You are on page 1of 199

)

..

o:
..
"
r ..
:
)

BAGLAMQ
n mrnn
. . ABDl 'N HSA
gBACLAM
Balam Yaynlan/103
Anlat/5
Abdlhak inasi Hisar Btn Eserleri/2
Birinci Basm: Ekim 1996
ISBN - 975-7696.93-5
Kapak Tasam: Ca Suner
Bask: Gizem Ofet
BAGL YAYINCILIK
Ankara Caddesi, 13/1
3410 Caalolu-stanbul
Tel: 513 59 6
BLMLER
1 Kadrini Bilmediimiz Deliler ..+.+....+......+.+.++.++. 7
il Deli Enitemizin Resmi + .... .... . ... . .. .. .. .. .. ... .. .. .. ... . .. .. .. .. 13
IEski amlca ++++++++++++++++++ 23
i amlcadaki Enitemizin Kk . ..++++.++.+.+. 28
V inde Yzdmz tikat
A
lemi +......+..++....+..... 34
VI Enitemizin Korkular I .:........................................... 44
VII Enitemizin Bilgisi ve Bilgilii .......++.++...++.... 55
VII Deli Enitemiz ve Yemekler I ......+...+.+++++..+++ 61
I amlcada Gnler ve Geceler ....+...+....+..+..+.++++.+ 69
X Geceleyin Enitemiz +...+++.....+....+++.+.+........... 79
XI Beyolu Gecelerimiz .......................+............. 85 -
XEnitemizin Garip Huylar ..++.........++....+.. 91 .
XIII Enitemizle Halam .. : ....................................... 98
X Deli Enitemiz ve Yemekler 2 +.++++.++..++...+++...+ 104
XV Memur Olarak Gidileri .+.+..+....++.....+..+...++...... 110
X Mazul Olarak Dnleri .+..+...+...........+++..+..++...+.+ 117
XIEitemizin Korkular 2 +..+...+...+..++..+.+.+.......... 125
XIII Enitemiz ve Arabistan .+++..+.++.++++............... 131
X Deli Enitem Bana Arabistan Veriyor! ++....++.+ 139
X Enitemizin Korkular 3 ++++.++++......++.+..+...+.+.++..+++ 147
XXI Halam Enitemizden Ayrlyor! +++++..+..... .+. 154
XIaficadaki Enitemiz Kknden Va: Geiyor!. 161
XXIII Deli Enitemiz Kadn Delisi Oluyor! +....+.+........ 169
X Deli Enitemizin Tellal Hseyin Efendiyle
Maceralar . . . . . .. . .. . .. ... . . .. . .. . . .. . . . . .. . .. . .. . .. ... . . ... . . . . .. . .. . . 178
X Enitemizle Halamn lmleri .............................. 187
XI Hayat Duygular ve lm Dnceleri ................ 195
XI Bu
A
lemden Son Kalan Cmle ............................. 200
5
]
Kadrini Bilmediimiz Deliler
Uzun boyu, zayf vcudu, siyah, cin gibi gzleri, kmral ve
seyreke sakal, yeil kapl krk ve kah bana geirdii, kah ba
ndan *ard sivri gecelik takkesiyle Asuri bir mneccimi ha
trlatan bir adam, terlikleri yerde, kendisi kedeki kerevet s
tnde bada kurmu, gazetesini okuyordu. Birdenbire, grd
bir haberle can yanmasna, oturduu iltenin stnde ayaa
kalkyor; alevi artan baklarla kendinden gemi., bir elini dizine
vurarak ve kelimenin sonunu uzatarak: "Gittii, utuuu!" diye
haykryordu. Hatta, helecanndan "utu" kelimesini "utu" diye
telaffuz ettii duyuluyordu.
Ben, byklerin kendisini saymadklarn gren ocuk, bu gi
den ve uan eyleri bana sylemeyeceklerini bilerek, nafile yere
sormazdm. Fakat bu seste ve edadaki teessr duyduka millet
ve devlet bakmndn birtm frsatlarn karlm, birtakm
menfaatlerimizin bozulmu olduunu sanki anlamyor muydum?
Byle haykran adam, iini eker, yine bada kurarak kesi-
ne ourur, bana, adeti olduu zere, efkatli gzlerle bakarak ve
beni bamdan byk dertlere kartrmak istemezmi gibi bir
ey sylemeyerek, hznl bir halde gazetesinin baka stunlar-
na geer, bir fincan kahve daha ier, bir tutam enfiye daha eker-
di.
Bu, ailemiz iinde hemen herkesin kendisini deli diye and
amlca' daki enitemizdi. Bilirsiniz k bizde deli tabiri sadece,
tbbi delaletiyle, akli muvazenesi bozulmu manasna gelmez.
Byle saydklarmzn hepsi de mutlaka ldrml demek deildir:
Hele o gemi zaman, delileri gnlnden bsbtn silip at de
ildi. Mecnun ve meczup bulduklarnn biroklarn tasvip eder
di. Enitemiz hazan Hac Vamk Beyefendi diye arld halde
ok kere de sadece Deli Vamk Bey diye yadedilirdi. Akrabalar-
J
7
mz yahut tandklarmz onun hakknda her zaman: "Divanenin
biri!" dedikleri gibi, biz ocuklar bile aramzda ona bazan "am
lca' daki enitemiz", hazan da, "Deli enitemiz" derdik. Zira
onun deli saylmasn sebeplerini gizlice biz de sezerdik. Bykle
rimiz kendi tasvip ettikleri fikirler ve hislere bile bezgin bir g
nlle itirak ederek arballklarn muhafaza ederlerken bunla
rn muvazenesiz

enitemizde eritii mbalaalar grerek glm


serlerdi. Biz ocuklar da, zavall enitemiz bunu anlayarak mte
essir olmasn diye ona aka taraftarlk ederdik. Fakat ona tak
lan bu lakap kendisini ihmaj etmek iit bir sebep saylmaz ve ak
rabalarnzn kendisiyle grmelerine mani olmazd. Nasl ki
bu lreti, hkumetin onu evvela defterdar; sonra yine defter-
. dar; sonra mutasarrf; sonra yine mutasarrf ve nihayet bir kere
de vali tayin etmesine engel olmamt. Onu ikide bir gnderdii
memuriyetlerden azleden Babali ikide birde yine byle bir me
muriyetle baka bir yere gndermekte mahzur grmyordu. Biz
de, bu hususta hkumetle mutabk olarak, adna ilave ettiimiz
bu sfat muhabbetimize mani saymyorduk. Hatta, bu maruf de
liliinden dolay onun nice huysuzluklarn mazur grebiliyor
duk. Zira o bizi, hemen daima, amlca'nn latif, hafif, bahar ha
vasna benziyen bir latife, ocukluk ve glme havasna srkl
yordu.
Zaten, biraz dikkat etsek, grrz ki, insanlarn ou yar de
li, yar iradelidirler. Ve kah iradeleriyle, kah delilikleriyle hareket
ederler. Onlar olduklarndan daha az deli veya daha ok iradeli
zannetmek hataldr. Eer her yaptklarn mantki bir zihnin he
saplariyle izah etmee kalkrsanz, kendilerine, ok kere hatrla
rna bile gelmemi olan maksatlar isnat etmi olursunuz. Hayat
ilmi denecek bir grle kavrarsanz, ok kere, insanlarn yaptk
larnda byle makul sebepler ve sylediklerinde mantki manalar
bulunmadn anlarsnz. Kendi hareketlerimizin garabetinden
gaflet ederek bakalarnn yaptklarnda daima mantk aramak
adetinden korunmal ve kurtulmalyz. Btn hayatlar o kadar
delimenliklerle doludur ki, eer hepsi anlatlsa bir ksmna inan
lamaz ve her harekete makul bir sebep aransa daima bulunamaz.
Her geirdiimiz zaman, biraz sonra, kendimize delilik zamanla
r diye grnmee mahkumdur. Zira delimenliinden haberi
olan bizler, bir trl tatmin edilemiyen mantmz!, adeta ra-
8
hatsz, hasta olan insanlarz. tekilerse bundan haberleri olma
yan ve rahat kalanlardr. nk kendini bilmiyen bir hafif deli
menlik bir nevi kurtulutur. Hayal iinde yzen insanlar belki
etraflarndakileri zerler, fakat grdmz hakikat deil, inan
dklar hlya iinde kalarak kendilerini bu imanla kurtarrlar!
Byle, delimenlerle grmenin byk bir fidesi vardr:
Onlar, insanlar hakknda daha doru bir fikir edinmemize yarar
lar ve cemiyet iinde emeklerimizi senelerle bo yere kemirecek
ve yolumuzu nafile yere senelerle uzatacak yanllardan saknma
mza hizmet ederler. Filhakika insanlar yalnz akllaryla yaama
dklar gibi, "akli selim" denilen ey de umumt deil gayet nisbt
dir. Fakat btn bu hakikatlerden gaflet ederek zavall insanlarn
birbirlerini, herkesin herkesi ve cemiyeti olduundan fazla ma
kul ve mantk! bulmaa insiyaki bir meyli ve tehlikeli bir al
kanl vardr. Bylece, bize kalsa, yanl olarak, kendimizinbs
btn makul bir alemde yaadmz sanrz. Halbuki deliler bizi
u gafletimiden kurtararak hakikati bize olduu gibi gsterirler.
insan bir deli ile konuurken daha bir eyrek saat gemeden, gz
leri alr ve akl banc gelir; belki uzun zamanlarda renemiye
cei eylere akl erdirir. Bakalarnn mfekkirelerine tesir etmek
iin samimiyetin kafi gelmediini, herkesin kendi mantmzda
dnmediini insanlarn bir ksmnn bizim ruhumuzla hibir
alakalar olmadn ve birok eylerin bu bakmdan ne g oldu
unu anlarz. Deliler, insann hususiliini, muhakemesizliini ve
her fikrin nisbiliini, ayrln gzle grlr ve elle tutulur ekil
de temsil etmekle bize byk bir kolaylk ve istifade temin etmi
olurlar. Onlarla grnce artk mcerret olarak insanlarn akl
na, mantna, muhakemesine itimat etmek gibi hi caiz olmayan
hafifmerepliklerden krtuluruz. Artk insanlarn talihlerini ken
dilerinin yaptklar hakkndaki kanaatimiz kuvvetlenir. Sarla
rn yannda her zaman sylemei adet edindiimiz szlerin l
zumsuzluunu duyduumuz ve sylenmee deer szlerin azl
n idrak ettiimiz gibi, delilerin yannda da nice muhakemelerden
vazgemek ve kabul edilmesi baka bir Uura ihtiya gsterecek
eyleri sylememek lzumunu anlar ve uslanrz.
Zira biz de, mahkemeler gibi insanlar ok kere adam yerine
koyarz. Sanrz ki, dnrsek dncemizi takdir edecekler;
sylersek, szmz anlayacaklar; bilirsek, ilmimize inanacaklar;
9
doru hareket edersek, lehimize ahadet edeceklerdir. Aldanrz!
Hemen daima bunun aksi sabit olur. Hayatmzn her annda
yapyalnz kalrz. arrz, kimse imdadmza gelmez. Muhiti
miz bize kar her an kr;sar ve Uursuzdur. Yabanc gzler,
sandmz gibi, grmek iin deildir; krdr, grmez. Yabanc
kulaklar, umduumuz gibi, duymak iin deildir; sardr, iit-.
mez. Hayatmzn ahitleri de, beklediimiz gibi, bizi duyan en
yakn akrabalarmz deil, bizi duymyan en uzak yabanclardr.
Dndmze kanmazlar; sylediimizi anlamazlar; bildiimi
ze inanmazlar, hareketimizi kavramazlar ve kendi doru sandk
larn syleseler bile, bizim hakikatlerimizi deil, kendi yalanlar
n sylerler. Zira herhangi bir samimiyet bile mutlaka hakikat
demek deildir. Bunlar ok kere de, kahraman edalar taknarak
ve kahramanlk gsterilerine inanarak, isnat, tahkir, tezyif ve ifti
ra ederler! O zaman gnlmz krlr, "Ya? Onun da iyz bu
muydu? Ben de onu

adam sanmtm!" deriz. Dnmeyiz ki, ite
asl hatamz buradadr.
Hatrlaynz! Hi ai ayan bir intizam ile ilediini grd
mz beeri bir kanun vardr: Nerede zeka umarsak orada ahmak
lkla karlarZ. Nerede sadakat beklersek, orada ihanete ura
rz. Nerede kibarlk ararsak orada bayala rastlarz. Kime dost- _
luk gsterirsek ondan sadakatsizlik grrz. Genliimizin saf
fetli zamanlarnda menfaatine yardm etmi olduklarmza, sene
lerden sonra, rast gelince gemi zamanlarn olgunlatrd bir
eski muhabb
.
etle karlanacamz sanrz ve yllarm bir kinle
karlarZ. ince birtakm vefakarlklar uruna rttmz
grdmz bir mrn akamnda bakalar gizlendikleri batak
lklar iinde ylan balarn kaldrarak bize slk alarlar. Dn
meyiz ki, ektiimiz onlara itimat etmi saftimizin cezas ve
muhabbet gstermi za'fmzn belasdr.
te, hi amayan bir intizam ile iliyen bu beert kanun kar
snda, bizim her zaman umduumuz gibi bulduumuz, denile
bilir ki, ancak delilerdir. Onlarn tabiat daha salamdr. Asl ol
duklarna daha ok benzerler. Kendilerinden delilik bekleriz ve
filhakika bulduumuz da budur. Delinin huyu, tad ismi gibi
malumdur. Ondan artk insaf, iz'an, ahlak, mantk, efkat, mu
habbet, sadakat gibi dierlerinde nafile arayp da bulamadmz
faziletleri zaten beklemeyiz. Onlar kendi haklarnda nceden
1 0
edindiimiz fikirlere sonradan da uygun karlar. Haklarnda ok
arm olmayz. Seneler geer ve onlarn ayn deliliklerine de
vam ettiklerini grrz. Bu bakmdan da onlarla tanmak daha
pratiktir.
Geri oumuzun delilikten ekinmesine zaten Unun iin
pek de lzum yoktur. Bir insann aln bozabilmesi iin evvelce
bu akln mevcut olmas lazm gelir. Deli entemizin hazan sz
arasnda: "Aklm oynatrm!" yahut, "Hay mdi aklm kara-.
cam!" gibi bir ey syledii olurdu. Onu hi beenmiyen an
nem ya bu sz yahut bunun bakalar tarafndan kendisine nak
lolunduunu duyar, ve o zaman: "Nafile! Hi merak etmesin!
Akl yok ki karsn!" derdi. oumuza byle bir muafiyet nasip
olduunu kabul edebiliriz. Fakat insanlarn ou bu aklszlklar
n grenein verdii bir maske ile rterler. Delilerse byle bir pe
e altnda gizlenerek bizi aldatamazlar. Denilebilir ki onlarn hep
meydanda olan ve hazan beterleen bir tek yzleri vardr. Kendi
lerinden saknmak iin lazm olan ihtiyat tedbirlerini almann bi
ze dtn grr ve bunda kusur etmeyiz. Dier insanlarsa bi
zi gafil avlarlar. Zira onlar bir deil; hatta iki deil, yzldr
ler: Bir gizlediklerini bildikleri; bir gsterdikleri yzleri vardr.
Fakat asl karas ve eytanisi bir ncsdr ki ne gizledikleri,
(fakat bizim tehis edebildiimiz), ne gsterdikleri (fakat bizi al
datmyan) yzlerine benzemez. En karanlk zamanlardan miras
olan bu nc yzleri, ki ihtimal asl i yzleridir, onlar ok
kere kendi menfaatleri aleyhine bile kr krne ve hesapszcas
na harekete getirir. Enitemizin ok kulland bir tabirle onlara,
"fisebilillah" fenalk ve hayvanlk getirir. Biz artk bu kadarna
ihtimal veremeyiz. Onlar bylece huylarn ya bilmez, ya aa
vurmaz, ya ustalkla gizler, ya sarahatle duyurmaz ve bizi aldata
bilirlerken, kendilerinin belli etmemee altklar ve sakladkla
r bu huylar delilerde meydanda ve boy atml bir haldedir ve gz
lerimize .arpar. imdi anlyorum ki deli entemizin karsnda
insann ald
.
anmasna imkan brakmyan ve adeta houna giden bir
emniyet hissi duyulurdu. Zira btn bu gizlenen insan huylar
onda, saklanmaz boylara ykselir, gzlere batan aplara eriirdi.
Bylece siz onlar sarahatle grebilir ve erlerinden korunabilir
diniz. Deli enitemiz zehriyle birlikte panzehrini de sunuyor, y-
1 1
le ki tehlikesiz kalyor, hatta belki de, sadece insan tabiatn mey
dana kararak faydal bir adam rol oynam oluyordu.
Fakat ben, ocukluk zamanlarmda, tabiatnn sonradan gr
dm bu faydal taraflarn daha kavrayamyarak, onun deli
men huylarn belki sadece gln bulduum iin seviyordum.
1 2
II
Deli Enitemizin Resmi
Deli enitemizin bende, bir mukavvaya bile yaptnlman,
rengi umu, kenarlar yenmi, ve ate karsnda biraz kavrul
mu gibi kendi stne kvrlm bir fotoraf var. Arka tarafnda
o zamann o sabun kpkleri gibi kabaran kelimeleriyle: "Haki
payi uyun aray hazreti velinimeti efhamilerine arz takdime
mcaseret klnd ise de yine ferman zat cenab veliynniamileri
nindir.- Fi 12 ubat 1312" diyor. Burada eski zamann klahms
bir fesi altnda, ak renkli bir esvap iinde grnen bu adam,
ailesinin arasnda honut bulunduu ve haz ald bir an iinde
yakalanm. Etrafndaki hayat sanki hala aldyor. Onu bira
titremi ve oynam bu resimde iinde yzd hayatn sularnda
kmldyormu gibi gryorum. Buna baktka kendisini ve etra
fndakilerin ocuka, mtevekkil, dindar ve gnll hayatlarn
hatrlyorum. Deli enitemizin etrafn dinleyen gzleri, g(ya bir
anahtar gibi, imdi bana btn o alemi ayor. Ve ben de g(ya
rya grr gbi, kendimi o eski zaman iinde buluyor, imdi
iimde artk susmu olan btn o hayatn altsn hatrlayarak,
eski sesleri ve eski lezzetleri duyar gibi oluyorum.
Birer damla siyah alev gibi ldayan gzl, sararm, buruuk
ve canl yzl enitemiz, daima omuzlarn ve kalarn biraz y
kar doru kalkk, ve ban biraz ne doru eik tutarak, daima
.biraz etraf kollayan, sanki teneffs ettii havay kollayan, bir til
ki gibi, tetikte, sihirli ve hamarat grn,rd. Siyah gzlerinin
adeta zincirdn boant gibi abuk baklarn biraz kadifeleti
ren bir ihtiyatla gya pusuda bekledii hayat tadlarn karmya
lm der gibi bir hali vard. Hzl hzl konutUu gibi lakrd et
mee o kadar alkt ki, sustuu zamanlarda bile, dudaklar biraz
kmldayarak, sylemee hazr olduunu duyurur, ve haan, gz
le grlr bir hodgamhkla, iine doru kayan baklar sanki bu
13
sustuu eylerin lezzetinden haz alarak, onlar kendine saklar gibi
olurdu.
Eski zaman adamlarnn terifatn ve yal haliyle, kumral tel
leri sanki scak bir iklimde bir para kavrulmu gibi biraz kvr
ckhm sakaliyle, bir merhamet ve efkat duygusiyle gibi daima
biraz titreyen ve insana eskiden inas olduu bir muhabbet ha
vas duyuran tebessmiyle, o, benim ocuk gzlerime, bsbtn
ihtiyar deil ama, orta yalln son haddine gelmi gibi grnr
ken, belki ancak krk be yalarnda olmalyd.
Enitemizin yzndeki mana veya manalar kendisini hem o
cuk, hem aile reisi; hem zevk ehli, hem mteassp; hem libalice
samimi, hem gsteri merakls; hem delimen, hem hesapl gs
terirdi. Bu ehre onun atlganl ve korkakl; dindarl ve kur
nazl; grn kurtarmak merak ve terifat dknl; men
faat gtmiyen muhabbeti ve tecrbeli hodbinlii ve sair kark
huylarndan toplanan bir kld. Hrslarndan biri hazan galip ge
lir ve yznn manas hemen iddetle o tarafa kayard. Fakat,
ok gemeden, bu solgun ve tell yzn muvazenesi yerine ge
lir ve bu muhtelif manal ehre dek temaylleri arasnda her
zaman bir yana tamaa meyilli ve ip stnde oynayan bir cam
baznki gibi tehlikede kalan bir muvazene iinde grnrd. Ve
entemiz yine kalarn, omuzlarn yukarya kalkk ve ban
nne eik tutmaa koyulurdu.

Onun bize sanki tutumU bir iklim iinden bakan gzlerinde
ve dudaklarnn ucunda - bunlar ihtiyarlarn kendi kendine m
rldanr gibi titreyen dudaklarna benzeten - hemen daimi bir te
bessm vard. Bu katmer katmer manalarla olgunlaan baklar
ve bu kk tebessmle aydnlanan yz gya kenc kendilerine
sessiz bir monolog syler gibiydi. O zamanlar manalarn tama
men kavrayamadm bu baklar, bu tebessmleri, gem sene
lerin yardmiyle, kendimce mdi aa yukar tefsir edebiliyo
rum. Bunlar derhal gzlere arpar ve onun btn yznde ta sa-
kalnn ucuna kadar ldard. Bu baklar, bu tebessmler gya
sonunda mutlu bir ahrete varacandan phe olmyan bu yalanc
dnyann tkrna, teneffs ettiimiz mis gibi havasna, itiimiz
iyi sularna, yediimiz tatl yemeklerine ve grdmz gzel
klarna ve ahretimizi koruyacak hak dinine kadar uzanan bir
muhabbet nianeleriydi. Birok duygular bu gya lezzetle dolan
1 4
baklara, bu kk ve ok bilmi tebessmlere iliiyor ve onla
rn etrafnda billurlayorlar. Enitemizin bu inci avlanan scak
denizler iinde kma benziyen ve birok huylarn, saffetini ve
kurnazln gzbebeklerinde vuzuhla okutan baklarnda, bu te
bessmle parldayan yznde gtya hep ailesinin menfaatlerini
korumak gayretinde bulunan bir adamn "arif olanlar beni an
lar!" diyen hali vard. Hayatn lezzetleri iinde yzen bizler el
bette geici birok zahmetlere katlanmaa ve birok zorluklara
gs germee mecburduk. Fakat, ellerimizle her eyi yenecek
bir hamur halinde yourmal deil miydik?
.
Onun sz sylerken hazan han eip gzbebeklerini gzlk
lerinin stnden yukar doru taran, yahut yanndakileri yan
yan szen baklarn imdi grr gibi hatrlyorum. Bu szler
kadar canlyd ki, sesleniyor ve, arada srada, haykryor sanrci
nz. Enitemizi o kadar canl hatrlyorum ki resim yapma bil
sem onunkini hafzamdan izmekte hibir glk ekmezdim sa
nyorum.
Fakat, geri tandnz bir adamn resmini yapabilirsiniz.
Onun tebessmlerini izebilir, baklarn gsterebilirsiniz. Szle
rini tekrar edebil!r ve yaptklarn hikaye edebilirsiniz.

Ancak
resmini yaptnz adamn al hususiyetlerini tekil eden o i e
ker gibi nefes.allarn; szne balar ve onu bitirirken kard
ve bylece btn cmlelerinin zn tamamlayan o hrltl ses
lere, o homurdanlara sylettii manalar nasl duyurabilirsiniz?
O ban, kollarn, ellerin, baklarn szlere itirak eden hallerin
de ve sesin muhtelif perdelerinde lakrdlara ayrca manalar katan
tesirleri ve bir dudak bknn, bir telaffuz farknn bunlarda
yapt tadilleri ve bunlara katt ilaveleri nasl canlandrabilirsi
niz?
De

i enitemiz, bu baklar, tebessmleri, hrltl nefes alla


r, her szn homurtulu bir nevi i ekiinden sonra sylemek
adetiyle, sz arasnda zaten ok kulland: "Ya, evladm, ite
byle! Ne.yaparsn?" cmlesini sanki her sznn banda ve so
nunda tekrar etmi oluyordu. Bu cmlenin, btn o kark ma
nalara, hazan aka, hazan da byle gizlice ilave ettii bir naka
rat olduunu imdi iyice duyuyorum. Fakat artk susmu sesleri
biz iimizden duysak bile bakalarna nasl duyurabiliriz? Enite
mizin, btn szlerini o zaman yazlm da imdi okuyormuum
1 5
gibi hatrlasam bile yine onlar birer nakarat gibi ereveleyen bu
nefes. allar olmadan zikretmenin ne kadar eksik ve kifayetsiz
kalacan anlyorum.
Deli enitemizde, her zaman abuk dnen ve karar veren
adamlarda olduu gibi, fikirler kendiliklerinden tamamlanrd ve
o ge kaldn-anarak her zaman acele acele konuurdu. Fakat,
telndan dncesini, etrafnda acemi bir tarzda dnp dolaa
rak, st ste ve yanyana lzumsuz kelimeler ve cmleler tekrar
eder, maksadn bunlarla duyurmaa kalkmasnn saffetini de si
ze ayrca seyredilecek bir samimiyet rnei diye kabul ettirmek
isterdi. Hemen daima konutuu halde, acaba bir ey sylerken
lakrdsna bir haka ey daha kartrd iin miydi? Szleri ha
zan anlalmaz ve bizleri artrd. Bundan dolay kendimizi onu
daima dinlemee mecbur saymazdk. Bazan o sylerdi de biz oy- .
nar ve duymazdk. O konuurken kendisiyle daima biraz aras
ak olan babam acaba sinirlenir miydi? Zira babamn onun y
zne hi bakmadna dikkat etmitim. Fakat kendisinin bunu
grmyor gibi bir hali vard. Durmadan sylerdi. Ancak asl din
lenilmediklerini gre gre artk dinlenilmee muhta olmadan
kendi kendilerine sylemee alanlardr ki hazan e tarafsz ve
en doru szleri sylerler. Zaten belki de en gzel szler, byle
ce, duyulmak maksadiyle sylenmemi olan ve duyulmam ka
lanlardr.
Deli enitemizin lakrdlar bir taraftan pek ziyade stlahl ih
tiram lafzlarna brnrken dier taraftan da klhanbeyi az
bir takm tabirlerle donanrd. Szlerinde bir yandan "evliyay sa
libin", "evlad fatihan", "evlad heda", "vekili msahhar", "rav
zai mutahhara", "kelamullah" gibi tabirler dini kandillerini ya
kard. Fakat, yineen sevgili kelimeleri arasnda: "katakulli", "ai
remento'!, "palavra", "uydurmasyon", "aftos", ve "aftospiyos" gi
bi kelimeler de teneelerini parldatrd. Ve o her yapaca eyi
sylerken mutlaka "Inallah!" diye balar, her grp tasvip ettii
ey iin mutlaka "Maallah!" der, hafife haksz bularak sereni
ettii her ey iin, boynunu bkerek: "Eyvallah!" der, her sofra
dan kalknda da mutlaka: "Elhamdlillah" derdi. Daha, lakrd
larn da ok kere ifer ifer kelimeler kullanrd ki bunlar hazan
manay deitirir. Mesela: "Aman!" deme, "Aman-aman!" "der ve
"Allah!" demez "Allah-Allah!" derdi.
"
16
Fakat, btn sylediklerini birer birer hatrlasam ve size tek
rar etsem bile, bundan sanki ne kar? Asl szlerimiz sylenme
mi kalanlar, bakalarnn duymadklarn ve, eer syliyebilmi
olsak, hem anlat, hem de kendimizi artacak olanlardr: Bunla
r hi bir zaman syliyemeyiz!
ok kere azndaki bu tantanal kelimelerle kendi z hisleri
ve hele hareketleri arasnda yle bir nisbetsizlik bulunurdu ki,
buna adeta mnasebtsizlik diyebilirdik. Bize vde trl yemek
ler ve sokakta ay, limonata, ikolata, pasta ve muhallebi gibi
eyler ikram eder; memuriyetlerinden dndke yiyecee, iece
e ait bir alay hediyeler getirirdi. Fakat syledikleri, btn bu ye
necek ve iilecek eylerden daha salam olmak iddiasndaki mu
habbet nianeleriydi. Hepimizden bahis ve hepimize hitap eder
ken, adeta gzleri yaararak, yle bir "nuru didem", "nuru ay
nm", "nuru didelerim" deyii vard ki biz: "Bunlar bizler mi
yiz?" diye asak hakkmz olurdu.
Deli enitemiz Jakrd etmesini o kadar severdi ki -yalnz kal
d saatlerden baka- gndz btn yapt eyler ve grd i
ler ancak bu bitmez tkenmez, sonu gelmez gevezeliin iinde
yer alrd.
Gnn birinde, kalabalk bir sokakta arabayla gidiyorduk. O
bana durmadan nlerinden getiimiz dkkan sahiplerinin isim
leri olarak Cezveciyan, Marpuiyan, Sarafyan gibi isimler say
yordu. Ben de bu sonu gelmiyen listeye glerek bunlar nereden
bildiine ayordum. Bir de baktm ki, dkkanlard; satlan eyle
re gre sahiplerine birer Ermeni ismi uyduruyorm, Deli enite
miz, araba iinde biraz susmaktansa, bu ocuka latifeyi tercih
ediyordu.
stedii zamanlar, bizi gldrmek iin, Arap, erkes, Arna
vut, Uz, Krt, Ermeni, Yahudi ve Rum taklidi yapmasn da pek
iyi bilirdi.
o
Br gn vapurda uzaktan grm olduum gibi, enitemizin,
arada bir, szn dinleyeck kimse bulmaz da yalnz kalrsa,
kendi kendisiyle konutuu olurdu. Yine kendi kendine baz tr
kler mrldanma da severdi. Baz gnler, sokaa kmaa ha
zrlanrken, fesini giymeden evvel, aynasnn karsnda bir fra
iJe incelmi salarn ve bir tarakla seyreke sakaln tararken ha-
17
f bir perdeden: "Yar sefada, ben cefada! - Houndu, yaar, ho
undu!" diye mrldandn duyardm.
Enitemizin stne ve giydiklerine baksanz derhal daha bir
Avrupal gibi giyinmesini adamakll renmemi bir arkl oldu
unu grrdnz. Gobineau'nun vaktinde kaydetmi olduu
zere, Sultan Mahmut devrinde eski parlak ve azametli kyafetle
rini brakarak garpllamak temayl ile ilk giydikleri Avrupa es
vaplar cedlerimizi fena halde irkinletirmiti. Zira onlar bu ey
lerin iyisini ktsnden ayrt edemediklerinden, alvara benze
yen pantolonlar, cbbeyi andran ceketler, krk hatrlatan go
cuklar, paltolar ve bu grgsz elbiselere hi uymayan renkli bo
yun balar giyinip kuanmaa ta o zamanlarda halanlmt ve
bu uygunsuzluk ta Sultan Hamit devrinde bile yer yer devam
ediyordu. Enitemizin bu yadrganlk devresinde esvaplar, bi
imsiz garip ve buruuk kumal, hlasa, gln, yannda bulu
nanlar adeta mahup edecek eylerdi. Yznde ve belki btn
hviyetinde olduu gibi stnde de ok zamanlar sak bir ikli
min adeta parltl kumalarn grrdnz. Biraz Ingiliz ms
temlekelerini hatrlatan, ak, beyaz ve siyah kk kafesli, can
fes gibi parlak ve hareli kumatan yle esvaplar giyerdi ki, sonra
lar benzerlerini ancak Kamaran dnnde Cenap ahabettin
Beyin stnde grmtm. Enitemiz stelik, ikide bir, yz be
yaz veya krem ipekli ve ii pembe, krmz veya yeil atlasl bir
emsiye atndan, ok kere, bu yeil, krmz veya pembe renk
lerin gne altndaki akisleri iinde grnrd.
stnde yeni ve alafranga ne varsa adi ve irkindi. Frenk
gmleinde, hazan bileklerinden ellerinin stne den yuvarlak,
kat, kolal kolluklar vard. Adi madeni kol dmeleri bunlar
yeilimtrak bir leke ile kirletirdi. Kendisi bunlarn farknda bile
olmaz, yahut bunu tabii ve zaruri bulurdu. Bizim gzlerimizin
bir rpda grecei irkinlikleri o hi farkedemiyordu.
Fakat, garpl bir tarzda giyinmesini bilmeyen bu arklnn
kulland eski ve arkl eylere bakarsanz hakknda fikriniz de
iirdi. Bunlarn hepsinin bir mcevher kymetinde olduunu g
rrdnz. En mehur bir tesbihi ekmi olduu iin pek ky
metli olan ve hemen daima elledii siyah kuka bir tesbihle dola
rd. Sigarasn, sk sk deitirdii yasemin azlklara yerletirir
di. Enfiyesini, st mineli bir kutudan ekerdi. Karanlkta, bak-
18
madan renmek isterseniz, derin bir zaman iinden gibi gelen
-
incecik bir sesle size saatleri n n sayan altn kapak bir saati
vard. Hele, bunun kaln altn ksteine takl ke bir billur
stne usta bir hakkk tarafndan en gzel bir yaz ile hakkedil
mi mhr mcevher gibi bir eydi. Yine kendi ismi akik zerine
kifi bir yazyla hakkedilmi kymetli bir yzk tard. O, eski
bir an'anenin mirasiyle, kullanmaa alk olduu bu arkl eya
sn grdke ve elledike bir haz duyard. Biz de, aksine, bu ey
lerin kymetlerini, gzelliklerini artk anlayamyor ve onun bun
lardan duyduu zevki ve eritii incelii duyamyorduk.
Enitemizin iptidai kalm huylar da vard. Bunlar bizim gz
lerimize arpard. Ailemizde hemen herkes adeta yalnz kafasiyle
ve kalbiyle yaarken vcudunu hayatna en ok itirak ettiren
oydu. Yalnz kollarn svayp yemek piirmek veya piirtmekle
deil, kuyulardan su ekilmesiyle, bahenin bostan tarafnn su
lanmasiyle, har yaprlarak duvarlarn svanmasiyle alakalanrd.
Gecelik entarisiyle baarmaa kalkmad i yoktu. O zamanki
tandmz dindar adamlarn yaptklar gibi odalarnn keeleri
stne serilmi seccadelerde hazan namaz klmakla kanmyarak,
oraplarn karr, pantolonunun paalarn slatmak tehlikesine
ramen, abdest alr ve ban tozlu yerlere srmek mahzuruna
ramen, namaz klmaa camiye giderdi. Kurban bayramlarnda
da, yine o zamanki tandmz dindar adamlarn yaptklar gibi,
ailesinin her ferdinin bana birer kurban kestirmekle kalmya
rak, kollarn svar, nne bir ah petemal balar, ve halamn
kurbann, tekbirler getirerek, nice zahmetlerle, ne kadar glk
le, bir iki kere grmtm, kendisi keserdi.
Enitemiz mtemadiyen r, aksrr, ksrr, ila kaynatr,
ier, takkesini giyer, sonra yine iyileir, takkesini karr, mte
madiyen enfiye ektii iin, sanki hi kurtulamad bir nezlesi
varm gibi, araf kadar kocaman, koyu renkli mendillerine g
rltlerle burnunu silerdi. Fakat mrnn en fkeli veya buh
ranl anlarnda bile yaamak hazznn parlts gzlerinden eksik
olmazd ve abuk abuk tutuup parlayan hiddetini yine ara-
. buk bastrarak, unutarak kendini daimi tebessmnun keyfine
kaptrrd.
Bu, kollar ve paalar sval, baklar zil alarak ve az gle
rek hayat zevkine atlan bir keyif deildi. Bilakis, enitemizin
1 9
gzlkleri, sakal, yznn iman, kalkk kalar ve omuzlar, ve
eik bann dnceli hali, ayaklarndan, dikkat etmezse, ikide
bir kolayca kveren galolar, yuvarlak sapiyle koluna geirilmi
olan kn siyah ve yazn st krem ve ii yeil, pembe veya kr
mz atlas emsiyesi, tad paketler, btn bunlar, bu hayat
zevkinin atlganlklarna mani olmak iin, ellerini dolduran ve
muvazenesine yaryan birtakm safralar ve ayaklarn balayan ve
admlarnn lsn koruyan birtakm zincirler gibiydi.
-
Enitemizin dier bir huyu da guya yabanc bir menfaat zm
resi karsnda bulunuyorlarm gibi, derhal etrafndakilerle ken
di arasnda bir menfaat tesand kuruvermekti. Bu da insana s
cak bir anlay evresi iinde toplamak gibi bir zevk verirdi. O,
tarafszln mutedil duygularndan ziyade taraftarln iddetli
hrslarndan zevk alrd. irket vapurunun orta kamarasnda
oturduu zaman, btn kamaradakilerle kendini darda pencere
kenarlarnda sralanm olanlara kar "mtereklmenfaa" bilir
di. Eer kendisi darda otursa hemen kamaradakilerin aleyhinde
ki duygulara ortaklk eden bir hal alrd. Ve btn bu atlgan
huylar, bu takn szleri kendisi hakknda bazlarnda belki bir
itimatszlk douru, -bazlarnda belki bir nevi merhamete ben
zer msamahal bir muhabbet uyandrr, balaraysa hararetli
bir emniyet hissi telkin ederdi ..
Tandklarndan, velev ki oktan beri grmiyerek unuttukla
rna bile rastgelir gelmez, onlarla hemen eski 1inaln hzla ta
zeler, gemi- hallerini merak .ile imdiki duygularna itirk eder
gibi grnrd. Derhal, hayal veya kukla oynatr gibi, bir mu
habbet perdesi, bir- latife ve tesant erevesi kurar, yle ki, ha
riten grenler, konutuu adamla kendisini krk yllk ahbap ve
ortak zannederler, fakat o yanndan gider gitmez enitemiz der
hal, gidenle arasnda kurmu olduu hayal perdesini ve kukla
oyunu sahnesini bozar, kaldrr, onu ekitirir' yahut, belki de,
daha fenas, tekrar unutuverirdi.
Biz, Boazii'ndeki yalmzda harile az temas ettiimiz ve an
cak birka akraba, ahbap veya komuyla grtmz halde bu
nisb yalnzlmz hemen hi duymaz ve bakalarnn bizimle
-
pek az mnasebette bulunduunun farkna varmazdk. Yalnz
enitemiz bunda bir tehlike sezer gibi, bu yalnzlmz anlar ve.
onu bize de anlatmaya abalard.
20
Yahudilii kat'iyen hatrlatmyan bu adam, bir Yahudi tema
yliyle, hareminden ziyade kzn ve hatta etrafndaki biz, akra
balarnn ocuklarn sever gibi grnrd. Belki onda yalarm
adamn iinde ocukluk hala biraz devam ettii iin, yle dn
cesiz, atlgan ve delimen bir taraf vard' ki, bir trl uslanmay
bilmez ve hergnk hayatmzda bizi pek ziyade gldrrd.
Esasen onu hem bizimkilerine benziyen bu huylar iin tasvip
eder ve yannda bir nirah duyarken hem de, stelik, belki etraf
mzdaki byklerin gizli gizli sezdiimiz adetlerine uyarak,
onunla biz de biraz elenirdik.
Deli enitemiz -zaten bilmem ki bu, delilik yerine en byk
usluluk deil miydi?- o zamanki kendi alemine ekilmi evlerde
yaanan birteviye hayat' iinde yava yava kvamna gelen ve
aan kk ve basit zevklerin, bakmsz.kr iekleri gibi, halsiz
ve boynu bkk neelerin kymetini ve bunlarn tadn karma
sn iyi bilirdi. Zira o, biraz delimen olduu iin, hereyi gzn
de bytrd. Hemen her bakna, her szne, her hareketine
kendince uygun ve kurnaz manalar katard. yle ki, onunla bu
lunmak daima elenceli olurdu.
Onun biz ocuklar alakalandran dier bir hususiyeti de, ken
disinin ok kert, hanmlar gibi, evde kalmasyd. Filhakika dier
leri, cumadan baka gnlerde memuriyetlerine giderler, ancak ak
amst dnerlerdi. Halbuki enitemizin memur olduu uzak vi
layetlere gitmiyen biz ocuklar, onu stanbul'da mazuliyet za
manlarnda grr, evde bizimle berber kald iin tasvip ve ha
yatn byle iptida tadlarn kabartan mbalaalarna bol bol g
lerdik. Onda heyecanndan soluyan, telandan kaynayan bir ha
yat ak sezerdik. Bundan dolay, yannda bulunmak, hele kendi
siyle birlikte sokaa kmak ok kere tadna doymadmz bir
elence olurdu.
Mesela, Tnelle binecek olsak, o her zamanki tel:na kapla
rak, lzumsuz yere: "Aman, kayor!" diye komaa baladn
dan biz. de glerek onunla birlikte koar, kaplar kapanmadan
ieri girerek: "Yetitik!" diye sevinirdik. Bakalar acele etmezler
v. e sevincimizi duymazlard. Zira onlarca telaa mahal yoktu.
Oteki tnelle gelseler de vapura yetieceklerini bilirlerdi. Fakat,
bizim, kalkaca srada koarak bindiimiz tnelde duyduumuz
sevincimiz yanmza kar kalrd. Bykler bunu anlayamazlar.
21
Zaten onlarn, nice eyleri anlayamyarak zevkimizi bozduklar
n gryor ve deli enitemizi onlardan ziyade bize benzedii iin
seviyorduk.
Bir- de, muhallebici Recebin dkkanna yine tella girerek ve
mitad vehile helecanl bir ey sorar gibi: "aymak var m?" de
dikten sonra: "Var!" cevabn alnca, buna: "Iimiz oldu! " manas
na gelen yle bir, "Hah!" sayhasiyle mukabele ederdi ki, kayma
almakla sanki bir muzafferiyete konmu olurduk. skdar vapu
runa uzun bir sefere gidiyor gibi yerleirdik. Ya hele skdar is
kelesine kp bir arabaya bindiimiz zaman enitemiz bize yle
memnun bir eda ile bakarak glmserdi ki, bu akn ve bu te
bessmn aa yukar: "Oh, hele kr! Btn Istanbullular al
dattk, hepsinin ellerinden kurtulduk: imdi, amlca'da, halan
zn yannda, rahatmza bakalm ve kaymak yiyelim! " diyen bir
manas vard. Biz ocuklar bile, bu memnuniyet hislerinden bir
ksmnn fuzuli olduunu anlardk. Deliye gre hergn bayram
dr. Fakat deli enitemizin byle rahatna kavumak iin herkesi
aldattn sanan ve bundan memnun olan hali, neesinin damla
larn bizim ruhumuza da serperdi. Onun bizden ziyade ocuk
olduunu muhabbet ve sevinle duyardk. Bu sayede, hayatn
alkn olduumuz birok gndelik halleri beklenmedik nice
zevklere brnrd.
22
111
Eski amlca
Vapurun _yard sular, iki yanndan, giya neelerinden kp
re kpre, .. Uskdar'a gidiler, daima elenceliydi. Fakat, o za
manlarda Uskdar iskelesinin etraf; insan sefaletlerinin bir sergi
si gibi, yle izdihaml, skk, karanlk, kpekli, sinekli, kirli ve
kasvetliydi ki, bana adeta korkuya benzer bir eza verirdi. Gn
lmde tadm hlyalar ve mitleri korumak kaygsiyle, bura
dan geinceye kadar, etrafm grmemee itina ederek, annemin
elini smsk tutardm.

Ancak, biraz tede, bindiimiz arabayla, izdiham, kpekleri,
sinekleri ve kirleri brakp kalabalk yollardan geerek, Blbl
deresinde, sada Karacaahmedin serpintilerinden olan ve munta
zam hristiyan mezarlklarn andran, dnmelerin hep dz ve
dik tal mezarlna kar, byk bir fstk aac nnde, iyi bil
diim bir kurtuU noktasna gelirdik ki burada, galiba, arabaclar
atlarn biraz daha serbest brakrlar ve bildiim bir mezar ta,
bana, yaldzl bann stnde daima tad kk bir k para
siyle, inalar arasndaki gz krpmasna benzer bir iaret verirdi,
ve bunun ir kurtulu haberi olduunu anlardm. Biz artk kasa
vet mntakasn burada brakarak yine geilecek bir toz deryasna
girerdik.
* +
simleriyle birer iir yata olan gzel yerler balard. aml
ca'nn etrafna dalm semtler, mahalleler, setler, sokaklar, ge
itler, kebalar, hayat tad bakmndan, hep kymetleri olan ve
birer stad tarafndan konmua benziyen isimler tar. Bunlarn
herbiri insana burada y:amak sevgisini alayan ve genlik za
manlarnn :kn hatrlatan byl kelimelerdir. tede beride
Fstk aac, Balarba, Servilik, Nuhkuyusu, gibi safvetli ve iir
li isimler duyulur. nsan buralarda: "Keke uzun bir mrm ol-
23
sayd da zamanlarm bu yerler ar;snda taksim ederek her birin
de ayr ayr seneler yayabilseydim! " diyen bir tahassre. dalar.
Bu toz mntakasnn iinden de, stmz bamz tozlaa toz
lana, fakat selametle geerek, yine sada Rum ve Ermeni mezar
lklarn brakr, yava yava daha ykseklere kardk. Burada,
ou eski Ermeni ailelerine ait byk kkleriyle Tophaneliolu,
Istanbul'un hemen her yanndan grnen camisile Altunizade, o
gzel ve uzun Kouyolu ve onlarla birlikte, amlca'nn yksek
lii balard. Bu yollarda dakikadan dakikaya adeta ykseldiimi,
gya neesinden alayan bir sessiz algya sarlyor ve bu. ruha
kendim de iimden yksele yksele varyormuum gibi, amlca'
yla dolduumu duyardm.
Artk, hep eski bolluk zamanlarnda yaplm byk vezir
kklerine rastlanrd. Sonra, yol ortasnda, sar duvarl bir eski
mezarlk, bir bahe iinde eriflerin kk, Sarkaya yokuu, is
mi bile kadifeli bir servet ve ihtiam hatra getiren Mustafa Fazl
Paa kk ve karsnda, gariptir ki o zamanlarda bile bu isimle
arlmasna cesaret olunan Millet bahesi gelirdi. Biraz tedeki
bir yere lezzetli bir ksaltla Tunus'un ba denirdi. Btn bu
byk kklerin hemen hepsi baheleri iinde ve aalar arasn
da hususi birer tabiat sahibi gibiydiler. Hemen hepsi de, o za
manlarda bile, artk tahakkuk etmemi hlyalarn eski yuvalarna
dnmler ve skft iinde, kanatlarn kapyarak, boyunlarn
bken kular gibi susmulard.
Nihayet, asl amlca demek olan Kskl caddesi, solda, B
yk amlca sada, Kskl meydannda, Kk amlca yollar
balar ve etraf yine airane isimler sarard. Karmzda uzun
Alemda caddesi, sa tarafta Suph Paann kr menekesi koku-.
lan ve blbl sesleriyle mehur byk korusu, daha ileride, Liba
de, korunur arkasndan geen Bulgurlu caddesi stnde, sol ta
rafta, Hanm seddi denen bir yer vard ki, hakikat, o civardaki
kklerde bulunan hanmlar, akamlar buraya gelirler, serili eh
ramlar stnde otururlard. Daha sonra Bulgurlu ve Stl ay
r gelirdi ki orada Hseyin Cahit Beyin hikaye ettii ky dn
leri olurdu.
amlca'nn bu asl eteine gelince bir "alaimssema"ya bakar
gibi iimde birka hissin birden en efkatli renklerde parldad
n grrdm. O zaman cidden bir kurtulu emniyeti. bulu
r
, us-
24
kdar' dan amlca'ya kmak iin yorulan manevi kanatlarmn
artk rpnmadn, dmdz bir sahada utuunu duyardm. Bu
ras yksek, ihtiaml, biraz mnzevi ve bakalarnca unutulmu
ve kendi gnlyle biraz mumyalam gibi bir yer; fakat kendi
kendine kafi gelen bir btn ehirdi.
Boazii'nin mavi havasn, itiim lezzetli bir su gibi, aml
ca'nnkini de kokladm bir iek gibi duyardm. Bunu kimse
den duymam ve kimseye de sormam olduum halde ben,
amlca'nn niin byle yksek ve havasnn da bir buhurdandan
ykselen kudsi kokular gibi tesirli ve titrek olduunu bilirdim.
Bu, muhakkak, btn gzelliklerin iie geerek birlemesiyle,
iyi atlm pamuklar gibi hasl ettikleri bir ykseliti ve bi btn
bu lezzetlerin kabark sathna km oluyor, gneten adeta tr
dayan bir tabiata eriyorduk. Toprak feyizlerinin tat, her otun
boy att, her iein kokular sald, her neenin ald, her se
sin_ saflat bu ykseklikte tpk kaynayan sular stnde buu
bulunduu gibi, scaktan, tabiatn nefesinden ieklerin buhur
danlarndan tten kokulardan, gnein parltsndan, bcek sesle
rinden ve btn hayat hazlarndan doma bir buu iinde yz- _
yorduk.
Yazk ki o zamanlar bile amlca'nn inhitat devrinde olduu
sylenirdi ve yal hanmlar bizlere: "amlca'nn asl civcivli za
man Sultan Aziz devrindeydi! amhca'y asl o zaman grmeliy
din!" derlerdi. Biz ancak onun ba bozumuna yetimitik. Filha
kika btn eski kklerin imdi ihtiyarlktar ktkleri meydan
.
dayd. O :amanlar bile, amlca, pembe hotozlar altnda salar
aarmaa balayan, artk orta yal kadnlarn hi bir kskanl
n celbetmeyen ve gen yatakilerinse vaktindeki hretine atk
lar bir eski zaman gzeline dnyordu.
Fakat, o zamanlar, bu eski amlca'nn hreti daha henz k
vlcml klleri arasnda yeni snyor, yallarn hatralarla dolu
gnllrinde yeni souyordu. Daha hala amlca'nn mazisini bi
lenler ve syliyenler oktu. Bu eski zaman adamlarnn birine
"amlca da sanki nedir? " deseniz, bir kafirin kfrn duymu
gibi: "amlca m? Allah! . . " diyecek ve gnlne hcum eden mu
habbetli hatralarla gzleri yaaracakt!
Ta eskiden, amlca demek, hem am, hem fstk aalariyle
dolu byk korular demekmi. nsanlar burada ulu uultularn
25
ve engin kokularn duyduklar bu yksek huylu aalar altnda
hui ile dolarlarm! Daha, bir ykselie benzeyen ak duyan
lar bu yksek tepenin cazibesine tutularak buraya gelirler ve tepe
onlara akn ve ebediyetin kudsiliini retmi gibi, burada bir
birlerine vefa ve sadakat yeminleri ederlermi! Sonradan ;yka
dann olduu gibi, buras adeta bir ak topraym. Her Istanbul
lunun amlca'ya ait mutlaka bir gnl hatras olurmu!
Daha, amlca demek, btn Osmanl devrinin son ihtiamla
r demekti. amlca demek Sultan Aziz devrinin atlar, arabalar,
avlar, kkleri, debdebesi ve tantanas demekti. Daha, amlca
demek, bir evliyaya benzeyen ihtiyar Sami Paann bir dergaha
benziyen kalabalk kk, seslerini hala uultulu rzgarlar gibi
duyduumuz Namk Kemal-Sezai neslinin bu semte methiyle
riyle verdii manalar, hrriyet airi Abdlhak Hamid'in Suphi
Paa korusundaki kayas, birok zarafet hatralar, atlar, arabalar
la gezilen yerler, amlca demek hala daha byle ak hatral ve
-
iirli, gzel ve biraz ba dndrc bir semt demekti. Btn bun
lar amlca'nn daha unutulmam mazisini ryor, dokuyordu.
O zaman amlca'nn bir cazibesi daha tamamen milll olma
syd. Filhakika Bykada ve sefarethaneleriyle Tarabya, bir hay
li ecnebi yataklar ve ehrin baka yerlerine nisbetle, adeta yaban
c mahalleleriydi. Hatta, Bebek bile, yadrgatan yabanclar daha
az sayda ve Hristiyanlar daha az amatac olmakla beraber, yi
ne az ok bYleydi. Fakat amlca tamamen Trk ve Mslman
bir muhitti. Ingilizlerin bir cemiyette seyrek yaplan kusurlar
nezaketen grmemezlie geldikleri gibi, buradaki Trkler de
tek-tk reayay grmemezlie gelebiliyorlard. Bunlarn says o
kadar azd.
amlca'nn bu asl evresine girer girmez, artk enitemizin
kknn tlsml duygularn tatmaya koyulurduk. Herey, ara
bac ve atlar bile, artk bizim neemizin ahengiyle revanlard.
Deminki khne araba imdi neemizin kanatl bir aleti olur, de
minki ihtiyar arabac, somurtkanlndan kurtularak, eski ve 3i
na bir adammz olur, ve deminki yorgun atlar, neemizin kendi
lerine sirayetiyle. comular gibi, hopladklar zaman, artk nalla
rn<an ve arabann tekerleklerinden kan sesler birer muzafferi
yet teranesi olurdu. Arabac da, hazan, havada bir kam aklat
masiyle, bunlarn stne neeli bir ses daha katard. Uzak sk-
26
dar'n yabancl silinerek herey neemize ve bize mahrem, mu
nis, belli bir hazzn cilasiyle parlar ve amlca, renkleri, sesleri,
kokulariyle, hep birden ruhumuzda alard.
Zira duyardm ki, byle ykselir, karken, oyunlarmn ve
hlyalarmn, ah, o kadar sevgili halamn ve delilii tatl enitemi
zin diyarna varyordum. Burada haricin maddelerden ibaret olan
cephesi _eriyerek yerini hep lezzetli bir maneviyat alemine brak
yordu. Incelmi, hafiflemi bir iklime, ocuklumun, ruhumun
amlcasna eriyordum.
Kskl'dan ayrlap ve Kk amlca tepsi eteklerinde, cad
deden saparak ve Suphi Paa korusu nnden geerek, ileha
ne'ye giden uzun yol stnde, sada, deli enitemizin yksek ve
gzel aal, bakmsz bir bahenin ortasndaki kkne varrdk.
Bu noktaya gelince k"kn ark tarafnda bahenin demir par
maklklarn saran hanmellerinin kokusu ilk nce hafife alnm
z okar sonra, koyulaarak bizi ciddiliimizden bsbtn azad
ederek gnlmze konar ve zaman sanki ihtiyar kk, muhab
betli ruhuna benzeyen bu ince kokularla bizi tamamen sarard.
27
I
amlcadaki Entemizin Kk
. Bu kkn uzaktan gze arpan hususiyeti, o zamanlar ancak
Istanbul'un i semtlerinde rastgelinen baz tekkeler gibi, bir nevi
dini mana sezdiren yemyeil rengiydi. Bahe duvardaki demir
parmaklkl kap gcrdayarak alrken yle gnlnden geliyor
mu gibi duygulu bir ses karrd ki, bununla bize giya: "Safa
geldiniz! " dediini iitirdik. Bu bakmsz bahenin ortasndaki ha
vuzda kuvvetli musluu hala mkemmel ileyen, eskiden kalma
bir fskiye, eer ak brakrsanz ykselen ve dklen sularn ne
esini yayar ve bizim o zamanki tasasz ruhlarmza serperdi. Bu
fskiyenin sularn yllarca needen aldar gibi duymutum. An
cak sonralar bunlar bana nafile bir bekleyiin yorgunluklariyle
bezgin ve yalarm kzlar gibi, iin iin bir eyler beklemekten
zgn gelmiti.
'
Her evin, hele o kadar hususiyetleri olan byk eski zaman
evlerinin birer tabiat ve hviyetleri vardr. Ya anan gnlerle ge
celer iinde ocukla evin arasnda byk bir. mahremiyet doar
ve ocuk, iinde yad evi kendisine st veren canl bir mahluk
gibi sevmesini, onun gnln aarak iindeki musikileri duyma
sn iyi bilir. Zira, daima byle, hlyalarmzla tatllatrp ada
latrarak gnlmze sindirdiimiz evler ve iinde mevsimlerimi
zin tatlar olgunlap kalbimize s'zan mahalleler, bakalarna se
vimsiz, lezzetsiz, hatta belki gaml ve kasvetli gzkse bile, bize
yine ho, derin, gnll ve adeta dnya gzeli grn'r. Onlar
.
hep gnlmzn gece gndz dokudu isteklerimiz, hlyalar-
mz ve mitlerimizle besler, reriz. Bylece onlarda bakalarnn
gremedikleri, bizimst ainalar olduumuz nice manalar bulu
ruz. Bir ihtiyar kadnn buruuk yz yabanc gzlere sadece ir
kin ve adeta kirli grnr. Fakat bu kadnn torunu, o yzde eski
Msr paqmenlerini okuyan bir alim gibi, efkatin, muhabbetin
ve btn hayatn en emin lezzetlerini okumasn ve duymasn
28
bilir. O zamanlarda biz de bu eski kke girmekle, bir bykan
nemizi kucaklayp per gibi olurduk.
amlca' daki enitemizin kk, ocukluk dnyam tekil
eden drt kutupta, zaman zaman beni barndran drt esasl bina
dan biriydi. Boazii'ndeki yalmzn kendi hlyalarnda, nn
den akan mavi sularn mrltlarnda ve alayili mehtaplarn alg
larnda yzen mrn; bykbabamn Bykada'da ve yasemin
ler iinde bir bahedeki, geceleri uluyan amla bitiik kk
nn hayatn; Eyp'te sessiz Hali'in nnde siyah tahtadan Ba
hariye Mevlevihanesi'nin tula harmanndan dalan yank koku
lar teneffs ederek Fiekhane nbetilerinin hznl seslerini
dinleyen uhrevi halini ve enitemizin amlca kknn bahar
sesleri ve kokular iindeki geni nefesli varln akrabalar yahut,
sevgililer gibi duyar ve mukaddes sayardm.
Her zaman serin gnln duyduum kkn harem kapsn
dan girince, tesi berisi an hasr deli, alarak tavanl alt
kat sofas, alm kollara benzeyen ifte bask merdivenlerle ko
layca klveren st kat, insana ilk grnte biraz boluk ve
yalnzlk hissi verirdi. Bu, geni odal ve sofal ve ilk katndan iti
baren yksek tavanl, btn kaplar ikier kanatl ve billur to
puzlu, duvarlar nakl, eski zamann safvetli bir tarzda gsterili
evlerinden biriydi. Enitemiz onu eski bir halde satnalm, acele .
bir ' tamirden ve rengini yeile boyattktan sonra, galiba benim
doduum senede iine yerlemi ve yaptrmak istedii esasl ta
miri de daha gelmeyen bir zamana brakmt.
Burada enitemiz, halam, deimeyen Arap Naile bac ve hep
deien hizmetiler; deimeyen ahba ve hep deien ah ya
maklar, bir bahvan ve bir aralk treyen bir seyis, o zamanlar
d byle evlerdeki bol ve yava, mtevekkil ve uysal hayat ahen
giyle yaarlard. Btn odalar doldurulamyan ve tekmil hayat
nn uyanma iin daha kalabala lzum olan bu binadan lafazan
eniteiize ramen byk bir skft yaylyor, duyuluyor gibiy
di.
Eyasnda da, tpk sahibinin giydiklerinde ve tadklarnda
grlen tezat gze arpard. Bunlarn <a enitemizin stndeki
ler gibi, en lzumlu ve meydanda ollar irkin ve zevksizdi.
Btn deme takmlar, kanapeler, masalar, iskemleler, konsol
lar kaba ve bayayd. A

