You are on page 1of 213

Mehmet Rauf Mehmet Rauf 1874'te stanbulda domutur. Souk-eme Asker Rdiyesi'nden sonra Mekteb-i Bahriye'de okumutur.

Bahriye mektebini bitirerek 1893'te deniz subay oldu. 1894'de staj iin Girit'e, 1895'de Kiel kanalnn al merasiminde bulunmak zere Almanya'ya gnderildi ve dnnde Tarabya'da elilik gemilerinin irtibat subaylna atand. kez evlenen (ilk ei Tevfik Fikret'in halasnn kzdr.) ve eitli gnl maceralar peinde srklenen Mehmet Rauf 1908'den sonra bahriyeden ayrlarak, hayatn yazarlkla kazanmaya alt. Cumhuriyet devrinde kadn dergileri karmasna, ticaretle uramasna ramen ekonomik skntlardan bir trl kurtulamad. Henz on alt yanda iken yazd Dm adl hikyesi zmirde, Halit Ziya'nn kard Hizmet gazetesinde yaynlanmtr. Daha sonra Mektep dergisinde, Edebiyat- Cedide kurulduu zaman da Servet-i Fnun'da kk hikyeler, mensur iirler, edebi makaleler yazm, Servet-i Fnun'da tefrika edilen Eyll romanyla n artmtr. Birok hikye, roman, piyes yazm, srd maceral ve dengesiz hayat sonunda yoksulluk iinde, 23 Aralk 1931 tarihinde stanbulda lmtr. Mehmet Rauf'un edeb kiilii, Fransz realist ve natralist yazarlarnn ve son stad sayd Halit Ziya'nn etkisi altnda biimlenmitir. Hep ak tutkusu zerinde duran yazar, Trk edebiyatnn ilk baarl ruh zmlemesi roman olan Eyll ile sanatnn en yksek noktasna km, teki btn eserlerinde bir daha o dzeye ulaamamtr. Hikye ve romanlarnn hemen hepsinde kendi kiiliinden syrlamam, bunlarda ya kendi hayatnn baz kesimlerini yanstm, ya da eser kahramanlar araclyla kendi duygu ve dncelerini anlatmtr. Roman, hikye ve tiyatro trnde eserleri vardr. Romantik duygular, hayalleri ve aklar ilemi, sosyal hayata pek yer vermemitir. Arzu, ihtiras ve ak maceralar temel konulardr, romanlarnda psikolojik tahlillere nem vermitir, dili sadedir. Trk edebiyatnda ilk rnekleri Halit Ziya tarafndan verilen "mensur iir" zerinde srarla durup o yolda epey yaz yaynlayarak bu trn daha sonraki devirde de tutunup srdrlmesine n ayak olmutur. Sz-dizimi bakmndan Edebiyat- Cedide nesircileri yolunda yrmekle birlikte onlardan daha sade bir dille yazmtr.

Halid Ziyaya lk eserim son stadma Mehmet Rauf

1 Salondan, bahedekilerin kahkahalar iitilebiliyordu. Sreyya, can sklanlara zg bir tahammlszlkle: "lgn kz!" diye sylendi. Balkona alan byk kapdan parmakla dayanm darya bakan kars dnp: "Bu gece hava ne gzel!" dedi. Bu Nisan gnnn akama doru balayan yamuru yarm saat sonra dinmiti; ya bir yeilliin stnde imdi altnl incileriyle lcivert gkyz titriyor; topran, aalarn slak soluu her eyin iine iliyordu. Gen kadn pencerenin kenarna dayanarak bir iki uzun nefes ald, her nefes aldka hayat artyormu gibi gs geiriyordu. Sonra, hl sigarasnn dumanlarna bulanm, ktan kurtulamayan bir tepe gibi karanlk ve gaml duran Sreyya'ya doru gelerek kolundan tuttu, kaldrmak istedi: "Hava bu kadar gzelken burada somurtup oturmak, gezip elenenlere haksz yere kzmak sanki daha m iyi? Haydi, biz de kalm..." Sreyya'nn bu gece can sklyordu: "Adam, brak!" dedi. Babasna dargnln btn kye bulatryordu; yazla kacaklar zaman o kadar srar etmi, fakat bu sefer de sahil bir yere gitmeye babasn raz edememiti. Byk babalarnn vaktiyle gelip nasl budala bir hesapla "u ta ocanda" yaptrd bu kk onlar her yl baka yere gitmekten alkoyuyordu. Btn k, o Boazii'nin hayalini kurarken yine koup geldikleri "u plk", ocukluundan beri yaaya yaaya usand bu ssz l onu artk kp gezmekten alkoyacak kadar bktrmt! Babasna kar bir ey yapamamasnn intikamn almak isteyerek hrsn bakalarndan karyor, buradaki hayatn aleyhinde bulunmak iin her ey kendisine bir sebep oluyordu. Bunun iin her gnk hayatnda genellikle neeli olan Sreyya, buraya tandklar on gnden beri hemen daima sisli, takn, hatta o kadar sevdii kars Suad'a kar bile, hemen hibir sebep olmadan, haksz davranyordu. Suad', kendi kolunu tutan elinden ekip yan bana oturtarak ve kendisine dargn olmad iin tebessm etmek gerektiini hatrlayarak kaamakl, nursuz bir tebessmle: "imdi hep amur

oluruz; toprak, toprak deil ki!.. Bir iki dakika yamur yad m haddin varsa yr! Bastn yerden ayan bir okka amurla beraber kalkar..." dedi. Gen kadn be yllk derin bir yaknln verdii anlayla pek iyi fark ettii bu neesizliin giderilmesine artk kendisinin yeterli gelmediine teessf eder gibi ackl bir sesle sordu: "Pek sklyorsun galiba?" "Evet, sorma!.. Buras zaten yaanlacak bir yer mi? Allah'n kn!.. Hele bu yemekten sonraki saatler!.. Sabahleyin yemee kadar, akam st... Ksacas, her zaman insan bouluyor... Herkes, byle birer kede eziliyor!.. Kendimi bostan kuyusunda zannediyorum!.." Suad, kalarnda endieli bir kvrmla, gzleri daha ziyade karararak, ka yldr bu ayn yerde, ayn hayatta, ikyet iin hibir sebep grlmeden geirilmi mutlu gnleri dnerek susuyordu; bir aralk, "nceleri hi byle sylemi-yordun!" demek istedi. Fakat neye yarayacakt? Ufak bir mazeret, sradan bir sebeple geitirilmeyecek miydi? "Bari sen git, oralarda kal, biraz elenirsin!" diyecek oluyordu; fakat be yldr beraber bulunmaya, her eyi beraber yapmaya o kadar almlard ki, kocasna kar kalbindeki derin balln evkiyle fedakrla raz olup sylese bile onun bunu fark ederek, krldn grerek daha rahatsz olacan, yine yeminlerin balayacan, hibir ey deimeyerek sadece problemin dyla uralm olacan dnyordu. nk asl kabahatin kkte olmadn hissediyordu; kabahat, u sebebi dnlnce, kalbini szlatan can skntsnda, ne kadar ak ve ballk ile geerse gesin, be yllk hayatn ypratt kalplerde, bu kalplerin, insan kalbinin eskimeye olan yeteneinde idi. Ve o, kadn, bu ac dnce ile ban eip susarken Sreyya syleniyor, ikyet ediyordu. Belki ellinci defa olarak: "Ah, byk babalarmz!" diyordu. "Anlalmaz hesaplarla bu cehennem kelerinde yaptklar baa gelip kapanacaklarna ne olurdu u stanbulu stanbul eden gzel yerlere gitselerdi!.. Sonra bir babann budalal btn bir aileye soydan geen bir hastalk oluyor; btn torunlar gelip onlar gibi bu kelerde ile doldurmaya mecbur oluyorlar... Ba, zm... ite filoksera hepsini berbat etti ya... Yer, yer deil ki... Bak babam elindeki avucundakini harcasn, bu vebaya kar koyabilir mi?" Sonra birdenbire kprerek:

"Ah bu l!" dedi. "imdi farz et ki, Boazii'nde, yahut mesela Adalar'dayz... Deniz yok mu, deniz... En scak havalarda bile insana can verir! Serin... Mavi... Tatl... Hlbuki burada poyraz kacak diye ta saat sekizi, dokuzu beklemeli... Duman, duman... Klhan gibi! Sonra manzarann dar snr, deimez rengi... Dn Suad: Bir sandalmz olurdu. Sabahlar erken, yahut akamlar ge vakit sen emsiyeni kapardn, ben kreklere sarlrdm... Mehtap olsun olmasn, orann geceleri ne gzeldir!.." Sreyya bunlar sylerken kendini hayallere kaptryor, sahiden orada, denizdeymi gibi zevk duyarak tarif ediyordu. Kocasnn yerine dnen Suad: "Mademki bu mmkn deil!" demek istedi. Fakat yine kendini tuttu; kocasnn u havaland srada bu sz kanatlarn tutmak gibi olacak, stelik bu imknszlk dncesi, onu yeniden kzdracakt. Bunu Sreyya kendisi syledi: "Fakat, ite mmkn olmuyor, babam raz deil!.. nk... nk istemiyor, sevmiyor; hepsi ite bundan! Eer o istese biz mutlu olacaz... Bak, mutluluumuza ne kadar ehemmiyetsiz bir engel var!.." Sonra elini kaldrp grnmeyen bir dman tehdit eder gibi, "Ah, para!" diye sylendi. Hi olmazsa elli lira gerekliydi. "Elli lira..." diyor, sonra zlerek: "Ve bunu bulmann imkn yok!" diye kpryordu: "mkn yok, elli lira bulmak mmkn deil!.. Yoksa ben imdiye kadar seni bin kere kapp gtrrdm!" Suad: "Ah ne iyi olurdu!.." diye sevindi. Sreyya ban evirip karsnn sevinle parlayan siyah gzlerine bakarak devam etti: "Ne mutlu olurduk Suad, ne mutlu olurduk! Hem asl senin iin, vallahi hep senin iin istiyordum. Sen sylemiyorsun, fakat ben fark ediyorum ki, gelip burada kapanmak seni fena ediyor. Bir kere havaszlk... Sknt.. Biz papaz deiliz ki, bu manastrda yaayalm. Hayat, kalabalk, gzel hava iinde olur. Kalabalk iinde yalnz yaamak, kalabalk iinde gezip beraber bir keye kamak, ite asl zevk budur, insan kalbi, birbirine balln ne demek olduunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiimi baka kadnlar grdm zaman anlyorum. Bazen rast gelip hatta senden gzel bulduum kadnlara bakyorum da, kendi kendime hibirisini senin kadar, senin gibi sevemeyeceime yemin ediyorum. Sende bir ey var, yle bir ey ki, hibirinde rast gelmiyorum. Bu yle bir ey ki, ite btn

endielerim senin yannda yok oluyor. Ruhuma bir ifa, bir skn geliyor! Dudaklarn gzlerime dokundurduun zaman btn canmn koa koa gelip ruhumda toplandn, orada seninle bulumaktan mutlu olarak kaldn hissediyorum. Hele imdi bana yle geliyor ki, ben dnyada senden baka hangi kadn alsaydm hibirisiyle senin gibi olamayacaktm; senin gibi byle samimi, ruhuma kadar, byle canma kadar samimi..." Bunlar sylerken hemen dudaklarnn yannda duran Suad'n gzlerini pyor, elindeki elini kaldrp dudaklarndan ayrmyordu. Suad kocasnn szlerini dinleyerek susuyordu. Sreyya, bu elin ipek rgsn uzun uzun koklayarak bir inilti halinde: "Ah Suad!" dedi. "Sen de olmasaydn!.." Gen kadnn mutlu ve sessiz sorar gibi bakan gzlerine girerek kalbinden kopan samimi bir sesle: "Sen de olmasaydn lrdm Suad!.." dedi. Sesinde bir hzn rperii vard. Suad sessiz, cokun duruyordu. Kocasnn bu cokun zamanlarnda o her zaman sessiz durur, sylemek istediklerini onun gibi syleyemediinden, birdenbire kocasnn boynuna sarlmak isteiyle boularak, ballk atelerini susmakla tutarak ezilirdi; ve hl byle yeni gelin gibi kzarp, duygularn ne bir szle, ne bir tavrla gsteremedii zamanlar olurdu. Heyecanyla asl ruhundan kopan lklar iine bastrrd; bu hal kalbini daha fazla hararetle kocasna balayarak; ruhu, ona kar, byle zamanlarda, kayalar paralayc bir alayan cokunluu ile hcum ederdi. imdi yine kendi kendine itiraf ediyordu ki, bu anda Sreyya iin hayatn isteseler memnuniyetle verirdi. Be yldr kendini ne mutlu ettiini, bir erkek namna ne byk fedakrlklarla hi baka kocalara benzemeyerek nasl yalnz ve sadece kendini sevdiini, btn davranlarna, btn tavrlarna kendisi iin nasl bir efkat, nasl bir yumuaklk vererek yaadn pek gzel fark ediyordu. ocukluk hayat annesiyle babasnn geimsizlikleri iinde kahrl getii iin her trl hayallerinden stn bulduu bu kar koca hayat onu ebed minnettar etmiti. Szle o kadar ilgisi olmayanlara zg ililik sayesinde yrtt ince, derin dnceleriyle bu mnasebetin ne gibi eylerle ilgili olduunu fark etmiyor deildi; hele gittike eski atein azaldn, eski hararetin her gn biraz daha normale dndn gryor, inceleyici baklaryla hepsini hissediyordu. Fakat aralarnda bir ey hi azalmyor, daima artyordu ki, o da samimiyet idi. Kocasnn samimiyetinden hibir zaman phe etmek

ihtimali yoktu; her gn, bir gn evvel yine phe etmedii samimiyeti daha oalm gryordu. O derece ki, evlendiklerinden bir yl sonray imdi dndke, o zaman birbirlerine ballklarm pekitirmek iin pek yeterli, pek gl grd samimiyet derecesinin bugnkne gre hi olduunu anlyor, bugn, "O zaman nasl emin olmuum?" diyecei geliyordu. O zamann atei ve zleyii bugn dalmsa da kendisi tedbirli, dnceli bir kadn olduundan, bugnk samimiyeti dnk samimiyete tercih ederek bu daltan duyduu hzn gidermeye alyordu. Sreyya tekrar paraszlktan ikyet ederek: "Bak!.." dedi. "Bak Suad, elli lira insan nelerden mahrum ediyor? Sonra biz de erkeiz deil mi? Karsn mutlu etmek iin elli lira bulamayan erkek..." Kocasn byle ciz grmek istemeyen Suad o yle dnmesin, bitkin grnmesin diye: "Fakat ben seni byle daha ok seviyorum." dedi. "Herkes zengin olabilir, fakat senin gibi olamaz!" Sonra Sreyya'nn kederini datmak iin ilave etti: "Mademki sen beni kapp bir yalya gtremiyorsun, bari ben seni alaym da balkona olsun karaym... Gece o kadar gzel ki, istifade etmemek cinayet saylr!" Bu srada baheden, gecenin bir kesinden tiz, parlak bir kahkaha daha geldi. Suad pencereye doru yryerek: "Bak kz kardeine... O hi senin gibi dnmyor." dedi. Sreyya da balkona kmt, orada bir hasr koltua der gibi oturarak: "Yannda Necib mi var?" diye sordu. Suad br sandalyeden pelerinini alm rtnyordu, glerek cevap verdi: "Galiba!" "Kocas babamn yannda deil mi? Tuhaf evlenme, tuhaf koca, tuhaf kar... zellikle tuhaf kar!.." Suad glerek: "zellikle tuhaf koca!" dedi. Bunun zerine birbirlerine kar fikirlerini savundular. Sreyya'nn iddiasna gre her ite olduu gibi bunda da babasnn olumsuz tutumu sonucu olarak kt bir koca bulmu olan kz kardei Hacer, evlendiinin bu daha ilk yl olduu halde kocasndan souyarak aralarnda aka bir kaytszlk balamt. Fatin, her trl dncenin stnde bir efendi knca bir ku gibi en, biraz ince ve hoppaca olan Hacer'de bu, derin bir nefret uyandrmt. Sreyya, tek tk aalarla uzayp, t karki dalarn eteine kadar giden baa doru bakarak tekrar ediyordu: "lgn kz! Zavall Necib,

geldi geleli onun elinden ekmedii kalmad. Geldiine bin kere piman olmutur!" Necib, Sreyya'nn halasnn oluydu. Ara sra kke misafir gelirdi. Ve Sreyya gen, gzel, zarif Necib'i dnerek enitesi Fatin Beyi gryor, yalym gibi parlayan ensesi, yz, daima bir istifade midiyle yan bakan kk hileli gzleri, biraz yksek omuzlarnn stnde yemek yerken bir hayvan ekli veren ne eilmi byk bayla nasl iren bir ahsiyet olduunu kabul ederek Hacer'e hak vermek istiyordu. Fatin Bey tede, gayretli bir aday gibi beyefendinin gzne girip evde demirba olmak iin her eyi yaparken, uysal grnr gibi ateli, titiz Hacer'in Necib'i, zntsne bir intikam alma vastas yapmasndan rkyordu. Sonra dedi ki: "Yok, bana yle geliyor ki, Fatin'in yerinde kim olsayd Hacer yine byle olacakt. Onda hl ocukluktan kalma bir afacanlk var ki, artk mazeret falan kabul etmez. Kendisini gren okuldan kam, komu evinde oyun oynayan bir mahalle kz zanneder." Suad, Hacer'i savundu: "Yoo, rica ederim bey, hakszlk etme. Hacer'i daima kabahatli grmeye o kadar almsn ki, artk her ne yapsa fena gryorsun. Hele dn, zavall kz! O gldke bir ey beni trmalyor gibi geliyor." O zaman Hacer'in dnden evvelki halini tarif etmeye balad; gen kzn syledii, itiraf ettii mitlerini, emellerini, btn o gen kzlarn kadn olacaklar zamana dair hlyalarn anlatt, bugn o gen kz, karsnda birden byle brosunda otura otura, ihtiyar memurlar arasnda byyerek yalanm, tembellemi bir koca bulunca ne hale geldiini gsteriyordu. "imdi dn!.." dedi. "Farz edelim... te mesel Necib Bey, ona pekl bir koca olabilirdi, yle biri ile birleip otursayd zanneder misin ki, Hacer byle olurdu? Daha dorusu byle olsa belki tabii gelirdi. Geri imdi Hacer evvelkinden titiz, evvelkinden hrndr; ama yemin ederim ki, kt kalpli deildir. Sen kardeisin ama benim kadar bilemezsin, kadn kadn daha iyi tanr." Sreyya kendi kendine sylenir gibi: "Necib, evet, Necib pek iyi olurdu... Hatta annem de hep onu ileri sryordu... Fakat babam: 'Aile iinde byle evlilik iyi olmaz!' dedi gitti... Ondan baka, ben de dndm ki, Necib Hacer'e pek uygunsa da kz kardeim Necib'e hi lyk deildir; lyk olmak yle

dursun, hatta uygun bile deildir. Necib'e daha iyi terbiye grm, daha arbal, daha ince bir kadn lzmdr. Hem Necib evlenmekten lmden kaar gibi kaar." Suad glyordu: "Aman, Necib Bey tuhaftr. 'Bence evlenmek lmektir!' der durur." "Necib iin gelip byle bir bucaa kapanarak kalmak, bahar, btn yaz byle geirmek... Bunun imkn yoktur. O serbest alm, gezmeye, elenmeye alm... Bekrlk hayatnn cazibelerini unutturup, onu kendine balamak iin ben kadn isterim!.. Hacer mi? Hacer Necib'e kendini bir ay sevdiremezdi. Bizim terbiye ettiimiz kzlar ne olacak?" Suad yeniden gld: "Aman beyefendi duymasn, yine neler syler!.." Sreyya omuzlarn kaldrarak sustu. Hava gittike serinliyor, durgun hava sanki hep su oluyordu; gece, berrak, altn pullu mavi tlleriyle titreyerek donuyordu. Suad pelerininin iinde bzld: "Souk!" dedi. "stersen ieri girelim!" O anda aadan ykselen bir ses: "Pek souk, pek!" diyordu. Bu, Necib'in sesi idi. Suad eilerek: "Biz ieri kayoruz." dedi. Hacer souktan bzlm sesiyle: "Ama btn btn kamaynz! Biz de salona geliyoruz." dedi. Salona getikleri zaman Suad camlar kapad; Hacer'le Necib dardan grltl geliyorlard; kap iddetle alarak Hacer ieri atld; pelerininin yksek yakasnda kaybolmu kk yz mosmor kesilmiti. Kotu, elini Suad'n boynuna sokarak: "m mym bak?" dedi. Necib pardssn karm, oraya brakyordu. Sreyya ona doru yryerek: "Eer Hacer hasta olursa seni tutacam Necib." dedi. Sonra elini alarak: "Bak senin elin de donmu!" Necib glyordu: "O halde beni yine Hacer Hanm kurtarr; zira bu kabahatte ne kadar az suum olduunu herkesten iyi o bilir. Bir trl kandrp buraya getiremedim; nceleri byle deildi, imdi air olmu. Elinden gelse biilmi tartlm iirler syleyecek." Hacer lambann yannda ayakta, ellerini azna gtrm, nefesiyle stmaya alarak kardeine bakyordu, sonra omuz silkerek Necib'e dnd: "Sen korkma nafile!" dedi. "Onlar hep szdr. Biz o szleri hep dinledik. imdi asl senin yapacan ey sobay yaktrmaktr."

Necib sobay yaktrmaya giderken; Suad dedi ki: "Durun Necib Bey, hizmetiler onu bir saatte yakamazlar, brakn bana! Siz yalnz syleyiniz de ate getirsinler." Sreyya Hacer'in yanna gelmi, ellerini eline alm tutuyordu. Hacer Sreyya'dan korkmamakla beraber ondan daima ekinirdi. Kabahatli ocuklara zg konu deitirmek fikriyle aynann nndeki saate bakarak: "Ooo, saat daha buuk... Yatmamza daha vakit var. Bezik oynayalm m ocuklar?" dedi. Sreyya bu teklife cevap vermeyerek: "Sen kk olmalydn da Hacer." dedi. "Seni minimini amarlarla iyice bir dvmeliydim; o zaman belki Necib Beyin de intikamn alrdm..." Necib sobay yakmak iin Suad'a yardm ediyordu: "Benim intikamm m!" dedi. "Dnyada intikam kadar tanmadm bir his yoktur. Bugn beni dven birini yarn biri dverken grsem alayacam gelir." imdi soba alev alm, odunlar telal bir trt ile yanmaya balamt. Hacer Sreyya'nn elinden kurtularak bezik masasn dzeltmeye balad: "Haydi bezie, bezie..." dedi. Suad: "Ben oynamam, bakarm." diye masaya oturdu; Necib, Hacer, Sreyya oynamaya karar verdiler. Onlar oynarken Suad seyrediyordu; birden o kadar dalm, gzlerinin nndeki eylere dikilen nazar onlar grmeyerek baka lemlere o kadar uzayp gitmiti ki, kendinin orada olduunu oyun bittii zaman fark etti. Necib Bey ktlar devirerek: "Dur bakalm daha..." dedi. Hacer nnden ktlar eliyle iterek: "Benim canm skld." dedi; Sreyya: "te grdnz ya, bizim Hacer'le oyun olmaz..." diye ktlar toplamakta Necib'e yardm etti. Hacer, "Efendim, Allah rahatlk versin!" dedi; gittii zaman Necib ktlar brakarak: "Size tuhaf gelir ama hakk da var ya..." dedi. "Burada oturup da insan yine neesini muhafaza edebilmek iin sizin gibi olmal. On gn kalmak kararyla gelmitim, galiba yarn ilk trenle kaacam... Burada nasl hayat geiriyorsunuz bilmem ki!.. Zorla insan cehenneme girer mi?" O zaman Suad, yarn, istedii zaman buradan kaabilmenin kocas tarafndan da bir mutluluk olarak anlalacan dnd; Sreyya'ya bakt; o demin karsna ettii ikyetleri imdi Necib'e dinletmeye balamt. Necib hep hak veriyor, kendinin bir an

duramayacan syleyerek gittike kuvvet bulan kararyla: "Aman, hemen yarn kaaym!" dedi. Suad: "Buradan nereye gidersiniz?" diye sordu. "Ada'ya... imdi Ada gittike gzelleir, stanbul'un en gzel yeri bu ayda Adalar'dr. Dayma gider kalrm... Hele pazar gnleri o kadar kalabalk oluyor ki!" Sreyya dald sessizlikten uyanarak: "Ben olsam Bykada'ya gitmem! Daha sakin bir yere... yle bir yer olsun ki, ben kalabalk iinde olaym da yine orada yaamayaym... Ben gitsem mesel Heybeli'ye, yahut Burgaz'a..." dedi. Necib glerek: "Aa, orada bir gn yaayamam!" diye itiraz etti. Sonra ikisine de bakarak ciddi bir tavrla: "Sizin iin oralar ok gzeldir. Fakat benim gibi yalnz yaayan bir adam iin... Eer ben de sizin gibi olsam hatta buradan ayrlmam." dedi. Sreyya glerek reddediyor, burada insann boulduundan, yaamann imkn olmadndan sz ediyordu; o zaman Necib kabul etti: "Evet evet, yle bir yer olmal ki, insan kalabalkta yaamal, fakat iine girmeden..." Onlar konuurken Suad dnyordu ki, kocas gibi kalabal sevmez bir adam deil, kalabalk iinde bym Necib Bey bile kendine bir e bulursa burada, kocasnn cehennem dedii bu kede yaamaya raz idi ve Sreyya'y byle, daima neeli ve yalnz beraber olmaktan baka her trl endieden kurtulmu tutamamak ona byk bir felket gibi geliyordu. Dncelerinin t derinlerinde bir ate, bir kk korku, bu felketin sahiden bymesi fikrinden doan bir ac gittike kendini hissettirmeye balyordu. "Ne yapmal ya Rabbim?" diyordu; ve Necib sz sylerken hep kendilerinden mutlu ve uygun bir e gibi sz ettike, ona memnun ve minnettar bir nazarla bakarak teekkr etmek istiyordu. Hl mutluluk rengini muhafaza eden bu mterek hayatlarnn derinliklerinde kendi hissolunmaz, grlmez bezginlikler duyduundan, o syledike gerekten onun zannettii kadar mutlu olduklarna kanmak istiyordu. Hi, hibir kederleri, ayrlklar, hibir eyleri yoktu; fakat ite bu kadar samimi, bu kadar bal bir hayata alt iin en hissedilmez eyler ona bir tehdit gibi geliyordu. Birden Necib'in; "Btn kabahat daima ayn hayat srmekte..." sz kulaklarn yrtt. Evet, deimek gerekli deil miydi? Eer bugn yalnz vcuduyla kocasn her emelden uzak tutamyorsa ve bunun sebebi hayatlarnn daima tek renk olmas ise... Bundan

sonra o korktuu gelecei, hkm altnda tutabilmek iin hayatn deitirmeli deil miydi? imdiye kadar hayatlarn hibir hesapla dzenlememi, hep olaylarn akna brakmt; fakat bundan sonra idare etmek, dzenlemek gerektiini anlyordu. Hatta mutluluklarnn bir halde devam onlar bktrmasa bile bezginlie gtren bir duygu iinde tutmakta idi; bu kendisine yeterli bir ders oluyordu. Evet, artk biraz yapmack olmal idi. Ve bunu derin bir ac ile hissediyordu. Geirdii tabii, endiesiz hayat, hi kaytlanmadan bile umulduundan stn bir nee ile, daima beklenmedik tebessmlerle gelen, hep gzelliklerle, hep sevinlerle gelen o sade hayat ona imdi, ele gemesi imknsz ac bir ltuf gibi grnyor, o gnlerin yoksunluu iine matem gibi kyordu. Ah ocuklar sa olsayd... Ve bunu dnr dnmez her vakitki gibi t cierinden bir ey szlayarak gzlerini yalarla doldurdu. Ah ocuk! Bunu anlyordu, bir ocuun bir ailede nasl bir ba olduunu, telfisi imknsz zannolunan neelere benzeyecek bir bakalk, bir yenilikle, kalpleri nasl memnun ve mesut ettiini dnyor, dndke ocuunun lmne imdi bunun iin de ayr bir matem tutuyordu. Ah sa olsayd, onlarn hayatn nasl daima scak, daima gen tutacakt. Bu lm kendilerinde o kadar derin bir yara amt ki, Suad tekrar dourmak iin byk bir korku duyuyor, dourmaktan ekiniyordu. Ee o halde? Brakacak myd? Mutluluklarnn byle hi grlmeyen, hissedilmeyen, fakat tesir eden, tahrip eden ve bir gn bir byk yara halinde meydana kacak olan bu kurdunu brakacak myd? Kocasn gittike bu can skntsna yenilmi, gittike bu can skntsnn penesinde o daha gzel geen zamanlara hasret eker gryor, hasret eki arttka kendine ait duygulanmalar azala azala belki bir gn asl engel kendisi saylarak btn btn ihmal edileceini farz ediyordu ve kendi nfuzunun kaybolmaktan ok, kocasnn baka bir nfuza, daha kuvvetli bir nfuza malup olmas ihtimali, bu imkn onu yakyordu. Tekrar sormaya balad: "E, o halde?" Evet, uramak gerekiyordu. Fakat nasl? lk nce onun istediini yapmal idi; birden kocasna kar kalbinde yer tutmu sevgi o kadar kaynad ki, "Peki, sen de git, Necib Beyle beraber sen de elen." diyecei geldi. Fakat sonra kadnl ona birtakm manzaralar gsterdi, daima her zevkte mterek olduklar halde imdi onu, kendisinin uzak, mahrum kald zevkler iinde grd; sradan bir

kskan, hep kendisi iin isteyen bir kadn olmad halde de buna tahamml edemedi; onu hibir elenceden mahrum etmek istemez, fakat hep elencelerine katlmak isteini de nleyemezdi; birden fikrinde bir nur titredi; bu kendine o kadar beklenmedik bir evk verdi ki, oturamayarak kalkt, gezinmeye balad. Sreyya ile Necib hl szlerine devam ediyorlard. imdi Necib ona bir olay anlatyor, Sreyya dayanm, dalgn dalgn onu dinliyordu. Ve gen kadn kocasn bahtiyar ve sevimli grmek iin o kadar samimi bir arzu hissediyor, onu mutlu etmek, onu hibir kadnn mutlu edemeyecei kadar mutlu etmek iin o kadar sonsuz bir kalp kuvveti duyuyordu ki, artk her trl engele kar gelmenin kendisi iin bir sknt deil bir zevk olacan dnyordu. Yavaa kt, kocas grmeden babasna mektup yazmak iin hemen odasna kapand; mektubunu o imdi gelip grecek diye bin heyecan iinde yazp bitirdikten sonra hemen zarflayp dadsnn odasna gitti. Kkten beri elinde byd bu ellilik kadn, kocas ldkten sonra Suad'n rzasyla buraya, yanna gelmiti; birok ricalarla onu yarn erkenden stanbula kadar gitmeye raz ettikten sonra yukarya kp Sreyya'y hl Necib Beyle salonda bulunca imdiden baarl olmu gibi memnun, yanlarna oturdu. Sabahleyin uyanr uyanmaz Suad'n ilk ii hizmetiye: "Dadm gitti mi?" diye sormak oldu. Kz, ihtiyar kadnn erkenden indiini haber verince memnun, kalkp camlar atrd. Bol bir gne gecenin rutubetini silik, bitkin buharlar halinde oraya buraya dolam, rzgrsz havada bunlar aslm kalmt. T uzakta zerinde tek tk kklerle aalar kaynaan bir ovann tesinde ufka kadar deniz grnyordu. Sreyya'ya: "Acaba Necib Bey gitti mi?" diye sordu. Sreyya bir koltua uzanm dnyordu; bunun zerine kalkt: "Sahi... Ama daha gitmemitir, gidecek olsayd gece veda ederdi. Dur bir kere bakaym." dedi ve caml kapy aarak kkn tarafn evreleyen balkonda yryp br cephede bir pencerenin nnde durdu. Necib pencerenin yanndaki koltukta dalgn oturuyordu: "Ben seni uyuyor sandmd." "Ooo!.. Saat bir,* bu zamana kadar uyumak iin insan miskin olmal. Hele ben, burann asl sabahn severim. ehrin grlts iinde yaadka insana biraz sakinlik, biraz kr, bir iki ku sesi pek ho geliyor." "Evet, burada geici oturduunu bildiin iin sana yle gelir..."

Necib ileride ktklerin arasnda entarisiyle dolaarak yanndaki bac ile bir eyler konuan Beyefendiyi gstererek: "O hi sizin gibi dnmyor." dedi. Sreyya hiddetle omuzlarn kaldrd: "O da, eer bu yl, bir salkm zm alabilirse..." Gne tatl bir okayla scakln duyurmaya balam, pencerelerden giren k ierinin yar glgesinde gler yzl parltlarla resimleiyordu. Sessizlik iinde hafif sesle bahede konuan Beyefendinin sylediklerini iitiyorlard. Sreyya: "Annem geliyor!" dedi. Balkonun br tarafndan annesi geliyordu. Glerek bahede kocasn gsterdi. Sreyya ban sallayarak: "Grdk!" dedi. Hanmefendi, Necib'e rahat edip etmediini sordu, Sreyya ona vakit brakmayarak: "Garip sual!" dedi. "Sanki burada boulmaktan baka bir ey varm gibi!.. imdi scak gittike atelenerek her taraf bir frn, aasz, rzgrsz bir klhan gibi iddetle yanmaya balar. Hi o zaman gelip sormazsnz; 'Naslsnz? Terliyor musunuz? Bouluyor musunuz?' demezsiniz.. Rzgr ksn diye saatin dokuzunu beklemeli..." * Kitapta geen saatler ezan saate gredir. Ezan saatte akam ezan hep 12'de okunur. Gne saatine gre bunun karl yaz saati ve k saati uygulamasna gre deiir. Mesela ezan saatte akam 12, gne saatine gre Mays aynda yaklak olarak akam 20.30'a karlk gelir. Arkadan Suad'n sesini iittiler. Glerek Hanmefendiye: "Vallahi benim kabahatim yok anneciim!" dedi. "O, mmkn deil bu yl burada oturmayacak..." Hanmefendi glerek: "yle ya, bir yal tutar, alr seni gtrr!" dedi. Sreyya alayc: "Evet, sayenizde..." diye sylendi. Necib dedi ki: "Ne iyi olur vallahi! Bir kk yal... Kar koca istediiniz gibi bir yaly otuz liraya tutarsnz." Suad, birden kalbi atarak sordu: "Otuz liraya m?" Sreyya annesinin elini tutmu, ona ikyet ediyor, yalvaryordu. Annesi glerek ban sallyor: "Kabil deil, imkn yok!" diye tekrar ediyordu. Babasnn elindekini avucundakini ubuklara verdiini, hatta paraszlktan ikyet ettiini sylyor, kendisine gelince: "Ben nereden bulurum?" diyordu.

Sreyya: "Ah sizde ne knlar vardr!" diyor, annesi glerek: "Otuz lira... Mmkn deil... Sen erkek deil misin, bir karn besleyemiyorsun!" diye eleniyordu. O zaman Sreyya hiddetle: "Evet, hakkn var!" dedi. "Fakat ben maamla ancak boazmz besleyebilirim. Pein otuz lira.. Bunun iin bor mu etmeli?" Onlar konuurlarken Suad kocasna iittirmemeye alarak Necib'e dedi ki: "Bugn gidiyor musunuz?" Necib tereddt ederken, burada kalmann onun iin bir fedakrlk olduunu dnerek rica eder bir sesle ilve etti: "Bugn kalnz!" Sonra bunu da yeterli grmeyerek: "Kalnz, size ihtiyacm var." dedi. Bu ses, bu tavr o kadar esrarengiz, o kadar tatl idi ki, Necib hatta am bile grnmeden ba edi.

2 Suad onlar skmadan akam etmek iin ruhunu tketti. Sreyya'y btn btn kzdrmak istiyormu gibi hava o kadar scak, o kadar durgun olmutu ki, hepsi baygn baygn perdelerin arkasna sinen serince glgeye snmt. Fa-tin ile Beyefendi stanbula brolarna gittiklerinden evde iki erkekle kadn kalmt. Hacer ise bugn le yemeinden nce grnmedi; onun merak edip nem verdii eylerde byle birden ksleri, sebepsiz ihmal edileri vard; ve bu sabah sarn vcutlara zg hassasiyet ile pek zgn olduuna hkmederek onlar, Suad'la iki erkek otururlarken, Suad gezmek teklifini mmkn grmediinden nihayet piyanoyu bir kurtulu aresi olmak zere kabul etti. Necib'in mzii pek sevdiini bildiinden onu elendirebilmek iin birok zamandr ihmal ettii piyanosuna geti. Sreyya uzanm olduu minderde, gzleri tavana dikilmi, kmldanmayarak: "Scakta dinlenmiyor!" dedi. Sonra: "Bununla birlikte, al Suad, teekkr ederim! Etraftaki haarat uultusunun yannda piyano hakikaten musiki yerine geiyor." diye gld. Necib, zellikle pek holanarak, bir alak sandalye ile kede piyanonun yanna gelip oturmutu; Suad oktan beri almad havalar almakta glk ekiyor, elinin mahareti tembelliinin cezas olarak kaybolduundan sz ederek ikyet ediyordu.

Evin iinde durmadan piyanonun nameleri dalgaland; yemek haberi geldii zaman Sreyya uzun bir of ile kalkarak kotu, piyanonun kapan kapad. "Musiki ile idam!" diye elenerek: "Aman kurtulduk ya Rabbim! Sen de mi eziyet meleklerinden oldun, Suad?" dedi. Sofrada yine o konuyu atlar; Necib ikyete balamadan Hanmefendi glerek: "te yalya gidiyorsunuz a!" dedi. Sreyya ac bir rica ile: "Evet, sayenizde!" derken, Hacer merakla sordu; Hanmefendi tatl sesiyle ar ar anlatt, Sreyya'nn artk burada skldndan kaacan, Boazii'nde bir yal tutup Suad' gtreceini hafif bir tebessmle haber verdi. Hacer evvel gerek zannetti, birden btn yzn kaplayan bir hiddet alevinden sonra kendini zapt ederek: "Oh ne gzel!" dedi. "Burada yalnz bamza..." Hanmefendi glerek szn kesti: "Artk biz de yalya misafir gideriz; imdiye kadar onlar bizde misafirdi, imdiden sonra da biz onlarda... Deil mi Hacer?" Hacer souk: "O niinmi o? Biz de istesek gidemez miyiz?" dedi. Sreyya, ah ekerek: "Gitsek de hep beraber gitsek..." dedi. Hacer ehresinde bir sevin parltsnn yaylmasn nleyemeyerek: "Ha!" dedi. "Ben de sahi gidiyorlar zannettimdi." Necib Hacer'in byle kklklere pek ok kaplarak onlar basit bir davranla aa kardn grmekle beraber ona acyordu. Hacer gzellik bakmndan belki Suad'dan stnd, fakat Suad'n btn dier eylerde ona stnl o kadar gze arpyordu ki, bunu Hacer'in de fark etmemesi mmkn deildi. Ahlka, arballka, uysallk ve nezakete bu stnlk Suad'a yle bir hal veriyordu ki, gzellii bunlarla zenginleiyordu. Kocasna olan ball, sakin, daima gler yzl, daima mtevaz halleri bir ykseli sebebi oluyor, onu ykseltiyordu. Halbuki Hacer'in yle anlar olurdu ki, bir glge gibi belli belirsiz ince kalar, effaf cildi, salarnn gzel edas ile gerekten gzel bir kadn olduu grlr, Necib bu gzellikte biraz yaramaz, biraz yrtc ku rengi bulurdu. Sonra Suad'n huzuru yannda kendisinin ziyan edilmi evlilik hayat, bu kadna kar saklamaya nezaket ve tahammlnn yetmedii bir kin ile onu incitir dururdu. Necib eer Suad'n yumuakl ve iradesi olmasa Hacer'le anlamann mmkn olamayacan anlyor, Hacer'in hatta frsat bile beklemeyen u hrn hcumlarna Suad'n nasl bir yumuaklk ve tahamml ile karlk verdiini fark ediyordu.

Sofradan kalkp salona ktklar zaman: "Siz pek iyi yapyorsunuz?" dedi. Suad evvel anlamazlktan geldi; bunlarn kendisine bir saldr olmadn, Hacer'in bazen herkese kar byle davrandn iddia etti. Fakat Sreyya da birleerek btn o tavrlarn birer ak saldr olduunu Suad' kabule zorladlar. O zaman Suad, onu bir kk karde gibi sevdiini, her haline pek ok acdn, bunun iin yle kk eylerine nem vermemeyi tercih ettiini syledi: "Yemin ederim ki..." dedi. "Hacer sizin zannettiiniz kadar kt bir kz deildir; eer iyi idare edilse pek iyi olur, halbuki..." Sreyya az dolusu duman savurarak: "te asl i orada ya!" diye haykrd. "Bu kadar kiinin iinde de bu sabr bir sende var!.." Necib glerek: "te ben de bu sabra hayran oluyorum." dedi. Sreyya Suad'n elinden tutmu, Necib'e gsterdi: "Benim karm bir melektir Necib." Suad glmseyerek: "Kzarmak lzm m?" diye sordu. Sreyya: "Sen ne yaparsan yap!.." dedi. "Ben izninizle ve rahat rahat, yahut rahat etmek niyetiyle gider uraya yatarm." Salona henz giren Hacer: "Ooo, aabeyim bu yl le uykusuna pek erken balad." diye sylendi; sonra dnp Suad'a: "Bu uyku ile yalda ne yaparsn? Senin orada yalnzlktan cann pek sklacak zannediyorum." dedi. Suad tebessm ederek sordu: "Niin, siz gelmez misiniz?" Hacer, bir nevi raks eder gibi Necib'e dora giderken "Ben mi?" dedi, biraz tereddtten sonra ilve etti: "Canm hele bir kere yal tutulsun da! Bu ne kadar acele?" Biraz durdu, sonra sylemek istedii sz hazmettiini gsterir derin bir nefes alarak, orada yatan Sreyya'y grmemi gibi, Necib'e yaklap: "Akama kadar benimle berabersin." dedi. Necib: "Ya imdi siz Suad Hanmn yalnzlndan sz ediyordunuz?" diyecek oldu, Hacer uzun bir "Ooo!" diyerek balad: "O imdi yalnz deil ki!., insana kuru hayalden iyi arkada m olur? Kuzum, bu yal hlyas yle bir hastalktr ki, insan gayet vefakr bir dosttan daha ok megul eder." Necib yine: "Hep beraber burada otururuz, deil mi Hacer Hanm?" dedi. Sreyya yatt yerden seslendi: "isterseniz gezmeye knz, ktk ormanlarna, yahut fasulye korusuna..."

Hacer, Necib'in ekingen tavrlarna, Sreyya'nn biraz kuru sesine bakp, sonra Suadn sessiz durmasna hcum etti: "Yaly nerede tutuyorsunuz Suad?" Suad tebessm etmeye alarak: "Bakalm, daha karar vermedik?" dedi. "yle ise karar vermemek iin ok zahmet ekmeyeceksiniz. Ben de bata sahi zannettimdi. Bizde bu zrtlk varken... Byle sylenilir, birok tatl hlyalar kurulur." -Glerek Sreyya'ya, Necib'e bakyordu.- "Sonra vazgeilir, deil mi? Zaten bundan kolay ey mi olur? Aabeyim, malum ya, nce bir heves, bir heves... stne uyku... O, Paris'e de byle gidip gelmedi miydi?" Suad bu lakrdlarn arasnda hep kendi kendine: "Ah akam olsa!" diyordu. Akam st hepsini kandrp yola kard. Fakat son tren gelip de dadsnn kmadn grnce can pek skld; o kadar yalvard halde babasnn belki aldrmayacan dnerek kzyordu. Dads ertesi akam, br akam da gelmedi; Suad her gn akama kadar bin sabrszlk ikenceleriyle bekliyor, btn gn umduu halde son saatte midini kesip onun gelmeyeceini, gelse bile bo geleceini dnyor, zlyordu, br gn tekrar Necib'i alkoymak iin pek ok skld. Ama niin alkoyduunu da anlamyordu; yalnz onun Sreyya'ya kalben ne derece bal olduunu bildiinden, para geldii zaman kocasnn sevincinde hazr bulunmasn istiyor, bundan baka Necib'in Boazii hakkndaki bilgisinden istifade edileceini de dnyordu. Fakat akamlara kadar Hacer'in mark, hrn kadnl elinden neler ektiini grerek sklyordu. Bunun iin yine "Kalnz!" szn byk bir gayretle nefsini zorlayarak syleyebildi. Fakat Necib Bey ciddi davranarak, bu alkoymalarn sebebini anlamak iin hibir imada bulunmam, hep sessizlikle beklemiti. ikinci akam yine bir aralk yalnz kalnca: "Sizi akama kadar burada bekletip skyorum; affediniz." dedi. "Sreyya'ya bir oyun yapacam, sizin de bulunmanz istiyorum; fakat olmuyor ki!" Necib: "Zaten cumartesi inmeye karar vermitim!" diye tekrar ricay geri evirdi. Ne olduunu anlamamakla beraber bu oyunun yalya dair olacana hkmediyordu. Artk btn kkn aznda bir alay olan bu konudan sz edildike Suad'n heyecanlanmas bu hkm kuvvetlendiriyordu. Fakat bu meselede hepsi o kadar arya varyordu ki, artk gereinden fazla oluyor, hatta rahatsz ediyordu.

Bunu fark eden Necib, Suad'n cevap vermediini grdke kadnn sabrna, tahammlne ayordu. Suad ile ite be yldan beri tanyorlard; bu be yl iinde ona olan hrmeti her an oalm, kadnlar arasnda bylesine tesadfn pek g olduunu zannettirmeye kadar varmt. Necib zaten pek nadir ziyaret ettii bu aileye Sreyya evlendikten sonra daha seyrek gelmeye balamt; o zaman henz okuldan km, uzun tahsil yllarnn biriktirdii bir tela ve ate ile yaamaya koyulmutu. Kadnlar hakknda pek uzaktan ve sayfalar arasnda incelemenin, deneyim ve akla vurmaktan ok hayallerden elde edilmi yzeysel bir incelemenin evkiyle evvel pek hlyal fikirleri vard; tecrbe kendisine ac hayal yaralar at ve genlie zg hararet evkiyle tecrbelerini pek kolayca yaparak kadnlara dair salam ve itiraz edilemez bir fikir ve felsefe edinmi, artk hayat kavgalarnda yaralanma tehlikesine tamamyla dayankl bir zrh ile silahlanm olduuna inanarak ylece yaamaya balad. Bu srada ara sra grd Suad, onun uysallk ve sessizlik iindeki neesi, ciddiyet ve arballa engel olmayan ocukluu kendisine pek yzeysel, pek yapmi gelir, onun da teki kadnlar gibi olduunu dnerek, Sreyya'nn ilk zamanlar gsterdii memnuniyet eserlerindi iinden: "ok gemez grrsn!" diye ba sallard. Fakat zaman geip, bu memnuniyetin hl fazlalatn grdke merak artt; nihayet yle oldu ki, bir gn Sreyya'ya: "Sen birinci ikramiyeyi kazanmsn, azizim." dedi ve elini skarak: "Fakat birinci ikramiye de lyk bir ele dtne teekkr etmelidir; zira iltifat etmediime eminsin ya, temin ederim ki birbirinize lyksnz." diye devam etti. imdi kkte hepsi, Bey, Fatin, Hacer, hatta bazen bunlara katlan Hanmefendi hep birden elenmek iin yal meselesini dillerine dolamlard. Sreyya kh sert bir sesimi kh akayla kark onlara cevap veriyor, yalnz, ara sra Fatin'e arca ve ac gelen bu latifeleriyle hepsini gldryordu. Necib daima tarafsz kald bu konumalarn kendi zerindeki tesirini dnmek isteyerek, Suad'n sessizliine aryordu. Fatin iki lokma arasnda frsat bulup bir kahkaha salverirken Beyefendi sert ehresiyle sessizlii biraz bozarak: "Ben Suad Hanm byle ocukluklara kulak asmaz zannederdim." diyor, o zaman Sreyya kprerek; "Canm ortada bir ey yok, bir yere giden yok!" diye haykryor, Hacer: "Sade gitmek isteyen var!" diye eleniyor, Hanmefendi glmseyerek ar ar syleniyordu:

"Galiba herkesten habersizce kaacaklar. Zavall Suad'n suu yok ki, gtrmek isteyen Sreyya..." Ve Fatin tekrar iki lokma arasnda: "Ve kar, kocasna itaate daima mecburdur!" kuraln sylyordu. Bu durum dadnn dnne kadar devam etti. O da ancak cumartesi gn leyin gelebildi: "Senin baban kolay kolay bu kadar uramazd, ama bilmem ki ne yazdn? U gndr bunlar iin urat durdu." diye Suad'n eline bir zarf verdi. Suad hemen zarfn kenarn yrtt. Gzlerinin duman arasnda fark etmiyordu. Bu dolu zarf aamyor, eli titriyordu. Sonra kotu, balkonda konuan Necib ile Sreyya'nn arasna atld: "Yalya gidiyoruz!" dedi. Sreyya bakyordu, nce inanmad, "Ne oluyor, niin?" diye bakan bir gzle Suad'n gsterdii banknotlar ald; sonra birden: "Bu ne? Bunlar ne? Nereden?" diye sordu. Suad eliyle azn kapayarak, "Sus!" dedi. br "Kim gnderdi?" diye sorarken, "Babam, babam..." cevabn verdi. Sonra oraya oturup alak sesle: "imdi bu para ile kimseye haber vermeden gidip yaly tutmal, sonra da hepsinin gznn nnde buradan kp gitmeli..." dedi. O zaman kii karar verdiler ki, yal tutuluncaya kadar kimsenin bir eyden haberi olmayacak; yal tutulunca, kkten yalnz Hanmefendiye haber verilerek svlacakt ve herkes bir sabah kafesi bo, kular umu bulup aacakt. imdi oradaki hayat, masraf dnyorlar, her halde on be lira ile idare edebileceklerini zannediyorlard. Sreyya: "Ah bir kere oraya gidelim de a kalalm?" diyordu. Sonra Necib'e dnp: "Artk bize misafir gelirsin." diyor, Suad "Elbette, elbette!" diyerek Necib Beyi gndr yalnz bunun iin, yal birlikte gidilip tutulsun diye alkoyduunu itiraf ediyor, artk btn tertibinin ne olduunu anlatyordu. Sreyya seviniyor, "Ah Suad, Suad!" diyor ve sabredemeyerek imdi gidip her eyi onlarn yzne haykracan ve hepsine birden: "Yarn yal tutuluyor." diyeceini sylyordu. Suad: "Aman Sreyya sabret, iki gn daha..." diye yalvaryor, Necib zaferin tamam olmas iin iki gn daha beklemenin iyi olacan sylyordu. Sreyya ocuk gibi olmutu: "Hemen tanrz!" diyordu. "Hemen o gn... Aman burada bir dakika durmayalm! u uursuz yerden kurtulalm. Ah ne zevk Necib, ne zevk! Hepsine birden: 'Biz yarn gidiyoruz artk; bugn yal tutuldu.' demek ne zevk! Billahi Fatin'in

lokmas boaznda kalr. Gzlerinin ne hrsla aldn buradan gryorum! Ah, bir kere o gn gelse, o gn, o saat gelse bir kere..." Hemen karar verildi: Yarn pazar deil miydi? Erkenden Necib ile Sreyya gidecekler, kk k bir yal tutacaklard; otuz liralar vard, Suad "Yetimezse..." diye kayglanyor, Necib temin ediyordu: "tesi kolay, asl lazm olan elde..." Ve birden Necib kendini hatrlayp dnd ki, bu ite o pek yabanc olduu iin hibir mdahalesi olamazd; fakat onlar kendisini o kadar itenlikle, o kadar samimiyetle ie kartryorlard ki, artk istei dnda gelien olaylara kaplmaktan baka aresi yoktu. Akam sofraya oturup da Fatin yine iki lokma arasnda az, gzleri ak olarak yaldan bahsettii ve yan bir bakla Beyefendiye srtp hoa gitmeye alt zaman, gnlk yenilginin acs km oldu. arkada zevk iinde birbirlerine baktlar; Sreyya kendini tutamayp sakin gstermeye alt sevinli bir ses ile: "Evet, yarn gidip tutacaz." dedi. Hacer glerek: "Hangi han satld acaba?" diye elendi. Beyefendi sadece yemeiyle megul, "Mahmutpaa'da han m yok? Bir tanesini satmtr." diye mrldand. Fatin glerek, yemek arasnda bouluyor gibi, "Vallahi de billahi de!.." dedi. Sreyya, btn btn syleyecekti, fakat Suad o kadar derin, yalvaran bir bakla bakt ki, kardan Necib, Sreyya'nn dayanamayp susmasna hak verdi. Yemekten kalktklar zaman dost Sreyya'nn kk odasna getiler; balkona km olan Suad havaya bakarak: "Hava pek kapank, Allah vere yamur yamasa!" dedi; Sreyya artk gln bir tavrla: "Ne!" dedi. "Yamur mu? Ta yasa vallahi yine gideriz!.. Deil mi Necib?" Necib glerek: "Hay hay!" dedi. O zaman tekrar konutular; yarn nereye gidip nasl yapacaklarn mzakere ettiler; Suad Emirgn'dan aa olmamasn istiyordu. "Beykoz olsa fena m?" diyordu. Necib, kar sahili tercih ederek Yeniky'de yahut Yenimahalle'de kk bir ey bulacaklarn sylyor; "Oralarda ierilerdeki evler bile yal gibidir." diye tevik ediyordu. Suad'n asl istedii sakinlikti. Drde kadar konutular; Sreyya bol bol hayal kurarak yaz hayatn bin trl szler iinde imdiden dzenliyor, baz ufak grler ileri sren Suad, buna baka fikirler ilve ediyordu.

Sreyya bir sandal bulacakt; glerek: "Bir de araba..." diyordu. Suad mahzun mahzun ban sallarken: "Bu uzun olur, deil mi? Asl o vakit a kalrz ite." diye iini ekiyordu. Yalda srlecek zevkleri imdiden arya vardrarak keyiflenirken birdenbire: "Lkin bu sylediklerimizi yapmak iin btn yaz yetimeyecek." diye glyorlard. Ve Necib son dakikalarda garip bir hzn iine gmlerek bu mutlu kar kocaya bakyor, "Eer evli olmak bu ise..." hi fena bir ey olmadn gryordu. Fakat bu evliliin nasl zel artlar, tesadflerle gerekletiini dnerek birok kt evlilikleri gz nne getiriyor, kendi kendisine "Mmkn deil, mmkn deil! Byle bir gelecee kavuamayacan, bu kadar uygun bir kadna mmkn deil ulaamayacan, mahrum ve zelil hayatn ihtiyarla kadar byle yalnz ve mutsuz" srkleyeceini kuruyordu. Yarn erken kalklacandan erken yatlmak tavsiyesiyle daldklar srada Necib hep bu fikirlerin esiri idi; odasna gitmek iin balkona getii zaman iri, rzgrl damlalarn yadn grerek bu serinlikten istifade iin orada durdu, alnn bir diree koydu ve gecenin karsnda bir mddet yle kald. Kendini, hayatn dnyordu. Evlenmemek hakkndaki kesin karar ara sra gcn yitiriyordu; imdi yine o zayf zamanndan biriydi. Bu kar koca arasnda ahit olduu anlama ve yaknlk, bu hararet, bu birinin kk bir istei iin brnn cann verecek derecede tel, bu sakin ve mutlu sevgi onu harap ediyordu. Btn baarlan birer hsran ve azap olan kendi hayatnn uzun uzun arzu edilmi, allm, kazanlm baarlarnda bile byle gl, byle fedakr, byle tevik edici ve scak samimiyet hamlesine ulaamamt. Birok mutluluklar ya zehirli bir ayrlk yahut kahredici bir kaytszlkla bitmi, hibiri en mutlu zamannda bile u huzurun dinginlik ve gzelliine benzeyememi-ti. Ve bu hayat tatmadktan sonra yaamak ona bo, pek bo geliyordu. "Niin?" diyor, sonra mitsizlik ve bezginliin bitimsiz nakarat, "Niye iyi!" hitab takip ediyordu. Onun zevkin hayhuyuna tutulmu, maceralara meyilli olan yaratl bunlarla anlat iin artk ikinci huy olmu, imdi kendisinde skn ve efkate, glgeye, ycelik ve iire susam bir tabiat uyanmaya balamt. Hayatn en memnun olduu annda bile, ruhundaki eksiklik hissi bir baka ihtiya ile dalanyordu; imdi zannediyordu ki, bu ihtiya ancak byle scak bir sevgiyle, byle dostane bir ballkla tatmin edilecek...

Ilk bir rzgrla byk byk bulutlar uuarak getike seyrek, ar damlalar serpiliyor, etrafnda, bunlarn yapraklara dmesinden ileri gelen lsz bir ses hrdyordu. Necip slandn fark edip karanln iinde odasna giderken durdu, yan banda imdi iitiyorum zannettii ho bir havada uyuyan bu kar kocann byk bir hrmet ve sevgiyle mutlu olmasn temenni etti. "Lyk olan mutlu olur." fikri bir mddet zihnini igal etti. Odasna geip soyunurken hl bunu dnyordu. "Evet!" dedi. "Lyk olan mutlu olur; yahut Goethe'nin dedii gibi, lyk olan kazanr ve kazanamayan lyk deildir." Sabahleyin Sreyya'nn sesini iitip uyand zaman hemen yeni uyumu gibiydi, o kadar ba kfl ve ar kalkt; fakat panjurlar ap da dardan taze, yeil, parlak bir yaz sabah btn nee ve tazelii ile ieri dolduu zaman derin bir ferahlk hissetti. Sreyya, "abuk, abuk, treni karacaz." dedi. Sonra balkonun parmaklndan aa sarkp, "Araba hazr m Selim, araba?" diye haykrd. Necib be dakika sonra hazrd. Onlar odalarnn nnde buldu, Suad tavsiyelerini bitiremiyor, tekrar ediyordu; "Aman Sreyya, Allah akna..." derken Necib birden dn geceki dncelerine dnd, glmsedi, Suad arabaya kadar yanlarnda gelmiti; Sreyya: "Ban kapsna kadar beraber gel; orada seni brakrz; dnersin." dedi, Suad: "Ya brakmazsanz..." diye tereddt etti. Necib Suad'n gzlerinde istasyona kadar gitmek arzusunu okuduundan: "istasyona gelseniz de yine arabayla dnseniz daha iyi olmaz m?" dedi. Kar koca ikisinin de bunu istedikleri hemen gsterdikleri sevinli kabulden anlalyordu. Araba hareket etti. Ban bozuk yolundan bazen devrilecek gibi giderken Necib u on dakikalk mesafede bile beraber bulunmak iin, hatta aka itiraf edemeyecek kadar istekli olan bu iki kalbin imdi yetimek telayla birbirine bakmadklarna dikkat ederek: "Beraber olmak yetiyor." diyor ve tekrar, -bulank ve tortulu, cevap vermek yahut tutunmak iin dnceleri daima krkla urayarak- tekrar bu hali bile bir mutluluk mertebesine karan yakc, kavurucu deil sakinletirici ak, hayr bu ak olamaz, kalp balln dnyordu. Tren hareket ettii zaman istasyonun arkasnda arabasndan kendilerine bakan Suad' aradlar; elleriyle selamlar gndererek uzaklarlarken onun da arabayla yola dzldn grdler.

Vagonda iki kii yalnzd; Necib nasl olup da Sreyya'nn imdi bu noksan, hatta kendisini zen bu kadn noksann hissetmediine at. Bu kadar ballk zerine bu ayrlk belli bir sre iin olsun kalbi elbette hznlendirmeliydi. Ve bu kadar sadk bir akn bile byle hznleri olduunu dnerek boynunu bkt. Sreyya ban trenin hzndan doan havaya am yar durgun, susuyordu; sonra: "Bakalm ne yapacaz?" dedi; daha sonra ilve etti: "Sahi gzel bir ey bulursak... Suad ne kadar sevinecek deil mi?" Evet, Suad... imdi onsuzluktan hznlyken bu dnce, onu sevindirmek, onun sizi beklediini, imdi fikren sizinle beraber olduunu, her an yannzda hissettiinizi bilmek, hissetmek, yannzda grmek... Bu hznl olua sonsuz bir lezzet veriyor, sevilen iin ekilen ezalar bir gam damlasyla kark bir ho sarholuk haline getiriyor, zaman getike bir acma kadar tatllatryordu. Sreyya: "Ah bak, akam bizi araba ile beklemesini tembih etmeyi unuttuk." diye esef etti, sonra hemen, "Ama zannederim, kendisi dnr ve gelir." dedi. Eer geleceini zannetmeseydi hakszlk edecekti; zira Necib Suad' onun kadar bilemedii halde bile bundan phe etmiyordu. Ve birden, kendisinde daima varolan tahlil phesi ile bu huzurun da derinliklerine girip hakikati grmek merakna dt; elbette bunlarn da grndkleri kadar mutlu olmadklarn, Suad'n da aslnda bu kadar kusursuz bulunmadn tekrar etmeye balad. Kendisinin bunlarn karsndaki hayran vaziyetini pek gln buluyordu, iin kardan byle grndn, esasen kim bilir neden ibaret olduunu sylerken niin hibir kusur belirtisinin kendi gzne isabet etmediini soruyordu. Birden bir tepkiyle "Bu kadar da bir muvaffakiyet deil mi? Bakalm ben bu kadarna eriebilecek miyim?" dedi. Akama kadar dolap nihayet ilerini sevine sevine bitirdikten sonra trene geldikleri zaman byk bir rahatlk hissettiler, nlerinde memnun ve sevinli geecek birka gn vard. Sreyya baarl zamanlarna has tavrlaryla hayal kurarak anlatyordu: imdi Suad' bulacaklar, ona anlatacaklar, Sreyya'nn "mcevher kutusu, fildii yuva" diye tarif ettii yaly o ne kadar sevecek... Sonra evdekileri nasl artacaklar... Sreyya hepsinin taklidini yapyordu: "Fatin kuduracak, beyefendi kpk saacak..."

Necib: "Ya Hacer?" dedi. "Hacer mi? Grrsn. O da kocasna bir yal tutturacak..." Sonra glerek: "Fakat Fatin... Vallahi onu boar da yle bir halt etmez..." dedi. O asl onu grmek istiyordu: "Ah u Fatin..." dedi. "Patlayacak patlayacak!.." Sonra birden: "Patlasa da Hacer de kurtulsa!.." dedi. Necib, Suad'n ciddiyet ve dayankll yannda Sreyya'nn da byle kk hislere kaplna bakyor, fakat kendisi de Fatin'i o ksa boynu, daima para grr gibi ak ok gzleri, ban evirmeden saa sola bak ile o kadar iren buluyordu ki, hak veriyordu, istasyonda Suad' bulur bulmaz btn emelleri alt st oldu. Sreyya ona mjde verirken o: "Bouna her ey bozuldu." dedi. Ve merak ettiklerini grerek anlatt: "Ben dadma tembih etmeyi unutmutum. Hepsini Hacer'e sylemi. imdi herkes biliyor." Sreyya, "Eyvah!" gibilerden elini alnna gtrerek, "Ne sylyorsun Suad?!" dedi. Sonra mutluluunun okluundan onu da bir baar haline getirdi: "Bilsinler, ne yapalm, engellemek de ellerinden gelmez ya!" Suad yle dnmyordu. "Beyefendi engel olmak isterse..." diyordu. Sreyya, yavrusunu savunmaya hazrlanan bir canavar heybeti ve fkesi ile bakarak, "Ne?" dedi; azametle omuzlarn kaldrp, "Ben artk okula gitmiyorum!" diye gld. Sonra arabaya bindikleri zaman Sreyya, "fildii yuva"sn anlatrken her eyi unuttu. O kadar cokunlukla anlatyor, Suad da deminki kederi unutarak yle en grnyordu ki, Necib bile iinden ykselen zehirli sesi unutarak, olayn akna kapld. Sreyya vdke Suad, Necib'e dnyor, "Sahi mi Allah akna, sahi mi?" diye soruyordu. Evet, hepsi sahi idi, bu fildiinden yuva Boaz'n stnde, kavaklarn yannda, Yenimahalle'nin bir kesinde, tmyle fildiinden yaplm kadar temiz, parlak, Pazarba'ndayd. Otuz yedi liraya tutmulard, ii yar deli idi. Sreyya, "Suad, piyano da var." diyordu. Bunlarn hepsi Su-ad' sevindiriyordu. Sreyya, orann sessizliinden, glgesinden, manzarasndan cokuyla sz ediyor, syleyecei eylerin okluundan eksik anlatarak, "Deniz kapsna kadar geliyor." diye sevincinden tayordu. Sonra Suad, Hacer'in nasl mosmor kesilip, karsnn parasyla yazla giden Sreyya'nn, artk gznden dtn nasl

sylediini anlatt. Sreyya fkelenerek, "Niin? Kocann paras baka, karnn paras baka m olur?" diyor ve zalimleerek, "Herkes kendi kocas, her kadn kendisi mi?" diye syleniyordu. Suad, eliyle azn tutarak, onu susturmak istedi. Sreyya byle hakszlklara cevap verdii zaman, ii ezilir, onu sevmemekten korkard. Necib'e dnerek: "Dnnz Necib!" dedi. "Biz gidince yalnz kalacak, btn btn yalnz... Zavall kz, ne yapacan aryor, sonra..." "Sonra... Sonra da kskanyor. Niin bir eye kendi adm vermezsiniz? Kskanyor, ite bu... Ve kskanl onu irret ve hain ediyor. Bunda acnacak ne var?" Kke geldikleri zaman kapnn nnde Hacer'le Fatin'i grdler. Fatin, iki eli brnde, pantolonunu ekerek ve gzlnn zerinden bakp ylarak, "Maallah efendim, Boazii'nden yle mi?" dedi. Yukardaki balkondan Hanmefendinin sesi, "Allah gle gle oturmak ksmet etsin... Nerede tuttunuz bakaym?" diye soruyordu. Sreyya, Fatin'e omuz silkip annesine cevap verdi: "Hele yemek yiyelim, uyuyalm da... Ryay o zaman grrz. Ne kadar sabrszsnz!" Hacer, fkesine yenilerek birden atld: "Ah, ben biliyorum canm. Bana Behice Dad syledi. Hatta bak, yengem de inkr edemiyordu ama, imdi hep bir oldular, elbirliiyle saklayacaklar. Fakat ben biliyorum, bugn onlar Boazii'ne gittiler, ev tuttular... Dn para gelmi..." Fatin, kahkahalarla glyordu. Sreyya, Hacer'e dnp kzgn bir tavrla: "Pekl kk hanm, diyelim ki yle olmu! Bunda ne var? Siz de o kadar istiyorsanz, beyiniz size de tutsun!" dedi. O zaman Fatin'in pantolonunu bir kez daha ekip sessizce ieri katn grerek hep birden gldler. Yalnz kaldklar zaman Sreyya, "Aman kaalm, yarndan tezi yok, kaalm..." dedi. Suad, "Dur bakalm, izin alalm bir kere..." dedi. Sreyya: "Kimden? Neden? zin mi? O niin?" diye sylenirken kars: "Yok, ben kimseyi darltmaya raz deilim. Sen o ii bana brak!" dedi. Ve sessiz, glmseyerek, gidip Beyefendi ile, Hanmla grt grld; dnnde "Yalnz Hacer..." dedi. "Onu ne yapacaz?" Ve anlamayarak yzne bakan iki erkee kederle: "Onu da gtrsek!" diye yalvard.

Sreyya yerinden frlayarak haykrd: "Ne? Fatin'i de mi?" Buna bir karar vermek iin tartyorlard, bu ge vakte kadar srd. Yatmak zaman gelince Necib, "Artk ben de yarn iniyorum!" dedi ve Suad'a bakarak: "Bana baka hizmet var m?" Suad glyordu, "izin mi? Bir artla!" diyerek kocasnn yzne bakt. Sreyya da glerek: "Evet, tanr tanmaz postu bizim eve sermek artyla..." Ertesi sabah kalktklar zaman Sreyya anlad ki, gece kkn br kesinde kyametler kopmutu; Hacer kocasn onlar gibi yal tutup Boazii'ne gitmeye zorlam, o tabii bu teklife kulak asmam... Sreyya "Yreine inmitir!" diye glyor, fakat sonra kzyordu; bunun zerine atmlar, Hacer'e fenalk gelip, Bey, Hanm hep oraya komular; Fatin srar etmi, daha zorlanrsa rahat edecei bir yere gitmekten baka aresi kalmadn sylemi... Sreyya: "Katr gryor musun, katr!" diyor, sonra babasnn bartrn-caya kadar nasl uratn syleyerek "Katr eksin, lyktr!" diyordu. "Araya araya bulduu yakutu imdi grsn..." nk o kzn evlendirirken bir gn yle sylemiti: "Hanm, aradm aradm ama yle bir yakut buldum ki!.." Sreyya bunu anlatarak: "Bulduu yakutu imdi nargilesinin marpucuna oturtsun da..." dedi. Suad darlarak: "Bey, bey!" dedi. "Peki, sustum, sustum ama haydi kaalm bakaym! Zira artk onlarn yzn grmek istemiyorum!" Suad yalvard: "Yok, sen bir kere Hacer'e syle de yle! istedii vakit gelsin. Syleyeceksin deil mi?" Kocasndan muvafakat cevabn almadan ie balad ve Necib kendilerine veda edip ayrlrken Sreyya, Hacer'le konumak iin odasna gidiyordu.

3 Bir daha on gn sonra Beyker'in nnde rast geldiler. Necib, Beyolu'na doru yrrken arkasndan birinin kolundan tuttuunu hissetti, dnnce Sreyya'y grd: "Ooo, nereden byle?" br elinden tutup Beyker'e doru yryerek: "Ya sen?" dedi. "Krklara m kartn, ne oldun? Bizi yar yolda yalnz brakmak..."

Necib zr dilemek iin sz bulamyordu; dkkana girmilerdi, Sreyya bir raa bir ey sordu, sonra ne dt, ieri yrrlerken: "Gryorsun a!" dedi. "Masraf, masraf... Otuz be, krk lira derken yal bize altm liraya oturuyor." eride ipekli kumalara bakmaya balad, bir taraftan anlatyordu: "Ama gelsen de bir grsen... Ha, sahi, ne vakit geleceksin? Bekleyip duruyoruz... Ah Necib, biz bada meer cehennemde imiiz, ne yer, ne yer! Ben ilk baktmz gn bu kadar gzel bulmadmd. Sabahlar, ya akamlar... Hele leden sonraki gzellik... Akam st Suad ile beraber kyoruz; orada bir yol var, tepenin kenarnda, Kavak'a kadar gidiyor. Ne manzara, ne manzara!... Bir kere Bykdere'ye gittik... Daha istediimiz gibi gezemiyoruz ki, iyice yerleemedik. Ev tamam olsun da uzun seferlere kacaz... Sen de gelirsin!" diyordu. Sonra Necib de tevik olsun diye: "Mays, malum a. Bykada'nn tam mevsimidir." dedi. Sreyya gld: "Mays Boazii mevsimidir, azizim, Boazii, sade Mays deil, btn yl... Zannederim ki, oralar kn bile gzeldir. Bir rzgr var, aman ya Rabbi, bir rzgr var Necib!... O temiz rzgr baka nerede bulunabilir? Sizin adanza gelen rzgr btn Boaz'n stnden geip kirlendikten sonra size gelir. Beni abartyor zannediyorsun ama geldiin vakit greceksin ki, hakkm var. Oraya gittiimizden beri ne kadar fark ettiimi ben bilirim. Suad bile bambaka oldu. Bir nee geldi, bir hayat geldi... Sabahlar demir gibi kalkyoruz, sonra, sana bir ey syleyeyim mi? En sevdiim hali rahatl... Ne Fatin var, ne Hacer var... Yapyalnzz!" Necib hatrlayarak: "Sahi, onu ne yaptnz? Kandrabildiniz mi?" diye sordu. Sreyya hiddetle: "Brak u acuzeyi!" dedi. "Bana inan Necib? Acuzelik yalnz ihtiyarlarda deil, asl genlerde... Bilemezsin bu kadnlar fena olunca ne kadar fena oluyorlar. Kendisine barmak iin gittim de bana ne cevap verdi bilir misin? imkn yok... Bana karm ekitirdi; evet bana Su-ad'... Anlyorsun ya? Dur, uraya girelim, kordela alacam... Malum a, kadn ileri bitip tkenmez... Fakat ikyet etmeye gelmiyor, azizim; hain eyler pek pahal ama onlar-sz elbise de bir eye yaramyor..." Sreyya byle gamsz kular gibi gevezelenerek her eyden hafiflikle bahsederken Necib btn birer saadet olan bu eylerden mahrum geen kendi hayatn dnyordu. Tnele geldikleri zaman

Sreyya "Artk bana msaade!" dedi. Onu eyrek gee, doru Yeniky'e giden vapura yetimek istiyordu, arkadann elini skarken "E, ne zaman?" diye sordu. Necib tereddt ediyordu. Sreyya: "Karmam!" dedi. "Sonra Suad' darltrsn, onda bilsen ne hazrlklar var! Senin iin ayrca bir oda hazrlyoruz... Gryorsun a, gelmek bir vazife oluyor. Ne vakit gelsen evdeyim. Ben haftada iki gn stanbula inmek istiyorum ama daha karar vermedim... Bir de sandal bulduk, onu da alrsak gelsin keyif. Sahi sen sandalcl sevmezsin! Ooo, ddili| tt, hoa kal!" Kouyordu, Necib arkasndan seslendi: "Selmlarm unutma!" Sreyya: "Unutmam, unutmam!" diye kayboldu. Necib dnerek kalabala kart, "Kim der ki u adam be yllk bir kocadr!" dedi. Bu, kendisinin yaamak ve evlenmek hakkndaki btn felsefesine muhalif bir haldi, fakat ite gerekti. Ve hayalen Sreyya'y gryor, Suad' beklerken gryor, yine onlarn evk ve huzur ile geecek gecelerinin yannda kendi geirecei gecenin acl imdiden kalbine kyordu. Birden: "Adam sen de! Bunlar hep hlya!" dedi. "Onun yerinde ben olsam ilk haftadan bunalrm... Zaten ben hibir eyden memnun olmamak nasibi ile domu deil miyim?"

