You are on page 1of 54

Sayi: 5 Yil: 2006

Ana Sayfa Kitaplik Arçiv forum Site Íletiçim








Íçindekiler
Editörden
Degerler Baglaminda Ínsan
Mustafa
Günay
"Etik" Kavramsal Bir Degerlendirme
Kurtul
Gülenç
Kant'a Göre Katil Zanlisina Arkadaçinizin
Yerini Söylemek Neden Etiktir?
H. Engin
Çener
Íkilemlerimizin Sikligi, Üçlem ve Digerlerinin
Azligi Üzerine Bir Analiz
Mehmet
Yapici
Kök Hücre Çaliçmalari ve Etik
Volkan
Erkan
Etik ve Ahlaki Gerilim
Melda
Güngül

::FELSEFE EKIBI DERGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/
1 -~ 2 19.11.2008 20:09
::FELSEFE EKIBI DERGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/
2 -~ 2 19.11.2008 20:09
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


"ETÍK"
KAVRAMSAL BÍR DEGERLENDÍRME
Kurtul GÜLENÇ *
20. yüzyilin ilk yarisi etik sorunlarin, siyasal ve ekonomik sorunlarin gölgesinde kaldigi bir dönem
oldu. Hatta, "etik¨, on yil öncesine kadar, ülkemizde pek bilinen ve kullanilan bir sözcük degildi.
Sözcügün, ülkemizde, son on yilda bu kadar yayginlaçmasinin ve duyulmasinin nedenleri; dünyada
yaçanan ve ne yazik ki hala yaçanmakta olan savaçlarin derinden hissedilen etkileri, bu etkilere
bagli olarak ortaya çikan birtakim siyasal açmazlar ve sorunlar, siyaset adamlarinin verdikleri
sözleri çabucak unutmalari, çevre sorunlari, tip alanindaki ciddi geliçmelerin yaratmiç oldugu
tartiçmalar, gen teknolojisindeki yeni geliçmeler ve basin yayin kuruluçlarinda yaçanan kimi etik
sorunlardir.
Etik sorunlarin bu kadar çok gündemde oluçunun ve "etik¨ sözcügünün geçmiçe oranla daha sik
kullaniminin felsefeciler açisindan olumlu bir geliçme oldugu açik. Fakat bu olumlulugun
beraberinde getirmiç oldugu felsefecilerin ugraç vermeleri gereken önemli bir çaliçma alani daha
var: "Etik¨ kavraminin kullanimindan kaynaklanan kimi sorunlarin yaratmiç oldugu karmaça.
Yukarida saydigimiz sorunlara iliçkin tartiçmalarda "etik¨ sözcügü kadar "ahlak¨ sözcügünün de
geçtigini, bu iki sözcügün neredeyse anlamdaç görülerek birbirinin yerine kullanildigini görüyoruz.
Ama "ahlak¨ sözcügünün farkli baglamlarda kullaniliçlarina dikkat edilirse, onu "etik¨ten ayirmak
yerinde ve çarttir. Bu noktada, bu iki sözcük arasindaki sinir kavramsal bir analiz yapilarak
çizilmeli ve felsefenin bir dali olan "etik¨, "ahlak¨ sözcügünden ayriçtirilmalidir çünkü kavramsal
analiz tamamlanmadan tartiçilan bu sorunlarin ne yazik ki felsefi temelleri de eksik kalacaktir.
Etik, felsefenin en eski ve en temel disiplinlerinden birisidir. Etik soru ve sorunlar, felsefenin
baçangicindan bu yana filozoflari en çok meçgul eden soru ve sorunlar arasinda yer almiçtir ve
günümüzde hala bu sorular ontolojik önem açisindan yerlerini korumaktadir. Filozoflarin etige olan
ilgisinin derecesinde zaman zaman degiçiklikler olsa da etik sorunlar hep felsefe sorunlari içinde
önemli bir yer tutmuçtur. Degiçen tarihsel ve toplumsal koçullarla birlikte, yeni kimi etik
sorunlarin ortaya çikmasinin sonucu olarak, kimi yeni etik sorular da ortaya atilmiç, fakat insanin
yapisinda temelini bulan ana sorular Antikçag´dan günümüze sorulagelmiç; bu sorulara filozoflarca
çeçitli yanitlar verilmiçtir.
Her ne kadar, etik ahlak felsefesi olarak felsefe literatüründe yer almiç olsa da, bu iki sözcük
arasindaki (etik ve ahlak) kimi kariçikliklari önlemek açisindan bu iki sözcügü birbirinden ayirmak
yerinde bir çabadir çünkü ahlak sözcügü günümüzde farkli baglamlarda ve farkli deger yargi
sistemlerini nitelemek için de kullanilmaktadir. Harald Delius, etik-ahlak kavramlari arasindaki
ayrim hakkinda çunlari söylemektedir: "Moral (ahlak) ve etik sözcükleri arasinda günlük dildeki
çok anlamlilik, geçiçlilik ve kaypakliga ragmen, iki sözcügü birbirinden ayirmak konusunda ufak da
olsa bir ölçütümüz vardir. Ahlak´in olgusal ve tarihsel olarak yaçanan bir çey olmasina karçilik, etik
bu olguya yönelen felsefe disiplininin adidir. Bu nedenle, günlük dilde aliçkanlikla bir ahlaksal
problemden söz edildiginde, aslinda bunu etik´e ait bir problem, bir etik problemi olarak anlamak
gerekir¨ (Delius 1997, s. 336). Nicolai Hartmann da bu iki sözcük arasindaki ayrimi ortaya
koymaya çaliçirken, morallerin çokluguna karçilik etigin tekliginden söz eder. Bununla kastettigi
bir felsefe disiplini olarak etigin tekligidir ve bu disiplinin görevi, herhangi türde bir moral (ahlak)
geliçtirmek ve bu ahlaka uyulmasini ögütlemek degil; tersine ahlaksal bagintilari tartiçmak ve
onlarin niteligi üzerine görüç belirtmektir (Delius 1997, s. 336).
Sözcüklere etimolojik açidan yaklaçtigimizda ise, içler daha da kariçmaktadir. Etik eski Yunanca
!"#$% sözcügünden, moral ise Latince &$% sözcügünden gelmektedir. Her iki sözcük de gelenek,
görenek ve aliçkanlik anlamlarinda kullanilmaktadir. `Moral´in karçiligi olarak bizim kullandigimiz
::"ETIK" KAVRAMSAL BIR DEGERLENDIRME:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y2.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:10
::"ETIK" KAVRAMSAL BIR DEGERLENDIRME:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y2.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:10
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


AHLAK FELSEFESÍNE GÍRÍÇ
Felsefe Ekibi
Ahlak dedigimiz de nedir? Ethik, ya da ahlak felsefesi, ahlak denilen fenomen üzerinde bir
düçünme, ahlak üzerine felsefe yapma. Ama, filozoflar, üzerinde düçünmeden de, ahlak vardi. En
ilkel toplumun bile kendine göre bir ahlaki var. Ahlaki filozoflar bulmuç degil. Ahlak her yanda
yaçamimizin içinde. Günlük yaçayiçimizda davraniçlarimizin pek çogu ahlakla ilgili eylemler.
Ama hangi davraniçimiz -ya da bilim dili ile hangi eylemimiz- ahlaka uygun, daha dogrusu
nasil hareket edersem ahlaka uygun davranmiç olurum?
Bunu kestirmek pek kolay degil. Ahlak alaninda, elimizde iyice tartip biçmeyi saglayacak bir ölçek
yok. Ahlakin içerigi çeçitli çaglara, çeçitli uluslara, çeçitli çevrelere göre degiçiyor. Bazen tek tek
kiçilerin bile ayri ahlak anlayiçlari oluyor. Ayni bir davraniç çeçitli çaglarda çeçitli uluslarda
birbirinden ayri degerlemelere bagli olabiliyor. Hatta ayni bir davraniçi baçka baçka kiçiler baçka
baçka degerlendiriyor. Tek bir insan, iyi ve kötü üzerinde, kendi çagindan ve kendi çevresinden
baçka türlü düçünebiliyor.
Öyleyse ahlaki incelemek isteyen bir kimse nasil hareket edecek? Hangi ahlaki esas olarak
alacak?
Kendi çaginin, kendi ulusunun ahlakindan mi hareket edecek, yoksa sadece kendi ahlak
anlayiçindan mi?
Karçimiza çikan ahlak görüçlerinin hepsi de dogruyu kendilerinin getirdigi savinda. Mutlak ahlak
egiliminde olmayan hiçbir ahlak yok yürürlükte. Ancak çu var ki, yürürlükte olan ahlakin mutlak
ahlak oldugu inanci devam ettigi sürece bir geçerligi vardir, buna inandigi ve inandirdigi sürece
yürürlükte kalir. Bu da bir gerçek. Yürürlükte olan ahlaklardan herbirinin kendine özgü yüksek bir
yaçama amaci var. Ahlaktaki her dogrultu yüksek bir yaçama amacini dile getirir. Ama herbiri
kendi amacini en üstün görür, baçkalarinin da ayni savda olduklarini bilmezlikten gelir, onlarla
ayni düzeyde olmayi kabul etmez. Baçkalarini kendi itaati altina almak, hatta onlari yok etmek
ister, bu bakimdan her ahlak despottur. Ama her yürürlükteki ahlak böyle olmak zorundadir da,
yoksa kendi kendini ortadan kaldirmiç olur. «Benim ilkelerim mutlak bir dogrulugu dile getirmiyor,
ister uyun onlara, ister uymayin» diyen bir ahlak yer yüzünde görülmüç degil. Hepsinin de ilkesi
baçka baçka oldugu halde. Her ulusun, her çagin, her sinifin -haydutlar çetesinin bile- hatta her
tek kiçinin kendine öz bir «ahlaki» oldugu, yani «ahlaksal» olan çeylerle baglantisi olan bir
görüçler sistemi oldugu bir gerçek. Herhangi bir yerde geçerligi olan, ya da herhangi bir kimse
tarafindan taninmiç olan ahlak görüçü anlaminda, ahlak çöyle ya da böyle olabilir. Ahlak
üzerindeki görüçler çeçitli olabilir. Ancak hepsinde ortak olan bir çey var: «Ahlaklilik» diye bir
çeyin kabulü.
Ama bu «ahlaklilik», «ahlaksal olan» da nedir?
Içte her ahlak felsefesinin araçtirdigi ilk soru bu. Insanin eylemlerini ahlak bakimindan degerli ya
da degersiz kilan nedir?
Bu noktada filozoflarin iki ana egilimi ile karçiliyoruz. 1. Eylemler, eyleme temel olan, eylemi
::AHLAK FELSEFESINE GIRIS:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y7.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:15
::AHLAK FELSEFESINE GIRIS:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y7.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:15
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


BÍR ÖZGÜRLÜK PRATÍGÍ OLARAK KENDÍLÍK KAYGISI ETÍGÍ *
MICHEL FOUCAULT
(Felsefe Ekibi)
Soru: Öncelikle, çu anda düçündügünüz konunun nesnesinin ne oldugunu bilmek
isteriz. Son yillardaki geliçmenizi, bilhassa Collége de France'da (1981-1982) öznenin
yorumbilgisi üzerine verdiginiz dersleri yakindan takip ettik. Sizin çimdiki felsefi
araçtirmalarinizin hala öznellik ile hakikat kutuplarinca belirlenip belirlenmedigini
ögrenmek istiyoruz.
Foucault: Aslinda, bu düçüncenin çerçevesini farkli terimlerle ifade etmiç olsam bile, benim
sorunum her zaman için bu olmuçtur. Ben, ister bilim biçimine sahip olan ya da bilimsel bir modele
gönderme yapan hakikat oyunlari, isterse de denetim kurum ya da pratiklerinde bulunabilecek
hakikat oyunlari olsun, insan öznenin hakikat oyunlarina nasil girdigini anlamaya çaliçtim. Bilimsel
söylemlerde insan öznenin konuçan, çaliçan ve yaçayan bir birey olarak nasil tanimlanacagini
göstermeye çaliçtigim Kelimeler ve Seyler baçlikli kitabimin temasi budur. Collége de France'daki
derslerimde de genel kapsami içerisinde bu konunun ana hatlarini ortaya koymaya giriçtim.
Soru: Daha önceki sorunsaliniz ile öznellik/hakikat sorunsali arasinda, özellikle
"kendilik kaygisi" kavramindan baçlayarak siçrama görülmüyor mu?
Foucault: Bu noktaya kadar, özne ile hakikat oyunlari arasindaki iliçki sorununu iki biçimde
düçünmüçtüm: Ya zorlama pratiklerinden yola çikarak (psikiyatride ve hapishane sisteminde
oldugu gibi), ya da örnegin zenginlik, dil ve canli varliklarin analizinde görüldügü gibi, teorik ya da
bilimsel oyunlar biçiminde. Ben, Collége de France'da vermiç oldugum derslerde, bu sorunu,
kendilik pratigi diye adlandirilabilecek çey üzerinden (bizim toplumlarimizda, üzerinde fazla
inceleme yapilmamiç olmakla birlikte, Yunan ve Roma devirlerinden beri çok büyük önem
taçidigina inandigim bir fenomen) kavramaya gayret gösteriyorum. Yunan ve Roma
uygarliklarinda, bu kendilik pratiklerinin önemi ve özerkligi, onlarin belli bir noktaya kadar dinsel,
pedagojik ya da tibbi ve psikiyatrik türde kurumlar tarafindan kuçatildiklari daha sonraki
dönemlere oranla çok daha fazlaydi.
Soru: Çimdi bir tür kayma gözleniyor: Bu hakikat oyunlari artik zorlama pratikleriyle
degil, öznenin kendini oluçturmasi pratikleriyle ilgili.
Foucault: Bu dogru. Buna asetik bir pratik adi verilebilir, ancak asetizm sözcügünü çok genel bir
anlamda; yani ahlaki çilecilik anlaminda degil, insanin kendini geliçtirmeye, kendi kendisini
tepeden tirnaga degiçtirmeye ve belirli bir oluç tarzina ulaçma kaygisiyla kendi kendisi üzerinde
çaliçmasi anlaminda kullanmamiz koçuluyla. Burada asetizm sözcügünü Max Weber'den çok daha
geniç bir anlamda, ama genellikle ayni dogrultuda kullanmaktayim.
Soru: Kendiligin kendilik üzerinde çaliçmasi bir tür özgürleçme, bir özgürleçme süreci
çeklinde anlaçilabilir mi?
Foucault: Bu konuda bir parça daha ihtiyatli davranacagim. Genel özgürleçme temasi belli ihtiyat
paylariyla ve belli sinirlar içinde ele alinmadigi takdirde belli tarihsel, toplumsal ya da ekonomik
süreçlerin sonucunda kendini bir baski mekanizmasinda ya da o baski mekanizmasi tarafindan
gizlenmiç, yabancilaçtirilmiç ya da mahkum edilmiç bir durumda bulan bir insan dogasi ya da
temelinin var oldugu fikrine gönderme yapma tehlikesi taçidigi ölçüde bu temaya karçi her zaman
biraz temkinli oldum. Ben bunun titiz bir inceleme yapilmadan hemen kabullenilebilecek bir tema
oldugu kanisinda degilim. Bununla beraber, özgürleçmenin ya da çu ya da bu biçimde bir
özgürleçmenin var olmadigini söylemek istiyor da degilim. Bir sömürge halki kendisini
sömürgecisinden kurtarmaya çaliçiyorsa, bu hakikaten, sözcügün tam anlamiyla bir özgürleçme
::BIR ÖZGÜRLÜK PRATIGI OLARAK KENDILIK KAYGISI ETIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y5.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:17
::BIR ÖZGÜRLÜK PRATIGI OLARAK KENDILIK KAYGISI ETIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y5.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:17
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


