile birlikte binadan çýkmalarýyla Fanustay þaþkýnlýktan
neredeyse küçük dilini yutacaktý. Gübert-chinka ablasýnýn sevgilisi olan adamý þýp diye
tanýyývermiþti. Ama mezarlýkta gördüðü yaþlýca adam nasýl oluyordu da gözüne
böylesine genç görünüyordu bugün? Yoksa adamýn oðlu ya da yakýn bir akrabasý
mýydý diðerleriyle birlikte binadan çýkan? Kalp atýþlarýnýn hýzlandýðýný, yüzüne kan
Fanatik Ortodoks terör örgütünün elebaþýlarýndan olan sevici suratlý kadýnla yanýndaki
adamlarý izlemekle görevli timin elemanlarýndandý Fanustay. Ýþte bu görev onu
Gübertchinka, Aitcha ve Farustinin oturduklarý siteye, hatta neredeyse dairelerinin
kapýsýna kadar getirmiþti. Rastlantýnýn böylesi de ancak romanlarda olur. Timde görevli
diðer iki savaþçý ise arabalarýyla site çevresini kolaçan etmekteydiler. Bu anda
yapýlmasý gereken kadýný ve adamlarýný izlemeyi sürdürmekti. Hemen timin diðer iki
elemanýný telsizle arayarak arabanýn gitmekte olduðu yönü bildirdi. O arabayý
kesinlikle gözden kaçýrmamalýydýlar. Ýzlenenlerle ilgili beklenmeyen bir geliþme
olursa kendisini arayýp bilgilendirmeliydiler. Kendisi, sitede kalýp gözlemlediði ilginç
bir durumun peþine düþmek zorundaydý.
Neler oluyor bana böyle? diye içinden geçirdi. Niçin bu kadar çabuk yoruldum?
Gübertchinka ile Aitchayý uzun zamandýr ilk kez görebilecek olmanýn gerginliði
bedenimi güçten düþürdü herhalde.
Bir süre dinlenip kendine gelir gibi olduðunda bu kez çok aðýr bir tempoyla
merdivenleri çýkmayý sürdürdü. Tüm yavaþlýðýna karþýn yedi-sekiz basamakta bir
durup dinlenme gereksinimi duyuyor, derince nefes alýp vermeye çalýþýyordu. Sonunda
kendini Gübertchinka ile Farustinin oturmakta olduðu dairenin önüne atabildi.
Bedeninde kalan son enerji kýrýntýsýyla uzanýp kapýyý çaldý. Zangýr zangýr titremekte
olan bacaklarý kendisini ayakta tutmakta zorlanýyordu.
Bu ne hal? diye sordu Gübertchinka bir yandan kolunun yeniyle gözyaþlarýný
silerken. Nasýl da kendini yýpratmýþsýn bu kýsa zamanda! Genç adamlýktan orta
yaþlýlýða doðru hýzla yol almýþsýn. Aitchaya þaþkýnlýk ve üzüntüyle kuzeninin
Üstelik teke gibi kokuyor bu oðlan! diye yüzünü buruþturdu Gübertchinka. Aitcha
ile birlikte Fanustayý ite kaka banyoya sokup yýkanmasýný saðladýlar. Sonra da bir
güzel karnýný doyurdular. Fanustay tümden þapþallaþmýþ durumdaydý. Çünkü bu sitede
su da vardý, elektrik de. Bu zenginler sitesi sanki Turaniada deðil gibiydi; açlýðýn,
susuzluðun, elektriksizliðin, can güvensizliðinin, anarþinin, karmaþanýn hüküm sürdüðü
Turanianýn bir kentindeki bir mahalle deðildi sanki burasý. Turanianýn ortalýk yerinde
henüz fethedilememiþ bir bolluk, mutluluk adasýydý bu site.
Ne gibi bir alýþveriþi mi var? diye keyifsizce gülümsedi Gü-bertchinka. Bizimki
bunlarýn en yakýn adamlarýndan! Farustiyle ilgili olarak bildiði her þeyi,
profesörün kýsa süreli gazetecilik serüvenini, Aitcha olayýnýn patlak vermesine
Farustinin Yeni Hedefteki yazýlarýnýn, açtýðý kampanyanýn neden olduðunu
ayrýntýlarýyla Fanustaya aktardý. Son olarak da, az önce o suratsýz kadýnla
adamlarýnýn geliþlerinde anahtar deliðinden duyduklarýný aktardý oðlana. Fanustaya
çok ilginç geldi Gübertchinkanýn anlattýklarý. Bu arada baþka bir þey de dikkatini
çekmiþti. Gübertchinka Ablasý Farustiden, ayný evde onunla yaþayan biri gibi deðil
de, yabancý, hatta hiç hoþlanmadýðý birinden söz eder gibi konuþuyordu. Konuþma
biçiminde, tavýrlarýnda ne ufak bir sevgi kýrýntýsý vardý Farusti ile ilgili olarak, ne de
saygý; yalnýzca býkkýnlýk ve soðukluk gözleniyordu. Bu durum, profesörün ve içinde
olduðu örgütün kirli çamaþýrlarýný öðrenmiþ olmaktan daha çok sevindirdi
Fanustayý. Nedense ikisinin arasýna girmiþ olan soðukluk kendisinde sinsi bir neþe,
sadist bir coþku uyandýrmýþtý. Hiç renk vermedi, bu konuda Gübertchinkaya da
hiçbir þey sormadý. Demek yarýn akþam yola çýkýyor, öyle mi? Ýnþallah yakýn
zamanda geri döner, diye baþý önde, býyýk altýndan gülümseyerek konuþtu. Siz de
fazla yalnýz kalmamýþ olursunuz.
karþýn, profesörünün baþýna bir kötülük gelmesini istemiyordu. Ayrýca, Farusti ile
birlikte oturuyor olmanýn hem kendisi, hem de Aitcha için yaþamsal deðerde olduðunun
da bilincindeydi.
Gübertchinkanýn içi rahatlamýþtý. Bizi sýk sýk ara; yalnýz býrakma. Gözlerimiz
yollarda kalmasýn! dedi.
Farusti dönene kadar, görevli olmadýðým her an, hep yanýnýzda olacaðým; hem de
sizleri kendimden býktýrtana kadar!..
***
Ertesi akþam tam saat dokuzda Farusti buluþma yerindeydi. Yolculuða çýkacak tüm
kiþiler daha evvel gelmiþlerdi. Odundan oyulmuþa benzeyen þoförler birbirleriyle
konuþuyor, þakalaþýyor, itiþip kakýþýyor, aðýzlarýndan tükürükler saçarak yakasý
açýlmadýk küfürler edip, kaba kahkahalar atýyorlardý. Ýçlerinden biri diðerlerine,
Bize bu yolunmuþ karga mý kýlavuzluk yapacak yani? diye sýrýtarak sordu, genç
görünüþlü emekli profesörü baþýyla göstererek. Þoförler yapýlan bu ince espriye çok
güldüler, büsbütün neþelendiler.
Artýk yola çýkma zamaný gelmiþti. Farusti ilgili herkesi çevresine toplayarak son
talimatlarý verdi; ilk aþamada izlenecek yolu gösterdi elindeki haritalardan. Sonunda
Farustinin arabasý önde, TIRlar arkada, yola çýkýldý. Post-modern Orta Asya
kervaný beklenenin tersine güneye deðil de tam kuzeye yönelmiþti. Profesörün þoförü ile
korumalarý gidilen bu yönün yanlýþ olabileceðini öne sürerek karþý çýktýlarsa da
Farusti hepsini sert biçimde susturarak emirlerini uygulamaktan baþka bir þey
düþünmemeleri için onlarý uyardý. Belgeleri ve yönergeleri yeniden dikkatle inceledi,
iyice emin oldu gitmekte olduklarý yoldan. Eline teslim edilen tüm yazýlý belgeler, artýk
bileni çok az kalmýþ, Kafkas, Yakut ve eski Leh dilleri karýþýmý garip bir dille
yazýlmýþtý. Bu belgeleri sökebilmek için bir dil uzmaný olmak gerekirdi. Konvoy
personeli içinde bu çorba dili okuyup anlayabilecek Farusti dýþýnda bir tek kiþi
yoktu. Uzun yolculuk sýrasýnda bu belgeler bu kiþilerin ya da kazara Kazak, Özbek
görevlilerin eline geçse bile, onlar için sýradan birer yaprak kâðýt olmanýn ötesinde bir
anlam taþýmayacaklardý. Bu uzun ve yorucu göreve Farusti özellikle atanmýþtý.
Zifiri karanlýkta, hem de oldukça kötü bir yolda yolculuk sürüyordu. Turanianýn
yoksul kýrsalý derin bir gece uykusuna çekilmiþti. Bozuk stabilize yolda TIRlar
Çevresini kuþatan kalýn duvarlar, dikenli teller, yüksek nöbetçi kuleleri, kapýdaki
makineli tabanca taþýyan nöbetçiler... Görünen her þey buranýn bir askeri tesis olduðunu
anlatýyordu. Kapýnýn önünde duran konvoy ellerindeki silahlarý doðrultmuþ durumda
askerler tarafýndan kuþatýldý. Az sonra da bir elinde makineli tabanca, diðer elinde fener
tutan nizamiye nöbetçi astsubayý kulübesinden çýkarak kovboyvari bir tavýrla arabaya
yaklaþtý. Arabada bulunan herkesi elindeki fenerin kuvvetli ýþýðý altýnda incelerken
Farusti çantasýndan çýkardýðý bir kâðýdý titreyen elleriyle astsubaya uzattý. Adam
kâðýdý inceledikten sonra hiçbir tepki vermeden, kulübesine doðru uzaklaþýrken,
kapýnýn açýlmasý için nöbetçilere iþaret verdi. Konvoy, önüne katýlan bir askeri cipin
peþinde, aðýr aðýr tesisin içine girdi.
Bir süre sonra öncü askeri cip, konvoyu metruk bir barakanýn önünde durdurdu. Araçtan
inen küçük rütbeli nöbetçi subaylardan biri TIRlarýn, gönderilecek mallarý yüklemek
üzere, burada terk edilmesi gerektiðini, konvoy personelinin ise kendileri tarafýndan
konuk edileceðini, Farustiye bildirdi. Herkes, kontak anahtarlarýný üstünde býrakarak,
araçlardan indirildi. Arkalarýndan kendilerini izlemiþ olan, kamyondan bozma bir araçla,
garnizonun içinde epeyce yol alarak ulaþtýklarý yemekhane-kantin bozmasý barakada
adamakýllý acýkmýþ karýnlarý güzelce doyuruldu. Sonra, yatmak üzere kendileri için
hazýrlanmýþ yatakhaneye götürülürken, sabah kendilerini almaya gelene kadar
bulunduklarý yeri terk etmemeleri konusunda sertçe uyarýldýlar.
Araçlarýnýn çevresinde yirmi-yirmi beþ kadar asker ile birkaç subay vardý. Hepsinin de
yüzlerinden uyku ve yorgunluk akýyordu. Belli ki sabaha kadar süren yorucu bir
çalýþmayla mallarý TIRlara yüklemiþlerdi. Konteynerlerin kapaklarý kapatýlmýþ,
konvoy araçlarý yola çýkmak üzere hazýr duruma getirilmiþti.
Subaylardan biri Farustiye büyükçe bir zarf vererek gün daha fazla aðarmadan bir an
önce yola çýkmalarýnýn iyi olacaðýný söyledi. Tüm ekip hýzla yol hazýrlýklarýna
giriþti. Yorgun askerler konvoyun çevresinde toplanmýþ, aptal ve umursamaz gözlerle
Farusti ile adamlarýný izliyorlardý. Profesör sýkýntýyla askeri birliðin kapladýðý alanýn
ötesine, ufak tepeler arasýnda uzayýp giden kurak ve bomboþ steplere dalýp gitti. En çok
on-on iki saate kadar Turaniayý terk etmiþ olacaklardý. Kimbilir ülkesine ne zaman
geri dönebilecekti!
geç bir saatinde özel olarak seçilmiþ, gözden ýrak, geleni gideni az, kayýp sýnýr
kapýlarýndan birine vardýlar. Sýnýr kapýsý o kadar zavallýydý ki, Turania ile
Kazakistan gümrükçüleri ayný eskilik ve bakýmsýzlýktan neredeyse yýkýlacakmýþ
duygusunu uyandýran mail-i inhidam binayý paylaþýyorlardý. Zaten çevredeki
kurak, bitkisiz topraklarda baþka herhangi bir bina da görünmüyordu. Yazýn son günleri
olmasýna karþýn gecenin ayazý insanýn nefesini kesecek düzeydeydi. Görünürde, gelen
ya da giden ne bir araç, ne de canlý bir yaratýk vardý.
Binanýn alt katýnda Tura ve Kazak gümrükçüler bir masanýn çevresinde toplaþmýþ
kâðýt oynuyorlardý. Konvoyun motor gürültüleri iþitildiðinde baþlarýný oyundan
kaldýrýp binanýn önüne yanaþmýþ araba ile kamyonlara ilgisizce baktýktan sonra
birbirlerini anlamlý bakýþlarla süzüp býyýk altýndan sýrýttýlar. Sonra, kaldýðý yerden
oyunlarýný sürdürdüler. Ýçlerinden gözleri kan çanaðýna dönmüþ, yorgun ve býkkýn
biri aðýr aðýr masadan kalktý, dýþarý çýktý. Elindeki fenerle arabalarýn plakalarýný
kontrol etti. Soðuktan titriyor, ellerini ovuþturuyordu. Arabalara ve tüm personele iliþkin
belgelere baþtan savma bir biçimde bakarak hem Turania, hem de Kazakistan
damgalarýný rastgele vurdu. Sonunda, eliyle yürü iþareti yapýp, konvoyun yerinden
kalkmasýný bile beklemeden, ayaklarýný sürüyerek, masaya geri döndü ve oyuna
katýldý.
