You are on page 1of 40

MESUT YAZICI

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART Ü. İLAHİYAT F.


mesutyazici@hotmail.com
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 2

Sözlerime, bir vefa borcu kabilinden iki büyük düşünürümüzün bana ilham kaynağı olan
şu cümleleriyle başlamak istiyorum. Mehmet Kaplan 1960’lı yıllarda demişti ki “din ile ilim
arasındaki nazari çatışmaları hal edecek olan filozoflarımız henüz yetişmemiştir.”1 Aynı yıllarda ve
aynı minvalde Nurettin Topçu da şunları söylemiştir Hareket dergisinde : “Hakikatte beşyüz veya bin
yıl öِnceki insanların düşüncesinin mahsulü olan göِrüşleri olduğu gibi kabullenmek insanı bir adım
bile ileri göِtürmez. Hakikatlara doğru ilerleyebilmek için, kim olurlarsa olsunlar, eskilerin fikirlerini
tenkit ve münakaşa etmemiz şarttır. Bir fikri tenkit etmek, onu tahkir veya reddetmek demek deًğildir,
bilakis onu tamamlamaktır; ilme ve insanlığa hizmet ve hayırdır. Zamanımızın dini kültür ve neşriyatı,
hep eskisinin tekrarı, hikayesi, övülmesi ve kutsallaştırılmasından ibarettir. Binlerce defa gevelenen,
ِövülen ve kutsallaşıtırılan bütün meselelerin İslam Düşüncesi ve insan mantığı ile modern ilim ve
felsefe zihniyeti ile birer birer tenkit ve münakaşası yapılmadıkça daima daha geriye gidilecek ve
İslam’da uyanış kabil olmayacaktır. İslamın uyanışı herşeydenِ önce kendindeki kibriِ öldüren bir
fazilet ve ahlak adımıyla başlayabilir.”2 Bu naçiz çalışmayı, öncelikle Mehmet Kaplan ve Nurettin
Topçu hocalarımızın aziz ruhlarına ithaf ediyorum ve onları burada hürmetle anıyorum.

Çeviribilim uzmanlarına göre, ünlü bir metnin (mesela Kur’an’ın) özenle kelimesi kelimesine3
çevrilmiş olması, sonuçta ortaya sayfalar dolusu saçmalıklar çıkarabilir.4 Zira fazla sadakat
hatadır.5 Çevirmenin görevi tek tek sözcükler ya da tümcelerden çok, metinleri çevirmektir.6

1
Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, İstanbul 2001, s.113
2
Nurettin Topçu, İslam ve İnsan, İstanbul 1998, s.52,54
3
Akşit Göktürk, Çeviri Dillerin Dili, İstanbul 1994, s.17
4
Barzun – Graff, Modern Araştırmacı, Ankara 1998, s.244 -248
Hatırladığım bir reklam filminde gofretin enerji ve yaşama sevinci verdiği temasını işliyordu. Adamın biri
kamyonetiyle giderken keyifle bir taraftan şarkı söylüyor, bir taraftan da gofretini ısırıyordu. Yolda bir tepe
başında, otomobiline abanmış eşofmanlı bir adam dikkatini çekiyor. Adamın otomobili uçurumdan itmeye
çalıştığına hükmederek arabasından iniyor. Zinde bir şekilde o da otomobile yüklenerek uçurumdan yuvarlıyor.
Sonra başarmış olmanın mutluluğuyla ve eşofmanlı adamın şaşkın bakışları arasında kamyonetine binip gidiyor.
Oysa aslında eşofmanlı adam sporla meşguldür ve otomobilinden destek alarak gerdirme hareketleri
yapmaktadır, otomobilini yuvarlamayı ise hiç mi hiç düşünmemektedir. Bu olay, traji-komik sonla biten sıradan
yanlış anlama öykülerinden sadece biridir. Bu tür yanlış anlamlandırma vakaları ne yazık ki dini metinlerde de
had safhada olabilmektedir.
5
Andre Lefevre, Metis Çeviri, İstanbul 1990, S.13, s.36
6
Akşit Göktürk, a.g.e s.17
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 3

Bir metnin anlamını, o metnin tabiat ve amacını kavrayıncaya değin kavramak mümkün
değildir, zira onun anlamı irade edilen, kastedilen bir şeydir.7 Bazen cümlenin kuruluşunu bile
değiştirmek lazım olabilir.8 Tercümenin gayesi okuyucuların zihinlerinde, aslının uyandırdığı
heyecan ve duyguların aynını uyandırmaktır.9 Kelime kelime çeviri eserin özüne ihanet
sayılır. Önemli olan, yabancı bir kavramın anadilinde nasıl anlatılabileceğini bulabilmektir.10
Zira çeviri, kaynak dildeki göstergenin ne ifade ettiğini bulmak, sonra bu ifade edilen şeyin
amaç dilde hangi gösterge aracılığı ile ifade edilebileceğini saptayıp bu göstergeyi
kullanmaktır.11 “Yazarla ortak duygu ve düşünce bağımızın olması, benzer bir biçemi
benimsemiş olmamız, yaptığımız çeviride başarı şansımızı artırır”12 Allah’ın sözünü yine
Allah’ın Yardımı olmadan çözümleyemeyiz.13 “Bir başkasını doğru dürüst dinlemesini
bilmeyen, kendi sözünden başka söze saygı duymayan, dediğim dedikçi bir kişinin iyi ve
güvenilir bir mütercim olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Ya da gerçekleri kendi çıkarları
uğruna bile bile çarpıtan, keyfinin istediği gibi davranan birinin. Bunu düşünmek herhalde
mümkün değil.”14 Mevcut meallerimiz Türk dili ve edebiyatı bakımdan birer kazanç
olmadıkları gibi, çeviribilim açısından da düşük düzeyli çeviri (substandart translation)
sınıfına girerler.15 Hatta bir araştırmacımız daha da ileri giderek şunları söylemektedir.
“Şeytanların vesveselerine kulak asmamak gerekir; zira bu “şeytanlar”, gençlere en nihayet
(meallerde) üç-beş tane hatanın bulunduğunu, bunları da büyütmemek gerektiğini
fısıldıyorlar. Mevcut meallerin –bizi Kur’ana ulaştıracak vasıtalar olacakları yerde- birer
perde vazifesi gördüklerini onlar da bilmiyorlar”16.

7
Burhanettin Tatar, Felsefi Hermenötik ve Yazarın Niyeti, Gadamer versus Hirsch, Ankara 1999, s. 68
8
Theodore Savory, Tercüme Sanatı, İstanbul 1996, s. 65
9
a.e. s.67
10
Mehmet Rıfat, Çeviri ve Çeviri Kuramı Üstüne Söylemler, istanbul 1995, s.74
11
a.e, s.40
12
Tuna Ertem, Littera Edebiyat Yazıları, Ankara 1993, s.30
13
E.A.Nida, Çevirmenin Görevi, Metis Çeviri, S.1, İstanbul 1987, s.103
14
Serdar Rifat, Parodi Yaşamlar, İstanbul 1993, s.262
15
Anton Popoviç, Yazın Çevirisi Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1987, s.10,11,52
Bu tür etkinliği yürütmek için yeterli birikime sahip olmayan, ya da gerekli yatkınlıkları taşımayan
çevirmenlerce yapılmışlardır. Meallerde özgün ilk-modelin (Arapça Kur’an’ın) ideolojik ve estetik özellikleri
yanlış anlaşılmış, özgün metnin anlatım özellikleri olumsuz yönde kaydırılmış ve anlatım açısından metin
sığlaştırılmıştır
TP16PTDücane Cündioğlu, Kur’an Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler, İstanbul 1998, s. 112
Nitekim bu tür kasıtlı çevirilere Kur’an’da da değinilmiştir. “Onlardan bir takım kimseler vardır ki siz kitabtan
bahsediyor sanasınız diye kitapla karışık birşeyler söylerler. Oysa o şeyler kitabın sözleri değildir. Bunların da
Allah katından olduğunu ileri sürerler. Oysa bunlar Allah katından değildir. Bile bile Allah’ın adıyla iftira
ederler (Al-i İmran 78), “Kendiliklerinden kitaba birşeyler yazıp, dünyevi çıkarları için “Bunlar da Allah
katındandır” diyenlere yazıklar olsun. Günahtır elleriyle yazdıkları. Günahtır elde ettikleri kazançlar”.
(Bakara 79)
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 4

Kur’an, aklı esas alan bir kitaptır. Şu örnekler bize akla, mantığa, tedbir ve ihtiyata değer
verildiğini kanıtlar. Cephede namaz kılarken ihtiyat ve tedbir elden bırakılmamalı, askerler
aynı anda değil sırayla secdeye varmalıdır ve namaz kısa tutulmalı ya da gerekiyorsa
ertelenmelidir. Aksi taktirde düşman askerleri Müslümanları gafil avlayabilecektir.17 Sefere
bütün alimler götürülmemeli, bir kısmı şehirde bırakılarak ilim öğretmeye devam etmeleri
sağlanmalıdır.18 Allah kendisi ve melekleri varken bile, iman edenlerden Muhammed
Mustafa’yı korumalarını istemiştir.19 İman edenleri yine iman edenlerin hazırlığı koruyup
kurtaracaktır öncelikle.20 Aksi taktirde Allah kimse için durduk yerde galibiyet yazmaz, zira
esbaba tevessülü farz kılmıştır.21 Hz. İbrahim’in Yahudi veya Hristiyan olamayacağı akıl
kullanılarak izah edilmiştir. Denilmiştir ki Tevrat ve İncil İbrahim’den sonra meydana
geldiğine göre İbrahim nasıl olur da bir Yahudi veya bir Hristiyan sayılabilir?22 Yine İbrahim,
putların konuşmadığını23 ve yemek yemediğini,24 o nedenle kendilerinin kurban eti yemek
istemiş olamayacağını, onlara kurban kesmenin akılsızlık olduğunu, bu geleneği her kim
uydurduysa Allah’a iftira etmiş olduğunu vurgulamıştır.25 Borç alıp verirken, ödeme vaktinde
ve miktarında ilerdeki bir ihtilaftan ve sıkıntıdan kurtulmak için akıl gereği, tarafların bunu
26
noter gibi tanıklar huzurunda yazıya aktarmasının gerekliliği vurgulanmıştır Bir takım
deve, katır, koyun ve at gibi hayvanları Allah yasaklamadığı halde, bir şekilde bunlardan
faydalanılmasına engel olan geleneklerin “makul” bir gerekçeye dayanmadığı bildirilerek
insanlar akla davet edilmiş, bu hurafeleri sona erdirmeleri istenmiştir.27 Peygamberimizin
Zeynep ile evlenmemesi için hiçbir “makul” gerekçenin bulunmadığı, zira Zeyd’in onun
evlatlığı olduğu, öz oğlu olmadığı hatırlatılmıştır.28 Zihar yemininde hiçbir “makul” taraf
bulunmadığı, o nedenle bu eziyetin uzatılmaması gerektiği bildirilerek, kocaların eşlerine
kuru bir sözle annesiymiş gibi muamele göstermeye haklarının bulunmadığı hatırlatılmıştır.29
İsa’nın doğum hadisesinde de, ki doğumu normal bir kadının sancılarıyla ve normal hamilelik
süresiyledir, evvela Meryem’in karşısına her nedense “sapasağlam bir erkek melek”

17
Nisa 102
18
Tevbe 122
19
Ahzab 56
20
Enfal 60
21
Maide 21-26
22
İbrahim 65
23
Enbiya 63,65, Saffat 92
24
Saffat 91. Zira asıl yeyiciler istismarcı din adamlarıdır.(Tevbe 34)
25
Enbiya 67
26
Bakara 282,283
27
Maide 103, 104, Nahl 116.
28
Ahzab 36-56
29
Mucadile 1-4
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 5

30
çıkmaktadır Yine, İsa’nın Allah’ın oğlu olamayacağı, Allah’ın bir karısı olmadığıyla
anlatılmak istenmiştir.31 Hatta hadislerin tenkidinde bile akıl ve mantık kullanma yöntemi
önerilmektedir. İsa gibi, kendisine ilim ve hikmet verilmiş bir insanın kalkıp, “Allah’ı bırakıp
bana hizmet edin” demeyeceği, mantıken dese dese “okuyup/okutup durduğunuz kitaba
(Tevrat ve İncil’e) layık, Rabbe layık öğretmenler olun” demiş olabileceği belirtilir.32 Yusuf,
kardeşini beraberinde Mısır’da alıkoymak için yüklerinin arasına bir kap sıkıştırarak olaya
hırsızlık süsü vermiş, sonuçta onu yakalatarak maksadına ulaşmıştır.33 Allah aynı şekilde,
Musa’nın annesine de akıl vererek ölümden kurtarması için bebek Musa’yı sepete koyup
denize bırakmasını bildirmişti.34 Keza, Musa kıssasındaki değnek tarikiyle suların ikiye
yarılması35, başka yerlerde değneksiz ve denizi ikiye yarmasız olarak verilir. Allah kuru ve sığ
bir mekandan geçirmiştir İsrailoğullarını.36 Kaldı ki Allah, kendisinin gökleri ve yeri
bitişikken ayırdığını bildirmiştir.37 Bu bilgi modern arkeolojik verilerle paralellik arz eder.38

Kur’an bilimi ve bilgiyi esas alan bir kitaptır.39 Ülke yönetimi (mülk) ve bilgi arasında
münasebet kurulmuş ve ancak bilgi ve bilimle bu iktidarın gerçekleşebileceği bildirilmiştir.40
Peygamberimize bilgisini artırması yolunda Allah’a sığınması bildirilmiştir.41 Kur’an, bilimin
tavsiyeleri temelinde sağlam zemine bina yapmak42, en dayanıksız ev43 ve sağlam kulp44 gibi
örneklemeleriyle de ortaya koyduğu üzere hayata ve hayatta kalmaya, hayatta bırakmaya dair
hikmetli mesajlar içeren bir nevi hayat bilgisi, yaşama sanatı kitabıdır. “İnsanlara
sunduğumuz temsilleri ancak alim olanlar değerlendirirler” buyurulur Kur’an’da.45 “Allah’tan
kulları arasında alim olanlar korkarlar”.46 Çünkü ilim ve akıl bütünleşince “kurtuluş” zuhur
etmektedir. İnsan cimri ve egoist olmamalı, paylaşımcı olmalıdır. Bunun yanında müsrif de

30
Meryem 17
31
Enam 101
32
Al-i İmran 79,80
33
Yusuf 70-76
34
Kasas 7
35
Şuara 63, Mısır’dan Çıkış 14 / 16,21,22
36
Taha 77, Duhan 24
37
Enbiya 30
38
Samuel Noah Kramer, Sümer Mitolojisi, İstanbul 1999, s. 81
39
Yusuf’un yargılanma sürecinde kanıt ve tanık esas alınmıştır (Tevrat’ta böyle değildir, bu kısım yoktur).
Gömleğin önden mi yoksa arkadan mı yırtılmış olduğunun “bilinmesinin” mahkeme sonucunu belirleyeceği
bildirilmiştir.
40
Taha 87 (melk), 98 (Allah’ın ilmi), 114 (Melik Allah ve ilmin ziyadesini talep etmek)
41
Taha 114
42
Tevbe 109. Aynı örnek Matta 7/24-27, Luka 6/47-49
43
Ankebut 41. Aynı örnek Eyüb 8/14,15
44
Bakara 256, Lokman 22
45
Ankebut 43
46
Fatır 28
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 6

olmamalıdır ki yoksulluğa düşmesin.47 Kadının yanlışlıkları sebebiyle karı ile kocanın


geçimsizliğe düşmesi durumundaki tavsiyeler zinciri de makul bir çözüm arayışının ilginç bir
tezahürüdür. Sırasıyla önce öğüt vermek, tutmuyorsa yatakların ayrılması, o da fayda etmiyor
ve yakınlaşmayı sağlamıyorsa kulak çekme kabilinden fiske vurulması. Sonuçta dönerlerse
onlara zulmedilmemesi, dönmezlerse akrabalardan hakem belirlenerek çözüm üretilmesi.48
Dikkat edilirse müdahalenin hiçbir aşamasında ritüel anlamda dua, muska, üfürük benzeri
hurafelere görev verilmemiştir. Kendisine Allah katından rahmet verilmiş ve ilim öğretilmiş
olan Hızır,49 ilerde ana-babasını tüketeceğini bildiği çocuğu onun yerine daha iyisinin gelmesi
için ortadan kaldırmayı akl ederek iyi ana-babayı sıkıntıdan kurtarmıştır.50 Hızır, yakındaki
korsanların sağlam gemilere el koyduğunu bildiğinden gemiye hurda süsü vermeyi akl ederek
yoksul balıkçıların gemisini kurtarmıştır.51 Hızır, temelinde iki yetim çocuğa bırakılmış define
bulunduğunu bildiği evin duvarını tamir etmeyi akl ederek, definenin zamansız çıkarılmasını
önleyerek yetimlerin istikbalini kurtarmıştır.52 Nuh ilimle gemi yaparak inananların
tufandan,53 Zulkarneyn de ilimle set yaparak mazlumların zalimlerden kurtuluşlarına vesile
olmaktadır.54 Keza İbrahim atalarının geleneklerine körü körüne bağlanarak değil,55 bilimsel
gözlem ve araştırmayla, deneme-yanılmayla tevhid ilkesine ulaşmaktadır.56 O nedenle bal
arısının şifalı bal elde etme faaliyetleriyle peygamberlerin faaliyetleri birbirine
benzetilmektedir.57 Ashab-ı kehfin mağara günleri anlatılırken mucizevi bir olaydan ziyade
işin bilimsel izahı aktarılmış gibidir. Surede güneşin mağarayı aydınlatma ve ısıtma açısı,
daima güneşli ya da daima güneşsiz bir mağara olmadığı, bu uzun sürede bedenlerin yerle
temas eden yerlerinin çürümemesi için arada bir sağlarına ya da sollarına çevrildikleri
bildirilir.58 Nihayetinde bilim, Topçu’nun deyimiyle “varlık sevgisinin zeka alemindeki
fetihleridir. Batının ilim tarihi karıştırılacak olursa onda hakikate adanmış ve hakikat uğrunda
harcanmış yüz binlerce ömür görülür”.59