4 Necib byle dnmesine ramen, o pazar Ada'ya gidecek yerde Boaz'a gitti. Vapur, Boazii'ne kouan halk ile taarak kprden zlp Boaz'n mavi gsne gmldke ii alyor, gitgide kendinde bir ferahlk duyuyordu. Etrafna bakarak hepsi de memnun, gler yzl grnen yolcularn bahar ile kendilerinden geerek srdkleri hayat, ona duyduu sevinle, ok evkli bir hayat gibi geliyor, geni nefes alarak, dalgalanan kr yeilliklerinin, renk renk ieklerin taze kokularyla iinde bir canllk; bir faaliyet duyuyordu. Btn znt ve sknts Beyolu'nun karanlk sokaklarnda kalmt. Her yzde bir nee vard. Vapurun st gvertesini dolduran halk iinde, kadnlarn hepsi ona bugn arzulanmaya deer bir gzellikle grnyordu. Sahil binalarnn yan yana ve birbirlerini kovalamalarndaki hzdan yar sersem, gzlerinin nnde kaynayan u cokun hayattan yan baygnd, iskeleler kendilerine geen

yolcular boalttka vapur bir kere nefes alyor, biraz hafifliyordu. Byk-dere son yolcular alp vapur adeta boand zaman Necib kendini toplad. imdi nasl bir sevin, kinsiz, temiz yreklilikle, nasl bir mutlulukla karlanacan dnerek seviniyor, glyor, sonsuz bir memnunlukla telalanyordu. Yahya doru yaklatka, bu tela heyecan oluyor, Suad', Sreyya'y imdiden grerek kalbi arpyordu. nce kendini Suad tand. Eliyle iaret ederek ieri seslendi. O zaman pencerede, kar koca, ikisinin de balar grnd. Sreyya uzun bir "Oooo!" ile selamlad. Kapy hizmeti kz at. eri girer girmez, kendisini merdivenden koarak inen Sreyya'nn karsnda buldu. Bu, sevinli bir karlay oldu. Sreyya, "Ne iyi ettin de geldin!" dedi. Yukar ktlar. Suad'la birlikte Sreyya da, Necib'e, bugn geleceini umduklarn syledi. Necip merak edip, "Neden?" diye sordu. Sreyya aklad: "Hava sabahleyin o kadar parlak, o kadar nefisti ki, Suad, 'Bugn Necib Bey belki gelir!' dedi. Ah sabahlar erkenden buradaki gzellii, tazelii anlatmaya sz bulamyorum. Denizin holuunu, tazeliini, yeilliini, hele u Boazii sabahnn el dememiliini grmeli Necib! Fakat bugn Ada'ya gideceini bildiimiz iin zlyorduk. Buna karn, bilmem niin umuyorduk." Glerek karsna bakt: "Hatta Suad, hazrlk bile yapt. Malum ya, artk o ev kadn oldu." Suad kzarak: "Fildiini beyefendiyi misafir kabul edecek bir duruma getirmeye urayorum." dedi. O zaman Necib anlatt: Gece Beyolu'nda ne kadar bunaldn, bugn Ada'ya gitmek istedii halde oraya gidip birtakm renksiz ehreler, kaytsz dostlar, yabanc kalpler greceine gelip fildii yuvalarndaki dostlarnn misafiri olmay tercih ettiini syledi. "Ah grseniz artk!" dedi. "Grseniz artk Beyolu ne kadar dayanlamayacak hale geldi. Sabahlan yine biraz serince oluyor. Rutubet biraz ie yaryor. Fakat sabahlar da Beyolu'nun o ba artan satc grltlerinin evlerin iinde nasl nladn bilseniz... Sonra le oldu mu durmak, oturmak mmkn deil. Toz, gne, ter... nsan bouluyor, bouluyor, bouluyor... Onun iin buralar, insana bir ky gibi geliyor. Hele bu Yenimahalle, sahiden fildiinden bir yuva. Uzak, uzak... Sanki kam, kaybolmu!.. Ah, buraya gelip dnyay unuttuunuza ne iyi ettiniz!"

Sreyya, baarsnn glmseyen mutluluu ile ekledi: "Unutmu ve unutulmu, yle deil mi?" Sonra Necib'i elinden tutarak, "Hele imdi gel de sana kafesimizi gezdirelim. Servetimizi gr. Bir kere balkonlu odaya gidelim de bak manzaraya!" dedi. Bir merdiven karak deniz zerindeki salona girdiler. Buras evin eni kadar geni bir oda idi. Panjurlar anca nce bol bir kla gzleri kamat. Suad ilerleyerek, balkona kan orta kapy da at. birden balkona geti. Saaklardan girmeyen gne, beyaz, takn bir kla buray ieriye doru gittike glgelenen bir parlakla bouyor, denizde dalgalarn oyunlaryla kvamlanarak yansyan glgeler bile bir gm beyazlyla ykanp kendisini aa vurmayan bir scaklk iinde gneten gelen kahkahalar gibi billurlayordu. "Sreyya, asl buraya bak!" dedi. Karsnda Anadolu'nun Kavaklar'dan balayp Beykoz'dan geerek, Paabahesi'nden ta ubuklu'ya, sonra Yeniky'den balayp btn Tarabya'y, Bykdere koyunu izleyerek Mesar burnuna kadar gelen kylar arasndaki ok byk, geni gl gsterip, eliyle iaret ederek; "Nasl, tpk bir gl deil mi?" diye sordu. Necib, "Cidden gzel!" dedi. Balkonun kenarna kadar ilerlemiti. Hafif bir rzgr okamasyla damlacklanan deniz, gne altnda baygn, dermansz serilmi, girintili kntl bir gm yayla incileiyor, kylarn stnde gz alabildiine srkleyip ufuklarda yoran tepelerin her biri baka glgeler, dumanlar altnda havasnn ateten titredii sezilen eflatun, kurun, sar da izgileri en sonunda geni bir denizle klar altnda ufka gmld sanlan Adalar'a benzeyerek ate koru stnde rpere rpere ses vermeyen setler gibi sralanyordu. Sreyya, tekrar ediyor, "Nasl muhteem deil mi?" diye soruyordu. Sonra birden alevlenerek, "Ya bu rzgr?!" dedi. "Sorarm sana bu rzgr baka nerde bulursun Necib? imkan var mdr? Bu temiz, saf... Suad'n dedii gibi, kpre kpre esen rzgr?! u sevince, u tazelie, u hayata bak Allah akna... Ba diye gidip, o cehennem ocana tklmak yazk deil mi?" Necib, oraya byk bir saksnn yanna konmu, geni bir hasr koltua oturarak "Muhteem, muhteem!" diye tekrar etti. Kar koca memnun, mutluluklar gzlerinde, glerek birbirlerine bakyorlard. Suad, "Daha bu ilk memnuniyetin arkas alnmad!" dedi. "Her gn baka bir gzellik var."

Sreyya, Suad'a gzleriyle teekkr ederek bakt. "Ah, btn bunlarn senin sayende olduunu dndke... Benim sevgili karcm..." Suad, elini tutmak iin uzanan ellerden kap, krgnlkla gzlerini szerek, "Bak yine sylyorsun!" dedi. "u kt kelimeyi yine tekrar ediyordun." Srayya glyor, rpnyordu.. "Ne yapaym, unutuyorum, affet Suad!" dedi. Sonra Necib'e dnd, "Bir trl kendimi tutamyorum, halbuki karcm kelimesi bizim hanmefendinin en byk zdd." Necib, bu kk, ili dl aile meclisinde yar dalgn, derin bir acyla kendi kendisine, "Evet, insann bir kars olup da onu yalnzca adyla armak mutluluu!..." diye hayfland. Sreyya, sonunda Suad'n elini tutmutu. Necib'e dnp, "Evet kardeim!" dedi. "Biz artk Boazii'nin mutlu, mutluluklarndan lgn kular... Buna karn bu mutluluk ara sra gagalamamz engellemiyor. Hele ben... Dn ki, artk her eyime kar klyor. Hatta hamaratlma bile..." Suad, hakl olduunu ispatlamak iin telala, zellikle ona dedi. "Her gn broya gitmeye kalkmaz m?" Sreyya, akalar gibi yine hep Necib'e anlatyordu. "E, ne yapalm, para kazanmak iin deil mi? ite pekl grlyor ki, ana baba adama para vermiyor. Halbuki, her yl insan karsnn parasna boyun emez ya! Ev tutulmasna neyse! Fakat karsnn ekmeine..." Suad, uzaktan gelen kulak kabartm bir ku tavryla ban eerek, yar sitemli glmseyile dinliyordu. Sonra birdenbire kpkrmz kesildi. "Devam edersen..." diye eliyle tehdit ediyordu. Sreyya, elini brakmadndan darlm da kurtulmak istiyormu gibi rpnyor, siyah gzlerinde hiddet imei aktrarak kurtulmaya urayordu. Sreyya koyuvermeyerek, "Hakl deil miyim Necib Bey?" dedi. "Pekl ister misin imdi Necibi hakem tayin edelim!" Suad sonunda yenilmiti. "Pekl ben onun insafndan eminim ama nce ben anlatacam." Hafif bir inatlk oldu. nce hangisinin anlatmas gerektiini kararlatrdlar. Suad uzun zaman her gn evde oturmaya altrdktan sonra imdi stanbul'a inmeye kalkmasn istemiyor, zellikle "Asl yeni geldiimiz iin kp krdan, bahardan burada yararlanacamz yerde, her gn stanbula inilir mi?" diye yaknyordu. Sreyya, acmasz bir ocuk gibi davranarak, "Niin inilmesin?" diyor, glerek Suad'n elini hl brakmyordu. Hizmeti kzn balkon

kapsnda grlp iaret etmesi Suad' btn btn kurtulma aresi aramak zorunda brakt. Sreyya, "Olmaz, olmaz gndermeyiz!" dedi. "Hem misafiri yalnz brakp gitmek..." Necib, "Mademki ev ii iin..." dedi. Sreyya, kt, "ite ben bundan bktm. Buraya geldik geleli bu hain evin ii bitmiyor. te ben de bundan yakmyorum. Akama kadar beni evde oturmaya altrp, akamlar ev kadnln bahane ederek ortadan kaybolduktan sonra benim her gn broya gitmeye hakkm yok mu?" Suad "iim var, canm!" diye darld; nihayet darlmakla bir i gremeyeceini anlaynca yalvarmaya mecbur oldu, Allah akna brak!" dedi. Gzleri rica ile yanyor, perian bakyor, dudaklar titreyerek yalvaryordu: "Gideyim bakayun, brak! Allah akna brak!" Sreyya abuk geleceine yemin etmeyince brakmad. Ve iki erkek yalnz kald zaman Sreyya karsndaki koltua arka st yatp, yar hznl: "ite byle kardeim!.." dedi. "Sana yemin ederim ki onsuz kalsam lrm..." Sustular. Rzgrn sade rperterek getii sakin dalgalarn akllar arasndaki oyuklardan kard sesle uyuturucu bir hrt oluyor, bu ses denizin parltlarndan kyor zannedilecek kadar o parltlarn ahengine uyuyordu. Necib: "Demek her gn bylesiniz?" diye sordu. "Evet, fakat sade bu deil, hele kalk da bak! Ne letafet, ne letafet!.." Necib birden ac bir teessfle bu gece Beyolu'na dnmek mecburiyetinde olduunu hatrlad ve "Vah vah!" diyerek Sreyya'ya bunu haber verince o koltuundan frlad: "Ne? imkn yok! Vallahi billahi olmaz, insan Boazii'ne gelip byle hemen dnmeye kalkarsa cinayet ilemi olur, her cezaya mstahaktr." Necib sz verdiinden bahsederek affedilmesini rica ediyor, Sreyya inat ile: "Koyuvermeyiz, imkn yok! Suad kabil deil raz olmaz!" diyordu. Bu kadarla Necibi ikna etmi gibi baka bahse, konuulan bahse geti. Buradaki hayatlarn anlatmaya balad. O asl, sabahlar seviyordu; oturduklar odann stnde yatyorlard, nce gne, o cehennem gnei, o siyah dumanl, insann belini bken gne deil, kz gibi saf ve taze bir gne gelip odalar aydnlatyor, "Uyannz!" diyordu. Sabaha kadar deniz insana gizli ve en bir ninni sylyor, bazen kzararak grlyor, kpryor, fakat ok kere byle sakin, bir kuzu gibi bezgin ve uslu... Suad her

gn bu gnele beraber uyanyor, srayp camlan ayordu. O zaman ieri sabah, hayat, sevin, hele genlik btn bunlar, her ey, sade bu gnele, sade denizin sesleriyle odalarna, kalplerine hcum ediyordu, insan gelip byle koklayarak stan, denizin krpelii ile serin bir scaklk veren gnele ykanyorlard... ite Sreyya buna doyamyordu. "Bazen Suad bir emsiye, ben bir baston alp kveriyoruz; burada aalklar, korular falan yok ama u arkada Kavak'a giden ince bir oban yolu var. Oraya gelince Karadeniz grnyor, ite o her eye bedel." Eer Suadin bu ev delilii olmasayd daha uzaklara gideceklerdi, fakat o inat ediyor, mutlaka, her yemekte kendi eliyle hazrlanacak bir ey, gz gezdirilecek iler buluyordu. Her neyse, bu gzel sabahtan sonra sofra banda karsn karsna alp da skn ve samimiyet iinde yemeini yerken hayatndan duyduu zevke doyum olmuyordu. Sreyya bunu syledikten sonra gz krpp: "yle mi zannedersin? O halde leden sonrann lezzetini bilmiyorsun?!" diye leyi methetmeye balad. leden sonra buraya, balkona kyorlar, kam koltuklara uzanyorlard. Scaklk artm, fakat aada deniz hl serin oluyordu. Onun sesinde yle rtkan bir ahenk alyordu ki, insan kendini yeil sularn arasnda zannediyordu. Rahatlk, bu serinliin, bu yar scakln arasnda yava yava yle bir dereceye geliyordu ki, yar uykuda, yar uyank szlp gidiyorlard. Bu byle iki saat devam ediyordu; sonra gezmeye kyorlard. Akam gezmesine, bir arabaya atlaynca Bykdere'ye doru... Sonra gece, stanbulun en zarif, en ssl, en sakin geceleri. Aydnla lzum hissetmeksizin, semann denize yansyan, btn nurlar o kadar en, o kadar geveklik veren klar yadryordu ki, o glgenin iine gmlm, yar lm kalyorlard. O zaman denizin, gkyznn, karki krlarn tasvir olunmaz gzellikleri vard. Sreyya uzanm, sade ellerini kullanarak, bazen bahisten bahse gemek iin biraz durarak, kelime kelime anlattka Necib sessiz dinliyordu; sonunda Sreyya: "ite hayatmz." dedi. "Yemin ederim ki, hi bu kadar mutlu olduumu bilmiyorum!" O srada Suad'n sesini iittiler. "kretmeli, kretmeli..." diyordu, Sreyya yatt yerden kmldanmayarak: "Sen kredeceine

buraya bak." dedi ve eliyle Necib'i gstererek: "Akama gidiyormu!" diye ilave etti. Suad aalam: "Mmkn deil, aka ediyorsun!" dedi; Sreyya temin etti. Sonra glerek: "te bir haber ki, uad'n btn tasavvurlarn harap etti. O kim bilir yeni ev kadn sfatyla ne hazrlklarda bulunmutu." Suad, Necib ile megul iken bu sz zerine kocasna dnp tehditli bir ka atsyla: "Susmak ne iyi eydir." dedi. Necib hl zntyle, kalamayacan tekrar ediyordu. Sreyya glerek, "Bu ne srar..." dedi. Sonra gz krparak ilave etti: "leri gitmeyelim. Kim bilir! Beyolu bu." Nihayet Suad bugn gidip yarn mutlaka gelmek artyla raz olacan syledi. Sreyya: "yle ya, bahar bitiyor." dedi; kendileri Beykoz ayr'na gitmek istedikleri halde imdiye kadar onun gelmesini beklemilerdi. Necib arambadan evvel gelemeyeceini sylyor, onlar srar ediyordu; nihayet arambaya karar verdiler. Sreyya hizmetinin glgesini grnce: "Yemek mi?" diye haykrd. "Koalm, koalm... Yemekler darlmasn!" Suad, bu evin bir zrnn yemek iin aa kata kadar inmek olduunu syleyerek iniyordu. Sreyya nden giderken: "Sen baban bir daha kandrarak birka yz lira vurabilirsen o zaman istediimiz gibi bir ev sahibi oluruz." dedi, buna hep birden gldler. Yemek odasna girdikleri zaman Sreyya hemen yerine oturup havlusunu aarak: "Aman abuk, abuk... Yemekler iltifatmza hazr. Baksanz a, saat bee gelmi!" dedi. Suad: "Her zaman kata yiyoruz?" diye sordu. Sreyya: "Malum..." dedi. "Yani demek istiyorsunuz ki, bir muvakkit saati kadar muntazam yemek yiyoruz. Bunu tekrar ettirmeye lzum yok. Allah almanzn mkfatn versin, yalnz temenni ederim ki, bu merak nihayet bu kk bir cinnet haline koymasn. Ev kadnl cinnet ls... Doktorlara yeni bir hastalk daha..." Suad serzenili bir bakla: "Birikiyor!" dedi. Sreyya hem yemek alyor, hem daima Necib'e bakarak devam ediyordu: "Ne? Cinnet mi?" Suad ban sallayarak: "Hayr, kabahatler, hakszlklar..." dedi. Necib: "Omlet enfes!" dedi. Sreyya glerek: "Aya kalsa bize yemek haram olacak. Bereket versin kk hanma... O kendini

yoruyor ama kocacna... Ay, kocasna diyecektim! Ay, yine olmad, Sreyya'ya, Sreyya'ya!.." dedi. Suad Necib'e bakarak: "Cennete gitmek iin sabrdan baka are yoktur, deil mi Necib Bey? Rica ederim, siz evlenince byle huysuz bir koca olmamaya alnz, yoksa..." Sreyya hl alay ederek: "Yoksa ne olacak?" diye sordu. Suad tereddtle: "Yoksa... Yoksa... Karnz mutlu etmemi olursunuz..." Sreyya: "Ooo!.." dedi. "O kadarck m? Ben de mhim bir ey olur zannediyordum... Necib de benim kadar bilir ki, evlilikte hanmlar solda sfrdr. Asl akl ermeyen bir ey varsa bu kadar dikkate ramen u etlerin alk baarsyla byle simsiyah olmasdr." Suad glmseyerek: "Mademki kocalarn huzuru lzm, veriniz onu ben yiyeyim... Zavall kadnlar!" dedi. Necib: "Tam tersi, zavall erkekler Suad Hanm! Bir kadnn ne olduunu anlayanlar iin asl zavall, erkeklerdir. Kadn olmaynca bir erkek hayatnn ne verimsiz, ne yamursuz, ne orak bir siyah l olduunu bilseniz... Bunu ok erkek de bilir de sonra unutur... Bir kadnn bir erkek hayatna sade varl ile nasl gr ve krpelik verdiini, ruhu bir yana braksak bile yalnz vcut iin de nasl byk bir koruyucu olduunu bilseniz... Demin bana buradaki hayatnzdan sz ediyordunuz. Siz her saati geirmek iin mutluluklar, elenceler buluunuzu anlatrken, ben yirmi drt saatlik hayatmn nasl bir cehennem gibi, sonsuz srklenmez bir hayat olduunu dnyordum. Sadece syleyeyim ki, lecek derecede bunalyorum." tekiler susuyorlard. "... Bilmezsiniz Beyolu hayatnn, hatta elenecek mevsimde bile nasl bunaltc, beyin ezici bir hali vardr. nceleri bin bir renkli bir hayat gibi grnr. Hibirine benzemez yzleri var gibi gelir. Fakat o kadar tek renk... Aman ya Rabbi o kadar tek renktir! Grlen yzler o kadar ayndr ki, mahremiyetsiz, itenliksiz, gsterili bir taklitten, souk sar bir taklitten olumu bir hayat... Her grtnle bir rekabet, bir mcadele, bir dmanlk... Hibir el skmazsn ki, mmkn olsa seni bir ukura itmeyeceinden emin olasn. Hibir ses iitmezsin ki, senin arkandan en hain, en haksz bir alayda, bir ktlemede bulunmayacana emin olasn. ki yzllk, alay, kendini beenmilik, bencillik... Bu a kurdun elinde btn ehre morarm, btn gzler bulanm, herkesin baars tekilerin ayaklar altnda

ezilmesine baglym gibi bir ekememezlik, bir kin... Kimse kimseyi beenmez. stnden bandan tutunuz da konutuu Franszcaya kadar her ey alay iin bir bahane olur. Zaten hep sahtekrlktan ibaret olan paskal yznde, gz dudaa, dudak eneye gler. ren bir ey ksacas." Sreyya lokmasn hazrlamakla meguld. "Buna ramen inkr edemezsin ki, kadnlar nefistir!" dedi. "Evet, zellikle kaldrmlardan geerken, uzaktan maaza bebekleri gibi grnce... Beyolu tiyatrosunun gezici aktrisleri... Hepsi yledir. Asl hayatlarn oyuncular gibi unutmulardr. Onlarn ruhlarn arayacanza kutup kefine ksanz daha hayrl olur. Bilir misin nefis kadnlar hangileridir? Temiz ruhlular. Sana ciddi sylyorum Sreyya. Mutluluunun deerini bil." Sreyya, yan yan yar kzarm Suad'a bakyordu. Derin derin baktlar. Sofradan kalkt zaman Necib, kendi kendine, "Ah herkes byle olsa, herkes mutlu olsa!" dedi. Baka bir yerde olsayd bu dileini pek gln bulurdu. Fakat bu mutluluk ve itenlik iinde btn eilimleri, alkanlklar kayboluyor, hayatn; karanlk, hain, kt hayatn unutuyor, hncn, bezginliini hissetmeden deierek baka iyi bir adam oluyor ve sonra bunu fark ederek aryordu. "Ah, insanlar, u insan yrei, yz bin anlaml bir bilmece... iinden kmak mmkn deil!" diyordu. "Acaba ktlk de iyilik de bulac mdr?" diye dnyordu. Tekrar balkona kp kelerdeki yeilliklerin altnda uzun sandalyelerden birine otururlarken, Sreyya, "Aman Suad gelmeden bir sigara tellendirelim!" diye kutusunu verdi. Henz sigaralarn yeni yakmlard ki, Suad grnd. Balkona kmayarak kapdan, "Dehet dehet! Yine mi duman, yine mi?" dedi. O zaman ttnden sz ald. Sigara Suad'm tam zd-dyd. Sreyya ise sigaray savunmak istiyordu. Necib dedi ki, "Yok Sreyya, herhalde bu savunulacak kadar nemli bir ey deil. Bana yle gelir ki, evli olsam da sigaramdan yaknlsa!.." Sreyya tuhaf bir gzle bakarak "Galiba yine bir ey yumurtlayacaksn Necib?" dedi. Necip glerek bitirdi. "Elimden sigaray, cebimden paketi, kendimden de bu uursuz alkanl sevinerek atardm."

Sreyya sigarasn zevkle bir daha ekerek ar ar dumanlarn savuruyordu. "Ne gzel fikir! Yalnz bir kusuru var. uygulanmas mmkn deil!" "Azck fedakrla katlanmaynca hibir ey yapmak mmkn deildir." Suad korkarak: "Yok, ben fedakrlk mertebesine kan eylerden bahsetmiyorum." dedi ve piyano bahsi oluncaya kadar hep badan, badakilerden bahsettiler. Bu neeli bir konuma oldu. ki szde bir Fatin ile Beyefendi ortaya kyor, Hacer'in sesi iitiliyordu. Sonra Necib, Suad'a piyano almasn rica etti, "Demin Sreyya'nn anlatt bu hayatn imrendiim huzuruna bir saat sonra nail olaym, benim de mrmde bir gn bulunsun!" diye vgde bulundu. Suad ikyet ederek uzun mddet piyanosundan uzak durduundan hl baramadn, notalarnn karmakark olduunu syledi. Nihayet piyanoya gemek icap etti. ki erkek balkonda kalm, salondan gelen piyanoyu dinliyordu. Sreyya rzgrn bir mddet tereddt edip durduu bu scak n, her gn byle le vakti serinlik bitip her eyin sustuu, bekledii zaman hatrlatarak: "Gryor musun?!" dedi. imdi deniz dalgasz, durgun bir havuz hissini vererek, scak gnein altnda kurun gibi ar, uzanp gidiyor, scaklk ho hava iinde titrek, deiken fark ediliyordu. Uyuukluk yle bir dereceye gelmiti ki, gzleri arlam, manzaray yalnz kirpiklerin arasndan szlen bir bakla gryorlard. Ve ieriden bazen piyanonun damla damla kouan, bazen birbirine kararak yava yava artan bir grlt ile ykselen, sonra birer birer szlerek len sesleri devam ettike bu tasavvurun stnde bir mestlikle onu megul etmeye balad. Bu, La Traviata'dan bir para ile balamt. Fakat Necib sonrasn hatrlayamyordu. Bir andaluz serenad gibi geliyordu. Sesler, kh billur gibi akyarak, kh matemli srklenerek, kh evk ve cokuyla ykselip ykselip sonra mitsizlik ve bkmlkla dklerek devam ettike btn kurduu hlyalar karanlklara bouldu; fark ve hissedememeye, hatrlayamamaya balad; sanki yaamyordu. Birdenbire saatin sesini iitti, bu ses onu uyandrd. S-reyya sandalyesinde uzanm, gzleri kapanm, dalmt; piyano hl ar ar, iinden gelen bir dertle inliyordu. Teekkr etmek iin ieri girdi, Suad onu grnce glmseyerek: "aldm havalara yazk oluyor, deil mi?" dedi. Necib "bilakis" makamnda ban sallad; bitirince

Suad tekrar ikyet etti, piyanonun nnde en iyi bildii morsolar bile artk ardn sylyordu. "Hele notalar?!" dedi. "Grseniz ne halde! iinden kmak kabil deil... ocuk kitaplar gibi olmu. Birounu bulamadm, kartrla kartrla birbirine girmi... Bilmem bazlar da tede mi kald, konakta m?" Necib notalara gz gezdiriyordu; bunlarn ekserisi mehur operalardan fanteziler, potpuriler idi; fakat o kadar harap bir halde, o kadar eksikti ki, kendi kendine stanbul'dan gelirken birka yeni morso getirmeye karar verdi; o zaman tekrar aklna stanbul'a gidecei geldi, saate bakarak: "Ooo, saat sekiz buuk!" dedi. "Acaba vapur kata var?" Ve Suad'n ikyetli bir bak nnde yar tereddtl: "Temin ederim ki..." diye balad; kendini burada kalmamaya mecbur eden btn sebepler diye bulduu eyleri izah edince ikna olmu grnen Suad: "Bari sizi Tarabya'ya kadar geirelim." dedi. Sonra hzl sesle darya seslendi, cevap almaynca sesini daha ykseltti, "Bey, Bey, uyuyor musun?" dedi. imdi rzgr km, balkonun bir tarafndaki tente rpnarak patrdyor, denizin armonili akmas, kesilmeyen bir sevinle akyordu. Sreyya uyand zaman Suad'n fikrini pek uygun bularak: "Ne gzel, ne gzel!" dedi; Necib'in bu hareketinin bir hainlikten baka bir ey olmadn iddia ile: "imdi kalk sen daha sabahleyin ikyet ettiin o miskin, tozlu hayata gir..." dedi, sonra Suad'a gz krparak: "Daha dorusu akl da ermez a! Yemin edebilirim bu gece btn rnasumiyetinle hemirende kalmak zere kamyorsun... O tozlu Beyolu'nun rmcekli bir apartmanna... Deil mi?" akasna dkld. Necib, Suad'n yannda sklyor, gzyle iaretler ederek Sreyya'y susturmaya urayordu. Suad: "Karar verildi deil mi, beyler?" dedi. Be dakika izin isteyerek ekildi, Sreyya elbisesini deimek iin iki dakika izin ald; ve kar koca gittikleri zaman yalnz kalan Necib sabahleyin o kadar ekitirdii Beyo-lu'nu imdi ne kadar zlediini dnerek kendine ayordu. O zaman da samimi idi, imdi de samimi olduunu gryordu. Kendinin byle birbirine zt birok tavrlar taknp hareketlerde bulunmas, hepsinde de samimi oluu onu zmn bulamad bir muamma gibi megul eder, iki katl

deil, yz katl bir kadn kalbi gibi birbiri iinde gizemli kutu olduunu zannettirirdi. nce Sreyya geldi, "Ben hazrm!" dedi. Suad da hazrlanp geldii zaman yol mzakeresine baladlar; o Byk-dere'ye kadar yayan gidip oradan bir arabaya binmeyi teklif ediyordu, Sreyya ardan gememek iin sandal tercih ediyordu; ikisinin de birer para fikri kabul edildi, sandal ile Bykdere'ye gidecekler, oradan arabaya bineceklerdi. Yolda ayrdan geerken, Sreyya daha vapura vakit olduundan bahsederek biraz arabay bentler yoluna srdrd ve iki taraf btn aa ve ayr olan bu yoldan giderlerken onlara uzak bir huzurdan bahseder gibi iftlik hayatndan bahsetmeye balad. Necib: "Ne olsa yle hayatlara gelemem; bana hay ve huy, grlt, sersemlemek lzmdr." diyor, Sreyya o hayat abartlarla verek dingin, sakin geecek bir iftlik mr iin btn bu sahte ihtiamlar feda edeceini sylyordu. Necib, Suad'n Sreyya'ya nasl baktna dikkat edip: "Evet!" dedi. "Seni oraya kadar takip edecek bir yol arkadan olduktan sonra..." O zaman Suad'n gzleri efkatli baklarn kaybetmeksizin Necib'e dnd ve bu bak o kadar derin, scak bir sevgi ile nemliydi ki Necib ruhu eriyor zannetti; bir saniye mutlu bir karklkla titredi. "Evet, byle bir bakla insan dnyann br ucuna gider." diye dnd. "llere gider, dalara gider..." Onun imdi terk etmek istemedii hayat, bir lden baka ne idi? Glgesiz, susuz, vahasz, hatta serapsz bir l... Evet, hatta serapsz... Bununla beraber, bazen en ehemmiyetsiz glmsemeler, hatta kendine ait olmayan baklar bile ona bir iir taknl verir, onu cann feda etmek ihtiyalaryla inletirdi. Ah ztlklar, ztlklar... "nsan deilim, sanki bir denklemim!" diyordu. Ayrlrken Suad tekrar ediyor: "arambaya, deil mi Necib Bey?" diye soruyor, Sreyya "Erken gel de Bentler'e gidelim." diyordu; karar verildi. aramba gn akam gelecek, ertesi gn sabahleyin Bentler'e gidilecekti. Necib kalabalk iinde vapura girdii zaman bir kenara geip onlar grebilmek zere bakt, Suad elinde kk krmz emsiyesi, arabann iinde sade omuzlar grnen siyah arafyla, yere inmi dayanm duran Sreyya ince uzun boyuyla o kadar mutlu, o kadar gzel grnyorlard ki, onlarn yannda duyduu huzur ve kalp rahatndan onlardan ayrlnca mahrum

olmu, o huzuru uzaktan grp ne yabanc kaldn anlam gibi zntl, ayrldna piman oldu. Onlarn sallad ellere mukabele ederken "Budalalk ettim!" diye esef etti. Onlar kle kle bir nokta kalnca azalarak nihayet mitsizlie dnm olan bu sevin gibi ac, yklm bir znt iinde kald. Bu gzel geceye tercih ettii Beyolu gecesini, buluaca kadn dnerek geceyi miskin, kadn hayvan sayyor, verdii sz unutmann bir hyanet olmayacan dnyordu. "te byle!" dedi. "Kararsz, isteksiz, bo..." Ban sallad: "Ve bana evlen diyorlar!" diye gld.

5 Sreyya ile Suad'n birbirlerine ilk gnden evk ve gnl aklna benzeyen ballklar vard; Boaz'a geldiklerinden beri ileri almt, hep yeni eyler zlyorlard. Sreyya'nn ocuka sevinmeleri, delilikleri oluyordu. Ve bunlar, Suad'a, kalbinde duyduu scakln okanmak isteyen kaynamalarnda byk bir huzur gerekiyordu ve Suad hayatlarn dzenli, gzel yapmak iin pek ok alarak yoruluyordu. Bezginlik nedir bilmeyen bir mr kurmak iin byle urap sonra mkfatn grdke, Sreyya'y byle yeniden zlemli ve ok neeli bulduka emeline kavutuundan dolay mutlu oluyordu. stiyordu ki, Sreyya evde ikyet edecek hibir ey bulamasn. Hazrlk, teberi edinmeler, her eye dzen vermelerle geen ilk gnler, evin her zamanki gidii halini ald, birbirine benzeyen gnler ard ardna gelip getii halde bile, bu gnlerde, badaki son zamanlara nispeten yeni evli bir kar kocann heyecanll ve neesi vard. Necib bu hayatn bir baka neesi oluyordu; bu halin bir para yardmcs da kendisi olduu iin onun da orada bulunmas, neelerini biraz daha tarjamlyor gibi idi. Onun gelmesini sevinle karlyorlar, gitmesini geciktirmek iin tuhaf tuhaf bahaneler icat ediyorlard. O, ilk geliinden sonra, karar verildii zere, aramba gn akam vapuruyla geldi. Cuma gn sabahleyin dnmek artyla kalacan sylyordu. Kar koca bu iki gn bir byk sevin gibi kabul etti. Onlar daha Necib gelmeden seyranlar

hazrlamlard. Bentlerle Beykoz'a gitmek istiyorlard. Suad: "imdi Bentler ne gzel olur..." diyor, Sreyya; "Hele Beykoz ayr!" diye karlk veriyordu; hemen ertesi sabah hangisine gideceklerini konutular. Nihayet de sabah erkenden, Bentler'e gitmekte birletiler. Erken kalkmak iin erken yattlar; ertesi gn gne kar-ki tepelerin arkasndan henz kmken de hazrlanmt; sabahn sessizliinde, geceden tembih edilip kapnn nnde bekleyen arabaya bindiler. Bu Mays sabah, Bentler yolculuu ne de bir seyahat hayalinin iir ve sarholuunu verdi. Sabahn tazelii, Mays'n son gnlerindeki yeillik bolluu ile yolun etrafndaki ayrlarn, balarn henz rzgrsz serin havadaki deprentisizlik iinde yaylmak iin soluk bekleyen kokular, arasnda gittikleri yeil glgeler, daha ilerledike ormanlar, kocaman aalarn birbirine sarlm dallar, uzakta birikmi glgeleriyle yeil birer karanlk halinde grnen korularn gsleri, hep bu sessizlik sakinlik, bu parlak durgunluk iinde, urada burada oynayan k parltlar arasnda kularn k gibi szlen akmalar, arabadan indikleri vakit, iinde kaybolacaklarm kuruntusunun verdii korku hissi ile byk orman nihayet havuzlar, insana birer korku rpermesi ile hayattaki balara yaknlamak duygu ve ihtiyac veren heybetli havuzlar ve sonra dnyle ki saat bete eve girdikleri zaman sabahn btn temizlii, yorgunluun btn kuvveti ile midelerinin feryadndan baka bir ey duymadlar. Sreyya "Yemek, yemek!" diye grlyordu. "Buyurun." dedikleri zaman iki delikanl kotular, nden giden Sreyya odaya girince: "Vay, ilek!" diye sevinle haykrd. Sonra Suad'a dnerek: "Bu nereden byle?" diye sordu. Suad glmseyerek: "ileini ye de tarlasn sorma, demezler mi?" dedi. Gzel bir ilek kokusu sofradaki ieklerin kokusunu bastryordu. Sreyya Necib'e dnerek: "Gryorsun ya azizim; ne varsa kadnlarda var!" dedi; sonra havasyla azn siler gibi yaparak ilve etti: "Her eyi bir sr haline koymak inad bile..." leden sonra ne yapacaklarn konuuyorlard; Sreyya birdenbire: "Eyvah!" dedi; evvelki gn bugn iin yelkenli bir sandal tembih etmiti. Sandalda yelkeni ap gezmeyi ok sevdiini, yelkenli bir sandal kiralamak istediini syleyip duruyordu. Sandal bugn Moda'dan gelecek, beenmezse geri gidecekti; bunun iin verdii sz unutmak

istemiyordu; "isterseniz siz gidip gezin, ben beklerim." dedi. Onlar kabul etmediler, "O halde yarn, sabah gideriz!" dediler. Necib dneceini hatrlatyordu, "Sen kalrsn sen..." diyor, Necib, ekiniyormu gibi ban salladka Sreyya, "yle ise zorla!" diye balayacan anlatyordu. Yemekten sonra vakit sandal bahsi ile, zellikle Sreyya'nn beklemesiyle geti. Uzun uzun yelkenden bahsederek zevkleri vyordu. "Deniz kpkler iinde... Rzgr, etrafnda fiek gibi atlar... Yelkenler rpnp... Sandal dalgalarn gsne sarho gibi yaslanm... Umak da deil, yzmek de deil. Bir hal ki..." diye bitiremiyor, sonra drbn alp Paabahesi koyuna doru aratryordu. Necib, "Ama havasz kalmamak art!" dedi. Sreyya midini keserek drbn bir sandalyeye brakt. "Oo, evet... Rzgrsz kald m sandal lm demektir; hele gne de olursa!.. Hi ekilmez!" Suad, "Ya aknt?!" diye sordu. Bunun zerine Sreyya Boaz'n rzgrndan, meltemlerinden bahsetti; hem onun istedii bir sandald, kotra deildi. Sandaln krekleri olduundan skya gelince yasa krek, baka are olamazd; "Fakat kotra ile i bsbtn baka olur!" dedi, onunla insan deniz ortasnda rzgrsz kald m sularn keyfine baldr, aknt varsa aanoz gibi yan yan akar, yoksa gnein cehennemi altnda rzgr bekleyerek durur. Fakat buras yle deildi, burada rzgr hi eksiliyor muydu? Bunu sylerken eliyle rzgr gsteriyor: "u rzgra bak!" diyordu. Rzgr, Karadeniz'in btn hiddeti ve krpelii ile tepelerden koparak saldryordu. "Bu havada sandal nasl gelir, kim bilir?!" dedi. Sonra aknt burunlarn dnd. Bir kere, glerek "Vaktiyle..." diyor, bir kere Boazii'ni gemek iin iki gn uratklarn anlatyordu. Sandal bahsi snen bir rzgr gibi, bitkin cmlelerle srklenerek bittii, Sreyya'nn beklemesi artk bir sz sylemeyerek drbn elinden brakmamak derecelerine geldii zaman Necib'le Suad arasnda, "Artk gelmeyecek!" sz balad. Suad: "Eer sandal gelmezse elimizden kurtulamazsn!" diyordu; Necib ile bir olarak onu mitsiz brakmak istiyorlard. Sonra Suad Beykoz'dan bahsetti, oras imdi kim bilir ne gzeldi. Bu rzgrda ayrlar grmeliydi! "Bize u frsat kaybettirdikten sonra..." diyerek yar ikyetli bir tavrla Necib'e bakyordu. Sonra, "Cannz sklyor, Necib Bey!" dedi. Necib glmseyerek, "Galiba biraz..." diye gz krpt.

"Piyano alalm m?" Bu teklif cana minnet bilinerek kabul olundu; onlar piyanoya getiler; Sreyya balkonda kald. Necib piyano sz olur olmaz kendi kendine, almak istedii notalar unuttuunu hatrlayp: "Eyvah!" dedi. "Fakat bu iki gnn o kadar sersem geirmiti ki nota dnmeye vakti kalmamt. Burada geirdii gnn u etkisi olmutu ki, hrmet ettii ve sevgi besledii, hrmet ve sevgi grd Sreyya ile Suad'dan ayrlp Beyolu'na geince orada yaamak onu harap ediyordu. Kendi kendine gelecek sefer mutlaka unutmamaya karar verdi. Gryordu ki, Verdi'nin birka operas Suad'da yoktu, ondan sonra yeni yaplm bir iki eser de tabii bulunmuyordu; bulunanlar arasnda kullanlmayacak halde olanlara da iaret koyup yenilemek istiyordu. Suad piyanoda birka gam yaparak: "Hangi havalar seversiniz?" diye sordu. Necib notalar kartrarak gzden geiriyor, "Aman romans olmasn!" diyordu. Sonra romanslar hakkndaki ilgisizliinin hikyesini anlatt. Elindeki ktlarn arasndan bir ey ayrp piyanonun nne koydu, Suad: "Granviya?" dedi. "Gzel!" dediler; Granviya'y ikisi de ok seviyorlard. Necib: "Onda her ey var." dedi. "Oynak, evik, zgn, szgn... Her tel var." Granviya'dan Faust'a getiler ve Granviya' nn valsinden sonra Faust'un valsini kyasladlar. Arkasndan askerler mar geldi. Rigoletto mar alnd. Necib canl havalar tercih ediyordu; bunun iin Trovatore, Aida marlar ard arda geldi. Necib "Biraz alayalm!" diye Traviata'y koydu. "Adiy del pasato", "Bu kadar gen lmek", "Ah belki!" paralar alnd. Necib "Verdi girdi mi i deiiyor; fakat sizde Verdi tam deil." dedi. Suad bestekrlarn iyice bilmedii hayatlarna dair sorular soruyor, Necib bildii ayrntlar aktaryordu; yle oldu ki, mzik susup yalnz bahsi devam etti. ikisi de unda birleiyorlard ki, dnyada mzik gibi hibir ey yoktur. Necib iin mrnn en tatl zamanlar yalnz ok mutlu olduu anlar deil, mzikle mest olduu zamanlar idi; mzik o kadar etinlik ve dknlk ile hissine dokunuyordu. Asl ar mzikten anlamak iin birok yllk zel eitime ihtiya olan Gluck, Haydn, Beethoven gibi statlardan bahsederek onlar dinleyip anlayamad iin zntlerini sylyordu.

Balkona ktklar zaman saat ona geliyordu, "Hani kotra?" diye gltler. Sreyya iyice can sklm gibi: "Belli olmaz ki, belki gece gelir!" dedi. Suad: "Artk herhalde bizi evde daha fazla hapsedemez ya!" dedi. "Evet, kalm!" dediler. Bu sefer Kavak yoluna gemilerdi. Sreyya dakikada bir arkasna bakp kylar tefti etmekten geri kalmyordu. Necib glerek, "Sandala m bakyorsunuz?" dedi, Suad serzenile: "Beykoz ayrna bakmaz ya!" diye sylendi. Necib: "Evet, yazk oldu, grmek isterdim." dedi. Sreyya hiddetlendi: "ite yarn gideceiz a canm!" Fakat Necib erkenden istanbul'a inecekti; o zaman hep bu sz oldu, Sreyya, Suad rica ediyorlar, yarn da kalmas iin ikna etmek istiyorlard. Ve bu o kadar samimi, o kadar iten idi ki, Necib kabul etti. Zaten istanbul'a inip yine bunalacak deil mi idi? Sabahleyin Sreyya'nn grlts, bir yabanc ile bararak konuuu Necib'i uykusundan uyandrd. Pencereye gidip bakt zaman iskelede bir sandal ile iki kii grd; herifler ikyet ediyorlar, gece rzgr kesildiinden Bebek'ten beri krek ekerek geldiklerini sylyorlard. Bu beyaz, kaplama tahtal, ba k bir, bir sandald. Uzun bir seren stnde ok byk olduu anlalan bir yelkeni vard. Sandaln, yelkenin temizlii Necib'in pek houna gitti ve Sreyya kendisine, denemek zere sandala gelmesini teklif edince kabul ederek iki delikanl sandala bindiler. Rzgr hafifeydi, fakat sandal, yine iyi yryordu, istihkmlara doru ykseldiler. Sreyya eski becerisini gstermek iin dmene gemiti; merak ederek, "Acaba dayanr m?" dedi. Oradan Kavaklar'a doru getiler. Dndkleri zaman Sreyya memnundu; Necib Sreyya ile sandalclar pazarlkta brakarak ieri girdi. Onlar gezerken balkonda dayanm duran Suad'n yanna kt: "O nasl?" dedi. Necib vd. Suad: "Hava her vakit byle olmuyor ki!" diyerek dalgal olduu zaman binilemeyeceini anlatyordu; Sreyya da geldi, "Yemek yiyelim de Beykoz'a sandal ile gideriz." dedi. Sandal ka kadar tutmutu. imdi oturup bir kk bayrak dikmek iin uratlar; bu uralar arasnda Sreyya hep havay kolluyor, gittike artan rzgra bakarak seviniyordu. Yemekten sonra balkona ktklar zaman rzgr o kadar uygun buldu ki, bir iki saat geirip yle gitmek zere verilen karar bozdurmak iin uramaya balad; fakat Suad'la Necib saat

sekizden evvel kmamakta srar ediyorlar, gizli hileler bularak ii ertelemeye urayorlard. Nihayet Sreyya yenik dt, sandal sekizden evvel hareket edemedi. Suad sandala girip oturunca: "Oo, bykm!" dedi. Dardan kk grnen sandaln ii pek geni ve rahatt. Sandalc yelkenleri ap tekne rzgrn nne dklnce dubaya doru hzla akmaya baladlar. Byk derenin stnden gne onlar rahatsz ettiinden Suad emsiyesini at. Bu, siyah beyaz ve kuruni renklerden satranl bir kk emsiye idi. Necib emsiyeye, arafa, peeye, eldivene, bu kadn eylerindeki incelie ruhunun derinliklerinde gresi gelmi gibi titreyen bir tutkunlukla bakyor, sonra Suad'n kk, bir kk ku denilecek ellerinin emsiyeyi tutuundaki iire hayran olarak perian kalyordu. Dalgalar aklarda bymeye balamt. Sandal korkusuz bir atlla zerine gelip ard aras kesilmeyen sularn stnde dalgalandka Suad'n gzlerinde bir bulut, bir endie ve strap bulutu duruyordu; fakat dubadan Servi burnuna doru bklp rzgr pupaya aldklar zaman salnt kesildi. Sreyya gibi Suad'la Necib'in de keyfine artk son yoktu. Sandaln etrafn kucaklayan rpnt sesleri, tekdze musiki gibi akyan su serpintisi onlar oyalad, Beykoz'un Hnkr iskelesine vardklar zaman yarm saat olmamt. Onlar kt halde Sreyya kmyor, ilk hevesle sandalcya yardm ediyordu. Suad'la Necib rhtmdan bakyorlard. Sonra beraber ayra ilerlediler, nce rzgr ayrdan soluklar getirmeye balad; bu birok ieklerin, otlarn birbirine karan soluu serin, taze, ya kokusu idi. Biraz sonra ayrn bir ksmn grdler, uzaktan buras sar ieklerle bir fulya tarlas gibi idi. ilerledike tesinde berisinde krmz, mor, beyaz iekler de fark edildi. Bol yeilliklerin arasnda bol renkler, iekler tarladan tayorlar, rzgrla dalgalanyorlard. Rzgr, para para her dalgadan bir gzel koku pyle dolup estike, koylarda kouan soluklarla su stnde meydana getirdii titremeler gibi perian dalgalar esiyordu. Onlar hep "Ah ne gzel!" diye ilerliyorlard; kardan grnen byk yolun heybetli aalar altna gelip ayr btn geniliiyle nlerine serildii zaman sonsuz bir hayret ve sevin hissettiler. Bu bir deniz dalgalarnn akyla serilen bir deniz enginlii ve byklyle rzgrn nnde dalgalanan ayr onlar etkiledi. lk hisleri sevin oldu ve bu sevin gzel aknlktan douyordu.

ayrlarn iinde yrmek, otlarn arasnda yuvarlanmak ihtiyacyla titreyerek, baharn btn bolluu, yeillik ve kokusu iinde mest ve mesut ilerledike derenin br tarafndaki tepelere doru ayrn yeni ufuklarn gryorlard; bunlar orada bir kk tepe, beride ayr arasnda kvrlan ve sonra aalarn iinde kaybolan kk bir yol, birbirinin omzundan bakan kk setler, dere boyunu glgeleyen stlerdi. Dere orada fsldayarak, burada rpererek dyor, akyor, bazen otlarn arasndan fsldyor, sonra derinleerek, sessizlik iinde akt fark edilmeyerek, dnyordu. Bazen, zevkli bir ahenkle alayan bir kurbaann artsz arasz tnden sonra, bu sessizliin iinde, bir tek ah gibi ykselip susan sesler oluyordu. ayrn asl otlar arasnda bu yeil zemin stne nakedilmi papatyalarn; sar, mor, krmz ieklerin birbirine karan renkleri ara sra yalnz bir renkle snrl kalarak, kme kme orada hep beyaz, burada hep mor, tede hep sar dalgacklarla kpryor, dere kenar damla damla alayan stlerin yeil glgeleri altnda parlak yeil imenlerle bir seccade gibi seriliyordu. Sreyya, "Oturalm!" dedi. Necib, "Yatmal!.." diye sylendi. Dorusunu isterseniz, coan duygularyla bu otlara, bu topraklara karmak istiyor, bir trl yenemedii bu istekle azap ekiyordu; kendisini en fazla hayran eden gzellikler karsnda her zaman duyduu ezilmek, lmek arzusu imdi onu daha kuvvetli, daha dayanlmaz bir inatlkla eziyordu. emsiyesine dayanm, ahenkli bir tavrla nde yryen Suad'n kocasna yaslanan vcudunu gryor, her yerde, her zaman, ayn zleyi ve ayn vefa ile sizin olan bir kadn eksiklii ve atei ile titreyerek inlemek, dp lmek istiyordu. O her aktan zehirlenmiti; nceden kendini bir kere grmek iin cann vermeye raz bir iki kadn, paras m, yoksa kendisi iin mi teslim olduklarnda tereddt ettii birka kz, hayvan gibi gelip ayaklarnn altna, genliinin nne yatan drt be kadn... Hep yle hrmetsiz, nefret ve aalama veren aklar olmutu. Sonra "Evlenmek mi?!" diyordu. Tanm olduu kadnlarn drd m, bei mi kocal idiler. Bunlarn kendisinde brakt tesirleri dnerek "Evlenmek!" diye omuz silkiyordu. ayrn t br ucundaki ta kprye kadar ilerlediler, orada nlerine baka bir yol, yine glgelik bir yol kt. Su-ad: "Aman biraz da buradan!" dedi. Bu Tokat'a gidiyordu; Necib bu yolu, sondaki byk orman tarif ederek bir kere buralara geldiini anlatyordu.

Etraf hep baheydi? ispinozlar neeleriyle burasn doldurmulard. Sakinlik iinde yanlarndan geen rzgrn yapraklarla pmesinin arks duyuluyordu. Dndler, oradan geen bir adama derenin te tarafndaki yolu sordular, onun gsterdii yerden getiler. Bu, derenin br srtnda, otlarn arasnda kaybolmu bir patika idi ki, kk stlerle belli oluyordu; yan bandan ince, bir ku gibi ten ince bir su akyordu.. Burada ayr, yksekten, yolun aalarndaki heybet, derenin ylan gibi kvrlp bklen eridi, ayrn btn renk ve dalgack olan yzyle baygn baygn serpiniyordu. Onlar gittike coarak, neelendike neelenerek kular gibi cvldadka, Necib, birok zaman kendisini neelendiren yasnn ve acsnn ara sra yapt gibi, sessiz ve karanlk, ruhunu ezen bu ackl bezginlik iinde ok bahtszd.. "Ya ben!.. Ben ne yapaym?" Niin o daima byle idi? Dnyada durgunluk ve rahatn hep kuruntu olduunu grp kendini zen eylerin de hep kendi hayalinin, kendi dileinin icatlar olduunu dnerek, kendisine, ruhuna kar bir ey yapamadndan, kendini iyi etmek iin bir are bulamadndan deliren bir hiddet ve fke duyuyordu, nce yerden havalanmak iin gkyzn yeterli bulmayan bir gzel hlya, yksek bir emel, bir ismet istei ile boulur, o zaman bir hi iin cann verecek hale gelirdi. Fakat sonra yine o hilerden biri ile btn havalanarak ykselme hevesi yaralanr, her gzeli bir yara haline koyan incelme duygular uyanr, hayatn, dnyann, insanlarn, ruh ve kalbin ne olduunu soukkanl, kendine kar bile dmanca bir damla iire yenilmeyerek, arzularnn ne iren, emellerinin ne gln, baarlarnn ne miskin, btn huzurlarn, neelerin, ne kadar ssl olursa olsunlar ne mundar olduunu dnmekten doan mitsizlik ve bezginlik ile harap olur, sisli, kfl kalrd. Ah, ara sra ruhunu heyecanla rperten o masumluk gzelliine her zaman meyil edebilsey-di; herkes gibi o da hayat sade, ilk renkli masum gzlerle grseydi... Hayat onu kollarnn arasna alp trnaklar, dileri de paralayarak bu hale getirmemi olsayd... "Halbuki..." diyordu. Evet, bilirdi ki, ona skn ve iir ne kadar lazmsa ruhunda frtnay, karanl, esrar da yle derin bir zleyi vardr. Bu skn devrelerinden sonra imek ve yldrma muhta olacan bildii iin ban eerek: "Halbuki..." diyordu. imdi tabiatn bu bereketli gelimesi iinde, su ile ikin topraklarn, otlarn, ieklerin ie ileyen gzel kokular ile btn

duygular coarak onu ateli bir acele ile hrstan rpertiyordu. Her eyin byle iekli, gzel kokulu olduu, nnde byle fsldayarak giden bir kar koca bulunduu bir zamanda t ruhunun derinliinde titreyen ackl bir istekle, beenmemekten, irenmekten, kadnsz geen yoksun hayatnn btn verimsiz ihtiyalar ile huzur isteklerinin tatn duyuyordu. Fakat onda her isteini ilemez bir hale sokan dima yine ilemeye balam, kendisi Sreyya'ya benzemedii iin onlar gibi mutlu bir evlilik hayat kurmu olsa bile yine aclar icat edeceini, hem bu hayatn da kim bilir ne kirli, ne ac keleri bulunduunu dnmeye balamt. "Evet, kim bilir sizde de neler vardr? Uyuyan, yahut gizlenmi neler vardr?" diyordu. Ah eer Suad ve Sreyya arkalarndan bastonuyla otlar krbalayarak gelen, ara sra birka szle konumalarna katlmak, yahut grdkleri eyler hakknda bir dncesini syleyen ve hatta en grnen Necib'in ruhundan neler getiinden phe etselerdi onu ne kadar iren bulurlard ve Necib, ite kendisi de kendinden ireniyor ve asl onu bu, azaba sokuyordu. Yine o dimann sesini ykselterek, "Lkin herkesin hayatnda da byle bakalarnn iren bulaca anlar vardr!" demek istiyordu. Fakat onu ldren herkesten ziyade kendisinin ktl idi. Kendine hrmet edememek kadar ona azap veren bir durum yoktu. Kendinden korktuu, ruhunun karanlndan rkek bir tiksinti duyduu zamanlar: "Ah ne kirli bir muammaym!" diyerek kendindeki bu iki ruhu, bu bazen hep mavi ve saf, fakat ounlukla byle kanl, murdar maneviyatlar dnr, daimi bir ses olmak zere iinden kendine "Canavar!" diye hitap eden bir vicdan bulurdu. Etrafnda hep ktlkler grmesi bunlar kendinde bulmak kadar onu ldrm-"~ yordu. Kendi o kadar yceliklere tutkun olduu halde bu ktlklerden el ekemezse bakalar ne olur, diye dnerek kendinden kamak ister, masumluk hayvanlkla zincirlenmi gibi, onda daima bouurlar, hibir zaman yapmadan nce, yaparken ve hele sonra ateler iinde yanmadan bakalarnn tabii sevk ile yaptklar di ktlkleri bile yapamazd. Birden Suad dnd: "Susuyorsunuz siz." dedi. Necib bir yalan bulmak iin sklarak: "u yola bakyordum." diye cevap verdi. Sonra ilve etti: "Galiba gelirken grdmz kk tepe-ye kyor... Ne idi o, Serviburnu mu diyorlar, ne diyorlar?"

Suad emsiyesiyle gstererek: "uras m?" diye sordu. Sreyya kopard bir iei ceketinin iliine ilitirmekle megul "Ha, Serviburnu!.." dedi. "Gidelim mi? Zannederim daha vakit var." Ve oraya ktklar zaman rzgrn snm, denizin gm bir geveklikle baylm olduunu grdler; zeminin dalgalar daldka ieri doru tepeler, gittike sralanan bayrlar, sonra dalar meydana kyor ve her noktas tatl yeil bir imenle batan baa rtl grnyor, oradan t Hisar'a, Kaplca'ya kadar grnyor, ikisi arasnda akan mavi sularn dumanlar iinden Boaz'n bklerek, kvranarak dolanan yolu fark ediliyordu. Gne Tarabya'nn stnde, bir aynada grlyormu gibi kamatran ate beyazyla bir gne deil, hudutsuz, ekilsiz bir cehennem levhas gibi ufku bekliyordu. Kydan geen bir rmorkun ar adm sesleri saylyor, lk hava nefessiz, dalgasz uyukluyordu. Suad biraz yksek olan kenara yaklam, "Oo!" diyordu. Hep oraya gittiler. S sahilde kaya paralarn gsteriyordu. Burann cam gbei kumlan stnde denizin kvrmlar gmlenerek hareleniyordu. Dibindeki en ufak talar bile elle gsterilerek saylacak kadar duru olan deniz gitgide yeili mavileerek uzuyor, krmz rengiyle denizi boyayan dubadan sonra kar sahile gittike kh yeil, kh mor, kh mavi uzuyordu. Suad glerek ve burundaki talar, suyun altnda grnmeyen kayalar gstererek: "te uras tehlike burnu!" dedi. "Btn gemiler Boazii'nin dehetli frtnalarnda buradan korkarlar!" Necib sordu: "Acaba sandallar da m?" Sreyya karda Bykdere rhtm nnde durularak dere gibi sahilin btn binalarn koynunda yanstan denizden ban evirip bakarak gld: "Galiba yalnz sandallar!.. Hatta durgun havada bile... Zannederim asl durgun havalarda... Baksanz a!.." Eliyle geni bir izgi izerek bir dalgasz denizi, bir rzgrsz gkyzn gsterirken Suad glyor, Necib'e bakyordu: "Gemici Bey keif yapyor, harita izecek olmal..." Sreyya omuzlarn kaldrd: "Unutuyorsunuz ki sandal yrmek ve bizi tamak iin rzgra muhtatr. imdi nasl gideceimizi dnn... Baknz pf yok." Suad dudak bkt: "Krekleri siz ektikten sonra... Zira dnya ahittir ki bu iin iinde hi susuz iki kii varsa Ne-cib Beyle biz ikimiziz."

Sreyya dnyor, bir karar veremiyordu. Sonra dedi ki: "Buradan krekle Tarabya'ya geer, oradan bir arabaya bineriz; sandal da brakrz. Yenimahalle'ye ar ar gelsin." Necib ban sallyordu. Acaba aknt msaade edecek mi idi? Tarabya'ya gemek iin galiba biraz ykselmek gerekirdi. Ya sonra? Suad glyor, "Gemici Bey aknty unuttu!" diyor, Sreyya'nn fikrini savunmak iin syledii szleri grltye, hakszla bomak iin urayordu; Sreyya haykrarak, "Yenimahalle'ye kadar kmak daha kolay deildir ya!" demek istiyordu. Sonra karar verildi ki bu sahilde sular yukar olduu iin ykselecekler, oradan Yenimahalle'ye krekle geeceklerdi. Suad emsiyesini sallayarak, "Herhalde imdiden sandala girmeliyiz, yoksa bu gidile galiba yemei denizde yiyeceiz." dedi. Sonra yrrken kocasnn koluna girip eliyle urada burada rzgrla atlm kalm olan tl dalgalar gibi dumanlar gstererek ve gizli bir sesle sokularak: "Bunlardan korkmuyor musunuz?" diye sordu. Sreyya bu sesten, bu sokulutan memnun: "te kadnlarn gemicilii bu kadar olur!..." diye elendi; "Onlar sade arlk vermeyi bilirler, hele yorgun olurlarsa... Baka are yok Suad, gemici kars gemici olmaldr. Yoksa ben krek ekerken yalnz safra olmay elbet sen de istemezsin." "Eer gemicilik rzgrsz kalp geceyi denizde geirdikten sonra yamura tutulup hastalanmaksa..." Sreyya glerek, "Ah kadnlar!" dedi. "Eksik syledin Suad, bir kere gelecek bellardan bahsettiniz mi, merdiven gibi ykselerek arkas gelmez. Hasta olmak, yataklarda srnmek, hortlamak... Sonra... Ne bileyim, gebermek demeliydin; Allah insan sizin elinize drmesin, hele dilinize hi!" Suad kolunu kurtararak ve uh bir glle dilerini gstererek, "Elimize mi, dilimize mi?" diye tekrar etti. "Bizim elimize ha!.. Lkin bizim elimiz olmasayd siz ne olurdunuz bilir misiniz?" Sreyya pheli pheli ban sallayarak sordu. Suad sayd eyleri anlatmak iin yznde ksknln gstermek isteyerek, "u burundaki kayalar kadar vahi, somurtkan, smsk..." Sreyya kahkahalarla glerek, "Aman neler, neler..." dedi; sonra ciddiyetle dnd: "Ya siz?" dedi. "Ya siz, ya siz?" Kar koca tekrar yan yana geldiler, Necib onlarn sylediklerine artk dikkat etmeyerek kendi kendine: "Evet sizin elleriniz!" dedi. "Ben de onun iin mi byle vahiyim acaba?" Sonra ban

sallayarak: "Beni bu hale getiren sizin elleriniz, o sisin rlndeki nezakete, zarafete bakarak insann alamak istedii gzel kadn elleri deil mi?" diye dnyordu. Fakat acaba harap edici eller olduu gibi ifa, hayat veren eller de var myd? Sonra Suad'a bakarak iinden, "Acaba senin ellerin gibi yce eller bu yaralar sarabilir mi?" diye sordu. Eer Sreyya da kendi gibi olsayd hayat yarals Suad gibi bir kadna yle bir yaray tedavi etmekte tesirini grecekti; fakat Sreyya kendini neelerinde, huzurlarnda bile ldren o hastaln zehrinden salim bir ruh, temiz, habersiz bir ruh idi. Birdenbire Suad durdu, kocasyla konutuu szde devam ederek yanlarna gelmesini bekledi, "Allah akna Necib Bey..." diye iddialarna katlmasn rica etti. "Erkekler mi olmasa kadnlar fena olurdu, kadnlar m olmasa erkeklerin hali yaman olurdu?" Bunu soruyor, cevabn merakla bekliyordu. Necib glerek dedi ki: "Btn fikrimi, sylememe msaade eder misiniz Suad Hanm? kisi de olmasa daha iyi olurdu. Fakat imdi mademki ikisi de var, ona gre fikir vermeli. Erkeine, kadnna gre baka baka fikirler verilebilir. Erkekler var ki olmasalar iyi olmazd, fakat kadnlar da var ki, olmasalar hibir ey olmazd. Elem de huzur da!.." Suad dnerek Sreyya'ya, "Grdn m?" dedi. Necib devam etmek istedi: "Fakat sonra, yle kadnlar da var ki..." Sreyya glerek Suad' zorluyordu: "Devam var, devam var... Onu bekle." dedi. Onlar iddialarnda, glerek haykrarak devam ediyorlard, Necib arkada sersem, perian gidiyordu. Kadnlar... Onlarn hepsinden phe etmek... "Ah, hyanet!" diyordu; imdi, Suad'n kendine bakan gzlerindeki derin, usuz bucaksz temizlik, saflk, kendi kirli hayalinin bile bir leke grmedii o temiz yz onu eritmi, ruhunu ezmiti. "Bu bak, demek dnyada byle baklar var? Ah bana byle bir bak, bana byle bir yz!.. Ben kurtuldum!" diye inliyordu. Hlyaya daldka dnd o ruhunun kadnn, hep mkemmelliklerden mutlulua eritirdii o gen kz dnmeye balad. Btn muhayyel gzelliklerle ssledii halde bile ona bu kadar saf ve ince, bu kadar pak ve nurlu bir bak verememiti. Suad elbette onun kadar mkemmel bulunmad halde bile hayalinin yetiemedii gzellie sahipti. Onun ruhu ne kadar, ah ne kadar temiz olmak lzm gelirdi!

imdiye kadar byle kendini ismetiyle, skn ve yumuakl ile, iyiliiyle etkileyen gzler grmediini dnerek, "Ya nerede greceim?" diyordu. Hep tand kadnlar dndke ya sefaletin sevk ettii namuslar bahasna servet ve tantana iindeki kzlar, yahut salon hayatnn eitli sebeplerle solmu evli kadnlarn gryor, "Pislik iinde ismet aramak! Bulunmayaca tabi olan yerde inci avlamak!.." diye glyordu. Byle yce meyillerle, kocasna ballyla temiz ve aydn kalm kadnlarn ne kadar nadir olurlarsa olsunlar niin bulunmayacan kendi kendine soruyordu. Sonra phe tekrar trnaklarn karyordu: "Namus ve ismet hakknda bir sr tahrip eden nazariyeleri vard ki bir ksm dnmelerinden, bir ksm grdklerinden doma eylerdi, bunlar tatbik etmek istiyordu. Ve byle saffet ve melekliin mmkn olmasn, bunun kendine tesadfn kabul etmedii halde de bu saffet ve skn iinde ruhundaki gizli ihtiyala ne yapacan dnyordu." Birdenbire Suad yine dnd, "Canm, siz hl susuyorsunuz!" dedi. Bu, sandaln iskelenin yannda grnd zamand. Sreyya ilerlemi, sandalcya iaret etmiti, arkadan Necib'le Suad rastgele konuarak gelirken Sreyya'nn sandala atlayp yelkenlerle, iplerle megul oluuna bakyorlar, glyorlard. Suad Sreyya'ya seslenerek, "Bouna, Bey, bouna!" dedi. "Herkes cezasn ekmeli... Kreklere sarlmaktan baka are yok!.." Necib sandala girmek iin Suad yardm ederek, "Hava bu kadar durgun olunca onu galiba hepimiz yapacaz." dedi. Palamarlar zdler, sandalc kanca ile rhtma dayand. Yelken dalgalanarak sandal denize ald ve ilk hz getikten sonra durdu. Sreyya glerek, "ala krek bakalm, Suad, sen de dmene ge." diye krek ekmeye teebbs etti. Suad ban sallayarak ve dmeni kullanmak iin emsiyesini iyi bir yere koymaya alarak, "emsiyemi koymak iin yer bulmak mmkn deil ki!" dedi. Krekler o kadar bykt ki kolay idare edilmiyordu; Sreyya bunlarla urarken, "Krek ekmiyorsun a kret!" dedi. Sandal ar ar ilerledi. Suad birdenbire, "Oh, baknz..." dedi; gne Bykdere koyunun stnde hafif dumanlar arasnda bir krmz billur gibi, heybetli, kararyordu. Etraflarn serin bir deniz havasnn keskin kokusu sarmt; deniz, uzakta bir pervane sesiyle homurdanyor, arkalarnda Tarabya'ya doru bir gm parlakl ile yumuak

dalgacklarla akyordu. Tekrar krek balad, Sreyya ara sra Suad'a dmeni anlatyordu, Suad "Byle mi?" diye sz dinliyordu; Servi burnuna kadar byle ykseldiler. Necib, "Tamam on sekiz dakika!" dedi. Biraz daha gayret ettiler. Suad, "Siz gurubu grmyorsunuz ki..." dedi. imdi Bykdere koyu ateli bir cila ile kadifelenmiti; gne Bentlerin vadisi stne iyice inmi, ke buca dumanla, karanlklarla dolu olan yeilliklerin stnde dumanlarla bouarak, kanl bulutlara brnm batyordu. Necib, "Nur iinde yzyoruz!" dedi, Suad ilve etti: "Duruyoruz demek gerekir." Tekrar kree asldlar. Dalgalardaki renkler gittike morararak snyor, deniz bir cam duruluu ile uzanyordu. Arkalarnda tufandan gelme bir ses inledi, hep birden uyandlar; korkun bir geminin, bir canavarn yeryz ktas saldrs ile zerlerine doru geldiini, pervanenin kestii sularn heybetli bir elle homurtusu ile inlediini grdler. Suad sararm, dmeni armt, "Aman vallahi battk!" dedi. Sreyya'nn verdii kumanday yanl yapyordu. Sreyya srad, dmeni bast, kreklere sk asldlar ve gemi ancak on metre aklarndan, kestii suyun iinden ye-r alt grltleri kyor gibi, korkun canavar geti. Sreyya Suad'a gemiyi gstererek, "te erkekler olmasa kadnlar ne olurdu? Bak..." dedi. Suad ban sallayarak, "Zarar yok, fakat yalnz kalsam bu tekne ile ben buraya kamazdm ki!.." dedi; Necib, "in dorusu yine benim sylediimdir. Ne biri, ne dieri!" dedi. Yenimahalle daha uzun srd. Eve girdikleri zaman yorgunluun, beklenmenin evkiyle o rahat hepsine tarifi imknsz bir huzur gibi oldu. Yemek bir buua kadar bekleyen mideler tarafndan minnetle kabul edildi. Necib'le Suad, sandal bahsinde bir olmulard, bunun iin Sreyya hi o bahse yanaamyor, onlarn yannda hep yeniliyordu. O asl "Bugn aksi oldu, bir de rzgrl havalarda..." demek istiyordu; fakat Suad "Bir daha m? Bizi elbet bu kadar bn zannetmezsin?" diye glyordu. Sreyya, "Size akama kadar burada oturup onda gidelim, demedim mi ya? Herkes bilir ki rzgr guruba doru sner." demek istiyor, fakat Suadin ataln kaldrp "Sus!" diye zorlamasna glerek raz oluyor, boynunu bkerek, "Hakknz var." diyordu. Yemekten sonra yine bu bahis oldu. Suad sandal, yelkeni, denizi, rzgr hep Sreyya'ya veriyordu; teki kranla kabul ederek yalnz gezmenin iyiliini anlatyor, ok sevdiini sylyordu, "Sen evinde

otur da muhallebi piir." diyordu. Ay bu gece masum yay ekli ile o kadar saf ve taze, deniz o derece durgun ve atlast ki sessizlik ve hayranlk galip geldi, ince izgi nuruyla lcivert gkyznn derinliklerinde lci-vertleiyor, nuruna biraz karanlk karyordu. Sonra mavi dumanlarla doluyordu. Uzun uzun, bu dumanlarn altnda k gibi bakan uzaktaki tepelerin hznne kar sustular. Mehtap balkona atnn glgesinden geerek snk ve son nefeste gibi girebiliyordu. Birbirlerini bir glge gibi fark ediyorlard. Sreyya bir uzun sandalyeye uzanm, gzlerini bir yere dikmi, dnyordu. Suad balkonun bir direine dayanm bakyordu. Necib bu lk gecenin nefesleriyle kendinden gemi dalgn, btn bugnk dncelerini arkada brakp neticede karar klyor, byle bir kadn iin derin zleyi duygusu ile dalp kalyordu. "Uyuyor musun?" diye bir sesin fsldadn hissetti, titredi, Suad'n hitabna ban kaldrp baknca bunun kendine deil, kocasnn sandalyesine eilmi, ona sorduunu grd. Bu seste yle kucaklama scakl, yle zevkli hatralar ile titreyen gizli bir ahenk vard ki, kar kocalk samimiyet ve huzurunu gsteriyordu. Birbirine byle sen diye hitap etmenin bahtiyarln imdi anlam, kendine hitap ediyor zannettii Suad'm sesindeki hararet onu eritmiti. imdi, bu hitabn kendine olmadn anlamaktan zgn oldu, kahroldu; ah bulsayd, kendine de bu sesle, bu bakla "sen" diyecek kadn bulsayd... Onlar, karanlkta birbirinin koluna girmiler, "Msaade var m?" diye ekilmek iin ondan izin istiyorlard. Yalnz kald zaman kalkp ilerledi, balkonun kenarna dayand, "Evet, bu bak, bu sesi, bu kadn bulabilsem!" diye tekrar etti. Etraf kaplayan beyaz bir sis izgisi sahillerin yanndan alak, ar sokuluyor, deniz mehtabn gm izgisi altnda, karanlk, vahi, susuyordu. Bu sessizlik iinde, karanlk iinde donuk beyazl fark edilen sis ile tede ldayan gm izgiye kar, karanlk bir ses, bir ishakn feryad, muntazam, inleyerek srkleniyordu. Birdenbire kendini bu yalnz sesle, sesin i iniltisi ile o kadar uyumlu buldu ki uzun uzun onu dinledi. "Evet, tpk ben!" dedi. "Eer btn straplarm bir ses bulsayd hi phe yok ki, bu kadar vahi, bu kadar adamcl, bu kadar bedbaht, bu kadar zntl ve karanlk olurdu." Ve tekrar yatmak, tekrar yalnz odasna gidip uyumak gerekiyordu. Bu hayat ona idam ann bekleyenlere has katil bir yavalkla

geliyordu ve nasl onlarn, ruhu arasnda birdenbire yerlere srnerek len mit titreyileriyle rp-nrsa kendi iinde de bir titreyi, ruhunda birdenbire tarumar olan bir emel, bir kadn emeli, o sesin, o nazarn kadn hakknda bir muvaffakiyet arzusu titriyor, titriyor, onu bitkin brakyordu. Suad, ara sra gzlerini dikiinden kaldrp yeil kpkl denizde beyaz yelkeniyle uan kotraya bakarak, dalgn, yalnz, megul idi. Kalbi daimi bir rpnla onu iini brakp gzleriyle sandal takip ve aramaya sevk ediyordu. Sreyya'nn verdii teminata ramen iddetli rzgrlarda teknenin devrileceinden korkuyordu. Sandaln geldii gnden beri Sreyya, rzgr bulduka frsat karmyor, hemen balkona kp sandalcya sesleniyordu. Bu ses Suad'n imdi korkulu ryas olmutu; durgun hayatnda bir frtna merhametsizliiyle tekerrr ediyordu. nce beraber bulunmak iin beraber kmak istemiti; fakat deniz onu harap ediyor, gnlerce sersem brakyordu. Onun iin burada kardan onun gezdiine bakarak bin yrek rpntsyla beklerdi. Kendini aldatmak iin eline ald diki bazen dalgnlktan yanl oluyor, sonra skmeye mecbur kalyordu. Sreyya her zaman kendini gtrmeye urayordu, nce bir iki gn ilk sersemliklerin getiine gvenip, onun sznden de kmak istemeyerek gitmiti, fakat tekrar ettike ba dnmesi o kadar oalmt ki, artk mmkn deildi. Hatta havalar iyi olsa da, aklna geldike bile midesi bulanyordu. Eer tehlikeden korkmasayd Sreyya'nn kendini brakp gidiine yine memnun olacakt; onun cannn sklmasndan pek endie ediyordu; hayatn sade kendi huzuruyla megul edemediini hissetmeye balad zamandan beri elenmesi iin her eye raz olmu, t ruhunun derinliklerinde szlayan ufak bir yaray yalnz kendisine saklayarak susmu ve sabretmiti. Buraya geldikleri zaman sandal bahsi olmadndan, yenilik ile heveslenmiler, ferahlamlard; fakat her gn parlaklk biraz daha soluyor, o ferahlk biraz daha deiiyor, her gn biraz daha iniyordu. Bazen bunun sonunu bir ukur gibi hayalinde birden kararan sonsuz ve karanlk bir boluk gibi gryor, bir korkudan titreyerek yor, zgn kalyordu. Gzleri dalgn, dikii dizlerine brakm, diman yrtarak geen bu fikir zerine "Ne yaparm ya Rabbim, ne yaparm?" diye dnd. Ne olacan kesin olarak grmemekle beraber o ukur hissi onu korkutuyordu. Bu korku ona sade Sreyya'sz, onsuz kalmak

suretinde grnyordu. Tekrar ban kaldrp denize bakt, gzleriyle uzun uzun sandal arad. Ve onu nihayet orada, dalgalarn arasnda, kpklere bulanarak, bir tarafa eilmi yatm, krmz bayra rzgrla rpnarak, o tarafa doru geliyor grnce tekrar kalbi hoplad. Sreyya'ya ikyet edemiyor, onu engellemek istemiyordu; kendisi anlasayd, ah Suad'n kalbinde ne elemler, ne hasretler olduunu anlasa da yle hareket etseydi... Evde kalrsa daha ziyade can sklacandan korktuu iin cesaret edip bir ey syleyemiyor; zleceinden, hiddetleneceinden korkuyordu. Fakat bir gn sandaldan da bkacak deil miydi? Sandal da onu skacakt, o zaman ne yapacakt? Tekrar o yara, o kk yara... Feryat etti. Ah niin ona yetmiyordu? Niin ona her eyi unutturamyordu? Erkek kalbinin kadn kalbinden ziyade isteyici olmas bir hakszlk deil miydi? Buna kar skt ve tahammlden baka yaplacak bir ey olmadn dnmek ve skt ve tahammln bu kadar g olduunu grmek onu eziyordu, nceden ricaya lzum gstermeyen Sreyya imdi gittike artan akalarla her arzusuna kar gelebiliyor, Suad'n istemedii eyleri bile yapyordu, bu aka her trl grnr iyi koruyarak, ii ciddilikten kurtaryordu. Ne olursa olsun ricas kabul olunmuyor ve arzusuna muhalif ey yaplm oluyordu. Halbuki onun iin Sreyya'nn daha gereklememi arzularn bile gzlerinden okumak bir zevk, bir huzur mertebesinde Mr eydi. Bazen kendisini byle mustarip, ikyete yetkili saymann bir hakszlk olduunu iddia etmek isterdi, fakat kk birtakm olaylar yalnz birbirlerini takip ederek srp git-t inekten doan bir netice itibaryla kendini mustarip ettike j bu iddia kerdi. Kendinde kocasna kar bazen ksknlk gryor, sonra byle biriken ksknlkten Sreyya'nn bir samimiyet anyla, bir okay ile mahvolduunu grnce, ona ufak hakszlklar iin deil, kendisini okamad iin darldn itiraf ediyordu. Hizmeti kzn, "Necib Bey geldi!" demesi bu yalnzlk, bu endie arasnda ona birden sevin verir gibi oldu. O kadar bunalmt ki, Necib'in bu anszn gelii onu pek memnun etti: "Ah ne iyi ettiniz de geldiniz, vallahi!" dedi. Necib elinde bir tomar ktla ayakta durarak Sreyya'y sordu. Suad eliyle denizi gsterdi. Necib, "Hl sandal paralanmad m Allah akna!" dedi. Suad, "Aman ne diyorsunuz?!" diye kalbini tutuyordu; Necib glerek: "Yok efendim, hani u bir gece bir bora kar da..." diye tedbirsizliini tamire urat.