Farusti içinden derin bir Oohh!.. çekerek yerinden doðruldu. Korkudan büzülüp
kalmýþtý sýnýr kapýsýna yaklaþalý beri. Aslýnda korkulacak bir þey yoktu, ama
profesör bu gibi görevlere, ne de olsa henüz alýþmýþ deðildi.
***
Fanustay iyice demir atmýþtý Gübertchinka ile Aitchanýn yanýna. Artýk geceleri de
onlarla kalýyordu. Eve her geliþinde Gübertchinkaya Farustiden bir haber olup
olmadýðýný soruyor, genç kadýnýn endiþeli ve üzüntülü yanýtý karþýsýnda içindeki
gizli sevinci dýþa vurmazlýk edemiyordu.
Gecenin tüm ayýplarý örten derin loþluðundaki seanslarda neler anlatýlmadý ki!..
Gübertchinka, önce Farusti ile tanýþmalarýný, iliþki kurmalarýný hýzlý bir biçimde,
baþtan savma geçiþtirirken, yatalak annesinin odasýnda, onun karþýsýnda profesörle
nasýl azgýnca seviþtiklerini, bekâretinden soyunurken akan kanýn nasýl da annesinin iki
metre ötesine, halýya süzüldüðünü, birbirlerini nasýl soyup öpülmedik, sevilmedik
yerlerini býrakmadýklarýný uzun uzun, tadýný çýkararak anlattý. Bundan yedi-sekiz ay
önce olsa, bu anlatýlanlar karþýsýnda küplere binecek, Gübertchinkanýn ne
ahlaksýzlýðýný, ne fahiþeliðini býrakmayacak olan Fanustay, gizemli mum ýþýðý
altýnda, gözleri yarý kapalý, genç kadýnýn aðzýndan dökülen erotik tümceleri afyonlu
bir sigara dumaný gibi içine çekiyor, tüm bedenine özellikle de kasýklarýnýn arasýna
tatlý bir uyuþturucu sýcaklýðýnýn yayýldýðýný, cinsel uyarýnýn doruða eriþtiðini
duyumsuyordu. Gübertchinka konuþurken, Fanustay, ablasýnýn çýrýlçýplak bedenini,
sert, büyük göðüslerini, dolgun kalçalarýný, kalýn ama düzgün süt gibi bacaklarýný,
yuvarlak etli omuzlarýný gözünde canlandýrdý durdu.
Gübertchinka yanýp tutuþmuþ, tepiniyordu yerinde, çatal çatal bir sesle haykýrmaya
çalýþýyordu. Susma Fanustay! Ara verme! Fanustay, susma, anlat!..
Der demez Fanustay kaptýðý gibi Aitchayý havada uçurarak ata biner gibi, yüz
yüze, kucaðýna oturttu. Aitcha, bir yandan oðlanýn kýllý göðsünü öpüyor, ýsýrýyor,
diðer yandan da anlatmayý sürdürüyordu.
Tam o anda, yattýðý yerden tüm evde olan biteni bilen canavar annen viyaklamaya,
beni yanýna çaðýrmaya baþladý. Sanki banyodaki halimizi görmüþtü. Duymazlýða
geldim. O sýrada, yanýna gitmek istesem de, aðabeyinin elinden kurtulup gidemezdim.
Hoþ, zaten kim isterdi ki bunu? Aðabeyin kalan bir tutamcýk aklýný da kaçýrmýþ
gibiydi. Gözleri kocaman kocamandý. Aðzýndan salyalar akýyordu. Öpülmedik,
sevilmedik, ýsýrýlmadýk yer býrakmadý bedenimde. Annenin kulak týrmalayan baðýrýþ
çaðýrýþlarý arasýnda biz iþimizi bitirdik aðabeyinle.
Aitcha ile Fanustay kestiler birden seviþmeyi. Suratlarýnda muzýrlýk yapmak üzere olan
afacan çocuk ifadesi, birbirlerine baktýlar. Sonra ikisi birden Gübertchinkanýn üstüne
atladýlar. Onu da seviþmelerinin içine aldýlar. Onun da giysilerini paramparça ederek
çýkarttýlar üstünden. Onun da bedenini çizikler, morluklar içinde býraktýlar. Bu arada
þeyh efendi öyküsünü de anlattý Aitcha.
Sonra o da bitti. Yorgun ve uykusuz, serildiler yerlere. Halýnýn üstünde yarý uyur, yarý
uyanýk öylece kalakaldýlar. Aradan uzun süre geçti. Kokainin etkisi yavaþ yavaþ yok
olmaya baþlamýþtý. Etki azaldýkça birbirlerinden ve anlattýklarýndan, davranýþlarýndan
utanmaya baþladýlar. Çýlgýnlýðýn yerini, piþmanlýk, hüzün, melan-koli ve çok derin bir
uyuma isteði almýþtý.
Gün boyu garip bir devinimsizlik vardý evin içinde. Akþamüzeri uyandýlar
Ýzleyen gecelerde de kokainin giderek artýrýlan dozu ile birlikte bu böyle sürdü
gitti.
***
Ýþin gerçeði þu ki, Farustideki deðiþim yolculukla birlikte daha da hýz kazanmýþtý.
Bir grup önderi, çölümsü steplerde yol alan kara gemisinin kaptaný olmaktan çýkýyor,
yavaþ yavaþ, halim selim, sessiz, içine dönük, korkak, geminin ufak, sýska kâtibine
dönüþüyordu. Yol boyunca kimseyle konuþmadýðý gibi, konuþulanlarý dinlemiyor,
sorulanlara da yanýt vermiyordu. Yalnýzca bir köþeye büzülmüþ okuyor, okumadýðý
zamanlarda da bir þeyler yazýp duruyordu. Zekâ, akýl, kültür düzeyleri yerlerde sürünen
konvoy personeli bile sonunda, önderlerindeki bu deðiþimin ayýrdýna varmaya
baþlamýþlardý. Önceleri, çekingen, saygýlý, ama meraklý olan kaçamak göz ucu
süzmeleri, daha sonra yüzsüz, alaylý, sýrýtkan bakýþlara dönüþtü. Mola yerlerinde
herkes birbirine garipseyerek önderlerini gösteriyor, yarý kahkahalý fýsýldaþmalar
kulaðýna çalýnýyordu profesörün. Ama o oralý deðildi. Hep diðerlerinden uzak oturuyor,
onlarýn yüzlerine pek bakmýyordu. Tüm bunlara karþýn, önderlik ve yöneticilik
görevlerini hâlâ baþarýyla sürdürebiliyordu.
***
kaydýrmaya baþlamýþlardý.
Fanustay, iþte böyle bir eylem için iki genç kadýnla yaþadýðý balayýný kýsa kesmek
zorunda býrakýldý.
Bu iþte üç savaþçý birlikte görev yapacaklardý. Yapýlmasý istenen iþ, ilk bakýþta çok
kolay ve sorunsuz gözükmesine karþýn, olayýn aslý hiç de gözüktüðü gibi deðildi. Bir
kez, görevin gizliliðine kesinlikle uyulmasý gerekiyordu. Bu görevle ilgili en ufak bir
bilginin diðer savaþçýlara bile sýzdýrýlmasý önlenmeliydi. Ýkincisi, götürülecek mal
son derecede deðerliydi ve yapýlacak bu hizmete karþýlýk savaþçýlar en yeni, en
geliþmiþ savaþ araç-gereçleriyle donanacaklardý. Bu yüzden malýn baþýna
gelebilecek istenen ya da istenmeyen bir kaza, en önde Büyük Turania
Savaþçýlarýný, dolayýsýyla da Turaniayý derinden yaralayabilirdi. Ayrýca da, malýn
yükte hafif, pahada aðýrlýðý tabii ki Büyük Turania ülküsü için savaþan erdemli
savaþçý Fanustayý deðil, ama diðer iki savaþçýnýn aklýný çelebilir, kötü düþüncelere
onlarý itebilirdi. Ýþte bunun için, yolculukta Fanustay maldan çok, birlikte
olduklarý bu iki kiþi üzerine dikkatini yoðunlaþtýrmalýydý.
Ýyi ya da kötü niyetle, hedefine doðru taþýnan mal ortalýktan yok olur ya da istenen
hedefe varamazsa diye sürdürdü konuþmasýný komutan, aba altýndan sopa göstererek,
Malýn baþýna gelebilecek en ufak bir kazanýn sorumluluðu kimde olursa olsun, timi
oluþturan üç kiþinin üçü de bu iþten sorumlu tutulur ve yeryüzünün neresine kaçarlarsa
kaçsýnlar, savaþçýlar tarafýndan kýsa sürede yakalanarak, iþledikleri bu suçtan dolayý
ölümüne cezalandýrýlýrlar.
Komutan, Fanustayýn arkasýndan diðer ikisini de tek tek yanýna çaðýrtarak, hemen
hemen ayný sözleri, ayný mimikler, ayný el-kol devinimleri, ayný aba altýndan sopa
göstermeler ile neredeyse noktasýna, virgülüne kadar onlara da yineledi. Böylelikle,
üç savaþçýnýn da içine güvensizlik ve kuþku tohumlarý serperek birbirlerini kontrol
altýnda bulundurmalarýyla mala en azýndan içerden gelebilecek bir saldýrýnýn
önlenmesi saðlanmýþ oluyordu.
Fanustay yýkýlmýþtý. Artýk yeni bir serüvene atýlmak, Gübertchinka ile Aitchadan
kýsa bir süre için bile olsa ayrýlmak, ikisi ile birlikteki tatlý-mutlu yaþantýsýna
bundan sonra ara vermek istemiyordu. Ama direniþ boþunaydý. Bu kötülükler seline bir
kez kapýlmýþ gidiyordu; kurtulmasý ise en azýndan yakýn gelecek için olanaksýz
gibi görünüyordu. Ayrýca verilen göreve isteksizlik göstermesi kendisi için çok kötü
sonuçlara yol açabilirdi. Savaþçýlarýn içinden birkaç kiþinin verilen görevleri
savsaklamalarýnýn baþlarýna ne iþler açtýðýný yakýndan izlemiþti.
Akþam, dayak yemiþçesine eve döndü. Kendisine verilen görevi anlattý. Bu gece burada
son gecesiydi. Kadýnlar deliye döndüler bu haberi duyunca.
O gece þeytana, kötülüðe, utanmazlýða, günaha son törensel selamlarýný çaktýlar hep
birlikte. O gece her þey bir baþkaydý.
Gecenin yorgunluðuyla genç kadýnlar her biri bir köþede sýzýp kalmýþken,
Fanustay sitenin kapýsýnda kendisini beklemekte olan hurda Volkswagen minivana
atladý. Üç savaþçý sabah karanlýðýnda yollara düþtüler.
***
Farusti uzun zamandýr içine kapandýðý dalgýnlýktan, içe dönüklükten sýyrýlmaya, dýþ
dünya ile yeniden iletiþim kurmaya baþlamýþtý. Kýþ uykusundan yeni uyanmýþ bir
hayvan tavrýyla baþýný dikmiþ, uykulu gözlerle yolun iki yanýnda uzanan evleri,
iþyerlerini, tek tük de olsa ortada gözükmeye baþlamýþ insanlarý izliyordu.
garip geliyordu kendisine. Kesinlikle, bir yerde bir aksilik çýkmalý, baþlarý fena halde
belaya girmeliydi Murphy Yasalarýna göre.
Yine bir gecenin kör, saðýr karanlýðý seçilmiþti sýnýr kapýsý geçiþi için. Araba farlarý
puslu karanlýðý delip gümrük binasýný gösterdiðinde saat üçü bulmuþtu. Gecenin
acýmasýz ayazý sinsi sinsi sýzýyordu arabanýn içine pencere camlarýndan. Farusti,
arabadakilerin þaþkýn bakýþlarý altýnda, ateþi sanki kýrk bire fýrlamýþçasýna,
sarsýlarak titriyordu.
Sonunda, gün aðarýrken, baþ memur olduðu anlaþýlan sivil giyimli biri düdüðünü
çalarak incelemenin durdurulmasýný istedi. Polisler ve gümrükçüler, yorgun ve uykusuz,
yerlerine döndüler. Hepsinin de yüzünden, görevlerini yapmýþ, ama herhangi bir suç
kanýtý bulamamýþ insanlarýn huzuru okunuyordu.
Birden þoför sevinç içinde haykýrdý: Hele þükür! Buralarda da bize benzer insanlar
olduðunu görür gibiyim. Yaþam belirtileri çýkmaya baþladý ortaya. Baksanýza þu
kalabalýða! Ýki gruba ayrýlmýþlar, birbirleriyle dövüþüyorlar.