47
İsra 26,27, 29
48
Nisa 34
49
Kehf 65
50
Kehf 74, 80,81
51
Kehf 71, 79
52
Kehf 77, 82
53
Hud 37
54
Kehf 94-97
55
Enbiya 52-54, Bakara 170, Maide 104, Zuhruf 22, 23, Hud 109, Yasin 6,
56
Enam 76-79
57
Nahl 68,69
58
Kehf 17,18
59
Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, İstanbul 1998, s.128
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 7

Kur’an, hayatın anlamı ve ölümsüzlük gibi insanlar için en önemli meselelere temas etmiştir.
Bunun da ötesinde, ölüm sonrası diriliş dediği “ikinci kademe” hayata dair de projeksiyon
60
sunar. Aslında bu ihya fenomeni Gılgamış destanı da dahil olmak üzere literatürdeki en
kıdemli konulardandır. Öldükten sonra diriltilme ve yargılanma konusu Kutsal Kitab’ın ve
Kur’an’ın ana konusudur. Zira Kur’an aslında yenilik getiren bir kitaptan ziyade, Kutsal
Kitap’ın unut(tur)ulmuş gerçeklerini su yüzüne çıkaran bir kitaptır.61

Müşrik Kureyş’in öldükten sonra yeniden dirilmeyi inkar etmeleri62 sebebiyle nazil olan
surelerde suyun gökden inip ölü toprağı canlandırması kavramı somut bir hakikate dayalıdır.
Nasıl ki ilkbaharda yağan yağmurlar kışın kupkuru olmuş ağaçları yapraklı, çiçekli ve
meyveli hale getiriyorsa haşr ve neşr hadisesi de, eski Mısır inancını da kapsar şekilde, böyle
normal ve kolay olacaktır denilir.63 Kur’an’ın pek çok yerinde “gökten su indirmek suretiyle
ölmüş - kurumuş - toprağı diriltmemizde – yeşertip ürün verdirişimizde - hikmetler vardır”
mealinde bir ayetin birkaç kelime farkıyla64 yaklaşık kırk kez tekrarlandığı65 dikkat çeker.
Yine bu ayetlere paralel kardeş ayetlerde66 de yağmura ve rüzgarlara “rahmet” kelimesi
eklenerek vahy ve peygamber kelimeleriyle müteradif olması sağlanmıştır. Böylece vahyin
tıpkı kurak topraktan ürün67 verdiren diriltici bir yağmur, bir su olduğu söylenmiştir.68 Hatta,
nankörlerin amelleri, o süslü eylemleri seraba benzetilerek susamış birinin onları “su” sanıp
yaklaştığında aradığı “su”yu orada bulamayacağı, ihtiyacını gideremeyeceği bildirilmiştir.69
Bu yüzden putperestlik seraba tapınmaya benzetilmiştir.70

İnsan “topraktan”71 bir bitki misali yaratılmıştır.72 Allah o toprağa ruh üflemiştir.73 Şimdi
insan toprağına vahiy yağmuru düşecek ve ölü toprak gibi duran o uyur-gezer insanlar74 hem

60
Samuel Noah Kramer, a.e, s.73, 159, 170
61
Fussilet 43, Şura 13
62
Yasin 12, 52, 78, Duhan 35, Saffat 58,
63
Afet İnan, Eski Mısır tarihi, Ankara 1992, s.230,231
64
Bakara 22, 164, Enam 99, Araf 57, Raad 17, İbrahim 32, Nahl 10, Taha 53, Hac 5-7, 63, Fussilet 39
65
Nahl 65, Casiye 5, Furkan 49, Zuhruf 11, Enam 95, Rum 19, Fatır 9,
66
Araf 57, Furkan 48, Neml 63, Rum 46, Şura 28,
67
Bakara 261
68
Fuzuli de meşhur “Su Kasidesi”nde rahmetle (vahiyle) gelen Peygamber Muhammed Mustafa’yı anlatmış ve
onu ab-ı hayat olarak takdim etmiştir.
69
Nur 39. Ayrıca Neml 44’de de Belkıs’ın, Süleyman’ın sarayındaki camdan yapılmış zemini “su” zannederek
içine girmek için bacaklarını sıvadığı bildirilmiştir.
70
Samiri de böyle bir serap oluşturmuş, eser-i resulden istifade ederek oluşturduğu bir karışımla böğüren buzağı
heykeli yapabilmiş ve halkını bu yolla ifsat edebilmiştir, Musa dağdaki itikafından dönünceye kadar (Taha 87,
88, 91). Ayrıca benzer bir yaklaşım İncil’in Yuhanna’nın vahyi bölümünde de yer alır. Canavar heykeline yaşam
soluğu verilmiştir.(Vahiy 13/15)
71
Nuh 17
72
Sad 71
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 8

dirilecek ve hem de diri tutacak ürünler verecektir. Üstelik o topraklar, o ülkeler evvelce de75
güzel zirai nebatat misali76 insanlar vermiştir.77 Bunlar dabbetularz78 denilen, sabırla emr-i
maruf ve nehy-i münker yapan peygamberler ve sadık ümmetleridir.79 Her peygamber ve
onun sadık ümmeti kendi dönemlerinin bölge sorumlusudur. Kendi çevrelerinde cahillere,
gafillere karşı vaaz ve irşad faaliyeti yürütmüşlerdir. Nihayet, bu insanlar türlü eziyetlerden
vahiyle, başka bir deyişle Allah’ın nasip ettiği ilim ve akılla kurtarılıp huzur devletlerine
kavuşmuşlardır.80 Mevlana Mesnevisinde der ki,

“Onların nefesleri talihli kişilere bahar yağmurlarının ağaca yaptığı tesiri yapar”81

Bunun karşılığında, İslam ilmihallerinde tasvir edilen kıyamet ve ahiret haberlerinin


detaylarına dikkat edersek bu temsillerin dünyevi eşyaya paralellik arz ettiğini göreceğiz.
Aslında bu haberler bize bir yeryüzü bahçesini, adliyesini ya da zindanını tasvir ediyor
gibidir.82 Pek çoğu zayıf isnatlı hadis rivayetlerinden oluşsa da bu tasvirler, pekala hac ve
kurban ibadetindeki gibi kişiyi ahiret kazancına ikna edici ve hazırlayıcı temsillerin provası
sayılabilirler. Kur’an’da susuzluk ve susuz kalmak “cehennem ateşine” benzetilirken, Cennet
ise susuzluğun olmayacağı83 “Kevser havuzu, aşağısından ırmaklar akan bahçeler” şeklinde

73
Sad 72
74
Necib Fazıl Kısakürek’in Sakarya şiirinde gaflet ve dalalet içindeki insanları “Siz hayat süren leşler, sizi kim
diriltecek?!”, Zindan’dan Mektup şiirinde tutsak insanları “urbalarla kemik, mintanlarla et” şeklinde nitelemesi
bundandır.
75
Matta 13/18-23
76
Tekvin 49/22
77
A’raf 58, İbrahim 24,25, Al-i İmran 37, Fetih 29
78
Kelime anlamıyla dabbe el-arz “ülke insanı”, “vatan evladı” demektir. (Bakara 164 besse ve dabbe
kelimelerini barındırıken Nisa 1 besse ve rical kelimelerine yer verir. Casiye 4 ve Neml 82.: çıkarmak, yaymak,
göndermek anlamlarını ihtiva eder).

Özetle: Allah dünyayı yaratmış, sahibi kendisi olmakla birlikte yine başıboş bırakmamış, yönetimini de insanlar
arasından seçtiği, halife tayin ettiği peygamberler kanalıyla yürütmektedir. Peygamber tayin olunduğunda ise
evvelki sistem ve o sistemi işletenler Peygamberin Amel-i Salih ve Şükür (:Allahın nimetine karşılık verme,
Bakara 56) kabilinden yaptığı çalışmaları akabinde batıl olur, helak olur.( Enam 6, 26, 47, 131, Kasas 59, İsra
58, 81, Araf 129 vs) Daha açık söyleyecek olursak, helaki getirenler peygamberler değil, yaklaşan helakin
bilgisidir peygamberleri bir “erken uyarıcı” olarak getirmekte olan. İşte ilim ve akılla –göz,kulak, el yardımıyla-
amel edenler kurtulurken, ilim ve aklı iptal edip bunların dışında kurtarıcı ilah seçenler helak olmaktadır. Çünkü
o bel bağladıkları sahte ilahların gücü olsa bu felaketleri engellemeleri beklenirdi (Hud 101, Ahkaf 28). Oysa
insan nimetlere şükür babında salih amel yolları için Rabbine başvursa, derlenme toplanma için nasihat dileseydi
Peygamber çizgisine uymakla kurtulmuş olacaktı.(Ahkaf 15)
79
Al-i İmran 110, Neml 82
80
İsra 80, Kasas 85, Hakka 24
81
Mevlana Mesnevi c.1 beyit 2043, İstanbul 1991 sh.163. (Ayrıca c.3 beyit 3900-3904)
82
Gazali, İhya Ulumi’d-Din, Mısır, tarihsiz, c.4, s.454 - 495
83
Taha 119
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 9

tarif edilmektedir.84 Kaldı ki cehennemlikler Cehennemde bile en başta su için


yalvaracaklardır.85 Onlara bu esnada ancak iğrenç bir “su” verileceği bildirilmektedir.86 Keza
Cennetliklere “tatlı bir su” verilecektir.87 Dolayısıyla su hayattır. Allah yağmur yağdırmazsa
insanlar susuzlukla baş başa kalacaklar, hayata veda edeceklerdir.88 Su çok değerlidir, insanlar
su sırası için kavga yapmaktadırlar.89 O nedenle dünyada su vermek, su dağıtmak ve su hayrı
yapmak Cennete götürecek amellerden sayılarak çeşmeler, sebiller (yolcular için su içme
yerleri) ve hayratlar yapılmıştır.90 Dolayısıyla bu ameller “dünyayı değiştirmiş”, kurak ve
kıraç dünyanın “Ahir” zamanında cennet-mekanlar olmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra
suyun akılsızca kullanılması ve tüketilmesi de kınanmaktadır. Bir muharebe öncesinde
israiloğulları, komutanlarının ırmaktan su içmeyin, azami bir avuç için tavsiyelerine
uymamışlar, midelerini suyla doldurmuşlar ve muharebe azimlerini kaybetmişlerdir.91

Kur’an pek çok yerde toplumları değiştirme işleminden, birini getirip ötekini götürmekten
bahseder.92 Bu bir tür nöbet değişimidir. Kur’an’da hem nöbet ve nöbetçi hem de değiştirme
kavramlarını kapsar mahiyette “halife” kelimesi geçmektedir.93 Allah toplumların durumuna
göre gerekli değişiklikler yapmaktadır. Kötü bireyleri,94 toplumları ve liderlerini iyileriyle
değiştirmektedir.95 Bu ekolojik dengenin aktarıldığı en tipik ayet Bakara suresi 164.ayettir.
Ayette geçen “geceyle gündüzün nöbetleşe gelmesi” örneği önemli bir detaydır. Nöbetleşe
anlamındaki “iHteLeFe” fiili, Sad 26’da geçen Davud’un “HaLiFe” tayini olayıyla paralellik
arz eder. Adem, ilim sahibi olması nedeniyle ateş mahiyetindeki şeytana tercih edilmiş ve
halife seçilmiştir.96 Gecenin ardından doğal sıralamayla gündüzün gelmesi gibi,97 karanlık ve
zulmün ardından peygamber ve ışığın gelmesi doğal bir süreçtir. Gece dinlenme, gündüz ise

84
Gazali, a.e. c.4, s. 440, 441. “Kim dünyada su hayrı yaparsa, Allah da ona ahirette su (cennet ırmakları)
vererek susuzluktan (cehennem ateşinden) kurtarmış olur.”
85
Araf 50
86
Kehf 29
87
İnsan 21
88
Kehf 41, Mülk 30, Vakıa 68-70, İşaya 50/2
89
Bakara 60, Şuara 155, Kasas 23, 24, Kamer 28
90
“Bir kimse susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe, ayakkabısına kuyudan su koyup içirmekle mağfiret
olundu/cennet-mekan oldu” Sahih-i Buhari Muhtasarı, c.7, s.224, 1066 numaralı hadis.
91
Bakara 249
92
Nur 55, En’am 133, Hud 57, A’raf 128, 129, Tevbe 39, Muhammed 38, İbrahim 19
93
Bakara 30, Sad 26 (halife: nöbetçi, gözetmen, çoban)
94
Tahrim 5
95
İbrahim 13, 14, Raad 11, 31, Luka 20/16
96
Bakara 30-33
97
Şems 1-4, Leyl 1-3, Duha 1,2, ayetlerinde gece ve ardından gelen gündüz, gündüz ve ardından gelen gece
gerçeğine yemin edilmiştir. İnsanlar sanki her gece yorgun halde ölü gibi uykuya dalmakta, her sabah ise
zinde/diri olarak uyanmaktadırlar. Keza Tin suresinde yaz ürünü incire ve ardından gelecek kış ürünü zeytine
yemin edilmiştir.(Tin 1). Bunlar da yine iktidar değişikliğini çağrıştırmaktadır.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 10

çalışma zamanıdır. İnsan ömrü gündüzdür, dünya hayatıdır; amel-i salih yapacaktır. Gece ise
ahirettir, huzur ve sükunettir.98. Zalim, karanlıkta yürüyendir.99 Etrafındakileri kırıp döktüğü
gibi, kendisine de zarar verir, uzuvlarını kırabilir. Peygamber ise sabahtır, güneş gibi
doğacaktır.100 Nur suresinde bütün bu kavramlar, İbrahim-Muhammed çizgisindeki ışık
peygamberler ve popülasyon değişimi olayı ardı ardına sıralanmıştır.101

Buradan hareketle Medine ortamını da dikkate alarak Bakara suresi temelinde Kur’an’ın ölü
toplumların diriltilmesi projesine göz atmak istiyoruz.102 Zira kanaatimizce Allahu teala,
bütün ayetlerini hem dünya hem de ahiret için geçerli olacak şekilde tasarlamaktadır.103
Azabını küçük ölçekte, Firavunun helaki örneğiyle dünya hayatı koşullarında sel, deprem,
volkan püskürmesi, kasırga, veba, kıtlık, savaşlardaki kayıplar ve nihayet küresel terör104
şeklinde belli ederken, mükafatını da yine daha dünyadayken, küçük ölçekte, insanın ya da
ulusun, Hz. Nuh105 ve Hz.Yusuf106 örneğiyle tarih sahnesine dönmesi, zenginlik, devlet ve
galibiyet elde etmesi şeklinde belli etmektedir.107 Dolayısıyla dünya hayatında ve ahiret
hayatında kelimelerini, “kısa vadede” ve “uzun vadede” kelimeleriyle karşılayabiliriz. Biz
burada insanların “kısa vadede” dirilişlerine değinmekle başlayacağız.108

Her ne kadar Elmalılı Hamdi Yazır Bakara 96. ayeti tefsir ederken böylesi bir dirilişi
öngörmese bile109, kurtuluşun diriltici ölümlerde, başka bir deyişle şehadet eyleminde110, kısas