BÍR SÖYLEÇÍ
Felsefe Ekibi
Dergimizin dosya konusuyla yakindan ilgili gördügümüz bir söyleçiyi arçiv yazilarimiz bölümüne
aktariyoruz. Söyleçi oldukça eski tarihte (1975-77) BBC de yayimlanan bir dizi söyleçiden "Ahlâk¨
ile ilgili olani. Söyleçiye katilan Oxford Üniversitesi Ahlâk Felsefesi Profesörü
R.M.Hare(1919-2002) çözümleyici felsefe geleneginden geliyor.
Söyleçi Ahlâk Felsefesi´nin içerigi ve sorunlari konusunda aydinlatici bölümler içermektedir. Bazi
vurgular yaparak, uzun metinin sanal ortamda okunmasini kolaylaçtirmayi amaçladik.
MAGEE - Konunun tam özüne inip, sözü oradan baçlamak istiyorum; onun için de, sorulabilecek
sorularin en temelinden içe baçlayip sorayim: Ahlak Felsefesi nedir?
HARE - Ahlak felsefesinin ne oldugu sorusuna verecegimiz yanit, felsefenin ne oldugu konusunda
ne düçündügümüze baglidir. Sokrates´ten beri filozoflar çeçitli nitelikte sorunlari aydinlatmaya
çaliçmiçlar, bunu yaparken de sorunlarin bagli oldugu kavramlar konusunda daha net, daha açik
görüçler edinmiçlerdir. Bir "felsefe sorunu¨ içte böyle bir açidan ele alinip incelenmeye, böyle bir
içlemden geçirilmeye elveriçli bir sorun demektir. Ahlâk felsefesi bu kuralin bir ayrigi degil. Ahlâk
felsefesinin aydinlatmaya çaliçtigi sorunlar, ahlâklilik konusunda pratik konulardir. Çöyle bir örnek
anlatayim. Diyelim bir ücret artiçinin hakça olup olmadigini saptamak durumundasiniz; "Hakça¨nin
ne anlama geldigi konusunda bir fikriniz yoksa, böyle sorunlari çözecek fikriniz de yok demektir.
MAGEE - Sanirim bir ayrim; belirtmemiz gerekiyor: Ahlâk felsefecisi ile ahlâkçi arasinda açik bir
ayrim var. Sizin -benim de katildigim- çu saviniz karçisinda bunu belirtmek özellikle önemli
oluyor. Ahlâk felsefecileri edimsel ahlâk ikilemlerinin çözümüne pratik bir katki getirebilirler,
çünkü bunu ahlâkçilarin yaptigi gibi insanlara ne yapacaklarini söyleyerek yapmiyorlar, öyle degil
mi?
HARE - "Insanlara ne yapacaklarini söylemek¨ gibi askeri disiplini animsatabilecek bir deyim
yerine, "onlarin ya da baçkalarinin, belirli bir durum karçisinda ne yapmalari gerektigi
konusunda düçünmek" demiç olsaydiniz daha iyi olurdu. Bu anlamda, kimimiz ötekiler´den
biraz daha akilli ya da degil, hepimiz ahlâkçilariz. Ahlâk felsefecisinin farki, bu ikilemlere özel bir
beceriyle yaklaçmasinda. (Aslinda herhangi bir akli baçinda kiçi, yeterince çaba harcarsa bu
beceriyi elde edebilir.) Bu, ahlâk sorularini formüle etmekte kullanilan sözcükleri tümüyle ve
açikça anlayabilme yetenegidir. Bu sayede, ne sordugumuzu kesinlikle bilebilir ve böylece bu
sorulari yanitlamak için ne gibi kanitlar kullanabilecegimizi ve bunlardan hangilerinin çözüm için en
yararli olacagini saptayabiliriz.
MAGEE - Bu yoldaki çaliçmalarda hangi ahlak kavramlari en verimli oluyor?
HARE- Degiçik filozoflar bu konuda degiçik görüçler ileri sürmüçlerdir. Iris Murdoch bir kitap
yazdi, adini da The Soveregniy of Good (Iyiligin Egemenligi) koydu. Kitabin, adi, sanirim, ona göre
en önemli kavramin "iyilik" oldugunu gösteriyor. Baçkalarina bakarsaniz, en önemli kavram
"ödev" kavrami. Daha baçkalari "nezaket" ve "adalet" gibi, daha özgül kavramlar üzerinde
çaliçmamizi istiyorlar. Bana kalirsa, bu kavramlarin hepsinin üzerinde çaliçmak yararli, ama ben,
son zamanlarda, "gerekmek" sözcügü üzerinde duruyorum; çünkü bu, ahlâk kavramlarinin en
basiti ve merkezi olani. Neden derseniz; önünde sonunda hepimiz ne yapmamiz gerektigini
ögrenmek istiyoruz, öyle degil mi?
MAGEE - Ahlâk felsefesinin konusunu, tamamiyla ahlâk kavramlarinin çözümlenmesi açisindan
belirlediniz. Teoriler ve modeller, eylemlerin, kararin, tercihlerin dayanaklari üzerinde de
durmamiz gerekmez mi? Bunlarin çözümlenmesi de, hiç kuçkusuz bir felsefe eylemi, hem de
::BIR SÖYLESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y8.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:17
::BIR SÖYLESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y8.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:17
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


CEYHUN ATUF KANSU'DA ATATÜRK DÜÇÜNCESÍNÍN ÖZÜNÜ KAVRAMAK*

Dr. H. Haluk ERDEM**

Içik KANSU agabeyime.
``Senin en degerli hazinen nedir, ey geleceklerin çocugu? Senin en degerli hazinen bagimsizligindir:
Türk bagimsizligi. Bu bagimsizliga geliçmenin, sonsuzlugun temellerini atan: Çagdaç devletindir,
cumhuriyettir, çagdaçlaçma devrimindir: Türk devrimidir.´´
Ceyhun Atuf KANSU

Uluslarin kendi geleceklerini belirleyen önemli tarihsel anlar vardir. ATATÜRK´ ün
dogumunun 125. yili olan 2006, ayni zamanda, ATATÜRK aydinlanmasinin önemli kazanimlarindan
biri olan Gazi Üniversitesi´nin 80. yilina da denk düçmüçtür. Her iki tarih de kutlu olsun. Uzun
olmayacak bu konuçmamin temel savi çudur: Yanliç ve eksik degerlendirmelerin yapildigi,
bilinçlerin bulaniklaçtirildigi, kavramlarin içinin boçaltildigi günümüzde, ATATÜRK düçüncesinin
özünü Ceyhun Atuf KANSU´nun yapitlarinda yakalamak olanaklidir. KANSU´nun özellikle
``bagimsizlik´´, ``özgürlük´´, ``çagdaçlaçma´´ ve ``tarih bilinci´´ kavramlarini ele aliçindaki derinlik ve
Söylev´in nasil okunmasi gerektigi konusundaki yazdiklari kavranabildiginde, bugün yüz yüze
geldigimiz problemlerin açilabilmesinin olanagi görülecektir.
Önce Söylev´in nasil okunmasi gerektiginden baçlayalim. Söylev, Atatürk düçüncenin
özünün bagimsizlik kavrami oldugunu anlatir. Temel ilkenin bagimsizlik oldugunu Mustafa Kemal
ATATÜRK, Söylev´inde çöyle dile getirir:
``Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve çerefli bir ulus olarak yaçamasidir. Bu, ancak
tam bagimsiz olmakla saglanabilir. Ne kadar zengin ve gönençli olursa olsun,
bagimsizliktan yoksun bir ulus, uygar insanlik karçisinda uçak durumunda kalmaktan
kendini kurtaramaz. Yabanci bir devletin koruyuculugunu istemek insanlik
niteliklerinden yoksunlugu, güçsüzlügü ve beceriksizligi açiga vurmaktan baçka bir
çey degildir. (.) Oysa Türk´ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle
bir ulus, tutsak yaçamaktansa yok olsun, daha iyidir´´ (Atatürk, Söylev, ss.43)
19 Mayis 1919 tarihi Mustafa Kemal ATATÜRK´ün Ulusal Kurtuluç Savaçinin Türk Ulusunun
bagimsizlik öyküsünün baçlangiç tarihidir ve Söylev de bu tarihle baçlar. ``Kurtuluç Savaçi´´ Mustafa
Kemal ATATÜRK´le dogmuç bir kavramdir. Her türlü insanca uyanmanin önünde engel oluçturan
emperyalizm, ifadesini bagimlilikta bulan ekonomik-siyasal çikarlara hizmet eden koçullari
yaratirken, Mustafa Kemal´in bagimsizlik savaçi ulusal onurun ifadesi olmaktadir. Kurtuluç Savaçi
halkin kurtulmasini, geri ve bagimli bir yapidan, çagdaç, bagimsiz bir toplumsal yapiya geçme
savaçini anlatir. Emperyalizm geri ve bagimli bir yapinin oluçumunu saglayan koçullar sonucunda
oluçmaktadir. Emperyalizmin karçinda bagimsizlik için savaçmak gerçek kuruluç savaçinin ifadesi
olmaktadir (Kansu, 1996: 23). Ulusal Kurtuluç Savaçi, bagimsizlik için verilmiç bir savaçtir.
KANSU´nun bu açiklamalari günümüz için neden önemlidir? Pek çok kimse Kurtuluç Savaçi´nin ve
bagimsizlik devriminin kendi tarihsel koçullarinda kaldigini ve bu tarihin günümüz koçullariyla bir
ilgisinin kalmadigini, dolayisiyla Kurtuluç Savaçi tarihinin bittigini, ATATÜRK düçüncesinin
tamamlandigini söylemektedir; oysa KANSU´nun eserlerinden ögreniyoruz ki, bagimsizlik her gün
kazanilmasi gereken bir ilke olarak karçimiza çikmaktadir. Bagimsizlik bir devrim ilkesidir. Bu ilke
bir süreçtir, her an yaçanilir, her an yeniden kazanilir. ``Devrim bitti, degiçimler sona erdi demek,
bütün bagimsizlik koçullarinin gerçekleçtigini söylemek´´ yanliç bir degerlendirme olur.
``Bagimsizligi donduran, bagimsizligi her gün yeniden kazanmayan, bagimsizligi yitirir´´ der Ceyhun
Atuf KANSU (Kansu, 1997a: 117). Bagimsizligi kurtarmak, kazanmak yetmez, onu korumak,
::CEYHUN ATUF KANSU`DA ATATÜRK DÜSÜNCESININ ÖZÜN... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y9.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:18
::CEYHUN ATUF KANSU`DA ATATÜRK DÜSÜNCESININ ÖZÜN... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y9.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:18
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


DEGERLER BAGLAMINDA ÍNSAN
Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜNAY*

I.
Insan ve deger iliçkisi ve buna bagli problemler, çok geniç kapsamli ve çeçitli açilardan ele
alinabilecek problemlerdir. Insan ve degerler arasindaki iliçkiyi nasil ele alabiliriz? Degerler
baglaminda insandan söz ettigimizde, neyi kastederiz? Degerlerin etik, estetik, dinsel vb. olmak
üzere çeçitleri oldugunu biliyoruz. Ama içerigi ve niteligi farkli olsa da, bütün degerler; insan ürünü
olmalari, insan tarafindan gerçekleçtirilmeleri bakimindan ortak bir özellige sahiptirler. Bir yere
gitmeye, bir çey yapmaya; belli bir eylemde bulunmaya ya da bir çeyden vazgeçmeye karar
vermemizde, degerlerin/degerlerimizin yön vericiligi söz konusudur. Çüphesiz ki her insan için,
zaman degerli bir çeydir.(Bunu, "vakit nakittir¨ anlaminda söylemiyorum.) Televizyonda magazin
programini izlemek yerine çiir okumayi ya da felsefe kitaplarima
dalmayi tercih ediyorsam, bunlara daha fazla deger veriyorum
demektir. Ya da bogulmak üzere olan bir insani kurtarmak için
kendimi sulara birakiyorsam, insana ve yaçama deger veriyorum
demektir. Içte bunun gibi pek çok örnekte de görülebilecegi gibi,
bizim bütün yaçamimiz degerler üstüne kuruludur, degerlere
dayanir. Insan degerleri olan bir varliktir. Eylemlerimizin
dayanagi/temeli olan degerlerin sarsilmasi, ayni zamanda bizim
yaçamimizin ve varligimizin da sarsilmasi ve bir bunalim/kriz
geçirmesi anlamina gelir. Insanlik ve uygarlik tarihinde
karçilaçtigimiz bunalim dönemleri, insanin degerler konusunda içine
düçtügü bir arayiçi, çaresizligi ve bunalimi da ifade eder. Her
dönemi çekillendiren/ona ruhunu veren bazi degerler söz
konusudur. Insanlik tarihindeki bunalim dönemleri ya da bir
toplumun içine düçtügü bunalimlar da, yaçamin temelini oluçturan
degerler konusundaki ikilemlerin ve çatiçmalarin da derinleçmesinin
göstergesidir. Ayni çey yalnizca insanlik ve toplumlar için degil, bireyler/kiçiler için de geçerlidir.
Kendi çagimizi olsun geçmiç dönemleri olsun, kavramak ve açiklamak/yorumlamak
istedigimizde, bazi degerlerden hareket ederiz. Insan içinde bulundugu gerçekligi degerlendiren
tek varliktir. Bu degerlendirme insanin varolma koçullarindan biridir. Insan gerçekligi
degerlendirerek eylemde bulunur ve içinde bulundugu tarihsel/kültürel dünyayi oluçturur. Bir kez
meydana gelmiç olan ve nesnelleçen bu dünya da insani oluçturur. Insan tarihsel süreç içinde
kendini gerçekleçtiren bir varliktir, ama ayni çekil de tarih de insani meydana getirir. Burada söz
konusu olan tarih ve kültür, degerler dünyasidir. Insan da ancak bir tarih ve kültür varligi olmak
bakimindan degerlere sahiptir ya da baçka bir ifadeyle, insan, degerlere dayanarak/degerleri
gözeterek kendini gerçekleçtirir. Böylece tarihsel/kültürel dünya kurulmuç/biçimlenmiç olur.
Çünkü dogada, dogal gerçeklikte degerlerin varligindan söz edemeyiz. Degerler yalnizca insan için
ve insan dünyasinda söz konusudur. Degerlere dayanmadan insandan ve insanin kurdugu
dünyadan söz etme ve bu dünyayi degerlendirme olanagi yoktur. Tarih ve kültürü yalnizca olaylar-
olgular-nesneler alani olarak görüp, bu alandaki sebep-sonuç iliçkilerini ve nedenselligi/yasaliligi
araçtirmak, kültürü dogadan farkli bir gerçeklik olarak görmeme anlamina gelir. Dogalci ve
pozitivist insan ve kültür filozoflarinin bu yanliça sikça düçmüç olduklarini saptayabiliriz. Insan ve
kültür dünyasinda meydana gelen olaylarin ve gerçekleçtirilen eylemlerin temelinde, yine
insandan kaynaklanan anlam ve degerler bulunur. Bir insan eylemini ya da eserini anlamak
istedigimizde, burada söz konusu olan bu eylemin ya da eserin taçidigi/içerdigi anlam ve deger
boyutudur.
Degerler insanin tarih ve kültür varligi olarak kendini gerçekleçtirmesi bakimindan oldugu
kadar, kendisinin !" oldugunu bilmesi/soruçturmasi bakimindan da önem taçir. Kisacasi degerler
hem eylem hem de bilme bakimindan insan varoluçunun temelidir. "Iliçki kurdugumuz insanlar
::DEGERLER BAGLAMINDA INSAN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y1.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:10
::DEGERLER BAGLAMINDA INSAN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y1.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:10
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim





Editörden
Selma YILDIZ
Felsefe Ekibi Dergisi 5. sayisiyla tekrar merhaba,
Alain Badiou ¨Bazi alimane kelimeler, uzun süre sözlüklere ve akademik metinlere hapsedildikten
sonra, -kaderine çoktan razi oldugu halde birdenbire, nedenini anlamadan herkesin gözdesi haline
geliveren bir kizkurusu gibi - aniden parlak gün içigina maruz kalma, halkin, avamin diline düçme,
basinda, televizyonda, hatta hükümet demeçlerinde zikredilme talihini ya da talihsizligini yaçarlar¨
diyerek etik kelimesinin de bu çekilde sahnenin ortasina yerleçmiç vaziyette oldugunu söylüyor.
5. sayimizin dosya konusunu "Etik ve Ikilemlerimiz¨ olarak seçme nedenimiz de; içte, sahnenin
ortasina yerleçmiç bu kelimenin çeçitli nedenlerle sik sik adinin geçmesi... bazen insan haklari
etigi, bazen tibbi etik, bazen biyo-etik gibi bahsini çokça duydugumuz, üzerinde yorumlar
yaptigimiz etik denilen bu durumu ele almak, yorumlarin muglakligina, davraniçlarin ikilemligine,
etik-ahlak iliçkisine dikkat çekmek, günlük hayatin içinde olup bitenlerle nasil iliçki kurdugumuz
üzerine yeniden düçünmek...
Bu amaçla yine her zaman oldugu gibi Felsefe Ekibi arçivine konulacak çeçitli kaynaklardan
derledigimiz "Felsefe Ekibi¨ imzali yazilara yer verdik.
Degerli akademisyenlerimizden...
Bu sayimizda da bizi yalniz birakmayan, "Degerler Baglaminda Insan¨ baçlikli yazisini paylaçan
Mustafa Günay´a,
Etik´in yapmasi gerekenin ne oldugunu degerlendirdigi "Etik¨ Kavramsal Bir Degerlendirme¨
baçlikli yazisiyla Kurtul Gülenç´e,
Hangi durumda eylemimizin ahlaki oldugu üzerinde düçündüren, "Kant´a Göre Katil Zanlisina
Arkadaçinizin Yerini Söylemek Neden Etiktir?¨ diye çarpici bir soruyla yazisina baçlayan Hasan
Engin Çener´e,
Dikkatimizi farkli bir yöne çeken, ikilemlerden üçlemlere hatta digerlerine geçmek gerektigi
üzerinde düçünmeye çagiran "Ikilemlerimizin Sikligi, Üçlem ve Digerlerinin Azligi Üzerine Bir
Analiz¨ baçlikli yazisiyla Mehmet Yapici´ya,
katkilarindan dolayi teçekkür ediyoruz.
Ayrintilarini yazisinda okuyacaginiz gibi embriyo üzerinde araçtirma yapilmasina karçi
olmayanlari- olanlari, tedavi/ amaçli klonlama, üreme amaçli klonlama ve diger pek çok konuya
içaret ettigi çarpici yazisiyla "Kök Hücre Çaliçmalari ve Etik¨ baçlikli yazisiyla Volkan Erkan'a,
Kendisini kendi olarak kurmuç insanin gerilim yaçamayacagi saptamasini yaptigi "Etik ve Ahlaki
Gerilim¨ baçlikli yazisiyla Melda Gülgün´e,
Çiddetin çare ve önlem bekleyen bir sorun olarak algilanmasi gerektigi üzerinde yeniden
düçünmeye çagiran "Çiddetin Felsefesi¨ baçlikli yazisiyla Nilsun Uralli´ya,
"Özne Yüklem Uyumu¨ baçlikli yazisiyla S.Yetkin Içik´a,
"Ahlakin Ahlaksizligi Üzerine¨ baçlikli yazisiyla Ferda´ya,
Tibbi etigin en çok hekimlere gerektigini bir kez daha hatirlatan yazisiyla Ahmet Rodopman´a,