Gerçekten de, ilerde çarpýþmýþ olduklarý anlaþýlan eski bir otobüsle bir minibüsün
þoförleriyle müþterileri, baðýrýþ çaðýrýþ, sille tokat birbirlerine girmiþlerdi. Arada
kalmýþ bazýlarýysa kavgacýlarý ayýrmaya çalýþýyor, ama en büyük dayaðý da onlar
yiyordu. Otobüs minibüse arkadan vurarak þarampole itmiþti. Aracýn önü yola dik
Koþtular ama, kavga yerine vardýklarýnda da çok garip bir þey oldu: Kavga, baðýrýþ
çaðýrýþ birden durdu. Derin bir sessizlik kapladý ortalýðý. Deminden beri kavga
edermiþ numarasý yapmakta olanlar sessizce, anlamsýz bakýþlarla silahlarýný çekip
konvoy personeline doðrulttular. Kadýnlý, erkekli kalabalýk çevrelerini sarmýþ, onlarý
tutsak etmiþti. Trafik kazasý ve kavga, konvoyu etkisiz duruma getirmek üzere
düþünülmüþ usta iþi bir oyundu. Farustinin aklýný kurcalayýp ölümüne korkutan þey
sonunda gerçekleþmiþ, Murphy Yasalarý kendini göstermiþti.
Grubun önderi olduðu anlaþýlan biri sýyrýldý aradan. Arabanýn içinde köþesine
büzülmüþ olan Farustiye doðru yürümeye baþladý. Gözleri, gözlerine kilitlenmiþti;
sanki uzun zamandýr onu tanýr gibiydi. Farusti, titremesini frenlemeye çalýþarak,
zorlukla dikildi oturduðu yerde. Adam yarý açýk pencereden kafasýný uzattý.
kuru gýda, yað, et ürünleri, elektrik malzemesi ve oto yedek parçalarý. Eðer
gereksinmeniz varsa, ben konvoyun yöneticisi olarak yetkimi kullanýp, saydýðým
kalemlerden sizlere bir miktar verilmesini saðlayabilirim. Uzun zamandýr kimseyle bu
kadar uzun konuþmamýþtý Farusti. Adamlarýn elinden yakayý kurtarabilmek için yükün
yarýsýný bile bunlara vermeyi göze almýþtý.
Adamýn yüzündeki soðuk gülüþ kahkahaya dönüþtü. Sizi çok iyi anlýyorum Farusti
Bey! dedi, adýný nasýl olup da bildiðini kendi kendine soran profesörün donuklaþmýþ
bakýþlarý altýnda. Elinizde bulunan konþimentolarýn dökümünün gerçeði
yansýttýðýný sanmýyorsunuzdur herhalde. Çok tabiidir ki, Kýzýl Ordu feshedildikten
sonra hurdaya ayrýlmýþ, biraz demode Rus yapýmý savaþ araç-gereçlerini sayýp
dökecek halleri yoktu herhalde konþimentolarda. Bizim hükümete baðlý güvenlik güçleri
Özbek sýnýrýndan bu tür bir malzemeyi geçirdiðinizi sezseler hepinizi hemen oracýkta
ipe dizerlerdi. Deðil mi ama?
Ama biz bu yükü, bize verilen talimat gereði... diye Farusti yorgun ve isteksizce
direnmesini sürdürürken adam sözünü aðzýna týktý.
***
Uzun süre bir orman alanýnda yol aldýktan sonra, büyük bir çiftlik evinin önünde
durdurdu arabayý þoförlük yapan savaþçý. Virane evin demir bahçe kapýsýný görünce,
Fanustayýn kafasýna dank! etti. Düþlerinden bir türlü çýkmak bilmeyen cadý
kadýn ile maymunumsu insan yardýmcýlarýný çok iyi anýmsýyordu. Zaten hepsi de evin
kapýsýna çýkmýþlardý bile. Albay kendisine yalan söylemiþti. Kötü bir düþ ürünü
sandýðý cadý kadýn ve adamlarý kanlý canlý karþýsýndaydýlar.
Bahçe kapýsý adamlar tarafýndan ardýna kadar açýlýp Volks-wagen van evin kapýsýna
kadar sokuldu. Savaþçýlarýn üçü de malý arabaya yüklemek için arabadan atlayýp
kadýnýn karþýsýna dikildiler kabadayý bir tavýrla. Cadý, öbür dünyadan bakan uykulu
gözleri ve aþaðýlayýcý tavrýyla, üçünü de uzun süre tepeden týrnaða süzdü. Sonra birden
Fanustaya takýldý gözleri. Göz göze kaldýlar bir süre. Oðlanýn içi hop etti. Cadýnýn
kendisini tanýmasý, diðer iki savaþçýnýn yanýnda durumunu çok güçlendirebilirdi. Ama
olmadý. Kadýn ilgisizce baþýný çevirip arabaya konulacak þeyleri getirmelerini emretti
adamlarýna. Bir daha da hiçbirinin suratýna bakmadý.
Tabii var! diye atýldý sabýrsýzca Fanustay. Bu kadýný önceden tanýyor olmak bir
ayrýcalýktý sanki. Cadý bu kadýn! Basbayaðý bir cadý! Neredeyse soluk bile
almadan ardý ardýna sýraladý. Hani þu masallardakinden... Týlsýmlý þerbetler yapýp
içiriyor insanlara; büyüler yapýyor. Siz hele bir de evinin içini görseniz. Ev, ev deðil,
cadý laboratuvarý!
Sorularý soran genç, gülme nöbeti biraz hafiflediðinde, Demek Sibele Sarmatvili
Hanýmefendi bir cadý!.. Öyle mi? diye Fanustayýn nasýl olup da bu kadar saf
kalabildiðinin þaþkýnlýðýyla karýþýk alaylý bir sesle sordu. Yoksa sen de içtin mi
onun yaptýðýný söylediðin týlsýmlý þerbetlerden?
Daha da neler!.. diye sözü aðzýna týkadý oðlanýn. Çok fazla konuþtuðunu,
aðzýndan söylenmemesi gereken sözler döküldüðünü anlamýþtý. Ben bu kadýný
yaþamýmda ilk kez görüyorum.
E, hani evinin içini de anlattýn ya bize? diye takýldý gülerek öteki savaþçý.
Bir þey gördüðümden deðil. Saðda solda bu kadýnla ilgili konuþulanlarý duydum
yalnýzca. Bilgiçlik taslayayým derken, diðerlerinin önünde alay konusu olmuþtu. Fazla
konuþmamayý öðrenmeliydi.
Güneþ batmak üzere ufka doðru hýzla yaklaþýyordu. Her taraf kýzýla boyanmýþtý.
Sibirya sonbaharý akþamýnýn mor-kýrmýzýsý çökmüþtü çevreye. Batmakta olan güneþ
arabayý kullanan savaþçýnýn gözünü kör ediyordu.Az sonra Turanianýn
kuzeybatýsýndan Rusyaya gireceklerdi.
Üçü de, tek tek sezdikleri þeyi ortak bir bilgiye dönüþtürmekten mutluydular.
Ne beyaz dýr ama, iç lastikler içine gizlenmiþ mal! diye inledi arabayý
kullanan. Coþkudan arabanýn direksiyonuna abanmýþ ayaða kalkmýþtý. Yarý ayakta
kullanýyordu arabayý. Süt gibi beyaz dýr bu mal, süt gibi beyaz!..
Bir koca þaplak indirdi sorularý soran ayakta araba kullanmaya çalýþana. Süt deðil,
kaymak gibi yumuþak, kaymak gibi beyaz!..
Fanustay arabanýn arkasýnda, yere uzanmýþ, kafasýný içi malla dolu lastiklere
dayamýþtý. Bu saflýkta, bu kývamda, bu nefasette beyazý yapsa yapsa ancak
cadý bilmem ne vili hanýmefendi yapabilir.
Aradan bir zaman geçti. Konuþmalar bitmiþ, coþkulu, neþeli gülmeler durulmuþtu.
Motor gürültüsü ile tekerleklerin yolda çýkardýðý seslerden baþka ses kalmamýþtý
arabada.
Ne para yatýyor þu hurdanýn içinde! Öyle deðil mi çocuklar? diye aðzýný
þapýrdattý arabayý kullanmakta olan genç savaþçý. Stepnelerin içinde gizlenmekte
olan kutsal malýmýzýn onda biri bile üçümüzü ömür boyu, hiç çalýþýp
çabalamadan, gül gibi, bolluk içinde yaþatmaya yeter de artar bile. Ha? Ne dersiniz?
Ama umduðu yanýt gelmedi diðer ikisinden. Arada, buz gibi, uzun bir sessizlik oldu.
Belki hepsi böyle düþünüyorlar, ama bunun bir baþkasýnýn aðzýndan, yüksek sesle
söylenmesinden hoþlanmýyorlar ve korkuyorlardý.
Diðer iki savaþçý kalýn bir sessizliðe bürünmüþlerdi; gýklarý çýkmýyordu. Hiçbir þey
duymaz gibiydiler. Yalnýzca pencerelerden dýþarý bakýyorlardý.
***
Kýsacasý, insan öldürmek için gerekli ne varsa hemen hepsi bir bir çýkarýlýyordu
konteynerlerden. Farusti, bu araç-gereçle Ýslam þeriatçýlarýnýn, deðil yalnýzca
Özbekistan, Orta Asyadaki tüm devletlere kafa tutabileceklerini düþünüyordu. Ýçi
hýrsla, nefretle doldu. Bir þeyler yapmalý diye içinden geçirdi. Oysa bir þey
yapacak ne gücü, ne de cesareti kalmýþtý. Bir yandan piþmanlýk ve kýzgýnlýkla
çýkarýlýp taþýnmakta olan askeri araç-gereçleri gözlüyor, bir yandan da elinden
gelebilen tek þeyi yapýyordu, içinden beddua okuyordu saða sola: Albay arkadaþýna,
Ortodokslar Birliðinin, baþta kart, sevici suratlý kadýn olmak üzere, tüm militanlarýna,
Ýslamcýlara, Tura Ulusçularýna, aklýna gelen herkese lanetler okuyor, küfürler
ediyordu. Ýnþallah en yakýn zamanda Özbek hükümet güçleri bu rezilleri enseler de,
bu korkunç araç-gereç kullanýlmaya kalmadan ellerinden alýnýr! diye tüm yüreði ile
göklerdeki ulu babamýza yakardý.
Ne olduysa, nasýl olduysa oldu; yakarýþý duydu göklerdeki ulu babamýz ve de gereðini
yerine getirdi!
Birden son derecede güçlü ýþýldaklar býçak gibi kesti karanlýðý. Þeriatçý gerillalar
beklemedikleri, kurtulunmasý olanaksýz bir baskýna uðramýþlardý. Tüm çevreleri Özbek
Ordusunun yüzlerce komandosu tarafýndan çembere alýnmýþtý. Ayrýca, nereden
çýktýklarý anlaþýlamayan kapkara, Afganistan yadigârý, ürkütücü beþ savaþ helikopteri
de tepelerindeydi. Tek kurþun bile atmaya fýrsat tanýmadan gerillalar ve tabii konvoy
personeli kolaylýkla teslim alýndý. Anlaþýldýðý kadarýyla bu öyle rastgele, son
dakikada kararlaþtýrýlan bir baskýna benzemiyordu. Her ayrýntýsý uzun uzun düþünülüp
planlanmýþ bir baskýndý bu.
Uzunca bir bekleyiþten sonra kamyonlar hareket ettiler. Kamyonlarýn brandalarý kapalý
tutulduðu için nereye gittiklerini kestiremiyorlardý. Hoþ artýk nereye gittiklerinin ne
önemi kalmýþtý ki! Hava dehþetli soðumuþtu. Kamyonlarýn hýzlanmasýyla yýrtýk
brandalarýn arasýndan sýzan yelin debisi ve soðukluðu giderek artýyor, insanlarýn
Gözleri dalan Farusti, panik içinde belleðini yokladý. Bir þeyler düþünebilmeyi, bir
þeyler anýmsayabilmeyi istiyordu. Ýçinde bulunduðu bu felaket durumu yaþamamak,
duymamak için geçmiþte kalan bir þeyler aklýna düþmeli, geçmiþi düþünmeli, geçmiþi
yaþamalýydý. Ama olmuyordu, yapamýyordu. Belleði, inatla, en ufak bir ipucu bile
vermiyordu. Sanki bilincine, tanýmadýðý biri baðdaþ kurup oturmuþ, elindeki kocaman
silgiyle geçmiþine iliþkin ne varsa hýzla silmekteydi. Henüz silginin hýþmýna
uðramamýþ bellek hücrelerini yakalayabilmek için büyük çaba gösteriyordu. Sonunda bir
ölçüde baþardý: Turaniadan ayrýlalý hiç aklýna düþmemiþ Gübertchinkanýn o
hüzünlü, mutsuz, güzel melek yüzü ilk ve son olarak beliriverdi gözlerinin önünde. Kim
olduðunu bilemiyordu, adýný bile anýmsamýyordu. Duyumsadýðý tek þey, özlemin ve
piþmanlýðýn keskin hançerinin yüreðini deþerken verdiði þiddetli acýydý. Ayný anda bir
baþka bellek hücresinin kapaðý açýldý, içinden Puþkin dizeleri dökülüverdi:
Sonra birden, gözlerinin önündeki Gübertchinka ile kulaklarýný çýnlatan Puþkin, el ele
tutuþarak döküntü kamyonun yýrtýk bran-dasýndaki deliklerden birinden süzülüp uçarak
gittiler; bir daha geri dönmemek üzere...
Soðuktan tir tir titreyen Farusti böðrüne inen sert dirseðin verdiði acýyla inledi. Tüm
bu belalarý sen açtýn bizim baþýmýza sýska, tüysüz orospu çocuðu! diye diþleri
arasýndan hýrladý dirseði indiren insan azmaný þoförlerden biri. Bu korku verici araç-
gereci taþýdýðýmýzý bir tek sen biliyordun ve bize hiçbir þey anlatmadýn. Bir de üstelik
yükümüzü ne idüðü belirsiz kiþilere teslim ediverdin anlamadan, dinlemeden. Yaktýn
hepimizi! Yaþamýmýzý kararttýn! Þiddetli bir dirsek daha indi böðrüne Farustinin.