98
Kasas 73, Rum 23, Tevbe 103, Enam 96, Yunus 67
99
Yasin 37
100
Hud 81
101
Nur 35, 55
102
İşaya 49/5,6,8,9
103
Bakara 201, Fetih 1 (Hudeybiye antlaşması), Fetih 16 (azab-ı elim: kılıçtan geçirilmek) , Fetih 18 (Hayber’in
Fethi), Fetih 27 (Mekke’nin Fethi)
104
İşaya 47/8-15, Amos 3/6, 7, Hud 113,116, 117, Kasas 59. Bu tür gelişmeler “ben nerede yanlış yaptım?”
dedirteceğinden, insana ve topluma verdiği mesajla aslında iyileşmenin de önünü açarlar. Hastalığın sancı ve
yüksek ateşle sinyal vermesi, kendini belli etmesi gibi.
105
Saffat 75-79
106
Yusuf 100,101
107
Enbiya 105,106, Muminun 11, Mezmurlar 37/9,11,18,22,27,29,34,37,38,40
108
Mü’min 51, 60, 61. Bu ayetlere göre müminler dünya hayatında Allah tarafından başarılı kılınırlar. Zira onlar
duayı eylem boyutunda uygulayıp, gereken kazandırıcı ögelere başvurarak gün boyu çalışırlar. Vücut organlarını
kullanarak şükrederler, Allah’ın mevcut nimetlerine karşılık olarak amel üretirler.
109
Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, C.1, s. 425-428, İstanbul 1979
Elmalılı, İsrail devletinin kurulmasının muhal olduğunu yazmışken, aradan 12 yıl geçtikten sonra 1948’de
Filistin’de 2500 yıl sonra yeniden bir İsrail kurulmuştur. Yazır 1942’de vefat ettiği için bunun gerçekleştiğini
görememiştir. (Ayrıca, verilen sözün dünyada gerçekleşmesi durumu için bkz . İsra 5, 108)
110
Necip Fazıl Sakarya Türküsü şiirinde “Bir hayata çattık ki Hayat’a kurmuş pusu” derken dünya hayatının,
gerçek hayat (Ankebut 64) olan Ahiret hayatına engel olabileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca Nisa 75-78’de
geçen cihad, ölüm ve ahiret kelimeleri de bu bağlamdadır.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 11

eyleminde111 olduğu muhakkaktır. Mehmet Kaplan şöyle der:”İnsanları ölüler idare eder. Her
birimizin vücudu, ruhu, düşüncesi, duyuşu asırların ötesinden gelir”.112 Yazır’ın kabul
etmediği bu inanca göre, ahiret dünyada tasavvur edilen bir istikbaldir. Oysa Topçu da
“gelecek nesildeki kurtuluşa iman” formülüyle bu inancı destekler.113 Burada ahiret ve
yeniden doğuş kavramı devletin bekası, bir tür ebediyet / ölümsüzlük (immortality)
anlamındadır.114 Yahudiler bu te’vil ile Arz-ı Mukaddes’in kendilerinin olacağını, orada bir
hükümet ve devlet kuracaklarını söylüyorlar (1930’lu yıllar). Yazır da itiraf etmektedir ki,
“bunu kazanmak o efradın mesaisine ve fedakarlığına mütevakkıftır. Bu tahakkuk edinceye
kadar nice fertler geçmeli ve bu uğurda ifna-yı hayat etmelidir ki ölmüş bir millet ba’sü
ba’del-mevte mazhar olsun”115

Bakara suresinin hemen başlarında, Allah’ın kendileriyle antlaşma yaptığı bir milletin bu
antlaşmayı bozduğu bildirilmektedir.116 Antlaşmaya göre o millet, İbrahim-Musa çizgisinde
gelecek bir peygamberi -Muhammed Mustafa’yı- destekleyecekti.117 Çünkü peygamberlerde
“ihya” etme özelliği vardır.118 Milletin evvelki kurtuluşu da zaten peygambere tabi olmalarına

111
Bakara 179
112
Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, İstanbul 2001, s.192
113
Nurettin Topçu, a.g.e, s.127
114
İşaya 48/19.
Aslında insanın dünyaya çakılı kalmayı tercih edişi (Araf 176), ölümsüzlüğü düşünmesi en baştan beri
mevcuttur (Araf 20, Taha 120, Enbiya 34, Furkan 15, Şuara 129, Hümeze 3)
115
Aynı eser s.426
116
Bakara 27
117
Bakara 89-91
118
Hz. Musa’nın rızkı olan balık, hayat bahşedecek ilmi barındıran Hızır’ın mıntıkasından geçerken canlanmış,
sıçrayarak deniz suyuna karışıp gözden kaybolmuştur (Kehf 61).

Samiri, yaptığı “altın buzağı” heykeline “böğürme” özelliğini, karışıma altınların yanı sıra Elçi’nin atının ayak
izi tozundan bir avuç katarak elde etmişti. Taha 96. Elçinin nefesleri şöyle dursun, bastıkları yerlerin ve atlarının
ayak izi tozları dahi hayat nefesi bahşeder denilmiştir. Burada şuna dikkat edilmelidir. Hayat nefesi vermek için
İsa olmak gerekmemiştir. Demek ki diriltmek için İsa olmaya gerek yoktur. Samiri bile istismar ve suistimal
babında, eser-i Rasul tutarak altın buzağı heykeline soluk vermiştir. Bu konu, dini istismar ve suistimal konusu,
Belam bin Baur olayında da verilmiştir.(Araf 175,176, bkz.Begavi).(Ayrıca Harut-Marut kıssasında da aynı
konuya temas edilmiştir. Babil’deki bu iki kişi uyguladıkları büyüleri ancak Allah’ın izni çerçevesinde
uygulayabilmişlerdir. Zarar vermeleri de yine Allah’ın izni dahilindeydi.. Bakara 102). Nankörlerin eksik ve
yanlış amelleri, susuzluğu gideremeyen seraba benzetilmişti.(Nur 39)

Ve üçüncü kez yine Hz. Musa ile ilgili bir ihya hadisesi: asanın yılana dönüşmesi. Olay Tevrat, İncil ve
Kur’an’da geçmekle birlikte simgesel bir yönü de olsa gerekir. Cansız asanın canlı bir yılana dönüşmesi (Taha
20), yılanın Mısır kültüründe erk anlamına gelmesiyle açıklanabilir. Yılan başlı firavun heykelleri vardır.
Netice’de Musa Firavuna karşı ayaklanmıştır (değnek anlamındaki asa ve isyan kelimeleri aynı köktendir). Ölü
pozisyonundaki ırgat israiloğulları Musa’nın asası- önderliği ile canlanmış ve özgür bir devlet olmuşlardır. Bu
gerçek, edebiyat normları ve motifleriyle pek güzel bir şekilde işlenmiştir. Nitekim bu edebiyatta karıncalar ve
kuşlar dilsiz konuşmuyor mu? Dağ’daki ateş dilsiz konuşmuyor mu?

Her ne kadar Kur’an’da Hz.İsa’nın toprağa ruh üfleyerek Allah’ın emriyle kuş halk ettiği, toprağa hayat verdiği
zikredilse de (Al-i İmran 49) durumun keyfiyeti bundan ibaret değildir. Yuhanna incili 11/38’de Lazar’ın
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 12

bağlanmıştı. İsrailoğulları nice kereler Allah’ın yasalarına isyan etmeleri yüzünden


öl(dürül)müşler;119 fakat sonraki kuşaklardan bir peygamberin zuhuru ve ona tabi olmalarıyla
“ihya” edilmişler120, tarih sahnesine yeniden çıkmışlardır121. Allah ölüden122 diri çıkartır.123
“Ahya” fiili burada “razaka” rızık ve devlet verdi “ anlamındadır.124 İsrailoğullarından bir
toplum ölüm korkusuyla yurtlarını terkederler. Takdirata göre binlerce kişi yine de ölümden
kurtulamazlar.125 Fakat Allahu teala Hazkıyel peygamber126 ve sadık ümmeti kanalıyla bu
zillete düçar toplumu iman ve islam üzere yeniden ihya ve inşa eder.127 Yeter ki o toplum
Allah yolunda mücadele edip dirensin.128 Bundan kaçınırlarsa zillet ve ölümden gene
kurtulamazlar, salih insanlara tabi olurlarsa devlet ve cennete kavuşurlar denilmiş olur.

kabirden çıkarıldığına ilişkin bir metin varsa da, 11/20-27 de dirilişin iman boyutunda olacağı vurgulanır.
Dahası, Luka 16/19 da fakir Lazar bu sefer ruhaniyetiyle –cismaniyetiyle değil- yükseltilip Cennet’e
götürülürken, zengin birisi kabirde cehennem ateşine maruz kalmıştır. Enteresan nokta, Luka 16/31 de “İbrahim
der ki Musa ve öteki peygamberleri dinlemeyen bir kavme ölüler arasından biri dirilse yine işe yaramaz,
inanmazlar” cümlesidir. Demek ki kabirdekini diriltmek işe yaramayacakmış. Esas olan bugün hayattaki insanı
ve devleti hayatta tutmaktır, mesaj onlaradır (Yasin 70). Onlar ise daha bu mesaji dinlemeye bile
yanaşmamaktadırlar, onun halka ulaşmasına mani olmaya çalışmaktadırlar. (Fussilet 4, 26, 44)

Yakub’un Mektubu 5/20’de geçen kim bir günahkarı günahlarından çekip uzaklaştırabilirse aynı zamanda onu
ölümden de kurtarmış, olası pek çok günahları önlemiş olur cümlesi ise Maide 32’de geçen bir canı ihya eden
(hayatta bırakan) bütün canları ihya etmiş, hayata kazandırmış olur söylemiyle benzerlik arzeder.
Şunu da belirtmeliyiz ki Kur’an’da geçen “Allah ölüden diri, diriden ölü çıkarır kavramı (Rum 19) da
yumurtadan kuş, kuştan yumurta çıkarmak olarak izah edilebilmektedir. (Zemahşeri,Keşşaf)
119
Bakara 28
120
Enfal 24
121
Bakara 52, 56
122
Al-i İmran 27, 169, Bakara 154:
(Allah yolunda öldürülen kişileri “diri olmayan” yerine koymayın, Zira onlar “inna lillahi” ayeti muktezasınca
kimyaları itibarıyla, ait oldukları zata döndükleri için oldukları gibi, Diri/Diriltici Allah nezdinde/Cennette
oldukları için –öldürülme maksatları ve verdikleri mesajları itibarıyla- diri ve dirilticidirler. Bunu
farketmelisiniz.). Irmakların denize kavuşunca buhar olmadıkları, yok olmadıkları, tam aksine deniz oldukları,
denize dönüştükleri gibi. Allah hayy, yani diridir. Tasavvufun ele aldığı fena fillah (Allah’a kavuşma, Allah’a
karışma, Allah ile birlikte hareket etme) kavramı ise ölümlü insan ırmağının ölümsüz Allah deryasına kavuşması
ve derya haline gelmesidir. Yani insanın, İslam düşüncesindeki infak türü, adalet türü amel-i salihler yaparak
fert, zürriyet ve devlet planında “hayatta” kalmasıdır.

Haris b. Hillize’nin muallakasındaki bir beyitte ölüler, intikam ve diriler anlamında se’r, emvat ve ahya
kelimeleri bulunmaktadır. Buna göre ölülerin intikamı alınırsa diri sayılırlar.

Hac suresi 5-7. ayetlerde geçtiği üzere, Allah gökten indirdiği yağmur suyuyla kurumuş topraktan meyva
çıkartıyor. 7. ayette diyor ki zamanı geldiğinde kabirdekileri dirilteceğiz. Kıyam(et) zamanı, Efendimiz
Muhammed Mustafa’nın devletinin kıyam(et)i, kuruluşu/yürürlüğe girmesi anlamına da gelir. Kabirdekilerin
diriltilmesi ise evvelce Allah yolunda öldürmüş, ölmüş ve öldürülmüşlerin ruhlarının, maksat ve mesajlarının
Efendimizin kıyamı ile gerçekleşmesi anlamındadir. (benzer bir yaklaşım için bkz.Matta 27/52,53)
123
Rum 19
124
Rum 40
125
Bakara 243
126
Begavi
127
Hazkıyel 37/4-8, Ayrıca aynı kitap 3/18, 19, 21, 18/31, 32, 20/21, 25,
128
En’am 59 : Allah toprağın derinliklerindekini/karanlıklarındaki “tohumu” bilir.
(onu ürün olarak yeryüzüne çıkarır)
Enbiya 87: Yunus bize derinliklerde/karanlıklarda seslendi.(onu yerüstüne çıkardık)
İbrahim 1 : İnsanları derinliklerden/karanlıklardan aydınlığa/günyüzüne çıkarman için.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 13

Mabedlerin ihyası da böyledir. Şayet mabedin sahipleri iman ve salih amel bakımından
yetersizse mabedin fiziksel konumu da zamanla kaybolacaktır.129 Yine İsrailoğullarından
helak olmuş kavmin,130 İrmiya peygamber131 kanalıyla yeniden toparlanıp ihya edilişi konusu
işlenir. Vahiy ile eğitilmek suretiyle, hakikat bilgisi olan İslam dini ile insanlar dirilecekler ve
yeniden şahlanacaklar.132 Burada dirilişin ayetin sonundaki izzet ve hikmet kavramlarına
karine kılınmış olmasına dikkat çekiyoruz.133 Ayetin çevirisi, Ebu Muslim el-İsfahani’nin134
de öngördüğü üzere şöyledir:

“Bir zamanlar İbrahim demişti ki: ”Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiğini bana tasvir et”135.
Allahu Tealanın “Yoksa kabullenemedin mi? diye karşılık vermesi üzerine
“Kabullendim, ancak içime de sinsin, aklıma da yatsın istiyorum” demişti. Bunun
üzerine Allahu Teala İbrahim’e dedi ki: “Dört tane kuş al ve onları sana doğru gelmeye
eğit, bir süre sonra her bir dağın üzerine bir tanesini yerleştir ve çağır onları; sana doğru
uçacaklardır.136 Bilesin ki Allah dediğini yaptıran, yaptığında da hikmet olandır.”

129
Tevbe 17,18
130
Bakara 259
131
Begavi
132
Bakara 260
133
Diriliş fenomeni Yasin suresinde de izzet ve hikmetle geçmektedir (2,5,12). Dahası Maide 110’daki kuş
yaratma kavramında da kutsal kitaplar ve hikmet öğretimi hususu yer alır. Al-i İmran 48, 49 da böyledir. İlim
tahsili o kadar önemsenmiştir ki formel namazın tavsiye edildiği sanılan ayette bile, gece gündüz kılınan
namazın üstüne “söyle, de ki” kalıbıyla “(namaz kılanlarla kılmayanların değil), Allah’ın öncelikli taleplerini
(ihsan etmeyi) bilenlerle bilmeyenlerin eşit olmayacağı” vurgulanmıştır. Çünkü ilim amelden öncedir. İlimsiz,
hikmetsiz ameller abesle iştigaldir. Dolayısıyla hem müşriklere cevap verilmiş, hem de müminlere bu
formalitenin ihsan kavramıyla sürdürülmesi gereği öğretilmiş olmaktadır. (Zümer 9,10,58, 74, İsra 7, Maun 1-7).
134
Mustafa Öztürk, Tefsir Tarihinde Özgünlüğün Adı: Ebu Muslim el-İsfahani, İslamiyat c.6, s.2, sh 132,
Ankara 2003.
Dört kuş ibaresi, dört yöndeki uzak birer dağın tepesine bırakın demek olur. Cüz’ kelimesi Kur’an içinde
bütünün bir parçası anlamında geçmez. Cüz kelimesi “bir tek: unit) anlamındadır. İbrahim peygamberden bahs
olunması onun Kabe ve Hac bağlantısıyla da ilgili gözükmektedir. Bu ayet, Hac suresi 27. ayetle kelime
dağarcıkları bakımından örtüşmektedir. Her iki ayette de “sana gelsinler”, “dörtbir yandan gayretle” gibi
ibareler, manevi ve ardından gelecek maddi dirilişin peygamber toprağına ayak basmakla, Hacca gelmekle, onun
dizinin dibine oturmakla, ondan ilim, hikmet, hüccet, burhan edinmekle sağlanacağını anlatmaktadır. En’am
suresinde nusuk/hacda kurban, huccet ve İbrahim kelimeleri birer karinedir.(En’am 74, 83, 149, 161, 162)
135
Raa : ayette geçen görmek, göstermek fiili, göz önüne getirmek, düşünmek, kanaatine sahip olmak, vizyon
sunmak, tasvir etmek anlamında gelmektedir. Maide 31’de Allah’ın gönderdiği karga bir taraftan toprağı
eşelerken, öbür taraftan da katile kardeşinin cesedini toprağa gömmesi gerektiğini “göstermektedir. Yusuf 24 de
“raa burhane rabbih: Rabbinin zina etmeyeceksin ayetini aklına getirdi” anlamındadır. Rüya kelimesi de
böyledir. İsra suresindeki gece yürüyüşü ve israiloğulları tarihçesi böyle birer rüya yoluyla öğretme
hadiseleridir.
Keza Fil suresi ve fil olayı da Raa: eraeyte, elem tera, evelem yerav, efela yeravne muhtevalarıyla aynı
yapıdadır. Bu hadiseleri Efendimiz bizzat gözüyle görmediği halde, rüya –göz önüne getirme- tarikiyle tanıklık
etmiştir.
136
“Sur’a üflenmesi ve insanların muhakeme ve muhasebe için dirilip toplanması” mesajına da bir referans
sayılabileceği gibi ( Zümer 68 ), bir sosyal hareketin üssü ve rampası oluşu da sayılabilir.(Maide 97). (Kutsal
Kitap’ta askerler için savaşa “kalk borusu” anlamındaki bu ifadenin beraberinde ay tutulması ve deprem gibi
doğa olayları da bulunur. Sembolik bir ifadeyle bunlar bir “inkılabı ve iktidar değişikliğini, çok daha iyi, çok
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 14

Görüldüğü üzere, bu simgelerle peygamberin Kur’an ile halkı eğitmesi ve Kur’an ile eğitilen
halkın da dirilip Allah’a, O’nun nimetine/cennetine/devletine doğru yükselmesi ve yücelmesi
hedeflenmektedir. Bu uyanış ahirette bir uyanışı anlatır gibiyse de,137 bunun dünyada da
tecelli ettiğini gösterir karineler mevcuttur.138 Diriliş programı bütün peygamberler kanalıyla
sunulmuştu.139 En son olarak Muhammed Mustafa bu programı gerçekleştirmiş oldu.
Abdullah bin Selam gibi Ehl-i Kitap’tan insanlar bunu fark edince İslam dinine girdiler.140
Kaldı ki ahiret kavramı “te’hir” etmek, ertelemek, sonraya bırakmak anlamıyla da geçer.141
Günahkar insanların tekrar aynı hayata döndürülmeyeceği, “ahiretlerinin” olmayacağı,142
çünkü zaten o nimetli ve peygamberli dünyadan gelmiş oldukları hatırlatılır kendilerine.143
Özellikle Hanok kitabı ahiret konusunda Kur’an’a paralel bir tavır sergiler.144 İnsanların
yapacakları güzellikler olsaydı evvelce dünyadayken yeterince uya(ndı)rılmışlardı, imkanları
vardı, kalkmadılar. Yapabilirlerdi, yapmadılar.145

Tevrat’ın146 özellikle Mezmurlar ve Meseller bölümleri de hikmet ve hayat arasında yoğun


bağlantılar kurarak ebedi hayatın hikmetli sözlerde aranması gerektiğini vurgular.147 Keza
Hoşea bölümünde de bir-iki vakit sıkıntı çekip üçüncü gün iyileşip ayağa kalkma kavramları

daha adil bir kralın gelişini” müjdeler.) Burada Kur’an okuyan Peygamber bir manada üflenen Sur işlevi
görmektedir.