::EDITÖRDEN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y0.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:09
::EDITÖRDEN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y0.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:09
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim



ETÍK ve AHLAKÍ GERÍLÍM
Melda Güngül *
Insanoglu eski zamanlardan beri, öncelikle bireysel sonrasinda (süreç o çekilde yönlendirdigi için)
çogul çabalariyla, hep "digerleri¨ni kafasinda belirledigi "olmasi, yapilmasi, uyulmasi, saygi
duyulmasi, referans gösterilmesi gereken kurallar¨ dâhilinde belli kaliplara sokma egiliminde
olmuçtur. Bu tavir özellikle mülkiyet kavraminin ortaya çikiçi ile daha sistemli ve somut hale
töreler, dinler, devlet politikalari, hukuk kurallari vs. çeklinde dönüçtürülmüçtür. Böylece binlerce
senenin sonunda bu kurallar, degiçik zamanlarda ve degiçik topluluklarda içeriklerinde farkliliklar
olmasina ragmen insanoglunun bir gerçegi haline gelmiçtir.
Peki; insani bu çekilde "digerleri¨ni de, ideal olarak belirledigi düçünüç, hissediç ve akabinde
davraniç kaliplarina sokma veya en azindan bunu bilinçaltinda arzulama gerçeginin sebebi nedir?
Her birimizde ortak olan, bazisinda diçavurumu açikça gözlenen bazisinda içe bastirilan bu
potansiyelin temelinde yatan özellik dille ifade edilebilir mi?
Kendimizi ve digerlerini bu ideal kaliba sokma çabamizda referans noktamiz "ahlaki olan¨dir. Nedir
ahlaki olan?
"Yürümek¨ fiili. sadece yürümek eylemi tek baçina; baçina veya sonuna hiçbir nitelik
getirilmeden, hiçbir context içinde varolmadan ele alindiginda ahlak konusu olabilir mi? Her hangi
bir zaman diliminde, herhangi bir cografyada "yürümek dogrudur, iyi ahlak göstergesidir¨ veya
"yürümek yanliçtir, kötü ahlak göstergesidir¨ denmiç midir? Muhakkak ki hayir, çünkü bu nefes
almak gibi olagan bir eylemdir. Bir noktadan digerine ulaçmak için yapilan bir harekettir. Fakat
"Çiçeklerin üstüne basarak Yürümek¨, "Namaz kilan bir kiçinin önünden geçerek Yürümek¨,
"Kütüphanede sessizlik içinde çaliçmakta olan insanlarin arasindan gürültü çikararak Yürümek¨...
içte bunlar ahlakin alanina giren eylemlerdir. Burada eylem; içinde bulundugu context ve niteligi
dâhilinde degerlendirmeye alinmaktadir. Bu haliyle eylemleri ahlaki alanda degerlendirmeye sevk
eden kistaslari inceleyen bilim de etik yani ahlak teorisidir.
Ahlak alanina giren tüm davraniçlari, prensipte iyi veya kötü çeklinde ayirmaya çaliçiriz. Her ne
kadar toplumun çogunlugunca olumlu olarak karçilanan davraniçlara iyi digerlerine de kötü dense
de iyi-kötü yer zaman ve bakiç açisina göre degiçebilmektedir. Bu baglamda bütün toplumsal
örgütlerin sahip oldugu tasarimsal insan görüçü, toplum üyelerinin ahlaki yaçayiçina belli bir
çerçeve getirir. En üst noktada Devlet´in kanunlari; düzen ile karmaça, insan varoluçu ile hiçbir
zaman ahlaki degerlendirme konusu olamayacak olan hayvan arasinda; yaçanabilir ve yaçanamaz
dünya arasinda bekçilik etmektedir. Bunun en açik ifadesi Hegel´in sittlichkeit´inda görünür.
Devlet´in "etik bütün¨ün kendisi oldugunu, etik ideanin etkinlik haline geçmesinin ve özgürlügün
somutlaçtirilmasinin Devlet araciligi ile gerçekleçtirilecegini, dolayisi ile Devlet´e iliçkin ödevin
mutlak, özsel bir ödev oldugunu söyler Hegel.
Oysa mülkiyet kavraminin çikiçi ile devletleri kuran, topluluklari kontrol altina almayi hedef bilen
güçlü yöneticiler; bu topluluklari denetim altina almak için her türlü dini, töresel vs. ahlak kurallari
bütününü almiç, genel geçer ve mutlak kanun ilan edip (örnegin tek eçlilik) siyasi düzenlerine
maça haline getirmiçlerdir. Esasinda insan dogasinin emirlerinden, olmazsa olmazlarindan birisi
olmayan bu kurallar bütünü, (ki bunlari da hafife almamak gerekir, bunlarin da ömrü mülkiyet
kavraminin ortaya çikiç dönemi ile baçlar günümüze kadar güçlenerek uzanir), insani kendi tabiati
ile diçtan dikte edilen yapay bir anlayiçin arasinda sikiçtirir ve onu çaresiz birakir.
Bu baglamda, Devletlerin ve her türlü otoritenin empoze ettigi ahlak kurallari bütünü, "Ideal¨
olarak seçtigini (çünkü bu ideal, kurdugu düzeni saglama alan bir kurallar bütünüdür) hakiki
kilmak iddiasindadir; sadece yargilayan, ama hayata hiçbir çey getirmeyen bir disiplin kurumudur.

::ETIK ve AHLAKI GERILIM:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y11.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:13
::ETIK ve AHLAKI GERILIM:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y11.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:13
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ETÍK
(Kötülük Kavrayiçi Üzerine Bir Deneme) *
Alain Badiou
Alain Badiou bu kitabinin teorik zemininin bir çekilde evrim geçirmiç oldugunu söylese de, hala
temel noktalarda saglam oldugunu ve çagdaç felsefede nelerin tartiçma konusu oldugunu yeniden
tanimlayacagini umdugunu ekliyor. Kitabin bir bölümünden alintiladigimiz açagidaki yaziyi
dergimizin "felsefe yazilari arçivi¨ne koyarak okuyucularimizla da paylaçmayi istedik.
Felsefe Ekibi
Bir Nihilizm Figürü Olarak Etik
Onu ister Kötü´nün mutabakata dayali temsili olarak, ister ötekine yönelik kaygi olarak düçünelim,
etik her çeyden önce, günümüz dünyasinin bir Iyi´yi adlandirma ve bu Iyi´ye ulaçmaya çaliçma
konusundaki tipik yeteneksizliginin adidir. Hatta daha da ileri gidip etigin hükümranliginin,
zorunluluk karçisindaki teslimiyet ile yikici degilse bile bütünüyle olumsuz bir iradenin kendine
özgü bileçiminin hükmü altindaki bir evrenin semptomu oldugunu söylememiz gerekir. Nihilizm
olarak adlandirilmasi gereken de içte bu bileçimdir.
Nietzsche insanligin hiçbir çey istememektense hiçligi istemeyi tercih ettigini gayet net bir biçimde
göstermiçtir. Kör zorunlulugun bir tür dublörü olan bu hiçlik istemine nihilizm diyecegim.
I - Zorunlulugun Hizmetkari Olarak Etik
Bildigimiz gibi zorunluluga verilen modern ad, "iktisat¨tir. Parlamenter rejimlerimizin, üzerinde
zorunlu görünen her çeyi peçinen onaylamaya mahkum edilmiç bir öznellik ve bir kamuoyu
örgütledikleri temel iktisadi nesnelliktir -adli adinca söyleyelim: Sermaye´nin mantigidir. Içsizlik,
üretim anarçisi, eçitsizlikler, el emeginin bütünüyle degersizleçmesi, yabancilara eziyet edilmesi:
Bütün bunlar, hava kadar degiçken olan (iktisat "bilim¨inin öngörüleri meteorolojininkilerden daha
da belirsizdir), ama görünüçte bitmek bilmez kati diç kisitlar tarafindan biçimlenen bir durum
etrafindaki açagilik mutabakatin birer parçasini oluçturur.
Bugün uygulandigi çekliyle parlamenter siyaset, ilkelerden ilhamla hedefler koymayi ve bunlari
gerçekleçtirmeyi saglayacak araçlar icat etmeyi hiçbir çekilde içermez. Ekonomi denen seyirlik
gösteriyi, hissiz (ama açikça istikrarsiz) bir kamusal mutabakatin nesnesi haline getirmekten
ibarettir. Ekonomi, kendi içinde ne iyi ne kötüdür; (ticari deger ve genel eçdegerlik biçimi olarak
para diçinda) hiçbir degerin olmadigi yerdir. Sadece çu ya da bu ölçüde iyi "gider¨. Rutin siyaset,
bu nötr diçsalligin öznel ugragi ya da fiyat biçici ugragidir. Çünkü siyasetin, geliçimini örgütlermiç
gibi yaptigi imkanlar, aslinda, ekonomik göndergenin diçsal nötrlügü tarafindan peçinen
sinirlandirilmakta ve hükümsüzleçtirilmektedir -öyle ki genelde öznellik, kaçinilmaz olarak kavgaci
bir iktidarsizliga sürüklenmekte, bunun yarattigi boçluk da seçimler ve parti liderlerinin
yaygaralari ile doldurulmaktadir.
Çagdaç öznelligin ("kamuoyu¨ olarak) kuruldugu ilk andan itibaren etik, eçlikçi rolünü hakkiyla
yerine getirmiçtir. Çünkü etik en baçtan itibaren herhangi bir proje, herhangi bir özgürleçtirici
siyaset, sahiden kolektif herhangi bir dava olmadigini onaylar. Kötülük yaftasi yapiçtirip insan
haklarindan dem vurarak, imkanlarin pozitif bir biçimde belirlenmesine giden yolu, insanligin
üstinsanligi olarak Iyi´ye giden yolu, zamanin efendisi olarak Ölümsüz´e giden yolu tikar. Böylece
zorunluluk oyununu tüm deger yargilarinin nesnel temeli kabul etmiç olur.
Her yerde "etige dönüç¨ün yolunu açan müjde olarak selamlanan ünlü "ideolojilerin sonu¨, aslinda
zorunlulugun dalgali seyrini kabullenme ve ilkelerin aktif, militan degerinin alabildigine içinin
boçalmasi anlamina gelir.
Gaddarliklari görmenin tahrik ettigi genel hissiyattan kaynaklanan ve "eski ideolojik bölünmeler¨in
yerine geçen, mutabakata dayali bir "etik¨ fikrinin kendisi, öznel teslimiyete ve statükonun
kabullenilmesine güçlü bir katkida bulunur. Çünkü her özgürleçtirici proje, o zamana kadar
bilinmeyen imkanlarin her ortaya çikiçi sonuçta bilinci böler. Sahiden de bir hakikatin hesaba
gelmez yeniligi ve yerleçik bilgilerde açtigi delik nasil olur da kararli bir muhalefetle karçilaçmadan
::ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y10.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:17
::ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y10.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:17
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ETÍK/AHLAK FELSEFESÍ (KÜÇÜK SÖZLÜK)
Sözlük temel olarak, Felsefe Sözlügü´nün (A.Bâki Güçlü-Erkan Uzun-Serkan Uzun-Ü.Hüsrev
Yoksal-Bilim ve Sanat Yayinlari-2002) Etik-Ahlâk içerikli maddelerinin taranmasiyla derlenmiçtir.
Diger kaynaklar ilgili madde altlarinda belirtilmiçtir.
Felsefe Ekibi

Açik Ahlâk
/Kapali
Ahlâk
Ahlâk Ahlâk Duy(g)usu Ahlâk Ílkesi
Ahlâk
Ögretisi
Ahlâk
Yargisi
Ahlâk Yasasi
Ahlâki
Rastlanti
Ahlâkli ile
Ahlâksiz (ayrimi)
Ahlâklilik
Ahlâksal
Bilgikurami
Ahlâksal
Degeralani
Ahlâksal
Eylem /
(eylemce)
/ eyleyen
Ahlâksal ile
Ahlâksal
Olmayan
(ayrimi)
Ahlâksal
Sorumluluk
Ahlâktanimaz(ci)lik Akrasia Apatheia Ataraksiya Belirlenim Belirlenimcilik
Bencilik Betimleyici Etik Biyoetik
Çözümleyici
Etik
Daimon Deger
Degerbilgisi
(deger ögretisi)
Deneyci
Etik
Dogalci Etik Dogru Eylem
En Yüksek
Íyi
Erdem
Etigi
Etik Etigin Özerkligi
Ethos Etik sözcügü Etik-Ahlak iliçkisi Eudaimonia
Evrimci
Etik
Eyleyenin
Dogasi
Göreci etik
Hedone Ístenç Özgürlügü Íçyaçami Etigi
Kendini
Kandirma
Etigi
Kiçi Degeri Maksim
Medya
Etigi/Gazetecilik
Etigi
Mutçuluk Nesnelci Etik
Norm/Normatif
(Düzgü/Düzgükoyucu)
Ödev Etigi Özgecilik
Özgür
Ístenç
Söylem Etigi
Toplum
Etigi
Üst Etik Usçu Etik
Uygulamali
Etik
Vicdan