alarnda d ocuka biblolar, en adi ay-


29
nalar, sradan ieklikler, stleri kabartma ve boyal sakslar,
yaldz srlm tahtadan yaplma ere.eler konmu ve aslmt.
Ancak odalarn tesinde berisinde, eski zamann safvetli ve
gzel birok eyalar da grlrd. Ecdattan kalma, ciddi bir ky
met ve deerleri olan bu eyler, hkkyle takdir edilmeden, mev
cut diye, gelii_zel braklvermiti. ince bir zevk ifade edense
ancak bunlard: Ustleri kapakl ini sahanlar ve kaseler; eski hok- _
ka takmlar; incecik emi blblier; oymal ve mercan sapl ka
klar; snnet ocuu takkesine benzeyen yaldzla ilemeli kadife
kitap klflar, mor ve menevili boncuklu saplar birenavus ku-
u kuyruunu hatrlatacak kadar ssl sineklikler; uzun siyah,
parlak sap stnde incecik parmaklar iine doru kvrlm, al
may bekler gibi duran minimini bir el biiminde bir kaa ki,
h:la ellerimle okam olduum eller kadar sevgiyle hatrlyo
rum.
Fakat, ikide birde g etmee alk bir memur evinin asl e
yas hep konup kaldrlan yer yataklar, (btn kkte ancak iki, .
karyola vard), byk hararlar, kocaman yatak ambarlar, bir
oda kaplar yatak balar, birok irili ufakl sandklar, alack sini
sehpalar, geni siniler, ocuklara mahsus gibi kck ve hafif
yaz masalar, kitap dolaplar ve hele bir alay mutfak edevat gibi
ekseriyetinde adeta gebe eyalaryd.
Kkte, yerlerdeki hasrlara serilen hallar stne konmu
minderlerde oturulurdu. Bahenin, siyahms kabuklar altnda
krmzmtrak gvdeli, gayet yksek fstk ve am aalar koca
man emsiyelerini ta nc kattaki odalarn hizasnda aarlard.
yle ki, biz yerimizden bamz evirsek, tam oturduumuz
minderin hizasnda, bizi dinler gibi baktklarn grr ve rz
g:rla arada srada sallandka balarnda daima tadklar bir
amlca uultusunu duyardk.
, Kerevetlerin ilteleri stnde, yahut yederde yaplan yataklar-
da yatlrd. Zaten o devirde hem ok misafirlie gidilir, hem de
yatanlar, karyolalarda basmakalp bir yatak bulmazlard. Misafir
gidilen evlerde, her sabah kaldrlan ve stste istif edilen denkle
rinden o gece iin indirilmi bir dek ve ilte getirilir, yere s
tste serilir ve elle yaplm sanat eserleri gibi, bakaln evvelce
tahmin edemediimiz ve kvam, o geceye mahsus bir hususiyet
alan bir yer yata yaplrd. Bu yataklarn hep temizlik, yumu-
30
aklk, rahatlk, 11vanta iei kokusu gibi mterek vasflar ol
makla beraber, bu vasflarn dnda da, her defanda ancak o ge
ceye mahsus bir ivesi olurdu. Ona yatnca bir yenilie rastlar, o
gecenin saatleri iinde husus! vcudiyle kucaklam olur, onu ha
limize uydurur, hemen bir yuva yapar gibi , urasn burasn e
ker, tesini dzeltir, berisini kabartr, kenarna bir yastk koyar,
beride bir yumuakln daha ok duyar, biz de ona uyarak onu
kendimize altrrdk.
Bylece, bu kk, o zamanki bu kabil evlere nisbetle hem da
ha ok eski ve alarkayd, hem de, iindeki din havas, o devirde
dier evlerde olduundan daha koyu ve ar grnyordu.
Bir kere burada, asl kymetleri takdir olunan nefis yazlar,
birok Kur'an'lar vard. Bunlar mutlaka "Kelam Kadim", "Ku
ran' Kerim", "Mushaf erif", "Kur'an Aziman", "Kelamul
lah", "Kitabullah" gibi ihtiram isimleriyle anlarak kimi atlas tor
balar iine konmu, kimi ipek mendillere sarlm, kiminin st
ne ayet ilemeli kadife klflar geirilmi, hepsi de, kimsenin elini
. srree hakk olmad, yksek yerlere konulmutu. Hepsi de
bozulmaz bir siyah mrekkeple, hakkolunmu gibi, parmen
lemi, katlara yazlm, altn noktalar, benekler, minyatr gibi
iekler ve izgilerle ssl, balkla, iaretlerle bezenmiti. Kimi
pek byk, kimi byk, kimi orta, kimi kk, kimi kck,
kimi de miniminiydi.
Bunlarn arasnda, sar gllerin nesi kadar yumuak, saman!
ve parlak, cilal, fildiine benzeyen dmdz ve nadir grlr bir
mein cilt iindeki birisine kznn doum tarihi yazlyd. Bunlar
el srdrlme4en gsterilir ve yine ykseklerdeki yerlerine yer
letirilir ve bundan evvel de, hac enitemiz, bunlar huu ile per
ve alnna srerdi.
Kkn iinde hususiyeti olan bir tek oda vard: Enitemiz
buraya memuriyetle gidip geldii vilayetlerden tad ve o za
manlarda bize nadide grnen mahalll eYalar toplamt. Tavan
n, duvarlarn, hatta pencere kenailariyle kaplar gibi tahta k
smlarn da sk sk bahsettii "sadat kiram"n sarklar gibi koyu
yeile boyatt, ortasna da bahar krlar kadar gleryzl, he
men bir ilte kadar kabark bir yeil kee serdirdii bu odaya, asl
itibariyle Arabistanl ve gaye itibariyle dn eyalar doldurmutu.
31
yle ki, bu odann iinde bir Arabistan ve Mslmanlk havas
duyulurdu.
Burada iri harfli yazsyle hret kazanm bir Arap hattat ta
rafndan yazlm ve misli baka evlerde grlmeyen derecede b
yk, eski bir mushaf erifi yeil uhas stnde tamas hrmeti
ne, sedef kakmal bir rahle, yerde deil, bir kerevet minderinin
stnde dururdu.
Daha, yeil duvarlarda, stlerinde ayetler ve Arapa yazlar
hakkedilmi, zrhlar biraz paslanm ve yaldzlar bir hayli sol
mu eri kllar aslyd. Bu din eyas arasnda uygunsuz grn
meyen ve eski zamann imaniyle yaplm gazalar yadeden bu k
llar eski "fe" harfinin yar kapank gzin andran kabzeleriyle
hem kularn kapanmak zere olan uykulu gzlerine benziyor,
hem de apoletlerin yannda beyaz salar andrarak, tekat olmu
eski zaman paalarn hatrlatyordu.
.
ok kere pencereleri ve kaps kapal duran, yalnz hatr say
lr misafirler, bir de bizim ancak kapsnn nnden ieri bakma
mz iin alan bu odada kalan zamann eskilii elle tutulur, gzle
grlr bir haldeydi. Deli enitemizden birok hikaye ve macera
larn dinlediimiz Arabistan'n ruhundan biraz imdi yerlerin
den hi kmldamyan bu uzak diyarl eya ile birlikte, gya ora
dan getirilerek burada yaylm, yaamaya koyulmu gibiydi.
Onu teneffs ettike Arabistan'la kar karya, gzgze gelmi
ve bu ruhu duymu olurdum.
Bu garip odann ibadete mahsus eyas da onu sanki bir nevi
mescit haline koymutu. Dua merakn grdmz hac enite
mizin baz mbarek gnler ve gecelerde onu bir mihrap gibi te
lakki ederek iinde bir imam gibi namaz kldn ve ak kaps
nnde, sofada, halamla misafir hanmlara, hizmetilere namaz
kldrmak istediini bilirdik. Fakat halam, onun bu steklerini
ciddiye almaz ve kendi ibadetine onu hibir zaman kartrtmaz
d.
Her hikat ikiyzl olduuna gre, bu odann da phe yok
ki birbirini tamamlyan iki ayr manas olacakt. Kendini slah et
mek emeliyle ikide birde bir dua deryasna atlan enitemiz, bu
odadan hi phesiz asabn bir din havas kutsiyeti iinde yatt
rarak, halasn temin etmesini beklerdi ve buras onun dinden
32
mit ettii kurtulu hlyalarn samimiyetle tatt bir yer olma
lyd. Fakat isabetini kendi babasnn hayatnda grd bir usu
le uyarak, o zamann sofuluuna gre, mtaassp hretinden bir
faide teminini gden memur enitemiz, bu odadan, dier yandan
da, byle ilerine yaramasn beklerdi ve buras, stelik onun
menfaatini hesapl bir surette kollad bir yer olmalyd!
Bana gelince -her gn takvimiyle megul olan entemizden
cemrelerin havaya, suya, topraa dtn duya duya- istorlar
ve perdeleri inik duran bu lo odann pencerelerine ne zaman g
ne vursa, onu yemyeil tavan, duvarlar, keesi, eyasyle, alt
yosun tutmu sularn ii gibi grerek, sanrdm k bu dindar oda
nn gnlnden szlen ve ba gnler halamn kulaklarndan sar
kan zmrt kpelere benzeyen yeil birtakm damlalar buradan
kkn havasna, suyuna, toprana ve iime damlamaktadr.
33
v
. . "
Iinde Yzdmz Itikat Alemi
Geen zamanla beraber gen insanlar ve onlarn sabun k
p gibi kabarp snen hayatlarn hikaye ede_ken bunlarn
iinde yzdkleri muhiti ihmal ederek bahsin dnda brakmaa
imkan yoktur. Zira bu, muhit o mrlere durmadan tesir eden
canl bir iklimdir. Bu havann deimeleri o insanlar kurutur ve
ya aar, o hayatlar soldurur veya yeertir. Mcerret olan akide
ler, dini ve felsefi kanaatler, hayattan kitaplara srlm menfiler
deil, her mre tesir eden msbetlerdir. Bu fikirler yalnz kitap
okuyan ve felsefeyle megul olan kk bir ksm halka tesir et
mez, fakat temiz veya zehirli bir hava gibi, iinde nefes alan her
canly tesiri altnda bulundurur ve bir medeniyetin iliklerine ka
dar iler. Madem ki insn, kendi mrnn dayand mefhumlar
salamca tahkik edemez, hayat bir iman ve itiat eseri olarak ka
lr. Madem ki insann kendisiyle tabiat ve cemiyet arasnda daimi
bir anlama ve uyuma zarureti vardr, btn yaptklarmz ve
adetlerimizle biz de hep ehlilemi olan bir mre itirak ederiz.
Hayat byle bir tevazn eseridir.
Bir insann dini kanaatleri ve felsef fikirleri kendisinde ikinci
bir tabiat yaratr. Bu ikinci adam da iindeki ilk insiyaki mahluk
kadar tabii ve hakikidir. Bu ikinci tabiat olmasa o sadece nefsani
bir hayvandan ibaret kalrd. Uzvi ve cismani miraslarmzn te
sirlerinden korunamadmz kadar ahlaki ve manevi tesirlerden
de kanamayz.
htimal ki imdi szlerini sama ve grmesini skntl bula
cam ve hi sevemiyeceim deli enitemizi, ocukluumun saf
vet ve uysallyle, o kadar ciddiye almm, hazan belki been
mi ve hazan belki sevmiim ki, onu anlatmak ve duyurmak iin
mutlaka o zamanlarda iinde yzdmz itikat ve hurafe alemi
ni belirtmek lzumunu gryorum. Zira onu bfze o ekilde gs-
34
teren hayat tabii btn bir terkip mahsulyd. Bir adam, yalnz
olarak anllp duyulamaz. Bunun iin_ etrafnda kendisini ere
veleyen zaman da biraz olsun duymaa almalyz.
Denilebilir ki, manevi alemin maddi alemi bastrd o zaman
larda, daha maddiyatlk dinin yerini ksmen olsun almadan ev
vel, yanan hayatn z mayas imand. slamiyet, yahut din, ok
lar iin bir umde olmaktan ziyade bir iklimdi. Ruhlan ve mr
leri dolduruyordu. Bu din, o zamanlar gnllerde her pas temiz
leyen, her kapal kilidi aan, her srnd eyi kolaylatran,
her geen zaman halavetletiren bir by gibiydi. O zamanlarda
hemen herey birer dini nazariye, birer dini adet, hatta birer dini
hatra ve belki de, hatta, birer dini aletti. Herey haram, mubah
veya sevapt. hsann en kk hareketleri ve btn zenaatler bi
le hep dinin tlsmna brnr ve dini itikatlarn daha ziyade de
rinliklerimize ilemesine yarard. nsanlarn etraflarnda canl
grdkleri mabetler ve adetler ve hatta bildikleri ve kullandklar
en kk ve hakir aletler bile hep bu fikirlerini, bu kanaatlerini
besler mdafaa eder, kendi kuvvetleriyle kuvvetlenir, vcutlarna
ve ruhlarna ekler& Gnde be defa duyulan ezanlar vakitleri
rahmani blmlere taksim eder ve dinin lhiyeti, dnyann da
kutsiyeti bunlarn birer birer hepsine de sinerdi. Sabah ezanyle
gzlerini aan, herkes en evvel besmele eker, sonra sa tarafn
dan kalkar, nce sa orabn giyer, sonra sa admn atard.
le ezannda besmeleyle yemee oturulur, ikindi sularnda ruh,
hlyalarna dalar; yine akam ezan sularnda sofraya oturulur,
yats ezanyle de uykuya yatlrd. nsan her grdn dini bir
tarzda anlar ve tefsir ederdi. Ellere sunulan bir klah eker azda
mevldun rahmani tadyle erir; ellere damlatlan birka damla
glsuyu rahmet ve efaatle kokar; yanan ttsuler ve sallanan bu
hurdanlar ruhlara lahuti kokular sindirir. Hereyin manas ve
merasimi vardr. Ramazan geceleri, yemeklerin tadlarna sevabn
da lezzetini ilave eden iftarlar mahyalar iplerle aslan yldz yl
dz kandilleriyle; ramazan, sahurlaryle; bayramlar, neeli davul
sesleriyle, yeni esvaplaryle; bahileriyle ve ocuklarn sevinle
riyle gelirdi. Btn gnler ve geceler, iman sayesinde parasz da
tlan umumi nimetler ve lezzetler gibiydi. eker bayramnda e
ker yemek ve ikram etmek, Kurban bayramnda kurban eti ye-
35
mek ve datmak; Muharrem'in onunda aure piirtmek, yemek
ve tandklarna gndermek lezzetli birer sevapt.
Hepsi, bu gelinler gibi nazl, ssl ve alml hanmlar; bu ha
nmefendi gibi r'btal kalfalar, bu kibar ruhlu efendiler; elebi
tabiatl uaklar; tok gzl lalalar, ayvazlar, alar kayklar, ara
baclar, hepsi de ebediyet iinde yaadklarn ve burada, mdi
den, ebedi hayatlarna balam olduklarn bilirlerdi. Bir gn,
kalb_lerinin durarak vcutlar souyunca ruhlarnn d sneceini
dnmek hatrlarndan bile gemezdi. Camiler, ebediyete alan
bu kaplar ve gkleri dolduran yldzlar ve gkyznde parlda
yan gnele ay ve yeryznde mrldanan sular, hep Allah' syli
yen ahitler, hep maneviyatn dilleri, silahlar ve destanlaryd.
Btn bu insanlar, hele kadnlar, evliyalar gibi, saadetin bile lez
zetini aramyor, sanki, bunu kendi kelerinde beklemekle iktifa
ediyorlard.


Fakat bu saltanatn istibdatla sren din ok kere btn hura-
f kaplarn ardna kadar ak tutan bir itikatt. Deli enitemizin
yznde slamiyetin doruluu hakknda byk bir iman ve
onu her annda ve her baknda kutlayan bir kanaati olduunu
bilmekle beraber bununla kanmadn da biliyorum.
O zamanlarda dindar olduklar_n syliyen ve slamiyet akide
lerini tyan niceleri arasnda ta Is!amiyetten evvelki putperest
lik zamanlarndan kal ve ondan Islamiyete de szm bir itikat
aleminin btn hurafelerine ve eytani tesirlerin mevcudiyetine
i!ananlar ve o eski karanlk asrlar iinde gibi yaayanlar oktu.
Oyle ki, 6 zamanlarda dine karan bu hurafelere, bilhassa mmi
kadnlar arasnda, biroklar inanrlard. Gariptir k, bunlarn hu
dutlarn iyi tasrih edememek, vuzuhla bilememekle beraber, bir
ksmnn, kendisini din alimi addeden hac enitemizin kanaatle
rine de sirayet eqni olduu grlyordu. Elbette halis dinin bu
efsanelerden ayrnd ve mutasavvflarn bildikleri hudutlar. var
dr. Fakat sofu enitemizin dindarl ve taassubu bunlara inan
masna mani olmaz; bilakis, o bunlar dinin tabii neticelerlnde
mi gibi telakki ederdi. Onun tabirlerinde de hep o bizim mm
dadlar, baclar kalfalarn masallarndaki inanlar ve kelimeleri
bulurduk. Onca hakikat aleminin manevi iyz inkar oluna
mazd. Haya hakkndaki telakkisine gre, herey ancak bir ma
nevi varlk olduu iin, o hayatmzda Allah ve eytan mdahale-
36
!erinin hergn ve her an tekerrr ettiine kaniydi. Ne garip! Deli
enitemiz, belki hi bir romancnn ihtimal vermiyecei masalla
r, tam bir kalb huzuriyle vaki hakikatler diye anlatyordu. En
mtevaz airlerle romanclar ocuka, zppe, mbalaac ve ya
lanc bularak dinlemiyecek olan bu mmi kadnlarn hepsi onun
szlerini tamamen ciddiye alyorlar ve hakikat diye dinliyorlard.
Halbuki iliklerine kadar dinin kanaatleri, emirleri, nehiyleri,
lezzetleri, nedametleri, rzgarlar ve frtnalar iinde bocalayan
deli enitemizin btn ab ve hviyeti dinin selametiyle daha
yatmam olduu grlyordu. Bu dindar, sofu, mteassp
adam, dinin phesiz inanmad nice eylere de inanarak bunlar
karsnda heyula bir korku iinde kalyordu.
Deli enitemiz sanki neye inanmazd ki?
Byye inanrd. slamiyet'te sihir haramdr saylr. "Sihri
ren; fakat yapma. n bir eyi bilmek, onun cahili olmaktan
evladr!" diyen bir hadis vardr. Fakat, enitemizin kanaatince in
sanlar, by yaparlard. Birok talihler byye arpar ve ona g
re arplrd.
eytana, perilere, iyi saatte olsunlara hatta, kim bilir, belki de
Rk hanma ve Yavru beye inanrd? Baz evlerde cinler vardr.
Bunlar, gzlere grnmez, fakat varlklar yaptklarndan ve
kardklar seslerden anlalr. Gece saatlerinde baz bo evlerden
grltler duyulur. Ortada kimseler yokken kuyudan arl arl
sular ekilir. Camlar talanr. Penceelerde Iklar yanar. Bu ay
dnl odalarn camlar nnde dolaan hayaletlerin getii gr
lr. Ite btn bu eyler onlarn mevcudiyetini bildirir. Kendisi
ne gre, bu zamanda yaplacak baka i yoktu. Bu evler tekin de
ildi. Hemen ply prty toplayp selametle bir an evvel kama
lyd. "Ya, evladm, ite byle! Sen ecinniler le baa m karsn? "
derdi. Yine bunun iindir ki, geceleri evlerden dar karken in
san: "Destur!" demeden bir yere basmamal ve karanlkta bir ey
dkecei zaman da yine "destur! " demeden bir ey dkmemeliy
di. Daha, ikide bi- de, hayetle bahsettii "ervah habise"den ve
kendisiyle herkesin arasn aabilecek olan kara kedilerden kor
kar ve erlerinden korunmaya itina edrdi.
Fala inanrd. Falclar, gelecekte olacaklar, bir bir bilir ve sy
lerler. Byle harfi harfine km nice kehanetler vardr. Bunun
37
ebebi de, mrmzn, evvelinden tamamen yazlm olmasdr.
I, bunu okuyabilmekten ibarettir. Keskin gzlerle istikbali ay
nen oduu gibi grmek her zaman mmkndr.
Uura, uursuzlua; berekete ve bereketsizlie inanrd. yle
ki, bir uursuzlua urayarak bereketin kamamasna her zaman
itina lazmd. Yine bunun iindir ki, hmhmlarla burunsuzlar
dan da kanmalidr. Zira, "Hmhm ile burunsuz - birbirinden
uursuz! " derdi. Araplarn bildikleri baz iaretler tayan atlar
vard ki uursuz olduklar iin, bunlar Arabistan' da kimse tara
fndan satn alnmazd.
Muskaya inanrd. nsan, stnde ve tercihan boynunda mut
laka bir muska tamalyd. Kendisinin de boynunda asl ve siyah
mein kapl ke, byke ir. muskas vard.
Nazara inanrd. "Nazar dedi! " tabiri onun en ok tekrar et
tii bir sz ve ihtimalinden en ok korktuu bir hadiseydi. Naza
ra kar muskalardan baka bir de mavi nazar boncuu tamaly
d. Zira bu renkteki boncuk, mavi bir gz temsil eder, o da na
zar deecek kem gze kar koyacak bir gz hizmetini grr ve
onun errini nler. Kem gzlerin tesirine o kadar inanrd ki,
eer kendisi bir hakim olsa, kem nazarl birinin bakt eme
kurudu, hayvan ld, ev yand diye suyu, hayvan, evi bu adama
dettireceinde hi phe yoktu. Bu fiili onun ilemi olacana o
kadar kaniydi. Btn o zamanlarda mektebe balayan ocuklar
feslerinin stnde "Maaallah! " yazl altn nazarlklar tarlar ve
o zamann kocaman konaklar, yallar, ve kkleri de, yangna
kar, balarnn itnde bu kk ocuklar gibi, "Ya Hafz! " ,
"Ya Malik! ", "Maaallah! " diyen levhalar tarlard. Daha, kem
nazardan korunmalar iin, bizim gibi ocuklarn balar

stn
den, byle nazar demesinden phe edilirse, kurun dklmeliy
di. Bunu da enitemiz, mutlaka itiraz edecek annemizin haberi
olmadan, ykannemizin yardmyle, bizim bamz stnde
yaptrrd. Ustmze bir yatak araf gibi byk bir bez rtlr,
biz alta bir an hafife korkarak bamz eer, bzlr ve bek
lerdik. Ustmze, bir kepe iinde erimi kurun ve iinde su bu
lunan byke bir leen gelir, birisi leeni tutar ve bir bakas da
eritilmi kurunu suya dker, kurunlar; suya deer demez bir
yank sesi duyulur ve biz kurtulurduk. Kurunlarn bu su iinde
aldklar garip garip ekillerden de ayrca manalar karlrd.
38
nkisara ve bedduaya inanrd.
Sadakaya inanrd. Madem ki adamakll zekat veremiyoruz,
bol bol sadaka datmalydk. nsan, ihtiyaten yannda daima
ufaklk para bulundurmal, bir fakire acyverince derhal sadaka
vermeliydi. O, buna: "Ban, gzn sadakas " derdi. Dilencilerin
serbeste dilenmee haklar vard. Onlardan bu haklarnn geri
alnmas, akln kabul edemiyecei bir eydi. Onlar, dilenerek, bi
ze sevap ilemek vesilesi vermekle, adeta lftuf ediyor gibiydiler.
"Az sadaka ok bela savar ve mr uzatr! " der ve bir kaza atlatt
m: "Verilmi sadakam varm! " derdi. Bir kaza geirince, bu ihti
yat sermayesi tkenmi olacandan, hemen tekrar baz sadakalar
datmak adetiydi.
Duasn kabul ettirmek zere ahde, nezre, adaa inanrd.
"Ahdim olsun!" deyileri duyulacak eydi. Birok adaklar adard.
Hatta, o zamanlarda, adet olduu zere, sokak kpeklerine bile!
Zira dinen tabir addolunmyan bu - kpeklere bile nazardan ko
runmak, bedduadan saknmak veya bir duay kabul ettirmek
iin, ekmekler adanrd. Kendisi byle gnlerde bir iki somun ek
mek getirtir, bunlar scak scak byk paralara dorayarak on
lara atard.
Deli enitemiz, daha bunlar gibi, tatbik edilmesi faydal, ya
hut mutlaka elzem nice adetlere inanrd. Mesela, memuriyetleri
ne doru binbir besmeleyle yola revan olularnda, araba kk
kapsnn nnden hareket etti m, evde kalanlardan biri hemen
kapdan sokaa bir koca kova su dkerdi.
Ruyaya inanrd. Btn bu vehimler, korkularla geirdii
gnleri hazan bir rya kabusuna dndkten sonra, uyuyunca
grd korkulu rfyalara ve bunlarn tabirlerine de inanrd! Rf
yalar bize vzr vzr gelip gidiyor, ve bizi adeta irat ederek, bize
gaipten haber veriyordu. Oyle ki, gndz gnahkar olmak endi
eleriyle strap eken enitemizin, geceleri de rahat yoktu. Ba
zan kabuslu ryalar grp korkarak ve derhal uyanp kalkarak,
tabirnamelerinde tefsirlerini arayarak, bunlar okuyup uraarak
gecesini kendisine zehir ederdi. O, ok kere, "korkulu rfya gr
mektense uyank yatmak evladr! " diye sabaha kadar uyumamaa
alr, nihayet sabah olunca: " Oh! Hele kr! Grdm bir
rfyadan ibaretmi! " diyecei yerde, bu defa da yine onun tabirle
riyle, tefsirleriyle megul olur, okuduu tbirnamelere inanr, ba-
39
zan, timat ettii kimselere sorar korkusu oalr, hazan da: "Ey
vah! I bitti! Mahvolduk! Hap yuttuk!" diyerek heyecanlar iin
de kalrd!
Namahremlie inanrd. Bir erkee karsndan haka yalnz en
yakn akraba olan kadnlar grnmeli ve hatta bunlarn da hala
r rtl olmalyd. Yoksa, sair kadnlarn bir erkekle grmesi
haramd. Enitemiz bir gn akrabalarmzdan birini grmee git
mi, kapy alm. Onun evde olmadn duyunca, kadnlarn ve
ocuklarn ieriden: "Buyurunuz, Hac Beyfendi, buyurunuz!"
diye barmalarna ramen, "Bey yoksa ben de giderim! " diye
dardan kapy hzla stne ekmi ve gitmi. Fakat bu, iindeki
muhtelif ahslar arasnda kadri kendince byk olan mteassp,
hac, sofu hretinin artmasna hadim ve: "Evin erkei olmad
n renince Hac Vamk Bey lakrd bile dinlemeden kapy ek
ti, gitti! " diye takdirle tefsir olunmaya matuf ilk hareketiydi. La
kin deli enitemizin ok kere bundan sonra bir de ikinci hareket
leri olurdu. Zira, imdi bir at, bir saniye sonra da bir tren oluve
ren ocuklar gibi, o da, umulmadk bir suratle deierek, mesela
6yk bir taassuptan, mesela byk bir. hodkamla dnerdi. B
tn kanaatleri hayatla kaynaarak, hazan daha beter artar, lakin
hazan da pek ziyade ehvenleerek arada kaynard. Bylece onun
huyu yine abuka verilmi bir ikinci kararla, ilkinin tam aksine
harekete gemesine mani olmazd. Nasl ki bu defa da mteassp
Hac Vamk Bey roln bitirdikten sonra sahneden ekilerek ye
rini, kapad kapnn ardnda bir bardak souk su, bir fincan
kahve, belki de bir kadeh erbet olduunu dnen yorgun ve
tenperest birisine brakmt ve o zaman enitemiz, hayatnn sair
kanaatlerinde olduu gibi, hemen bu ilk hareketini nakzeden
ikinci bir harekete geiti. Kap kapanal daha be dakika ol
madan tekrar alnm. Ierdekilerin hayreti karsnda yine o, bu
defa da: "ok yorulmuum. yle biraz dinlenip bir kahve ie
yim!" diyerek ieri girmi. htimal ki ilk hareketinin gururu daha
hala stndeydi ve belki de bu ikinci hareketle onu nakzettiini
bile dnemiyor, belki de, hatta, bu ikinci harekette bulunmay
kendisine ilkinin bir mkafat olarak rva gryordu. Ben bunu
ilk duyduum zaman, deli enitemizin birok hareketlerine oldu
u gibi buna da pek ok glmtm. O Za1anlar pek tecrbesiz-

dim, daha bilmezdim ki, nice insanlarn da kanaatleriyle hayatla-
40
r arasnda bu kadar farklar vardr. Dndkleri gibi yaamak
kahramanln gsteremiyen insanlarn oklar yaadklar gibi
dnmee tenezzl etmezler de fikirleriyle hareketleri arasnda
tezattan tezada dmekte mahzur grmezler.
Daha, ahrete, teki dnyaya ve orada hayatn devamna ina
nrd. Buradaki mrmz hemen hibir ey deil, bir gsteriten
ve hazrlantan ibaretti. Fakat asl saadetin veya felaketin tam ol-
.
duu yer teki dnyayd. Orada btn hakikatler o kadar kes
kindi ki, onlara nisbetle burada varlmz bir ruyaya benzer.
Asl Cennet orada serilmi yatyor, asl Cehennem orada, cayr
cayr yanyor!
.
Hac enitemizin sofuluu kendisini bir an terketmezdi. La
kin onun ok kere unutturmak istedii adaklar, nezirleri, ahitle
ri ve kendi unutmak istedii nedametleri, korkular ve hatralar
olacakt. Bu zamanlar birtakm dualarla guya tamir etmek istedi
i ey, kendi hayat olan alkan bir ameleye benzerdi. Din, gece
saatlerini ibadetsiz brakmken, o herkese asude bir unutu saati
gibi gelen geceyarlar kalkar, mesela nafile namazlar klar ve he
lecanl dualara dalard. Demek ki mtemadiyen namaz, oru gibi
dinin emirlerini yerine getirmeye dikkat eden, bu hususta pek iti
yatl grnen, o kadar ki, yemek yemei pek severken kendini
hazan aylarda da birka gn oru tutmaya cebreden bu mte
assp adamn, btn bunlara ramen, ruhunu dzeltmiyen, tasfi
ye etmiyen ve onu hakiki bir irada erdiremiyen bir ey, bir nok
san vard. Bu takdirde, din, eer esasnda deilse, tatbikatnda ha
ta ediyor deil miydi? Bunca klnm, klnmam namazlar, tu
tulmu tutulmam orular arasnda ve bu hesaptan baka, mah
luklarn haliklerine kar bir borlar daha yok muydu? Bu da
ona tam bir itimat besliyerek ondan mutlaka merhamet ve efaat
grecei emniyetine kavumak deil midir? Demek ki, enitemi
zin ruhu, din, dua ve ibadetle umduumuz bu safvete, bu istira
hate eremiyordu! Nasl ki bu dindar adam ikide birde: "El insaf
nsfddin! " szn tekrar ederdi. Fakat acaba kendisinin neye
kar insaf vard? Ve kime insaf ederdi? ok kere, kurtulmak is
tedii bir korkudan kendini korumak iin aznda sakz gibi i
nedii bir dua mrldanrd. Demek, vicdann bununla bile tat
min edemiyordu ki hatta, arada srada, daha asab bir dua buhra
nna tutulurdu. O vakitler, hazan odasndaki yere serili postekisi
41
stne melirdi, bilmem ka kere ekilmesi lazmgelen iri taneli
byk ve siyah binlik dergah tesbihini ekmee balad zaman
onu bir dervie benzetirdim
.
Belli olurdu ki, vicdan hi msterih
deildi. Gnahkar, gnahlarnn akbetinden korkuyordu. Zikre
balaynca adeta uluyor gibi duyuluyordu. Duas yle sratli bir
edaya tutulurd ki, sinirli, buhranl bir feryada dnerdi.
Lakin o zamanlar din havas herkesi yle sarmt ki, bu ta
kn taassubu, bu perian hali bile kadnlarn enitemizi hep bir
azdan ekitirmelerine mani olmazd. Hanmlar aralarnda:
"Onda hac gz yok! " derlerdi .
.
Halbuki, bilakis, bunu . ka kere grmtm ki enitemizin
asl mbarek bulduu muhit ve iinde ruhunun en ziyade emni
yet ve hazla dolat yer, dini duygularn _ahata kabard ve
tat bir meydand. Binbir hususiyeti olan Istanbul'un o zaman
ki an'anesine gre, bereket ve adeta tatl mevsimi saylan rama
zanlarda gnn kvamn bulduu ikindi sularndan iftar vaktine
yakn bir zamana kadar sofu zarafetine gre gezinmek iin en
miteber yer, Beyazt camii avlusunda ve bumn nndeki mey
danda kurulan ramazaniyelik sergiydi. Burada, avlunun btn
kenarlarn kaplayan ve bazlar da ortasnda bulunan kk pey
keli zarif dkkancklarda yerli baz sanayi mahsulleriyle ou
Arabistanl ve adeta dini eyalar, bir de ramazan imsakinin koku
larn daha itiha ac bulduu yenilir ve iilir eyler ve bilhassa
baharat satlrd.
te siz, enitemizi asl burada, bu tesbihiler, azlklar, t
tncler, baharatlar gibi yerli, Asyal ve Afrikal Mslman te
baamzn kibar tevekkllerle serdikleri metalarn nnde gezinen
ve bir namaz cemaatine benzeyen bu kalabalk halkn Mslman
uhuvveti ve rahat iinde; satlan eylerin slami kokular hafife
tterek havada birleirken; gzleri, yzleri, edalariyle birbirleri
nin itikatlarndan, abdestlerinden, orularndan hi phe etme
dikleri grlen bu mminler arasnda; oru tiryakilii ve titizlii
herkesi susturarak herkesin birbirinin skituna hrmet ettii ve
bir para ysek bir sesle konumann nezaketsizlik saylaca bu
sralarda; bu Islam dnyasnn tatl meyvalarm toplar ve gzel i
eklerini kokh.r gibi dolarken; eski greneklere uyarak, n
ilikli, ayaklar galolu, belli ki orulu, bir elinde emsiye, bir elin
de tesbih, gzlerinde iman, dudaklarnda dua, btn vekar, tutu-
42
mu, gsterii, terbiyesi' stnde, bir grseydiniz, kendisini tan
masanz da, srf bu manzarasndan, hudutlahm pek ziyade geni
tutmu bir Mslman medeniyetinin ileri gelenlerinden biri ola
rak meydana km bir ahsiyet olduunu anlardnz! Siz, enite
mizi asl byle gzel bir akpm, tekmil maneviyatnn tecelli etti
i bu muhitte, Beyazt camii ramazan sergisinde, . yava yava,
adm adm, gcr gcr dolar; yudum yudum, nefes nefes, bak
bak haz alrken grmeliydiniz!
-
4
VI
Enitemizin Korkular
*1*
Enitemize dair ilk hatralarm sekiz on yalarnda bulundu
um zamanlara aittir.
O zamanki imde ve sakin gnlerin birinde, daha ilk defa ol
mak zere, evin iinde akrabalarmdan birinin barmalarla ka
rk bir kavgasna ahit oldum. Tandm ve her zaman ciddi
hallerini grdm yal adamlar byle fkelenince ne kadar ir
kinleiyorlard! Yzlerinin izgileri btn eski rahat, munis, ef
katli manalarndan ayrlarak mnafk ve hasta bir hal alyordu.
Bunu ilk defa grdm iin o gnn hatras bende pek canl
kalmtr.
Haykran seslerini duyarak bulunduklar odaya girmee ce
saret edemediim bir anda_, enitemizle Enkserciyan efendi bara
ara sofaya kmlard. Ikisi de ayakta duruyorlar ve birbirleri
ne_ hmla bakyorlard. Aralarnda mermer, yuvarlak, st bom
bo byk bir masa vard. Enkserciyan efendi, iri yapl, sert ba
kl, beyaz pos byklar, burnundan tutturma iri caml gzl,
onun bylten camlar ardnda slanm grnen gzleri, arkaya
doru atlm ve psklnn arlile krlm fesi, gsnde da
ima kabark duran byk beyaz pike yelei, terlemi, bsbtn
kzarm, ve para para morarm yzyle, o zamanki yelkenli
lerin burunlarndaki oyma tahtadan resimleri hatrlatan kabark
haliyle, ate pskryordu. Enitemizin de gzleri sanki bsb
tn delirmiti. Giya ortada yzlerce balya eya var da her sa
niye bunlar baklariyle szmek, kaybolmamalarna nezaret et
mek lazm geliyor ve bunlar ancak bu sayede koruyabiliyormu
gibi, fldr fldr al gzlerinin son derece kk paracklar,
adeta habbeciklere ayrlm sratli, ufak ufak, zerre zerre bakla-
4
r, dehetli bir acele ve faaliyet iinde, teye beriye konuyor ve
enitem.iz, etrafna, Enkserciyan efendiye, hatta bana, srnp
derhal kalkan bu baklara uyan ve srati hep artan szlerle asab,
incel, titiz, hrn sesiyle tepinir gibi bar bar baryordu.
Tyleri kabarm hali, kesik kesik baklar, kprm sesiyle
Ahmet Vefik PaaQn Moliere'den adapte ettii "Zor Nikah "m
oynayan bir aktre benziyor ve adeta gln bir taklit yapyor
. gibi oluyordu. Bu kavga edenlerin ikisi birden, bri daha .tekinin
s4smasn beklemeden, szlerine devam ederek, ayn zamanda
birbirlerinden duyabildiklerine de cevap veriyorlar ve teki de
cevab beklemeden devam ediyor ve bylece szleri de .irbirine
karyordu.
te, birinin tantanal ve Ermeni ivesiyle, tekinin aceleci bir
mahalle edasyle syledikleri bu ithaml, fkeli, cevapl, para
para szleri birbirine eklense aa yukar yle syleniler tekil
ederdi:
Enitemiz diyordu ki:
- Benden ne istiyorsun? Evimi bana zorla m sattracalhn?
Sen beni kefimin kahyas msn? Benim iime ne hakla kar
yorsun? Ister satarm, ister satmam, sana ne oluyor? Hi insana
zorla evini sat denir mi? Olur ey mi bu? Haydi edebinle k, git,
ekil karmdan!.. Demek, senin houna gitmek iin kk sat
malymm, yle mi? Yedii naneye bak! ocuk oyunca m
bu? Onu byle deyip dayayncaya kadar neler ektiimi ben
bilirim? Haydi, syletme beni! Ettii halta bak! Bu kadar emek
ten sonra senin aklna uyarak evimi mi bozaym? Hay, senin ak
lna aaym, anladn m!. Behey iz'ansz, behey nadan! Olur ey
deil! Vay habis vay! Onceden yzme gl de sonra gel, beni
evimden, barkmdan etmee, yuvam bozmaya kalk! Hay, Allah
senin belan versin, Allah'tan korkmaz herif! Behey Allah'tan
korkmaz, hay Allah senin belan versin, anladn m? Haydi, de
fol, ykl karmdan! . . Bak, mnasebetsize bak, hala syleniyor!
Burada satlk ev yok! Kk satmyacam, hem de sana inat sat
myacam, hem de ta atlasa satmyacam, ite! Bakalm ne
halt edeceksin? Anladn m, herif! Kaln kafana dank dedi mi?
Haydi, k, git, ar, ileri!.. Sonra baka trl yaparm, ha! Alimal"
lah gider, herkesin yzne glyor, yakasna yapyor, yuvasn
bozuyor, evini sattryor! diye seni zaptiye nazrna ikayet ede-
4
rim ha! Sonra senin yakana yaprlarsa karmam, bak sana ha
ber vereyim! Haydi, defol, ar, ileri, yr, yallah! . .
Enkserciyan efendi diyordu ki:
- Ben mi sana evini sat diye akl rettim? Sen bana geldin,
kk satacam, mteri bul! dedin. Ben de aradm, sana mteri
buldum. Paray beenmedin, baka mteri buldum. Yine been
medin, birini daha buldum. Mademki benim alcma satmayacak
msn, ne diye beni koturup duruyorsun? Sende insaf yok, mer
hamet yok! Yuvan bozmak istemiyorsan, ie diye yok iki bin
be yz lira sterim, yok iki bin yedi yz lira isterim, yok, bin
lira isterim deyip du: uyordun? Allah'tan korkmaz diyorsan. o
sensin, bii olas? Ite ka para is
.
tedinse ben de sana o kadar
buldum! U bin lira isterim, dedin. Ite sana bin lira veriyor
lar. p de bana koy! Gayri daa ne istiyorsun? Bank Otoma
nn btn paralarn sana m versinler? Yama m var? Akln var
sa mteriyi karma! Bir daha bu paray bulamazsn! Eski bina
nn deeri yok; onlar kkn yerine, sapenlere, nezarete tamah
ettiler yoksa! Ettii lafa bak! Sen adamn akln bozarsn! Peki,
satmyacaktn, bir yldr her Allah'n on be gn beni ne diye
eek yerine koymu koturuyorsun? Buraya yalan dinlemee ge
liyorum, sanki? Sen Allah'tan korkmazsn ki beni bo yere byle
koturup duruyorsun? Evdekiler senin yznden a kaldlar! Ben
uak mym ki byle kovuyorsun? Bak bak, hele daha neler kar
tryor! Zaptiye nazr buna ne karr? Sen bana mteri bul de
din, ben de buldum. Zaptiyenin baka ii yok mu ki senin evine
karacak? Sen ne belal adammsn! . .
+
te byle, bara ara birbirinden ayrldlar. O gidince eni
temiz: " Oh, hele kr! Mnasebetsiz heriften ucuz kurtulduk!
Ben de bama balta olacak sandm da dm koptu ama, neyse,
defoldu kafir! " diyerek uzun uzun, bol bol nefes ald, sonra, bir
de souk su iti.
Fakat kkte bu macera bitmi olmad. Meer enitemiz haki
katen kkn satacan syler, fakat mteri bulunduka, ev
velce kararlaandan daha yksek bir fiyat istermi. Bir senedir bu
ile uraan dellal Enkserciyan efendi byle her artan fiyata alc
bulduka artk sabrn sonundaki selamete erdiini sanarak: "Hah!
Artk b defa mteriyi karmaz! " dermi. Filhakika Enkserci
yan efendiyi biz byle ikide birde aramzda grmee almtk.
46
Bazan sabahlar erken gelirdi de ona ay ikram ederdik. Bazan
yemek zamanna doru gelirdi de yemee alkorduk. Bazan ak
am saatlerine doru gelirdi de bir ey ikram etmezdik. Bazan
ona kar nezaket gstermek isterdik de ismini tam syliyerek
Enkserciyan efendi, derdik ve hazan i- i labalilie vururduk da
ksa keser, sadece Enkserci efendi derdik. ocuklarn rahat d
ncesizlikleriyle onu gre gre bu geli-gidilerine bir sebep ara
madan bunlar tabii bulmaya almtk. Halbuki bunlarn hik
meti ite bugn anlalmt
.
Meer o bizimle grmek, ay i
mek veya yemek yemek deil, bizim hayalimizden gemiyen bir
ey, yani kkn satlmas iin gelirmi!
Enkserciyan efendi, evindekiler sabrszlandka, "Hele du
run, Hac beyin amlca' daki kk satfnca elimize bir hayli
para geecek! Bu i bugnlerde bitecei benziyor! " dermi. Son
zamanla!da bakkal, kasab, hizmetiyi hep bu iten alaca ko
misyonla demei hesaplarken bakkaln veresiyeyi kestii, kasa
bn szland, hizmetinin sylendii ve karsnn dert yand
bir gn, mterisi de tam enitemizin son istedii ve hatta kendi
sinin ise umduundan fazla bulduu bin liray Vfrmee raz
olunca, artk bu iin miad geldiine kanaat ederek, sat hususun
da srar edecek olmu. Fakat bu srar karsnda enitemiz: "Be
nim satlk evim yok!" diye kk satmamak kararn aa vu
runca, evvela kulaklarna inanmak istemiyerek birok dil dk
mekle onu bu fikrinden dndreceini ummu. Sonra, buna mu
vaffak olmadn grnce, o gn evini nasl idare edebileceini
bilemiyerek amlca'ya gidip gelilerinin

boa gitmesine taham-


ml edemiyerek isyan etmi!
.
Meer enitemiz evini satmak istemiyormu! Meer onun
maksad kk satmak deil, sadece ka para' edebileceini anla
maktan ibaretmi! Bunun iin: "Dur bakalm, bu fiyat da verir
ler mi? " diye baka bir miktar syler ve Enkserci efendiyi ancak
eshamnn o gn borsada kaa kt haberini getiren bir simsar,
bir muhbir gibi dinlermi! Bugn muztar kalan Enkserciyan
efendinin srar karsnda bunu itiraf ile: "Benim maksadm, evi
mi satmak deil, yalnz a lira edebileceini renmek stiyo
rum!" diye srrn meydana karm!
Enkserciyan efendi mrnde bu kadar hem zddna, hem ayp
zamanda rhafna giden sz iitmemi olduunu syler, dellal ha-
47
yatnn bu garip vak'asn, senelerden sonra bile, "Meer Hac Be
yef endimiz kknn ka lira edec.eini bilmek ister de, onun
iin bizi eek gibi kotururmu! " diye her. defasnda nkseden bir
fkeyle hikaye ederdi.
te, hem enitemizin bu garip nsafszl, hem de, bilhassa
zaptiye nazrna ikayet meselesi, bunlar duyan babam fena hal
de kzdrmt. O . da, az zaman sonra, Enkserciyan efendi lehine
olarak, enitemize, gzlerini aa aa ve uzun uzun itirazlarn
sylyor ve hele mnasebetsiz tehdidinden dolay, onu pek ziya
de ayplyordu.
Seyretmi olduum bu macera ile ezeli insan hodkamlnn
mkemmel bir nmunesini grmek frsatn bulmutum. Bir ta
rafta yalnz merakn tatmin etmek isteyen bir adam var. tede
onun szne inanm biriyle btn ailesi, bu sz zerine kurmu
olduklar hlyalarn tahakkukunu bekliyorlar ve o adam bu neti
ceyi tasavvur bile etmiyor, bu ie hibir ehemmiyet vermiyor,
kenCisinin sebep olduu neticeden ne mes'uliyet kabul ediyor, ne
de merhamet duyuyor! stelik, kendisine kar bir hak .iddia
edildi mi, derhal tahkir ve hatta tehdit ediyor! Fakat o zamanlar
ben pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki yaplacak ey gr
dmz vak'alardan ders almaya almaktr. ocuk gzlerimin
nnde geen bu hadiseyi hibir suretle tefsir ile bundan hibir
- vehile ders alamadm. Zira, daima byle, alnacak dersleri almak
iin ekseriyetle biz kendimiz hazr deilizdir. Yamz, yahut bil
gimiz, muhakememiz, yahut vaktimiz kafi gelmiyerek edebilece
imiz her trl istifadelere mani olur ve gzlerimiz nnde ge
en hadiseler bylece gzlerimizi amadan geer. Daima tecrbe
den bahseder, dururuz. Unuturuz ki, tecrbe sahibi olmak iin
en ac dersler hi bir zaman eksik olmaz. Fakat, biz, ne fert ola
rak insanlar, ne de topluluumuz olan milletler bunlardan istifa
de edemeyiz. nk ' bizlerde eksik olan, bunlardan ders almak
kabiliyetidir. Bu imkanszlktan dolaydr ki, btn zamanlarda
tekerrr eden bunca tecrbeler hep nafile geer, hep ziyan olur
ve fertler, nesiller ve milletler, uslanmadan hep ayn hatalar tek
rar ederler. Dahas, tecrbeler babalara kar etse bile oullara mi
ras kalmaz. Bir nesil, teki neslin ald derslerden haber bile ala
maz. Onun da her ac tecrbeyi bizzat tekrar etmesi lazm gelir!
48
Fakat o zamanlar bu fikirler zihnimi igal etmiyordu. Enkser
ciyan efendiyi ve derdini kolayca unutmUtUm. Gelen her gece
yeni ryasn gsteriyor, hergn yeni masaln sylyor, ve deli
enitemiz bizi kolayca baka manzaralara, maceralara, baka his
lere srklyordu.
O zamanlar daha atlar, arabalar devriydi. Eski binicilik me
raklar ksmen devam ediyor, meseleleri ve maceralar daha bir
oklarn alakalandryordu. At koturmaya msait mahallelerin
mehur binicileri vard. Bunlar birbirlerinin atlarn tanrlar, ks
kanrlar, birbirlerinden daha uzaklara, daha sratle yol alrlar ve
btn bu eyleri uzun uzun anlatrlard. Genler kendilerini atla
rnn stnde birer "centaure" gibi beendirmek isterlerdi. Onla
rn kendlerine mahsus giyinileri, gsterileri, alemleri vard.
amlca'daki enitemiz de bir aralk skdar' dan kkne ki
ra arabasiyle deil, atla gidip gelmek sevdasna _dm. Bunun
iin bir at am, ona "en gece" , yaI "simsiyahK manasna geldii
ni syledii Elyel ismini vermi ve ona bakmas ve iskeleye indi
rip bekletmesi iin de bir, seyis tutmu. Lakin hemen herkes iin
kvrak bir cesaret ve neeli bir hamle temsil eden bu hayvan,
amlca'daki enitemiz iin bir korkaklk, bir geveme sebebi
oluyor ve ekseriyetle seyisin elinde kalyormu.
Bu yksek ve siyah at bir iki kere ben de grmtm. Hey
betli, kocaman, vernik srlm gibi cilal ve parlak, oynak v
cutlu, fakat galiba korkak bir hayvand. Sanki bu yolda kurul
mu ve hep karsndakini tasvip ediyor gibi, alml ve uzun per
emli ban yukardan aaya doru, tasdik iaretiyle arka arka
ya sallyor, fakat . ayn zamanda, bu tasdik ettiklerini inkar eder
gibi de, bir arka ayaiyle, menfi bir vaziyet alarak ve birteviye
ifte atarak iin iinden klmaz ve eskilerin tabiriyle "ne id"
anlalmaz bir durum yaratyordu.
.. Yannda da tpk kendisine benzeyen bir seyis duruyordu.
Omrmde ata bu kadar benzeyen bir adam da grmedim. Y
z tamamen bir atnkine benzedii gibi, yalnz ne doru tmsek
ve kk byk ve uzun dileriyle deil, bunlar rten ve sanki
kafi gebniyerek bzlen dudaklar, buruan teniyle de bir at an
dryor, fazla olarak, aksrnca da

tpk kiner gibi bir ses kar


yordu. Tabiatn onu bir seyis olarak yaratm olduu belliydi.
Enitemizin _Elyel'i de bunu biliyordu. Kendisini adamakll zap-
49
tedebilen ancak bu halis seyis yapl ve tabiatl adamd. Onu her
kes iinin ehli, kendi halinde, insanlarla hemen lfet etmiyen ve
zaten konumasn iyi bilmeyen ve vazifesini skft iinde gren
aklsz, susmu, uysal ve tevazulu bir adam telakki ediyordu. O,
ancak atnn yannda bulunduu zaman bir mana alm oluyor
du.
Lakin her nedense, bu sessiz adam grltc enitemizin fena
halde sinirine dokunuyor ye o hi bir zaman Elyel'den deil de
her zaman seyisten ikayetle hayvann huyunu bozduunu, onu
batan kardn, deli ettiini iddia ediyordu. Geri at, enitemi
zin deil de, hep sessiz seyisinin tarafnda grnyordu. Fakat o,
bu teraneyi tutturmu, herif at k!dryor, ileden kartyor di
ye, ikide bir, ona binmekten vazgeerek, btn kabahati seyisin
de buluyordu. Sabahlar giderken hazan Elyel'in halini been
mez, o akam nafile yere iskeleye getirilmemesini tenbih eder,
hazan da, aksine olarak, getirilmesini ,syler, at iskeleye gelip se
yisin yannda bekler, fakat vapurdan kan enitemiz, onun hali
ne bakar, ve: "Yine haarl stnde! ", "Gzn beenmedim! "
gibi sebeplerle ona binmei gzne kestiremez, yine eskisi gibi,
yanndakilerle beraber, arabaya biner, Elyel de seyisle birlikte
dnermi. Enitemiz memnun ve marur bir ehreyle atnn sr
tnda ancak be alt kere gidip gelmi. Fakat dier gnler kkn
iinde hep atn huysuzluk hikayeleri ve hep enitemizin seyisi e
kitirmeleri duyulurmu!
Gnn birinde enitemiz, Kk amlca srtlarnda gezin
mek iin Elyel'e binmi ve kktekiler de kendisini uurJamlar.
Fakat aras ok gemeden yaya olarak, toz toprak, iinde, elleri
bereli ve hele pek fkeli bir tarzda, seyise kfrler ederek, geri
dnm. Hiddetle seyisi aratm, fakat bulduramam. Deli eni
temizin bir huyu da, bana gelen en kk eyleri bile hep b
yk sebeplerle mazur gstermee kalkmakt. Kendi muvaffaki
yetsizliklerini en aadan bakalarnn muvaffak olan bylerine
hamlederdi. Herkes buna kanaat ettii halde enitemiz: "Attan
dtm! " diyemiyor, fakat "Ekiyalar Elyel'i daa kaldrdlar! "
demek onca daha makul ve mnasip grnyordu. Bu at macera
sn tabii gstermek iin: "Sakn kimseye sylemeyin! Sonra insa
na dman olurlar!" tenbihiyle Libade civarnda gezerken ekiya
larn hcumuna uradn, attan inince ekiyalarn serbest kalan
50
hayvan daa kardklarn, kendisinin de ondan hayrlsiyle kur
tulduuna dorusu memnun olduunu sylemi. Evdekiler de bir
trl yola gelmiyen ve bir ie yaramyan bu haar Elyel hikaye
sinden o kadar bkmlar ki byle daa kaldrldn duyunca,
belki onlar da ilerinden: "Ooh, hele kr, biz de kurtulduk!
Cehenneme kadar yolu var! " der gibi geni bir nefes almlar ve
ortal bir skunettir kaplam. Enitemiz st kattaki odasna
dnm, abdest alm ve zhir, ekiyalarn kendisini de daa kal
drmam olduklarna kr iin, birtakm dua kitaplar okur,
"secde-i kran" a kapanrm. Derken