Mevlana’nın insan-ı kamili teşbih ettiği ney sazı da nefesli bir sazdır. Dinle Neyden: Dinle içine rahmet üflenmiş
insan-ı kamilden.

Bu toplanma ve haşr manzarası, Neml suresinde de hissettirildiği üzere bir ordunun toplanarak sefere
çıkılmasıdır (Neml 17). Bu -İbrahim’in kuşları dağların başından derleyip toplaması gibi- toplama olgusu,
ezilmişlerin tanrı huzurunda/yeryüzünde bir araya gelerek devlet kurmalarını anlatmaktadır.(Nisa 75, İşaya
49/5). Peygamber tek başına namaz kılarak insanların sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını gideremez. Onları toplayıp
eğitmeli,örgütlemeli ve yönetmelidir ki hedeflediği hukuk devleti zuhur etsin. Nitekim orduyu ve bürokrasiyi
Medine’de oluşturarak bu rüyasını gerçekleştirmiştir.
137
Yasin 52, 53
138
İsra 107, 108
139
Mezmurlar 37/11, 29, 34, 1 Korintoslular 5/9, 6/9, 10,
140
Raad 43
141
Fatır 37, 45, İbrahim 44, Araf 53, Secde 12, Munafikun 10
142
İsmail Taşpınar, Duvarın Öteki Yüzü, Yahudi Kaynaklarına Göre Yahudilikte Ahiret İnancı, İstanbul 2003,
s.129
143
Peygamberin “eşeği” yüz yıl sonra da yine eşek olarak kalmaktadır (Bakara 259). Cuma 5’de de kitabın
öğretilerini uygulamayanlar kitap taşıyan “eşekler” olarak nitelenmiştir.
144
İsmail Taşpınar, a.e. s. 122-133
145
İbrahim 1, Fatır 19-22, 37. Allah, gönderdiği peygamberler ve kitaplar kanalıyla insanları cehaletin
karanlıklarından, zindanlardan, hastalıklardan ve cinayetle öl(dür)mekten kurtarıp ilmin aydınlığına, sağlığa,
düzene, yaşama sevincine, devlet ve cennete çıkarır. Allah bizim namaz ve dua deyip geçtiğimiz “salat”
kavramıyla da aslında yine bunları gerçekleştirme eylemini kasteder. “Salat” odur ki karanlıklardan aydınlığa
çıkarsın insanı ve insanları, bireyi ve toplumu, devleti ve dünyayı ( Ahzab 41-44, 56, Hud 87 )
146
Levililer 18/5, Tesniye 30/15-20, 2 Krallar 5/11-14, Hazkıyel 20/21, 25
147
Meseller 5/5, 6, 10/16, 21, 27, 12/6,7, 13/ 6,7,9,14,15, 15/30-32
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 15

yağmur sularıyla ve ihya kelimesiyle geçer.148 Eyub bölümü, İş’aya ve Danyal bölümlerinde
de diriliş konularına değinilirken somut ve dünyevi diriliş öne çıkarılmış gözükmekle birlikte,
satır aralarında bunların Kur’an’daki gibi edebi dille aktarılan bir “ahiret” olduğu
düşünülebilir.149

Sonuçta ölüyü diriltmekten maksat, Muhammed Mustafa’nın getirdiği Kur’an kanalıyla bütün
müşrikleri/putperestleri Mümin ve Müslim yapmaktır. Onlar manen ölüdür.150 Nur eşliğinde
yürümek151 tabiri, kandile152 benzetilen Kur’an ile amel eden kavimlerin tarih sahnesinde
kalabileceklerini vurgular.153 Kaldı ki Kur’an’da geçen “yuhyiy ve yumiyt” ibareleriyle
hayatta tutan da, hayatta tutmayıp öldüren de, ortadan kaldıran da Allahtır, denilmektedir.154
Kutsal Kitap’daki diriliş kurgusu da böyledir.155 İyi insanlar Allah tarafından hayatta
tutulacak, diri kalacaklardır. Mesela, Yusuf iyidir. İyi olmakla birlikte / iyi olduğu için
başlangıçta kuyuya atılmıştır. Kuyudan çıkartılıp köle olarak satılmıştır. Sonra zinaya
yanaşmadığı halde / yanaşmadığı için hapse düşmüştür. Sonuçta dünyada, Mısır devleti içinde
üst düzey görev almış, ülkeye insaf ve adaletle hizmet etmeye devam etmiştir. Zürriyetiyle
hayatta kalmıştır.156

Kur’an Cehennem’i tanımlarken ne hayat vardır orada ne de ölüm demektedir.157 İnsan eğer
Hayat dini olan İslam’a güvenmezse dünya hayatı bir cehenneme dönüşecek, daha
dünyadayken sürünecektir.158 Ömer Hayyam şöyle demiştir:

Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim


Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim

148
Mezmurlar (Zebur) 22/26-31, 30/3-5,33/18,19, 71/20, 72/6, 104/30,
İş’aya (Yeşaya) 26/19, 56/6,7, 58/10-12, 60/18-22, 65/11-25 özellikle 17. ayet, Danyal 7/26,27, 12/13, Hoşea
6/1-11
149
Eyub 8/5-7, 14/7-17, 19/25-27, 38/12-15, Danyal 12/13
150
İsra 49, 98, Enam 122, Suyuti el-İtkan CI,s.311, Efesliler 4/18-32, 5/1-19, özellikle 14. ayet.
151
Enam 122
152
Hadid 12
153
Mülk 2. Allah ölümü ve hayatı yaratmıştır; kimler iyi amel yaparsa hayatta kalacak, kimler kötü amel yaparsa
ölüme gidecek.
154
Al-i İmran 156, Araf 158, Tevbe 116, Muminun 80
155
Daniyel 12. babın tamamı, Matta 27/52-54
156
Peygamberlerin isimleri daha ana rahmine düşmeden veya daha doğmadan önce de koyulduklarına göre ,
isimler “varlığa” verilen koddan, ya da numaradan ibarettir (Meryem 7,8,19-21, İşaya 49/1). Asıl olan varlıktır
(bir damla meni: Kıyamet 37, Kehf 37). Dolayısıyla insan herhangi bir yaş grubuyla insanlaşmış ve yaşamış
değil, damlanın damlaya dönüşmesi (insan zürriyeti) ile hayattadır. Çevreye adapte olamadıkları için
dinozorların ve mamutların zürriyeti kesilmiştir. Akıl ve ilim ise insanın ebediliğini getirmektedir.
157
Taha 74, 124, A’la 13, Müddessir 28, İsra 75, Fatır 36
158
Mülk 22, Saffat 98
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 16

Cehennem, boşuna dert çektiğiniz günler


Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim159

Kenan Rifai de ahiret kavramına dair benzer bir yaklaşım içindedir.

Dünya diyerek geçme sakın, buradadır her şey


Mizan ü sırat’ı mutlaka orda mı sandın

Cennet ü düzah gamm ü surur zulmet ile nur


Yaptıklarının gölgesi, hariçte mi sandın160

Biyolojik dirilik tabii ki sağlıklı yaşam ile, sağlıklı beslenme ve sağlıklı barınma ile olacaktır.
Şayet insanlar bu konuda yardımlaşmazlarsa hastalanıyorlar, zayıflıyorlar, helak oluyorlar.161
Maide, (yemek sofrası) suresi adı da tesadüf değildir. Yahudi tamahkarların maymun-siret
halleri, İsa’nın toprağa üfleyip kuş halketmesi, gökten sofra mucizesi talebi yine bu
surededir. Bolluk, bereket ise kitaplara sarılmakla olacaktır.162

Kur’an içerdiği fesahat ve belagat sanatlarıyla bize zengin bir anlam hazinesinin kapılarını
açmaktadır. İham, tevriye, cinas ve tenasüp gibi şiir sanatları Kur’an’ın başlıca edebi
enstrümanlarıdır. Sanki bir tek konuyu 114 kere, 114 surede yeniden yeniden işlemiştir.
Allah israiloğullarından bir kısım tamahkarları maymuna dönüştürmüştür.163 Hatırlanacağı
üzere Musa ve yılan kıssasında yılan haline gelen asa, tekrar eski siretine dönmektedir.164 Bu
ayetlerde de bir kısım Museviler Musa öncesi siretlerindeki tamahkarlığa dönmekle insan-
sıfattan hayvan-sıfata, ahsen-i takvimden “bel hum adall” kıvamına, hayvandan aşağılık bir
duruma inmişlerdir.165 Dolayısıyla suret olarak insandan maymuna dönüşümden ziyade siret
olarak nefsine hakim insandan maymun iştahlı yaratık durumuna düşüş vardır. Zaten
tamahkarlık Adem’in cennetten kovulma gerekçesi değil miydi?166 İnsanlar çok yemekte,167

159
Hayyam, Bütün Dörtlükler, Çev..Sabahattin Eyuboğlu, İstanbul 1993, s.18
160
İlahiyat-ı Kenan, İstanbul 1988, s.14
161
Maide 2,3
162
Maide 66, Hud 52
163
Bakara 65, Maide 60, Araf 166
164
Taha 21
165
Araf 179, Muhammed 12
166
Araf 20
167
Bakara 26. Taberi tefsirinde yer alan bir görüşe göre ayette sivrisinekten bahsedilmiş olması, bu yaratığın
açken hayatta kalabilmesi, doyunca ölmesiyle ilgilidir.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 17

fakat hiç yedirmemektedir.168 Cimrilik ve bencillik içindedirler. Cimrilik ve hayvana


dönüşüm konusu Yasin suresinde yine birlikte geçmektedir.169 Allah insanları şeytana
uymamaya davet etmişti.170 Çünkü şeytan fakirlikle korkutarak insana cimriliği telkin
etmektedir.171 Yeşil ağacı yanacak ateşe dönüştürme örneği de Yasin’de geçer.172

Açıkça anlaşıldığı üzere bu “hayvana dönüşüm” simgeleri insanı şeytanın cimrilik telkininden
kurtarıp Peygamberin infak telkinine dikkat çekmek içindir. Cimriler helak olurken, cömertler
ebrar zümresine katılmaktadır.173 Kur’an’da geçen büyükbaş hayvan, eşek174 ve köpek175
kelimeleri de kör, sağır, dilsiz gözüken yaratıklar seviyesine inmişliği, bilip de yapmamayı
simgeler. Namaz kılar gözüküp fukaraya infak suretiyle onları ihya etmeyenler de
kınanmıştır.176 Allah tarafından verilmiş rızıktan infak etme ibadeti,177 iflah olmak için sırat-ı
mustakimde yürümek isteyen muttakilerin hamd makamıdır.178 Takva, Kur’an dilinde infak
ibadeti için kullanılmaktadır.179 İbadet kelimesi ise genel olarak şükür kelimesiyle eşanlamda,
Allah’ın fakir kullarına infak hizmeti anlamındadır.180 Mümin olmak-müşrik olmamak ise
malından sarfetmek demektir.181

Nitekim yine Bakara 249’da geçen olayda, ırmaktan çok içen askelerin telef olması, bir avuç içenlerinse
hayatta kalması da bu bağlamdadır. Dolayısıyla dünya malına ve menfaatine aldanmanın öldürücü, dünya malını
Allah yolunda kamu yararına harcamanın ihya edici olduğu vurgulanmıştır. Keza Tevbe 34,35’de ehl-i kitabın
din adamları halktan para topladıkları, bu parayı ise kamu yararına kullanmadıkları için cehennem ateşiyle
cezalandırılmışlardır.
168
Kehf 77. Hızır ve Musa’ya köy halkı yemek vermemiştir.
Kalem 24. Bahçe sahipleri, fukaraya gözükmeden, onlara vermemek için sabahın köründe ürün toplamayı
düşünmektedirler. Oysa Rahim Allah, mesela Meryem’e (Meryem 25) ve Yunus’a (Saffat 146) rızık endişesi
yaşatmamıştır. (bkz. Ankebut 60)
169
Yasin 47, 66, 67, Nisa 47
170
Yasin 60
171
Bakara 268, Al-i İmran 180
172
Yasin 80
173
Bakara 44, Al-i İmran 92, 198, Mutaffifin 18, 22, İnsan 5
174
Cuma 5
175
Araf 175,176, İşaya 56/10-12
176
Maun 1-7. Ebu Bekir zamanında kabilelerce namaz ile zekatın arası ayrılmak istendiğinde (namaz kılındığı
halde zekatın verilmediğinde) Halife müdahale etmiş ve zekat kurumunun namazdan ayrı tutulmasına musaade
etmemiştir (Begavi, Maide 54) . Dolayısıyla zekatı olmayanın namazı da yoktur, denilmiş olur. (ayrıca bkz.
Fussilet 7)
177
Bakara 3
178
Fatiha 1-7, Bakara 1-5, Enbiya 105,106, Müminun 11, Tekvir 26-29
179
Alak 12, Bakara 2,3,177
180
Zümer 10, 66, Nahl 73, 114, Ankebut 16,17, Kureyş 3, Nuh 3, Meryem 63, Araf 32, Şura 19, Kehf 110
181
Müminun 57-60
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 18

Bu bilgilerin ışığında Kur’an’ın özü şudur. Allah başarı (nimet) verdiği peygamberler
kanalıyla yol (sırat-ı mustakim)182 göstermektedir. İnfak ibadetini yerine getirmek suretiyle
hamd ve şükreden kullarına devlet-cennet vermektedir. Şirk (:çifte standart) cehaletiyle
birbirlerini kandıran müsrif ve cimri kullarını ise iç çekişmeleri nedeniyle zayıflatıp helak
etmektedir. Kur’an’ın tanımlamasına göre müşrikler o kimselerdir ki zekat vermezler, ahireti
inkar ederler.183 Görüldüğü üzere zekat ve ahiret arasında bağlantı vardır184 Zekat somut,
ahiret ise soyut kavramlardır. Dolayısıyla aralarında bir denklik yok gibi gözükür. Oysa
zekatın somut verileri akabinde (yani ahirinde) yoksulluk yüzünden cehennem azabı yaşayan
insanlar arasında huzur ve selamet zuhur edecektir ki bu manzara çizilen cennet tasvirine denk
düşecektir. Cennet böylece dünyada somut bir gerçeklik kazanacaktır. Zekat vermeyen
müşrikler ise bir süre sonra fakir-mutsuz çoğunluğun yol açacağı anarşi ve terör ile hayatlarını
cehenneme çevirmiş olacaklardır.

Kur’an’da geçen ihya-i emvat fenomeni, ölülerin dirilişini empoze etmekten ziyade (çünkü bu
düşünce insanlık tarihinde ve dinlerde zaten vardı, meşhur ve malumdu) bu diriliş
düşüncesinin istismar ve suistimalini önlemeye matuftur. İnsanlar dirilişe inandıkları halde
amel-i salih üzere değildiler. Ehl-i kitabıyla müşrikleriyle bu insanlar mevcut eksiklik ve
yanlışlıklarına rağmen cennet beklentisindeydiler.185 Bu fenomen üzerinde ısrarla durulması
biraz da bundandır. Dahası, sonraki bir dirilişten öte, mevcut hayatın hakkının verilmesi ve
güzel yaşanması istenmektedir. Kur’an’da şu anki dirilik ve diri kalış üzerinde durulmaktadır.
Bu ise “varoluşçu” bir tutumdur. İnsan, biraz da kendi çabasıyla kurtulacaktır.186 Bu çaba
sırat-ı mustakim olarak takdim edilen strateji ve taktikler doğrultusunda gerçekleşecektir.187
İnsanlar çaba göstermeden, spekülasyonlarda bulunarak kazanamayacak, devlet ve cennet
sahibi olamayacaktır. Kazanması için karıncalar ve arılar gibi kolektif çalışmak, fedakar ve
feragatli olmak zorundadır. Yarınları adına bugünden can ve mal kaybı şeklinde bedeller
ödemek zorundadır.188 Yaşamak için kanser hücrelerinden kurtulmak zorundadır.189 Yaşamak
için öteki güzellikleri de yaşatmak zorundadır.190 İbnü’l-vakt / çağın insanı olmalıdır.