Açik Ahlâk/Kapali Ahlâk
Idealist yaçam felsefesinin Fransa´daki öncüsü Henri Bergson´un Ahlâk ile Dinin Iki Kaynagi (Les
deux Sources de la Morale et de la Religion, 1932) adli yapitinda dile getirdigi açik toplum/kapali
toplum ikiliginden türettigi karçit ahlâk anlayiçlari. Kati toplumsal yaptirimlara, yükümlülük ile
ödeve dayanan, geçmiçin degerlerine siki sikiya satilan tutucu bir ahlâk (kapali ahlâk) karçi; bireyi
ve evrenselligi öne çikaran, eskiyi açip insanligi ileriye götürme amaci taçiyan, Özgürlügün hüküm
sürdügü bir ahlâk (açik ahlâk) anlayiçi.
::ETIK/AHLAK FELSEFESI (KÜÇÜK SÖZLÜK):: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y3.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:16
::ETIK/AHLAK FELSEFESI (KÜÇÜK SÖZLÜK):: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y3.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:16
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ÍKÍLEMLERÍMÍZÍN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DÍGERLERÍNÍN AZLIGI
ÜZERÍNE BÍR ANALÍZ
Mehmet YAPICI
myapici@aku.edu.tr
Ikilem; karar verme, kararsizlik, seçme, tercihte bulunma, kaçinma durumlari karçisinda
insanin yargi bildirme amaciyla içinde bulundugu zihinsel etkinligi ifade etmektedir.
Insanlik tarihi ikilemlerin tarihi olarak da okunabilir. Tek tanrili dinler öncesi, tanrisallik da
ikili idi; eril-diçil tanrilar. Insanin tarihsel geliçiminde, ikilemlerin varligi yadsinamaz bir gerçek
olarak, fizik dünyadan fizik ötesi dünya algilarina kadar bütün insansal yaçantilari etkilemektedir.
Aydinlik-karanlik, açlik-tokluk, yaçamak-ölmek, inanmak-inanmamak. Tarihsel baglami içinde
insanin ikilemlere bagli zihinsel algilama düzeyi, baçlangiçtan bugüne, bir neden-sonuç olarak
ortaya çikmaktadir. Bu "neden-sonuç¨ betimlemesi bile bir ikilemi ifade etmektedir.
Toplumlarin geliçmiçlik düzeyi ile ikilemlere düçkünlügü arasinda dogrusal bir iliçki oldugu
göze çarpmaktadir. Az geliçmiç toplumlarda, sinif çeliçkileri daha kesin ve betimleyicidir. Zengin-
fakir, soylu-avam, laik-anti laik, sagci-solcu, dindar-dinsiz gibi. Toplumsal geliçmiçlik zihinsel
geliçmiçligin bir yansimasi olarak düçünülmelidir. Bir toplumun tükettigi sanatsal yaratilar ve
estetik tutumu, onun zihinsel algilamalarindaki çeçitliligi yansitmaktadir. Kitap okuma düzeyi
istatistikleri geliçmiç toplumlarla geliçmeye devam eden toplumlari, açikça, ikilemlere olan
düçkünlügü açisindan ifade etmektedir. Iyi kitap kötü kitap ayrimi geliçmekte olan toplumlarin
betimlemesi olarak göze çarpmaktadir. Kitaplari devlet yanlisi devlet karçiti olarak betimleme
yine geliçen ya da gerileyen toplumlarda göze çarpmaktadir. Gerileyen toplum kavrami,
ikilemlere bogulan toplumu ifade etmek için bilinçli olarak seçilmiçtir.
Geliçmiçligi sadece ekonomik deger ve verilerle açiklayan sosyal kuramlar, ne yazik ki
toplumsal betimlemeleri kaotik bir baglama sürüklemektedir. Geliçmiçligin zihinsel tutum ve
davraniçlar açisindan ele alinmasi, bunun için de olgu ve olaylarin ele aliniç biçimlerinin analiz
edilmesi gerekir. Olgu ve olay analizi tekli, ikili, çoklu mu yapilmaktadir? Bir sorun karçisinda
toplumsal tepkiler kaça ayrilmaktadir? Bu tür analizler ikilemlere olan düçkünlük düzeyini
vererek zihinsel geliçmiçligimiz konusunda yargilar geliçtirilmesini kolaylaçtirabilir. Toplumsal
bilinç atmosferimizi belirleyen, ikilemlerle olan iliçkimizin düzeyi olabilir mi? Toplumsal bilinç
atmosferi kavramindan, toplumsal olgu ve olaylarin yaçandigi andaki baglami ifade etmek
istiyorum. Bu baglam, o andaki geliçmiçlik düzeyi (ekonomik, sosyal, politik, kültürel
degiçkenler), bireysel karakteristikler (egitim, zihinsel algilama, duygusal ve sosyal statü
durumlari) ve olgu ve olayin topluma yansima (yansitilma) düzeyinin belirli bir andaki durumunu
içermektedir.
Toplumsal bilincin geliçmiçligini anlayabilmek için öncelikle bireyin geliçmiçliginin
analizinden baçlamak gerekir. Birey nasil bir zihinsel ortama dogup geliçmektedir? Bu ortam onu
ne tür açilimlara sürüklemektedir? Bu anlaçilmadan toplumsal bilinç ve tepkilerinin analizi
manipülasyondan öteye gitmeyebilir.
Insan neredeyse ikilemlerin içine dogmuç gibidir. Olgu ve olaylarin ardinda yatan
nedenler, çogunlukla ikili mantikla açiklanmaya çaliçilir. Ya o ya bu. Üçlem, dörtlem ve digerleri
düçünül(e)mez.
Belirli bir durum için, ikilem belirleyici olmadiginda; fena degil, eh içte, ortalama, vasat,
gibi son derece soyut, açikliktan uzak, betimleyici olmayan ifadeler kullanildigi görülür. Insan
düçünüçü ikili yapiya uygun olarak biçimlendigi için, üçlemler, dörtlem ve digerleri ile
karçilaçildiginda, insanlarin bocaladigi, karar vermekte güçlük çektikleri görülebilir. Acaba, bu
durum insanin doguçtan getirdigi bir nitelik midir yoksa ögrenilen bir tutum mudur?
::IKILEMLERIMIZIN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DIGERLERININ AZLIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y4.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:11
::IKILEMLERIMIZIN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DIGERLERININ AZLIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y4.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:11
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ÍSÍMLER
Etik/Ahlak felsefesi üzerine, günümüzde de tartiçilan bir çok düçünceyi ve kavrami üreten isimlerin
bir bölümünü, bu sayfada bir araya getirmeyi amaçladik. Temel kaynak olarak, Bedia Akarsu´nun,
Ahlâk Ögretileri adli yapiti kullandik. Dergimizde yer alan "sözlük¨ ile birlikte kullanilmasi halinde,
bu derlemenin, konuya giriç seviyesinde yardimci olacagini umuyoruz.
Felsefe Ekibi
HERAKLEÍTOS
Herakleitos´a bir «düçünce aristokrati» derler. Yigini hor görür. Ona göre yigin anlayiçsizdir, her
çeyin diç yönüne takilip kalir. Bu yüzden degiçmeyi de, degiçmenin arkasindaki düzeni, yasayi da
göremez. Çokluk, yigin sigirlar gibi yaçarlar, «domuzlar arik sudan çok çirkeften hoçlanirlar»,
bunun gibi çogunluk da çamur içinde yaçar ve kurtlar gibi topraktan beslenir. Dogarlar, çocuklar
meydana getirirler ve ölürler, daha yüksek bir yaçama eregine baglanmadan. Anlayiçli kimse ise,
yiginin çabaladigi çeye, degersiz ve gelip geçici bir çey olarak daha az deger verecektir; kendi
aklina eseni degil, sadece genel yasayi ölçü olarak alacaktir; ve bütünün düzenine baglanmakla,
Herakleitos´un en yüksek yaçam eregi olarak gösterdigi hedone´ye (burada memnunluk
anlamina) eriçecektir. Mutlu olmak insanin kendi elindedir; dünya hep olmasi gerektigi gibidir;
insanin mutlulugu kendini dünya düzeni içinde bulmasi ile olanaklidir, bu da insanin ruhunun
daimonca olmasi ile ilgilidir, daimonca olmasina baglidir. Yani insanin mutlulugu kendi iç durumuna
baglidir. Daimon burada diç anlamda degil, iç anlamda alinyazisidir.
Ahlak üzerinde bu gibi düçünceleri fragmentler halinde günümüze kadar gelmiç olan
Herakleitos´un, ahlak kavramlarini bilimsel bir biçimde belirledigini gösteren hiçbir ize
rastlamiyoruz.
Bedia Akarsu-Ahlak Ögretileri- Remzi Kitabevi-1982-Istanbul
DEMOKRÍTOS
Duyulur görünüçleri gerçek özden belirli bir çekilde ayiran Demokritos, insan yaçamindaki ödev
ve mutlulugu da diç dünyanin verilerinde degil, iç dünyanin gerçek özelliklerinde arayacaktir.
Demokritos´un bütün ahlak üzerindeki görüçlerinde ve ilkelerinde bu karakteri görüyoruz.
Demokritos´un ahlak ögretisi de, Herakleitos´ta oldugu gibi, «ahlak üzerine düçünceler»
biçimindedir. Bu düçünceler ahlakla ilgili eylemlerin dogasi üzerindeki araçtirmalara dayanmiyor
ve ahlaka uygun davraniç ve ödevlerin sistematik bir ortaya konuluçu olmuyor.
Demokritos´a göre ilk yapilacak çey duygulanimlari (affektleri) yenmektir. Ruh hiçbir korku ile,
boç inançla ya da baçka tutku ile bulanmamalidir. Insan, yaçamini dingin ve ölçülü olarak
sürdürmelidir. Akil, gerçek düçünüp taçinma, duygulanimlardan bagimsiz, özgür olmayi saglar.
Akil, çeçitli hazlar arasinda, insan için en güzel ve en yararli olanlari ayirmasini bilmelidir.
Insanlarin yapip ettiklerinin, kendisine göre ölçülecegi kriterium sadece haz ve acidir. Haz ve aci,
yararli ve yararsizin ölçüsüdür.
Yaçamimizin eregi olarak da Demokritos, ruhun sürekli bir dinginligini, mutlulugu göz önünde
tutuyor. Demokritos bu mutlulugu çeçitli adlarla göstermiçtir: eudaimonia, euthymia (ruhun iyi
durumda olmasi), ataraksia (sarsilmazlik, ruh dinginligi). Insan için yapilacak en iyi çey elinden
geldigi kadar yaçamina sevinç katmak, elinden geldigi kadar az aci duymaktir. Ama bundan
duyusal hazlarin en yüksek oldugu anlami çikmaz. «Mutluluk ve ruh iyiligi sürüde bulunmaz»,
daimonlarin yeri ruhtur, beden ve duyular insani mutlu yapmaz, insani mutlu yapan akildir.
::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y6.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:15
::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y6.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:15
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim



Kant'a Göre Katil Zanlisina Arkadaçinizin Yerini Söylemek Neden Etiktir?
Hasan Engin ÇENER*
Kant´in ahlak anlayiçi baglaminda önemli bir ikilemin ortaya konmasi, konunun ne kadar tartiçmali
oldugunun ve derinlemesine bir akil yürütme gerektirdiginin de bir kaniti olarak görülebilir. Burada
tartiçacagimiz ikilem ya da örnek olay, daha önce Göttingen Üniversitesi teoloji profesörü Johann
Daniel Michaelis (1717-1791) tarafindan dile getirildigi anlaçilan(1), ancak Kant(2) ile popülerlik
kazanan "yardimseverlik amaciyla yalan söyleme hakki¨ üzerinedir. Kant'a göre; bazi felsefeciler
dogru söylemeyi bir erdem olarak görmelerine karçin, istisnai durumlarda "yalan söyleme
hakkinin¨ oldugunu savundular. Onlara göre, bu istisnalara katil zanlisina, evinize siginan
arkadaçinizi ele vermek de dahildir. Çünkü, dogru sadece ve sadece, "dogruya hakki olan¨ kiçilere
söylenebilir. Eger bir kiçi baçkalarina zarar vermeyi hedefliyorsa, dogruya hakki yoktur.
Kant´in ahlak anlayiçi baglaminda konuyu tartiçmadan önce, kisaca Kant´in "dogruya hakki olmak¨
düçüncesi üzerine eleçtirisini ortaya koymakta yarar vardir. Kant´a göre, böyle bir tavir, dogru
söyleme hakkini kiçinin kendi iradesine bagimli kilar ki, bu durum "dogruluk hakkini¨ en baçtan
öznelleçtirir. Oysa Kant´in ahlak anlayiçinin temelinde nesnellik arayiçi vardir.
Böyle bir giriç, Kant´in ahlak anlayiçindaki biçimselligi ortaya koymamizi kolaylaçtirir.
Biçimsellikten anlaçilmasi gereken her türlü deneyimden önce geliçtir. Bir baçka ifadeyle,
deneyimlerimize göre degiçen bir ahlaktan ziyade, her koçulda ayni davranmayi gerektiren kodlar
içerir ahlak. Kant´in, arkadaçinizin evinde oldugunu, onu arayan katil zanlisina söyleyip
söylememe sorununa çözümsel yaklaçimi da biçimsellik üzerine kuruludur. Asil amaç bütün
ifadelerinde aklin yönlendirdigi yasalara hiçbir istisna kabul etmeksizin bagli olmaktir. Kant´a göre,
dogru söylemek aklin bir yasasi ise, bir ödev ise, bazi durumlarda yalan söylemek insanliga ve
ödeve karçi yapilmiç bir "yanliçtir¨. Bu durumda, Kant´a göre, katil zanlisina, dogruyu, yalnizca
dogruyu söylemek etiktir.
Peki ya arkadaçiniza tavriniz? Dogruyu söylemekle ona da etik davranmiç oluyor musunuz?
Siradan bir akil yürütme, dogru sözün arkadaçiniza zarar vereceginden söylenmemesi gerektigini
söyler. Böyle bir akil yürütme, dogru söylemek eylemi ile arkadaçinizin zarar görmesi arasinda
koçulsuz bir dogru oranti kurar. Oysa Kant açisindan bu iki yönlü ahlaki hata içerir. Ilk hata,
"zarar¨, "aci¨ gibi "yararci¨ kavramlar üzerine ahlakin inça edilmesidir. Buradaki temel sorun,
olumsal (durumsal, !"#$%#&'#$) bir insan degerini digerlerinin üzerine çikarmaktir ki burada
yapilan zarar görmemenin (mutlulugun) ön plana çikarilmasidir. O zaman, yapmamiz gereken
bütün iç, bu degere nasil ulaçilacagi yolunda araçsal bir tavir takinmaktir ki o zaman felsefi etik,
yari bilimsel tekniklerin en etkili deger maksimizasyonunu hedeflemesinden baçka bir çey
olmayacaktir. Bu durumda, son (örnegin mutluluk), araci meçrulaçtiracaktir. Kant´a göre, böyle
bir anlayiç, insanoglunun asaleti ile uyumlu olmayacaktir. Insanoglu Kant´a göre "diger dogal
yaratiklarda kendi özgürlügü dolayisiyla, yani fiziki nedenlerden ziyade akildan kaynakli eylem
kapasitesi ile ayrilir. Ahlakiligi, görgül (empirik) degerler ile, sadece bazi olumsal olgularla
temellendirmeye çaliçmak, insanligin bu temel özelligini karaltmaktir. Zira insan temelde özgür ve
ussal bir yaratiktir. Bu nedenle, sadece aklin belirledigi bazi sonlar, insanligin asaletine saygi
gösterecek ahlaki bir kural için temel degeri saglayabilir.¨(3) Nitekim, herhangi bir hayvan da bir
çeçit yararci düçünce ile hareket edebilir (örnegin acidan kaçabilir). Oysa bir zarardan söz
ediyorsak, ortada bir zarar var ise, bu "hakikatin temel kaynaginin bozulmasi¨ndan baçka bir çey
degildir. Buna neden olan da, dogru söylemek degil, yalan söylemektir.
Dogruyu söylemek ile arkadaçinizin aci çekmesi arasinda kurulan dogru orantinin ikinci hatasi
Kant´a göre, rastlantisal bir durumun sanki mutlak bir gerçekleçme olarak sunulmasidir. Dogruyu
söylemek ile oluçacagi öne sürülen zarar sadece bir varsayimdir ve olmasi da zorunlu degildir.
Örnegin, katil zanlisina yalan söylediginizi varsayalim. Bu durumda arkadaçinizin kurtuluçu mutlak
bir gerçekleçme midir? Kant´a göre böyle bir çey söz konusu degildir. Katil zanlisi sizin yalan

::Kant`a Göre Katil Zanlisina Arkadasinizin Yerini Söylemek Neden Eti... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y15.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:10
::Kant`a Göre Katil Zanlisina Arkadasinizin Yerini Söylemek Neden Eti... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y15.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:10
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