aadan kendisinin sz
n tekzibeden bir haber gelmi: "Elyel kendi kendine ahra .dn
d! " demiler. O, her zamanki gibi -imdi meydana km olan
seyisin yanndaym, yalnz bana ahrn yolunu tutmu, kaps
nn nne kadar gelmi, artk ona da kapy aarak: "Buyurun! "
deree mecbur olmular!
Kendi deminki szlerini tekzibeden bu haber zerine deli
enitemiz iin iin belki artk bu szlere inanan kalmyacana
zlrken maddi kymeti olan atnn bulunduuna da sevinerek
bu sevincini de_ gstermekten geri kalmam. Hemen: "Ya! de
mek kendilerinin ele balarna bela olacana anladlar da ekiya
lar hayvan salverdiler! " yollu tevil cmleleri sarfederek at gr
mee gelmi. Onu ahrda sakin ve yanbandaki seyisini de mem
nun bulmu. "Ekiya tutulacan anlad da hayvan bo brakt!
eytan ald gtrd, satamad getirdi! " izahiyle onlar ahrda ha
haa brakarak ieri dnm. Fakat yine iin iin: "Bamzdan
bela gtmedi. Demek bu at yznden konuya, komuya rezil ola
caz! " diyen bir d.nceyle, dikkatle baklsa, bu sevincine ra
men, vesveseli grnyormu. Nihayet, adeti vehile, bir gece
mrakabesinden sonra bu son tecrbeyi kafi bularak ve Elyel'e
bir daha binmemei kararlatrarak, onu sat ve kendisinden
de, seyisinden de kurtulmu!
Komular ve deli enitemizi tanyanlar, hatr kalmasn diye,
kendi nnde bahsetmedikleri bu macera vesilesiyle aralarnda
birok glerek bol bol elenmiler ve amlca kklerinde bir
mevsim dillerde destan olan Hac Vamk Beyin at maceras da
bylece maziye kar!
Yine o sralarda bir gn de, o zamanki Bebek iskelesinin kar
snda bulunan bir muhallebici dkkannda enitem ve ben otur-
51
w
I
mu, ke sar pirin kaklarla stne bol eker tozuyla gl su
yu serpilmi birer muhallebi yiyorduk.
stanbu_dan, tabii. bir halde, bir vapur geldi. inden birka
kii kt. nmzden geerek gittiler. Herey skunetini muha
faza ediyor ve hibir ey kopacak frtnay haber vermiyordu. Bir
de, yalnz salar, gzleri, yalnz araf, esvaplar deil, hatta eldi
venleri de siyah ve sapnda hain gzl bir rdek ba grnen
emsiyesi de, kendini iki adm gerisinde takibeden kalfas da
siyah, yalca bir hanm, o zamanki tabiri vehile "ar ezgi, fst
ki makam" bir yryl, bulunduumuz yerin hizasna geldi.
Yalda, ilerini bitirdikten sonra dnen bileti, mac gibi iki
kii ve dkkann iinde Robert Kolejli bir iki talebeden baka
kimse kalmaft. Bu gelen, halamn halas olan benim byk
halamd. Zaten nalet ve nadan olarak tannan bu hanmn meer
ilk grd yerde deli enitemizi " rezil rsvay" etmee and
varn. Bizi grnce hem ona doru haykrmaa, hem de rdek
bal emsiyesinin ucuyla, gzn karacakr gibi stne h
cum etmee balad. Acelesiz olmaktan geri kamayan tantanal,
her heceye bir imale hakk veren geni ve rahat ir telaffuzla: "Se
ni gidi utanmaz, arlanmaz, deli seni! Ailemizin erefini payimal
ettin. Gl gibi kzmz senin yznden dertli oldu gitti! Seni gidi
Zrtullah Kirmani! Seni gidi zr deli seni! Bak, Allah'a ahdettim,
seni nerde grsem byle rezil rsvay edeceim, bilmi ol kafir!
Seni gidi hnzr deli seni!" gibi szlerle baryor ye arkasndan
kalfas sessiz, hrmetli, hanmn tasvibeden gzlerle bakarak, s
kft ediyordu. Bu sesleri duyar duymaz ve stne uzanan rdek
bal emsiyeyi grr grmez, enitemiz, bir tek cevap vermeden,
muhallebi kan daha bitmemi muhallebi tabana brakarak,
admlarn aa aa, hi kimsesiz grnen Hisar yoluna doru ka
maa koyuldu. Muhakkak byle hzl yrdke, kenarlar las
tikli mestlerinin altndaki mahmuzlu galolarn kunduralarndan
ktn grerek, onlarn ayaklarndan kmamasn temin iin
olacak, ayaklarn yerden ar ar ve gln grnen bir edayla
kaldrdktan sonra hem geni geni aarak bu geni ve hzl adm
larla kayor, hem de yine aya yere dedi mi yerden yava bir
ihtiyat ile kaldrarak komaktan ziyade sanki akasnn gln
bir taklidini yapyor gibi bir hal alyordu. Bu minval zere ka
maa devam ederek gzlerden kayboldu.
52
Byk halam, fkesinin serpintilerini benim stme de srat
t. "Senin annelerin pek naziktirler, ama nezaketlerinden ite
byle ne yapacaklarn arrlar! Onlara benden selam syle! Hi
o deli, adam yerine konur muymu? Hi deli ile sokaa klr
Q? Ama ben de iyi yaptm yuvasn, oh olsun kafire! Greyim
seni, annelerine bir iyi anlat! " diyordu.
Enitem, muhallebileri brakarak kamt: Benim stmde
para yoktu. Zaten o zamana kadar belki bir ' kere bile sokaa yal
nz km deildim. Fakat bizi tanyan ve hemen her akam dk
kan nnden getiimizi gren Arnavut muhallebici kelli felli
bir beyefendiye kmak cesaretini gsteren kadna fkelenerek
ve bu kavgaya mdahale edemeyiini <e erkekliine yaktram
yarak iin iin isyan ile: "Hey gidi dnya hey! Ahir zaman bu!
Ne kadnlar da var! " diye syleniyordu. Kadnn aleyhinde telak
ki olunacak bir harekette bulunmak frsatn karmyarak mu
hallebi parasn, sonra yarn, br gn, daha ertesi gn, ne zaman
istersem verebileceimi ve bunun hibir mahzuru olmadn l
zumsuz yere, arka arkaya, uzun uzun tekrar temin ediyor ve bel
li oluyordu ki, bylece kadna kar br harekette bul:nabildiine
memnun oluyordu.
Biraz sonra, eve dnp de, Hisar mezarlna doru kaan deli 1
enitemizin bize gelmemi olduunu renince g(ya, bu yoldan
baka bir yere gidilemezmi gibi, fevkalade meraka dmtm.
Bu hadise bana bir facia ehemmiyeti alyor gibi gelmiti. Enite
miz acaba kayp m olmutu? Halbuki evde kimse benim bu me
rakma ehemmiyet vermedi. Bu hikayeyi duyanlarn hepsi de
onun tekrar bize uramaktan mahup olarak Hisar' dan vapurla
dnm olacandan phe bile etmiyorlard (Filhakika da byle
olmutu). Fakat ben yerlerde srndkten sonra alan geni
admlarla Rumelihisar mezarlna doru kam olan enitemi
zin bize gelmemi olduuna gre, mutlaka mezarlk ortasndan
geen yokutan yukar km, mez;rla karn ve maneviya
tndan bir ksmnn orada kalm, biraz kaybolmu ve eksilmi
olacana -sonradan enitemizi tam. ve salam grm olduum
halde bile- ihtimal vermekten ve bunu zannetmekten kendimi
alamadm. Onun hakkndaki hissim bu bakmdan daha ziyade
kart. Zira bu, onunla aramzda kalm bir sr gibi, ben artk
enitemizin bir gn -sonradan meydana kncaya kadar- Hisar
53
mezarlnda kaybolmu olduuna inanyor ve artk onu, mane
viyatnn bir ksm bu mezarlkta kalm gibi, biraz eksilmi g
ryordum. Bunlar, galiba byk halamn hcumlar ve tahkirleri
ile benim nmde onun kelli felli mevcudiyetinden ve hviyetin
den kopmu, krlm, dklm, dalm ksmlar, paralar ve
krntlar olacakt.
54
VII
Enitemizin Bilgisi ve Bilgilii
Deli enitemiz, daima bir takm malumat vererek, dil dkerek
ve lugat paralyarak alim grnmek isterdi. Gariptir k, bu mte
assp eski zaan adam, bir bakmdan, kendinden sonraki nesille
rin ncsyd. Zira malumatfuruluk ve ukalalk merakn -ki,
sonralar bildiiniz gibi, ald yrd- o, zamannda, hemen ilk
olarak temsil edenlerin biriydi denilebilir. Fakat, itiat telkini
bir mevki, ehre, hret, klk ve kyafet meselesidir. !ttiimiz
bir szn kymetini, aslndaki deerinden ziyade, syliyenin
ehemmiyetiyle takdir ederiz. Deli enitemiz bizce, syledii sze
inandrabilmek iin lazm gelen heybetten mahrumdu. ok kere,
eskilerin "akl selim" dedikleri ey malumat yerine geer. Onun
ise malumatna itimat edemezdik. nk bize bu " akl selim" den
mahrum grnrd. Halbuki onu, btn garabetlerine ramen,
sakal ve eskimi adetleri hrmetine ciddiye alan ve "Hac Bey"
diye takdir ve hrmetle anan kalfalar, dadlar, baclar iin ta
mamen deiiyordu. Bsbtn arkl bir adam olan enitemizin
mesela rya tabiri gibi, btn arkl bir bilgi yk, vard ki, ba
bam, annem ve biz ocuklar, bu ilimden tamamiyle habersiz kal
yorduk. O da. bu bilgiden uzaklatmz, her gn hznle gr
yordu. Biz garbe doru kayyor ve onun her doru bildiinden
ayrlyorduk. Fakat buna ne kadar teessr duysa bile, szlerine
inanan ve ilk nce kendi kknn haremini dolduran kadnlar
dan balayan btn bir halk ktlesi vard ki memlekette ekseri
yet tekil ettiini biliyor ve tesellisini onun kendi kanaatlerine sa
dk kalmasnda buluyordu.
Halbuki ilim namna syledikleri hep latifeyi andrrd. Zira
tamamen bir arkl kafas iin yaplm, artmay seven, ocuka
huylu, beklenmedik ve fuzuli bir ilmi vard. Malumat daarc
bir oy!ncak kutusuna ve her bildii bir Eyp oyuncana ben
zerdi. Iinden hep bizi gldren bir takm malumat kard. A-
55
zndan her zaman hizi artan bir haber tarznda bir bilgi duyar
dk. Onun her eye inanr gibi abucak bakan ve grebildii ha
kikatlerden daima nem kapan gzleri bunlar ciddiye aldn gs
terirdi.
Onu grnce, biz de merak, sual, renme damarlarmzn
kabardn duyardk. Birok eyler iin "Ona soralm, bakalm
yine ne syler? " derdik. Bir tenceredeki suyun kaynadn, s
tndeki kapan, canlarm gibi, yerinden. kalkp yine hafif hafif
konarak, oynadn grr, "Buhar nedir? Enitemize soralm!"
derdik. Ve o bize: "Buhar sudur! " gibi sudan bir cevap verirdi.
Fakat, o, hi olmazsa, bizim gibi ocuklarn hi bir sualini cevap
sz brakmyordu.
Bizim battn sandmz gne, meer, batmaz,. haka bir
yere gidermi. Bu, bize enitemizin verdii her haber gibi tuhaf
grnd.
- Gne ekilince nereye gider? Biz bilemiyorduk. O zaman
ona sorardk ve, o, gzlerini aarak, aceleci ve telndan adeta
hiddetli grnen haliyle:
- Amerika'ya! derdi.
Bizse, hu sznn doru olmas ihtimalini kabul etsek bile,
Amerika'ya giden gnee glmekten katlrdk.
Enitemiz hazan da byle muhakemeler serdederdi:
- Bir memleketin, hatta bir tarlann garb, ark, birbirinin ya
nndadr. Hatta bir tarlann garb, tekinin arkna nisbetle, daha
ziyade arkta bulunduu halde, yine garb diye anlr. Bir memle
ketin arknn bittii yerde bitik olan memleketin garp hudutla
r halar! Demek ki ark, garp yoktur. Btn bunlar indi ve itiba
r eylerdir!
Onun bu gibi szleri bizde tutamadmz kahkahalara sebep
olurdu. Latife mi ediyor, yoksa ciddi midir, pek de farkna vara
madan glerdik. Zaten kendisi de glerdi.
Nkte diye tekrar ettii ve dilinden hi drmedii cmlele
ri hep birer bilmece gibi eylerdi. "Bah_ van teresinin teresi acy
m! Bu ne demek, syleyin bakalm! " derdi. Daha derdi ki: "Ba
lklarh yznn alar gldrr! Bu ne demek, bilin baka-
56
lm? " Biz bilemezdik. O zaman glerek izah eder. "Yani balk
larn yzn balklar tutan balk alar gldrr! " derdi.
Yine mesela: "Siz bizim kylnn kazancna en byk mani
nedir, ve buday mahsulmz her sene neden zarar grr, bili
yor musunuz? " derdi, "Hele bir dnn bakalm!" ve sualinin
cevabn bulamyacamz bilmekle memnun: "Kyly zarara
sokan ve buday mahsulmzn her sene mhim bir ksmnn
heb olmasna sebep olan (gzlerini parlatan bir sevinle glerek)
srme ile rastktr! " derdi. O zama biz bir mddet acaba kyl
kadnlar stme ekerek ve rastk srerek vakit kaybetmeleri y
znden mi, yoksa paramzn harice gitmesi yznden mi byle
bir zarar hasl olduunu dnr, bulamaz, hayret iinde kalr
ken, o, hazz gzlerini parlatan bir nee ile bizi arttna mem
nun olarak ve glerek: "Srme ile rastk budaya arz olarak ve
mantar! hastaln adlardr! " diye izah ederdi.
Denilebilir ki, ocuklara verilen btn dersler de aa yukar
byle olmaldr. Enitemizin bu ilmini, bir bilmece gibi, merak
uyandktan sonra, bir mkafat gibi vermesinde, talim ve terbiye
bakmndan istifade olunacak bir fikir saklyd. Yar ocuk huylu
enitemiz cidden -keiflerin hadsi olduunu syleyen Henri Poin
car_ f ye hak verdirecek- bir sezite bulunmu ve kendi tabiatna
ve huyuna uyarak ilmi ocuklara zevkle, gle oynaya retmek
ve bylece alamak faydasn kefetmiti.
Bazan da enitemizin baz gzel nk sebepsiz ve hayat tec
rbesiyle dolu hznl fkralar olurdu. O bunlar bir iir syler
gibi anlatmasn bilirdi: "Deveye 'Neden boynun eri?' diye sor
mular o da: 'A arslanm, nerem doru ki? ' diye cevap vermi. "
Ancak, bu ilim, bunu sonralar ka defa, en ar ballk tasla
yanlarda da grdm, bir latifeye benzemekle kalsa ne iyi, lakin,
kendini iddiye alarak, mizaha deil de samaya sapyordu. Her
kesin cehaleti, bilmedii eyler kadar da bildiini sand . eyler
den doar. Hatta, bir cehaletin en korkun taraf biledii ey
lerden ziyade bildiini iddia ettii eylerden hasl olur. Insanlarn
tehlikesi de, ok kere, bilmedikleri eylerden ziyade, yanl bil-
diklei eylerden gelir.
.
Yine bir gn, gndelik bir Fransz gazetesinde, Svey kanal
n aan de Lesseps'in ismini okuyordum. Enitem_ beni artan
57
bir mdahale ile: "de Lesseps deil o, onun dorusu l'espece'tir! "
demesin mi? Ben: "Hayr, enite! de Lesseps! Bu ismi hasn "espe
ce" kelimesiyle hi bi.r alakas yok! Hem siz Franszca kelimele
rin hepsini bilir misiniz? " dedim. O yine bilgi bir yzle tebes
sm ederek: "Hayr, Franszca kelimelerin hepsini bilmem ama,
bunu biliyorum, ite! Sen beni dinle! Onun asl yine benim dedi
imdir ol de l'espece olacaktr!" diye cevap verdi. O zamanlar
ben pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki bu yolda kanaatlar
ve iddialar hemen umumidir. Bu inada pek atm. Yal ve oku
ma bilir bir adamn bu iddias adeta gcme gitti. Halbuki sonra
dan btn hayatmda ne zaman doruluunu bildiim bir eyi
sylesem en yksek mevkilere ykselmi olanlarda hep bu trl
yanl kanaatler, kendi doruluundan emin yanllklar, bu trl
sebepsiz iddialar ve fuzuli emniyetlerle karlaacaktm.
Zaten enitemiz ark kltrnden mahrum degildi. Belki bize
gre ayar edilememiti. kide bir azndan bizim zevkimize gre
intihabedilmemi msralar, beyitler duyulurdu. Arbal bir hik
met savurur gibi okuyup tekrar ettii, en ok beendii manzu
meler hep cinas, telmih, iyma, nkte gibi sz sanatlar ve oyunla
riyle dolu olanlard.
Enitemiz iin asl air Ziya Paayd ki dnya hikmetini l
mez msralariyle "Terkip" ve "Tercii Bend"ine hakketmiti. O
hatta ahr zaman airi, "hatimetuera"yd. Ondan sonra byle
halis iir syliyecek gelmemiti. "Sen artk ne sylersen syle, st
taraf bo lakrd! " Deli enitemizin bu sevgili airinin hikmetle
rinden birini zikrederek; kendisine bir telmih yapt kanaatiyle:
"Rahat yaam var m gruhu ukaladan? " demesi grlecek ey
di! Namk Kemal'in ismi, malum ya, o devirde pek aza alnmaz
d. Fakat, itikadnca, Abdlhak Hamit bir deliydi. Bu, airin
genliinde, baz. adetleri ve baz yaptklarnn duyulmas zerine
yaylm olan bir delilik hretinin, enitemiz gibi, kendi yatla
rndan bazlarnn hafzalarnda hala devam ettii zamanlard.
Edebiyat Cedidenin ise tereddisine tamamiyle kaniydi. Bu itibar
la her hafta "Serveti Fnun" mecm.uasn . okuyup iirlerinden
zevk aldn, hikayelerini ve romanlarn beendiini, denemele
rini anladn syliyenlerin hepsine: "dekadan" derdi ve enite
miz iin bu bir nevi crm gibi bir eydi.
58
Yine ona gre dorudan doruya Trke yazlm romanlar
okumaa hacet yoktu. Zira bunlarn hepsi de Franszca'dan "ai
remento" edilmiti! Bu fikir yalnz tercme edilmi romanlar
okuyan bir adamn aznda bsbtn samayd. Zira Iademki
bu intihal edilmi romanlarn ne Trke metinlerini, ne de Fran
szca asllarn okumuyordu, o halde, sylediini nereden biliyor
du? -O zamanlar ben pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki
byle iddialar gayet . taammm etmitir. Sonralar nice defalar
onun bu iddiasn bakalarnn azndan duyarak en cahilce fikir
lerin bile nasl bir evveliyat ye ananeleri olduunu grdm. Hal
buki bomba satrlar kitaptan kitaba arlamyacana gre, ma
demki ortada zaten bir ey yoktur demek intihal bile olamaz ve
bunlar arlm bile deildir?
Fakat, stanbul ve hatta tarada o zamanki sansrl matbuatn
afyoniyle uymU birok Trk okuyucularnn macera heyecan
duymak zevkiyle iine daldklar ve imdiki sinema dnyasna
muadil olan, Trke'ye ou Franszca' dan tercme edilmi bir
cinai romanlar dnyas vard. Bu aleme girmek onlar iin daha
kolayd. Odasndaki kerevetin minderi stnde bada kuran
enitemiz gibi onlar d kelerine ekilirler, yallar onun gibi
gzlklerini takarlar ve bu eytan1 kitaplar aar amaz derhal
olaanst bir kainatn kendilerine halecan verdii iin haz aldk
lar garabet ve fecaat alayanlar alamaya
.
balard. Bu cinai ro
manlar dnyasnda btn vakalar mmkn, btn tesadfler ola
an, btn garibeler tabi!, btn bilmeceler hallolunmaya ve b
tn mahluklar insan addedilmeye layk telakki edilirdi. Biraz ga
riptir ki buluttan nem kapan o zamanki sansr bu cinayetler ve
tesadflerden ahkam kararak hafiyelik etmez de zlfyar ku
kulandrmaz ve bu karmakark ve bulak alemi kendi haline
brakrd.
Deli enitemiz, gzlklerini takp bu kitaplar stne yle bir
atlrd k, bunlar okumak heyecanndan, hazan yemek zamanla
rn bile unutur, karr, hatta hazan uykusuz kalr, esner, fakat
gzlerinden yalar aksa bile, yine kitab elinden brakmaz, uyuk
lar, fakat yine okur ve uyumazd. Bu okuma hrs da, onun dol
gun ve aceleci hayatnda, yemek, memuriyet, kumar, ehvet ipti
lalar gibi adeta bir a et olurdu. Satn ald, ciltlettii, okumak
iin komularndan ald kitaplarla kanmyor, doymuyordu.
59
O zaman btn byle roman merakllar ilerinde en merakl
lardan birinin de Sultan Hamit olduunu bilirlerdi ve deli enite
miz, Yldz saraynda, kendi hususi mtercimlerine tercme ettir
dii kim bilir daha nasl katmerli cinayetli, insann nefesini kese
cek kadar merakl, akl artacak kadar eytani romanlar okuyor .
diye, az sulanarak, dnn, Yldz sarayndaki o her zaman o
kadar ekindii, korktuu Sultan Hamidi, kendisinin okuyama
d bu romanlar yznden, kskanmaya bile cesaret ediyordu!
60
VIII
Deli Enitemiz ve Y emekler
_ w1w
amlca'daki kkne gittiimiz gnler, deli enitemiz, bizi
grr grmez, ok kere: "Ve minel havadis! " diye istikbal ederdi.
Bu sz sadece: "Havadislerden biri! " demekten ibaretken o buna:
"Size mhim bir havadis! " gibi bir mana verdiriyordu. Zaten, yi
ne ok kere, bu havadis yemekte hazan stl, hazan pekmezli
muhallebi bulunmasna inhisar ederdi.
Onun en byk hususiyeti harikulade bir yemek piirmek,
yemek ve yedirmek merakyd. Geri btn o zamanlarda ye
mek yalnz doymak meselesi deil, bu halledilmi olduundan,
bunun stnde, daha itina ve sanatla yaplan ve daha titizlik ve
zevkle aranan bir eydi.
Bu eski zamann lezzetli alemlerinden biri de sabah uyanlar
ve tiryakilikleriydi. Tembeller ve isizler daha ok yorulurlar.
Gece erkenden yatmken sabahlar insan kendini zorlamaz, gz
lerini yorgun bir uykudan birer birer aar, fakat yine uykusu gel
mi gibi esner, gerinir, yava yava, pe
rde perde alr, uykusun
dan esneye gerine kar, iine sinmi ryalardan hafif hafif syr-
lrd.

Yataklarndan kalkanlar birbirlerinin tiryakiliklerine riayet
ederler, giyinmeden evvel, beyaz gecelikler iinde, birer sabah
kahvesi, sonra birer sigara ierler, ve bir hayli dolatktan, oturup
kalktktan sonradr k kahvalt etmeye karar verirlerdi. Bunun
iin de yemek odasna gidilmez, yemek sofrasna oturmaya l
zum grlmez, sabah kahvalts, tepsilerde, istee gre, hazan ya
tak odasnda, hazan bir oturma odasnda yenilirdi. Y allar daha
eski zamanlarda moda olmayan aya hi dkn deillerdi. Onfr
kahve, st, hatta kn salep imei, zeytin, peynir, reel ve ek-
61
mek yemei tercih ederler ve: "Nedir bu sanki ay, ay?" diye bi
zim tiryakiliimizle elenirlerdi.
amlca kknde bu sabah keyifleri bir de kahvaltlarn her
gn deien eitleriyle, birer sabah ziyafeti ehemmiyeti alrd
.
Zira deli enitemiz hem ok, hem de iyi yemek merakls oldu
undan onun kahvaltlar, o gnk itihasna ve zevkine gre, da
ima ok eitli ve pek lezzetli olurdu. Bizler, evde, kr deneini
bellemi gibi, sabahlar, senelerle biraz kzarm ekmek, tereya
ve reelle ay itiimiz halde, enitemizin kknde her sabah
kahvaltsnda o gne mahsus yeni birtakm yenecek ve iecek
eyler bulunurdu ve bunlar bir le yemei miktarna kar, fa
kat, bizce, lezzet itibariyle, onu da aard. Bu kahvaltlar, stle
rinde renkli resimler bulunan gayet byk, boyal demir tepsiler
de, ocuka gllerimizi gcklayan itihal eitlerini nmze
sererdi:
rtndmz yorganlarn renklerini ve izgilerini andran
kk tabakalar iinde bembeyaz halis tereya, sapsa Milno
ya, kimisi piirilmi, cins cins peynirler, trl trl zeytinler,
renk renk eeller, biskviler, kurabiyeler, simitler, pandispanya
lar daha trl trl yemekler: peynirli, sucuklu, stleri tarnl
yumurtalar, tatllar, revaniler, enitemizin pek sevdii ve kkn
de hi eksik etmedii am baklavas, kaynam stler, salepler ne
emizi ve gllerimizi tahrik ederek ve tepsinin bacalar gibi t
terek btn bu eylere buularnn neesini katard.
Fakat bu bolluk ve intizam karsnda bile enitemiz yine iin
iin ikayet edecek kusurlar ve noksanlar bulur, derhal, mesela
ekmeklerin fala kaln kesildiini grr, "Ka defa syledim ki
kzaracak ekmekleri byle kaln kesmeyin, ktr olsun diye . . .
Kellim, kellim, la yenfa! . ." derdi.
En evvel gldmz, sonra tattmz
.
bu sabah kahvaltlarn
dan daha sonra da uzun uzun bahsederdik. Btn istibdat devirle
rinde olduu gibi, herkes szlerinin hatra getirebilecei manala
rn thlikesinden ekindii o vehimli gnler ve gecelerde yemek
ler hazr. bir bahis mevzuuydu. Fakat mutfak daha apartmanlarn
her eyi ayn katn seviyesinde tutarak birletiriveren labalilii
ne girmemi ve evin bir nevi mstemlekesine benziyen uzak se
lamlkta, ahlara terkedilmi bir yerdi. Bundan dolay o zaman-
62
larn hanmlar ve beyleri arasnda yemekle dorudan doruya
megul olanlar pek azd.
Deli enite,mizin amlca' daki kknn hemen btn alt ka
t ise bir nevi tel kafesi ve gsterili kilere ve mutfaa dnmt.
Burada, enitemizin vehminden, ikide

birde kalaylattrlan ve
onun btn seyahatlerinde kendisinden ayrlmyan srlerle irili
ufakl sahanlar sra sra dizilir, parl parl parldard. Enitemizin
arada bir tutan ymek piirmek meraklarna ne ahba, ne ah
ra, ne de ieriden yardm eden hizmetiler yetiemezlerdi.
Ayrca gndelikle tutulan ve hatrlar pek ziyade saylan ustalar,
ta uzaklardan gelip kendilerine mahsus meharetle yapmasn bil
dikleri eyleri piiren eski emektarlardan baka ok kere enite
mizin kendisi de, bu azminde sebat edecei yznden okunarak,
kollarn svar, nne -o zamanlar belki bir kendisinde bulunan
beyaz, alafranga bir ah nl takar ve yemek piirmeye koyu
lurdu.
Teknede alan bir hamur ona baarlan bir i neesi verir;
atete, tavada kzaran cier, balk, patlcan veya kabak ona bir
musiki gibi gelir, ve o atete adalaan tan arada bir, parmaiy
le, kan uciyle, tadarak, yemein kvamna geldiini duyduka
sevinir, sonra bunu ehemmiyetle haber verirdi. Bu zamanlarda,
enitemizin yz, dileri, kumral sakal, parlak gzleri, elinde
tuttuu kepe veya kak, hep birlikte, ayn cilflanm neede,
raflarda dizili kalaylanm sahanlar gibi parldard. O, bu zaman
larda, kendini hayatnn mhim bir annda ve yapmakta bulun
duu bir iyilik zerinde duyard. Sanki, dilinden drmedii bir
tabirle, "Fisebilillah" btn beeriyet iin yemek piiriyor gibiy
di. Onu belki irst birtakm saikler frnlarn nne, ate kenarna,
ocak bana ekiyor ve onun as dehas yemek piirmek ve ya
nndakilere yedirmekte grnyordu. O belki ah olmak iin
yaratlmt.
Deli enitemiz iin yemek, tabiat, cemiyet, medeniyet ve ulu
hiyetle rabtalar olan nazik ve mul bir meseleydi. O yemek
leri, bizim hayat daha iyi anlatan ve duyuran filozoflar ve airle
ri sevdiimiz tarzda seviyordu. Onlar tadarken adeta niin do
mu olduunu ve yaadni anlar gibi oluyordu. Bizim mevsim-.
!erden aldmz hisleri o, yemeklerden duyuyordu. Geen bu
mevsimleri, btn renkleri, kokular, ieklerinden ziyade, yene-
63
cek sebzeleri ve meyvalarndan seebilirdi. Yazn scak nefesleri
nasl bamza vurursa baharatl bir yemein tad da onun gnl
n byle manevi bir tadla yakard. Ili bir sonbahardan savrulan
kokular nasl bizi ruhumuzun en derin duygularna eritirirse, o
da, baz. yemeklerin kokularnda hayatn derinliini yle duyar
d. Onca, yle, yemek deyip de gememeliydi. Bu, hakikaten b
tn bir medeniyet demekti. klimler, yetitirdikleri yenecek ey
ler, sebzeler ve meyvalarla tartlabilir, rklar, memleketler, millet
lerin marifetleri ve hususiyetleri ya tabiat, ya mutfaklarndan
kan bir iki mahsulle hlasa edilebilir, ve bunlarn nefaseti ile l
lebilirdi. Bunlar aldatmyan miyarlard .
. Deli enitemiz byle yemeklerden bahsetmee balaynca kut
si bir mevzua girmi gibi talakatnn kadri oalrd. Zira daima
byle, en sathi sandnz bir adamn pek ok sevdii bir ey var
dr ki o, bunun mtehasssdr. Bu mevzuuna dnnce o sathi
adam hemen derin ve yksek bir kltr seviyesine kar. Daima
birtakm vecizeler zikreden enitemiz yemee dair de byle ey
ler syler, hele ikide bir: "Can boazdan gelir, ben bunu bilirim!"
derdi. Dnyann en byk kanunu, nefsini mdafaa ve muhafaza
etmek iin karnn doyurmakt. Onun iin havada kular, top-
-
rakta hayvanlar ve suda balklar, hlasa dnya yzunde btn
mahluklar birbirlerini yiyorlard ve biz onlarn bu cinsinden '
de bir haylisini yiyorduk. Bu, nne geilmez bir "kanu
n-tabiat"t. Enitemiz: "Ya, evladm, ite byle! Ne yaparsn?"
derdi. Yemek kadar iyi bir ey olamazd. nsan acknca, baz ya-
,
rm ha arlar duyar, "Acaba hastalanyor muyum? " diye d
nrd. Halbuki karnn doyurunca insann bu arlar geer, asa
b yerine gelir, shhati dzelirdi. Bunun gibi iz' an ve muhakeme
si de yoluna girerdi. Her kimin, hatta en zengin ve en yksek bir
mevkide bulunan bir adamla bile, bir ii olsa, onunla velev mu-
'
vakkat olsun, duyduu aln gidermi olduuna emin olduktan
sonra grmek evlayd. Zira insanlar tok karnna daha muhake
meli, iz'anl, uurlu, insafl, msamahal, merhametli, hlasa daha
iyi insan olurlard.
-
Asl byk ihtirasllar sevdikleri eyler iin hi bir vakit gna _
duymazlar. Sarholar daima imek diler ve sz olduklar bir
gecenin sabahnda gzlerini aar amaz yine imek isterler. Kah
ramanlar daima yenmek ve dmanlarn yendikten sonra da yi-
6
ne yenecek dman bulmak sterler. Kumarbazlar, gzlerinden
uykular szsa ve keselerinde bir para kalmam olsa da, yine oy
namak isterler. Enitemizin belki asl ihtiras yemekti. O her za
man buna hazr ve giya at.
Her sabah ilk .ii o gnk yemek listesini tanzim etmekti. Bu
liste, mevsime, keyfine, itihasna, tesadfe, gelen hediyelere,
dkkanclarn ve satclarn yolladklarna ve tekliflerine, gelecek
misafirlerin mevkiine, saysna, sevdikleri eylerin bilinmesine ve
sair birok ince sebeplere uyard.
o zamanlar onun bizi ok gldren bir adeti de kaynbi raderi
olan babam yahut annelerimizi yemee davet edince, mektubu
nun iine dar ve uzun bir kat ilavesi etmesiydi. Bu kadn s
tnde, gzel yazsiyle u balk okunurdu: "Yemek listesi" ve biz
glerdik. Zira tpk bir lokantannki gibi bu listede orba, balk,
et, salata, sebze, hamur, zeytinyal, makarna veya pilav, tatl ve
meyve olarak mutlaka ayr ayr ikier, er isim sralanrd. Hele
bir ramazanda srarl bir iftar davetiyesi alnca gle gle saym
tk. Galiba kk kk mzklklarn iirdii listede tam otuz
trl yemek ismi vard!
imdi, btn bunlar hatrlayarak, muhakkak ona byle bir
liste, alt alta sralanan isimleriyle, birer msra ve btn de bir i
ir olarak tesir ederdi diyorum. iirler iin eskiden beri adet oldu
u zere o da bunlarn her' msram yani her bir ismi bize bol bol
tefsir ederdi. Enitemizin rahata bir az tadiyle yemek yemek
iin sofrasna oturmuken, yine doymak bilmiyen bir agzllk
ve bir hrsla, acele acele, etrafndan nasl bir sabrsz istekle, ye
diklerine ilaveten, tuz, tarn, biber, turp, limon, hardal, zeytin
ya, sirke, mayonz, tarator, salata, salatalk, turu, peynir ve sa
.ire isteye isteye yedii her tabak etrafnda bir btn yemek listesi
dolduracak eyler arayarak bu isteklerini tatmin ede ede, itiha ve
faaliyetle yemek yemesi de, bu esnada, hatta sonra da, bu yedikle
rinden adet efkat ve rikkatle bahsetmesi de grlecek eydi.
Eski zamann o her piirilen eyin lezzetine ermesi iin kulla
nlan her eit malzemenin en halis ve nefis cinsten olmasna iti
na edilen, yava yava hazrlanan ve uzun sren yemeklerinden
biri balard. Hibir yabancnn bize darnn seslerini duyurma
d, yalnz ve biz bize kaldmz gnlerde, enitemizin btn
szleri, yediimiz eylerin methine dair bir kaside olurdu. O da-
6
ha, besmele ekerek sofraya otururken, tabandaki "nan-i aziz"
dedii beyaz, scak ve mis kokulu ekmei pp bana koyar ve
onda rahmani bir efkat duyard. orba gelince, terbiyeli bir or
bann nasl bereketli olduunu ve orta halli evlerde nasl gnlle
ri sttn anlatrd. "Sen bir mavnac orbas ne demektir bilir
misin? " derdi, "Hele ona bir sor da bak, sana anlatsn! " Sofraya
bir balk taba gelince hatrna da birden krk bir macera gelirdi.
Ka defa bu balktan kendisi de tutmutU. Saryerde otururlarken
ka kere karanlkta, lfere kn ve bir gecede, blan otuz tane'
lfer tutmutU. Adada, kaynbabasnn kknde kaldklar za
manlar da, ka sabah, afan taze saatlerinde barbunya avlamt.
Denizden daha neler kard? Mesela midyenin dolmasna doyum
olur muydu? Baz yemekleri grr grmez onun mutlaka tekrar
ettii dil persenkleri vard. Mesela kfte sahan gelse: "Seni gidi
kftehor seni! " demek adetiydi. Kzarm bldrcnlarn gvez eti,
bir lokmalk gslerinin ince tad, kendisine Ayastafanos'ta
oturduklar sene Halkal civarnda bldrcn avna dadand za
manlar hatrlatrd. Baz biberlerin aclnda talihin yakc tad
n yahut akn yaman alevini duyard. Bir hardaln kat kat hara
retini kann stan bir efkat gibi anlard. Yazn, buzlu suyun ni
meti ona dini bir inirah sunard. Yanan l ortasnda Allah'n
rahmeti belki en ok souk bir suda tadlabilecekti. stanbul'un
btn gzel sularn birbirinden ayrd etmesini bilirdi. Bir para
beyaz peynir stne krlm bir yumurtada bir ocuun safveti
ni, iptidailik ve balangcn temiz ve yeni kokusunu duyar, bir
para ilek, frenk zm, vine reelinde hanmlarn pembe, kr
mz ve gvez feraceleriyle hotozlarnn narinliini, inceliini,
edalarn tadard. Reel, evlerde, evcimen hanmlarn ellerinde k
vamna eren bir bal deil midir? Sebzeler ve meyvalardan bahse
derken taze sularm bir bahe kokusu duyulur gibi olurdu. Bun
lar ancak byle mutedil iklimlerde bu ince lezzetlere ererler. Bu
yemeklern bllarnm ne kadar makbul olduklar "fnkar be
endi", "imam bayld ", "Kadn gbei", "Vezir parma" gibi
isimlerinden belli deil miydi? Sebzelerin yumuaklnda dnya
nn iyilii ve tabiatn efkati duyulmaz myd? O, enginarn az
da tereya gibi eriyen -tadnda bir bekaret ve bu enginar stne
iilen suyun tadnda gen bir vcudun tatl serinliini duymasn
bilirdi
.
Bir krpe salata btn bir baharn bir damlas, tazeliinin
aza giren bir paras deil miydi? O, beendii yemeklerin lezze-
66
tinde gnln derinl!tiren ve ruhunu bayltan bir sevgiyi tatma
sn bilirdi. Peynir gelince, tandmz bir "Fahim Bey budalas,
alafranga peynir yiyeceim diye, kokmu peynirleri yiye dursun,
oh, liz, ite, birbirinden ala lor peyniri, ,kirlihanm peyniri, tu
lum peyniri gibi halis yerli, lezzetli peynirlerimizi yiyoruz" der
di. Meyvalar gelince, bunlarn, kullarna Allah'n birer inayeti ol
duunu sylerdi. Her meyva tabiatn ebedi genliinin her sene
aan feyzi deil miydi? O, meyvalarn tadnda, yarnki Cennetin
rahmani kokularn duymasn bilirdi. Arabistan' da, hurma, ta
diyle, lezzetiyle, gdasiyle, suyiyle, Allah'n Araplara bir lttfuy
du. Enitemiz, mcevheratn a doru tutup gsteren bir ku
yumcu gibi, bir salkm zm eline alp kaldrarak, yznn,
gzlerinin aydnlanan byk bir hazz iinde: "una bir baknz! "
diye gsterir, onu bir iee benzetirdi.
Btn memleket, yemeklerinin muhtelif unsurlariyle, bir sof
ra etrafnda toplanm olmuyor muydu? Filhakika mesela us
umru dolmas denir denmez, bunu emsalsiz bir surette yapmas
n bilen Ermeniler hatra gelir, erkez tavuu, tatar brei, Ar
navut peyniri, demez miyiz? am baklavas, Badat tatls bize
hep birer vatan parasn hatrlatmaz m?
amlca' dakj enitemiz, Cenab hakkn gerek balk, gerk
sebze, gerek meyve, gerek su bolluu ve lezzetleri yznden Is
tanbullu kullarna ihsannn derecesi rikkatine dokunduunu
sylerdi. Seyahatlerinde, bhlarnn kokusuz, tatsz kal ben
zerlerini ka' bulup kah hi bulamad bu eyleri hep birden. bol
bol bulan Istanbul halk kendilerini dnyann bahtiyar kullar
saymalydlar. Filhakika burann topra ve havas, sebzelerle
meyalara; s1lar, balklara; baka yerlerin eriemedikleri ince
tadlar verir. Istanbul'un birok mahalleleri emsalsiz bir surette
yetitirdii ve imal ettii eylerle: ya tabii, ya mamul birok yiye
ceklerinin nefasetiyle mehur deil midir? Enitemiz bunlarn . bir
listesini ezber bilir ve en salam maltmat olarak, bunlar, bizi
gldren bir nevi ders veya ir okuma veya oyun edasiyle, iinin
hazzn syliyen baklarla, ezberden, arka arkaya sayar, sralard:
Yedikulenin marulu, Langann salatal, Bayrampaann engi
nar, ukuremenin turusu, Vefann bozas, Eyubun kebab,
yine Eyubun kayma, Karakyn poaas, engelkyn ayva
s, eftalisi, vinesi, Arnavutkyn ilei, yine Arnavutkyn
67
midyesi, Gksunun msr, Kanlcann, Evliya elebinin bile
methettii yourdu, ubuklunun suyu, Beykozun gzlemesi, yi
ne Beykozun Srmake ve Karakulak sular, Kavan inciri, By
kadann barbunyas, yine Bykadann istakozu, Alemdauin
Tadelen suyu!
Bunlara mehur dkkanlarn malumatn da ilave etmek la
zmd: Recebin muhallebisi, Hac Bekirin lahat lokumu ve akide
si, Hasanpaa frnnn simidi!
te, enitemiz, hem bunlar, hem de daha benim imdi unut
mu olduklarm saydka, gururundan neesi kabarr ve memle
ketinin bu zengin mahsullerini anarken ok kere sesi bouklar
ve hazan da gzleri yaarrd!
68
IX
amlcada Gnler ve Geceler
amlcann gzel- mevsimleri, gittike yaklaan bir musiki _i
bi gelen ilbahar ile, gittike uzaklaan "ir alg gibi geen son
bahardr. ilkbahar, amlcada, bir sabah, daha az serin ve daha
ziyade ince bir havada ruhun daha ok sezdii bir genlikle ve t
meyi mekeden bir kuun kard bir iki ses damlasiyle balar
ve sular, yava yava dnerek, evvelce ektikleri bir sahili her ya
nndan nasl kaplarsa, emin bir kuvyetle taan bahar da, yerleri,
aalar, gzleri ve gnlleri ylece kaplar.
Salahlar, daha bam yastkta, uykunun son saniyeleri iin
den bahedeki kularn cvltlarn duymaya baladm uyan
anlarnda yalnz iimde ocukluumun bir iek gibi a nee
sini deil, fakat, yatamn etrafndaki kk, onun etrafndaki
baheyi, ve onun etrafndaki amlca'y, o gn verecekleri tek
mil lezzetlerinin salkmlariyle, hazr duyardm. Bu mavi gkleri
dolduran lezzetler gnllerimize dolacakt: iekler gzel kokula
rn; kularla bcekler hayatn kaynamasrdan kyor gibi du
yulan parltl seslerini; klar her yandan taan renkleri; geni
rzgarlar dalgalarn yahut durgun havalar skutlarn; ve bildii
miz ezeli manzaralar irlerini hep birden sunarak bizi amlca
gnne davet ediyorlard. Baheye ktmz, hatta, ak pence
reden sarktmz zaman, amlca'nm kokular, kularn cvltla
r ve bceklerin sesleri, gnein ve tabiatn skutu ile bu his
li hava o kadar dolmu olurdu ki bu iiri tadarken be hissimin
her biriyle ayr bir haz duyardm.
Hele, bahede iek kokular o kadar canlyd ki bunlar, ho
Umuza gitmek iin, iki ayak stnde salta durarak, gzlerimizin
iine bakan kk finolar gibi, muhabbetimizi gcklard. Onlara
acyarak, nafile, yorulmasnlar diye: "Artk kafi! Yetiir! Rahat
nza bakn! " diyeceimiz gelirdi.
69
Hanmlar, bu sabah saatlerinde, gezinmei pek severler, kah
valtdan sonra, hemen yeldirmelerini veya malahlarn giyerler,
tl bartlerini rterlerdi ve krlarda gezinmee giderdik. Dola
tmz yerler manevi hazlarn maddilemi ekillerine benzerdi.
Sabah, taze bir fincan st gibidir. Bir ocuk gibi oynar ve bir bay
ram gibi balar. Hava, geceden yeni km olduundan serin ve
uykudan henz ayrlm olduundan dinlenmi!ir. Ortalk, gece
nin ebnemleriyle daha biraz slak ve parlaktr. Oleye doru ma
denileen ve altn gibi parldayan scak1 daha, hafif rzgarlarla
aralkl ve yumuak bir maviliktir. Geenlerin, tecrbelerle yp
ranmam bir saffet iindeki yzlerinde daha yorgunluk duyul
maz ve gnllerinde bezginlik varsa da belli olmaz. Akamn tatl
fakat biraz arbal saatleri daha pek uzaktadr. Biz, ocuklar da,
le scaklarna tutulmadan evvel, hanmlarla birlikte krlarda ge,
zinmek zevkine doymaz ve kolay kolay dnmee raz olmazdk.
Her tarafta, ykselen otlarn kenarlarnda, krlarn en tenha
ve gze grnmez noktalarnda, bal bana tam bir gzellikle
aln, belki renkleri biraz soluk kr iekleri vardr. Birok
aalar da iek aar. yle ki en ak, gneli veya en rzgarl ha
vada bile, - birok incecik kokulardan hasl olan kendine mahsus
nefis bir amlca kokusu duyulur. Bu, kekik, tr, lavanta, nane,
merzenk, karaba, kr menekesi, yabani gl renginde ve o b
yklkte aan pembe ve beyaz lden ve daha sair isimlerini bil
mediimiz kr ieklerinden; am, hlamlr ve beyaz iekli akas
ya gibi aalardan gelip birleen bir temizlik ve tazelik kokusu
dur ki hemen her yandan tabiatn buhurdanlarndan ttyor gibi
duyulur, insann her nefes alna bir haz verir ve iilen kutsi bir
erbet gibi, ta ruha dolar. ,
Bylece, imenlerin kabard, aalarn tat, havann sanki
tatl bir haber tad ve zamann giya gemez bir hale, yani ebe
diyete vard mutlu bir iklime girer ve onun iinde yzerdik.
amlkta, korulukta dolar, oynar, dizlerimize kadar otlar iine
dalardk. Kestanelikte aalardan den yapraklar stnde koar,
yerlerden kestane toplardik. Aalardan dklen hlamur koku
larn gya bir fincandan iiyormu gibi duyardk.
Her yer ve her ey, gzellikle parldar, btn tabiat da, tatt
mz lezzetten olacak, yavaa titrer gibi grnrd. eytanaraba
larn ve tavanbyklarnn ancak kendi uyduklar kk esin-
70
tilerle, hafif hafif, sanki lezzet rperileriyle titretikleri, topra
kaplayan btn otlarn hem gneten kendilerine yaan klarla,
hem de aralarnda yaayan bceklerden taan seslerle adeta canl
olduklar sezilirdi.
Bu sabah saatlerinde bcekler bile daha hamarat ve daha nee
li terlerdi. Biz austos bceklerinin ne dediklerini sarahatle an
lardk. Bykler bunu duymasalar ve glerek inkar etseler de,
biz, onlarn sylediklerini sanki duymuyor muyduk? Austos
bcekleri, hep bir azdan, ayni szleri tekrar ederlerdi: " Karn
cack -buruncack- bana kaba-etli dedi, -dedi, dedi,- dedi, dedi . .. "
amlca'nn imde zamanlar bu seslerle dolard. Austos bcek
leri, bu parltl altn sesleriyle, geen. bu nazl saatteri gfya rer,
iler ve onlar hMzalara, ruhlara ilitirir, dikerdi. Oyle ki biz bu
yaadmz sonu gelmiyecek zamanlar sanrdk. Gzleri kama
tran gne aydnlnda bu sesler kk kubbelerinin bitmez, t
kenmez teselsln aar ve parldatrd. amlca, lezzetten bay
gn bu gnlerinde, bu grnmez bceklerin ve kularn dinme
yen sesleriyle, phesiz btn tabiat dile getiriyordu. Yeryzn
deki mahluk cinsleri birbirlerine karde olmadndan bizim duy
gularmzdan habersiz bcekler srf kendi mrlerini srerek
kardklar seslerle hayat ilahisini, sanki bir tente gibi, yerden g
e geriyorlard.
Bazan uzakta bir horoz terdi. Sanki zaman tad hatrala
rn okluundan yrtlyormu gibi, bu bir tutamlk seste gfya
gnler ve geceleriyle btn amlca ve tekmil tadlariyle btn
mevsim szlr, halin iine samyan bu ili ses, gemi zaman
larmz tarayarak ve iimizden kayarak, gzlerimizden akan bir
damla ya gibi, yine boluun iine akard.
Bazan da :zakta gen bir ses, iindeki lezzetlerle dolmu bu
zaman iinden taar gibi, dalgn bir arkyla hayata ve sevgilisine
akn sylerdi. Bu .es, ifade ettii manalarn stnde, yle derin
bir dausslayla duyulurdu ki, onu hala kendi kalbimin -hisleri ara
snda iittiim oluyor.
Fakat, amlca saatlerini dokuyan btn bu muhtelif seslerde
daha nice kularn da paylar vard. Sabahlar cvldaan sereler,
saka kular; allklardan duyulan karatavuklar; ten, konan,
kalkan ve yine ten ayrkular; ar kular; sar asmalar; filurya
lar, daha, isimlerini bilmediimiz nice kk kular; ve, geceleri
71
tabiat!n COmU hanendelerine benziyen byk, berrak ve billur
sesli blbller; ve yine geceleri, hazan bir damlack sesi son dere
ce ilenmi tabiatn gnlnde toplanarak gecenin iine damlayan
bir hkrk gibi duyulan bir ki: ishak!
nnde glya btn renkler serilen, ehrin ve ieklerin ya
kn ve uzk renk renk benekleri seyredilen ve her eyin kendi
rengini gfya gnlnn iiri gibi sylettii sezilen amlca'da bu
renklerden ikisi gzlere daha ziyade arpard: Gn ve denizin
gzleri ve ruhu alabildiine eken mavilikleri, bir de, tabiatn ka
baran bir zmrt denizi gibi her taraftan taan yeillikleri! Zira
tabiat, hep yeil grmek adetimizdir. Halbuki, dikkat etsek,
onon muhtelif yeilleri arasnda da, sair btn renklerin kendi
aralarnda olduu kadar farklar vardr.
Gelincikler, tede beride, kck krmz emsiyelerini aar
.lar ve -etrafndaki btn renkleri silen kan rengi o kadar kuvvet
lidir ki- bunlar, birleen birer alev damlas gibi, sarmtrak bir tar
lay uzaktan kpkzl gsterir, kana boyarlard.
Kr ieklerinden birinin uuk, soluk, eflatun rengi rikkatime
dokunurdu: onu esvaplarnn iptidailiini bilmekle beraber, tali
hine ramen, gnlnn iyiliiyle avunan ve beeri bir uyallkla,
umumi neeye katlmaktan yine haz alan Arap bacmz Ferahidil
kalfaya benzetirdim. Herkese bu iein ismini sorardm. Fakat
bunu bilen ve bana reten kimse olmad.
Resimlerini yaptklar, tarihi vakalara birtakm heybetli talar
giydirir gibi, mutlaka ykselen gklerin azametli bulut kafileleri
ni katan eski zaman ressamlar tarafndan esmedilmie benziyen
atafatl bulutlar ykselir, atlm taze pamuklarn boy boy aa
rak kat kat gklere serer ve kafile kafile durur 'veya geerdi. !k
lar da onlarn kvrmlarna ayr ayr konarak kendilerini tlsml
parltlarla aydnlatrd. O senelerin bulutlarn bir trl unuta
myorum!
Havadan geen hafif rzgarlar sanki aalar, evleri ve insanla
r sadece okamak iin gibi gelirdi. amlca'nn kendine mahsus,
geni havalarn uultusu iinde, yksek ve belki hi bozulmam
bir sessizlii vardr. Bu skft o kadar mkemmeldir ki duyulan
austos bceklerinin sesleri btn dnyay doldurur gibi gelir.
Bu skft bcek s esleriyle bozulmaz da sanki ancak parldar. B-
72
tn bu uulular bir sktt mayas iine avlanm ve orada eritil
mi gibidir. insan bu sessizlie erdike iyiletiini ve ykseldiini
duyar. Eski zaman gnllerinin hudutsuz ferahl kendisini sa
rar. Btn teferruatiyle, krlacak gibi ince ve_ kymetli grlen
uzak ehrin dank gzelliklerindeq hi bir ses kmaz. Bir nevi
ebediyet skttu alr, yaylr ve hazan da bizim iin bir efkat ve
merhamet duyyor sanlr. Tekmil bu manzarann sustuu duyu-
lu. Bu, byk bir skuttur!

Hanmlar, her zaman hamarat, akam saatlerinde yine hazrla
nrlard. Tekrar krlarda gezinmee giderdik. Adetlerini ve huyla
rn bildiimiz kklerin bahe duvarlar nlerinden geerdik. Ba
zan bu eski zaman duvarlarnn ortalarnda tatadan, babayani
kaplar, alrp. Ah! yeil, vine r, veya a boyas renkleri
ne alan ve ne kadar efkatlere almak istidadn gsteren ne iyi
kalbli kaplard! Bu eski zaman duvarlarnn ardnda gzel, kibar,
bakml aalar vard. Ah! en hafif rzgarlarla, arabuk teessr
duyan gnlmzn tekmil hisleriyle rperdii gibi, btn yap
raklariyle birden titreen ne hisli aalar!
Guya ta yaradllarndan beri el dememi hissini veren rahat
yerlerde gezerdik. Bu ebediyet erevesi iinde, mtevekkil, sa
kin ve yava mrlerini sren iyi huylu insanlar grrdk. Bu sa
atlerde kklerin, bahelerin ve uzak manzaralarn stnde b
yk bir iir billrlar ve sonra erirdi. Hanmlarn gzlerinde,
yzlerinde, bu ezeli olulara uygun ve memnun bir gzellik, be
eri bir saadet gibi parldard. Zira belki btn bu gzellikler y
le bir tarzda toplanyordu ki kalblere ezeli saadet vadolunmu
oluyor ve her ey sessizlik iinde gya byk bir va'din yerine
getirilmesini bekliyordu.
Tecrbeleri btn hislerini olgunlatrm gibi, akamlar, de
rinleen duygularn vakarl ve ili lisaniyle konumaya balard.
Fakat akam kular ve uultular, birer birer susar, aalar ve ko
rular susard ve tabiatn sessizlii ruhlara sinerek insanlar sustu
rurdu.
amlca'dan baknca effaf bir hava iinde, mavi gn altn
da ve mavi denizin enannda uzanm stanbul'un grn cid
den ihtiamldr. stanbul'a ancak bu ykseklikten baklnca b
tn vcud birden gzlerimizin nne serilir. Bir byle manzara
bize ilk insan gzlerinin kainat nasl canlandrm ve nasl ilah-
73
latrm olduunu anlatr. Buradan tarihin stanbul gzelliine
verdii kymetin sebepleri gzle grlr. Ayn zamanda uzaktan
hlyas tt.en bir ehirle, mavi ve durgun sularn parltsiyle, mu
ayyen bir tabiatn insan ruhuna nasl hususi bir tesir yaparak onu
kendine gre alad duyulur.
Denizden seyrettiimiz stanbul tepelerindeki mahalleler bi
zim iin bir ufuk tekil ederken, buradan, bildiimiz manzarala
rn arkalarndaki dz ve bo sahalar da seerek, ehrin uzaklar
iinden nasl kp geldiini de grrz. Buradan, en evvel, sakin
aalar arasnda Uskdar evleri belirir, sonra, daha aada, orta
da, koyu mavi sulariyle, Boazii, bir firuze gibi, madeni bir cila
ile parldar. ve, ta karda uzaklklarn dzlemi grnen geni
liklerinde, lstanbul, artk yalnz sahillerden grnen ve epevre
tepelerde biten ehir deildir. Her zaman teferruatn grmee
altmz bu azametli manzarann btnln tekmil ihtia
myla birden grrz. Teker teker ufalm camileri, incelmi mi
nareleri, klm byk binalariyle, btn ehir nmzde ya
tar. Marmara'nn geniledii noktada, dnyann en gzel yerle
rinden biri olan Sarayburnu, suyun kenarnda, aalarnn, kub
belerinin, kulesinin ve damlarnn altnda toplanr. Sa tarafta sa
hilleri sk evlerle rtl, ve srtlar hemen bo, Boazii'nin bir
ksm, Yldz ve Kuruemenin yeil korulariyle, yukar dou
szlr, daha ileride ayr ayr gller halinde gzkr. Solda, Is
tanbul, daralp inceleerek, Filuryaya doru uzar ve ta uzaklarda
bir mavilie dner. Bombo ve masmavi Marmara'nn bir kena
rnda koyu renkli adalar, rahata yat vcutlar gibi grlr ve
yine solda, daha yaknda, lm diyarnn hududunu tekil eden
Karacaahmet mezarlnn sanki yrrken duraklam yksek
servileri grnr. Bazan tuntan heykellere dnen, hazan ilerine
den bir teessrle birden bir rperme geiren bu serviler, yan
yana, gtya cenaze merasimine gelen ve hrkalarna sarnarak s
kft eden uzun boylu, yksek sikkeli mevlevi dervilerin kafilesi
ne benzer ve serviliin kenarlarnda, teker teker biraz ayrlan
aalar da, srden uzaklaarak guya birtakm ahsi fikirlere
doru yol alan birer dervie benzerdi.
Bylece, biz ona amlca tepesinden baknca, etklerinde ma
vi denizin dinlendii ve stnde sessizliin ttt lstanbul, asr
lardan beri deimemi grnen tarihi bir byklk iinde itika-
74
fa ekilmi gibi, esatiri ve badndrc, gnl kamatrc bir
gzellikle karmzda yatard ve biz ondan, heybetli bir his alr
dk
.
Her ey mtevekkil ve talihine raz grnrd. Bir gzellik
ve his alayan seyrediyprmuuz gibi onun derin ve srl mevcu
diyetinden ykselmesini tabii bulduumuz uultuyu biz ancak
uzaklmzdan dolay duymadmz zanneder, gya coan bir
musfkinin skutunu dinlerdik. Gnlmz sanki bir tarih ve K
sas Enbiya ruhunun biraz eskimi ve tozlanm, kymetli ve g
ya ebedi sarard. Bu, her eyi o kadar emsalsiz bir halavet
iinde birletiren bir k oluyordu ki grdmz bu havann,
bu renklerin bu varlklarn ruhumuzda kkleri varm gibi onla
rn sanki iimizde de yaadklarn duyardk.
Bu nurlu hava iinde btn bu manzaralar mineler stne
hakkolunmu resimler gibi kymetli ve cilal renkleriyle parldar
d. Bu manzara, sanki maddi olarak grlmyor da, ancak hava
nn iine aksetmi manevi bir ekline baklyormu kadar esiri,
effaf ve uucu bir nur iinde adeta yzerdi. stanbul, bylece,
drbnn tersiyle seyrettiimiz yerlerin uzaklna, dahas hat
ralarmzla yadettiimiz zamanlarn maneviliin_e brnr, emel
lerimiz ve hlyalarmzla yaplm, bize mrmz boyunca vado
lunmu bir saadet ehri lezzetiyle uzanrd. Onda sevdiimiz bir
yzn ruhumuzla taziz ettiimiz gzelliklerini seerdik.
Akam saatlerinde, uzaktan, gittike inceleen ve manevileen
bir mavilie brnd grlen stanbul, gller gibi solar ve g
vercinlerin boyunlarndaki i ie deien yaldzl renklere dalar
d. Bu mavi tllere brnen sisli renkler ve bunlarn iine gml
dleri skut, ikisi de ayn bir eye dner, bir musikiye benzer
di. lstanbul'un tam stne isabet eden gk paras, mavi renkleri
ni byk bir hassaslkla ve guya hususi ve alakayla koyulatra
rak onu kucaklamak ister gibi kendine eker; gk, bylece, bir
mddet yerden kaldrr gibi ol?uu ehri iine alr, bir an kkleri
yerden kesilmi gibi grnen Istanbul, topran stnden ziyade
gklerin iind! grnr, ve orada, havada, yavaa erimee koyu
lurdu. Gittike gmleen, morlaan bu mavi renkler bsb
tn bir iir ve hlya diline dndkleri zaman, btn ufuk boyun
ca, gurubun son klariyle ilk nce toz pembesi, sonra kzl, efla
tun ve nihayet mor izgisi yle bir tesir kuvvetiyle izilirdi ki,
gnller bu renklerin ifade ettii duygularla dolar, taard. Biz de
75
gya bu hisler boyanrdk. O zaman artk sevgili bir gz -gibi ka
panan, snen Istanbul'u uzaktan, kokladmz byk bir iek
gibi duyardk ve bu gzellik hazan gllerin kokusu gnlmze
fazla geldii gibi, bize de adeta fazla grnr, tadnn kuvvetin
den biraz ruhumuzu yakard.
Hanmlar, benim ocuk ruhumu bile durgunlatran bu gzel
likle' mteessir olurlard. Sabahleyin, hatta demin, yalnz neeliy
diler. imdi, tabiat onlara her zaman biraz hznl gzelliinden
bir pay vermi gibi, ihtiaml \birtakm ssler tarznda, neelerin
den daha kymetli bir hzn tayor gibi bir hal alrlard.
Btn renkler ve scaklk yorulup geviyerek, kendilerini lez
zetle kaplayan geceye brakrd. amlca' da, gece, yemek saatle
rinde, yollarda kimseler kalmaz. Herkes yanm lambalarn etra
fna toplanr ve btn sesler susard. Btn yollar gya terkedil
mi bir ehrin kendi hallerine braklm yollarna dner ve stle
rinde tten skut gnllere sinerdi. Birok i kaplarn nlerinde
lambalar yanar, kklerin ayr binalardaki mutfaklarndan, bah
eler iinden, alt kaplardan, kklere yemekler tanrd ve her
ey artk uyumak iin, uysal hayvanlar gibi, karanla brnr,
karanla gmlrd.
Baz geceler, herkes ortalktan ekildikten sonra, aalar ara
snda kalm bir rzgar, kendi kendine uuldard. Baz geceler de,
yalnz balarna kalan yksek fstk ve am aalar, kendi arala
rnda, romantik mahluklar gibi, sylemee koyulurlard. Ne de
diklerini anlayamadan, onlarn, dallarn eerek, birbirleriyle ku
laktan, uzun uzun konutularn duyardm.
Yazn, gndzleri, bir altn krk sesi duyuran austs b
ceklerine, gece, ocak ekirgeleri, tabiatn nefes allarna benze
yen gm sesleriyle mukabele ederler ve bu sesler geceden gn
dze birbirlerine cevap verirlerdi.
Hele, ay gecelerde, karki sahil, ak deniz ve yatk adalar,
Karacaahmed'in ou birlemi ve ancak kenarlarndaki bazlar,
teker teker, srden biraz ayrlan servileri; sularn kenarnda naz
l izgisini belirten Sarayburu ili, hisli ve srl bir nur iinde pa
rldar, tlsmlar ve ruhu yle cezbederdi ki gecenin ezel! bir r
yasna dalmz ve ayn stmze dklen byl iimize
sinmi gibi olurdu. Btn o zamanlarda, mehtapta, bana burada
76
gfya gizli, uzak ve ilah! bir alg alndn duyar gibi olurdum.
Zira, bilirsiniz, ayn mehtap dediimiz sihirli uzak ve yakn
evlere srnr, geenlere srnr, elbiselere srnr, sonra, s
rnd

eylere siner, gzlere siner, gnllere girer, hlyalara gi


rer, hatr:lara girer, ve phesiz ki byle duyurduu, ancak bir
musikinin verdii tesire benzerdi.
Daha, birok geceler, iin iin bir ey hatrlanr gibi olurdu.
Gkyznde mana dolu klar, gfya bir mabedin kutsi kandille
ri gibi, birer birer yanard. Baz rzgarl gecelerin alaca karanl
nda servilerin yldzlara doru ykselen balar kah hafif hafif
onlar iaret eder gibi titrer, kah onlara deer gibi grnrd.
Yldzlar byle gfya bizim emellerimiz, gnllerimiz ve balar
mz iin yanard. Bu som yldzl amlca gecelerinde ge yk
seliyormuuz gibi bir hisse kaplrdk. Bu gecelerde gzlerimiz ve
gnllerimiz o kadar yldzlarla dolard ki bunlar, sonra, uykula
rmza da girer ve ryalarmzda da parldard. Ancak, btn o
zamanlarda ben yldzlar skmeyi ve srlarn zerek manalar
na ermeyi -layk olmak iin bir hayli ile ekmek lazm gelen bir
mkafat gibi- hep daha sonraya brakp atime vadederdim.
Bu hayatn, bizim iin bu kadar lezzetle iek amas phe
yok ki en evvel bizim kendi ocukluk yani Cennet zamanlarm
za tesadf etmesindendi. Sonra, yine Cennet gibi bir tabiat iinde
yayorduk ve nihayet hayat daha imdiki glklerine enni de
ildi. Hemen her ev yar saray, ve yar tekke. gibi bir eydi. An
neler ve babalar ocuklara daha dkndler. Btn bu insanlar
da yar dua, yar iir halinde yaarlard. Zaten belki de bu iki ruh
haleti aslnda birbirinin eidir.
Gzlerimiz bu hayat