182
Sırat kelimesi, akadça sirratu: dizgin, disiplin (Tosun-Yalvaç 1975, s.299) ve ibranice şirit : sorumluluk,
hizmet,(Brown-Driver-Brigs 1999, s. 1058) manalarına gelir. Dolayısıyla sırat-ı mustakim: Allah katında
“makbul işler” demek olur.
183
Fussilet 6,7
184
Bakara 2. ayette infak eylemi, 4. ayette ahirete iman.
185
Kehf 36, Fussilet 50, Müddessir 15
186
Nisa 75, Tevbe 14
187
Yasin 82, Mezmurlar 33/6-9
188
Tevbe 111
189
Bakara 54
190
İsra 7, Nahl 128
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 19

Omzumuzda amellerimizi yazan bir kuş bulunması ve o yazılı metnin bir gün muhasebe
maksadıyla ortaya konmasıyla191 hüdhüdün mektubu Belkıs’ın önüne bırakması192 enteresan
bir benzerliktir. Bunlara, habercinin Yusuf’un gömleğini getirip babası Yakub’un önüne
bırakması olayını ve yine Belkıs’ın önüne bir taht getirilip konmasını da eklediğimizde ortaya
şöyle bir mesaj çıkıyor:

Allahu teala, insanların karşısına bir metin olarak Kur’an-ı Kerim’i çıkarmış ve onlardan bu
metindeki evrensel doğruları/gerçekleri itiraf etmelerini ve uygulamalarını beklemektedir.
Özetle bütün bunlar, Musa’nın yılanı nasıl sihirbazların yılanımsı193 işlerini bozup helak
etmişse Peygamberin Kureyşin karşısına dikilip okuduğu Kur’an da ötekilerin hurafelerini ve
batıl itikatlarını ortadan kaldırdığını çağrıştırır karinelerden başka bir şey değildir.

Aslında ahiret ve diriliş kelimeleri tevekkül ve kader anlayışının tezahürleridir. Allahu teala
Kur’an’da yine baştan sona kader konusuna değinmiştir. Hadid suresinde şöyle bir formül
vardır:”İnsanların başlarına gelen olaylar otomatiktir. O yüzden kazanmış gözükenler
şımarmasın, kaybetmiş gözükenler de hayıflanmasın”.194 Bu formül Kasas suresindeki şu
formülle uyum halindedir.”Senin Rabbin, onlara ayetlerimizi okuyacak bir elçi
göndermedikçe ülkeleri helak etmez. Halkı zalim olmadıkça o ülkeleri helak etmeyiz”195
Şimdi bu verileri Neml suresindeki Belkıs’a iletilen mektup olayıyla birleştirip
yorumlayalım.196 Hadid 22’de geçen “bir mektupla bildirmedikçe (mektubun gereği
savsaklanmadıkça) helak yolunu açmayız” ibaresi kaza-kaderin insanın tasarrufuna göre
şekillendiğini gösterir. Bu mektup kutsal kitap metinleridir197 ki bunlardan biri olan Hadid
suresindeki mesaj şudur.”Ey evvelki bir kutsal kitaba iman eden Yahudiler, Hristiyanlar!
Bugün Kur’an’a ve Muhammed’e iman edin ki sevabınız katlansın, dünyada devlet ve ahirette
cennet nimetlerine nail olasınız”.198 İşte şimdi, bu mektubu alan insanların, Belkıs’ın
Süleyman’la birlikte Allah’a teslim olması gibi, ehl-i Kitab da Muhammed Mustafa ile
birlikte hareket ederek Allah yolunda, sosyo-ekonomik adalete doğru yürümeleri
gerekmektedir. Aksi taktirde Süleyman, ve dolayısıyla Muhammed Mustafa, topladığı orduyla
191
İsra 13, 14
192
Neml 28-31
193
Araf 116-118, Taha 66-70
194
Hadid 22,23
195
Kasas 59
196
Neml 29-31
197
Buruc 21,22
198
Hadid 28
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 20

fetihlere başlayacaktır.199 Tevekkül ise peygamberin Allah’tan aldığı vahiy kanalıyla, edindiği
bilgi kanalıyla cahillere ve cahilliğe karşı mücadeleye girişmesidir. Allah’ın bir adı da
Vekildir. Biz, edindiğimiz sağlam ve kesin bilgiyle yola çıktığımızda “tevekkül” etmiş oluruz,
Allah’ı Vekil tayin etmiş oluruz ki o da bilgili ve kuvvetli olduğu için bizi mansur ve
muzaffer kılar.200 Tevekkül etmezsek, onun bilgisine ve kuvvetine (teknolojisine) müracaat
etmezsek helak oluruz.201

Bu vizyon Yusuf suresiyle de irtibatlıdır. Yusuf gördüğü rüya ile devletlü olmuştur.202 Ona
önce görevi öğretilmiş, o da daima bu sorumluluğun gereğini yaparak bu makama ulaşmıştır.
Surede geçen ikinci rüya olayında, fırıncının rüyasında, fırıncıyı bekleyen akıbeti, idam
edileceği gösterilmiştir. Üçüncü rüya olayında, firavunun rüyasında, Mısır’ı bekleyen kıtlık
felaketi gösterilmiştir. Demek ki herkesin bir rüyası, bir geleceği vardır ve insanların bu
rüyaları “doğru okumaları,doğru çıkarımlar yapmaları, doğru yorumlamaları” zorunludur.
Oysa bütün insanlar bu birikime, bilgi seviyelerindeki farklılıklar nedeniyle, sahip değildirler.
İyi bir yorumcuyu bulmaları kendilerini kurtaracaktır.203 Aksi taktirde kandırılmaları ve
helake sürüklenmeleri pek mümkündür.204 Rüya kelimesi Kur’an’da sürekli geçmiş bir
kelimedir. Göz önüne getirmek anlamındaki bu kelime kanalıyla Muhammed Mustafa’ya da
Kur’an kıssaları kanalıyla doğru yol gösterilmiş, böylece onun devlet ve cennet sahibi olması
sağlanmıştır. Sağlıklı bir yorum başarıyı getirmiştir.

Yalnız ekmekle yaşanmaz, yaşamak için iman da gerekir, yoksa o beden hatalarla helake
yaklaşır.205 “Ölüyü diriltme” ifadesi, tıpkı karanlıklardan aydınlığa206 çıkarma ifadesinin
küfürden imana, kölelikten efendiliğe yükseltme anlamında kullanılması gibi, cehalet
küfrüyle ölü olan birini ilim207 imanıyla diri kılma anlamında kullanılmıştır.208 Hz.İsa’nın

199
Hadid 10,11
200
Al-i İmran 173
201
Maide 23-26
202
Yusuf 4 – 6, 100,101
203
Yusuf 45
204
Al-i İmran 78-80
205
İncil , Matta 4/4, Yuhanna 5/24-29, 6/27-59, 7/37-39, Romalılar 1/29-32, 2/6-11, 6/13, 14, 16, 21-23, 8/2,
10-13, 10/13, 13/11-13, 14/7, 8
206
İbrahim 1
207
Abdullah Bosnevi, Fususu’l-Hikem şerhi, Bulak 1252 h., s. 383,384
208
Begavi
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 21

“ölüleri diriltirim” ya da “körlerin gözünü açarım”209 cümlesi de bu manadadır aslında. Bir


günahkarı hatasından döndürüp ıslah etmek onun canını kurtarmakla eşdeğerdir.210

İsa’nın, topraktan kuş sureti yapıp ona üflemesi ve onun da Allah’ın izniyle kuş olması bahsi
çok ilgi çekicidir.211 Bu ayetler zımnen, Allah’ın insanı topraktan yaratıp içine ruh üfleyerek
ona hayat verdiğini bildirir.212 O toprak peygamberdir, vahiyle üflenip semada yükselen
cennet-mekan bir kuş olmuştur. Zaten kuş kelimesi Kur’an’da kendi dilince zikr ve tesbih213
ettiğinin ve bazı peygamberlerce dillerinin anlaşıldığının214 altı çizilen bir varlıktır. Fil
suresinde Kabe düşmanlarına taş yağdıran da kuşlardır, Hz. Ademin katil oğluna, mezar kazıp
gömmeyi öğreten de bir kuştur.215Üstelik Neml suresinde hüdhüd tevhidi savunan, güneşe
tapmayı reddeden bir konuşma yapar.216

Bunların kelime dağarcığına bakınca halaka, nefeha, kane, tin ve tayr kelimelerini görüyoruz.
Bunlardan “kane”, Kur’an’da en çok geçen fiil olup kün feyekun:217 ol der olur terimini
çağrıştırmaktadır. Allah “Olan” ve “Olduran” varlık olması hasebiyle önemlidir.218 Zira bir
işin, bir işimizin olmasını istiyorsak onun “kanallarından” geçmesi ve onaylanması
219
gerekmektedir. İhya olgusu her şeyden önce öldürmenin zıddı, bir kurtarma, bir
rehabilitasyon, bir restorasyon, bir pozisyon “değiştirme” eylemidir.220 Bir durumdan başka
bir duruma geçirme eylemidir.221 Bu “ihya” adlı değişimin formülü Yasin suresinde

209
Yuhanna 9/39-41
210
Matta 18/12-14, Yakub’un Mektubu 5/19,20
211
Al-i İmran 49, Maide 110
212
Sad 70-72
213
Enbiya 79, Nur 41, Sebe 10, Sad 19
214
Neml 16
215
Maide 31
216
Neml 24-26
217
Bakara 117, Al-i İmran 47, 79, Enam 73, Nahl 40, Meryem 35, Yasin 82, Mümin 68
218
Al-i İmran 47, 104, 110. Bu ayetlerde “kün-fe-yekun” olayını yansıtan “kane” fiili “ve’ltekun” ve
“kuntum” açılımlarıyla verilmiş, tecelli etmiş olmaktadır. Allah “ol” demiş, tarih sahnesinde iyiliği emreden bir
toplum “olmuştur”. Böylece Hz.İsa’nın diriltme fenomeninin geçtiği bir suredeki (Al-i İmran 49) anafikir de
belirmiş olur. Hz. İsa’nın kastettiği “ihya-diriliş” kahramanları ümmet-i Muhammeddir. (bkz. Maide 54, Matta
21/43)
219
Bakara 152, Bakara 40. Bunlar kabaca bir genellemeyle fen bilimlerine ait “üst düzey teknoloji” ve sosyal
bilimlere ait “hikmet ve diplomasi” kanallarıdır.
220
Enam 6, 89, 133, 165, Kehf 74 ve 81, katele ve ebdele, Muhammed 38, Matta 21/41, 43
221
İnşikak 19, Markos 14/57, 58, Matta 26/60, 61. Özellikle de İbrahim 48 çok ilginçtir (Kutsal Kitap’daki
kardeş ayeti İşaya 65/17, Apokriflerden 1 Hanok 92/16).

Burada zahiren fiziki/coğrafi bir değişiklik söz konusu olsa bile, göklerin ve yerkürenin, ırmakların ve dağların
bir suçu yoktur ki onlar değiştirilsin. Suç insandadır (Ahzab 29, 67). Suçlu insanlar suçsuzlarla değiştirilirse
dünya da değişmiş, başka bir dünya gelmiş olur. Dünya hayatı kavramındaki dünya kelimesi “edna” dan,
müennes/dişil olarak gelir. Bu ise sefil yaşam anlamında olduğu gibi (Bakara 61’deki edna gibi), yakın yaşam
anlamına da gelir (Ahzab 59’daki edna gibi). Vahiy dışı, Kur’an kültürü dışında bir hayat sürmek hayvani,
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 22

gösterilmiştir.222 Buna göre önce “irade” vardır. Başka bir deyişle her şeyden önce bir
değişme ve değiştirme düşüncesi olmalıdır. Daha sonra bu irade “söz ve emir” aşamasına
gelmelidir. Bir söylem haline gelip planlanmalı ve programlanmalıdır. Nihayet bu irade ve
söylem ilim ve aklın verileriyle uygulamaya konmalıdır ki maksat hasıl olsun. Nitekim “kün-
fe-yekun: ol der olur” formülünün bir saniyelik bir eylem olmadığı, bunun belli aşamaları
içerdiği Kur’an’da gösterilmiştir. Mesela Kainatın altı günde yaratılmış olduğu yedi yerde
tekrarlanmıştır.223 Keza insanın teşekkülü de aşamalarıyla dile getirilmiştir.224

Peygamberler ve kitapları işte o kanalları gösteren işaretlerdir. Dolayısıyla fiil Hz. İsa’ya
değil Allah’a raci olur.225 Eylem Allahındır. Bununla birlikte ayetlerin mesajı çok çarpıcıdır.
Hz. İsa kendisine tabi olan (topraktan) insanlara öyle bir ahlak226 ve ilim empoze227 edecektir
ki o insanlar kuş misali kanatlanıp yere hapsolmuş228 öteki insanların üstüne çıkarak229
yücelere230 yani Cennete vasıl olacaklardır.231 Amel-i Salih yapanlar “uzun vadede” hayat-ı
tayyibeye diriltileceklerdir.232 Daha açık bir ifadeyle, Hz. İsa çizgisindeki muvahhid (gerçeğin
bir olduğuna inanan) insanlar233 inkarcıların kuş misali tepelerinde bir konumda, onlardan
daha üst düzey bir konumda olacaklar ve Naim cennetine gireceklerdir. Yuhanna incilinde
Hz. İsa’nın “yeniden doğmalısınız”234, “yeniden doğmadıkça Tanrı’nın egemenliğine
giremezsiniz”235 buyurduğu yazılıdır. Buna göre peygambere “iman etmek” ve ona tabi
olmak236 yeniden doğmak, yeni bir hayata, sonsuz hayata doğmak anlamına gelmektedir.237
Bu bir tür “ölümden yaşama geçiştir”238

şeytani ve sefil bir hayattır. Hatta Kur’an kültürü içindeki hayat bile –cihad ve mukavemet nedeniyle- çetin,
çileli ve sıkıntılı olacağından yakındaki zor yaşam da kastedilmiş olur. Takvayla / sabırla ve salih amel tarikiyle
beklenen hayat ise ahiretteki / sonuçta kazanılan hayattır.
222
Yasin 12, 82
223
Araf 54, Yunus 3, Hud 7, Furkan 59, Secde 4, Kaf 38, Hadid 4
224
Müminun 14
225
Kehf 98, Neml 40
226
Şuara 137, Kalem 4 (ahluku lekum)
227
Sad 72 (nefh), Bakara 31-34
228
Mutaffifin 7,8 (siccin)
229
Bakara 212, En’am 38, Al-i İmran 55, Mülk 19 (fevkahum)
230
Mutaffifin 18, 19 (illiyyun)
231
Mevlana, Mesnevi c.1 beyit 640,641, s. 51
232
Nahl 21, Danyal 12/13
233
İsra 107-109
234
Yuhanna 3/7
235
Yuhanna 3/3
236
Al-i İmran 31
237
Yuhanna 3/15, 16, 36, 6/27-33, 50, 51
238
Romalılar 11/15, 16
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 23

Kur’an’da geçen “mevtaya işittiremezsin” ibaresi mecaz olarak kullanılmıştır.239 Ölüden kasıt
gerçek ölü değil, dinlemeye yanaşmayan, duymazlıktan gelen ve kulak asmayan, kalbi
katılaşıp maneviyatı ölmüş Kureyşliler olsa gerektir.240 “Emvat” ibaresi de kabirdeki ölüler
değil, can bahşedecek bilgiyi taşımayanlar anlamındadır. Bilgisizlik ölümdür, ölüm getirir.241
Vahiy ise bala benzetilerek şifa ve hayat kaynağı olarak takdim edilmiştir.242

Nihayet, Kur’an’da geçen “Allah hayatta bırakır”243 ibaresiyle hukuk normlarının işletilmesi
durumunda Allah’ın o toplumu ihya edeceği,244 toplumsal barışın böylece tesis olunacağı
anlatılmış olur. Zira, darb-ı mesel babında, bu cinayet hususunda benzer durumlarda
içhukukda ne öngörülmüşse aynı prosedürü uygulayın; bu sizi ihya eder –hayatta bırakır, kan
davasında öldürülmenizi engeller- denilmiş olmalıdır. Yasaya uygun davranış, Tevratta
geçtiği üzere, hayatta kılacaktır tüm tarafları. Aynı zamanda Tevrat hükmüne245 atıf yapıyor
ise de, biliyoruz ki Hayber’de ölü bulunan ensardan Abdullah bin Sehl’in katili mechul
kalmış246, Yahudiler zan altında olsalar bile Hz. Peygamber kanıt yetersizliğinden
müdahalede bulunmamıştır. Ayetteki “a-ka-le” fiili de karara bağlamak, sona erdirmek
manalarını ihtiva eder. Yani kan davası sürmesin, yemin edilmesi suretiyle karara bağlansın.
Ayette geçen ihrac-ı mevta kavramı ise bir gün bir yerde ihrac-ı hab’247 (gizliyi açığa
çıkarmak) anlamını ihtiva etmektedir. Allah katil veya katilleri er (dünyada) ya da geç
(ahirette) deşifre edecek ve mutlaka yargılayacaktır. O nedenle şimdilik içhukuk normlarının
uygulanması gerekli ve yeterlidir. Allah haddi, hukukun sınırlarını aşanları, zalimleri
sevmez.248 Kaldı ki “ihya ve imate” kelimeleri bir deyim olarak uygulamak ve
uygulamamak anlamlarında kullanılmıştır. Peygamberimiz eşraftan iki evli yahudinin zina
suçuyla ilgili hakemliğe çağrıldığında, Yahudilerin kırk kırbaç uygulamasına karşı Tevrat’ın
recm cezasını uygulatmıştır. Akabinde ise Allah’a niyazda bulunarak “onların öldürdüklerini
dirilttim (onların uygulamayı bıraktıkları kuralı uygulattım)” demişlerdir.249 İşte Hz.