KÖK HÜCRE ÇALIÇMALARI ve ETÍK
Volkan ERKAN
¨...Bu durumda içi yavaçlatmamiz gerektigine sonuna kadar inaniyorum; ama bilinmeyeni
araçtirma tutkumdan vazgeçme konusunda, binlerce yildir bilim adamlarini yönlendiren ve benim
de etkisini beynimin tüm hücrelerinde duydugum genlerime güvenmiyorum.¨*
GIRIÇ:
Bilim çevrelerinde sonu gelmez tartiçmalara yol açan kök hücre araçtirmalari ile ilgili haberleri
sikça okumaktayiz.(1) Halen ülkemizde yasal bir düzenleme olmamasi, uluslararasi arenadaki
belirsizlik karçisinda yadirganmamalidir. Ancak son yillarda hizla geliçen regenerasyon (ya da
hayat bilimi) olarak adlandirilan bu alanin hukuksal altyapisinin olmamasinin, istenmeyen
sonuçlara açik kapi biraktiginin bilincinde olmanin da vaktidir.
James Thomson´un baçinda oldugu ekibin, 1998 yilinda kök hücreleri ilk kez embriyodan
ayriçtirip, laboratuvar ortaminda yaçattiklarini açiklayali beri, bilimsel çevrelerde kök hücrenin
yaratacagi mucizeden ve tipta devrim sayilacak geliçmelere gebe olundugundan bahsedilmektedir.
Bunun anlami insanda bulunan bütün hücrelere dönüçebilen kök hücre sayesinde, vücudumuzda
artik içlev göremeyecek hale gelmiç ya da bir kaza sonucu eksilmiç bir organimizin yerine yenisini
koyabilecegimizdir.(2) Kök hücrenin kalici sakatliklar ve tedavisi imkânsiz hastaliklarda vaat ettigi
tedavi, bilim dünyasini heyecanlandirdigi gibi hastalarda ve hasta yakinlarinda da büyük umutlar
dogurmaktadir. Kök hücrenin omurilik yaralanmalari, Parkinson, Alzheimer gibi hem yakini hem
de hasta için maddi ve manevi zorluklar taçiyan hastalik ve sakatliklara çare olma iddiasi(3), son
hizla yayilmakta, ve araçtirmalarin bir an evvel insanlar üzerinde deneme safhasina geçilmesi
istemini kuvvetlendirmektedir.
Bu çaliçmamin amaci, kök hücre araçtirmalarindan kaynaklanan tartiçmalarin konu baçliklarini
verip ahlaki ve etik sorunlari ortaya koyarak; gerek uluslararasi alanda gerek ulusal
mevzuatimizdaki yasal durumu incelemektir.
Bunun için çaliçmamin ilk kisminda konuyla ilgili tanimlari vermek ve niye embriyonik kök hücre
araçtirmalari üzerinde duruldugunu açiklamak istiyorum. Ikinci kisimda ahlaki ve etik tartiçmalara
göz gezdirdikten sonra, üçüncü kisimda uluslararasi arenadaki kök hücre araçtirmalarina dair
hukuksal metinleri ve geliçmeleri irdeleyip, dördüncü kisimda Türkiye´deki mevcut düzenlemelere
deginmek niyetindeyim.
1. TANIMLAR:
Kök hücreler kendini yenileyebilen yahut özel olarak farklilaçmiç bir veya birçok tipte hücreyi
meydana çikaracak hücreye dönüçebilecek hücrelerdir.(4)Bir diger tanimda, benzer çekilde,
¨bölünerek kendini yenileyen ve kan, karaciger, kas gibi özelleçmiç görevler üstlenen organlari
oluçturabilecek biçimde farklilaçabilen hücrelerdir¨ denmektedir (5).
Kök hücre, elde edildikleri yerler temel alinarak eriçkin kök hücresi ve embriyonik kök hücre
olarak iki baçlik altinda toplanmaktadir.
Eriçkin kök hücre: Eriçkin dokularda bulunabilen ve birçok hücreye dönüçebilen kök hücresidir.(6)
Ayrica eriçkin bireylerden elde edilen, embriyonik kök hücreler gibi birçok hücre tipine dönüçebilen
hücreler oldugu da söylenmektedir. (7)Eriçkin kök hücresi kemik iligi, kas, sinir, karaciger gibi
dokularda bulunmaktadir .
Embriyonik kök hücre: Embriyonik kök hücre blastosit denen erken dönemdeki embriyodan elde
::KÖK HÜCRE ÇALISMALARI ve ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y21.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:12
::KÖK HÜCRE ÇALISMALARI ve ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y21.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:12
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim



M. Gül ÖZGEÇ
nereye
bir sizidir böler geçer zaman
ne farkindadir ne yaninda
gün degirmisi islak geceler
nereye akar
öyle bir kuyuya düçtü ki yürek
ben sanki yani baçindaki imi
ikiledi bedenleri iki eli bilgileri
nereye akar
bagrindandir yolundalik çigligi
günübirlik dokunmuç yaçamlar
nereye akar durur yollari
nereye akar




Felsefe Ekibi SOLÍS'in saglamiç oldugu hosting hizmeti ile sizlere
ulaçmaktadir.
© 2001-2006 Felsefe Ekibi Tüm haklarini sakli tutar...
Yayimlanan yazilar, kaynak gösterilerek alinti yapilabilir. Yazilarin her
türlü sorumlulugu yazarlara aittir.

::nereye:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y12.html
1 -~ 1 19.11.2008 20:19
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ÖZNE YÜKLEM UYUMU
S. Yetkin IÇIK
Gerçekte, ahlakin temelinde var olan özgür istenç, bir içgüdü olarak insan dogasinda var olan -ne
olursa olsun- yaçama gayesiyle, yaçamini degerler ugruna feda etme arasinda daima tercih
yapma yetisini de verir insana. Insan olma belki de tam bu noktada baçliyor: Özgür istencin insani
ikilemler içinde biraktigi yerde. Var olmak ya da yok olmak arasinda özgür insan iradesinin
yapacagi tercih, kuçkusuz, insani hayat boyu karçilaçacagi sonsuz sayida ikileme de
sürükleyecektir. Ne ki, insanin zor olani, ikilemlerle boguçarak yaçamayi seçmesi neredeyse insan
olmanin bir geregi olarak kendini dayatir. Dostoyevski, insanin en kötü koçullarda bile ölmektense
yaçamayi seçecegini söyletir bir kahramanina.
Insan dogaya karçi mücadele ederek insanlaçirken, kendi dogasina karçi da bir savaç vermiçtir.
Bir iradeye sahip oldugunun farkinda olan insanin, her olayi kendi kontrolü altina alma tutkusu,
nihayetinde en büyük korkusu olan ölümü de kendi iradesinin kontrolüne almaya götürdü. Aslinda
kontrol altina almak istedigi ölüm degil, ancak ölümün varligiyla anlamli olabilecek yaçamiydi,
yine. Sonsuzdan gelip sonsuza giden zaman içinde kendi iradesi diçinda doguyor kendi iradesi
diçinda yaçami son buluyordu. Yaçama tam olarak sahip olabilmek için, dogumunu degil ama
ölümünü kendi kontrolü altina alabilirdi. Günlük yaçamin akiçi içinde aklin bir köçesinde daima
sakli tutulan bu farkindalik, insana bir iradeye sahip oldugunu duyumsatan en güçlü kaynaktir; her
türlü ikilemin dolayisiyla da her türlü tercihin kaynagi da burasidir. Yaçamali miyim? Evet. Nasil
yaçamaliyim? Sorulariyla baçlayarak, eylem içerisinde kendimizden yola çikar, yine kendimize
dönerken degiçir, olmak istedigimiz insana dogru yol aliriz. Gerçekte ulaçmak istedigimiz yer yine
kendimizden baçkasi degildir. Peki, kendimize giden yol neden bu kadar çetrefilli, bu kadar
engellerle, ikilemlerle doludur? Neden, yanliç yapmak dogruyu yapmaktan daha zordur?
Rasyonalist felsefenin ahlakin temeline koydugu özgür istenç ikilemlerin baçlangiç kavrami olsaydi
belki insanin içi daha kolay olacakti. Ancak, Freud, insanin gerçekte çok da rasyonel olmadigini
ortaya çikarip, ardindan Levi-Strauss, Lacan, Althusser gibi düçünürlerin insani `yapi´ kavramiyla
birlikte anlama gayretleri, insanin gerçekte özne degil, özne yanilsamasi içinde olan varliklar
oldugunu ortaya çikardi. Gerçekte insan ve insan bilincinin yeniden üretimi bir toplumsal-
anlamsal-simgesel yapi içinde gerçekleçiyordu ve insan düçüncesi de bu yapiya bagli olarak
çekillenecekti. Nietzsche, özgür istenç sahibi ahlaki öznenin, bir kurgu oldugunu savunur. Bu kurgu
kismen dilin özne/yüklem yapisi tarafindan yaratilir. Her eylemin temelinde bir özne varsayariz.
Descartes´in, "düçünüyorum, öyleyse varim¨ cümlesi de böyle bir varsayima dayanir, ona göre.
Oysa "bir düçünce oldugu zaman düçünen bir çey olmasi gerektigi yalnizca her fiile bir yapani ilave
eden gramatik aliçkanligimizin bir formülleçtirimidir¨.[1]
Gerçek ikilemleri ancak gerçek özneler yaçayabilir. Oysa inançlarimizin, düçüncelerimizin ve
eylemlerimizin temelinde yer alan özne bir kurgudur, yoktur. Yalnizca eylem ve eylemin etkisi
vardir. Tartiçilan ikilem, aslinda özne olma sancilari çeken, ancak tüm varligiyla, aileye, topluma,
kültüre, ekonomik yapiya, devlete. vs. bagimli insanin kendisi olmaya gitme yolundaki karanlik
labirentlerde yaçadigi umutsuz mücadeleleridir. Bu noktada, onun en büyük yanilgisi da `ben´in
kendisi oldugu yanilsamasidir. Benlerimiz, aslinda bize ait degil, düçündüklerimiz (ikilemlerimiz de
tabii) bize ait olan çeyler degil, bize diçaridan dayatilan ve bizim sahiplenerek içselleçtirdigimiz
çeylerdir.
Gerçek anlamda özne olma, yikici olmayi da barindirir. Ben, öncelikle kendinden baçlamalidir
yikmaya. Çünkü bildigi, tanidigi, benimsedigi her çey gibi, benligi de kuçkuludur: Kimdir ben?
Ancak, siradan düçünme gündelik yaçamdan dogru yanitlari süzemez çogu zaman; kuramsal akil
için ise fazladan zamana ve düçünmeyi ciddiye almaya ihtiyaç vardir. Hem, yaçam, çirilçiplak
sermez kendini insana, giydirilmiçtir. Tipki, ben´i az tanidigimiz gibi, nesneler dünyasini da
tanimiyoruz: Nesneler de baçkalari tarafindan tanimlanmiç, adlandirilmiç, anlamlandirilmiç ve bize
::ÖZNE YÜKLEM UYUMU:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y14.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:14
::ÖZNE YÜKLEM UYUMU:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y14.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:14
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ÇÍDDETÍN FELSEFESÍ
Nilsun URALLI
Acaba insanoglunun bu gün geldigi; bilimsel, teknolojik, felsefi, ahlaksal, siyasal, ekonomik vb.
sistemler çerçevesindeki noktayi, gerçekten olmamasi gereken olarak mi degerlendirmeliyiz? Yani
genel bakiç açisiyla; çiddeti, çatiçmayi, savaçi, her alana bu denli yaydik mi?
Felsefe, eski Yunan´da dogdugu günden bu güne, çiddet konusuna hep egilmiçtir. Felsefenin çiddeti
ele aliçi, varliklarin dogasi hakkinda açiklamalar getirme çabasi ile baçlamiçtir, denilebilir.
Insanoglu bu gün geldigi noktayi, bilindigi üzere ve genellikle, çu bakiç açisiyla
degerlendirmektedir: Bilimsel geliçmeleri etik bulmuyoruz; teknolojinin kölesi oldugumuzu
düçünüyoruz; felsefeyi ütopik ve ayaklari yere basmayan bir alan olarak, yaçamimizin diçina
atmaya çaliçiyoruz; bireysel, toplumsal ve dahi evrensel bazda, ahlaksal bir çöküntü içerisinde
oldugumuza inaniyoruz; siyasal ya da ekonomik açidan, insana iliçkin iyi degerlerin devre diçi
birakildigi sistemlerin içerisindeyiz. Yani her çey, bir digerine göre mutlaka kötü!
Ama zaten olmasi gereken de budur diyor Efesli Herakleitos. Varligin, çatiçma içeren ve bu
çatiçma tarafindan canlandirilan çeliçik yapisini da, çu sözlerle vurguluyor: "Çatiçma, her çeyin
babasi ve her çeyin hâkimidir.¨ Bu noktadan hareketle, evrenin özünde olan, ama bizlerin
büsbütün görmezden geldigimiz nokta çikiyor ortaya: "Karçitlarin birbirleri ile olan sürekli
çarpiçmalari, doga içinde sonsuz bir devinim ve geliçme saglar.¨
Ama herkes kendisinin en uyumlu insan oldugu iddiasinda israrci, sanki "iyi ve erdemli insan¨
olmak buymuç gibi ve herkes, kendisinin tüm bu olan biten savaçlara, kötülüklere karçi oldugunu
savunmakta, aslinda ironik bir komiklikle!
Herakleitos´tan bir süre sonra da, Platon çiddeti yeniden ele almiçtir. Ona göre de çiddet: "Insanin
kendi kendisine meydan okumasidir.¨ Sokrates de, Gorgias diyalogunda belirtildigi üzere çöyle
der: "Gerçege diyalektik yoldan; yani, kuralli ve özgür tartiçma sanati yolundan ulaçmaya
çaliçmak gerekir.¨
Bu durumda, bizzat kiçinin kendisi meydan okuyandir; degilse tüm bunlarin yaçandigi zamanda ve
toplumda yer alanlar, farkli bir gerçeklik boyutunun insanlari midir? Yani, ben degilim, sen
degilsin, e o da degil. Kim o zaman tüm bunlari yapan?
Sokrates, bu yaklaçimlari dolayisiyla, Sofistlerin tepkisini çekmiçtir. Çünkü Sofistler, en makul
düçünceyi ve siyasal açidan en yararli kaniyi öne çikarmaya yönelmiçlerdi! Onlarin, bu zararsiz
görüntülerinin ardinda yatan gerçek, çiddete yatkinligin ta kendisiydi belki de. Halbuki, yine
Sofistlerden inandirmayi baçaramayanlar ya da daha kisa yoldan inandirici olmak isteyenler, kendi
algilayiçlari çerçevesindeki çiddete baçvurmuçlardir. Böylece de, ilk çatiçmalar baç göstermiç
oluyordu felsefe tarihinde.
Kötü olan hep baçkalari degil mi? Klasik Sofist zihniyetinde oldugu gibi yani. Her çey, o
baçkalarinin baçinin altindan kalkmakta zaten! Biz de, bir digeri için baçkasi oldugumuzu, büsbütün
göz ardi ederek, inat ediyoruz israrimizda. Yani, elimizdeki imkânlari hiç mi olumlu geliçmeler
adina kullanamadik ya da hep mi kötü çeyler yapiyoruz?
Varligin bünyesinde, çeliçki veya olumsuzluk ilkelerinin bulundugunu kabul eden bütün bu
düçünceler, çiddet gerçegini de kabul ederler aslinda ve çiddetin, varligin ve insanin temel yapisi
oldugunu da teyit ederler böylece. Hegel felsefesi de, konunun belirleyici bir özelligini oluçturur.
Varlik ve Olumsuzluk: Hareket, geliçmenin özünde çatiçma yer almali düçüncesi geregi, kavgasiz
ve acisiz gerçekleçmez.
::SIDDETIN FELSEFESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y17.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:14
::SIDDETIN FELSEFESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y17.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:14
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


TIP ETÍK VE FELSEFE
Farmakolog Dr. Ahmet RODOPMAN
Tarih bovunca sùrekli birbirivle ili¸ki içinde bulunan Etik ve Estetik
degerlerin ùretim tar:ina gòre biçimlendigi dùnvami:da, insanin kendine
vabancila¸masi, tùketim nesnesi olarak gòrùlmesi ve kendisinin de, kendini bir
tùketim nesnesi olarak kabullenmesi, idealle¸tirilen mùkemmel dùnva
tasariminin sonucudur.
Çagri Dogan
Tibbin ve felsefenin ortak konusu olan insan ve yaçam ile ilgili bugüne degin çok çey yazilmiç ve
okunmuçtur. Ilkçaglardan baçlayan Tip ve Felsefe birlikteligi ilk filozoflarin hekim, hâkim, din
adami olmalariyla devam etmiç, zamanla bilimlerin anasi olan felsefenin geliçip kendi içinde kendi
disiplinlerini de oluçturmasi ve bilimin de kendi koçullarinda geliçmesiyle yollarinin ayrilir gibi
oldugu sanisi oluçmuçtur. Oysa ortak alanlari insan olan Tip ve Felsefe insanlik durdugu sürece hep
birlikte, hep insan için var olacaklardir. Tabii ki bu uzun yol boyunca iniçler, çikiçlar, kesilmeler ve
karanlik dehlizlerde kaybolmalar olmuçtur, olacaktir da, ancak bilimin içigi, tibbin olmazsa
olmazligi ve felsefenin de vazgeçilmezligi tüm olumsuzluklara karçin bu birlikteligin sür git devam
etmesini saglayacaktir. Bunun belirleyicisi, yol göstericisi ve baglayicisi ise çüphesiz etik degerler
olacaktir.
Meslek etigi ilkeleriyle ilk olarak Mezopotamya´da bulunan kil tabletlere yazilmiç Hammurabi
Kanunlarinda karçilaçiyoruz. Tip etigi ile ise yaklaçik 2400 yil önce tibbin babasi olarak
nitelendirilen Hipokrat´in söylemleriyle taniçiyoruz. Kismen degiçtirilmiç olmasina karçin
günümüzde hala hekimlerin meslege ilk adim atiçlarinda ettikleri yeminlerde Hipokrat´in belirledigi
ve zamanla günün koçullarina göre biçimlenen çekliyle uymaya ant içtikleri bu yönerge Tip Etiginin
dayandigi önemli bir temel olmaya devam etmektedir.
HEKÍMLÍK ORTAMINA KATILDIGIM ÇU ANDA, YAÇAMIMI ÍNSANLIK HÍZMETÍNE
ADAYACAGIMI AÇIKÇA YÜKÜMLENÍYORUM.
HOCALARIM ÍÇÍN BESLEDÍGÍM SAYGI VE MÍNNETÍ HER ZAMAN KORUYACAGIM.
HEKÍMLÍK MESLEGÍNÍN GEREKLERÍNÍ ONURLA VE YÜREKTEN UYGULAYACAGIM.
HASTANIN SAGLIGINI BAÇ KAYGIM SAYACAGIM.
BANA EMANET EDÍLEN SIRLARI KORUYACAGIM.
HEKÍMLÍK MESLEGÍNÍN ÇEREFÍNÍ VE SOYLU GELENEKLERÍNÍ SÜRDÜRECEGÍM.
MESLEKTAÇLARIM KARDEÇLERÍM OLACAKTIR.
DÍN, MÍLLÍYET, IRK, PARTÍ YA DA SINIF SORUNLARININ GÖREVÍMLE HASTAM ARASINA
GÍRMESÍNE ÍZÍN VERMEYECEGÍM.
ÍNSANA VE YAÇAMINA ANA KARNINA DÜÇTÜGÜ ANDAN BAÇLAYARAK KESÍNLÍKLE
SAYGI DUYACAGIM.
TEHDÍT ALTINDA BÍLE OLSAM MESLEK BÍLGÍLERÍMÍ ÍNSANLIK YASALARINA KARÇI
::TIP ETIK VE FELSEFE:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y18.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:14
::TIP ETIK VE FELSEFE:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y18.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:14
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim



TUZKA'NIN HAYALÍNDE BÍR "AN" DELÍGÍ
Faruk KORKMAZ
Sabah, yeryüzü gerinerek uykusundan uyanirken, yapraklardaki çig tanelerini silkeler. Ve o çig
taneleri altinda yürüyen birileri hep vardir.
Hüseyin de gerinerek kalkardi yatagindan. Uzun parmaklariyla yüzünü sivazlar ve çogunlukla
parmaklarini seyrederdi. Karisi uyanmadan, yatak, yatak odasi, hiçbir çey uyanmadan önce
parmaklari ve o vardi. Bir piyanist olmadigi için hiç üzülmedi ya da para sayan bir veznedar. O
Hüseyin´di içte, rast gele bir adam.
Sabahin melekleri kapilari günah karasindan temizlerken o içine gitmek için evinden çikmiç olurdu.
Içim dedigi yer, yeryüzüne açilan bir yariktan ibaretti. Aslina bakarsaniz o yariktan birkaç
kilometre açagida, Hüseyin, ekmegine kazma salliyordu. Kömür karasi, günah karasi gibidir,
yapiçti mi çikarmasi çok zor olur. Olsun derdi Hüseyin, karnimiz doyuyor, bir de sigara yaktin mi
daha ne?
Hüseyin´in büyük hayalleri yoktu, sevdigi Muç tütününden baçka tutkuyla istedigi bir çey de yoktu.
O sapsari tütünleri tane tane sigara kâgidina döçer, islak dilini, sigaraligin üzerinde kadin teninde
gezdirir gibi gezdirerek tütüne kâgittan bir deri yapardi. Uzun parmaklarinin arasina aldigi sigarayi
parmak uçlariyla yoklar pürüzsüzlügünden emin olurdu; bir kadinin bacaklari gibi ölçülü ve
pürüzsüz. Sonra yutarcasina sigarasini somurur, saniyeler yelkovanin gölgesine varmadan sigarasi
duman olur yükselirdi.
Yük asansöründe toplandiklarinda, neden yillardir sabah postasinda çaliçtigini düçündü. Hep
karanliktayim. Karanlikta hep. Hayatim karanlikta geçiyor, çocuklarim karanlikta büyüyor,
karimin tenine güneç düçtügü anlari hatirlayamiyorum bile, hani güneçte tende toplanan ter ve
yagdan ibaret o duru parilti var ya, hah içte o pariltiyi unuttum ben. Ya baçka kadinlar, çocuklar,
hayatlar hepsinden her çeyden uzak, yani seçeneklerden uzak. Bu uzakliga bir fersah daha
eklemek ya da eklememek, içte bütün mesele bu... Kendi kendine, yarin gece postasina geçmek
için dilekçe vereyim dedi ve içinden kendi sirtini sivazlama istegi geçti.
Aninda aldigi kararlar hoçuna gidiyordu. Ona göre hayat kesin çizgilerle çizilmiçti, üzerindeki
degiçikleri de kesin çizgilerle yapmaliydi insan. Sade hayat böyle olmaliydi. O da kendisi gibi basit,
ona göre sade bir hayat istiyordu. Çevresindekiler de onu basitliginden ötürü sever ve takdir
ederdi, belki de basitligin bayraktari olarak sadece onlar için yaçardi. Neden yaçadigini bilmiyordu,
sadece yaçiyordu içte.
Yalin kat yaçamak, öyle her çeyin üstünden ama içine girmeden yaçamak, belki de sorunu bu idi.
Sorun diye bir çey bilmiyordu, ama belki de sorun olmasini istiyordu. Hep ayni kadini öpmek degil,
baçka kadinlari tatmak, belki madende kazinip duracagina, gögün altindaki zengin bir kiçi gibi
cildini esmerleçtirmesi lazimdi. Yok, ona uymuyordu, onun bunu uyduracak cesareti yoktu. Hayata
karçi cesareti yoktu, bir tek elindekileri çevirip çevirip hatmeden vaazcilar gibi, kendi kendine
hayatini vaaz edip duruyordu.
Asansör derin karanliga dogru sonsuzcasina ivmelendi. Içindeki boçluk kendini tekrar etti. Acaba
bu hisse hiç aliçamayacak miydi?
Ya postasindaki bu adamlar. Bu adamlardan pek hazzetmedigini düçündü. Basitlikten uzaktilar. Bin
bir türlü kurmadan, komplodan, hayalden ibarettiler. Kisa boylu pos biyikli olani, daha o gün
madenden kurtulup baçka bir çehre yerleçmek için alengirli bir plan yapiyordu. Ya çu her yerini
ben basmiç, hep çatik kaçli olan, o da karisindan kurtulmak için yapmadigini birakmiyordu,
utanmadan anlatip duruyordu. Beride duran nedense hep mavi gömlek giyen kazma arkadaçinin
::TUZKA`NIN HAYALINDE BIR 'AN¨ DELIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y13.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:19
::TUZKA`NIN HAYALINDE BIR 'AN¨ DELIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y13.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:19
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


"AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERÍNE"
Ferda
Peki ya ne yapmaliyim, neye göre nasil yaçamaliyim? Ahlak/moral denilenden, "ethige/ahlak
felsefesine¨ geçiç, bu sorunun, "kuramsal-kaygilarla¨ sorgulanmaya baçlamasiyla mümkün
olmuçtur. Dilimizdeki "ahlak-terimi¨ Arapça "huy¨, "doga¨ "yaradiliçtan olan hasletler bütünü¨
anlamlarina içaret eden "hulk¨ teriminden transfer edilmiçtir, bati dillerinde ise, bu alanda üç
temel terim bulunmaktadir; "uzlaçilar¨, "pratikler¨, "davraniç kodlari¨ içeriklerini içaret eden
"mores¨, ethige kaynaklik eden ve "karakter/temel yapi, onu-o kilan unsur anlamina gelen "ethos¨
ve tüm bunlar üzerine oturan "ahlak felsefesi¨. Kisacasi, dogu toplumlarinda sadece ahlak/hulk
vardir, onlarda ahlakin "ehtik/ahlak felsefesi¨ boyutu yoktur, "ethigi¨ batidan transfer etmiçlerdir,
bu açidan bakildiginda dogu-toplumlari "törel-olana¨ teslimiyet halinde yaçamiçlardir.
Ahlak felsefesi denileni doguran bu "temel soru/sorun¨ üzerine her düçünmeye baçladigimda,
zihinsel anlamda bir "bulantiyi¨ yaçiyorum. Zihin içerikleri denilenler, bu "soru/n¨ üzerinde
düçünmeye karçi direnç gösteriyor Çu anda bile bir ke-ke menin konuçmasi çeklinde
yaza-biliyorum. Ehtik denilenin "problematigi¨ üzerine düçünmek, bu ugurda "sözce kullanmak¨
olasi mi? Hadi diyelim ki bu "olasi bir durum¨, peki bu hangi kaygilardan hareketle ne adina,
ne-için yapilacak?
Bu soru-n tam da "kirilma-noktasina¨ içaret etmektedir. Bu sorunun sorgulanmaya baçlanilmasiyla
birlikte insan ve yaçam denilen için, cehennemin "al-benili¨ yollarina yaldizli taçlar da döçenmiç
oldu. Yapisi geregi, "teorik-olan¨ ve bu nedenle de yöneldigi her objeyi teorik zeminlerin belirledigi
baglamlarda ele alan, almak zorunda olan "aklin¨ "salt-pratigi¨, deneyimi anlaya-bilmesi nasil olasi
hale getirilebilecek? Salt/dogrudan "otantik olmasi gereken¨ deneyim alanini, teorik-alana
çekmek, onu ayni zamanda "dolayimlayarak¨ kirletmek ve "ideolojik-kilmak ötekileçtirmek¨
olmayacak midir veya bunlardan nasil kaçinilacaktir?
Insan ve var oluçu denilenin temelinde kaçinilmaz olarak aksiyolojik/degersel tutum vardir. Insan
denilen varlik, "to on to´suyla¨ veya "epistemesiyle¨ veya da "logiçiyle¨ degil¨ "deger/leriyle¨ ve "o
kadar¨ vardir. Betimleme-denilen insan için "olanaksizliktir¨, betimleme sadece "göre-ce¨ bir
durumdur, her betimleme denilen kaçinilmaz olarak ayni zamanda bir "deger-uzantisidir¨. Taç,
kadin, sari vs. denildiginde bile, "denilmiç-olmasi¨ itibariyla bir "deger-lendirici¨ tutum/duruç
söz-konusudur. Betimlemenin "mümkün-olmasi¨ için, "asillari-bilmemiz¨ gerekiyordu, bu
dogrultuda "aslina-uygun¨ olan "söz-sel¨ bildirimler betimleme, digerleri de "yargi-ürünü¨ olacakti,
oysa biz-insan denilenler, "asillari-da¨ uyduruyoruz, bu anlamiyla, "asillar dediklerimize¨ uygun
düçen bildirimlere betimleme, uygun düçmeyenlere de, "obje-fazlasi¨ deger-lendirmeler
demekteyiz. ¨Surada gördügünüz bir kadindir¨ çeklindeki bir "tümcesel-bildirim¨ betimleme,
¨Surada gördügünüz kadin, çok güzel ancak çok kötü bir kadindir¨ çeklindeki bildirimlere de
"degersel¨ demekteyiz. Oysa, birinci bildirim "dikkatlice ve metin kenarindan "okuna-bildiginde¨,
onun da bir "deger-lendirme¨ biçimi oldugu rahatlikla görülebilecektir.
Kisacasi, insan ve var-oluçu denilenin temelinde "ethos¨ vardir. Bilim-denilen dahi, nesnel-degil,
"degerseldir¨. Degersel denilen duruç/tutum ehtik ve estetik içerik/ biçimler olarak ikiye
ayrilmaktadir. Ethik degerleri, "toplumsal-zeminde¨ algilamaya, düçünmeye baçladiginiz anda,
"siyasal-zemine¨ kaymiç olursunuz, dolayisiyla siyaset-denilen, ethigin bir alt-birimidir ve ehtik-
denilen sorunsali çözüme kavuçturmadan, hiç-bir siyasal sorunun çözüme kavuçturulmasi olasi
degildir.
Estetik degerler denilen (güzel/çirkin) alanda göre-ce sorun yoktur. Çünkü bu alana "teorik-akil¨
söz/diçini geçirememektedir. Estetik denilen alanda insan denilen, var-oluçunun "derinliklerini¨
ifadelendirmek istemektedir.
Ehtik-denilen alanin "sorun-olarak¨ görülmeye baçlanmasi ayni zamanda "sorunun-kaynagini¨
:'AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERINE¨:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y19.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:14
:'AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERINE¨:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y19.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:14
Sayi:5 Yil:2006
Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim


ETHOS, DEGERLER ve YAÇAM
Gökçen YAÇAYAN
Etik nedir?
Foucault'un araçtirmalarina göre "Yunanlilar özgürlüklerini ve bireyin özgürlügünü bir etik sorun
olarak sorunsallaçtiriyorlardi. Ama buradaki etik nitelik, Yunanlilarin tasarlayabilecegi bir anlam
taçiyordu: !"#$%, olma ve davranma biçimi demekti. !"#$%, öznenin olma kipi ve baçkalarinin
çiplak gözle görebilecegi bir yapma biçimiydi. Bir insanin &"#$%'u, giyiminden, tavirlarindan, yolda
yürüyüçünden, olaylara tepki gösteriçindeki istikrardan vb. çikarilabilirdi. Yunanlilara göre,
özgürlügün somut ifadesi budur; özgürlüklerini böyle sorunsallaçtiriyorlardi. Iyi bir &"#$%'a sahip
olan, örnek olarak kabul edilip gösterilebilecek insan, özgürlügü belirli bir tarzda hayata geçiren
biridir. Özgürlügün &"#$% olarak düçünülmesi için bir &"#$%'a dönüçmesine ihtiyaç oldugunu
sanmiyorum; özgürlük dogrudan dogruya &"#$% olarak sorunsallaçtirilmaktadir. Ancak bu özgürlük
pratiginin iyi, güzel, çerefli, degerli, hatirlanacak bir &"#$% biçimi almasi için kiçinin kendi kendisi
üzerinde tüm bir çaliçma yapmasi gerekir." (Foucault, 228)
A. Inam'in yazisinda etik çöyle geçiyor: "Ethos, günlük yaçamdaki ahlaksal durumlarin,
eylemlerin, degerlerin, topluluk temelinde, yerel, geleneksel, töresel özelliklerini içerdigi gibi,
evrensel boyutta aksiyolojik kodlamalari, kurallari, degerleri; bunlarla ilgili tartiçmalari da kapsar.
Bir felsefe disiplini olarak ethik, ethosu konu alir, ondaki degerleri, yargilari, görüçleri irdeler,
tartiçir, ona öneriler sunar... Ethos'da, sorumluluklar, ödevler, yükümlülükler, haklar, gelenekler,
töreler yaçanir. Hukuk, ethosu yasalar çerçevesinde düzenlemeye çaliçir.
Ethosta can bulan, insan yaçaminin anlamidir... Her bilgi, bir ethos içindedir.¨ (Inam)
Her bilgi "ethos" içindeyse ve bu baglamda etigi bir töz olarak kabul ediyorsak, bunu nasil
temellendirecegiz?
Pirsig çöyle diyor:
"Dünyanin yalnizca ahlaki degerlerden oluçtugu düçüncesi ilk baçta imkânsiz gelir. Çünkü yalnizca
nesnelerin gerçek olacagi varsayilir. "Niteligin" yalnizca, nesneler hakkinda ne düçündügümüzü
anlatan muglâk bir uç sözcük oldugu varsayilir. Niteligin nesneleri yaratabilecegi düçüncesi
tümüyle yanliçmiç gibi gelir. Ama biz özneleri ve nesneleri, gözlerimizdeki merceklerin onlari
beynimize baç açagi göndermesine karçin düzgün görmemizi saglayan nedenin aynisindan ötürü
birer gerçek olarak görürüz. Belirli bazi yorumlama modellerine öylesine aliçmiçizdir ki baçka
modellerin varligini unuturuz... Içinde yaçadigimiz kültür, bize deneyimlerimizi yorumlayacagimiz
entelektüel gözlükler verir ve öznelerle nesnelerin öncelikliligi kavrami bu gözlüklerin yapisinda
vardir. Eger birisi baktigi çeyleri biraz farkli bir gözlükle görür ya da maazallah gözlüklerini
çikarirsa, gözlüklerini takmaya devam edenlerin dogal egilimi, o kiçinin söylediklerini, gerçekten
delilik olmasa da garip diye nitelendirmektir." (Pirsig, 102-103)
Burada aklima çu soru geliyor: Bize bu "gözlükler" doguçtan takilmiçsa ve aile egitiminden
baçlayarak okul hayatinda, iç hayatinda, sosyal yaçamda, kanunlarda ve törelerde belki de inanç
alaninda pekiçtirilmiçse, biz bize sunulan degerlerin diçina nasil çikacagiz?
Etik, "gözlüklerin" alaninda oldugu için öznel bir alandir ve yaçamimizi belirleyen degerler, daha
çok bu yüzyilin "nesnellik" anlayiçina ragmen "özneldir" diyebilir miyiz?
Pirsig'e devam edelim:
"Ama o kiçi deli degildir. Nesneleri degerlerin yarattigi fikri, siz onu aliçtikça daha az garip
gelmeye baçlar. Öte yandan, modern fizik gittikçe daha garip görünür ve bu garipligin artacagini
:Ethos, Degerler ve Yasam:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y16.html
1 -~ 2 19.11.2008 20:15
:Ethos, Degerler ve Yasam:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y16.html
2 -~ 2 19.11.2008 20:15
Etkin Konular Kullanici Listesi Arama Yardim
Kayit Giriç
FELSEFE FORUMU : Filozoflar
Konu: ImmanueI KANT
YazanIar Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
IMMANUEL KANT
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
08.10.2004
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 46
Gönderen: 15.10.2004 Saat 18:22 | Kayitli IP
öncelikle iyi günler..sayin ahmet cevizcinin felsefe sözlügü elime geçtiginden beri ondan baçimi kaldiramadim desem yeridir..çok geniç
hacimli bir sözlük..felsefe ögrencisi olmamama ragmen felsefede beni çeken birçey var..bu yüzden aylik veya haftalik yayinlari elimden
geldigince takip etmeye çaliçiyorum..gerçekten anlaçilmasi güç kavramlar var..en çok ilgimi çeken de IMMANUEL KANT ve
Descartes..Immanuel Kant'in evrensel ahlak teorisi ve Descartes'in neyi bilebilecegimiz ve bilginin elde ediliçinde çüphe duymanin gerekliligi
ve sinirlari hakkindaki görüçleri..umarim faydali tartiçmalar için gerekli adimlar atilir..
görüçmek üzere...
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 30.11.2004 Saat 11:51 | Kayitli IP
Küreselleçen Sorunlar Karçisinda Kant Etigi
Ionna Kuçuradi ile Kant Söyleçisi.
21. Yüzyilda Kant

Yukari dön

arguman
Tecrübeli Üye
Katilma Tarihi:
22.10.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 293
Gönderen: 01.12.2004 Saat 17:01 | Kayitli IP
Avni :amanda genel bir vasa olmasini istevebilecegin bir maxime gòre hareket et.