Suad, "aralm m?" diye balkona geerek elinde dikmekle megul olduu gmlei kardan yukar doru gemekte olan sandala uzun uzun sallad. "Necib, acaba grr m?" diye soruyor, Suad susarak Sreyya'y armak iin bir bahane bulduundan memnun, bu memnuniyet iin Ne-cib'e mteekkir, ara sra durup sonra tekrar sallyordu. Birdenbire sandalda bir baka hareket grld. Yelkenin yapraklanarak sandaln dndn, sonra oradaki buruna doru gelmeye baladn grdler. Suad, "te geliyor!" dedi. Necib elindeki ktlar sallayarak kendini gstermek istiyordu. Beklerken oraya oturdular; Necib niin beraber kmadklarn sordu. Suad, bu soruya hafife kzararak ve sebep sylenince Sreyya'nn o halde bile kendini yalnz brakmasn tuhaf bulacandan utanarak, "im vard da..." dedi. ?Sonra yalan sylemekten daha mahcup, ekledi: "Deniz de tutuyor da..." Ve sonra kzardn gstermemek iin, "Onlar ne?" diye ktlar gsterdi. Necib elindekileri uzatarak, "Size getirdim." dedi. Suad ktlar amakla megulken Necib, ayakta ona bakarak u notalar iin ne kadar tel ettiini dnyordu, iki seferdir unuttuu iin bu sefer mutlaka getirmeye karar vermiti: Sabah vapuruyla Boazii'ne gitmek niyetinde iken vapurda aklna bunlar gelince dnmeye mecbur olmu, Beyolu'na kp onlar almak, yemek yemek iin de leye kadar kalmt. Suad sevinle, "Oo, bunlar nota..." dedi. Necib notasz-lktan ikyet ettii iin getirdiini syledi. Suad, memnun, notalar birer birer kartrp isimlerini okuyordu: "Ooo! Othello, Manon Lescaut, Hernani, Lokreya Borici-ya, Sappho, Romeo ve Jlyet. Ah ne gzel! Fakat ne g ya Rabbim, ne g! Ben bunlar beceremem ki!.. Mmkn deil!" Sonra birtakmn daha at: "Ooo, bunlar burada vard ya!.. Traviyata, Faust, Karmen, Maskot, Fligolentto, unlar burada hep var!" Necib, hepsi hrpalanm olduu iin, tekrar aldn sylyordu. Suad o kadar memnun ve mteekkir kalmt ki, Necib de memnun oldu; nihayet Suad teekkr ederek, "Artk uzun ba arlarn hak ettiniz!" dedi. "Ben de onu rica edecektim." Aadan Sreyya'nn sesini iittiler, balkonun kenarna ktlar; Sreyya sandalda lakayt bir elbise, gneten kavrulmu bir ehre ile

yukar bakyordu; fesini sallayarak, "Ho geldin bakalm! Bir haftadr nerede idin a kuzum?" dedi. "Haydi gel, gezelim!" Sonra Necib'in baka gne braklmas ricas zerine kendi yukar kt. "Baka gn falan diye yine yarn kaarsn!" dedi. "Malm a, biz artk Suad'la karan verdik... Kapnn anahtar elimizde..." Necib glerek, "Ben grmeyeli epey yanmsn." dedi. Suad sitem etti, "Bir haftadr sandaldan kt yok ki!. gen de yle kavrulacaktm ya! Fakat cierlerim kopuyor zannettim. Sandal dalgalarn arasnda kt kt ba vurduka... Fakat burada kalmakla daha rahat oluyorum zannet-memeli... Akama kadar bin tel, bin heyecan..." Sreyya fesini bir tarafa atarak, "Malm Necib!" dedi. "Kadnlar daima heyecan, daima tel ederler, daima sinirleri rahatszdr, balar arr..." Sonra elini tutup skarak: "Ey, sen ho geldin bakalm. Ne haber? Bir haftadr ne yaptn, nereleri gezdin?" dedi. Necib anlatt, buradan gittii cumartesinden beri ne yaptm sylyordu, "nce byk hadise!.." diye baa gittiini syledi. Bir gece o ta ocana gitmiti. Hacer pek merak ediyordu. Hatta birka gece iin gelmek bile istiyordu. Fakat Fatin'in bu aralk ileri o kadar okmu ki getirdii byk defterlerle geceleri bile megul oluyormu... Sreyya glerek, "Gitmeye ihtimal kalmasn diye yapar!" dedi; sonra sordu: "Annem niin gelmiyor?" Suad, o hep anlatrken elindeki notalarla megul, ban kaldrd: "Evet, evet Hanmefendi gelecekti, sz verdiydi." Halbuki Beyefendiden kurtulmak imkn olmadn hepsi biliyordu; Beyefendi bir kocadan ziyade, bir efendi olan kocalardan olduu iin hi kimsenin keyfine bir saatini feda etmek istemediinden, Hanm bir iki gn gelip burada kakmyordu. Haber gndermiti, o kadar gelmek istiyor, fakat mmkn olamyordu; asl o, "Kendileri niin gelmiyor?" diye soruyordu. Hacer, "Ka gelecekler a, imdi niin urasnlar?" diyordu. Sreyya kabararak: "Ka m? yle budala bulurlarsa..." dedi; sonra Necib'e de sorarak: "Biz kn da burada oturuyoruz, deil mi, ne dersin Necib, olur mu acaba?" Necib pek doru buluyordu, kn buralar, btn btn tenhalaarak o kadar ho olurdu ki... Ban evirip Sreyya'ya

bakarak, "Sade can sklr!" dedi. "Kitap, kitap, kitap... Dnyann btn gazetelerine abone olmal... Bir hafta gelen gazeteleri br haftaya kadar okuyamazsn... Sonra havalar iyi olunca..." Sreyya da asl onun iin istiyordu, havalar iyi olunca yazn tozundan, scandan gezilemeyen btn bu civarn ormanlar, korular hep gezilir, kefedilirdi. Balklk da vard, hem kim bilir daha neler kard? Sonra Fatin'i sordu, "O ne yapyor bakalm, ne syledi?" dedi. O da Sreyya'y merak ediyordu. Necib'e, "Bor kaa kt acaba?" diye sormutu. Yazn bor edip kn istanbul'da pinekleyerek demek ona pek tuhaf geliyordu, sonra pantolonunu ekerek, "Genlik hevesi... Ne olacak?" diyordu. Sreyya Suad'n elinden ktlar alarak: "Miskin herif... Kn buldular, budala gibi oraya kapanacaz!" diye mrldand. Dalgn dalgn notalar kartryordu. Sonra onlar ilgisizce bir tarafa brakarak, "Baka ne haber?" dedi. "Sen vaktini nasl geirdin?" Necib de kaytszca, "Her vakitki gibi?" diye cevap verdi. Fakat yalan sylyordu; bir haftadr her tarafta gezdii halde hi bu kadar sklmamt. nce Beyolu'na gitmi, orann mevsimi olmadna kabahat bularak Adaya gemiti. gece orada otelde kald. Otel hakikaten sekin bir halk ile hncahn dolu idi. Kalabalk nce kendisini oyalar gibi oldu. Uzaktan tand birka kii ile ahbap oldu. Baz yeni ahbaplar edindi ve bir mddet orada, uzun zaman orada oturabileceini sand, nce kafile kafile dolamalar, Hristoslar, Nizam yollar onu elendiriyor, bir ressam ailesinin kzyla ho vakit geiriyordu. Fakat, sonra birdenbire dnd. Tekrar bu hayattan bir irenme geldi. Herkesle konuurken, gezerken, susarken btn kalb duygularn abartlarla siyahlatarak onlardan ve kendinden bir irenme hissediyordu. Herkes samimiyetini bir baka zamana sakl-yormu gibi burada sanki husus bir hviyet alyordu; byle, bile bile biriyle grrken, ondan birtakm itiraflar dinlerken, her eyin, szlerin, tavrlarn, sesin, evet sesin bile sahte, mevki iin, o ana uydurulmu bir ahenk olduunu grmekten doan bir nefretle sonralar yemeini yer yemez balkonun bir kesine ekilmeye balamt. Ve iinde daimi bir rpnma, ruhunda daimi bir heyecan rpermesi vard; o sese, o baka ait bir heyecan ki, etraftaki kadnlarn byle

eylere ne kadar ilgisiz olduklarn grmekten nefret ediyor sanlrd. Btn bu hzn ve skntnn arasnda bir sevin, durup dururken hcum eden bir nee duyuyordu ki, ne olduunu dndke sebebini bulamyordu. Merak ediyor, bu sebebi aryordu. Hayatnda yapacak, kendini mutlu edecek hibir eyi yoktu; o zaman birden Boazii'ni gryordu: Evet bir oras vard, yalnz oraya giderse sklmayacan hissediyordu. Fakat bunun iin bu kadar heyecan fazla gryor, onu baka bir sebebe balamak istiyordu. Herhalde oray iddetle arzu ediyordu. Orann mahmur ve ak ufuklar, yldzlarla heyecan dolu semalar, berrak ve yeil denizleri... Hep onlar istiyordu; onlar, hele orada, o saffet ve ismet iindeki ruhlu hayat istiyordu. Cumartesi ancak le yermeinden sonra koyuvermiler, hafta iinde yine beklediklerini sylemilerdi. Onlarn syledikleri gibi yapmann pek de saygya uymayacan itiraf ediyordu. Ve bu ufak bir mcadele oluyor, ruhu orasn isterken sayg engelliyordu; bu mcalede bir hafta devam etti. "Perembe gn giderim." demi bulundu ve bu karar verdikten sonra o gn garip bir sabrszlkla bekledi. Artk rahatszl gemi, sade beklemek kalmt. nceki kadar rahatsz olmadnn bir sebebi de bu perembe gn gitmek olduunu grdke ayor^jek^zihin yormad, derinletir-medii halde dndke, "Garip, garip!'*diye syleniyordu. Perembeye kadar Ada'da duramad; oraya pazar gn gemiti, sal gn oradan kt. Hi olmazsa yukarya, haber gtrmek iin baa gitmek istiyordu. Bada daha ziyada bunald, orada nceki gibi nee kalmamt. nceden, ayda ylda bir oraya uradka sklmaz, gzel vakit geirirdi; bu sefer bir buuk gn orada harap oldu. Akama kadar esne-ye esneye lyordu; Hacer kendisine danlmt, onlarla beraber bize oyun edersin ha, diye sahiden, krgn olduunu gsterir bir nazarla bakyordu. "Artk tabii oraya sk sk gidersin deil mi?" diye soruyordu ve bunu sorarken gzlerinde yle krgn bir bak vard ki, Necib bunda bir kt mana grmekten titredi. Hanmefendi de yine o sessiz glmseme, yine o herkesi dnen, herkese yardm etmek isteyen hal vard. Uzun uzun olunu, gelinini soruyor, gidip grlemedii iin ikyet ederek, "Onlar olsun ara sra gelmeli deiller mi?" diyordu.

Necib, bada perembe sabahn g etmi ve ilk trenle inmiti; fakat notalar iin Boazii'ne ancak leden sonra gelebilmiti. Ve bu ayrnty iine geldii gibi bozarak anlatp, Ada hayatn biraz tantana ile tarif ettikten sonra sustuu zaman, Sreyya, "E haydi bir yere kalm! Gezmeyecek miyiz?" dedi.

7 Necib bu sefer, bir hafta srekli Pazarba'nda kald. Sabahlan Sreyya'nn srarna dayanamayarak kotrada ona arkadalk ediyordu. Sreyya'nn yelken hevesi, kendisine her eyi ihmal ettirecek dereceye gelmiti. Haziran meltemleri onlar pek elendiriyordu; her gece havaya bakp sanki yarnki rzgrla ilgili keiflerde bulunmaya altka, Necib'le Suad birbirlerine bakarak glyorlard. Havann durgun olmas onu kudurtuyor, artk akama kadar rzgr iin ynler kollayarak sklyordu; iki defa yar yolda, leye doru kalm olduundan saat yedide yemek yemilerdi. Sreyya buna bir zr bulmak iin, "Ne yapalm, her keyfin bir zahmeti vardr!" diye yalnzca omuz silki-yordu. Bir defasnda Suad da onlarla birlikte gitti; fakat br gnler sandal pek erken kt iin, iini brakamayarak gidemedi. Necib bir saat daha beklenirse onun da iinin biteceini grerek Sreyya'nn beklemeyiine ayordu. Geldikleri zaman Suad' dikile megul, yemei hazr bulurlar, yemekten sonra tekrar balkona khnca Sreyya ancak yarm saat sabredebilip, sonunda sandalcya iaret verir, Su-ad'la Necib kendisini alkoymak isterler, fakat baaramazlard... Bir defa bin zorlukla evde alkoydular, fakat o gn hep yelken hyla ofuyla getiinden, onlar da skldlar. Sreyya, "Ben sizin piyanonuza karyor muyum, siz de beni brakn." diyordu. Sreyya ktka Suad'la Necib, ya karda dolaan sandala bakp konuuyorlar ya da piyanoyla megul oluyorlard. Bu Haziran sabahlarnda sandal konusundan girilerek havadan sudan konumalar srasnda Saud'n arballna, gzelliine hayranl, yaradlndaki uysallk ve dinginlie tutkunluu artyordu. Sonra,

piyano onlar iin byk bir elenceydi; Suad, Necib'in getirdii notalar, sabahlar yalnz kalnca alyor, renirse akamlar ona alyordu. Bazen rendim sandklarn onun yannda beceremeyince kzyor, "Ben ite iki sabahtr sizin iin uramtm!" diye hr-mlayordu. Maskeli Balo'dan bir potpuri vard ki Necib doyamyor, "Bunu, bir yl srekli dinlerim!" diye glyordu. Baz havalar oluyordu ki, ilk denemede beenmemi bulunuyordu, fakat sonra bunlardanaerinbir zevk alyorlard; La Traviata'dan "Melek kadar saf", Aida'dan "Ah benim kederim, sana merhamet versin!", Faust'tan "Artk ge oldu, adiyo!" paralan byle olmutu. Onlar en ok byleyen Manon Lescaut'ydu. nc perdenin finali olan "Yok ben ldrmm; bak nasl alyorum..." paras pek ok tekrar ediliyordu; "Ah Manon!" diye, Necib ark sylyor, piyano ar ar inleyerek onlara her eyi unutturuyordu. Sonra en havalar geliyordu; La Traviata'nn girii, Car-men'in mar, drdnc perdenin girii Necib'i bayltyordu; "Ah Cavaleria Rusticana..." diye yalvanyordu. Fakat Su-ad, bunun ancak arap arksyla Lola'nn arksn kolay bulmutu; asl byk paralar, sicilyanasyla, intermezzo giriiyle dua parasn denedike birbirine kartryor, "Bir ay almak gerek..." diye geri brakyordu. Buna karlk kolay paralar ard ardna alyordu. Verdi, ikisinin en ok yeledikleri besteciydi; onun iin eserlerini tapnarak dinliyorlard. imdi Puccini'yi de beeniyorlard, Suad glerek, bu yl Manon Lescaut'ya el srmediini syleyerek glyor, "Hibir ey ummadmd." diyordu. O zaman bu mzik meraknn asln anlatyordu; babasnn krkndan sonra nasl olup da bir Avrupa seferi dn viyolonsele merak salarak kzna nasl udu, kanunu yasak edip onu piyanoya altrdn anlatyordu. Ve darda kpren rzgrla perdeler oynarken gnein verdii lk mahremlik iinde, byle dingin ve mutlu, bu musiki sarholuu iinde kendisini, dnyay, her eyi unutuyordu. Sreyya'nn dn onlar iin bir iaret gibi olurdu; hemen hazrlanrlar, gezmeye karlard. Suad glerek, "Dad sen de gel..." der, fakat Behice Dad yalda beklemeyi yeleyerek, "Siz gidiniz kzm, haydi Allah keyfinizi artrsn efendilerim!" diye ekilirdi. Artk bu, hemen hemen kararlam gibiydi, her akam Kavakyolu'na kyorlard. Orada karakolu geince kk baheye girdikleri de oluyordu; Sreyya, her zaman, kapdaki levhay glerek okur, "Bahe-i Letfetnm!" derdi. Buras Necib'e gre Boaz'n en

gzel yeriydi, o kadar ki baka yerleri unutuyordu. Burada gzler yle alabildiine gryordu ki, ondan daha grkemli hibir ey olamazd. Deniz ayaklarnn altnda btn ksknlkleriyle serilmi, glmser, ufuk birbirlerini kovalayan tepe dizileriyle mavi-leerek dumanlanrd. Kendi kendisine aryor ve baka trl aklayamayn-ca, buna "Yalnzca bir tepki!" diyordu; uzun sre kalabalk iinde yaadktan sonra, imdi sessizlik ihtiyac pek doald. Btn bir k sonu ac bir kinle biten bir ilikinin peinde Beyolu kasrgasnn deersiz bir topra gibi olmutu. imdi ruhunda, vcudunda sessizlik ve umuda ihtiya vard. Sonra, buradaki itenlik ve mahremlik, bu saflk ve sessizlik, bu yanlarnda insanln ktlklerinden phe ettirerek unutturan melek sessizlii, kendisini btn kirliliklerden temizliyordu. Uzun sren bir ahlk hastalndan, imdi temiz ve esen kyor gibi geliyordu. insanlar hakknda deneyimlerden sonra insanlardan kaar olmasn artrarak vard sonular, ona imdi pek zalimce, pek kesin grnyordu; byle eyler hakknda kesin hkmler vermek kadar budalalk olmadn kabul ederek o halini hakszlk sayyor, btn Suad gibi yce kadnlardan, yrekten af diliyordu. Suad'n saflk ve dinginlikle dolu bak onu alatacak kadar etkiliyordu. Btn yznde, dudaklarnda, alnnda yle bir namus hlesi gryordu ki, nceden beri bu eylerle megul olduu iin, olanca nemiyle takdir ediyor ve "Herkes de benim gibidir, deil mi?" diye, deneyimli geinenlere glyordu. "Hep kabahat, genelleme yaparak sonu karmada!" diyordu. "Snrl bir bak asyla bakp genellemek... te bir cinayet! Oh, beni affetsinler." Sonra, asl bunun cezasn kendisinin ektiini dnerek yreinin btn itenliiyle, byk bir ihtiyala mutluluk nnn artk gelmesini diliyordu. Asl mesele, onun gibi bir kadn bulmakt; tereddt ediyordu: "Nasl, bu mmkn m acaba?" Onun gibi biri, kendi phelerini, hl tedavi edilemeyen btn yaralarn ipek elleriyle saracak, onlar iyi edecek, namuslu ve rahat bir hayat iinde gzel kokulara bryecek bir kadn? Hep bu dnceyle megul olduu iin, bir akam yine Bykdere'den gelirken, Sreyya bir szn ak iinde, "Evet, evlenmeli azizim!" deyince titredi; sonra glmeye balad. ay nce evlenmenin o kadar karsnda bulunan Necib, on alt yanda

bir okullu gibi, imdi onu nemsiyordu ve ite buna glyordu, fakat aldanmak, yanlmak, zihnini ok rktyordu. Suad gibi bir kadn hayal ederken, hep gznn nnden saysz, kocal kadnlar alay geiyor, o zaman bir dakika yine eski Necib olarak omuz kaldryordu. Bu srada bir gn, erken kalkamad iin kendisini evde brakp gitmi olan Sreyya'ya darlm gibi, aslnda odann gneli glgesinde dikiiyle megul olan Suad'n karsnda, sigara ien Behice Dadnn yannda oturmay tercih ederek uzanm bakyor, Suad'n dikiini seyrederek bu aile dinginliine daha ok balanyordu. Suad, ara sra bir iki sz syleyerek, ikide birde ban evirip dalgn gzleriyle sandal arayarak dikiini dikiyordu. Arkasnda ince izgili bir keten gmlek vard, salar bann stnde kestaneye yakn rengiyle dalgalanarak bir bulut gibi kmeleniyordu. Bu o kadar gzel bir grnmd ki, "phesiz, diki kadnlar gzelle-tiriyor." diye karar verdi; eski Necib sesini iittirerek, "Fakat dndryor!" dedi. Evet, geri Suad dalgnd, ama ikide birde ban evirip bakarken, gzlerindeki kayg, sandal grnce yle bir dinginlie dnyordu ki, bundan, dalgnlnn sebebini anlamak kolay idi. "Ah, ne kadar seviyor!" diye dnd ve yrei skld; nk, kendisinin byle bir kars olsa bile Sreyya gibi sevileceini bilebilir miydi? Ve bir sz sras dnce ona syledi, hep evlenme hakkndaki dncelerini anlatt. Suad'a kendisinden, onun kendisine nasl bir il, nasl bir yrek gc olduundan sz etmek, "Peki, evleneceim, ama bana sizin gibi, kendiniz gibi birini bulunuz." demek istiyordu. Fakat, sz aznda dolayor, bunda bir saknca grmemek istiyor, ama bir trl o szckleri syleyemiyordu. Buna dad engel olamazd, o dinlerken bile anlamyor gibi bakard; hem ondan gizlemek iin hibir sebep gremiyordu. Bundan dolay, onun kendisinde nasl bir deiiklik yapt, iinde yaad byk lde kendisine nasl bir umut ve emel vahas olduu konusunda uzun uzun dolat halde, sonucu sylemeyerek tereddt etti. Suad bunlar sakin dinliyordu, kadnlar hakknda Necib'in kt kanaatlerine, phelerine glerek, "Ooo, hi de yle deildir... Aman ne kadar aldanmsnz!" diyordu. Onun tand kzlar vard ki, hepsini beeniyordu. Suad sonunda, "Syleyiniz bakaym, nasl bir kz istersiniz?" dedii zaman dondu kald. Omuzlarn kaldrarak, "Nasl olursa olsun!" dedi. "Asl gerekli olan onun halidir."

O zaman Suad yeniden sordu, ayrnt istiyordu; ylesine ki, sonunda "Sizin gibi olsun!" demek zorunda kald zaman Necib, kendisi de sebebini bilmeyerek kzarmt. Suad'n her zaman dingin olan yz hafife kzararak sustu, sonra ban kaldrp, "Teekkr ederim." dedi. "Fakat iltifat baka bir zamana saklaynz..." O zaman asl g eyin sylenmi olduuna sevindi; evlenmekten ekinmesinin sebebinin onun gibi bir kadna rastlamamak korkusu olduunu anlatt; o syledike Suad'daki utangalk kayboluyordu, "ok!" diyordu. "ok, siz grmemisiniz... Tabii grerhezsiniz. Yreinizdeki sevgiyi israf ediyorsunuz; neler var, neler!" Ve hznl, boynunu bkerek tekrar ediyordu; "Neler!" Evet, neler vard; fakat ite Necib onlarn hepsini grm, ancak Suad gibi olursa yaayacana karar vermiti. Onun iin bir kadn kadar dnen Suad' bu konudaki yzeysel dncelere yaktryor, bir ss gibi sayyor, "Ktlkleri grmemi, kirlilikleri bilmiyor..." diyordu. Sonra anlad ki, Suad "hali" szcnden, "zariflik"i, "gzellik"i anlamt; o zaman aklad ve bu aklamas uzun srd. Birer birer, rneklerle gstererek, kendisindeki szck ktln, "melek-lik" dedii eyleri anlatt. Ve bunun bir kadn iin nasl bir gzellik oluturduunu, uysall ve sabr, sevecenlii, sessizlii ve glmsemesiyle bir kadnn nasl daima tapnl-maya lyk olacan tarif etti. Suad, "Nasl, bir kadn sabr ve dayanma gc iin mi seversiniz?" dedi. Necib yeniden aklad, bunun kadnl nasl sslediini, sessizlik ve glmsemenin yorgun ve yaral erkekler iin nasl bir g ve avuntu olduunu anlatt. Suad bunlar, dikiini artk yanna koymu, ban koluna dayam, dinliyordu; kendi kendisine, "Sreyya da byle grse, byle dnse!.." diyordu. Fakat bir ey sylemedi. Necib bitirdii zaman glerek, "Herhalde bunlar yemek kadar nemli deildir!" dedi; onun iin Necib, Suad'n bu konuda ne dndn anlayamad. Bunu ancak yemek srasnda anlayabildi. Orada, bu konu, Sreyya'nn yannda, bir kez daha yinelendi. Suad evlenme konusunu am anlatyordu, "Onun iin g!" diye karar verdi. Sreyya, "Niin?" diye sorduu zaman, Necib bir an "Benim gibi bir kadn istiyor" diyeceini dnp bilmeyerek kzard halde, Suad

biraz tereddtten sonra yalnzca, "Biraz zor beeniyor da..." diyebildi. Ve bu, Necibin yreini bir sre titrettikten sonra, o sz Suad'n saklamasna o kadar memnun oldu ki bir saniye btn ruhu haz iinde kald. Aralarnda byle bir eyin sr oluu onu o kadar sevindiriyordu ki, hep bunu dnyor, uzun uzun bu dnceyle megul oluyordu. Fakat iki gn sonra bir ey oldu ki, bu, ruhunun dinginliini alt st etti. O gn leden sonra birden yine baheye gidiyorlard; bu, Boaz'm keleri bucaklar buularla dolup denizin acaklktan yorgun serildii bir gnd. Ancak bahede oturturlarsa scakln iddetinden biraz kurtulacaklarn, orada biraz hava bulacaklarn sanmlard. Bahenin yolunda yrrlerken, kardan bir gencin geldiini grdler. Delikanl bu kadar ssz bir yerde, birisi hanm olmak zere kiinin dikkatli baklar altnda bulunmaktan dolay imi gibi hafif sklarak geti. Bu gzel, zarif bir delikanl idi; o geince, Sreyya Suad'a "Bu kim Suad, tanyor musun?" diye sordu. Onu birka kere daha grdn sanyordu, arada srada urada burada rastladklar olmutu. Hatta dn, Necib yanlarndaki yalnn iskelesine sandalla karken grmt; birden hatrlyordu ki bir gn de vapurda rast gelmi ve onun, vapur Yenimahalle'den kalkp aa doru dnmek zere Pa-zarba'na yaklat zaman, yallara pek dikkatle bakmas dikkatini ekmiti. Necib bunu dnrken, Suad Sreyya'nn sorusuna, "Bilmem!" diye cevap verdi ve Necib'e bu dnceler arasnda, bu ocuun her gn karlarna kmasna nem vermeyerek sebebini ararken, yle geldi ki Suad bu sz sylemek iin, bir an tereddt geirdi. Ve bu da yetti; bir anda, o zaman bir saniyede eski Necib, pheci, asabi, karanlk Necib, yeniden uyand; kadnlardan yle hainliklerle yle aldatlm, bazlarn o kadar kmseyerek aldatmt ki, imdi yreine bir ylan girmi, Suad'dan baka hangi kadn olsa ph edecek bir yetenek kazanmt. Hatta ona bile, benliini pheye brakmaktaki alkanlk ve pheye olan eilimiyle, Suad iin bile kendi kendisine, "Sakn..." diyordu. Sreyya'nn sorusu, gencin tel, Suad'n hafif bir tereddtle, srlarla nemli kan sesi, dudaklarn slatan tebessm... Bunlar pheyi harekete geiriyor ve zehrini yreine aktyorlard. "Ah, ben budalaym, divaneyim!" dedi; bunda hibir mnasebet, bu varsaym iin hibir sebep yoktu, Kendisinden bir irenmeyle

kamak isteyerek, "Hem mmkn dei], mmkn deil!" dedi; fakat eline geen en kk sebeplerle elemler yaratmaya o kadar alm, onu yle bir zevk derecesine karmt ki, varsaymn mmknm gibi dnmeye koyuldu: Bu, nce yavaa sokularak, okamalarla, ricalarla, dinlemekle zorlayarak, elinde olmadan ortaya kan bir sr soruyla balad; bunlar yle eylerdi ki, dinledike dndryor, phelenmek zorunlu oluyordu. Ve phe gelir gelmez, yalnz bir ihtimalle ortaya kan bu varsaymla ateli bir azap iinde yanmaya balyordu. Suad'n baka birini sevmesi ihtimalinin, onun saflk ve namusundan doan bu phenin zehirli trnaklar vard ve bunlar dokunduklar yeri ate gibi yakyorlard, "yle ise, ya Rab-bim, ya bu sahi ise?" diyordu. Bu ihtimal onu gerekmi gibi aclar iinde brakmaya balaynca, Suad hakkndaki gveninden, bilmeyerek uzaklam oluyordu. Ona bakarak bu gzlerin, bu dudaklarn, byle kirli hainliklerin kadn olmadn dnmek, btn o kadar zamandr hayran olduu melekliini hayal etmek istiyor, "Nasl olur, bakalar iin peki, fakat onun iin mmkn deil!" demeye urayordu. Onun her gnk hayatm gz nne getirerek bu hayatta yle ihtimaller bulunmadn tekrar ediyordu. Fakat o sorular, o hain sorular tekrar kulaklarna, tekrar ruhuna sokuluyor, uzayp gidiyordu. "Kadn deil mi?" diyordu. Onlar, ne zaman insan yeter derecede anlam, tanm olurdu? yle olmasna ne engel vard? Grnr bir sebep, bir iaret yoksa bile, herkes bilmez miydi ki kadnlarda byle eyleri gizleyebilmek iin ne hain yetenekler, kolaylklar, ne baarlar vardr! Sebep? Ama, onlara hainlik iin "Sebep?" diye sormak kadar budalalk olur mu? Bu onlar iin bir ihtiya, aldatmak, arkadan vurmak, doal bir hayat grevi gibi deil midir? Ah, onlar byle kirliliklerle aldattklarna; kendilerine, byk, temiz ruhlarna aldan anlara, acaba nasl bir bakla bakarlar ya Rabbim? Bunlara bir cevap gerekliydi, bu cevab aradka, hatta Suad'n hayatnda bile byle bir harekete eilim buluyor, kadnlarn mantk d, bilmece olular, onu sebepler icadna srkleyerek, artk olaylar uydurmaya balyordu. "Sahiden byle bir ey olsayd?" diye yanarak hayal ederken, delikanlnn nceden verilen haberler zerine orada burada karlarna kmas, hatta bugn Suad'n kendilerini buraya getirmesinin de belki hep onun iin olduunu dnmek onu harap ediyordu. Ah, hepsi mi, hepsi mi yleydi?

Hepsi mi kadnd? Onun byle bir ey yapmas, yapabilmesi mmknd, yle mi? Birok zaman kendisi iin "kadn" szc yalnz sama, hain, ku beyinli anlamlarna gelmiti ve imdi tekrar kadn szcn o anlamda kullannca, bunu o kadar zaman namusuna hayran olduu Suad'a uygulamak ona ac, pek ac geldi. "Mmkn m Suad, sen, sen de byle ey yapar msn? Sen de mi amursun, ya Rabbim, sen de mi Suad?" diye sormak istiyordu ve bunun byle olmamas iin bir sebep bulamay, kendisini dorulayarhay, pek kt geliyordu. Ah, ne kadar yazkt! Bu kadar gzel, temiz, byk bir ruhun da heveslere esir kalp dmesi, irkinlemesi ihtimali... Ah, ne kadar yazkt! Niin byle oluyordu! insann hayatn temizlii, safl, namusu iin feda edebilecei bir kadn bulmann ne kadar g olduunu dndke, kalbi alayacak kadar derin bir acyla szlyordu. | * Sonra Sreyya'ya bakyor, onun hibir eyden haberi yok, masum, phelenmez grdke, "Zavall Sreyya!" diyordu; her ey, btn onlarn mutlurukyuvas, o kadar zaman gznde bytt, azizletirdii bu iffet yuvas zerine yklyor, altnda kalyor sanyordu. Zaten var myd? Bir yuva, bir mutluluk, bir iffet var myd? Hibir yerde yoktu ve budala, bunun olmadn, hibir yerde olmadn bildii halde burada var sanmt, yle mi? ite kendisine bir ders! Fakat o, bundan da yararlanmayacak, ah, o hl akllanmayacak, hl ruh airinin sefil bir oyunca olacakt! Kesin diye kabul etmemekle birlikte, esas kabul edilmi gibi ayrntlar dndke, deneyimleriyle bu ayrntlar o kadar canl, o kadar gerek olarak hayal ediyordu ki, bunun gereine aldanarak imdi esasa bile inanr gibi oluyordu. Suad iin hi aklna getirmedii bu lekelerin imdi bir rastlantyla, bir ihtimalle, onun iin de mmkn olduunu kabul etmek ac zorunluluuyla ezilirken, Suad, "Ne oluyorsunuz, dalgnsnz, Necib Bey?" dedike, "Buras o kadar gzel ki insan hznlendiriyor." diye cevap vererek, "Nasl mmkn olur ki, bu saf ses baka birine hitap etsin ve bundan mutluluk duysun da bunu gizleyebilsin?" diyordu. Ve byle, onlarn hayatn, Suad'n kendilerinden gizledii bir ak varm da kendisi bunun tanym gibi her trl ayrntsna kadar grr gibi, o hayat onlarla birlikte yayormu gibi olduka, onlarla gizli mektuplar, haberlerle ya da vedada tekrarlarla, ricalarla titreyerek verilen kararlarna Sreyya ile kendisinin nasl oyuncak olduklarn grdke haykra* cak kadar

ac duyuyordu. Suad'n ateli zlemlerini, ona a^ km gstermek iin nasl her eyi feda etmek, her eyi k^ msemek yeminlerini, titreye titreye nasl beklediini, naj^ sil aradn; grd zamanlar nasl mutlu olduunu, on^ kalbinin nasl bir mutluluk cmlesiyle atldn ve btn bunlar iinde kendisinin nasl kldn, onun yannda hibir yeri olmadn gryor ve lyordu. Evet, lyordu, nce Sreyya'ya acmakla balayan duygulan, imdi kendisinin de bir oyuncak olmasndan tam; hrs, ac, tiksinme, merhametsiz bir atele onu yakmaya, hiddet ve iddet onu kudurtmaya balamt. "Ah, eer sen de yalansan Suad, eer sen de ihanet iindeysen!.. O halde kime tutunmal? Neye inanmal? Neye inanmal?" diye alayaca geliyordu. Ah nasl anlyordu, iki aydan beri sanki grdklerine, ciddi deneyimlere dayanarak kurulan felsefe binasnn, onu byk bir teselli soluu ile serinleten, yaamaya cesaret ve umut veren btn hayallerinin birden ne kof, ne gln bir biimde bo olduunu anlyor, onlarn yknts altnda nasl harap oluyordu?! Ah, hepsi de bo, hepsi mi haindi? Demek hepsi, istisnasz hain olabilirdi? Her ey bo, hep felsefeler, inanlar, meslekler, hepsi... Ama bu kadnlardan bir tane olmayacak myd ki, yce bir ihtiyaca balanm, hayal yksekliklerin zlemini ekerek bu kirliliklerden nefret duyup, temiz yaasn? Hi, hibir tane? Halbuki o, bu imknszl mmkn sanmt. Hayatn akna kesin etkisi olan dncelerin ne kadar bizim ruhumuza, ihtiyalarmza uyduklar iin ortaya kmas ve nasl ite, yalnzca onun iin doru sayldklarn tekrar kabul etmek zorunda kalmas, dnyada sabit, dzenli bir gerek, yce bir dnce olmayp, zamana, mekna, kiiye gre, hep bo, hep anlamsz kallarn tekrar grmesi onu eziyordu. Suad' yle grmt, nk ruhunda yle bir ihtiya, bir namus zleyii vard; imdi kendi bytt, kendi ykselttii hayal amacnn ne kadar kendiliinden bym, yok hkmnde, kuruntudan ibaret bir ey olduunu gryordu. Eve gidince demin bir ihtimal derecesinde kalabilen ey bir gerek haline pek kolay girdi. Evin herhangi hayatnda, ancak imdiki gzleriyle baklrsa grlebilecek, bu dnce ve pheyi ortaya karp glendirebilecek eyler grr gibi oluyor, her kede bir sr var gibi geliyordu. Suad'n ev hayatnda, ilerinde, gidip gelilerinde/kaybolularnda, nceden bir anlam verilmeyen fakarfmdi epeyce anlam-landrlabilecek haller vard. Yukar

hizmetini gren, oradan bulunmu bir Rum hizmeti kz vard ki, byle iler iin yaratlm gibiydi; pencerelerde, kaplarda, odalarn tenhalnda hep bu hayat kolaylatran bir uygunluk gze arpyordu; kendisinden irenerek, fakat ii yand iin arzusuna dayanamayp gizlice merak ettike, bir belirti, artk hi pheye meydan vermeyecek, onu gerekle yz yze tuta-, cak bir belirti grmekten, bir korku rpermesi hissediyordu. Odasna kapanyor, zerine grev olmad iin nem vermemesi gerektiini dnerek baka eylerle megul olmak istiyordu; fakat bir dnce, onu gelip ele geiren ve tatl olduu iin terk edilemeyen, pek ok ac olduu iin o kadar tatl gelen bir dnce vard ki, ona benliini kaptrmamak elinden gelmiyordu: O delikanlnn baklaryla kendilerini gryordu; bu nce o kadar sert bir aclkla kendisini yakt ki, "ldrrm!" diye sylendi; evet, kendisinde o ocuu ldrebilmek yetenei gryordu; bazen bu dnceden bir sapma oluyordu, aynann karsna geip elleriyle akaklarn yumruklayarak, "Suad, Suad, bu nasl mmkn olur? Ooh, deildir; ben kt, kt bir adamm!.." dedii oluyordu; fakat Suad'a dikkat ettike onu tand gibi, pek baka trl bir kadn gryordu. Onun sessizliinde, uysallnda korkun frtnalarn imeklerini grr gibi oluyordu ve bu gste gerekten esiz bir kadn, bir frtnal kadn kalbi bulunup da byle rastgele bir ocua iradesini teslim ediini, onun iin herkesi, her eyi feda edecek bir hale geliini, gzlerini kan brmeden dnemiyordu. Ve zavall Sreyya, habersiz, saf, hep bunlar ykleniyordu, deil mi? Kendisi bile gznden kl kamaz, uza grr olduu halde, hibir eyden phelenmemiti. "nk kadn, nk Dalila!" diyordu. nk bu i iin varolmular, nk kadnlk demek aldatabilmek demek olduu iin ne kadar ok kadn olurlarsa o kadar kolay aldatabilecekler-dir... Ve Suad, Necib'in gznde kadn, her anlamyla, her inceliiyle, btn iirleri, btn kirlilikleri, her yetenei, her eilimiyle kadn, en yksekleri kadar byk kadnd... Bari bir byk, dayanlmaz, yllarn ldremeyecei ateli bir ba olsayd, bari byle bir ate zr olsayd... Hayr, yle olamazd; buraya geleliden beri, u ay iinde byle yapmak, bu sefil eilime boyun eivermekten baka bir ey deildi. Bugn akam st, yine delikanl sandalla yalnn nnden geiyordu. Necib odasndan aa baknca, balkonda Sreyya ile Suad' grd; Suad ok doal bir tavrla sandala bakt, sandal

uzaklatka Suad onu gzyle izliyordu. ocuk ikide birde ban evirip arkasna bakyor, korkuyor-rnu gibi bir ekingenlik gsteriyordu; perdenin arkasndan bakarken, dalgn Sreyya'nn yannda, Suad'n gzlerinde bir glmseme uutuunu hissedince, zaten sklan gsnde bir sz duydu; haykrmak, bir eyler yrtmak, birini ldrmek ihtiyacna tutsak, bir ey yapamamak azabyla fkesi artarak, buradan kamak ona birden alan bir kurtulu ufku gibi grnd. Bu karar verdikten sonra, biraz rahatlyorum sand; bunun iin elinden geldii kadar glmsemeye, tekrar gelecei konusunda kendisini sz vermeye zorlayarak kalkt, hemen ilk vapurla kat. Fakat bunun, ayrlmann azabn iddetlendirmekten baka bir ey olmadn yolda anlad: Orada olduka her eye engel olmak, varlyla her eyi imkansz brakmak, hi olmazsa orada bulunup emin olmak ihtimali vard; imdiyse kuruntularnn geniliine dalm olduundan her trl hayalle yokluunun bile onlara bir yaraKsalayacan dnyordu. Bu dnceyle hayat zehir oldty. Ne yapsa, bu kara dncelerden benliini kurtaramyor! bunun kendi hayatna nasl gaddar bir darbe olduunu gryordu. Artk ruhu harap, gdasz, hayatn nasl srkleyecek, kendisine nasl sessizlik kesi bulacakt? Artk hibir kadna gvenmeyecek, hibir yemine inanmayacak, hibir gze aldan-mayacakt. gn nerede, nasl yaadn bilmeyerek yand; drdnc gn, bir arkadann anlatt bir hikye zerine aklna Tarabya'daki otele gitmek geldi; bu yl orann pek elenceli olduu konusunda gvence veriliyordu, fakat Sreyya'dan ald bir mektup bu kararn hemen gerekletirmesine engel oldu. Sreyya yazyordu ki: "Suad aklma getirdi... Zaten biz erkeklerin bu konuda ne kadar ihmalci olduumuzu tekrara gerek yok. Meer bu Temmuz'un nc gn evlendiimizin altnc yl dnmym, bunun iin kk bir aile enlii yapmak istedik ve aile kiilerinden, dndk dndk, davet etmek iin bir seni bulabildik. Anneme de haber gnderdim ama gelemeyeceini biliyorum. Sana program yazmayacam, bu daha ok umut verir de hemen gelirsin." "Biare Sreyya!" dedi; onu sandahyla, programyla, yl dnm masalyla ne kadar gln ve bunun iin ne aresiz buluyordu! Ama kendisi de gln, kendisi de aresiz deil miydi? Bunun iin, nce kendisini bile aldatmak isteyerek, orada bulunup grmek, emin olmak, bylece azabn son dereceye getirmek zevki iin komak isterken, sonra hemen o gn izin alp doru Tarabya'ya otele

dnmeye ve bu ite kendisine ait hibir ey olmad iin, artk dn-memeye karar verdi. Suad' grecei zaman yrei rpmyordu. Onun berrak gzlerinin nnde alamak ihtiyacyla ezildi. O, tam tersine, en, bugn iin sslenmi ve ah ne kadar gzel olmu, anlatyordu. Hanmefendi gelememiti, hatta dadsn bile gnderememiti, bugn iin yalnzca kii kaldlar, Sreyya ile Suad o kadar en, o kadar mutlu grnyorlard ki, Necib karlarnda suratsz durmamaya alyordu. Fakat yemein sonunda bir sz, bir hamlede iilen ve o anda hayata ifa veren bir ifa kadehi gibi oldu, btn aclar snp yerine byk bir rahattan, emin olmaktan bir avuntu geldi: Sreyya, Suad'n kabahatlerini sayarken, birdenbire: "Ha, asl byn unuttum!.. Bilsen Necib, Suat artk sr kumkumas olmu! Meer benden neler gizliyor-mu!.." diye anlatmaya balad. Bu, Suad'n kefedip kendisine sylemedii bir komu ktal idi; geri Sreyya da bundan biraz phelenir gibi olmutu; bir delikanlnn buralarda ok dolatn fark etmiti. Necib, nce kendi kendisine, Sreyya'nn phesi zerine uydurulan bir hikye dinliyorum sand; fakat bir gece uyumak zere bulunduklar bir srada duyulan bir grltyle nasl korktuklarn Sreyya anlatnca artk phesi kalmad. Bu, olu darda olan bir kaymbabann, gelininin sevgilisine pencereden mektup verirken onu grmesi zerine ortaya kan amata idi. Sreyya katlarak anlatyor, Suad'n bunu ok nceden kefetmi olduunu syleyerek ataln kaldryor, "Gryorsun a, benden gizlemi!" diye yaknyordu. Fakat Necib dinlemiyordu, anszn bana hcum eden kandan bouluyorum sanyordu. Bu, dayanma gcnn stnde bir sevin oldu, o kadar ki yemekten kalknca hemen odasna kotu, deli gibi sylenmeye balad. Kalbini tutarak, "Deilmi!.. Deilmi!.. kr ya Rabbi!" diyordu. Kendi kendisine, "Ah canavar, ah haydut!" diyor, "Suad, Suad, ah, beni affet!.. Fakat, hayr, etme; bilsen etmezsin, bilsen benden nefret edersin!.. Ben dnyann en temiz meleinden phelendim!.." diyordu. \ Birdenbire kardaki aynada kendisini grd. Deimi yznde gzleri o kadar garip bir bakla bakyordu ki, durdu. Bu gzler, sanki aynadan kendisine, "Niin?" diye bakyor gibi geldi. Evet, btn bu atelerin, kskanlklarn sebebi neydi? Hem de belirginlememi, olumlanmam kskanlk ateleri? Sonra, onun adn sylerken,

yalnzca "Suad" diye sylerken duyduu bu byk zevk, btn bu heyecanlar niindi? Gzleri dnm, karanlk bakyordu; bir an oldu ki, aynadan kendisine bakan gzlerinden korkarak geri ekildi; sapsar olmutu.

8 Bundan sonra geirdii gnler, birka gnn kbusundan sonra, yllardan beri tanmad mutlu bir hayat oldu. Sessizlik ve gzel kokular iinde, denizle gkyz arasnda yaayarak, kendisini gittike daha ok kucaklayan yoksunlua benliini teslim ederek, isteye isteye kendisini kaptrarak, gnlerin gemesine kaytsz kalyordu. Sabah seferlerinin, sandal gezmelerinin, rzgrn, gnein yorduu vcutlar, denizin arklarnn uyuturduu sinirleri, scaklktan kamaan gzleriyle eve dnnce, oradaki uyku veren glge, hazrlanm yemek, kendilerini bekleyen glmseme, hastaya ifa gibi oluyordu. leden sonra ara sra rzgra bir tembellik geldike, bu Temmuz scaklarnda, birden balkonun kam koltuklarnda yastklara gmlerek uyuklarlard. Necib artk burasn kendi evi saymak zorunda kalmt. Bu taraf brakmamak iin Tarabya'da otele inmek istiyordu. Orasnn vgsn iite iite iinde bu istek uyand; fakat Sreyya'nn, mevsimi birlikte geirmek nerisi, bu haber zerine o kadar srarl ve inat oldu ki, kabule mecbur kald. Behice Dad tembel saatlerinin bazen bir elencesi olurdu. Kutusu, kibriti, tablas elinde gezerek gelir, kendisine sunulan koltuu brakarak, yerde, kk bir mindere yerleip sigarasna dalard. Sreyya, "Fayrap balad!" diye tut-turduka o da, "Ya sizin dan dun bitiyor mu?" diye piyanodan yaknrd. Suad her gn uratka parmaklar eski ustaln buluyordu. Azck otursalar, biraz sessizlik olsa, Necib yalvaran bir gzle Suad'a bakar, o hemen kalkarak ho glmseyiiy-le, "Hangileri bakalm bu gece?" diye sorard; byle diye diye hemen bir sra ortaya kmt. Birini uzun sre beendikten sonra, onu ihmal ettikleri de oluyordu;

fakat henz yeni gelen havalarn hepsi dinlenmemiti; Necib bunlar iin rica ediyor, Suad vakit bulamadndan yaknyordu. Onlar piyanoda megulken Sreyya, dadyla alay eder, erkekler sigara dumanlarnda dinlenerek susarlar, ara sra artk sabredemeyerek kamak isteyen dadnn giriimi, Sreyya'nn ona engel oluu hepsini gldrrd. Necib burada yle saniyeler geirdi ki, hibir vakit unutamayacakt. Musiki, ruhunun btn yetenek, uu ve zleyilerini harekete getiriyor, onu ihtiyalarla, sevda ve cann feda etmek ihtiyalaryla, tatmin edilmesi imkansz olduu iin tatl balayp tatka, elemli ihtiyalarla bouyordu. ounlukla bu, bir hznden ok bir zleyi, btn ele gemeyecek gzel eylere bulanmasna kendisini kandrmakt. Sonra teekkr iin yanna gittike bazen gzleri notalardan Suad'n ellerine, oradan yzne taklyordu. O zaman bu ellerin scak dokusu, bu yzn melek sessizlii, bir musiki damlasyla iir dolan gzlerin siyah ve baygn bak, onu bir an dndrerek aklna kendi evlenmesini getiriyordu. Ona baktka, onun gibi btn hlyalarna uygun birini bulmann imkanszln umutsuzlukla dndke, Sreyya'y bu kadar mutluluundan dolay kutluyor ve onun kadar ansl olamayacan hatrlayarak ii eziliyordu. Onda o kadar mkemmellik grmeye balam^ kuruntusuyla onlar o dereceye getirmiti ki, bu nefis kadnn karasnda, o dudaklardaki glmseyen dingin izginin; bu gzltere ara sra gelen neeyle uh duruluun huzurunda alamak istiyordu. Ah, Sreyya'y ne kadar ansl buluyordu; buna karlk kendisine kim bilir nasl bir kadn rast gelecekti. Ama evlenecek miydi? Bu artk iyice kararlam myd? Onun gibi birini bulmak imkansz olunca, niin evlenmeliydi? Ve onun gibi olsa diye dnrken bir an oldu ki "Ya o rast gelseydi..." diye dnd; bu, o kadar iddetli ve elem verici bir heyecan oldu ki, "Ah, o benim olsa lrdm!" diye inledi. Bir sre bu dnceyi brakamad, bu onu byleyip ele geirdi. Suad onun olsayd... Bunu dnerek kendisi iin bir hayat dzenliyor ve bu mutlulua hayalinde bile dayanamayp, elemli, gsz bir ekimle bitkin dyordu. Onun hayatna kararak yaayaca anlar, onunla birlikte geecek gnleri, onun mrne sahip olarak yaayaca hayat, onun kendisine davran, bir koca gibi davran... ite bunlar, onu ldryordu. Suad, kendisine de Sreyya'ya hitap ettii sesle, ona bakt gzle, onu sevdii sevgiyle

sevse, baksa, syleseydi ya Rabbi!.. Bu dnceyi derinletirip saatlerce harap oldu kald. nce gerekten yleymi gibi aldanarak, sarho ve mahmur kalyordu, sonra Suad'n iten seslenilerinde bile hayalindekinin yannda nasl bir ilgisizlik olduunu grerek ii eziliyordu. Bazen o sesle, "Necib!" diye yalnzca adyla arldn iitir gibi olurken, Suad'n kendisine seslenince sakinleen sesinin "Necib Bey!" deyii onu ldryordu; Sreyya'ya bakarken sevecenlik dolu olan bak, kendisine evrilince o kadar hissedilmez bir an iinde, sanki donuklayordu. Halbuki kendi aznda yalnzca onun ad vard, fakat resm olarak "Suad Hanm!" deil, "Suad, Suad..."; fsldayarak, h ederek kan "Suad!" Konuurken sevinle yalvara-rak, kran ve zlemle yalvaran "Suad" ad vard. Ve ruhu onu bu seslenilerle kucaklamak ateiyle yanarken ona dinginlikle hitap etmek, bir eziyet oluyordu. Bylece kendisine seslenilmedike, o ad kendi kendisine sylemeye, ona yalnzlklarda seslenmeye balad; bu, yasak bir eyin gizlice yaplmas mutluluuyla ban dndryordu, dudaklar daima titriyor, daima o adla titriyordu. Odasna kap binlerce kere "Suad!.. Suad!.." diye h ettii oldu. Sonra birden korktu; nasl bir kmaza girdiini, bunun bir cinayet olduunu grd. "Son gnlerde ok megul oldum... Onun etkisi... Geer!" demekle birlikte, yine bunun ne kadar nemli olduunu inkr edemiyordu. Fakat bu dncesinin elinde o kadar esir ve yorgundu ki, bu zevkinden yoksun kalmaya dayanamyordu. Bunda onu mest edip iradesini bayltan bir ekicilik, bir mutluluk vard. Ve kendi eliyle mutluluunu reddedecek kadar etkinlii, ruhuna o kadar egemenlii yoktu. O ruhuna hibir zaman egemen olamam, her zaman onun elinde bir oyuncak olmutu; byle, birok gzleyile geen zamanlarn hatrladndan, "Bu da onlar gibi geer." umudundayd. Bir de hibir ekilde bunun gerek olmayacan, yalnzca arzu ve zlemden ibaret kalacan biliyordu. Ona iir ve sevda, daima, daima bir tutkunluk gerekliydi; hibir kadn sevmedii zaman sevmeyi sever, bunun iin daima kadnla tutkun olurdu. Birok kadna, byle namus ve iffetin ya da imkanszln elde ettirmedii ve sonuta mahvettii eilimlerle haftalarca yasl kalmt. Kendisinde asla ihanet dncesi, madd bir emel bulmuyordu. Gzel bulmad aralarla maksadna ulamaktan nefret ederdi; halbuki bu arzusunun varlna ac ekmeksi-zin dayanamazken, onun en ufak bir gsterisine hayatn feda eder de yine raz olmazd.

O, yalnzca bir esir, ruhunun esiriydi, ihtiya esiri, dncesinin ekiciliine yakalanm bir esirdi. Bugn Sreyya'nn namusunu savunmak iin, Suad'n safl iin kendisinde nefsini en byk tehlikelere sokacak yetenei gryordu, ve ile bunun iin, yalnzca ruhsal bakmdan tutkun olduu, maddilikten tamamyla uzak bulunduu iin, bu arzusunu, ihanet kabul etmiyordu. Dndke, Suad' deil, onun ruhunu, yalnzca ruhunu sevdiini gryordu. Bu, bsbtn baka bir ak idi. Onu ele gemeyecek, sahip olunamayacak, bunun iin de baka hibir kadnda bulunamayacak eyleri iin, gzel kokusu, bak, gl iin seviyordu ve bu gzel kokulu barn nefesiy-mi kadar canl bak o kadar temiz, glmseyii o derede masum idi ki, bu sessiz sedasz ve saygl tapnmadan, bunlara kar kalbinde ortaya kan tapnmadan kendisini alkoymak, raz olunacak bir fedakrlk deildi. Onun iin bu, bir bak iin hayatlar verilecek, temiz ve mutlu bir ruh zleyii oldu, ona o kadar serbest bir ak verdi. Fakat, bu tutkunluun hkmedici yanlan, bencillikleri, hevesleri ortaya kmaya balyordu. Sreyya'y Suad'n madd varlna sahip grmekten ac duymak, aklna gelmemiti, fakat onun manevi yanna olsun sahip olmak, yalnzca kendisi sahip olmak, gittike dayanlmaz bir arzu, bir tutku halini alyordu ve bu tutkudan keskinleen dikkatiyle Su-ad'm ruhundan bir zerrenin bile Sreyya'ya eilimini his-setse, ok byk aclar duyuyordu. Bu bir kskanlk myd? Dudaklar bir kaslmayla aclaarak, "Bir o eksikti!" diyordu. Aralarnda Sreyya'nn katlmad yalnz bir musiki vard. Bir gece onlar kendilerinden geiren Ruy Blas'tan "Odol-a Volotta" dettosuyla gecenin sessizlii iinde nerede bulunduklarn unutturacak derecede geen dakikalardan sonra musiki bitmi, dnmlerdi: Sreyya'y koltukta uyukluyor buldular, Necib aryordu; Suad, yalnzca, "Musikiyi sevmez ki!" dedi ve Suad'n sesinde yle ac bir yazklanma hissetti ki, bundan derin derin mutlu oldu. Demek ikisi de yalnzca bir eyi seviyorlard. Ve yle seviyorlard ki, onunla dnyay, dnyann her eyini, hatta onu, Sreyya'y unutuyorlard. O zaman sade ikisinin ruhu yalnz, koyun koyuna dolayorlar, orada yalnz kalyorlar, Sreyya bile oraya gelemiyordu. O zaman musiki, ona baka anlamlarla, baka grevlerle grnmeye, ruhlarn birletiricisi, esin vericisi gibi gelmeye balad. O bir dnya, tapnlan bir dnya oluyor, orada Suad'la birlikte olmak, bu kt dnyada olmamlar-sa, hi deilse orada birlemi olmak,

onu sarho ediyor, kendisinden geiriyordu. Fakat bir gn, "Ben ne yapyorum?" demeye balad. "Ah, nk insanm; insanlk, tatan yaratlm olmamak..." Ama, niin bu dncelere kaplma-l, niin elinde olmayarak nefret ettii hainlik ve kirlilik lemine girmeliydi? inde bulunduu kmazn nasl bir uuruma gittiini, bazen onlarn yannda, Suad'a bakarken iinin nasl "Seni seviyorum, seviyorum!" diye haykrmak iin yandn hissedip esir kaldka, inliyordu. Bunun, dnce yan bir tarafa braklrsa, insanlk kanunu gznde nasl haince bir denklem olduunu grdke ve oala oala bu atein nasl iltihap olacan dndke, iki imkanszlk aasmda rpnmaktan doan bir ate iinde kalyordu. Onda her alkanlk bir kere eyleme geince, hastalkl bir tella artar; on be gn, srekli olarak bu duygusuna esir olduktan, tekileri hep susturup yneterek, yalnz onun egemen olmasna, her trl ikil ve kaygnn susmasna o kadar altktan sonra, imdi korku ve tela o kadar esir oldu ki, bu sabah kendini kendisinden nefret ve irenmeye iterek, perian ederek ykt. Birden, uurumun karanlna ve ateine dm kalmt. Onun btn kirliliklerinde bouluyorum sanyordu. Nasl korkak bir aresizlikle, nasl dn olaslndan yoksun bir zntyle dm olduunu anlyordu. Bu srf hayalden olduu iin bir ktlk beklemeyeceine, niyetinde bir fesatlk bulunmad iin korkulmayacana, bouna kendisini inandrmaya urayordu. Bunlarn itiraf edilemeyecek, kefedilse sulanacak eyler olduunu reddedemeyerek, "Ne yapmal?" diyordu; fakat kamak, butekcare, buradaki dingin hayat brakp yine o kbus ve kalabalk iine girmek... Bu, elinde olmayan, isteyerek yapamayacaa fedakrlkt... Son tehlikeye kadar oturup sonra kamaktan baka are yoktu, halbuki hibir zaman tehlike o dereceye gelmeyecekti. Bunlar tereddtlere, tereddtler dncelere sebep oluyor, gecelerini frtnal geirmesine yol ayordu. Sabaha kadar uyuyamad bu gecelerden sonra tekrar onu grmek, tekrar onun baklarnn gkyznde yaamak, ne olursa olsun yaamak umuduyla her eyi unutuyor, afakla birlikte gelen bir dinginlikle, kbuslardan sonra sabah, hafif sisli, fakat saf ve berrak, patlak veriyordu. Bir karar vermeyi yine geceye brakarak, yalnzca o andan kaygl, yalnzca iradeden yoksun, yalnzca tutkun kalyordu. Onun sesini yle bir dileyii, onun yryn yle bir hissedii, onun gzlerinin

nnde yle bir yan vard ki, bazen coku ve zlemden, bazen umutsuzluk ve tutkunluktan, haykrmak arzularm g yeniyordu. Onu evin her yerinde gezerken hissediyor, nasl bir Sessizlik ve tatllkla evin melei olduunu takdir ediyor, onu kutsuyor, sonra gelip Sreyya'nn yanna, gzlerinde ateli bir ballk bak ile oturunca, gelirken yreini hoplatan ferahlk ve nee krlarak, yaral ve alamakl kalyordu, iinden durup dururken, "Senin, senin iin, senin gzlerin iin lyorum!" diye haykrmak isteyen arzulan susturup ona sakin bir biimde hitap etmek, kendisini bitiriyordu. Birok kez, ok ar oluan bu ak, bu aamaya geldikten sonra admlarn o kadar hzlandrmt ki, bir kere kendi kendisine itiraf ettikten sonra, imdi onu yllardan beri seviyormu ve bunu biliyormu sanacak derecede akn okyanusuna dalm grnyordu. Ve bu tereddtleri szde kararlar, kararszlktan ertelemeler izledike gnler geiyor, istanbul'a gitmeyeli yirmi gn oluyordu. Gerekte bu mcadelelerle birlikte, her gn kendisini bir gn ncekinden daha az gvenilir bularak, iradesinin gittike hastalandndan; gittike tehlikeye yaklatndan kayglanyordu. Sonra bir gn, "Ama mademki onun bir eyden haberi yoktur, olmak ihtimali de yoktur..." dedi ve kendisini inandrd. nk onun, Suad'n hibir ekilde bu dncelerinden haberi olmayacakt. Onun baknda bir nefret rpertisi grmektense lm yelemeyi mutluluk sayard ve bunu dnnce "O halde?" diye emin olmaya alyordu. Fakat emin olmak da, ac da yalnz balarna ruhuna egemen ola-mayarak, srp gidiyordu. Her eyi unutup, yalnzca benliine yenildii zamanlarda bile, artk her trl kuruntudan kurtulmu, heyecanlarla mutlu olmas gerekirken iinin skldn, yine bir rahatszln devam ettiini, kk elemin nce belli belirsiz fakat yava yava inat ve tutkusunu onanc bir srarla karar kldn gryordu. Bu, nceden yalnzca onu sevdiini dnmekle mutlu olurken imdi o mutluluunda ne kadar ksz ve gsz oluunu dnmekten geliyordu. Onun da bu dncelere katlmas mutluluunu uzak ve imkansz bir ans olarak grdke, "Ah, bu mmkn olsayd..." diye syleniyordu. Btn hayat saniyelerine kadar Suad'a adanm, onunla snrlandrlmt. Gece uykularnda ne grse, ne dnse, mutlaka ona ait oluyordu; hatta bakalarn bile grse, sabah uyannca onu grdn sanyor ve Suad' daima Sreyya ile birlikte grrken,

byle hayallerinin keyfine, ona sahip olmak bir mutluluk oluyordu. O zaman dten geree dnmek azab balyordu. Onu gerekten grmek arzusuyla, bu azab da seviyordu. Bazen aa inip bekledii halde, onun henz gelmedii olurdu; o zaman konuurken dalgn, dinlediini anlamayarak, sylediini bilmeyerek perian kalyor, sonra onun yaklatm, ayak sesini iitmeden hissederek, o odaya girerken kzaryor, yrei arpyor ve onun sesini duyunca baygn kalyordu. Sz sylediini grnce, gzlerinin kendisine baktn hissedince, kendisini ynetememekten korkuyordu. "Bu ynetemeyiten bak ne oldu?" diye dnyor, imdiye kadar byle olunca, vakit getike bunun nasl dehetli bir hal alacan da dnereXkjiyordu: "Ancak bu, yalnzca bir ihanet, en byk alaklk..." demek istiyordu. Fakat ondaki eitli Necib'lerden birli bunu sylerken, teki glerek, "Bey tiyatro oynuyor!" de/di; bir bakas ikisine de ilgisiz kalarak zt davranr, yalnzca onu, mutluluunu, Su-ad'n dnrd. Ve kendisi, bu eitli kiiliklerin elinde oyuncak, sefil, kendisini imdi buna, imdi tekine kaptrarak iradesiz, bir ey ihtimali olmakszn, gidiyordu. Ve korkuyordu, ara sra kendi ruh karanlna bakp ne hainlikler yapabileceini grerek kendisinden korkuyordu. Sreyya'ya baktka, onun gvenine ve sevgisine kar nasl dncelerle megul olduunu dndke, onun gerei kefetmesi ihtimaline kar lmden baka are grmyordu; baka hibir ey, ona kar utancn yok edemezdi. O, Sreyya, her trl pheden uzakt. Kendi zevkine son derece olan gveni, Necib'e duyduu sevgiyle birleerek, onun gven duymasn salyordu. O sandalyla, yelke-niyle, karsyla megul, hayatn rzgra balam, yayordu. Dalgn m, ciddi mi, hoppa m fark edilemeyecek bir hali vard. Evde kaldka Behice Dadyla akalaarak, Suad' fkelendirerek, Necib'in piyano lgnlyla elenerek, tembel bir mr sryordu. imdi de bir balk merak gelmiti, "Ah, bir ay daha gese, Austos'u da bir atlarsak..." diyor, o zaman geceleri lferciliin doyulmaz bir elence olduunu anlatarak imdiden seviniyordu. Suad'a gelince, o gittike ac verici olan gariplii iine dalmt. Hayatn mutluluklarnn nasl zmlenemez duygulara, nasl ynetilemez kk eylere bal olduunu, kardan yarglamas pek kolay grnen, ama ellerinde nasl oyuncak olarak kalnan eylerle bozulduunu grerek byk bir umutsuzlukla aryordu. Yine ayn artlar iinde, bir yl nce hayatn o kadar mutlu ve rahat grrken,

bugn tanmlanmas ve gsterilmesi imkansz eylerle gzleri alp hayatn grmek, nem verilmeyip her eyi kadere brakmann gerektii yerlerde ciddi davranmak suuyla bir mutluluun deil, her hayatta olduu gibi mutluluk rengini koruyan bir mutsuzluun kurban olduunu, hayatnn artk fark edilen bu yarasyla geeceini pek ac gryordu. O, gittike fark ettii halde engellenmesi elinden gelmeyen bir kszlk iinde, sinirlilikle gerei fazla grerek yayor, Behice ile Necib'in hayatlarnda nasl bir ba, yalnzlklarna nasl bir arkada, elencelerine nasl bir yardmc olduklarn grp, "Demek onlar olmasa ben yalnz, yapayalnz kalacam. Sz bulamayacaz, btn btn sklacaz, hayatmz dayanlmaz olacak!.." diye Sreyya'nn anlayszln, her eyi kendisine brakp yle sudan eylerle megul oluunu balayamyordu. te dads da yarn br gn baa gitmek istiyordu, sonra Necib de gitmek isteyecekti. Hayatn onlarn zindanlarna adayamazd ya! O zaman Sreyya daha da sklacak, arkadasz, elencesiz, kim bilir ne olacakt? O zaman artk yanma varlamayacakt! Kendisi de onlarn yardmndan yoksun, arkadasz, dayanaksz kalacan, bugn her eyi yapt ve arkadalar bulduu halde byle olunca, yarn onlarsz btn btn kendisini umutsuzlua kaptrp kalacaklarn dnerek, artk mcadeleden yorgun, kayglara kaplm, her eyi brakmak, hepsinin iinde hngr hngr alayarak, "Lkin, halime baknz!" demek ihtiyalaryla ac duyuyordu. "Beni mutlu ve rahat gryorsunuz, deil mi? Fakat, baknz ite alyorum... Demek ki ne mutlu, ne ra-hatmm, ooh, rahat deilim; hi, hem de hi deilim... Mutluluk nerede?!" Ve aklama yapmak gerekince hibir ey syleyemeyeceini, ciddi bir sebep bulamayacan grerek bunalyordu. Deniz mevsimi nn de hayatna yeni bir nee serpti; nlerinde bir deniz hamam vard ki, evin sahibi burada kendisi otururken attrm, sonra yktrmamt, yalnz bir kn ykntlarn onarmak gerekiyordu. Sreyya denize baylyordu, Necib zaten pek seferdi, Suad balangta pek tel ve heyecan geirmise de artfk almt. Yalnz dad odada iken bile denizdeymi gibi rpnarak, "Aman Allah esirgesin!" diyordu; bin srar ve rica/ile onu denize gtrdler, daha kapdan karanlk bir gzle sulara bakp titreyerek yal-varyordu. Artk her sabah, her akam girmek bir det oldu. Ve sabahleyin uykunun uyuukluuyla, her akam yorgunluun tozuyla deniz, sinirlerine byk ifa etkisi veriyordu.