Bize attýðýn bu kazýðý ben senin uygun bir yerine sokmaz mýyým? Ben seni...
Yaklaþan sabahýn kör ayazýnda, hiç bitmeyecekmiþ gibi gelen uzun bir yolculuðun
sonunda, bilmedikleri bir yerde durdu kamyonlar. Bindirildikleri gibi ite kaka indirildiler.
Karanlýk ve pis kokulu uçsuz bucaksýz koridorlardan yürütülüp bir koðuþa sokuldular.
Koðuþtakiler yine yalnýzca konvoy personeliydi.
atýlmýþ sadakayý kaybetmiþ de onu arayan bir kör dilenciye benziyordu. Koðuþun hiçbir
yanýnda çantaya benzer bir þey yoktu. Arandýkça Farustinin içindeki panik de
büyüyordu. Yeniden titremeye baþlamýþtý. Üþüyordu. Ayrýca, yediði dayaðýn acýsý
çýkýyordu yavaþ yavaþ; bedeninin her bir yaný dayanýlmaz biçimde aðrýyor,
sýzlýyordu.
Farusti, demin kendisini eþek sudan gelene kadar dövenlerin dizlerine, ayaklarýna
kapandý. Sarsýla sarsýla aðlýyor, gözyaþý döküyordu. Onlara çantayý bulmalarý için
yalvardý. Çanta olmadan hepsinin yaþamlarý kaymýþ demekti. Çanta olmadan buradan
bir adým uzaklaþamazlardý. Þoförlerin Farustiye olan kýzgýnlýklarý geçmiþ, ya da
ona niye bu denli kýzgýn olduklarýný belki de unutuvermiþlerdi. Hepsi bön ve þaþkýn,
bomboþ koðuþun taþlarýnda çanta aramaya baþladýlar.
Farusti yine emekleyerek koðuþun kapýsýna vardý. Kolunda kalan son güçle kapýyý
yumrukladý. Çantamý getirin bana! Kamyonda elimdeydi. Lütfen bulun onu benim
için. Kurtarsa kurtarsa o çanta kurtaracak bizi. Yalvarýyorum!..
Uslu oturmazsan, dedi gardiyan kabaca, seni üç kat yerin altýndaki karanlýk
zindanlardan birine götürürüm. Orada, göz gözü görmez karanlýkta, bir karýþ su içinde,
kedi büyüklüðünde sýçanlarla yatýp kalkarsýn. Kapýyý gürültüyle kapayýp kilitledi.
Farusti yattýðý yerden kendisini izlemekte olan anlamsýz suratlý konvoy görevlilerine
göz gezdirdi. Buradaki bu insan büyüklüðünde sýçanlarla yaþamak daha mý az
tehlikeliydi sanki?
***
O gece hiç durmadan ilerlediler. Yorulan, direksiyonu býrakýp arka tarafta uyuyor,
yorgun olmayanlardan biri minivaný kullanma görevini devralýyordu. Ýkinci ve üçüncü
geceler de böyle geçti. Bol miktarda yiyecek içecekleri de olduðundan, yalnýzca benzin
almak için duruyorlar, bu arada da tuvalet gereksinmelerini karþýlýyorlardý.
Dördüncü gün akþam bastýrýrken, ilk gün Turaniadan çýkarken arabayý süren
savaþçý, Biliyorsunuz Urallara vardýk artýk. Bundan sonraki yol iniþli çýkýþlý,
kývrýmlý, insan gözünü aldatýcý bir yol Urallarý aþana kadar. Bu yolda araba
kullanmak uçsuz bucaksýz tundralarýn arasýnda direksiyon sallamaya benzemez. Yorgun
bedenle, yorgun kafayla, gecenin kör karanlýðýnda, daðlara kývrýla kývrýla týrmanan,
kývrýla kývrýla inen bu yýlan gibi kötü yollar kazasýz belasýz atlatýlmaz. Onun için, ben
derim ki Volga ovalarýna kadar geceleri arabayý bir yere çekip rahat rahat uyuyalým.
Yalnýzca gündüzleri yol alalým, diye çýktý ortaya.
Fanustay ile diðer savaþçý þaþýrmýþlardý bu öneriye. Ýyi ama, dedi Fanustay,
yorgun olan zaten arkada yatýp dinleniyor, horul horul uyuyor. En dinlenmiþ ve dinç
olanýmýz direksiyon baþýna geçiyor. Bunun için yedi-sekiz saat durup mola vermeye ne
gerek var ki!
Sen onlara bakma! diye gürledi ilk savaþçý. Onlarda aðýz kalabalýðý çok;
eyleme gelince hiçbirinde iþ yok! Gece-gündüz hiç durmadan yol alýrken, kötü
amortisörlü arabanýn tangýrtýsý-tungurtusunda yatýp da adam gibi uyumak, dinlenmek,
yorgunluðunu atabilmek olasý mý?
Bu öneri büsbütün kýzdýrmýþtý gece molasý vermekte ýsrarcý olan oðlaný: Sen
çocuk mu kandýrýyorsun kuzum? diyerek Fanus-tayý azarladý. Ýkinizden biri,
gecenin uykuyu davet eden karanlýðýnda, bir anlýk bir dikkatsizlikte ya da aþýrý
yorgunluk ve uykuyla kurþun gibi aðýrlaþan gözkapaklarý bir-iki saniyecik
kapandýðýnda arabayý dik bir uçuruma yuvarlarsa içinde ben de olmayacak mýyým? Bu
hurdasý çýkmýþ arabanýn beþ metre ilerisini bile adam gibi gösteremeyen ölü gözü
farlarýyla, yol almaya çalýþmanýn ne denli zor olduðunu bilmiyor musunuz? Üstelik,
yüksek daðlýk yerlerde çok koyu sislerin baþladýðý mevsim içinde deðil miyiz?
Diðer ikisi ikna olmuþa benziyordu. Gece molacýsý son saðlam kanýtýný en sona
saklamýþtý. Ayrýca, dedi, bu yöreden baþlayarak Ural geçiþlerindeki trafik
yoðunluðu giderek artar. Çünkü bildiðiniz gibi Urallarýn doðu eteklerindeki bu
topraklarda çok yoðun olarak sanayi kuruluþlarý bulunmakta. Bu bölgeyle Batý Rusya
arasýndaki karayolu ulaþýmý ise þimdi bizim de geçmek zorunda olduðumuz bu dar,
kývrýmlý, kötü yüzey kaplamalý yollardan saðlanýyor. Bu yollarda direksiyon sallayan
þoförlerin hemen hepsi, en az üç-dört duble votka atmadan kesinlikle yola çýkmazlar. Ve
siz, benim atýlgan, sadýk gece kuþu kardeþlerim, kulaklarýndan bile buram buram alkol
fýþkýran böyle bir ayýnýn kullandýðý kamyon ya da TIRýn altýnda kaldýðýnda,
hanginiz üçümüzün de yaþamýný kurtaracak?
Daha fazla direnemedi Fanustayla arkadaþý üçüncü savaþçýya. Gece molasý vermeye
karar verdiler ve ilk karþýlaþtýklarý benzin istasyonunun yanýnda bulunan kamyon
otoparkýna minivanlarýný çekerek durdular. Gece molasý isteyen oðlan çok sevinmiþti
bu duruma.
Az sonra oðlan kucaðýnda koca bir plastik torbayla döndü. Torbanýn içinde neler yoktu
ki! Oðlan mola sevincinden küçük markette yenecek ne varsa almýþtý: Kýzarmýþ tavuk
butlarý, salam, sosis, jambon, peynir, Rus salatasý, iki tane altýlý kutu bira kasasý ve
votka.
Fanustay kâðýt hýþýrtýlarý ile gözlerini açtý. Üç tane hiç tanýmadýðý garip koca
hayvan et kokusunu duyup arabanýn açýk arka kapýsýndan girmiþler, kâðýtlarýn
içindeki yemek artýklarýný mideye indiriyorlardý. Hayvanlarý kovaladýktan sonra
doðruldu yerinden. Gece molasýný arkadaþlarýna kabul ettiren oðlan arabada yoktu.
Eþek herif! diye söylendi, insan, gecenin kör karanlýðýnda çiþe giderken
arkasýndan kapýyý kapatmaz mý? Atladý arabanýn arka kapýsýndan, oðlaný aramaya
çýktý. Hiç alýþýk olmadýðý kadar yiyip içmekten kafasý zonkluyor, midesi fena halde
bulanýyordu. Bacaklarý bedenini zor taþýyordu.
Uzun zaman bakýndý çevreye. Benzinliðin tuvaletine baktý. Oðlan ortalýkta yoktu.
Birden aklýnda bir þey çaktý. Koþa koþa gitti baktý minivanýn arka bölümüne. Ýçlerinde
çok deðerli malýn saklandýðý iki stepneden biri yok olmuþtu. Panik ve sinir içinde
öteki oðlaný binbir zorlukla uyandýrdý daldýðý derin sarhoþ uykusundan. Durumu
anlattý. Üçüncü oðlan stepnelerden biriyle birlikte yok olmuþtu.
Bunun içinmiþ meðer bu ýsrar, bu kýyamet gece molasý vermek için! diye
kýzgýnca söylenerek direksiyona geçti haberi alýnca uykusu da, sarhoþluðu da bir anda
uçup giden oðlan. Bu kadar yedirme içirme de bizi uyutmak içinmiþ.
Aþýrdýðý uðursuz mal nerede para ederse o yana. Yani batýya. Yani saða.
Urallara doðru son hýzla yola düzüldüler. Ýkisi de yolun iki yanýný gözleriyle
dikkatle tarýyorlardý. Bu olay yorgunluklarýný da, sarhoþluklarýný, uykusuzluklarýný
da unutturmuþtu savaþçýlara, çivi gibi olmuþlardý.
Hýyar yerine koydu herif bizi! diye öfkeyle parlarken öteki, birden gözlerini
kýsarak karanlýðý delmek istercesine baþýný ön cama yanaþtýrdý. Ýti an, sopayý
hazýrla! diye bir zafer narasý attý.
Hýrsýz savaþçý ilerde yolun üzerinde lastiðin üstüne oturmuþ uyumuþ kalmýþtý.
Arabanýn sesini duyunca yerinden fýrladý. Elleri kollarýyla otostop iþareti yapýyor,
arabayý durdurmaya çalýþýyordu. Anlaþýlan gelenin kendi minivanlarý olduðunu
anlayamamýþtý. Araba, oðlaný geçtikten sonra yavaþlayýp saða yanaþtý, durdu. Oðlan
sevinçle tekerleðini yerde yuvarlayarak arabaya doðru koþarken arabayý kullanan
savaþçý birden vitesi geriye takarak tam gazla arabayý geri doðru fýrlattý. Önce
oðlandan çýkan canhýraþ bir çýðlýk, arkasýndan da tok bir çarpma sesi duyuldu. Acemi
hýrsýz oðlan kanlar içinde yerdeydi.
Cesedin baþýnda Fanustayýn baþý dönmeye, midesi bulanmaya baþladý. Zor attý
kendini yolun kenarýna. Þarampole midesindeki hazmolmaya zaman bulamamýþ
tavuklarý, sosisleri, biralarý, votkalarý, ne var ne yoksa hepsini çýkardý. Bu arada öteki
savaþçý, son derece profesyonelce, oðlanýn üstünde kimliðinin anlaþýlmasýný
kolaylaþtýracak ne varsa, hepsini almýþtý.
Gerekli miydi bunu yapmak? diyerek tiksintiyle bir ölüye, bir de diðerine baktý.
Elinden lastiði aldýktan sonra, bir güzel döver, baþýmýzdan savardýk.
Bunu cebinde buldum þimdi! diye ufak bir tabanca gösterdi öteki. Bize,
yolculuða çýkarken teslim edilen tek silah. Kaçmadan önce döþemenin altýndaki gizli
yerinden çýkarmýþ anlaþýlan. Kendisine yaklaþan arabanýn bizim arabamýz olduðunu
sezseydi, hiç kuþkun olmasýn, ikimizi de öldürürdü. Ayrýca, davadan dönenin
vurulacaðýndan da þimdiye kadar kimse söz etmedi mi sana?
Orada öldüremezdi. Çünkü öyle bir þey yapmaya kalksaydý, tabanca sesiyle park
alanýndaki kamyonlarda uyumakta olan þoförler, benzinlik ve marketteki çocuklar
ayaklanýrlardý. Ayaða kalktý acýmasýz savaþçý, çevreye göz gezdirmeye baþladý.
Haydi artýk uzatma da, önce þu tekerleði bulup arabaya atalým, sonra da bunu ortadan
kaldýralým.
Fanustay yan gözle arabayý kullanmakta olan yol arkadaþýna baktý. Örgüte layýk bir
savaþçý iþte böyle olmalý! diye düþündü. Tiksiniyordu, midesi bulanýyordu, beyni
zonkluyordu. Yazýk ki ben onun kadar iyi bir savaþçý deðilim. Ne kadar çaba
gösterirsem göstereyim, hiçbir zaman da olamayacaðým. Döndü, yanmakta olan
cesedin alevlerine baktý. Ateþ yandaki çalýlara, tundralara da sýçramýþ, yangýn
büyümüþtü. Her zaman yangýnlarý, havada dans etmekte olan kývrak alevleri izlemekten
þehevi zevk duyan Fanustay, bu kez acýyla bakýyordu yükselen alevlere.