Kantin ahlak IelseIesinin en önemli ilkesi yukaridaki cümle olsa da, sadece buradan hareketle bir sonuca varmak yaniltici olabilir.
Öncelikle, örnegin, Bir Nazinin genel bir yasa olmasini istedigi bir sey (Yahudilerin yok edilmesi, ya da Yasam Alani, üstün irk vs.)
sirI bunu kendileri genelledikleri için bir ahlak yasasi olarak ortaya konamaz.

Demek ki evrensellik kendi basina yeterli degildir. Ikinci olarak Kantin hipotetik ve kategorik imperatiI kavramlarini ortaya
koymak gereklidir. Eger bir eylem, baska bir araç dolayimiyla iyi olarak degerlendiriliyorsa, o zaman hipotetiktir. Yani su seyi,
baska bir seyi istedigim için yapmaliyim dediginiz her eylem, hipotetik imperatiI siniIina girer. Bu ahlaki degildir. Ahlaki olan
kategorik impertaiItir, yani hiçbir dolayim olmaksizin kendinde iyiyi temsil edecek davranista bulunmaktir. Yani baska
hiçbir seyi istemeseydim bile, su ya da bu biçimde hareket etmeliyim diyebiliyorsaniz ancak eyleminiz ahlakidir. Dolayisiyla,
Yahudileri yok etme istegi basli basina bir amaç degil, Nazilerin araçlarindan bir tanesi oldugu için de ahlaki degildir.

Dahasi, bir eylemin ahlakiligi onun özgür irade ile yapilmis olmasini gerektirir. Önceden özgürlükten anlasilan, dissal engellerin
kaldirilmasi idi. Buna özgürlügün negatiI kavranisi denir. Kantin özgürlük anlayisi ise bu durumu tersine çeviriyor. Eger kendi
kurallari varsa özneler özerktir. Dolayisiyla, kurallarin olmayisi degil tam tersine kurallarin varligi özgürlük için gereklidir. Yalniz
burada önemli olan nokta, kurallari öznelerin kendisinin yapmasi ve/ya onaylamasidir.

Bir baska önemli nokta, kurallarin akil ile baglantisi ve onlarin yöneldigi degerle ilgilidir. Insana bir araç olarak degil, bir amaç olarak
bakilmalidir. Dolayisiyla, insani bir araç olarak gören, insanin hakettigi degeri gözardi eden hiçbir davranis evrensel olarak
degerlendirilemez.

Sonuç olarak, Kantin bu sözü

Evrensellik 1.
Kategorik imperatiIe uygunluk kendinde deger 2.
Özgürlük Özgür irade 3.
Akil - Evrensel yasa 4.
kavramlari baglaminda deger kazanir.

(Bu yorumlari yaparken Kantin Groundwork of the metaphysic of morals (B2766 E5 P312; Türkçesi: Ahlak Metafiziginin
Temellendirilmesi (çev. Kuçuradi) (B2766 T9 K83), Murphynin Kant: The Philosophy of Rigth (B2799 E8 M85 1970),
Smithin, Hegel's critique of liberalism : rights in context, (JC233 H46 S63) kitaplarindan yararlandigimi bilimsel etik geregi
iIade etmeliyim.)

not (S.Yildiz'a) tesekkur ederim :-) Benim icin de guzel. Zaten ben buradan hic ayrilamam merak etme;-)
Yukari dön

FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
1 -~ 11 19.11.2008 20:11
S.Yildiz
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
26.10.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 2917
Gönderen: 01.12.2004 Saat 17:21 | Kayitli IP
Sevgili arguman,
Hem açiklamalarin hem de "bilimsel etik"e olan hassasiyetin için kendi adima teçekkür ederim. Ayrica seni burada görmek harika
Yukari dön

pantera
Tecrübeli Üye
Katilma Tarihi:
17.12.2004
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 63
Gönderen: 27.01.2005 Saat 06:26 | Kayitli IP
kant ahlakinda evrensel ahlakin olabilecegi düçünülüyor siz bu konuda ne düçünüyorsunuz?evrensel ahlak yasasi olabilir mi?kant;benim için
dogru olan bir çey baçkasi içinde dogru olmalidir diyor...evet yorumlarinizi bekliyorum.
__________________
yaçiyor olmak bile çaçirtici
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 28.02.2005 Saat 16:58 | Kayitli IP
Kant ve Yeni Kantçilik
DOGAN ÖZLEM
Konferansimi üç bölüm halinde sunmayi planladim. Buna göre, ilk bölümde Kantin (1724-1804) felsefesi üstüne kisa hatirlatmalara yer
verecegim. Ikinci ve ana bölümde ise Yeni Kantçi okullari kisaca ve etki birakmiç yönleriyle tanitmayi amaçliyorum. Son bölümde Yeni
Kantçilik üstüne birkaç degerlendirme notuna yer verecegim. Buna göre, sunumum sistematik ve eleçtirel olmaktan çok, tanitma amaçli,
tarihsel ve betimsel bir sunum olacak.
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 05.03.2005 Saat 18:09 | Kayitli IP
!"#$ &' (')*'+',' -./.#0'
Betül Çotuksöken.
Varlik Dergisi
Kasim 2004

VaroIan-düçünme-diI dolayìmìnda kendini kuran felsefe,Kantta dogrudan düçünme, biraz dikkatli bakìldìgìnda da dil eksenli oldugu anlaçìlan
biIme bagIamìnda kendisi olur.

Böyle bir kurma biçimi ya da felsefi duruç, aynì zamanda felsefenin kendinden önceki temel tutumu olan varIìgìn biIgisi olma iddiasìnì
tümüyle reddetmeye yöneliktir. Artìk bu denli köklü ve büyük bir atìlìmdan sonra, 20. yüzyìlda da ikinci büyük adìm atìlacak, bundan böyle büyük
ölçüde salt dile getirmenin koçullarìna yönelen felsefi söylem, dilbilimle kurdugu yakìnlìkla serüvenini sürdürecek; yeni duruç biçimlerini
sergileyecektir.


Yüzyìllarìn birikimi olan felsefi kalìtì, kendi aklìna, usuna yönelerek sìkì bir eleçtiriye ugratan, kavramlarìn tarihsel, ancak kavramlarì oluçturma
yolunun tarih üstü oldugunu gösteren Kant, felsefi duruçuyla etkisini hâlâ güçlü bir biçimde hissettirmektedir.

Kantìn eleçtirel nitelikli felsefe projesinin ana özelligi nedir; bu denli etkili oluç, gücünü nereden almaktadìr?

Bu noktada yalìn ve kìsa bir yanìt verebiliriz: Kantìn felsefe projesi, içerikten çok bir kap, bir biçim gibidir. Eger felsefe yapmak kendini
öteye, ileriye fìrlatmaksa, bir projesi olmaksa, Kant böyle bir tutumla son derece baçarìlì olmuçtur. Yinelemekten kaçìnmayalìm
baçarìnìn en anlamlì göstergesi, onun felsefi duruçu üzerinde konuçuyor olmamìzdìr.

Kendine özgü felsefece düçünme yolunu açmak üzere her çeyden önce kendisine yönelen, yìktìgì ama yìkmakla kalmayìp yeniden kurdugu felsefi
söylemde duruçunun hesabìnì defalarca vermeye çabalayan, karçìsìndakini ikna etmenin yollarìnì arayan Kant, bu tutumuyla, eçsiz bir örnektir
diyebiliriz. Tüm felsefì söylemiyle belki de usta-çìrak diyalektiginde usta rolünü kendine biçen ama aklìnì kullanma sanatìnda belki de ilkin bir
süre çìrak olmanìn tüm zahmetine katlanarak sonunda ustalìgìnì ilan eden Kant, çagìnìn lenfant terribleidir

FeIsefi düçünüç tam da hangi noktada baçIar?
sorusu, hepimizin bildigi gibi, felsefi düçünüçe, ürünleri, baçka bir deyiçle felsefe tarihi aracìlìgìyla yönelen felsefe okuru nun ya da felsefe
yazarìnìn sormasì gereken sorulardan biridir.

Tam da bu noktada bir hesaplaçmanìn gerekli oldugundan söz edilebilir. Kendine beIIi bir uzakIìktan bakma; düçünme, dile getirme yetisini
mercek altìna alma ve bunu insanìn ortak paydalarìndan biri olarak algìlamak üzere gerçekleçtirme, felsefenin dogum noktasìna içaret eder.

FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
2 -~ 11 19.11.2008 20:11
Bu andan itibaren, artìk çìrak olmaktan da uzaklaçìlmìç demektir.

Filozof çagdaçlarìyla birlikte oluçturdugu felsefe toplulugunun bir üyesi olarak projesini anlatmak, bìkmadan usanmadan neyi, niçin yaptìgìnìn
hesabìnì vermek zorundadìr. Çünkü filozof, filozoflar toplulugunun bireyi oldugunun farkìndadìr ve kendini anlatmanìn sorumlulugundan vaz
geçmemelidir. Kant, bunu eçsiz bir sorumluluk örnegiyle baçarmìçtìr. Kendini felsefe tarihinde konumlandìrmìç, duruçunun ana çizgilerini,
toplulugun öteki üyelerini ikna edinceye kadar, bìkmadan usanmadan, titiz bir tutum içinde açìklamìçtìr.

Geçmiçle bagìnì kopararak, kendini felsefece yaratmak üzere ya da nasìl düçündügünün hesabìnì vermek üzere felsefe tarihine bütüncül bir
yaklaçìmla yönelen Kant, aklìn kendi kaynaklarìna baçvurmasìnìn ne anlama geldigini de somut bir biçimde göstermiçtir. Bu tutumuyla magister
dixit(Hoca dedi) anlayìçìna en büyük saldìrìyì gerçekleçtiren de Kant olmuçtur diyebiliriz.

Eskiçag ve neredeyse tümüyle ortaçag, yetkili kiçinin aklìna bel baglarken, güvenirken; kimi sìnìr durumlarìnda ancak olsa olsa bireylere eçit
dagìtìldìgìna inanìlan sagduyuya baçvururken, Kant aklìn kendisine yönelmesinin ve bununla baglantìlì olarak da bilmenin koçullarì üzerinde
durmuçtur. Yaptìgìnì da hâlâ geçerli olan felsefe diliyle çöyle anlatmìçtìr:

Ø Kendi duyularìmìz aracìlìgìyla tasarìmladìgìmìz çeylere gerçekliklerini bìrakìyorum, ancak bunlara iliçkin duyusal görümüzü, hiçbir
durumda hatta uzam ve zamanìn saf görülerinde bile çeylerin sìrf görünüçünden fazla bir çey tasarìmlayamayacak, hele onlarìn kendi
baçìna yapìsìnì hiç tasarìmlayamayacak çekilde sìnìrlandìrìyorum; bu da benim tarafìmdan dogaya toptan yüklenen bir kuruntu degildir. Ve
bana idealizm yakìçtìrmalarìna karçì çìkìçìm o kadar baglayìcì ve aydìnlatìcìdìr ki, eger yaygìn da olsa ters olan kanìlarìndan her sapma için
ille de eski bir adì duymak isteyen ve hiçbir zaman felsefi adlandìrmalarìn ruhuna iliçkin yargìda bulunmayìp sìrf harfine takìlìp kalan ve kendi
yanìlgìlarìnì iyice belirlenmiç kavramlarìn yerine koymaya ve bunlarì böylelikle altüst edip bozmaya hazìr yargìçlar olmasaydì, gereksiz bile
görünecekti.
Ø Benim kendi kuramìma transandantalidealizm adìnì vermem ise, hiç kimseye onu Descartesìn deneysel idealizmiyle (...) veya
Berkeleyin mistik ve hayal kuran idealizmiyle (...) karìçtìrmak hakkìnì vermez.

O Çünkü benim idealizm dedigim, çeyIerin varIìgìyIa iIgiIi degiIdi (oysa çeylerin varlìgìndan çüphe etmek, alìçìlagelen anlamda idealizmi
oluçturur); bundan çüphe etmek ise benim hiçbir zaman aklìma bile gelmedi.
O Ben sadece, çeylerin duyusal tasarìmìndan ve bu arada ve her çeyden önce uzam ve zamandan çüphe ettim.
O Bunlarla, dolayìsìyla bütün görünüçlerle ilgili olarak yalnìzca gösterdim ki: bunlar çeyler degildirler (sadece tasarìmlama biçimleridirler),
ne de kendi baçìna çeylere ait belirlenimler.
O Oysa benim dilimde, hiçbir zaman bilgimizi çeyler ile degil, yaInìzca biIme yetimiz iIe iIgi içine sokma anIamìna geIen
transandantaI sözcügü bu yanlìç anlamayì önlemek içindi. Bu sözcük daha fazla yanlìç anlamalara yol açmadan, iyisi mi, bu
adlandìrmayì geri alayìm ve ona eIeçtireI ideaIizm diyeyim.
Ama eger, gerçek çeyleri (görünüçleri degil) sìrf tasarìmlara çevirmek, gerçekten karçì çìkìlacak bir idealizmse, bunun tersini yaparak
tasarìmlarì çeyler haline getiren idealizme ne ad vermeli?

Ona, hayaI kuran ideaIizm adìnì alabilecek digerinden ayìrt etmek için, rüya gören ideaIizm denebilir, sanìrìm; bunlarìn her ikisi de benim
transandantal, daha dogrusu eIeçtireI ideaIizmimden uzak tutulmalìydì.
Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çìkabilecek Her Metafizige Prolegomena



Düçünmenin, dile getirmenin (bilmenin) ortak kalìplarìnì anlamaya yönelen Kant, mutlak varlìk, mutlak özne dolayìmìnda felsefe yapmayì
sürdürenlerin bu tutumuna set çekmiçtir. O nedenle çagìnda her çeyi kìrìp döktügü ileri sürülmüçtür. Kendine belli bir uzaklìktan bakabilme,
yapìtìna mesafe kazanma, kendi kaynaklarìna, aklìna, usuna yönelme, bilme ve eylemde bulunmanìn koçullarì üzerinde düçünme, nasìl bir filozof
tipine içaret ediyor?

Burada, aydìnIanmacì bir özne yle karçì karçìya oldugumuzu ileri sürebiliriz. Gerçekten de Kant örneginde, sürekli aydìnlanmadan yana olan
bir filozofla karçì karçìyayìz.