Necib Sreyya'ya, "Gel, senin kotray uraya sokalm da bari tehlikeden biraz korunakl olsun!" diyor, sonra glerek ekliyordu: "atm bir ey varsa, o da hl unun sk bir saanakla tepetaklak olmamasdr!" Ve Suad'n korkan gzlerindeki karartya bakarak, "Yok korkmayn, korkmayn; ilk stanbul'a gittiim zaman Sreyya'ya bir mantar yelek alacam. Ne olur ne olmaz... O zamana kadar keramet sandaln." diyordu. Sreyya kzar, sandaln bir yat, bir ambarl gibi denize dayandn, nceki gn stinye nnde bir yarta kpeteye yatt halde iine bir damla su girmediini, paras olsa satn alacan anlatmaya balard. Bir gn Byk-dere'den gelirlerken, yine bu konudan sz ediliyordu; sandaln Suad'n hayatnda bir kk memnuniyetsizlik olduunu anlayan Necib, artk onu kendisiyle ayn dncede grmek iin hep bu konuyu kurcalard; Suad, katldn baklaryla syleyip onu kkrtarak susuyor, sandal meselesinde Sreyya'nn byle cevapsz kalmasn zevksiz saymyordu. Birden arabalar bir kede durmak zorunda kald, drt be araba birbirini izliyor, kalabalktan bunun bir gelin alay olduu anlalyordu. Sreyya, Necibin szlerine cevap veremediini grnce, kurtulmak iin bundan yararland: "Senin nene gerek sandal mandal Allah akna? Sen kendi evlenmene baksan a, sonra yalanacaksn da! Bak, her kede bir dn var." dedi. Ve bu sz, Suadi da Necib'i de hznle susmak zorunda brakt. Necib, gzleri nnden birer birer geen arabalar grmeyerek seyrederken, kendisi iin evlenmenin nasl bir yara olduunu dnyordu. Onun iin evlenmek... Ama bu, ihanet etmeksizin mmkn myd? Onun iin evlenmek, Suadin kendisini sevmesiydi, onun kadar gzel ve ateli olan gzlerinin her eyi aklamasyla mmknd. Halbuki bu, ite bir lm kadar byk bir eydi. Suad, bu gelinin imdi ne kadar mutlu olduunu dnyordu; dnyordu ki, bu gelin ne kadar mutluydu ve ne kadar mutlu olacakt. Bir yl, iki yl, belki daha uzun, hayat mutlu ve neeli geecekti. O zaman kendi ilk yllarn gryordu. Bu gnlerle karlatrarak, acyla geline gpta ediyordu. Kendisini onun yerinde grp gelinlik duygularn yeniden yaaynca, alama istei duydu. imdi o zamandan ne kadar, ah ne kadar uzakt. Artk dnlmesi imkansz olan o hayat, hayatn gmm bir l haliyle grp

hznlendi. Niin ya Rabbim, niin artk o hayat lmt? Hem de bir daha gelmeyecek ekilde?... Niin bir daha mmkn deildi? Bir kere mi olacakt? Byle hayat sevdiren, her eyi gzel gsteren o hayat, o byk nee... Artk onlar bitmiti, yle mi? Bir zaman gelip ballk ve sevgiyle birlikte sevileni artk mutlu edememek, ona yetmemek dncesi, onu eleme dryordu, suu asl kendisine bularak ara sra tap Sreyya'y haksz bulduu iin kendisinin hakszlk ettiini gryordu; sonra kendisi de sulu olmayp, suun olaylarda, ynetimi kimsenin elinde olmayan hayatta olduunu bininci defa grp anlamaktan doan bitkinlikle yeniden yaamak, daha yaamak, arzularnn imkanszl nnde yaayp gemi olmak, yeniden o gen kalple, gen emellerle o yllar gibi yaamak azabyla gsz kalyordu. Demek bitmi, onun iin artk her ey bitmiti; demek artk kesinlikle karar vermek gerekecektijd yllar, hep oalan bir usan gszlyle geerek, yahl J>ir gn onu rtecekti! Hem de yaamam olarak, heriz yaamak zere olduu sanlrken... Her ey bitmiti, yle) mi? Sonra Necib'e bakarak dnyordu ki, o nnde byle birka mutluluk yl olan bir genti ve bunun iin memnun oluyordu. Necib'e kar duyduu ba, onun byle bir mutlulua aday olmasyla kendisini memnun ediyordu. Fakat onun da korktuu gibi bir ee dmesi ihtimali dncesiyle urat ve bunu bir gl iyi niyetle giderip, kar koca onlar uygun ve mutlu grnce, bir gn gelip onlarn da emellerini, arzularn, genliklerini elden karp yorgun, bkkn kalacaklarn, kokular, renkleri, btn bol verim ve sevinciyle coan baharn yerini bile mutlaka bir gn, renksiz bir hzn ve skntnn alacan, her eyin yok olmaya, snmeye mahkum bulunduunu, ac bir umutsuzluk iinde hissetti. Ve ilk defa burada gelen bu dnce, onu hi brakmayan, rahatsz eden bir hastalk oldu. ilk zamanlar, bunu doal olarak dnp, bu dncenin kalbine verdii aclan damla damla tadarken, bir gn oldu ki, yalnz kalp rahat rahat onu dnmek iin benliini zorlamaya kadar vard; bu bir tr yava yava intihar gibi, bir tr zehirlenme gibi oluyordu. Her eyin ilk bol emelleri ve renklerinden sonra, yava yava snerek hzn ve bkknla, sknt ve karanla gidii onu damla damla ldren bir zehir gibi geliyor ve kendisi buna kurban olduktan sonra, bunun yalnzca kendisi iin olmayp, byle genel bir yasa olduunu grmekten ac bir avuntu buluyor, garip bir yorgunluk mestlii ile kalyordu.

brleri, "Ne oluyorsun, dalgnsn?" dedike, bir cevap bile vermeye gerek grmeyerek, dudaklarn hi anlamnda bkmeyi yeterli buluyordu ve diki, dnmeyi bir ura halinde gsterebildii iin, artk elinden dmez oldu. Fakat, herkesin kendi haliyle u fark var ki, onun hayatnn bahar getii halde biroklar henz umut ediyorlard; onun iin bahar, evlenmekle balyordu, kendisinin btn bolluk ve rahatl hep o zamandan balad iin imdi Ne-cib de ne kadar umutsuz ve insanlardan kaar grnrse grnsn, evlenecei iin onu yine mutlu gryordu. Btn bu dnceler arasnda, bir sarka gibi, kalbini korku ve usanla ezen kendi hayat karlatrmas daima yineleniyor, bazen usuz bucaksz bir sknt ve bkknlk, sonra ac bir korku ve tel, her eyin, btn emellerin, genlik ve mutluluun, acmasz bir inatla mutlaka elden kaacan, ite u anda kamakta olduunu, bir ey yapmak ihtimali olmakszn artk hayatnn bitmi olduuna karar vermek gerektiini grerek gsz dyordu. Btn bunlar, doal bir glmseme ve incelik altnda gizlenmeye uralan kanl mcadeleleri gerektiriyordu ki, sinirlerini daha da yoruyor, uzun ba arlar, dermanszlklar, hazmszlklar, hep birden neesizlikleri douruyordu; o hale geldi ki, yalnzca ar bir dikkatle, ayrt edilmesi imkan-sz hayat anlarn bir anlam vererek zmlemesi sebebiyle, hayatn ufkunda bir bulut yokken, rahat bir mr iinde bir elem kurban olup kald. Geri bunlar, Sreyya'nn ilgisiz, baka eylerle megul olan gznden kayordu; ama Necib, kaygl baklaryla, iddetli ballnn sevk ettii ilgiyle fark ediyor, bu karanlk iinde ara sra onun bilinmeyen kederleri olduunu grp bir sebep bulamayarak, byk yorgunluklar iinde frtnalar hayal ediyor, bir baka erkei dnmesi ihtimali ruhunu yakyordu. O zaman Suad', saygsna lyk grememekten korkuyor, onu yksek mevkiinden dm grmemek iin bunu dnmemek istiyordu. Ve eer Suad kendisi iin bir duygu besleseydi, kendi gznde yine o saygn yerde kalacan grerek, "Ah bencillik, sanki byle olunca baka bir ey mi yaplm olacak?" diye glyordu. Dnyor, dnyor, Suad'n bu haline bir sebep aryordu; Sreyya ile aralarndaki ilikiyi inceliyordu; bunda geri eski uyumu gremiyordu, ama nceleri onlarn hayatna imdiki gibi girmi deilch>o zaman bile bu kadarck anlamazlklar, zorunlu olarak dogatl geliyordu. ki karakter ne kadar birbirine uygun grnrse

grnsn, byle geceli gndzl birlikte geen, yllarca/Sren beraberlik hayatnda birtakm anlamazlklardan a duymak zorunluluk haline geliyordu, "Bu karakterler, ya ikisi de baskn olup srekli bir kavga halinde bulunur, ya da biri tekini egemenlii altna alr." diyor, bu esirliin ara sra cokunluklar olsa bile, Necib yaratltan duyarl ve ince olan Suad'da hastalkl bir duygunun nasl korkun bir ekilde belireceini kefedecek bir halde olmakla birlikte, bu hastalkl duyarln sebeplerini anlayamadndan, her halde bilinmezlikler iinde kalyordu. Bazen Suad' byle ezilmi tutan bilinmez bir sebebe kar hn dolu bir kskanlkla yoruluyordu. Bu kendisini her eyden ok ykyor, ateli bir kin iinde zehirleyerek can ekiir bir halde brakyordu. Bazen de Sreyya'ya bakarak, onu, yalnzca Suad'n kocas olduu iin deil, derin ve ateli olmayan yaratl iin de kskanyordu. O her halde dz, iten bir kii idi, ktlkler dnmeyerek, hatta birbirine uygunsuz baz eylerinde bile iten ve ak yrekli davranarak, yapt ey kt olsa bile, etrafta ortaya kma ihtimali olan etkileri uzaktan, nceden grmeyerek, kaygsz, belsz yayordu. Mutlaka faaliyeti bir eye harcamak, istenilen bir yaa gelmi olduu iin o zamana kadar ou bir ey yaplmayarak geen yllarn biriken eilimleri birden ortaya karak, onu byle sandal gibi eylere balyordu. Ona imdi de bir kotra merak gelmiti, sandal artk kendisine kk grnyordu. Tarabya'da yaplacak yartan sz ederken ngiltere'den gelme birka kotra sayyor, bunlar uzun uzun tarif ederek, "Ah, insann yle bir kotras olmal ki..." diyordu. Sonra Suad'a dnerek, "O zaman sen de gelirdin, iinde kamaralar, yemek salonu, her eyi var... Sanki bir gemi! nsan karsn alnca kalkp Marmara'ya kar. Mudanya... Yalova... istersen Midilli, zmir..." Suad glerdi, "Dnya turuna ksak nasl olur acaba?" derdi. Necib de sze karr, gmld kesinden, "Yok, eer kk bir yat olsayd..." artn koyard. O zaman uzak lkelerden, uzak eylere zg iir ve renk uyumunun byleyiciliiyle ortaya kan tutkuyla onlarn gzelliklerinden sz ederler, adalar birer birer geerek talya kylarna kadar uzaklarlard. Kendilerini bir italya limannda gemilerinin zincir grlts iinde hayal ederler, "Ah ne iyi olurdu!" derlerdi. Bunlara Suad da katlyor, "Bilmem ama yine deniz tutar

m?" diye Necib'e soruyordu; o, daima byle, daima Suad'la olabilmek hayal mutluluunun yannda bunun iin hakk, hayatn izni, o kadar mutluluu olmadn dnp, "Ama bu byle ne olacak?" diye ban talara vururcasna umutsuz olur, ac ekerek ezilmi kalrd. Her gn ateinin daha oaldn, bir gn artk onun etkisiyle feryat etmek zorunda kalacan byk bir korku ve kaygyla gryordu. Sreyya, btn bu grkemli eylerin yannda pek miskin bulduu sandal iin, Suad ise nerede olsa, nasl olsa hayatn ayn harap eden dayanma gcyle dolu olduunu dnerek de farkl farkl eylerden ayn i skntsna dyorlar, trl iddetlerle bylece ileri daralyordu. Bazen geceleri de kyorlard; Suad dmene geer, erkeklerden biri krek ekerdi. ou kez, birka szckle bozulan sessizliin devam ettii bu seferlerde denizin, gkyznn, korkulu kylarn arasnda, bazen mehtabn klarna, bazen karanln dalgalarna gmlerek, denizin bir kadn gs gibi gzel kokulu ve bakir vcudunda, Bykde-re'ye kadar inerler, sonra dnerlerdi. Dnleri sessiz, skc olurdu. Herkes kendi dnce ve i skntsn yklenerek odasna ekilir, birbirlerini ve kendilerini yorgun olmakla aldatarak, skntlarn bylece rtm olurdu. Fakat Necib, gittike benliine kar gsz kaldn gryordu. nk onun iddetli telants bu hale geldikten sonra dayanlmaz bir susuzlua benzer bir hararet alyordu, onda bu kadar gelien bu tutkunluk, artk beslenmeye iddetli bir ihtiya duyuyor vetona, onun ruhuna girme ihtiyacyla can atyordu. Her zaman onun yanndan ayrlmamak kaygs, imdi ona karma, onunla bir olma cokusuna dnyordu. Sonunda bu, duygularnn bir sayklamas haline geldi. Bir gn ge kalkm, deniz hamamna gemiti; rpna rpna kouan, arpan dalgalar, hamamn iinde byyen, yansyan sesleriyle dzensiz bir ezgi alyordu. Vcut umulan evkin srklemesiyle imdiden gzel bir geveme iinde, uyanr uyanmaz yeniden dncelerini igale balam kayglarnn dalgnlyla soyunurken, serin deniz havasnn iinde birden lyorum sand. evresini onun gzel kokusu sarmt. Bu, Necib'in Suad'dan sahip olduu tek eydi, bu kendisine daima gsnn nefesi gibi gelmiti; bu ne bir iein, ne bir yapran koku zyd; bu bilinen hibir kokuyu andrmayan, cana ileyen bir koku,

bir ey, bir nefesti ki, Necib onu ruhunun gzel kokusu sanyordu. O kadar esiz, o kadar iten bir kokuydu. Bunda Suad'n btn gizlilii, btn kadnl yrek rpntlar iinde bulunurdu, o kadar kadndan, o kadar Suad'dan fkryordu ve imdi, denizde bu gzel koku ona bir vcut ssyla karm geliyordu. Duyarl ylesine iddetliydi ki, vcudu titreyerek gsz kald. Bu nereden geliyordu? Suad ondan nce denize girdii iin mi kalmt? Denizin, rzgrn aklar bunu nasl da-tamamt? Ve suyun iine girdii zaman imdiye kadar bunu dnmediine aarak, onun da burada, bu su iinde ykandn dnmek btn isteklerini ldren, gsz brakan bir rahatla dryordu. Bulutlar iinde sarho, kendisini suyun iine brakarak, sonsuz bir duygu sarholuu iinde onu burada, suyun arasnda, elbisesinin yar saklad omuzu, kollar, gerdanyla grerek, baylr gibi kalyordu; bu duygusunu srdrmek iin gzlerini kapayarak suyun kendisini okamalaryla yzdren gcnn stnde sallanarak, gaml, hayatndan habersiz, korkulu kalyor, onu byle grmeyi hayal ettike, kokusunu duyduka denizin iinde sonsuz diplere uuyorum zann veren bir sarholukla sersemliyordu. Sonunda kt zaman bu duygu, kendisini, denizi delice istekle isteyecek, bo vakitlerinde, sszlklara kap ona binlerce ateli seslenile, bo kuruntularla megul olmaya verdirecek hale girdi. Onu en ince, en gizli kadnlklarna kadar dnerek, scaklnda, ruhunda lyorum sanarak, "Ah, lsem..." diye mutluluunun ancak o zaman tamam olacana inanyordu. Ve onun kokusuyla, yavaa ona yaklap ensesinden tten vcut kokusuyla sersem olduu zamanlar, tepeden trnaa sarslarak alamak, boulmak, dp lmek ihtiyalaryla, bunlar yapmamak iin benliini zorlama azaplaryla urayor, bir saniyede bin duyguya, bin dnceye, bin hayale esir olarak, bir ikence olan fakat onu yine mutlu eden yrek rpnmalarna uruyordu. "Canm, bu nasl deniz merak!" diyen Sreyya'yla, "Bir sandalm var diye btn denize sahip kamazsn a?" diye akalarken gerek durumu dnmekten kendisini alamayarak canavarlna ayordu; nk onunla konuurken, ona seslenirken, onun namusunu dehetli bir cinayetle ktye kulland dncesini asla aklndan geirmiyor-du. Ve bylece kendisine, herkesin cani demeye hakk olduunu kabul ettii zamanlarda bile, yine vicdannn kansy-

la sakin durduu zamanlardan bir fark bulmuyor, duygularnn seline ylesine kaplyordu. Bu akam st, Tarabya'ya kalar gidip dnmek iin kyorlard. Necib yalnz olarak aajgya inerken, piyanonun stnde Suad'n emsiyesiyle eldivenlerini grd; bir anda bu eldivenlerde onu koklamak/emeline engel olamad ve titreyerek eildi, bunlar azna gtrd; oh, her zaman havada olan bu gzel koku ite irqdi elindeydi ve eldivenlerin kuma o kadar onun eli gibi yumuak ve inceydi ki, gerekten onun ellerini kokluyormu gibi geliyordu. Bir an oldu ki, bunlar alp saklamann ne byk bir mutluluk olduunu ac bir zlemle dnd ve bir cinayet iliyor gibi titreyerek, sapsar, bunlarn birini cebine koydu. Suad, ikisini bir arada diye ald eldiveninin bir tane olduunu ancak arabada fark etti. Aceleyle yalnz birini alm olma ihtimalini ban sallayarak reddediyordu; emsiyeyle birlikte ikisini de piyanonun zerine koyduunu ve oradan alrken piyanonun zerinde baka bir ey kalmadna dikkat ettiini sylyordu. Sreyya, "Belki arabaya gelirken d-rmsndr!" dedi. Necib durmadan Sreyya'ya bir eyler anlatyor, Suad' dndrmemek iin tuhaflklarla birtakm sorular buluyor, onun dalgn dnnden korkuyordu. Suad, "Tuhaf, acaba ne oldu? Besbelli yle!.." dedike, sanki eldiven cebinden karak, "Buradaym!" diyecekmi sanyor, yrei hopluyordu. Ve bu eldiven meselesi unutulduu zaman onun biricik mal, en deerli mal oldu; o hayat dolu bir el, sanki Suad'n eli gibi geliyordu ve onun eline sahip olmak, Necib'i mutluluundan ldrtyordu.

9 Suad ban dikiinden kaldrp kapdan giren Necib'e bakarak, "Ooo, sizde hazrlk var?" dedi. Necib, eldivenlerini giymekle megul, sakin grnmeye alt bir sesle, "Evet, kayorum!" diye cevap verdi. Ve zntsn gstermemek iin birok ie, gezilecek yerlere, oktan beri ihmal

ettii dostlara dair masallar sylyor, zorunluluklarndan sz ediyordu. Halbuki, gerekte burada kalmak iin cann verdii halde, ite kayordu. nk, artk burada yaamaya sabr ve dayanma gc, vakti ve cesareti kalmamt. Hele bu son hafta onun iin dayanma gcnn zerinde ac veren bir hayatla geti. Buradaki hayatnn ihanet olduunu kendisine daima hatrlatan vicdan sesini sustursa bile, artk gdasz hayat bir ikence olan tutkunluuyla, Suad'n bir zaman kendisini mest eden varlyla imdi harap olarak o kadar yorulmu, ezilmiti ki, artk gece sabaha kadar uyuyamayarak ektii ateler arasnda, kamak, ona tek bir kurtulu aresi gibi grnd. Evet, ne olacakt? Burada dursa ne olacakt? Bu kesin ve cevapsz soruyu belki bin kere kendi nefsine sormu, azap ve ihanetten baka bir ey olmayan bu hayatn sonu olmadn, daima dnmt. imdi gittike elinden kaan i denetiminin, daima artan sersemliinin sonucunda onar -lamayacak bir ey yapmamak, istemeyerek, bilmeyerek azndan karaca bir sz ya da bir bakla her eyi kefettirip hakl bir nefret ve irenmeye hedef olmamak, o kadar saf ve temiz bak bir nefret titreyiiyle kendi stnde grmemek iin bir are varsa, onun da kamak olduuna karar verince, rahat etmiti. nk son zamanlar onun nnde, gzlerinin nnde dururken iinden kaynayan feryat arzularna dayanmak pek g oluyor, bunun her eyi gze aldracak bir taknlk oluvermesinden korkuyordu. nceleri, t ilk gnlerde, aklna yine bu are gelmiti, fakat o zaman dayanma gcne gveniyor, bu kadar zayf olduunu ummuyordu. Duygularnn dayanlmaz gzelliine esir olup ertelemelerle, nlemlerle kendisini aldatarak oturuyordu; fakat imdi, o zamanki gibi hareketinin yalnz ktlnden korktuu iin deil, comaya eilimli duygularnn kefolunacandan titredii iin kayordu ve bu iki eilim arasnda, uykusuz geen gecelerinde bin trl kararszlklarla ezilirken, daima nefsinj ynetmek zorunda kalmas onu hasta ediyordu. Uyuyarn'ayacan bilerek, gecelerin yaklamasn artk kesin bipzab bekler gibi korku iinde karlyordu, nce onu dnmek, saatlerce dalgn kalarak, btn saatlerini ona verdii J?alde bkmayarak, zaman yeter bulmayarak, dnmek iin, onun baklarn, szlerini, tavrlarn, kokularn hatrlayp bu eldiveni koklamak iin mutlu olarak sabahlara kadar uyumazken, imdi artk mutluluk hasta kuruntularla kam, humma

atelerinde sabahlara kadar rpnarak zor yaamaya balamt. Ve gndzleri onun kadnlk kokusunun bir rpertisiyle alayarak, haykrarak, "Lkin lyorum, kurtarn beni artk!" diyecek kadar yanarak geiriyordu; onun Sreyya'ya yle baklar, yle seslenileri oluyordu ki, Sreyya iin bunlar sakin bir ekilde kabul edilecek nitelikte olduu halde kendisini kahrediyordu. Ah, bunun bir tanesi iin cann verirdi. Sradan bir saygnn ne aamalardan geip imdi hayatnda .kkleen korkun, byk bir ak olduunu dnerek kendisinin bu kadar tutkunlukla bu sonucu anlamas, onun genilemesine meydan vermemesi gerektiini itiraf ediyor, "Evet, kamalydm!" diye yumruklarn kafasnda skyordu. Ve imdi yalnz ondan deil, kendisinden de kamas gerekliydi; nk, ondan kamakla kendisini ateten kurtaramayacan gryordu, nereye gitse, ne yapsa bunun mmkn olmadn, onu unutmak iin birok gnler ve geceler byle uykusuz, perian yaamak zorunda olduunu, hele bundan sonra ondan, bin yazklanma, bin azap iinde kpekler gibi srneceini dnerek, "Cezadr, ah, cezadr!" demek istiyor, fakat nnde hayat ancak lmle kurtulmak mmkn olan bir ikence gibi grnyordu. Bu hal iinde ara sra boazn yakarak gzlerini slatan yalar da vard; kendisini byle bir uuruma girdii iin pek zavall grmekten, bu elem verici aresizlik iinde, yardmsz, umutsuz rpnmaktan doan yalar ki, onlarn yanndayken gzlerini yakyordu. Bunun iin, balkonda kotrann flokuyla megul olan Sreyya atlp, "Ne? Kamak m? Mmkn deil?" dedii, hafif yazklanan bir sesle, "Mmkn deil, aka sylyor, bizi korkutuyor." diye tekrar ettii, gitmesinin onlar iin adet bir bel sayldn grd zaman, hem Sreyya'nn iyiliine, hem Suad'n szlerine bakp birden hngr hngr alamak, "Lkin, braknz kaaym, Allah akna! nk lyorum, burada sizin yannzda lyorum!" demek iin gl bir arzu duydu. "Evet, braknz kaaym!" diyecekti. "nk buradaki hayatm uursuz bir ey oldu. Ben sefil, uursuz bir adamm. Sizin bu kadar iyiliinize kar ben alaklk ediyorum. Fakat bilseniz ne zavallym!" Ve zavalll, mmkn deil gsteremeyeceini, kantlayamayacan grp umutsuzlua kaplyordu. Sreyya kalkp pardssn elinden almak istedi; dikiini dizine brakm, kalkmaya hazr duran Suad tekrar ederek, "Mahsus

yapyor. Hi yoktan byle kamaya ne gerek var?" diye yalvaryor, o gzler kendisine bu sefer rica eder sabit bir bakla bakyor ve baktka dayanamayp gidemeyeceinden, "Peki, kalaym!" diye dneceinden, hatta kalmak arzusunun yavaa bydnden korkarak, kararllnda glk ekiyordu. Ve birden buradan, ondan, onun bu melek gzlerinden, bu peri sesinden uzak kalnca, nasl ocuunu gmm anneler gibi yanar bir yrekle kalacan hissederek, bir derin sz duydu ve piman olarak yreinin iinden "Ah, kal deseler..." diye inledi; fakat o kadar srar onlara yeter grnm, Suad, "Bari yaknda gelirsiniz, deil mi?" diye sormaya balamt. O zaman artk her eyin bittiini, kesinlikle gitmek gerektiini grp ykld. Onu bir daha grememek azab, onun kendisi iin ne kadar yabanc, balarnn ne kadar nemsiz olduunu, Sreyya onun kocas olduu halde kendisinin ne kadar uzak bulunduunu grmek onu mahvetti; gzlerini dolduran yalar gstermemek iin, "Elbette, elbette!.. Yaknda!.." diyerek dnd, kat. O kadar zaman Necib'e yle almlard ki, bugn onun yokluu ikisini de megul etti; birok eyin onu anmaya vesile olaca bir hayat srmlerdi, ikisinde de o olsa syleyecek szler, o olsa syleyecek frsatlar kyordu; Sreyya, "insan gariptir, nasl birbirine alyor." dedi. Sonra yemekte, "Biliyor musun, ben hznlenmeye balyorum." dedi. Bu hzn, bir para, Suad'da da vard; Necib onlarn hayatlarn akalar, szleri, beraberlii ile megul etmi, ltuflandrm, skntlarnn arkada ve avuntusu olmutu; bunu, o gidince anlyorlard; gryorlard ki o olmasa sklacaklarm... Suad yalnz kalnca, son zamanlarda kendisini saran hzn ve skntya daha da gmleceini ve bu durumda Sreyya'nn daha sklacan dnyordu, iki kiilik byle bir durgun hayat Sreyya'ya deil, kendisine bile yorucu geliyordu. Artk o gmld byk bezginlik iinde, mcadele iin de g bulamyordu; bir are olmadn bile bile uramak, hayatlarn enlendirmek iin yorulmak, artk elinde deildi. Yalnzca kendisinin bunlara zihnini ve vcudunu adayp, Sreyya'nn habersiz ocuklar gibi yalnz oyunlaryla megul olarak hi nem vermeyiine fkelenmeye balyordu; nceleri onda, her eyi annesine brakan bir ocuk hali grr, bunu severdi, imdi bu hal, onu gittike kzdryordu. Sonra birdenbire korku geldi, ona hayatlarndan Sreyya'y bkm grmek kaygs, garip bir ters etki yaparak yalnzca Sreyya'dan

deil, imdi kendisinden korkuyordu, hep bunlar Sreyya bkt iin deil, kendisi de bkt iin gibi geliyordu. Hayatn sevilecek, mutlulukla yaanacak bir hayat gibi grememek kaygs bir tel oluyor, birka zamandr zihnini uratran eyler hissedilmez bir zehirle etkileyerek, onu ne derece harap ettiini gsteriyordu. Bu, gereklemesinden nce yer alt sarsntlaryla gelecek bely haber veren bir deprem korkusu gibi oluyordu; ama nlerindeki hayat, gelmesi kesin olan ykm grmemek iin, buna kaytsz kalp ocuklar gibi bugn yelkene, yarn ava, br gn bala heves etmek iin, insan ne kadar insafsz olmalyd? Bu her gn byle gee gee, artk bir gn zaman tamamyla gemi olacak, yallk onu rtecekti. Peki, buna dayanabilmek iin insan ne olmalyd? Bu ykm, sessizlik ve dayanma gcyle imdiden, bile bile beklemek ona pek ac geliyordu. O zaman admlar srp gidiyordu, "Hayatm ziyan oldu." diyemiyorsa da, o korkun "ziyan oluyor" duygusuyla, elem verici kaygsyla, gsz kalyordu ve Sreyya'nn bunu fark etmemesi, gitgide oalan bir krlma douruyordu. Bu bezginlik ve fke bunalmlarn pimanlk ve alama izliyor, o zaman Sreyya'y susuz grp hakkndaki sulamalardan vazgeiyor, onun tarafndan balanmak ihtiyalaryla ona sokuluyor, gzlerine dolan yalar gizlemeye alyordu. Ah, o zaman Sreyya bu kadnn kalbinde nasl bir elem yanarda olduunu hissetse, gelip gzlerine bakarak, "Yine gidiyor musun?" diyen dudaklarnn nasl bir, "Yok, gitme, lyorum!" diye alamak ihtiyacyla titrediini fark etseydi... Fakat hayr, o bu gzlerdeki kaygya, bu dudaklar kurutan yalvarma ateine ilgisiz, yalnzca kendi dnceleriyle meguld, o kadar ki Suad iini yakan eyleri anlatmamak ateiyle bir imaya bile cesaret edemiyordu. Ka kere, "Ama..." diye balayp bunlar olabildiince anlatmaya hazrland. Bunlarn birounda, yaratlna tamamyla zt olan uzun uzun anlatmak yeteneksizlii, tekilerde gln bulunmak, onarlmaz biimde reddedilmek, dncelerinin hafife alnmas korkusuyla, saatlerce mcadelelerle birlikte, susmaya, kederlerini yalnz kendisine saklamaya mecbur kald. Sreyya'nn, "Lkin, sen ne oluyorsun Suad? Bir tuhafln var." dedii zamanlar oluyordu; o zaman sylemek arzusuyla yrei arpyor, sonra kendisini zorlayarak, bir bahane bulup ba arsndan sz etmek iin urarken grle-yerek alamak

arzularyla peiejeiyordu. Bunlarn byle son derece iddetlendii saatler plduu gibi, hayat ak iinde kabul ettii zamanlar da lyordu; fakat bir ey onu hayatn karanlk ve yasl grmeye iteliyor gibi olduu zamanlarda, "Lkin, talihsidefl miyim? Niin byle kaytsz duruyorum?" diye benliini yasacsevk ediyor, yeniden onu paha biilmez bir zevkle dndrp lezzetle zehirleyen dncelere geiyordu, nceden i grrken bunlar dnemez, iini bitirince dalard; fakat sonra en sradan ileri bile yaparken dnmeye alt. Artk bu, her kalba, her renge girebilen bir dnce ura, bir ruh durumu oldu. O zaman birtakm alkanlklar dodu: Musikiyi epeyce ihmal ediyordu, gezmeye de hi yanamyordu; bir iki kere Sreyya'nn nerisini de reddetmi olmamak iin kabul etti, ktlar; fakat Suad'n dalgnl Sreyya'nn da sessiz durmasna sebep oldu; eve sersem, yorgun dndler. Sreyya imdi yar iin yelkene birka onarm yaptrmt, nceden pek beendii sandala imdi kusurlar buluyor, bunlarn deitirilmesi mmkn olmayan eylerine fkeleniyordu. Artk iyice aklna koymutu. Bir sandal yaptrmak gerekse, bunun iin kararlam bir plan vard. Ve ara sra, herkesin de kendisi gibi ayn eye merakl olduunu dnver-mek saflyla, uzun uzun, Suad'a bunlar anlatt oluyordu; Suad bunlar dinlerken Sreyya'nn yzne bakp sylediklerini asla duymayarak, ama byle habersiz, hep kendi havasyla megul olmak iin insann ne olmas gerekeceine aard. Bunlar grdke, Sreyya'y tanmayaca gelirdi. Ona yabanc grnyor ve ararak, "O kadar zaman ben bu adam tanmayarak yaamm, hem de son derece yakn bir hayatla..." diyordu; d grnlere pek aldanp verilen kararlarn hayatmzda nasl etkiler yaptn, "Sreyya'nn da her eyini bilirim!" derken, nasl hi beklemedii huylar ktn grp, "Ben bunlar bilmiyormuum, baka bir adamm... Nasl yaadm ya Rabbi, nasl?" diyordu. Sonra bu dnceleri, geri dn, pimanlk, kendisini kabahatli grme izlerdi. Bunun hep yalnzln gnahlar olduunu grdke, daha da sklyordu. Piyano almak istiyor, konumak iin hizmetiye szler buluyor, komularla ahbapl artrmay dnyordu. Acaba Necib niin gelmiyordu? O olsayd kendilerine bir arkada kard, onun bir haftadr toplanm hikyeleri bulunurdu. Necib'in darlp gitmi olma ihtimali kafasn megul ediyor, her trl eyi dnd halde, onun darlmas iin hibir sebep bulamyordu. Fakat o

giditeki gariplik, dikkatinden uzak kalmyordu. Artk usanp gitmi olmas ihtimali da vard. O zaman ona hak vermek istemekle birlikte, elendii srece yararlanp rahat bozulunca kamasn bir kabahat diye grmek iin, iinde bir eilim duyuyordu. Ah, bu dnyada herkes kendisini, yalnzca kendisini, hatta bakalarnn zararna olarak kendisini mi dnrd? imdi o kim bilir nerelerde, Sreyya iinde, dads bada elenirken, kendisini birinin olsun dnmemesi, yalnz brakmas, merak etmemesi, alamamas, pek ac geliyordu. Bu sralarda bir gn Necib gelmiti; fakat o da rahatszlndan yaknyordu, hibir yerden zevk almadn syleyip hayat hakknda pek ktmser grnyordu. Artk usandn, bunun lnceye kadar byle srkleneceini bile bile yaamaktan artk bulant geldiini anlatyordu. Suad, ayn ruh durumunda bulunduu iin, onun, hayatn renksizliinden, gereksizliinden yaknmalarn memnuniyetle dinledi. Necib, sekiz gn durmadan ruhsuz bir vcut gibi, aktan umutsuzlua, umutsuzluktan aka geerek, perian, kararsz, sefil, hi niyeti yokken bir gn vapura binivermi, her iskeleye kmak arzusuyla mcadele ederek, sonunda buraya gelmiti. Ve, burada birden Suad'n nnde bulunup, bu temiz gzlerin, bu biraz zayflam yzn huzurunda, kendisine at korkun yarann btn acsyla alamak istemiti. Ama onun bir suu yoktu, ite Suad'a annesi gibi sayg gsteriyor, ite Sreyya'y kardei gibi seviyordu; o, kendi ruh saflna egemen olan pislie kar kpryordu. Artk burada geen o gzel gnler bitmi ve bunun kendi ihane-tiyle bitmi olduunu grp,j"Ah, insanlar niin byle kt olmular? iyilik arzusuyla bjrlikte bu ktln ne gerei vard?" diye yaknyor, "Gzel ve yce bir kadnn yannda insan, her trl ktlklerinde^ uzak olarak, niin temiz ve masum yaamamal? Nedir bu insanlktaki, varlmzn derinliklerindeki rmln kt kokusu, bu amur, bu frtna?... Pisliin, bir daha kalkmamak zere, temizlii yaralamas niin?" diye inliyordu. Fakat onun gzlerinin siyah ve elemli baklarnda, kendisinin ruhunu eriterek eken bir gzellik, onu bir saniyede sersem ve gsz brakan bir by vard ki, hatta buna da-yanamamaktan bile elem verici bir haz duyuyordu. Artk vcudu, ruhunu sakat edecek kadar gsz brakmt; da-yanamamak ona, son ekicilik, son nee gibi geliyordu; arzu, btn yetilerini gsz brakacak dereceye gelmiti; onun gzel kokusuyla lmek iin yanma sokulduu

oluyordu; o zaman, bir zehir kokluyor gibi, sararp lerek titriyordu. Ve deniz, bir kere girince terk edemeyecei kadar onu megul ediyordu, ekiyordu; Sreyya yaknarak, "Necib, hastalanrsn!" dedike o, "Ah, hastalansam, bari onun iin hastalansam!" diye dnyordu. Onun iin lmeyi hayal ediyor, son saatte onun da bundan haberi olup melek gzleriyle geldiini, ba ucuna gelip, "Biliyorum, benim iin... ite bu sebeple seviyorum!" deyiini iitir gibi oluyordu. Ve onlar birlikteyken fark ettirmemek iin o kadar en grnyor, sessizlik ve karanlk dncelere kaplmamak iin o kadar sevin ve nee gsteriyordu ki, Sreyya ve Suad kahkahalarla glerek, "Aman Necib Bey!" diyorlard. Bunun iin iki gn kalp nc gn yine birden, srarla kamak isteyince, onlar iin, hele yalnz kalmaktan korkan Suad iin, bu pek ac oldu. Necib'in srarna aarak, yeniden bir gn iin sz almaynca brakmad. O zaman yeniden yalnzlk hayat balad, kar koca, bir daha gelince onu brakmamaya karar verdiler; Suad onu megul etmek iin sevdii havalar almaya balad, Cavaleria Rusticana'nn o kadar sevdii "Ah, Lola Biyanka!" sicilyanasyla dua parasn birok kere altrma yapt. Ona haber vermeden bir gn bunu alacakt, bunu imdiden dnerek onu artacandan memnun oluyordu. Necib ona bu operadan daima son derece baaryla sz etmi, birka havasn sylemiti. Ve bunu piyanosunda alarken musikinin inleyen hengine kaplp, btn ruhuyla onun iir ve hengine tutuluyor, Santua'nn gnl paralayan elemli feryatlarn gerekten iiterek korkuyordu. Ah bu musiki onu ne kadar, ne kadar ldryordu! Musikiyi, dnyann birinci ve en yksek bir zevki sayan Necib'e ne kadar hak veriyordu. Bunlarla megul olurken, btn bir hafta kendisini o zehirle ldren hain hayallerden kurtulup duuna memnun da oluyordu. Fakat, dadnn gelii her eyi harap etti. Uzun sredir grmedii hanmn birikmi hikyelerinin gevezeliiyle yorduktan sonra, bala ilgili ayrntlar verirken Hacer'den sz etti ve birok balanglardan, sonulardan dolanp asl meseleye girmek iin tereddt ettikten sonra, Hacer'in, Necib'in yalya bu kadar sk gelmesini anlaml bulduunu im etti. Hacer ona, Necib'i sormutu, "Hl orada m?" demi, ald cevaba, "Maallah, Allah mbarek etsin! nsann Sreyya gibi vurdumduymaz bir kocas olduktan sonra..." demiti.

10 ouad'n akaklarnda nce souk bir ter, sonra iddetli bir ate, btn ban harap eden bir zonklama balad. Derin bir irenme iinde, bu dncenin ne kadar haince, ne kadar pis bir ey olduunu-dnd; sonra, dadsnn szlerini dinlemedii halde onuh, "Meydan vermemeli." diye kulaklarn yrtan szne hak verdi. Fakat, nasl meydan vermemeliydi? Hem onlar ne yapyorlard? Necib'e kar, gerektiinden fazla ilgi ve^yaknlk m gsteriyordu? Demek ki, bu sz sylemek iin bu kadar da yeterdi? Sonra birden, "Ya o da yle dnrse..." diye kocasn dnd. Demek ki onun da byle dnmek ihtimali vard? Fakat Sreyya'y byle dncelere tenezzl edecek kadar baya bilmedii iin, yatt. imdiye kadar, Hacer'i herkese kar o kadar savunmuken, artk bir daha buna cesaret edemeyeceini anlyordu; onda irenilecek bir hal, bir ylanlk buluyordu. Bu ktl ondan deil, hi kimseden beklememiti. Buna gerek olmaynca, byle hiten bir zehir karmak iin insann nasl bir kalbi olacan dnyordu. Bu kt sz, yalnz birka saatlik bir meguliyet verip unutulacak sanrken, imdi gryordu ki, Necib'le bundan sonraki hayatn bu phe, tamamyla g, adet imkansz bir hale koymutu. Byle bir sz kmas, bakalar tarafndan da inanlmak ihtimali onu rktyordu. Demek hibir zaman Necib'e, nceki kadar doal, yaln davranamayacak-t; bu kadar yaln bir hayat iinde, byle szler ktktan sonra... Ve bunu karan, karabilen, byle bir sz knca hi dnmeden kabul edebilecek halde olan insanlara kar, birden kuduran bir kin hissediyordu. Bundan sonra onu dnmeye, onunla ilgili bir sz sylemeye, belki kocas da hisseder diye ondan sz etmeye cesaret edemiyor, hatta kendisinden, gelmesini sevinle bekleyiinden bile phelenerek korkuyor, sonra, bu kayglarn gelip bozduu rahatn dnerek, "Yazk oldu!" diyordu. Demek bundan sonra Necib'le hayat btn btn deiecekti, bu hal belki onun gelmemesine yol aacakt. Buna yazklanyordu. Sonra, bu kadar nem verdiine

ayordu. Halbuki Necib, br gn gelecekti ve Sreyya ile karar vermilerdi ki, artk onu alkoyacaklard, o halde kocasn bu dnceden vazgeirmek iin bir are bulmak gerekiyordu. Zaten onun hayat, byle kocasndan gizlenecek, ondan gizli yaplacak eyler, hayat dzenlemek iin hesaplar, mcadeleler balad gnden beri, harap olmutu; o zamana kadar alt doal hayat artk byle sahte, dzenlenmi, grn korunan, iinden mcadele edilerek geirilen bir kt hayat olmutu ve bundan sonra, buna daha ackl sebepler karyordu. Halbuki kendisinden gizleyemiyordu ki, Necib'le hayatlarnn bozulmasna ilgisiz kakmyordu. Necib, hayatlarn enlendiriyor, birletiriyor, hele musiki gsterileri, onun iin hazrlad havalarn aknlklar, btn o imdiki dayanlmaz hayatn bir para emellerle okayan yaantlar yok oluyordu. Oysa zorunluydu; nk, Sreyya'nn kulana bir sz giderse, ya da inandrhrsa ihtimallerini ortadan kaldrmak iin, hepsine veda etmek zorunda olduunu gryordu. "Zavall Necib!" diyordu; o hibir eyden phelenmezsen haklarnda byle kt eyler sylendiini duysa ne kadar zlrd. Bu darbeyle yalnzca ikisi yaraland iin, onunla ayn kederi paylamak, ona bir tr acma ve ballk duymasna yol ayordu. Onu burada alkoymamak iin ne are bulacan dndke bulamyordu; bu o arenin olmamasndan ok, bir karar verecek dayanma gc ve i rahatl dncesi olmamasndand. O kadar ki, Necib'in gelecei gn geldii halde, henz bir karar verememiti. Gelmese btn zahmetlerinden kurtulacan dnerek, "imdi gelecek, bu vapurla gelecek..." diye heyecanla her vapuru bekledii halde, akam olup da Necib gelmeyince memnun oldu, hem o gn Sreyya da stanbul'a indiinden, "O burada yokken gelirse..." diye korkuyordu. Bunun iin kendi kendisine kzyor, saf ve masum olduu iin bu ihtiyatlara bir gerek, byle korkmak iin bir sebep olmadn sylyor, ama yine de korkuyordu. Sreyya ancak son vapurla gelebildi\ve o kadar bitkin grnyordu ki, Suad merakla ona bakty Sreyya, uzun uzun sustuktan sonra, "Ah Suad, felket!" dedi. Suad, "Ne oldu Allah akna, ne vaf?" diye tel etti. teki duraksayarak, "Necib..." dedi; Suad, yrei azna gelmi, gzleri korkudan sabit ve bo bir bakla ona bakarak, "Ne oldu?" diye

soruyordu; bir kaza m? Hayr, bir kaza deildi, fakat daha kt bir ey... Necib gndr bada tifodan lmle peneleiyordu. Sreyya oturup terini silerek, "Ah Suad, grsen..." diye byk bir kederle anlatyordu. Drt saat yannda oturmutu da Necib kendisini tanmamt, l gibi yatyordu, iki gndr hi kendisini bilmiyor, kimseyi tanmyor, ate iinde yatyordu. O anlatrken, btn vcudunu zen bir titreyile, byk felketlerde gelen sinir bozulduuyla Suad, oraya dayanm dinliyordu. nce biraz rahatszm, nem verilmemi, sonunda nceki gn yemekten kalkmlar, merdivenden karken Necib yzkoyun yere dm, kaldrmlar, kendisini bilmiyormu, doktor yok, bir doktor bulup getirinceye kadar bir gn gemi, bakmlar ki tifo... Sreyya bunu anlatarak iki szde bir, "Bir grsen Suad, bir grsen... gnde ne hale gelmi!" diye yaknyordu. Sonunda, "Hep bekleiyorlar... Her an lmn bekliyorlar... Ah, nereden gittim?" dedi. Suad ezilmi, hareket edemeyerek susuyordu. Kocasnn byk zntsnn yannda, yrei Necib iin szladktan baka, Sreyya iin de paralanarak ne yapacan bilmiyor, sersem kalyordu. br hastalk, hayat hakknda bir eyler mrldanyordu; iki gnde hastann ne hale geldiini yeniden anlatarak, "Keke grmeseydim..." diyordu. Doktorlarn belirledii bir tehlike sresi olduunu syleyerek, "Artk ondan sonra kurtuldu diyeceklermi!" diyor, "Fakat hafta hasta bu hale nasl dayanacak? Ah, gitti Necib, gitti!" diye yaknyordu. O sylerken, Suad belirsiz, uzak bir ey dnyormu gibi bu lmler, bu fetler varken gndr kendisini megul eden eylerin ne kadar acnacak ve aalk eyler olduunu gryordu. Btn gece, kar koca iin bir elem ve yas gecesi oldu. Son zamanlarda zaten eski nee ve sevincini yitirmi olan konumalar, bu gece btn btn skntyla ve zntyle geti. Her an "lm" haberini alabileceklerini dndke son derece zgn, kaygl ve acl oluyorlard. Sreyya tekrar gitmemek dncesinde olduu halde, Suad kadnlara zg bir dostluk dncesiyle hemen baa komak, belki bir ie yaramak ateiyle yanyor ve kocasnn o karar nnde bu isteini syleyemiyordu. Burada kald srece merak ve acdan yaayamayacan hissediyor, her an uursuz haberin gelmesi ihtimaline hedef olmaktan doan bir kaygyla leceini grerek, ne olursa olsun gidip hastann yannda, ba ucunda bulunmak, bir felket olsa bile orada olmak istiyordu. Onun kimsesiz

olduunu dnp, orada Hacer'in hoppal, Hanmefendinin her eye bakmak zorunluluu arasnda lmeye braklm gibi gelen Necib'e yetimenin bir grev olduunu gryor ve iini yakan atein iddetini, arzusunun gcn syleyemedii, itiraf edemedii iin kzyordu. Ah, hl, o sefil iftiray, o kirli yalan m dnyordu? Bu, bir acl ve bunaltc hafta oldu, bir mcadele ve sknt haftas, ateli, hummal bir tereddt ve phe haftas oldu. Sreyya, Suad'n birok rneini grd zere pek ok merak ettii eyi bile ihmal eder gibi grnen bir sessizlikle, "Bir ey olsayd haber gelirdi..." diye gitmeye raz ola-myorken, o haykrmak, "Lkin sen kendin sylyordun, kendin alyordun. Daha iki gn nce dayanamayacan syleyen sen deil miydin? imdi nasl^ byle sabrediyorsun?" demek istiyor ve gerekten bunu sylemi de Sreyya'y bu kadar fazla merak ve atee aar grnen souk ve sorulu gzleriyle, snk bir phe bakyla gryor gibi olarak, onun kendisini bu kadar megul bilmesinden korkuyordu. Soukkanlln koruyamadn, bylesine ilgilendiini grnce, korktuu gibi, onun da aklna bir phe gelir diye saknyordu. Bu kadar tela, bu kadar korkuya sebep bulamayarak, "Gerekten bir ey mi var?" dedii ve "Bu kadarna bir ak diyebilirler mi?" diye tereddt ettii oluyordu; fakat o, fazla bir sevgiyle bir hastay dnmekten baka bir ey olmayan bu merak, masum buluyordu. Bununla birlikte, kocasna bu kadar hiddet ve iddeti gerektirecek dereceye gelen merakn herkesin, kendisinden baka kim haber alsa, hakl olarak her eyi syleyebileceklerini dnmek onu alt st ederek, "Ne yapaym? Bu bir felket... Ben masumum a!.." demek iin yoruluyor, bu yorgunluk iinde, byle iinden klmaz bir uuruma dt iin umutsuz olarak, "Ya Rabbim, ya Rabbim, ne yapmal?" diye inliyordu. Ve bu ne belirli ne belirsiz, bazen byk bir korkuyla iradesi yorgun benliini teslimden, bazen korkun bir dayanma iradesiyle yrek gcnden oluan bir mcadele oldu. iddetle denize atlp dt yeri dzensiz yrtan bir ta d gibi, elinde olmadan derinleen bir kabulle giderken, birden cokun bir dayanma gc, bir inkr acelesi kazanyordu; fakat o ta dmekten geri kalmyordu, btn engelleri zorla yrtarak, adeta bir tella iniyor, kalbine kadar iniyordu. Bir hafta sonra bir haber geldi, hastann halinde bir deiiklik yoktu, doktorlarn syledikleri gn bekleniyordu. Sreyya, "Demek korktuumuz gibi deilmi, Allah verse de..." diyordu; fakat hem

merak eden, hem merak ediyor grnrken sakin kalabilen Sreyya'ya kzan Suad'a bu haber avuntu vermedi. Necib'i, Sreyya'nn anlatt halde gnlerce habersiz dndke, rahat etmek mmkn deildi; bu kaygnn hastalkla baladn grp onunla biter diye dnd zamanlardan sonra yle saniyeler oluyordu ki, Necib artk hayatna tamamyla karm, ondan ban zmek imkansz bir eymi gibi grnyordu. Bazen bu saniyeler dakika olurdu, o zaman korkular balar, titrer, dnmemek isterdi. O bir haftann sonuna doru, bir gece dnde Necib'i lm ve kendisini onun ls stnde salarn yoluyor grd. Oh, bu korkun bir d, usuz bucaksz karanlk bir geceydi; Necib lm, orada yatyordu ve o btn vcuduyla alayarak, "Necib! Necib!" diye haykrd; bu feci, yas dolu bir ses, bir alamayd. Uyand zaman, yksek bir yerden dm gibi vcudunu parampara buldu. Fakat hl alyordu, yalnz gzlerinden ya kmyordu, enesi kilitlenmi, akaklar ate iinde terlemiti. Birden bu terleri buz gibi hissetti; bir saniye bilmeyerek, sebebini bulamayarak alama isteine dayanamad; o feryat, o "Necib! Necib!" feryad, hl srkleniyordu. Ve bu kendisini btn btn harap etti; ii korktuundan daha ciddi bulmaktan titriyor, Hacer'in bir kt sznn unutulmamasndan, hastaln verdii sarsntdan doan bir sinir ve kuruntu zayfl duyuyordu; fakat artk oraya gitmekten korkuyordu, onu o halde grp ok daha fazla zlmekten kayg duyuyordu. Halbuki bu sefer Sreyya gitmek istedi, bugn, "Yarn baa gidelim!" dedi. "Hayr, gitmeyeceim!" demek mmkn deildi; bir sebep gstermek gerekecek, belki bir ey kefettirecekti. Hem bunu kalbinin dayankllna kar bir sebep olarak bulunca, ruh arzusunun esiri oldu ve aceleyle, tel ve heyecanla hazrland. Daha imdiden yrei arpyor, imdiden korkuyordu. Bu, ac veren, can dayanmaz hu- ziyaret oldu; sinirlerini bozan inat bir titremeyle lerek, yorgun, hasta, onun yanna byle girdi. Necib'i yatanda, k haftalk hain bir hastaln aclarndan kurtulmu, fakat hr iskelet olmu, gzleri sar ve zayf yznde sonsuz bir ac ifadesi alm olduunu grnce, alamak ihtiyacn engellemek iin titreyen dudaklar, skmaktan harap oldu; herkes bir ey syledii halde o alamaktan korkarak bir ey sylemiyor, banda uultularla dinliyordu.

Sreyya, "Vah zavall Necib, ah! Fakat neyse, kurtuldun ya, sen ona bak!" diyordu. Necib zayf, deimi bir sesle, "Evet, kurtuldum! Fakat..." dedi; eliyle umutsuz bir hareket yapt, bittiini anlatmak istiyordu ve yreinin iinden, "Ah, btn btn bitsem!" diye diliyordu. Uzun sre hastala dayandktan sonra, imdi Suad'n huzurunda yeniden hcum eden bir zayflk, bir geveme, bir orackta eriyip l-vermek arzusu ykseliyordu. Onu o kadar istemi, o kadar aram, o kadar beklemiti, onunla o kadar megul olmutu ki, imdi gelirse mutlu olacam sanmt; fakat ite o geldii halde nasl tedavisi imkansz bir dertle sakat ve talihsiz olduunu yeniden hissetmekten doan bezginlie boulmutu. Ateli saatlerinin aydnlk perisi, karanlnn avuntu olan Suad, orada, o btn hastalnda silik glge gibi grd, yalnz salar, gzleriyle grd Suad, vcuduyla ite oradayd; onu beklemi, sonsuzcasna beklemi, o yannda yokken lmekten korkarak beklemiti. Son defa, bir daha grp, "Ah gzelsin, ycesin, bana hayat sen sevdirdin, meleksin!" deyip, lmeyi ne kadar istemiti; bir iki gndr, doktorlarn syledii tehlike sresi geceli, ite birka gndr bekleyip, gelmediklerini grnce ac ekerek, umutsuz, tekrar soramayarak kalm, imdi "Sreyya geldi!" dedikleri zaman onun da geldiini ummayarak beklemi, onu da grnce sevinci bir ac olacak kadar bymt, o kadar ki, cokunlukla o szleri hemen imdi sylemek istiyordu. evrelerinde herkes konuuyordu, neler konuuyorlard? Necib'le Suad bunlar syleyemezlerdi, hatta bazlar cevap bile veriyorlard, giren kan oluyordu, Hacer ara sra girip kyor, Suad'a ift anlaml szler mi sylyordu? Hanmefendi hastay anlatyor, Necib nasl olup ilk hastalk belirtilerini anladn sylyordu. Suad onun ba ucuna dayanm, dalgn dinliyordu. Necib sonunda, "Bereket versin hanmlara..." diye, Hanmefendinin nasl anne, Hacer'in nasl bir karde olduunu sylyordu. Hanmefendi, Suad'a, "Hi, hi deil!" diye ban sallyordu, sonra glmseyerek, "Bereket versin yastnn altndaki hanm eldivenine!.." dedi. Suad, ne olduunu anlayamad ac bir duyguyla ezildi. Necib'in nce sapsar kesilerek donduunu grd. Necib bir ey syleyemedi, bouluyor gibiydi. Yalnzca eliyle inkr eder gibi belirsiz bir iaret yapt ve Hanmefendi nasl olup da eldivenin

kefolunduunu anlatrken Hacer kolunu uzatp ocuklara zg bir teklifsizlikle eldiveni kard, elinde tutarak, "ite!" dedi. Ve bu, Suad iin o kadar iddetli, o kadar ansz bir sarsnt oldu ki, uuldayan banda gzlerini karartan bir zonklama, ayakta olsayd drecek kadar vcudunda gszlk hissetti; otururken bile dayanmak gereini duydu, "Ya Sreyya burada olsayd ya Rabbim!.." diye titriyordu. Onlar konuuyorlar, Hacer glyor, galiba kendisi de cevap veriyordu; fakat hissediyordu ki, hayatna sahip, szlerine egemen deildi. Btn bunlar bir baygnlk pas arkasndan hissediyor, kendisini yle iitiyordu. Kendisini ykan darbeler, "Demek... Demek..." gibi geliyordu. "Oh ya Rabbim! Demek oydu, eldiveni alan oydu demek!.." Arkasn getiremiyor, byk bir zihin kargaal arasnda, korkuyla mutluluk o kadar dzensiz bir mcadeleyle onu yoruyordu ki, buna daya-namamaktan korkuyordu. Ve bVndan duyduu memnunlukla korku birbirine dolayor,/o kadar birbirlerine karyorlard ki, hangisinin doru/olduunu belirleyemiyordu. Bunda, yle srarl bir sreklilikle sersem eden bir yorucu-luk vard ki, yalnz kalp rahata dnmek iin oradan kamaktan baka are olmadn grerek, bunun iin bir sebep aramaya balad. Fakat dnd, istedii gibi oradan ayrlmak mmkn olmad ve ayrlrken baka bir darbe daha geldi; Necib'in ne-kahat meselesi kt, o bunun iin, "Size komu geleceim!" diye glmseyerek Tarabya'ya geleceini bildirdi, fakat Sreyya ylesine bir gceniklikle, o kadar tel ve iddetle karlk verdi, onu Yenimahalle'ye gelmezse o kadar bir daha yzne bakmamakla tehdit etti ki, Suad kardan titreyerek, "Aman ya Rabbi, imdi ne olacak?" diye beklerken, Necib'in sonunda yenilerek, "Peki!" demesi, onu bitirdi. O zaman Sreyya'ya kar hyk bir iddetle, "Lkin ne yapyorsun?" demek isteyen, o srar ettike "Lkin beni harap ediyorsun!" diye yaknacak kadar byk bir zntyle bakyordu. Bununla birlikte glmsedi, Sreyya'yla birlikte Necib'i davet edip karar verilince, kendi kendisine, "Tamam, ite asl felket!" dedi. Demek Necib yine gelecekti; btn bu olandan bitenden sonra Necib yine o hayata gelecekti, gene o mr srlecekti! Oh, bu Suad'in artk elinde deildi, bunun iin kendisinde yeter derecede g bulamyordu. Ah, niin ondan hep elinden gelmeyen eyler

isteniyor, hi onun istei sorulmadan, ne kadar ac ektii merak edilmeden, niin ona byle eziyet ediliyordu? Bu nce Suad iin, acl bir dten uyanma gibi bir ey oldu. O kadar ihtimalin dnda bulunuyordu ki, yanld yargsna varmak istiyordu; fakat o kadar iyi grmt ki, bunun olana yoktu, sonra Necib'in kendisine kar olan davrann dnmeye, incelemeye balad ve o zaman imdiye kadar merak edilmediinden, umulmadndan anlamsz braklm hallerine anlam vermeye balaynca, yava yava belirtileri buluyorum sansna vard. Onun bazen isteye isteye gibi sokulmalarn, sonra birden kendisini unutuveriini, kendisi sz sylerken nasl dinlediini, nasl baktn, dinledii szlerden nasl anlamlar kardn ve sonra... Sonra, bir gn kendisine evlenme hakknda syledii o szleri, bunlar birer birer, uzun uzun gryordu. "Sizin gibi olsun!" diyen o sesi iitir gibi olarak anlyor, "Demek o zamandan beri, demek birok zamandan beri..." diye ezilerek, sonra elini bayla tutup bir sebep bulamakszn, yalnzca sinir gevekliiyle alamak ister gibi, "Aman ya Rabbi, aman ya Rabbi!" diye inliyordu. Demek ki seviyordu, demek ki bir yldan beri, belki daha ncesinden beri, belki yllardan beri seviyor ve bunu gizliyordu... Necib'in, kendisine kar bu kadar ciddi davranp yreinin duygularn hibir ekilde aa vurmamas, onu ruhunun derinliklerinde saklamas, yreinden istemeye istemeye duyduu memnunlukla, imdi teekkr eden bir saygy ekliyordu; bu hareketi o kadar iten, tertemiz, byk gryordu. Bir kere anlalnca tereddtler, korkular, pheler, bunlar, gelip geen, geldikleri zaman bile bu gvenini yok edemeyen birtakm kk bulutlar oldu; asl olarak, "O beni seviyor." inanc ve bunun memnunluu vard. Kendisini korkmaya zorluyordu ve istemedii halde yle duygulardan geiyordu ki, bunlar kendisini daha ok korkutuyordu. & Onda henz bir belirti grmeden kendisinde ortaya kan eilimin, en ok dayanmaya gerek olduu bir zamanda, tam tersine o duygusunu arttracak derecede olan bu zayflk ve sevin; ite onu bu korkutuyordu; hatta kendisinden bile gizledii bir mutluluu duyup buna her kaygy ve korkuyu feda edecek derecede olan bu zayflk, kendisini bu duyguya brakmak iin varolan eilim ona, rte tehlike!" diyordu. Onun yllarca sren akndan/korkmak gerekmeyeceini, asl kendisinden, kendi zaymndan, onunla yaarken ona balanmann

bir felket olabilmesinden, asl bunlardan kayg duymann doru olduunu anlyordu. Ve iinde bunu da ihmal etmek isteyen arzuya egemen olup sebebini syler gibi o zaman ortaya kacak felketleri dnyordu; o zaman ne olurdu, hayat, kocas... Btn dnya... Ve bunu dnnce yzn yakp kavuran bir scaklk duyar, tekrar korkuya dalar, o kadar ki, bunlar byk bir ac olurdu. Fakat bunlarn iddetli saldrs arasnda zayf ve hasta, hissedilmez de olsa titreyen bir imek gibi, btn bu korku ve kayg karanlklar arasnda bir an iin bile olsa egemen olmak isteyen bir i eilimi, her eyi brakverme emeli vard. Demek gelecekti. Necib grtecekti, artk bu, kararlam-t. Fakat ne yaplacakt? Ne olacakt ya Rabbim? Nasl birbirlerine bakabileceklerdi? Necib, artk kendisinin bildiini bilmiyor muydu? Eldiveni tandn fark etmi miydi? Etmise, bu sefer belki giriimde bulunursa ne olacakt? Bir kaza her eyi aa vurduktan sonra, artk her hareket zel bir anlam kazanmaz myd? O zaman artk onun yannda yaayamayacan, yaamak gerektiini, korkusundan deil heyecanndan, utan ve yrek arpntsndan yaayamayacan hissediyor, nnde korkun bir uurum hissetmi gibi, bir gece gezgini rkntsyle giderken, avnn yemi olmak ihtimaliyle, titreyen bir avc heyecanyla baylyordu. Necib iin de bu gnler, ayn aclar, heyecanlarla gemiti; fakat o eldivenin tanndndan phelenmedii iin, korkular devam etmiyordu ve bu, en iddetli dereceye geldii zamanda phe, korku, onun yerini alp her eyi unutturuyor, yalnzca ona yaklama ihtimalinin verdii sevinle brakyordu. Sonra onun kendi bahtsz, yoksun, saygl akn bilmesi bazen onu o kadar sevindiriyordu ki, "Biliyor!" diye emin olduu zamanlarda bile, korku yalnzca egemen olmayp sevinle karyor ve bunun iin daha da dayanlmaz bir hal alyordu. "Ah, bilse de, lsem..." diyordu. imdi ona, Su-ad'n, bu akn ne derin ve saygl bir tapnma olduunu bilmesi yetiyordu; ona, "Bak, senin iin lyorum, seni sevdiim iin lyorum, fakat sen mademki bunu biliyorsun, ite artk mutluyum! Ve baka bir ey istemedim, yemin ederim ki kutsalsn, baka bir ey istemedim!" demek istiyordu. Evet, biliyorsa ve hakaret grmeyecekse... Sinirleri o kadar ypranmt ki, imdi Suad'a kar bedeninden ok, yrei vurgundu. Bunun iin, onu bilmesi ihtimaliyle, byle birlikte yaamak, hayalinde onu kendisinden geiriyordu.

11 O kadar yrek arpnts ve korkuyla beklenen bu grme, tersine, pek yaln ve sakin oldu. Necib iin Suad, korktuunun tersine ok sakin ve anlamsz; Suad iin Necib ok saygl ve alakgnll davrand; Necib, "Anlamam!" dedi; Suad, "Fark etmemi!" diye dnd. Bunun iin hayatlar kaygsz, ileri rahat ve sakin olarak balad. Suad Necib'i biraz tell, biraz feryatl, biraz iddiac bulacan sanyordu, nce titreye titreye dayanma gsteren bir zayflkla, her trl tutkulara gezi yeri olup hepsine birden dayanmak gerektii iin yoran bir zayflkla beklerken, imdi g kazanmt. Necib, dudaklarda bir hakaret izgisi, gzlerde bir nefret karanl greceim kaygsyla korkarken, her zamanki gibi, belki biraz sakin, fakat her halde nef-retsiz bir kabul grnce, ii rahatlad, bunun iin ilk hafta boyunca Suad, Necib'in bu kadar sayg ve dinginlikle ortaya kan taparcasna sevgisini korkulacak bir ey deil, tam tersine kadnlnn itenlikli ruhunda bir kadn iin en minnet ve kranla kabul edilecek bir ey saymaktan zevk duydu. Necib o kadar sr saklar, o kadar az sk bir tavrla hareket ediyordu ki, derinliini bildii iin yalnz Suad alnndaki atei fark ediyordu ve Necib'i bir an yitirme korkusuyla titremi olmas, davranlarnda, ncekine gre daha sakngan davranmasn salyordu. Bu kadar iten ve ciddi bir ak her kadn/n yreinde uyuklayan derin, sekin bir akla taplmak isteini o kadar temiz yreklilikle ve gl olarak tatmin ediyorauJci^Suad arzusunun tersine, istedii ekinme ve uzaklama yerine, bunlar nce biraz tereddt ve ekingenlikle, fakat sonra gven ve mutlulukla, gvende bile varolan tehlikelere benliini teslim etmek zevkiyle deerlendirmeye alt. Necib, tam hayal ettii mutlulua kavumutu, nce Su-ad'n sakinlik ve dayanma gcyle onun bundan emin olmasn

salamt, phe duymam dncesiyle ii rahatlad, fakat mmkn deil pheyi iinden atamyordu, bu onu ok mutlu klan bir varsaym olduu iin," Biliyor, fakat yle grnyor." demekten, bu belirsizlik, bu phe iinde yaamaktan mest oluyordu. Ve bu bakla baka baka, bazen emin olaca geliyordu: "Gemile karlatrnca Suad'da imdi bir ekingenlik, anlalmaz bir ar ciddilik, bir tela benzeyen kayg gryor, gzlerinin pek abuk titreyip yere indiini, sz sylerken kendisine baklnca sesinin titreyip gvenini, dengesini, dayanma gcn yitirdiini hisseder gibi oluyordu; hibir zaman ne tmyle emin olan ne de tmyle phe verici olan ve asl ekiciliini bu belirsizlikten alan bu sevime, karanlk ve rengin yar yarya egemen olduu bir sevime, esiz, candan, masum bir sevime oldu. Bu umudun, hayalin tesinde bir mutluluk veriyordu. Necib, Suad'm saflna, onuruna, dinginliine ve namusuna tutuluyor; Suad, Necib'in sayg ve srdalna mteekkir kalyordu. Necib onun sakinliinde ve sessizliinde yle bir sr, yle bir anlam gryordu ki, bu kendisindeki sr ihtiyacn, bilinmezlikler iinde can feda edilecek frtnal okyanuslar ihtiyacn memnun ediyor, onu lmlere kadar minnettar ve mutlu klyordu. Bazen tereddt gelirdi, "Sonsuz aymazlk ve sayklama! Onun bir eyden haberi yok, eldivenler hep birbirine benzer." dedii, bunu syleyerek ac duyduu olurdu; fakat sonra sessizliklerde anlam, baklarda srlar bularak ve bu anlam ve srlar bir tek davranla yok etmekten titreyerek, ylece belirsiz olsun fakat o derece de mutluluk versin dncesiyle, mutluluuna toz kondurmaktan korkarak ve lnceye kadar bu saflk ve yoksunlua raz, ona ihtiya duyarak yayordu. Hayatlar nceleri bir ekingenlikle balamken emin ola ola, sonunda imdi emin olunan bir mahremiyete gemilerdi, titreye titreye sizin gzlerinize bakan perian bir bak gibi; ki ilk anlaml baknzla yerlere geip piman olacaktr... Mahremiyetleri byle, bin korku ve tella bu dereceye geldii halde hl ikisinde de onun ne kadar kymetli, ne kadar kamaya hazr olduunu bilmekten doan korku, onu srdrp altrmak, srekli klarak salamlatrmak arzusu vardr. Artk daha nceleri olduu gibi konuacak kadar i gvenliine kavumulard; bir saniyelik kaamak bir bakla bir sz anlamsz kalacakken, dudan bir izgisiyle her eyin bir tehlike olaca, bir

dalga gibi dalgal bir i gvenlii; bir i gvenlii ki, g elde edilmi olduundan ok onlar mest ettii iin, onu yceltiyorlard. Ve gzlerin dudaklarn sylemekten, anlatmaktan o kadar titredikleri yrekten tap gelen eyleri anlatmak iin musiki kendilerine yardm ediyor, sanki ruhlar iin bir buluma sebebi oluyordu; o zaman, eski zamanlarn sevda ykleri, Faust, Verter, Manon Lescaut, Sappho, Romeo ile J-liet, Othello, Aida gibi sonsuz ak servenleri anlatlrd; bunlarn ruh hallerinin anlatlmas iin kendi kalplerinin yardmyla, sylenilemeyen ruh ihtiyalarn onlara mal ederek verilen ayrntlarla saatler geerdi. Suad bunlarn arasnda Sreyya'y, mthi azaplarla gryordu; o zaman, kendisini ne kadar savunmak isterse istesin nasl bir uurumda olduunu, Sreyya'ya kar durumunun nasl itiraf edilemez kefinden korkulur, kt, irkin bir durum olduunu ret ve inkr edemeyerek perian kalrd. Fakat imdi o hayatn alt st eden kayglardan, uzun skntlardan o kadar uzak, duygularnn ekiciliine o kadar tutsak, o kadar elinde olmayarak balyd ki, bu zntler devam edemiyordu. lk haftadan sonra^ezmtilef yeniden balamt; artk sonbaharn hzn veren gelii arasnda ilk aylarn coan verimliliiyle imdiki verimsizliini karlatrarak geziyorlard. Sreyya, bu yl kn da burada kalmak isteini dile getiriyor, hep birlikte bunu onaylyorlard; hele Suad, artk oraya, onlarn yanna gitmekten titriyordu. Sreyya anlatyordu: "O zaman, btn bu krlarn, ayrlarri', bayrlarn sahibi yalnz kendileri olacaklard; gnlerce gezdikleri halde yabanc bir kimseye rast gelmeyeceklerdi; bu debdebelerden, arabalardan, sahte grltlerden bamsz, kendi kendilerine kalma zevkini tadacaklard. Havalarn uzun yamurlarla sland zaman eve kapanmak zorunda kalrlarsa da, gnein ilk glmseyileri onlara bahar gibi gelecekti; slak otlarn, yeni biten imenlerin arasnda, ayaklar srlsklam dolaacaklard." Sreyya bunlar anlatrken, birden, "Ya kar!" diyordu. Kar yaarken gezmek kadar keyifli bir ey olur muydu? Ve kar anlatyordu, kar dumanlarla savrularak, puslarla sulanarak Boazii'ni hrpalarken, onlarn bacasndan ince bir duman, frtnaya meydan okur gibi ykselecekti; souklarda gezerek elleri, yzleri donmu dndkleri zaman odalar lk, kendilerini kabule hazr, konukseverlikte cmert davranacakt. Necib bunlar kendisini sersemleten bir darbe gibi dinliyordu. O zaman kendisi... O nerede bulunacakt? Bir gn gelip de bu hayat

brakmak, her eyi brakmak zorunluluu hayalinde belirince, Suad'sz kalrsa ne olacan o kadar ac bir kszlkle hissetti ki, perian oldu. Ban evirip renkli fanila giysileri iinde temiz ve gzel grd Sreyya'ya bakarak, zehirli bir kskanlkla, "Ve bu adam onun sahibi, lnceye kadar onunla birlikte kalacak, onunla kalacak..." diye ld. Ah ne olurdu, Suad'a nce kendisi rast gelmi olsayd... nk artk, nceki gibi o zaman kendisi de Sreyya gibi olacan dnmyordu; onu sevmek zere domu olduuna, aknn artk byk bir heves deil, yaratln srrnn varlk bilmecesi sonucu olduuna inanyordu. Artk bu byk ak nnde dnme sefaletleri, ktmserlik aclar miskince susmutu ve bu itirafsz, kendisinden emin olmayan akla, yalnzca bu kadaryla, kimsenin mutlu olmad kadar mutlu olduuna inanyordu. Sonra btn bunlar, bugn yarn, sonunda ite bir ay sonra brakp gitmek, Suad'dan ayrlp onsuz kalmak, onsuz yaamak gerekiyordu. Hem de nasl bir hayat iin ya Rab-bim? imdi kendisine o bakt, irendii hayat deil, en imrenilecek hayatlar bile artk ikence gibi geliyordu. Suad'sz kalmak onu o kadar korkutuyordu, o kadar onsuz bir hayat dnemiyordu. Ama bu, zorunluydu, btn toplum ve ahlk kurallar bunu buyuruyordu. Bunun tersine davranmak, birtakm insani dzenlemeleri yaralamadan mmkn olmazd; hatta ge bile kalmt, insanlar, imdi kendisine "Hain" demek yetkisine sahiptiler. Fakat, ah, onun mutluluunun yannda, bunlar nasl da basit eylerdi! Hem, kendisinden daha ne istiyorlard? O kalbin zorlamasna dayanp, doa ve yaratln, herhalde o kurallarn bin kere zerinde olan glerin balad ruhunu o kadar dizginleyip ynetirken hayatn ezmeye, byk ak ykmaya ne haklan vard? O, ruhunun gece derinliklerinde hiddetli hcumlarla kuduran bir frtna gibi tutkularn ve heveslerini byle sakladktan sonra, daha ne istiyorlard? Bununla birlikte btn bu isyanlar, Suad'n bu duygulara katldndan phelenme zaman gelince, birden srnerek alalyordu. O zaman yerini o derece kesinlikle gryordu. Bu kadar zamandr nasl mutlu olduuna ayordu. Bir dostunun karsn seviyordu, kendisine aile kucam bir kardeine aar gibi dosta am altn yrekli bir dostun karsn! Ve kadn, bunu anlamt, nk hibir kadnn, byle bir tapnma ne kadar saklanrsa saklansn, hissetmemesi mmkn olamazd; gzlerin derinliindeki, dudaklardaki arzu ateine hibir kadn ruhu duygusuz kalamazd.