239
Neml 80, Rum 50-52
240
Fussilet 4, 26, 44
241
Nahl 21, 25
242
Nahl 68,69,78,102
243
Bakara 72,73
244
Enfal 24. ayette geçen ihya fiili de aynı minvaldedir. İman edenler Allah’a ve Peygambere, yani yasal
merciye davet edilmektedir. Zira selamet, ihya eylemi buradadır, yasal zemindedir.
245
Tesniye (Yasanın Tekrarı) 21. bab, 1-9
246
Sahih-i Buhari Muhtasarı, Ankara 1980, c.8, 1311 numaralı hadis. Begavi Tefsiri, Bakara 73. ayet
açıklaması
247
Neml 25
248
Bakara 229
249
Begavi, Maide 41
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 24

Peygamber Muhammed Mustafa (s.a) bu ve benzeri evrensel hukuk normlarını işletmekle


İslam Medeniyetinin temellerini atmıştır.250

Kitabı tatbik etmek sureti ile hayatta kalmak kavramı aslında Tevrat’ın da en belirgin tavrıdır.
Ana tema, Allah’ın peygamber ve kitap kanalıyla kendisini insanlara Rab (terbiyeci) tayin
ederek, egemenliğini nesilden nesile ahitlerle sürdürdüğünü ve ahitlere uyulması gerektiğini
hatırlatmaktır.251 Zira bu ahitlerde terbiyecimiz olan Allahu Tealanın tavsiyelerine uymamız
koşuluyla korunabileceğimiz öngörülmüştür. “Ahya” fiili diri bırakmak, sağ bırakmak ve
sağlığına kavuşturmak252 anlamlarını da taşır.253 Nitekim klasik dönem arap şairlerinden el-
Ferezdak da bir şiirinde “ahya” fiilini hayatta bırakmak, öldürmemek anlamında
kullanmaktadır.254

“İstehya: hayatta bıraktı”255 fiili de ilginç bir karinedir ve bırakmak anlamında geçmesi
bakımından önemlidir. Zira bu fiil yerine onlara dokunmadı, ilişmedi, temas etmedi, zarar
vermedi vs. bir fiil de seçilebilecekken, telaffuz ve anlam bakımından “ihya” içerikli bu
kelimenin seçilmesi de bahsetmekte olduğumuz amaca yöneliktir diye düşünüyoruz.256

Tahıyye”: selamlamak, yaşatmak, esen bırakmak” kelimesi de böyledir.257 Selamlamak, sağlık


ve selamet telkin etmektir ki bu esen kalın, huzur içinde hayatta kalın demektir. Nitekim
bunun karşıtı olarak Yahudiler, selam sana demek yerine ses olarak selam kelimesiyle

250
Benzer bir yaklaşım Nisa 105-115 de geçen, Beni Zafer kabilesinden Tu’me bin Ubayrak’ın Katade bin
Nu’man adlı komşusundan bir zırh çalması kısasında da gözlemlenebilir. Zırh Tu’me’den çıkarsa da o suçu Zeyd
bin Semin adlı yahudiye yıkmaya çalışmıştır. Tu’me’nin kabilesi, yahudinin iddiayı reddetmesi üzerine
peygambere gelerek Tu’me’yi savunmasını isterler. Peygamber yemin billah eden Tu’me’yi kayırmak
üzereyken, yanlıştan döndüren ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ta kendisini konu edinen mezkur ayetler nazil
olur. Kasas 17. ve 86. ayetler de bu minvaldedir.
251
Tesniye 1/14-18. 4/25,26, Araf 172
252
Maide 32
253
İlginçtir, Bakara 258’de Hz.Ibrahim ve Nemrut tartışırlarken, İbrahim “Rabbim diriltir ve öldürür” dediğinde
Nemrut’un “Ben de” demesine karşı çıkmamaktadır. Çünkü burada “istersem sağ bırakırım, istersem
öldürürüm” anlamı vardır. Meallere “Ben de diriltir ve öldürürüm” şeklinde yanlış aksetmiştir. Yoksa,
İbrahim’in müdahale edip “hadi dirilt de görelim” demesi, Nemrut diriltemeyince de mesajını vermesi gerekirdi.
Bakara 258 aslında Kehf 86-88 ile uyum içindedir. Her iki surede de cezalandırma ya da cezalandırmama
hususunda muhayyerlik konusu işlenir, hemen ve ağır cezayla cezalandırmama tavsiye edilir.
254
Keşşaf, c.4, s.695
255
Bakara 49
256
Bakara 260. ayette geçen kalbin itminanı kavramının, Raad 28. ayetle daha açık bir hal aldığı gözükmektedir.
Demek ki “Allah’ı zikretmekle kalbin mutmain olacağı” ibaresinden anlaşılması gereken şey, Gerçeğin ve
gerçeğe dair bilginin aktarılması aklın ihtiyacıdır. Akıl ancak gerçek ve gerçeğe dair bilgiyle müsterih olur,
huzur bulur. Böylece, mucize taleplerine karşı peygamberin “sözel, tarihsel değini” kabilinden ayet okumasının
akıllı insanlara yeteceği, akılsızlara ise görkemli mucizelerin bile yetmeyeceği vurgulanmış olur (Yasin 33, 37,
41). Ayrıca imanın taklidi değil tahkiki olmasının fayda sağlayacağı da vurgulanmış olur. Kör taklitle
bağlananlar –ki müşriklerin imanı böyledir, atalarına ve geleneklerine karşı.
257
Nisa 86, Nur 61, Furkan 75, Yunus 10, İbrahim 23, Ahzab 44
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 25

benzeşen sam (:ölüm sana) kelimesiyle Peygamber Muhammed Mustafa’ya hitab etmeleri
yüzünden kınanmışlardır.258

“Bease” fiiliyle hem ihya etti259, hem de peygamber ve kral gönderdi260 manaları
kastedilmiştir. Böylece aynı telaffuzla bu iki anlam ortaklaşa kullanılmıştır.

Bir de devlet ve ülke planında “hayatta kalmak” kavramı vardır. Bu ise yine Allahın
yasalarına uygun davranmaya bağlanmıştır. Firavun örneğinde olduğu gibi kavimler ve
devletler “zalim” olmaları nedeniyle, birbirlerine insafsızlık, adaletsizlik, eşitsizlik yapmaları
nedeniyle savaşlarla can ve mal kaybına uğramakta, toprak kaybetmekte261 ve ortadan
262
kaldırılmaktadırlar. İnsanlar birbirlerini sürekli yıprattığı ve hırpaladığı için güçleri
azalmakta, tabiata ve dış düşmanlara karşı güç birliği oluşturamamakta ve yenilmektedirler.263
Hayatta kalsalar bile bu hayat “cehennem hayatına” benzer bir hayat olmaktadır.

Cennet ise, süt,bal ve şarap ırmaklarıyla temsil edilmektedir.264 Bu tasvirler, Tevrat’taki vaad
edilen ülke tasviriyle örtüşmekte, o ülkeye çok benzemektedir.265 İslam’ın Hac ve kurban
emirleri, yılda bir takva için davar kesip yemek ve yedirmek266 de paralellik arzeder.267 Daha
açık söyleyecek olursak, insanlara öncelikle, Allah’ın kurallarının hakkıyla uygulanması
halinde “bir yeryüzü cenneti/devleti” vaad edilmektedir.268 Peygamberimiz, cennet tasvirleri
arasında zikredilen hurmalıklara269 ve hurilere270 bu dünyadaki fetihlerle de kavuşmuştur.
Mesela “ben bunları istemem, asıl cennete kadar bekleyim” demediği gibi, dünya cennetinin
nimetlerine hamd etmiş, onları reddetmemiştir. Peygamber, düşmanlarının arazilerine daha
dünyadayken de varis olmuş, “ben bunları istemem, ben asıl firdevse varis olurum, ancak
oraya ayak basarım” dememiştir. Rab ile görüşmeyi umanların / Allah’ın yeryüzünde devlet

258
Mucadile 8, Begavi
259
Bakara 56, Yasin 53,
260
Bakara 246,247. Maide 31’de “gönderilen kuş (karga), avret mahallini örtmeyi öğretiyor”. Peygamberimiz de
Araf 20-22,26-28’de “müstehcenliği gidermek için tesettürü öğretiyor.
261
Enfal, 51-55, Raad 11,41, Enbiya 41-44
262
Yugoslavya, Afganistan ve Irak gibi.
263
Enfal 46
264
Muhammed 15, Enam 99, 141
265
Tesniye 8/ 6-9, 11/ 8-11
266
Hac 27-38
267
Tesniye 14/22-29 . Ayrıca Enam suresinde Hac ve kurbanın kökenini çağrıştırmak adına İbrahim, Musa ve
Kırtas (doküman) kelimeleri de yer alır.(Enam 7, 74-88, 91, 154, 161-163
268
Nuh 12
269
Hayber
270
Safiye, Mariya vs.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 26

ve cennet isteyenlerin salih amel sahibi olmaları, çifte standart sahibi olmamaları
gerekmektedir.271

Sonuç:

Allah’a teslim olmak demek, öncelikle bütün insanlık için sağlıklı yaşam koşullarını
oluşturmak demektir. Mevcut bütün kutsal metinler bu ortak değerlere sahiptir. Dolayısıyla
dinler arası diyalog ve hoşgörünün zeminini “tüm insanlığın sağlıklı yaşama hakkını temin
etmek” düşüncesi oluşturacaktır. Bu ise bilim ve teknolojinin insanlığın bekası adına
paylaşılmasından başka bir şey değildir. Bunu yapmayanların dinden ve kutsallıktan söz
etmeye hakkı yoktur. Mevcut dinlerin ve mezheplerin kullandığı muhtelif ritüeller bir yana,
akıl ve ilim adına ortaya çıkan İslam dini artık günümüzde, Kur’an’ın öngördüğü üzere fen
bilimlerinin verilerini ve teknolojiyi “kutsal bir metin” kabul etmiş bir “sosyal bilim”
durumundadır. Bu veriler değişmezliği nedeniyle değil, mevcudun en iyisi olduğu için esas
alınacaktır.

Buna göre din hayatı başka, dünya hayatı başka olamaz. Çifte standart kullanmak modern şirk
olacaktır. Gerçeğimiz bir tanedir, o da akıl ve ilim yoludur. Akıl ve ilim sevgiyi, barışı ve
sağlığı tercih eder. Çünkü kalıcı zenginlik ve mutluluk sevgi ve barış ortamında sağlanabilir.
Akla ve ilme aykırı bir din var ise o zaten “gerçek” değildir. Sayısız kez akla ve ilme atıf
yapan, aklı ve ilmi kullanmaya çağıran bir din olan İslam, daha sonra kalkıp 2000’li yıllarda

271
Kehf 110, Bakara 115. Allah ile buluşmak ve görüşmek, onun varlığına ve rızasına nail olmaktır. (Yusuf 9,
İnsan 9). Hayatta kalmak buna bağlıdır.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 27

aklı ve ilmi inkar edici öğretilerde ve taleplerde bulunamayacağından dolayı, insanlık için
sosyal bilimlerin de telkin ettiği eşitliği, adaleti ve paylaşımı, yani hukukun üstünlüğünü
“yaşam tarzı” kılmaktan başka bir çıkar yol gözükmemektedir.

Medine atmosferinde nazil olan Bakara Suresindeki ayetlerde geçen ölüleri diriltmek (ihya-i
emvat) terimi, kabirdeki ölüleri diriltmek anlamını da içermekle birlikte, daha ziyade,
peygambere ittiba yoluyla madden ve manen Ölü Toplumları devlet planında Diriltme
projesidir.
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 28

MESUT YAZICI
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART Ü. İLAHİYAT F.
mesutyazici@hotmail.com

Neml Suresi’nin Sosyo-Ekonomik Talepleri,


Edebi Özellikleri ve Türkçesi

Vahyin yaklaşık sekizinci yılında272, Kur’an’daki yeri gibi Şuara suresinden sonra ve Kasas
suresinden önce nazil olmuştur. Bu üç sure birbirini açıklar ve tamamlar mahiyettedir. Her
üçünün de konuları arasında İsrailoğulları peygamberleri ve özellikle Musa peygamber yer
alır. Surenin merkezinde karıncaya (nemle) kulak veren Süleyman peygamber kıssası vardır.
Girişte kısaca Musa peygambere değinilir. Bu değini, ilerde tekrar gelecek olan zulm ve uluv
kavramlarını hazırlayıcı mahiyettedir.273 Bu bölümde zulümden dönmek ve ihsanda bulunmak
gerektiği vurgulanırken buna kulak asmayan, yasa tanımayan Firavun ve çevresinin
nankörlüğü sebebiyle uğradıkları vahim akıbetleri dile getirilmiştir. Şimdi sıra Süleyman’dan
bahsetmeye gelmiştir. Olay kısmen Tevrat’ta da geçer.274 Süleyman artık devlet sahibi güçlü
bir liderdir. Karşısında ise yine güçlü bir lider olarak Saba melikesi Belkıs vardır.275
Süleyman bu zenginlik içinde hamd ile dua etmektedir. Salih amel yapmanın yollarını

272
Konularına Göre Kur’an, s.862
273
Neml 11, 14, 31, 44, 52
274
1 Krallar 10/1-10
275
Neml 16, 23
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 29

öğretmesi için Allah’tan vahiy/ ilham/ basiret niyaz etmektedir.276 Zira bu dünya mirası
nöbetinin mesuliyeti vardır.277

Belkıs ise Süleyman’ın habercisi hüdhüdün bildirdiğine göre, zengin fakat Allah’tan habersiz,
şeytanın (gaflet ve cehaletin) süsleyip güzel gösterdiği bir hayat içinde güneşe tapınmaktadır.
Güneş ısı, ışık ve emniyet verme gibi özellikleriyle hayat kaynağı zannedilmektedir. Kainatın
gerçek hükümdarı ve güneşin de yaratıcısı Allah iken Belkıs da kendisine taht kurarak Allah’a
bir nevi nazire yapmaktadır. Oysa bu durumu, Allah’tan (ilim ve teknolojiden) habersizlik
durumu kendisine ve dolayısıyla çevresindekilere zarar vermekle zulme278 dönüşmektedir.
Nankörlük cehalete yol açar, cahil kalmaya neden olur. Nitekim görgüsüz Belkıs Süleyman’ın
sarayını ve mülkünü gezerken, zemini cam gibi parlayan (mozaik türü?) salonu, derinliği olan
su havuzu sanıp paçalarını sıvamış ve gerçeği öğrenince mahcup olmuştu.279 Keza, Ademin
oğullarından biri, kıskançlıktan dolayı kardeşini öldürdüğü zaman onun cesedini ne
yapacağının, nasıl gömeceğini bile henüz bilmiyordu.280 Allah bunu, gönderdiği kargayı
izlemesini sağlayarak öğretmişti.281

Süleyman bir ordu toplamış ve arazide sevk ve idare etmektedir.282 Süleyman kıssasındaki
diyaloglarda ilk hareket bir karıncadan gelir. Bir karınca öteki karıncalara, Süleyman’ın
ordusuyla bölgeden geçerken ordunun “farkında olmadan” kendilerini ezebileceğini, o
nedenle evlerine kapanmaları gerektiğini bildirir.283 Bu, Süleyman’ın ordusunun çevreye zarar
vermemesi için azami dikkati göstermesi gerektiğini vurgularken, öte yandan yakın
çevremizde bizden başka hayatlar ve uluslar da bulunduğunu hatırlatmaktadır. Süleyman ve
ordusu ”şuurlu” olmalıdır. Bu şuur nimete karşılığını vererek şükretmeyi, Allah’ın hoşnut