ile yle yetimi, ve yle hisliydi ki o za


manlarda bizim yldzlarmz yalnz gkyznnkilerden ibaret
deildi. Bizim iin geceleri, gkyznn yddzlar yere inmi gi
bi, ayn zamanda yeryznn yldzlar da yanard. anmlar ve
bizler, gece balarken civarmzn ve karki btn lstanbul'un
evlerinde insan ellerinin yakt tekmil klar yeryznde inmi
yldzlar gibi grrdk ve geceleri, gnlmz btn bu yldzlar
-stlerine akseden klar sallayan sular gibi- kendi iinde yzd
rrd. Zira onlarn, btn manevi unsurlaryle, evliyalarn ba
ularnda yanan kandiller gibi, duygularmz stan bir manevi
yat alemi iinde parldadklarn duyar, btn bu klarn hep et-
77
rafmzda ve iimizdeki hisleri aydnlattklarn anlardk. Bilirdik
ki gecelerin karanln bir k tarlas haline getiren btn bu
klar hep gnllerin gnllere kar besledikleri muhabbetlerle
dolgun ve imanlydlar. Onlar bize, birer birer, hep beslenmee
deer mitleri, beklenmee deer emelleri, duyulmaa deer ak
lar, inanlmaa deer insanlar aydnlatyorlard. Onlar, hep, bir
ev iinde yaayanlarn birbirlerine duyduklar efkat, vefa, ak ve
sadakat duygularn syleyen; hep hayal, istek, dostluk ve iman
hislerini gsteren klard. Onlar, hep bizim de gnlmzn
duygulariyle mtehassis olan komularmz, dostlarmz, uzak ve
yakn akrabalarmz gibi; birbirlerine karlkl hislerinden emin
olarak balanan anneler, babalar, oullar, kzlar, nianllar, evli
ler, kardeler ve kz kardeler gibi tanrdk. Onlara baktka bizi
gnlmzden dudaklarmza kadar saran bir rikkate erer, sevdik
lerimizin baklarna benzeterek ne mutlu bir hayat tadndan
bahsettiklerini duyardk. Onlar seherden guruba ve gurubdan a
faa kadar btn zamanlarn baland bir tesant iinde, gnl
mzn duygulariyle titretiklerini grdke, btn bu hislerin
iimizde parldadklarni bilir ve kendi gnlmzn de, yaklm
bir kandil gibi, btn bu hislerle yandn sezerdik. Zira, daima
byle, hayalimiz gidip bizi kendisiyle birletrmeden nce, hibir
hakikati kavrayp sevmemizin imkan yoktur. Bizce asl parlayan
klar fUtlaka byle gnlmzn iinde yanarak tadlarnn ii
mizi aydnlatrken biraz da yaktn duyduklarmz olur.
Tekmil vuslatlariyle yaanan o zamanki hayatmzda bu efka
tin ve akn serpilmi klar gibi parldayanlarsa gfya bizim ge
celerimizin meneke topraklarnda btn canl hislerimizle a
yeryz yldzlaryd k biz onlarla kalb kalbe ve dudak dudaa
ya ardk!
x
Geceleyin Enitemiz
Gece, yemek stleri, hizmetiler kahve focanlarn toplayp
alt kata ekildikten sonra, odada kalan bir iki beyle birka han
mn lakrdlarna daldklar ve hemen gece yarsna kadar devam
eden saatlerin durulmu halini bilirdim. ster sularn hafife nefes
alr gibi kardklar incecik ipekten sesleri duyulan Boazii'nde,
ister ocak ekirgelerinin kardklar, tabiatn nefes allarna ben
zeyen gmten sesleri duyulan amlca'da olalim, gnlerini bir
maksat veya bir melal ile geirmi. olanlarn bile, gya her trl
kaytlardan azad olduklar bu saatlerin effaf skununu severdim.
Kadnlarn ruhlarndan szlen en gzel Szlerini syledikleri,
erkeklerin de fikirlerinde yava yava olgunla< incileri bulduk
lar bu saatlerde, yatmak zaman gelince, biz ocuklar, uyku gz
lerimizden akarken, yine bir trl gidip yatmayi istemezdik.
Deli enitemizin de, ok kereler, uykusu kan olur, o da da
ha sorulacak bir sual, grlecek bir mesele, iibara alnacak bir
hadise, alacak bir haber, gzden geilecek bir ihtimal bulundu
unu syler ve bahsi daha uzatmak ve konumaya daha devam
etmek isterdi. Annem her zaman tenkid ettii enitemizin bu son
szlerini dinlemeyi artk abes bulurdu. Anneannem, uyuklamas
na ramen, bundan bir istiskal 'kmasn diye zlerek, adeta bir
gz kapal, bir gz ak, dinleye dinleye ii idare ederdi ve
bunlar gren halamn can sklrd. O artk fena halde bkt bu
sonu gelmeyen szlerden sinirlenerek: 11 Bey, bey! Haydi, artk
yetiir, kalk, gidelim! " diye srar ederdi. O zaman herkes biribiri
ne hayrl bir gece temenni ederek odasna ekilirdi ve odalarna
ekilen bykler artk ertesi sabaha kadar grnmezlerdi.
Geceleri, ocuklar, kendilerini garip bir yalnzlk iinde du
yarlr. Yataa girince bacm beni uyutmak iin bir masal syler
di. (te dnyorum ki sonralar da hayatmn hemen btn ge-
79
celerinde yatama girince kendimi avutmak iin bir hap yutar
gibi, ben bu masallar, en ou bir gazete, bir mecmua, hazan da
bir kitap eklinde hala dinlemekteyim.) Yatamda bacmn anlat
t masallara karan uykularm, ruyalarm, uyanklklarm iin
de kendimi yalnz bulurdum. Gece, zafm ve hastalklarm artar
d. Bakalarnn uykuya ayrdklar bu saatlerde, ben, ta o zaman
larda bile, uykumun arasnda yine, ikide bir hznl bir ruhla,
uyanrdm. Bazan kalbim bir arpntya tutulur, uzun uzun, h.
la arpard. O zaman dorulur, kalkar ve artk kolay kolay uyu
yamazdm. Btn ev uykuya dal olurdu. Bu odada, hazan
horladn duyduum bacm uyurdu ve ekilmi olduklar kapal
odalarnda uzaklklarn duyduum bykler uyurlard.-
Fakat, her gece, yatann kenarnda duvara doru sralanm
yastklarn yerlerini deitirerek ve yatann stne koyup kal
drd battaniyeler, rtler, hrkalar ve etrafna ald bir ok ge
celik eYalariyle odasna bir yatakl vagon veya bir vapur kamara
s hali ve geceye, geirilmesi g bir seyahat ekli veren deli eni
temiz de, geri her gece, yatmadan evvel birok okur, flerse de,
ok gemeden yine uyanr ve kalkard. Yazn, scaktan kaps
ak bir odada yattm zamanlar, onun, gecelik entarisi ve sivri
gecelik takkesi, gzlkleri, ba nne eik olduu iin gsnn
stnde krlan sakal ile, ortada dolatn grrdm. Elinde
tuttuu ve glgesini bir heyula halinde bylterek duvarlarda ya
hut tavanda dolatran amdan veya kk idare lambasiyle ses
siz sessiz gelir, geer, gider ve bir iki saat sonra tekrar dnerdi.
Onu biraz grr, unutur, uyur, bir mddet sonra, yine uyanr ve
tekrar uzaktan bir baka yerde ve baka bir meguliyet iinde bu
lurdum. Bu itibarla onun geceleri byle geilerini arada srada
gzken ve gzleri oyalayan kuyruklu yldzlara benzetebilir
dim. Enitemiz gndzleri garabetlerle etrafnda bir nevi aceleci
hayat yaratt gibi, gecelere de, sessizce, gndzden arta kal
biraz hayat alyor, karanla, bir munnki olsa bile bir k ve
uykulu saatlere bir sair-filmenamnkine benzese bile, bir hareket
katyordu. O, bu zamanlarda, lambasnn kenarlaru aydnlatan
fakat daha teleri lolukta brakan bir titrek k iinde, Acem
minyatrlerindeki renkli ve yaldzl insanlar gibi parlak hareket
lerini esrar iine aksettiriyor ve ben btn bunlar yar uykumun
arasnda ruya gibi gryordum ve bu eyleri byle hayal meyal
80
geerken gnlmn sktnuna yarayan birtakm emniyet verici
iler yapldn sezer gibi olurdum. Belki de btn bunlar ancak
onun alik olduumuz garabetleri sayarak maksat ve gayelerini
aramyor, fakat bunlara ve iimden itimat ettiim hayata tebes
sm ediyordum. Enitemizi de, tekiler gibi uyumad ve gece
nin bu susmu saatinde canl ve dnya ilerine bal grnmekle
bir emniyet hissi telkin ettii in tasvip eder ve kendisine adeta
mteekkir olurdum.
Deli enitemizin gnleri ve geceleri, birbirlerine hi benze
mezdi ve o, geceleri, gndzk halinin tam aksine olarak, tevk
kll, itinal, tecesssl ve itidalli grnen bir sktta dalard. In
san, gndzk grltc ve stnden arl arl sesler taan ada
mn, geceleyin, susmu, grltsz, dikkatli ve kimseyi uyandr
mamak iin tamamiyle sessiz halini ve sylemek adetini kaybet
mi gibi dald, kendisinden hi beklenmiyen skttu grdke
onun birok ve belki en mhim ileriyle uramak iin gtya her
kesin ekildii bu yalnzlk saatlerini setiini sanrd. O, imdi
herkes uyurken, gndzk yorgunluklarnn, rpnlarnn bey
hudeliini anlam ve kendine mahsus, daha mhim bir ikinci ha
yatn yaamaa koyulmu gibi grnrd ve yz de daha ciddi,
adeta ac, bkmve somurtkan bir mana alrd. Bu gece saatlerin
de sanki manevileir, hele yavalar, ciddilemi baklariyle, d
nceli grnen skttiyle, daha pek ihtiyatl grnrd. Dudak
lar hazan smsk kapanr, hazan sessiz bir dua ile oynar, kml
danrd. Etrafn skttu iinde helecanl baklariyle daha esrarl
gzkrd. Baz geceler de, kendisini birtakm korkular veya ne
dametler uyandrm gibi, namaz kld olurdu. Biroklariyle ol
duu gibi, onun Allah'la da hayli kark birtakm hesaplar ol
malyd: Muhtemeldir ki, o, sktka, birtakm nafile namazlar
adyor, sonra, bunlarn bir ksmn unutarak, hatrlaynca, bir
korku duyuyor, yahut, kendi kendine rikkate gelerek, bir merha
met uyandrmak ve bunlar hie saydrmak istiyordu.
Herhalde, muhakkak, o da kolay ve rahat uyuyamyan bir
adamd. Belki bu geileri arasnda kendisi de bir para uyumu,
sonra, yine uyanm ve tekrar kalkm olurdu. Bazan bana mese
la, "Uykum kat da, onun iin okuyorum! " gibi bir ey syle
mek lzumunu duyard ve gzlklerini takarak, birtakm eski ga
zeteler, eski kitaplar, paketler iinden kard mektuplar ve ka-
81
tlar, cinai romanlar okur; birtakm bohalar, sepetler, sandklar
iinde eyalar kartrr; birtakm kurabiyeler, ekerler, ekerle
meler ve tatllar yer; mangalda gmlerle hatmi, papatya, veya
hlamur kaynatr; bir takm ilalar, limonatalar ve erbetler ier
ve hazan bunlardan bana da bir kadeh vermek ister; daha, sigara
ier, su ier, kesine geer ve tesbih ekerdi. Daha, kurun ka
lemlerini yontar; kk, kemik maktalar stnde kam kalemle
rini aar; dizinin stnde sol eliyle tuttuu kada gzel yazsiyle
ve - mayho tadn benim de bildigim - siyah mrekkebiyle bir
eyler yazar ve hazan da, yazdn yalard.
Btn bunlar yaparken uslanm, yavalam baklar, h
znl bir ihtiyar ile, gfya artk her eyi tartarak bakmaya, her e
yin bo olduunu ve hep abes eyler iinde yzdmz anla
maya koyulur, gya saatin vahimliine inanm da mukadderat
mza tesirleri olacak baz tedbirler alan, birtakm esrar kartran
bir sihirbaz hali alrd. Nal ki karanlklar iinde yzen- gemide
herkes uyur; fakat, nbeti kaptann yznde, frtnay belirten
bir iaret gibi, tehlikeyi sezmi bir nokta vardr ve o noktada san
ki geminin btn uuru toplanr, ite bylece, gfya iine dald
tehlikeden habersiz yzen btn kkn inde, deli enitemizin
gecelik yz onun dengini koruyan, yolunu bulan, varln sa
layan bir muhafz hali alrd.
Deli enitemiz hibir kaideye balanmad iin, bylece ha
yatna ve btn vaktine byk bir serbestlik vermi oluyordu.
Onun adeti cannn istedii eyi yapmaya bir imkan ve kabiliyet
bulunca derhal yapmak ve kendimizi nafile yere her i iin evvel
ce tayin edilmi saatlere balamamakt. Btn bykler ocukla
ra her eyin ancak bir vakti bulunduunu talim ettikleri halde o
istediimiz bir eyi yapmaya kudret bulunca bu frsat karma
mak lazm geldiini ve her vaktin mnasip, msait olduunu gs
termekle bunun aksine bir nazariyeye uymu oluyordu ki sonra
lar hayat bana bu usuln doruluunu gsterer_ek enitemize hak
verdirdi. Filhakika vaktimiz dar, ll ve az, binaenaleyh pek
kymetli olduundan,
tatbik edilirken glkleri ve mahzurlar
meydana kan birtakm keyfi kaidelere sadakat namna onu ha
zan bo yere geirmemeliyiz. Nizam mbalaa etmek tehlikeli
bir ey olur. Hamdolsun ki herkes iin ayn saatte kalkmak ve
yatmak mecburiyeti yoktur. Bunun iin btn saatlerin her daki-
82
kasnda dnya yznde uyanklar vardr ki bunlar o dakikann
bekileri gibidirler. Herkes uyanp kalkmak ve yatp uyumak
iin ayn dakikay sese dnyann belki muvazenesi bozulurdu.
Hamdolsun ki herkes ayn yemekleri ve ayn meyveleri sevmez.
Bunun iin her yemek ve her meyvann da itihals bulunur.
Mektepte, son snfn sonuncu ders gn, ak pencereden,
ieriye, en gzel vaidlerde bulunur gibi gnl alc bir yaz havas
dolarken talebeler, hocalarna teekkr ederler ve hoca talebeleri
ne bir nutuk vererek hayat hakknda birtakm kaideler ve dstur
lar telkin eden nasihatlerde bulunur. Her eyi daima muntaza
man ve yalnz vaktinde yapmak nasihati bunlarn banda gelir
ve daha pek tecrbesiz olan genler de hocalarn bir azdan tas
vip ederler' Gevezelik, btn bunlar gevezeliktir! Hayat, sonra,
insann, akln bana getirir. Zira her eyi vaktinde yapmak, an
cak bunlar yapabilmek artiyle iyidir. Gece rahata uyuduktan
sonra sabah vaktinde uyanan ve geceleyin tekrar gzlerini kapa
yncaya kadar bir uyku ihtiyac duymayan adama gnn saatleri
ni ilerine ve zevklerine gre taksim etmesini nasihat etmek m
him bir ey sylemek deildir. nk shhati ve asab yolunda
giden, bunu kolayca tatbik edebilir. Hatta, belki de, baka trl
h
areket edenlere
a
kl erdiremez. Esasen merhamet, efkat, ve cid
diyet noksan hep bu shhatleri ve ileri yolunda gidenlerin ba
kalarna akl erdirememeleri yznden douyor. Byle nasihatle
rin ok kere shhatlilere lzumu, hastalara da faydas yoktur. Va
kitlerinde yemek yiyebilsek, uyku uyuyabilsek ve alabilsek el
bette baka bir ey istemezdik. Lakin . o zamanki hayat bize hafta
nn iki gnn gzlerimizi aamyarak bir kanape stnde
yatmaya ve iki, gecesini de yatakta gzlerimizi kapayamadan
sabahlamaya ecbur eder, artk bu nasihatin boluunu ve bila
kis tabiatn ve shhatimizin bize ksmet ettii saatlerde elimizden
geleni yapmann muvafk olacan anlarz. Bilhassa, almak,
-nmek, karar vermek daha ince bir i olduundan, vcut ve
asap intizamla ilemiyorsa, daha kurnaz bir usuln tatbiki lzu
mu kendi kendini gsterir. Zira her tabiata yarayacak usuller za
ten mevcut deil yahut da, imdilik kefolunmu deildir. Arzu
larmz yerine getirmek iin bize hepsi mukaddes olan saatlerin
hepsi de msait olmaldr. Her dakikamz, yapabildiimiz eyler
iin bir miattr. Her an bir eref saattir. Hayat bir hesap cetveli
83
deil mtemadi bir dou, olu ve kk kk lilerdir. Hayat
yapabildiimiz eylerdir. Nasl ki her saniye doanlar ve lenler
vardr. Ne hayat, ne de lm mnasip grdnz bir miada
ayar edemezsiniz. Mademki lm bizi her anmzda yakalyabi
lir, lmden kardmz her an' mhim bir hayat saniyesi de
mektir ve biz bu anmzda yapabileceimizin frsatn yani her sa
niyemizi yaamak frsatn karmamalyz.
Eer yemee ayrdnz vakitte yemek yiyemiyorsanz itiha
nzn gelmesini beklemek daha isabetli olur. Eer alamyorsa
nz, dorudan doruya uyuyunuz; inallah uyandnz zaman a-
. lrsnz! Eer uyku zamannda uyuyamyorsanz, gnlerden be
ri yazmak istediiniz mstacel mektubu yazn, yahut, aylardan
beri yapmak istediiniz mstacel hesaba baknz! Ben de, madem
ki uyuyamyorum, bu hatralarm yazmak iin yarn neden
bekliyeyim ve niin bu satrlar mdiden yazmyaym? te, eni
temizin adetine uyarak, ben de lambam yakyor ve onun hatrla
dm bu huyunu tesbit etmek iin de, bu satrlar, dndm
gibi, imdi yazyorum!
84
XI
Beyolu Ge
.
celerimiz
amlca'nn gnleri gnele, geceleri ay ve yldzlarla ne ka
dar nurlu ve parlak olsa da, Istanbul'un btn dasslali semtle
rinde oturanlarn hemen hepsinin adet edindikleri gibi, biz de,
arada srada, bu sevgili mahallemize ihanet etmeyi ve gidip Be
yolu gecelerinin ikisini tatmay severdik. phe yok ki burada
daha hzl bir hayat neesine kavuuyorduk.
nsanlar gibi.ehirler de nasl deiiyor! Hatralarmz hakikat
leri grp de tanyamyor, hatralarmn saraylar imdi grd
m mahallere samyor, kubbeleri hala eski velvelelerle dolup
tayor, ve etrafmdaki ehir bana artk yabanclam grnyor!
O zamanlar Beyolu geceleri Tnelden Halep arsna kadar
canl ve elenceliydi. Elektrik yok, havagaz vard. Barlar, sine
malar yok, lokantalar ve
.
algl gazinolar vard. Otomobiller
yok, ucuz faytonlar, kupalar vard. Elhamra sinemasnn yerinde,
st katta -merdiven balarnda ekilleri deitirici ve gldrc
aynalariyle- Palais de Cristan kafe antan ve karsnda, imdi,
krmz Saint-Antoine kilisesinin olduu yerde, Konkordia tiyat
rosu vard. Halep arsndan itibaren Taksime kadar nisbeten da
ha tenha ve karanlk bir mntka balar ve ort<nda byk aac, ;
bunun yanndaki Hamidiye emesiyle, kck Taksim meyda
n geildikten sonra seyrek ve hafif klarn yar gsterdii baba
yani ve karanlka bir yol iliye kadar uzard.
Bu akamlar, n taraf kk yuvarlak koyu yeil mermer
masalariyle bir pastahane ve arka taraf, stleri beyaz rtl ye
mek masalariyle bir lokanta olan Tokatlyan'n ortasndaki d
ner kapdan ieriye girerdik. Buraya o kada rabet edilirdi ki,
hele pazar aamlar, oturacak yer bulmak hemen hemen imkan
sz olurdu. Iine girer girmez bu gibi yerlerin hususi ivesi bize
tesir ederdi. Byle allbn olduumuz kahvehaneler ve lokanta-
85
lar, ilrinde bize ikilerin d tesirli, grtklerimizin daha
zeki, dedikodularn daha ehemmiyetli ve hayatn daha neeli g
zkt, adeta bylenmi kelerdir. Evlerimizde tahamrl
edemiyeceimiz nice eyleri burada garip bir uysallkla ho gr
rz.
O zamanlarda, babalarmzn neslinden olanlar, byle tann
m ayhaneler ve gazinolarda, o kadar sevdikleri A vrupa'y biraz
bulmu olurlard. Buralar bir yandan tatbikinden holandklar
nazik bir terifatn hkm srd, bir yandan bir garp zerafti
nin moda olduu; baz mhim haberlerin duyulduu, hlasa eh
rin tarihinin biraz daha canland yerlerden saylrd.
Biz, ok kereler, enitemizle anlaarak, bu gecelerde, Halep
arsndaki tiyatroda temsiller veren at cambazhanesine gitmeye
karar verirdik. Babam, byle hi zevk almad bir yere bizi eni
temizin gtrmesine memnun olur, zir- kendisi arkadalariyle
kat oynamay tercih ederdi. Oyun arkada msy Timoni, g
znde tek gzl, meflu ayan srkliye srkliye Tokatl
yan' a gelir, dier iki oyuncunun temin edildii haberini verir ve
babamn itirakine sevinirdi. Msy Timoni, gece partileri iin
arkadalarn buldu mu, artk dnya istedii gibi dnsn, umu
runda olmazd. Enitemizin hala, ocuk gibi, bizimle at cambaz
hanesine gidiine aar ve ona; "Hey gidi dnya, hey! Ne tuhaf
insanlar da var! " diyen gzlerle bakard.
Biz, enitemizin birok acemiliklerle yedii yemei atlatr,
tekilerini brakr, acele, at cambazhanesine koardk. Deli eni
temiz, daha bilet alrken, ierideki o panayr yerlerine has yayga
rac bando muzikann seslerini duyduka telindan oylnun ba
lad vehmine kaplarak biletiye: "Haydi, abuk ol! " diye yle
bir kr ve nne kan kontrolrden: "Canm, bunun da sras
m imdi?" der gibi, asabilemi bir acele ile kurtularak, ieriye
yle bir atlrd ki bu, biz ocuklar bile gldrrd. O esnada,
ihmal ettii bizler de, arkasndan, glerek, ona yetimek iin ace
le ederdik.
eride, hzl bir bando muzika, etaretli bir hayattan dem vu
ran, bir curcuna havas alar, parlak dmeli niformal seyisler
kouurlar, yere eski bir kee yayarlard. Biz de, bylece, at cam
bazhanesinin aceleci, zevkli, parltl, kendine mahsus havasna
dalardk. Gariptir ki, bu sevdiimiz havaya tozlu kee; ahr; gb-
86
re; eelenmi toprak kokular da kart phesiz olduu halde,
buna ehemmiyet vermezdik. alglarn crlak sesleri, palyaola
rn balarnda tayp salladklar ve atlarn boyunlarnda kotur
duklar ngraklarn, aklayan kamlarn, kineyen atlarn sesle
ri, halkn gllerinin ve el rplarnn patrtlar, btn bu ne
eli, heyecanl, sratli grltler o kokulara ve bizim kendi duy
gularmza, geen defadan kalma, hatralarmza ve bu oyunlar
grmek zevkimize kararak ancak burada yaayan iklimi yaratr
d.
Bu hava iinde her ey alkn olduumuz skunetli huylarn
aan bir hrsla aha kalkar; her ey parlak bir varlk gstermee
balar; kamlar aklar; atlar hoplar; kumalar, pullar, boncuklar,
atlaslar parldar; sur ve etaretli bir alemin zevki ortal kaplar
d. ak, ak! aklayan krbalarn ahlandrd, algya uyar gibi
koan ve srayan geni srtl ve zeki atlarn stnde cambazlar
hop, hop! diye haykrarak, takla atarak, havalanarak, kattan ve
alevden emberler iinden atlayarak, kanatlarm gzkrlerdi.
Bunlar, kah, ayaklar ortadaki yuvarlak pistin kenar tahtalarna
vurarak koan bir atn stne atlrlar onu yelesinden tutarlar; s
tnde, mahsus, yan derler, onu vcudnn tylerinden yaka
larlar; onun glgesine yaprfar, ve drtnala koan atn glgesin
de, yere dmeden, bir ayaklar yere srnerek ve decek gibi
olarak, ata demin bir- ayakla, mdi bir elle, bir parmakla tutuna
rak, dmezler, onunla birlikte dnerlerdi. Kmi, canl bir Rodos
heykeli gibi, yanyana koan iki iri atn bir aya birisinin, dieri
tekisini stnde koarak, uarak, geerlerdi.
Bunlar ekilir ekilmez, iekler gibi, en nazl renklere brn
m, dekolte, ince, pembe, turuncu, yel, gvez, al, eflatun, kr
mz, havat mavi ve tiqe satenler ve ipekler giyinm, gelitler gibi
ssl, huriler gibi gzel, stlerinde pullar ve srmalar parldayan
ocuk, kz, kadr veya gen hepsi bir aile efradna benzeyen ve
plak kollar, gsleri, bacaklar ieklerin nesinden daha yu
muak, parlak, pembe, beyaz, krmzmtrak ve gzel tenli gr
nen cambazlar, iki perendede iplere trmanarak; tavana sraya
rak; tavanda bir ayaklarnn uciyle iplere aslarak; halkalara tak
larak; ve canl avizeler gibi aa sarkarak ve ha aa tekine at
larak ve athyarak; havada, ha dndrc ve sebepleri malum ol
mayan nafile ve tehlikeli oyunlarn gsterirlerdi.
87
Bu cambazlarla seyirciler arasrda garip bir mnasebet teesss '
ederdi. Halk, cambazlar sever, fakat, rahata, oturduu yerde,
elenmek ve halecana dmek iin, onlarn kendilerini tehlikeye
koymalarn isterdi. Gen bir vcudn yar plakl, kuvveti,
tetiklii, kendisini sratle idare edi kabiliyeti, zekas, bakanlara
bir gzellik gibi tesir ederdi. Bu cambazlar byle gen, gzel, e
vik ve alak, gya bir gzellik manzaras gstermi, bir idman,
cesaret, zeka ve kabiliyet dersi vermi olurlard. Bunlar hep bir
ailenin ya ve cinsiyet farklarn kaldran nc bir cinsten fert
leriymi gibi aralarnda msavi grnrdler. nsan adet ve taka
tn aan btn bu marifetli oyunlar da, bir nevi iyi tanzim edil
mi, muvaffak olmu v
.
e sanat namna alklarmza arzedilmi bi
rer delilie benzerdi. O kadar delicesine tehlikeli, lzumsuz fakat
gzel grnrd ki, insana, belki sanatla deliliin mnasebetleri
ni dndrrd. Bu oyunlar her nevi tiyatrodan ok daha hale
canlyd, nk tehlikeye konan bir hayatla oynard. Tiyatroda
len La Dame aux camelias'nn perde inince yine ayaa kalkaca
n biliyoruz. Fakat birka metroluk tavandan yere decek
cambazn bir daha kalkmasna imkan olmyaca meydandayd.
Onun iin oyunlar itibari bir tiyatroya bakmaktansa hayat ha- 1
kikiletiren bir oyunu seyretmek, sanatta hakikati grmek isti
yen ocuklara ve iptidai insanlara daha ziyade tesirli gelir.
Oyunlarn en can alacak noktasnda alg da gya halecann
dan nutku tutulmu gibi susarak, nefesi kesilmi gibi soluyarak,
ince ince ve heyecann kalbe kymk kymk sirayet ettiren titre
yilerle korkumuzu besliyerek, sanki kendi nefesimiz kesiliyor
ve o da bizi taklit ediyormu gibi kesik kesik nefes allara dnen
ve bize, kendi kalbimizin buhranlarn duyuran ksa ksa sesleriy
le heyecanmz kabartr ve birden duruverirdi. O zaman oyunun
en tehlikeli an gelmi olur ki, bir "hayt! . . " gibi iittiimiz bir ses
le, ayaklar havada, ba aada bir cambaz, bo, artk kendi ken
dine sallanan bir salncaktan bir tekine atlr, tutunur, ban gu
rurla dorultarak altndaki halka bakar, ve yerden bir alk tufan
kopar, tehlike iareti gemi gibi, alg tekrar takn etaretini
dkmee balar, yanmzdaki deli enitemiz de, gya hayli zah
met ekmiiz amma, nihayet parlak bir muzafferiyete konmuuz
gibi, bize sevin ve iftiharla dolu gzlerle bakar, ocuk neemizi
ve zevkimizi adeta yaaran gzlerle paylard. Bizimle yat hi
88
bir ocuk bu oyunlar yal enitemizden fazla bir alaka ile takip
edemezdi. Onun yannda, nice ihtiyarlarn, sakallar km o
cuklar olduu hakikatine ererdik. Onun asabi yznde ve hayran
gzlerinde, seyrettii oyunlarn izleri ve glgeleri takip olunabi
lirdi ve yznn izgileri, sanki, numaralarn yapan cambazlarn
muvazenelerini temin ile, yere dmemeleri iin, mtemadi hare
ketlerde bulunarak, gerilir, dzelir, onlara bir destek olur, denk
tutard.
Bu esnadg, gya aydan yere inmi ayr bir cins kansz mahluk
lar gibi, kire suratl palyaolar, yzlerinin bambaka bir soydan
ciddiyetleriyle gllerimizi tahrik etmeyi bilen bu maskaralar,
byltlm yahut ufaltlm gzleriyle, balarnn stnde k
ck kukuletalar andran peremleriyle, kendilerine mahsus
alvar biimi pantalonlariyle ve eski zaman kahinlerinin klahla
riyle, artk aresizlikten ve yapacak baka bir ileri kalmadgn
dan gibi, birtakm reveranslar yaparak; srayarak, ellerinin s
tnde taklak atarak; ortala bir paydos neesi yayarlard.
Halkn alklarn toplama iin, btn bu mahluklarn ken
dilerine mahsus bir ustalklar vard. Bunlarn, birden bir kol uza
tarak ve bir el aarak, kendilerinin haklar olduunu ima ettikleri
alklar bekliyerek bir kafa tutular, sonra, alklar balad m,
muzaffer bir eda ile bir tebessm edileri ve, daha layk grerek,
bunlar birbirlerine havale ediyorlarm gibi, alp havada kalan
elleriyle, birbirlerini bir gsterileri vard ki hep bizim alklar
mz tarmay hedef tutar ve buna muvaffak da olurlard. Sonra
lar, nice muharrirlerin cmlelerinde de hep bu takdir toplamak
isteyen edalar, bu alklar karsnda gibi alm elleri grecek ve
hep bu slubu duyacaktm!
Btn o zamanlarda cemiyette yle terifatl bir arballk
hkm srerdi ki biraz ehemmiyetlice bir mevkii olan memur
lar, mesela enitemizden baka btn mazul mutasarrflar, ocuk
a grnmemek iin, belki at cambazhanesine gitmeye cesaret
edemezlerdi. Fakat o; bu mlah:alara pek ehemmiyet veremez
di. Sakall ve gzlkl enitemiz buralara bir ocuk gibi gelir ve
grd marifetlerle o kadar memnun olurdu ki artk bu erefe,
her zaman kollad zlfyar bile ksmen ihmal ederdi ve, ancak,
alklarken ellerini pek aadan ve dizlerinin hizasndan tutarak,
birbirlerine o kadar iddetle arpard ki grltsiyle kulaklarm-
89
zn zar patlayacak gibi olur ve biz bu hale gldke onun da
keyfinden adeta gzlerinden ya gelirdi.
Enitemiz, beraber gittiimiz bu oyunlarda, daima byle, uh
revi halinin onu hazan bize gsterdii bir uzaklk iinden, bir an
d koparak, zincirden boanm gibi baklarla, bizim saffetle tat
tmz bir zevke yle yetiirdi ki, bize cambazlarn verdikleri
lezzetli alakay kendi hislerimizle paylatn sandmz bir ar
kada, sakall, gzlkl, fakat kendi yatmz bir arkadala bera
ber tatmak zevkini duyururdu.
Lakin, sonra; ok kereleri, hanmlar onun bu anlattmz o
cukluk huylarn bu kadar saf bulmazlar ve bizim bu grm
z ocukluumuza vererek, kendi aralarnda kalan yarm az
sqzlerle, enitemizin honutluunu cambaz kzlarn seyretmek
merakna hamlederlerdi. Dier taraftan enitemiz, babama: "Ne
ye gelmediniz a birader! .Cambazlar grlecek eylerdi, vallahi! "
gibi bir sz syliyerek bizi ahit tuttuka, babam da, tebessmle
rini birer enfiye ekiiyle rtmek istiyerek, bu szn safetine
kanmam gibi istihzal bir tavr alr: "Ya, yle mi? Grlecek
eyler miydi? " diye ks ks glerdi.
Parlak dmeli, kadife niformal seyisler demin sratle yay
dklar keeyi mdi yerden daha kolaylkla kaldrrlar, oyun son
grltl bir ka mahareti daha tehir ettikten sonra, btn atla
r, cambazlar ve palyaolar meydana toplayan biraz yorgun bir
nevi gsteri merasimi iinde gibi sona ererdi. Tiyatrodan, gece
yarlar, yorulmu ve uykumuz gzlerimizden akarak kardk.
Cambazhaneden kar kmaz, yine, fsunlu bir alemden yava
ve yavan bir yeryzne dndm ac bir hisle duyardm.
Eve beraber dnmek iin ya st Toma'da, yahut da baka
bir yerde babamla buluarak hep beraber arabaya binmiken
enitemiz mutlaka halama gtrlecek bir ey almak ister, ve,
ok kere de, onun deil, kendisinin pek sevdii, Tokatl yan' da sa
tlan, yass tahta kutular iinde iki sraya dizilmi meyva ekerle
meleri almay mnasip bulurdu. Enitemiz byle kk kk
masraflar ettike efkatli bir tebessmle bize bakar, hem tasvip,
hem takdir edilmeyi bekler ve bu baklariyle bize sanki: "Ya, ev
ladm, te byle! Ne yaparsn? " derdi. Hatta, o kadar sarahat ve
srarla ki, o zamanlar ancak byle bir ima ile sylediklerini mdi
szleriyle duymu gibi hatrlyorum.
90
XII
Enitemizin Garip Huylar
Deli enitemiz, btn gnlerinde, o devirdeki "zaman" mef
humunun pek stnde bir abuklukla yaaddan, etrafndaki
lerle ayn ahenkte olmayan bir faaliyet iinde grnrd. Sabah
leyin hizmetiden en sade bir ey, mesela bir fincan kahve veya
bir bardak. su istese hunu "abuk! ko! u!" gibi hitaplarla syler
di ve bu tela havas kendisinin houna giderdi.

stedii kahveyi
veyahut suyu getirecek adam eer bunu kendisine kan ter iinde
ve nne gelince atlayacak bir atn stnde koturarak getirmi
olsa, bu sebepsiz yere, daha ziyade makbulne geecekti. Bu da
imi acelesi, o vakitki gevek ve mtevek
k
il muhitte biroklarna
kendisinin acnacak bir zavall olduu hissini verirdi.
O zamanlarda tede beride ve arada bir oynanan "Mtel:i
Mehmet Efendi" diye bir yar kukla, yar orta oyunu vard. Bu
mtel:i Mehmet Efendi, iinde o kadar tela ederdi k acelesin
den, faaliyetinin ve emeinin hikmeti zail ve zayi olur, maksat yi
ne hasl olmaz, mesela bir yere aramba gn varlmak lazm
gelse sal gn varlr ve bu da yine perembeye kalmak gibi ii
bozard. Bu mtelai Mehmet Efendiyle bir soydanm gibi, eni
temizin de hayatn dinlenmek, susmak kabilinden birtakm zevk
lerini insann burnundan getiren bir acelesi vard. Yanndakiler
ona gfya her an: "Biraz dursana, biraz sussana! " demek ihtiyacn
duyarlard. Nasl ki ocuklarn hi durmadan oynadklar yerler
de yanlarndaki byklerin balar dner ve onlarn yaptklarn
taklit etmek deil, yalnz seyretmekten takatleri
k
esilir.
Vaka entemizin dier bir huyu bu hamaratlkla tam bir te
zat tekil ediyor ve bu faaliyetinin temin edebilecei faydalar da
sfra indiriyordu. Filhakika onun daima grlen baka bir husu
siyeti ve adeti de her eyi meydanda brakp bunlar yerli yerine
kaldrmak ve en sade ileri bitirmek iin bilinmez nasl bir "eref
91
saat"i beklemesiydi. Onun iin, halamn ikayet ederek syledik
lerine gre enitemizin oturdu

u yerler hep " alan taran" olurdu.


Bilhassa evindeki odaar birer bit pazarna dnerdi. Velev bizde
geirdii bir ift gn ve gece zarfnda bile oturduu oda bir sergi
ve iindeki eyalar g eyas halini alrd. Konsolun stnde bir
sahifesi kvrlm ak bir kitap, bir deirmi tabakta gvez bir re
el ve yannda bir para peynirle bir dilim ekmek ve yerde posta
dan gelmi ve ne olduu bilindiinden daha almam bir paket
durur, stelik, bunlara kimse el sremezdi. Enitemizin kendisi
ne ait her eyi yerinden kaldrmak iin, ne vakit geldiini kimse
nin kestiremedii bir miat vard ki onu mutlaka beklerdi. Mesela
bir lirann st olarak uan getirdii yetmi be kuruu masa
nn stnden kaldrmaz, velevki okunmu, bir gn evvelki Sabah
gazetesini attrmaz, velev altndaki hal bundan bozulacak olsa bi
le1 bir meyva sepetini keden kaldrtmaz, hlasa hibir yere el
dokundurtmaz ve her eyi uzun
m
ddet olduklar yerlerde bra
krd. Kimse bunun hikmetine akl erdiremiyordu. Deli enite
miz acaba bir niyet mi tutuyor, herkesin grecei iten daha iyi
sini mi yapmay tasarlyor, bir uur mu deniyor, bir uursuzluk
tan m ekiniyordu? Buralar belli olmamakla beraber, eer her
hangi bir el bu teye beriye serpilmi eyaya bir dokunsa derhal
asabi, ince, deli sesi nlamaa balar, etraf kasp kavurur ve k
yametleri koparrd. Onun iin o, bir oday terkederek gider git
mez bakalar gelirler, brakt birok lzumsuz eyleri bir an
iinde yerlerinden kaldrrlar, ya bsbtn atarlar, yahut asl yer
lerine korlard.
Yine, deli enitemiz gayet kskant.

yle ki bu huyunu mey


dana koymaktan bile ekinmezdi. Baz eski mektep ve mahalle
arkadalarndan ve babamdan duyardm. Eski ahbaplarn ve tan
dklarn hayatlarnn btn teferruatnda o kadar kskanrm ki
onlarn adeta eski mevkilerinden bir adm ilerlemelerine raz ola
maz ve kendisini onlarn guya artmamas lazm gelen servetleri
nin ve malumatlarnn gnll bir nevi muhafz sayarm. Eski
den beri tanyp labali olduu bir arkadana rastgeldi mi, mese
la: "Ay, sen byle papiyon boyunba takmasn nerden ren
din? Evvelleri bilmezdin! " dermi, birisi

stanbul'un o gzel ime


sularndan bahsediyormu. Derhal kendi ihtisas sahasna tecavz
olunmu gibi kukulanarak: "Ay, bu sular hakkndaki malumat
92
nerden duydun? Evvelleri sen bunlar bilmezdin! "
.
dermi. Byle,
tand birisinin haremi gzel oldu mu, tahamml edemez:
"Ona kalmaz, grrsnz! Gzel kadn ba belasdr! Bu kadar
yosma oldu mu, ele, avuca smaz! Hele onun elinde hi kal
maz! " dermi. Byle, tand birisi, memuriyetinde ykseldi mi,
derhal yolsuzluktan, iltimastan, rvetten bahsedermi. Uzaktan
bildii hanmlarn malumatn kskanrm. "Bu szleri onlar m
sylediler? Acaba bunu nerden biliyorlar? Nasl renmiler? "
dermi.

talyan operet kumpanyasndaki baritonun sesini kska


nrm. Tramvay arabalar Galatasaray'daki dnemeten dner
ken atlarn imdadna koarak onlara yardm eden mehur tram
vay vardacsnn kuvvetini kskanrm! irket kaptannn pala b
yklarn kskanrm. Bindii arabay geen bir kira arabasnn .
iindekileri kskanrm!
Fakat, deli enitemizin baka bir huyu da yine bu kskanlkla
tezat halindeydi ve bari onu bu huyundan kurtarmaya olsun ya
rasayd! Bilirsiniz, insanlarn bir ksm hep kendilerine hayran
drlar ve kendi yaptklarn daima harikulade bulurlar. Bakala-
-
rndan grdkleri nezaketi ve iyilii kendi haklarym gibi tabii
addederler. Halbuki kendi verdikleri en kk bir hediye ile sizi
ihya ettiklerine inanrlar. Her gn yaptnz bir eye kendileri
kartlar m, buna ayr bir kymet eklemi olduklarna emin
olurlar.
Mesela sizi her gn yemek yediiniz bir lokantaya davet eder
ler. Sizin iin bu yerin o gne mahsus hibir bakal olmamas
tabii iken onlar yle kanaat ederler ki kendilerinin yz suyu
hrmetine o gn oras sizin iin de daha mutena bir yer oluver
mi, yemekler her gnkne stn bir nefasete ermi ve hayatnz
da gece, gndz tekrarlanan yemek yemek hadisesi mahza bu d
veti kendilerinin yapm olmalar erefine ayr bir kymet alm
ve hatras unutulmaz bir ziyafet ehemmiyeti kazanmtr.
Onlar size bir tek boyun ba hediye ettiler mi gya artk m
rnzn sonuna kadar takacanz kravatlar meselesini hallet
miler gibi mftehir bir hal alrlar. Siz, teekkr ederek,
-
artk
baka bir mevzua gemek isterken onlar size hala bu luflariyle
ne hale geldiinizi
.
seyreden gzlerle bakarak mahcup olduunu
za hkmederler!
9
Bu adamlarn kendi azametlerine imanlar o kadar hudutsuz
dur ki mesela sizden bir hizmet istedikleri halde bu hizmeti lt
fen size kendileri gryorlarm gibi gururlanrlar. Sizden istifade
edemediler mi? "Ben onu adam yerine koydum da kendisinden
bir yardm bekledim. Benim bu hsnniyetimi anlayamad. Ya
zk, adam deilmi! " derler.
. Yine bu adamlar sizin bildiiniz bir mesele hakknda samimi
yetle verdiiniz izahata hibir kymet atfetmezler ve kendi syle
dikleri rastgele her sz, kendilerine bir vecize grnr. Bunlarn
iinde muharrir olanlar d vardr ki her hatrlardan geeni yaz
verirlerken bu fikirlere artk kati ekillerini vermi olduklarn
sanrlar. Bu yavan ve perian szleri size okuyunca skttunuz
karsnda: "Sanki neye
.
beenmiyor? Acaba anlamyor mu? Yok
sa kskanyor mu? " diye aarlar.
,

te deli enitemiz
d
e, btn bu insanlar gibi, kendinin her
yapt beenir, her szn takdir ederdi. Mesela: "

nsanlarn
tecrbesi daha her sahada terakki etmemi ve kemale ermemitir.

nsanlk daha birok inklaplar geirecektir!" manasna olmak


zere: "Daha zaman- cahiliyetteyiz! " derdi ve birdenbire sanki
mhim bir keifte bulunmu, herkesin gzlerini kamatrmaya
layk bir hakikat sylemi gibi, az kulaklarna varan bir tebes
smle, karsndakinden bu szn ehemmiyetini layikiyle takdir
etmesini bekliyerek: " Zaman- cahiliyetteyiz! Zaman- cahiliyet
teyiz! . . " diye tekrar ederdi. Fakat btn bunlara ramen de yine
btn alemi kskanrd!
Deli enitemiz hemen herkesi kabahatli ve mesul bilir ve g
rt insanlarn bile doruluundan ve tanmad kadnlarn
bile iffetinden phelenirdi. Mesela derdi ki:
- Ben hi kimsenin
'
hususi hayatna karmay asla sevmem ve
istemem ama, u ahin Paa, uan kua borlu olduunu
.
herkes
bilirken, nal oluyor da, kumarda bu kadar para kaybediyor, na
sl oluyor da ayn zamanda kocaman bir kk yaptryor ve nasl
oluyor da, stelik, bir de Avrupa'dan eya getirtiyor?

in iinde
bir airemento var, vesselam!
Daha derdi ki:
- Ben hi kimsenin mahrem hayatna karmay asla sevmem
ve istemem ama, U Nazl Hanmefendi, parasz olduunu hepi-
94
miz biliriz, nasl oluyor da giydii feraceye gre Pigmalyon'dan
beherini er, drder liraya satn ald esiyeler kullanyor, na
sl oluyor da bu kadar para harcediyor? lin iinde bir katakulli
var, besbelli!
Deli enitemizde bu szler yle ifratlara varrd ki dinleyenle
ri kandraca yerde gldrrd ve bu szler gln gzkerek
tehlikesiz ve ziyansz kalrd. Filhakika sinsi bir adamn hafif tel
mihlerle yayd eyler daha ziyde inandrcdr ve bir hreti
zehirlemeye daha ziyade yarar. Uskdar vapurlar bilet giesin
den memurun elli lira aldn sylerseniz sznze inandrabi
lirsiniz. Fakat yz bin lira ihtils olundu! derseniz o gieye sma
yacak bu yz bin lira hikayesi herkesi gldrr. Sznze kan
mazlar ve memurun para aln olduuna inanmazlar! Enitemiz
bir yandan hakikati dev aynasnda grerek ve dier yandan ya
banclar gulyabaniler gibi telakki ederek artk ancak kendi mu
hayyelesinde yaratt bir nevi masal aleminde yaayan bir adam
oluyor, o da her manasiyle "mythe"lere inanan bir adama dn
yordu.
Enitemizin dier baz huylar da belki deliliine verilebilirdi
ama, bunlar, tembelliime uyduundan, bana munis, hatta makul
gelirdi. Mesela, enitemiz hayatnda intizam ile tatbik ettii bir
usul, iki skntl ii ayn zamanda takip etmek pek yorucu oldu
undan, bunlar sralyarak, her gn ancak bir tek skntya kat
lanmak ve bir tek can skc ile megul olmak prensibiydi. Bir
denbire bu adeti herkes makul grebilir, bunda byk bir hususi
yet bulmayabilir ve hatta bunu benimseyebilir. Fakat enitemiz
bu usul tatbike gsterdii titizlik hazan bakalarna gln g
zken neticelere varyordu. Mesela kendisi diiye gitmek iin
Evkaftaki iinin bitmesini bekler, "u Evkaftaki iim, hayrlsiyle
bir bitsin de, sonra, Allah ksmet ederse, diimi ektireceim!"
derdi.
Fikirlerimizin ou o kadar samadr ki daima bunlarla hare
kete kalksak bunun bir ok mahzurlarn grrdk. Fakat bere
ket versin ki fertlerin de milletlerin de kendilerini kurtaran bir
faziletleri vardr
:
Bu da kendi koyduklar prensiplere aykr hare-
ket etmek tezadndan hi ekinmemeleridir.
.
Deli enitemiz de en samimi fikir ve kanaatlerine byk bir
kolaylkla sadakatsizlik etmesini bilirdi. Hi onun kadar hakka-
95
.,
niyet hissinden mahrum olan ve taraftarlkla onun kadar dolu,
ailesine ve sevdiklerine at menfaatleri en byk kaidelerle ve
kutsi umdelere tercih etmekte ve stn tutmakta onun kadar
aka hazr olan adam grmedim. Bakalar da belki byledir
ama, deli enitemiz bu hislerini meydana koymakta yle bir acele
ve heyecanla hareket ederdi ki bunlar insanda en kk bir p
he brakmazd.
Hayatta fikirlerine sadk kalmamak rahatln her zaman gs
terirdi: Sevda romanlar okurlar ve ak nameleri yazarlar diye kz
ocuklarnn tahsiline muarzd. Fakat, kendi kzna, frenk dilleri
bahis mevzuu olamazd. Farisiyi de: "Her kim okur Farisi - gitti
dinin yars! " beytini zikrederek bertaraf ederdi, ama, Trke' den
baka, Kur' an okutmakla iktifa etmiyerek, bir de Arapa'y okut
maya kalkmt! Zira, kendine has eylerin istisnasiyle, kendi k
znn, iinde bir Mslman kadnnn; kocasndan baka birine
gnl verdii hikaye edilen " Ak Memnu" gibi sevda romanlar
okumyaca ve nameler yazmyaca hakknda tam bir inanc
vard. Bu fikrine sadakatsizlii kendi itikadnca sevgili kzna ver
dii en byk itimat ve muhabbet nianesi oluyordu. Kzna gs
terdii_ bu emniyetjn erefiyle nasl iftihar duyacan biliyor
dum. Adeti vehile, yz ruhunun iine kadar glm, gzleri se
vincinden yar szlm ve dudaklarndaki tebessm kulaklarna
kadar varmtr. Kendinden gemi ve iinden, kzna hitaben:
"O senin iin deil, evladm!. Hi ben seni bilmez miyim? Sevgili
kzm, sen oku, okuyabildiin kadar! Eminim ki sevda romanlar
oku yaca deilsin! Yaz yazabildiin kadar! Eminim ki ak name
leri yazacak deilsin!" demi ol
3
caktr.
Fakat, her tuhaf fkra Nasreddin Hocaya atfedildii gibi, ya
zk ki hretiniz bir kere deli diye kt m, insanlarn en makul
hareketinize bile: "Delilik!" demeleri adet ve herkesin size delilik
isnat etmekte birbiriyle adeta rekabet etmeleri kaidedir. Deli
enitemizin etrafndakilere garip grnen sair baz huylar ise ba
na bilakis mantki grnyordu.
Mesela e
n
itemiz oyun oynamay, bilhassa pokeri pek severdi.
Fakat, oynarken namaz vakti geldi mi, katlar masann stne
brakr ve yakn bir yerde namaza dururmU. Babam, amcam,
komU ahin Paa ve msy Timoni namazn bitmesini bekler
ler, "Hac Beyin delilii yznden neler ekiyoruz!': derlermi
96
ve, enitemize sorarsanz, babam enfiye eker, amcam lahavle e
ker, ahin Paa tesbihini eker ve Msy Timoni iini ekermi!
Bazan, onlar oyunlara devam ederlermi, namaz klarken
oyunu merak eden enitemiz de, iki rekat aranda, "Esselam
aleykm ve rahmetullah! " diye selam verir, namazn bozar, ya
nnda oyun oynayanlara kimin kazanp kimin kaybettiini sorar,
cevap alnca yine: "Allahekber!" diye tekbir getirerek teki re-
kate -halarm!
.
Nihayet namaz biter, enitemiz selam verir, sana, oluna f
ler, dua eder ve yine poker partisine devam edermi. lte bunu
grenler onun bu adetine de: "Delilik! " diye glyorlard. Fakat,
mademki kumar oynamak, gnah saylsa da, mnkir olmak de
mek deildir; poker oynayan adam, gnahkar olsa da, mnkir sa
ylmaz. Manzaa belki gln olsa da, bu hareketlerde hibir te
zat yok, nk inanmakla poker oynamak arasnda tezat yoktur.
Mademki bir mutekidin kumarbaz_ yahut bir kumarbazn mute
kit olabileceini kabul ediyorsunuz, velev gnah iledii bir anda
mutekit olan enitemizin dinin emrini de ayn zamanda yerine
getirmek istemesi makul saylmaldr. Bunlarn biri tekinin vak
tinin gemesine sebep olursa elbette vakti geecek eyi yaparak
berikini bir mddet geriye brakmak makuld. Enitemiz bunu
yapmakla mantki hareket etmi oluyordu.
Fakat, isminiz ir kere deli diye kt m, kime dert anlatabi
lirsiniz? Makul olup deli sanlmak hznn phesiz entemiz
. de bol bol tatm olmalyd. Belki de klasik msralarmzdan biri-
ni bunun iin, yani kendisini dnerek tekrar etmesini sever,
hazan kendi kendine ehemmiyet veren ilhaml bir yzle -odas
nn duvarnda asl bir levhaya uyarak- "Bu bir ziba revitir; akil
ol, divane sansnlar! " derdi.
97
XIII
Enitemizle Halam
Evliya resimleri yapan eski ressamlarn, baka zamanlardaki
adetlerini brakarak, ne diye onlarn etrafna ermi bir havann
nurunu yaydklarn, neden yzlerini skut iinde bir musiki gi
bi duyurduklarn; niin ellerine gkleri iaret eden bir eda ver
diklerini; ne sebeple baklarna sonsuz bir istirak kattklarn
anlyorum. Halamn resmini yapmak lazm gelse benim de onun
etrafnda o gizli nura, o sessiz musikiye, o iaret edilen ge, o
manevi izgilere ihtiyacm olacakt. Tandklarmdan galiba hi
biri bana onun kadar insanlara stn bir duygu verm deildi.
Bazan bir ruhu kavramak iin son derece iyi bir kalbe koulu
bir ift gz grmek kafi gelir. Halamn gzleri byke ve ba
klar scak, yava ve anlaylyd. Y eilimtrak gz bebeklerinin
safl ruhunun yalnz iyilikle olduunu gsterirdi. Bu gzlerin
daima imkanlar ve kymetleri tartan tok, uslu, terbiyeli, neesiz
fakat hznl olmayan, akl iyilikle birletiren baklar vard.
Zaten bu kadar iyilikle dolan bu baklar eer byle izanla cila
lanmam, biraz da tecrbeyle bilenmemi olsa belki fazla saf g
zkecekti. lerine btn bir talihi hapsetmi gibi yle baklar
vardr ki onlar bir kere grdk m, artk hatralarmzn ufukla
rnda, den yldzlar gibi hatrlar ve grmekte devam ederiz. Ha
lamn bu hakikatin ciddiyetiyle erevelenen ve muhabbetin ef
katiyle derinleen baklarn ben hala unutamyorum.
Babamn ablas olan halam, ilk zamanlarndan beri, hep orta
yal olarak grmtm. Kendisinin kadn gzelliiyle artk hi
bir alakas kalmamt. Zaten, onun kadar yan gstermekten
ekinmiyen hibir kadna rastgelmedim. Orta boylu, imana,
ar endamlyd. Biraz dk yanaklariyle yz, o zamanlar In
giltere Kraliesi Victoria'nn her tarafta grdmz resimlerin
deki tombul yzn ve biraz sarkk yana
k
larn hatrlatrd. Fa-
9
kat btn teni o kadar ince, yumuak ve temiz grnrd ki o,
bylece, gzellik mefhumunun dnda, bir rahatlk, efkat, iyilik
payesine ermi gibiydi. Vaktinden evvel aarm olduunu syle
dikleri salar kulaklarn rterek arkaya doru taranmt. Ban
d daima gaz boyamas bir hotoz bulunur, o zamann adeti vehi
le, ok kere dz renk bir kumatan veya beyaz ketenden sade,
bol ve uzun bir eteklik, stne yine sade ve keten bir bluz ve ok
kere bunun stne lacivert kazmir veya ayak bir hrka giyerdi.
Kn ellerine yn eldivenler geirir, gsterisiz ve rahat tavrla
riyle, gayet alak topuklu potinleriyle, yalanm, kadn kadp
ck, sessiz sessiz gelir giderdi ve, bilmem nasl olurdu, dostlam-
zn bir ksmn hatta tanmaz, dier hanmlarn gezmek iin top
landklar gnler aralarnda bulunmaz ve bylece, belki herkes
kadar aranmadna d hibir zaman alnmazd.
Halamn belki en byk

eziyeti izanyd. Zihni iyi iledii


iin, akrabalar_ ve dostlariyle konutuu zamanlarda, en makul
dnceyi ve en doru sz kolayca syleyiverirdi. Kendi mele
kelerimile
.
alkanlmz olduu iin o da bunu tabii bulurdu.
Halamn muhitinde, msait bir zihniyetle karlaarak, szle
rini iyi dinletmek iin belki byk bir servet, veya mhim bir
mevki gibi, msbet birer kuvvet sahibi olmak, yahut, pek gen
ve gzel olmak, veya o muhitin duyaca, sevecei bir sanatn ka
psn amak, mesela gzel sesli olmak, bir saz almay bilmek gi
bi meziyetlere sahip olmak isterdi. Halamnsa ne gzellii, ne ne
esi, ne servetinin derecesi, ne de kocasnn

stanbul' daki mevkii


bu ciddi szlerinin deerini -annem gibi dikkatli olanlardan ba
k;larna- aka gstermeye yarayacak derecede deildi. Fakat
kendisi mahviyetli ve izanl olduu iin szlerindeki tesirin mah
dut derecesini de tabii bulur ve kendisine verilen ehemmiyeti hi
azmsamazd.
Onun her hissinde itidal vard. Evinde can sklmaz, ancak
bakalar tevik ederse gezmeye kard. Evinde hazan namaz k
lar, ancak bir vesile olursa camiye giderdi. Ramazanlarda ancak
birka gn oru tutar, gece misafirliine gitti yerler iin iki zi
yareti arasnda uzunca bir zaman gemesini kollard. Yeryznde
edindii tecrbeyle galiba Peygamberin mutedil bir efaatta bulu
nacana ve Allahn da ancak hesapl bir merhamet duyacana
itikat ederdi. Bu da halama kafi gelirdi. Enitemizin
.
velveleli du-
99
alarm, mbalaal orularn hep: "Allah sanki bunlar ne yap
sn?" der gibi istihfaf ederdi.
Halam, muhitine uyarak, okumay da adet edinmi deildi.
Gndzleri kendini avutmak iin okumann ilacn kullanmyor
ve geceleri uyumak iin, okumann afyonunu yutmuyordu. " An
cak gzlerinin nnden geen hayat yava yava baklarla sey
retmeye alkn olduu gibi, ancak gndelik bir gazeteyi, dalgn
gzlerle szerdi.
Her zaman, biraz hznl, fakat -bunda bir tezat yoktur,- yi
, ne her an az ok msterih ve hatta memnun grnrd. Hayatn
btn zevklerini bir tok gzllkle tartar; bu tabiata bir tevek
klle dalar; sabahlardan, akamlardan ve gecelerden belki ancak
yemek stleri itii sigaralardan ald kadar bir haz duyar; belki
de byk bir teessre kaplmazd.
Onun, yemekten sonralar, bir mddet, mutlaka kaplarn
rtt odasna ekilip, yalnzca, duman ve kokusu odasna sine
cek kadar, sigara imeyi sevdiini bilirdim. O, zntlerini byle
odasna ekilmek ve buraca kapanp sigara imekle yattrr, ve
hallolunmaz davalar bu sayede geitirirdi. Bu odann- havasna
girince adeta onun mahremiyetine girmi ve g(ya srlarn duy-
mu gibi mahcup olurdum. O bir mddet byle yalnz kaldktan
sonra cam aarak odasn iyice havalandrr ve sonra kapsn
aard. Bu yalarm kadn bu yalnz odann sigara dumanl hava
snda acaba neler duyard? Bunu bilmeden, ben de, her gnmde
bir iki saatlik olsun. bir hlya zaman ayrmak huyumu belki de
ondan almmdr diyorum.
Halamn kendi bahas hakknda sylediklerini hatrladka
bunlarda eski zaman saygsiyle ocuklar ana babalarnn emirle
rine tabi tutan bir terbiyenin izlerini grrdm. Halam babasn
dan daima ekinmi, opa hibir zaman tamamen alamam, hi
hir_derdini syliyememi ve zaten o da kzndan hunlari bekle
memi olacakt.
Halam, yine gemiten bahsettii bir gn "Eskiden her ey
ucuzdu. Fakat, para da daha ktt.- Yine para sknts ekerdik! "
demiti. Halbuki en sevdii ey -vaktiyle o kadar azln duydu
parasiyle- bize ve btn tandklarna bir ok hediyeler alp
vermekti. An_ei ona: "Bizi mahcup ediyorsunuz, hemire! " der-
1 0
di. Onun yalnz bana hediye etmi olduu oyuncaklar, kutular,
kitaplar, bastonlar, boyunbalar, boyunba ineleri, kol dme
leri, vesaire ile bir dolap doldurabilirdim.
Halam, annesine, babasna dkn olan bu kz, phe yok, o
zamanki izdivalarda adet olduu zere, kocas olan adamla hi
grmeden, babas tarafndan "nikahn kerameti"ne itimat olu
narak intihap edildii iin evlenmiti. lk zamanlar, yine phe
yok, muadderatn kendisine koca diye vrdii bu adam sevmi,
ondan bir aile saadeti ummu olacaktr. Btn gen kzlk zama
nndaki evinin sk greneklerine tahamml etmi olduu gibi
kocasnn yanndaki daha zc hayatna da tahamml etmi ve
bsbtn sabrn bir timsali olmu gibiydi. Fakat, deli enitemiz,
ard aras kesilmeyen huysuzluklariyle, onu ilk nce kendisin
den, sonra, belki de z canndan bile bktrm olacakt. Daima
evinin iindeki hizmetilerle birok mnasebetsizlikleri olduu
duyulurdu. Halam; tabii, btn bunlar biliyordu ve ondan, de
limenliinden ve bu ihanetlerinden, zamanlar getike ve yava
yava ilesi dolduka, tamamen irenmi, bezmiti. Sessizlii, s
kutu seven halam, etrafndakilerin bile seslerini ykseltmeye se
bep olan bu amatac yaygarac hareketli ve bitmez ikenmez la
krdc, evik ve atak adamn grltlerinden, ta ruhunun derin
liklerine kadar usan duy

yordu.
Enitemizin kadnlk hakkdaki fikri, velev ki zevcesi olsun,
bir kadn iyice takdir etmesine maniydi. phesiz halamn, gzel
tabiatiyle kendinin muvazenesiz zekasna stn olduunu bir
. t'rl tamamiyle anlayamamt. Daima hrsl, hrn, sinirli, his
lerine dkn enitemjz kendisini ondan daha akll addediyor ve
hele ne kadar daha _ok alim biliyordu!
O, kendi havasnda uarken, halama evinin ileri; ikide bir
nkseden uzak seyahatlerin zahmetleri; o zamanki geni aile m
nasebetlerinin ziyaretleri; konuya komuya, ee dosta iyi taraflar
gsterilmek istenen bir ev gidiatnn icaplar; misafirleri arla
mak; eski emektarlarn ileriyle uramak ve hele kocasnn bir
ok mnasebetsizliklerinin neticelerini rtbas etmek gibi eyler
kalyordu.
Ka gz az ok ayrlklar yarattndan, kadnlarn bir ksm,
enitemizin evinde misafir olsalar bile yine harem odalarnda ka
lrlar, ev sahibinden kaarlard. Hele bir Muhsine hanm vard ki
1 01
sanki hep yabanc birtakm dmanlar tarafndan tarassut edili
yormu gibi tetik stnde yaar, baklarn herkesin stne kor
ka korka kondurur, sigarasn yakar da, hazan gzleri dalar ve
ekmeyi bile unuturdu. O da, deli enitemizi, kendi evinde eki
tirip dururdu. Hanmlarn ou onun aleyhindeydiler. Halam,
her zaman, nezaketle, silinir, geer, geene de yol verirdi. Fakat
btn bunlarla ekmedii kalmam olduu anlalyor ki, sonra
lar, artk kendi nefsini korumak kaygsna dnce, belki o za
mana kadarki hayatndan ve huyundan umulmadk bir metanet
ve sebat gstermiti.
Zira enitemizin ikide bir bahsettii gulyabaniler insanlapn ta
kendileridir. Hay;tta her mahluk yanndaki iin bir avdr. Insan
lar hep yanndakilerin ruhlarn kemirerek ve kanlarn emerek
yaarlar. Yaral baklarn, ruhlu ikayetlerini ve yemeklerden
sonralar, odasna kapanarak stste sigara iilerini artk adet ye
rine koyan halam uzun zamanlarda enitemizin huysuzluklarna
ve enitemiz de halamn ikayetlerine ve kendi insafszlklarna
almtlar. Fakat en garibi, halamn ikayetlerini duya duya ve
enitemizin feryatlarn iite iite kendi etrafndakiler de onlarn
bu geimsizliklerini tabii ve zaruri bulmaya almllard. Bilmem
ne kadar zamandan beri, belki kendimi bildim bileli, onlarn an
laamamazlklarn duya duya ve aralarnda birbirlerine hiddet ve
infial ile cevap veren seslerini iite iite bu hale ben bile ahm
tm.
Bu, birlikte yaayan iki vcut ve iki ruh, bu ayn hayata kou
lu iki mahluk arasnda sanki ne vard? Kk kk birok adet
ler, bunlarn maneviyatlarna ettikleri tesirler ve bunlarn hayat
larna akseden glgeleri vard. Ve baka hibir ey yoktu! Halam
enitemizi beenmez, bilhassa mnasebetsiz ve adeta delimen
bulur, arkas kesilmeyen szlerinden byk bir bkknlk duyar
d. Baz tecrbelerinin derslerinden istifadeyle her zamankinden
daha beter bir mnasebetsizlik yapmasn diye ondan her zaman
biraz rker ve damarna basmaktan biraz ekinirdi.
Kyllere; havann bozulacan, yamur yaacan, frtna
kopacan evvelinden haber veren birtakm hi aldanmaz ve al
datmaz emareler olduu gibi bize de enitemizle halamn arasnda
atmalarn balayacan duyuran birtakm belirtiler olurdu.
Nihayet yamurun ilk iri damlalar dt gibi, beklenen hadise
1 02
zuhur eder, halamn da, enitemizin de sesleri birbirlerine byle
cevap verdikleri zaman eritikleri ac, dolgun, elemli ivelerine
brnrlerdi. Bize, bitiik odalarn birinden, birbirine bal ve
ekien bu iki talihi birletiren zincirlerin kopmadan evvelki g
crtlarn duyururdu. Fakat bunlar, eskiden beri alkn olmak
tan doan bir fenkle birbirlerine hiddet ve infiallerinin, serzeni
ve itikalarnm hav dklm iveleriyle cevap verdike, belki
de, mesela suya arplan amarlarn yahut anbarlara atlan eya
larn kardklar ttratl sesler gibi duyulur ve bana derhal bir
dalginlk arz olurdu. Bundan dolaydr ki zavall halamla deli
enitemizin bir trl neler syletiklerine ve neden anlaamadk
larna akl erdiremez, nk artk b feryadlarm iitir, fakat la
krdlarn ayr ayr seemezdim. Ancak bu itikal edalardan, ta
biatn rzgarlarla savurduu velvelelerden kan umumi manay
kavrar ve evvel zaman tiyatrolarndaki korolarn birbirlerine ce
vap verilerini duyar gibi olurdum. Bilirdim ki bu szlerin tefer
ruatna kulak vermek beyhudedir ve asl ruh, arpan ahenkler
de gizlidir. Bunlar sylediklerinin dnda olarak, kendilerine has
olan manalarla, ayr ayr birer tabiat ifade etmi oluyorlard. Bu
szler iyice duyulsa da, ahenklerinden ve madenlerinden, iki ayr
kaderin ve iki zd tabiatn birer ifadesi olduklar anlalacakt.
Enitemiz, evik, hamarat, yaygarac, aceleyle bir hayat zevki
tanzim etmek ister; ince, titiz, sinirli, bin dereden su getirir, bir
menfaati mdafaa eder ve karsndakinin rzasn kazanmak iin
kendine acndracak szler dinletir, hodkamlnn samimi ivele
rine eriir ve igzarlnn yaygarac edalarna ykselirdi. Nee
siz, yorgun, bezgin, nafile sylediini bilen, medet ummayan, bu
nunla beraber, sylemekten ekinmeyen zavall halamn, kena
rnda bir damla ya dolat grlen bir gz gibi, iinde taacak
bir damla yan duyulduu sesi ona cevap verir, halam, bu vade
dilmi nimetlere kar duyduu itimatszl sylerdi. Btn bu
szlerin asl manas bu seslerin birbirlerine verdikleri cevapta
saklyd. Bu mnakaalar onlarn hayat olmutu. Birbirine kar
myan bu seslerini duymaya, dinlemeye almtk ve bunlara ra
men nice zamandan beri onlarn yine beraberce geindiklerini
grdke, aralarndaki bu mnakaalarn, bu birbirlerinden ika
yetlerin adeta lzumu varm gibi, onlarn hayatn bunsuz tasav
vur edemez olmutuk.
1 03
xv
Deli Enitemiz ve Yemekler
2-
Yemee o kadar ak olan enitemizin ikiye kar hi dkn
l yoktu. Bir kere rak itiini grmedim. Yalnz bazan, sofra
snda bir ie krmz arap bulunur ve o zamanlarda, hele bir so
f evinde, iki ve hele arap o kadar aykr bir ey saylrd ki her
kes bu
.
na: "Beyefendinin ilac; der, kendisi de biraz arap iecek
olsa: "ilacm getirin! " derdi. Szde, araba katlan kna kna onu
ispirtolu bir iki olmaktan tasfiye ederek ve gnahn gidererek
iilmesi mbah bir iki hali

e getirdiinden enitemiz de bu ara


ba biraz kna kna atarm. ierken bu hilesini bir ikincisiyle ta
mamlard. arabn azna gtrecei srada, biz, dudaklar arasn
dan, yavaa: "

la niyetine! " diye sylendiini duyardk.