Arabayý kullanan savaþçý bakýþlarýna delice bir ifade gelip oturmuþ kampta
kendilerine öðretilen coþkulandýrýcý marþlardan birini baðýra baðýra söylüyordu.
***
Birkaç saat sonra yeniden, Volgayý sollarýna alarak, onunla birlikte güneye, Hazar
kýyýlarýna doðru yola çýktýlar. Rusyanýn atardamarýnýn beslediði bereketli
topraklarý, onun insanlarýný, çevrenin çarpýcý güzelliðini, ýrmaðýn üstündeki
olaðanüstü trafiði, þaþkýn ve hayran izleyerek Volga deltasýna, Astragana vardýlar.
Buradan Ýranýn Reþt kenti yakýnlarýndaki Bender-i Enzeli limanýna kamyon ve TIR
taþýyan Ro-Rolarýn nereden hareket ettiklerini sorup öðrendiler, ama çok da fena
canlarý sýkýldý kendilerine verilen bilgiye. Yorgunluktan ikisi de neredeyse ölmek
üzereydiler. Astraganda hemen gemiye bineceklerini ve bol bol dinlenecek zaman
bulabileceklerini hayal etmiþlerdi. Oysa þimdi öðrendiklerine göre, bu yörelerde deniz
çok sýð olduðundan, aradýklarý gemileri bulabilecekleri limanlar, kentin en az iki yüz
elli ya da üç yüz kilometre batýsýnda bulunuyordu.
Yorgunluktan bitik, moralleri bozuk, küçük bir kasabanýn kýyýsýndaki limana vardýlar
sonunda. Ýskelede kuru yük kosterine benzer bir gemi vardý, ama araç taþýyacak Ro-Ro
tipinden bir tekne gözükmüyordu ortalarda. Biraz dikkatli bakýnca anladýlar iþin püf
noktasýný. Geminin bordasýnda araçlarýn giriþ-çýkýþ yapabileceði bir delik açýlmýþ,
böylece de eski kuru yük kosteri araç taþýyabilen bir gemiye dönüþtürülmüþtü. Bu
delikten giren aðýr ve aþýrý yüklü araçlar geminin alt ambarlarýna alýnýyor, küçük ve
yükü olmayan araçlar ise vinçlerle geminin güvertesine diziliyordu. Geminin bacasýndaki
kýzýl üzerindeki sarý orak-çekiç kapatýlýp, baca Rusya bayraðýnýn kýrmýzý, beyaz,
mavi renklerine boyanmýþtý. Ama boyama o kadar baþtan savmaydý ki, beyaz rengin
altýndan orak-çekiç hâlâ sýrýtýyordu. Kýyýda, limanýn giriþinde uzun bir kamyon,
kamyonet, otobüs ve TIR kuyruðu vardý. Volkswagen minivan da kuyruðun sonuna
girdi. Fanustay ile savaþçý arkadaþýnýn sýradaki kamyonlarýn þoförleriyle yaptýklarý
sohbette, bu ve buna benzer gemilerin Sovyet döneminden sonra özelleþtirilerek kendi
personeline, simgesel bir paraya devredildikleri anlaþýldý. Azerbaycana,
Ermenistana, Ýrana, son zamanlarda giderek artan kara taþýmacýlýðý, Hazarýn
batýsýndaki yolun Kafkas cangýlý içinden geçmesi, doðusundakinin ise üç ayrý
devletin aç gözlü rüþvetçi memurlarýnýn sýnýr kapýlarýnda konuþlanmalarý ve araç
þoförleri ile taþýma þirketlerine kan kusturmalarý nedeniyle gittikçe daha az
kullanýlýyordu. Bu yüzden de, bu üç ülkeye yük taþýmacýlýðý yerine, yük taþýyan araç
taþýmacýlýðý daha iyi ekmek parasý getirir olmuþtu. Firmalar ve þoförler Hazarýn iki
kýyýsýndaki ülkelerden geçmek yerine, çürük çarýk gemilerle bin iki yüz kilometrelik
uzun Hazar denizi yolculuðunu yeðliyorlardý.
Uzun kuyrukta iki gün bekledikten sonra, iskeleye yanaþan üçüncü gemiye binebilme
hakkýný elde ettiler. Hurda minivan, sýradaki diðer küçük araçlarla birlikte, geminin
vinçleriyle güverteye yerleþtirildi. Çok geçmeden de gemi, Bender-i Enzeliye doðru
yol almak üzere, açýldý limandan. Güzel bir sonbahar günü baþlamýþ, kýpýrtýsýz hava
denizi çarþaf gibi yapmýþtý. Bahar sarýlýðýna bürünmekte olan yeþillikler ve yoksul
kasabanýn yoksul evleri yavaþ yavaþ küçülüp gözden kayboldu. Sakin denizin üstünde
kayar gibi giden geminin içinde olmak, havanýn güzelliði iki oðlaný da serseme
çevirmiþ, mutlu kýlmýþtý. Tembelce uzanýp denizi, masmavi berrak havayý, yiyecek
peþinde geminin üstünde dolanan beyaz martýlarý izlediler hiç konuþmadan.
Üçüncü savaþçýnýn öldürülmesi gecesinden beri geriye kalan iki savaþçý arasýna kalýn,
aþýlmaz duvarlar örülmüþtü sanki. En gerekli þeylerin dýþýnda, birbirleriyle
konuþmamaya çalýþýyorlardý. Her ikisi de diðerini bir tehlike olarak görüyor,
birbirlerine kesinlikle güvenmiyorlardý. Karþýdakinden gelebilecek bir kazýktan
öylesine korkuyorlardý ki, arabadan uzaklaþmak gerektiðinde ikisi de ayný anda
arabadan iniyor, ayný anda arabaya biniyorlardý. Tuvalete bile birlikte gidiyorlardý.
Ýkisi de diðerine kýsa bir süre için bile olsa arabayý ve tabii özellikle de stepneleri
emanet etmek istemiyordu.
düðmeleri göbeðine kadar açýk, cart kýrmýzý gömleði, daracýk pantolonu, detone sesiyle
çýðlýk çýðlýða Rus pop þarkýlarý haykýran bir yumuþak ayrý bir renk
katmaktaydý. Salonun dibinde, çay, kahve, sandviç, tost, bisküvi satýlan büfe
görünüyordu. Büfe, isteyenlere omlet ile sosisli, salamlý, jambonlu yumurta da
yapmaktaydý. Salondaki dayanýlmaz kokunun asýl kaynaðýnýn bu büfe ile
ayakkabýlarýný çýkarýp kanepelerde uyumaktaki yolcular olduðu anlaþýlýyordu.
Savaþçýlar bu kokuya kýsa bir süre dayanabildiler ancak, hemen dýþarý çýktýlar.
Geminin alt katlarýný da görmek istediler. Ama geminin iç görünüþü dýþýndan daha
korkutucu geldi kendilerine. Boyalar dökülmüþ, demir olan her þey kalýn bir pas
tabakasýyla kaplanmýþtý. Anlaþýlan, gemi yýllardýr bakým ve boya görmemiþti.
Hazarýn aþýrý tuzlu suyu geminin her yanýný karþý konulamaz biçimde çürütmüþtü.
Her yandan ince ince sular sýzýyor, koridorlarda fareler cirit atýyordu. Fanustayýn, bu
görünüm karþýsýnda, içi korkuyla titredi. Bu hurda demir yýðýnýnýn yolcularýný sað
salim Ýrana ulaþtýrabilmesi gerçek bir mucize olurdu. Göz ucuyla yanýndakini süzdü
Fanustay, duygularýný sezebilmek için. Ama oðlanýn suratýndan ne düþündüðünü
anlamak olanaksýzdý. Havasýzlýk, aðýr nem ve personel yemekhanesiyle mutfaðýndan
sýzan iðrenç kokular burayý yukarýdaki yolcu salonundan bile dayanýlmaz kýlýyordu.
Ýki savaþçý, merdivenleri nasýl üçer-beþer týrmanýp kendilerini açýk havaya
attýklarýný bilemediler.
Çok güzel ve çok sakin bir geceydi. Her ne kadar kuzey yavaþça bulutlanmaktaysa da,
gökyüzü yanýp sönen, göz kýrpan yýldýzlarla týklým týklýmdý. Gecenin bayýltýcý
güzelliði karþýsýnda insanýn içinden yatýp uyumak gelmiyordu. Gözlerinden uyku akana
kadar gecenin güzelliðini içlerine çeken genç savaþçýlar sonunda minivanlarýna dönüp
uyku tulumlarý içinde kývrýlýp yattýlar.
Diðer savaþçý hemen horlamaya baþlamýþtý bile, ama geminin içinin yürekler acýsý ve
insaný korkulara salan durumu bir türlü gözlerinin önünden gitmeyen Fanustay uyku
tulumunun içinde huzursuzca kývranýp durmaktaydý. Yarý uyur, yarý uyanýk, sürekli
olarak çürük gemiyi, onu oluþturan omurgayla ona perçinler, kaynaklarla tutturulmuþ sac
gövdeyi düþünüyordu. Pastan çürümüþ perçinlerin, boydan boya çatlamýþ kaynak
dikiþlerinin bu gemiyi daha ne kadar ayakta tutabileceðini kendi kendine soruyordu ama,
yanýtýný veremiyordu. Yanýndaki oðlanýn dünyayý umursamaz, horultulu, ýslýklý
uykusu da sinirini bozmuþtu Fanustayýn. Baþýný tulumdan çýkarýp tiksintiyle oðlana
baktý. Bu gemiyle yolculuk ederken nasýl oluyor da böylesine rahat uyuyabiliyor?
diye kýskançlýkla düþündü. Korku ve sýkýntý içinde kývranmaktan yorgun düþtü
sonunda, uyudu kaldý.
atýyorlardý. Her kemiriþ, eksilen her perçin gemiyi biraz daha zayýflatýyor, dengesini
biraz daha bozuyordu. Arada bir aslýnda korkmadýklarý halde türlerine özgü
alýþkanlýkla, korkmuþ gibi baþlarýný kaldýrýp saða sola bakýnýyorlar, her þeyin
yolunda olduðunu sezdiklerinde kaldýklarý yerden aç gözlü kemirmelerini
sürdürüyorlardý.
Yaþlý gemi, canlý canlý eti, kemiði kopartýlýp yenen bir av hayvaný gibi suyun üstünde
debeleniyor, sanki çektiði can acýsýndan, canhýraþ gýcýrtýlar, çatýrtýlar salýveriyordu
karanlýk denizin yüzeyine. Ýçten içe kemirilmesi biten gemi artýk üstündeki yükü ve
kendi aðýrlýðýný kaldýramaz olmuþtu. Neredeyse teknenin tüm parçalarý birbirinden
ayrýlmak üzereydi. Kendini bir saða, bir sola atarak kaderinin belirlediði acý sondan
kendini kurtarmaya çabalýyordu.
Geminin saða sola þiddetli yalpalamalarý, minivanýnda uyumakta olan savaþçýlarý da,
uyku tulumlarýyla birlikte, birbirlerinin üstüne savurdu. Kafa kafaya tokuþtuklarýnda,
derin uykularýndan uyanýp tulumlarýndan dýþarý fýrladýlar. Dýþarýda tam anlamýyla
kýyamet kopuyordu. O güzelim hava, o sakin deniz gitmiþ, yerine bir cehennem
fýrtýnasý daha doðrusu tufaný gelip oturmuþtu. Kuzeyden patlayan fýrtýna, kovadan
dökülürcesine yaðmakta olan yaðmuru geminin üstüne bir kamçý gibi þaklatýyordu.
Hazarýn azgýn dalgalarý zavallý gemiyi kaldýrýp kaldýrýp suya vuruyordu. Yaþlý ve
çürük tekne, Fanustayýn düþündeki gibi, gerçekten de canhýraþ gýcýrtýlar, çatýrtýlar,
inildemeler içindeydi.
Gemi limandan kalkmadan önce tüm araçlar sýký sýkýya takozlandýðý halde, þiddetli
sallantýyla kimi arabalarýn takozlarýndan kurtularak birbirleriyle çarpýþtýklarý
duyuluyordu. Minivan bu afete daha fazla direnememiþ, her bir yanýndan içeri yaðmur
sularýný almaya baþlamýþtý. Arabanýn solgun tavan ýþýðý altýnda iki savaþçý
birbirlerine baktýlar. Fanustay korku içinde titriyordu. Nefes almakta zorluk çektiðinden,
dudaklarý ve yüzü morarmaya baþlamýþtý. Diðerinin ise dünya umurunda deðildi.
Bu akþam da farelerle bozdun sen. Gece boyunca sýçan-fare edebiyatý yapýp durdun
sayýklayarak. Þimdi biz bir an önce buradan arkadaki yolcu salonuna gitmek
zorundayýz.
Deli misin sen! diye tersledi Fanustay. Bu kýyamette yerinden kayan
kamyonlarýn arasýnda dolaþýlýr mý hiç?
Bu son söz üzerine daha fazla direnemedi Fanustay. Sarýnýp sarmalanýp arabadan
çýkmalarýyla afetin içine düþmeleri bir oldu. Zifiri karanlýkta el fenerleriyle önlerini
görmeye çalýþýyorlardý. Yaðmur delicesine yaðmayý sürdürüyordu. Bir yandan þiddetli
yele karþý koymaya çalýþýrken, diðer yandan da kaymayan, yerinde sýký duran araçlarý
belirleyip onlarýn arasýndan arka tarafa ulaþmaya çalýþýyorlardý.
Ufuklardan ufuklara
konuþup coþuyordu
...