276
Neml 19
277
Mülk 2, Yunus 14, Hac 41, Haşr 21, Ahzab 72 , Enbiya 105
278
Adem ile Havva’nın Cennet’ten çıkarılma nedeni Allah’ın yasakladığı bir şeyi yapmaları idi. Böylece adları
“zalim : eksik bırakan” olmuştu. Zira üzüm ağacına / şaraba yaklaşınca, sarhoş olunca müstehcenlik zuhur etmiş
/ çıplak kalıvermişlerdi de ağaç yapraklarıyla örtünmeye çalışmışlardı. Şarap aklın/Allah yolunun işleyişini
eksik bıraktırmaktaydı. (sarhoşluk,çıplaklık ve fuhuş ilişkisi için bkz. Araf suresi 19-33. ayetler), Habakkuk
2/15, 16
279
Neml 44
280
Allah kardeşinin kaliteli, sağlam ve düzgün kurbanını makbul görmüş, kendi getirdiği kurbanını ise yetersiz
bularak kabul etmemişti. Bunun üzerine kurbanı makbul olan kardeşini (Hz. Yusuf‘a kardeşlerince düşünüldüğü
gibi. Yusuf suresi 9. ayet) ortadan kaldırarak, rakibini bertaraf etmekle Allah’ın hoşnutluğunu kendi üzerine
çekebileceğini zannediyordu. Bu bir yanılgıydı.
281
Maide 27-31
282
Neml 17. Ayette geçen toplamak, sevk ve idare etmek kelimeleri, Neml 83. ayette kıyamette mücrimleri
toplayıp cehenneme sevketmeyi de çağrıştıracak mahiyette kullanılır.
283
Neml 18
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 30

kalacağı salih amelleri yapmayı beraberinde getirecektir.284 Bu şuur karıncaları (toplumu)


ezilmekten kurtaracaktır. Bir defasında Süleyman çok sevdiği atlarını seyre dalmış ve Allah’ı
zikretmeyi ihmal etmişti. Tekrar Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için, tevbe babında285 o
kendisini mest eden atları kesebilmişti.286 Çünkü zafer sadece atlarla değil, aynı zamanda
Allah’ın izniyle ve inayetiyle gelmektedir.287

Süleyman ordusunu denetlerken hüdhüdü görememiş, kayıplara karıştığını düşünmüş ve çok


sinirlenmiştir.288 Makul bir gerekçe bildirmediği taktirde onu şiddetle cezalandırabileceğini
söylemektedir.289 Bu pozisyon Nemrud ve İbrahim diyaloğunu andırmaktadır.290 Orada da
cezalandırma ve öldürme ile Allahın varlığı ve nizamı işlenmektedir. Hatta Kehf suresinde de
Zülkarneyn cezalandırmada muhayyer bırakılmıştır.291 Maide suresinde İsa ile Allahu teala diyaloğu
keza.292 Netice itibariyle, Süleyman hüdhüdün sorumsuzca davrandığını düşünmekte acele etmiş ve
infiale kapılmakla, zanla amel etmekle kusur işlemiştir aslında. Zira bir süre sonra Hüdhüd çıkagelir
ve Süleyman’a der ki Saba ülkesi hakkında senin bilmediğin “korkunç bir haber” elde ettim.293 Bu
ifadeyi yirminci ayetteki “kayıplara karışmak” ve üçüncü ayetteki “ahiretten (vahim akıbetten)
ürperirler” ifadeleriyle birlikte değerlendirdiğimizde, haberci hüdhüd-Saba ülkesi-korkunç haber
ifadelerinin Muhammed Mustafa-Ahiret hayatı ve Kur’an-ı Kerim kavramlarına tekabül ettiği
görülmektedir.294 Okumalardan bir tanesi için simgeler şöyle sıralanabilir:

Süleyman........................................................ Allahu Teala


Hüdhüd ............................Peygamber Muhammed Mustafa
Neml .............................................................Ezilen insanlar
Nebe.................................................... Kıyamet, Muhasebe
Mektup ........................................................Kur’an-ı Kerim
Belkıs ...............................................Yahudi ve Hristiyanlar

284
Neml 19
285
Bakara 54, Maide 38,39, Matta 5/30
286
Sad 30-32, Al-i İmran 92
287
Enfal 17, 43-45, Mezmurlar 20/7,8, 33/17,18, 44/5-7, Meseller 21/31, İşaya 31/1-3
288
Neml 20
289
Neml 21
290
Bakara 258
291
Kehf 86, 87
292
Maide 118, 119
293
Neml 22
294
Neml 82, 93
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 31

Arş......................................................Gerçek, Miras, İktidar

Gaib kavramı gözden kaçan ve gözlerden uzak tutulan, saklanan manalarıyla bir kez daha
geçer. Gözden kaçan şeyler295 bu kitapla, Kur’an ile ehl-i kitaba anlatılmaktadır.296 Mektup
anlamına gelen kitap kelimesi ise aynı zamanda kontrat ve tapu anlamına da gelmektedir.297
Ayrıca zımnen Süleyman’ın da her şeyi bilmediği vurgulanmış olmaktadır. Zira Hudhud
Süleyman’ın bilmediği bir şeyi bilmektedir. Burada dikkate şayan husus, hüdhüdün
Süleyman’dan bağımsız olarak tevhidi savunması, şirki reddetmesidir. Hüdhüd Süleyman’dan
ziyade Allah’tan öğrenmiş olmalıdır.298 Kitap ilmine sahip başkaları da vardır Süleyman’ın
yanında.299

Hüdhüdün getirdiği habere göre ülkeyi, gösterişli bir tahtı bulunan zengin ve güçlü300 bir
kadın idare etmektedir. Belkıs ve halkı farkında değildir ama gafletin ve cehaletin (şeytanın)
güdümündedirler. Dolayısıyla Allah’a ve onun kainatta geçerli prensiplerine değil, yine
Allah’ın bir mahluku olan güneşe boyun eğmektedirler. Oysa Allah’ın önemli bir özelliği de
kainattaki bütün gizli saklı işleri bilmesi ve bunları açığa çıkarmasıdır. Hükümdar böyle
olmalıdır. Belkıs cahil ve gafilken bunları yapamayacaktır. Dolayısıyla gösterişli bir tahtta
oturmayı hak etmemektedir.301

Bununla birlikte, Süleyman bu bilgileri peşinen inkar etmek302 ya da kabul etmek gibi fevri
bir hareket göstermez. İhtiyat ve temkinle yaklaşır, haberin doğruluk payını sorgular.303 Bu
arada bir temele, bir bilgiye dayanmaksızın haberin reddedilmesi de yanlış olacaktır.304
Hüdhüde bir mektup vererek kraliçenin adamlarına iletmesini ve gelişmeleri yakından
305
izlemesini ister. Mektup ulaşınca Kraliçe adamlarını toplayarak der ki bana görkemli bir
mektup geldi, Süleyman’dan,

295
Tevrat, Zebur ve İncil’in gerçekleri
296
Neml 75, 76
297
Bakara 2, 235, Raad 38, Maide 12-16, 21, 45
298
Nur 41
299
Neml 40
300
Kasas 78
301
Neml 23-26
302
Yunus 39-42
303
Neml 27, Hucurat 6
304
Neml 85
305
Neml 28
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 32

“Rahman ve Rahim olan Allah adıyla.


Allahu Teala, kendi prensiplerinin üstüne çıkılmasını,
itikadi ve iktisadi prensiplerinin aşağıda bırakılmasını asla kabul etmez.
Prensiplerine teslim olunmasını emreder ve bir devletin ancak bu
prensipleri / sosyal adaleti gerçekleştirmesi halinde tarih sahnesinde
kalabileceğini son kez hatırlatır.”306

Bunun üzerine Belkıs kadrosunu toplar ve şura yaparak görüş bildirmelerini ister. Bu fetva
talebi, firavunun gördüğü rüyayı yorumlamaları için adamlarını toplayıp sorması sahnesiyle
paralellik arz eder.307 Belkıs’ın lider kadrosu ise güçlü ve savaşa hazır olduklarını bildirirler.
Belkıs savaşma yanlısı değildir, savaşın vahim sonuçlarını dile getirerek, halkının refah ve
saadeti için sosyal adaleti gerçekleştirmek yerine, Süleyman’a bir takım hediyeler
göndermekle308 tehlikeyi savuşturma yolunu denemek ister. 309
Süleyman bu rüşveti
reddeder, ama bu küstah teklifi de karşılıksız bırakmak istemez. Elçileri tehditkar bir mesajla
uyararak ülkelerinin istila edilebileceğini bir kez daha hatırlatır.310 Mektubun besmeleyle
başlaması Kur’an surelerinin her birinin bu mektup hükmünde olduğunu hissettirir. Rahman
ve Rahim Allah uyarmaktadır.311 Tevbe suresinde besmele, yani rahmet ve merhamet unsuru

306
Neml 30, 31, İşaya 48/19
307
Yusuf 43
308
Salih ameller yapmaksızın kurbanlar kesmek, zekat ve sadaka vermeden namazlar kılmak, haclar yapmak.
Dikkatle incelendiğinde, Kur’an’da söz konusu edilen tavırların birer ideal tavır olmaktan ziyade, ıslaha tabi
tutulmuş bir takım ritüeller olduğu görülecektir. Nasıl ki kölelik ve cariyeliğin Kur’an metninde yer alması, bu
kurumların farziyetini gerektirmiyorsa, mevcut statik ibadetler de birer ideal tavır olmaktan uzaktır. Hac,
kurban,oruç, secde vs kavramların hiçbiri ezeli-ebedi normlar değildir. Hiçbir tanesi peygamberin orijinal tebliği
değildir. Evvelki ümmetlerin geleneksel tasarruflarıdır. Bunlar insanın bir ömür boyu “gerçeğe hizmet” etme
yükümlülüğünün simgeleri durumundadır. Yoksa Allah bu Kur’an’ı insana yüklemiştir, dağa taşa değil. Üstelik
bu yükümlülük 24 saat içinde 24 dakika eğilip kalkmayla taşınıverecek “hafif” bir yük değildir. (Haşr 21, Araf
9). Kur’an’da geçen “hakka tukatihi / Allah’tan gerçeği üzere korkun. Al-i İmran 102-110” ayeti bunu anlatır.
Bu ayet ibadet ayetlerinin değil, hikmetle amel ayetlerinin arasındadır. Ehl-i kitaptan farkımız ibadet edip
etmeme noktası değil, zekat kurumu, zekat verip vermeme konusudur. Zekat veriyor gibi yaparak ve gözükerek
değil, “gerçeğe hizmet” ederek fark ediliriz onlardan (Yasin 47-61). O gerçek ise rızkın adalet üzere sadaka,
infak, ikram, ihsan ve it’am gibi yollarla paylaşılmasından, şükrünün eda edilmesinden başka bir şey değildir.
Sosyal adaletten, zekattan kopuk hac, kurban, oruç ve namazlarda dini tekzib olduğu muhakkaktır (Maun 1-7,
İşaya 58.bab).
309
Neml 32-35
310
Neml 36,37
311
Enam 155, Araf 63, 204, Hucurat 10
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 33

yoktur. Çünkü artık iş çığrından çıkmış, savaş kaçınılmaz olmuştur. İnsanlar merhamet
olunma şanslarını geri tepmişlerdir. Ahkamı tatbik etmek / sosyal adaleti gerçekleştirmek
merhamet edilmek anlamına geliyordu. Zira ancak o sayede devletin bekası mümkün idi.

Bu arada da kraliçenin tahtının ele geçirilerek getirtilmesini emreder; sınav yapacaktır


Belkıs’a. Dahası tahtın ele geçirilmesi iktidarı ele geçirmekle eş anlamlıdır.312 Bu önemli
görevi istismarcı cin tayfasından birine değil, tahtı görünce tanıyabilecek kitap ilmine sahip
birine verir. Böylece cinlerin sahte prestijini sarsmış, kitap ilmine sahip olmayı
onurlandırmıştır. Taht neticede, bir şekilde ele geçirilince Süleyman bu başarıyı Rabbine
bağlayarak şükreder.313 Zira bu başarıyı adamlarına ya da kendine izafe etse nankörlük
olacaktır.314 Taht Allah’ın izniyle, yardımıyla ele geçirilmiştir. O halde gerçek fail Allah’tır.
Çünkü insanları başarılı kılma bilgisi Allah’tandır. Bilginin kaynağı Allah’tır. İnsanlar onun
verdiği ve öğrettiği bilgilerle kazanırlar.315 Nitekim Belkıs, Süleyman’ın emriyle görür
görmez tanınması zorlaştırılmış tahtına bir süre bakınca tanımış ve bu tanıma başarısını
“kendisine evvelce verilmiş bilgiye istinaden Müslüman olmasına bağlamıştır.316 Başka bir
deyişle “Süleyman’dır, bu işi ancak o yap(tır)abilirdi. Bilgi, güç ve kuvvetin Allah’ta ve onun
itaatkar kullarında bulunduğudur. Bu bilgi teknolojiye dönüşerek tahtın ele geçirilmesini
sağlamış, Belkıs’ın Süleyman’la birlikte Allah’a teslim olmasını sağlamıştır.317 Metinde
Belkıs’ın kendi tahtını tanıması hakkında kullanılan arşı ihtida (tahtı tanıma) kelimeleriyle,

312
Bakara 248. Kur’an zımnen Tevrat ve İncil hazinesinin/gerçeğinin Kur’an ile Muhammed Mustafa’nın eline
geçtiğini hissettirir. Bakara 252, Al-i İmran 18-20
313
Davud gaspedilen Ahid Sandığının tekrar ele geçirilmesi ve getirilmesi üzerine Rabbin adını zikreder,
şükreder, kurbanlar keser. 2 Samuel 6. Bab
314
Neml 38-40, Kehf 98
315
Alak 5, Bakara 31-32, Haşr 22-24
Tahtın ele geçiriliş keyfiyetine dair detay verilmeyişi konunun önemsiz oluşundan değildir. Burada bir tür
sinema dili kullanılmıştır. Tahtı getirme ihalesinin cin gibilere değil de kitap ilmine sahip birine verilmesi bunu
destekler. Demek ki iş büyücülükle değil, akıl, zeka ve ilim boyutunda gerçekleşecektir (İbrahim’in putları dua
yoluyla değil, etrafta kimse yokken baltayla kırma eylemi, Zülkarneyn’in dua yoluyla değil, önleyici bariyeri
körükle demiri eriterek inşa etmesi, Nuh’un duayla değil gemi yapmak suretiyle tufandan kurtulması gibi).
Allah’ın koruması (salat eylemi) de ancak pozitif bilim iledir (Ahzab 43). Meleklerin zikredilmiş olması, onların
bu bilimin elementleri olması hasebiyledir (Tıpkı iblis şeytanın, zürriyeti olan somut insanlarla açıklanması gibi.
Bakara 14, Kehf 50). Allah ve melekleri peygamberimizi koruduğu halde “biz insanlardan” da bu korumanın
talep edilmiş olması, insan eyleminin kutsallığını vurgulamak içindir. (Al-i İmran 92, Nisa 75, Tevbe 14)

Bir görüşe göre kasten hafif farklılıklarla tahtın bir benzeri yapılmış, Belkıs’ın kendi tahtını tanıyıp
tanıyamayacağı sınanmıştır (İbn Arabi, Fususu’l-Hikem, Süleyman fassı). Bu görüş şu açıdan tutarlı
sayılmalıdır. Bir defa Kur’an özü ve mesajı itibarıyla öteki kutsal metinlere ait pasajlarla doludur. Dinleyen şahıs
bunu derhal fark eder. Bununla birlikte bir şey daha fark eder. Tıpkısı değildir. Bir takım “farklılıklar” barındırır.
Erbabı ise yine de bu metinleri tanıyacak ve onaylayacaktır. İşte ehl-i kitabın sınavı budur. Metin aynı gibidir.
Çünkü bir benzer metindir (Ahkaf 10). Metnin farklı olması zaten gerekmiyor. Bir taraftan “Gerçeği” bilenler ve
bilmeyenler ayrışırken, öte yandan da bu gerçeği uygulayanlar ve uygulamayanlar ayrışacaktır (Yasin 59-62)
316
Şuara 197, Raad 43, Yahudi bilgini Abdullah bin Selam’ın İslam’a girmesi böyledir.
317
Sad 37-39, Sebe 12-13, Neml 44
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 34

ehl-i kitabın da Kur’an’daki Tevrat ve İncil’i, Muhammed Mustafa’daki Musa ve İsa’yı


tanımaları istenmiştir. Musa ve İsa’yı destekleyen Muhammed Mustafa’yı ve getirdiği
Kur’an mesajını tanımaları ve Müslüman olmaları gerektiğine dair bir telmih sanatı
yapılmıştır.318 Belkıs’ı sadece mektubu okuması değil, muhtevasını tatbik ederek teslim
olması kurtarmıştır. Bir başka okumayla kadın erkeğine tabi olmakla, erkeği ile birlikte
Allah’a teslim olmakla iflah olmuştur. Aksi taktirde insanlar hem fert hem de ülke planında
başkasıyla değiştirilebilecektir.319

Salih peygamber ve Semud kavmi kıssasındadır sıra. Fakat bu sefer meşhur devenin
kesilmesi olayına yer verilmez. Çünkü dikkatler hüdhüd kuşu ve haberci kuş kavramı
üzerinde olsun istenmektedir. Semud kavmi Salih peygamberden ve inancından rahatsız
olmuştur. Ülkede patlak veren itiraz ve muhalefet olaylarından Salih peygamberi sorumlu
tutmaktadırlar. Salih peygamber ise problemin kendisinde değil sistemde aranması
gerektiğini vurgulayarak, hudhud konusunu sürdürürcesine “gözetmen kuş” motifini
kullanır.320 Allah görmekte, gözetlemekte ve kaydetmektedir. Başka bir deyişle insanlar
başkalarını kandıramaz ancak kendi kendilerini kandırırlar. Zira her insanın omzunda yaptığı
amelleri yazan, kaydeden gözetmen kuş misali melekler vardır. Bu kayıtlar kanıt olarak
insanın kendi aleyhine kullanılacaktır.321 İnsan takva kavramının gereği olarak Allah’a, onun
prensiplerine hizmet edecektir. Helal ve temiz rızıktan yiyecek ve yedirecektir, infak
edecektir.322 Aksi taktirde şükretmemiş, kendisine Allah tarafından sunulmuş nimetlerin
karşılığını vermemiş sayılacaktır.323