Yemee her zaman bu kadar ehemmiyet veren bu adam iin
yenilen ve iilen eyler bylece hazan haram, bazan mbah, ha
zan da sevap olurdu. Muayyen gnlerde kurban eti ve aure da
tmak sevap olduu gibi belki bunlar bizzat piirmenin de bu
sevab artracan dnrd.
Zavall halamsa asl onun ortab kirleten, evin alt katn mut
fak kokusuna bulatran, tatsz bir znt ve dedikodu mevuuy
la komularn diline den bu yemek piirmek adetinden strap
duyard. Bu yah kar kocann aralarn aan ve birok kavgalar
na sebep olan hep bu meseleydi. Kendi meraknn, geen zaman
lara ramen, halamn kaytszln hala yenemediine, aksine
olarak, onun bkknlnn arttna aan ve bunu bir trl haz
medemiyen enitemiz halama en evvel serzeni eder: " Hanm, za
ten pen her ne yapsam sen beenmezsin!" derdi, "Benim piirdi
im yemekleri alem beeniyor, sylemekle b
t
tiremiyor! " Halam
, da: "Yemek piirmek sanki i mi?" derdi, "Beenilecek bir i yap
1 04
da beenelim!
A
lemin ne dndn ben biliim! Sen nafile
yere, istediini syle! . . " O zaman enitemiz sarih bir hakszlk
sayd bu szlere fkelenir: "Hanm, demek sen artk aznn ta
dn bilmiyorsun! 'Demek senin hibir zevkin kalmam! Demek
sana yemek olsun da ne

olursa olsun! . . Tuh, yazklar. olsun! . . " di


ye kprrd. Halam, sesini, kanaatinin kuvvetiyle ykselterek:
"Yemek piirmek sana dmez, adamakll erkee, senin gibi bey
olacaklara yakmaz! " diye cevap verirdi. "Ahinn ii o, sen ken
di iine bak, ahy da kendi iine brak! Sana ne oluyor?. Sanki
mrmzde bir gn yemek mi bulmadk, a m kaldk? .. Sen ah
ra msn, yoksa ah ba msn? Mutfaa girmek senin ne
stne lazm? .. "
Bu szleri duyunca beer aklnn kifayetsizlii ve baz ehem
miyetli hakikatleri kavramaktaki aczi enitemizi merhametle ka
rk bir isyana sevkeder: "Lahavle vela kuvvete illa billah! . . Hay,
imdi stme fenalk gelecek, hanm! " diye barrd, "Aman Ya-
-
rabbi! Senin hi akln, iz'ann kalmad m? Hi yemek piirmek
kabahat olur mu? Sevaptr, berekettir, Allah eksik etmesin, fazla
gelirse, fakir fkaraya datrsn, hayr ilemi olursun! . . "
Halam ona duyurmaa bile lzum grmyormu gibi: "Piir,
piir de yine ekisin, yine dklsn! . . " diye sylenirdi. Enitemiz
de onu duymam gibi devam ederdi: "Hi insan yiyecei yemek
lerin lezzetli olmas iin elinden geleni esirger mi? Elbette ben de
marifetimi gstereceim!. . " Ve o zaman halam her zamanki safe
tine brnerek: "Ah piirsin de n
'
e olursa olsun!" derdi, "Her
kes gibi biz de Allah ne verdiyse, ah ne piirdiyse onu yer de
krederiz! " Senelerden beri balam olan bu atma bylece hi
bitmeden devam ederdi.
Bu kadar itina ile piirilmi bu yemekler ayn zamanda o ka
dar bollukla yaplm olurdu k gya korkulan bir ktla kar
gelmek ve lzumunda bir kalabal doyurmak iin hazrlanma
benzerdi. Bunlar mutfaa ve hariteki tel kafesli dolaplara sma
dndan hizmetiler ellerini srmesinler ve sinekler stlerine
mesinler diye, camlar, perdeleri daima inik, kaps da ok
kere kilitli duran ve bir nevi ak kiler haline girmi olan bir mi
safir odasna yerletirilmee balanrd. Tepsilere, tencerelere, sa
hanlara ve o zamanlar daha ok kullanlan byk, orta ve kk
boyda kayk tabaklara konmu btn bu yemekler: brekler,
1 05
dolmalar, zeytinyallar, tatllar, helvalar, stller ve komposto
lar evvela bir masa hizmetini gren alr kapanr bir sehpa s
tndeki kocaman bakr siniyi kaplar, sonra, mutfaktan, tel dolap
lardan, kilerlerden tajmakta devam ederek, yava yava yerlerden
yukarlara doru ykselir, odada, hatra gelmez eyalar stnde
yer alr, nce kapya en yakn noktalar, sonra, orta masann s
tn donatr, sonra, daha ykseklere karak, yava yava, kana
pelerin, koltuklarn hizalarna yaklar, ve, odann iinde bizim
bulunmadmz sralarda ilerliyen garip mahluklar gibi, esrarl
bir seyahate koyularak, yer deitire deitire kedeki ayakl ve
abajurlu lambann yuvarlak mermer pervazna trmanrlard. B
tn bu tabaklar bylece kendi istekleriyle teye beriye konmu
ve Qdaya girdiimiz bir anda duraklam da bulunduklar yerler
de demirlemi gibi, gya biz karlarnda bulunduumuz iin k
prdamyan ve sanki oral grnmek istemiyen bir hal taknrlar
d. Mesela kayk bir tabakta, st beyaz kaymakl bir gvez ayva
kompostosu yahut meneke gibi mor bir vine ekmei taba yal
nzca ban al a en nde, buraya. aynal konsolun mermeri
ne k ve ancak bizi grnce seyahatinqe muvakkat olarak
d4rfU bir kay, bir yelkenliyi andrrd. Oyle ki bunlar gr
dke yemek deil, belki glmek hatra gelirdi.
Yine, bunu da ka defa sezer gibi olmutum ki byle her tara
fa serilen yemekler, gya deli enitemizin ikide bir bahsettii bir
takm cinler, periler, Yecc Meccler yahut bizce mehul birta
km insanlar iin hazrlanm gibi, hepsi de, iin iin sanki daha
saati <!mam bir ziyafet zamann bekliyerek, esrarl bir hal alr
lard. Oyle ki btn bu yemek tabaklar mdi hala hafzamda
bilmem hangi byk ziyafetlerin daha gelmemi davetlilerini,
krk yldr, bekliyor gibi grnyorlar!
Fakat, yazk deil mi ki, her ey gibi, yemekler de fanidir. Ye
nilmezse benizleri solar, tadlar kaar, tabii kokularyle deil, ek
eki, fena fena kokarlar.

te bu lzumsuz yemekler de byle


solar, gzel renkleri uar, hazan stleri paslanr, adeta kf tutar
d. Byle bozulduklar grlenler derhal dklrd. Odann bu
hali halamn asabna dokunuyordu. Kocasnn yemek piirmek
merak kendisinde hazmedilememi yemeklerle btn bu sahan
larn, tabaklarn doldurduu ve kokuttuu, camlar almayan
misafir odasnn naho hatralarn uyandrrd. Enitemiz srar
1 06
ettike halam tecrbeli bir itimatszlkla bunlar hatrlamya bile
tahamml edemez, ve hayalinde canlanan bu manzaray grme
mek iin, onu eliyle iter gibi, kolunu uzatarak gzlerini yumard.
Artk sabr tkenmi ve tahamml kabiliyeti kalmamt.
Ancak, garip deil mi ki, enitemizin yemek piirmek merak
n senenin yz altm gnnde bu kadar ac ac ekitiren ha
lam, be alt gnnde de, btn bu szleriyle tezada derek, onu
taklide, ona nazire yapmaya kalkma benzerdi. Bugnler, kk
iinde byk birer ehemmiyeti olan mehur reel kaynatma gn
leriydi. Her sene yazn, meyvalar bollandktan sonra, hi olmaz
sa vine, ilek, ayva, kays, frenk zm ve bir de gl reeli ol
sun, mutlaka kaynatlrd. Bunlar okkalarla alnr, temizlenir,
ayklanr, hazrlanr; byk tencerelerde eker eritilir; meyvalar
bu uruba atlr ve tekrar uzun uzun kaynatlr; stleri kpr
dke, yass bir kepeyle, bu kpkler alnp karlr; reelin
kaynaya kaynaya kvamna geldii anlalmak iin gvez pembe,
krmz veya sar sathna hafif hafif flenerek renkli bir billur gi
bi mcella bu sathn stnde hasl olan buruuklara, kabarckla
ra, habbeciklere baklr; kaynayan bu uruba, bizim hayretli ba
klarmz karsnda limon sklarak kestirilir; tekrr bir iki ta
m kaynatlr ve nihayet, reel kvamna gelince, tencereler indi
rilir, souyunca da byk cam kavanozlara ve daha ufarak billur
kaelere aktarlrd. _Halam, hibir eye elini srmeden, btn
bunlara o kadar itina ile nezaret ve kumanda ederdi ki, zihni ka
rmasn diye, bu sralarda bizim bile yannda bufnmamz, do
lamamz ve bu ile megul ettiklerinden baka kimsenin kendi
sine bir sz bile sylemesini istemezdi. Enitemiz de, reel kayna
d mddete, onun bu ciddiyetini takdir ve bu titizline riayet
ederdi.
Enitemizin, beendii iin tekrar etmesini pek sevdii bir fik
ri daha vard:

nsan eer hibir i gremez de aresiz kalrsa, ba


ka bir ey aramaya hacet yoktu, her teebbse tercihan bir lokan
ta amalyd. Zira bunun faydas uydu ki ilerde ticaretiniz yo
lunda gitmezse a kalrdnz. Halbuki bu ite, ticaret olmasa ble,
hi olmazsa bu arada insann karn doyard. Yemekleri, eer
mteriler yerlerse en ala, para kazanrdnz. Fakat, onlar yemez
lerse, oturur, kemali afiyetle siz kendiniz yerdiniz! Bu da mhim
bir kard. Enitemiz bu fikrini pek beenir; "Ah dkkann ma-
1 07
ln, eer satlmazsa, kendim imlenirim ama, dier dkkflarn &
satlmayan mallarn ben sanki ne yapaym? " diye gevrek gevrek
glerek kendi kendine hak verirdi.
Fakat garip deil mi ki boazna bu kadar dkn olan bu
adam, tam arkl olduu ve bizim greneklerimizde lokantalara
gitmek pek adet olmad iin, evinde yemek zamanlarnda o ka
dar keyifli iken, zaten nadir olarak gittii lokantalar hep yadr
gar ve buralarda ok kere yzn ekitirdi. Zira daima evinde
yalnz kendi sofrasiyle megul olanlar tarafndan hizmet grmeye
alm olduundan bir lokantann umuma bakan yava ve sra
bekleten usullerine ve birka masaya birden bakan garsonlarn
hesapl hizmetlerine bir trl alamyordu.
Byle yerlerde arr, biraz bekler beklemez ackm ve a
kalm bir hal alr, yfi kaar ve yanndakilerin, yani bizim de
zevkimizi karrd. Oyle yersiz bir telaa derdi ki yzne ken
disine baklmak istenilmeyen bir zavall dknn hzn ker,
gzleri onun perian baklarna dnerdi. Yaplacak tek ey kendi
masasna bakan garsonu bilerek hep ona hitap etmek ve getire
ceklerini biraz sabrla beklemekten ibaretken o kendi masasna
bakan dierlerine hizmet edenlerden ayrd etmek lzumunu ka
bul etmiyerek, etrafndan getiini grd herhangisini kendisi
ne hizmetle mkellef ve ne beklediinden de haberdar sayar ve
garsonlar bakalarna bakmak iin yanndan getike, kendisinin
ihmal olunduuna kanaat getirirdi. Itikadnca onlarn hepsi kendi
sofrasiyle megul olmalydlar: Bu inancnn neticesi olarak, on
larla arasnda sinirlere dokunan tatsz tuzsuz bir konuma balar
d.
Enitemiz o anda geen ve bizim masamza bakmad iin bir
faydas dokunmyacak olan bir garsona hitapla, mesela: "Olum!
Hani bana su getirecektin, hala gelmedi! " derdi. O da bir cevap
olsun diye: "imdi! " diyerek geer ve kendi iine giderdi. O za
man enitemiz, nmzden geen bir bakasna hitapla: "Olum!
Bir kadeh su getirsenize, ne olur? Sevaptr!.. " diye yalvaran bir
eda alrd. Yemek byle mklatla balar, tekilerini masamza
bakan garsondan ayrd etmek lzumunu bir trl duymayan
enitemiz, bunlar kendi ileri iin geerlerken kendilerine hitap
etmekte devamla mesel:: "Olum! Hani bana salata getirecektin,
hala gelmedi! " derdi. Fakat yemein sonuna kadar sabr tkenir
1 08
bu "Olum! " hitaplar kesilir, yemek mklat ile yenir ve bu de
fa fkesi son haddine gelmi olan enitemiz o aralk oradan geen
ve btn bu sabrszlklardan haberi olmayan bir bakasna:
"Garson! Haniya kahve nerede? Bir saattir bekliyorum, hala gel
.
medi! .. Yoo! . . Siz artk ii azttnz gayri! . . imdi kafan patlat
rm, ha! Bak, sana haber vereyim!" diye barrd.
Enitemizin neslinden olanlar Franszca'y Faris! gibi birta
km imalelerle ekerek telaffuz ederlerdi. Kendisi Franszca'y
bilmez denecek kadar az bilirdi. Marsilya kelimesi yerine drt
elif miktar imalelerle; "Mar-i silya" dediini bir duysaydnz mu
hakkak bu ehir ismini deil, fat, bu terkiple, "silyann ylan"
demek istediini sanrdnz. Oyleyken bir gn b:na, vaktiyle,
Franszca metinden "Don Kiot"u tercme etmi olduunu syle
yince buna amtm. Bilmedii bir lisandan nasl tercme etmi
ti? Yoksa bakasna m ettirmiti? Bunlar bilemiyorum. Deli
enitemiz kendini normal bularak ve Don Kiot'la arasnda bir
akrabak sezilebileceini hi dnmiyerek, ocuk gibi, onun
pek houna gittiini sylerdi. Ancak enitemiz, olanca ehemmi
yetine ramen, bu kitab semekle asl tercme veya adapte ede
cei kitab bulmu deildi. Eer iz' an ve irfan msaade etseydi de
Brillat-Savarin'in mehur "Physiologie du goit"sunu tercme et
mi ve daha iyisi, bize gre bir nairesini yazm olsayd elimize
ne kymetli bir kitap brakm olacakt! Yazk ki bizde ilim ve
an'ane hi "kitabl" deildir. Dier milletler, bildiklerini, birer
mahfazada saklar gibi, kitaplarna korlar. Bizdeyse milli
an'anelerimiz hayattan kitaba sirayet etmeden ve hemen hibir
kitabmzda muh
a
faza edilmeden havalanp uuyor. Eer Trk
sofrasnn an'anelerini ve milli alk usullerimizi koruyan Trk
yemekleri kitabn deli enitemiz yazabilmi olsayc, tabiat

e
huylar ne olursa olsun, srf bu iptilasnn ve zevkinin kymetli
mahsuln yetitirip verebilmi olmak sayesinde,

milli kltr
mze mhim bir hizmette bulunmu ve bylelikle belki baz g
nahlarnn bir nevi kefaretini demi, baz kusurlarn telafi veya
af ettirmi olacakt. Zaten bizim btn yapmak istediklerimiz de
kendimizi ve ismimizi byle boyumuzdan uzun mrl eylere
balamak ve onlarn nisbl salamlna dayanmaktan ibaret deil
midir?
1 09
xv
Memur Olarak Gidileri

nsanlar, hele ocuklarn tabiatlarnda taklit meyli o kadar


kuvvetlidir ki amlcadaki enitemizin, kerevetinde.
gazete okur- .
ken hazan yerinden frlyarak: "Gittiii! Utuuu! " diye haykrd
n grdkten ve duyduktan sonra, evimize dnnce, ben de onu
taklit etmek hevesine kaplrdm. Onun gibi, bir kerevetin st
ne bada kurarak gaiete okur, hazan, grdm mhtm bir ey
le halecana dm gibi, minderin stnde ayaa kalkarak, bu
szlerin neleri telmih ettiini ve giden kimdir? uan nedir? bunla
r bilmeden, "gittiii, utuuu! . . " diye haykrr, hatta, bu son keli
meyi "utu" diye telaffuz etmeyi unutmazdm. Enitemizin, gaze
tesinde vahim bir haber bulduunu, bu szlerin vicdanndan
kan aksi sedalar olduunu dnerek, bylece, onun bana yapt
tesiri etrafmdakilere, bacma, hizmetilere yapmak ister; onlarn
okuduum gazetede birtakm menfaatlerimize halel geldiini
renerek mteessir olduumu dneceklerini tahmin eder, ve,
haykrlarm duyanlarn elbette benim eniteminkilerini ald
m kadar ciddiye alacaklarn umardm.
Fakat bir gn annem bu szlerimi duyunca glerek, bana:
" Kuzum, Allah akna! " dedi, "Sen eniteni ne diye taklit etmek
istiyorsun? Onun ne demek istediini sanki biliyor musun? " ve
anlatt: Meer, enitemizi, o vakit ki btn gazetelerde her gn
ilk stunun banda kan "Tevcihat" ve "Tebligat- resmiye" k
smlarn okurm ve burada kendisine layk bulduu rtbelerin
ve mnasip grd nianlarn rakipleri addettii ve sevmedikle
rine verildiini; kendisinin umduu, kollad memuriyetlere,
mutasarrflklara, valiliklere de rakipleri olduu iin kskandkla
rnn tayin olunduklarn renirmi.

te btn bu bekledii rt-


- heleri, nianlar ve memuriyetleri eline geiremedii, bunlarn
bakalarna gittiini grd iindir ki byle, hayflanarak, tutu
arak, can havliyle yerinden frlar, bandan dumanlar taar, ve
1 1 0
onlarn arkasndan: "Gittiii! utuuu! " diye haykrrm. Meer gi
den, bakalarna veilen rtebler, nianlar; uan da; bakalarnn
konduklar mutaarrflkla

valiliklermi!
Fakat, buna ramen, btn bu rtbe ve memuriyetlerin hepsi
de birer birer ka olmaz, ve, arada srada, bunlarn biri de
kendisinin eline geerdi. O zaman deli enitemiz, ya halamz zi
yarete gittiimizde; bizi merdiven bandan karlarken, yahut, o
hamarat haliyle, parlayan gzleriyle, dnya ile barm, . tebess
miyle, kendisinin bizi ziyarete geldii gnler, bu yeni tayininden
ne kadar memnun olacamz bilerek, bizi yine: "Veminelhava
dis! " sayhasiyle karlard. Fakat bu yeni tevcihin ruhunda bir
muzafferiyet borusu ttrd bu gnlerde haz ve gurur ile i
kin sesinden duyulurdu ki bu haber artk stl veya pekmezli
muhallebilerden birine ait deildi!
Bu gnlerde onun btn "vzera", "kbera" ve "rical-i devlet"
dediklerine kar hrmeti artar ve denilebilir ki adeta dini bir ma
hiyet alrd. Hatta, yalnz medleri, tecvit usul, drt elif mikdar
ekerek: "Pa!" demesi bile paala verdii ehemmiyeti gster
mee kafi gelirdi.
Enitemizin, memuriyete tayininden sonra da hareket et
memi olduu, yahut, memuriyeti stndeyken Istanbul'da me
zuniyetle bulunduu sralarda, bayramlar muayede resmine git
mek iin srmal niformasrm giyerek, nianlarn ve klcn ta
karak, hem neeli bir gurur, hem de nezaketli bir szde mahvi
yetle arabasna kurulmas grlecek eydi. Derhal, vazifesi bu ol
duunu bilir gibi, arabadan hem sana, hem soluna bakarak1 rast
geldiklerine; Kskl kahvesinde otururlarken hep birden aya
a
kalkarak, kendisine temenna e_denlere nlerinden getike kendi
sine selam vermeye davrananlara; hatta, bu niyette olmayanlara
bile, durmadan temennalar ederdi. Sanki kendisinin bylece m
temadiyen selam vaziyetiyle alan sa elinin yukarya kadar
kalkmaa bile vakit bulamayan, kesik kesik, yarm yarm temen
nalariyle, ve memnun bir yzle, durmadan herkese datt, bir
bayram iltifarndan ibaret deil de, mfevi bir hazneden avu
avu alp serptii bir takm nimetler gibiydi. Karakolun nnden
getii srada, arabada uzatt ayaiyle, pantolonunun yan eridi
ni, niformasn ve klcn gstererek, askerleri de kendisine sela
ma durdurmaa muvaffak olunca pek ziyade memnuniyetle se-
1 1 1
lam verir, ve bylece maneviyatnn gdas olan bir ziyafete ana
rak, bu amlca ini klarn birer muzafferiyet geit resmine
evirirdi. ,
Ya, acaba, tayin olunduu o uzak diyarlara nasl gider, oralar
dan nasl dnerdi? Onun oturma odasnda, bir soba, bir de orta
mangalndan baka, birok diz rtleri battaniyeler, hrkalar ve
takkeler bulunurdu. Oda soumasn diye camlar kafi derecede
atrmazd ve ate hazan insann bana vururdu. Burada ok kere
ila kokular duyulurdu. Fazla olarak, ya kokusundan hazzettii,
ya havay temizliyeceini umduu, yahut, belki de uur sayd
iin, mangalnda ikide birde birtakm ttsler, d aac, gnlk,
defne yapra yaktrr ve btn bunlar odasnn havasn arlat-
- rrd. Biz imdi bu odaya girecek olsak, ilk i olarak, muhakkak,
pencereleri bir iyi atrrdk.
te, en ziyade hayretime giden ey, bu scak odasndan dar
kmay sevmeyen, kedeki krmzmtrak ilteli ve krmz post
serili kerevetinin stnden, mangalnn bandan ve mutfandan
ayrlmak isteniyen, odasnda bile rtler rtnen, fanililara ve
battaniyelere sarlan, mutfakla yatak arasnda daima gecelik enta
risi, hrkas ve takkesiyle dolaan; o zamanki evlerde kilerin ve
mutfan civarnda yetien iptidai ve kk zevklere pek dkn
olan; mtevekkil ve tetbel gnlerin keyfini, bir ubuk eker gi
bi,yi karan; fikrini ve merakn minderinde yan gelerek oku
duu gndelik bir gazete ve tercme edilmi bir macera romaniy
le doyuran; fazlasiyle yemek yiyerek, ve sonra kakule ineye
rek, kahve ierek, enfiye ekerek Allah'a dua, hamd ve kreden
bu evcmend adamn ikide bir memur edildii bu kadar uzak, da
ima uzun yollu, ve daima yolsuz vilayetlere, l iinde kalm di
yarlara, kumlar iine saplanm ehirlere gitmek iin zahmetli ve
aprak seyahatlere kmas; oralarda hazan refakatindeki jandar
malarn, hazan maiyetine verilen neferlerin yardmiyle, ku u
maz kervan gemez ve asayii temin edilmemi yerlerde karakol
dan karakola konaklayarak, at veya katrla, yahut da deve stn
de, o bozuk yollar, yolsuz ovalar, yaln dalar amasyd.
O zamanlar ki, rahatlkla gevemi bulunan stanbullulara, bir
kar yakaya geip tnele binerek Beyoluna gidip geli bile hatr
saylr bir yol; ve bir Bykadaya gidip geli bile denizar bir se
yahat saylrd. O zamanlar ki, ancak gzlerin grebildii mesafe-
1 1 2
ler llr; yaanc diyar olarak, gkteki ay ve yldzlar seyredi
lir; ve iklim olarak, yalnz bizi srasiyle_ ziyarete gelen ilkbahar,
yaz, sonbahar ve k bilinirdi. O zamanlar ki, herkesin merakn
eken havadisler, esen poyraz ve lodos rzgarlar, ve, mahalleleri
Istanbul' iine daglm olan sevgililerin, akrabalarn ve dostlarn
shhat ve gnl haberleriydi. O zamanlar ki, insanlar iin hret
ve servet kelimelerinin galiba byk ve hele kendilerini heyecana
getirecek bir manas yok gibiydi. o zamanlar ki, herkes iinde
doduu mahalleye, hatta eve, hatta evinin iindeki odasna sadk
ve adeta ak kalrd. O zamanlar ki, insanlar ayn evin iinde,
doduklar ve beiklerinin salland odaya bitiik bir odann d
einde can verirdi ve ok kere, c.esetleri de, ocukken sulariyle
oynadklar bir emenin sulariyle ykanrd. O zamanlarda, deli
enitemiz, bu uzun gidip gelilere nasl raz oluyordu? Kendisi
de, btn etrafndaki insanlar gibi, bu muhit iinde yetimi, bir
ayn mahsul deil miydi? Dier birok huylarna baklsa, onlara
ne kadar benziyordu! 0nun byle, eski zaman seyyahlar gibi,
inanlmaz lkeler amas, adeta efsanevi seyahatle baarmas na
sl kabil oluyordu? O zamanlar bu kadar uzak saylan bu dank
vilayetlere, en iptida vastalarla nasl gidiy
o
r, oralarda nasl dola
yor, oralardan nasl dnyordu?
O zamanki yollara ve nakil vastalarna gre, bir dnn,

s
tanbul nerde, Musul nerde? Trablus nerde, Nablus nerde? Cidde
nerde, Hdeyde nerde? Amman nerde, Havran nerde? Hamna
nerde, Hayfa nerde, ve Kerbela nerde? Akka nerde ve San'a ner
de? Nasl oluyordu da Arabistan'n eritici gnei altnda yakc
glgelere srnerek isimleri bile hayret verecek kadar uzun mesa
feler aan yollara, sahralara, dalara, nehirlere, denizlere ve ehir
lere
'
bylece bir sair-filmenam gibi, bir gidip bir geliyor, ve sonra,
ilesi daha dolmam gibi, bu seyahatleri nasl tekrarlamak isti
yor, tekrar ediyor, ve nasl tekrar gidiyor, tekrar geliyordu?
Fakat insan deli enitemizi grnce, bu muamma gya kendi
kendine zlveriyordu. Filhakika o sanki btn bu uzun yol
lar, susuz sahralar, ba dndrc dalar ve muhataralar deniz
leri, hep, her zamanki evinin ve mutfann iptidai ve hak!r ileri
arandaki kaygs ve heyecaniyle, btn bu zahmetlere ve seya
hatlere adeta arada byk bir fark olmam gibi katlanyor, b
tn bu at mesafeleri lmeden geiyor, mutfak kapsndan
1 1 3
oturma odasna getii zamanki evcmend haliyle, evindeki al
miyle, beyaz gecelik entarisi ve takkesiyle, tencereleri ve sahanla
riyle birlikte, bunlarla megul olup tehlikelere belki yalnz bize
hikayelerini anlatacak kadar ehemmiyet vererek, ite belki de
bundan dolaydr ki asab pek bozulmayarak, ve shhati bsb
tn gmiyerek, kendisini yar muhafaza eden bir hafifmerep
likle, susuz Arabistan llerinin yolunu tutturmu, bir batan bir
baa onlar ayn evik, hamarat gzleri ve oral olmyan haliyle
gemiti! -
O zamanlar btn bunlara aardm. O zamanlar ben pek tec
rbesizdim ve daha bilmezdim ki hi korkmadmz ta ba ya
rar. Clz hallerinden hi umulmayacak nice kahramanlar vardr.
Hatrlarna getirmedikleri zorluklr balarna geldi mi, bunlar
sanki haberleri olmadan yenerler. Onleri.e kan dalar tevazu
larna hibir halel gelmeden devirirler. Oyle hasta ve yumulu
gzler vardr .i bir ey seemezler sanrsnz ve ktphaneleri
hatmederler. Oyle hantal eller vardr ki aldklar sazdan kalbini
zi delen en tesirli, en ince sesler kar. Enitemiz de ite bu halin
den beklenilmezlerden ve Evliya elebi gibi seyahat edenlerden
biri olmalyd!
Kendisinden bu etin diyarlara gidilere ve orada bu zahmetli
gezilere katlanmasnn tefsiri mahiyetinde olarak tantanal bir
cmle duymutum: Bana, bilmem hangi bir szme cevap olmak
zere: "Ya evladm, ite byle! Ne yaparsn? Din ve devlet nam
na!" demiti. Sonralar bu cmleyi ondan sk sk duyardm. O,
bu memuriyetlerin zahmetleri ve bu seyahatlerin skntlar iin
hep: "Din ve devlet namna!" derdi. Ben de o zaman gOya bu se
bepleri tahlil edebilmi gibi, bu zarureti kavrardm. O zamanlar
pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki byle byk szlerin
yaldzlar iinde gizlenen hakikatleri bulmak ve bunlarn yalanla- .
rn karmak iin ne tarihi bilmeye, ne uzaklara gitmeye, ne de
ykseklere kmaya ihtiya vardr. Bazlarnn canlariyle deme
ye raz olduklar mukaddesat bazl:r iin ancak menfaatlerini ba
ndran birer paravandan ibarettir. Bylelerinin de mevcugiyeti
ni herkes kendi mahallesi iinde, kendi ailesi arasnda, kendi kap
komusunda tahkik edebilir.
Enitemiz, evvel zaman filozofunun tavsiyesini yerine getire
rek, kendini iyi tansa: "Din ve devlet namna! " dedikten sonra,
1 1 4
bir de, daha yav3 perdeli bir sesle: "Ve amlca' daki kk nam
na! " cmlesini ilave etmeliydi. Zira deli enitemiz btn hareket
lerinde -ve kim bilir, belki de hatta rivayet olunan yolsuzlukla
rnda- hep bu kkn hesab ve menfaati ile megul olarak, uzak
tan bile, hep onun glgesinde, onun iinde y3arm. Halamn an
lattklarna gre, ha San'a'nn kargir ve muntazam binalarnda ol
sun, ha Amman'n kuyu b3ndaki kr evinde bulunsun; hep bu
kkn tamiri, denresi, boyanmasiyle, megul olurmu. Bu
lunduu yoksul vilayetlerin birinde yorucu teftiler iin dol3r
ken bile kafasnda daima bu gittike gzelleen kk t3r, onu
tadil eden planlar hazrlar, kzyle damadna bir ayr daire aar,
haremde ve selamlkta ayr ayr mkellef yemek odalar ayrr,
bize, gelince yatacamz odalar tahsis eder, ve btn bu daire ve
odalar kendince mkellef bir surette detirmi. Geen gnler ve
geceler boyunca uzak amlca' da kalan bu kk bylece yav3
yav3 tamir grr, eski kiremitleri deiir, ii denirmi. Deli
enitemiz ok kere bu kk istedii gibi yaptrmaya muvaffak
olacan, hazan da muvaffak olamayacan sanr, ekseriyetle
mitlerinde yzmee balar, hazan da mitsizlie batarm. Hele
mutlaka bu bahsi aar, hayalen bu kke konar, bir uzak tasav
vurdan deil, lakin, ehemmiyetli, faydal, acele bir iten bahseder
gibi, bu mevzuu ne srer, h;amn kaytszlk, alakaszlk ve ka
dnlk diye tavsif ettii skun ve skutuna kzar, suallerine ille ce
vap vermesinde srar edermi!
Deli enitemiz, yorgun dt, strap ektii, korkularnn
teptii, nbetlerinin nksettii ve hastalktan uykusuz kald ge
celer, kendini unutmak ve avunmak iin, bir masal dinler gibi
'hep kknn hayaliyle oyalanr; onu bir Cennet olarak hatrlar;
bahesini mis gibi koklar; amlcann "pfr pfr" esen rzgar
larn ateinin stne sallanan tlsml yelpazeler gibi duyar; k
knn varlna, bir yataa yatar gibi yalanr ve orada bulaca
skutu, rahat, zevki, itibar dndke yava yav3 iyilee_ek,
skununu bulan bir uykuya, kknn ryasna dalarm! ihti
lalar iinde uyannca, yine orada, amlca'daki kknde rahata
kavuacana imann yeniliyerek, onun hatrasn tekrar bir yor
gan gibi stne eker, varln bir ila gibi ier; hlyasn, sevdii
bir dudak gibi permi!
1 1 5
Nasl ki kkn rengini -e, hayalinde ka kere deitirmi.
Bir gn halam yine onun kk ne renge boyatacaklar hakknda
bir sualine maruz kalarak: "Her renge boyattn da bir fstklsi
kald! " diyecek olmu. Enitemiz hemen inatla bu rengin stne _
atlm. Zaten o zaman am'da bulunuyorlarm. "Peki, muhak
kak fstki olsun! " demi. lk nce bu renk ona, aalar arasnda,
pek zarif gzkm. Fakat bu ak ve mstehzi renk, zihninde
zamanla yava yava ciddileerek koyulam, tireye alm, nef
tiye dnm, sonra daha olgunlaarak, yeile ermi, enitemiz
kkn dini, mbarek, mukaddes, mslman bir renk olan ye
ile boyatmaya karar

vermi; ve, bir stanbul'a gelilerinde, onu


filhakika sadat kiramn sarklar ayarnda bir yeile boyatm!
'
Enitemiz halama, ikide birde: "imdi sknt ekiyorsun am
ma, hanm!" dermi. "Sonra amlca'daki kke kurulunca raha
ta konarsn, inallah! " ve daha: "Sabredelim diimizi skalm da
hanm! " dermi, "amlca'daki kke yerleince rahata kavuU
ruz, inallah!" Fakat halam bu kkn hikayesini, o kadar yoksul
, illerde, o kadar hayal halinde duymu, dinleni ve mesela Mu
sul' dan amlca o kadar uzak grnrm ki o tamir, tefri riya
sn belki de hi tahakkuk eemiyecek sanr ve gnn dier gaile
leri arasnda buna ciddi bir yer ayramaz, onun iin enitemize is
teksizce cevap vererek: "Hele hayrlsiyle bir dnelim de, o za
man dnrz. Kuzum, Bey! Nafile zlyorsun, vallahi! Nasl
istersen yle yaptrrsn! " gibi, kocasn ileden kartan cevaplar
verirmi! Hlasa, enitemiz, btn bu szlerini halama o kadar
tekrarlarm ki, daha bu kke bsbtn ve adamakll yerleme
den evvel bile, onun hikayesinden biraz bkmaya balam!
1 1 6
XVI
Mazul Olarak Dnleri
Gobineau, "Nouvelles asiatiques" isimli kitabnda Trabzon' da
vali bulunan bir paadan bahseder ve: "Hkumetinin ve memle
ketinin istikbaline itimad salam deildi. Yaplan slahatn dee
rine ve bilhassa gerekliine pek inanamyordu, Fakat kendisinin
ahs! vaziyetini kabil olduu kadar iyiletirmek lzumuna kuv
vetle kani'di. " gibi bir ey syler. Deli enitemize gelince, hk
metin ve memleketin atisine itimad olmadn bilemiyor, hatta
zannetmiyorum. Ancak onun da kendi ahs1 mevkiinin slah l
zumu hakkndaki iman yle kuvvetliydi ki bu yzden bir yan
dan mteebbis ve hamarat, bir yandan da sabrl ve tahammll
olmakta sebat ediyordu.
Deli enitemiz, arada bir, her nedense, hep Arabistan tarafla
rnda bir vilayete gnderilir, fakat yine her nedense, gittii yerde
bir suu, bir yolsuzluu grlr, pek aka sylenmek istenilme
yen eylerin Arapa ifade edildii o zamanlarda, ikide bir yine
"lesebebin minel esbab" azlolunurdu. Evdeki hanmlar, macerala
rn hep delice ve gln bulduklar enitemizden, halam her za
man zdn grerek, adetleri vehile ekitire ekitire bahse
derler ve bu gnlerde birbirlerine benim anlamadm imal, ma
nal gzlerler bakarak: "Duydunuz mu?" derlerdi. "Hac Bey yi
ne azlolunmu! Deli! Ne halt etmi'tir kim bilir? . . " ocuklarn
yanlarnda bu meseleden pek bahsolunmazd. Fakat ben yava
yava ve para para duyarak renmitim ki deli enitemiz, me
mur olarak gittii , yerlerde, rvet almak, para yemek gibi th
metlerle zan altna girerek azlolunur, sonra, anca}, Yldza deha
let eden babasnn efaatiyle affedilerek yahut beraat ederek tek
rar bir baka yere tayin olunurmu. Doruluuna bsbtn emin
olmadm bu . rivayetlerden ancak halamdan duymu olduum
birisine inanyorum: Nice zaman sonra, kocasndan ikayet eder
ken, halam onun bir gnde dier memur zevcelerinin kendilerine
1 1 7
gelen ricaclardan bir ok hediyeler aldklar halde kendisinin bu
eylerden hi istifade etmediinden kayet ettiini ve kendisinin
de bu teklifi: "Hay Allah'tan korkmaz! " diye iddetle reddetm
olduunu anlatmt. te bir bunu biliyorum. Fakat bilmediim
eyleri de 4anmlarn fsltlar ile o kadar duymutum ki benim
de, belki zavall enitemizin gnahna girerek, onun daha alma
m o byk denklerini, hararlarn, eyalarn grdke, bunu
hi kimseye sormadan, bu evde krk haramilerin haram mallar
tarznda biriktirilmi baz ganimetler bulunduunu farkedeceim
gelirdi.
Byle, memuriyetinden dnp de, stanbul'daki evleri daha
kirada bulanan memurlar; o devirdeki kibar stanbul'da mevcut
olmayan, zaten mevcut olsa da, ka gz yznden, en orta halli
bir ailenin bile gitmesi ayp saylacak otellere deil, fakat kendi
evlerine yerleinceye kadar, zevceleri, ocuklar, hizmetileri ve
eyalar ile birlikte, yakn akrabalarnn evlerine misafir olurlar
d. Bu evler de odalar, sofalar, sandk odalar, kilerleri, ykleriy
le onun btn adamlarn, eyalarn, zahirelerini almaya yetie
cek kadar geni olurdu.
Enitemiz de byle, memuriyetinden azlolunup stanbul'a d
nnce, hazan kendisinin amlca' daki kk ve halamn da Ge
dikpaa' daki kck evi kirada olur, ve o zaman, zaten smaya
caklar kk evin d(il, fakat amlca' daki kkn kiraclarn
bin zahmetle karp oraya bin itina ile yerleinceye kadar, ba
bamla birlikte, hizmetileri ile, hararlar ile ve mutfaa yaryacak
hediyeleriyle, bize gelirlerdi. Bu, biz ocuklar iin bir enlik vesi
lesi olurdu: yalda hayat, bilhassa enitemizin tuhaflklar yzn
den birka zaman iin daha elenceli olacakt.
Enitemizin bu Arabistan dnlerinin daima tatl-ac bir e
nisi ve bir hikaye ve macera ksm vard. O, geri bir thmetten
sulu deilse bile, zanl ve herhalde azledilmi bulunurdu. Ancak
kendisini daima kabahatsiz bilir, bir iftiraya kurban olduunu
syler, meseleyi, kollarn ve gzlerini aa aa anlatr ve her defa
sda muhatabndan ayrca hak kazanm gibi olurdu. Zaten bu
heyecanl, vesveseli, fkeli ve ikayetli dnlerin hznnde, bir
de, ilk nce bizimle, az zaman sonra da, asl sevgili amlca k
kiyle bulumann verdii gizli bir ne'e de eksik olmazd.
1 1 8
Deli eniteriz bu amlca kkn cidden o kadar sever, onu
o kadar zlermi ki azlolunduu zamanlar, hazan bu acy ona
kavumak zevki ksmen azaltrm. Arada pek ziyade mteessir
grnrken hazan da, daha mahrem bir sesle ve bir sr syler gi
bi: "Yine azlolunduk ama, hanm! " dermi, "fena m, bak, inal
lah kkmze kavuacaz!" yle ki, enitemiz, gzlerinin kah
rtlp kah alan bir perdesiyle bu dnten demin mahzun gi
bi, imdi de memnun gibi grnrd. Demin ona bir mazul ol
duunu hatrlatmaktan rker, imdi ise birbirimize kavutuu
muza krederdik! Enitemiz, ne yapp yapp -kavga edip, tazmi
nat verip, hatr saylr birisine syletip, bir baka ev bulup, g
masraflarn kendisi deyip- kiraclara kkn boaltr, az bir
zaman iin olsun, yine oraya konar, yine nln takar ve sev- .
dii yemekleri piirmee balard.
Babasnn lm ve kendisinin son defa azloluuna kadar
enitemizin daima byle, iki seyahat aras, telal, dertli, derdini
dken, medet uman bir hali v:d. Daima ii bozulmu, azlolun
mu, kabahatli bulunmu, bundan kurtulmu, yine nasbolunmu,
vedaa gelmi veya seyahatinden dnm olurdu. Bir denizin med
ve cezri halinde ya gelir, ya giderdi. Her geli ve her gidi de bel
ki ancak, sekiz on ay srerdi. Fakat zaman daima nisbi ve esrarl
bir eydir, O zamanlarda bence aylar imdiki senelerden daha
ok zaman ihtiva ederdi.
Deli enitemizin dier bir garabeti de gfya ktlktan kmz
ve sanki ailesini gelecek yoksulluklardan korumak istiyormu gi
bi, bakalarna tamamen lzumsuz grnd halde, kendisine
pek lzumlu gelen bir ok eyalar biriktirmek merakyd. Bu
mallar bana karncann hazan kendinden byk csseli eyleri ta
masn hatrlatrd. Zira enitemizi grmee gittiimiz gnlerde
bu sinirli ve zayf adam hemen daima boyundan byk ambar
lar, hararlar, heybeler, beyaz yatak balar, iri iri denkler ve renk
renk sandlar arasnda dolar ve onlardan ksmen karlm e
yalr yerletirir yahut datrken, bir ey arar, yahut saklarken
bulurduk. Oyle ki, odalar, sofalar, merdiven balar ve merdiven
altlar hep o Arabistan' dan gelme yar km, yar kacak ve
yerlerine yar konmu, yar konacak eyalarla birer ambara d-
nerdi.
+
1 1 9
Bu denkler, hararlar, sandklar kolay kolay alamaz, ilerin
den kan eyalar abuka yerlerine konamaz, ve hediyeler yle
abuk dalamazd. Bunun iin birok gnlerle gecelerin gemesi,
birok szlerin sylenmsi ve dinlenmesi lazm geldiini gemi
tecrbelerimle bilirdim. Ilerindeki eyler, uzun aylardan sonra,
adeta ocuk doar gibi meydana kard. Zira filozoflar kafalarn
da daha halledemedikleri mefhumlar sonra tanzim etmek zere
uzun bir mddet bir yana _raktklar

gibi, deli enitemiz de, ha
zan bunlardan birini aar, sonra, bir yorgunluk duyar, bu ie de
vam etmez, onu bitirmeyi ya halamn rahatszlnn gemesine,
ya yeni bir hizmeti bulunmasna, yahut kendi diinin ektiril
mesine brakrd. Deli enitemiz bunlar arasnda yine hep o evc
mend haliyle, hep o karsndakilerinin kendi duygularna itirak
ettiklerine inanan baklariyle kalr, fakat artk ne yapacan pek
kestiremiyen insanlar gibi akn bir hal alrd. Bu denklerin baz
lar da almak iin hi gelmeyen bir eref saati bekler, fakat bu
saat gelmez ve bunlar bir trl alamadan kalrd.
Zavall halam bu hediyelerin byle kah kp kah kamay
ndan biraz mahup olur ve bize: "Ne yapalm? Deli! " diyen
gzlerle bakard
.
Enitemizse bize itimat gsteren efkatli tebes
sm ile kendisinin de bizim itimadmza layk olduunu d
nr gibi, sabretmemizi de bize adeta acyarak, yine zaruri ve tabii
bulurdu. Filhakika yine uzun bir atalet devresinden sonra, yeni
bir hamaratlk devri balar, ve gnn birinde bunlarn ilerinden,
ok kere gzel ve kymetli deil de bize hazan garip hazan da l"
zumsuz grnen birtakm irili ufakl, acayip ekilli, gln yz
l, yann yumru, develeri hatrlatan ve toprann, suyunun, ha
vasnn birer mahsul iini gibi adeta Arabistan' andran birta
km eYalar kar ve bunlarn bazlar nihayet amlca' dan ta bi
zim Boazii' ndeh yalmza kadar gelirdi.
Sar ipek ilenmi, boncuklarla rlm ve ortasnda brakl
m drt ke bir zemin zerine altn srma ile " Lbnan", yahut,
"Cebeli Lbnan" gibi bir diyarn ismi ilenmi bir yastk; sedef
kakmal bir ift naln, veya daha ziyade alak topuklu ve yerlere
srnr halli bir ift takunya; yahut da stnde sedef bir ay '
y
l
dz bulunan ve ne
y
e yarad bilinmiyen bir raf!
Bu hediyelerin bir ksm da yenecek ve iecek eyler olurdu.
Mesela nefis olduunu syledii bir teneke Halep ya, veya krl-
1 20
masn diye st sepetlenmi bir binlik "aznza layk!" dedii
szme bal!.. Annem bunlar kilere, mutfaa gnderirdi. Biz bu
eylere glerdik. Halam iini ekerdi. Kendi mazeretini anlatmak
iin: "Bunlara sanki ne lzum var? Delilik! " derdi. Annemle ha
lam, aralarnda bir tek sze bile lzum olmadan, sadece birer ba
kla nl.rlard.
Enitemiz azlolunup stanbul'a dner dnmez bir taraftan he
men kkne yerlemeye alr; bir taraftan da yine tezada de
rek, hemen bir bka memuriyet istemeye koar, hakkna inanr
ve bunu elde etmeye abalard .
. zamanarda, kendi mevkiinde bulunanlarn tekmil hayatla
qnda hakim olan his Yldz korkusuydu. Eritemizin de byle
ikide bir kendisini bir vilayete nasbedip sonra dama ta gibi kal
dran, sonra baka bir yere konduran Yldz'a kar by ve he
men her saniye devam eden bir korkulu saygs vard. Oyle ki,
amlca'daki kknn kerevetinde otururken bile hazan Sultan '
Hamit kendisini gryormu gibi vehme kaplr, haline bir r
keklik gelir ve yapacandan ekinirdi. Fakat yine, onun mevki-

inde bulunanlar iin de, Yldzda mutlaka tandklarndan bir e
faatcirin bulunmas bir kalb kuvveti olurdu. Onlar, lzumlu
olursa, tvbe kaps kapanmadan evvel, bu efaat kapsnn kendi
lerine alacan mit ederlerdi. Ancak mtemadiyen bir gidip
bir gelen dalgalar halinde mitten pheye, emniyetten emniyet
sizlie varan hislerle boclarken, suya dp boulmaktan kork
tuu iin, delilii kendisini hi qrakmad bir ihtiyaca sevket
miti:
Yldz, yksek duvarlar arasnda saklanarak, kocaman mpa
ratorluun btn arklarn ileten; tebaadan her kulun talihini
patlatan veya. sndren, korkusunu bir kta byklndeki bu
yerlerin hepsine salan Yldz, bir saray deil, hatta bir mahalle de
il, fakat i ie mahallelerdi. D snrlar ta Beikta'ta, Ketenci
ler hamam yannda, Serencebey yokuundan, dier taraftan da
belki ta Ihlamurda Yeni Mahalleden balard. Bunlardan sonra
asl Yldz Mahallesi gelirdi. Fakat Ortaky' de ale kkne,
raan korusuna kadar uzanan bu kocaman semtin de asl bir i
mahallesi daha vard. te btn bu kaplarda, bu geitlerdeki bir
sr Arap, erkes, Arnavut, kapc, tfeki, silahr, asker, ya
ver, beki, nbeti ve hafiyelerin insana birer sng gibi dikilen
1 21
yahut, belli etmemek ister gibi yan yan bakan gzlerinin srleri
nnden gemek enitemizin dizlerinin ba zen ve iine
ezinti veren bir korku salard. Zira btn bu saray gzleri aza
metli, ok bilmi, yahut ylan gibi hain baklariyle, dardan ge
lenleri hep suizan erbab gibi szerler
.
di. uralardan geilince k
k kk, ayr ayr binalar ve hazan adeta barakams yerlerde
ha katibin, bamabeyncinin ve srasiyle sair mabeyncilerin ve
katiplerin -ayr -veya mterek daireleri ve yaveran odalar arala
rnda nasl sessizce amansz bir entrika havas hkm srdn
bendeganl an'aneleri, rica setreleri ve dua cbbeleri arasnda na
sl haset, kin, hrs, menfaat ve kskanln sngleri ve baklar
parldadn iyi bilirdi.

yle ki Yldzda grnmesinin kendisine


yaryacan, resmi mevkiini kuvvetlendireceini dnmekle be
raber, ancak lzumlu teekkrler ve resmi gnlerde tebrikler iin
yaplmas zaruri ziyaretlerden bakalarna cesaret edemezdi.
Yldza mutlaka gitmesi lazm gelince, bundan evvelki geceler
gzlerine uyku girmez, byk bir dua sahasndan mrldanarak,
adaklar adayarak geer ve Yldz kaplarndan ieri girince dizle
rinde bir boluk sezerdi. Btn Yldz bendegan kendisinin v
cudunu, kalbn grerek burada bulunduuna hkmedeceklerdi.
Halbuki o, Yldza girer girmez, ruhunun, korkusundan, kalbn
terkettiini; baka bir yere uarak kendisini bo braktn sezer
d. Grdklerine tebessmler ve
.
temennalar ederdi. Fakat iin-

den kendi yokluunu duyarak. Teekkrler ve dualar ederdi. Fa
kat kendi sesini bir yabancnnki gibi duyarak. Zira bu muhtelif
kaplardan, dehlizlerden geerek, katip, mabeyinci, yaver odalar
na girip ktka, iinde bulunduu vaziyeti laykiyle tahlil ede
mez; grdklerinin kiin nesi olduunu kartrr; bunlarn bir
ksmnn kendisine muarz olacaklarn sanr; dmanlara rast
gelmekten birisinin gzne batmaktan, bir pot krmaktan eki
nir; bir iftiraya uramaktan, bir istiskal grmekten korkar; bir
hata ileyerek, bir acemilik yaparak, bir haltederek bunu netice
sinde mahvolmaktan d kopard. Ancak Yldzn hudutlarn
tekrar atktan sonradr ki yava yava kesafetinin yerine geldii
ni ve ruhunun geri 9ndn hissederdi. Bu ruh haletini ifade
iin de ikide bir: "Ya evladm, ite byle! Ne yaparsn? Yldz
bendegan ile baa klr m?" derdi. Btn Yldz cephesini, efa
at olunarak, affedilerek, yeniden nasbolunmay, tekmil bu ileri
1 22
pek iyi beceren ihtiyar babasna brakrd. Bunun iindir ki Hac
Vamk Beyefendi, saraya bu kadar balyken, yine o zamanki "ri
cal-i devlet"in hatr saylrlar arasnda deildi. O hep "Hac Ra
km Efendinin mahdumu" olarak kalmt.
Zaten onu seven biz ocuklarn kendisine beslediimiz mu
habbete ve onu ciddiye allarmza bakmamalsnz. Byklerin
bizim hislerimize her zaman itirak etmediklerini, bunlarn in
dinde deli enitemizin itibar dk kaldn ve mesela gece misa
firliine geldii vakit, o zamanki kk komusu ahin. Paann
onu nezaketen kabul etmekle beraber, 11f, yine geldi! " der gibi
kalarn atarak cannn skldn gizlemediini senelerden son
ra duymutum. Zira ciddice oturulup konuulan biraz resmi ve
terifatl muhitlerde onun biz ocuklarla beraber olduu zaman
tuhaf ve ho bulduumuz huylar ieklerini aamyor ve meyva
larn veremiyordu.
Deli enitemizin ihtiyar babas Hac Rakm Efendi, ksa boy
lu, tknaz, pembe tenli, yelpaze gibi alm bembeyaz sakall, g
ler yzl, ate gzl, siyah sert ve evik bakl, o zamanki ricalin
sevip, saydklar yar mutasavvf ve yar da stanbul'un yetitirdi
i o kelli felli, mizatan anlar, gnl avlamasn bilir, dalkavuk
lardan biriydi. Ona hrmetle "Hac Mkm Efendi", hazan da
"Efendi hazretleri" derlerdi. Bu saygnn ve sevginin hikmeti ney
di, dorusu pek bilinemezdi. Galiba Rakm Efendi dout -n ne
eli bir miza ustas olduu, kafas, ileri daima yolunda bulundu
u ve gstermesini bildii iin aranrd. htimal ki baz tabiatlarda
hayat sevgisi o kadar iddetlidir ki yanlarndakilerine de sirayet
eder ve bunlar da neelendiklerini duyarlar. Onlardan taan ha
yat sevgisi o kadar tesirlidir ki, insann bir melale kaplm oldu
u ve ruhunda bezginlik duyduu zamanlarda kendilerinin varl
, daima hayrl eyler yolundaki kehanetleri, daima neeli szle
ri sinirlere birer kadeh kordiyal gibi tesir eder.
Hac Rakm Efen dinin, gzlerini zevkinden yaartan, sakaln
heyecanndan titreten iptilas, sarayda nfuzlu ve mevkileri yk
sek olanlarn karlarna geerek ve bin bir tuhaflk yaparak onla
r elendirme_kti. Bu eit eit makamlara ancak birer mddet
iin konan, yahut bunlarda senelerce kalanlar elendirebildii
kadar memnun, gldrebildii kadar mesut olurdu. O kadar tatl
szlyd ki giderken yaknda yine terif etmesini rica ederlerdi.
1 23
Kendisi de vkela hazeratn iyice elendirip gldrebildii gn
lerin akamnda ileri yolunda ve iyi gittii iin kendine baz m
kafatlar baheder gibi, evindekilere hediye olarak, irili ufakl ve
rengarenk katlara sarl paketlere birtakim yiyecekler, iecek
ler alr ve bir arabaya binerek, stanbul'un i mahallerinden bi
rinde, galiba Zeyrekte bulunan evine dnerdi. Onu byle akam
lar paketlerle donanm arabasnda, bembeyaz ember sakaliyle
geerken bir iki kere grmtm. yle ebeiyetine kavumu bir
hali vard ki bana hala bir akam. saatinde evine gitmekte devam
ediyor gibi geliyor!
te, bu ok tecrbeli, gler yzl, gr sakall, hac ve sofu
hretli, tatl dilli adam, olunu kurtarmak lazm geldii gnler,
Yldza kmay kararlatrr ve bunu yapmasn iyi bilirdi. Saray
da, odadan odaya dolar, cinasl fkralar anlatr, her kulaa husu
si methiyeler fsldar, mesut kehanetlerde bulunur, hayrl iler
den dem vurur, kollad mnasip zaman bulur, eski ark tari
hinden bir af ve merhamet misali irad eder, ellerini aarak muha
tabnn afiyet ve saadetine dua eder, kala gz arasnda ricasn
syler, ateli gzleriyle karsndakini szerek,- meramna erer,
mazul ve menkup olunun yeniden bir memuriyete tayini iini
salard ve "hikmet-i Hda" olu yine Arabistan vilayetlerinden
birinde bir memuriyete tayin olunurdu.
.
te, bylece, deli enitemizin memuriyet hayat her defasnda
bsbtn duraklyaca yerde arzal seyrine devam ediyorsa, bu
ancak babasnn sayesinde oluyordu. Bunu kendi kerametine de
il, babasnn efaatine borluydu. Kendisini ona muhta biliyor
du. O zamanlarda gremediim, grebilsem pek aacam ve
belki de inanamyacam bir hakikati imdi anlyorum: Meer el
lisine yaklam enitemiz, btn o kelli felli haline, sakalna, rt
besine, niformasna, nianlarna, klcna ramen, hala, aa yu
kar babasnn martt bir ocuk gibi, onun salnda bir mi
rasyediydi. Btn amlca kk de, cemiyetin kark ve gzle
re grnmiyecek kadar ince balariyle, Hac Rakm Efendinin sa
rayda hatr saylan sakalna bal kalyor, o sakaln glgesine s
nyordu!
1 24
XVII
Enitemizin Korkular
*2*
Deli enitemiz, Arabstan vilayetlerinin bilmem hangi birinde
defterdarken azlolunup Istanbul'a dndkten sonra, kendini yine
bir yere tayin ettirmee urat bir gn Fincanclar yokuun
banda, bir hurmacnn tablasnda, stlerine vuran gne iyle
parldayan hurmalara, uzaktan, imrenmi: Kupkuru bir Arap
olan satcya fiyatlarn sormakla beraber, yakndan, ezik ve bir
birlerine yapk olduunu grd hurmalar beenmiyerek,
adam kendisine: "On kuru! " diye cevap verince: "Hi bu pis
hurmalar da on kuru edr mi? " demi. O zamana kadar kendi
halinde bir adama benzeyen satc bu sz zerine birdenbire bek
lenmedik bir fkeye tutulmu. nce ve asabi bir sesle: "Ne? .. " di
ye haykrmaya balam. "Hurma pis? Demek ben pis? Demek
Arap pis? Demek Mekka pis? Demek Peygamber . . . " Deli enite
miz bunu iitince bakm ki bu defa da peygamberi svd san
larak bana bir i alacak! Bir memuriyete konmay umarken
belki Fizan boylayacak! d kopmu! Hemen Fincanclar yoku
undan aa, komaya balam. Hem koar, hem arada bir d
ner, arkasndan Arap geliyor mu, diye bakarm. Nihayet, yoku
un alt banda uzaktan bir polis grnce akl bana gelmi. Bu
defa da polisin belki kendisinden ne diye kotuunu tahkik ede
bileceinden ekinerek duraklam. Bizim tekrar tekrar dinleme
yi sevdiimiz bu fkray anlatrken o hala bu iten ucuz kurtul
mu olmasnn heyecann duyard. Hafiyeler ve polisler bu hadi
seye el atsalar acaba derdini anlatabilecek miydi? Zlfyar p ka
dar acayip bir surette hassast ki!
O zamanlarda herkes "Zlfyar" diye and bu istibdat idare
sini kukulandrabilecek bir haberden bahsetmekten, bunu duy
maktan bile ekinirdi. Yldzn silahrleri, kabadaylar ve hafi-
1 25
yelerinin kstahlklarndan ancak korkuyla, kulaktan kulaa f
sldanarak bahsolunurdu.
Fakat, buna ramen, bu korkak sessizlik iinde yine arada,
birdenbire mhim bir vaka olur, bit bom\a patlar gibi bir haber
duyulur ve herkes artk kslm seslerle, gizlice, hep bundan bah
setmeye koyulurdu. Mesela Yldzn gzbebei sanlan ve hereye
cesaret etmeye muktedir saylan mark bir erire inen byk
bir aqar, havada istibdadn kams gibi aklar ve bir gk grl
ts duyulurdu. Ya hafiyelerin biri bir tekinin hmna urar,
yahut, padiah artk o eririn taknlklarndan bizar

olup fazla
ileri gittiine kanaat getirerek, vahi hayvanlarn mrebbisi gibi,
kamsn aklatr ve ona: "Artk ok oldun! " derdi. O zaman o
herkesi korkutan ejderha ya yete yklan bir ceset, yahut hapisha
neye giren bir glge oluverirdi. Hatta, bazah gazetelerin bile ya
zamadklar bu haber kulaktan kulaa sylenerek bo beyinlerde,
hamam kubbelerinde olduu gibi byr, byr bir velveleyle
nlrd.
- Duydunuz mu? Sadrazamn olu Cavit Bey, gndzn,
kprde Adalar iskelesi stnde, bir Arnavut tarafndan katledil
mi! Arnavutlar bununla evvelce katledilmi olan Gani Beyin in
tikamn almak istemiler!
- Seniha Sultann kocas Damat Mahmut Paa, sultandan olan
iki olu Sebahattin ve Litfullah beylerle, Paquet kumpanyasnn
bir vapuruna binerek, Marsilya'ya kamlar! Oradan Paris'e gi
derek Jn Trklere iltihak etmiler!
- skdar kumandan ve Selimiye klas muhafz Ali amil
Paa, kendi adamlarna, Gztepe' de ehremini Rdvan Paay kat-
lettirmi!
-