Çýkýyor kayýk
iniyor kayýk
devrilen
bir atin
sýrtýndan inip
þahlanan
bir ata
biniyor kayýk!
ne çýkar
kudurtsun
karayel
sularý,
Hazerde doðanýn
Hazerdir mezarý!
Çýkýyor kayýk
iniyor kayýk
Çýkýyor kay...
iniyor ka...
Çýk...
in...
çýk...
Sonunda araçlar bitti, açýklýk bir alana çýktýlar. Bir yerlere tutunmadan ayakta
durabilmek adamakýllý marifetti. Burundaki direkte, tüm fýrtýna kýyamete karþýn
yanmakta direnen solgun ýþýðýndan geminin pruvasýna gelmiþ olduklarýný
umutsuzlukla gördü Fanustay. Ne yazýk ki, bin bir güçlükle, yanlýþ yöne doðru
yürümüþlerdi. Bu tufan altýnda hem de kuzeyden kudurmuþçasýna esen yele ve
yaðmura karþý koca gemiyi boydan boya geçip arkadaki yolcu salonuna varabilmeleri
hemen hemen olanaksýzdý. Geminin neredeyse batmak üzere olduðu bu kötü durumda,
personelden ve yolculardan çok uzakta, ikisi yalnýz baþlarýna kalakalmýþlardý.
Ýçinde bulunduklarý durum Fanustayý ruhsal olarak da, fiziksel olarak da tam bir
çöküntüye uðratmýþtý. Göðsü sancýlar içindeydi. Nefes almakta zorlanýyor, kendini
zorlukla ayakta tutmaya çalýþýyordu. Ne halt etmeleri gerektiðini konuþmak üzere
savaþçý arkadaþýna döndüðünde oðlanýn þeytansý parýltýlar saçan gözleriyle
karþýlaþtý, irkildi. Dudaklarý eðrilmiþ, pis bir ifade oturmuþtu suratýna oðlanýn.
Fanustay ceplerindeki her þeyi çýkartýp verdi oðlanýn eline, can simidini aldý. Bir an
göz göze geldiler. Fanustay oðlanýn yýlan yeþili ve soðukluðundaki gözlerinden niyetini
okumaya çalýþtý. Benim çok az da olsa yaþamam gibi bir riski kesinlikle göze
alamaz bu diye korku ve umutsuzlukla içinden geçirdi. Denize atlarken arkamdan
ateþ ederek ya öldürecek ya da yaralayacak beni. Bu durumda kurtulmak için hiçbir
þansým yok!
Oysa yanýlýyordu Fanustay. Sevecen Hazar ana Fanustaya acýmýþ, ona son bir þans
tanýmaya karar vermiþti. Dalgalarýndan en en þiddetlisini elinin tersiyle
çarparcasýna indirdi geminin sancak bordasýna. Bu, fýrtýnanýn baþlangýcýndan beri
geminin aldýðý en sarsýcý darbeydi. Canhýraþ iniltiler, gýcýrtýlarla çok tehlikeli
biçimde yana yattý yaþlý tekne. Ýskele güvertesi bir süre azgýn denizin sularýyla
yalandý durdu. Ancak bu þiddetli dalga tokadýna bile dayanmýþtý cefakâr gemi,
yenilmemiþti. Yeniden dengesini buldu. Yalnýz, bu arada, eli silahlý savaþçý arka üstü
yere düþmüþ, Fanustay ise, can simidiyle birlikte yere kapaklanmýþtý. Hazar ananýn
kendisine tanýdýðý þansý iyi kullanmalý, can pazarýnda yenen taraf o olmalýydý. Bir ok
gibi fýrladý yerden ve elindeki can simidini hýzla oðlanýn kafasýndan geçirerek ta beline
kadar, zorla indirdi. Oðlan, bedenine yapýþýk kollarýný kýmýldatamaz durumda, öylece
kalakalmýþtý. Deli gömleði giydirilmiþ saldýrgan bir çýlgýn gibi debeleniyor,
Nefes nefeseydi. Adým atacak bile gücü kalmamýþtý. Güvertenin kuytusunda bir yere
oturdu. Garip bir sancý göðsüne gelip oturmuþtu. Bitkindi, ruhsal bir çöküntü içindeydi.
Birden yüzünü elleri arasýna alýp aðlamaya baþladý. Doya doya, baðýrarak, sarsýlarak,
hýçkýrarak aðlýyordu. Savaþçýlar kampýna gidiþinin, suçsuz bir sürü insanýn ölümünde
ya da yaþamlarýnýn zehir zýkkým kesilmesinde, Turanianýn geri dönülmesi zor
biçimde alt üst edilmesinde katký sahibi oluþunun, Gübertchinka ile Aitchayý
yapayalnýz, korumasýz býrakýp bu iðrenç yolculuða çýkýþýnýn piþmanlýðýyla aðlýyor,
gözyaþlarý yaðmura karýþýyordu.
Bir süre sonra yolcular, þoförler, arabalarýndaki hasarý görmek, gemiciler ise tekneyi
kontrol etmek, çevreyi denetlemek üzere güvertede dolaþmaya baþladýlar. Hayalet
gemide yaþam belirtileri ortaya çýkmaya baþlamýþtý sonunda. Hareketlenmeyen bir tek
Fanustay vardý gemide. Hiç ara vermeden aðlamasýný sürdürüyor, korkunç fýrtýnanýn
dindiðinin, yaný baþýnda insanlarýn gezinmekte olduðunun ayýrdýna varamýyordu.
Ortalýkta dolaþmakta olanlar gördüler en sonunda iki elini yüzüne kapatmýþ
hýçkýrmakta olan Fanustayý. Onu ilgi ile izlediler. Ýçlerinden biri yanýna yanaþýp
sevecenlikle sýrtýný sývazladý.
Korkacak bir þey yok, babalýk! dedi gülerek. Bak, tüm o gürültü kýyamet
bitiverdi iþte. Hoþ, bitmese de korkmaya deðmez. Bu gemiler bunun gibi kimbilir kaç
fýrtýna atlatmýþlardýr!
***
Günlerden bir gün, odun þoförlerden biri Farustinin bedenindeki tüm tüylerin
döküldüðünün, pýrýl pýrýl, bembeyaz, duru ve yumuþak bir bedenin ortaya çýktýðýnýn
ayýrdýna vardý. Hemen kaptý Farustiyi, kucaðýna oturttu. Soydu giysilerini üstünden,
süt gibi bacaklarý, kollarý, sýrtý, göðsü, göbeðini okþayýp mýncýklamaya baþladý.
Küçük Farusti ise uslu uslu kucakta oturuyor, yalnýzca ilerideki sabit bir noktaya
bakýyordu. Koðuþtaki diðerleri bunlarýn çevrelerini sarmýþ, bir porno film izlercesine
heyecan içinde olana bitene bakýyorlardý. Odun þoför dayanamadý en sonunda,
pantolonunu indirip, eski profesör, yeni parlak çocuk Farustiyi hemen oracýkta,
herkesin gözü önünde beceriverdi.
Bir sabah, Adalet Bakanlýðýndan bir denetmen grubu hapishaneyi denetlemek üzere
Taþkentten geldi. Hapishane müdürü ve savcýyla birlikte hapishaneyi dolaþýrlarken,
denetmenlerden birinin bir koðuþun küçük, parmaklýklý penceresinden bakacaðý tuttu.
Bakmasýyla da, geri dönüp alý al, moru mor müdürle savcýnýn üstüne yürümesi bir
oldu.
Bu çocuk falan deðil! dedi müdür. Bu, üç TIR dolusu askeri silahý Rusyadan
Ýslamcý teröristlere teslim etmek için getiren ekibin lideri olan kiþi.
Gerçekten de, ertesi gün hapishane müdürüyle savcý, iþten el çektirilerek, açýða
alýndýlar. Denetmenlerin baskýsýyla alelacele soruþturma baþlatýldý Farusti için.
Yalnýz küçük adamdan doðru dürüst bir ifade ve bilgi alýnamýyordu bir türlü. Sanýk
adýný, soyadýný, yaþýný, iþini bile anýmsayamýyordu. Bilirkiþi olarak atanan bir çocuk
psikoloðu, raporunda Farustinin o kadar da genç olamayacaðýný, ancak zekâ yaþýnýn
üçten fazla göstermediðini yazdý. Bunun üzerine mahkeme cezai ehliyetsizlikten
Farustinin salýverilmesi ve ülkesine iade edilmesi kararýna vardý.
***
Fanustay gözleri yarý kapalý yarý uykuda kurduðu tatlý hayallerin coþkusuyla
arabanýn gazýný köklemiþti. Öksürüklü aksýrýklý araba, inlemeler içinde, yapabileceði
en son hýzla çorak daðlarýn arasýndaki daracýk yolda yalpalayarak gidiyordu. Gün
bitiyordu. Kýpkýrmýzý güneþ artýk iyice yatmýþ, bitkisiz kýrmýzý topraðý tümden
kýzýla boyamýþtý.
Uzun mu, kýsa mý belirsiz bir zaman sonra Fanustay sert, irkiltici bir kamyon kornasý
ve selektör yapan farlarýn ýþýðýyla yerinden sýçradý. Karþýsýnda beliren koca bir
kamyon üstüne üstüne geliyordu. Son saniyede yolun saðýna kaçýp canýný zor kurtardý.
Bu kamyon ve yarattýðý dehþet, hem uykusunu daðýtmýþ, hem de aklýný baþýna
getirmiþti Fanustayýn; hayalleri terk etmiþ, gerçeklere dönebilmiþti.
Aptallýðýn gereði yok, oðlum Fanustay! diye yüksek sesle konuþtu kendi kendine.
Mafya, karþýsýnda bir örgüt deðil de, senin gibi tek baþýna, dýmdýzlak bir herif
görürse, kendilerine satmak istediðin altmýþ-yetmiþ kilo eroinin çalýntý olduðunu
anlamaz mý? Ya da belki de bir tuzak... Mafya bu malý yine de alýr almasýna ama, hem
bedavaya, hem de getireni bir daha bulunamayacak biçimde ortadan kaldýrmak
koþuluyla. Gel sen uyma þeytana, oðlum Fanustay, hýrslarý boylarýndan büyük
merhum iki savaþçý gibi! Bu iþ senin gibi garibanlarýn becerebileceði türden bir iþ
deðil. Hele hele, arkanda sýký bir örgüt, etkili bir çeten olmadýkça, bireysel olarak
yapýlacak bir iþ hiç deðil.
Gemi yolculuðu sýrasýnda kendisine edilmiþ iki tümce þimdi bile kulaðýný týrmalýyor,
içini huzursuzlukla dolduruyordu.
Korkacak bir þey yok, babalýk! Neden böyle seslenmiþti kendisine kaba saba, insan
irisi, kendisinden yaþlý kamyon þoförü?
Bu iki tümceyi düþünmemek istiyordu. Ama bunlar, inatla arada bir aklýnýn bir
köþesinden kendilerini gösteriyorlardý. Fanustay istese dikiz aynasýnda yüzünü
inceleyebilirdi, ama buna cesareti yoktu. Hatta, ayna korkusundan, o fýrtýna sabahýndan
beri sakal týraþý bile olmuyordu.
Aklýnýn içinde cirit atan, kimi iyimser, kimi kötümser bin bir düþünce ile akþamüzeri
Tebrize vardý. Yorgunluktan caný çýkmýþtý. Komutanlarýn mal teslim edilene kadar
kesinlikle araba dýþýnda gecelenmemesi yönündeki emirlerine karþýn Tebrizin yoksul
dýþ mahallelerinin birindeki, daha çok transit kamyon ve TIR þoförlerinin geceledikleri
salaþ bir otele yerleþti. Çok deðerli malýn da, komutanlarýn da, savaþçýlarýn da,
hepsinin caný cehenneme! Yorgunluktan, uykusuzluktan ölecek hali yoktu ya. Minivan
ve içindeki servet geceleyin çalýnýrsa çok da fazla üzülmeye niyeti yoktu. Hoþ zaten, her
yaný kalýn bir toz tabakasýyla kaplý yaþlý Volkswageni hangi enayi çalar da baþýna
bela ederdi! Nereye, nasýl yattýðýný bilemeden kalýp gibi düþtü, hiç su ve sabun yüzü
görmemiþ nevresim, çarþaf ve paspasa benzer bir battaniye ile kaplý yataðýn üstüne.
Derin bir uykuya daldý. Bu onun Novoturolsktan beri bir odada ve bir yatakta yatarak
uyuduðu ilk geceydi.
Sabahýn köründe, kurulmuþ gibi fýrladý yataðýndan; pencereye koþtu. Kir pas içindeki
minivan caddenin karþýsýnda, býraktýðý yerdeydi. Fazla zaman geçirmeden yola çýktý.
Tebrizden uzaklaþtýkça yoksulluðun, geliþmemiþliðin izleri daha da belirginleþiyordu
çevrede ve insanlarda.
Akþama doðru ancak varabildi Rizaiyeye. Karþýsýna ilk çýkan uygun yerden
pasaportunda þifreli olarak iþaretlenmiþ telefon numarasýný tuþladý. Karþýsýnda,
böylesine kasaba irisi bir kentte bulunmasý düþünülemeyecek bir otomatik santralýn
bilgisayarýnýn belleðine kaydedilmiþ kalýn sesli erkek operatörü vardý. Önce Farsça,
sonra da kötü, zor anlaþýlýr bir Rusça ile konuþtu:
Fanustay hazýrlýklýydý. Numarayý tuþladý. Bu kez ayný ses ikinci bir numara daha
tuþlamasýný istedi. Bu numara da tuþlandý oðlan tarafýndan. Operatör, Fanustaya
kentin ana caddesinde beklemesini bildirdi. Az sonra bir motosikletli genç arabaya
yanaþýp baktýktan sonra yoluna devam edecekti. Arabayla bu motosikletin izlenmesini
istedi operatör.