Demek biliyordu, fakat kabul ediyor muydu? Bunu anlamak mmkn deildi; herhalde, souk deilse de yalnzca nezaketli denilecek bir davranla, iradesi elinde olmayan hayatna dayanyordu. Ve sefil kendisi bunu bir mutluluk, hatta bazen bir ak sanyordu, yle mi? Sonra, yarn, evet yarn bunu bile brakmak gerekecekti. Bunu bile brakacak, bu gzlerin saf ufkundan uzak, bu hayatn ho havasndan uzak, yalnz ve mutsuz yaayacakt. Sonra da buna, mutluluk diyordu, yle mi? Birden hayatn uzun bir l gibi grd, yaamaktan byk bir yorgunluk hissetti ve "Acaba vakit geldi mi?" diye dnd; nk o, kendisini mutlaka intihara yargl grrd. Kendisinde bu kadar ate varken, bu kadar gzelliin tutsa, bu kadar zlemli, tutkun, bu kadar tutkuyla birlikte herkes gibi esenlikli bir hayat iinde, bir gn lvermek ona pek imkansz gelirdi. "Ah tifodan niin lmedim?" diye dnyordu. Fakat Suad'm bir sesi ona bu yirmi gnlk mutluluu hatrlatt, hibir insann ulaamadn sand bu mutluluu; o gnlerin ansna bu kadar nankrl hakszlk sayd. "Mademki lmek var, ne zaman olsa kolay!.." dedi. Onun iin lmek, ruhu, kararl bir mutluluk namesiyle dolduruyordu; onun temizlii, namusu, ycelii iin, bunlara sayg gstererek, taparak lmekte bir byklk, bakalarna nasip olmayan bir baht akl gryordu. Sreyya birden, "Al, yine yamur!" dedi; ufuklar saf ve berrak olan gkyznn stnde hareket eden bir bulut, bilinmeyen bir yere doru kouyordu; bunda bir duman rengi vard. Damlalar bir aatan meyve der gibi patrdayarak nazla dtke, yollarn biriken topraklar delik deik olarak tozlar hafife kaldryordu. Birden km olan rzgr, yamur tazeliiyle dolu topraklarn kokusunu getiriyordu. "Kaalm, kaalm!" dediler; yamur boanrken, nemli yollardaki toprak kokusuyla tten tazelikler, kurtulu rahatl verdi. 12 leden sonra, Suad piyanoda, Necib'in sabahleyin stanbul'dan "Size iki yeni eser!" diye getirdii Mascagni'nin "ris"i ile Puccini'nin "Tosa"sn alyordu. O iki saattir bunlarn zorluklar iinden kmak iin urarken, Sreyya birka gecedir Necib'le birlikte ktklar lferciliin verdii merakla zokalar temizliyordu. Necib, Eduard Rod'un yeni kan "Yolun Ortasnda" romannn sayfalar

arasna gmlm, on be dakikadr ayn sayfada kaldn unutmu, dalmt. Sreyya, ara sra yapt gibi, yine birden sessizlii bozarak, "Dadn nerde Suad?" diye sordu. Suad, iyice grmek iinmi gibi eilip notaya bakarak cevaplad: "Bilmem, aada olmal! Ben piyanodayken o burada durmaz ki!" Sreyya mrldanarak, "Sanki benim de niyetim var a, bu gidile,.." diye elendi. Bu, Tosca'nn nc perdesinde Tosca'yla Cavarodos-si'nin dettosuydu, orada ilk llerde notalar bazen gidilerinde aksayarak, bazen llerinde bozularak kp bir eye benzemezken, tekrar ede ede ahenk yryn buluyor, jartk hemen gerektii gibi alnmaya balyordu. Kk musiki cmleleri, tekrar ede ede Necib'in zihninde yer etmi olduundan, Suad, bu sefer hepsini birden ciddi olarak almak iin batan balad zaman, Necib uyanarak, elinde olmadan, bir "Oh!" etti. Suad, ban evirip yandan bakarak, "Ne gzel, deil mi?" dedi. Sreyya, zokalarn zerinde megul, ban kaldrp, "Hayret! Bu nasl oluyor, ayorurri?" dedi. "Bunun nesini o kadar gzel buluyorsunuz Allah akna?" Sonra, onlarn ses karmamas zerine, hl megul, glerek dedi ki, "Bana ne gibi geliyor, biliyor musunuz?" Necib de glerek onun szn kesti, "Senden nce syleyeyim... Hep musiki sevmeyenlere gelen bir ey... Diyorsun ki, biz de anlamyoruz, fakat zellikle houmuza gider gibi yapyoruz. Bir dknlk gstermek mi, anlyor grnmek mi, bilmem, bunun gibi bir ey, deil mi? Herhalde itenlikti deiliz." "Ooo, sen birdenbire pek abarttn; ben yalnzca sanyordum ki, bunu o kadar gzel olduu iin deil, sevmek gerektii iin, nl olduu iin seviyorsun..." Necib yine gld, "Yine benim sylediim gibi. Fakat, ah bir kere hissetsen Sreyya!" Suad, Sreyya'nn musiki konusundaki ilgisizliini bilmesinden ileri gelen bir kaytszlkla dinlemeyerek devam ediyor, parann artk btn parlaklk ve ruhunu vermeye alyordu. Necib bylenmi gibi dinliyordu. Sonra kalkp eildi, paraya bakt. Bu para "O doli mani..." diye balyordu. "Ah, tatl eller! Ne gzel, ya Rabbim, ne gzel!" diye sylendi.

Sreyya ban sallayarak glyordu, "Artk bu kadar da ben syledim diye olmal!" dedi. Bu, Necib'i, o zaman biraz sinirli bir aklama yapmak zorunda brakt. Bunun iin rnekler veriyor, biraz hzl, fkeli bir dille, "Tpk senin bayldn, mesela suzinak bestesini hi dinlememi, musikideki zevk ve bilgisi uaktan 'Yandm telere eyvah...' ile 'Her ne mmknse sana ettim feda'y gememi bir adamn ar arklar beenmemesi gibi bir ey..." dedi, birok rnek verip anlatmaya alarak sonuca vard: "nsan dinlemeyince, kula, ruhu bu namelere almaynca..." Sreyya da fkelenerek, "Lkin, bunlar ite ben de dinliyorum!" diye kesti. Necib bir sre tereddtl, glmser durdu; hak ve zaferin kendisinde karar kldna emin olanlara zg bir alayc glmsemeyle bakyordu; "Ruhun duymuyor!" demek ar geliyordu; fakat sonra bir karlatrma yaparak dedi ki: "Bunda elbette zevk ve mizacn da byk rol var. Senin tpk balklk merakn gibi... Herkesin ruhsal olarak bir eye eilimi, bir yetenei olur." Onlar konuuyorlar, Suad br tarafta mthi bir ac duyuyordu, Sreyya'nn iddiasn pek bouna, pek clz bularak, pek kolaylkla ve kabahatli biimde yenilmesi olas olan byle bir tartmaya girdii iin sklyor, dncesiyle Necib'e katlmakla birlikte yreiyle Sreyya'y brakmyor, onu byle musikinin yceliine duygusuz kalp balklk gibi eylere eilimini, hepsinin nnde alalm grmek ar geliyordu. Necib, birden piyanoya gelip notalar kartrarak: "Hah, ite bak, bir hava bulacam ki beeneceksin! Bir deil, be, on... nk onu dinlemisin ve nk onun iin daha o kadar kulak alkanl gerekli deildir. Bir zaman Konkordiya'ya giderken, bilmem hatrlar msn ince, hastalkl bir sarn kz syler dururdu." Ve elindeki notay piyanonun nne koyarak, "Santa Lu-cia... Barkamla..." dedi. Suad, ac ekerek piyanonun nne dnp, "Artk elverir, yeter!" ricasyla bakan gzleriyle, "E, artk gezelim!.. Bugn gezmeye gitmiyor muyuz?" dedi. Sonra kn geldiinden sz etti, bir kere o artk btn btn gelince, evde kapanp kalacaklarndan yaknyordu, "Bu sen#galiba k erken gelecek, baksanza havaya!" dedi.

Sreyya'nn megul olup ses karmadn grnce Ne-cib'e bakt; o, bayla Sreyya'y gstererek ona havale etti. O zaman Suad tekrar sordu, Sreyya iini bitiriyor gibi davranarak, "Be dakika daha, hazrm." dedi. Hava ak m kapal m, bir hkm verilemeyecek bir haldeydi, sabahleyin Rumeli'yle balamt, sonra lodosa dnd. Bazen yamur yaacak sansn veren bir loluk kyor, sonra beyaz bulutlarn arasnda byk mavi paralar oalyor, bulutlar yrtlp dalvererek gnein arada par-lad oluyordu. Karda, krda, bulutlarn glgeleri kafilelerle geiyor, bir sre aa uutuktan sonra her an deien hava akmlarna uyup imdi yeniden yukar kyorlard, yle anlar oluyordu ki, uzun yamurlu k gnleri bulutlarn koyu bir karanlkla Bykdere stne byk kmeleriy-le ylm, gnein, imdi scak bir k demetiyle evreyi stm olduunu gryorlard. evre rzgrsz, hareketsiz, sessiz kalmt. Denizin bir ksm bulutlarla solmu, ilerisi gnele yanm, durgun, dinliyor, Anadolu ynne doru hissolunmaz panltlarla mavileerek, sonunda btn ky en ufak izgileri ve ekillerine kadar resmolup yansyordu. Hibir esinti yoktu, yalnz bir lk deniz havas, dalgalanmaktan yorgun, ar ar srkleniyordu. Sandala binmek istiyorlar, yamurdan korkuyorlard. Sreyya, Bykdere stndeki bulutlar gstererek bunlarn nasl acmasz bir tufan olabileceini sylyordu, fakat imdi bulutlarn yava yava arkasna kayp onlarn karanlyla glgelenen gne snerek, doaya yle skntl bir sessizlik, bulutlarn gneli dalgalarnn denize yansyan kurun yansmalarna sanki parldamay zlemi yle gaml bir sknt geliyordu ki, "Bu havadan bir ktlk gelmez." dediler. Hem, kar tarafn g, bir Mays g kadar temiz ve mavi, devam ediyordu. O zaman sandala bindiler; bir glde geziyoruz sansyla honut, denizde insana bir ycelik ve mahremiyet duygusu veren hznl bir durgunluk iinde sandaln sessizce kayp akyla memnun, sularn sessiz durgunluundaki gzellie kar gkte, denizde, karada sessizlikten baka bir ey kmldanmad bu zamanda, iire dalarak gezdiler. Bykdere aklarna ktka vadiyi iyice grmeye baladlar. T ileride, Bentler'in kemerleriyle, daha sonra srklene srklene dalgalanan kk tepeler dizisiyle, btn vadiyi kuatarak sonunda alalp dalan dalarn, yeilin btn tonlarn gsteren aalaryla, bu vadide gz saatlerce oyalayacak bir manzara vard.

Deniz, beri tarafta Beykoz koyunun son snrna, bu tarafta Karadeniz'in ufuklarnda dumanlann-caya kadar hep byle sessiz ve gamlyd. Fakat stlerinde grltl bir atrt ile birden dklecek korkusu veren bu ylm dalar gibi bulutlarn yeni duman dalgalan ve renkleriyle asl duran halinde yle gazapl bir tehdit vard ki, btn vadi, hatta zerinde mavi gkyzyle talanan deniz bile rkm, korku ve yrek arpntsyla susuyor, sanki bekliyordu. Hissolunmaz, phe edilir rperiler geziniyordu; karart gittike oalyor, yaylyor, manzara gittike korkun bir karanla, yava yava Anadolu'ya getike kaygsz mavilikleri karartan bir korkuya dnyordu. nsana bir salonun glgeli loluunda bulunuyormu duygusunu veren bu sessizlik, bu mahremiyet iinde, belirsiz bir korku, bir rknt dolayordu. Bu heybet iinde, bir tehlike olsa bile bir ey olmaz duygusuyla, ama yine de bir kaygl titreyile tetikte, insana tufan korkusu verirken, yalnzca bir yamur beklemekten doan bir zevkle, haz duyarak bekliyorlard.* Sandal hareketsiz, kreklerin yansmas denizde sessiz, duruyordu. Ve insana gvenli kalplere snmak ihtiyacn veren bu hava iinde Necib, karsnda gzleri bir hzn ve iir dam-lasyla nemli, dalm grnen Suad'a bakarak, onu hi grlmemi bir gzellikle grerek, tutkunluunu birden son ate derecesine karan bir eilim hissediyor, ona nasl kopmaz balarla, nasl dehetli bir biimde bal olduunu, kalbine hcum eden arpntdan, yalnzca ona bakmakla ortaya kan yrek arpntsndan anlyordu. Bunu arttrmak iin en kk yz izgilerine kadar dikkat edip ona olan ekim gcn arttrmak isteyerek, iinden onun atelerini oaltp lmek istiyordu. Ona hayatn en cansz, en dehetli mutluluu bu hal gibi geliyor, ancak imdi, hayatnn hep zevke ve hazlara tutkun olarak geen yllarnda, "Ancak u saatlerde hayatm yayorum." duygusu geliyordu. Ah, onu ne kadar seviyordu. Onun en anlamsz eylerine bile zel tapnmalar vard. Onun bir dmesi iin kalbinde zayflklar, ballklar buluyor, gmleinin kvrmlar, dikilerin incelii, kolundaki kk dmeler, ksacas btn bu kk ve deersiz eyler iin onda baka bir tutkunluk ykseliyor, hepsine ayr ayr vuruluyordu. Onu asl ldren, Suad'n gzleriydi. Ve en ok kendisini zevkle korkutan eylerle lyormu duygusunu yaamak iin, lmn nasl tatl bir ey olduunu dnnce, ap kalyordu. Bu gzler, ah bu

gzler! Bunlara renk verilebilir miydi? O kadar sre bakamyordu ki, ne renk olduklarn anlayabil-sin; bakmak mmkn deildi, zellikle baklar buluursa ve ne zaman Suad'a baksa, onun gzlerinin de kendisine evrilmi olduunu grrd. Bir anda arpan baklar... -O zaman bu gzler siyah birer elmas gibi, bir siyah ate gibi yakarak bakyor, anlamn yle iradeyi yakan bir ekicilik, yle bir hem yaknma hem tapnma, hem i sknts hem nee anlamlar birbirine karyordu. Bunlar, belirsiz ve ylesine srekli titreme, parlama, yanma kuruntusu veriyordu ki, onlara bakan gz tutkun, hayatta ondan baka zevk olmayacana emin, fakat o derece de sersemlemi, yorgun dyordu. Ah, ruhunda ne frtnalar, bu bakn siyah ya da koyu kestane anlaml klar iinde nasl hemen baylveren atlganlklar oluyordu; kendisini tutmasa, haykrmak zorunda kalacakt. Buna bir dakika, bu tutkuyla bakmak insan yakar, eritir duygusuyla, istese, kendisini zorlasa bile bakamayarak ve bakmay, daima eriilmez bir mutluluk olarak yayordu. Ayn titreyileriyle o nee ve i sknts anlamlar devam ediyor, beyaz ya da hafif sar diye kesin bir karar verilemeyecekken stnde bu kumral, silik izgiler incelikleriyle, ifadeleriyle, baklarla bir anlam olularyla onu kendisinden geiriyordu. Salar kumral kvrmlarla alnn ak brakp kalarnn ucuna kadar dklyordu; bunlarn o noktada kalmalarn istedii, Suad'n ara sra elinin becerisine inanarak yle bir dzeltmesinden anlalyordu. Sonra, salarn asl kmesi, kulaklarnn arkasnda birden oalarak tepesinde toplanan, siyaha kaan kestane yn... Necib, bunlara saatlerce bakarak, ite btn emellerinin, btn mutluluunun orada gizlenmi, ne zaman onun sarho edici kokusuyla kendisinden geerse, mutlu lm o zaman gelecekmi dncesiyle yanard. Ve Necibin gzleri hepsini grp dudaklara geliyor, bunlardaki donuk karanfil krmzl, yine btn o yzde titreen sitem anlamyla nemli, o uh, sitemli ifadeyle titreyerek, onun bakn bylyordu; diler, bunlarn izinleriyle glmsedike btn bu anlamlar yzlerce oalarak gzlere kadar ulaan bu glmsemeyle, ruhu bu yzde o kadar uh ve neeli grnyordu ki, o zaman, ite o zaman Suad'n niin bu kadar sevgili ve tapnlmaya lyk olduu ortaya kyordu. Necib'in baklarn eken bir ey de, onun elleriydi. Bu eller yumuak ve saydam ten dokusuyla, beyaz ve inceydi; altndaki mavimtrak damarlarn kark izgileri, insana, bu nefis yaratn bin

trl sebeple yok olabilecek, lml, zavall bir varlk olduu ackl duygusunu veriyordu. Ve Necib, byk bir ekime kaplarak, tekrar onun vcudunun her izgisinde durup incelerken, yeniden ellerine gelip bu duyguyla zayf dnce, derin bir acmayla bakarak, "Ah zavall insanlar!" diyordu. Byle yce bir kadn bulup da sevmek ve sonra sevilmek iin ok mutlu olmak gereken hayat arasnda, bu kadar mutlu olsak bile, yalnz saylmas bir hafta srecek hastalklar ve fetlerin olas kurban olmak, byle bir etkinin tutsa olmak, ona pek ac geliyordu; buraya gelince, "Ben tam tersine, o kadar bile mutlu olmadm, yalnzca sevdim." diyordu. O yalnzca sevmiti, ak szcnden belli belirsiz hissolunan en byk anlamna kadar sevmi, lmlere kadar sevmiti; fakat onu istemenin bile bir cinayet olduunu grerek, hayatta sevdikleri tarafndan sevilenler de olduunu dnnce, ah ediyordu ve sonra, yle sevip sevilenler iin btn o fetler gelecekti, deil mi? Ah onlarn ne kadar lml, elimizden kamak, soluvermek, bir gn ac bir son nefes ile snvermek iin, nasl yalnzca bunlar iin yaratlm olduklarn ne kadar ac gryordu; mutlu olsak bile hayat, yalnzca ykp yok eden hayat, yalnzca yiyen, ldrp ezen hayat egemen oluyordu. "Ah, fakat lm olmasayd dnya ne mthi bir cehennem olurdu?" diye yrei skld. Birden kk, tell, perian rzgrlar koutu, denizde hava akmlar uutu. Sreyya, "Ooo, ooo!" dedi. Suad, "Kaalm, tufan geldi!" diye rpnd. O, kk, ksa kahkahalarla glyor, arafnn altnda gs sarslyordu, bir saniyelik bir bakla Necib ona bakt, bunda o kadar arzu atei vard ki, Suad'n kahkahas dudaklarnda donuk bir glmseme halinde kald, gzlerini yere indirdi. Sandal hzla ykselmeye balamt. Fakat birden, t vadinin zerine ylm braktklar bulutlar tepelerinde buldular. Oradan buradan kouup arpan denizde kk kasrgalar yapan rzgrn hiddeti artyordu. Sonra yalnz bir ynden, gl ve slak esti, nnden denizde siyahlanan bir rperti, glge gibi kouyordu. Sessizlie alm kulaklar, rzgrn tepelerde aalar hrpalayarak estiini iitiyordu. Bulutlar birden gazaba gelmiler, korkun olmular, havalanyorlard. "Ay, yamur!" dediler. Ilk birka damla gelmiti. Sonra artk yamaya balad. nce denizde her damlann d grlyordu; Suad, "Aman, abuk,

abuk, kt slanacaz!" diye tel etti, sonra yamur hrsla sel gibi dmeye balad. Fakat ancak dakika sonra yalya yetitiler. Sreyya, "Vah vah, bizim lfer yand!" dedi. Sonra bulutlara bakarak ban sallad: "Bu gece ay, drtten sonra kacak, o zamana kadar..." Onlar odalarna soyunmaya gittikleri zaman Necib soyunmaya, giysi deimeye gerek grmeyecek kadar tembel, garip bir i skntsyla balkona kt, orada ka benzeyen dalgalanma ve hiddet iinde, doay seyretmekten byk ve ac bir haz buldu. Arkadan Suad'la Sreyya geldiler, Suad, "Ne gzel yamur, deil mi?" diye dumanlar gsterdi, Sreyya, "Tamam, biz lfere kacaz, gkyznn kaplar ald." diye yaknd. Uzun uzun yamurun tufan andran yan seyrettiler. Yollarda seller akacak sanyorlard, her taraf su iinde kalm denilecek bu ya altnda deniz dalgasz, sakin, uzayp gidiyordu. Necib, bu sessizlik arasnda bu duman, bulut, su hcumunda, birden k iindeyim kuruntusu, ka duyduu tutku duygusuyla titredi. Bu, uzun gneli gnleriyle, scak geceleri, gz kamatran gkyz, nefes boan tozlaryla artk insan bktran yazdan sonra, dinginlik ve tembellie eilimli insan yaratlna pek uygun gelen, insana kelere bucaklara, soba yanlarna sokulmak duygusunu veren souk ve tembel k dncesi, uzun yamurlar, siyah gkleri, amurlu so-kaklaryla akamlara kadar evden kmaktan korkutan k dncesi onu byledi. Bu yamur, uzun gevekliklerden sonra sanki sinirlerini rahatlatyor ve bu duygu onun k isteiyle uyuarak onu sevindiriyordu. zellikle kn asl geldii an, hep renk ve ktan, btn scaklk ve ktan yorulmu sinirler ve duygular iin, k kuruntusunun geldii bu ilk gn pek houna gidiyordu; baka gnler herkesin ar, kalabalk yrd yerlerde, yamur altnda tel ve aceleyle koup aile bucana kapanld, orada darnn rzgrndan, sularndan, amurundan kurtulmu; hastalktan, souktan korunakl, btn aileyi, ev iini sevdiren bir rkeklikle kaplarn, pencerelerin sk sk kapanp ocuu ve eiyle yemek masasna koulduu ilk k gn... Keten rtnn zerinde tabaklarda orba dumanlarnn dalgaland saatlerde, gnlerce bu scaklk ve mutluluk iinde bulunulacana emin olmaktan doan huzur ve dinginlik geldii, "Adam sen de, k gelirse gelsin!" diye, bir tehlikeyi cesaretle beklemekten doan heyecan ve rahatlk duyulduu k gn...

Fakat onun, ne byle bir gn seve seve koup kapanaca bir aile yuvas, ne bir umudu vard; o k geldii iin artk buradan da defolacak, bir gn konakta, bir gn kz kardeinde, sevgilisiz, arkadasz, kadndan, asl -ya Rabbi- ite Suad'dan yoksun, ondan uzak, onun sesinden, havasndan uzak yaayacak... Srnecek... Son derece bir fkeyle haykracak kadar umutsuzluk veren bir acyla evresine bakt; orada akamn yavaa inen esmerlii iinde, yalnzca Suad'n hayalini fark etti; bu.hayal, btn narin ve biimli vcuduyla, kollarndan beline doru yumuak bir yuvarlaklkla incelen vcuduyla, bu vcudun stnde bulutlanan salaryla, yamura bakyordu; onun yannda inleme ihtiyac duydu; onu o kadar gzel, fakat o kadar kendisinin deil, hi deil, o kadar deil grd ki... Suad, bouk bir inilti iiterek ban evirdi ve Necib'i oraya koltua dayanm, mendilini sryor grd; elinde olmadan, "Ne oluyorsunuz?" diye iki adm atm bulundu, fakat durdu; nce onu yine birden tifonun ilk geldii gn gibi az burnu kan iinde, yere kapanacak sanmt. Fakat tavrndan tehlikeli ann geldiini hissedince yz sapsar oldu, yrei arpmaya balad. Btn geen gnlerde bu ann, itiraf annn bir saniye gelip atacan dnp korkmaktan gelen bir tella baylyordu. Necib uzun, ar bir sessizlikten sonra, "Hi, hibir ey!.." diye mendilini indirdi. Sonra birden ban evirip, her eyi gze alm karanlk bir bakla, "lyorum, ite o!" dedi ve sonra, btn ateini bu szlerle anlatamam gibi, "Ah, nasl da lyorum, nasl aclym bilseniz!" diye inledi. Suad bouluyor gibi elini kaldrd, "Allah akna!" der gibi bakarak eliyle susmasn rica etti. Necib, hiddet ve taknln esiri, artk elinde deilmi gibi, devam etti; imdi sesinde derin bir yazklanmayla titriyordu: "Hayr, hayr, artk zaten her ey bitti!.. Zaten neye yarar, niin susaym, her ey bitti!.. Her ey... Her ey... Suad, kulaklarnda uultular, bo gzler, kaslm dudaklarla duruyordu; geri ekilmek istedi, fakat Necibin eli bir ricayla kalkmt, "Ah, beni hor grmeyiniz." diye yalvard. "Sizi yle deil, bilmeyerek sevdim; nasl olduunu bilmeyerek, bir karde gibi, bir anne gibi sevdim!.." Ve buraya gelince, ac bir sesle yeniden "Hayr, beni hor grnz; ben bunu hak ettim!" diye inledi.

Ve Suad, onun bu szleri sylerken birden ban elleri iine alp oraya dayanarak hkrdn grd. akn, bir ey sylemeyerek kalbi derin bir acmayla szlayarak, susu-yordu. Ne yapacana karr veremeyerek donmu gibi dururken, tereddtler, kararlar arasnda alkanyordu. Gitgide karanlk basyordu; Suad, elemli bir bakla ona bakarken, yavaa ekilmekten baka bir kurtulu aresi gremeyerek uzaklat. Necib, o kadar tapnlan bu kadnn bu uzakla karsnda, elinden mutluluk ve hayatnn yava yava katn ac ac hissetti. Yamur, darda kh bir saanakla hzl ve hiddetli, kh sessizce durgun ve yorgun yayordu. Necib burada ne kadar durmutu, bunu anlaya-myordu. Ban kaldrp evresine bakt zaman, souk rzgrl bir gece iinde m olduunu grd. Ne yapmt ya Rabbi? imdi biraz ncesini bir dten uyanp hatrlamak isteyerek anlarn karanlklara gmlm bulanlar gibi gryordu, fakat kbus, asl imdi benliini egemenlii altna almaya balyordu. Birden kendisini onun gznde o kadar sefil ve baya grd ki, hemen yarn kamaktan baka bir are olmadn anlad. Onun karsna nasl kacakt? Ona artk nasl bakacakt? O zaman imdi yemee ineceini dnnce, ne yapacan ard. Kendisini ayplyor, "Niin, bunu niin yaptm!" diye dvnyordu. Ve yemee inmek gerektii zaman ikisinin de yzne bakamayarak, hibir ey istemeyerek, kamaktan, kap odasna kapanmaktan baka bir ey dnmeyerek, ateler iinde kald. Sreyya bu gece artk bala gidemeyeceinden dargn, kn byle gece gndz yamur yanca evde hapsolmak ihtimaliyle gcenikti. O uzun uzun anlatrken, Necib cevap bulmakta glk ekiyordu. Suad, btn yemek boyunca sustu. Onun yznde nasl bir gceniklik ve soukluk olduunu merak eden Necib, gzlerimiz rastlar diye ban kaldrp bakamyordu; bir saniye oldu ki, gzler birbirini ektiler, o zaman Necib, Suad'n gzlerini bulank, bozuk grd. Bu kadar sevdii bir kadn byle grmekten baka bir ey yapamamak, onu harap etti. Yarn kaarak, kadncaz rahatlatacan ve skinletireceini dnerek biraz ferahlk duydu, kendisini onun elemi karsnda unutuyor, "O rahat etsin de..." diyordu. Gece sessizlii ac dolu ve monoton oldu. Odasna ekildii zaman birbirine uymaz bin dnce arasnda, yorgun beyninin, dinlenmeye muhta sinirlerinin btn dnceler ve duygular kalabal arasnda, iyi kt karlatrmalardan geerek, hibirinde durmayp,

abuk bir geile hepsinden atlayarak, azaplar iinde bekledi. Ah, sylemeseydi imdi yine nceki gibi olsayd, ylesiyle yetinebileceini gryordu; o zaman yeniden, "Niin?"ler balyor, brakp gidecei aklna geldike, ac bir korkuyla yrei yaralanyordu. Sabaha kar bitkin, hasta, dalmt. Uyand zaman soluk bir gnle yar aydnlanm odasnda idama mahkm olanlarn uyan gibi birden kaderini grmekten doan korku ve titreyile ii yand. Yeniden, "Niin yaptm, ya Rabbim?" diye inledi; fakat artk buradan defolup gitmekten baka aresi kalmamt. O zaman, burada, hatta dnk hayatnn zlemini ekerken sefil ve aalk, hazrland. Aa indii zaman onlar odada, birlikte, susuyorlarken buldu. Sreyya, "Ooo, nereye Necib?" diye sordu. Sonra yaknmaya balad: "yle ya, nk hava yamurlu!.. Lkin hainlik bu, yalnzca hainlik! Bilir misin? Sana ne sylesek haklyz. K geldi diye, azat buzat cennet kapsnda bizi gzet ha?.. yle ey olmaz!" "Bunlar aka!" diye dinledi ve gitmekte gecikmesi im-kanszm gibi o da akayla karlk vermeye alt. Sonra akas onu itirazlara sevk etti, bu kadar rahatszlk verdii iin zr diliyordu. Ruhu titreyerek, bu szleri, ona hitap etmekten doan bir titreyile sesini idare edememekten korkarak sylerken gc kesildi. Ah, ondan bir bak, bir avuntu szc, bir af bak olmakszn gitmek... Buna dayanamayacan gryor, ban emi, sessiz, ile megul olan Su ad'a bakmaktan korkarak, gzlerini evirmedii halde yalnzca onu gryordu. Ve sonunda, artk gitmek gerektiini zntyle grp zlemle veda ederken, Sreyya'nn hl devam eden yaknmalar arasnda onun, ban kaldrp bozuk bir sesle, "Btn btn deil ya! Yine gelirler elbet!.." dediini iitti. Ve onun gzlerinin bir saniye, sylediklerinin cevabn bekler gibi kendisine baktn hissetti. Ah bu gzlerdeki saf k!.. Necib, dnyalar hevesine oyuncak edecek cokun bir neeyle dar atld; kapdan kt zaman sendeliyordu, "Ah, beni seviyor, seviyor!" diye tekrar ederek amurlara dald.

13 Yamur ince, souk, imdi oradan, imdi buradan kk cokularla kouan rzgrlarn elinde rpnarak, inat, yayordu. Bir k yamuru denilecek inat, renksizlik, neesizlik vard, ince potinlerini yumuatp ezen amurlar iinde, orada burada birikmi sulara batarak, gmleinin, fesinin slanmasndan habersiz kalarak, dnyann farkna varmaz grnyor, yle yryordu. Ondan baka bir ey grmyor, ondan baka bir ey iitmiyordu; o sz sylemek iin Suad ban kaldrd zaman o bakta o kadar perian ve acyan bir af damlas, o kadar masum bir acma titreyii vard, yle bir ricayla aydnlanmt ki, nereye baksa o gzleri, hibir yere bakmasa yine onlar, kendi sefaletine onun inceliini, ondaki ekingen ifadeyi, o aff gryorum sanyordu. Ve bu bakla o sz ona, byk, szcklerin anlamlarnn zerinde, yce anlamlarla geliyordu. O kadar derin bir mutlulukla yrei susuyordu ki, her eyi, artk onu bile grmeyeceini unutarak, "Ah, benden nefret etmesin, beni sevsin de!.." diye, bunu her eye bedel bir mutluluk olarak gryordu. Bu, btn ruh ihtiyalarna yetiyordu. "Ah, seviyor, seviyor!" diye tekrarlayarak, her yorumu bu szlerle kesilerek yryordu. Vapur iskelesine gelmiti. "Vakit var!" dediler; orada duramad, hareket gerekliydi, Saryer'e kadar yrmeyi yeledi. Yeniden yamura girdi; kardan grenler slanm, fesinin pskl bzlm, amura bulanm bu gence aknlkla bakyorlard, iskeleye geldii zaman vapur yeni yanayordu. Biletiye bir mecidiye att, o sordu: "istanbul mu?" "Evet!" dedi. Fakat, nereye gidiyordu, bilmiyordu; o bir tek ey biliyor, bir tek ey gryordu: Suad ondan nefret etmiyor, Suad onu seviyordu, evet seviyordu, buna artk inanmt; ite, hl gznn nnde o bak gryordu. Yamur altnda gvertede dolarken, vapur Bykdere'yi geip Tarabya'ya geldi, iskeleyi grnce hatrlad, dnd; buradan Pazarba, yamur bulutu altnda yakn grnyordu ve kendisini o kadar mutlu eden kadnn imdi orada olduunu, orada nefes aldn dnmek, kendisini byk bir ferahlk esintisiyle mutlu etti. Ah, dnya ne gzeldi ya Rabbim! Dnya ve hayat ne kadar gzel ve iyiydi!.. Yamur! Ama yamurun ne nemi vard? insan mutlu

olduktan, sevdikten, sevildikten sonra, her ey botu. Yalnzca ak, ah, yalnzca Suad vard. Ve daima oraya, ona kar oturup oraya bakmak, sanki daima onu grmek, onu dnmek, o kadar sonsuz bir gnl ferahl veriyordu ki, birden aklna gelen eyle bylenerek Tarabya'ya kt; oradaki arabalardan birine binmek aklna gelmedii halde arabann, binecekmi gibi nne gelmesi zerine atlad, "Otele!" dedi. Orada bulunduka daima Suad'n yannda, onun g altnda yaayacakt; belki oraya bakarken Suad da otele bakm bulunurdu, o zaman baklar buluurdu. Otel, bu Eyll yamurunun mterileriyle kalabalkt; atklar odaya geip giysisinin ne halde olduunu garsonun hatrlatmasyla anlaynca, giysiye ihtiyac olduunu grd, beyaz giysisi Yenimahalle'de, tekiler evdeydi; onlar aldrmak zorunda kald ve bunun iin giriimde bulunurken, bunlar sanki kendisine ait eyler deilmi gibi yapyordu. Aa salona indii zaman, kadn erkek bir on be kadar konuun bazlar gazetelere dalm, tekilerin masa banda oyunla, konumakla megul olduklarn grd; otelin defterinde bir otuz kadar isim vard, halbuki koridorlarda dairelerin bo olmad, oradaki konuma hay huyundan anlalyordu. Fakat o bir kede, yalnz bana, tek, btnyle kendi dncelerine dalm olarak kald ve akam, otelin btn halk yemek vakti caml salona getii zaman o yine hepsinden ayr, bir kenardaki kk masada yalnzd; baka zamanki gibi, zellikle vapurlar ve otellerde kan bin trl frsatla kadnlara yaklamaya alacana, bir bana ve Su-ad'la kalmay yeledi. nk ondan ayrlamyordu, daima onunla birlikteydi; bu kalabalk iinde bazlar gerekten sekin birka kadna ve bunlarn evresinde pervane gibi dolaan gen hatta bazlar zarif erkeklere kardan, yksek bir bakla bakarak, "Hayat bu mu?" dedi. Hayr, kimse onun kadar sevmemi ve sevilmemiti. Bu ak, bu oyunlarn yannda o kadar yce, o kadar byk, o kadar dehetli bir eydi ki, ite tam anlamyla akt. Bunlar, byle ihtiya ve belli bir nedeni olmakszn, bakalarn taklit ederek, sanki grenekle ak oyunu oynuyorlard. Bu, imdi una, biraz sonra buna ayn glmsemeyle sz syleyen, hangisine daha iten ve eilimli olduunu ne o ne teki, hatta ne de kendisi bilen Amerikal, u grkemli kadn... Ah, Suad'la onu karlatrdka yle sonsuz mutluluklar hissediyordu, onun tarafndan yle bir cinayetle sevilmek dncesine, bu kadar tehlikeli, susturup yok

edemeyecei kadar gl ve yce bir akla sevilmek gvenine kar o kadar kendisinden geiyordu ki, onu grmemi, sevmemi olsayd, hayatn ve mutluluun ne olduunu bilmemi olacan gryordu; halbuki ycelttii baz kadnlar tarafndan da sevilmiti ve halbuki hibirinden bu kadar gurur duymam, hibiriyle bu kadar mutlu olmamt. O mutluluklar, imdi hissettii bu evreni kuatacak kadar ruh genilikleri yannda ne gsz ve deersiz eylerdi! "O olmasayd demek ben de herkes gibi olacaktm; bilmeyecektim, ak ve nutluluk nedir, bunu bilemeyecektim?" diyordu. evresine bakp, "Lkin, nasl yayorlar ya Rabbim, sevmeden, sevilmeden nasl yayorlar?" diye ayordu. Evet, nasl yaamj? Fakat, hayat nasl bir ld! Ve bir ie Sen Jlien'den sonra, imdi billur gibi Sotem ile dolu bardan damla damla emerek evresine baktka, hepsinin hayat bir l gibi grnyordu; fakat onun hayat, parlak gkyz altnda sonsuz dalgalarn ebed bir ak kasidesiyle srkleyen yeni hayat gibi i ac, ahenkli ve lcivertti... Gece uykusunu hi bilmedii halde, kafasnn iinde bir holuk hissetti. Yemekten sonra itii viski ile soda onu da'-^ ha mahmur etmi, odasna hl Suad'n o perian ve yalvaran baklarnn af yla aydnlanm olarak girmiti. Yavaa pencereyi at. Serin hava, denizin inlemeleri, kar kydaki klarn titremeleri arasnda, Yenimahalle'yi arad; bir kenar siyah ve korkutucu olan gn orasnda burasnda tandk birer bak gibi yldz glmsemeleri vard; dubann yla yn belirleyerek Pazarba'n buldu ve ban pencereye dayayarak, ate ve zlemle, imdi hznl, oraya bakmaya balad. ii btn akn, btn ateini, mmkn deil gstermeyecei zntsyle yand, "Ah, onu ne kadar sevdiimi bilse..." diye ac duydu, bunu o kadar sonsuz buluyordu ki, Suad teekkr eder, memnun olur sanyordu. Sonra ekilip yatana uzand, yeniden onu dnmeye balad. Bylece mutlu dncelerle uyuduu zaman, uykusunda ve heyecanla uyannda, "Lkin o beni seviyor!" diye, her eyi yeni fark etmi gibi yreinde bir rpnma, bir bolama, ok byk bir korkuyla sevince kavumu olmak hoplamas vard; bazen mutluluk iinde uyand oluyordu, bunun mem-nunluuyla dalgnken sebebini birden grvermek onu yeniden bayltyordu. Sabahleyin erkenden uyand ve artk uyuyamayacan anlad; ban kaldrp bakt; henz geceden kalma karanlk ekilmemiti;

her ne kadar yamur yoksa da hava renksiz, oras buras bulutluydu. Pencereyi ap yava yava sokulan gndz iinde, saatlerce Yenimahalle'ye bakt; o kadar dalp kalyordu ki, bazen hibir ey dnmeyerek durduu oluyordu; sonra gnein ilk klaryla manzara dalgaland zaman giyindi, aa indi, erken bir kr seferi yapt. Byle hafif yrmek, rhtmlarn zerinde, durgun denizin yan banda gezmek iini at. Daima onu dnd halde gznn nnde deildi, gelirse bile yalnz gzleri geliyordu; o zaman bazen durup feryada benzeyen bir mutlulukla, "Lkin, ite seviyorum!" diye haykrmak istiyor, "Yalnz ondan baka kimseyi sevmeyeceim." diye yemin etmek ihtiyac duyuyordu. Sevmeyecekti ve evet, hatta sevmemiti. ite imdi gryordu ki, imdiye kadar kimseyi sevmemiti. T ilk genliinden beri, ilk hararet ve cokunlukla hibir kadn kendisine yeter bulmayan, hepsine birden sahip olmadan lecei iin yanan Necib, kadn olarak ne kadar yksekten uan istekler, akla ilgili ne kadar dnyann stnde mutluluklar hayal etmise, Suad onu bu kadarckla, hepsinin tesinde mutlu ediyordu. Hayatnda bundan ok deil, hatta bu kadar mutluluk istememiti. Ruhunda bu kadarn istemeye g bulmamt. Ruhunun zavalllna bakp imdi erimi olduu aka kar derin bir kran hissediyor, "Ah Suad, bir sen varsn, bir sen!" diyordu. O gn akama kadar bu ruh hali devam etti. Bazen yalnz mutlu, dingin, sonra yeniden heyecanl ve memnun, ulat ycelii dnyor, o hoplama... Her saniye onu sevdiini bilirken, yeniden her saniye bunu unutup bir daha hatrlama hoplamas, yreini hayatla dolduruyordu. Sonra onu yalnzca gzeliii iin deil, bykl, esizlii iin de sevdiini, asl bunun iin sevdiini dnerek, "te asl ak..." diyordu. Bu dereceye gelince, ona ait olmayan en byk bir ey bile deersiz grnyor ve ona ait olduu iin, en deersiz bir ey deer kazanyordu. Byle bir eyin deerli ve yce olmas iin uzak ya da yakn ona ait olmas yetince, birok eylere nem vermemeye alm olan Ne-cib, btn o eyleri sevmi, yceltmi gibi oluyor, ou zaman tand eyleri ona ait olmad iin imdi ihmal edip kmsyordu. Sonra gece, musiki ona ruh gdas oldu. Yemekten sonra Maskeli Balo'nun uvertr tell akyla birden balaynca, bir sre evresinde masalarda oturan tuvaletli adamlar kadnlar unutup, kendisini o kadar mutlu olduu kk odada sand. Operann kk

havalarnn devam onu mutlu ve bir ho ediyordu. Musiki ona yannda Suad varm, onun hava ve nefesini soluyormu gibi bir n gr, bir duygu derinlii veriyordu. O kadar sevdii, "Lkin sapndan koparlm..." parasn baylarak dinledi. Bu havalar ona hep Suad iin bestelenmi gibi geliyordu, ruhunun btn zlemlerini o kadar ilan ediyordu. Bu gece bu musikinin etkisiyle hayal dolu, bambaka bir gece oldu, o kadar ki, odasna ekildii zaman st ste itii ielerin dumanlandrd kafasyla yatmaktan baka bir ey yapamad; fakat btn ruhu mutlulukla zlemini yanstan bir rbab gibi iirle ve ahenkle titriyordu. Uyumuyor gibi bir uykusuzlukla birlikte uykunun mestlii onu hayatm btn musiki anlaryla hafif sesle arklar syleyen evreleriyle istedii gibi dzenlemeye imkan brakyordu. Ertesi gn ge uyand. Gne temiz bir gkyzn btn parlak dalgalaryla ldatyordu. Pencereyi ap nce "Bonjur!" demek iin o tarafa bakt; gkyznn atlas etekleri altnda denizin scak dalgalan stnde Pazarba ykanm, klar iinde glmsyordu. Birden yle bir zlem hissetti ki, gndr nasl onu grmeyerek, grmedii halde de grmeye ihtiya hissetmeyerek kaldn anlayamad. Fakat gitmek dncesinin nnde akn ve iradesiz kald. Nasl gidecekti? zellikle, sonra ne olacakt? Bunlar dnerek gezindi. Yemek iin otele dnd zaman bu o hale geldi ki, ondan ayr yaamak imkansz gibi grnd. Ne olursa olsun oraya gitmek iin dayanlmaz bir istek duydu ve yemei g yiyerek bir arabaya atlad. Araba iskeleyi geip Sefarethaneler rhtmnda Boaz'n temiz rzgryla ykanarak hzla giderken onun gzlerini dnyor, onlarda^ nasl bir kabul grecei konusunu enine boyuna tartyordu, birden onlar donuk ve anlamsz bulma dncesi onu o kadar korkuttu ki, tereddt etti. Ve bir kere bu olumsuz dnce balaynca, byle sevildiine dair o kadar da ak bir belirti grmediini itirafa kadar indi. O zaman bir mcadele balad, yeniden o gzlerin iiriyle baylarak kalmak ihtiyacnn bunlar souk ve sakin bulmak korkusuyla mcadelesi... Buna Bykdere'ye kadar dayand. Fakat yaklatka o kadar iddetli bir heyecana kapld ki, bastonuyla arabacya dokunup durdurdu, orada indi. imdi nereye gidecekti? Sersem, dnmeyerek geri dnd. Bilmeyerek yrmeye balad. Kyn iinde yrrken sebebini bilmez gibi iinde bir eziklik hissediyor, gnlk mutluluktan sonra

imdi bunun altnda eziliyordu. Birden ayra geldiini grd, Bentler yoluna sapt ve buradan onunla birlikte ka kere getiini hatrlamak yreini szlatt. Az daha ilerleyince, orada sol koldaki bahe dikkatini ekti. Burada arabalarn durdurmular, su imilerdi. Artk bunlar imkanszd, deil mi? Oraya, aalarn altna oturdu. Bir bana, sessiz durmaktan zevk ald. Uzun uzun dnerek, Suad'n o bakn yeniden grmeye alarak umut ve g bulmaya urap biraz kendisini toparlad. O son bakn hznl rengi, onun iin binlerce anlamla dolu geliyordu. Suad'n nce hi ses karmayp, ban bile kaldrmayp megul oluu, kalbiyle ettii mcadeleyi gsteriyordu. Fakat sonra kalbi stn geliyor, gzler bu mcadelenin hznyle nemli, dudaklar tereddtl, ses titrek, "Yine gelirler elbet!.." diyordu. Heyecan ona byle, "Yine gelirler." diye teklifli bir sz syletiyordu. Hayr, bu ilgisizlik nefret olamazd. Alt sessizlik iinde duyduu bir grltyle ban evirdi, yoldan geen arabaya bakt, fakat birden gzlerinde bir karart grd, arabada Sreyya'yla Suad' gryorum sanmt ve bu birden ona bir hainlik yarasna benzer, yorgun kalbinde alan bir yara gibi ac duygusu verdi. Bunda, bir kar ihaneti, verilen yemini bozmak gibi bir ey, bir facia gryordu. Ona Suad kendisi birlikte olmasa gelmez, elenemez gibi geliyordu; ban eip derin bir aclk, yasl bir hznle, "Ah talihsiz, bilsen ki onun hayatnda sen, ne kadar deersiz bir eysin, bunu bilsen!.." diyordu. Evet, bunu bilseydi de byle geni, sonsuz hayallere dal-masayd, bir bakta byle sonsuz aklar bulmasayd! Btn bunlar kendisi, hem yalnz kendisi yapmam myd? Birka gndr o kadar mutlu eden emin olma duygusu alt st olarak, yerine byk bir phe, boan bir umutsuzluk geldi; azan bir phe, boan bir umutsuzluk... Kendisi Suad'n hayatnda hibir ey, bir elenceyken, Sreyya... Ama Sreyya onun sahibi, miri, kocasyd. Onlarn hayatlar birbirinin-di. O Suad' erken ve masum alm, yllarca onunla yaamt. Hatta, Suad kendisini sevseydi bile, onun gibi olmasna her ey engeldi. Bu evlenmeden, Sreyya'dan baka, btn maddi eylerden baka manev eyler de engeldi; her ey, bizzat Suad, bugn ve gemiiyle bir engeldi. Gemii Sreyya'nnd, onunla yaamt, onunla yayordu ve onunla yaayacakt. imdi kendileri birbirinin olsalar bile hibir zaman yle olmayacaklard. O, Sreyya'nn karsyd, uzun bir zamandr kars olmutu, mutluluk ve

zevkle olmutu, hibir zaman bu anlan zevk ve mutluluu kendisi mahvedemeyecekti... Bu kadar sevdii bir kadn sanki, aralarna kendisi de katlarak kirletmi olacakt! Bunda kendisini taknla srkleyen bir ktlk gryordu. O halde sevilse bile, bu yalnz bir yaradan baka bir ey deildi; halbuki, hibir zaman Suad, kendisini her eyi brakacak kadar sevmezdi. Hatta bir para bile seviyor muydu? Kendisini gl bir ekilde inandrabilir miydi ki, Suad tarafndan seviliyordu? Bu dncelerin altnda dkn, acl, hl o ihanet yarasyla yaral, yeniden onlar grmemek iin oradan kalkt, ar ar Tarabya tepesine kan yokua trmand. Gecesi sessiz, karanlk ve ac dolu geti, ikiyle musiki elinde, fakat bu gece ldren bir umutsuzlukla saatlerce bir sz sylemeyerek surat etti. Sabah Boazii'nin bahara benzeyen sisli bir sonbahar sabah, bir anda ona Yenimahalle'de sabahlar hatrlatan durgun denizli, berrak gkl, taze, btn incileriyle, gmleriyle, ipekleriyle titreyen bir sabah; imdi onlarn orada belki henz uyanm olduklarn, mahrem ve yakn hayatlarn dnerek, otel hayatndan bulant veren bir skntyla kalkt. Giyinirken, aa inip gazetelerin bana getii ve orada gazetelere gmlmek iin urat zaman, zihninde bir dnce, onu umutsuzlua srkleyip boan bir dnce vard: Ne olacakt? Hayat byle karklkla ne olacakt? Bu hastalktan iyileinceye kadar ne yapacakt? Ah sefil, daha dn, burada ne kadar mutlu olduunu dnnce, "Benim cezamdr!" dedi. Gazeteleri elinden atp dar frlad. Yeniky'e doru, bir ii varm gibi tella yrmeye balad. Ama karar, artk bir karar gerekiyordu. Fakat neye karar verilecekti? Bununla birlikte, karar verilmeden yeniden yemee dnmek, yine o kararszlk iinde yemeini yemek, yeniden o salonda, o adamlarn arasnda oturmak gerekti; fakat artk yorgun, her eyden, yalnzca yrmekten deil dnmekten, ac ekmekten yorgun, orackta yorgunluktan lvermek iin bekleyerek otururken, terasn kapsndan birinin girdiini ve arkasndan gelen garsonun ona kendisini gsterdiini grd, srayarak, "Sreyya!" dedi. br elini uzatarak, "Evet, ben geldim." dedi. Ve sitem ederek, ite sonunda gelip kendisini bulduklarn syledi. "nk yalnz deilim, Suad aada, arabada bekliyor." dedi. Sonra alay ederek, "Eer sizi bir mutluluktan alkoymazsak, alp gezmeye gtrmek iin geldik." diye aklad. Aa inerken, bouk

bir sesle cevap vermek isteyen Necib'e anlatyordu: Onun burada olduunu, Suad, antasn almaya gelen otel hizmetlisinden anlamt; bugn yarn urar diye beklerken, sonunda gelmediini grnce... "Zaten ben senin orada skldn anlyordum; sen bir kere grltye almsn, bizim kemizde elbette sklacaktn! Fakat, sonunda kavutun a, kim bilir neler vardr? Yine bir entrika m?" Necib, orada; rhtmdaki arabada arafndan fark ettii Suad'a yaklatka perian, titreyerek cevap veremiyor, imdi onun yzne nasl bakacan dnyordu. Hayr, o yapt iten sonra, artk ona bakamayacakt; halbuki Sreyya bir taraftan konuuyor, havann gzelliini anlatarak bugn Beykoz'a gideceklerini haber veriyordu. Ve Necib, oraya gidip Suad' selmlad zaman hl Sreyya'y dinliyormu gibi yaparak onun yzne bakamyordu; Suad kocasna bakp, "Gidiyor muyuz?" dedi. Onun ba iaretiyle aa indi. Sreyya arabacnn parasn verirken, Suad, mutlu ettiini ve sevildiini bilen kadnlara zg bir glmsemeyle, "Rahatsz etmedik ya?" diye sordu. Necib haykrmak, bu gzlerin, bu glmsemenin karsnda lmek ihtiyacyla bitkin, gzleriyle, tavryla cevap vermeye alt. Fakat sandala bindikleri zaman bakt; oh, le le, baka bir ferahlk ve sarholuk hayatna giriyormu gibi bakt; bunlar rk, donuk, bir bulut kaplam gibiydi. imdi bu gzler kendisinden kayor, biraz nce parldayan baklarda imdi bir snklk, bir kaaklk var sanyordu. Suad, o, nce buraya gelinceye kadar, verecei mutluluun cokunluundan heyecan ve titremelerle, umut ve emelle perianken, imdi benliini kaplayan bir gle, kendisini daha da drecek adm atmadan doan bir korkaklk ve tiksinmeyle gszd. Sreyya bugn en, geveze, her eyden bir sz kararak konuurken Suad, "Ah, haberin olsa..." diyor, o Necib'e nasl olup da Suad'in bugnk Beykoz gezmesini aklna getirdiini anlatrken, bile bile onu Necib'in ayaklarna gtrp kabahatlerine, ihanetine gln bir ekilde alet etmek, Necib'in gznde bile byle bir adilik yapmak kendisine ar, iren geliyordu. Ruhunda buna kar bir isyan, ite kendisini bu hzn ve byye, honutsuzlua, mrnde ilk defa gelen bu dehet verici saygszla srkleyen bir isyan ortaya kyordu.

Son gnlerin incelikli heyecanlan onu iradesiz brakmt, fakat o zaman yalnzca olaylarn akna kaplmaktan baka bir ey yapmyordu; o zaman bir yldr kendisini harap eden ac dolu dncelerden kurtuluyorum sanm, henz hayatnda sevinli anlar, ac fedakrlklarla elde edilen bir bahtiyarlk var sanarak, buna inanmt. Necib'i sevdike, sevdiini kabul etmek zorunda kaldka, o zamana kadar sakin bir mutluluk iinde, daha dorusu basit bir yetinmeyle gemi hayatnda bu kadar iddetli heyecanlar hissetmemi olduunu grmekten, grp iradesiz kalmaktan baka bir ey yapamam, bunu kendisine bile itiraf edemeyecei bir duyguyla srdrmekten zevk alarak yaamaya dalmt. Fakat imdi yaplan ey bsbtn bakayd; imdiye kadar kendisinin oyuncak olurken bugn kendisi de buna bir hareket ekliyor, sanki bir enerji veriyordu. Dn, yalnzca ona bugn gelip bir tr kabul ve itiraf anlamna gelecek bu hareketle onu mutlu etmekten, onu grp mutlu olmaktan baka bir ey dnmezken, o hali srdrmekten ald zevke kendisini; byle btnyle brakverip, btrteh-like zerinde rpnmaktan dayanlmaz bir heyecan bulurken, imdi daha ilk admda hareketinin btn irkinliiyle ezilmekten kendisini alamyordu. Gryordu ki, kendisini bu mutlulua brakmak bile onun iin imkanszd, bu zavall, sonusuz, masum mutlulua bile... imdi bir kere hareketinin irkinliini grmeye balaynca, bunu nasl bir neeyle, zellikle namuslu kadnlarn hissettikleri kendileri iin o kadar yasak olan bu eyin bir parasn, tehlikesiz ksmn, sonunda yapmak arzusuyla, isteyerek, memnun olarak yaptn, yalnzca onu mutlu ettii iin deil, ne kadar gsz olursa olsun byle bir duyguyla da yaptn itiraf etmek onu kendisinden nefret etmeye ve tiksinmeye, adeta yz kzartan bir utanca srklyor ve kocasn kolundan tutup ekerek hl devam eden bu pislikten uzaklatrmak, bir zaman o kadar sayg duyduu ve sayg duyarak mutlu olduu bu adamlar kendi eliyle soktuu bu irkin durumdan kurtarmak iin lyordu. Her eyin stnde, duygu ve etkilerin de, tartan ve yargya varan yetilerin de stnde kaytsz kalamad, duymaktan ruhunu alkoyamad bir ses, bu eyleri irkin, iren bulan bir igd vard ki, ona bu durumu ar, iren gsteriyordu. Fakat ne olacakt? O kadar zaman alt bu heyecanlardan yoksun kalnca hayatn dayanlmaz bir l olacak gibi gryordu. Ah, yalnzca yle devam etseydi, insan boan bu ac verici dknlkler olmadan, yalnz o masum heyecanla devam etseydi...

Fakat bunun mmkn olmadn ve olamayacan gryor, hem ite artk o zaman gemi buluyordu, o artk yeniden bulunamayacak gemi bir istek olmu, olaylar onu bir yana iterek ileri sramt. imdi ne yapmalyd ya Rabbim? Hibir zaman hayat byle ele gemez, yola gelmez hain bir ey olarak bilmemiti; o hayatn geldii gibi yaamt; sonra, onu kendisine uydurmak zorunda kalnca, renmeye, tanmaya balam, tandm dedii yerde yine bilinmez bularak, sonunda onun anlalmaz bir bilmece, btnyle aresizliklerden oluan ac verici bir bilmece olduunu grnce deheti artmt. imdi, artk bu hayata kar bir kin ve gazap hissediyor, bir ey yapmamak durumuyla byyen bu kin onu ac, zalim yapyordu. Ne kadar aldanm olduunu, hayatn gzel ve mutlu bir hayat diye grmekten ok, yle devam edecek, yle devam etmemesi iin hibir sebep yok diye inand iin ne kadar budalalk etmi olduunu, bir gn, yalnzca kalbin yorulduu, ruhun usand iin her eyin deiip insann yabanc bir evre, yabanc bir hayat iinde yaadn kabule mecbur kaldn gryor, her eyi imdi anlyordu. O hi, bunu hi dnmemi, buna ihtimal vermemiti. Ruhu daima bir halde kalacak, kalbi lnceye kadar yle vuracak sanmken, ite ona da ya, o her eyi en gerek rengiyle grp anlamak ya geldiini gryordu; bir anlam veremedii, bir sebep gremedii skntlarn, hep alt hayatn artk ruhuna yetmedii iin ortaya ktn ve sonunda imdi ruhunun deerli besinini bulduu zaman, o hibir eyi bilmeden dzenlenmi ve kabul edilmi hayatn balaryla balanarak bu yeni mutluluu reddetmek, uzaklatrmak zorunda olduunu grmek, kendisine ac geliyordu. Ah, yeniden hayatna balamak mmkn olsayd... "Ne kadar dalgnsn Suad? evrene baksana!.." Uyanr gibi oldu, Sreyya yakmyordu, "O kadar istek, o kadar rica, imdi suskunluk ve skn..." diyordu. Hava, yine o scaklk ve rengin zerine imdi hissedilmez bir tl ekilmi gibi sessiz bir glgeye, scaklk hafif bir parlakla, ancak duyulabilen lk bir esintiye dnm, k yalnzca bir yansma halinde yaylyor, denizin lcivert gzleri sanki bulanarak gsnde fkran o keskin bahar kokusuyla Beykoz koyuna doru sokulduka kararyordu. ayr btn btn ssz buldular, aalarn glgeleri yar bulutlu gk altndaki ayr soluk, zavallyd. Yalnz son yamurlarn ve

dnk gnein verdii bir tazelikle Jitizn-l bir yeillik vard; onlar ayrn bu rengindeki gzellii konuurlarken, Suad narlardan sar, kuru den yapraklarn kaplad yollarda yamurlarla slanarak oluturduklar amura, bu rm yapraklara bakarak: "te!" dedi. Necib evresine bakmarak, "Havann rengi gitgide soluyor." dedi. Ve bastonuyla kardan ar ar ykselen bulut ynlarn gsterdi. Sreyya: "E, ne olacak?" dedi. "Geenki havalar dnsene... Neydi o yamur, o rzgr? Ama dn ve nceki gn ne kadar parlakt, bir yaz gn gibi..." "Buna sonbahar demiler!.. Bu kadar gzellik ve scaklk verdikten sonra, Eyll'den ne beklenir? Malm ya, Eyll hzn ve yas aydr." Bu sz zerine Suad'a hayatnn bu a, mrnn, kadnlnn Eyll' gibi geldi. Eyll! yle bir ay ki, geen her gzel gn iin ona minnettar olmak gerekir. Eyll, esef ve zlem aydr, iine birka gnlk k hcumundan ac dt iin, insan o gzel havalarn, devaml yazn artk getiini anlayp zlr, zlem eker... Kendi hayat da byle deil miydi? Son gnlerin gzelliinden sonra imdi yine imkanszla, hzn ve skntya dmemi miydi? Tpk imdi dt gibi, yaz da farkna bile varmadan, nasl elindeki mutluluu karp ilk k hcumuyla kederleniyorsa, o da demin anlayp eski gnlerin zlemini ekmemi miydi? Hayata yeni batan balamak arzusu, bugn tekrar yaz olsun istei gibi bir ey deil miydi? Bir yldr onu harap eden kayglarn, aclarn ne olduunu artk iyi anlyor, "ite benim Eyll'm!" diyordu. Eyll!.. Henz renk ve gzel kokular bitmemi, fakat baharn bol renkleri hissedilmez ekilde kaybolmutu. Bu kayboluta geri gelmek ister gibi bir eda vard, ama bu bo, ac, hrn bir edayd ve buna karn baharn rengi soluverdi. Artk uyanm, doann ruhunu gryordu; yapraklarn nasl sararm, birounun dp amurlarda rm olduunu gryor ve imdi, hava ne kadar gzel olsa, ne kadar geici, bu renk ve gzel kokularn ne kadar vefasz, ne kadar ele avuca smaz, eldeyken deeri bilinmemi, ylece harcanm bir hazine olduunu ac ac gryordu; ite artk ne bir iek kalmt, ne de gzel bir koku... Artk dayanma gc de kalmamt, hepsi rmt... nceleri yamur ya-sa umursamazlard, yamurdan sonra yeni bir hayat, yeni bir tazelik gelirdi; imdiyse... te yamur, ite k, her eyi rtyordu. Her eyi...

Evet, her ey ryor, her ey... nsanlar rmeyecekler mi? Eyll'de, sanki bahara zlem eken zgn bir tazelik, sanki zerine ken kn, kendisini yok etmek isteyen sonbahara ramen devam etmek, yine bahar olmak mcadelesi vardr; fakat bunun iin muhta olduu eylerden yoksundur ve kendisinde de dayanma gc kalmamtr. Doa da bunu anlam gibi, ac bir dnceyle stne ken sszln, yasn altnda ezilerek durur. Ne kadar urarsa urasn, ne kadar dayanabilirse dayansn kn stn geleceini, artk her eyin, her umudun bittiini, buna dayanmak gerektiini anlamaktan doan bir gszlkle alar... Ne renk, ne de gzel koku... ite yapraklar lyor... Rzgr insafsz, yamur inat; her ey ryor, oh!.. Her ey ryor... O zaman Eyll kendisine, doada ilk ylgnlk ay, lmll ilk duyma ay, ilk yararsz ve ac mcadele arzusu gibi, hayatn ne olduunu anlayp farkna varlmadan geen gzel gemiin zlemiyle ilk boynu bklen ay gibi grnd. Ayaklarnn altnda amurlanm rk yapraklara bakarak, "Evet, her ey ryor, demek biz de ryeceiz." diye dnd. Demek ki ryecekti, o da ryecekti? Byle, hibir 4 mutluluk gelmeden, daha henz beklerken, zellikleioaya-tnn nasl hibir eyin farkna varmadan gemi olduunu anladktan sonra, artk bir ey yapmann mmkn olmadn da grerek, byle rmek, bitmek, ona pek insafszca, pek ac geliyordu. Halbuki, ite onda yaamak iin daha iddetli bir istek, mutluluktan yoksun olmamak, hayatm karmamak iin derin bir ihtiya, gerekirse mcadele yetenei vard. Fakat her ey bo deil mi? Ne olsa, ne yaplsa, k gelmeyecek mi? Ya gelinceye kadar... Hi mi, hi mi bir ey yaplamaz? Byle grerek, anlayarak, bile bile hayat ve mutluluktan el ekmeye dayanmaktan baka bir ey mmkn deil mi? Derin bir hzn iinde, bu dncelerden habersiz konuan Sreyya ile Necib'e bakt, Sreyya Necib'e bir eyler anlatyordu; eliyle ileriyi gstererek konuurken, Necib de Suad'a bakyordu; o zaman, gzler arasnda, bugn ilk defa ciddi, ateli bir arpma oldu; Necib bu bakta ne kadar derin, ac bir yaknma ve yardm istei grdyse; Suad da onun gzlerinde o kadar derin, o kadar iten bir sevgi, her mcadeleye hazr, her deneyime ak, lmlere kadar srecek bir ballk gryorum sand ve bu, ona ar gelen bu aresizlik, kimsesizlik duygusu iinde byk bir avuntu verdi; o kadar

ki, ona baktka devam edebilen bu duyguyu srdrmek iin bakt, gzlerine egemen olamayarak onlarn bakmasna izin verdi. Byle, birbirlerine bir sre baktlar, sanki gzler, uzun sre birbirinden kaan ruhlarn artk dayanma yetilerini kaybetmi olduklarndan zayf ve hasta, ac bir mcadeleyle bylenmi, gszdler. Fakat bunda g veren bir hal vard, belirsiz, uzak bir kurtulu umudu gibi bir ey; sanki bu ksz ve aresiz ruhlar iin birbirinin gzlerinin derinliklerinde bitmi hayatlarnn tedavisiymi gibi bir ey. te bunun iin, gzler bir an olup birbirinden ayrldklar zaman, yeniden o gkyzne ko-*$ up yine umut ve g bulmak ihtiyac sreklilik kazanmt. Bunu bilmeyerek, dnmeyerek, artk boyun emeyen bir igdyle yapyorlard; o kadar ki, btn o sersemlik iinde, akama kadar drt defa daha byle baktlar. Fakat bu, birok arzulardan, arzularn birounun cesaret ve dayanma abas sonucunda eyleme dnmesinden sonra mmkn oluyordu. Sonunda, akam olup son vapurla Rumeli'ye geerlerken, Sreyya Necib'i gtrmek isteyip de o reddettii zaman, baklar yeniden birbirlerini aradlar ve bu sefer bu bulumayla yle kendilerinden getiler ki, bu sanki uzun bir sylei oldu, Necib btn yoksunluklarnn avuntusuyla sersemlemi, Suad bir bilmezlik, bir dayanmazlkla bitkin, sanki birlikte olamamalarnn acsn ne kadar birbirleri iin yaadklarn anlatarak karmak iin, derin derin baktlar.