- Selimiye klas ve skidar muhafz Ali amil Paa, Yldza
arlm ve tevkif .dilerek Trablusgarbe nefyedilmi!
Trke ve Franszca birka s

bah ve akam gazetesi ve renk


renk katl birka mecmua neriyle herkese sataan, nazrlara ka
dar musallat olan ve korkusunu Sultan Hamidin etrafndakilee
kadar salan gazeteci Baba Tahir sahte beratlar tanzim ederek ni
an satmaya da kalkm, tevkif olunmu ve gazeteleri kapattrl
m!
1 26
- Nian taciri, gazeteci Baha Tahir on be sene kree mah
kum olmu!
- Se
.
rhafiye Ahmet Celalettin Paa firar etmi!
1
-Mabeyinci Arif Beyin kaynbiraderi ve ecnebi mahfillerinde
L beau Rza diye tanlm olan hnkar yaveri Rza Paann st
ne daha akam ezan sularnda, hem de Beyolu'nda, Doruyol
da, hemen T okatlyann nnde, drt kii hcum ederek kendisi
ni evire evire dvmler! Bunlar Fehim Paann adamlarym!
Bundan dolay hi kimse yaverin imdadna gelmek cesaretini gs
terememi. Vaka Galatarasay karakolunun hemen karsnda ge
erken, zabta ve polisler bile mdahale et.memi ve hatta grn
memiler! Rza Paa, yedii dayan tesiriyle yataa dm!
- Mabeyinci Arif Bey bu mcrimlerin cezalandrlmas iin
padiahn ayaklarna kapanm fakat ricasndan bir netice kma
m! Bunun zerine, ailelerinin erefni kurtarmak zere mabe
yinci Arif Bey, kaynbiraderi, dayak yiyen Ra Paa ve onun b
yk kardei Ahmet evket Paa hep birden A vrupa'ya firar et
miler!
-Esvap bann olu mehur Hafiye Fehim Paa tevkif olun
mu ve Bursa'ya srlm!
Ya stanbul'da bulunurken gn gnne, yahut bulunduu
vilayette, nice zaman sonra duyduu btn bu vakalar deli eni
temizin kalbine, tufandan evvelki canavarlarn boumalarn
seyrediyormu gibi, byk bir korku salard. Byle zamanlarda,
bir gzdenin bana gelmi bu maceray gren zavall fert, aman
Allah! Ya bu mevkide kendisi bulunsayd, nelere maruz kalaca
n tahlile koyulur da d kopar! Cemiyet karsnda kendi aczini
hazin hazin dnmeye balar! Hkumet kudret ve kuvveti kar
snda nasl btn haklarndan mahrum ve nasl kksz olduu
nu, btn hiliini ac ac duyar. Kendisi nedir? Dizleri titreyen
bir biare! Karsnda hkumetin btn tekilatiyle, sopal beki
leri, tabancal polisleri, icazetli hafiyeleri, mahzenli karakollari,
antajc gazetecileri, maal cellatlar, gnll kabadaylar, gedik
li ekiyalar, menfa vapurlar, Fizan lleri, Sinop ve Akka zin
danlar var!
Yine, deli enitemiz, tayin olunduu bu memuriyetlere .doru
can atar, fakat oralarda hangi tehlikelere karlacam da hesap-
1 27
lar ve bunlardan fena halde ylarm! Dolat bu yerlere qe ka
dar endie ile gittii dnlrse hem korkusu, hem cesaretiyle
adeta bir kahraman olduu ve kendisinde de kahramanlarn kor
kakl ve korkaklarn kahramanl bulunduu anlalr.
Bir defasnda tayin olunduu yine bir Arabistan vilayetindeki
selefi babamn ahbaplarndan biriymi. Enitemiz onunla gr
mek istemi
.
o zat da, vaka bizde adet deildir ama, zahir gide
cei yerin ileri hakknda benden memuriyetine yaryacak mahi
mat almak istiyor, hakk da var! diye buna raz olmu. Evine ha-
hamla birlikte gitmiler. Babamn anlattklarna gre, enitemiz,
heyecann yznden belli ederek, suallerine balam: "Vilayet
merkezinde i
b
an var m? " demi. Memuriyetinden karlan me
mur: "Var! " deyince, enitemiz: "Ya?" diye bir dnceye dalm
ve hafife benzi sararm. Biraz sonra "Stma var m? " diye sor
mu. Eski memur tam bir kanaat ifade eden sesiyle: "

yle bir var


ki! " deyince, enitemiz, yzne bir amar vurulmu
g
ibi: "Vay! "
diye yerinden sram! Bir mddet sonra da: "Akrep var m? " di
ye sormu. Eski memur, kendisinin karld iere gnderilen
bu korkak adamla elenir gibi: "Pek ok var! " deyince enitemiz
de ona bir aksi seda gibi yine: "Vay!" demi ve bir mddet sesi k
slm. Sonra, adeta korkarak: "Peki, ekiya var m? " diye sor
mu. Eski memur halefinden intikam alr gibi: "O da var!" demi.
Bu cevab duyan enitemiz, istne hcum etmiler gibi, "Aman -
Aman!" demi ve artk soracak suali kalmam gibi oturduu ka
napede bir mddet ylm kalm! Babamla ev sahibi, artk ba
ka bir ey sormadn grmler ve memuriyet mahalli hakk
daki tahkikat bylece bitmi!
Deli enitemizi tanylar pek ' ziyade gldren ve
_
onlarn
birbilerine anlatmay pek sevdikleri bir fkra daha vardr. Eni
temiz ilk seyahatinde vapurlarn Ciddeye yanamyarak aklarda
durduklarn ve karaya sanbuk denilen ve kayktan baka her e
ye benziyen bir nakil vastasiyle geildiini grm. Mahir kayk
larn bu sularn derinliini bildiren renklerden hasl olma yol
lardan, adeta deniz caddeleri iinden gemee dikkat _ etmelerine
ramen hazan sanbuklar karaya otururmu. O zaman kayklar
denize iner, . onlar iter, ,ilndekiler de, denize. dklrlerse kpek
balklarnn hcumuna maruz kalmamak iin tetikte bulunurlar
m. Enitemizin de iinde bulunduu sanbuk karaya oturmu.
1 28
Kayk paalarn svam, sla inmi. Bir taraftan sanbuu
kurtarmaya alr, bir taraftan da onun devrilmesi ihtimalini d
nerek tir tir korkan enitemize: "Banz ein, ein! .. " dermi.
O: "Neden? " diye sorunca, aman Allahm, bir de ne iitsin?
"nk kpek balklar kaya hcum etmezler ama, eer devri
lirse, kara Araplara deil, beyaz insanlara saldrrlar. Su alt kum
luk, kayalktr. Biz bata ka sahile kadar yrrz. Fakat banz
emezsiniz uzaktan sizi seip gzetlerler de ondan! " demiler.
"Eyvah! Grdn m belay? Insan bu sleri duyunca

ylan gibi
yz koyun yere yatmaz da ne yapar?" lte bu tehlikeyi atlatan
enitemiz, Cidde'den dnerken kendisine siyah astardan uzun
etekli bir gecelik entarisi, bir de topuklarna kadar inen bir don
yaptrp bunlar gizlice esvabnn ve gmleinin altna giymi!
Ahbaplarnn aralarnda glerek anlattklarna gre, enitemizin
plan, ne olur olmaz, ya vapura giderken sanbuk devrilir, yahut
vapur batar da kendi denize derse hemen soyunup kpek ba
lklarn aldatmak ve onlar bir zenci Arap olduuna kandrmak
m!
Halam, enitemizin yine Arabistann vilayetlerinden birinde
bana gelmi bir vakay ve bunun mabadi olan maceray hikaye
ederdi. O zamanlarda bayram gnleri vilayetlerde valinin huzu
runda bir nevi selamlk, yahut, muayede resmi yaplr ve bu esna
da toplar da atlrm. Vali tebrikleri kabul iin makamnda otu
rur, huzuruna nce kad efendi, ikinci olara da, en yks.ek sivil
memur olan defterdar ve sonra, rtbe srasiyle, sair memurlar gi
rerek tebriklerini arzederlermi. Byle bir gn orada deferdar
bulunan enitemiz de nn iliklemi; kad'nm pei sra valinin
huzuruna girecekken . bir el redingotunun yakasna yapm ve
kendisini geriye ekmi: O daha ne olduunu kavramaya vakit
bulamadan havaya kalkp inen bir el yzne iddetli bir sille in
dirmi! Bunu yapan, o vilayette menfi bulunan svari kumandan
ve kendi ismine de deli" lakab ilave edilen svar feriki Hikmet
Paa imi. Hemen enitemizin nne gemi ve ona, yananda
yedii tokatm acsiyle, nc olarak gitmek dm!
Enitemiz bu hadiseden o kadar korkmu ki sonralar halamla
oturduklar evin nndeki meydanda deli Hikmet Paa askere ta
limler yaptrarak: "Saa dn! sola dn!" diye kumanda ederken
san solunu arp bunu beceremiyen zavall neferlere birer to-
1 29
kat attn duyduka o da hemen odasnn penceresinden ban
uzatp, kendisinin deil, bakalarnn yanaklarna de
.
bu a
madan: "Ak olsun paam! Varol paam! Bravo paam! Omrne
bereket paam!" gibi sayhalarla onu tasvip, tevik, takdir, tebrik
edermi!
1 30
XVIII
Enitemiz ve Arabistan
Deli enitemizin, etrafnda grmee alk olduklarndan, yani
kk, halam, ocuklar, ahlar, hizmetiler ve amlca'dan ba
ka bir sevdii daha vard ki bu da bizimle beraber, ev halkndan
m gibi, onun meclisinde daima hazr bulunurdu: ikide bir gidip
geldii Arabistan!
.
Enitemiz, bu diyardan bahsolunurken, kendi faziletleri v
lyormu gibi, bir haz duyard. Oran methiyesinde gya kendi
hissesine den bir gurur pay vard. ihtimal ki Arabistan'a asl
din yata diye hrmet duyuyordu. Fakat grlyordu ki qna
birok zevk hatralariyle de balyd. amlca' daki enitemiz san
ki Arabistann da enitesi veya mmessili gibi
.
bir ey olmutU!
Hani biri tekini. "kr kavutuumuza!" diye herkesin
nnde kucaklamaya, pmeye balayarak lzumundan fazla g
rltc bir gsteri yaparsa ona tariz yollu kullanlan bir "Hac
Omer Kabe'den dnm! " tabiri vardr, ite biz de onun Arabis
tan'dan dnlerinde, bu tabiri hatra getirecek nmayilrden
geri kalmazdk. Enitemizin de, her zaman az ok "Hac Omer
Kabe' den dnmi! " bir hali vard. .
Bir kere bu dnlerinde sar ve buruuk yz, biraz seyreke
ve kvrc sakal ve siyah gzlerinin aceleci baklariyle sanki
yalnz orada senelerce kalarak bu ekilleri al gibi deil de, da
ha fazlas, Arabistan iinde yetimi gibi, bize bir hayli bedev1 g
rnrd ve biz onu, belki haberimiz olmadan, biraz Araba ben-
zetirdik.
t
Sonra, o her zaman szlerine biraz Arapa kartrr ve mesela
bizi ta uzaktan grr grmez, glen, memnun olan, tasvip eden
bir yzle, mutlaka "Ehlen ve sehlen" diye istikbal ederdi. "Yak
nmz olarak ve kolaylkla geliniz!" manasndaki bu sz, ben de,
herkes gibi, Trke: "Ho geldiniz, safa geldiniz! " manasna ala-
1 31
rak, ayn eda, ayn ahenkle o kadar ok tekrar ettiini duymu
tum ki artk bizi h<ka bir szle karlayabileceine ihtimal vere- .
mezdim. Nasl ki baharat biraz azmz yak1r ve kanmza biraz
yakc bir tad katarsa, deli enitemiz de huzuru ve szleriyle ii- `
mize bylece biraz Arabistan biberi, lezzeti ve haletini salard. O
yanmza gelir gelmez daima bir para iklim deitirirdik. O di
yarn kavruk ief esleri, yark sesleri, kaan baklar, yakan g
neleri, ili mevalleri ve dini hatralar, onunla birlikte, etrafmz
da gfya sessizce almaa, serilmee, yaamaa koyulurdu.
Her ev; aile, mektep, kou, kla, dkkan, idare, fabrika, tica
rethane, meclis ve zmrenin kendi fertleri arasnda ayr ayr bir
takm greneklerden szlp gelen ve onlar tebessmlerden
kahkahalara kadar gldren birtakm ses, sz, 'cinas, fikir oyunla
r, dil persenkleri, hulasa hususi bir nevi edebiyat vardr ki bun
lar, yabanclara kendi mrlerinin zamanlarnda yani toprakla
rnda iek amam olduu iin, renksiz ve tatsz grnebilir ve
bunlardan hibir ey anlamayabilirler. Fakat, her insan toplulu
unda hayatn lezzetinden ve derslerinden szlen bu ifahi ede
biyat unsurlar birer darbmesel, isterseniz, vecize hkmndedir.
Tananlar bunlarn neler demek istediini pekala duyarak anlar
lar ve aralarnda bunlar tekrar etmek frsatlarn karmazlar.
te, amlca' daki enitemizin kknde de byle manalar
nn fevkinde duyulan ve sevilen birok kelimeler, isimler, cmle
ler, szler vard ki bazlar hatta oradan bizim evimize kadar sira
yet etmiti. Bu dil persenklerinin en ou ya Arabistan'a dair ya
.
bsbtn veya ksmen Arapa yahut da Arapa taklidiydi. Eni
temiz, ikide bir, szleri, hatta skutlar arasnda, azndan byle
ismihaslar, dualar, ayetler, kendisinin "kelam- kibar", hazan da
"ekval11 dedii vecizeler, darbmeeller dklr; o hep ya Arabis
tan'a ait, yahut Arapa bir ey geveler, zikreder, yahut icadeder
di. Hep Arabistan' dan gelme sesler ve szler tar ve datrd.
Hi ol:azsa, ikide bir, lzumsuz yere, (manas sadece: " O her e
ye kadirdir!" demekten ibaret olan) "Ve hve ala klli ey'in ka
dir! " derdi. Hatta bu sz o kadar tekrar ederdi ki, bunu artk ge-
, rek kkndeki, gerek bizdeki kalfalar ve hizmetiler de ren
milerdi, ve onlar da arada bir, Hac enitemiz gibi sofu bir ey
sylediklerini sanarak, "Ve hve ala klli ey'in kadirsin, ya Rab
bim!" derlerdi.
1 32
Zaten deli enitemiz de kendisi eski zaman adamlarnn, hele
keyifleri yerinde olduu zamanlarda, kapldklar ocuka nee
ye, adetleri olan latifelere ve kahkahal oyunlara tamamen uya
rak; saatlerce sama sylemekten bile kanmaz; uzun uzun, bo
ve kelimelerin birbiriyle garip bir tarzda arpt manasz cm
leler sylemekle elenirdi. Azndan birok aka kabilinden sz
ler, kelimeler ve sesler kard. Mesel durup dururken yzm
ze bakp "Tak takaran - Tahta karan! " demek ve sonra, syliye
ceini sylemi gibi susmak, onca bir tuhaflk demekti.
amlca'nn asude gnler ve gecelerinde bu eski defterdar ve
mutasarrf kknn hep memuriyete, Arabistan'a ve dine tevec
ch eden muhitinde yeeren bu kelimeler, cmleler, cinaslar, sz
ler, yava yava manalarnn son hudutlarna vararak dolgunla
mlar ve edalarnn son inceliklerine ererek olgunlamlard. a
irlerin yazabildiklerini aktrler sylemeyi bildikleri gibi biz de
yava yava bunlarn ivelerine ermitik. Deli enitemiz bizi bu
sz oyunlarna iyice a1trmt.
Mesela enitemiz bize dolat o diyarlardaki tam ikayetle
rin bir kp gibi olan bir beyit retmiti. O, bildiimiz ciddi
yet taklidi edasiyle, homurdanr gibi dilerinin arasndan gelen
bir sesle ve Arap taklidi yapan telaffuzu ile, ban sallayarak:
"Musul vilayet oldu, Nafi Efendi vali! " derdi ve alt tarafnn ne
olacan bilen bizler de derhal, Arap nevhagerlerini taklideder
gibi, ellerimizle dizlerimize vurarak ye hep bir azdan avazmz
kt kadar haykirarak: "Va veyletl vilaye, va veyletl ahali! "
diye ortal nlatrdk. Bunun delalet ettii manaya pek nfuz
etmeden, eski zaman alayclarn taklidediimize ramen, keli
melerinin tuhafln beenerek, sureta alarken, iimizden gle
gle, adeta el rpan bir makamla sylerdik. airin istedii acaba
yalnz bu muydu? Bahsettii vaveylann gyabnda, yoksa, keli
meleriyle acaba o da glyor muydu?
Yine byle, tuhafl bizi gldrd iin tekrar etmeyi sevdi
imiz ve ismi Kurbi olduu iin kendine her yeri yakn sanp yo
la kan bir adamdan bahseden bir beyit vard .. Bunu zikreder ve
ciddi bir edayla: "Budiyet-i mesafesine etmeyip nazer - Kurbi
efendi azm Badad olup gider! " derdik.
Yine byle, manas biraz mphem kalan bir msra daha vard:
"Herkes bilir ki aa Badat uzak deil!" Bu msram manas aca-
1 33
ha mphem mi kalrd? Hayr! Byle Badat gibi bir ismin dave
tini ve onun verecei vuslatn hazzn duyarak yola kmak kim
bilir ne lezzetli olmaldr! nsan daha varmadan, o sevdii yerin
tadlarn, kokularn alr gibi kendi iinde duyar. O ne kadar
uzak olsa da bu mesafeler akmzn iddetiyle erir, . o uzak yer
biz ona daha gelmeden iimize siner, imdiden ta iimizdedir.
"Herkes bilir ki 3a Badat uzak deil!"
Deli enitemiz, daha bize ilerinde Arabistan isimleri geen
birok fkralar sylerdi.
Bunlardan birini duyunca, biz de, sras geldiine hkmede
rek, kelimelerini gnlmze gre yatrdmz bir trkyi tuttu
rurduk: "Erenler bize duac - Inallah oluruz hac ! "
amlca'daki enitemiz, o bitmez tkenmez szleri arasnda
bize birok Arap ismihaslar da zikrederdi. Peygamberimize yak
laanlarn hisimleri hep terkiplerle sslenmi olurdu. "Ebubeki
rissddk", " Omerlfaruk", "Osman Zinnureyn", "Aliyylmrte
za" , " Ha2reti Haticetlkbra" , "Aye mmlm'minin", " Ha
rnnisa Hazreti Fatimetzzehra" gibi. Bir de, pek houma giden
isminden hem atafatl, hem inat olmasna hkmettiim "Alla
mei T eftazan1" ve bir de avamn labalice "Hallac Mansur" de
mesine kzd ve ismine bir faciann yad karan "Mansur Elhal
la"tan bahsederdi. Harunrreid bizi ryalarmza gtren ma-
.
sallardan hi eksik olmazd. Onu .eriilmesi imkansz deil, fakat
belki, Yua tepesi gibi, biraz zahmetle varlabilir bir yerd
7
oturan
bir dost telakki edebilirdik. Hayatn kurtarmak iin binDir gece
nin herbirinde birer masal sylemi ehirzad da artk huylarn
ve talihlerini bilerek kendilerine acdmz kadnlardan biri ol
mutu. te bylece, enitemizin amlca' daki kknde bir sr
Arap ve Mslman isimleri anar, tarihi ve hayali bir sr kahra
manlar hatrlardk.
Enitemizle halamn Yemen gibi uzak ve yank vilayetlerden
birinde dnyaya gelmi olan. esmer tenli, koyu siyah sal, kara
gzl, mahzun bakl ve yank sesli kzlarna da "Bilal-i habe1"
derdik.
Bahede gezindiimiz baz akamlar, salkm salkm, glgele
riyle ve kokulariyle gnllere inen gurublarn rikkati bize doku
nur, gittike koyulaan karanlklarn alna brnen baheye .
1 34
baktka tabiatn melali iimize siner ve biz de, iimizi ekerek,
kendimizi Yemen llerinde Veysel-el Karan!'ye benzetirdik.
Btn bunlara "Arapa deil mi, uydur syle!" diyen bir zih
niyete uyarak; manalar vazh ve kat! ekillerinde deil, karineyle
seilen ve hayal meyal sezilen, akalara benziyen bir anlay dere
cesinin tlsml tesirleri karyordu. Bu szlerden bazlarnn ma
nala

na er

eden srf keli


1
9erinin tuhafl
_
YZnden tek

ar t
mey severdk. Bylece, hzm evvelce Arabstan dan gelm br
takm mhrl mahfazalar gibi grm ve sakladklar manalar
merak etmi olduumuz bu Arapa szler, bir sihir kerametiyle
alan bir kutu gibi, kolayca alverince, -iinde bulduumuz fi
kirler bize hususi bir tarzda tesir eder, ciddi olan bazlar da yine
bize tuhaf grnen kelimeleriyle, birer latife gibi gelirdi. Aramz
d btn
b
unlara az ok latife karan manalar vard, hatrmzda
tutmak iin de kelimelerin tuhaflklarndan istifade eder ve biz de
byk szler sylemek merakyle, bunlar yerli yersiz ve sral s
rasz tekrar ederdik.
Mesela, yanmzdakilerden biri: "Aferin! " dese, hemen hepi-
miz de, kurulmu gibi, ya: "Y aradanlarn en iyisi olan Allah m
barektir!" demek olan: "F etebarek Allah ahsenl halikin! " Ve
ya: "Dalalette olanlardan deil! " demekten ibaret olan ve bizde:
"Oldu, bitti! " manana gelen: "Veleddalin, amin! " derdik.
.
Daha, bir de, deli enitemiz, kah boyunu kskand bir uzun
boylu ve kah boysuzluu sinirine dokunan bir ksa boylu iin:
"Klli taviln ahmak, klli kasirn fitne! " derdi.
Fakat enitemizin, bundan daha ok tekrarlad Lahavle var
d ki manas sadece: "Davranla kuvvet ancak Allah'n yardmiy
ledir! 11 demekten ibaretken, biz biliriz ona ne kadar geni, ne ka
dar engin manalar vermiizdir: "Lahavle ve la kuvvete illa billah! "
Araplarn meer bir de "Trkler souktan lrler de azck
souk var! derler" manasna gelen bir szleri varm. Vcudu al
entarisi ve pamuklu hrkas iinde ve ba kocaman takkesinin al
tnda her zaman yen deli enitemiz galiba bu sz pek doru
bulup beenerek bize taklit yapt zamanki ivesiyle tekrar eder
di: "El Etrak yemutune minel herdi ve yeklne az;jk souk
var! " Bir gn ben de ondan rendiim bu sz bizim evde tek
rar ederek bir hikmet savurmak frsatn bulduumu sandm ve
1 35
byk anneme, ahkam ile, kendi kanaatimi syler gibi, aynen
tekrar ettim. Bu szn ilk ksm anlamyarak tamamen ihmal
eden zavall byk annem de, Araplar bsbtn ileden kart
mak ister gibi, "Azck souk varsa, ne zarar var?" diye cevap ver
miti.
Deli enitemiz, Arapa' dan yana o kadar alim grnmek ister
di ki, dilinin altnda zikredecek hazr bir sz bulmasa bunu ken
disi uydururdu. Bir gin intihar etmi bir adamdan bahsohinur
ken: "El intihar eeddi minen nar!" demiti ve anneannem ilk de
f duyarak ir eye benzetemedii bu sz karsnda: "Al q da
ne demek?" diye sorunca, enitemiz, ciddiyetini bozmadan: "Inti
har ateten daha beterdir demek!" diye cevap verdi.
Enitemizin sevip tekrar okuduu kitaplarn biri "Fezaili
Mekke ve Medine" adli eski bir eserdi. Daha, iri sayfal Arapa
birtakm kitaplar okurdu. Ancak bu lisandaki ihtisasnn deree
sini ve okuduunu doru veya yanl anladn bilemiyorum. Ih
timal ki o da karineyle seer ve hayal-meyal anlard. Fakat byle,
iyi bilmediimiz bir lisann alacakaranlndan ruhumuza dk
len iiri -hele bu manalar iinde dinin
1
avu avu serptii teselliler,
kucak kucak datt vaitler de bulunursa- duymak ne kadar tat
ldr!
"Euzu billahi mineeytanirracim - Bismillahirrahmanirra
him!" dersiniz ve derhal iinizde ruhunuza layk bir hayat tesi
alemi alr. Arapa olduunda iyi anlayamadmz ve ruu tes
kin eden din ve dua sinmi bu szler zihnimizi uyuturur. Islaii
yet'in iirini biz belki bunun iin Arapa'dan ziyade sevmiizdir.
Onlara bildik.leri her gnk kelimelerin vuzuhu belki fazla geli
yordur! Bu da ispat ediyor ki, bir sz ve bir fikri sevmemiz iin
onun mutlaka vazh olmas lazm gelmez. Zira, vuzuhlu eylerin
ou ancak bizim ayarmzdadr ve kendi seviyemizde kalr. Hal
buki biz, boyumuzu geen eyleri, elle tutamadmz ruhlar,
hlasa kendimizden yksek mefhumlar sevmee alknz ve eri
emiyeciimiz sevgililere izdr.
Zaten o zamanlar okumular arasnda Arapa bir hayli darb
meseller zikredilirdi. Deli enitemiz de bunlar yerli yersiz kulla
nrd. Bir gn-ona yemekten baka misafirler bulunduundan, ye-
mek masasnda, qdaya girer girmez, arkas kapya dnk olarak
oturmay adet ettii solda ilk yere deil de, sofrada bulunanlarr
1 36
yallarndan biri olduundan, ba tarafta bir yere oturmasn tek
lif ediyorduk. O yine eski yerine geip nndeki havluyu aarak:
, "Yerin erefi oturanla kaimdir! " manasna gelen: "erefil mekani
bilmekin! " diye cevap verdi. Bu szn, hakkmzda kendimiz de
il, bakalar tarafndan sylenilmesi lazm geldiinden, biz, misa
firlerin nnde mahup olduk. Annem, kendimi tutamyarak
glmeyim diye, byle zamanlarda .adeti zere, kalarn kaldrd.
Sonra, enitemizden bahisle, bize: "Deli! " demiti, "hi insan bu
sz kendisi iin syler mi? " Daha sonralar biz de onu kinaye
ederek, baz rahatsz yerlere oturmaya mecbur olduka, ar bal
bir edayla hep, "erefi! mekani bilmekin! " deree almtk.
Deli enitemizin dier bir adeti, ok kere, szn bitirdikten
sonra, gya bizim gibi, eylerin sathn sylemekle kanmyarak,
knhn sylyormu gibi, bir de, lzumsuz yere, bunun Arap
a'sn tekrar etmek, mesela "Sabrn sonu zaferdir! " gibi bir sz
syledikten sonra, ir de: . "Men sabere zafere! " demekti. Nasl ki
imdi iimizden biroklar da bir eyin Franszcasn sylemekle
onun esbab mucibesini sylemi olduklarn sanyorlar.
htimal ki biz bu fikirlerin bazlarn sadece kaplarnn gara
betlerinden, yani kelimelerinin tuhaflndan dolay beenirdik.
Bizi gldren ve: "Sana svldn bildiren seni svm say
lr!" manasna gelen: "Sebbeke en bellageke" sznnse, enite
miz, felsefesini takdir ederdi: "Oyle ya, bilmediim bir adam be
nim hakkmda ne derse desin, umurumda deil! " derdi, "fakat
onu gelip bana haber veren hnzr mrmn sonuna kadar affet
mem!" Daha bir de "Kad tetagayyerl ahkam bitagayyerl ez
man! " yani: "Zamanlarn deimesiyle kanunlar deiebilir!" de
mek vard. Fakat, galiba kelimelerinin glnl yznden en
ho bulduumuz sz "Vuran vurulur" manasna gelen: "Men dak
ka dukka" szyd. Zira aramzda en ok bunu tekrar ederdik.
Zaten bu szlerin enitemizin aznda hazan ne kadar lafzi
kaldn ve o, bunlarn manasn anlamam, yahut, akliyle anla
m olsa bile, ruhiyle nasl kavramam olduu 'grlyordu. O
hazan aziyle zikrettii szn iz'aniyle deil, bunun aksi bir saik
le hareket ederdi. Mesela bir taraftan tela ve acele ettii esnada,
dier taraftan da, tam bu tela ve acelenin lzumsuzluunu ifade
eden bir sz zikreder, "iler zamanlara terhin edilmitir" mana
sna gelen: "El umur merhunetn bi evkatuha" derdi.
1 37
Onun oturma odasnn duvarlarnda daha nice tecrbelerin
zbdesi ve felsefelerin hlasas mahiyetinde ksa bir cmleye s
zlm birtakm vecizeler aslyd. ' 'Kurtulu doruluktadrr" de
mek olan: "Elnecate fi sdk! " gibi! "Hikmetin ba Allah korkusu
dur" demek olan: "Re'sl hikmeti mehafetullah! " gibi! Btn bu
szler terifatl telaffuzlariyle, imaleli kelimeleriyle, siyah zemin
stne yaldzl yazlariyle bana tesir ederdi. O zamanlar ben pek
tecrbesizdim. Daha bilmezdim ki her doru sz, onlara inanm
yan veya uymyanlarn duvarlar ve balar stnde asl durursa,
ne kadar doru olsalar da, yine bir nevi yalandan farklar kalmaz
ve insanlar, bu doru szlere bile yalan syletmi olurlar!
Yine amlca'daki enitemizin ba ustnde asl duran levha
lardan biri de " La rahate fiddnya! " szyd. Enitemiz buru be
endii bir hattata yazdrrak tam oturduu kerevetin yanndaki
duvara astrmt. Lakin bunun yalnz bu ilk ksm yazl olduu
halde, o, bunu okurken, mabadini de syliyerek: "La rahate fid
dnya! Ve la selamete minel halk ve la necate minel mevt!" diye
tamamlard. Daha sonra, haliyle de bunun doruluunu gstere
rek bize tasdik ettirmiti ki filhakika dnyada rahat yoktur ve
halkn -dilinden masun olu yoktur ve lmden kurtulu yoktur!
1 38
I
XIX
Deli Enitem Bana Arabistan' Veriyor!
Deli enitemiz; stnden daima tten bir Arabistan havas
iinde, o biraz bedevi, biraz kavruk haliyle, her zamanki takn
keyfiyle, ok kere, seyahatlerinden getirdii denkleri aar ve iin
deki hediyeleri datr gibi, bildii Arabistan ehirlerini ve yolla
rn birer birer yadederek, bize oralarn hatralarn naklederdi.
Bu sralarda gya grdkleri ve duyduklar hem o kadar ok,
hem o kadar kark eylermi ki, bunlarn hepsini anlatamyaca
n bilerek, ilerinden ancak bizim kvammza uyanlar taryor
mu gibi, szlerinde bir uzaklk, bir orallk hali sezerdim. Bana
hatralarnn hudutlarnda srlarla rtl ksmlar var gibi gelirdi.
Eski insanlarn kendilerine mehul olan dnya hudutlar kar
sndaki korkular gibi bir duygu bana hazan enitemizin hikaye-
lerinin hikaye edilmez ksmlara vardn dndrrd.
s
O zamanlarda daha hi corafya bilezdim. Hani ii dolduru
lunca alt ksm bir kenarna doru biraz fazla genileyerek biim
sizce yaylan kmr uvallar vardr. Haritaya baksam Arabis
tan' byle bir ucu bir kenarna fazla kaym bir uvala benzetir
dim. Onun ii bana enitemizin anlatt eylerle dolgun gibi ge
lirdi.
Arabistan'n baharatl yemeklerinin bazlarndan seve seve ve
hala imrene imrene bahseden enitemiz, bunlarn bazlarn da
hi beenmez, mesela "Ceziretl Arap" halknn kyl kadnlar
nn tepsiler iinde balarnda gezdirip sattklar kavrlmu ekir
ge yediklerini tiksinerek sylerdi. Onun en sevdii ey, fincana
kaynar kaynar birka ,damla aktlan ve arka arkaya birka fincan
iilen Yemen kahvesiydi. Yemek merakna ramen, btn o pi
irdii ve bize ikram ettii yemekler arasnda en muvaffak olan
d szlerinin bize sunduu_ bu manevi Arabistan kahvesi deil
miydi? Madem ki duyduum bu szleri yediim o yemeklerden
1 39
fazla hatrlyorum! imdi iyice anladm bu eyi o zaman belki
ancak gizlice duyuyordum; enitemizin asl vazifesi, bazlarnda
memur olarak yaad ehirleri ve bazlarndan memuriyetlerine
gitmek iin getii yollariyle iinde senelerce dolat Arabis
tan' n hatralarn oradan getirmi olduu bir nevi Yemen kahve
si gibi, kavurup, kaynatp, bize
.
. szlerinin geni fincanlariyle, s
cak scak ve bol bol sunmakt. Oyle ki, biz de bu ikinin tiryaki
leri olmutukl
Geri ehvetli ve mteassp enitemiz, bu szleriyle bilhassa
kendisine gre, yani, ok kere, sevdal ve dindar bir Arabistan hi
kaye ederdi. Fakat, zamanna ve srasna gre, daima yeni bir sr
rn daha aan bu menevili ve yanar-dner Arabistan'n daha ni
ce yzleri ve iyzleri de vard! Enitemiz bize, itiraflar ifalariy
le, iinde ihtirasla yaam olduu mr, memuriyeti ve kadnlar
.
gibi sevdii daha nice Arabistanlardan dem vururdu.
Bahsettii, hazan, rakslar, alglar, arklar, mevalleri, yalel
lileri, balar, baheleri, seraplar, tutUffiU gnleri ve berrak ge
celeriyle, ili halavetli, hulyal, yank hakl, yank duygulu, CO
kun hisli bir Arabistan olurdu. Bazan, hep azamet ve ebediyetten
bahseden, eski medeniyetler sayklayan haliyle, stnden dalan
Kur'an ve ezan sesleriyle Islamiyet'in vecdiyle gayolmu bir
Arabistan olurdu. Bazan da merhametsiz gnei altnda prl prl
yanan uzun mesafeleri, develer gibi mahzun yzl, mahzun gz
l tabiat, mthi bir yeis iinde yz glmek bilmeyen lleri,
ln nefeslerine benzeyen kzgn rzgarlar, gnein yerlere s
tste altnlar gibi yd kk parltlarla tutUan, tten bir yan
gn gibi, tekmil buhurdanlarndan gnlk d aac, sandal koku
lar dalan, gnei yeryzne ak gibi scana elle dokunula
myan, ve' bir yangn harareti iinde yaanlan bir Arabistan! Bu
diyar iinde, gece, gklere yakn yldzlariyle, gkyznde alan
bir gnl bahesi gibi prldard.
Enitemiz derdi ki: ,;Hazreti Peygamber"den vvel, Kabe'deki
muallakatn yedi airiyle birlikte putperest olduklar kadar, iir
perest olan Araplarn halis kanllar konuaa baladlar m, e
hirlilerin bozulmu dilleri deil, fasih Arapa'nn asl vesi duyuJ
lur. ''Sen halis Araplarn konutuklarn duysan Kur'an okuyor
lar sanrsn! " Arap halaveti seslerden ruhlara siner. Herkes sr
ler iinde gibi birbirine srnerek, laubali, camiden karak, kirli
1 40
arya girerek, yksek sesle konuarak, grltsn oaltt
bir hay-u-huy iinde yaarken Araplarn tevekkl kadar derbe
derlii ve entarilerinin de kirlilii gzlere arpar. Burada gzler
yank ve scak, sesler cokun ve scak, insanlar da hislerine ma
luptur. Yollarda Arap kadnlarna rastlanr ki, gzel gzl, plak
yavrularn bazlar arkalarna bir kambur gibi balarlar; bazlar
da ayaklarn balarnn yanlarndan sarktarak, enselerinin s
tnde tarlar. Zrafa, deve ve boyu uzun Arap, sanki hep yk
sek daldaki hurmaya doru uzamlar gibidir. Deve ty renkli
kumlar hazan bir hayvann derisi gibi titreyerek ileri geri gidip
gelen ve vcudu bir deveninki kadar olsun canl duyulan l s
tnde develer, sanki kumlarn dalgalar gibi sallanrlar. Sanki gl
geden yaplm gemiler gibi, sallana sallana, sessizce geerler.
Enitemizin, o siin gnler ve gecelerde ninniler gibi byle
szleri, yava yava, getii bu yollardan koparm ve azar azar
konduu bu ehirlerden toplam olduu hatralar iinde gfya bi
zim paylarmz -ngraklarnn dasslasn yayarak gelen deve
kervanlariyle- bize tayor, iimize aktaryor, hafzamza yyor
gibiydi. Birok suallerime ayr ayr verdii cevaplardan, renk
renk izdii manzaralardan, syledii Arapa darbmesellerle ve
cizelerden, zikrettii corafya ve tarih isimlerinden, gzlerimden
uykular akarken bile srarl dinlediim hikayelerden, denk denk
ap bana para para syledii eylerden, iimde byk bir top
lant hasl oluyor ve iinden kp geldii Arabistan' o bana by
lece nefes nefes getirmi, yahut, iimde onun bir yuva gibi, dal
dal inasna yardm. etmi oluyordu. Filhakika btn o diyar,
onun szlerinin szgecinden geerek, hayal-meyal sanki benim
oluyor, btn Ara
b
istan'n gnei, havas, topra, onun masalla
r ve hikayeleriyle yava yava, bana szlyor, iimde damla
damla toplanarak, ve durularak, bana, durgun sulariyle, btn
bir gk aksettiren bir gl oluyordu.
Nihayet, tekmil bu tasvirler, hikayeler, duygular hafzamda
yanyana geldi ve bu paralarla, hayalimin ufuklarnda beliren bir
serap gibi iimde btn bir varlk canland. Bylece deli enite
miz bana btn bir ktay vermi ve llerinde yandm, scak
denizlerinde yzdm; bal, baheli, algl, sevdal ehirlerince
gezindiim, hurma aalarnn glgesinde dinlendiim, masal ha
yatn tattm, tekmil sesleri, nefesleri, parltlar, renkleri ve
1 41
hummalariyle yaadm btn bir . Arabistar' gnlme ve haya
tma ilhak etmi oldu!
O bana bu iklimi, bu ktay, ka gn, gece, hafta, ay ve sene
de ka fkra, hikaye, nkte, ka hatrlay, sayklay ve dzelti
le nakletmiti? _Btn bu Arabistan manzaralar ve duygular ne
kadar zamanda birer birer canlanm, kmldam, boy atm, ele
le tutunmu, birbiripe girmi, eklenmi, seraplar gibi sslenmi,
gecelerin ebnemleriyle nemlenmi, yaklan titsler gibi ttm,
o zamanlarda Bahri Ahmer denilen ap Denizi'ndeki madenile
en nebat
l
ar gibi mercanlamt? Bunlarn hesabn bilemiyo
rum. Fakat onun yava yava hafzama dolan szleriyle bir gn
geldi ki artk btn hudutlar iie geen, karalar sahralarn
kumlar gibi savrulan, kumlar denizler gibi dalgalanan, her yeri
sahrann vcudu gibi rperen ve gnein zerreleri gibi yakan, her
ehri bir serap halinde parlayan ve her yan arklarla, mevalleler
le, yalellilerle havalanan btn bir Arabistan artk iimde hazr
lanm ve benim olmutu!
Ben o szleri dinleye dinleye uyuklamaya baladm zaman,
uykuya dalmak iin, her zamanki adetim gibi, hulyalarmn iine
yerleirken, altnda daha ok snmak iin gya Sahra'y stme
eker; rahat etmek iin, gya bam Arafat dana yerletirir ve
emniyette olduumu duymak iin, gya Akka kalesine ekilir
dim. Uykuma dalarken duyduum ve tattm bu Arabistan'dan
ryamn iine bir avu tohum gtrm olurdum. Bunlardan,
imlenen tohumlardan olduu gibi, ryamn iinde bana bir di
yar alrd. Eski ninnilerimi duyar gibi bunlar yalellilerle kar
trr ve Arabistan iine girdiimi sanrdm. Arbal gecelerimde,
usul usul, Musul yanma gelirdi. Hulyalarnn neelendii akam
beni serin sularnn sesleriyle davet eden serin bir nevi cennet du
yardm: am! Bazan babo ve yalnzca ngraklarnn hznn
dolatrmak iin geen kervanlarn anlar uzaklarda ve yaknlar
da uzun uzun nlar, alar, uuldard.
Yava yava, bildiim Arabistan'n tabiat, hali ve manzaralar
d, ruyalarmda, yerlerinden kayarak gemeye, umaya koyulur
lard. Bada kurmu bir da, yerinden kmldar glgeqen vcudu
geviyerek, zlerek, bir dee uzanr gibi, Arabistan iine ya
tard. Btn bu diyara, vaktiyle dinlediim maallarn havas do
lard. Zira deli enitemiz bana stninelerin ve baclarn masalla-
I
1 42
rnda yalandan bir alem olduunu bildiim ellerin, dnyann s
cak bir kesinde, hakikat olduklarn duyurmuyor muydu? Aa
yukar "Kitapta yeri var! " diyen bir zihniyetle, her kitaba hr
met duyan o yar mmi devirde Binbir Gece Masallarna verilen
deeri grrken, efsanelerini ciddiye almyabilir miydim? Bu ma
sallardan birine benziyen bu ifahr seyahatname hakikatin masal
la, masaln da hakikatle ayr ayr yerlerden gelen nehirler gibi, su
larn birletirdikleri bir kavak deil miydi? Bylece enitemizin
bahsettii hakik1 Arabistan ruyamda bacmn anlatt eski masal
larn tlsml alemine kavumU oluyordu ve yava yava o, "Ev
vel zaman iinde, bir padiahn kz, Qlu var! " diyen
peri masallarndaki btn o harikulade vak'aarn getii byl
diyarlar, ruyamda hep Arabistan llerine ve denizlerine, ehirle
rine ve nehirlerine doru hicret eden bir cemaat gibi yrr, ka
yar, akar, onlarda sanki yank Arabistan'n barndan birer alev
gibi kan nefes allar duyulur; Arabistan llerinin kumlar
uar ve rzgarlar savrulurdu. Ufuklar birer serap gibi parldar ve
denizler yavaa btn sularn aktararak bu diyarlarn yank ba
rlarn, kuru vcutlarn sular, kucana alr, gsne basard.
O zaman kayalar, nbetiler gibi, slk almaya; yollar, elaleler
-gibi uuldayarak akmaya gece, perdeler ve adrlar gibi oynama
ya; ehirler, silkinen allar ve hallar gibi, havalanmaya ve gkler
deki saysz yldzlar bir fulya tarlasnn rzgarlarla savrulan i
ekleri gibi kopmaya, uumaya balard.
Bamda bir uultu duyarak btn bu kayan alemle beraber,
ben de, akan sular gibi srklenirdim. Artk demin bamn alt
na yerletirmi olduum Arafat dan yerinde bulamaz ve st
me bir yorgan gibi rttm sahray vcudumdan kay duyar
dm. Yorgunluklarm hep bu yollarda seyahatimden, ateimi de
bu iklimin scaklndan hasl olmu sanarak ve hep Arabistan
hummasiyle terliyerek bunalrdm. Kaln ve acmtrak sular iin
de yzerdim. Binbir gece masallarnn sihirli seccadesi stndey
miim gibi, ba dumanl dalar stnden uar, ehilerden ehir
lere konardm. Sonra, bu iklimden kardm hlasa, hasta ve
uykusuz gecelerimde, kokladm bir ila gibi iime sinerdi. Ara
bistan, hazan, hamamda dkndm scak bir su gibi stme
dklr, vcudumu kaplard. Bazan da onu tarnl bir salep gibi
itiimi duyardm.
1 43
Bu Arabistan'n daima, bir gnlk halinde tten, uan, kaan,
dalan, benim olmaktan kan taraflar olurdu. Bazan ehirzat
sylerken masalna devam etmez ve susard. Bazan Harunrreit
yannda Caferl Bermeki ile tebdil gezerken, gaiplere karrd.
Btn halavetli Arap sesleri, dualar, ezanlar, arklar, yalelliler ve
gazeller hep dumanlar gibi savrulur, uzar, karr, dalr, duyul
maz olurdu. Onlar dudaklarmzda sandmz, aradmz, fakat
bir trl haiirlayp bulamadmz isimler gibi, unutur, kartrr,
rar ve bulamazdm. Vaktiyle hikayesini duyduum bit kadn,
Incil manzaralarn andran bir ufuk nnde bir sed stnde kol
larn aarak, bir sonu, bir kapan ve ruyalarmn dindiini ha
ber verir gibi, glgeden bir azla: "Mafi! Mafi! " diye seslenirdi .
.
Bu hasta ryalarm bir badnmesiyle sona ererd. En nce mt
hi bir hzla, yldzlarn kaynad bir gn boluklar iinde
uzun uzun dtm duyardm. Sonra, gecesi perdeler ve adr
lar gibi kmldamyan, yldzlar iekler gibi savrulmyan, nehir
leri hamam sular gibi dklmiyen ve ehirleri seccadeler gibi sil
kinmiyen bir yere ererdim. Yastmn stnde bam sabit ve
salim bulurdum.
.
Bylece, deli eniteizin hatralarn nakleden szleri bende
gya kendi hayatmdan kal hatralara dnyor, bahsettii
duygular kendi hayatm yayarak edindiklerim kadar benim
oluyordu. Bu ryalarmda ve bu uyanlarmda phesiz o sahra
larn ac tadlarn duydum. phesjz o kum tozlar, frtnalariyle
gnlme doldu. phesiz o yank nefesleri ruhuma sindirdim.
phesiz ben btn bu Arabistan' ruhumun stnde kucaklam
gibi oldum.
Zira, daima byle ocukluumuzda bizim hayran olduumuz
bir stad, bir ar; ya bize felsefe okutmaa balad iin ilminin
derinliine hayran olduumuz bir hoca; ya bize hayatn daha bil
mediimiz bir srrn at iin stnlne inandmz bir ar
kada; yahut da, szleriyle bize, iine girdiimiz bir diyar aan
bir akraba bulunur. te deli enitemiz de bana bunlardan biri ol
mutu. Bu szleriyle bana hayatmn sayl nimetlerinden birini
vermi oldu. yle ki, bu delimen adama kar hayattaki borcu
mun ve minnettarlmn bykln duyuyorum. nk bu
bilgin deil bilgi, arbal deil hoppa ve iir dostu deil dma
n olan adam, bana, szleriyle, Galatasaray' daki hocalarmdan "ve
1 44
l
kitaplarn okuduum muharrirlerden daha byk bir istifade te-
min etmi oldu. Ne o mektep hocalar, ne de sonra o muharrirle
rin hibiri bana onun gibi ryalarma sinen seraplar, maneviyat
ma karan duygular ve kanm stan atelerle byle hususi bir
iklim duyurmadlar. Belki yazlmam, belki de yazlm, fakat
okumam olduum, yahut, bazlarn okuduum seyahatname,
tarih ve hikayelerin hepsinden ziyade, deli enitemiz, bu parltl
ve kark szleriyle, bana bilmediim bir corafya, bir tarih, bir
din ve hayal lkesinin altn, gm ve tun kaplarn ardna ka
dar aarak btn bir ktay sunan ve bylece hatralarma katan
bir fatih oldu.
Ben deli enitemizin bana verdii ve hayalimde yaayan bu
Arabistan' hibir zaman gidip hakikatteki memleketle karla
trmaya cesaret etmedim. Zira hakikatle arpan hangi bir hayal
vardr ki krlmasn? Hayalimizin ufuklarnda seyrettiimiz bir
serab gidip hakikatle karlatrmann ne kadar ihtiyatsz olaca
n bilirim. Medeniyet denilen nimet ve faziletin ekseriyetle ehir
lerin doru yollarndan, deniz kenarlarndan, dere boylarndan,
ylankavi bir erit halinde geerek, dnyada ne dar bir sahay_ ya
yldn ve nasl bakml evlerle mstesna insanlaa inhisar ettii
ni bilirim. Medeniyetin adam adam, ky ky, ev ev, sokak so
kak, mektep mektep, ehir ehir kazanlr bir nimet ve servet ol
duunu bilirim. Grlmeye layk bir dnyay hep kendi odam
zn pencerelerinqen ve arzularmzla hulyalarmzn bylten ve
gzelletiren camlar arkasndan grebileceimizi bilirim. Enite
mizin hayalime nakettii bu Arabistan', kutsi bir lke gibi hi
bir zaman el srmeden, yerli yerinde braktm. Zira onun bana
sunduu btn bu manzara ve hatralarn amlca' daki ekilmi,
szlm, durulmu birer hlasa ve iksir olduunu da biliyorum.
Btn bunlar iindir k hibir zaman hayalimin kanaatini gidip
hakikatin insafszlyle karlatrmaya raz olmadm.
Hala daha, ok kere, nmde bu yerle!en bahsolunduunu
iitince, bir nevi yadrgama duyarm. Ya? Oyle miydi? Byle de-
. il miydi? diye sorarm. Karmdakiler de benim bu yerlere sahi
den gitmi olduumu sanarak ve o zamanlardan beri oralarda da
nice deiiklikler olduunu anlyarak, bana: "Ya? Evvelce yle
miydi?" derler, "imdi dimi demek! Siz oralara hangi tarihte
gitmitiniz?" Ben de: "Fi tarihinde! Evvel zaman iinde! Ryam-

1 4
da! Tufandan evvel! " gibi cevaplar vermek isterim ve kendimi zor
tutarm.
Nasl k, . uzun mddet, bu daha gidip grmemi olduum
Arabistan'a dair bir kitap yazmak sevdasna dmtm ve bir
ok notlar almtm. Deli enitemizin ilham etmi olduu bu
eser, imdi unutmu bulunduum ksmlariyle, bir zamanlar kafa
mn iinde hazr gibiydi. Yalnz yazlmas kalmt. Fakat, nice
insafszlar tatmin etmek iin, onu yazmadan evvel, bir uzun yo
la dmek, Arabistan' da bir sefere gitmek lazm geldiini dne
rek bu kitab yazmaktan vazgetim. Zaten ihtimal ki bu zahmetli
seyahate katlansam bile, belki kafamdaki Arabistan o iklim iin
de bozulacak; hayalimdeki diyar hakikisine arpnca krlacak;
bu yzden kitabm yazmak, o zaman da yine mmkn olmya
cakt!
1 46
xx
Enitemizin Korkular
3-
Merutiyetin ikinci ilanndan birka ay sonra enitemiz, hep
Arabistan vilayetlerinde geen memuriyetlerinin sonuncusu olan,
Basra valiliinden azlolunmu ve bu haber zerine babam "Bade
harabl Basra!" deyince, Hac Vamk Beyefendiyi bilenler, bu s
z tam yerinde kullanlm bularak, pek beenmilerdi.
O zaten byle her Arabistan dnnde daha ziyade ihtiyarla
m, hrnlam ve baklar daha perianlam grnrd. U
kin bu son defasnda her zamankinden ziyade hrpalanm, sala
r daha ok beyazlai, gzleri yerlerinden daha ziyade frlam
gzkyor, hele -o zamanlar gne gzlkleri kullanmak adeti
olmadndan- on,n almadm siyah caml gzlkler takmas
hviyetini daha ziyade deitirecek, ona adeta bir fecaat manzara
s veriyordu.
Ben, enitemizi grmek iin gittiim, babamn Pangalt' daki
evinin kapsndan henz girmi ve merdiven bana gelmitim.
Onu merdivenin st basamanda, fesi banda, siyah caml gz
lkleri burnunda, emsiyesi koltuunda, dar kmaya hazrlan
m vaziyette grdm. Aramzda birbirimize yaklamak iin gei
lecek, onun inecei ve benim kacam bir merdiven vard. Ken
disinin burada bulunduunu biliyordum. O, filhakika daha ziya
de ypranm, vcudu daha ok zayflam, omuzlar daha ziyade
yukarya kalkm, ba daha ok ne eilmi ve baklar daha zi
yade rkeklemiti. Lakin ben, bu yerde grdm adamn eni
temiz olmasndan phe edemezdim. Onun bu defa ki dnn
den sonra bu ilk grm bir trl unutamyorum. Zira o an
iinde, aramzda tahlil olunmas g bir ey geti. Asl bu alma
dmz eyqir ki, onu bana bsbtn deitirerek adeta bakala-
1 47
m, yabanclam gsteriyordu. Enitemiz olduuna emin bu
lunduum bu adamn belki de o olmad hakknda saniyeden az
sren bir zaman, iimde, o mu, deil mi? diye soran bir vesvese
nin aktn duyar gibi olmutum. Bunun hikmetine sonradan
akl erdirdim. Meer p an iinde eniteniz bana kendini oldu
undan baka trl gstermek istemt. lte sonradan kendisini
deitiren bu eyin onun beni aldatmak isteyen yalan olduunu
anladm.
'
Franszlarn lisannda bir "Gzlere kl serpmek" tabiri vardr.
Cevri kalfann kinci .Sultan Mahmudu kurtarmak iin saraya h
cum edenlere tatbik ettii bu hareketle filhakika entemiz, haki
kati tahrif etmeyi dileyerek, gzlerime kl serpmek kabilinden
bir ey yapmt. Beni grr grmez, kollarnn ikisini de aarak
ve havaya kaldrarak: "Bamza gelenleri duydun mu, evladm? "
diye bir facia edas ald. Havaya kalkan kollarnn birinden yu
varlak sapn geirmi olduu emsiyesi sarkyor, 'teki bo kal
yordu. Bir an iinde Akhileos, Sofokles ve Evripides'in haile ha
vasnn ruhumu sardn duyar gibi oldum. Demek daha bilme
diim bir felaket olmutu? imdi onun yarsn inmi ve benim
de yarsn k olduumuz merdivenlerin ortasnda birbiri
mizle bulumUtuk. O, szne devam ederek: "Halimi gryor
sun ya, evladm, bak, 'eni zehirlediler! " dedi. Birden buna inana
rak alrfltm ve bu mdi ihtiyar adama duyduum merhamet,
kalbimi szlatarak merakla: "Kimler? Sizi kim zehirledi, enite? "
diye sormuum. Onun asl bu suale cevab hem beklenmedik,
hem facia havasna layk olmutU. Bana ksk bir sesle: "Araplar!
evladm, beni Araplar zehirlediler! Sana anlatacam ok eyler
var! " dedi. te meer mdi syledii ve demin sylemee hazr
land bu yaland ki fotoraf makinesi karsnda titreyen bir
adam gii demin onun maneviyatn bozarak kendisini bana si
lik, oynak ve biraz tannmaz bir halde gstermiti. Sesine, mem
lekete kar bir isyan haber veren facial bir eda katmak istiyerek
entemiz devlete ettii hizmet ve gsterdii sadakat ve ibraz etti
i hamiyetten dolay kendisini ekemiyen Araplarn vcudunu
ortadan kaldrmak istiyerek, oktan beridir, meer, yava yava,
azar azar, damla damla, yudum yudum, kendisine sezdirmeden,
zehirlemi olduklarn anlatyordu.
1 48
Fakat, biraz sonra, ben enitemin bu szlerini tekrar edince,
hanmlarn yine birbirlerine manal bir tarzda bakarak hafif ha
f gltklerini ve buna hi inanmadklarn grdm. Ne, bu
szler, nnde sylendike, oral olmyarak ve duymam gr
nerek, gzlerini baka bir yere eviren halam; ne ks ks gln
bir tutam enfiye ekiiyle gizlemek isteyen babam; ne de, daha
sonra tasvip etmiyen gzlerle susan annem; bu zehirlenme hadi
sesine inanyorlard. Enitem anneme de ilk nce: "Bama gelen
leri duydunuz mu, hemire? Araplar beni zehirlediler! " demi.
Fakat annem, onun bir rol oynadna kanaatle; birka sene evvel
stanbul'a gelmi olan o zamanki mehur Fransz facia aktrnn
ismini zikrederek: "Yannda Mounet-Sully halt etsin!" diyordu.
Bir zaman sonra vak'ann i-zn ben de duyarak hakikatin
ok daha mtevaz olduunu renecektim. Meer onu Araplar
siyasi sebeplerle zehirlemi deillerdi. Eer ortada bir zehirlenme
hadisesi varsa, onlarn hepsini mes'ul tutmak insafszlk olacakt.
Bundan olsa olsa ilerinden biri, enitemizin tand, ark syli
yen, rakseden bir Arap kz belki mes'ul tutulabilirdi! Fakat, bir
suikast var myd, o da belli deildi.
Deli enitemizin kendisini daima aldattn bilen zavall ha
lam, byle eylerin evinin iinde deil, dnda gemesini tercih
ederdi.
Yine Arabistan vilayetlerinin birinde bulunduklar bir gn,
akam yemeindelerken enitemize, Vilayet belediye doktoru
Sabri Beyden geldii sylenilerek, bir mektup getirilmi. Bu ka-
d gayet ciddiyetle okuyan enitemiz, "Resmi iler kadnlara sy
lenmez. ve byle bir i oldu mu, baka sz dinlenmez! " gibi bir
fetvaya uyduu hissini vermek istiyerek, pek ciddi, hatta ask bir
yzle derhal yerinden kalkm, ve: "Y oo! Bu
.
haberden sonra a
tk hibir kuvvet beni vazifemden alkoyamaz! " der gibi, yemei
ni yarm brakarak, giyinip halama hibir ey sylemeden, fakat
tavrlariyle hep: "Biz iimizi biliriz!" ve: "Resmi iler kadnlara
sylenmez! " ve hatta: "Ben onlara gsteririm! " manalarn ira
betmek isteyerek byle pek mhim bir ie kouyormu gibi frla
m, gitmi! Fakat, telandan, odasnda, adeti vehile, akta b
rakt kad bulup okuyan halam, zaten onun yznden sezdii
meseleyi anlam. Bu mektup, bir elenti daveti imi. Onda bil-
1 49
mem hangi hanende ve sazende kzlarn o gece iin hazrlanm
olduklar ve kendisinin de hemen gelmesi beklenildii yazlym!
Enitemizin bazen yadettii elence geceleinin hatralar ya
nnda halamn anlatt bu mektup maceras da kk iyle on
lar biraz aydnlatr gibi oluyordu. Filhakika enitemiz, ok kere
ler, bu hemen gndz gibi parlak semal Arabistan gecelerinin
hatralarn mukavemet edilmez bir davet gibi duyard.
Orada, kollar bilezikli, ayaklar hilhall, gzleri srmeli, ba
klar gamzeli, elleri defli, sesleri halavetli ve beyaz belleri plak
yle muganniyeler ve rakkaseler varm ki, ark sylerken,
omuzlariyle, gvdeleriyle, kalalariyle ve btn vcutlariyle hal
kalanr, kvranrlarm ve sesleri o kadar yank ve iveleri o kadar
tatl olurmu ki, bu uzak mesafeler ve gemi zamanlar tesinden
onlar hatrlayan enitemiz, eski bir teessre kaplarak, gya esa
tirin deniz kzlarn duyuyor da dinlemek stemiyor; hafzasn
dan grd bu manzaray imdi karsnda gbi grmee taham
ml edemiyor; gya ok yakc bir lezzetin alevi ruhunu sarm
da kendisini eritiyor gibi, elleriyle gzlerini kapayarak ve tane
"aman" birletirip bir tek kelime yaparak: "Aman - aman -
aman! " diyordu.
En,itemizin Basra' dan dnnde! ancak bir hafta geer ge
mez Istanbul'da mehur 31 Mart Isyan balamt. Kiraclar
amlca'daki kk daha boaltmam olduklarndan kendisi ba
bamn Pangalt'daki evinde misafirdi. O, stanbul' da, yine menfa
atini koruyacak bir kar yol, i grlebilecek bir saha bulmay
umarken bulduu, her trl tahmininden beterdi. Bu defaki az
linden sonra artk babasnn efaatiyle yeni bir memuriyet temini
imkanszd; zira o, oktan lm.t. Devir deimiti. Muhtemel
dir ki, btn memuriyet ihtimalleri artk hep birden umu, git
miti. Fakat geldiinin hemen ertesi gnlerinde balayan bu isyan
hareketiyle vaziyetin vahimlii zihninde btn ihtimal verdii
korkular glgede brakyordu. Bu asayisiz gnler onda artk hu
zur namna bir ey brakmamt. Duyduu, heyula! bir korkuya
dnyordu. Uzaktan bir ses, bir grlt iitse hemen bir ku gibi
havalanarak aceleyle teye beriye konuyordu. Artk halini izah
iin kendisini zehirlediklerinden bahsetmiyordu. Nazm Paann
. Ahmet Rz Bey ve Emir Arslan'n Hseyin Cahit Bey zannedi
lerek ldrlmeleri zerine kendisine de, bilmem kime, bilmedi-
1 50
i birisine benzetilerek yeni bir yanlla kurban gitmekten fena
halde korku gelmiti. Siyah caml gzlklerini, tebdil gezdii
zannn vermemek iin, artk kullanmyor, takt beyaz caml
gzlklerinin arkasnda gzleri korkudan bym gzkyor
du. Her patlayan silah dn patlatyor ve o ne yapacan, nere
ye gideceini aryordu. Buna ramen, canl bir korku halinde,
yine ya bizimle beraber veya yapayalnz, gzleri ateler saarak,
telil ve heyecanndan atlayacak gibi, teye beriye gidip geli
yordu. ocukluumda tebessmlere, istihzalara vesile erdiini
hatrladm enitemiz imdi bsbtn gln olmutu. Itikadn
ca, kayor hissini vermemek iin yava yava yrmeli, saklan
yor vehmini uyandrmamak iin ak yerlerde oturmal, rkyor
fikrini telkin etmemek iin etrafna serbeste baknmal veya
memnun zannolunmak iin memnun grnen bir yz t.knma-
. lyd. Kendisi bu icaplara riayet ettii kanaatindeydi. Oldrl
mek istenen biri olmadmz, byleleriyle mnasebetimiz bile
bulunmadn ispat etmek iin vcudumuzu ve yzmz oldu
u gibi gstermek, gsmz gere gere gezmek lazm geldiini
sylyordu. Souk haval bir gn, ak tramvaylarn birinde, par
desmn yakasn kalkk grd iin, gizlenmek fikrini ver
memden korkarak hemen iki eliyle stme atld. Yakam indire
rek . bana fkeyle: "Deli misin yoksa? ocukluun sras deil,
sonra alimallah, gidersin grltye! " diyordu. Dndklerine ve
yaptklarna zaten itirak etmedii adamlardan biri saylmaktan,
stelik bir de bu yzden ahrete gitmekten fena ha}de ylmt.
Halbuki serdettii nazariyelere ramen grnnn yapt te
sirden hi haberi yoktu. Kendisi hayatna suikast edildiini du
yan bir mahluk telana dm ve hemen haykran ve uzaktan
duyulan bir korku timsali kesilmiti.
1
stanbul, 31 Mart'tan sonra hakikaten kark gnler geiri
yordu. Bu emniyetsiz zamanlarda biz de acaba ne diye, herkes gi
bi, manaszca teye beriye dolardk? imdi hatrlaynca en ziya
de hayretime sebep olan ey, sokaklarda silahlarn giya kendi
kendine patlad ve kr kurunun sanki kendine kurban arad
o gnler ve gecelerde yanmzda bu kadar korkan enitemizle, ni
in b<yle dolatmz ve arabayla, tramvayla, tnelle, vapurla ne
diye Istanbul'a, Kpr'ye, Beyolu'na, Pangalt'ya, Boazii'ne,
Bykada'ya gidip geldiimizdir. Hayat, e!temiz kadar lgn-
1 51
lamt. Askerler, sokaktan geerleken silahlarm havaya boal
tyorlar, Merutiyeti istemiyorlar, yok istiyorlar, Ahmet Rza
Beyi istemiyorlard. Bykada' da gezinmee ellerinde baston gibi
silah tayarak gelen askerler vard. Mthi bir kargaalk ve kar
klk gnleri yayor, sarih hibir ey anlyamyorduk. Merak
mz evde, gazetelerde tatmin edilemiyordu, enitemiz de acele
acele sokaa kyor, yine tehlikeler sezerek eve dnyor; fakat,
komadan, ar yrmee itina ettiinden, bsbtn yapma ve
gln tavrlar alyordu.
Yine, babamn Pangant' daki evinde, bir gece yarsndan son
ra devaml silah sesleri duyarak, hep uyanmtk. Arkasnda gece
lik entarisi ve am. hrkasiyle enitemiz en evvel kalkm, bizi de
kaldrmt. nce bu sesleri bir ok ihtimallere atfetti. Sonra, ni
hayet, hikmetine akl erdirilemiyeceini syliyerek, her halde ar
tk hibir asayi kalmadna kanaatle fena halde asabileti. Benzi
solmutu. Elleri, dudaklar titriyordu: Yirmi yana gelmi oldu
um halde, beni hala ocuk sayarak skftuma birey demiyor,
fakat babamn sadra ifa verecek bir izahta bulunmamasna kza-
rak fkesini ondan almak ister gibi adeta stne yryor, ttihat-
ve Terakki yznden yaplan bu eylerden kendisini mes'ul tutu-
yormu gibi, ona kyor ve fkeli fkeli: "Haydi, buyrun baka-
' lm, ayklayn pirincin tan! kn iin iinden! " diyordu. O es
nada bizim bu mnakaamzdan haberleri olmayan silahlar, ya
kn bir yerde, belki Harbiye mektebinde, belki daha uzak bir k
lada, anlalmaz sebeplerle patlamakta devam ediyordu. Bazen
duruyor, susuyor, sonra, sanki tfekler bozulmu da kend
i
ken
dilerine ate alyorlarm gibi, bu mnasebetsiz ve sebepsiz gr
nen patlamalar yine' devam ediyordu.
Herkes korkusundan sinmi gibi, baka hibir ses duyulmu
yordu. Deli enitemiz meraktan hakikaten ldracak gibi olmu
tu. Bir aralk pencereyi aarak darya bakacak olduk. irdenbi
re, gzlerimizin nne, korkusuz, meraksz ve mes'ut br gnln
saf ve berrak skunu gibi serilen bir gzellik manzaras, korkular
iindeki ruhumuzu kamatrd. Orada, yeryzndeki insanlarn
niin silah attklarn merak etmeyen bir gece, karmza gelen
solgun mavi bir gk parasnda, saysz yldzlarn yakmt. G
n bizim stmzdeki parasndaysa, kadnlarn balarna rt
tkleri beyaz tllerden daha hafif, daha ince, kocaman bir sahay
1 52
kaplayan ve i
.
inde sabitlemi grnen dalgalariyle st beyaz bir
denize benzeyen bir bulut tabakas, m.avimtrak gk iinde sessiz
ce yzen sedeften bir ada gibi, badndrc bir gzellik nma
yiiyle bamz stnden yava yava kayyor, karmzdaki parl- .
dayan yldzlata doru yol alyordu.
nsan bu manzaray grdke bu silahlar patlayan yeryzn
den kurtulmak, o mesut adaya konmak, gnlmz gibi hayal et
tiimiz yerlere benziyen yldzlara varmak istiyordu. Hatrlarm
ki, iimizden tabiatla en az alakalanan enitemiz bile, bu gzel
manzaray grnce, hislerini birbirine bir cmle mant ile ba
lamadan: "Ne muhteem gece!.. Yazk deil mi? .. " demiti.
1 53
XXI
Halam, Enitemizden Ayrlyor!
Deli enitemiz bir hayli yalanmt. Fakat hi uslanm deil-
di. Binbir huysuzluuna ilave olarak hizmetilerle gittike daha
ok mnasebetsiz mnasebetlere dyor ve bunu herkes duyu
yordu. Onun hali, insanlara ihtiyarlklarnda bile hakim olan
hrslarn kendilerine nasl rahat vermediini ve cinsi duygu d
knlnn aileleri nasl bozduunu gsteren hazin bir misaldi.
Enitemizle halam b
i
rbirine balayan eski rabtann nice yl
lardr devam eden gcrtlarn duymak alkanliyle, bu zincirin
bir gn kopacana ihtimal vermek hatrmza gelmemiti. Fakat,
kenarnda bir daml.a yan dolat duyulan hznl sesiyle hala
mn, biz odaya girince y:r kalan hikayelerini, itiraflarn, ika
yetlerini, dinleyen hanmlar sezdikleri, ekindikleri bu akbete
oktan hazrlanmlard. Halamn enitemize kzgn olmasndan
baka enitemiz de halama kzgnd; zira birok erkeklerin kadn
larda en afetmedikleri kabahat; kendi ihanetlerine aldanmamala
rdr. Bu dolu ile kasesini taran hangi bir zehir damlas olmu
tu, bilemiyorum. Fakat bir gn halam, artk bu hale tahamml
edemiyerek, bir daha dnmemek zere, kocasnn yanndan ay
rlm ve deli enitemiz de kendisine bir nevi ihanet telakki ettii
bu isyana o kadar kzmt ki, resmen ayrlmak isteyince, hiddeti
ne malup olarak, halam derhal boamt.
nsanlar arasndaki rabtalarn o kadar kuvvetle duyulduu ve
gnllerin birbirlerine nice tesantlerle baland o zamanlarda,
dostlarn seslerini ksarak bu teessrleri gzlerinden okunarak
anlattklar bu gibi eylere ne kadar ehemmiyet verilirdi! Halam,
amlca kknden ayrldktan sonra, bize misafr gelince, Boa
zii' ndeki yalmzn. hep bir rnek hayatnda onun hali o kadar
rikkatimize dokunmutu ki, annem, zlmemesini, avunmasn
1 54
rtsiyle kabu.l eden anneannemle grmek ister, ondan halam
la barmas temin etmesini rica ederdi.
Szlerine, d.yak yemi gibi bir sesle bala
r
d. Fakat derdini
anlatmakta dev.an ettike, kendini o kadar hakl ve mazur bulur
du ki, cerbezes:i ok gemeden yerine gelir, "Benimle neden bir
trl barmak _ istemiyor?" diye halama yle fkelenirdi ki, yava
yava tiz ve inc:e sesinin perdesi zavall anneannemi sinirlendire
cek ve adeta korkutacak kadar ykselirdi. Halamn inadn ona
yaktramaz, ri;caya gelmiken, kendini o kadar hakl bulur ki,
kzar, haykrr, anneanneme, tuhafln, hissetmedii bir safvetle
alarak: "Bu kadar inatlk hi ona yakr m? " diye barrd.
Anneannem, kendini daina fuzuli birtakm zahmetlere s
rkleyen iyi katbiyle, bir yandan, tpk babamla annemin ayrl
dklar vakit tekrar birlemelerine alm . olduu gibi, enite
mizle halamn da aralarn bulmak iin elinden geleni yapmakta
kusur etmez, bu uzun szlerden hatrlayabildiklerini, sonra, hala-
ma naklederdi.
-
Fakat deli enitemizi dinlerken de, "eer iinden bir trl
kama_d lakrdsn bitiremez de son vapuru karrsa, sonra ne
yaparz? " diye dnerek bunu zihninde b
,
ytrd. Eskilerin
bildikleri ehir corafyas baka trlyd. Onlar, akam saatlerin
den sonra, Boazii'nden dnp amhca'ya klamaz sanrlard.
Zira o zamanlarda otomobil bulunmad; Boazii'nde, ne ara
ba, ne tramvay iledii iin, byle kylerde son vapurdan sonra
dnmek iin vasta bulunamazd. Anneannem, enitemize, neza
keten gece kalmasn teklif etmek ve bylece btn bir gece ken
disini dinlemek thm geleceini dndke bana kan kard.
Bunun iin sk s:kya tenbih ettii bir hizmeti, pencereden son
vapuru gzetliyeeek kendisinin enitemizle bulunduklar ve g
rtkleri odaya girer, nce vapurun Y eniky burnundan grn
dn, sonra da Boyacky'e geldiini haber verirdi. Enitemiz
yine szn bitiremez, vapuru karmak tehlikesiyle kar kar
ya gelerek ve bizi de anneannemin korktuu bu kbete maruz
brakarak, son bir hamleyle bir
.
nutuk daha iradeder, nihayet, en
son dakikada, peian bir halde, aa iner, kapnn nnde bir
yandan galolarn giyerek, bir yandan da bize: J'Allahasm,arla
dk, Allahasmarlcdk!" diye bararak kapy eker, iskeleye do
ru adeta koarak giderdi. Biz, arka odadaki ke penceresinden,
1 57
onun galolarnn kunduralarndan kmamasna itina ederek,
nce yerden ihtiyatla kaldrd, sonra hzla atf admlarla ko
tuuna bakar ve glmekten kendimizi alamazdk Bir hayli teli
etmi olan zavall anneannem, enitemizin vapura yeteceini
tahkik edip ferahladktan sonra iinde bu kada sz sarfedilmi
bir odann, gtya ok sigara iilmi. bir oda gibi,, mutlaka havas
deitirilmesi lazm geleceiii dnerek, penceYeleri atrr, y
zn de souk su ile slatr, ve: "Of, aman Allahm, bu ne kadar
sz, bu ne kadar sz!" diye iini ekerdi.
.
Halamn nezdinde, enitemizle aralarn bulmak iin annen
nemden baka uraanlar da vard ve bunlar rahat ve saadetlerini
bulak malzemelerle kurmaya almlarn labaliliiyle bin dere
den su getirirlerdi. Ancak kendilerini affetmekle: bir menfaatimiz
olanlarn mazideki kabahatlerini .. ati erefine mazur grmeye
meylettiimiz halde, bizi hibir mit srklemedii zaman, af ve
msamaha yollarnda duraklarz, ileri gitmemizin imkan kal
maz. Canmz yakn olanlar mazur grerek onlara bir daha iti
mat etmekten bizi meneden daima en derin ve en emin duygu
muz olan nefsimizi mdafaa kaygmzdr.' Talihlerini birletirip
bir arada yayanlar arasnda ok kere o kadar krgnlk olur, bez
ginlik yle oalr ki, bunlarn artk birbirlerine kar tvbe kap
lar tamamen kapanr. Deli enitemiz, halini her vehile slah ede-
ceini yemin ile temin edermi. Fakat halam artk btn bu ya-
. !anlardan bkmt. Asl yalanlarn da ihtiyarmnzla uydurduklar
mz deil, fakat hakikat olmadklarn @ dymadan sylemeye
mahkum olduklarmz olduunu renmiti. Zira, bile bile yalan
syleyenler, huylarn detirebilirler ve isterlerse doruyu da
syliyebilirler. Fakat yalan bilmeden ve istemeden syliyenin
halini tashih -etmesine imkan kalmaz. Halama, tekrar aldanmas
na, kocasiyle barmasna mani olarak, yalnzl{ tercih ettiren _se
bep, tabiatlerdeki adiliklerin slah edilemiyecei hakkndaki ka
naatiydi. Bunlari deitiremez, belki ancak erlerinden kendimizi
koruyabiliriz. Kocasn Allahn gazabna arplm sayan ve ok
tandr, babasndan kendisine geinmesini temin edecek kadar bir
irat kaln olan halam, bakalarnn, kendilerne ait olmyan i
lerde gstermeye alkn olduklar bir ihtiyatszlk ve ukalalkla
tavsiye ettikleri bu merhametin ve affn ufuklarnda istikbaline
1 58
emniyet verecek hibir belirti ve gnln ekecek hibir sebep
grmyordu.
Halam, oktandr, sznden bile bkm olduu amlca k
knden artk hibir hayr beklemiyor; birok sama szler, ma
nasz inatlar ve lzumsuz patrdlar hatrlatan ve stnden arl
arl sesler akan kocasiyle tekrar bulumak ihtimaline artk ta
hamml edemiyor; o yemek kokulu odann eyalar stnde se-
yahata km grnen seyyar yemek tabaklarn hatrladka
': gnl bulanyor; tede beride ynlarla durup eref saati gelme
diinden bir trl alamyan hararlar, denkleri ve daha kimbilir
neleri hatrlayarak, byk bir yorgunluk duyuyor; artk bu hr
n e delimen adamn sesini duymamak, muhakemesini dinle
memek, ilalarn grmemek, yemeklerini yememek, yalanlarn
iitmemek, ihanetlerine gz yummamak, evdeki hizmetilere sa
tamalarndan irenmemek istiyor; artk ondan kurtulmak rahat
etmek, ban dinlemek, vaktine sahip olmak ihtiyacn duyuyor;
bundan dolaydr h bir glge gibi tutulmaz, ele gemez oluyor;
getirilen haberlere kar hibir cevap gndermiyor; hatta, kendi
sine ricaya gelenlere uzun boylu izahat vermiyor; her seferinde,
kendi hakkndan emin ve teasz bir halde, btn bu vaitleri, ri
calar dinledikten sonra, hepsini birden bir kelime ile reddediyor;
susup odasna ekiliyor; ve kapsn kapayp, orada, _yorgun ve
dalgn, stste sigara iiyordu.