Şükürsüzlüğün akabinde bu durumun yanlışlığını hatırlatıcı olaylar zuhur edecektir artık.324


İnsanlar dünya mirasının nöbetçi hükümetleridir.325 Bu büyük miras cimrilik ya da israf
nedenleriyle adaletle paylaştırılmamışsa nöbetçi değişimi yapılacaktır.326 O nöbetçi hükümet
“ölüp kalmış” olmalıdır ki uyarıları duymamakta, adaletle paylaştırmayı yapamamaktadır.327
İşte o zaman Allah o “ülkeden bir kahraman” çıkartarak bu sağır ve kör hükümeti görevden

318
Neml 76, 92
319
Nisa 34, Enfal 46. Tahrim 5, Raad 11
320
Neml 47
321
İsra 13-17
322
Neml 45, 53, Yasin 47, Bakara 168, 169, 172, 173
323
Neml 73
324
Neml 72
325
Neml 62
326
Enfal 53, Tahrim 5
327
Neml 80
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 35

alacaktır.328 Muhammed Mustafa Allah’a ve prensiplerine boyun eğmiş, teslim olmuştur. O


çizgide tebliğ faaliyetini sürdürmektedir.329 Tebliğin Allah’tan geldiğini fark edenler, adalet
ve infak yoluyla şükretmek ve azaptan kurtulma mesajını almakla kendi menfaatlerine bir iş
yapmış olurlarken, kararsız ve duyarsız kalanlar kendi aleyhlerine bir iş yapmış olurlar.330
Peygamber Allah’a hamd etmelidir; nasıl olsa Allah gereken alametleri yerinde ve
zamanında gösterecek, onun getirdiği haberin güvenilir olduğunu insanlar da
öğreneceklerdir. Çünkü Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.331

328
Neml 82
329
Neml 91. Ayrıca 89. ayetteki emniyette olmak ve 91. ayetteki Allah’ın temiz kıldığı bu belde ibareleri bir
sonraki sure Kasas 5 ve nihayet Fetih 27 ile açığa kavuşmaktadır.
330
Neml 92
331
Neml 93
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 36

MESUT YAZICI
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART Ü. İLAHİYAT F.
mesutyazici@hotmail.com

Yusuf Suresinin Edebi Özellikleri

Ya Da Tevekkül Nedir?

Kur’an’daki Yusuf Suresinin kabaca bir genellemeyle Kutsal Kitap’ın Yaratılış 37-50 bablar
arasındaki metinlere uygunluğundan bahsedilebilir. Her iki kitapta da Yusuf Peygamberin ibretli
yaşam öyküsü detaylı olarak işlenmektedir. Biz burada hem benzeşen hem de en benzeştiği noktada
ayrılıveren hususlara birkaç örnek vermeye çalışacağız.

Yusuf peygamberin serüveni, gördüğü bir rüya ile başlar. Bu rüyaya göre kendisi Yakup soyunun
lideri olacaktır. Babasına durumu bildirir. Babasının artık Yusuf’a farklı davrandığını farkeden öteki
kardeşler birleşerek Yusuf’tan bir şekilde kurtularak yeniden mirasa konma hesabına girerler.332 Yusuf
Peygamber başına bela almıştır. Dokuzuncu ayetteki “salihiyn” ibaresi “varisler” anlamındadır.
Kardeşleri Yusuf’u ortadan kaldırarak babalarının gözüne girebileceklerini ve dolayısıyla mirasa
konabileceklerini hesaplamaktadırlar.333 Bu ibarenin varisler anlamında olduğu surenin sonunda
yeniden belirmektedir.334

332
Yusuf 9
333
Muhammed Mustafa’yı da Kureyş ileri gelenleri ortadan kaldırmak istiyordu. Enfal 30,31:
334
Yusuf 101
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 37

Yakup Peygamber Yusuf’un başına hep birşeyler geleceğini biliyor gibidir. Bununla birlikte
önleyemeyeceğini biliyor gibidir. Başka bir ifadeyle örnek bir “mütevekkil” durumundadır.335 Yine de
bilgisi gereği çocuklarına şehre farklı kapılardan seyrek olarak girmelerini salık verir. Evladı bu
tavsiyeyi uygulamakla birlikte, aslında bunun işe yaramayacağı, Allah istese bu planı akamete
uğratabileceği, dolayısıyla son tahlilde kaza ve kaderin Allah’a ait olduğu vurgulanır. Bu detaylar
Kutsal Kitap’ta yoktur.

Kur’an, Kutsal Kitap’tan farklı olarak bir taşla iki kuş vurmaktadır . Hem aynı konuyu aynı sırayla ele
almakta, hem de edebi sanatları kullanarak kendi ideolojisini satır aralarına yaymaktadır. Yusuf’u satın
alan adam karısına şöyle der: “Ona güzel bir yer hazırla”336 O kadın (Zeliha) kapıları kapatıp
Yusuf’tan murat almak istediğinde ise Yusuf ona şöyle der: “O benim efendimdir, bana güzel bir yer
vermiştir”337 Burada hem efendisine ihanet edemeyeceğini, çünkü bu güzel yerden dolayı ona
minnettar olduğunu vurgularken, hem de bu konumunu Rabbi Allah’a bağlayarak nankörlük suretiyle
günaha girmek istemediğini bildirmektedir. Burada Rabb kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. İkisi de
doğrudur ve gerçektir. İlk etapta kadının kocasını kastetmekle birlikte, aslında Allah’ı da, hatta daha
ziyade Allah’ı kastetmiştir. Dolayısıyla burada bir iham sanatı yapılmıştır. Kutsal Kitap, Yaratılış 39/
8, 9’da bu manzara yalın bir şekilde ortaya konulur.

“Sahip olduğu her şeyin yönetimini bana verdi. Bu ev de ben de onun kadar yetkiliyim. Senin dışında
hiçbir şeyi benden esirgemedi. Sen onun karısısın. Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı’ya karşı günah
işlerim.”

Ardından Yusuf Rabbinin burhanını gözünün önüne getirir:”Zina etmeyeceksin!”.338 Derhal kendine
hakim olur ve odadan kaçmaya çalışır.339

Kutsal Kitap’ta Yusuf, iftiracı kadına ait haber-i vahidle derhal hapse atılır. Kur’an-ı Kerim’de ise
“yargılama” ve “adalet” boyutu vardır. Bu yargılamada “kanıt” esas alınacaktır. Olay incelenecek,
hemen hüküm verilmeyecektir. Kur’an bunu öğretmek istiyor.

“Çekiştirme sırasında gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyordur, adam yalancıdır. Gömleği
arkadan yırtılmışsa kadın yalancıdır, adam doğru söylüyor”340

335
Yusuf 13,17,67,68
336
Yusuf 21
337
Yusuf 23
338
Yusuf 24
339
Yusuf 25
340
Yusuf 26,27
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 38

Başka ilginç bir yaklaşım farkı surenin 42. ayetindedir. Kur’an, Kutsal Kitab’ı tasdik ederek hapisteki
iki kişinin rüyalarını aktarır. Kur’an’a göre Yusuf kurtulacağı kanaatine vardığı hapis arkadaşına
hitaben, efendisine kendisinden, tevhid inancına dair anlattıklarından ve rüyalarını isabetle bildiğinden
( Yusuf 37-41 ) bahsetmesini ister. Şeytan ise, unutkanlık ve ihmalkarlık suretiyle o adama bu
bilgileri efendisine aktarmayı bir süre unutturabilmiştir.341 Böylece Yusuf hapiste kalmaya devam
eder.

Yine bu ayette de iham sanatı icra edilmiş gözükmektedir. Zikir ve Rab ayrılmaz ikilidir. Rabbi
zikretmek İslam inancının en temel kavramıdır. Bununla birlikte bu ayet son derece ilginçtir. Kutsal
Kitap aynı konuyu işlerken “ Firavun “ kelimesini kullanır. 342

“Ama herşey yolunda giderse lütfen beni anımsa, bir iyilik yap, FİRAVUN’A BENDEN SÖZ ET,
Çıkar beni bu zindandan”

Görüldüğü üzere, Kutsal Kitab’ın bile açıkça “firavun” kelimesini kullanmasına rağmen, Kur’an bu
kelimenin yerine “Rab” gibi önemli bir kelime kullanarak riske girmektedir. Çünkü Kur’an yine bir
taşla iki kuş vurmak istiyor. Yine Allah’a tevekkülü ve önemini vurgulamak, yine şefaat ve torpilin işe
yaramaz oluşunu anlatmak istiyor. Yusuf bu cümleyi kurarken hapis arkadaşına, tabii ki firavunu
kastetmiştir. Fakat okuyucu ve dinleyici zikr ve rab kelimeleri karşısında kayıtsız kalamayacak, aklına
ister istemez Allah’ı zikretmeyi, Allah’a yalvarmayı getirecektir. Nitekim ardından gelen ikinci rab
kelimesi de aynı yapıdadır. Şeytan, hapis arkadaşına firavuna bahsetme işini unutturmuştur. Başka bir
okumayla, araya giren fetret dönemlerinin cehaletiyle şeytan, dönemin din alimlerine ve dolayısıyla
halklara Allah, kitap ve peygamber kavramlarının gerçek mahiyetini unutturmuştur. Metin bunu
söylüyor. Burada şeytanın Rabbin zikrini unutturması, insanı Allah’ı hatırlamaktan alıkoyması konusu
işlenmektedir. Kehf 63’de Musa’nın yardımcısı Musa’ya balığın dirilip suya karıştığı mıntıkayı
hatırlatma işini şeytanın unutturduğunu söyler. Demek ki şeytan Musa’nın Hızır’la buluşup ondan feyz
almasını engellemek istemektedir. Çünkü Hızır ilim sahibidir, velayet ve keramet sahibidir. Bu ayet
zımnen, Mekke halkının Peygamberimizle buluşup ondan Kur’an öğrenme teşebbüslerini şeytan
statüsündeki Kureyş ileri gelenlerinin engellemeye çalıştığını anlatır.

Keza En’am 68’de bu konu daha açık şekilde geçer. Peygamberimize, Allah’ın ayetleri şayet hafife
alınıyor, alay ediliyor, küçümseniyor ise o mecliste oturmaya devam etmemesi emrolunuyor. Zira
öyle saygısız bir mecliste oturmaya devam ederse şeytanın o ayetleri unutturacağı, başka bir deyişle
içini boşaltarak çarpıtacağı ve yozlaştıracağı, böylesi bir uzlaşmadan hayır gelmeyeceği
hatırlatılmaktadır.

341
Yusuf 42
342
Yaratılış, 40/14
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 39

Mücadile 16-19 da belirtildiği üzere munafıklar “biz de inanıyoruz” cümlesini kalkan gibi kullanarak
müminler arasında bozgunculuk yapmaktadırlar. Oysa şeytan onlara Allah’ı zikretmeyi çoktan
unutturmuştur. Onlar yollara dikilip tehditler savurarak insanların imanına mani olurlar, mani olmaya
çalışırlar.(Araf 86)

Furkan 25-31’de ise bu tür tehditlerle ve rüşvetlerle yoldan çıkan iman ehlinin hazin sonu işlenir.
Ukbe bin Ebi Muayt imana girmişken, Ubey bin Halef’in şantajı karşısında yeniden şirke dönmüştür.

Rab ve Rasul kelimeleri Yusuf suresinin 50. ayetinde yeniden yanyana işlenmektedir. Kral “getirin
bana şu adamı” dedi. Elçi Yusuf’a ulaşınca Yusuf dedi ki “efendine müracaat et, ellerini kesen
kadınlarla ilgili gerçeği sor ona, zira efendim onların entrikasını biliyordur.

Ayette melik, rasul ve rab kelimeleri ısrarla yanyana kullanılmak istenmiş gözüküyor. Allahu teala şiir
sanatından yararlanarak kendisine dair bir takım değer yargılarını aktarmak istemektedir. El-melik :
kral anlamındadır, aynı zamanda esma-i hüsnadandır.343 Surenin 76. ayetinde keza aynı yöntem
tekrarlanır. Kralın kanunu denilirken dinu’l-melik ibaresiyle anlatılarak bir taşla iki kuş vurulur. Aynı
anda “Allahın dini” hatırlatılmış olur. Rasulun haberleri doğru olarak getirip götüren bir elçi olduğu
hatırlatılmış olur. Allahın her türlü entrikadan bilgi sahibi ve haberdar olduğu hatırlatılır. 96. ayette
geçen beşir, müjde getiren kelimesi de Peygamberi hatırlatmaktan uzak değildir.

Ellinci ayetteki rasul kelimesi, haberci anlamı yanısıra Peygamberi, rab kelimesi de efendi anlamı
yanısıra Allahı hatırlatmaktadır. Her iki mana üstüste bulunmaktadır. Manalardan birinin tercih
edilmesi, ötekinin ihmal edilmesi mümkün değildir. Çünkü zaten ikişer mana ifade etmeleri
istenmektedir. Dolayısıyla hiçbir dile tek karşılıkla çevrilmesi doğru olmayacaktır. Ya parantez, ya da
dipnotla arapçadaki çağrıştırdığı noktalar vurgulanmalıdır. Kur'an çevirisi salt bu nedenle bile
imkansız bir husustur. Ellinci ayetteki iki rab kelimesinin ikisi de mi hem efendi hem de Allah
anlamını aynı anda taşımaktadır? Yoksa bu özellik sadece birincisi için geçerli olup ikinci rab kelimesi
sadece Allah anlamında mıdır? Yoksa her ikisi de efendi anlamında midir? Bu sorular okuyucu ve
dinleyiciyi meşgul eder, oyalar. Buna iham sanatı denir. Yani vehme düşürme. Biz her ikisinin de hem
efendi hem Allah manalarında, aynı anda kullanıldıklarını düşünüyoruz. Her ne kadar aliym
kelimesi de keza Allah’ı hatırlatmaktan uzak değilse de, hem 50. ayette hem de 76. ayette geçmesi
hasebiyle bir insana da hasredillebilir. Ellinci ayette bilecek olan efendidir, yetmişaltıncı ayette
bilmekte olan Yusuf’tur (her ne kadar ona vahyile öğreten ve bildiren Allah ise de)

343
Taha 114, Müminun 116, Haşr 23, Cuma 1, Nas 2
KUR’AN’IN TÜRKÇESİ Mesut YAZICI 2004 40

Kur’an ‘da sayısız ses ve kelime oyunları vardır. Kamer 46’da, birinci saat kelimesi müşriklere
yaklaşmakta olan dünyevi bela, azab-ı edna anlamında, ikinci saat kelimesi ise Kıyamet anlamındadır.
Zira Secde 21’de benzer bir ayet vardır. Rum 55’de birinci saat kelimesi kıyamet anlamında, ikinci kez
geçen saat kelimesi kısa süre anlamındadır. Meryem 24’de birinci taht kelimesi aşağıdan anlamında,
ikinci taht kelimesi karın anlamında. “Meryem’e aşağı taraftan Cebrail seslendi, üzülmeyesin, zira
Rabbin senin karnındaki yavruyu büyük bir şahsiyet kılacak”

Bir de Yusuf 52’de dikkat çeken bir husus bulunmaktadır. Burada Yusuf peygamber “onun
yokluğunda kendisine ihanet etmedim” derken herhalde ilk etapta efendisini kastetmektedir. Fakat bu
ibare zımnen de Enbiya 49. ayetteki gibi, gayb ortamında Rabden korkmak mefhumunu da
kastetmektedir. Başka bir deyişle gayb ortamında Rabden korkulmalıdır, demeye getirir.344 Ve hatta
Hadid 25. ayette geçtiği üzere Allah’ın resulleri korunup kollanmalıdır, hakları savunulmalıdır,
demeye getirir. Bunlar, gayba imanın bir gereğidir. Yusuf da burada ihanet etmediğinin bilinmesini ve
açıklanmasını talep etmektedir. Kral kadınları çağırıp sorgulamış, sonuçta kadın yusuf’un
masumiyetini itiraf etmek zorunda kalmıştır. Zaten Yusuf da efendisinin bu hakikati öğrenmesini
istiyordu. Yusuf suresi bu görünümüyle adalet ve fazilet mücadelesinin yollarını göstermektedir. Aynı
zamanda da Mustafa Sabri Efendi ve Mehmet Akif Ersoy’u haklı çıkarmaktadir. Bütün safhaları açık
ve net olarak bilinmesine rağmen sadece bu sure bile bir başka dile parantezsiz ya da dipnotsuz
aktarılamaz. Aktaranlar ihanet etmiş olacaktır kaçınılmaz olarak.

344
Fatır 18, Yasin 11, Kaf 33, Mülk 12

You might also like