14 Bu , bir sre, yalnzca gzlerle konuulan bir hayat oldu. Sanki kalpler btn sylemek istediklerini; Suad'in arzularn, emirlerini, Necib'in krann ve taparcasna sevgisini anlatmak iin gzleri grevlendirmi gibi, onlar bu yalnzca kendilerinin anlayaca anlamlarla sonsuz parltlar oluturdular. Necib, bir ey sylemeye

gsz, mutluluuyla boularak, yalnzca boyun eiyor, byl bir dteymi gibi yalnzca Suad'in ekiciliine teslim olarak gidiyordu. Su-ad'n yle zamanlarda yle baklar oluyordu ki, bu ona bir hayat verilmi gibi mutluluk veriyordu. Konuurken, gezerken, gidite, dnte, bu hayata g ve hrsla sarlmak arzusunu veren baklarla kendisinden geiyordu. Veda edip oradan ayrld zaman, br gne kadar gmld karanlkta bu bak bir klavuz, bir avuntu ve gc oluyordu. Bunda bir bilinmezlik bulunuyordu, her an insan mutluluuna inandrmayan, her an bunu bir d, bir yanllk sandran bir geicilik vard ki, bazen umut ve istekle\teli bir heyecan, kendisini hemen pheye teslim edecek bir heyecan oluyor; fakat hemen sonra, kavumaya bedel/bir mutluluk, gnl ferahl veren bir glmseme ve kk, belki anlamsz, belki hi olan bir glmseme, hepsini yok edip, yalnzca kendisi egemen oluyordu. Ah bu baklarn bazen nasl anlamlar, nasl incelikleri, nasl renkleri vard! Duyulmas ve ifadesi imkansz, anlatlmas mmkn olmayan iirleri, gzellikleri, insan nasl birden mutluluun gklerine ykselten renkleri vard! Bazen derin, siyah, onurlu sustuu olurdu; sonra yakan bir tavrla titreyerek yalvarr, perian bir gzle bakard; bazen hkm srer, emreder; daha sonra yumuar, raz olur, iyi davranr, sz verirdi, "Peki!" derdi. Bazen de yalnzca, "Seviyorum, mutluyum!" diye itiraf ederdi. uhlap pheli bir gvenle bakt, uyuuk ve sarho, teekkr ettii olurdu. Ah bu baklar, ona ne mutluluklar veriyordu. Henz alp mutlu olacana, uzun yaayacana inanmayan bir goncann istei gibi krlgan, ince bir mutluluk... Ve Suad, kadnlna, ssne ncekinden daha ok zen gsteriyor, onun daha gzel, daha incelikli olmaya dikkat ettiini, kendisi iin merak duyduunu anladka ldrmak isteyerek, "Hep benim iin yapyor. Ah, seviyor ya Rabbim, ne kadar seviyor, ne kadar!.." diye haykraca geliyordu. Kadnln btn gerelerine, btn silahlarna boyun emi, bylenmi, benliini kaybetmiti. Sk sk Yenimahalle'ye gidiyor, bazen yemee kalyor, bazen gezmeye kyorlar, sonra yalnz dnyordu. Bir gn otelde le yemeini yedikten sonra bir vapura atlayp oraya gittii zaman Suad' yalnz buldu; Sreyya on bir vapuruyla stanbula inmiti; o zaman orada yalnz oturmaktan ekinerek ve dnmek de istemeyerek tereddt etti; fakat Suad, birden kapld heyecandan

sonraki durgunlukla, "Fakat hemen gelecek, sekiz buuk vapuruna yetiecekti." dedi. Kendisinin gitmesini istemediini gren Necib, memnun, duruyordu; ikisi de titriyorlar, birbirlerine yabancym, ilk defa gr-yorlarm gibi duruyorlard, birbirlerinden ve sonra bakalarndan korkuyorlard; Suad, Behice Dady nemli bir ey syleyecekmi gibi yanma aryor, o gitmek isterse tel ediyor, yalnz kalmaktan korkarak, titreyerek susuluyor, sz bulunmuyor, hatta birbirlerine bakamyorlard. Fakat gittike altlar, son on gnn btn baklarndan, anlamlarndan kurtulup, yalnzca basit eyler konumaya baladlar; sanki aralarnda hibir ey gememi gibi grnp, birbirlerini aldatr gibi davranyorlard. Hava cesaret edilip klamayacak bir Ekim havasyd; keskin bir rzgr esiyor, gne oraya buraya dalm bulut kmelerinden kurtulup srekli stamyordu. Ve burada, denizin karsnda, o kadar zaman Suad', o kadar istedii bu odada, byle yalnz kalbinde sevilmek gveni, sevmek atei varken, suskunluk ve telta byk bir zevk bularak oynadklar komedinin heyecanyla baylarak, kendilerinden bile gizlemek istiyorlarm gibi sz sylemekten, bakmaktan korkarak, fakat herkesten gizli, kutsal mutluluklarnn bylesine varolduunu hissederek kaldka, bir sre, Suad btn btn kendisininmi hayaline dald. ay vakti gelip Suad'n zel bir zenle hazrlad ay masas getirildii zaman, bu duygu btn btn kesinleti; Suad'da yalnzca hareketleriyle yle bir ruhunu vermek, en kk tavrlanndaki itenlikle yle bir kendisini balamak d vard ki, bunlar Necib'i baklarn anlamlarndan daha ok kendisinden geiriyordu. Byle ufak, masum szler, masum olsun diye sylendii halde de ok anlaml gelen ksa konumalarla sesinin titrediini hissettirmemek iin titreyerek, bir ihtiyatszlkla btn bu iiri alt st etmekten korkarak geen bu bir ka saat, imdiye kadar geen en mutlu gnlerine stn geldi. Fakat Sreyya'nn gelmesi, onlar bu gzel dten pek ac bir ekilde ekip kard. O zaman stne kmesine engel olamad bir skntnn hzn, bu mutluluun btnsellii onu harap etti; ne kadar yalan, gereklemesi imkarsz bir mutluluun oyunca olduunu anlayp ylece ezilmi dururken, Suad'm bunu fark etmi gibi umut ve avunt>ve-rici baklarla baktn gryordu; fakat Necib'in yrein-deki ac ve hzn o kadar derindi ki, istedii mutlulua da artk istekli olmas yetmediinden o kadar

dknlemiti ki, bu baklarn ekiciliiyle her zamanki gibi avuntu bulamad, ii rahatlamad. Ve imdi, yine oradan ayrlp yine onlar yalnz ve mutlu brakp, her vakit, her zaman byle olacan, ona byle birka saat hayalinde bile sahip olamayacan grerek, bu gecenin ne dayanlmaz, ne uykusuz bir azap gecesi olacandan korkuyordu. Gitmek iin kalkt zaman Sreyya'nn, "Canm, kal da yemek yiyelim!" nerisini umutsuzca ama kesin bir dille reddederken, Suad yle bir bakt ki! Sanki onun btn ruhunun aclarn hissetmi ve onun byle zgn gittiine hibir zaman raz deilmi gibi bir zntyle, acma dolu, rica ve akla kark bir bakt bu.... Fakat Necib; bu kadar anlayl bir kadna yalnzca yalandan sahip olduunu grerek daha zgn hatta Suad'a bile gcenmi, belki yalnz ona gcenmi, "Hayr, gideceim, siz kalnz ve mutlu olunuz!.. Ah, beni braknz, zira lyorum, ite aranzda beni ldryorsunuz!" diye haykrmak, haykramad iin fkeyle gitmek istiyordu; o zaman bu bakta, imdiye kadar yanlma pay byk olan anlamlar kendisi karrken, bu sefer apak bir anlam grld, o artk ipleri eline alm, "Hayr, kesinlikle kalacaksn, ben yle istiyorum!.." diyordu; artk Suad, ilikilerinin kabul edildiini, devamna raz olunduunu, bu baklarla inkr edilemeyecek bir ekilde gstermi oluyordu. Ve Necib'in bu ballk belirtisine kar gzlerinin acl silinirken, Suad'in bak, "Evet, kal; bende yle derin ve tkenmez bir avuntu ve umut kayna var ki!.." diyordu. Suad bu gece esiz bir biimde bir avuntu ve ifa, bir ekicilik ve mutluluk perisi oldu. Onun hznn geirmek, onu mutlu ve glmser grmek iin yle halleri oluyordu ki, yle szleri, yle baklar vard ki, Necib iinde deminki karanln yerine imdi btn bir mutluluun dolup tatn hissediyordu. Onun szleri, tavrlar belki yine her zamanki gibiydi; fakat imdi onlarda zel bir renk grr gibi oluyor, artk en anlamsz eyleri ok anlaml geliyordu. Necib'i asl kendisinden geiren ey, onun hayat ve davranlarna kendisinin etkisi olmasyd; onun hayatna giriyorum, onu ele geiriyorum mutluluuyla bouluyordu, "Benim iin, benim iin!" diye, onun hibir erkee, kendisinden baka hi kimseye byle kadnln, btn hazinelerini, btn ruhunu vermeyeceini, yalnz kendisinin bu kadar mutlu olduunu dnerek bouluyordu. O zaman teekkr etmek ihtiyacn hissetti; kesin, buyurucu bir ihtiya, hemen alayarak teekkr etmek ihtiyac... Ve bunu anlatabilmek iin ne

yaptysa baaramadm sand; yanyordu, lyordu. Halbuki Suad anlyordu, onu dkn grmemek iin btn kadnlnn yetisiyle uram ve imdi dnmeden, yalnzca duygularna uyarak, yalnzca keif ve bulularla, heyecanlardan mutluluklar yaratarak ve onun gzlerinde nasl mutlu olduunu, nasl teekkrlerle baktn grerek yeni bir hayat buluyormu gibi oluyordu. Onu byle hep karanlklardan kurtulmu, mutlu grdkten sonra, gitme isteini engellemedi. Ve ayrlrlarken, birdenbire dedi ki: "Geen gn Sreyya sylyordu... Fakat artk ben de inanyorum ki onun hakk varm, Necib Bey..." Necib akn, bakyordu... Sreyya glmseyerek, "Ha!" dedi. "O konuda haklyz..." Necib sordu, "Niin efendim?" Sreyya yeniden gld: "Suad' bir gn otele, yemee armadn iin olmal..." Suad ban sallayarak, "Hayr, hayr!" dedi. "Mmkn olmayan bir eyi istemek, bile bile reddedilmektir. Ben o kadar g eyleri sevmem; fakat insan hi olmazsa, yalnzca kyne davet eder. Tarabya'nn ne gzel tepeleri vardr!.." Necib mutlu, birden yrei arpp teekkrlerlelbakt: "Yemin ederim ki aklmda!.. Fakat... Bilmem, havalar..." Suad glerek Sreyya'ya dnd, "Zavall hava]/ dedi. "Bereket versin ki o var, o olmasa nice eyler bahnesiz kalacaklard; yazn ok scak, kn ok souk olmasa neler geri kalmayacakt, deil mi? imdi sonbahar, havann ne suu var? Fakat kendi kabahatlerimizi, hakszlklarmz ondan baka neye yklemeli?" Ve yarn iin onlar Tarabya'da bekleyecei kararlatrlp araba bulmak iin kye kadar giderken, Necib kendisinden gemi, akn, kendi kendisine, "Ah nasl eyler, nelere gc yetmez ya Rabbim. En masum grneni bile!.. Ah bu kadnlar!" diyor, sonra ban sallyordu, "Neydi o; mmkn olmayan eyi istemek, bile bile reddedilmektir, yle mi? Kt bir uyar deil!" Bundan sonra hayatlarnn baka bir dneme girdiini, ilikilerinde nemli bir adm daha atldn gryordu. Bu geceki bakta o kadar ak bir kabul ifadesi ve tevik vard ki, artk bu ak ikisi iin kesinlikle kabul edilmi bir ey olarak gsteriyordu. Artk belirsizlik, her eyin bir d olma ihtimali kalkmt; elle tutulur bir kant vard; bir sigara yakarak, "Pekl, ne olacak, bunun sonu ne olacak?" diye soruyordu. Ve mutluluu kendisini o kadar bencilletirmiti ki, adm adm byle

Suad'a yaklap bir gn her eyin mmkn olacan imdiden gryor, bununla kendisinden geiyordu.

15 br gn leden sonra Tarabya tepelerine ktlar. Hava sabahleyin kaln ve geni bulut tabakalaryla rtl ve dolgunken, bunlann altndan leye doru gne kurtulmu, hafif bir lodosla birleen bulutlar datm, evre-JRS yi, ykseldike hissedilen lk bir yaz nefesiyle kuatmt. Tarabya' nn at kestaneleriyle, gen kavaklarla evrili olan stanbul yolundan yryerek, yksele yksele btn Boaz', t uzakta Karadeniz'i grdler. Hacosman bayrndan Bykdere'ye indiler. Orada havann tekrar donmu, serin bir rzgrla denizin bzlm olduunu grp dndler. Necib bu gezintiyi scak ve sonsuz bir sevinle beklerken, bugnn de byle bitmi, geip gidivermi olduunu, yine kendisinin yalnz dnmek zorunda kaldn grnce, hep kendi acsyla biten bu giriimlerden yorgun, yine skntya yenilerek durdu. Suad artk en gizli duygularn bile sezen ve sezdiini anlatan bir ruh bakyla onun gzlerinin iine derin bir bakla bakt ve ilk yalnz kaldklar zaman, "Galiba yoruldunuz!" dedi. Dudaklarnda bir inci glmseme, gzlerinde aratrc bir anlatm vard. Necib, "Niin?" diye sordu ve durgunluu iin sorduunu anlaynca, "Baka ne yapalm?" dedi. Sonra btn znt ve acsn anlatmak istiyormu gibi ekledi: "Bugn de bitti, ite o kadar cokunlukla beklediim bugn de geti de onun iin..." Suad, o glmsemesi yar solmu, gzlerinde henz son prltlar titreyerek snyor, bakyordu. Necib yeniden sessizlii bozdu. Derin bir zlemle iini ekti: "Ah bilseniz, dnden beri bugn nasl bekledimdi... Dn gece o kadar mutluydum ki!.. Sabaha kadar uyuyamadm... Sanyordum ki,

bugn bsbtn baka olacak... Daha... Bilmem, fakat grdnz ya, hi.... O da geti, hep geecek... Hep geecek... te byle..." Sesi sonsuz bir znt ve acyla snd; byk bir umutsuzluk tavryla elini sallayarak szn bitirmedi. Yeniden bir sessizlik oldu. Suad zgn, dargn bakyordu; sanki sormak istiyordu: "Niin, lkin niin?" demek istiyor, syleyemiyordu. Kendisini zorluyor, "Hayr, ben istemem, keder ve ac istemem!.." demek iin lyordu. Fakat en kk bir sz onu korkutuyor, dudaklarn kilitliyordu. Bu sz sylenirse r>er ey, kendisi, btn bu hal yok olup, yerine hep ktlk, azap ve pimanlk gelecek diye korkuyordu. Necib kendi kendisine dndn ona da sylemek ister gibi, dudaklarnda ac bir glmsemeyle, "Ah dn, dn..." dedi. Sz kendi kendisine sylyormu gibi bir hali vard: "te otuz yandaym, hi dnk kadar mutlu olduumu bilmiyorum. Bir sre, baknz, sizin karnzda bir sre sandm ki... Yalnzca ikimiz varz." Burada sesi ksld, kendisini iitmekten korkuyormu, bir cinayet ilemi gibi gzleri dondu; sonra bunun nasl kt bir lgnlk olduunu anlatmak istiyor gibi, "Ah, ne ac bir d!" diye ac ac glmsedi. Suad'a syleyecek ne kadar szleri varken, hatta hl syleme istei duyarken, sylemek iin byle anlamsz, mnasebetsiz szlerden baka bir ey bulamyordu; kesik, birbirini tutmayan cmlelerle boaz kuruyor, sinirleri gevemi, titriyordu; fakat o kadar; Sreyya'nn girdiini grerek piyanonun stndeki fesini almaya davrand, Sreyya, "O ne o, yolculuk mu?" diye sordu. "Evet, artk vakit... Gidiyorum." dedi. Burada bir sre daha kalmak bir zorunlulukmu gibi, bu zorunlulua katlanmas byk bir azap olduu halde yine gitmek istiyordu. Suad'a kar derin bir krgnl, sebebini anlayamad bir dargnl vard ve ona byle ac ektirmekten byk bir zevk alyor, onun gzlerinin gitmesini istemediini bilerek gitmeye katlanmaktan, onu yle ezmekten holanyordu, sonra, "Evet, yalnzca o kadar, yalnzca burada yemee kalabilecek kadar... Hi dnmyor... Bir kadn mutlu etmek isterse her eyi, severse her eyi yapar." diye, konumunun dayanlmaz, deiemez oluunun acsn ondan karmak istiyor, btn sorumluluu ona yklyordu.

Sreyya, "yle ya, Sammer Palas bu!.. Dorusu oras dururken; o beyaz salonda yemek varken burada kapanp kalmak byk fedkrlk!.." diyordu; sonra karanlk, kederli, sessiz duran Suad'a sordu: "Deil mi?" O, ban, "Bilmem!" ya da "Elbette!" gibi belirsiz bir iaretle oynatt; o hepsini anlyordu; nk kendisinde de o frtnalar vard; her gn asl mutluluk gelecekmi gibi bir zleyile ertesi gnleri beklerken, onlar sonsuz uzayp gidiyor; ac verici hayal krklklarndan, elemlerden baka bir ey ele gemediini grmekten doan karanlklar onu da ykp harap ediyordu. Fazla olarak, o kadar urat halde, Necib'in de sitemleri, onun da yaknmalar, onun da aclar kendisini daha da zyordu; onun gzlerinde, "Bana sen ac veriyorsun, istesen..." gibi bir yaknma grdke ne yapacan bilemeyerek, yalnzca o gzlerden bu acl ifadeyi kovmak, yalnzca onu mutlu etmek iin alyor, fakat ite ac verici fedakrlklara ramen bunu baaramyordu. Ah, bu ak, nasl birka saniyelik mutluluklar uzun aclarla, zalim pimanlklarla paralyordu ve bunun zorunlu olarak byle sreceini, hibir are olmadn grmek, onu ne kadar eziyordu. "Hayr, seni byle ezilmi, zntl gndermek istemem; kalacaksn!" demek istiyordu; fakat Necib'in gzleri kendisinden kayor, rastlasa bile bunlar bir ta ruhsuzluuyla kararyordu. "Ah, ne oluyorsun? Baka ne yapaym? Yemin ederim ki serbest olsam..." demek iin lyordu. Bunu birok zamandan beri ancak hissedilir, fakat imdi grlecei dnlen derin bir gk grlts gibi kendisinde fark ediyordu. Bu szlerle onun kadar mutlu olacan hissediyor, ama bu istei kendisine bile, ruhuna bile itiraf edemeyerek susturmaya, ldrmeye urayordu. Fakat ite imdi hemen ruhundan, onun btn engellerinden kurtulup dudaklarna gelmi oldu... Evet, serbest olsayd... Fakat, mademki deildi... Ne olacakt? Bunu yalnzca byle yarasz, gnahsz devam ettirmek, bu ak bir ocuk sevgisi gibi masum bir tapnmayla beslemek mmkn deil miydi? Ah niin, birtakm ac fedakrlklara katlanp pimanlklara, azaplara, btn karanlk ve bellara dmek, bir hatayla hayat birden harap etmek, sebep gerekiyordu? nk nnde karanlktan, beldan baka bir ey gremiyordu. Ah bir para yetinme yetenei olsayd, bilseydi ki kendisi de istiyor; mmkn olsa bunun iin her eyi yapacak ve bir saniye ayrlmamak iin, onun mutlu ve neeli olmasn salamak iin o kadar alacaksa da... Bu mmkn

olmuyor... Bunu grp Necib de yetinmeyi bilse, onun sevgisinden, kalbinden emin olsayd... "Ah Necib, busen!" diye inlemek istiyordu. Fakat o bilmiyordu, hem gzleri o kadar hain, o kadar ta gibi bakyordu ki, bir sre onun kalbi hakknda, "Acaba ya-nldm m?" diye souk bir rpermeyle harap oldu. Fakat o, daha demin yaknmam myd? O da kendisi ac duyduu, ld iin byle durmuyor muydu? O zaman Suad, bunun asl sebebinin ak olduunu, hi kimsede bir su olmadn grerek, onun ne kadar hain, ne aresiz bir yara olduunu kabul etmek zorunda kalyor ve boynunu bkerek onun elinde ezileceini, paralanacan bilmek korkusuyla harap oluyordu. Necib gitmek iin kapya dnnce, Suad'n tereddtl bir sesle, kocasna, "Kavak iin..." dediini iitti. Suad'da son gnlerde hep gezmek iin bir istek, sokak iin olaan d bir arzu domutu; kn gelip bastracandan yaknarak, imdi bu frsatlardan yararlanmak, evreyi hi olmazsa imdi grmek istiyordu; gerekte btn bunlarn kendisi iin yapldn, kendisinin buraya sk sk gelmesine birer bahane olduunu Necib anlayarak memnun ve mutlu oluyor, hep kendisi iin, btnyle kendisi iin yaayan Suad' byle zamanlarda ne kadar yceltiyordu. imdi yine umutsuz bir biimde giderken, bu sz onun iini ferahlatt, zntlerinin karanlnda bir sevin dodu. Fakat byle yava yava, gittike daha sk, daha ateli balanarak bir gn bu gsteri ve balln da biteceini ve zntlere deceini yeniden dnnce, ne olursa olsun bu uurumdan kmak iin her eyi yapmaya, ne olursa olsun yapp kurtulmaya karar verdi. Kar koca kararlarn yarna verip kendisine baktklar zaman, aksilik olsun diye, "Mmkn deil, yarn stanbul'a gideceim!.." diye ban sallad. Suad kendisine sabit bir bakla bakarak, "br gn... Olmaz m?" diye sordu. Necib ban evirmek isteyerek, "Bakalm!." dedi. Ona kar byle, gzleriyle kendisini mahvettii, iradesini krp balad iin, birden oalan bir fke hissetmiti. Gzleri dumanlanarak, bir hrs buusu iinde, "Siz gitsenize... Benim iin sebep kalyorsunuz?" dedi; fakat o anda piman oldu, onun gzlerinde o kadar derin bir ac ve sitem grd ki, birdenbire tepkiyle piman oldu; kendisini byle zgn ve hznl gndermemek, yle grmemek iin ne nzik, byk duygularn nasl feda eden bu sevgili kadn imdi de umutsuz brakmak istemiyordu; ac bir glmsemeyle ruhunun kendisini ezen btn ac

mcadelelerini anlatp, zrn gstermek ister gibi bakarak, "Eer hava izin verirse... Belki ben de gelirim." dedi. Fakat kendisini sokakta bulduu zaman yeniden umutsuz, "Ne olacak, ne olacak?" diye dnmeye balad. Yalnz kendisi iin deil, onun iin de dnyor, ikisi iin bu durumun srp gidemeyeceini grp bir are bulmak zorunluluuyla beynini eziyordu. Onun yannda, onun nefesi iinde, onun vcudunda her eyi unutuverecek, iradesini ezen, dayanma gcn ykan, kalbini heyecanl bir atele yakp arpntlar vererek bayltan, hemen onu koklayvermek, hemen elinin zerine dvermek, hemen orada yerlere kapanp lvermek gszln duyuyordu; gzlerine bakarken bunda kendisini bayltan bir ekicilikle, yanndayken yalnzca bir gzel kokusuyla her eyi unutturacak bir sihirle kendisinden geiyordu. Bir daha ve artk kesin olarak gryordu ki, kamaktan baka are yoktur; fakat artk dnmemek zere, artk her eyi mahvedip, bir daha dnmemek zere kamak; o zaman da Suad'sz yaayamayacan grnce bu hayat yaatacak, bu hayat srdrecek bir dzenleme yapmak aresine bavuruyordu. Bu imkanszlklar iinde sonusuz, bouna rpnmaktan kudurmu gibi yrrken, birdenbire durdu; nk oktan beri duygularnn seline kaplarak unuttuu konumunu, Sreyya'y, ona kar grevini grmt, ilk defa olarak ciddi bir i yapmaya kesinlikle karar verince, srf mmkn olan ve sonucu dnen insanlar gibi, olacak eyi dnerek, her ihtimali tartarak dnd ve bu nce, bir taa iddetle ban arpp sersemlemek gibi bir ey oldu; isteklerini bir sre unutup, konumunun dehet ve ciddiliiyle donunca, yalnz ilerisi iin deil, imdi iin de rkt; nk o imdi yine bir ey yapm, ihanet yolunda birka adm atmt. O zaman gerekten korktu; kendisinden, evreden, Sreyya'dan, zellikle Sreyya'dan... Fakat mademki onun bir eyden haberi yoktu ve olmayacakt, evet, biraz tereddtten sonra, imdiye kadar bilmedii gibi bundan sonra da bir ey bilmeyeceini dnd; onun da o yaa kadar hayatndan, kitaplarndan alnm deneyimler, derslerle bu konu hakknda birtakm dnceler ve akl yrtmeler, bunlardan kard sonular ve ahlk felsefesi vard. Bu, kendisini birden rahatlatt; yalnzca akl ve deneyimlerle bunun hi bu kadar nem verecek, hatta bu kadar dnmenin bile bir kurala uymaktan baka bir ey olmadn dnd. Ve g bulmak iinmi gibi, "Hem bir su varsa

bile, srf bana ait deil a!.. Hi bana ait deil!" diye dnd, sonra ac bir glmsemeyle, "Zavall Suad, seni imdiden sulamaya baladm!" diye acd. "Fakat gerek deil mi?" diye srdrd dncesini. Bu yle bir eydi, yle bir gnaht ki, yalnzca Suad'n kabul edip raz olmasyla; yalnzca Suad'n istemesiyle oluacakt; bu istek kendisinde ne kadar iddetli olursa olsun, madd hibir sonuca varamazd, daima sonsuz ve bouna kalrd; fakat yalnzca Suad'n bilmesi ve bilerek susmas, onu bir kabul ve bu kabul de ihanette ortak haline getiriyor; katlma deil, asl sorumluluu ona yklyordu. Bu istek, yalnz onun kabulyle, daha da tehlikeli bir hal alyordu. O halde? Ve erkek, ihanetiyle kendisini susuz grmek iin o kadar dikkatli davranrken, onu da kim bilir nasl eylerin bu sonuca zorlayp gtrdn, bu ihtimali asla dnmyordu. "O baklar varken, bir erkek nasl dayanr?" diye dnyordu. O zaman, yeniden o gzleri, onlarn sihirli bakn, derin ve siyah arlarn grr gibi oluyor, bu ekim gcnn nnde her eyin susacan dnyor, "Onun iin lmek bile bir mutluluk olduktan sonra..." diye, her eyi gze alyordu. Gece, hep bu kararszlklar, ateler iinde geti; sabahleyin uyanp havay parlak bulunca dayanlmaz bir acyla, "stanbul'a gideceim." dedii iin, bir gn oraya gidemeyecei acsyla yrei szlad. Niin byle budalaca hareket etmiti? Suad'dan baka ne istiyordu? Onun gibi bir kadnn btn hayat ve ruhunu ele geirip byledikten, onda o kadar ballk ve vefa belirtileri grdkten sonra, baka ne istiyordu? Eer bir uurum iinde bulunuyorsa, niin bunun suunu ona yklemeli? O da aksine, kendisiyle birlikte bu konumun srmesi imkansz bir durum oluundan ac duymuyor muydu? Yeniden Suad'a, dnmeksizin, lp bimeksizin tutkun, yine onun akyla sersem, ne yapacan bilmeyerek, gitmek isteyip gidemediinden acl dnrken, aklna dn onunla birlikte gezilen yerlerden gemek geldi ve bu, sanki bir zehirle onu kendisinden geirdi; dnk mutluluklar birer yara oluyordu. Orada, kyn mezarlna kadar gelmiti. Dn burann ne kadar dzenli ve temiz olduunu syleerek, bir sre oyalandklarn hatrlad ve orada bir aaca dayanarak bakarken, dn dnmedii eyi bugn dnd: Bir gn kendisinin de lme ihtimalini... Dnyada saniyelik bir misafir olduunu, bu misafirliin byle dertli ve ac eylerle berbat edilmesinin ne kadar yazk ve zahmete demez skntlar

bulunduunu dnerek, ac ac, "Bu imdi artk toprak, amur olanlar, mrlerinde benim gibi byle bir mutlulua aday olup da onu birtakm temelli ve temelsiz kuruntularla reddettilerse, ne kazandlar?" diye sylendi. Evet, ne kazanmlard? te, yapan da yapmayan da ayn topra, ayn amuru oluturduktan sonra, hep bir sonu iin kesin, mutluluklar tepmek cinneti neye yaramt? Hayatn byle byk fedakrlklara, el ekmelere, ar grev duygularna dayankll var myd, buna lyk myd? Bu yalnzca insanlarn, zellikle insanln esenlik ve rahat iin konulmu, kesin facialar rtbas etmek iin dzenlenmi bir kanun deil miydi? nsanla toplumun bu mcadelesinde yine kim yenilmiti, hl kim yenilmekteydi? Hem niin, hayatta binde bire nasip olmayan byk mutluluklar byle feda etmeli, sonu lm olduktan sonra niin hayat da byle temelsiz kanunlar iin zorla ziyan etmeliydi? Hatta insanlk, hatta doa, insan buna zorlayp gtrmyor muydu? htiyalarn ne temelli, ne salam, asl doal olduu iin ne mthi ve stn bir kanun olduunu dnerek, dnk korkularn bo deilse bile yararsz buluyordu. Aktan baka her eyin bo olduunu dnp hayata sarlarak, bundan verebildii kadar, alnabildii kadar zevk ve mutluluk almak hrs ve ateiyle, hayatnn izin verecei kadar yaamak ihtiyacyla coup yrd. Gitmek, oraya gitmek, Suad', Suad'n grmek, ona tapnmak isteiyle, kendisinden gemi, hzl admlarla yryordu ve ilk rast geldii arabaya atlayp eliyle ileriyi gsterdi, ileriyi, evet, sanki geleceine gidiyordu. Suad' dadsyla yalnz buldu ve onun gzlerinde kendisinin byle beklenmedik geliiyle o kadar ak bir sevin ve nee grd ki, anszn iddetli bir mutlulukla yrei arparak, ona anszn, derin bir kran ve tapnma hissetti. Hemen ellerini kapp pmek, "Senin iin, gerekirse lmek iin geldim Suad; senden ayr yaayamayacam kesinlikle anladm iin, ne olursa olsun senin olmak iin geldim, m!" demek istedi. Fakat, bunu syleyemedii iin duygusu devam ederek, bu kendisini o kadar seven nefis varlk hakknda o kadar kt dncelerinden imdi arm, piman olup utanarak, onun iin lse bile kran borcunu deyemeyeceini gryordu. Suad sitemle, "stanbul'dan m?" dedi; o ban sallayarak, "Gitmedim!" diye cevap verdi. "Gidemedim!" gibi bakt. "Ah bilsen..." diye balamak iin dayanlmaz bir ate hissetti, fakat yalnz ateli gzleriyle bakt. Sonra Sreyya'y sordu, o bugn son defa olarak

sandalla kmt, yarn artk sandal btn btn gidecekti. Dad bunu anlatarak, "yi cesaret!" diye darya bakyordu. Ekim'in oras buras tehditli bulutlarla ykl g altnda deniz kurun, kpkl, fkeliydi. Sreyya yedide kmt, imdi geleceini sylyorlard, o zaman oturdu; beklediler. Konuurlarken, Suad'in kendisine nasl scak gzlerle ve merakla baktn, ilk defa grr gibi dikkat ederek ayordu; bu hemen gzya olacak kadar duygulu ve teekkre varan bir amayd ki, memnun ettii kadar ac da veriyordu, onun gzleri hep bir soru gibi hznl ve bekler gibi bakyorlar, o srekli bir sitemle nemli gibi bak, ac dolu bir kayg ve merak bulutuyla rtlm gibi geliyordu; "Naslsn? Ne yaptn? Niin dargndn? Niin gelmedin? Nen var?" gibi binlerce meselenin birlemesiyle bakarken, bu gzel kadn bu kadar ekebilmek, onu etkileyebilmek mutluluuna btn gszlyle teslim oluyordu. Ayn zamanda ona kar bir acma da duyduu iin, alamak arzusuyla eziliyordu. Onun bu elemler, zlemelerle perian baklar nnde, ruhunun sevin ve gzyayla ezildiini hissediyor, iinden onu yceltme arzularnn haykrdn gryor, byle baktka bu kadna, artsz, geri dn olmakszn, insanolunun stnde bir bala tutsak olmaktan baka bir ey yapmak gc olmadn yeniden kabul ediyordu. Dn birlikte gezdikleri yerden bugn yalnz getiini anlatt. Suad zgn, zlemli dinliyordu. Onunla birlikte olup oralarda yalnzca gezmek mutluluunu hayat feda edilecek kadar deerli gryor gibiydi. Fakat Necib artk mevsim bittii iin otelin son misafirlerinin de stanbul'a tandklarn, artk kendisinin de ineceini haber verince, bu nee hznl, kederli bir buluta soldu, karard; gzlerinde nasl solgun bir rica titrediini grp onun zayflna, kadns gszlne, zellikle kendi kederlerini yok etmek iin hayatn verircesine komasna son derece zc bir acmayla elem duyarken, imdi byle kendisinin yol at acya dayanamayarak, hemen gzleriyle onu yattrd, inandrd: Otel kapanyorsa da, kydeki asl yaz misafirlerinin hepsinin henz inmediini, havalar iyi gittii iin, asl krdan imdi yararlanmann mmkn olduunu anlatarak br otele geeceini bildirdi ve onu memnun ve rahatlam grerek sevindi. Onu, zellikle dnden beri kendisine kar daha ok ateli buluyordu; sanki, btn btn kendisininmi gibi, yalnzca bir tavryla btn hayatn teslim edii vard ki, Necib bunda ruhunun btn

sefillik ve gszln, onu bu duruma iten halleri ve elemleri gryorum sanyordu. Bunun ona bu kadar kuvvet ve iddetle sahip olmak memnunluunda sarho edici bir aclk bulmaktan benliini kurtara-myordu. nk Suad'a acyordu; onun nceki arballn ve ciddiliini imdi byle gsz ve kaygl, perian grmek ona ac veriyordu. imdi btn ruhuna girmi gibiydi, onu btn saf yrekle ve yce duygularla kendisine bal grdke bir an oluyordu ki, benliinden tmyle syrlarak sanki bizzat Suad, onu kendi ruhu gibi anlyor ve ona bal kalyordu. Onun nasl hemen krlverecek, nasl hemen solgun bir iek olacak, lmeye eilimli bir ey olduunu gryor, ona bunun iin acyordu. Bu kadnn hayatnn, mutluluunun, kendisi gibi gsz, sefil birine bal olmasna yanyordu. Kendisine bile zarardan baka eyi dokunmayan, bencil, kararsz, hasta bir adama, onun bu kadar iddetle bal bulunmas yreini yakyordu, onu mutlu edebilecek bir adam olmay diliyordu. Ah, onu mutlu etmeyi ne kadar istiyordu! Halbuki, mutsuz edip alatmaktan, ona ac ve felket vermekten baka ne yapabilecekti? Hatta imdi bile ona ac vermiyor muydu? Daha dn, zevk duyarak ona aclar vermemi miydi? Onunla hibir ilgisi olmayan eylerin bile cn ondan almak, kendi sinir bozukluunun cezasn ona ektirmek iin kalpsizce ona ac ektirerek bundan haz duymam myd? Peki, ondan daha ne istiyordu? Onun gibi bir kadn bu kadar iddet ve gle ruhunu verdikten sonra, baka ne yapabilirdi? Kendisi iin bile asl bykln oluturan erdemleri feda etmekten baka ne yapabilirdi? Ve onlar bile akna feda etse, belki en nce kendisi aalamayacak myd? O zaman daha ilk pmenin ardndan decekleri pimanlk girdabn, dtkleri alaklk ve uursuzluk iinde birbirlerine bakamayarak, nasl aklarnn ta kesilmi cesediyle kalacaklarn, birbirlerini nasl yitireceklerini, hatta aalayacaklarn hisseder gibi oluyor, btn o azap ve pimanlkla imdiden eziliyor, Suad' imdiden gznden dm buluyordu. Evet, asl onun anlamas, onun af dilemesi gerekirken, asl o sulayacakt, asl o aalayacakt. Ve Suad, phesiz, bundan lecekti... Hatta imdiden sulamyor muydu? Dnden beri o kendisini kim bilir nasl ateli elemler, kederler iinde dnp ne fedakrlklar iinde rp-nrken, kendisi i rahatl ve ihanetle ne kararlar vermemi, nelere hazrlanmam, ne dzenler kurmam

myd? Onu mutlu etmek bir yana, hatta mutsuzluktan da kt bir uuruma srkleyecekti. Onun huzur ve rahatln imdi byle aldktan sonra, hayat ve namusunu da verse yine kanmayacak, kendisi btn bykln koruduuna inand halde kadn eski yceliinde grmeyecek, gremeyecekti, ite asl nokta; kesin olarak gryordu ki, hibir ey kendisine Suad', o zaman, nceki gibi dndrmeyecekti, ne kendisi iin namusunu feda edii, ne aknn iddet ve etkisi, hibir ey... Namus ba, kendisini byle bir hareketten alkoyamad zaman, kendisini mazeretli grrken, onun da ayn artlarla namusu akna feda ediini balayamayacak, kendi cinayetinin de cezasn ona ykleyecekti... Niin? Onun ne suu vard? Btn bu felket, kendisini ok sevdii, her eyi akna feda ettii iin miydi? "Ah kadnlar kadnlar, siz yalnzca aknza, yalnzca fedakrlk yceliinize zlem duyup duygularnza yenilerek mutlu yaarken, erkeklerin kalbinde ne irkin, ne hain, ne yabanc duygular olduunu bilseniz." diyordu. Ve Suad'n da sanki bunu anlam, ilerde nasl zntye ve alalmaya srklendiini biliyormu da yardma aryor-mu gibi bir perianlk, her eyi bilmekle birlikte kendisini feda etmekten doan suskun fakat derin bir yaknla bak vard ki, onu harap ediyordu. Necib bu dncelerine, bu duygularna o kadar gmlm, benliini o kadar teslim etmiti ki, hibir ey, ne Sreyya'nn dn, ne konuulan szler, bu dnce ve duygularn akn bozamyor, belki daha da glenmelerine yardm ediyordu. Sanki Suad'n btn varln bir gzya maskesi, umutsuzluk bulutu kaplamt; en kk szyle, en anlamsz bakyla bile kendisinin, srf kendisinin olduunu nasl anlatt, adet kendisini vermekle mest olduu halde, nasl yalnz kalmak ihtimaliyle gzlerine siyah bir kayg renginin ktn fark ederek, faciann asl ac verici sahnesinin onda devam ettiini, akn artk kesin karar vermek gereken ateli dnemine geldiini ve ne yapacan bilmemekle birlikte byle srmesinin de mmkn olmadn grerek, sonunda kendisini feda etmek zorunluluuyla mcadele edilen son azap ve ac n iinde rpndm anlyordu; o kadar anlyordu ki, bu faciann btn acsyla yrei szlyor, "Ah, aresiz, aresiz Suadck!" diye syleniyordu. Ve bu kadn o mahvedecekti; kendisine, yalnz ve yalnz kendisine, o kadar fedakrlkla ruhunu teslim ettiine inand, ruhunun

temizliine tutkun olduu bu sayg deer kadn o kirletecek, o dile drecek, ldrecekti, deil mi? Ama niin; sonunda d krklna ve pimanla, alaklk ve aalanmaya dmek iin btn bu akn, yce gzelliini, esiz sekinliini bitirip, sevdiini hor grmek iin feda edecekti, yle mi? O zaman aklna tutkunu olduu bir dnce geldi; biroklarn vcutlar iin sevdikten ve bunun iin hepsinden istisnasz baka bir yara aldktan sonra, imdi birini de, phesiz en lyk olann da yalnzca ruh ve iir iin sevmek, bir zaman o kadar hayran olduu namus ve temizliine sayg duymak arzusuna kapld. Ve birden nefsini bunu baarabilecek gte grerek at; onun ruhuna bu kadar rakipsiz ve tek bana sahip olduktan sonra tesi miskin, hele hain ve irkin geliyordu. Bu kendisine, sevdii kadn kadar yce, ona lyk bir dl gibi grnyordu. Bu birok duygudan oluan bir arzuydu ki, hepsine birden uymak isteiyle g buluyordu; bu yalnzca ak ve acma da deildi; teekkr, tapnma, iir, korku, pimanlk, onur, her ey ve en sonra, namus... Evet namus, ana babasndan, byklerinden duyduu, kitaplarnda okuduu namus, btn insan kanunlarnn esas ve amac olarak tantlm olan namus en sonra gelebiliyor, "Namus... Herkesin syledii fakat kimsenin rast gelmedii bir tr ku olmal!.." diye omuz silkiyordu. Bu dncesine ilk hamlede bu kadar tutulunca, bunu sslemeye balad: Bunu bir tr evlenmek, ruhlarn evlenmesi gibi gryordu; ona Sreyya'dan ok yaknlaabilecek, bu evlenme onlarnkinden daha lmez, daha yce, daha airane olacakt; bu dnyada hibir pisliin gelip zedeleyemeyecei bir ballk olacakt. Utandrp yz yze baktrmayan o korkularla, gizli, haince pmelerle yaralanacana aklar herkesin iinde saf ve meleke hkm srecek, iitilmekten, anlalmaktan korkusuz, mutlu ve sekin olarak srecekti. Bylece birbirlerine daha da yaknlaacaklar, sanki birbirlerinin iine girecekler, birbirlerinin ruhsal itenliiyle yaayacaklard... Ve bunu dnnce kendisinden geiyor, bu bir ihtiya halini alyordu. Ona, "iini ferah tut, gzlerindeki karanlk ve kayg kaybolsun!" deyip, bunun sonucunda oluacak kran grmek istiyordu. Ve gerekten, sonunda ona bunu itiraf edip, "Evet, kardeim olunuz." dedii zaman onun gzlerinde yle teekkr eden bir zlem ve tel grd ki, bu da yetimiyormu, ruhlar yine yeter derecede yaknlamam gibi alar bir sesle, "Kardeim, ya da benim annem olunuz." diye inledi.

O dakika Suad'n gzlerinin ate ve kranla kendisine baktn grd, sonra bu gzlerin parlakl szlp birer damla oldular; onun en gizli, en kutsal emeli buydu ve bunun byle kendisine teklif edilii onu son derece memnun ve minnettar ediyordu. Kalbinin rpnarak ona kotuunu hissetti ve gzlerinden iki damla ar ar derken ikisine de aklarnn en mutlu ve can alan dakikalarn yayoruz; gibi geldi.

16 O zaman, hatta son haftalarn mutluluunu bile k-msetecek kadar byl bir hayat dnemi balad. Necib'de, byk akta, onu boyuna uzayan bir hayat ve ferahla gtren bir aknlk vard; en son heyecan derecesine ulatm sandktan sonra, imdi yle zamanlar oluyordu ki, hep ncekilere stn geliyor, hibir zaman bu kadar sre ve bu kadar iddetle mutlu olmadn itiraf etmek zorunda kalyordu. imdiye kadar hibir balants olmamt ki, bu kadar devam edip de kinle, ilgisizlikle ya da irenmeyle yaralanmam olsun. Suad'n ak onu her zaman yeni bir hayata, hayran olduu, bilinmez kalacakm heyecann veren bir tapnma hayatna, temiz ve saf olduu iin, phe edemedii iin bakalarna benzemeyen bir balla yneltiyordu. Bylece Ekim ay, kendisi iin hayatnda bilmedii, tanmad bir mutluluk dnemi oldu. Bu ay sabahlar sisler, sisleri yrtan canavar intileriyle vapurlar, bahar andrr gibiyken birden btn mevsimlerin renkleriyle can ekiip sonunda siyah bir k akamyla bunalan gnlerle, kendisi iin lnceye kadar ansna ilenmi kalacak bir sonbahar ay oldu. nceden iirini artrmakla birlikte phe ve umutsuzlua ynelten son gnlerin belirsiz hileri, bugn artk gvenlik ve gereklikleriyle onun iin kavuma vaadi sevincini veriyordu. "Benim, benim iin!" derken, gelip neelerini ezen "Nereden belli?" phesi, en neeli zamanlarnda onu ldren "Ne olacak?" kaygs artk silinmi, hepsinin yerini birbirini son dereceye kadar seven, bunu gsteren ve kantlayan iki kalbin sayg ve ballyla, bunlarn eserleri olan zerine dmeler, baklar, glmsemeler gemiti. Artk

birbirlerinden gizli, ayr hibir eyleri olmuyordu, o kadar ki Sreyya ile Suad'n byle olmadn gren Necib iin bu, bir lgnlk mutluluu veriyordu. Hatta yle eyler vard ki, onun haberi olmad halde ikisi bildiklerinden, bu sanki ballklarnn gcn ve iddetini gsteriyor, arttryor, onlar kendilerinden geiriyordu. O kadar eylerden mutluluklar yaratarak yaarken bu hayatn bir gn bitecei hzn, onu hrpalyordu; fakat Suad'n gzlerinde o kadar sonsuz bir gk mavilii vard ki, ona baktka, "Lkin sen biliyor musun, sana fedaym, fedaym!.." diye haykrmak arzularyla bouluyordu. Rastlantlarda, vedlarda yle baklar oluyordu ki, kran ve tapnma duygularyla titriyorlard. Ancak kendileri birbirlerini mutlu edeceklerini, ettiklerini bilmekten doan bir ihtiyala, birlikteyken ve ayr bulunurken hep birbirlerini dnp mesut olduklarn anlatan bir gven duygusuyla, vedlar bile bir mutluluk oluyordu. Onlar birbirlerinden ayr bulunmakla ayrlm olmuyorlard. Ayrln bir hzn ve zlem damlasyla kendilerinden geirdii ateli bir bala daha sk balanyorlar, senden baka emeli, senden baka dncesi, senden baka bekledii olmayan bir varl gidip mutlu klarak mutlu olmak heyecanyla geen bu saniyelerde oraya komak, tekrar o baklarda kendilerinden gemek telayla yayorlard. O zaman ayrlma, yeniden kavuma heyecannn rpermesi halini alyordu. Bakalarnn yannda birbirlerini daha ok seviyorlar ve bunu daha ok iln ediyorlar denilebilirdi, nk yalnz kaldka hl o temiz kalma heyecan onlar perian eder brakrd. Halbuki altlar, birbirlerine ilk anlarn itiraf ederek anlattklar oldu. Necib ona nasl yrekten balandn, niin sevdiini anlatrken, yava, ancak iitilecek kadar tek tk szlerle hikye ederken o, dikiinin stnde, dinlemiyor gibi megul, dalar kalrd. Bu bir dereceye geldi ki, hayatlarnn bu iki evresini birbirine kartrmaktan korkmaya baladlar; Sreyya'nn ve dadnn yannda kendilerini unutup bir dikkatsizlik etmekten titriyorlard; mesel, nceleri sofrada, "Niin almadnz, Necib Bey?" derken, imdi szne yalnz rica ve srar eder bir bak karyordu ki, bir gece Sreyya'nn da bak araya girdii iin ikisi de sararp donmulard, yle zamanlarda Necib, heyecann saklayarak doal grnmek iin gereksiz szler bulmaya uraarak, kendisinden ve onlardan honutsuz, kt bir an geirirdi. Duygularna esir olup giderken, arada bu, bir uyar darbesi oluyordu; kendisi de yle hissediyordu ki, bu yaplan ey, ne denirse

densin, nasl sslenirse sslensin, iyi bir ey deildir; ite kendisini engellemekle bunun irkinliinden ruhunu kurtaramyordu. Sreyya'nn bu baklar altnda dayanma gcn, sevgisini srdremiyor, onlarn ne lekeli, ne yaral olduunu saklayamyordu. Evet, bu kadar iyi niyetle, o kadar yce isteklerle birlikte, sk sk gzne iyi bir ey gibi grnmyor, yreine bir eziklik, bir sknt getiriyordu. Ve bu ac verici etkiyle odadan kp yalnz kalnca, kendisini bunlar daha ac ac dnmeye vererek, karanlk ve kark duygulan ince eleyip sk dokuyan dncelerine karyor, garip ve vahi felsefeler yapt oluyordu. Tabiatta her eyin insanlar ak ve kavumaya ynlendirdii, engellerin yalnzca dzenlenmi, temelsiz saknganlklardan hatta yararsz deerlendirmelerden olutuu dncesinde hl srarl olduu iin, kendisinin yine acl ve dkn oluunu anlamyor, gsterdii zayflk ve edilgenlie kzyordu. Benliini umulan ve sz verilen bir mutluluk iin her engelden uzak tutmaya, aktan baka her eyin bo olduuna karar verip baka hibir eye nem vermemeye kararl olduu halde, engellenmesi elinden gelmeyen baz duygularna uyarak bu kadarm da feda ediyor, akn manevi ynne her eyi feda ederek yetiniyor ve yine bundan ac duyuyordu. Sreyya'nn yannda, iinden "Hayr, bana bakma Sreyya, byle sevgi ve yumuaklkla bakma!.. Ah, bilsen..." demek istiyor, zellikle Suad'a byle btn btn sahip ktktan sonra, onun elinden ne deerli bir maln zorla aldn grerek onun varlndan bsbtn rahatsz oluyordu. Dnp tanp aslsz bulduu eylere byle elinde olmayarak yenilip boyun edike, "Acaba dncelerimde de mi yan-lyorum?" dedii olurdu. Fakat hayr, bu akl ve mantn, bilim ve felsefenin son vard sonularna ve kantlarna dayanan bir akl yrtmeydi. O zaman bir anlam, bir sebep bulup veremeyerek, bir eyin doru olmakla gzel ve iyi olamayacan dnr gibi oluyordu, duygu akldan daha doru bir etki ve belirti gsteriyordu. Akldan ok duygulara uyduumuz iin, "Toplumsal engeller ve dzenler" dedii eylerin asl sebebe, bu sebeplerin gereine ve varlna temas etmi olduunu anlayarak, "Evet, ite namus, namus kesinlikle bu!.. Ben yalnz szc kabul etmiyorum, fakat 'ey'i yapyorum, ite zorunlu olarak yapyorum, onun altnda eziliyorum; bak bu kadar boyun eerken bile yine ac doluyum; ne kadar inkr edilirse edilsin bu eyler kt, irkin; aslnda

irkin ve ruhum, yreim bu irkinlie, bu ktle dayanamyor, demek namus bu, demek namus var!.." diye boynunu bkyordu. Biroklar aslm ve renklerini bilmeden, yalnz bu namus szcne boyun eerek hareket ederlerken, kendisi olaylarn gerei bu szcn gsterdii eyin varln hissedip ona esir oluyor ve bundan dolay onlardan daha ok esir ve boynu bkk kalyordu. Bu dncelerden sonra Suad'la buluunca onun o kaygl, incelikli ve kendisine bal baklarnn nnde yalnzln, gecelerin kbus ve karanlyla her eyi simsiyah grdne glyor, gerein, bereket versin ki, hayal ettii kadar ac olmadn grp mutluluunu henz tutkun olacak kadar saf ve yce buluyor, dncelerini unuttuu oluyordu. Fakat yava yava bu bir ruh durumu haline geliyordu. zellikle durumlarnn anlalmaz ve adlandrlmaz oluu, onu dndryordu. Onu pek belirsiz, itenliksiz, pek yalan buluyordu. nceleri, hi olmazsa iyi niyetimiz var diye kendilerini savunabi-liyorken, bunun miskin, ikiyzl olduunu artk ret ve inkr edemiyordu. Byle kimi aldatyorlard? Nasl sslenirse sslensin, bu yaplan eyin yine haince gizlenmek istenildiini, yine haince titremelere, sonra birbirlerinden utanp ezilmelere, kzarmalara, sararmalara, yrek arpntlarna sebep olduunu grerek, bunda cinayetinden baka bir de beceriksizlik, hem de pek gereksiz, pek irkin bir beceriksizlik gryordu. Bu gldryle kendilerinden baka kimseyi kandramyorlard; nk, bakalarnn nceden de haberi olmayaakt; halbuki kendileri birbirlerinin dudaklarnda lmek iin can atyorlard. Bunu, hemen yerlere dp serilen o baklar bile rtp saklayamyordu. Bir gn Suad ban kaldrp kulann dibine kadar bilmeyerek sokulmu; Necib'in titreyen dudaklarna, bulank gzlerine kar sapsar olmutu. O halde, hatta, "Evet, seviyoruz ve ister istemez akmza esir oluyoruz!" diyebilmek itenliine, artk kendileri iin kalan tek snma aresine bile sarlma olana yoktu. Sonra, "Acaba Suad da ac duyuyor mu?" diye merak ederek onda bir belirti grmeyince, kendisini acya kaptrmamak iin etkisini saklad sansna varmakla birlikte, ara sra onu sulamaya kadar varyordu. Fakat bir gn bunda yanldn anlad. Szn gelii akndan sz ederek, hznl hznl zlemlerini, yoksunluklarn anlatyordu; bunun arasnda yalnz Sreyya adnn gemesi ikisini de titretti; imdi o iirin yerini pimanlk kaplad. Suad'in gzlerini kaldrp bakamayarak, ar bir sessizlikten sonra ac ac, "Biz kt

yapyoruz. Kt, kt..." dediini iitti. Demek o da ac ekiyordu? Demek kt yaptklarn ikisi de anlyorlar, ikisi de birbirlerini bir para aalyorlard: Oh, pek hissedilmez bir biimde, hatta sonra birbirlerine tutkun, yine birbirlerine dnmek artyla... Fakat aralarnda byle dehetli uurumlarn aldn hissettikleri, kendilerinden ve birbirlerinden irenir gibi olduklar bu saniyelerde, son derece ac duyuyorlard. Suad onu Sreyya ile, yine nceki gibi saflk ve itenlikle, dosta gryor grdke ii sklarak, onu kt bulmaktan korkarak, "Hl nasl grebiliyor? Bari grme-se de kasa!.." diye dnyor, artk gitmesini, hemen gitmesini diledii oluyordu. Ondan byle memnun olamayp, suun daha ok kendisinde olduunu itiraf etmek zorunda kaldka asl kendisinden honutsuz, eziliyordu. O zaman Sreyya'nn gsne dp hkrarak, "Bak bana, dinle Allah akna!.. O gelmesin, artk gelmesin, istemiyorum, gelmesin!" diyecei geliyordu. Ah, Necib anlasa da gelmeseydi, bunun byle srmesinin, kendisini ldrdn grse de acsa, acd iin gelmeseydi... Fakat Necib, anlamyor ve geliyordu; geldike Suad, gerekten ilk defa seven btn kadnlar gibi, her gn ona daha ok yrekten balandn gryor, onu sevdii iin talihine teekkr etmek ihtiyac duyuyordu. teki, Suad'n bu tapn anlarndaki derin ve zgn baklar nnde ve sknt iinde kald anlarda, onun gznde bir aalama izgisi grmek korkusuyla titreyerek, "Krabilir, o da benden ireniyor, beni ne kadar sefil buluyor!" diye harap oluyordu. Ama hakk var myd? Sahiden bu durum ktyse, yalnzca kendisi mi sorumluydu? O kadar sre Sreyya'y ylesine seviini grdke, "Demek sevmiyormu, sevse beni sevmezdi, sevemezdi." diyerek nasl gizlendiine, onu nasl o kadar sever gibi grndne ayor, "En iyisi de en kts kadar hainlie yetenekli ebedi Dalila!" diye syleniyordu. O halde nasl inanmalyd? Ona bile inanmaynca neye tutunacakt? "hanetle yayorlar!" diye ban eip akn kalyordu. Necib'i asl kahreden ve nce basit bir kaygyken gitgide kesin bir acya dnen bir ey vard ki, o da dncelerin yava yava btn akn, hayatn zehirleyebilmesi korkusuydu. Ah, ak bile, bu kadar saf ve beyaz ak bile kendi kendisini ldrrse, hayatta ne yapmal, yaamak iin baka neye tutunmalyd? insana o heyecanlan, o

ykselme ateini, gzellikleri verebilen ak bile byle kendi lmn kendisi hazrlarsa, niin yaamalyd? O zaman, "Mmkn deil de onun iin!" diye dnd; akla namusun bir yerde mmkn olmadn, asl kabahatin toplumsal balara esir olup, titiz davranarak hayatn zehirlemekte olduunu tekrar etmek istedi; fakat ite, bunu yapamyordu, buna dudaklarnn dedii gn, onun gznde hibir eyin nemi ve deeri kalmayacak kadar deceini grd iin elinden gelmiyordu; byle, bile isteye, kararlarla ona sahip olmak deil, o kadar sre yannda sessizce, ciddilikle oturduu bu kadna dokunmak bile, ona yapamayaca bir hyanet geliyordu; "Asl ktlk, ruhun hem isteyip hem dayanamamasnda, bunda!.." diye karar verdi, insanlarda hayat ve mutluluk iin gerekli olan eyden bkan ya da irenen bir hal vard ki, ite asl hayatnn aresizlii bunu buluyordu. "Hem ancak onunla yaayacak, hem yaayamyor, ite ceza burada! Sanki besiniyle zehirleniyor!" diye umutsuzlua dyordu. Fakat sonra, Suad'n derin bir zlem bakyla madd kayglardan syrlnca ondan baka her eyi unutuyor, o zaman hznl geen saatlerin cn almak istiyor gibi Su-ad' seviyor, sevmek istiyor, btn bulutlarn dalp gittiini grerek rahat ediyordu. Bir gn Sreyya stanbula inmiti; dnte onlar yalnz bulunca Necib, belki aclarnn etkisiyle, sand ki, Sreyya bir eyler sezdiinden gcendi; zaten onun gelip kendisini Suad'la birlikte bulduu zaman pheleneceini varsayarak pek ok ac duyduundan, imdi byle bir belirti grnce, iinde iddetli bir alalma hissetti; ondan korkmak, onun gznde hakl bir tiksinme grmek kendisine o kadar g, o kadar dayanlmaz geldi ki, uygunsuzluk yapm olmayacan bilse, hemen kalkp kaacakt; fakat zorunlu olarak kald. Ve gecesi, aclarla dolu, yakc bir gece oldu. Yemekte Sreyya, badakilerin konaa indiklerini anlatyordu; Necib bundan yararlanarak hemen imdi aklna geldii halde, nceden karar vermi gibi, kendisinin de artk yarn stanbula ineceini haber verdi. Sreyya'nn, "yle ya, artk iyice k geldi... Bakalm, belki haftaya biz de ineriz artk!.." demesi onu ferahlatt. nk; stanbula gidince srecei kark hayattan imdiden rkyor, imdiki aclarna bu gelecekteki kaygnn da bir etkisi oluyordu. Buraya gelip gitmenin nasl yorucu, dayanlmaz bir ikence hayat olacan, daima bir elem titreyiiyle dnrd. Fakat

Suad'n, stanbula inmeyi hi istemediini, onun ka defa syledii szlerden bildii iin, bu sz zerine ona bakt. Suad, oraya giderlerse Hacer'in yannda her eyin mahvolacan dnerek Sreyya'nn k kyde geirmek isteine seviniyor, inmek istememesi halinde de onu kandrp burada kalmaya karar veriyordu. Onun iin, nce Necib stanbula ineceini syleyince, nceden kendisine haber vermediine gcenmi bir bakla ona bakarken, Sreyya'nn da o szlerini iitince, iki darbe arasnda sersem gibi kalarak, ancak bir sre sonra sorabildi: "O niin? Hani kn kalyorduk?" Sreyya, atalndaki et parasna bann ucuyla hardal srmekle megul, omuzlarn bir glmsemeyle kaldrarak, "Kalyorduk, kalyorduk ama... imdi kalmayacaz!" dedi. Ve sonra, sebep gstermek iin artk burada skldndan, havalarn kt gitmesinden uzun uzun yaknd. O anlatrken karsnda, ne yapsa Sreyya'y kandramayacan ilk defa hisseden ve birden gelen bir fkeyle gzleri kararan Suad, "Lkin siz kendiniz, asl bundan dolay istemiyor muydunuz?" dedi. Sreyya sonunda gl bir sebep gsteremeyince, brosundan sz etti; artk bu kadar zaman broya gitmemenin iyi olmadn, bu kadar hastalk bahanesinin kt karlanacan anlatyor, fakat kendisinin de anlayacak kadar masal syledii grlyordu. Suad bu yalanlardan, bu kararszlklardan, bu nazllktan, birden son derece fkelenerek, Sreyya istese bunlarn hibirinin kendisini bir kararndan vazgeiremeyeceini bildii iin, umutsuzlua kaplarak elinde olmakszn yznde beliren yakmmal bir ifadeyle, "Hi de deil, gitmek istiyorsunuz ondan! Bunlar hep kuru bahaneler?" diye karlk verdi. O zaman Sreyya, saklamay pek baaramad fkeli bir sesle Suad'a dnp, "Evet, gitmek istiyorum, ite bunun iin gideceiz." dedi ve "Daha bir diyeceiniz var m?" der gibi bakt; bu, "Susunuz!" demekti; Suadn u hakaret altnda nasl sararp ezildiini, nasl gzlerinin dolduunu gren Necib iin bu, hem son derece bir acma, hem son derece fkeyle kark acl bir duygu oldu. nce konumunu son derece nazik buluyor, Sreyya'nn kendisini kskandn sandndan, onun bu haline kendisinin sebep olduunu dnyordu. Sonra, Suad' o kadar yce grmeye almt ki, ne istese yapabilir sanr, onun istedii bir eyin reddedileceini dnemezdi; bundan dolay, imdi onu byle gsz, aalanm grnce dayanamyordu ve kocasna daha ok

hak verdii iin Suad'n byle hyanet zerinde tutulup kendisine bile sulu grnmesine memnun oluyor, byle onu gsz grnce hain olarak grm gibi olma saflndan emin, duygularnda gururlu olsayd bu kadar sessiz ve gsz olmayacan dnerek, onu o kadar yce grdkten sonra byle klm bulmak, ona pek ac geliyordu; fakat onun kendi mutluluu iin, kendisi iin uratn ve imdi gzlerine toplanp serpileme-yen zavall yalarn kendisi iin dkldn, bu aalamaya kendisi iin dayandn grerek, "Zavall Suad, bak seni ne kmazlara soktum!" diye yanyordu. Sonra, bir aralk, Sreyya'ya kzd, btn bunlar onun iin ektiini, o olmasa aclarna sebep olan eylerin bile kendisini mutlu edeceini grerek, "Mademki o beni istiyor, ben de onu... Niin?" demek istedi. Halbuki, asl bu ite felkete sebep olan biri varsa, kendisi deil miydi? Onlar mutlu ya da rahat otururlarken, kendisi gelip o sakin yuvalarn mahvetmemi miydi? Yemekten sonra, bu ac dncelerle, yorgun zihinle, onlarn sessizlik ve skntlarn ancak oyalayarak kendisini bekleyen arabaya atlaynca, kurtuldum sand. Fakat asl azabn bundan sonra balayacan gryor, ne olacan merak ederek hep kt, hep azapl buluyordu. O byle her eyden bezgin, alamakl giderken, Suad tam tersine, son derece atele mutluluunu savunmaya hazrd. Bunun iin Sreyya'ya yeniden ricaya balad, onu dayankl grnce biraz ateli davrand, "Ben gitmem!" demek, buna bahaneler bulmak iin yoruldu. Bu, btn hayatlarnn ilk kavgasyd. Sreyya bu inada, bu iddete nce at, sonra kzd, souk, kesin davrand; baar umudu snen Suad, gittike ac, ie yaramaz bir karamsarlkla kalacan anlayarak kanl bir fke iinde bouluyordu; ilk defa olarak kendisini savunmak iin her ey hazr, birbirlerini krabilecek, yabanc iki dman gibi baktlar; ve bundan, yalnz Suad yaral kt. Onu en ok harap eden, yaralayan ey, Sreyya'nn "yalnzca bir istese kalabilecei" me-selesiydi ve yalnzca istemedii iin kendisini bu kadar krdn grnce, yreinde bir ihtiyac douracak kadar hrslanyordu. Aklna, Sreyya'nn babasndan yaknmalarnn ve nefretinin sebebinin de bu hkmetme duygusu olduu gelerek, "Bunun iin yakmyordu, imdi ite kendisi ayn eyi bana yapyor!" diye ona, "Lkin, demek ki sen de ktsn; kendin ona kt demiyor muydun? yleyse kendin niin yapyorsun?" diyecei geliyordu. Demek, herkesin bakasnda yaknd ey

kendisinde bulunabiliyor ve bunu fark etmeyerek, bakalarnda sulad eyi kendisinde olaan gryordu. Ama niin bunu onun yzne haykrmyor-lard? te, kendisi bunu haykramayacak myd? Ve onun bu hakszl altnda kalp haykrmadka hiddetinin oaldn, boulduunu hissediyordu, mrnde ilk defa, evliliin anlam nnde gsz ve sessiz kalp, sonunda anlamak zorunda kalyordu. Koca denilen birinin hakl haksz keyfine esir olmaktan baka bir ey olmayan, mutlu denilenle-riyse onun her trl heveslerine artsz boyun emekten baka bir ey olmayan evlilik, ona tiksindirici geliyordu. Artk Sreyya ona bir dman grnyor, "imdiye kadar da byle miydi?" diye ayordu. O zamana kadar hi byle bir frsatla bunu anlamamt, nk hep sz dinlemiti, hep onun isteklerini daha ortaya kmadan kefetmeye, yerine getirmeye almt. Demek kocasnn kendisine dost ve uysal gelmesinin sebebi buydu? Aslnda, ite bu gece grnd gibi, bencil ve souktu; demek, o kadar zaman onu tanmayarak, bo yere gvenli ve mutlu olarak yaam, d grnlere mutluluk adn verip memnun ve mutlu olduunu sanmt. te onda hi beklemedii huylar, ktlkler vard ve bunlar frsat dmedii iin grnmemiti. O zaman ban ellerinin iine alp, "Ben bunu bilmiyormu-um, btn btn baka bir adamm!" diye szland. Korkuyordu, onunla geen hayat, ona olan gveni iin korkuyordu; "Nasl yaamm, ya Rabbim?" diye titriyordu. "Acaba hayatm ynetmeye yeterli miydi?" diye dnerek, baka biri olsa daha m mutlu olacan kuruyordu. Sevmi miydi, kendisini sevmi miydi? te bugne kadar bundan eminken imdi phe ediyor, "Hayr!" diyordu; bir kadnn mrnde sekin ve sevimli bulduu bir adam tarafndan sevilmek isteyecei kadar, her eyi feda edecek kadar sevmemiti; bunu gryordu, her eyi feda etmek deil, bir isteine bile kyamyordu. Bu, ya ocuka devam eden bir heves, ya da alkanlkt; ve kendisi bunu, bir kar koca sevgisi sanmt; demek o yalnzca bir oyuncak, hem de onun bile gln bulduu bir oyuncak olmutu. Yalnz kendisi iin, kadnl, kalbindeki sevgisi iin mi? Hayr, bin kere hayr, onu bir dakika seven adam, bu geceki hakareti yapmazd. Sevseydi, Necib'in baklar gibi baklar, onun ruh hamleleri gibi zlemli ve k baklar olacakt. Bylece, mrnn en gzel, mutluluk ve sevgiye en lyk zamanlarnn aldanarak geip ziyan olduunu grmek, hi olmazsa,

"Biraz mutlu oldum." diyememek d krkl onu ykyordu; kendisi yumuak huylu, cana yakn, itaatli olmasayd bu kadar bile rahat edemeyeceini, ne olmusa kendi budalalndan, itaatinden olduunu grmek onu ac bir hrsyla, derin bir alama ihtiyacyla sarsyordu; bu ihtiyatla birlikte, imdi zorunlu olarak stanbul'a gidince her eyin de bitecei konusunda ac bir phe vard ki, ne yapsa bu sremezdi, bu kadar ki, gn sonra tanmak gerekip zntsnden gzyalarn tutamayarak evden karken hayatnn btn mutluluu burada gemi, burada bitmi gibi bir acyla yrei titredi.

17 Vapur, birok defa o kadar umut ve istekle iittii ddn bu sefer aclyla yreini oynatarak keskin keskin ttrp iskeleden kalkt zaman, "Her ey bitti!" dedi. Karamsarlk ve umutsuzluk gittike fke halini alyor, bir hrs ve hiddete, bir ey yapmak mmkn olmad iin adet delilik derecesine gelen bir hiddete evriliyordu, herkes kendi deersiz ve yoksun mutluluunu bile ok grp nesi varsa elinden almaya birlemiler gibi ac duyarak, vapur uzaklatka ve uzaklaarak o kadar sevilmi ve mutlu olunmu yerleri hem gsterip hem ac ac elinden alr gibi uzaklatrdka fkesinin bir kin haline ktn fark ediyordu. Ah, artk her ey bitmiti, her ey, her ey... Artk en son gnlerdeki o zehrinde bile bir hayat olan kayglar, heyecanlar, hepsi bitmiti; nk oraya gidince her eyin imkansz olduunu, hatta Necib'le konumann bile mmkn olmayacan, imdiden, yalnzca dnerek gryordu. Ha-cer'in gz nnde onlar, hatta baklaryla bile grmeyecekler, en kk eylerden, hatta yoktan anlamlar karlacak, bir ey bilmeden, yalnz uzaktan koku alarak o iftiray icat eden insanlar arasnda artk kendi szlerinden bile korkmak gerekecekti. O zaman hiddetli, gazapl, "Peki, olsun, ne olursa olsun..." demek isteyen bir isyanla ban kaldryordu.

"Zorlarlarsa, ne olursa olsun..." derken her eyi gze alabilecek bir haldeydi, "Ne sylerlerse sylesinler, hi nem vermeyeceim, bir suum, bir gnahm olmaynca..." demek istiyordu. Fakat bunun ne kadar zayf ve gsz bir savunma olduunu kendi vicdannca inkr edilmez bir biimde grnce, bu kadar yke dayanamayan bann arl iinde her eyden bkknlk getirerek lyordu. Ah, niin serbest deildi? O zaman gidip Necib'e, "ite seninim!" diyebilecekti, o zaman gsterecekti ki, ynetimi kendi elinde olan hayatn istei ve seimiyle onun eline brakp emanet ediyor. Sonra dnd ki, asl imdi bunu sylerse bir ey feda etmi, ballnn iddetini ancak bu fedakrlkla gstermi olacakt; fakat, imdi, imdi bu mmkn deildi... Yalnz Sreyya deil, Sreyya olmasa bile bunu syleyemeyeceini hissediyordu; o kadar tantanayla feda edilecek hayatn bir deeri olmalyd, halbuki kendisi... "Ah, gen olsam da, ona lyk olsam da, 'Seninim!' desem..." diye zlem duyuyordu; o zaman, onu ne kadar mutlu edeceini grerek bunu yapamamak karamsarlyla boynu bklyor, "Her ey bitti!" znts ve sknts, iini yeniden kaplayarak, hibir are bulamamak umutsuzluu yeniden hcum ediyor, son gnlerde biraz unuttuu karanlk dncelere yeniden gmlerek, "Eyll, ah ite Eyll! Ne yapsa bouna... Bak, her ey bitti!.." diyordu. Her eye, herkese, konaa yaklatka her eye kzarak, sokaklara, geenlere, haykranlara kzarak gidiyordu ve kendisini o yksek tavanl, karanlk sofalarn iinde, yksek pencereleri rten ar perdelerin yar gecesiyle dolu bulunca isyannn nasl gsz olduunu grp, hibir eye cesaret edemeyeceini anlayarak, yeniden, "Her ey bitti!" dncesiyle dp hrsndan alayacak bir hale geldi. Hacer'in "Maallah, maallah efendim!.. Bu ne alakgnlllk!" diye, resmlikle kark bir alayla karlayna kar, dudaklarn srarak susabilmi, hemen kendisini odasna atmt. O zaman evin kalabalnn etkisi iinde hibir ey yapmaya, hatta yaknmaya bile gc yetmediini grd. Sreyya emirler vererek, yerlemek iin teberi yaparak urarken, orada yalnz onun yannda, yeniden, bu artk dman grd adamdan fkesini almak iin, yeniden bir istek duyuyor ve o zaman, onlardan da, btn bu Hacer'ler-den, Fatin'lerden, Efendilerden de korktuuna kzyordu; onlarn da ne mal olduklarn bildii halde... Ah, onlarn hepsini nasl artacak, aknlktan ldrecek bir lgnlk yapmak, nasl kendisinin yle

kolayca ezilecek basit bir kadn olmadn anlatmak istiyordu; o zaman biraz rahat ederek areler dnmeye, dzenler kurmaya koyuluyordu. Fakat Hanmefendinin yanna kt zaman btn o eylerin ne kadar elinden gelmediini anlad; onun da bir ey iitmi olmas, bir ey dnmesi ihtimalinin karsnda Tanr kadar sayg duyduu kadnn yanna yle bir yrek arpn-tsyla ve ezik olarak girdi, onun yksekliini dnerek ezildi, o kadar deersiz olduunu hissetti ki, mmkn deil, bu aalk duruma dayanamayacan yeniden anlad; ruhunda o kadar kibir ve ycelik vard ki, bakalarnda kendisine en ufak bir ima ihtimaline ve hakkna dayanamyordu. Byle eyler iin domam olduunu zaten dnmt, fakat bir daha ve pek ac olarak imdi de anlyordu. Burada kendisini tanmyordu, nasl bu kadar szlere yer verecek bir girdaba dmt, bu nasl olabilmiti? Bunlar dndke aryor, bitiyordu. Bu kendisine alkanlkla, hrsyla, dncesinde dt girdaplar iinde bir deneyim darbesi oldu, biraz enine boyuna dnme ve lmllk duygusu verdi. Fakat Sreyya'y neeli dolayor grdke, "Lkin sen kendin deil miydin? Sen kendin burada yaayamayacan sylemiyor muydun?" diye haykrmak isteine dayanabilmek iin yoruluyordu. Ve onun szlerine, bakalarnn sorularna dargn, suratsz grnmemek iin sakin tavrla cevap vermek zorunda kalmaktan kurtulup sszlklara kamak, kimseleri grmemek, yalnz kendi kendisine dnmek istiyordu. Akamst hep birlikte oturuyorlard; Hacer, Suad'n yanma gelmi, ok dosta ve srdaa konuuyor, sz arasnda hayatndan ve kocasndan yaknarak, "Ah ne iyi ettiniz de geldiniz vallahi kardeim!" diye yznc defa memnunluunu sylyordu. Yazn ne kadar boulduundan sz ederek, "Deerinizi o zaman anladm." diyor, "Bizimkiler, biliyorsun ya..." diye bir bunak gibi Beyefendinin yanndan ayrlmayan kocasndan, Hanmefendiyi bir dakika yanndan ayrmayan Beyefendiden yakmyor, "Onlarn arasnda bunuyorum sandm..." diye ks ks glyordu. Ve Suad'n glmseyerek susmasna kar kk eytan gzleriyle derin derin bakarak, "Ka kere dndm, size geleyim, yalya geleyim diye..." diyor, sonra glerek, "Fakat korktum dorusu!" diye bitiriyordu. Suad sebebini sordu, o zaman birok tereddtten sonra, belirsiz ve rtl szlerle devam etti:

"yle ya, rahatsz ederimden ok... nk yabanc deilim a! Fakat belki yer yoktur diye korktum dorusu. Bize yal kk dediler, eer gelecek olsam sacak yer bulamam dedim... Dnsenize, ne kt olurdu? Mesel Necib'le ikimize bir oda... Deil mi?" Zorla glyormu gibi, kk bir kanepe yastyla dizinde oynarken eilip glleriyle utancn orada gizliyordu. Birden Suad'a bir dost olmak istei geldi, o istedii sz ima edip bir aklama yaparak onunla barmak, gerei ona anlatp bu iftira ihtimalini ve amurunu yok etmek istei duydu; fakat Hacer'in gz altndan baknda, kvrannda yle bir ylan hali vard ki, gzlerinde o kadar eytan bir hainlik glyordu ki, omuzlarn kaldrp, "Ne fayda?" dedi; anlyordu ki, bir ey kazanmayacak, belki de zarar edecekti. Pencerenin nnde oturan Hanmefendi, birden Hacer'e: "Fatin Bey geldi Hacer." dedi. O omuzlarn kaldrarak yeniden, Suad'a bir eyler anlatmaya balad. Sreyya annesiyle konuurken dnp azarlar gibi bir glmsemeyle: "Kk hanm, omuz silkmek senin gibi akll bir kza yakyor mu ya? Bak, kocan geliyor..." dedi. Hacer yine kulak asmayp Suad'a tatl tatl, sanki merakla anlatmaya devam ediyordu, buraya tandklar haftann iinde gittikleri bir dn anlatyor, "Severek evlenmiler!" diye gzleri parlarken en grnmek iin kendisini zorlu-yormu gibi kk gller, kvranmalar, yarm szlerle, daima elindeki yast dizinde evirip evirerek anlatyordu; fakat Sreyya'nn bir daha uyarmas ihtimaline kar sabr tkenerek, birden dudaklarnda titreyilerle, gzlerinde hmla dnd: "Ooo, rica ederim, gelir gelmez beni yine cendereye sokma Sreyya!" dedi. "Dnk gelin deilim ya!.." "Yolunu da pekl biliyor." Sreyya'nn szleri Fatin'in grltsne kart; alan kapnn iinde, bir yazdr bym karnnn arkasnda, byk bir neeyle, "Ooo!" dedi; yz geni bir glle geniledi, katmerlendi, iki adm atp nefes arasnda, "Krlanglarn dn..." dedi. Sonra ilerleyerek, "Fakat, frtnasz krlang iyi deildir derler..." diye glmsedi. Sreyya yar alayc, yar fkeli, "Eer frtnaya ihtiyacnz varsa ondan kolay ey olmaz!" diye homurdand.