Bir süre sonra, motosiklet önde, VW minivan arkada, yola düzüldüler. Kentin dýþýna
çýkýp batýya doðru yönelmiþlerdi. Karanlýk bastýrmak üzereydi. Arabanýn kandil gibi
güçsüz farlarýnýn ýþýðýnda, yamrý yumru, patikamsý yolda hoplaya zýplaya
ilerliyorlardý. Yoldaki çukurlara girip, ardýndan koca taþ parçalarýnýn üstünden sektikçe
zavallý VWnin tüm parçalarý birbirinden ayrýlýp daðýlýverecek gibi oluyordu.
Ha bire gidiyorlar, ama yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Fanustay artýk iyice yanlýþ
motosiklet arkasýna takýldýðýndan kuþkulanmaya baþlamýþtý. Sonunda, Ýran ile
Türkiye arasýndaki sarp daðlarýn arasýna sýkýþmýþ bir vadideki derme çatma, köye
benzer bir yerleþim yerine vardýlar. Motosikletin ve arabanýn çevresi bir anda
kalaþnikovlu kiþilerce sarýldý. Kýlýk kýyafetlerinden ve baþlarýna sýký sýkýya sarýlý
poþulardan, bunlarýn Kürt gerillalarý olduklarý anlaþýlýyordu. Fanustay, silahlarla itile
kakýla çevredeki en iri ve gösteriþli binaya götürüldü.
Binanýn üst katýnda büyükçe bir odaya alýndý. Odaya adým atar atmaz yoðun ve pis
kokulu bir sigara dumaný sarýp sarmaladý Fanustayý. Havasýz odada çepeçevre yere
serilmiþ minderler üstünde baðdaþ kurmuþ, yine baþlarý poþulu sekiz-on kiþi
oturuyordu. Bunlarýn tavýrlarýndan gerillalarýn liderleri, aðalarý olduklarý
anlaþýlýyordu. Önlerindeki tepsilerden yiyip içiyorlar, aralarýnda konuþuyorlardý.
Umursamazlýkla, göz ucuyla kapýnýn önünde dikilmiþ periþan Fanustayý süzdüler bir
an. Sonra umursamazlýkla baþlarýný çevirip aralarýnda konuþmayý sürdürdüler.
Ýçlerinden yalnýzca biri ilgiyle bakýyordu Fanustaya. Bu adam diðerlerinden çok
deðiþikti; kahverengi cübbesi, sarýðý, kara sakallarýyla, Ýran Ýslam Cumhuriyetinin
resmi mollalarýndan biriydi.
Malý getiren demek sensin ihtiyar! diye son derece düzgün bir Rusça ile konuþtu.
Çok deðerli malýmýzý kendisine emanet ederek bu uzun, yorucu ve tehlikelerle dolu
yolculuðu yapacak, senden baþka, senden daha genç birini bulamadýlar demek ki. Aþk
olsun doðrusu! Hani üç gence verilmiþti bu zor görev? Onlar nerede?
Yemekten sonra aþaðý katta ufak bir odadaki yer yataðýna uzandý. Uzanýr uzanmaz da
öylece uyudu kaldý.
Roketatarlarla saldýrýya geçmiþlerdi her kimseler. Ortalýk tam bir ana-baba günüydü.
Ciyak ciyak insan sesleri, makinelilerden kulaða gelen tarakalar, patlayan el bombalarý,
koþuþturmalar, Farsça, Azerice, Kürtçe baðýrýþ çaðýrýþlar, motosiklet ve çeþitli motorlu
araç homurtularý, at kiþnemeleri, köpek havlamalarý... Kýsaca, artýk Fanustayýn
duymak istemediði, duymaktan nefret ettiði, huzur bozucu tüm sesler.
Bu taþ-toprak, bu gidiþle tümüyle dolduracak odayý. Ben de diri diri bu mezara
gömülmüþ olacaðým. Kötümserdi. Bu kez kurtuluþun hemen hemen olanaksýz
olduðunu görüyor ve kendisini bu durumlara düþürenlere için için lanetler okuyordu.
Bodrumun nemli serinliði içini ürpertti bir an. Göz gözü görmez karanlýkta elleriyle
kollarýný, bedenini ovuþturarak ýsýnmayý denedi. O zaman iþte, üstünde parkasýnýn
olmadýðýný fark etti. Yolda gelirken sýcak basmýþ, çýkartmýþtý. Köye geldiðinde ise,
kalaþnikovlarýn gölgesinde arabadan indirilirken, þaþkýn ve paniklemiþ durumda,
parkasýný yanýna alýp üstüne giymeyi unutmuþtu. Ýnþallah bizim parka bu
kýyamette kazaya gelmez! diye içinden geçirdi. Üþümek bir yana, ne kadar deðerli
eþyam varsa hepsi ceplerinde.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra, yavaþ yavaþ gürültüler hafiflemeye, silah sesleri,
haykýrýþlar seyrekleþmeye baþladý. Koþuþturmalar, panik havasý gitmiþ, yerini daha
kendinden emin, daha aceleci olmayan ayak sesleri almýþtý. Bunlarýn, baþarýlý baskýný
gerçekleþtirip savaþý kazananlar olduðu anlaþýlýyordu. Artýk bir enkaz olan binanýn
çevresinde ve yýkýntýlarýn arasýnda dolaþýyorlar, rastladýklarý yaralýlarý birkaç mermi
ile öldürüyorlardý.
Bir süre sonra baskýncýlar çekilmeye, köyü terk etmeye baþladýlar. Sesler azalmayý
sürdürdü. Sonunda, her zamanki derin sessizlik çöktü vadiye. Yalnýzca arada bir uzaktan
uzaða köpek ulumalarý duyuluyordu. Ama, Fanustay yine de yerinden kýpýrdamaya
korkuyordu. Ya bu koyu sessizlik bir tuzaksa? Ya baskýncýlar köyün çýkýþýnda
ortalýkta dolaþacak canlýlarý avlamak için pusuya yatmýþlarsa? En iyisi, sabaha kadar
sesini çýkartmadan burada beklemekti. Ýnþallah günün aðardýðýný haber verecek bir
horoz vardýr bu köyde! diye içinden geçirdi.
Fanustayýn dileði yerine gelmiþ, gün aðarýrken, ardý ardýna vadide yankýlanan horoz
ötüþleri onu daldýðý derin uykudan uyandýrmýþtý. Beklediðinin tersine, fazla zorlukla
karþýlaþmadan yýkýntýlarýn arasýndan çýkmayý baþarabildi. Bir süre çevreyi kolaçan
ettikten sonra arabasýna doðru koþarken dondu kaldý gördüðü manzara karþýsýnda.
Zavallý VW minivan önce makinelitüfeklerle delik deþik edilmiþ, sonra da yakýlmýþtý.
Arabadan geriye paslý bir iskeletten baþka bir þey kalmamýþtý; ne deðerli stepneler, ne
parka, ne de ölen savaþçýlarýn ceplerinden çýkan herhangi bir þey... Anlaþýlan,
arabadaki deðerli mallar için yapýlmýþtý geceki baskýn. Kargaþa sýrasýnda önce
arabadaki mallara el konulmuþ, sonra da araba yakýlmýþtý. Yanan ya da çalýnan
parkayla birlikte kendisinin ve diðer iki savaþçýnýn üstünden çýkan paralar, kimliði,
pasaportu, her þeyi yok olup gitmiþti. Bir gömlek, bir pantolonla dýmdýzlak
kalakalmýþtý bu harap köyde; bir de pantolon cebinde neyse ki bir miktar Rus
rublesi... Sabah ayazý içine iþliyordu. Ne yapmasý gerektiðini, buralardan sað salim
kurtulmanýn yolunun ne olduðunu kafasýnda kurmaya çalýþýyor, ama bir çýkýþ yolu,
bir çözüm üretemiyordu. Tüm yapabildiði, son bir yýldýr tanýdýðý herkese, her þeye
küfür etmekti.
Fazla göze batmadan, usulca dün akþam geldiði yöne doðru köyün içinden uzaklaþmaya
çalýþýrken harap bir evin önünde, duvar dibine çömelmiþ konuþan birkaç yaþlý köylü
gördü. Fanustay þaþkýnlýk içinde duraklayýp kendi diline benzer bir dil konuþan
adamlara döndü. Biraz daha tane tane konuþsalar adamlarýn ne dediklerini neredeyse
anlayacaktý. Coþku ve sevinçle koþtu üstlerine. Önlerinde çömelip ellerini tuttu. Onlara
baþýndan geçenleri, içinde bulunduðu durumu anlattý bir bir, el-kol devinimleriyle,
mimiklerle pekiþtirerek konuþmasýný. Köylülerin þaþkýnlýktan gözleri dört açýlmýþtý.
Sen dün akþam þu caný çýkmýþ arabayla gelen Rus deðil misin? diye sordu
köylülerden biri. Dilimize benzer bu dili nereden öðrendin?
Sakýn geldiðin yoldan geri dönmeye kalkýþayým deme, amca! dedi içlerinden biri.
Bu kaþ-göz, bu saç, bu ten renginle anýnda yakalarlar seni. Senin için tek kurtuluþ, þu
daðlarýn arkasýndaki Türkiyeye kaçmak...
Bir baþkasý söze karýþtý: Yýkýntýnýn içindeki ölülerin üst-baþlarýndan kendine sýký
bir giysi uydur ilk önce. Seni Türkiyeye kaçak kasaplýk hayvan sokan çobanlarýn
arasýna katarýz. Sen onlara yamaklýk yaparsýn, onlar da seni bu ülkeye sokup yol
gösterirler.
Fanustay baþýný kaldýrýp, þimdiye dek hiç bakmadýðý daðlara baktý; iç karartýcý,
ürkütücü, sevimsiz, kahverengi daðlara... Öylesine gözüne büyüyordu ki onlarý aþmak.
Ama görünen tek kurtuluþ yolu buydu anlaþýlan. Figüranlýðýný yaptýðý, hiç
bitmeyecekmiþ gibi görünen bu tatsýz serüvende baþýna kimbilir daha neler gelecek, ne
belalarla savaþmak zorunda kalacaktý.
***
Aitcha ise yalnýzca Fanustayý düþünüyor, yalnýz onunla yatýp, onunla kalkýyordu.
Aylardýr dýþarý adýmýný atmadan evde hapis yaþamý sürdürmesi, Fanustay
özlemiyle tutku içinde yanýp tutuþmasý, umutsuzluk, korku, ne yapacaðýný, neler
olacaðýný kestirememenin boðucu sýkýntýsý ergenlik çaðýnýn yarý hastalýklý ruhuna
iyi gelmemiþ, ruhsal dengesi gün geçtikçe daha da bozulur olmuþ, gergin bekleyiþ cýlýz
bedenini de iyiden iyiye iðne ipliðe döndürmüþtü. Arada bir uyurgezer gibi Fanustayý
ararcasýna evin tüm odalarýný dolaþýyor, sonra sitenin giriþ kapýsýnýn göründüðü
pencerenin önüne dikilerek saatlerce siteye girecek, gelip kendisini kucaklayacak,
öpecek, okþayacak Fanustayýn yolunu gözlüyordu. Kimi zaman, birdenbire aklýna
esiyor, Gübertchinka Ablasýna gelip, yarý uykulu, tek düze bir sesle Fanustayýn ne
zaman geri döneceðini soruyor, ama hemen dönüp odadan çýkýyordu yanýtý
beklemeden. Gübertchinkanýn, onu teselli edici sözleri Aitchanýn bir kulaðýndan
girip diðerinden çýkýyordu. Bilinci aðýr yaralý Aitcha Opheliacýlýk oynuyor,
Gübertchinka ise kraliçelikle ona eþlik ediyordu. Gübertchinka, yarý çocuk genç kadýnýn
günden güne eridiðini, aklýnýn artýk tutulamaz biçimde baþýndan uçup gitmekte
olduðunu gördükçe, çaresizlik içinde kahroluyordu.
Yine de, ülkenin terör ve kaos çamurunda debelendiði bu dönemde, çevresi yüksek
duvarlarla çevrili, dört bir yaný profesyonel güvenlik elemanlarýnýn korumasýndaki bu
sitede oturabilmek gerçek bir ayrýcalýktý. Bu site yerine, Novoturolskun içindeki
evlerde oturuyor olsalardý, yaþam kendisi ve Aitcha için çok daha zor olacaktý.
Gübertchinka, içinde bulunduðu bu durumu her anýmsayýþýnda Farustiyi özlem ve
sevgiyle anýyor, ona minnetlerini yolluyordu. Tüm olumsuzluklara karþýn, Aitchayla
birlikte, bu evde can ve mal derdinden uzak bir yaþantý içindeydiler hiç deðilse.
Sonunda, birden genç kadýnýn aklýna kendince parlak bir çözüm geldi. Koþa koþa
Farustinin odasýna gidip Volvonun anahtarlarýný getirdi, çarparcasýna masanýn
üstüne fýrlattý. Yüzündeki o aðlamaklý, o yalvaran, yakaran görünüm kaybolmuþ, üstüne
hýrslý, kýzgýn, baþkaldýran bir hal gelmiþti. Öfkeli gözleri çakmak çakmak
parýldýyordu.