htimal ki vcudunun ruhiyle birletii karanlk derinliklerde
duyduu garip bir sesin ne dediini vuzuhla anlamadan birtakm
vahim akbetlerden, rperen selvilerden, lm gibi kalmaz fela
ketlerden; mezarlarn tedavisiz ye'sinden bahsettiini sezmee
ba1amt ve hep ona kulak vermek iindir ki artk baka hibir
sze kulak asmyor, mukavemet edilmez bir tarzda, bir mknats
gibi eken byk bir ku\vet tarafndan, btn vcudu ve ruhiy
le, yaknda gelecek sonuncusunu, ebedisini hatrlatan, yahut ha-
- zrlayan bir istirahat ihtiyacna srklendiini, kapldn duyu
yordu.
Deli enitemiz, halamla beraber yaad zamanlarda, en ok
onun bu kavgay ve her trl izahlar bile reddeden ka.larndan
ve kapal odalara ekilip sigara iilerinden ekinirmi. nce hay
krmalarla atmalar seven, fakat sonra da yatmalar ve bar-
1 59
malan isteyen enitemiz, halama asl bu sessizliinden dolay fena
halde sinirlenmi.
+
O zamanlar kendisini asl ileden karan bu muaheze, tenkit,
tezyif dolu sktlard. Bunlara arptka kendisine en muhalif
bir kuvvetle karlatn duyuyordu. imdi de, efaatilere hala
mn ne cevap verdiini sorup, hibir ey sylemeden odasna e
kildiini ve sigara imeye koyulduunu rendike: "Eyvah! y
leyse, nafile! I anlald, demek ondan bir hayr kmyacak! "
dermi. Bazan da ya ettii btn vaitler ve ricalardan hibir neti
ce kmadn grmek erkek gururuna dokunarak srar ettiine
piman olur; yahut da hareketiyle tezatl szler sylemek huyuna
veya sadece sral srasz Arapa darbmeseller iradetmek adetine
uyarak, kendisinin yapt bu lzumsuz tecrbelerinin tekrarn
tasvip etmiyen bir bakasnn syliyecei sz syler ve "Men
cerrebel mcerreb hallet bihin nedame! " dermi.
Her zaman kendimizin btn. haklara malik olduumuza ka-
1niizdir. Zira kendi kendimize, ahlakmza, maeviyatmza itimat
etmeye tpk maddi bir iskeletimiz bulunmasna muhta olduu
muz kadar ihtiyacmz vardr. Bakalarna kar muamelesinde
belki huunetli bir kabalk ve herhalde tam bir hodbinlik gster
meyen kendini hakl bulan enitemiz de, hepimiz gibi, kendisini
tabii her zaman yerden ge kadar mazur grr ve en i'nce byk
fedakarlklra layk bulurdu.
imdi kocaman kk iinde, yalnz1n daha ok duyarak,
kendisini brakm olan halamdan ihanet grdne bsbtn
inanmt: "Ya! Ben btn mrm, iinde hahaa vererek aya
mz rahata uzatacamz yuvamza vakfedeyim de sen burada
beni yalnz brakp ekil; yle mi? Bana reva grecein muamele
bu muydu? " Aradan bir hayli zaman gemiti. Fakat deli enite
miz, bu acya bir trl alamyacan duyuyordu.
;
1 60
XXII
amlcadaki Eni temiz Kknden Vazgeiyor!
oumuzu ldren, yabanclarn gzlerine grnemiyecek
kadar kk birtakm tesirlerdir. Bizi, hayatmz boyunca srk
leyen o kr, sar ve dilsiz kuvvetlerimiz ok kere kendilerine
muhalif unsurlarn hcumuna maruz kalr ve bakalarnn nefes
leriyle zehirlenerek kendimize dmw bir havaya kurban olu
ruz. _
Bu hain, hoyrat ve atlgan adamn hMzasnda eski gnleri
iinde kendisinin oru tuttuuna inanlmadn meydana vuran
bir bak farketmesi; bir vilayette mzakereye ge geleceini sy
leyince: "Hi gelmeseniz de olur! " yolunda, vcudunun lzum
suz telakki edildiini gsteren bir cevap almas; ziyarete geldii
haber verilince komusu ahin Paann, yzn ekittiini, oda
da bulunan bir ayna sayesinde, dardan grmesi; syledii szle
rin kaynbiraderi tarafndan hibir zaman ciddiye alnmyarak
dinlenilmediini farketmesii Fahim Beyin, kendisinin rvet al
makla itham ettiini duymas gibi gizli birtakm hatralar vard ki
yava yava kann zehirliyordu.
Enitemizde artk yeni devir adamlarnn, yani ttihatlarn.
kendisine yeni bir memuriyet vermiyecekleri kanaati olgunla
mt. Kendisinden ok gen olduklar iin tecrbesiz addettii
insanlar, birbirlerini tandklarndan, kolayca yanyana gelerek,
kendisinin g sand ileri aralarnda ahbapa hallediveriyorlar
d. Vaktiyle eteklerini ve kanatlarn am ve nice diyarlar dola
m olan bu imdi yalanm adam artk kanatlarn ve eteklerini
toplayp yllarca hayal ettii, hayalinde kurduu yuvasna kona
rak, rahat edecei srada, bu hayatn daha tanzim edilmeye muh
ta kaldn gryordu. Kkn alt katnda henz almam ve
kendisinin enip, yahut iinden kacak eyleri ne yapacan
kestiremeyip almasn halamla barmasndan sonraya brakt
1 61
denkler, hararlar, byk beyaz yatak rtleri ve sandklar hala
olduklar gibi duruyor, halamla barnca bunlarla yapmay tasar
lad eyler de hep hayalinde kaliyordu. Her eyi rastgele olduu
yerde brakmak adetinin tatbiki kkte her taraf karmakark
etmiti. Odalar ve sofalar bir g manzaras gsteriyordu. Enite
miz, oktandr kkn elzem olan ehemmiyetli tamirini yaptr
maya da bir trl karar veremiyordu. Zira kendisi de byk bir
buhran iindeydi.
Her eyi madd ve manevi diye birbirinden ayranlarla maddi
dediklerine manevilerinden fazla deer veren maddiyatlar ne
kaba bir surette yanlyorlar! Manevi eyler kendilerine bir des
tek olarak maddi bir varla ne kadar muhta iseler, maddi eyle
rin iinde nefes aldklar ve yaadklar bir manevi tarafa, bir ha
vaya, bir ruha o kadar ihtiyalar bulunduunu gryoruz. Her
maddenin evli ve dayana bir maneviyattr. Makineyi dou
ran, fikirdir. Oyle ki hibir ey ne tamamen manevi, ne de bs
btn maddi saylamaz ve hibir mevcudun bu iki yzleri ve ta
raflar birbirinden tamamen ayrlamaz.
Belki Enkserciyan Efendi gibi yabanclar, amlca'daki enite
mizin kkne yabanclarn bitikleri kymet kadar ehemmiyet
vereceklerdi. Zira, onlar iin llen ve tartlan topran, tan ve
tahtann deerleridir. Fakat enitemize sorsanz kk sanki bun
lardan m ibaretti? Gnlnde yayan kkn elbette hakiki ve
- - maddi kkle bir mnasebeti, birok mnasebetleri vard ama, o
baka, bu bakayd! Zira onun kk de, dier btn nsan s
naklar gibi, yar maddi ve yar fikri, yar hakiki ve yar hayaliy
di! nk sahibi olduumuz eylerin hibiri sadece maddi kala
maz. Onlarn temelleri adeta benliimizde kkleir ve mevcudi
yetleri. maneviyatmza tesir etmekten geri kalmaz. Evimiz sade
bir ev deil, kendimize gre, btn bir ehirdir. Muhitimiz, bir
iki mahalleden ibaret deil, btn dnyamzdr. ocukluumu
zun oyunlarna, genliimizin aklarna ve orta yamzn tecr
belerine ereve tekil eden yerler birer birer rendiimiz ve
sevdiimiz kelimelerle, gnlmze gre bir lisan syler. Btn
bu yerlerde, bizim iin, yabanc gzlere grnmez periler trer
ve yava yava bunlar byler. u kk bildiimiz birinin, U du
var bilmediimiz bir tekinindir. u aa kimsenin deildir. Fa
kat biz biliriz ki, onlarda gnlmzn de paylar vardr. Tekil
1 62
ettikleri btnlk biraz gemi zamanlarmzn, yani bir para da
bizimdir.
Akamn hafif rzgarlarnda aalarn dallar bize doru gya:
"Gel! Gel! " diye iaret eden eller gibi sallandklar ve okunan ak
af ezann duya duya hepsini tandmz evlerin ina gzleri
nnden geerek kendimizinkine dndmz zaman sanki b
tn bu eylerin arpan kalblerini duyarz, mahallemizin yzn
ve btn manalsrn bildiimiz bir yz gibi sever, onu, nabzn
tuttuumuz ve ateine baktmz bir sevgili gibi hissederiz.
Nasl ki yaadmz bu zaman da bir zaman parasndan iba
ret deil, fakat mazimizi hatrlatan ve atimizi hazrlayan, demek
ki, hem maziye, hem de atiye karan bir zaman btnldr.
Hamdolsun ki bu sayede her gnmz, biz ka yandaysak, o
kadar yllk bir gndr. Biz elli yandayken her gnmz krk
yllk bir gndr. Bunun iin mrmzn her geen saatini b
tn gemileriyle darbederek hesap edebiliriz. Hayatmz srf
maddi olduu iddia edilen bir dnyada deil, gnlmzde kah
cennetleen ve kah cehennemleen bir alemde geer.
phe yok ki, vaktiyle ruhuna o kadar derin kkler salm
olan amlca kk, enitemiz iin yaamak sebeplerinden biri
olmutU. Buras sanki onun ebediyete kk sald yerdi. Onda
kendi hayatnn kati ekillerini gryordu. Bahesinin demir par
maklklarn saran hanmellerini hayatn lezzeti gibi duyar ve
bahenin paslarm demir parmaklkl kapsnn kard gcrt
nn da kendi gnlnden getiini duyard. Bu kokular, bu sesler,
her zaman vcuduna alanan morfin gibi bir lezzet yayar ve o
bunlarla, asl mahrem hayatna eriyormu gibi, kznn tebess
mn, hareminin rabtalln, evindekilerin sayglarn, yemek
lerinin tadn, istirahatin tesellisini, hlasa, kkn hayatn hep
birden kucaklard. Btn bunlarn yzndendir k, amlca ha
vasnn tad kendisine bsbtn baka gelirdi.
Bu kk, dostlarna, bark komularna kaq erefli yuvas;
rakiplerine; dmanlarna kar muvaffakiyetin kalesi; haremine,
kzna kar muhabbetinin mkafat; kendi kendisine kar emni
yei; akl, kurnazl, tutumluunun abidesi deil miydi? Bunun
iindir ki burada yedii yemekler kendisine daha lezzetli, itii
sular daha tatl geliyordu. Yine bunun iindir ki, burann din e
yasiyle dolu ibadet odanda ettii dualarn daha ok mstecap
1 63
olacana, hrafeye kanan ruhiyle, kanaat getirmiti. Muhayyele
si, stnde o kadar ilemiti ki bu kk, nihayet maddiyat ze
rinde bllfrlaan btn bu maneviyatla bezenmiti. Btn bu
manalarla, masallardaki billur kkler gibi, prl prl parldyor
du. Dahas, bu kk onun neesine veya hznne sebep olan, ha
yatna ve ruyalarna, shhatine ve hastalklarna karan, kendisini
vcudunun bir uzvu gibi tamamlayan bir paras olmutu.
Yemek odnda tavandan sakan ve tam yuvarlak yemek ma
sasnn ortasna isabet eden asma lambann dkt k halkalar
gya onun etrafnda emberlerini genilete genilete alr, yay
lrd. Kznn kendisine ball, bizlerin muhabbetimiz, ihanet
lerine gz yuman hareminin rabtall, rtbesine gre gsterilen
sayg, malallenin itibar, Yldz'n msamahas, ahbaplarnn te
vecch, Islamiyet'in tesand, Allah'n rahmeti btn bu var
lklar, birbirleri etrafnda daha geni halkalar izmekte devam
ederek guya ekirdei bulunduu bir gne gibi, kendisinin, yani
Basra valii es bak utufetlu Hac Vamk Beyefendi Hazretlerinin
vcudunu, ruhunu ve hayatn tamamlyordu.
Fakat, istedii gibi tamir ve tadil etmek ve iini de diledii gi
bi demek iin senelerce bu kadar hayal kurduu bu kkn
byle manevi varlklarla bezenmesi bunca zamana ihtiya gster
mi olduu ve yava yava kemaline eren bir -mahsul bulunduu
halde, nihayet yerletii bu kkten soumas, para para bkp
vazgemesi ne kadar daha az srmt! Deli enitemiz, halamla
baracan hayli zaman inatla ummutu. Fakat halamn bir tr
l dnmeye raz olmadn grerek, btn mitlerine ramen
yalnz kaldn anlaynca, tekmil bu kainatn sararp solmas ve
btn bu maneviyat aleminin savrulup bozulmas da ok gecik-
medi.

amlca, tabiatn insan karsndaki ihtiaml kaytszliyle,
hep deierek, hi deimeyen gzelliinde devam ediyordu.
Mevsimler byk iekler. gibi alp soluyor, bylece biri ol
maktan karak, tekisi olmaya baladklar zamanlarda, yeni du
yulan kokular, yeni gzken renkleriyle, ypranm sinirlere da
ha ok siniyorlar ve gelip geilerinde gittike artan hzlar gnl
lere daha ok arpyordu. Deli enitemiz, gittike daha abuk ge
en hayatn bir hileyi ark gibi karanlk zamanlarna artk el s
remediini gryordu.
1 6
&
Bylece, nice mevsimler, kokularn, scaklklarn, rzgarlar
n, yamurlarn ve saanaklarn dkerek ve boaltarak getiler.
Nice mevsimlerin deien gnleri ve geceleri bylece ona herbiri
yalnzln bir baka cilve ile ima ederek veya iddetle duyura
rak, kimi terleterek, kimi terek, ruhunu kimi bir ak ihtiya
ciyle aarak ve kimi bir gemi zaman azabiyle kavurarak, birer
birer geti. Gneli, hisli, nemli, rutubetli mevsimler birer birer
geti,ler. Bylece, aradan zaman, bir hayli zaman geti.
Bahedeki havuzun fskiyesi artk eskiden olduu gibi, sularn
musikisini enitemize duyurmuyordu. Bazan ak braklm
olursa kendisiyle eleniyorm gibi geliyor ve sinirine dokunu
yor; hazan acm da kendine alyor gibi duyuluyor ve rikkatine
gidiyordu. Enitemizin bildii, irili ufakl takvimleriyle kollad,
ekindii hangi "eyyam bahur" gelmi, hangi "bad semum" es
miti ki, imdi btn o eski hisler kurumu yapraklar gibi yerlere
dklm ve ayaklar altnda rmt! Enitemiz, bu yuvalar
bozulmu ve kokular umu muhitini plaklam buluyor, bu
rada, vcudiyle olduu kadar da, ruhiyle mee balyordu.
O, yalnzln, bir de, kkndeki adamszlkla d,yuyordu.
Btn bu yeni devir, adamszlkla balamt ve devam ediyordu.
Naile bac lmt. Selamlkta, eskilerden ancak bir, gittike da
ha somurtan, ahba kalmt. Lzm gelen adamlar, hizmetile
ri bulmak gittike zorlayor, hatta imkansz oluyordu. Umumi
harb balamt. Vesikal bir yoksulluk devri hkm sryorduk.
Aranan hibir eyi bulmak mmkn olmuyor ve bulunan eylere
de istenen paray yetitirmek imkan kalmyordu. Dman do
nanmalarnn anakkale Boaz'nd<n geerek ve dman askerle
rinin de gedi karadan zaptederek Istanbul'a girmelerinden kor-.
kuluyordu. 'stanbul ve liman ka kere de, uak ve denizalt h
cumlarna uramt. Btn bu hadiseler ve felaketler silsilesi bs
btn tabii onun hayatnda da birok teessrlere ve korkulara se
bep oluyordu.
Yirmi be, otuz yl kadar nce, eski olarak satn ald zaman
yaptrd eylerden beri ciddi bir tamir grmemi olan kk, da
ha beter ihtiyarlam, gya bunam ve her yanndan bakma
muhta kalmt. Hele eski kiremitleri kk aktartmalarla iktifa
edilmiyecek kadar harap olmutu. Deli enitemizin ise teredd
d, alnacak her karar geriye brakmak huyu, emniyet olunur
1 65
bir adam bulamamas, birdenbire ken bu netice karsnda ken
disini aciz ve meyus brakmt.
Yaan yamurlar kkte gln bir facia halini alyordu. Bi
raz srnce, st kat hemen btn tavanlar biro yerlerinden
akyor, btn delikler damlamaya blad zaman kk gya bir
ok gzlerle alyor gibi oluyordu. Ust katn byk sofasnda ve
odalarnda damlayan yamur sularn toplamak ve keelerle, ha
srlarn, demelele eyalarn slanmasna mani olmak iin, eski
ve yz eit eyalarla dolu, Trk evlerinde bulunan biraz su ala
bilecek kap namna ne varsa, yani, gaz tenekeleri, amar ve ha
mur tekneleri, kpler, taslar, gmler, kazanlar, kaseler, kova
lar, lengerler, bakralar, leenler, sahanlar, testiler, sakslar, ie
ler, mlekler, ibrikler, marapalar, binlikler, kavanozlar, tence
reler, damacanalar, renkli veya buzlu sra veya billur, byk ve
kk srahiler, stlerindeki hasrlar anm' ve karlm ve
camlar meydanda kalm karlklar, hlasa, her eit ve her cins
ten kaplarn boy boy, irili ufakh ve renk renk, kimisi yepyeni ve
parlak, kimisi kenarlarndan krk ve atlak, birbirlerine yakn.
veya uzak, hepsi de sra sra kiremitlerden szan ve tavanlardan
damlayan seyrek veya sk, ince veya kaln yamur sznt veya
akntlarnn ehemmiyetlerine ve kendi hacimlerine gre, onlarn
hizalarna isabet eden yerlerde hasrlar, keeler, veya minderler,
ilteler stne dizilmi olduklah grlrd. Bu manzara hayli
hznlyd. Zira btn bu dklen yamur damlalar gzyala
rna benziyor ve onlar toplamak iin dizilen btn bu kaplar da
eski zamanlarda gzyalarn toplamak iin mezarlara konulan
sebular hatrlatyordu.
Fakat, eer maddi kk byle harap ve tamire muhta bir hal
de kalyor, kullanlmas da maddeten gittike gleiyorsa; idaresi
bsbtn imkanszlaan manevi kk ne kadar daha harapt!

te
kinin belki zahmetle mmkn olacak tamiri bunun iin artk
mmkn deil, tamamen imkansz grnyordu.
amlca' daki enitemiz, kknn vcudu iinde eski ruhunu
aryor, fakat artk bulamyordu. Kk maddeten yine mevcuttu
ama, 'mdi varl ancak hafzasnda kalan bir hatraya dnyor
du. Btn maneviyat sanki sallanan aralkl pencerelerden ve ka
plardan szarak, boalarak, akarak dalyor; manevi kk, imdi,
her tarafndan havalanarak gya zerre zerre savruluyor, duman-
1 66
lar haline geliyordu. Enitemiz artk onun havalanm, umu
olanlarndan artakalan manalarn toplayamyo ve anlayamyor-
.
du. Kkn vaktiyle kendisini ta kapsnn nnden hanmelleri
nin efkatli kokular ve demir parmaklnn gnll gcrtsiyle
istikbal eden ruhu, imdi

umu, gitmiti. Btn o eski varlklar
esiri birtakm kokular gibi geip dalnca o da kendisini kksz
bulmu; burada, bir uurum kenarnda' gibi, ba dnmt. K
kn byle temellerinden bozulmas onun eski kanaatlerinin sar
slmas ve btn maneviyatnn hastalanmas ve rmesi demek
ti. Eski zengin manalarndan boalan kkne muhabbeti, ball
azalm, gevemi ve nihayet gmt. Artk onu kendine,
kendini ona yabanc buluyordu. Kkn artk kendisi iin lzu
mundan fazla byk: nafile yere yorucu, gidip gelmesi zahmetli,
baklp idaresi marafl ve isteini tedarik edecek ar bakmn
dan yoksul buluyor, onda eski kolaylklar, rahatlklar artk bu
lamad gibi, hatta bunlar evvelce nasl temin edilirdi, iyice ha
trlayp bilemiyor, artk, eski czl maal hizmetilerin yerine ye
nilerini tedarik edemiyor, eskiden alt yenecek eylerin imdi
el altndan kaa satldna ayor, istediini bulamyor, bulsa da
alamyor, ve: "Bu koca berhanede bir bama ne yapacam?" di
ye bunalarak kknden adamakll souyor, bkyor, artk onu
satmak istiyordu.
Vaktiyle bu kk; vcudunun bir uzvu, yahut, ruhunun iine
ekildii kabuu gibi bir ey olmutu. Onu bylece kendi vcu
du gibi, btn kaniyle ve hulyasiyle, imaniyle ve hayatiyle besle
miti. Bunun iindir ki, onun imdi hastalandn, sancsn ken
di vcudunda duyarak anlyor, onu tedavi etmek istiyordu. Ha
yalinin bu kadar beslemi ve bytm olduu bu kk o imdi
vcudunda bir i gibi duyuyor, artk onu mryle besliyemedi
ini grerek bir ameliyatla, kendisinden bir ur gibi aldrmak isti
yor, opdan ayrlnca duyaca hafiflii imdiden bir kurtulu gibi
tahayyl ediyordu.
amlca'daki enitemiz, bu sefer kkn hakikaten satla
kararak, tellallarla yeniden mnasebetlere girimiti. Fakat, bu
defaki tellallar, aylarca ayn midi besliyerek amlca'ya tanm
olan Enkserciyan efendiye benzemiyorlard. Bir kere, uzak yerle
re gelmeye vakitleri yoktu. Onlar grmek iin Galata'nn, Sirke
ci ve Bahekap civarnn kirli hanlarna gitmek lazm geliyordu.
1 67
Fakat, daha fenas, mterileri de, bu uzak ve harap kke, kendi
sinin umduu ve vaktiyle mteveffa Enkserciyan efendinin bul
duu fiyatlar vermiyorlar ve kk hemen yok bahasna almak
istiyorlard.
Bylece aradan zaman, bir hayli zaman geti.
Bazan amlca' daki enitemizin hastalandn duyar, ziyare
tine giderdim. Bir ehrin mahalleleri de rabet denilen ve , daima
yer detren bir modaya tabi olduklarndan, o gnlerde o civar
daki btn kkleri de hep terkedilmi, ihtiyarlam, hastalanm
bulurdum. Artk arlca'nn btn renkleri ye manzaralar sol
mu, sararm, tozlanm gibiydl.
Buradaki, hayli ihtiyarlam entemizin. hali de garipti. O da
rahatn hibir zaman bulmu deildi. Fakat kendi sylediine ve
odasnda asl duran "la rahate fiddnya" levhasnn dediine kan
myarak rahat daima baka bir yerde bulacan ummtU. Bu
kadar uzun bir mddet hayalinde tten amlca kk daha ta
mir grp, bezenip diledii kvama gelmeden evvel byle manen
ve maddeten iflas etm olduu halde o hala ummaktar geri kal
myor; yine hepimizi her zaman yaatan hayale dnyor; _ gn
lnde yava yava .baka bir hayal alyor; o mdi daa ufarak,
daha yumuak ve daha scak bir baka yuva tahayyl ediyor ve
nun iinde, kendisine btn bir saadet alemi kuruyordu. imdi
Istanbul'da kk bir eve ekilip orada yorgun vcudunu ve ru
hunu dinlendirmek ve ibadetle megul olmak sevdasna dm
t.
1 6
XXIII
Deli Enitemiz, Kadn Delisi Oluyor!
Zamana dair ve zamanla geen eylerin, abukluu yahut ya
Val hakknda doru bir fikir edinmemiz pek gtr. Zira za
mann hep iie geen hudutlar bildiimiz dier hudutlarn hi
birine benzemez. Birok eyler vardr ki pek eski zamanlarda kal
sanrz. Halbuki bunlarn bir isim verilemiyen tesirleri yeni
zamanlar iinde duyulur. Birok eyler de vardr ki, dnya kadar
ckiyecek sanrz ve gnn birinde bunlardan hibir eser kalmaz.
Adtler ve nizamlar hazan o kadar yava, hazan da o kadar abuk
deiir ki, ok kere uzakta sanlan ve saylan bir tarih ve mazi ha
la iimizdedir; ok kere de pek yaknda zannolunan bir mazi
havsalamzn dnda kalr. Filan senenin filanca aynn filanca
gn veya gecesi, gen, orta yal ve ihtiyar, bir kadn veya erkek
lr. Onun lm tarihi hakknda yabanclarn kanaatleri kati ve
salamdr. Fakat biz, ki kendisinin kanmzla hayatmzdan, hat
ralarmzla ryalarmzdan ekilinceye kadar, nice senelerle daha
gizli gizli bizimle birlikte yaadklarn biliriz, biz bunlarn ne va
kit iimizde yava yava ekilerek bizi braktklarn ve bsbtn
silinerek yok olduklarn, hatta bunun gerekten vaki olup olma-
. dn, bylece annemizin, babamzn, sevgilimizin, eer lm
lerse, hangi tarihte, ne zaman lm olduklarn iyice bilemeyiz.
amlca' daki enitemizin doumundan belki ancak iki yl
evveline, on dokuzuncu asrn yarsna; 1 850 senesine kada,
Arerika' da bile esir ticareti kalkm deildi. Kendisi daha be
yalarnda bulunduu srada, yani 1858'de devlet, zenci esaretini
. "ferman- ali" ile menetmeye halyor, bunu yllarca "emr-i ali" ,
"emirn'ame-i sami "lerle, dahiliyeden valiliklere tamimlerle tekide
diyor ve kendisinin genliinde, yani 1 880' de yine bu zenci esare- .
tinin Afrika' d men'i hakknda Ingiltere ile bir mukavele akdedi
yor, fakat bunlara ramen bu ferman- alilerin sdar olunduu sa-
1 69
raylarla bu emirname-i samilerin ve bu tamimlerin yazld ko
naklar harem aalariyle cariyeler dolduruyordu.
amlca'daki enitemizin ikide bir gidip geldii Arabistan'n
nice kesinde, bucanda kle ve cariye alm-satm hala devam
ediyor, Yemen iskelelerine gidip gelen vapurlarla orada ucuz sa-_
tn alnan Sudanl ve Habeistanl zenci kzlan ve ocuklar geti
riliyor, stanbul'da byk makamlarda bulunanlara hediye edili
yor veya satlyordu. Hatta, bu memnu ticaret, zencilere inhisar
etmiyerek, esirciler tarafndan alnm kk erkes kzlarnn
da alnp satld ve hatta, ou ksz muhacir veya Anadolulu
kzlarn da bir nevi "hccet"le, gya kimsesizmiler de uzaktan
akrabalarnn rzasiyle ve bir nevi sat mukavelesiyle sahip olu
nuyordu.
Btn bunlar iin evlatlk, ahretlik, besleme, halayk, kalfa gi
bi tabirler kullanlr, bu kelimeler herkesin kolayca anlad ve
kabul ettii manalara gelirdi. Padiah, ehzade ve sultan sarayla
rnda ancak esir olan halayklar, kalfalar hizmet ettikleri gibi orta
halli evlerde bile hala ahretlikler, beslemeler bulunur, bunlarn
bazs "evlad- manevi" olur, hazan da: "Bunun manas nedir, bili
riz!" diyenler bulunur, ve evlad- manevller, hazan yine pek ms
tamel bir tabirle, "evlatlk" olurlar, sonra, azadedilir, rak edilir,
evlendirilir ve yine, hazan da, nikah edilirdi. Hala baz evlerde, `
gzde, odalk hikayeleri duyulur, hizmeti odalarnda treyen
odalklar, hanmlarna rakip kesilen halayklar olu_r, baz kalfalar
hazan ocuk drr, yahut doururlar ve o zaman hazan da,
kendilerine izdiva kaplar alr, onlar, hanmlarna, ortak ola
rak, ikinci hanm olurlard ve bylece nice fecaatli ortaklk hika
yeleri duyulurdu.
Enitemiz, bu' eski usullere itiraz eden vicdanlarmzn ilk
ykselen seslerinden olan, "Sergzet", romann vaktinde phe
sz okumu olmalyd. Fakat btn bu usullerin tatbik edildiini
de, mr boyunca grmt. Zira, bu adetler btn o resmi ya
saklara ramen konaklar, yallar ve kklerden bsbtn kalkm
deil, menolunduundan yarm asr sonrasna, ta Merutiyet'in
ikinci ilanna, yani 1 908 senesine kadar, st yar kapal bir suret
te, devam etmiti. Hatta, amlca'daki kendi kknde bile! Ha
lam da byle nice esir halayk hikayeleri duymu, odalk rezalet
leri grmt! Btn bunlar ortadan kalkal, adetlerden geeli da-
1 70
ha ok zaman olmamt. Esir ticareti yapanlarn biroklar, hala
yayor, . bunlarn ocuklar da genliklerinde bu hikayeleri duy
mu bulunuyorlard. amlca'daki enitemizin komularndan
biri olan ahin. Paa, getirtip saraya satt gen kzlar yznden
zengin olmu, kendisininkine yakn byk bir kk yaptrm,
kendisininkine yan bir rtbeye sahip cmu, hatta "cilve! talih"
olarak, nice defalar ona srf komuluk hatr iin gitmiti de, o,
musahabelerinde, kendisine kafa tutmutu!
te bylece amlca' daki. enitemizin mevkiinde bulunan bir
aam, o zamanki greneklere gre, btn bu adetleri hayatna
girmi alelade tabii eyler diye telakki etmeye, yadrgamamya ve
mnasebette bulunmak istedii kadnlar da evlatlk, besleme,
hizmeti ve saire diye evine getirtmeye alkn olurdu. Kendisi de
btn hayatn doldurmu olan ehvet, hislerini tatmin iin hep
bu eskimi usullere mracaat etmeye alkt. O zamanlar daha
oalmam olan randevu evlerine gitmeye ise hi almamt.
Belki byle bir yerde grnmeyi ayp sayacak; belki de baskn
vermekten korkacakt. Kendisince zevk kaplarnn, almas, ra
hat, emniyet ve bir de eski Trk evlerinin el srlmemi istikbal
ve saltanatna sahip olan kendi evinin muhiti ve havas gibi ruhu
nun alkn olduu artlara tabiydi. Bu gibi eyleri evimizin dn
da brakmak ve evimizi onlardan masun bulundurmak itimai'
bir terakki saylabilir. Ukin bunu deli enitemize anlatp kabul
ettiremezdiniz!
te bu esnada onun baqdan hayli kark, dadaal ve bast
rlp savuturulmas, hayli g ve skntl iki macera daha ge
miti. Enitemiz bunlar da yattrmas iin halamn yannda bu
lunmasn kimbilir ne kadar istemiti!
vaktiyle hepimizin rabtal bulduumuz ve ahlakndan phe
lenmeyi hibirimiz hatrmza getirmediimiz yar eski kalfa, yar
bac, dul bir erife hanm ve onun da Leyla isminde kk bir k
z vard. Zaman deiince bu erife hanmn tabiatnda da bizim
harikulade bulduumuz bir deiiklik hasl oldu. Kz, haberimiz
olmadan geen bir zaman iinde, byyvermiti. Biz onu hala
ocuk sanrken, o gzellik hreti etrafn saran bir gen kz ol
mu, arasra kendisine misafir gelen bu erife hanma halam, bah
'i, yol paras diye, yarmar, birer lira verdike biz onu hala es
kisi gibi, memnun oluyor sanrken o, gzel Leyla'sn zengin bi-
1 71
risiyle evlendirmek, kendisi de bu sayede devaml bir rahata kon
mak emelini beslermi. Bylece, vaktiyle o kadar iyiliini grd
zavall halamn, kocasndan ayrlmasndan so'ra, bir kere bile
yanna uramyan erife hanm, kzn amlca' daki enitemizle
evlendirmeyi mnasib grm. Onun huyunu bildii iin evvela
Leyla'sn kendisine uzun uzun methetmi, s.onra bir gelin gibi
hazrlam, sslemi ve bir gn amhca'daki kkne gtrm.
Az zaman sonra, erife hanm, deli enitemize bir yandan burada
kendisiyle beraber yayan kzyla evlenmesi, bir yandan da ken
disine bakmas iin srar edermi. O ise daima tezadl hareketler
de bulunmak huyu ile, kz "evlad- manevim" diye tanyarak
mektebe yazdrmak, yabanclar nnde guya kendi kzndan son-
. ra bir bakasnn da yetimesine yardm etmekle vnmek, ste
lik bir de kzlarn tasillerine taraftar grnerek yeni zihniyete
uygun bir gsteri yapmak, erife hanma da kk bir maa ba
lamak gibi arelerle kendilerinden kurtulmaya alrm. Bu i
kolayca hallolunamyor, birtakm mnazaralar douyor, duyulu
yor ve dedikodusu her tarafa tayorken, gzel Leyla'ya, enite
mizden daha zengin bir talip km. O da, gen bir tacir olan bu
adamla sevierek evlenmi, deli enitemiz de birka zaman Mec
nun'u olduu Leyla'sn unutarak, hele erife hanmn tazyikle
rinden kurtulduuna sevinerek, "secdei kran"a kapanm, nice
dualar etmi.
O srada, deli enitemiz, btn rastgeldii gen kzlara kar
'
byk bir muhabbet ve efkat duyar olmutu. Belki tekmil haya
tnda kullanmad tevecch ve nezaketi bir gizli hazinede birik
tirmi gibi, imdi, nne kan ve hep gzel bulduu kzlar ve
gen kadnlar iin adeta israf ediyordu.
Herkesin hakikat diye telakki ettii grn herkes baka
baka trl grmeye mahkumdur. Hi kimse yoktur ki, dnyay
biraz kendine ekmesin. Zira gzlerimiz hakikat dediimiz bu
dnyay grd anda onu derhal kendimize gre tahrif etmeye
balar. Daha dorusu gzlerimizin grdkleri ancak kendimize
gre grnen eylerdir. Bunun iin dnyada herkesin bulduu
hakikat kendi baklarnn olduu kadar hususidir. Zira ocuklu
un, genliin, orta yalln ve ihtiyarln gzleri hep baka
baka grr ve hepimiz kendi dnyamz byle deien gz.erle
szerken, onu gnlmzde bulduumuz renklerle boyarz. Oyle
1 72
ki, bize arpan byle kendimize gre boyanm bir dnya olur.
Denilebilir ki hakikat ve dnya hep gnlmzn neesine veya
hznne gre deiir. Sevgilimizin bize tebessm ettii gn,
onun en arklarla aldadn duyarz. Biz meyus olunca onu
matemde kalr sanrz.
Lakin, elle tutulan hakikatin bu hususiyetlerini grp tasdik
edenler bile yine sanrlar ki, ok kere daha kark, daha nisbi ve
daha hususi olan maneviyat alemini insanlarn hepsi de ayn yol
da telakki etmektedirler. Halbuki, bilakis, manevi sahadaki kar
klk tabii o kadar artar ki, artk hibir had tanmaz. Gzlerimiz
bu hikatleri bsbtn kendilerine gre uydurur. Zaten ok ke
re bundan dolaydr ki muhta olduu teselliyi bulur. Dnyay
ve hayat herkes kendine gre tefsir e_der. Birok ahmaklar, dn
yann kendi kafalarna gre kurulup dzeleceini beklerler. Bir
ok beceriksizler de i balarna kendileri geldi mi, hemen her
n yoluna gireceini zannederler. Birok yabaniler kendi dehala
rna inanrlar. Hulya ile, birok mflisler zengin olmak ve birok
lm hastalar fa bulmak arifesinde yaadklarn sanrlar. Bir
ok mtekaitler takdir olunmam faziletlerinin manevi, iradyla
geinerek ereflerinin servetini bol bol tadarlar. Zavall beeriye
tin belki en mhim gdas byle zrt tesellileridir.
Hepimizin her gn kullandmz kelimelerin ne kadar eitli,
hatta tezadl manalara geldii gn gibi aikardr. Hayatmza gi
ren hakikatlerin nasl baka baka telakki ve tefsir edildikleriney
se her gnk gazeteler ahittir. Birok gazetelerin kendi hayat
mna hile tesir eden dnya leri hakkndaki yazlar, eer kelime
ler kati manalarna delalet edebilse, belki bize gre syledikleri
nin tam aksi olmas lazm gelirdi. Bunlardan. bir ksmnn siyah
tr dediklerine dier bir ksm beyazdr derler. Hangisi ak, hangi
si karadr? Btn bunlar hep gzlere gre der!
Deli entemizin de, ihtiyarl yznden, gzleri adamakll
bozulmutU. Bunun neticesi olarak da, artk iyi gremedii, iyi
seemedii btn gen kzlarla kadnlar, bsbtn irkin olma
malar artiyle, emsalsiz derecede gzel buluyordu. Bu yzden,
mdi onunla birlikte sokaa kmak, yine eskisi gibi gln ol
makla kalmyor, belki, fecaate varan bir garabete eryordu.
Deli entemiz, hele . bahar gneinin hemen her yzde bir
para gzellik parldatt gnlerde, uzaktan grd her taze ka-
1 73
dm iin: "Aian yarabbi! Bir afet! " diyor ve herkesin nasl olup
da bu gzellik mucizesine hayran olmadna, peine taklmad
na, onunla evlenmeye talip olmadna ayor ve kendisi guya
artk bu kadar gzellie tahamml edemiyormu gibi, "Aman -
Aman! " diye mrldanyordu. Halbuki, stlerinde, yzlerinde ta
dklar gzelliin kymetini laykiyle bilemiyen gen kzlar ve
taze kadnlar bu ihtiyarn bir an iinde doan gzle grlr ala
kasna ayorlard. Zaten bu rastgelinen, ok kere alelade bir kz,
hazan da irkince bir kadnd. Deli enitemizse bunlarn hepsine
k olabileceini, hatta olduunu gryordu. Bir kadm ldras
ya beenmesi iin onunla tanmas ve konumas lazm gelmi
yor, uaktan grmesi kafi geliyordu. Byle rastlad baz kk
kzlara ve gen kadnlara kar birdenbire ve onlarla hemen ev
lenmek isteyecek kadar iddetli bir ak duyuyordu.
Bir gn skdar vapurunda, kadnlarn yerinde, eiden bi
raz tandmz bir kadn grm. Vapur, Kprden Uskdar'a
gelinceye kadar ona kar duyduu ak o kadar iddetlenmi ki
vapur iskeleye yanarken o da duyulmay kasteden bir yksek
sesle: "Eer bu hanm benimle evlenmek isterse, nikahmz im
di kydrrm!" diyormu.
Ben, bu kadnn vaktiyle biraz tandmz bir Nadire hanm
olduunu duyduum zaman iittiime inanamadm. Zira ona on
sene kadar evvel ilk tesadfmde bile maceral bir hayat ve bir
gzellik hretine sahip olmasnn sebeplerini anlayamam ve
ypranm, yalanm, zaten hi de gzel olmyan adi bir kadn
olduuna amtm. Daima melerek yerlerde oturan, daima
ular ziftten sararm iki parma arasnda ince bir sigara tutan,
daima ikiden bozulmu gibi hrltl bir sesle konuan, gekin,
sarya boyal sal, allkl, dzgnl, mavimtrak bir mora, krm
zmtrak bir ala alan porsumu ve burumu suratl, kaln ve ka
ba dudakl ortalarndan bir siyah izgiyle rm dili, dalgn
gzleri gfya hala, bir iret sofrasnn havasnda szlyor, hissini
veren bakl bu kadn grseniz siz de, akla birlikte hatra gelen
btn gen, din, safvetli ve gzel duygularn artk ondan ok
tandr ayrlm olacan grerek onda hala gnl maceralariyle
alakal bir cazibe kaldna mmkn deil inanamazdnz. Enite
miz bu harap, sfli ehvet maskesine de ak olmutu! Bu kadnla
da evlenmek istemiti! Nadire hanmin baz gnler, amlca'daki
1 74
kke gelip kald ve bu gecelerde enitemizin kknden baz
saz ve ark sesleri szd rivayetleri duyuldu. Fakat, sonra, bu
macera da yava yava gemi oldu ve unutuldu.

te, amlca' daki enitemiz, bir trl satlamyan kknde,


ve belki de asl onun satlma5 iin, bir takm tellallarla mnase
bete girimi, dier taraftan, artk oktandr halamdan midini
bsbtn kestii, yeni hizmetilerle rahatn bir trl temin ede
medii ve gnl maceralarndan da faydal hibir netice kmad
n grd iin, bunu bize daha amamakla beraber, yar hiz
meti, yar evlatlk olacak, hele kendisine pek iyi bakacak, kimse
siz, grgsz, uslu, gzelce, taze ve kendisinin krpe diye tavsif
edecei bir kzla evlenmek istemi ve kkne mteri bulmalar
n bekledii tellallarn bazlarna byle bir kz smarlam olacak
t. Her halde bu tellallardan bazlar, kkn satamaynca, ken
disinden baka trl istifade etmek aresini arayp bulmulard.

htiyarlk ve hastalk bu ypranm adama bir nevi usluluk ge


tirm olabilirdi. Fakat, bilakis, onun eski ehvet adetleri tepiyor,
bana vuruyordu. Zira huy cann altndadr. Asl ihtirasllar sev
dikleri eyler iin hibir vakit gna duymazlar. Bu iptila nihayet
insan kendi ihtirasnn ustas, stad haline getirir. Herkes kendi
dehasna ram olur ve kendi gnlnde yatan arslann kurbandr.
Bestekar, ban musikiden alamaz. Afyon mptelas daima daha
ok afyon yutmak ister. Vuslat mptelasnn gzleri daima gr
lecek gzler, elleri daima okanacak eller arar. Baz ihtiyarlarda
cins! mnasebetlere dknlk azalmaz, bilakis artar. Deli enite
mizin belki asl ihtiras ehvet dknlyd, byle hrsl bir
mrn akamnda onda kadn iptilas azalmam, bilakis azmt.
Deli enitemiz, bu son zamlarnda, gya btn mr bo
yunca tatt tekmil vuslatlarn daha kanmam olduu hazlarn
bir daha bulmak ister gibi, vaktiyle sevdii, bulutuu vcutlarn
lezzetini imdi bir takm elerinde, benzerlerinde tekrarlamak is
tiyordu. ite belki bunun iin Halep kafe-antanlarnda, Badad
serdaplarndaki yank Arap muganniyelerinin kvrlarak oyna
yan vcutlar yerine esmer tenli, kara gzl, siyah sal, yank
sesli kadnlar bulmak istiyor; ve yine bunun iin, bir zambak ka
dar beyaz ve taze Leyla'nn yerine de beyaz tenli ve bir iek ka
dar nadir gen kzlar bulmak istiyordu.
1 75
Yine, amlca' daki enitemizi, mrnn sonlarda, gya b
tn bu mr boyunca maruz kald mahrumiyetlerin intikamn
almak ister gibi, vaktiyle grd, diledii, sevmek stedii fakat
elde edemedii, buluamad kadnl:rn tesellisini imdi bir ta
km "erzats" larda bulmak istiyordu. ite belki bunun iin mesela
eski at cambazhanesinin tyler ve tller iindeki pembe tenli, e
vik ve alak cambaz kzlarnn yerine yle boylu boslu; grbz,
beyaz, sarn kadnlar bulmak istiyor; bunun iin kibirli, Nazl
hanmefendi yerine, arbal ssl lavantal, gzel emsiyeli, ar
edal ve hakikaten nazl kadnlar bulmak istiyordu.
O zamanlarda emlak simsar m, muhabbet tellal m olduu
kestirilemiyen bir adamn amlca'daki kke bir sr gen kz
lar ve kadnlar tad ve deli enitemizin onlarla kkne kapan
d; gtya evi temizletmek, eyay yerletirmek, ve yemek piirt
mek gibi bahanelerle bu kzlarla de kalka bir ehvet hayat sr
d; baka kimseyle grmedii; sokaa bile kmad duyulu
yordu. Vaktiyle kendisini ihmal eden komular bile bu hale ala
kadar oluyorlard.
Baz ihtiyarlar btn hayatlar boyunca anm iradeleriyle,
artk kendilerine hakim olamazlar ve btn hislerini aa vuran
ikinci bir nevi ocuklua derler. Zaten duygularn hibir za
man adamakll gizliyememi olan delimen enitemiz, ihtiyarl
n bu zaafna dmeye herkesten ziyade mahkimdu. O imdi
tam ihtiyarlarn daha toy genlerle birletikleri bir .halis tarafsz
lk ve hakikatseverlik devresine girmiti. Duyduklarmza gre,
artk tamamen bir kadn delisi olmutu. Komularnn ne diye
ceklerini belki artk tamamen dnemiyor, belki, de art.k hayat
tan hibir ltuf beklemedii iin ksmen de: "Ne derlerse desin
ler!" diye dnyordu.
Komular, hazan, gece yarilarnda, deli enitemizin, kkn
de, perdeleri indirilmemi pencereler nnden, dalgn bir eda ile
elinde bir amdan veya bir lamba ' tutarak getiini, dolatn
uzaktan hayal meyal seerler, "Deli Vamk Bey bu saatte acaba
ne diye dolayor, kim bilir? " derler ve amdann perdelere ya
kn veya lambasn arpk tuttuunu grerek bir yangn karma
sndan korkarlarm.
Galiba, amlca' daki enitemiz, oturmaktan artk vazgetii
bu kknde, stanbul semtinde rahatn ve teki dnyada Hak-
1 76
kn rahmetini bulacan hesap, mit ve hayal ederken, burada if
las

etmi olan hayatnn tesellisini de ancak eski hatralar ve
emelleri gibi gen, gzel ve plak vcutlar seyredip, kucaklayp,
onlar uzun uzun okamakta buluyordu.
1 77
XXIV
Deli Enitemizin Tellal Hseyin Efendiyi
Maceralar
mrmz tesadflerin verdii malzemelerle yaplr. Hayat
mza tesirleri olanlarn hemen hepsi, yani sevdiklerimiz ve bize
fenalk edenler de, bizi sevenler ve kendilerine bizim fenalk et
mi olduklarmz da hep byle tesadfen karltklarmzdr.
Sevmek kabiliyeti ve ihtiyac bizdedir. Fakat sevdiklerimizi tesa
dfen buluruz. Mahallemizde, ilerimizde, zevklerimizdeki kom
ularmzla hep tesadfn yardmiyle tanm oluruz. Btn
bunlar mukadderatn yolumuza koyduu, fakat, bize kalsa, ok
kere intihap etmiyeceimiz insanlardr.
Bunlarn iinde, hazan bizim kaytszlmz, mantkszl
mz ve yorgunluumuzdan istifade etmesini iyi bilenler kar.
Bunlar yalnz kendi menfaatlerini gttklerinden, bizim her tr
l zaaflarmz ve kabahatlerimizden kendi hesaplarna gre fayda
lanarak her gnk mnasebetlerimizi bizim malubiyetimiz ve
kendi muzafferiyetleri haline korlar.
Zaten btn o devirde byle iin iin istenilmiyenlere taham
ml etmek adeti her gnk idmanlarla adeta mekedilen umumi
bir teamld. Selamlkta byle tasvip edilmiyen uaklarla, snt
lara; haremde, byle beenilmiyen hizmetilerle postlarn sermi
misafirlere uzun zaman tahamml edilirdi. Hatta, hilesi sabit
olan fakat allm olduu iin deitirilmesi skntl gelen dk
kanlarla al verie bile devam edilirdi. Herkesin para verdii fa
kirler olduu gibi ceremesini ektii dkkanlar da bulunurdu.
Herkes ektiinin bir ksmn kendi etrafndakilerden ekerdi.
Onlar iin i bir yere adeta zorla kaplanmak gibi bir eydi. Ev
sahibi bir kere: "Ha! u bizim Hseyin Efendi! " diyecek olsun,
artk kendisini ileden kartsa pile o yine "Bizim Hseyin efen
di" olmakta devam ederdi.
1 78
O aralk amlca' daki enitemizin kkne eski bir er kes
esirci smail efendinin olu muhabbet ve emlak tellal Hseyin
efendi musallat olmutu. Bu, otuz be, krk yalarnda, ksa boy
lu, i et gibi kpkrmz tenli, her biri bir sivilcenin stne kon
mua benziyen kirpikli, ii irin dolu gibi bulank ve slak gzl,
insafsz ve merhametsiz bakl, bir kfr gibi keskin ve zalim su
ratl birisiydi. Bu yzde tam bir hayaszln bir hayli irade kuv
vetiyle birletii grlerek basit bir mrn diliklerinde zayi
olan bu azmin bu adam ilk tesadfte hileli ekavetlere srkliye
bilecei aikar oluyordu.
Deli enitemizin Hseyin efendiye hibir itimad yoktu.
Onun en sfli menfaatinden baka hibir mlahaza ile hareket et
mediini bilirdi. Hibir szne emniyet etmemek lazm geldiine
emindi. Biraz para iin her trl denaati yapabileceine kaniydi.
Grd@ ii de alaturka en adi bir hakaret kelimesiyle tavsif edi
yordu.