Fatin bu suratszla kar, hemen glerek sokuldu: "Vallahi, ne iyi ettiniz de geldiniz Sreyyacm, dorusu pek greceim geldiydi! Canm, insan bir kere alt m, ayrlnca g oluyor vallahi... Evin sanki tad kamt." Ve Sreyya'nn yanna oturup, tatl tatl konumaya balad. Suad birbirini hi sevmeyen bu iki adamn, imdi byle teden beriden, belki biraz alayla, fakat yine de sakin, sahte bir sevgiyle grmelerine bakarak, "Gren dost sanr, herkes byle..." diye dnyor, Hacer'in ayn kabulle kendisini karlayn hatrlayarak ve hl kulana sokulup fkrdaya fkrdaya bir eyler anlatna bakarak, "Ben bile, ben bile yleyim... Baka trl yaamak mmkn deil!.." diyordu. Ah, bunu anlamakta ne kadar ge kalmt? Ama o, btn yreinin saflk ve dostluuyla yaamak istiyordu ve imdiye kadar yle yayorum inanandayd; fakat yle olmadn ac ac anlamt. Ve herhalde, imdi itiraz edilebilecek elikiler bulduu Sreyya'ya bakp, kendisi sabredip dayansa, yine nceki gibi yaayacaklarken bunda kusur ettii iin, kocas da rahatn bozmayacandan, aralarnn nasl bir uurumla alacan dnerek bu hakszla isyan ediyordu. "Nasl? Sonra, bu da m mutlu evlilik? te en iyisi!.. Halbuki, ite en iyisi de en kts gibi!" diyor ve Hacer'in duygularn saklamayp ak davrann seviyordu. "Hi olmazsa kimseyi aldatmyor, herkes biliyor ki, birbirlerini sevmiyorlar, istemiyorlar..." diyordu. Ve bundan sonra mr bunlar bile bile, her eyi gre gre geecekti, deil mi? Artk Sreyya'nn nceki yoksunluk ve sevgisine yabanc, evin byle ayr ayr ruh derinliini bildii insanlaryla yaayaca hayat, onu rktyordu. Bir, Hanmefendi... Evet, Suad'm sevdii ve sayg deer bulduu yalnz o vard, onun da, Beyefendinin nasl kahrlarna, verdii zahmetlerine katlanarak yaadn gryordu. Beyin her eyde, hemen grleyen hrs ve fkesinin, bir kere krnca hi karsndakinin kalbini, hatrn dnmeyip hrs almak, ac karmak iin azna geleni syleyerek zehir sann masum ve katlanc bir kurban olduunu grdke, "Nasl sabrediyor ya Rabbi?" derdi. imdi hatrlad ki, henz kzken kendisi de kt bir kocaya derse, her eye katlanan kadnlar gibi sabredip susmayacam sanr, yle iddia ederdi; fakat bugn, bu kadarna dayandn grerek yava yava birbirini izleyerek gelecek byle hakszlklara bugnk gibi sabrede ede bir gn alacan anlyor, "Yava yava ben de onlar gibi bir oyuncak, bir hizmeti, yalnzca bir

hrs ve zevk aleti olacam, hi istediim bir ey olmayacak hep istenen eylere alet olacam." diyordu. Ve buna dayanamayp, "Hayr, hayr, buna bir are bulmal... Bu mmkn deil!" demek istiyordu. imdiye kadar bunu yapmt, fakat arzu ve sevgiyle, aldandn bilmeyerek... imdi artk biliyordu, artk imdi... "Herkes aldanmyor mu? Herkesin mutluluu byle bir aldanmann sonucu, bir farkna yaramaysn ltf deil mi?" diye dnyor, "Ah, aldanabilsem, hi olmazsa yine aldansam!" dileiyle yanyordu; fakat artk mmkn deildi, gzleri o kadar almt ki, artk hep gryordu. Bir yandan Hacer kulann yannda dirseiyle kolunu drterek kocasn gsteriyor "Allah akna bak kardeim, aln nasl parlyor, breki raklar gibi..." diyordu. Sonra ileri kk, gsne kayan bann arkasnda, yakalkla fes arasnda oturunca katlanan enseyi gstererek, "Ah ne kadar ireniyorum, bilsen kardeim!.." diye, ok gizli bir yaknma tavryla bakyordu. Hacer'in baz itiraflar olmusa da hi bu dereceye gelmemiti, Suad ona bakarak, aknlkla gld. Bu gen kadn, bu imdi... "ireniyorum!" diye yksek grnmek istedii adamn karsyd ve ona pekl katlanyordu; bu duygularla birlikte yine onun gece gndz yannda yaamas, onun okamalarna dayanmas, Suad' dndryor, "Halbuki pekl onunla yayorsun!.." demek istiyordu. Ama o da Sreyya'yla yaamayacak myd? O da bundan sonra Sreyya'nn nceki gibi kars olmayacak myd? O kadar yrekten ve ciddi biimde dargnd ki, artk bunu mmkn grmyordu, iinde buna imdiden isyan eden bir gcenme vard, "Hayr, hayr, artk bitti!" demek istiyordu. "Beyefendi!" dediler, hep ayaa kalkld; Suad, yeniden o hain beyaz sakall adamn huzurunda bulunuuna skld. Bey yle yan bakarak, etekleyenlere ilgisizlikle, "Ooo, maallah!.." diye mrldandktan sonra hemen karsna dnp, "Hemen yemek yiyiverelim de... Olmaz m?" dedi; brleri sessiz duruyorlard. Hanmefendi, "Peki, peki!.." diye onu kard. Ve Suad, bundan sonra, her gn hayatnn byle geeceini grerek, ac bir alayla yaldaki mrn, bu yazn geen o gzel hayat, o saf ve serbest, imdi kaygl zamanlarn bile arzuyla grd o ho hayat zlemle dnd. Sofada biraz nce alakgnlllkle konuan Fatin, Beyefendinin geliiyle cesaret bulup ona yaranmak iin havlusuyla saa sola

byklarn silerek, gzlnn arkasndan szlerinin etkisini anlamak iin tell baklar frlatarak: "Tuhaf vallahi!" dedi. "Ben deieceksiniz filn sandmd ama... Bir de baktm ki, yine yle geldiniz!.." Sreyya kmseyen gzlerle durdu: "Nasl deimek?" Fatin, szn akndan memnun, szlerine gururlu, "Belki biraz byrsnz filn dedimdi ama..." dedi ve glerek Beye bakt. O zaman Suad, Sreyya'nn gzlerinin yalda, sofrada kendisine bakt o irkin bakla fkelenerek, "Siz olsaydnz, kabuunuza smazdnz!" dediini grd ve iinden yine o zamanki zehir akt, birden "Necib burada olsayd..." diye dnp yrei hoplayarak, "Lkin herkesin bin ikiyzllkle birbirini inceledii bu evde, onun varl bile bir tehlike!" diye karar verdi. Yemekten sonra, biraz onlarn yannda oturdular sonra Sreyya kalkt, "Haydi!" der gibi Suad'a bakt; onu izlemek gerekti ve yrrken artk ne onun yannda, ne tekilerin arasnda yaamayacan, hepsinden usandn derin bir kaygyla hissederek yine de hayatnn bu adama bal olduunu, onun can istedii zaman istedii eyi yapmazsa buraya gelii gibi zorla yapacan dnerek, perian ve bitkin, lmek isteyerek yryordu.

18 Artk ne bir i, ne kitap, ne de piyano hevesi vard; havalarn nispet edercesine parlak olduu bu ikinci, nc gn akamlara kadar skntdan, fkeden boulurken aklna cenneti dnr gibi ara sra Pazarba'n getirdi; o zaman dnmekten harap olarak yalnz odasndan kap hanmlarn yanna giderdi; yalda yapacak o kadar ii varken, imdide ii kalmad iin zorunlu bo oturmaktan, onlarla konumaktan baka bir ey mmkn deildi. Hacer daima orada, cumbada bulunurdu; Hanmefendi ara sra grnr, elindeki ile urard. Hacer'le byle yalnz kaldka, birbirlerine zorunlu olarak birtakm srlar verirlerdi. Onu pencereye o kadar dadanm ve merakl

gryordu ki, nce evde skldndan elenmek iin sokaa bakyor demise de, gittike artan bu meraknn yalnz bir kiiye ait olmas ihtimalinde karar klmt; fakat onun hemen her geene daima bir dncesi oluyordu; bazen, "Aman karde, bak, u ne gzel bir bey!" dedii olurdu, sonra bir bakasn gsterir, onu da ayn tella beklerdi. Suad hepsini birden nasl olup da byle beendiini anlamayarak aard. Sonra beyler gelirler, Fatin'in gerekli gereksiz, "Vallah billh"lar, Sreyya'nn sessizlii arasnda yemek yenir, sonra Beyefendiyle Fatin tavlaya otururlar, Sreyya onlarn yannda, dalgn, Hanmefendi elindeki iiyle, byle bir iki saat geer, sonunda tavla bir grlt arasnda sakrdayarak kapanr, herkes odasna ekilirdi. Beyefendi hakl haksz huysuzlaarak, fkesini karmak iin her eyi yaparak Fatin'i hrpaladka, o hakl da olsa boyun bker, raz olurdu; o zaman Hacer, Suad'n kulana eilerek, "Allah akna bak, oyun oynarlarken nasl bazen aptal gibi dncesiz kalyor, nasl eliyle burnunu kayarak tutuyor." derdi; babasna boyun bktke, "Onuru yok ki!.." diyordu, sonra devam ederek, bunun hep ona ho grnmek iin yapldn sylyor, "Param gitmesin diye... Ah bilsen kardeim, hep para iin... Babamla ho geinmek iin ondan dayak yese, yine srtacana eminim..." diyerek, bir kere bir ey iin onu tevik ederken onun, "Ne, sonra beni evden kovsun da sokakta m kalaym?" dediini anlatarak yzne bakyordu. Gerekten, Beyefendinin byle rastgele ate pskrmelerine dayanmak iin insann byle bir zorunluluu olmas gerekirdi. Bir akam tavlada yenilerek hi gerei yokken Hanmefendiye dnp, hmla, "Canm, sen de elinden brak unu... Allah akna!" diye bir kmt ki, Suad haykrarak ona kar kmamak iin kendisini g tutmutu. Bazen odasnda haykrd iitilirdi; mesel srahisini bo bulduu iin karsna sylemedik sz brakmaz, otuz yllk hayatlarn bir yk olmak zere, lanetle katlanlm yllar gibi gstererek, "ldm, aranzda kumdum!.. Allah da sizi kurutsun!.." diye haykrr, sonra, "Amma kabahat hep bende... yilikten kim anlam! Enselerinde boza piirmeli ki i grlsn. Aksi herifin biri olaydm grrdnz!.." dedii iitilirdi. Hanmefendi ona kar sessiz, ezilmi, susmasn rica ederse, "Niin susacakmm? Hem yap, hem ldr, hem sustur!.. Artk ldryorsunuz... Son gnlerimde beni hortlatyorsunuz... Akama kadar sizin iin ter dkyorum, bir suyumu vermiyorsunuz... Hem sizden mi korkacam? Kendi evimde

neden susaym? stemeyen defolsun!.." diye bir sr yaknma ve hakaret gelirdi. O zaman, Fatin eer evdeyse onun gzne grnmemek iin ufalmak ister gibi bir keye bzlr, Hanmefendiyi haksz bularak, "yi ya canm, o da bakversin. Evde hizmeti yok deil a; gnl krmamak iin aldrmyor ama, ihtiyar adam bu, fkelenir a!.. Hepimiz, sayesinde yayoruz!.." derdi. Byle herkes, hep kendi iini, kendi hesabn dnerek doruluk ediyordu... Ah, Suad bunlardan ne kadar ireniyordu! Hatta Sreyya'nn nasl olup da bu babann olu olduuna ayordu, sonra annesini gznn nne getirip, "Ona ekmi!" diyordu. nk ona hayran oluyor, bu kadnn bu byk sabr ve dinginliine o kadar balanyordu ki, acl zamanlarnda gidip ban onun dizine koyarak alarsa ifa bulacan sanyordu. nc gn akam st, henz gelmi olan Sreyya ile Hanm, Hacer, kendisi orta odada oturuyorlard; pencerenin nnde Hacer birden, "Ooo, Necib Bey geliyor!" dedi. Sreyya dnp, "Sahi mi?" diye sordu; kede, perdenin karanlnda Suad, kpkrmz olduunu hissetti, kendisini gsz brakan yrek arpntsyla o yana bakt, "ite canm, yannda da bizim bey var..." Suad imdi, o buraya gelince ne yapacan ararak, kendisi nasl grecekse herkesin de yle grp fark edeceklerini, titremekten bir szck syleyemeyeceini sanarak bitiyordu. Bir an oldu ki, kap alp Fatin'in arkadan gelen birine yol verdiini grdler, Necib glmseyerek girdi; arkasnda Fatin, "te bir krlang daha!.. Dn, dn... Artk akn var..." dedi. Necib glerek, "Krlanglar galiba yazn dnerler." dedi. Suad, Necib'in gzlerinin kendisini arayp, bir sre taklp kaldn ve bu anda bu gzlerde bir glge ve tereddt bulunduunu grd. Sonra Hanmefendinin sitemlerine cevap vermek iin ona dnd, o sebebini sylerken Fatin, Hanma hak vererek "Ee, ne yapalm, insanlk bu!.." dedi. Sonra herkese bakarak, "insan ite, iinden geldii gibi hareket eder. Bu insan yaratlnn gereidir... Deil mi Srey-yacm!" diye ona bakt. Sonra birden, "Artk bu yeter!" der gibi bir hareketle szn akn deitirdi, "Lkin bir lfer buldum ki... Baylacaksnz!" diye herkesi susturdu. Eliyle gstererek, anlatarak, "Bu kadar, tam bu kadar vallahi!.. Birden yle imrendim. Ama ne balk... Bir grseniz..." diye bi-tiremiyordu. Sonunda yapt

fedakrln deerini iyice hissettirerek, "Aldm." dedi ve bir eyi gizli tutuyormu gibi parman azna gtrd, "Ama parasn sormaynz... Korkarsnz... On beten aa vermedi... Aksi gibi hainlerin tanesi de yz dirhem geliyor!.." Suad karanlkta, Necib pencerenin nnde aydnlktayd, Fatin sylerken hepsi ona bakyordu, o zaman Suad bir iki kere Necib'in, kendisine zlemle baktn fark etti; bir an oldu ki, kendisi de bakt, bu iki varlk kar karya gelince oradakilerin hepsinden ok birbirine yakn olan ruhlarnn rpnmalarn hisseder gibi oldular. Suad bu haftadan beri onu o kadar seviyordu ki, kendisine uzak yerlerden saldran bir ate seli gibi kalkp ona geldii iin teekkr etmek, "Seninim, beni gtr!" demek cokusuna kaplyor, ona o kadar derin bir kran ve ballk hissediyordu. Fakat Hacer'in bir sz onu dondurdu; o imdi Necib'e sitem ediyordu, "Maallah efendim, artk bilmem nasl gelinebildi?" diye bayla "Seni seni!.." yapyordu, sonra ince dudaklarn sivriltti, "Artk, tabii bundan sonra sk sk terif edersiniz." dedi ve Sreyya'y gsterir gibi yaparak, "Bunlar buradalar m deiller mi?.. Sk sk gelirsiniz artk, deil mi?" dedi. Byle balayan bak szn sonunda Suad'a taklarak, eytanca bir glmsemeyle parlad. teden beriden konuulmakta devam olunuyordu. Necib hem ara sra sze karyor, dinliyor, hem ara sra kaak baklarla Suad'a bakarak ondan bir glmseme, okayan bir bak, bir sevgi belirtisi bekliyordu; pek en grnyordu; onlardan zrler diliyor, Fatin'le eleniyordu; balk konusunu kurcaladka br parmaklarn birletirip azna gtrerek, "Ama ne balk, vallahi billahi grseniz aarsnz!.." diyordu, o zaman Necib, "Pek az kyormu!" deyince Fatin, "Dedim ya, on beten aa vermedi. Hem de tanesi!.." diye yeniden anlatyordu. Fakat Necib gittike neesinin yalan ve yapma olduunu gryor, bir siyah kedere boulmaya balyordu; o kadar umut ve hevesle geldii Suad' durgun, donuk grdke aryor, zlerek, "Ne oldu acaba?" diyordu. Halbuki Suad, Necib'in ikide birde kendisine evrilen baklarndan skld, herkes biliyor da bir anlam vereceklermi, imdi Hacer bakp grerek anlayacakm gibi korktuu iin, "Bakmasa, bari bakmasa..." diye ona kaygsn anlatmak istedii iin yle duruyordu. Necib, "Bir haftadr kendisini grmedim; kendisinden ayr nasl yaadm anlamyor, demek kendisi abuk unuttu. Benden okamay, glmsemeyi esirgiyor. Acaba dargn m?" diye yazklanyordu.

Bir haftadr ne olduunu bilmedii iin sonsuz bir znt ve azap, ruhunu ele geiriyordu. Yalnz kadnlarn yapabilecei bir anlamsz hareketle, bir basit glmsemeyle mutlu edileri umduu halde, kendisinden kaan bu bak onu bitirdi, yle oldu ki, btn yemekte bekleyerek, zleyerek, gevezelendi. Her an yeniden ortaya kan umutlar izleyen ve neesini alt st eden skntlarn gstermemek iin, zorla gevezelik ediyordu. Onlara Beyolu'nu anlatt, sylendi, tuhaf eyler buldu, gldrd. Ve hl onun bir bakma ulaamaynca, geleli iki saattir, onun hl renksiz, anlamsz durduunu grnce ruhunda bir gcenmenin, pek abuk fkeye dnen bir gcenmenin kklendiini hissederek, sessiz ve karanlk kald. Daha kahve eldeyken, Beyefendi iaret edince, Fatin tavlay atrdatarak ortaya at. Onlar orada bir takm oluturdular ve yemekten kalknca karanlk bir keye kam olan Suad, tavla iin mumlar gelince yeniden k iinde kald. O glgede doya doya Necib'e bakarak, onu hznlendirdii, hznl grd iin kendisini yle durmak zorunda brakan eylere kzarak zlrken, yeniden herkesin baklarnn zerine yneldiini grnce can skld; Necib ise, geldiine piman, hayatna piman, karar veremeyerek kalyordu. O, Hanmefendinin yanndayd, ara sra alak sesle konuuyorlard. Sonra hep susuluyor, yalnz tavlaclarn sesleri devam ediyordu. Sonra, birden susan Necib'e, glerek, "Siz de glmyorsunuz. Bu gece ne kadar neesizsiniz, a canm!" dedi. Necib, "Niin?" diye sordu. "Bilmem, baksanz a!.." Ve Hacer, fkrdayarak Suad'a dnd: "Deil mi Suad?" Suad belirsiz bir iaret yapt. O zaman Hacer, ona da saldrd: "Zaten sen de bir keye bzlmsn ya, bilmem neniz var?" Necib sklarak, Suad'n ok renksiz bir gzle baktna dikkat ederek, bozuk bir glmsemeyle, "Sindirim zaman..." diyecek kadar g bulabildi; sonra Hanmefendiye kz kardeinden sz ederek, kurtulu aresi arad; onlar yava sesle byle konuurlarken, Hacer szlerine kulak veriyordu. Birden tavlann evresinde bir frtna patlad. "Tok ama, olmaz ama..." diye Fatin terli burnu, yorgun gzleriyle yemin ediyor, Efendi elinde zarlar sallayarak kahkahalarla glyordu. "Zarlar, pullar, mars..." szcklerinin yinelenmesi arasnda, frtna yeniden dindi; yeniden zar ve pul sesleri uzad.

imdi Hacer'in can yine skld, bu sefer Suad'a dnd: "Haydi, biz de bezik oynayalm. mz, olmaz m?" dedi. Necib, yrei arparak, onunla bezik oynama mutluluuna bir an nce ermek istedi, fakat Suad rahatszlktan yaknd, bandan rahatszd. "Ha, onun iin mi susuyorsunuz?!.. Ben de sandm ki!.. Siz yalda da byle idinizse..." Sreyya ban kaldrp bu tarafa bakt, Suad'n yrei, onun bakmasyla bir ey kacakm gibi hoplad; byk bir yorgunluk hissetti; onlar konumaya baladlar, Sreyya yanlarna gelmi yaly anlatyor, o abarttka Hacer, ikide birde Necib'le Suad'a bakarak, gzlerinde bir parltyla dinliyordu. Necib, "Evet, imdi yeniden tneme sras geldi. Ah, yaz bir daha gelse!" dedi. Bu son cmleye, btn yoksunluunun acln koymak, onu Suad'a anlatmak istiyordu. Hacer kmseyerek, "O niin o? K kt m? Bir zamanlar o kadar severdiniz... Asl k gelince sevinirdiniz..." diye sustu; sonra, aklna bir ey gelmi gibi, "Ha, kuzum, o sizin eldivenin hanm ne oldu?" dedi. Suad lyorum sand; Necib heyecann kahkahayla geirmek isteyerek "Yani madam demek istiyorsunuz?" diye kapatmak istedi; fakat Sreyya merak ettii iin kapayama-d. O soruyor, Hacer cevap vermeyerek Necib'e hitap ediyordu. "Hanm, madam... Onu soruyorum!.." diyordu. Necib, artk yalnzca ciddi, "ld!" dedi. "Eee, eldiven ne oldu? Hl saklyor musunuz?" Necib, "Onu da gmdk!" diye cevaplad. Sonra Hanmefendinin glerek yavaa syledii bir sze cevap vermek iinmi gibi dnd, hl Sreyya'nn sorduunu ve Hacer'in anlattn iiterek, Suad'n ne kadar ac duyup ne kadar can sklacan da dnerek hem sklyor, hem korkuyordu. Fakat Hanmefendinin kendisinin hafife geirecei bir szn Hacer kapp, "Evlenmek mi? Necib Bey mi?" dediini ve iln ettiini iitince, btn btn bozuldu: "Eleniyor musunuz? Ben daha ocuum!.." diye akaya bomak istedi. Sreyya ciddi ciddi tartmaya, evlenmekte bir sebep bulunmayacan anlatmaya balad; Necib, bunda belirsiz bir

maksat sezdii iin bir cevap vermedi. Fakat ah, niin Suad'n gzleri ondan insafsz, zalim, kaytsz bir srarla kayordu; niin yle susuyor, sz sylerse bile iki anlamsz szckle bitiriyor, glerse bile herkese glyordu? Ne olmutu? Onun szlerini dikkatle, canla dinledii, onun yzne btn ruhunun zlemiyle bakt halde, onlarda hibir zel anlam bulamyordu. Btn gece Necib, ruhu bu kayglarla, ferah ve en grnp sezdirmemek iin sylenmeye mecbur oldu, ac ekti; fakat sabahleyin bunun acsn kard, aa indii zaman Suad'la Sreyya'y yalnz buldu ve Sreyya, yeni gelen gazeteye dalm olduu iin birka dakika Suad'la yalnz, kar karya kaldlar; Suad istemeyerek, elinde olmayarak onu bu kadar zd iin btn gece yanm, erkenden inerse yalnz kalrz diye uyuyamayarak aa inmiti; onun da geldiini grnce, bir saniyede onu mutlu edip her eyi anlatmaya zlemli, "Maallah, bu ne erken!.." diye, ona gidip glmsedi; bu glmsemede btn ruhu, perian ruhu titriyordu; bu mutlu etmek isteyen ve mutlu olan kadnn ruhunu verdii bir glmsemeydi. Necib, btn ruhunun karanlndan syrlp bir bahar iinde kalm gibi, mutluluuyla ezilmi, yalnzca gzleriyle teekkr etti; Suad ona, "Buradaki hayatmz gryorsunuz ya?" gibi bakt, sonra "Her ey bitti." demek ister gibi bir hareket yapt ve Necib'in "Ne oldu?" diyen gzleriyle sormasna, "Aman, rica ederim dikkat!" diye fsldad. Fakat o kadar... Birbiri pei sra Fatin, Hacer geldiler; Fa-tin gazeteye, Hacer Necib'e yanat. Suad bir kenara ekilip Hacer'in ne bitmez tkenmez szlerle onu rahatsz ettiine bakyor, ara sra onun, "Ama Necib Bey!" diye gllerini souk ve sevimsiz buluyordu. Beri tarafta beyler gazetenin yannda birbirleriyle konuurlarken, Necib ne sylyordu ki, Hacer byle glyordu; bu bir sre kk kahkahalarn srmesinden oluan bir fkrtyken, sonra hamleli bir parlak kahkaha oluyor, gzel gldn bilen bir gen kadn savurganlyla, glmelerin arkas gelmiyordu. Piyanonun yanna oturdular, imdi Hacer'in uzun uzun bir ey anlattn, Necib'in glmseyerek tek tk cevaplarn dinliyordu, eliyle yle dayand piyanoda imdi ihmal ile birka ezgi karmaya balad; ama, Suad bir erkek olsun da kim olursa olsun gibi bir ey olan bu halden o kadar nefret ediyordu ki, Necib'e sklyordu; bu kadarnn fazla olduunu, Hacer'in deliliklerine bu kadar oyuncak olmakta mnasebetsizlik bulunduunu anlamalyd gibi geliyordu.

Onun iin, Fatin gazeteyi brakp, "Yolculuk grnd, saat ka?" diye Sreyya'ya saati sorduu ve gitme zaman geldiine karar verildii zaman rahat etti; Sreyya Necib'e, "kyor musun Necib? Birlikte kalm!.." dedi. Hanmefendi gelmi, Fatin'e bir ey smarlyordu. Sonra mdahalesi gerekti; Hanmefendi, Fatin'in Hacer'e ald lavantadan bir ie istiyordu; teki, bir yandan gazetenin son stunlarna bakyor, bir yandan, "Hay hay efendim, ba stne..." diyordu. Hanmefendi paray sorunca Fatin'de pek tell bir kabul etmeme tavr grndyse de, sonunda almak zorunda kalp, "Yirmi be, yirmi be efendim... Fakat ne gerei var!. Rica ederim!.. Msaade buyurmahydnz..." diye paray ald. Artk kyorlard. Hacer Necib'e ne zaman geleceini soruyor, o da, "Bakalm!" diye tereddtle Suad'a bakyordu; o zaman Suad, hiddetinden, istemeyerek, fakat elinde olmayarak yreinden gelen bir arzuya uyarak ban evirdi ve onun ok zgn ktn grnce, imdi de iinden bir zehir aktn hissetti. Evet, onun buraya geldiini hem istiyor, hem istemiyordu. Burada her an imdi bir ey sylenecek, imdi bir ey olacak diye korkmak onu bitiriyordu; dn gece bir sre kalbinin durduunu hissetmi, kulaklar uuldam-t. Bundan baka Hacer'e de kzyordu. Necib burada yalnzca Hacer'in oyunca oluyordu. Hacer cumbadan onlar gzleriyle keye kadar izledikten sonra, birden dnerek, "Grdn m babamn sevgili damadn?" dedi. Sonra iinden tayormu gibi cokun bir yaknmayla sylenmeye balad: "Ah, sen bilmezsin." dedi. "Sen bilmezsin ki!.. Her gn yasaya yasaya her halini o kadar rendim ki, artk ireniyorum. Dn geceki balk konusunu biliyorsun ya... Sonra sabahki avanta... Gya para almak istemiyor, halbuki ald, eer kendisi demek zorunda kalsa da o bir ie avantaya yirmi be deil, be kuru verse, bir ay hasta yatar..." Burada ac ac gld: "Sonra, sonra o gazeteyi grdn ya!.. Eer okumadan buradan ksa, akama dnd zaman ille okumal, yoksa sokakta on para verip de bir gazete bile almaz..." Suad istemeyerek glyordu, "Amma da yaptnz?" diye itiraz etti. br ok ciddi, yemin ediyordu, "Hep para iin, para..." diyordu. Sylerken, ikide birde sokaa bakmaktan kendisini alamyor, cumbann iinde diz st oturmu, kh dayanarak, kh dikilerek, nemli bir ey sylyormu gibi konuuyordu. Biraz sonra bakarak, "Para iin neler yaptn bir busen..." dedi. Sonra glerek, "Bilmem ki sana syleyeyim mi? Gece gndz paraszlk yaknmasyla para

biriktiriyor, vallahi biriktiriyor. Benden saklyor. Ama eminim, bir eye harcad yok ki!.. O kadar paray ne yapacak? Zavall Perizad, giysilerini spre spre, lekeleri karacam diye uraa uraa ne hallere giriyor, bilsen... Aman hanmcm, ille yaka... Siliyorum siliyorum, bembeyaz olmuyor!' diyordu. Hl gveylik gmleklerini giyer, 'Ne zarar var, ne yapalm, paraszlk bu!..' diyor. Daha daha... Sylenmekle biter tkenir ey deil. Ara sra ocuumuz olsa diyorum da gzleri fal ta gibi alyor, 'Sen ldrdmsa kendini okut hanmefendi! Benim daha o kadar param yok.' diye bana kyor. ocuk, ocuk... Halbuki bilsen ne kadar istiyorum kardeim." dedi. Suad zgn, merak ederek bakyordu; bryse yaknmalarna devam ederek, "Benim elimde bir ey brakmyor ki, ne yapalm?" diye yan utanla kendi gszln anlatmak istiyordu. Suad ocuk iin szlayan ve phe edilmeyecek kadar iten grnen bu kadnn yannda, duygularna ortak olarak ona yine acmaya balad. Onun birtakm hallerine hak vermek istiyor, onu birtakm zorunluluklar arasnda zayf ve gsz gryordu; birden, bu kar koca arasndaki madd ve manev ayrla bakarak rkt. Hacer devam ediyordu: "Bir yandan babama o kadar tutundu ki, artk hibir eye nem vermiyor. Bir gn yle olacak ki, beni boayacak ve buradan defederek kendisi burada evin ocuu gibi yeniden evlenebilecek..." Yeniden ac ac glmeye balad. Birden pencereye eilip bakt, tella, "Aman kardeim!.. Ko, ko... Gzel Tahir'e bak!" dedi. Suad bu tell arya uyarak bakt; bu, zembille karlarndaki konan kapsn alan gen irisi bir uakt; o zaman Hacer, nasl btn hanmlarn beenip "uak gzeli" dediklerini anlatarak katlyor, "ille miralayn hanm... Gzlerine baylyormu." diye bitiremiyordu. Suad akn, "Hangi hanm? Niin?" diye sordu, o zaman Hacer sayd, bunlar dpedz hanmlard, hatta bazlarnn gen ve yakkl beyleri de vard. O atk-a Hacer zaferle anlatarak glyor, o kadar merak ve nemle bakarak, yle alarak tarif ediyordu ki kendisinin de onlarla ayn dncede olduu grlyordu; bununla birlikte, o biraz daha gz tok grnd: "Ama irkin bir adam da deil!.. Allah iin sylemeli... Hele gzleri... Ona da bey giysileri giydirirsen, olur biter!." O glerken Suad donmu, susuyordu; onun iin bir erkein gzellii incelik ve sekinliiyle mmknken, bunlarn byle dnmek iin nasl kadn olduklarn dnyordu; halbuki Hacer,

"Canm senin buradan geerken bayldn zabitler, beyler..." dedike, "Hayr, benim buradan geerken bayldm zabitlerden, beylerden haberim yok." demek istiyordu. Ah ne kadar anlyor, nasl gryordu; Hacer'in nasl kocas olmasa ya da iyi olsa yine bunlardan holanacan, nk ruhunun baya, kirli olduunu gryordu ve o hanmlar gznn nne getirip byle ufak itiraflar, aralarnda toplanp konutuklarn dnerek ireniyordu. Bunun, kendisi iin garip ve uzun bir etkisi oldu. Ha-cer'de, nasl kendisine hi benzemeyen esasl haller olduunu zaten bilirdi, fakat anlamazln bu derecesine ayordu; bu kadarn hi ummamt. Ama, Hanmefendi onun iin baka bir ders oluyordu. Onun hakknda en kk bir kt sz sylenmemi, hibir sylenti iitilmemi olduunu dnerek, "Hayr, bu ktlkler kocalarn ktlnden deil, kadnlarn kendilerinden geliyor." diye karar veriyordu, iyi kadn, kocas kt bile olsa, reddedilip kanlmas imkansz olan bir kader darbesi altnda ezilir kalrd. Sevmeye gelince, o byle sokaktan geerken kardan grmekle erkei sevmeyi anlamyordu. Bu ona seveyim diye sevmek gibi geliyordu; sevmek iin bilmeyerek sevmek, sonra fark etmek gerekir, diye dnyordu. br trls... te Hacer'in, Hacer gibilerin sevdalar... mrn geirdii cumbada birini bulup sevip sevilmek iin geen mrnde olumlu ya da olumsuz, her bulduuyla ak oyunu yapmak... ite onlarn sevmeleri... Sevmek bir hastalk gibi geldikten ve sizi ele geirip kahrettikten sonra anlalan, o zaman grlp incelenen bir hal olmalyd. Kim bilir Hacer, bu pencerede kimleri sevmiti? Yani, mmkn olsa sevecekti ve mmkn olmad iin gerek hayatlar sresinde birok eyi bilmeden yayor, yalnzca bir hevesle ak, gidii ve dn merak edilen bir hayal halinde srp gidiyordu. O halde Hacer iin, ilk frsat bir d olacakt; sanki onun ruhu yoktu; onun dncesi, kendisini engelleyen eyler yoktu. Yalnzca kardan grp beendii bir erkei bu kadar gelenekle seven, bu kadar nem veren bir kadn iin ona yaklamakla her ey sonulanabilirdi. O zaman Hacer'in niin Ne-cib'e bu kadar can atarak eilim duyduunu anlyordu. Ama o hangisini seviyordu? Bunu anlamak mmkn deildi. Onun her geenle ilgili bilgisi, meraklar, ayrnts vard. Ve bir gn istemeyerek bunu renmi oldu. Bylece itiraflarla geen iki gnden sonra, bir akam yine sokak stndeki orta odaya gelmi,

pencereyi bo bulmutu; oraya oturdu, birka dakika sonra keden kar kmaz yar tereddtle gzn pencereye dikip oradan ayrlmayan orta boylu, imanca bir svari zabitini grd. O anda Hacer de koarak pencerenin yanna gelmiti. Hacer hi kendisine nem vermeyerek cumbann br penceresine aband, onu ancak arkasndan grebildi. Demek buydu. Zavall adam, imdi kendisine bakan bakn akama kadar kimlere nasl ayn merak ve ilgiyle baktndan phelenmeyerek baar kazanm, memnun gidiyordu. stemeyerek rendii bu hal ile sklrken, birden Hacer dnerek elindeki lavanta iesini gsterdi. Katlarak glyor, Suad'n merakn grerek, "Bouna, anlayamazsn!" diyordu. Sonra anlatt, "Hani nceki gn..." dedi. "Annemden lavanta iin yirmi be kuru almam myd? Halbuki ite..." ienin altndaki fiyat kdn gsteriyordu. Suad orada, on sekiz kuru yazl olduunu grd. Hacer dudaklarnda hakaret edici bir glmseme, "Hdk herif, hem yapyor, hem yapmasn bilmiyor!.. te!.." dedi. Suad elemli, ciddi olarak rahatszd. Syleyecek bir ey bulamayarak, kamak isteyerek, ate zerinde gibi duruyor, Hacer'in kocas hakknda syledii ar szlerden sklarak ne yapacan bilmiyordu. Onun yannda kendisini rahatsz eden bir ey de Necib meselesiydi. O kendi itiraflaryla saatlerini alrken, kendisinden sr almak merakyla ara sra gzleri atelenirdi. Bu kadnda bu yolda bir eyler konumaya tel, konuurken btn ruhuyla megul olarak gzlerinde bir parlay vard ki, Suad ayordu. Konuurken, birok ey, szn Necib'e dnmesine yol aabiliyordu. O zaman Necib'in bekrlk hayatndan sz edip merak ederek, "Onun baka ii yok ki!.. Hep kadn peinde!" diye derin bir merakla parlayan gzlerine bakard. Fakat Necib, hep Frenk kadnlaryla ilgilendii iin, sevmiyordu, "Bu kadnlar nasl da seviyorlar, bilmem ki?!" diye dudaklarn bkyordu. Aslnda onlar beenmekle birlikte, karlatrma yapt zaman, yine onlar deersiz bulmaktan baka bir ey yapmazd. O byle konuurken Suad azndan, gzlerinden bir szck, bir bak, sessizliinden bir anlam kacak, bir ey sezilecek, sonra abartlarak bir yeni yalan daha retilecek diye titrer, "Vallahi bir ey bilmem!.. Bir ey yok!.." yeminiyle iinden o kadar ekinirdi ki, bu szlerin azndan kaacan sanrd. Zaten var myd? Bir ey olmadna, hem de iten olarak, yemin edemez miydi? Onlarn yannda kendisini o kadar temiz gryordu ki, masum olduuna

yemin etmekten korkmuyordu. Fakat Hanmefendinin yanma gidince bu duygu tam tersine dnyor, o zaman kendisini onlarla karlatrdna utanp uurumda bulunduunu inkr edemiyor, bir an kurtulamad o ac dncelerle kendisini harap eden bir eliki yuma iinde lyordu.

19 Hacer pencereden, birden, "Ooo!" dedi. Suad, ne var gibi bakt, teki ban evirmeyip cama yaptrarak cevap verdi, "Necib'le Sreyya!" ve birden yrei arparak sararan Suad'a anlaml bir bakla bir saniye bakp sonra cama yaparak, "Artk elbette gelir!.. Siz burada msnz, deil misiniz?.. Btn yaz iki kere gelmedi." dedi, sonra bu szcklerde hibir kt anlam yokmu gibi, ok doal olarak ban evirip gzleriyle ard: "Aman, gel bak Suad, ne gzel adam!.. Yanlarndaki zabit... Ko, bak!.." O zaman Suad, bunun o svari zabiti olduunu grd; bu adam Sreyya ile konuuyor, Necib az akta onlar dinlemeyerek birlikte yryordu. Sonra zabit ayrlmak zere selm verdi ve pencerenin altndan geerken yine bir kere yukar bakt. Hacer'in omuzlarnda bir gl fkrdad, "A, sanki o da ne? Niin bakyor yle?" dedi ve sonra, beyler oraya geldikleri zaman Suad, daha gideli gn olmad halde Necib'in gelmesiyle kaygl, "Ben gelme dedim, yine niin geldi?" diye gcenik, adeta perian, yine gsz kalmken, Hacer'in Sreyya'ya o zabitin kim olduunu serinkanl ve memnunlukla sorduunu grerek at. Hacer o kadar doal ve serbest davranyor, bu ktl yle tereddtsz, sanki haz ve ekicilikle yapyordu ki, Suad kendisinin nasl saf yrekli olduuna ayordu. O ne kadar korkmutu. Hl nasl da korkuyor, kayglanyordu. Halbuki herkes, ite btn mahallenin en saygn hanmlar, iri yar, gzel bir kyl iin lyorlard. Korkmaktan baka, onu imdi bir de gceniklik rahatsz ediyordu. "Niin geliyor?" diye kendi kendisini yiyordu. Anlamam myd? Giderken ban evirmiken, bunun "Hayr, gelme!" demek olduunu anlam myd? fkeyle hakszlk etmek, "yleyse Hacer iin geliyor." demek istiyordu. Demek kendisi iin gelmiyordu ve

mademki kendisi iin gelmiyordu... Suad gzleri buulatan bir fke bulutu iinde bir rahatszlk bahane ederek kamak, grnmemek, yemee bile inmemek isteine dyordu. Necib'in herkese sz sylerken Hacer'le konutuunu, garip bir glmseyile ona cevap verirken hzlca syledii szlerin etkisini merak ediyormu gibi kendisini de szdn grerek dinlemiyormu, iitmiyormu gibi grnd. Ama hi olmazsa anlasa da biraz saknsayd... Ve onu, tam tersine fazla bir neeyle sylenerek Hacer'i gldrr grdke, nceki dncesi glenir gibi oluyor, "Hayr, iftira etmemiim... Galiba onun iin geliyor!.." demek istiyordu; iinde buna inanmamak ister gibi varolan bu duyguya kar Ne-cib'e hakaret etmek arzusunu yenerek kendisini tutuyordu; nk ona yz yze bir sz sylemek mmkn olsayd, ilk szcnn bir hakaret szc olacan sanyordu. Ve onun mmkn olduka ac, yaknan bir bakla baktn grdke, anlamsz grnmekte bir intikam zevki bulmakla birlikte, hepsinden usanp, yorulup, bir alama arzusunun da benliini kapladn hissediyordu. Bu acya mahkum olmak iin ne suu olduunu dnp artk dayanamayacan, kendisinin her yandan gelen bu saldrlara kar gsz ve mutsuz kaldn grerek boynunu bkyordu. O zaman Necib'e, "Hayr, sana gelme diyorum, ne kadar mutsuz ve sefil olduumu grmyor musun?" diye yaknmak ihtiyacyla eziliyordu. "Hi olmazsa bu kadar sk gelme!.. nk artk her ey bitti." demek istiyordu. Gerekten her ey bitmi miydi? Hi olmazsa btn btn bitirme-mek iin saknmak gerekirdi, halbuki Necib o kadar ilgisiz davranyordu ki, bu mmkn deildi. Ve bu gece Sreyya ve Hacer'le birlikte onlarn drt kii kaldklar bu odada, Necib'in, Hacer'in oyunca olduunu grerek byle duygululuk ve fke arasnda yatmak vakti geldii zaman bir ikenceden kurtuluyormu saylacak kadar ac duydu. Halbuki o, bugn yarn yine gelecekti, bu Suad'da bir ate ve tel olacak kadar merak ve nem kazanyordu; onu anlamayan, byle kaytsz olmak iin ne yaptn soran ac baklar nnde, o kadar acma duyuyordu; zellikle Ha-cer'den ayrlp birden kendisine taklan ballk bak, bu acmay o kadar atelendiriyordu ki, "Ah, seni mutlu grmekten baka isteim yok. Yemin ederim ki baka bir ey istemiyorum!.. Fakat ah, mmkn olsa da u aclardan kurtulsak!.." diyordu.

Evet, niin itiraf etmemeli? Bu hibir bakmdan dayanlmaz hayatnda sefaletlerine tek arenin, hepsini, her eyi brakp gitmek olduunu, btn btn onun olmaynca rahat etmenin mmkn olmadn, uzak ve gereklemeyecek bir d dnenler gibi belli belirsiz anlyordu. Fakat bunun mmkn olmadn da hemen, belki onu dnrken birlikte hissetmekten doan umutsuzluk ve zntlerle, artk lmden baka bir eye snma olana kalmadn anlyordu. Bu her eyi brakp gitmek, nce delilik sayd bu hayal, yeniden dne dne alp artk btn saatlerini alyor, bazen pek kolay bir hareketmi gibi balangcn ve glklerini unutup yalnzca mutlu ve rahat hayatlarn hayal etmeye yneltirken, bir an oluyordu ki, dncesinde at bu mesafelerden rkyor, ona gereklemesi deil dnmesi bile korkun, ac bir ihanet gibi geliyordu. O zaman iinde bir yara alyor gibi bir ac duyuyordu. Herkesin, lemin nefret etmesini, ailesinin, babasnn adn ve namusunu lekelemeyi gze alacak kadar g bulduu oluyor, bu ikiyzl ve kt insanlarn yalnz szde kalan byle kaytlarn kmsyordu; byle olmakla birlikte, bu ite ona olamaz gelen bir yn, bir uursuzluk vard. Onu asl dndren Necib'in itenlik ve ciddiyetiydi ve bundan emin olmak ihtimali yoktu, "insan eminim sand eylerde o kadar ok yanlr ki!.." diyordu. Hem Necib, bu byk fedakrl yapacak kadar kendisini seviyor muydu? Eer imdi o kadar seviyorsa bile bu g ve genlik sonra da devam edebilecek miydi? nk bir gn onu, zntl ve piman grmektense lmek daha iyiydi. Bundan sonra acaba bu yaplsa bile rahat ve dingin bir hayat srebilecekler mi, herkesin haklarndaki dncelerinden, zellikle o kadar aalayp yaralayacaklar adamdan dolay hayatlar zehirlenmeyecek miydi? kisi de birbirine bakp gemii dnmekten kendilerini alamayacak kadar iten, alngan olunca, bu hayat mmkn myd? Daha bir ay nce, bu kadar onarla-mayacak bir ey yaplmad halde de, henz balangcnda birbirleri iin, byle eyler iin ac ekmemiler miydi? Daha bu dereceye gelmeden, daha ilk dncelerde umutsuzlua kaplyor, zellikle Necib'i Hacer'in karsnda yle grdke onun ciddiliinden phelenerek umutsuzluu oalyor, o zaman ba bu arlklar altnda ezilmi, kark, acl, hep aresizlikler arasnda dayanma gcn yitirerek, ne yana dnse bir uurum grerek, "Ah kt, bu ite bir uursuzluk var. Hibir ey yapmak mmkn deil!" diyordu. Yalnz her eyden vazgeip, yine eski hayatna gmlmek

kalyordu. Her eyi unutmaya alp, "O bir dt, geti..." diye, bundan sonra hayatna herkes gibi dayanmak, o geen birka aylk mutluluunu byle birden ve sonsuza kadar s-nvermi grmek acsna hazrlanmak gerektiini gryordu. Ve kendi kendisine bu acl zorunluluu dnrken, isyan eden kalbine kar, uzak, uzak bir ses vard ki, en akll-casnn bu olduunu sylyordu. Bu pek belirsiz, pek abuk kaybolan bir eydi, belki imkanszlkla umutsuzluktan geliyor, g bulmak iin kabul olunuyordu; fakat hissediyordu ki, Necib o hznl gzleriyle gelse, o ateli sesiyle, "Hayr Suad, sen burada byle lmeyeceksin; ben sensiz yaayamyorum, seni gtreceim; gelirsin deil mi, birlikte gelirsin deil mi?" deseydi, hepsini, evet her eyi unutabilecekti; o kadar lgn, o kadar zayf olduu dakikalar vard. Onun sesine, onun bu teklifine o kadar zlem duyuyordu, yle zamanlarda gelecei dnse bile, bir kere btn btn onun olduktan sonra, ilk felketinde lmek ihtimali, kendisini inandryor, yattryordu. Sonra, "Hep d, hep lgnlk! Uyanmal..." diyor, Necib hibir zaman bu kadar fedkrlk yapacak derecede kendisini sevmiyor gibi geliyordu. Yine byle bir anda, umutsuz olarak kvrand bir sabah, Sreyya yeni gitmi, o eline okumak iin gazeteyi alm, fakat gzleri kafesin arasnda dalp kalmt; arkasndan kapnn aldn iitti, "Hacer'dir." diye dnyordu, fakat Necib'in sesini duyunca srad, o "Maallah!.." diye giriyordu. ok byk korkularn verdii iddetli yrek arpntsyla muhakemesiz bir sevincin heyecan karmt. Necib'i yine o mutlu zamanlar, yalnz birbiri iin yaadklar zamanlar hatrlatan o derin sevgiyle dolu bakyla karsnda bulunca, btn phe ve krgnlklarn kaybolduunu grd. Fakat Necib, yzeysel neesinin gizleyemedii bir maskeyle elemli ve kederliydi. Kalarnda acl bir bkl vard, her eyden usanm, dnyada hibir istei kalmam insanlar gibi konuuyordu, bu bir haftalk hayat onu ykm, paralamt. nce resm bir tavrla konumaya balad, sonra yavaa hayatndan sz etmeye balaynca, yaknr gibi bir tavr taknd. Hayatnn nasl bo, nasl karanlk getiini anlatyor, artk dayanamayacan hissettirmek istiyordu. Suad, bir sz sylemeyerek, onun karamsarlyla i skntsna kaplyor, sessiz ve gaml, birden durumlarnn hzn ve bezginliine boulmu, dinliyordu. Sonra Necib, kendilerine geti, ondan uzak, yoksun hayat onu ldryordu, imdi onun Boazii'nden inmeme arzusunu anlyor, her ey bitecek diye

korkmakta hakk olduunu kabul ediyordu. Ac bir yaknmayla, "Fakat, asl sen bitiriyorsun beni!.." dememek iin diini skt. O nce buraya gelirlerse daha sk grrz sanm, burada bulunduka grmek iin bin trl bahane kabilir diye dnmt, halbuki orada... Kalsalard... O hayat dndke korkmutu; gitmekten ekinerek, gitme arzusuyla yanarak, bir karar veremeyerek geecek o cehennem hayatndan o kadar korkmutu ki, stanbul'a inince memnun olmutu; artk buraya sk sk gelecekti, fakat imdi... Eliyle umutsuz bir hareket yaparak, "Halbuki asl imdi bitti!" diyordu. Gya asl sebep evredekilermi gibi davranyordu, fakat ona alayarak, "Halbuki yalnzca sensin Suad, yalnzca sen... Eer sen istesen, dnyada benim iin baka hibir eyin nemi yoktur, ben senden baka bir eyden korkmam... Fakat sen istemiyorsun, sen kayorsun, yalnz sen deil, benden imdi gzlerin bile kayor." demek istiyordu. Ve ikisinin dudaklarnda titreyip sylemedikleri bu szlerden birbirlerini anlayamamaktan dolay, gittike birbirlerine daha hain bir bilmece gibi grnyorlard. Onun bu kadar hainliine kar Necib kalbinde yle bir ac intikam duygusu buldu, "Her ey bitti!" derken, "Fakat siz bundan memnun olmalsnz!" dedi. Zaten belki onu Suad kendisi istememi miydi? Suad, sitemli bir bakla bakyordu. Necib o aclkla: "Evet, rahat, artk rahat... Bundan sonra iyice rahat... Benim yzmden o kadar ac ektiniz, o kadar hakaret grdnz ki!.." szlerini syledi. Suad, gzlerine hcum eden yalar gstermemek iin ban evirip sessizce pencereden bakt, "Ah busen..." demek isteyen i cokusuna kar koymak iin urat. Necib hl ayn ekilde konuuyor, yazn kendilerini sktndan, pimanlndan sz ediyor, bylece sevgi gsteren bir savunma grmek umuduyla mmkn olduu kadar ac szleriyle devam ediyordu. Halbuki susmasnda, ikisi yalnz bulunmaktan sklr gibi duruunda sanki onun ruhunu saklayan bir yabanclk bulunduunu, bir dnceyi baka bir eyle ya da u konumdan kurtulmak isteiyle megul oluunu fark ediyordu. Onu yalnz bulmak iin buraya bu vakit gelip de istedii gibi tek bana bulunca, mmkn olduu kadar urap, sorularla ii iyice anlamak kararndayd. Ve tekrar onun zlem dolu parlak gzlerinin nnde, o namus ve saflk kaynanda, sonsuz umut ve ifa imek isteindeyken, onu iki

haftalk ayr lp bimelerin verecei etkisiyle byle yabanc, inat bir bilmece gibi ilgisiz ve kapal grnce, sylemek istediklerini syleyemeyerek ruhunda bir ac yakar, bir haykrma arzusunun ykseldiini duyuyordu. Byle umut isterken umutsuzluk verilmesinin aclyla o kadar zehirlendi ki, gl bir hrsla kendisini de zehirlemek arzusuna kapld ve szlerini: "Halbuki, ite hl rahatsz ediyorum." diye bitirdi. Sonsuz bir zntyle ezgindi: "Bilir misiniz, gelmek iin niin bu saati setim? Biliyordum ki, sizi ancak bu vakit yalnz bulabilirdim. Bir ey olacak sanyordum. Umutsuzluum ve zntm azalr diyordum... Fakat ite... te grdm kabul... Ah budala!.." Birden kesti, onun brlerinden korktuu konusundaki sans tamamyla dalm olduundan, kendisinin istemediini ve nasl olsa o istemeyince bu durumun devam edeceini, artk nceki kadar sevilmediini dnerek bu aresizlikten dolay feryat etti: "Ah, bilmem ki ne yapmal?" lgnlkla bakarak inliyordu; Suad hl ba cama evrilmi duruyordu. Her an ban evirip birok ey syleme arzusuyla bouuyor, gzlerinin hl kurumadm hissederek, yreinden gelen ak ve elem feryatlarn susturmaya urayordu. Bunda bir zorunlulukla raz olu da vard, "Mademki en iyisi her eyi unutmaktr." diye boyun eiyordu. Ve ite bu kararszlk ve sessizlik nnda, "Beni sevmiyor, beni istemiyor artk!" phesi Necib'e bu saniyelerde geldi. Bu bir acyla balad ve bu ac ruhunun derinliklerine inip, straplarna yle bir avuntu oldu ki, bir umuda sarlr gibi ona sarld. Ah bir kere bundan emin olsayd, onun btn nefret ettii kadnlar gibi birka aylk hevesle vakit geirdikten sonra ilk tehlikede rahatn akna feda edemeyerek ekilen hanmlardan olduunu anlasa, bu son hainlikle yine yaralansayd... Hatta imdi onun ak iin szlanrken, mesel o pencerede bakasn, kalbini imdi ele geireni beklemi olsayd... O zaman yine yaralanacakt; fakat bu yarada byk ifa var gibi geliyordu. Bunun zerine sevilmediini anlamak, emin olmak iin almaya balad, bunu byk bir zevkle, umulan bir neeye kavumak zevkiyle, kimden olduunu bilmedii bir alma hrsyla yapyordu ve bu zevkte de bir aclk vard. "Tekrar ne zaman geleyim?" diye sordu; Suad bu zor durumdan kurtulmak, her eyi anlatmak isteiyle

urarken, sonunda karar vererek ban evirdi, "Vallahi, o kadar kark ki!.." diyerek balad. Fakat Necib'in gzlerinde o kadar yabanc, o kadar ruhsuz, hi Necib'de grmedii souk bir bak vard ki, heyecan birden dondu; o zaman korkarak, tereddt ederek, onun inanmayp elendiini gre gre, bulamad szckleri araya araya evin rahatszln anlatmaya alt. Necib btn bunlarn nasl asl olmayan birer bahane olduunu gryor, "Pekl, ya imdi? imdi de Ha-cer mi var? te imdi de ldm gryorsun, imdi de inliyorum... Ve sen hl ta gibi, hl kalpsiz... Bana bir ay yeter! Bunlar hep yalan... Asl gerei niin sylememeli? Senin gzlerin sylyor ki, artk her ey bitti... Yalan, yalan!.. Ah, hep yalansnz!.." diye haykrmak istiyordu. Bir an oldu ki, Suad onun bu dncesinden phe eder gibi oldu. Ruhunun yeniden o alayan yceliiyle onun ayaklarna atlmak istediini hissetti. "Ah bilsen..." demek iin ld; fakat Necib o kadar souk, yle karanlkt ki, sustu. O imdi ayaa kalkm, pencereye dayanm sokaa bakyordu; dudaklarn titreten, gzlerini bulandran gzyalar iinde, bu artk umutsuz, tedavisiz, her eyin bittiini, onun buna are bulamayacan, tersine, kendisinin bitirdiini grmekten doan gzyalar iinde bouluyordu. Bir zaman Suad'n kendisini ne kadar sevdiini, kendisi iin ne zahmetlere katlanmaya hazr olduunu dnyordu. Ah, o zaman bir daha ele geirmek iin hayatn ne kadar sevinerek verirdi. nk, bundan sonra bu hayat ne yapacakt? nceden dayanamyordu; bundan sonra ne yapacakt? Kap iddetli bir frtnayla alr gibi arkasna dayand. Eikte Hacer grnd, "Necib Bey gelmi diyorlar, nerede ya?" diye gzleriyle aratrd. Onu grnce girdi, "Maallah efendim, hi de haber vermezsiniz!.." dedi, Necib'e giderek, "Nereden byle? Nasl tenezzl buyruldu?" sitemlerine geti. Sonra, ikisinin de durumlarna bakp, merakla, "O ne o? Ne oluyorsunuz ikiniz de Allah akna?" diye sordu; ince dudaklarna sivri bir glmseme takld kald, gzlerinde bir ate glmsyordu. Necib'in syledii birka sz zerine, merak siteme evrildi: "Hani dn gece gelecektiniz? Maallah, gerekten sznzn erisiniz!.." Necib'in mrldand zrlere kar dargnm da balamayacakm gibi davranyor, edilen kabahatin bykln anlatmak ister gibi, "Ah ne kadar bekledim!.." diye yaknyordu. Suad, ban pencerenin camna dayam alyordu. Gelmek iin kendisinden gizli szler verdii bu kadnn gznde Necib'in

komunun uandan bir fark olmayna alyordu. Ve onlar olmasa haykrarak alayacan sanyor, mendiliyle azn tkayarak, dalm gibi grnerek, bakmyordu. Necib o gn akama kadar kalbinde lm zehiri olduu halde kalmak zorunda olduktan sonra, bir zindandan kurtulur gibi oradan knca, oradayken sokaa kendisini atp serbest kalrsa rahat edeceini sanrken, imdi yalnz, btn kayglaryla, btn felketleriyle yalnz kalnca harap oldu. Asl beynini ezen, kafasn atlatan, bir trl zmleyemedii bir yn vard. Yz bin kere, "Lkin, nasl olur? Niin? Bu mmkn deil!" diyor, hibir sebep bulamayarak, "Bir ey var, ne olduunu bilmem; fakat herhalde bir ey var! Ah, bunu nasl anlamal?" diye meraknn bir lm derecesine ktn, kendisini bir humma atei gibi ele geirip kahrettiini gryordu. Bu ate arasnda, bu "ey"in baka biri olmak ihtimali de dncelerini zehirle yakyordu. Demek her ey bitmiti... Her ey, her ey... Hem de geriye dnmek, geen gnleri yeniden ele geirmek ihtimali olmakszn... Ne bir umut, ne bir istek, ne bir ey, hi, hi, hibir ey... Ne bir glmseme, ne bir bak, yle mi? Fakat niin? Burada, bu iin hakszlyla kudurur gibi olarak, fkeden evresini kanl gryordu. Niin? Evet, o ne yapmt? Bu hakaret ve rezillie mahkm olmak iin nasl bir cinayet ilemiti? Ve hibir ey yapmadn grerek, bunun iin anlamayarak, bilmeyerek, bulamayarak sersem, mutsuz, sefil, yine oraya gidiyordu. Ah orada, onun yanna kp titreyerek, onun vcudunun havas evresinde, onun gzlerinde yine o glmsemeyi, onun yalnzca bir glgesini grmek iin yreinde ne sefil bir zlem ve tel vard. Fakat Suad' donmu ve souk, yalnz grnte bir nezketle grdke, yeniden deli olarak ne yapacan bilemiyor ve Hacer'in elinde kalyordu. Ba kayg ateinden atlarken glmek, gldrmek gerekiyor, kamak iin bahaneler arayarak geldiine piman oluyordu. Hacer onu piyanoya gtrr, arklar, perevler alar, sonra kantolara geerek elendirirdi ve Necib piyanoya dayanarak, imdi tede bir dman gibi duran u kadn iin, bir zaman kendisine piyano almann bir mutluluk olduunu ac ac dnerek, bu mutlu olmakszn geen mutlulua yetim bir ayrlk acsyla alamak isterdi. iddetli bir acyla, "Ah, bir saatlik o hayat iin btn mrm verirdim!" diyordu. O zaman Hacer'in deliliklerine en grnp hngr hngr alamamak ya da zgn ve suratsz grnmemek iin ona elik ederken, bir daha

gelmeyeceine yeminler ederek eziliyordu. Her geliinde umutla geliyor, gelir gelmez kamaktan baka bir ey istemeyerek kamay bir kurtulu gibi gryor ve bir daha gelmemek yeminiyle knca yine zlemle yanyordu. Bu sefer bir daha gidip ona yalvararak, alayarak, onsuz kalnca nasl harap ve perian olduunu anlatarak, ona yeniden hayat vermesi iin dilekte bulunmak istiyordu. Fakat onu yalnz bulmak mmkn olmuyordu ve yalnz kalmasn beklemek o kadar iddetli bir ate olurken, yalnz kalsa bile onda cokunluunu, zavall cesaretini donduran bir ciddilik ve arballk grerek korkuyordu. Bir zaman o kadar emin olduu bu kadndan imdi byle korktuka, bakmaya cesaret edemeyecek bir hale geliyordu, gznde o kadar bym oluyordu. Yalnz bir kere, yalnz kaldklar ilk birka dakikada, bin gayret ve yrek arpntsyla, ortada bir hayat ve lm meselesi varm gibi heyecanla birok eyler sylemek niyetinde olduu halde, sinirleri bozulup enesi kilitlenerek, en sonunda yalnzca, "Artk, sanyorum ki dargnz." diyebildi ve titreyerek sustu, cierlerine kadar bitkin brakan bir titremeyle dknlemiti. Suad'm gzleri, bir anlam veremeyecei bir ey sorar gibi kendisine dnd, Necib, u nefis yaratn nasl bir tek szne hayat ve mutluluunun bal olduunu, onun gznde bu varln ne yz bin hayata deer bulunduunu dnerek, tereddtl, bir ey syleyemedi: "Bilmem!" dedi. "O kadar surat ediyorsunuz ki..." Suad yorgun, sonsuz bir bakla bakt ve bir ey sylemedi. Bir baka sefer, Hacer'in piyanodan kalkmasndan yararlanarak birka gndr kendisini dndren ve heyecanlandran niyetini gerekletirmek istedi, cesaret ederek ona rica etti, hem aka reddedemez diye onlarn yannda sylyor, hem de belki bir hatrlay olur da yeniden kendisine dner diye dnyordu. Fakat Suad, ok ksa ve cesaret kran bir sessizlikle reddetti. "Bitti, ah, ne de olsa bitti... Onarlmas imkansz bir biimde bitti!." diye ban dvyordu. Ve onu gittike zayf ve hasta gryordu, kendisi geldii zamanlar onun birok ey bahane ederek katn lerek grdke, ac ac, "Benden kayor, benden!.. Bir zaman o kadar sevdii Necib'den imdi kayor. Demek o kadar nefret ediyor. Niin, ne oldu, ya Rabbim?" dnceleriyle harap oluyordu. Onun elinde geri gelmesi imkansz bir biimde katndan emin olduka, gemilerindeki o mutlu hayat, onun kendisini mutlu etmek iin

yapt eyleri geceler boyu uzun uzun dnerek, o zamanlar atelerle geirdii halde, bugn mrler feda edilecek kadar deerli buluyordu. Sonra fke geldi ve fke gelince dncelerle beslenerek ateli, kanl bir dmanla pek abuk dnt. Onun, elinden gittiine kesinlikle karar verip, bir sebep de bulamaynca, btn suu ona yklemekte bir alma vahilii buldu. "Ben ne yaptm? Hem daha ne istiyor?" Ona sayg ve tapnmadan, onu o kadar byk ve yce bir akla sevmekten baka ne gstermiti? O kadar zene ve saknganla kar, bu ak byle aalanma ve hakaretle mi bitecekti? Bu da m her ak gibi yalnzca bir nefret, kalbinde bir mezar brakacakt? O kadar sekin ve grkemli grd, yle olmas iin her eyi yapt bu akn da sradan, her gnk aklar gibi olduunu kabul etmek zorunluluuyla isyan ederek ban duvarlara arpmak, emellerinin bu aalanarak knde hazr bulunmak istiyordu. Ah, hayatndan ne kadar ireniyordu, onun hibir zerresinde syleyecek byk, saygn bir ey grmyordu; kpek gibi balam, kpek gibi yaam ve kpekler gibi imdi srnmeye mahkum olmutu. nce hayat konusunda grkemli emellerle kendisini aldatt dnemi izleyen yenilgi dnemi balamt, nce n kazanmak, byk olmak iin alm, o kadar almak gerekmi, yce emeller ve hayal binalar kurmutu, fakat bundan abuk ve kesin biimde iyilemek gerekti; hayatnn bu emellerini gmdkten sonra, kadnlar bir hayat iin yeter dncesiyle onlara kotu ve bu sonsuz bir yenilgi oldu; ite bu son, en son yenilgiydi ve bu, her eyin sonuydu. Artk hayatna tkrmek istiyordu. Ah onu nasl bir ey sanmt, halbuki hep, hep botu; n, duyumsuzluk, ak... Hepsi, hepsi botu. Tutunacak, hayatta dayanlacak hibir ey yoktu, lmden baka hibir ey gerek, hibir ey sonsuz deildi... Ona gidip, "Kadnlar, ah siz hep aynsnz!.." diye haykrmak istiyordu. Ve bir gn, o kadar kahredici, o kadar vahi bulundu ki, onun nne kadar gidip dmanca bakarak bu sz syleyecekti; fakat ok zamandan beri yakndan grmedii iin onu imdi, o kadar zayf, san gzlerini o kadar rk ve siyah buldu ki, btn dmanlk ve fkesinin gzyana evrildiini grd. Evet, Suad lyordu, her ey onu ldryor, evdeki hayat, Sreyya'nn halleri, artk o kadar mutluluk umduu ak gmmesi, her eyi... Fakat onu asl ldren ey, Necib'in Hacer'in elinde direnerek deil zevkle oyuncak oluu, piyanoda, bezik masasnda,

pencere kenarlarnda saatlerce glmeler, fsldamalard. Kendisini artk sevmeyiine, maddi bir yarar bulamaynca ihmal ediine, zellikle o kadar ciddi olmayna dayanabilecek, eer gelmese onu unutabecek-ti. Fakat Necib'i gznn nnde bu kadar baya yrekli bulmak, onu ldryordu, ilk defa kskanln tehlikeli zehri yreini yakyordu. Onu byle grdke yalnz sevilmediine deil, hibir zaman sevilmemi olduuna karar vermek onu harap ediyordu. Hem niin sevilecekti? Kendisine bakp siyahlanm kapaklan iinde gzlerini donuk, yzn sararm bularak, imdiye kadar hatta o derece yz grdne ayordu. Hibir zaman da kendisinin ei bulunmayan bir gzel olduuna inanmamt. Fakat herkeste zel bir ekicilik bulunur dncesindeydi. Halbuki kendisinin ite bir yl bile bir ak srdremediini gryor, hibir eyi baaramay nnde dknleip gszleiyordu. Ve ac bir fedakrlkla birlikte, Necib'e hak veriyordu. Sevmemekte hakk olabilirdi, fakat gznn nnde o hareketlerde bulunmak, zalimce bir davrant, hele ara sra kendisine yine eskisi gibi davranmasnda dayanlmaz bir hain alayclk buluyor ve o zaman ate kesilerek kamaktan baka bir ey yapamyordu. Ve btn bu mcadeleler iinde her gn daha ok lyordu. Halbuki Necib brakp kaamad iin, dayanamayarak, yanarak, lerek gelip de Suad' byle hor gren karanlk bir yzle grd iin, kederli grnmemek, phe vermemek iin deli gibi bilmeyerek geliyor, ayr yaayamad iin geliyor, onu yle bulduu iin lyordu. Ve nce byle birbirlerini yanl anlamaktan balayan soukluk, grlp aklanmadka yava yava balayan dmanlk rengiyle o duruma geldi ki, bir sre sonra Suad onu o halde grp lmemek iin onlar yalnz brakp kamaktan baka are bulamad. Ve Necib piman, fkeli, perian, sersem, nce delice neeli sonra dkn ve perian, artk Hacer'e de dayanamamaya balyordu. Fakat hibir ey yapma ihtimali yoktu. Nedensizlik, aresizlik iinde kudurmak istedii bu delilik ve samalama dnemlerinde yalnzca kendisini yiyordu ve bu o kadar ac dolu bir yaam oluyor, o kadar kararszlk iinde srnyordu ki, artk gznde hibir eyin nemi kalmad oluyordu. Buna karlk, deli olacan sand, haykrmak istedii frtna saatleri, "Lkin ben ne yaptm? Ne yaptm? Niin?" diye her eyi aklamak istedii kin ve nefret anlar da vard. Bir gn bu son dereceye geldi. Bir akam yine kendisine engel olamayarak, "Belki bir glmseyi grrm, belki sefilliimi grr de

piman olur." diyerek konaa gitti. Hacer'le Hanmefendi oradaydlar. Suad' gremedii iin zgn, sormaya ekinerek yemei bekledi ve titreyerek onun sar yz, soluk gzleriyle imdi geleceini beklerken, Sreyya yalnz indi, onun rahatsz olduu iin yemee inmeyeceini syledi. Herkes bu duruma zlrken, Hacer'in garip bularak onun henz akam st pek iyi olduunu sylemesi Necib'i harap etti. Ve onun kendisi iin inmediini anlamak iin Hacer'in bu sylediklerine muhta olan Necib iin, bu parampara eden bir darbe oldu. Son ve ldren darbe... Bu, artk her eyin sonuydu, demek her ey bu kadar tedavisiz bitmiti? Demek artk, onu varlyla bile o kadar rahatsz ediyordu. Bir zamanlar, tam tersine, onu mutlu ettiini ve kendisini grp alkoymak iin neler, ah neler yaptn ac ac dnerek gzlerine yalarn hcumunu hissetti. Fakat birden fke ve kin bunlar kuruttu, bu hakaret dayanma gcnn ok ok zerindeydi, o kadar ki deli gibi elinden atal ba frlatarak sokaa frlamak ve... Evet, artk lmek istiyordu, mademki her ey bitmiti, mademki her ey bu derece bitmiti, artk lecekti. Hem de ne biti, hem de nasl biti ya Rabbim! O btn bir saflk ve soylulukla bir kadn o kadar azizletirip ycelttikten sonra, imdi, ah imdi ne kadar, onu da brleri gibi hafiflikle, hakaretle dnp, iki konumadan sonra eskiyip atlan bir kundura gibi brakm olmay ne kadar istiyordu. Ona gidip, "Ah, siz hepiniz birsiniz!" diye hakaret etmek iin nasl bir zlemi vard. Ac ac, "Beni pek budala bulmutur!" diye glyordu. Fakat bu da mmkn deildi, hi yle grnmyordu; "Mutlaka, mutlaka bir ey var, fakat ne?" diye beynini yerken bu kadar aalanma ve hakaretle defedilmek acs bir yara oluyordu. Ona haykrmak, kanlarnda boularak, nnde lerek haykrmak istiyordu. Ve onun ayaklarnn altnda kanlar iinde lmekte bir intikam vahilii var gibi geliyordu. nce bu dnceye tutuldu. Ne olursa olsun, onun nnde kendisini ldrecekti. Ona yrtc bir hayvan dmanlyla; "Biliyor musun, sen de onlardansn. Bense bir ey sanmtm!.." diyebilerek lmek, ona kendi yreinin gcn ve yceliini gsterip piman etmek, harap etmek dncesi Necib'i kendisinden geiriyordu. Ve yemekten sonra, bir bahaneyle, ellerinden kurtulup sokaa frlad zaman, bu atele yanyordu. O kadar yanyordu ki, "Ah bir ey, bir ey!" diye szlyordu. "Bir ey, bir deva, bir ifa..." Birden

aklna gelen dnceye o kadar esir oldu ki, kendisini bir arabaya atarak, "abuk, Tokatlyan!.." dedi. imdi araba, iddetle kaldrmlarn zerinde uarken, sanki beyni uyumu, bir ey bilmiyormu gibi ayrnt ve sebepleri dnemeyerek, ac doluydu; ac duymaya o kadar alt, onu o kadar doal bir ruh hali sayd iin ac doluydu. Tokatlyan bu k gecesinin saat drdnde tenhayd, yalnz kalkmakta gecikmi, masa banda yemek sonrasnn uyuukluuyla konumaya dalm gruplar vard. Orada bir masaya oturdu. Garsona, "Viski!" dedi, garson viskiyle soda getirmiti ve byk bardaa bu ngiliz raksndan iki parmak kadar koyuyordu, Necib, "Koy, koy!" dedi. Hl, "Koy, koy!" diyor ve garson aknlkla bakarak dolduruyordu; bardak dolduu zaman soday gstererek, "Gtr onu." dedi ve ilk hamlede viskinin yarsn iti; iki dakika sonra midesinde bir ate btn damarlarna, beynine yayld. Hl o ac, o sebepsiz, ne zaman gelecei belirsiz bir sanc gibi, azap devam ediyordu ve bu kafasn kaplayan sarholuk arasnda, gzleri dumanlanp derin bir ate zlemiyle ruhu szlarken, birden orkestrann sesleri duyulunca, "Oh!" dedi, dumanl, bulutlu kafasnda ac bir zevk dalgaland. imdi artk hatrlyordu, artk aknn btn servenini, en uzak ve kk ayrntsna kadar gryor, onlar uzun uzun dndke, hepsinde sonucun sefalet ve alaklyla yaralanarak, her ayr mutluluktan bir baka yara alyordu. Ve onu, bu azaplardan ok en fazla ldren ey, sebebini bilmeyerek aklayamad ey, Suad'n bu davrann belki en kk bir hareketle engellemek mmknken bunu bilmeyerek, yapamayarak, her eyin byle snmesine gsz bir tank oluuydu. Orkestra o kadar sevdikleri, birlikte o kadar kendilerinden getikleri Maskeli Balo'nun bir fantezisini alyordu ve "Lkin sapndan koparlm" parasna gelince, btn o yklm mutluluklar o kadar ac ve zlemle hatrlatan bu gzel ezgiyle kendisinden geerek, "Evet, sapndan... Sapndan deil, canndan koparlm, ruhundan koparlm!." diye inledi, viskiyle bomak istedii kederi musikinin etkisiyle, yle bir dumanla, sanki uzaklam, sanki atei snm gibi bir etki veriyor ve bundaki sarho eden zehir, evren konusundaki duygu ve bilgisini o kadar yok edip garipletiriyordu ki, garsona yeniden bardan iaret etti. Ve burada gece yarsna kadar kald;

artk gzleri ar bir uykuyla szlm gibi, ar, bulutlu, yznn kaslar bir bir ekilmi, kaslmt. Elinde olmadan, srekli byklarn kartryor, ara sra kendi kendisine o ezgiyi mrldanarak, "Ah, sapndan koparlm..." diyordu.