Bu anahtarlar otoparktaki Volvo S80in anahtarlarý. Alýn sizin olsun! diye gürledi
titreyen dudaklarýyla. Ama üç þey karþýlýðýnda: Birincisi, sitedeki varlýðý hepinizin
ödünü patlatan, yanýmdaki çelimsiz, zavallý küçük kýza, baþka bir ad için hazýrlanmýþ
bir Rus pasaportu isterim. Ýkinci isteðim daha kolay, yeteri kadar para. Sonuncu
koþulum da, ikimizi Turaniadan kaçýrýp Rusyadaki uygun bir kente götürmeniz.
Pasaport iþi birkaç günde tamamlandý. Ayrýca, bir kötü rastlantý ile karþýlaþmamak
için, site yöneticileri bu iki genç kadýnýn özel devlet görevlisi olduklarýný açýklayan bir
belge de almýþlardý yetkili makamlardan. Bir gece yarýsý, ancak en gerekli, en yükte
hafif, pahada aðýr eþyalarýný iki-üç bavula týkýþtýrýp aþaðýya Volvonun yanýna
indiler. Gübertchinkanýn yaný sýra Aitchanýn da sýrtýnda, Turanianýn iyi
günlerinde cicim aylarýný yaþarlarken Farusti tarafýndan alýnmýþ, son derecede þýk ve
deðerli bir kürk, baþýnda astragan kalpak ve ayaðýnda pahalý çizmeler vardý.
Yüzlerindeki çarpýcý makyaj ise ikisini de göze batýcý birer içim su yapmýþtý.
Çünkü kaçýþý planlayan yöneticiler bunu özellikle kendilerinden istemiþlerdi. Bu giyim,
bu makyajla sýska, saðlýksýz, sarý suratlý Aitchacýk bile adamakýllý güzellikte, çekici
genç bir kadýna dönüþüvermiþti. Bu kýlýk-kýyafetle onu gören biri, onun Turaniayý
tutuþturan minik kibrit olduðuna dünyada inanmazdý.
Arabaya binerken Gübertchinka döndü, evine, ardýndan tüm siteye baktý. Buradan
ayrýlmanýn, ortalýk yerde sap gibi kalakalmanýn iç karartýcý korkusunu yaþarken, bu
soðuk siteden ve tiksindiði sakinlerinden kurtulduðuna da için için seviniyordu. Farusti
ile kendisinin tuhaf bir alýnyazýsýnýn ortaklarý olduklarýný düþündü. Ýkisi de
yaþamlarýnýn belirli dönemlerinde oturduklarý evi-barký ikiþer kez terk etmiþler ve yeni
bir yaþam serüvenine atýlmýþlardý. Bu garip yazgý þimdi yeniden beliriyor ve
Gübertchinka ile Aitchayý yaþamýn baþka bir kompartýmanýna kaldýrýp atýyordu.
Kendilerine sitenin iki güvenlik görevlisi eþlik ediyordu. Biri arabayý kullanýyor, diðeri
de onun yanýnda oturup koruma görevini yapýyordu. Kuzeye giden ana yola çýkabilmek
için Novoturolskun ara caddelerinden geçmeleri gerekiyordu. Bir ara, bu caddelerden
birinde, kavþaktaki kýrmýzý ýþýkta durmak zorunda kaldýlar. Lüks arabanýn çevresi bir
anda yýrtýk pýrtýk giysili kâðýt mendil satan çocuklar tarafýndan çevrildi. Kavþaðýn
kuvvetli sarý ýþýklarý arabanýn arka koltuðundaki iki genç ve güzel kadýný
aydýnlatýyordu.
Çocuklardan irice olaný burnunu cama yapýþtýrmýþ, kendinden bir kâðýt mendil almasý
için yalvaran, ama aslýnda yýlýþýk, sýrnaþýk bir ifadeyle Gübertchinkaya gözlerini
dikmiþti. Mantarlaþmýþ suratýyla, çocuktan çok köse bir cüceyi andýran bu oðlanýn
bakýþlarý nedense çok rahatsýz etti Gübertchinkayý. Kendisine çok tanýdýk gelen bu
gözlerden kaçýrmaya çalýþýyor gözlerini, ama bir türlü baþaramýyordu. Huzursuz oldu.
Nefes almaya çalýþýyor, ama boðulacak gibi oluyordu. Alnýnda, yanaklarýnda,
burnunun üstünde boncuk boncuk ter taneleri belirmeye baþlamýþtý.
Öndeki adamlar dönüp þaþkýnlýkla kýza baktýlar. Mendilci çocuklar rahatsýz etti sizi
anlaþýlan, dedi koruma görevlisi. Herhalde uzun zamandýr siteden dýþarý
çýkmadýnýz. Biz ise her gün göre göre alýþtýk artýk.
Araba hýzla yerinden fýrladý. Gübertchinka ile Aitcha dönüp baktýlar arka camdan.
Diðer çocuklar, kesen caddedeki kýrmýzý ýþýkta bekleyen arabalara doðru
koþuþturmaya baþlarken, mantar suratlý cüce, yerinde durmuþ aðzýnda yývýþýk
gülümsemesi Volvonun arkasýndan kendilerine bakýyordu.
Kimdi o çocuk, ablacýðým? diye adamlarýn iþitemeyeceði kýsýk bir sesle, korkulu
gözlerle sordu Aitcha. Nereden tanýyoruz biz onu? O da bizi çok iyi tanýyor.
Bizim mahallenin çocuklarýndandýr caným. Baþka kim olacak? diye yapay bir
umursamazlýkla yanýt verdi Gübertchinka.
Hiçbir yerden tanýmýyorsun sen onu! diye sertçe kestirip attý Gübertchinka.
Haydi artýk baþýný daya arkaya ve biraz uyumaya çalýþ. Yolumuz çok uzun. Ya
Aitcha düþünmeyi sürdürürse bu konuyu... Ama kýzýn niyeti yoktu fazla düþünmeye.
Gübertchinka Ablasýnýn sözünü tuttu ve Fanustaylý düþlerle süslenmiþ mýþýl mýþýl
bir uykuya daldý.
Kýþ artýk bastýrmaya baþlamýþ, Sibiryanýn her yanýný beyaza boyamýþtý. Ertesi
akþam Omsk kentine vardýlar. Birkaç gün önceden yer ayýrtýlmýþ olan otele þoför ve
korumanýn yardýmýyla yerleþtiler. Adamlar genç kadýnlarla vedalaþarak, geldikleri
yoldan geri dönmek üzere, hýzla yola çýktýlar.
***
Aylar geçti aradan. Sonunda Fanustay dönebildi bin bir zorlukla ülkesine. Aylar boyu
Türkiyede para biriktirip yurduna dönebilmek için, artýk iyice iflas etmiþ kalbiyle
ciðerlerinin izin verdikleri ölçüde, türlü iþlerde çalýþmýþtý: Belediyelerden ihale almýþ
birkaç firmada çöpçülük; çorbacýda, lokantada bulaþýkçýlýk; inþaatlarda amelelik; iþ
hanlarýnda temizlikçilik, paspasçýlýk; tarlalarda, baðlarda, bahçelerde karýn tokluðuna
ýrgatlýk.
Üstü baþý periþan durumdaydý. Giyilip çýkartýlmaktan caný çýkmýþ kýrk yýllýk palto
ile yýrtýk pýrtýk atkýyý son çalýþtýðý sabahçý kahvesinin sahibi, ülkeye geri dönerken
kendisine acýyýp vermiþti. Turanianýn acýmasýz soðuk yelleri, ayakkabýsýnýn bir
Yürüyüþe baþlayalý saatler geçmiþ, zaman gece yarýsýný aþmýþtý. Siteyi bulabildi en
sonunda. Ama kapýdan girmeye kalktýðýnda güvenlik görevlileri tarafýndan durduruldu.
Adamýn halinden, tavrýndan, kýlýk-kýyafetinden dilenci olduðuna karar vermiþlerdi,
ama gecenin bu saati dilenmek için hiç de uygun bir saat deðildi.
Hop dedik, babalýk! diye hoyratça gürlerdi içlerinden biri. Nereye bakalým
böyle, hem de gece yarýsýný geçe?
Kahkahalarla güldüler adamlar bu yanýta. Böyle bir garibanýn teyze kýzýnýn bu sitede
oturduðunu öne sürmesi olur palavra deðildi. Güvenlik görevlilerinden biri diðerlerini
susturdu. Durun bakalým hele! Belki de evlerdeki hizmetçi kadýnlardan biridir.
Sonra Fanustaya döndü. Söyle bakalým! Bu senin teyze kýzýnýn adý neymiþ? Kaç
numaralý dairede oturuyor? diye sordu.
Dargýn bir bakýþ fýrlattýktan sonra güvenlik görevlilerine, döndü, geldiði yöne doðru
gitmeye davrandý. Ama adamlar önüne geçtiler Fanustayýn. Çarpýlmýþ gibiydiler.
Yaþlý adamýn durumu yüreklerine dokunmuþ, gözlerini yaþartmýþtý. Ona kaba ve
hoyrat davranmýþ olmaktan utanç duyuyorlardý.
Dur, tonton amcacýðým! diye atýldý içlerinden biri. Seni þöyle kulübemizde
konuk edelim biraz. Çayýmýz yeni demli. Allah ne verdiyse birkaç lokma da yiyeceðimiz
var. Hem ýsýnýr, hem de karnýný doyurursun. Az sonra ekmek kamyoneti gelecek zaten.
O seni kente geri götürür.
Bir sürü insan öldürdüm, bir sürü insanýn da ölümüne neden oldum. Þimdi sýra
Karanlýk sokaklardan birinde, hiç deðilse geceyi donmadan geçireceði bir yer
bakýnýrken karþýsýna sekiz-on tane sokak çocuðu çýktý. Çevresini sardýlar adamýn.
Üstlerinden baþlarýndan leþ gibi tiner kokusu yayýlýyordu.
Haydi bakalým, moruk, çýk üstündeki tüm paralarý! diye elindeki þiþle ileri çýktý
mantar suratlý, köse görünümlü cüce. Ölü gibi donuk gözlerinden kötülük akýyordu.
Sana, bundan sonra para mara gerekmeyecek nasýl olsa.
Alýn iþte! Tüm param bu. Yaþlý adam cebinden bir tomar para çýkardý, ama hepsi
de Türk Lirasý ve Ýran Dinarý.
Yaþlý adam sýrtüstü yere serildi. Mantar suratlý cüce fýrladý, ata biner gibi oturdu
adamýn göðsüne. Ýkisi göz gözeydiler. Sevinçle gülümseyerek birbirlerine bakýyorlardý.
Yaþlý adamýn sevincinin nedeni belliydi: Ölüyordu sonunda. Ya diðerindeki bu sevinç
neyin nesiydi? Yoksa, konvoyun baþýna önce Ýslamcý teröristleri salýp, arkasýndan
hükümet güçlerine gammazlayanýn ölmekte olan bu adam olduðunu mu anlamýþtý?
Ama olamaz ki! Ýkisinin de beyinleri, bellekleri bir güzel yýkanmýþ, temizlenmiþ,
ütülenip bir köþeye kaldýrýlmamýþ mýydý çok zaman önce?
***
Kimsesiz mantar suratlý cüce ise çocuk sanýlýp ayný fakültenin Organ Nakli
Enstitüsüne verildi; kýrk yýldýr içilen onca votkanýn kevgire döndürdüðü karaciðerini,
prostatlý bedenin içi taþla, kumla kaplý böbreklerini, altmýþ yýllýk yaþamýn tüm
pisliklerini görmüþ yorgun gözlerini genç insanlara nakledip onlarýn da yaþamýný
kaydýrmak için.
***
Onlar mý?
***
O þimdi general!
Turanianýn içine düþtüðü acýklý durumda, Sovyetler Birliði döneminin Tura asýllý
deðerli ve de deneyimli bürokrat ve askerlerine her zamandan çok gereksinme vardý;
özellikle de emekli albay Meftuni Felesnikova tabii ki... Turania ordusu
komutanlýðýnýn önerisi ve Rusya Savunma Bakanlýðýnýn onayý ile Felesnikovun
emeklilik iþlemleri geriye alýnarak tek yýldýzlý general rütbesiyle Turania ordusuna
atandý.
Þu andaki görevi Turania Özerk Bölgesi Olaðanüstü Hal Geçici Askeri Hükümetinde
Ýç Güvenlik ve Haberalmadan Sorumlu Baþbakan Yardýmcýlýðý.
General Felesnikov, engin bilgi ve deneyimi, karizmatik kiþiliði ile ülkesini esenliðe
çýkaracak çok deðerli hizmetlerde bulunacaktýr.
***
NOTLAR:
1) Rusya Federatif Cumhuriyetinde Turania adlý bir özerk bölge ve Tura adýný
taþýyan bir etnik topluluk bulunmamaktadýr.
2)Alýntýlar:
b) II. Bölümdeki þiirleri Türkçeye çeviren: Ataol Behramoðlu, Çaðdaþ Rus Þiiri
Antolojisi, Adam Yayýnevi, Ýkinci Baský, 2000, ISBN: 975-418-612-X.
c) IV. Bölümdeki Seviyordum Sizi þiiri, A.S.Puþkinin Ýnsan Üstü Bir Anýt
Diktim Kendime adlý þiir kitabýndan alýnmýþtýr. Çeviren: Ataol Behramoðlu, Adam
Yayýnevi, ISBN: 975-418-405-4.
d) Kitaptaki son þiir: Nâzým Hikmetin Bahri Hazer þiiri 835 Satýrdan
alýnmýþtýr.