yle iken bu adam kendisinin satlamyan kknde im


di en ok rastgelinen ve zaten daima ikayet ettii adamlarndan
biri olmu ve artk o da kkn kendisini kzdran dertleri aras
na gemiti. Deli enitemiz, Hseyin efendinin azimli ve irkin
suratna, o hala aamadndan grdke skld denklerine, ha
rarlarna ve hayatnn yaplmas lazm gelen sair can skc ileri
ne olduu kadar alm olmalyd. Hem her zaman iddetle ve
hatta kfrlerle aleyhinde bulunuyor, hem de onun hayatnda ar
tk vazgeemiyecei bir rol oynad grlyordu. Deli enite
miz, kknde artk hemen her gn rastlanan ekiya suratl tellal
Hseyin efendiye aldanmaya ve ona svp saymaya muhtat.
Bylece o, hileleri, yalanlar ve kavgalariyle hayatn doldurmaya
yaryordu.
Tellal Hseyin efendi, kendisini soymak azmi yznden oku
narak, kke gelince, deli enitemizin isizlii, zaaf, sknts, ka
rarszl, avunmak ihtiyac, hele kadn dknl ile karla
m oluyordu. Onu aldatmak ve ondan istifade etmek iin paala
rn ve kollarn svam hayaszl daha mhim mkilat bile
yenecek bir atlganlktayd.
Deli enitemiz, onu dinlerken iinden: "Bana yine meval oku
yor! " dedikten sonra, yine, belki istedii bu defa temin edebilir
diye de, sylenerek ve sverek, "Hseyin efendi, yine katakulli
istemem, bu son tecrbedir, ha! Bak, sana syliyeyim! Sonra, ha-
1 79
her vermedin deme! " gibi szlerle hem kendisi, hem onun iin
yeni bir denemeye raz oluyordu. Zira bu adamlarn ikisi de, biri
aldatr, dieri aldanrken, samimi huylarna uyuyorlard.
Hseyin efendinin, kendine mahsus bir tutumla, ticari' bir
alkanlkla ve bir vasta slubiyle syledii szler deli enitemi
zin muvazenesi bozuk muhayyelesinde tam bir tesir gsteriyor,
ruhunda yeni bir ihtiya ayor ve o derhal gzel bir yz, glen
gzler, ve plak bir vcut tahayyl ediyordu. Tellal Hseyin
efendi, esela "Bir grseniz, yznde yle gzel bnleri var ki!"
Veya: "Oyle byk ela gzleri var ki!" Yahut d: "Oyle gzel bir
vcudu var ki!" dermi, ve deli enitemiz hayalinde derhal bir be
yaz yz stnde sralanan benler, bir ak havasnda kendisine ba
kan slak menekeler gibi gzler ve soyunan krpe bir vcut g
rr ve bunlarn sevdasna derek ille bulunup' kendisine getiril
mesini istermi. Bylece onda birdenbire tutan kadn ihtiyalar
olur ve bunlarn tatminini, eli altnda hazr bulunan, tellal Hse
yin efendiye havale eder, ve onu, ikindiye yakn, bahsettii kad
n son vapura mutlaka yetitirmesi tenbihiyle, Istanbul'a yollar
m. Bu gnler, tetikte, gelecek sevgiliyi bekler, ona heyecanla
kapy kendisi aarm.
Fakat, tahayyl edilmi bir yz, gzler ve bir vcutla yakn
dan karlnca yadrgamamak ve hayalimizde canlarm sevgili
yi bulmak her zaman mmkn m - olur? Deli enitemiz umduu
yz, benleri, gzleri ve vcudu hulyasnda o kadar gzel, ky
metli ve mstesna bulurmu ki sonra, akam olup da, tellal Hse
yin efendinin yannda, eskimi siyah araf iinde, almsz, e
limsiz ve almsz bir kadnn ekine ekine geldiini grnce,
onu beenmez, yzndeki benleri gremez, kendisine bakmak
tan kanan baklarla vadolunan gzlere rastgelemez, muhayye
lesinde tlsmlan vcuda hakikati bir defa daha benzetemezmi.
Kendisindeki hevesi uyandrmaya vesile olan bu kadnlarn arzu
sunu hi tatmin etmediklerini, knn kendisine kaldn ve on
larn bunu tahrik etmekle beraber, hakikatte buna layk olmadk
larn grrm. Hibiri kendisine haklarnda duyduu ak du
yuramaz, mademki hibiri beklediine benzemezmi.
O zaman deli enitemiz, byk bir hayal inkisar ile, yine al
dandn anlayarak, fkeli, fakat alkn tecrbesiyle, gelen kadn
duymasn ve nafile yere kalbi krlmasn diye, onu bir mddet
1 80
.
harem sofasnda yalnz brakarak tellal Hseyin efendiyi selaml
a doru bir. kenara eker ve kendisine: "Hani sen bana yle g
zel benleri var ki! demitin. Ayol, bunun benleri gzel deil, y
z_il iinde! " Yahut d: "Hani sen bana yle gzel ela gzleri var
ki! demitin. Ayol, bunun gzleri ela deil, ehla! " dermi.
Bazan, bu gelen kadnlarda kendine zevk verecek eylere de
il, bunlarn tam aksine, kendisini ileden karacak eylere rast
gelirmi. Gelen bir kadn bir rol oynar, fakat bunu da yanl oy
narm! Raz, fakat hain; safdil, fakat ahlaksz; kibirli, fakat kirli;
lafazan, fakat manasz; hevesli, fakat souk; plak, . fakat cansz
olurmu!
Bazan, yannda nce beenmeden alkoyduu bir kadnn ho
una giden bir tarafn, yahut bir huyunu kefedermi. Zira en se
vimsiz ve almsz bir mahlukun vcudunda veya ruhunda grl
meye ve sevilmeye deer bir hususiyet, ya bal bana gzel sa
lar, ya kaak tavrlar gnlnz avlayan baklar, ya genliin
neesini parldatan diler, ya ince bir zevkle yontulmu bacaklar,
ya hounuza giden bir ses, yahut tasvibinizi kazanan bir telaffuz
tad, veya rikkate dokunan bir insan incelii bulunmas mm
kndr.
Bazan bu gelenlerden birinin eskiden sevmi olcfuu bir kad
hatrlatt olurmu. O zaman deli enitemiz bu yanndaki ka
dnda eski bir sevgilisinin ellerini, salarn, vcudunu, havasn
bularak ve eski bir aknn hazzna tekrar kavuarak, bunca zah
metlerinin bir mkafatna erer, ondan kendisine kalm adetleri
bu yeni kadnla tatbike kalkar, yle ki, eski bir mnasebetine
tam sadakatsizliini tekrar ettii bu anda sanki ona sadk kalyor,
sadakat gsteriyor gibi olarak, bir byk karkla ve lezzetli
bir cinnete derek, gfya gemi zamanlar bir kalba, bir vcuda
inlab edip kendisine o gzlerle baktn, kendisini o. vcutla
kucakladn, o ruhla sardn duyar ve bu nadir dakikalarda,
mucize kabilinden, ski zamanlarndaki gibi mesut olurmu.
Bazan da, beklenen sevgili gelince, deli enitemiz onu o kadar
tahayyl etmi ve hayalinde gzelletirmi olurmu ki bu arzusu
nun iddeti, bir gne gibi, gelen kadnn stn, yzn,
gzlerini aaas iinde parldatr, ve deli . enitemiz kendisinin ha
yalinde grd gzel sevgilinin hakikaten yanna gelmi olduu
nu sanr ve ciddi bir vuslata ermi gibi olurmu. Fakat, biraz son-
1 81
ra, aknn ona akseden alevi snnce, sanki ya birdenbire kendi
sinin gzleri alm, yahut da, o kadn birdenbire gzel benlerin
den, ela gzlerinden, gnl avlayan hususiyetlerinden boalm
gibi olur, o zaman deli enitemiz daha byk bir hayal sukutuna
urar, kucanda tuttuu o- vcutta umduu sevgiliyi artk bula
maz, onu deimi, deitirilmi, adeta bir baka kadn olmu gibi
grr ve bu ie eytan kartna hkmedermi!
Bir gn de Hseyin efedi kendisine bir kadn fotoraf gs
termi. Bu, geceleyin, belki bir ehvet gecesinde ekilmi ve belki
tesadfen pek muvaffak olmu bir resimmi. Bunda o kadnn da
ha pek gen olduu bir zamanda, yz adi bir hakikat deil, fev
kalade bir hayal aleminde yzyor, salar en kymetli bir ba
talandrmaya layk grnyor, uzun kalar gr bir tabiattan ni
an veriyor, sol bebei biraz daha yukar kalkm, sa bebei bi
raz. daha ortada kalm gzleri akla mahmur gibi bakyor, ince
dudaklar da akn ateli plerini bekliyor gibiymi. Deli eni
temiz bu gzler karsnda ve bu pleri tadarak kendinden ge
mek istiyor, bu kadnn dnya gzeli olduunda, her zaman ik
olmasn diledii sevgilinin kendisi olduunda ve yeryznde hi
kimseyi onun kadar sevemiyeceinde phe etmiyormu. Onun
iin her eye katlanmaya evvelinden raz olduunun bilinmesini
istiyor ve hatta, bundan ayr bir zevk duyarak, onun kendisine
getirilmesi iin her zamankinden fazla bir acele ve fedakarlk gs
termekten ve hatta bu hislerini Hseyin efendinin yannda bile
aa vurmaktan, velev menfaati bakmndan olsun, ekinmiyor
mu.
O gn akara kadar. baka hibir eyle avunmaya bile teeb
bs etmiyerek, her zamankinden fazla bir heyecanla hep ,nun
gelmesini beklemi. Nihayet, akama doru, bu kadar istenilen
kadn gelmi. Fakat onda resimdekini bulmak imkansz ve hatta
bunlarn ikisinin ayn kadn olduunu tehis etmek bile pek g
m. Krpe ve hayali kz imdi kaba vcutlu, sert, yzl bir ka
dn olmu. Cildi adeta meinlemi, yz hainlemi, baklar
tamamen maddilemi, gzbebekleri de yerli yerine gelmi.
Deli enitemiz bu harap olmu yze uzun uzun baktktan
sonra, bu gzlerin adilemi o eski gzler, bu tenin kartlam o
eski ten ve bu kadnn irkinlemi o eski peri olduunu iin iin
tehis edince bu, kendisine pek ac gelmi. Artk ba dnerek,
1 82
bir byye arplm gibi, gemi bir gecede bir kat parasna
aksetm bir yze ik olduunu, bylece, mdi aslnn kalmad
n bildii bir hayale tutkun, eer btn varn sarfetse bile yine

resmini grd o gen kadn bir daha hakikate dndrerek kar
snda bulamyacan, en ok beenmi olduu gzlerin bakla
r kendisine bir kere demiyeceini, en gzel bulduu bu az bir
kere pemiyeceini ve dinliyemiyeceini, en harikulade bulduu
bu salar bir kere okyamyacan, zira btn bunlarn artk
hakikatleri kalmam ol.duunu anlyormu. Kadn yanndan ay
rlnca resmine bakarak
'
mevcudiyetinin mani olduu huzura san
ki tekrar kavUfU gibi, asl sevgqisinin giden o kadn deil, la-
. kin gelemiyecek olan bu resmi var, ismi yok kadn olduunu,
onun asl hakikati olan hayaline vcudiyle huzurunun bir mani
olduunu, zira bu kadnn gya yaad halde, bakalarnca asl
kendinden daha kymetli olan bu salar, bu gzler, bu dudaklarn
artk lm olduunu ve onlar hakknda

uyduu btn hislerin


gerekleemiyen bir hayal aleminde istekler halinde kalmaya
mahkum bulunduunu dnerek alyaca geliyormu. Byle
zamanlarda onu kendine bir dert orta gibi telakki ederek: "H
seyin efendi, Hseyin efendi! " diyormu, "Sen bana bu kendisini
getirdiin kadnn resmindeki halini bulup getiremiyecek olcuk
tan sonra, ge st tarafn! Dnyada bana ne yapsn nafile! Bence
he para etmez! "
Zaten, ok kere, tellal Hseyin efendinin, zevkini temine de
lalet edecei yerde, buna engel olduunu da grrm. O, deli
enitemizin baz huylarn tahmin veya tasavvur ederek daha ok
para ekebilmek maksadiyle, getirdii kzlara bu fikirlere gre
baz tenbihlerde bulunur,

deli enitemiz de bu hileyi kefeder,


huylanr, rahatsz olurmu. Zira Hseyin efendinin szleriyle ha
reket eden kzlar, szde, kendisinin istediini kefederek yapma
ya kalkrlar ve acemilikleri, beceriksizlikleri yznden umduu
zevki de kamrlarm.
Mesela bir gn deli enitemiz, getirttii bir kzn azndan,
vaktiyle genliinde; hafzasna ilenmi bir arky duymak arzu
suna dm. "lte, bu havay yle bir mrldansan yetiir! " diye
srar ettii halde kz bunu bir trl becerememi. O da ihtiyacn
duyduu bu zevkten mahrum kaln. Fakat, stelik, muhakkak,
kendisinin ark dinlemek sevdiini bu kzdan renen Hseyin
1 83
efendinin talimatyle olacak, baka bir defa gelen bir kz da du
rup dururken: "Size bir ark syliyeceim! " diye menhus bir ses
le nuhuset bir trkye balaynca deli enitemiz ifrit kesilmi!
"Kz, Allah akna sus! " diye bard, fakat, onun trsne de
vam ettii ve enitemizin de: "Aman, kz! Biraz sus! Ustme fe
nalk gelecek! " ve bir de: "lahi Hseyin efendi! Hay Allah senin
belan versin!" diye haykrd, ta komu kklerden duyuluyor-
mu!

Bylece, kendisine umduu teselliyi, bekledii zevki, muhta
olduu hatray verecek bu geici kzlarla kadnlar, ok kere, ayr
ayr birer bela olurlarm. Deli enitemiz, yallarn ou gibi, ye
ni neslin zvanasndan ktn, sz dinleyen ve anlayan kalmad
n sanr, meramn anlatamaz, istediini yaptramaz, " Hay Al
lah bana acsn!" diye baraca, alyaca gelirmi! Zira her ruh
ve her vcut yeni bir vuslat ve ehvet karsnda yeniden acemi,
heyecanda ve priadr. Bu ihtiyar adamn, ok kere, okamak
istedii gen kza: "Omrm sana feda olsun! " demek istedii, fa
kat, ayn zamanda, onun clz soukluundan tiksinerek kendisi
ni amarlamak ihtiyacn duyduu olurmu.
Dahas, enitemi gelen kzlarn giderken yaptklar baz "ai
remento"lardan ikayet eder ve bunlardan da Hseyin efendiyi
mesul bilirmi. Btn bunlardan kendisine ikyet ettike o bu
szleri yar dinler, yar anlar ve yar iinden: "iler atallat! Bi
zim Hac bey, bsbtn saptt, galiba!" der gibi, krmz yz
morararak, cevap yerine, esasa taalluk etmeden, hatrna ne gelir
se, onu sylermi. Bu hayasz adamd;n insaf beklemenin abes ol
duunu bilen enitemiz onunla gelenlerin irkinlii ve beceriksiz
lii ve gidenlerin hayrszl hakknda bu nafile mnakaalardan
sonra bir de kendisine ve kadna verilecek paraya dar uzun boy
lu pazarlklar, ekimeleri olurmu: Enitemiz bu erir suratl
adama her para verdike ilesinin daha dolmam olduunu du
yuran "ah!"lar, "of"larla iini ekermi.
te bylece deli enitemizle tellal Hs
-
eyin efendi arasnda he
men her gn bitmez tkenmez hesaplar, yksek sesli, iddetli
mnazaalara kadar srklenen mnakaalar ve tuhaflklar fecaat
lere varan kavgalar olurdu. Fakat Hseyin efendi her defasnda.
enitemizi yener, yine aldatrd ve onun yannda kk bahesin
den geerek kapsndan ieri giren kadnlarn hemen hibiri geldi-
1 84

i gn geri dnmez, gelenlerin hemen hepsi de, bu kkte, en az
be on gn kadar kalrlarm!
Bu hal, yava yava komularn gzlerine arpm. Hizmeti
lerin naklettikleri dedikodular, gecenin skutu iinde -duyulan
baz uygunsuz arklar, Hac Vamk beyefendinin, kkne bir
takm kapatmalar getirttii ve bunlarla dp kalkarak, on, on
be gn, arka arkaya, darya kmad rivayetleri dolamaya
balamt.
Enitemiz, son olarak, kelli f elli ve kendisinin zaten pek iyi
geinemedii-zira belki sanatn kskand-ahbasndan bile ay
rlmt. Bazan, satclar, postaclarn uzun uzun aldklar kap
bir trl almaz, gelenler "Yahu! Bu evde bir Allah kulu yok
mu? " diye sylenerek ve pencereleri szerek, geri dnerlermi.
Bazan da, enitemiz gecelik entarisiyle, ryasndan km gibi
.
gelir, kapy kendisi aar, fakat, gelenin ne istediini sorar, onu
ieri almaz ve kapy tekrar yzne kaparm!
Nasl ki bu hal, bir defa bizim de bamza geldiydi. O sralar
da bir gn kkn kapsn bize amlca' daki enitemiz gayet
yorgun ve asabi bir yzle arkasnda am kuma gecelik entarisi
ve hrkas ve banda takkesiyle gelip kendisi at. Fakat karsn
d bizi grnce hi unutamyacam korkak ve gln bir telia
kaplarak bizi ieri almad. Derhal haykra haykra acele acele ve
arka arkaya birtakm mazeretler saydktan sonra kapy yzm
ze kapayverdi. Bu o kadar garibime gitti ki onun, merhameti
mucip olan birok szlerine cevaben kendisine hi krlmam ol
duumu bile syleyememi, zira buna imkan bulamamtm. O
bizden cevap beklemiyordu. Biz darda bir mddet bu macera
ya kahkahalarla glmeye mecbur olmutuk. Muhakkak ierde
yeni bir gnl veya hizmeti maceras vard.
Bu koca kk sahibinin gnlerce kapsndan dar kmad
ve bu evden, akamn karanlk saatlerinde, sefer taslariyle, tepsi
lerle birtakm yemekler tand grlrm. Gelen kzlar ara
snda bararak ve kaplar arparak kaanlar, yahut, bunun aksi
ne olarak, koulunca da kp gitmek istemiyenleri olurmu. Bu
kavgalar ve kkten hazan akseden ak sak sesler, deli enite
mizin burada bir sefahat hayat srdn gsteriyormu. Hac
Vamk Beyefendinin bsbtn delirmesinden, gen kzlar yzn-
1 85
den, mahallelinin ihbar zerine, zabtann mdahalesinden, bir
rezalet kmasndan korkuluyormu.
Belki btn bunlarn kendisine verdii kayglar, korkular, y
rek zntleri, fkeler, heyecanlar ve kalb arpntlariyle, zaten
zayf ve hayli yal enitemiz nihayet hastalanm ve yataa d
mt. amlca'daki kkn eski dost kapsn artk ekine eki
ne alyordum. Zira iinden, eski zamann lezzetli yemekler gibi
piirdii, tatl meyvalar ve nazl iekler gibi yettirdii eylerin
yerine ne kaca hibir zaman malum olmamakla beraber, ka
bilecek eyler artk hep korkun ve naho imkanlar ve ihtimaller-
di.
.
1 86
xxv
Enitemizle Halamn lmleri
ocukluumun birbirine bal grd bu iki zd tabiatl kar
koca mdi oktandr ayrlmlar ve yaklaan lm karsnda ba
z durumlariyle birbirine benzeyen, fakat baz taraflariyle birbi
rinden tamamiyle ayrlan talihlerinin benzerliklerini ve ayrlkla
rn gstermekte devam ediyorlard.
Bir kere, ikisi de, insanlar arasnda o kadar yaylm olan, o,
yaadmz yerin ve zamann saadetinden istifade edememek aczi
iindeydiler. oumuz byle bir trl hayata alamamak ve
onunla anla:mamak yznden, rahat daima bulunduumuz
yerden baka bir yerde ve yaadmz zamandan baka bir za
manda bulacamz hayal ederiz. Saadet bize hibir zaman eli
mizde gzkmez. Omrmz bylece mdi srmemiz nasip ol
myan ve guya saadete erecek bir baka mre hazrlan mahiye
tinde geer. Fakat yazk ki byle ziyan olan hayatn sonunda bi
ze nasip olacak bir ikinci mrmz yoktur! Enitemizin ok kul
land bir tabirle "terk-i dadaa-i hayat" ettiiiz zaman bu za
vall tecrbelerimizle birlikte bu hala uslanmyan tecrbesizlii-
mizi terkeder, gideriz!

Herkesin mahallesine, evine, kesine adeta kklem bulun
duu o devirde amlca' daki enitemizle zavall halamn ikisi de
kendilerini bu kklerinden adeta skmek istiyorlard.
Bazan ihtiyar enitemizin hastalm duyarak ziyaretine gider
dim. Byle zamanlarda insanlarn ou her eyi unutmak ihtiya
ciyle, isteksiz, adeta nebati bir hayat seviyesine dtkleri halde,
onun kvlcmlara benzer baklar saan ateten gzleri hala me
, rak ve heyecanla parldar ve yanard. Kaqsnda heybetli manza
rasn grd ehrin iinde esrarl kanunlarn hkm srd
n bilir, nice bahtl ve nice bahtsz talihlilerin birbirine kart
bu yeryzn 'ever, ve btn bu srl eylerin merakla takip
1 87
olunmaya dediini sylerdi. En hakir mrler kadar en parlak
hayatlarn da birok garabetleriyle srlarn anlatan ve biroklar
n da saklayan bu ehirden gelenlerin stlerinde, ceplerinde bil
diklerinden mutlaka birtakm malumat ve haberler tadklarn
sanyor gibi, karsndakine hala tecesssle bakard. te o, bu he
yecan ile, hemen yarm asr boyunca, Yldzn tayin ve azillerine,
Istanbul'un srlarna, gnl maceralarna, dedikodularna, tara
nn da memuriyetlerine, zevklerine, ilerine ve insanlarna ayn
merakla bakm; onlarn aralarna atlm, karm; birok oyun
larna da, hazan belki mzklk da ederek, katm deil miydi?
Yine byle ziyaretine gittiim bir gn, amlca' daki enite
miz, yatanda, gfya btn hayatnn zehirlerini eritmeye ala
rak ve atiye yine btn imann saklayarak, hasta, yatyordu.
Kendisini bsbtn yalnz bularak, imdi, kzn imdadna ar
mt. Yatt yorganlar, battaniyeler, rtler, allar, yastklarla
dolu hantal karyolasna; kurt yenikleriyle kirlenmi krmz ce
viz dolabna; lnce, etrafndakilerden kimsenin okuyamyaca
byk ktal, kaln kapl, arbal kitaplarna; odann bir kesi
ne konmu, bir ocuk yazhanesine benzeyen, kck, darack,
iki ekmeli yaz masasna bakyordum. Bu eski valinin, bu para
canl olduu sylenen adamn odasndaki servetin manzaras ite
bu grgsz, safvetli, iptidai eylerden ibaretti!
Deli enitemiz imdi yetmi yalarnda olmalyd. Eskiden iti
na ile boyad, fakat oktandr artk boyamay bsbtn ihmal
ettii sakal bembeyaz olmutu. Bu, babasnkini andran gr ve
epevre deil, fakat kenarlarnda biraz seyrekleen, hafife, bir
Yahudi sakalna benzeyerek yzne beklenmedik bir ackl hal, o
zamanlar Kral Lear'i oynyan aktrlerin eritikleri bir fecaatin
ihtiamn veren yeis iinde bir sakald. Yatanda hep yan taraf
na yatt iin, hazan, yorularak, zayf vcudiyle, karyolasnn
iinde birdenbire br tarafna dnyor ve bylece hazan bana
bakarak sylyor, fakat, dnnce susmayp yine szne devam
ettiinden, hazan da, sar bir zemin stne iek nakl duvara
bakarak sanki ona hitaben sylyor ve bu zamanlarda yorgun se
si sanki hastalndan sayklyormu gibi duyularak benim ayrca
rikkatime dokunuyordu. O bylece uzun uzun dertlerini dk
yordu:
1 88
- Ya, evladm ite byle! Ne yaparsn? diyordu; malum ya,
halann bir trl gnln edemedik! Tam babaa verip rahata
kavuacamz anda o da elden utu gitti! Ne denir, kader, ks
met! " Elmukadder layugayyer!" Artk bizim kkn halini sor
ma! Geen gn yine yamur yayordu. Az kalsn, ben de, me
hur delilerden, senin ana tarafndan byk halan, Azize hanme
fendi' gibi, sofann ortasnda emsiye aacaktm! Bilirsin ya, o da
arabasndan indi mi, emsiyesini aar, st kata ktktan sonra
emsiyesini kaparm! Bir odadan bir odaya ginceye kadar insa
nn st ba srsklam oluyor! Acaba hangi akla uymuUm da ne
diye bu da bana kolmUUm, bilmem! Burada artk bir eyler
bulunamyor! Hepsini Istanbul'dan tamal! Ev dediin de ar- -
sz olmuyor, vesselam! Evvelleri adamlarmz vard, evin ihtiya
ciyle onlar megul olurlard. imdiyse kimsemiz kalmad! Bil
mezsin, mtareke deniln bu devirde (filhakika 1918' de balam
olan mtareke devri Istanbul'da cokunluklar, sarholuklar,
yoksulluklar, asayisizlii, adaletsizlii, rezaletleri ve yaignla
riyle senelerden beri devam ediyordu) ne korkulu gnler geiri
yoruz! Yolda gelirken bir ecnebi askerine rastladn, o da sana bir
kurun skt m, bitti, veleddalin, amin! Artk seni. ne gren var,
ne soran! Bu cra yerlerde ksz ocuklar gibi kaldk! Rzgardan
baka hatrmz bir soran yok! Akam oldu mu, sanki fena bir
haber almm gbi ruhuma kasvet basYr! Alayacam geliyor!
Bu koca berhane de barnlr gibi deil! Umekten bir trl kur
tulamyorum. Ne delilik etmiim de bu drt taraf rzgarlara
ak amlca tepesine yerlemiim! Vaktiyle, ben, Arabistan'n
gnei altnda cayr cayr yanarken buradaki rzgarlar hayalimde
pfr pfr ne gzel eserdi! Vay, sena misin rzgar isteyen, peki,
al sana rzgar! Arabistan' da kavrulduktan sonra ilemde bir de
donmak varm, zahir! mrmz bu kkn macerasiyle rt
tk, gitti! Benim neyime lazmm amlca'nn souu, yok koca
damn aktarlmas, yok berhane kkn tamiri, yok eyann oda
lara yerletirilmesi, yok elinin kr! Vallai,,ben burada bir bek
i gibi kalmm! Neyin bekisi, onu da bilmem! O da malum de
il! imdi, yatamda, Don Kot gibi uslandm ama, i iten ge
mi olmasayd bari! Keke benim de, onun gibi, aklm bama gel
di diye canm kmasayd! nsan ne kadar da abuk ihtiyarlyor!
imdi ben ihtiyarladm iyice
.
duyuyorum! Eskisi gibi hep e
lenmek yle dursun, artk hibir eyden zevk alamyorum! Bir
1 89
stanbul'a gidip gelinceye kadar vcudum yorgun dyor, ne
yapsam bana zahmet oluyor! Hani sen kkken beraber gittii
miz at cambazhaneleri hatrnda m? O neydi, o! Hey gidi gnler,
hey! Ne kadar elenirdik, hatrlar msn? Ah bir stanbul'a kapa
atabilsem! stanbul hayatn, hele ramazanlarn yle bir aryo
rum ki! Ramazan oldu mu, ikindi st Beyazt sergisinde gezer
sin! Gider, frndan yeni km stanbul'un scack, yumuack
has pidelerini alrsn! ftardan sonra, ta sahura kadar, ehzadeba
, Direkleraras, bir kalabalk olur ki ine atsan yere dmez!
Hangi camiye gidersen mahaerallah! (Filhakika, o mtareke se
nelerinde, milli haklarndan mahrum edilen ruhlar byk bir ve
cidle dine dnyorlar ve camileri her zamankinden ziyade doldu
ruyorlar.) Tiyatrolar da hncahn dolu! Yarabbi! Nuru-nebevi
rmetine sen bana bu kkn parasn afiyetle yemei nasibet!
Istediim gibi bir kk ev bulsam da u ahir vaktimde oraya e
kilsem, orada biraz rahata kavusam, vcudumu dinlendisem!
Allah ksmet ederse, niyetim, iyileip kalkar kalkmaz, Istan
bul'da, Ayasofya, yahut Sultanahmet, Beyazt, ehzadeba, Fatih
gibi selatin camilerinden birinin civarnda kk, rahat, kullan
l, idareli, scak, ferah ve dzayak bir ev tedarik edip oraya yerle
mek! Hali tarafna deil, oras daha rutubetli ve serincedir, Mar
mara tarafna bakan srtta, poyrazdan masun, lodosa kar k
ck bir ev! Namaz vakti geldi mi, camiye gider, vaz dinlersin!
Bir muhallebi yer, bir klah eker alr, evine dnersin! Kapdan
ieri girer girmez, yanbanda scack bir oda! Bir kenarda soba,
bir kenarda' mangal! Bana geer, stn m var, ayn m var?
Kaynatr, iersin! Gazeten mi var, romann m var? Aar, okur
sun!

Oh, gel keyfim, gel! Bulursam, yle, kendime gre, iyi ter
biye grm, kimsesiz, yoksul, daha gn grmemi krpe bir
kzcazla evlenmeyi de kurdum. nsana candan bakacak bir. yol
da bulunmal! Ev; kadnsz olmuyor, vesselam! Allah bana acr
d ahir vaktimde biraz rahata kavuurum, inallah! Yarabbi! Sen
bana nurunbvvet hrmetine bu kkn parasn afiyetle yeme
yi nasibet!
Diyor ve galiba ihtiyacn duyduu bu eyleri, kendi kendine
vadeden btn bu szler, qna bir ninni gibi geliyordu. Zira ha
zan da ben onu dinlerken o susmu oluyordu. Gzlerine bak-
1 9
yordum: Uyuyordu! htiyar enitemiz yarnki hayatn ruyasnda
gre gre sonsuz ve ryasz uykusuna hazrlanyordu.
Deli enitemizi son grm olduum gn de yine byle, yata
nda dnya ileriyle alakalanyordu. Bana, tandmz ve kendi
sinin hi sevmedii bir Fahim Beyden bahsediyor ve grm ol
duunu duyduumuz bir ryadan onun hesabna tee'm ediyor
du. Fakat asl kendisi yorgun, bitkindi. Konuurken yine uykusu
geldi. Dalgn dt. Beni, o zamanlar kendisini tedavi eden, fakat
o esnada yanmzda bulunmyan doktorla kartrarak, bana hita
ben, en son olmak zere, ona sylediini sand szlerle: "Peki
doktor, mademki gitmek istiyorsun, hadi, sen imdi git de, hi
zlme! Bu ryann asln yarn reniriz!" dedi. Bunlar benim
ondan teceim son szler olmutu!
amlca' daki enitemiz, vaktiyle, halamn Gedik paa yoku
bandaki kk evine yerlemeyi, iine samyacaklar kana
atiyle, hatrna bile getirmi olduu iin, stanbul hayatn byle
uzun uzun anarken, vaktiyle, barnak iin halama haberler gn
derdii srada ikide bir: "Hi yle sefertas gibi bir eve snmak
onun gibi bir hanma yakr m? " demi olduunu da hatrlam
yor; vaktiyle, oturmak iin, elinin altnda byle bir ev bulundu
unu da hatrna getirmiyor; imdi oturmak istedii evde arad
bu vasflarn vaktiyle hor grd o kk evde mevcut bulun
duuna ve imdi oturmak iin ona benzeyen bir ev tahayyl etti
ine de dikkat etmiyordu.
Halamsa, kocasndan boanma muamelesini bitirdikten sonra,
tam onun konmay tahayyl ettii noktalarn birindeki bu eve
yerlemiti. Delimen kocasiyle geen zntl zamanlardaki s
traplarnn hatras hala zihninden silinemiyor ve mdi, ondan
-
uzakta bile, belki hala onun ezasn ekiyordu.
- Bazan st kattaki odasna kardm. Grrdm k, onun hah-
'
sini bile ieri almad bu odann mavi Marmara'ya nazr_ sessizli
i iinde, zavall halam, hayatnn bir icmalini andran sigara du
manlar arasnda susuyor, bir nevi st kat rahatna kavumaya iti
na ediyor, hayatnn emniyetini duymak ve btn zntl m
rnn int.ikamn almak ister gibi, burada, rahat rahat, sigara ii
yordu.
1 91
Halamn o kadar melekane bir sabr vard ki, eer Bahariye
Mevlevihanesi eyhinin bizde bulunduu bir gece, onun ald
neyi dinlerken mehtaba kar nasl uzun uzun aladn grme
mi olsaydm, hakknda btn iittiklerime ve bildiklerime ra
men, buhransz bir mr srm olduunu zannedecektim. Fa
kat o gecenin mehtabnda ruhunun buhrann grmtm ve ney
seslerinin ruhundan boaltt gz yalarnn parltlarn bir tr-
- l unutamyorum.
t
1
Ancak, halam da, bilakis, yerletii bu stanbul mahallesini
yadrgyor, burada sokaa klar pek klfetli buluyordu. Kr
mal eteklii, kaln kumal hrkas stne giydii arafiyle i
manl daha art grnyor, bu da kendisini adeta utandr
yordu. Meer sokakta rastgeldii kck ocuklar, aralarnda
szlemiler gibi, dnerler dnerler de, birey sylemeden, lakin
hayretlerini gsteren gzlerle, kendisine bakarlarm. O da bu
baklarn hikmetini merak edermi. Bunlardan birkana: "Ku
zum, ocuum, niye bana byle dikkatli dikkatli bakyorsun?"
diye sormu. Hatta bazlarn syletmek iin, onlara, o zamanki
tablal seyyar eker satclarnn sattklar horoz ekerlerinden al
n. Fakat bu krmz ve sar horozlar eklindeki ekerleri yiyen
ocuklarn bile hibiri bir ey sylememiler. Halam, "zahir be
nim imanlm alacak derecede art! Dnp buna bakyor
lar!"- diye zlyor, belki ksmen de bu yzden, artk sokaa k-
mak istemiyordu.
Fakat, o da, bulunduu
'
yerden baka bir yere nakleebilse,
orada rahat edebileceini umuyor ve -tabiata alakaszln gste
ren amlca' daki enitemizin aksine olarak- Erenky taraflarn
da, ban rter rtmez kabilecei, kmesli bir bahe iinde bir
kk eve yerlCmek istiyordu. Sessiz ve kibar dostlar gibi hatr
lad yksek aalarn skOn ve huzuruna ihtiya duyuyor ve o
da, vaktiyle, elinin altnda, amlca kknn bakmsz bahe
sinde byle gzel aalara sahip olduunu hatrna getirmiyor, b_u
gzel aalar! kendisini mesut edememi olduuna dikkat etmi
yordu. O dC Istanbul'daki bu kk evi kiraya verir vermez, bu
kira parasiyle, byle bir eve kavuabileceini hayal edip duruyor
du. Evinde odasna kapand ve tandklarnn ne diye hi sokaa
kmadan geirdiini anlamadklar bu uzun gnleri o, bu yk
sek, muhayyel aalarn himayesi ve glgesi altnda geiriyordu.
1 9
Onlarn yaydklar mis gibi kokular ruha bir ilatr. Yerlere ser
dikleri glgeden dantelalar gnlleri oyalar. te bunun iindir ki
halam gezmeye bile gitmiyordu. Fakat bu kk ev kiraya verile
miyor ve o baheli muhayyel ev bulunamyor ve zamanlar da ge
iyordu.
Yazk ki ok gemeden halam da ar surette hastalanmt.
Vaktiyle, geceleri, yemekten sonraki konumalarmzda, bir der
di olsa, ba yahut dii arsa, bizim de neemiz kamasn diye,
bunu bizden saklard. O kadar hisliydi ki, duylar derin bir an
laya .eiyor ve kalb st,nl, bir idrak ve zan stnl olu
yordu. Vaktiyle, dnyay saran adilikleri dzeltmenin imkan ol
madn, belki ancak bunlardan kendimizi korumann mmkn
olabileceini grm; imkanlarn btn cce boylarn ve imkan
szlklarn dev csselerini lm gzleri; illetleri grerek kendi
hususiyetlerine daha ziyade ere ere, imdi yle bir idrakin hzn
ne varmt ki grnleri nsana ac ve yakc geliyor. Bunu bi
len halam bu son baklarndaki ilmi ve hzn gstermemek iin,
bize bakmaktan kanyor; halam, imdi, gzlerinin eski safvetli
baklar yerine artm bir anlayla mahzun bakl'arn bizden
karyor; bunu iin, biz ona baktka, ban te yana eviriyor
du. Fakat, ne kadar olsa, halamn bu zekas ve hzn kanayan
baklarn, arada bir, akan imekler gibi gryordum. Eminim
ki samimiyetleri adeta al kanlar gibi boanan bu baklar, ta m
rmn gurubuna kadar, arada bir, hatramn ufuklarnda gr
mekte devam edeceim.
Bir gn, eve dnp krmz kad bana kanl grnm bir
telgraf bulmadan evvel, akam gazetesi diye le st kan gaze
telerin tam bir kaytszlkla szdm birinde beni byk bir
buhrana salan drt be satrlk bir fkra grdm. phe yok ki,
"l"nn yaayanlara adeta bir reklam mevzuu olmas oktan g
rlm v bu, srf menfaat kaygsiyle yaanan hrsl devirlerde
mbalaa bile edilmitir. lm haberlerini okuyunu_ lenden
evvel kalanlarn bir liste tutar isimlerini bulursunuz. Olnn is
mi, adeta mahcup gibi, hemen saklanarak, kalan tekmil akraba ve
hsmlarndan sonra gelir. Halamn, Arabistanl olduunu bildi
im, ekingen ve mahcup grnen bir damad vard. Meer kat,
sk ve dik salarn maharetle boyarm. Esmer ve silik yzn
birka kere grdkten sonra salarn boyamaktan vazgetii bir
1 93
gn bembeyaz olduklarn grnce kendisini_ adeta tanyamam,
gzlerime inanamam ve guya birdenbire yirmi sene birden ihti
yarladn grm gibi amtm. Bilmem hangi bir esnaf cemi
yetinin fahri katibi imi. Halamn lm haberi, {alan memuriyet
lerden mstafi ve falan memuriyetten mtekait ve falan cemiye
tin de fahri katibi, falanca beyin kaynvalidesi hanm diye, bu
adam iin yazlr bir kk reklam fkrasiyle bildiriliyordu.
Nasl, nasl? Halam lm myd? Eyvah! dlyordum. Dnya
nn her tarafnda ve her zamannda, te, mdi, benim de karm
da, bunca iyilik ve zan birlii dalveriyor ve bunlarn derhal
unutulmaya baladn gryoruz! Bu kadar zeka hamakatle ve
rikkat ve efkat alakazlkla ve kaytszlkla karlanyor! Bu ka
dar ykseklikler adiliklere dklyor! Halamnki gibi bir kalbin
arpmas duruyor. Byk bir ruhun parlts snyor. Bunlarn,
etraflarna yaydklar halis zeka ve muhabbet Jklaryd. Bylele
rinin yanlarndakiler;

kk ruhlariyle, kendilerini hi takdir
edemiyorlar. Muhitlerinde yine kifayetsiz bir akln kaba saba g
rleri ve yine ksr kalblerin duygusuzluklar ve0 btn bu mal
zemelerle rlen zavall hayatlarn tezatlar devam ediyor!
Eyvah, eyvah! Halam lm myd? Onun edalariyle, szle
riyle, baklariyle evrelenen aziz hatralarnn tekil ettii byk
muhabbet denizine bakamyordum. Bu denizin eskiden o kadar
muhabbetli, derin ve canl uultusunu, iimden mdi bir lm
havas dinler gibi duyuyordum ve hala duyuyorum. Fakat tedavi
siz lmn karsnda o kadar yeis iinde kalmtm ki ona iyice
yaklaamyordum ve hala yaklaamadm.
1 94
XXVI
Hayat Duygular ve lm Dnceleri
Bazan hayat ve ok kere de lm, sevdiklerimizi ve birlikte
yaadklarmz bizden ayrnca iimizde eski baz heveslerimizin
sndn ve baz neelerimizin sona erdiini duyarz. Artk on
larla birlikte dnmeye altmz fikirleri bir daha deemiye
cek ve onlarla birlikte glmeye alkn olduumuz mevzularda
bir daha glemiyeceiz demektir. Bylece lenlerin birok alaa
larmz ve duygularmz iimizden skp kendileriyle birlikte
gtrdklerini; onlarla beraber biraz da fikirlerimizin ve hisleri
mizin gtn ve kendimizin de biraz ldmz, para par
a lmekte olduumuzu anlarz. lmn sevdiklerimizi ve bil
diklerimizi birer birer yolumuzdan ekip aldn gre gre onun
bizimle mnasebeti olmayan bir yabanc deil, fakat glgesi yol
larmz saran bir bildik olduunu ve hafzamzdaki mezarlk
byle bydke yava yava bize doru yaklatn dnmeye
koyuluruz.
Hayatn bizimle kendi aralarndaki mesafeyi oaltan bakala
rnn lmlerine daha ziyade tahamml edebiliriz. Zira onlar
kaybetmek acsn haklarnda duymaya baladmz kaytszlk,
hiddet veya nefret tedavi edebilir. Fakat lmleriyle ayrlm ol
duklarmzn acsna zamann yava yava olgunlatrd unut
kanlktan baka are bulunamyor.
Enitemizle halamn aramzdan ebedi ayrllarna kolay ko
lay alamyordum. Birisinin keyifle tebessmn gizleyen zn
tl ve tekinin safvetli baklarn perdeleyen hznl halleri
gzmn nnden gitmiyordu. Diyordum ki, hayat lezzeti yine
her yanda taze taze duyulurken kocaman ehrin vapur ve tren
sesleri gnllerimize eski sevgileri, htralar ve uzak ve dak
yerlerin hazlarn aracak! Boazii'nin emektar vapurlar, ls
kdar'a doru gya lezzet denkleri taya taya yol alacaklar! Us-
1 95
kdar' dan bir manevi ykseli duygusiyl amlca'ya klar;
amlca' dan, bir musiki dinleyi hazziyle, Istanbul'a baklar tek
rarlan0acak! stanbul gnlerinin olmu meyvalar gibi lezzetli ak
amlarnda, itikatlarnn rahmetinde yryerek evlerine dnen
ler, muratlarna ermiler gibi geecekler! Ge kaln ocuklar gi-
, bi, trenler, neelerinden haykrarak, Erenky'ne doru koacak
lar!
Bezgin gnlerimizde, dnyann manalar giya vcudumuzdan
akan kanlar gibi, gnlmzden boalarak, artk her ey gz
mzden dnce, biz, odamzn inine ekilecek, yatamzn der
yasna dalacaz. O zaman hafzamzn ufuklarndan eski muhab
betli gnler ve eski lezzetli geceler, melek kanatlariyle gelerek, ve
melek sesleriyle mrldanarak; bizi eski ninniler gibi uyutacak!
Y aralanm gibi yattmz yataklar bizi vapurlar ve trenler gibi
hulyalarmzn ikliminde ve ryalarmzn diyarnda dolatracak
ve biz, bu yorgun seyahatlerden, geceden doan gnler gibi, yine
dinlenmi kacaz!
-
Sabahlar bize hayat lezzetini bir st gibi sunacak. Horozlar,
seslerinin fskiyelerini boazlarn yrtarcasna ykseltirken, bir
zafer a'aasiyle parldayan gnelerle, birok eyler vadeden asr
lar gibi, arbal gnler doacak. imizde ocukluklar, sevgiler
ve hulyalar alayacak ve biz kollarmz, azmz ve kalbimizi
kucaklamak, pmek ve sevmek istediimiz hayata uzatacaz. Bi
zi; derimizin iine yaplan alar gibi genletiren ocuk sesleri
duyulacak ve biz, tahtravalli oynar gibi, hazan yar irademizle,
hazan da yar deliliimizle kalkacaz. Temcit pilav gibi stlm
eski masallar gnn havadislerine kartrarak, btn ezeli mev
zular yeni meseleler ve davalar halinde kztran gazeteler ka
cak ve mvezziler, ilerindeki yazlar kadar iddial seslerle hayk
rarak, bunlar zafer hccetleri gibi datacaklar. Mucizeler bekle
mekten vazgetiimizden beri gnlmz hafif ve ellerimizi te
miz tutaya yarayan bir sadelik ve usululukla dolaacaz. D
ncesiz adamlarn beyinleri kadar bo kalan gzel yerlerde ken
di kendimizle dolaacaz. Gne, ruhumuzu stan bir ak gibi,
dnya hayatn byleyecek. Dnya, yine, ressamlarn artan
mucizelerine devam edecek. Sularn stnde gnein eriyen altn
larndan doan prlantalar, fani mrlerimizi hatrlaarak rikkati
mize dokunan bir saniyelik parldaylariyle, st ste kaynaacak-
1 96
lar. Yksek keleri stnde, ak emsiyeleri altnda ve lavanta
larnn havas iinde, mcevherlerini liyakat madalyalar ve ifti
har nianlar gibi tayan sultanlar kadar ssl, marur ve kendi
lerine inan kadnlar greceiz ve bunlar, gzlerimiz nnde
geen bir hadise gibi, tesirli bir yz tayarak ve gya arbal bir
musikiye uyarak nmzden yava yava geecekler. Bakalarn
halimize acndran yoksulluklarmz biz duymyacak, zaaflarm
z biz kavramyacak, kifayetsizliimizi biz anlamyacaz. Biz de,
gnn mnazaalarna, kahramanlar gibi atlp karacaz! :
Y alana yalana gzlerimizden nice perdeler kalkacak. Gnn
birinde nihayet kendi kendimizle tanarak kymetli bir dost ka
zanacaz. Mahallesinin grltlerini kendini saran ve okayan
bir deniz gibi duyarak, zaman iinde yzen evimiz, arada bir, de
iecek ve biz kabuumuzu deitirmi gibi olacaz. ilerinde ya
ayP ayrldmz mahalleleri eski sevgililerimiz gibi hatrlayaca
z. ihtiyar bir kk bahesindeki demir parmaklklarn siyah
dantelalar stnden sarkan hanmellerinin kokusunu gnlm
z okam eller gibi hatrhyacaz. Glgelerini yere ve gnlm
ze birer efkat ve teselli gibi seren gzel aalarn bu glgesine s
nacaz. Kk evimiz iinde ferah gnllerin glleri a,acak.
Bazan evimizde itibarmz arttran, herkese nazmz ektiren ve
bizi dinlendiren kik hastalklarmz olacak ve bunlarla duygu
larmz inceleecek. Bir horoz, bir ku veya bir vapur, bir tren
tecek ve iimizde sra sra gizlice nbet bekliyen hatralar, bir
denbire kucak kucaa decekler. Doyduumuz ve bktmz
eylere tekrar ackacaz. Duygularmz COturan nice hummal
seslerin davetlerini duyacaz. Guya gidecekleri uzak yerleri ha
ber veren derjn sesli vapurlar bizi sularn ve hulyalarmzn be
iklerinde sallayarak, zevkimizin hasret ektii tlsml diyarlara
ulatracak ve dplerin hazz gidilerinkini aacak!
Akamlar bize hayat lezzetini bir iki gibi sunacak. mitli,
mitsiz, kaytl, kaytsz gnler ve gecelerimiz iin nice saatler
kuracaz. Hayat telakkileri bizimkine uyan -tatl dilli akrabalar,
ahbaplar ve gemi zamanlar yakndan ve uzaktan gelecek ve ru
humuzun aksi-sedasn duymak zevkiyle, bizimle gya ifreli bir
lisala konuacaklar. Gnllerin muhabbetiyle ttsl saatlerde
yallar zamanla bylenmi eski dertlerini ho masallar gibi an
latacaklar. Nice insanlar biare mrlerinin maceralarn en tuhaf
1 97
vakalar gibi hikaye ederek bizi gldren garabetlerine yine de
vam edecekler. Nice zevkleri, bozuk paralar gibi, harcamak iin,
cebimizden karacaz. Her sahada yeni neslin istidatlar meha
retlerini cambazlar gibi gsterecekler. Eski at cambazhanelerinin
kaybolmu sandmz alglar, arada bir, hafzamzda perendeler
atacak. Gzeller bize grnleriyle, ruyalarn vererek, zevkin
mev'ut olduunu duyuracak ve saadetin mmkn olduunu d
ndrecekler. eklin ve manzarann gzelliini takdire meyli
miz artacak ve dnya gzelliklei, bizim iin, git gide sevdiimiz
yzlerde toplanm gzkecek. Sevdiimiz gzelliklerden geen
zamanlarmza ince bir tad sirayet edecek ve biz artk gzel bul
duklarmzdan, ayn zamanda, zeka gibi, vefa gibi, bulamyaca
mz faziletleri aramyacaz. Hep renk, ty, biim ve ssten bah
seden kadnlarn ku dillerini dinliyerek, bu szlerle dinlenmeye
alacaz!

Y alana yalana gzlerimizden nice perdeler kalkacak. Snme
si btn kainatmz sndrdn ve bizi ebedi karanlklara ba
trdn sandmz byk bir akn yllar s.ren gecesinden son
ra, yeniden duyacamz baka bir akn gnei doacak ve geir
diimiz karanlkta aklmzla gnlmz donduran buzlar erite
cek: Uzaklardan, muhabbet dolu kutular gibi mektuplar gelecek
ve bunlarn birer cmlesi, eski vefal zamanlarda duyduumuz
alglarn bir havas ve eski gnll bestelerin bir nakarat gibi,
artk hafzamzda iliyecek. Saadetimiz iin kurulmu btn
oyuncaklar, sz dinlemez ve uslanmaz ocuklar gibi, ilerindeki
n grmek iin daima kracak, sonra, krlacak ve alyacaz.
Gndz hul alar ve ece ruyalar imdadmza yetiecek. Karanlk
larmzn u un a dolaan az eski gz erin sonsuz baklar bize
koruyucu melekler gibi bakacak. Nice eyler sevecek ve hayatn
kendisini btn bu eylerin hepsinden ve hatta, canmz, kendi
mrmzden bile daha ok sevdiimizi duyacaz. "Yarabbi! Ne
ok yaamm, ne de ok hatralarm var! " diyeceiz. Fakat bu
hayatn ekimtrak enisinden yemekle doymyacaz. Her g
nn ve her gecenin ekmei ve suyu gibi, hazz ve hulyas da bize
yeni gelecek. Her mit kaps kapandka yeni bir hayal kaps
alacak ve imkan olan btn bu gzel eyler, ancak yaayanlar
iin mmkn olacak!
1 98
Fakat, eyvah! diyordum, bizi brakm ve bizim de kendileri
ni brakm olduklarmz, artk seslerini bir efkat halinde duya
myacaklarmz, tebessmlerini gzlerimizle pemiyeceklerimiz,
muhabbetleriyle bir daha doyamyacaklarmz, artk gitgide
unuttuklarmz, kendilerinin <e mrlerinin mayas olmu b
tn bu eylerden onlar imdi ne duyacaklar. Btn bunlar, imdi
lik, daha bizimdir. Fakat onlar, deli enitemizle zavall halam,
orada, uzaklarda, gmldkleri topraklarda, biri Karacaahmette,
teki Mevlevihane kaps civarnda, unutulmu, kaybolmu me
zarlarnda btn bunlardan sanki ne duyar, ne anlarlar? Yava
yava, para para len bizler, llerin birdenbire ne kadar l
m olduklarna bir trl akl erdiremiyoruz. Onlar artk kendi
lerinden bize gemi, biraz da bizde kalm zerreleriyle, ancak bi
raz bizim iimizde yaayabilirler. Onlar ancak biz, biraz hatrla
makla, iimizde, kendimize kartrarak belki bir glge, belki bir
rya halinde, biraz daha yaatm oluruz!
Fakat, llerden bize ancak hepsi az sren, bozulmadan evvel
bile belki yanl ve herhalde mphem, hepsi de havalanan koku
lar gibi dalan birtakm hatralar kalm oluyor. Her ey, ruyalar
gibi, o kadar seyyal geiyor ki bu kadar zahmetle yaanan aman
lardan insana birtakm vesveselerden baka bir ey kalmyor!
llerin arkasnda kalanlar, onlarn hatralarn da ancak ken
di boylarna indirerek, kendi huylariyle bozarak ve kendi unut
kanlklarna gre para para hatrlarlar. Bu d, bu hislerin alaca
karanlnda, bakalarnn hafzalarnda, yani dnyann en az
emin olan sahasnda, onlara nasip olan sonuncu bir kal, bir ha
yal varlnn sonuncu glgeleridir. Zira kendilerini biraz tanm
olan bu unutkanlar da bir gn gidince, artk yeryznde onlar
biraz olsun sayklayacak kimseler de bulunmaz!
1 99
XXVII
Bu Alemden Son Kalan Cmle
Gemi zamanlarnn ifas karsnda, belki biraz teselli bul
mak iin, mlisinde sevmi olduu kadnlarn gen, gzel ve p
lak vcutlarn grmek istiyen deli enitemiz gibi, ben de, bsb
tn gm bu alemden hafzamda kalan hatralarn gen, gzel
ve plak vcutlarn grmek ihtiyacn duyarak, amlca'daki es
ki kk ziyarete gittim.
Eyvah ki, ahsi mrlerden olduu gibi, btn eski cemiyet
ler ve alemlerden kalan eyler de hep bozulmu ve ypranm olu
yor! ehirlerin yzleri, insanlarn ehreleri kadar ihtiyarlyor!
Evler, vcutlar gibi, kyor; mahalleler nesiller gibi eskiyor!
Kalan btn eyalarn manalar dei.iyor! Eskiden kalma isimler
arasnda o zaman hatrlatan birtakm varlklara rastgeliyor, bir
takm manzaralar yerli yerinde buluyordum. Fakat amlca'nn
ah o eski zamann yzne benzeyen, vaktiyle, bestelenmi nice
hulyalarn beikleri ve imdi mezarlar olan eski kklerinden ba
zlarn grp tandka, gnllerimizden srlm bir eski musi
kiye arpmm gibi tahmin edilemiyecek bir heyecana kaplyor
dum. Zira bu kklerin her biri eskiden ne canl eyler demekti,
bilirdim, onlar imdi, hep susmu, ahenklerin krlm aletleri ve
atlm feklerin bo kovanlar gibi buluyordum.
Eyvah! Vaktiyle, gelecekte deam edeceini umduumuz o
muhabbetle parldyan gnler ve geceler, o bahar iinde eriyen
gnler ve mehtap iinde yzen geceler, o aklariyle ruhumuzu
dolduran sevgililer, imdi, hepsi de, gemite, hafzamn engin
mesafeleri iinden, bana snm yldzlarda gelen klar gibi,
lm bir alemin donuk parltlar halinde szyordu ve ben onla
r iimde aclar gibi duyuyordum. Her tarafm krlmasna hi
bir harekette bulunamyarak burada, geen akam ve gelen gece
20
iinde, gfya aresizliimi ilk defa anlyor gibi kuvvetlerimi r-
perten ve gzlerimi y3artan bir buhrana tutuluyordum.
Evvelce, ocukluumun ve ilk genliimin cennetindeyken,
amlca' da, bu alacakaranlk saatlerde, insana gklerin sunduu
bir hayat hlasasn imi gibi olurdum. Gelen geceyle birlikte,
btn duyglarm da yav3 yav3 snyor gibiydi. O eski aml
ca akanlar hanj nerde? diyordum; o, birer saadet gibi kayili
akamlar, o kadnlarn iyi kalbli baklar, o muhabbetli mrle
rin hazlar, o birbirimizi skut iinde duyularmz, ruhlarmzn
o manevi manzaralar anlaylar hani nerde, hani ne oldu? am
lkta bir akam iin toplandktan sonra dalm ruhani kokular
gibi, onlar d mdi yerlerini b3ka bylere brakarak hepsi de
havaland, dald m? O gnller de, onlarn emelleri de iekle
rin kokular ve kularn sesleri gibi, utu mu? Hepsi de byle ge
ecek miydi? Biraz olsun kalmaya layk ve mstahak deiller
miydi? Onlar, benim sandm gibi, ciddi deil miydiler? Ben on
larda ezeli bir derinlik sezerken aldanm mydm? Bir Cennet
manzaras gibi ince, nazl, gzel, efkatli havalar, kokular, renk
ler ve hislerle dolan ve ruhuma ileyen bu saatleri hala duyarak
bunlarn muhakkak bir hikmeti olacaktr, demek istiyorum. On- -
lar ruhumuza bu kadar derin nakeden bu hikmet bize onlarla
faniliimizin dndaki bir ebediyetten bir pay vermiyor muydu?
Yoksa, bu ruhu esasndan sndrecek olduktan sonra, btn bu
ihtiamlar ona muvakkat bir zaman iin sunmak sanki neye ya
rard?
imdi, ayn noktadan ayn semtlere bakp o yeryzne inmi
grdm eski yldzlar yerine yanan lambalar, hakikatte olduk
lar gibi, yani btn manalarndan boalm ve cam gzler gibi
kal birtakm havagaz ve elektrik klarndan ibaret olarak
gryor ve insan elinin yakt, sndrd bu kandilleri bir s
r maneviyatsz aydnlklarn bo ve yabanc karg3al gibi bu
larak, adeta 3ryordum. Bendeki deiiklik neticesi olarak, gf
ya kendim d ruhumda snm mealeler t3yormuUm gibi, es
k duygularmn bildii yeryzn kaqmdaki haliyle kyas ede
rek "Vaktiyle gklerden yere inen ve bize gnl duygularn sy
liyen o manevi kl yldzlar nerde? Yeryz hep kalp klarla
donanm! " diyen bir hzne kaplyordum . .
201
Dahas, gklerde yabanclaan bu yldzlar gibi, evvelden kuts!
sandmz kanaatler ve nazariyelerin de, kendi bamzdaki ahst
fikirlerimiz tarznda, bir yandan toplanp bir yandan dalarak,
zaman ile hep bakalaan ekilleriyle geici varlklardan ibaret ol
duklarn grdk. Bylece sanki btn sevdiimiz eylerin hara
beleri arasnda dolayor ve insanlarn kanl tarihlerini hep ayn
eliliklerle yapmakta devam ettiklerine ahit oluyoruz.
Gryoruz ki gemi devirler, dinler ve medeniyetlerden ka
lan ancak renkleri solmu, manalar umu baz cmleler oluyor.
Eski hiyeroglifler zahmetle okunuyor. Bazlar da bunlarn hep
yanl anlalm olduunu sylyorlar. Hatta yazlar artk hi
okunamyan harabeler de var. Yine vaktiyle nice insanlarn inan
cm kazann tlsml birtakm eyler ifade eden eski armalar, re
mizler var ki bugn tamamiyle sklm.ez olmutur ve artk nele
re delalet ettiklerini hi kimse bilemiyor. Zaten, doru okuyacak
olsak bile, onlardan bizim mdi anlyacak ve duyacamz sanki
ne olabilir? Bylece eskiden bize miras kalan bir iki cmlenin
manas bile artk ya iyice tefsir edilemiyor, ya bsbtn umu
saylyor!
imdi, yadettiim btn o dalm alemden, o gemi gnler
ve gecelerden, o gm insanlar ve imanlardan, o sona ermi
mitler ve emellerden hafzamda ancak byle manas belki vak
tiyle tamamen ak, fakat sonra, niceleri iin kapank bir yarm
cmle kalm! Bu, deli enitemizin memur olarak dolat uzak
vilayetlerin birinden, bayram gibi resmi gnlerde, anneanneme
hitapla bize gndermeyi ihmal etmedii terifatl mektuplardan
birinin son cmlesinin sonuncu parasyd: " . . . eltaf Kibriya'dan
memul ve. msted' adr! " htimal kendisinin de bu hususiyetinden
haberi olmadan, tesadfen yazd bir cmle ki eer kk bir te
laffuz fark ve abukluu ile okunursa mensur bir sz olmaktan
karak, aruzdan bir msra haline girdii iin hatrmda kalm
olacak.
Deli enitemiz bu son cmlesiyle byle Allah'n lutuflarndan
mit edildiini ve istenildiini syledii eyler acaba nelerdi?
Bunlar o zaman yazm olduu gibi hatrlamamakla beraber,
kuvvetle tahmin ediyorum, zira Allah'n lutfundan memul ve
msteda olmyacak sanki ne vardr?
202
Her zaman kendi mukadderatmzla hudutlarm ve adeta
kendi kendimize hapsedilmi gibiyiz. Her ferdiyle strap eken
cemiyet iinde cemiyete kar aciz ve hrriyetsiziz. Ona kafa tu
tamayz, zira sahibimiz odur ve sz dinletemeyiz, zira kafalar
dinliyecekleri szleri evvelki hazrlanlarna gre seerler! spat
sz din ile vaitsiz fen arasnda kalm insanlarn \endi balarnda
parlayp bakalarna zehirli galar saan kanaatler tayarak bir
birleriyle arptklar bu kanl dnyada herkese yarayacak uslu
ve kutsi hakikatleri nerde ve nasl bulalm? Savrulan dumanlarla
bir hendese kurmaya kalkr gibi, manalar kasrgalara tutulmu
kelimelerle fikirler ve hislerimizi tesbit etmeye urayor ve Babil
kulesinin bedbahtlar gibi, neler syletiimizi bir trl anlyam
yoruz. Zavall ellerimiz her zaman peinden kotuumuz avlar
kararak bunlarn ancak glgelerini yakalar ve kucamzda, an
cak hayallerini okar! Btn mezhepler yznden, onlarn din
dirmek istedikleri gz yalarndan daha ok, insan kan akar!
Kendilerini srkleyen saiklerin esiri olan mahpus balarmz,
her an, her tarafmz balayan zincirlere arpar! Yeryznde b
tn sevgiler ahmak, sevgililer. kaak ve gkyzndeyse, btn
yldzlar bizim hesaplarmzdan uzaktr! Dnyada sylenecek bir
ilahi arayan ruhlarmz artk hibir salam mihrap bulamyarak
ve nasl dua edeceini ararak, byk bir buhrana tutuluyor!
Sen Rabbim, bulunduumuz karanl akmzn arad nu
runla aydnlatarak, bize mutlu ve kar bir yol gster! Zira, izleri
hep kanl admlarla yrdmz toprakta yolculuumuz bs
btn ade

e varmadan nce, bir gn senin bu ilmine ve kurtar


na ermemz:
"Eltaf Kibriyadan memul- mstedadr! . . "
203

You might also like