21 Bu sefer Necib, konakta bir hafta grnmedi. Suad nce bundan memnun olurken, gittike kayg ve sknt duymaya balyor, onun varlndan da yokluundan da ac duyduunu grp, "Ah, bu ak ne ac bir yaraym, ne uursuz bir eymi!" diyordu; onu o kadar sevmiti ve severken mutluluu o kadar tadar gibi olmutu ki, hayatnn bu sarsntdan krlmamas mmkn deildi. Ve her eyden ok, onu u kadar kk mutluluk ihtimalini bile bir yara yapmak isteyen kaderin elinde feryat ve can ekime arzusu hissediyordu. Kim bilir, belki Boazii'nde kalsalard bu ak byle bitmez, belki bir mutluluk olurdu. Zaten bir mutluluk deil miydi, byle birbirlerini son dereceye kadar, lmlere kadar sevmeleri, birbirlerine dnyay feda edeceklerini her bakta, her nefeste kararl olarak yinelemeleri, sevildiini, sevdiini, bununla mutlu ettiini bilerek yaamalar zaten bir mutluluk deil miydi? Bu artk mahvolmutu. Ac, mutsuz bir d olmutu, deil mi? Ve hayatnda bir ey olabilecekken uursuz bir rastlantyla krlm olan bu akn dsel cesedi arkasnda sevdiini gmenlerin korkun acsna benzer bir zlemi vard. Hayatn boluundan doan sonsuz i skntsna imdi bir byk mutluluk frsatn karp hayatn ykm olmann acl da ekleniyordu. Bu uzun dnceler, kederlenmeler onu btn btn sarartmt. Yz birden incelmi, sar, zen bir grnm alm, iri gzlerinin derin acsyla, btn yz izgilerine hi deimeyen bir elem ifadesi eklemiti. Artk mr, hemen sessizlie ve derin derin dnmeye mahkum olmu denilebilirdi. Sreyya'yla dargnlklar hl sryor, ikisi de piman grnmeyerek, zorunlu birka szckten baka bir sz konumuyorlard. Hacer'in szlerini artk cevapsz brakmaya

nem vermiyordu. Yalnz Hanmefendinin ara sra syledii birka szne katld oluyordu. Necib'in, byle srayla drt be gn gelmediini grnce, imdi kendisi de merak etmeye balamt. Onun darlm olmas ihtimali bu merakla kaygya dnyor, ona gereinden ok sert davranm olmaktan korkuyordu. yle, bir hafta gelmeyince, "Demek Hacer iin deilmi!" dncesi de yorumlarna ekleniyor, o halde Necib'e niin sert davrandn anlamad dakikalar oluyordu. Krlganlnn o kadar etkisi altnda kalmt ki, dayanamayarak, bir ate iinde gibi, elinde olmayan hareketlerde bulunmutu. Fakat imdi? imdi, ite mademki artk gelmiyordu, demek onu darltm, hakszlk etmiti. Hele, onun byle gnlerce, uzaklarda ne yaptn dnmek, bu kayglarn artryordu. Acaba nerede yayor ve nasl yayordu? O kadar sre onun hayatna o kadar karm, o kadar girmiti ki, imdi kendisinde bir boluk, bir rahatszlk buluyordu. Bu dnceler arasnda, seyrek dakikalarda, hibir ey dnmeyip, dalp, herkes gibi yaamak, her ey bittii iin bouna rahatsz olmamak istedii de oluyordu. Fakat merak stn geliyor, dncesini bunlara kaptryor, yalnz bunlar dnyordu. Bir akam sofrada, onun konusu, hi ummad halde alnca, bu dncelerine g ve iddet verdi. Fatin, Sreyya'ya Necib'i sordu, cevap alamaynca kendisi bir i arkadandan duyduunu anlatmaya balad. Fakat sz aznda o kadar geveleyip, lokmalar inemekle o kadar kesiliyor, o kadar uzatyordu ki, sinirsel bir ate iinde Suad ona haykrmak istiyordu; Fatin o arkadandan aktararak Necib'in hayat hakknda ayrntlar anlatrken, bazen yalnzca bir szle, sonra kapal szcklerle, cmlelerini btn btn an-lamszlatrarak syleniyordu: "Bizim Fehim Bey, geen gece birlikteymi... atm!" diyordu. "Ne dayanma gcym bu, ben kimsede bu derece arlk grmedim!" Byle syleyerek, arln nede olduunu belirtmeyip ayrntlara giriyordu. Hanmefendi de kendisi gibi bir ey anlamak iin olmal ki, sonunda sormak zorunda kald, o zaman Fatin, anlaml bir glmsemeyle bakarak, "Beyolu, bilirsiniz ya, her trls... imdi de bir tiyatro kumpanyas gelmi!.." diye gzleriyle bir ey anlatmak istedi, sonra Sreyya glerek, "Kumpanyalar zaten buraya oyun vermeye deil, oyun etmeye gelirler ve aktrisler, sanatlarndan ok baka eylerdeki baarlaryla n yaparlar." dedi.

Sonra sz baka bir eye dnd, Suad yalnzca Necib'in ok elendiini anlam olarak, belirsizlik iinde daha da ac duydu. Fakat bu kadar bile, kendisine souk bir ihanet duygusu alamak iin yetmez miydi? Halbuki o, bir gn Hacer'den yle bir bilgi ald ki, artk hi phesi kalmad. Hacer yanna gelip, birdenbire, yalnzca onunla megul olduunu gsteren bir ciddilikle dedi ki: "Dn gece bizimkinden duydun ya, Necib maallah alm yrm!.." Suad merak ediyor grnmemek iin kendisini zorlad, fakat Hacer'in, anlatmak iin tevike ihtiyac yoktu; o zaman, Necib'in bir aktrisin arkasnda gezdiini, onun iin birok fedakrlklar, delilikler ettii halde, sonunda baarl olduu bir gece yemekte szd iin onu lokantada brakp karnn baka biriyle katn, her gece onu hep yle yerlerde sarho grdklerini anlatyordu. Ve o anlatrken Suad inanmamak, savunmakla birlikte, kendisinden uzakta, baka bir kadn yznden bu kadar hakarete urayan Necib iin ac bir aalanma hissederek eziliyordu. Sonra birden tat, bu zntsne kzd, "Sebep? Niin? Bana ne?" dedi, artk bu iten sonra aralarnda hibir ba grmedii bu adam hl niin dndn anlamak istiyordu. O ilk zorlukta dayanamayarak, yine eski zevk lemine dalvermiti. u kadar ki, imdiye kadar kibarca yaarken, bu sefer usluca geen bir yazn btn tel ve intikamyla bunda arla dyor ya da her zaman byle davrand halde, yalnz bu sefer haberleri oluyordu. "Zaten onlar hayatta o kadnlara almlar... imdi artk memnun olmaldr." diyordu. Halbuki o hayattan nasl uzak grnr, o kadnlar ne kadar aalard. Demek onlar yaland, demek o da yaland, o da bugn byle yarn yle hissediyor, o da herkes gibi sahte yayordu? Halbuki Suad, onu o kadar iten, ne kadar ciddi bellemiti. Ve onda da aldandn grnce, "Zaten hep byle, hep... Hi kimse yok!.." diye suluyordu. Hayatn o kadar ac veren ktlkleri arasnda bir ak var diye ruhunun btn zlemiyle ona sarlmken, ondan da byle hakaret grmesi, onun da byle uzaklamas o kadar ac geliyordu ki, emellerinin bu k iinde yeniden, "Ah Eyll... Eyll... Hayatn mutluluu bilmemekte, anlamamakta! Halbuki onu yaayp bilmemek mmkn deil... Bir kere Eyll geldi mi, bouna... Hibir umut..." diye inliyor ve nndeki hayatn uzun, renksiz, yorgun gnlerle dolu grerek sabredemeyeceini, dayanamayacan sanyordu.

Elinde aknn krk bir oyuncak gibi paralan onu pek kahrediyordu. imdi artk her eyi unutmak, onu kovmak istiyordu. Madem o da yaland... Artk, hatta unutmak deil, ondan nefret ediyordu. Halbuki ne kadar sevmiti, deil mi? zellikle nasl aklanarak, ne kadar seviliyorum sanmt, ilk frsatta bunun nasl gln olduunu, ne ac bir biimde anlam, ne ac, nasl hakarete urayarak, nasl alalarak anlamt. Yalnz bir mevsimlik, ite onun etkisi, gzellii ve ekicilii... Ve bu talih anndan yararlanamayarak btn kalbiyle tapnma duygularyla, kskanlklarla onu ele geirip korumay dnmeyerek, iten gelen doru bir sevgiyle sevmi ve bunu gstermiti, "Ne kadar atele sever ve ne kadar itenlik gsterirsem onu mutlu ederim." diye dnm, onu mutlu etmekten, mutlu grmekten baka hibir eye nem vermemiti. "Fakat, ite pimanlk... ite ders!" diyordu. "Pimanlk m, niin? Ders mi, artk ne fayda?" diye omuzlarn silkiyordu. Mademki Necib o kadar hafif ve vefaszd, hi piman olmuyor, tersine memnun oluyordu. Hem byle kk bir deneyimle bu felketten byle esen kurtuluuna krediyor, "Ya inansaydm, ya btn btn inansaydm?!.." diye titriyordu. Halbuki neler ummu, onun zlemli sesiyle ne teklifler beklemi ve buna ne kadar candan raz olmaya hazrlanmt! Bunu dndke hor ve alalm, boynunu bkerek, "Of, aman!" diye haykracak kadar ac duyuyordu. Bu dncelerden, bu derin aalanma duygusundan, bu ruh aclndan kurtulmak iin lyordu; artk dnmemek, artk unutmak, o zamanlar hi yaamam gibi olmak istiyor ve bunun bir sre mmkn olmayacan, byle birden snveren aknn yazklanmalarnn, byle hatta bir szckle bile af istenilmeksizin, zr dilenmeksizin braklp ihmal edilmek acsnn, ne olsa mutlaka bir sre devam edeceini bilme acsyla srkleniyordu. Bari hayatnda bunun iin bir kolaylk, sevilecek bir ey, yaamaya, mcadeleye tevik edecek bir gzellik olsayd. Sreyya ile aralarnda hl souk bir nezaket egemendi. Evde Hanmdan baka herkesten ireniyordu. Ve bu, kalp duygularyla birleince hayatn dayanlmaz bir ikence haline getiriyor, akamlara kadar yalnz, yorgun, dkn kalyordu. Bir gece, yatmak iin odalarna girdikleri zaman, Sreyya glerek kendisine yaklap ellerini uzatarak, "Hl balamayacak msn Suad, ne kadar kinciymisin!" diye yalvararak ellerini tutmak istedi. Suad o kadar mutsuz ve aresizlii

altnda o kadar ezilmi bulunuyordu ki, eski yllar hatrlatan iten sesle kendisine andn grnce gzlerinin dolduunu hissetti ve ona bunlar gstermekten utanarak, kaacak yer de bulamayarak, derin bir zntyle kark bir snak ve yardm arama duygusuyla onun koynuna sakland, "Ah, neler ektim, neler!" diye hkrmak isteyerek, onun ricalarla, plerle, kk seslenilerle yalvar arasnda byk bir avuntu duyarak, straplarnn aclyla kark bir teekkr alamasyla hayatndan ve mutluluunun byle hakaretli kmesinden bir yaknma ihtiyacyla, uzun uzun alad. Onu yalnzca bir kocann gs olarak deil, her trl kederlerin alanp dinecei bir sevecenlik bar sanyordu; bu yalarn arasnda onun Sreyya olduunu o kadar unutmutu ki, yattrmak iin kendisine syledii szlerden o olduunu hatrlaynca irkilerek, "Ah senin bana ettiini busen..." diye onu itmek istedi. Fakat tam Sreyya da o konudan sz ediyor ve af dileyerek, "Ne yapaym Suad'm, fkeme yenildim. Kendime engel olamadm. Fakat sen de itiraf et, sen de o gece gereinden ok sinirliydin... yle yapmasaydn, kim bilir..." diye syleniyordu. Kim bilir, belki oralarda kalacaklard, deil mi? Fakat orada kalsalar, Necib'e belki bir zevk ve kandrma gdas olacak deil miydi? Onun bile, imdi hakszlk diye itiraf ettii ey gerekten bir hakszlk deil, demek bilmeyerek bir koruma olmutu? Sreyya hem dostluunu, hem karsnn namusunu, yani mutluluklarn korumutu ve kendisini uurumlardan korurken kendisi onu aalam, onu sulamt, deil mi? imdi ona teekkr etmek, alayarak teekkr etmek ihtiyacyla daha da gzne girmek, "Yok, yok, asl sulu benim!.. Sen iyisin, iyisin Sreyya!.. Beni sen affet! Ah sana ne kadar hakaret ettiimi, ne haksz davrandm bilmi olsaydn!.." diye inlemek, daha sokularak, "Oh, beni sakla, beni koru... Beni savun!" diye snmak istiyordu. Ve bu snmada, dinginlik, avuntu ve g buluyordu. Gzlerinden akan yalar onu biraz yattrm, onun szleri kendisine g vermiti. Ve demek, hl Sreyya'da sevgi ve sevecenlik, her eyi unutup onu sevecek kadar itenlik ve gvenlik bulabiliyor, demek onu sevebiliyordu? Onu sevmek deil, ona ettii hakaretlerin affn elde etmek iin yalvarmak gerektiini gryordu. nk phesiz ona kar hakszlk etmiti, o kadar hakaretlerden baka onu haksz sayd iin de hakszlk etmiti, o hep bilmeyerek korurken, kendisi ilemek istedii gnaha alet olmad iin kzm, zellikle bu fkede bile hakszlk ederek hemen umutsuzlua kaplp

sulam, bundan bile yararl bir ders almamakta kusur etmemi, arzularna tam bir serbestlik verip btn btn bu arzulara boyun emek iin her eyi yapmt; oh, bunu imdi ne kadar kk, ne kadar gsz, ne kadar hain buluyor, bu aalk durumda ne kadar eziliyordu. imdi derin bir sessizlik ve memnunluk iin, ona yakm, teekkr duygusu iinde bulunmaktan byk bir rahatlk hissederek, ara sra gelen hkrklarla, tek tk konuuyorlard ve Sreyya, birden bir konu dolaysyla Necib'in adn syleyince, btn vcudu ate gibi yand. Bu henz kapanamayacak kadar derin ve szlayan bir yara olduu iin yeniden o dinginlik ve rahatn birden yok olup yerine daha ac verici ve can dayanmaz bir strabn getiini, hatta bu ruh durumunun hi kaybolmam olduunu grd. Sreyya'nn bunlardan haberi yoktu, glerek Necib'le ilgili bilgi veriyor, ona rast geldiini ve kendisini gremiyorlarsa da haberlerini aldklarn syleyerek sitem edince, onun, "Azizim, ben de ayorum, fakat hibir kadna bu kadar atele balanmamtm, fakat grsen, ne kadn, kadn deil baka bir ey!" diye anlata anlata bitiremediini, hatta kendisini bir gece yemee ardn sylyordu. Ve Suad, yeniden akyla ilgili kurduu yce hayallerin, o mutluluk kknn acyla kmesiyle, ac, yrekler acs yayla yandn hissederek, hi, asla bu yaradan iyileemeyeceini, lnceye kadar bu atele yanacan, hele uzaklap hatrada yalnz mutluluklaryla sersemlemi ve sarhoa, can dayanmaz bir baygnlk gibi kalan, o birbiri iin yaanlan, lmeye minnetle hazr bulunulan ve bu kadar sevip sevildike dnyalar ele geiriyormu gibi ruh ve hayatn artt hissedilen ak ve mutluluk anlarn bir saniye derin bir acyla yeniden grr gibi oldu; bir kere akn bu sarho edici pmeleriyle kendisinden getikten sonra, hayatn hibir iltifata deer olmadn itiraf etti ve yeniden bu kadar emeller, umutlarla ele geirip byleyen byle bir akn byle bir aalanma ve hakaretle bitip gitmi olmasyla ii yand; fakat onu piman, geri dnecek diye beklerken, hatta iki gnlk bir denemeye dayanamayarak byle Fransz karlar peinde her eyi unutup dillere decek kadar sarho ve hafif bulmak, o kadar derin bir gcenme yarasyla onu harap etmiti ki, yeniden kendisini zorlayarak o hayalleri zihninden kovdu ve bu sefer zorlu bir tella Sreyya'nn boynuna uzand. Artk, kesinlikle o ak gmmek gerektiini, asla dnmeksizin bu hayalleri feda etmenin zorunlu olduunu anlyor, mutluluu yalnzca

hayalde olan bu talihsiz ak imdi batan baa ileden, bel ve skntdan baka bir ey olarak grmyordu. Bininci defa olarak bu akn dayanlmaz bir fet, yalnz bir mthi ceza olduunu yineliyordu; bizzat ondan azap ve straptan baka bir ey grmemiti, en mutlu zamanlarda bile bin trl ateleriyle kendisini yakm, rahatn alt st etmi, ldrmt; nce, hibir sebep yokken vicdan azaplaryla yanmlar, sonra ayrlma, kskanma km, sonra hakaret ve ihanet gelmiti. Ve byle dnrken bile, "Fakat o anlar, o ikence saatleri arasnda o bayltan ve bin tanesi yzyllarca azaplara bedel olan, o insan kendisinden geiren mutluluk ve zevk anlar" aklna geliyordu. Fakat ne olursa olsun, bundan sonra onun iin Sreyya'dan baka kimse olmayacakt; onunla ka mutlu olamayacaksa da hi olmazsa sayg ve i huzuru bulabileceini sanyor ve bu bir hayat iin yeterli, belki de teekkr gerektirir bir biimde bir iyilik de olur gibi geliyordu. Hayat o kadar azap ve ate iinde geirdikten sonra, bu dinginlik ona byk bir nimet gibi grnyor ve "Mademki akla mutluluk ne kadar mmkn deilse, akla namus da o kadar imkanszdr, o halde, namusla dinginlik elbette yelenir." demek isteyerek, bundan mutlu bile olmak gerekeceini dnyordu. Fakat bir zaman, asl istei Sreyya'nn eski sevgisinin kendisine dndn grmek olduu halde, arada elemli fakat esiz bir ak hayat geirmi olduu iin imdi Sreyya'nn dnnde bir zaman umduu ekicilii bulamayarak istedii kadar sevgi ve ballk grd halde de yine ekici bulmuyor, hayatn isteyerek deil fakat nefsini zorlayarak srklyordu. Baka are olmadn, almak gerektiini gryor, alkanln byk bir g olduunu anlyordu ve evresine baknca herkesin hayatnda birok yaralar, kler, bellar grp alkanlkla bunlar unuttuklarn dnerek hayat bu kadarck izni iin bile seviyordu. te hayatnda bulduu en byk iyilik, btn ktlklerini dn-leyecek kadar byk bir ltuf, bu alabilme yetiiydi. Herkes felketlerine dayanmayla balyor ve dayanmaya alarak direnebiliyordu. Hanmefendiye bakp onun nasl bir melek sabryla hayatna sarldn grerek bunda, bu mcadelede bir byklk buluyor ve mademki mutlu olmak mmkn deildir, olmaya almakta, mutlu olmazsa bile yle grnmekte, gzel bir direni, bir g var gibi geliyordu; o zaman raz oluta bir zafer duygusu deilse bile bir gzellik, zellikle bir rahat bulunduunu anlyordu. Halbuki hayata kar isyan, insan rahattan

yoksun brakyor, felketten felkete deil, sefilliklere, rezilliklere atyor, pislikleri iinde alkalyordu. Ve birdenbire aklna geldi ki, k geri her eyi rtyor, harap ediyordu ama yle iekler ve fidanlar vard ki, bunlar onun zulmne kar nlemlerle, abalamalarla saklayabiliyorlar, koruyabiliyorlard. Demek hayatn eyllnde de umutsuzluk ve bezginlik yerine aba gsterme bir ie yarayabiliyordu; bu, geri, bahardaki serpilme ve alma olamazd, fakat hayattan daha fazlasn isteme-meliydi, bu bir genlik olmamakla birlikte yine de bir hayat, zellikle sakin ve hi olmazsa rahat bir hayat olurdu. abuk ve atele, tadn kararak yaamak isteyenlere gelince; onlar hem baaramyorlar ve hem de rtl, kapal kalp gidiyorlard; o da denemek istemi ve bu kadar harap olmutu. Bununla birlikte, artk imdi hayatn o kadar tedavisi imkansz grmyordu. Bu, ara sra yine zntlerle, yazklanmalarla birlikte bir gn kesinlikle unutacana emin olduu ak bir yana braklrsa, hayat hi de kt bir hayat deildi, pek abuk eski Suad olabilecekti. nk, Sreyya, ne Fatin gibi iren, ne Efendi gibi zorba bir koca olmayp, tersine ynlendirilebilirdi ve bundan iyisini aramak, artk o kadar felketten sonra aklna bile gelmiyordu. Hele bo gelen kar kocalk hayatnda hepsinin yerini tutacak ve belki aacak mini mini bir bebek de olursa... Ve bu dncesine, yrekten mutlu olup aka glerek, "Oh, bir ocuum olursa, o zaman hayatm ne kadar seveceim, ite o zaman mutlu olacam." diyor, bir gen kadn hayatnda can verilecek, bytlerek eitilecek bir ocuk bulunmasnn nasl hayal edilemez yararlar olduunu anlayarak, "Asl kabahatim, asl eksiim, bir ocuktu." diyordu. Ve bir hafta gememiti ki imdiden yle olmu gibi, imdiden durumuna sayg ve sevgi duyduu saatler oluyor, hatta bunlarn arasnda o yazklanmalarn, o aclarn yreini gittike daha az zdn grerek, bir gn btn btn iyileeceine inanyordu.

22

Fatin bu gece pek endi. gecedir iddialar, fkeler, inatlarla srp sonunda kesinlikle bu geceye braklan bu son oyun, Beyefendinin grkemli bir svgsyle sona erdi. Pullar bir yana, zarlar bir yana frlad. Fatin bir yandan onlar topluyor, bir yandan da, "Aman efendim, ne zarar var, yarn siz yenersiniz!.. Tabii deil mi? Allah mrler versin!" diye yaltaklanyordu. Bey, "Zaten bu hafta iim hep ters gidiyor... Haydi kalk!.." diyerek Hanmefendiye bakt. Fatin gzlnn altndan herkese iaret edip sinsi sinsi glerek onu gsteriyor, aslnda oyunun dlnn grltye gitmesinden, bunu fke arasnda syleyemeyeceinden korkarak souk terler dkyordu. Bu oyun, bir ift potin kundura iin oynanmt. "Tabii mesele kundurada falan deil, Allah mrler versin, fakat yenilmek kt!.." derken Fatin mthi bir ac n iinde onun kalkp yrdn grd, daha fazla dayanamayarak, "Artk yarn maazaya urarm. Deil mi efendim?" diye can gzyle bekledi ve onun hatta dnmek-sizin, "Olur!" diye homurdanmas zerine, artk neesine son olmad. Yarn gidilecek bir dn iin Hacer'le elenmek istedi; fakat Hacer bir iki haftadan beri ok titiz, son derece hain bir tavrla davranp konutuundan, onun dilerinin arasndan kendisini g kurtararak ii tuhafla dkt; herkesi gldrd. Efendi iin birka "Allah mrler versin!" daha savurdu, sonra birden haykrd, "O ne o?" diye aknlkla kapya bakt. Kap alm ve ieri Necib girmiti. Herkesten birer aknlk nlemi kt, "O ne, nereden byle? Maallah!.. Siz buraya gelir misiniz? Gezidesiniz sanyorduk!.." szleri azlarda dolat. Necib glyordu, sonra birka zr szcyle geldi, Fatin'in yanna oturdu. O da bu gece pek endi. Saat iki buuktu, yemekten sonra aklna geldikleri iin ylece geldiini syledi. Fatin glerek ve tekilere gzyle iaretler ederek, "Nasl, nasl?" dedi. "Kulaklarma inanamyorum!.. Bu kadar fedkrlk, sizden... Mmkn deil!.. Sizin cannz sklr myd, zellikle Beyolu'nda imdi tiyatrolar, hele o yeni gelen kumpanya... Bizim Fehim Bey anlata anlata bitiremiyordu." Fatin bir daha gz krpt. Necib bu szleri hafifseyerek omuz silkti. Bir dakika hibir eye nem vermiyormu, ok yorgunmu gibi grnd, Fatin bu grnm yapmack sayyordu. Gerekte onu biraz zayf, biraz bozulmu buluyorlard. Sreyya, "Vah, bu yorgunlua vcut dayanr m?" dedi. Onlar akalarken Ha-cer birden fkrdayarak Suad'n kulana eildi ve Necib'in srekli, Suad'n kulana bir hasta sesi

gibi terek gelen ince kahkahalarn anlamak isteyerek, "Aman kardeim, ne tuhaf, dikkat ediyorsun, deil mi?" diye bir eyler fsldad. Suad, acl, dalgn, onun sonu gelmeyen akalarla srekli gzyalarn rahatsz edici, yapay bularak, on be gn de baka kadnlarla ne kadar deimi olduunu dnyordu. Tavrlarna senli benlilik, daha bir dklk gelmiti, szlerini ncekilere benzetemiyor, onlar biraz uzayarak, yorgun kyor sanyordu ve bu bakalk szlerinde deil, btn hallerinde gittike dikkati ekiyordu, onda krlm, gsz, ac bir sersemlik gibi bir hal vard, gzleri bulank, donuk, grmyor ve hatrlamyor, dnyor gibi, baklar dumanlyd, szleri srklenerek, sendeleyerek kyor gibiydi. "Acaba hasta m?" diye iinde bir ac duydu, bunu bir anda, her eyi unutarak, onu yine eskisi gibi hayal ederek dnd ve onun o hastal aklna gelip o zamanlardaki iddetli, can dayanmaz duygularn yeniden yaaynca, gemiin zlemiyle, imdiki durumunun umutsuzluunu ve skntsn bir daha yaad. Ve en ok \yileti$ni sand, en ok onunla ilgili yazklanmalar unutup dinginlie ve huzura, "Artk btn btn unutma dnemine giriyorum." diye dnd bir zamanda, onun varlyla yeniden arm, perian kalmken, bu hastalk dncesiyle, btn btn krld ve harap oldu. Artk ona yabanc, uzak oluuna, onu ynlendiremeyeceine yanyordu, iini bir acma duygusunun kemirdiini hissettii bu saniyede ona henz ilgisiz olmadn, zellikle olamayacan, ne zaman grse byle derin ve henz lmemi yazklanmalarn szlayacan, onu byle kimsesiz ve ihtiya iinde grdke, hatta terk edilip bakalarna gidildiini unutacak kadar gl, temelli bir yardm isteinin elinde ezileceini hissediyordu. Birden bire, bu acnn altndan bir korku, hain, souk, irkin bir korku rpermesi ortaya kt. Onlar, hepsi glyordu, Fatin'in bir iki hokkabazlna, Necib'in srekli kahkahalarna Hacer'in ngraklar karyordu. Bir zaman oldu ki, Fatin akay elenmeye kadar ykseltti, evresine bakp gz ederek alaylarndan dolay zafer kazanm ve sevinli grnyordu. O zaman Suad'n kalbinde bir yara alr gibi oldu, artk gryordu, Necib'in gereinden ok imi olduunu ve scaktan, bunun her an oalarak, gittike gze arptn anlyordu. Bunda o kadar hor ve dkn bir hal vard. Tavrlar, st kapal szleri o kadar souk, aklszca grnyordu ki, onu o kadar iyi ve

saygn bildikten sonra bu girdabn iine dalm grmek, dayanlmaz bir biimde fec geliyor, onu o kadar gznden dm ve baya buluyordu ki, bu aala dayanamayarak alamak istiyordu. Necib bu hayat seviyor ve yayordu, yaayacakt da, yle mi? Onun bu kadar bayala dayanabildiim, bayalktan zevk aldn bilmedii iin ne kadar aldanm olduunu dnerek boynunu bkyor, "ite byle, aldanmak, her eyde, her zaman..." diye inliyordu. Ama onu bu sefillikten kurtaracak, szn dinletecek kimse yok muydu? Hi kimse yok muydu ki, onu gerekirse hkm altna alsn; "Yazk ediyorsun, sen bu hayatlarn adam deilsin, lrsn!" desin? O kadn olsun onu bu duruma dmekten engellemeli, kurtarmal deil miydi? Tam tersi, Necib'in bu durumlara hep onun yznden dtn dnp deeri bilinmeyen zavall ballnn yayla, "Demek ylelerini seviyormu, demek byle hayatlar istiyormu!" diyordu. Necib o kadar memnun, o derece neeliydi ki, baka bir kaygs olmadn, gerekten ok mutlu olduunu ortaya koyuyordu. Kahkahalar srp gidiyor, szleri akyordu; halbuki Fatin o kadar eleniyor, bin trl st kapal szlerle herkesi o kadar gldryordu ki, Necib'in bu memnunluk ve zeksnn ne kadar gsz olduu, hatta evresini grp iitemeyecek kadar duygusuz, alanacak kadar hasta ve gsz bulunduu grnyor, bu durumda Suad, nefret ve krgnlna derin bir acmann da kartn hissediyordu. Bereket versin, Hanmefendi yetiti. nce Necib'i aknlk ve memnunlukla kabul ettiyse de, ilk dikkatle o durumunu fark etmekten de geri kalmad, Suad, "Aman onu gtrp yatrsalar..." diye dnyordu; halbuki Necib, gittike daha dkn, sklm gibi kalkp gezinmek istedi; Fatin glyor, "Biz donacaz, Necib Bey elinden gelse soyunacak... Ne ate, ne ate... Galiba sfra sfr elde var sfr... Tabii deil mi ya?" diye gz krpyor, sonra Sreyya'ya doru eilip, filozofasna devam ediyordu: "Gzne yandm karlar!.. Efendim nerede ben nerede dedikleri gibi, bak kendileri nerede etkileri nerede?" Hanmefendi Necib'in yannda ona bir eyler sylyor, Necib reddeder gibi grnyordu, onlar konuurlarken Fatin yine Sreyya'ya eilip, "Lkin, ben de resmini grdm, 3* sahiden mbarek bir para, ne dersin?! Hani yok mu, deeri var Allah iin." dedi. Suad, bunu iiterek anlatlmaz ac bir duyguyla ezildi; imkansz olduu iin ldren bir dilekle kendisinin de daha gzel olmasn,

onu hi olmazsa u girdaptan koruyabilecek kadar gzel olmu olmay zlemle istedi, br yanda Necib hl direniyor, artk iitilen bir sesle, "Vallahi bir eyim yok canm!.." diyordu, sonra boazn gstererek, "Yalnz burada, burada, yanyorum!" diye yineledi, Hacer frlad su verdi, onu oturtmak istediler; o inat ediyor, gezmek istiyordu. Orada bir kanepenin arkalna dayand, gzleri bulutlu, baklar dalgal, durdu. Fatin, "Vallahi billahi!.." diyordu. "te bu, sanki niin oturacakm?.. yle deil mi ya?" Artk Necib'in konuurken gzlerinin dald, aznn kasld, gzlerinin dnd, sanki szlerini arad fark olunuyor, glmeleri gereinden ok sryor, sonunda glmeye benzemeyen bir biimde titriyordu. Sonra azndan bir ezgi kar gibi oldu, Fatin hemen, "Ha yle, aman biraz piyano alsana Hacer?" dedi, Hacer zgn bir sesle, "Babam uyumutur, olmaz ki!.." diye gld. O zaman Necib'in yznde bir bulut grld, sert bir sesle, "Piyano mu?" dedi. "Hayr... Teekkrler!.. Zahmete gerek yok!.." Sanki birden kararm, bezginlie ve gceniklie brnmt. Fatin, "O, o, o..." dedi. "O neden? Hani bir zamanlar neydi o kantolar, arklar, baleler, efendim? Hani neydi o kalp sevdazadeler mi ne? Vay efendim vay, ne arklar, ne perevler... Artk piyanoyu sevmiyorsun galiba?" Necib'in ksk azndan glkle, "Artk hibir eyi sevmiyorum!" szleri srklendi. Hacer glyordu, "O, o, o... Ya eldivenin sahibi ne oldu?" Suad, bir an Necib'in gzlerinin kendisinde karardn fark ederek lyorum sand, onun karanlk bir tereddtten sonra, ksk sesiyle, yalnzca, "Masal!" dediini iitti; oh, demek artk eldiven, onun gznde yalnzca bir masal olmutu! Fatin, "Sakn... Hele syle canm, yz vermeyerek kovma falan!.. De be canm, haydi!" dedi. Necib'in omuzlarnda bir kmseme hareketi grnd, "Kovma m?" dedi. "Ph!" etti. "inann ki, yz vermemenin, kovmann ne olduunu bilmeyen bir yaratk varsa o da kadndr." diye ekledi. "Fakat hainliine gelince... Baknz, bunda benzeri yoktur. Sanki yalnzca bunun iin yaratlmtr." Sesi o kadar derin bir kzgnlk ve hakaretle doluydu ki, baklar Suad'dan o kadar inatla kayordu ki, gen kadn bu hakaretin kendisine olduunu sand ve ate gibi oldu; br devam ediyordu: "Baya denilen kadnlarn tekilerden yalnzca u farklar vardr ki, onlarda her ey nceden bellidir, aldanmak tehlikesi yoktur. Kiminle

i grdnz bilirsiniz. Halbuki brleri, o bir ey sandnz, bir eyler bekledikleriniz yok mu, o ilk ve son defa sizi sevdiklerine inandranlar, btn ballk, btn vefa olanlar..." Hain, bo bir kahkahayla omuzlar sarslarak yineledi: "Zavalllar!.." Suad, kalbini bir eyin kopardn hissederek l gibi dinlerken, Sreyya'nn, "Zavalllar kim, kadnlar m?" dediini iitti. Necib hl kanepenin arkalna dayanm, gzleri dumanl ona bakt, "Zavall m, kadnlar m? Lkin onlar, inananlar!.. Bizler, biz, ite sen, ben..." diye haykrd. Onlarn kahkahalar arasnda Suad yalnz Hanmefendinin sesini iitti, "Peki, evlensene Necib." dedi. Necib ok gln bir sz iitmi gibi vcudunu kanepenin arkalna dayayp, ellerini havaya kaldrd: "Ooo... te bu gzel, evlenmek, ben... yle mi? Bu yle bir masaldr ki, kendimi bildim bileli bin kere dinledim. Evlenmek... Bundan sonra bana gzel adam, gzel aa, gzel beygir, gzel vapur, ksaca gzel ne gsterirseniz bakarm, belki severim, fakat gzel bir kadna... Asla, asla!.. Artk yeter, rahata ihtiyacm var." Ellerini sallyor, "Asla!" szn tavrlaryla destekliyordu. Hanmefendi ac bir glle, "Canm, mutlaka gzel kadn olacak deil ya!" dedi. "Evlen de iyi bir kzcaz al!" Necib sylemeyi can istemiyormu gibi, "yi bir kzcaz m? te bir masal daha!.." dedi. "Canl m, cansz m? O yarata imdiye kadar kimse rast gelmemi, eer bir tlsmla benim iin bu mmkn olacaksa... Bence kadnlarn iyisi kts yoktur, onlarn hepsi kadndr, hepsi kadndr..." Yal kadn, sabr tkenmi gibi, "Of Necib, yeter!.." diye yaknd. Fatin, "Ee canm efendim, mazur grnz, tabii deil mi ya, u zamanda kendisinden kadnlar hakknda vg beklenemez ya, deil mi?" diye Sreyya'ya bakyordu. Necib yeniden kanepeye yaslanm, ba gsne dm, artk susuyordu. Suad perianlk, baygnlk arasnda, Sreyya'nn kalkp onun koluna girdiini grd. Necib reddederek, "Hayr, hayr, daha vakit var!.." diyor, yatmak istemiyordu. Sonra, "Hem zaten ben gidecektim, kalmak iin gelmedim." dedi. Hepsi, "O, tamam!.." dediler. Darda kn en vahi bir gecesi uluyordu. Hanmefendi, "Olmaz!" diye onun yanna gitti, o abalyor, srar ediyordu; Suad haykracak kadar acl, sersem, kamak istedi, o karken Necib hl srar ediyor,

Hanmefendi tekilere, "Siz brakn, bana brakn, ben onu yatraym, haydi siz gidin!" diyordu. Suad, Hanmn onu korumasna, alkoymasna iinden teekkr etti, hkrklarn bomak iin odasna kotu. Ah d, ya Rabbi, ne ac verici bir dt bu. O kadar sekin ve farkl olan bu ak, o hakaretten sonra bu rezalete kadar inecek, byle amur mu olacakt? Demek Necib kadnlar o kadar kt biliyor, demek kendisini de yle biliyordu? Demek kendisini de herkes gibi hainlikle, kalpsizlikle suluyordu? Kendisini de o kadar hakaretten sonra bile hl ona acyp, hl onu mutlu grmek iin her eye raz olacak gibi hissediyordu. Halbuki asl kendisinin sulamaya hakk yok muydu? Kendisi bir kede, ak aaland, ball hafife alnp reddedildii iin lrken, o, kadnlarn peinde, onurunu unutacak kadar zevk ve ikiye dalmam myd? Dncesi eziliyor, karyor, uultular arasnda aylamyordu. Sonra birden haykrma istei duydu. Haykrmak, haykrarak alamak iin bir tel hissetti, ona, "Lkin asl sensin, asl sen yaptn!" demek acelesi... "Asl sensin, sen yaptn!" diyecekti. "Ben her eyi feda iin senin bir szn bekliyorum, hl senin o kadar hakaretlerini unutuyorum ve sen beni sulu-yorsun... Lkin sen kendin, ite kendin yapyorsun, hep kendin!.." Sreyya odaya girdii zaman, o hl alyordu. Yalarn ona gstermemek iin karyolann nnde megul grnd; Sreyya, "Mnasebetsizlik, delilik!.." diye syleniyordu. Bir saniye sonra, onun karsna kmak gerekince ne yapacan dnerek Suad korkarken, Hacer yardmna yetiti, kapya vurarak, "Kardeim, orada msn? Biraz gelir misin?" dedi ve Suad bunu kurtulu bilip dar kotuu zaman, Ha-cer'in elinden tutarak kendisini bir yere gtrdn, ks ks glerek, "Aman gel bak, ne tuhaf..." dediini grd. Merdivenlerden ktlar, kendi odalarnn stndeki odaya yrdler, Hacer kapnn nnde durarak, "Dinle bak!.." dedi. O zaman Suad ierde onun sesini iiterek anlad. Necib'i zar zor gitme dncesinden vazgeirerek yatmak iin bu odaya getirmilerdi, Hanm kendisine birka ar sz sylemi, darlmt. O yaknarak, "Ah bilsen, busen..." diyor ve yal kadn her eyi bildiini anlatarak imdi vakit olmad iin asl kendisiyle yarn kavga edeceini aka gibi sylyordu. Necib, "Hayr, imdi syleyiniz... Kabahatim varsa imdi syleyiniz. Ah bilseniz, ne yanyorum!.." diye inlediini ve Hanmefendinin, "Tamam, ite imdi de ocuk gibi alyor!.." dediini iittiler.

Darda gece, rzgrn iniltileriyle alyor ve bu inleme arasnda, Necib'in hkrklar gen kadn harap ediyor, fark olunmayan birtakm yaknmalarla o alarken Suad'a bu ses dayanlmaz bir feryat gibi geliyordu. Hacer, "Vay, annem de ,bak ne yapt?" dedi. Ara sra, Necib'in, "Bilseniz..." szn yinelediini, sonra Hanmn onu yattrmak iin syledii szler arasnda onun "Affediniz, affediniz..." diye yalvardn iitiyorlard. Hacer artk, hemen hemen ieri girmi gibiydi, ba parman dncesiyle megul olduu zamanlarda yapt gibi dilerinin arasnda kemiriyordu, Hacer kapy biraz daha aralk ettii iin imdi Necib'in szlerini biraz daha iyi duyabiliyorlard ve o inleyerek, "lyorum, ne yapaym?" diyor ve "Ne yapaym, ancak byle unutabiliyorum, baka ne yapaym? Nasl vakit geireyim, yalnz kalrsam ldracam!.." diye yaknyordu. Yal kadn, darlr gibi, "Ne demek canm! Biraz akln bana toplasana... Nedir o, pis kadnlarn peini artk brak!" dediini iittiler. Necib yemin ediyor, "Yalan!" diyordu. "Hep onun iin, vallahi billahi yalnzlktan kamak iin..." O zaman Hanmefendi, "Canm, ne demek, buraya gelsene!.." dedi. Necib'in sustuunu duydular, Hanmefendi, yeniden, "Bak, yine alyorsun!.." dedi ve artk Suad, duramad. Sersem, boularak, yalar iinde koarak karanlk bir keye atld ve orada alad, alad... Her eyi anlad, hayatn artk btn gereiyle grd iin alyordu, yapt onarlamayacak hatalarn, hep birden acsyla inliyordu. Necib'in yalnz kendisi iin buraya gelmediini ve gelemeyince dayanamayarak byle sefil ve serseri kaldn artk gryordu. Ve btn bunlara kendisinin sebep olduunu grerek, gszlk ve umutsuzlukla haykrmak istiyordu. Byle olduundan emindi ki, artk ayrntlaryla dnmek istemiyor, ilk defa bir san olarak gelmiken yle emin olduunu dnmekte inat ediyordu. "Mutlaka, mutlaka yle!.. Ve benim, benim, hep benim yzmden deil mi?" Ah ne kadar koup onun ayaklarna kapanmak, ellerine sarlarak af dilemek, ah ne kadar alamak istiyordu. Bir ihtiya, ona koup; "Hayr biz yanlmz, ben yanlmm, ah talihsiz, beni affet!.. Hl seviyorum, fakat affet!.." demek istiyor, onu hl sevdiini anlatmak ihtiyac iinde inliyor, kahroluyordu. Ettii bu hakszln, bu zulmn altnda o kadar eziliyor, kendisini o kadar affedilmez gryordu ki, affettirmek iin hayatn feda etmek, "Al, seninim, beni ne yaparsan

yap!" diye hayatn ona vermek istiyordu. Ve bunun gszl onu kzdrarak, ac bir zntyle hayatn, btn dnyay, hatta Sreyya'y bile feda etmek emeliyle dknleiyordu. Odasna sarslm, bir gcenme kasrgasyla alt st olmu girdi ve Sreyya'y yatm grerek, sessizce bir yana ekildi, sabaha kadar, onun, stlerindeki odada boulurcasna ksrdn iiterek, bin kararszlk arasnda dnceleri ve hayalleri onu kbuslar ve ateler iinde alkalayarak yatt. Sabahleyin; puslu, iniltili, kirli bir k sabah, kaplarna vurulup uyand zaman, yeni dalm olduunu anlad. Fakat ba o kadar ar, o kadar sersemdi ki, gzlerini aamyordu. Kendisini Hanmefendi grmek istiyordu. Acele onun odasna gittii zaman glmseyerek, "Bu ne uyku canm, saat ..." dedi, sonra Necib rahatsz olduu iin doktora haber gnderdiklerini, kendileri sz verdikleri iin dne gideceklerinden, doktor gelince, Necib'in yanna karp baktrmasn tembih etti. Onlar hemen gidip dneceklerdi. Hanmefendi yaknarak gitmek zorunda olduklarna kzyordu; Suad bu darbeyle btn btn sersem, korkuyordu, sordu; yal kadn onu inandrd, "Yalnzca bir ate." dedi. Sonra, "Fakat kim bilir, belki kt durumdadr da... te onun iin merak ettim, doktora haber gnderdim..." dedi. Suad oradan knca, hemen Necib'in odasna gidip, "Hayr Necib, eer sana bir ey olursa, yemin ederim ki ben de lrm!" demek iin yand; fakat onun odasna, mmkn deil, giremeyeceini hissediyordu. O kadar ki, birka kere niyet edip, hatta bir defasnda kapnn nne kadar gittii halde ieri giremedi. "Naslsnz?" derken onu harap grmekten ya da dp alamaktan korkuyordu. Saat drde gelmiti, Sreyya kaleme gitmeden Necib'i biraz grmek iin odasna gitti, uykuda bulduu iin uyandrmadan dnd. O zaman doktor bekleme strab balad, k sabah inleyen rzgrn arasnda, vapur ddkleri, ara sra satc sesleri srkleniyordu ve doktor hl gelmiyordu. Halbuki o uyanm olabilirdi, bir eye ihtiyac olurdu, bunun iin odasna gitmek gerekirdi ve cesaret edemeyeceini grerek, sonunda bir hizmeti gnderdi; eline bir diki alm, onunla megul, bir anda bin kararla dkn ve perian, ateli bir bekleyile bekledi. Ve kendisini bitkin brakp kerten telna, kayglarna, straplarna bakp, hatta daha dn her eyi unuttum zannna ac ac gld. Gryordu ki, o zaman, yalnzca kendisini aldatm, onurunun yarasn sarm, baka bir ey yapamad iin, zorunlu bir iyi niyetle

hayatna raz olmutu. Onu unutmak, hayatnn en candan bir mutluluk dnemini unutmak, yaamam olmak, en mutlu gnlerini acyla hatrlamamak deil miydi? Halbuki bu, nasl mutluluk olurdu? Hem yalnz unutmak deil, ite hayatn ona adamak, ona feda etmek iin kendisine hkmeden, zorlu ihtiyalar iinde kalbinin yandn, ruhunun dayanlmaz bir zleyile ona doru kotuunu gryordu. Fakat Sreyya, o, Sreyya ne olacakt? Ondan korktuu iin deil, onu yalnz, mutsuz grmeye dayanamad iin mahvoluyordu. Hep verdii kararlarn byle umulmadk bir darbeyle karmakark olduunu grdkten sonra artk kararma inanmyor, hatta karar veremiyor, hangi dnceyle hayatn dzenleyeceini aryor; "Teredddmn, zayflmn cezas..." diye kendisini suluyordu. Fakat dndke, kararszln kendisinde deil, asl hayatnda olduunu, kendisinin yalnzca hayatn coan selinde kar konulamamacasna akp giden bir oyuncak kaldn grerek bundan sonra da daima, daima byle kararsz, byle oyuncak olacan kabul ediyordu. Kapnn aldn iitip "Doktorun geldiini haber vermeye geliyorlar." diye ban evirdi, fakat Necib'in giyinmi olarak girdiini grnce, aknlkla yerinden kalkt. O da kendisini yalnz bulmaktan ararak orada durdu. Sapsaryd, gzleri snk ve yorgun bakyordu. "Kimse yok mu? Hanm grmek istiyordum da!.." diye sordu. Suad, "Hayr, fakat..." demek istedi, ama onun oturmak istemiyormu ve ne olsa oturmayacakm gibi duruunu grp szn tamamlad. Hanmefendinin dne gittiini sylerken, ayakta g durduunu fark edip, sonunda acyla, "Lkin doktora adam gnderdilerdi..." szlerini syledi. Necib akn, alak sesle, "Doktor mu?" diye sordu. "O niin o? Hasta falan m var?" diye merak eder grnd. Ve Suad, bu ilgisiz ve alayc sesle, bu yabanc, souk tavrla daha da acl, "Hayr, sizin iin." dedi. "Sizi hasta diyorlard da!.." Necib artk gitmek zere, yalnzca, "Bir yanllk olmal; tersine hibir eyim yok!.." diye homurdand. Suad alamak isteyerek ona bakt, "Nasl yok, lkin ite, renginiz, gzleriniz pekl gsteriyor ki hastasnz, sabaha kadar ksryordunuz, bir kere u havaya baksanza!.." demek iin yand, ruhu yaknmalarla doluydu; fakat onda, o kadar hain bir ilgisizlik vard ki, kalbinin acsn hissettire-memekten umutsuzlua kapld. "Hayr, dn gece ben yanlmm... Sevmiyor, sevmiyor!.." diye

yeniden yerine der gibi oturdu. Ne kadar yalvarsa onu burada alkoyamaya-candan emin olarak, gzleri yalanm, elleri titreyerek, sinirlilikle, yeniden dikiine eildi. Fakat onu byle brakacak myd? Onu bir ey sylemeden gnderirse her eyin btn btn biteceini, mahvolacan gryor, ona her eyi anlatp af dilemek, zellikle onu kurtarmak iin yanyordu; fakat her zamanki gibi ruhunda kasrgalar, frtnalar varken, yalnzca titreyerek eneleri kilitleniyor, hibir ey syleyemeyeceini, onun yine btn btn karamsarlk ve fkeyle kp gideceini gryordu. Necib hibir ey sylememek kesin kararyla kyorken, birden hcum eden bir fke duman iinde boulur gibi dnd: "Bir de gerekten hasta olmuum, ne olur ki?" dedi. "Artk bu hayat o kadar nem verilecek bir ey midir sanyorsunuz?" Suad'n susarak dikiiyle megul oluuna uzun uzun bakp, hain, kinci, ac bir sesle: "Tam tersine!" dedi. "Ben ondan o kadar usandm, o kadar usandm ki, bir ayak nce bitsin diye bekliyorum!.. Evet, o kadar usandm..." "Niin, ne oldu?" Suad'n aznda bu szler vard, fakat syleyemedi, bouluyordu. Hkrmaya hazr, ac bir bakla bakarak yalnzca "Necib..." diye inledi ve gzlerinden yalarn akacan hissederek yeniden dikiine kapand. Gen kadnn bu sesleniinde o kadar derin bir elem vard ki, Necib'i titretti. O zaman delikanl biraz zgn, biraz hznl, ac ac: "Evet, Necib!..." diye yaknd, "Fakat biliyor musunuz ki bu yaknmada ne kadar hakszsnz... Lkin yaknacak, feryat edecek bir kimse varsa, o siz deilsiniz, benim... Asl ben, 'Ah Suad!' diye feryat etmeliyim, fakat yalnz 'Suad' diye deil, 'Beni ldrdn Suad, beni ldrdn.' diye feryat etmeliyim. nk sen, gerekten beni ldrdn Suad!.. Sana benim nasl inandm, benim iin ne byk bir g, nasl bir hayat olduunu bilmi olsaydn..." Suad hkrklaryla bouluyor gibiydi, Necib'in sesindeki ate ve gzyayla bsbtn sarslmt, "Lkin, yemin ederim ki..." diye bakt. Necib yine o ac atele glerek: "Oh, yeminleriniz..." diye kesti. "Bir sr masal!.. Bunlar hep biliyorum... Burada, Boazii gibi serbest ve rahat olmadnzdan yaknacaksnz deil mi? Lkin ben sizden o kadar byk, o kadar ok bir ey mi istiyordum? Haftalarca burada bir baknz iin

kpekler gibi srndm, siz benden bir glmsemeyi, bir bak esirgediniz... ite sizin yeminleriniz!.. Benim saygmdan ve her eye raz oluumdan bir pheniz mi vard? Benim ballmda bir kusur mu grdnzd? Hayr, deil mi? Yalnzca bir szle, bir iaretle beni inandrsanz, bana yalnzca, "Hl seviyorum, fakat korkuyorum..." deseniz, ben sizin iin aylarca atelerde yanar, mutluluk ve umutla beklerdim." Vahi bir kinden hznl bir yaknma ve yazklanmaya gemi, sobann yannda, ayakta, alar gibi konuuyordu ve Suad'n hl dikile uramasna bakarak devam etti: "Fakat siz, hi, hibir ey yapmadnz!.. Bir baknz bana bir ay yeter, bir glmseyiiniz sizden gnlerce yoksun yaamak iin g verirdi, siz bunlar esirgediniz ve beni kovdunuz... Syleyiniz, benim ne suum vard, ben size ne yapmtm?" Sustu, cevap bekler gibiydi, onun hl bir cevap vermediini grerek inler gibi, "Ah beni nasl kovduunuzu, benden nasl katnz dndke..." diye ah etti. Sonra yeniden, gittike fkesi artan, zgn bir sesle, "Ve imdi acyorsunuz, ldrdkten sonra imdi acma, yle mi? Fakat artk istemiyorum, sizden hibir ey istemiyorum... nk artk her eyden bktm, bekliyorum ki, bir an nce her ey bitsin de kurtulaym. Anlyor musunuz, artk kurtulmak istiyorum!.." Suad, Hacer konusunda nasl yanldn anlyor, affedilmek iin yanyordu. Onu zdn gren Necib, daha bir zlemle, sanki kendi kendisine sylyormu gibi yava bir sesle: "Halbuki ne emellerim vard!" dedi. "Ne gzel emellerim vard. Gideriz diyordum, benimle birlikte gelirsiniz sanyordum... Ne delice, gln bir hayal, deil mi?" Ac ac glmsedi: "Size bir saray yaam sunamam. Fakat, birbirini sevdikten sonra neyin nemi kalr diyordum... Ak her eyi unutturur diye dnyordum... Beni, gerekten seviyorsunuz sanyordum!" Birden, Suad'n gzlerinden, eilmi olduu dikie yalarn aktn grd. Sonsuz bir sevinle: "Ah, alyorsunuz!" diye sevindi. "Demek seviyorsunuz, demek hl seviyorsunuz? Onlar hep yaland deil mi? Ah, bir kere buna emin olsam Suad, bir kere daha emin olsam, senden ayr bile yaamak iin g bulacama yemin ederim!.. Ah seni ne kadar sevdiimi bilsen Suad, bir bilsen!.."

Sesi derin bir feryatla snd; Suad, artk o daha fazla dayanamayarak dikiiyle yzn kapamt ve Necib onun hkrdm iiterek mutluluktan bitkin, oraya bir koltua dt ve kendisinden geerek kollarn ona uzatp, "Bu yalar, bu yalar!..." diye haykrd. "Sanyorum ki hayatm oalyor!.." Onun alamasna vurgun, kendisi de alamaya hazr, bir sre susarak onun alayn dinledi. Uzun kahrlardan, zntlerden sonra bu ani mutluluk, btn klk yeteneini her eyden el ekme derecesine ykseltmiti; ona bakarken, onun kendisi iin aladn iitirken, onun bir nefesi iin orada lp gitmek kadar byk mutluluk olamaz gibi geliyor ve gerekten byle lecekmi kadar kendisinden gemi, mutlu bekliyordu. Ona son derece acma ve onu koruma duygusuyla kark bir vurgunlukla uzun uzun bakt, sonra birdenbire kalkp yanndaki koltua giderek derin bir inlemeyle yalvarmaya balad: "Ah Suad, gel gidelim!" dedi. "Her eyi unutalm, her eyi brakalm... Bak, sana artk sylemeye cesaret ediyorum Suad, lnceye kadar, saniyelerine kadar hayatm senindir!.. Gel, bunu kabul et Suad, bak alayarak yemin ediyorum ki, beni ne kadar mutlu edeceini, mmkn deil anlayamazsn!.." ikisi de mutlu, gsz, bu nerinin ciddilii altnda ezilerek, istemeye istemeye sustular, bir an oldu ki, baklar derin bir kran ve mutlulukla parlad. kisi de birbirlerine ne kadar bal ve mteekkir olduklarn grdler; fakat hemen ikisinde de bir karanlk duygu belirdi. Elinde olmadan birinde beliren Sreyya dncesi, sanki tekine de bulamt ve sapsar, tereddtl baktlar. Gzlerin balad dnceyi gen kadn tamamlad, sonsuz bir yorgunlukla: "Hayr Necib, hayr!" dedi. "Bana birbirimizden o kadar ey istemeye hakkmz yoktur gibi geliyor... Hem her eyi unutsam bile, Sreyya var; bilsen ona ne kadar acyorum Necib!.. Bile bile ona bu ktl etmek o kadar zor geliyor ki! Dn, onun iin bu, ne ac bir hakaret olur, deil mi?" Henz yalar kurumam hznl gzleri, baklarnn derin scaklyla bir cevap bekliyor gibiydi. Necib bu bakta sonsuz bir hzn ve incelik, bir yazklanma ve her eyden el ekme gryor ve Suad'a, bir an olsun bu kadar sahip olmak, Sreyya'nn hayatnn kendi istek ve rzasna bal olmas, Suad'a o kadar yakn, samimi ve egemen olmak, onu o kadar kendisinden geiriyordu ki, teekkr

edercesine Su-ad' onaylad. Bu mutluluunun iinde bir zaman kendisini o kadar kahredip dknletiren ac dncelerden uzakt, yine de hayalinin ne kadar gerekletirilemez olduunu hissediyordu. Ona, Sreyya iin, "O ne olursa olsun!" demekte ruhuna ar gelen bir kklk gryor, onun bunu hak etmediini dnyor ve gen kadn yalnzca akyla zorlamay deil, inandracak, Sreyya'y ihmal ettirecek birok kant gsterebileceini dnd iin bile kendisini lanetliyordu. Ve bir kere bu dncelere geince, hareketlerinin sonucunu yalnz bir noktadan dnmek, birden btn bak asn deitirmiti, ilk anda byle ac verici bir yaraya sebep olacan grerek Suad'dan o kadar fedakrlk isteyemeyeceini anlyor, hatta nerisinin ciddilik ve cesaretiyle eziliyordu. Ve bir saniye daha susarsa, hareket ve ekiciliin bozulacan bildii halde de bu saniye bir kararszlk ve mcadele arasnda gemi bulunuyordu; yle ki, gen kadn tereddtle ona bakarken, onu bir saniye iinde yine pek zayf ve alamakl grd iin aknla, aknlktan hatrlamaya geerek, hep gemilerini bir anda yaarm gibi oluyor, kendisine daima kahredici bir ceza gibi grnen aklarnn geleceini dnerek tereddd gleniyordu. O kadar deneyim kazanmlar, yle aclarla yaralanmlar, yle eyler hissetmilerdi ki, bu iki dakikalk sessizliin sonunda birbirlerine bakarlarken, sanki o ayr dnlm, korkulmu eyleri birbirlerinin gzlerinde grr gibi oluyordu, ikisine de ak, insan iradesinin dnda zel bir hayata sahip olduu iin boyun emekten ok, hkmeden bir canavar gibi geliyordu. Suad ona, "Hi deimeyeceine emin misin?" gibi bakyor ve sanyordu ki bu soruyu sorsa, gerekten Necib cevap bulmakta glk ekecektir. Gen kadn dnce iine o kadar gmlmt ki, Necib ban kaldrp derin, gsz bir yazklanmayla, "Evet, hakkn var!" dedii zaman iki dakika nce sylediini unutmutu, onun iin bu szn anlamndan yalnz, artk her eyin bittii acln duydu. Necib de, o da bu sz syler sylemez, bir anlk inanla birbirlerine sahip olduklar duygusuna kapldklar iin, bu srecek sanrken yerine ac bir ayrln getiini grnce, nasl bir mutluluktan yoksun olduunu anlayarak yand ve atele, "Fakat, beni sev Suad, beni sev!" diye inledi. Kaybettiini yeniden kazanmak istiyormu gibi acelesi vard, iini imdiden pimanlk kaplyordu. "Hi olmazsa sz ver Suad!" diyordu. "Beni seveceine sz ver... Beni, yalnz beni!.. Sz ver, bari kalbin benim

olsun, beni hi unutma... Ah, syle Suad! Syle, hi olmazsa sevdin mi, sevdin mi?" Bu kadar yakndan, bu kadar scakl ilk defa duyan Suad, mrnn akla, yazklanmayla, zlemle en gsz ve zayf bir zamannda, bu atele btn btn harap oluyordu ve sz yeter grmyormu gibi haykrmak isteyerek, cann verir gibi ellerini uzatt ve bunlar tuttuu an iinde Necib, bu uzun ve yoksun akn btn dlne ulam gibi mutlu oldum sand. Bir baka hayatta, baka bir evrendeymi gibi titriyorlard. Ve bu uzun ak n, ahlarla, gzyalaryla, arpntlarla ikisinin de ruhunu birletiren szlerin btn ruh ile iildii, benliklerinin birbirine kart bir ak n oldu. Biri, yalnz onu sevdiine ve onu seveceine; teki, buna olan inancyla ikencelere dayanacana yemin ediyorlard. Necib, "Yalnz, izin verirsen, ayda ylda bir, Necib buraya gelir." diyordu. "O zaman bir bakn bana hayat olur, bir glmsemen g verir, deil mi?" imdi, fedakrlklarnn, el ele, yalnz kendilerini unutturduu dneminde, hibir eyden haberi olmayan hayalcilerin bilmezliiyle, her zaman ayn duygulanmalarla mutlu olacakm gibi memnun ve mteekkirdiler. Sonra, hatra meselesi kt. Necib, "Bende var ama, pek zavall bir hatra, alnm!.." diye, sahip olmakla kendisinden getii tek eldiveni kard. "Ben size bunu vereyim..." Onu kalbinin stnde o kadar tamt ki, hemen hemen kalbi olmutu, "Fakat siz bana..." dedi; o zaman gen kadn gmleinden bir ey kard; bu, ayn eldivenin tekiydi, o da o teki o zamandan beri saklamt ve Necib bunu grnce o kadar mutlu oldu ki, eldiveni de, onu tutan eli de kaparak azna gtrd. Ve ilk defa olarak, dudaklar ona dedi. Bu elde nce bir namus isyan vard. Fakat o kadar titriyordu ve Necib o kadar srar etti ki, sonunda btn dayanma gcn yitirdi. Kendilerinden baka eyleri o kadar unutmulard ki, saatin sesi onlar iin ac bir uyar oldu. Gen kadn, ellerinin onun ellerinde olmasndan sklm, Necib bunlar brakrsa ne yapacakm gibi yoksun ve zlemli, imdiden bu mutluluktan bile ayrlmak zorunda kalarak alamakl oldular. Fakat ayrlmak gerekiyordu. O zaman Necib, yana yana ondan bir ltuf daha diledi; bunu korkarak, titreyerek, annesinden rica eden bir masum ocuk haliyle sylyordu: Onu gzlerinden bir kere, son defa pmek istiyordu; "Mademki ayrlyoruz..." diyordu; onlar o kadar sevmi, asl onlar sevmi, hayatnda onlar kendisine o kadar mutluluk ve o kadar

mutluluk vaadi vermiti ki, imdi byle ayrlmak pek g geliyordu. Suad'n hafif bir tereddtle, bir utangalkla kapanr gibi titreyen gzlerinden pt zaman bunlardan, onun varlndan ayrlmak, bu elleri brakp kmak, bu sonsuz mutluluk dnden dnmek, pek zalim, pek yrtc bir ey oldu. Elemli, zehir dolu, mahveden bir yara gibi yanmaya balad. Necib kyordu, ikisine de bundan sonraki hayatlar yaamaya demeyecek bir karanlk gibi, inilti-li, bo, orak bir l gibi geliyordu. Bo yere feda edilmi hayatlarnn krklyla ezilerek, ikisi de bir dakikalk bir aymazln eseri olan bu ayrlk iin birbirine haykrmak istiyor, fakat buna gleri yetmiyordu. kisi de yalnz kalnca, bir yk tam da dyormu gibi, fakat kalkmayp can vermek isteyecek kadar bitkin ve yaral, sanki kana boyanm gibiydiler. Sonunda, sonunda ite bitmiti ve yalnzca kendilerinden dolay bitmiti. Necib sokakta, sendeleyerek amurlarn iine dald, yamur altnda fark edemeyerek yrrken aklna baka bir yamurlu gn geldi ve kalbi o kadar ezildi ki, fedakrln derecesini btn aclyla hissetti. Ah hayatn bu kadar fedakrla deecek nesi ve ne dl vard? Byle bir ak feda etmek iin hayat, namus bize bir ey mi veriyordu, miskin bir rahattan baka ne veriyordu? Ve hayata, hayatn btn kurulmu saygnlna kar kana susam bir kinle yrrken, gzleri sulanarak grmyor, amurlara yatmak istiyordu. "Beyim, araba!" dediler; bir arabaya atlad. Ve eldiveni elinde hissederek onu dudaklarna gtrd. O zaman onun ellerini hatrlayarak, gzyalar btn btn dklmeye balad. "Ah, gitti, gitti!.. Hem de kendi elimle gitti!.." diye inliyordu. Ban arabann bir kenarna dayam uzun uzun alad. Hayatta akn yerini tutacak hibir ey bulmuyordu, insann duygu ve isteklerinin en ycesi, en sekini o idi ve onun huzurunda, yalnzca sessiz kalp alalmak gerekirdi. Dnyada byk olan ve insan hkm altna alan, tabii ancak oydu, onun yannda her ey yapay, znel, grece kalyordu. Bunlar yalnzca bo eyler deil, vahi, doal olmayan, doann zorlamas olarak kalyordu; ne kadar dayanlmaz bir ate olursa olsun aclar, straplar tadn ve mutluluunu o kadar artryor, ikencesi bile mutluluk oluyordu, ldrerek, dehet vererek yakan, zevki ne kadar ani olursa o kadar insann dayanma gcnn tesinde can yakan bir ate, "te ak!" diyordu inleyerek. "Ah, yalnzca ak, yalnzca birbirini sevenlerin her eyi unutup, aydnlk,

sslenmi grdkleri iir d ve heyecan var, yalnzca o, yalnzca o..." Hatta btn ceza bile olsa, btn hyanet bile olsa, onu bilmeyenler, bu saniyeyi yaamayanlar iin, "Yaamadk!" diye feryat etmeleri gerekirdi. Ondan baka her ey bo, her ey hi, her ey bounayd, o olmasa hi, hibir ey olmazd ve yine ondan baka hibir ey yoktu, yalan olsun, sahte olsun yine daima o hkm sryor, her eyde, her durumda o stn geliyordu. "Ah, ne iyi oluyor da yine o stn geliyor, her yerde daima o stn geliyor; onun karsnda elinden bir ey gelmeyenler daima eziliyor, hakaret gryor!" diye yanarak sylyordu. Ve araba onu sokaklardan geirirken ii yanarak, "Ah Suad, biz, yalnzca bir delilik ettik, baka kim olsa yapmazd." diye inledi. Sonra onu dnd. Acaba o ne yapyordu? Evde alyordu; orada dikiinin stnde, yapayalnz, derin bir kimsesizlik zntsyle evde alyordu. O Necib'den ok ruhsal bakmdan erdemli olduu iin, daha yaral kmt. Ateli bir dten uyanm gibiydi, fakat o kadar kendisinden gemiti ki, artk bu hayatn hi sevmiyordu ve mutluluunun, bir d gibi yeniden canlanmasnn imkansz olmasna yanarak, yasla, "Bari mutlu oldum ya, hi olmazsa ciddi olarak sevdik ve bir hayatta istenilecek kadar sevdik ya!.." diyordu. Fakat bu inancn da bir eksiiyle dknd, ak kavuracak kadar iddetli bir ate olsayd ve hayatn onun iin feda etseydi daha mutlu olacan, ite ancak o zaman mutlu olacan sanyordu. O kadar kendisinden gemiti ve o kadar aknlk iindeydi ki, imdi Sreyya'y feda etmek acln bile hissetmiyordu, hayat artk o kadar renksiz grnyordu ki, uzun, sakin bir hayata bedel yakp kavuran bir ak saniyesine zlem duyuyordu ve bu saniyeyi bir kere hissettikten sonra bunu bo hayallere feda etmek, onarlmas imkansz bir hata gibi gelerek, edilgenlie feda ettii mutluluun yarasyla alyordu. imdi btn gelecek kayglarn anlamsz gryor, "Hi olmazsa birlikte lmek de mi yoktu, hi olmazsa onun iin lmek de mi yoktu?" diyordu, lmese ve ekse bile, byle birka ak saniyesi btn bir hayata bin kere, yz bin kere yelenmez miydi? Ve alad, ban yastklarn arasna sokarak, saatlerce alad... Karanlkta bu, yrek paralayc bir feryatla balad, ardndan koumalar, grltler, lklar gittike artarak, devam ederek evreye yaylyor, evreden kouan tell, lgn kalabalk, bir rman couu gibi uuldayarak ylyor, kouyor, bagryordu ve

btn bu sesler arasnda gittike byyen bir uultu vard ki, her eyi yutuyor, barlar ve haykrlar bunun iinde kayboluyordu. Bu atlayan, krlan camlarn, binann orasndan burasndan boulurcasna kan saldrgan, fkeli, orada siyah, burada beyaz, tede kzl dumanlarn uultusuydu. Bir zaman geldi ki her taraf btnyle ate ald. Homurdanarak, atlayarak, grleyerek... Alevler evreyi tuttu. O zaman o grnm btn btn yayld, her keden ykselen feryatlar, barlar, lklar, birbirine bir kyamet gibi kart... Onlar ierde, ilk teln heyecanyla sersem, lgn, dar frlamlard. Henz dumanlarla kvrlan, yalnzca ierde bir blmde atein iyice aydnlatamad k gecesinde birbirlerini aryorlard. Camlarn bir ksm patlyor, bazsndan duman, birkandan ate grnyordu, selmlk taraf artk ate iindeydi. Bahenin uursuz aydnlnda kouan, haykran hayaletler arasnda, perian kulaklar yrtan bir sesle bir kadn, "Sreyya! Sreyya!" diye seslenerek birini aryordu. Bu Hanmefendiydi ki, Efendiyi bir tarafa gtrm, imdi onlar iin kouyordu, sonunda onu bulduu zaman, "Suad! O nerede?" diye haykrd. Sreyya deli gibiydi, iitemiyordu, bilmiyor, grmyor gibi, "Birlikteydik, kyorduk!.. Fakat bilmem!.." diye inliyordu, sonra ac bir lkla, "Suad! Suad!" diye armaya, oraya buraya sersemce komaya balad. Bir an bahedekilerin hepsinde bu feryat iitildi: "Suad! Suad!..." Fakat hibir cevap yoktu. Sonra ksk bir ses daha iitildi: "Suad m? Yok mu? Niin?" Bu, Necib'in sesiydi. Sreyya'yla karlatlar, bouk bir sesle birbirlerine haykrtlar, yal kadn feryat ederek, "Lkin, Allah akna kounuz, baknz kzcaza!.." diye yalvaryordu. Birisi, "Sabn ierde kalmasn!" dedi. O zaman Necib'le Sreyya'nn kapya doru kotuu grld. Ate henz aadaki merdiveni sarmamt, yalnz bir duman bouyor, atrtdan, scaklktan bunalyorlard, hay-krarak merdivenin st bana ktlar, selmlk tarafna giden koridor ate iindeydi, harem sofas youn bir dumanla kaynyor, Sreyya'nn odas kede duman iinde kayboluyordu. O zaman Sreyya orada, ieri girmeye cesaret edemeyerek, "Suad! Suad!" diye haykrd, Necib kapnn nne kadar komutu, dehet verici bir scaklkla bouluyorlard, Necib bir daha, "Suad!" diye inledi, ikisine de bir inilti iitiyoruz gibi geldi. Fakat ses, korkun bir atrtyla bouldu,

bir frndan fkran alev gibi yakarak, eriterek saldran duman iinde, nce bir saniye, ikisi de tereddt ettiler, fakat sonra Sreyya, Necib'in dehetle haykrarak ieri atldn grd; "Necib!" diye komak istedi; fakat dehetli bir atrtyla tavann yklp, oda kapsnn ate iinde kaybolduunu grerek deli gibi dnd... Boazii, ubat-Mart, 1900

You might also like