Bu baglamda aklìn kamusal kullanìmì deyimi her çeyi özetleyiveriyor: Bir filozof olarak Kant, felsefe toplulugunun bir üyesi oldugunun farkìndadìr.
Bu farkìnda oluç, onu ister istemez felsefe tarihine ve felsefe tarihinin tüm sorumlulugunu üstlenmeye yöneltmiçtir; ayrìca kendisini baçkalarìna
açmak, kendisine yapìlan eleçtirilere kulak vermek zorunda oldugunu yaçamì boyunca hep hissetmiçtir. Her çeyin de ötesinde Kant, sahip oldugu
donanìmla, yaçadìgì çagìn sorunlarìna, dünya sorunlarìna yönelmek zorunda oldugunun bilincindedir. Son yazìlarì bu savìn en somut kanìtìnì
oluçturur.

Birçok örnekte oldugu gibi Kant örneginde de filozof kendisini felsefe toplulugunun bir üyesi olarak duyumsayan ve ancak bu yolla varoldugunun
farkìna varan, içerikli (:olgusal) sorunlara, evrensel çerçevelerden bakabilme ustalìgìnì gösteren ve bu yolla dünya sorunlarìna kayìtsìz kalamayan!
kalmayan bir öznedir.

Kant kendi örneginde, aklìn kamusal kullanìmìnì her çeyin üstünde tutarak, kamusallìgìn Habermasta billurlaçan yolunu etkin biri olarak,
özne olarak açmìçtìr. Kendi sìnìrlarìnì tam bir özerklik içinde bizzat kendisi çizmiçtir.

Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:21 | Kayitli IP
Agnes Heller

Platon ile Aristoteles modern öncesi dünya için neyse, Kant ve Hegel de modern dünya için odur. Modern
felsefenin tamamì onlarìn etrafìnda döner; kimi zaman yanìtlarìnìn, çogu zaman da sorularìnìn. Bir filozofu
büyük yapan çagìnìn ürünü olmasìna karçìn bagìmsìz düçünceye önem veren insanlar oldugu sürece
gelecek çaglarìn tümüne yönelik yanìtlanmamìç, hat ta bazen yanìtlanamaz sorularì dile getirmesidir.
Neyse ki 21. yüzyìlìn baçlangìcìnda anlam konusunda kafa yoran, yaçamì oldugu gibi kabullenmeyen
insanlar hala bulunmaktadìr. Dolayìsìyla da Kant önemini korumakta, her zaman baçvurdugumuz bir ilham
kaynagì olmayì sürdürmektedir.

Kant, felsefeye eleçtirel düçünceyi getirmiçtir. Bilebilecegimiz, yapmamìz gereken ve umabilecegimiz
çeyler arasìnda yaptìgì ayrìm, yalnìzca felsefede degil, siyasi yaçamda da temel niteligini korumaktadìr.
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
3 -~ 11 19.11.2008 20:11
Bizim ideoloji ve köktencilik (fundamentalizm) diye adlandìgìmìz çeyler, bu üç mesele arasìndaki tüm
ayrìmlarì silecek türde dünya görüçleridir. Her tür den köktenciler, ne umabileceklerini bildiklerinden
emindirler ve bu sahte bilginin rehberliginde hareket ederler. Bilmedigimiz konular hakkìnda düçünürüz
elbet, ama düçünmek Kanta göre üç norma uymalìdìr. Birincisi, kiçi bagìmsìz olarak; yani kendi
aklìyla düçünmek zorundadìr; ikincisi, kiçi kendini baçkasìnìn yerine koyarak, onun aklìyla düçünmeye
çalìçmalìdìr; üçüncüsü ise, kiçi tutar lì düçünmeye çalìçmalìdìr. Bu üç norm her alanda geçerlidir; felsefe,
gündelik yaçam, siyaset, estetik yargì, bilim ve ahlakta. Bu normlar bugün de geçerlidir, yarìn da geçerli
olacaktìr.

Kant, maksimlerimizin ölçütü olarak kullanmamìz gereken, kategorik buyruk diye adlandìrdìgì bir ilke, bir
formül sunmuçtur etiginde. Formülün kendisine ya da onu dogrulayan sisteme inanmak, modern ahlak
felsefesinin bir merkeze mükemmel, saf ahlaka ya da iyililige içaret etmesi gerektigini ve bu merkezin
dünyevi ya da dini, herhangi bir somut gelenekle özdeçleçemeyecegini kabul etmek çart degildir. Bir
merkez yoksa, kesinlikle ahlak da yoktur, dolayìsìyla iyiyi kötüden ayìrt edemeyiz ve bir gelenek merkezle
özdeçleçmiçse, o zaman çogulluk olmayacagì gibi, ne modern yaçam, ne de cumhuriyetçi anayasa olur.
Kant, hem görecelige hem de köktencilige karçì bir say yürütmüçtür. Bundan daha güncel bir çey
olabilir mi?

Kant, siyaset felsefesinde cumhuriyet olarak betimledigi bir siyasi kurumu savunan güçlü bir tez
oluçturmuçtur. Günümüzde demokrasinin bir türü bu modele çok yaklaçmìçtìr. Cumhuriyet dogal
devleti bir devlet içinde son erdirir, ama devletler arasìnda degil. Kant ayrìca, sürdürülebilir barìçìn
devletler, uluslar arasìnda saglandìgì bir dünyaya yönelik modeller de sunmuçtur. Bu bir dünya
cumhuriyeti degil, dostça ittifak, kozmopolit bir uluslar toplulugu olacaktìr. Bununla birlikte, sürdürülebilir
barìça ancak, tüm devletlerin cumhuriyetçi olmasìyla eriçilebilecegini kabul etmiçtir. Öncelikle, her yerde
dogal devletin yerine yurttaç devletinin geçmesi gereklidir. Birleçmiç Milletlere Kantçì bir kurum
gözüyle bakìldìgìnda, bunu aklìmìzdan çìkarmamalìyìz. Sadece bütün üyeler cumhuriyetçi, yani demokratik
devletler olursa o gözle bakìlabilir. Umarìz bir gün öyle olur, ama çimdilik olmadìgìnì biliyoruz ve öyleymiç
gibi davranma malìyìz. Yine de cumhuriyetçi bir ruhla hareket etmeliyiz.
Kant hayatìmìzì zorlaçtìrìyor, ama o çok dürüst bir insandì ve kolay bir yaçam vaat etmemiçti bize. Ama en
büyük hazinemizi göstermiçti: Güzellik. Güzelligin tadìnì her yerde çìkarabiliriz, çünkü bizler faniyiz.
Melekler var olsalardì, güzellikten zevk alamazlardì, çünkü ruhtan ibaret varlìklarìn bedeni yoktur der
Kant. Hayvanlar da ruhtan yoksun olduklarì için güzelligin tadìnì çìkaramazlar. Sadece hem ruhu hem de
bedeni olan biz ölümlü kadìn ve erkekler, güzelligin zevkini yaçama ayrìcalìgìna sahibiz. Sonlulugumuzu
zarafetle kabullenmek; içte bu Kantçì ders, hem özel hem de siyasidir. Bunun bugünkü ve buradaki
halimize ne denli hitap ettigini belirt meye gerek bile yok.
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:23 | Kayitli IP
Bedia Akarsu
Resim: kim kimdir.
Dünya küreselleçiyor; bu, gerçekten bir olgu. Ama nasìl bir küreselleçme! Bu Yeni Dünya Düzeni de
denilen olgu hiç de uygar bir düzen degil, bir yeni sömürgecilik, denilebilir ki sömürgeciligi de açan bir
çey. Bir devletin tek baçìna dünyaya egemen olmak istemesi, hem de buna hakkì olup olmadìgìnì
sorgulamadan. Ìçte bu noktada Kantìn önemi ve degeri gittikçe büyüyor.

Küreselleçme çagìnda gittikçe karanlìklaçan dünyamìzda çagdaç felsefenin öncüsü olan Ìmmanuel
Kantìn düçünceleriyle çagìmìza ìçìk tuttugu yeniden keçfediliyor felsefe dünyamìzda. Ìnsanìn özü olarak
özgürlük sorunu Kantìn felsefesinin hemen bütün dallarìnìn temelini oluçturur. Eleçtiri felsefesinin
biçimleniçinde önemli bir rol oynayan özgürlük, Kantìn ahlak felsefesinde daha bir belirginleçir ve
ahlakìn varlìk nedeni olarak öne sürülür, çünkü özgürlük olmasa ahlak da olamazdì, bir ahlak yasasì öne
sürülemezdi. Kategorik emparatif olarak koydugu ahlak yasasìna hiçbir içerik koymamìçtìr Kant; yasa
ancak biçimsel (formel)olabilir. Ancak yasanìn biçimsel olmasì hiç içerigi olmamasì anlamìna gelmez,
yalnìzca anlam çok geneldir, bir eylemin ahlaka uygun olup olmadìgìna karar vermek için olaylarì çeçitli
degiçimleri içinde veren her türlü durumlara bu yasa uygulanabilmelidir. Baçka deyiçle yasanìn biçimsel
oluçu, yasanìn bütün ahlak buyruklarìna uygulanabilmesini saglar.
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
4 -~ 11 19.11.2008 20:11
Kant Ancak aynì zamanda genel bir yasa olmasìnì isteyebilecegin ilkeye göre eyle olarak belirledigi
bu temel formülden üç formül daha türetir. Benim burada ele almak istedigim ve en önemlisi olarak
gördügüm, insanIìgì kendi kiçiIiginde oIsun, bir baçkasìnìn kiçiIiginde oIsun hep bir erek gibi
görerek hiçbir zaman bir araç oIarak kuIIanmayacaksìn, ilkesidir.

Bu formülle insanlìk ilkesi, insanlìk onuru vurgulanmìç oluyordu. Dünya Yurttaçlìgìna Yönelik Evrensel
Bir Tarih Ìçin Düçünceler yazìsìnìn 7. önermesinde çunlarì dile getirir Kant: Ìnsan için en büyük sorun
evrensel adalet yaptìrìmìnì uygulayacak adaleti saglayacak bir Yurttaçlar Toplumuna ulaçmaktìr. Bir
Yurttaçlar yasasì sisteminin, kìsaca Dünya Birliginin kurulmasìdìr

Kantìn önerdigi. Ancak yetkin bir yurttaçlar yasasì kurmak, devletler arasìndaki yasal iliçkiler sorununa
baglìdìr ve bu ikincisi olmadan birincisi de çözülemez. Savaçlar ve bunlarìn yìkìntìlarì, sonunda, devletleri
bir uluslar derneginde birleçmeye zorlar; devletler arasìndaki düçmanlìgì kaldìrìp iliçkileri düzene
sokacak bir denge yasasì bulmaya zorlar. Böylece insanlar evrensel siyasal güvenlik saglayan
dünya yurttaçlìgì sistemini kurarak bu denge yasasìnì güçlendirmek zorunda kalìrlar (7. Önerme). Bu
son adìm, devletleri birleçtirecek olan adìm atìlìncaya degin, insanlìk daha pek çok sìkìntì çekecektir,
Kanta göre; Bogazìna kadar kötülük içine batmìç insanlìk, diyecek kadar da realist olan Kant bu
yoldaki güçlügü görür; devletler bütün güçlerini yayìlma tasarìlarì için kullanìp yurttaçlarìn kafalarìnì
oluçturma ve egitme çabalarìna boyuna engel oldukça bu yönde bir ilerleme beklenemez ona göre; o
birtakìm devrimlerden geçerek insanlìgìn tüm yeteneklerinin geliçecegi genel bir dünya yurttaçlìgì
durumunun kurulacagì umudundadìr.

Kantìn bu umudunu pekiçtiren de içinde yaçadìgì dönemde gerçekleçen Büyük Fransìz Devrimidir.
Kant tarihtekì ilerlemeye çìkìç noktasì ararken insan türünün ahlaksal egilimi ile karçìlaçmìçtì. Ìçte Kant
Fransìz Devriminde insanìn bu ahlaksal yatkìnlìgìnì gösteren bir ipucu bulur. Gerçi devrimin kendisinde
bulmaz bu yatkìnlìgì, ama halkìn bunu coçku ile karçìlayìçìnì ve bu devrime katìlmasìnì dogal hukuk
ilkelerinin gerçekleçmesi denemesi olarak kabul eder. Özellikle halkìn bu coçkusunu düçünce biçiminde
bir reform olarak görmüç ve bu coçkuda ahlaksal iyiye yatkìnlìgì bulmuç ve bunun gittikçe yayìlìp
açìldìgìna dikkati çekmiçtir. Ìnsan türündeki ahlaksal yatkìnlìgì hiçbir neden daha fazla gösteremez, ona
göre. Her devrimle özü özgürlük olan aydìnlanma çekirdeginin daha da geliçerek bir üstteki geliçim basa
magìnì nasìl hazìrladìgìnì tarih bize gösteriyor. Kant bu geliçmeyi, bu ilerlemeyi doganìn bir eregi olarak
görür. Ìnsan türünün aydìnlanmasìna engel olacak her çey insan
dogasìna aykìrìdìr ona göre; çünkü bu, doganìn bir belirlenimi olan ilerlemeye aykìrìdìr.
Tarihin amacì insanì karanlìktan kurtarìp özgürlüge ulaçtìrmaktadìr. Aydìnlanma ve özgürlük birbirine koçut
olarak geliçir. Ìnsanìn onuruna uygun davranmayì saglayacak olan da aydìnlanmadìr. Aydìnlanmaya engel
olmak insanìn en temel haklarìnì hiçe saymaktìr.

Bu düçünceleri ile Kantìn günümüze de ìçìk tuttugu kanìsìndayìm.

Etik, Aydìnlanma ve dünya barìçì için yanìtìn birinci soruda verilmiç oldugunu sanìyorum. Estetik
sorununa gelince: Kantìn sorunlarìnìn arasìnda yer alan dogruluk ve iyi kavramlarì yanìnda bir üçüncü
kavram da güzel kavramì.

Estetik alanda ahlak alanìnda oldugu gibi tümel, genelgeçer kavramlar yoktur Kanta göre, güzel tek tek
nesnelere baglìdìr. Sanat çìnìn yaratìrken kendisine temel olacak birtakìm hazìr kurallar da yoktur. Sanat
yapìtì bir dehanìn yaratmasìdìr Kanta göre, dehalarì ise birtakìm kurallara baglamaya olanak yoktur.
Deha, kuralìnì kendisi yaratìr. Bir sanatçì yaratmasì ögrenilir bir çey olamaz, bunun didaktigi yoktur, diyor
Kant. Bu düçüncesi ile Kant sanatì ve sanatçìyì birtakìm kurallara baglayan 18. yüzyìlìn katì
entelektüalizmini açarak kendi zamanìnì oldugu gibi günümüzü de etkilemiçtir. Bu düçünceleri ile Kant
estetik alanda da çagdaçlìgìn öncüsüdür.
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:26 | Kayitli IP
ManIred Baum

Kant felsefesi hala geçmiçin en önemli felsefesidir ve kendisinden sonra gelen büyük düçünürler tarafìndan asla
açìlmamìçtìr.

Kant insan soyunun sorunlarìna karçìlìk tek olasì siyasi çözüme içaret etmiçtir: toplumlarìmìzì hukuk kurallarìna
boyun egdirmek ve uluslararasì barìçì saglamaya istekli olan ve saglayabilecek bir dünya düzeni kurmak.
Kant Dernegi Müdürü (Almanya)

Dogan Özlem
Bir kez küreselleçmenin olgusallaçtìgìnì düçünmüyorum. Küreselleçmenin olgusallaçmasì için büyük çaba sarfeden
bir emperyalist güç var gerçi. Ne var ki, bu gücün bu büyük çabasìnìn küreselleçmenin olgusallaçmasì teriminizi
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
5 -~ 11 19.11.2008 20:11
küreselleçmenin tüm dünyada fiilen hayata geçirilmiç olma durumu olarak anlamamìz gerekiyorsa, böyle birçeyi henüz
gerçekleçtirmedigini ve ileride de gerçekleçtiremeyecegini düçünüyorum. Bu konuda tarihe dayanìyorum. Ìskenderin
Hellen Ìmparatorlugundan Roma, Bizans, Osmanlì vb. imparatorluklarìna kadar büyük imparatorluklar, emperyalist
güçler, bugün adì küreselleçme olarak geçen bir çeyi, ardìnda dünya egemenligi istek ve fikrinin yattìgì bir çeyi
gerçekleçtirmek için büyük çaba harcamìçlar, fakat hiçbiri bunu fiilen gerçekleçtirememiçtir. Ben günümüzün
imparatorlugu olarak Amerikan Ìmparatorlugunun da bunu gerçekleçtiremeyecegini düçünüyorum.

Tarih bilgisi ve bilinci eksik olan kiçiler ve toplumlar, bir süper gücün yaçamlarìnìn küçük ayrìntìlarìna kadar nüfuz
etmeye baçlayan etkisi ve etkinligi karçìsìnda, küreselleçmeyi hatta bir çeçit kader gibi kabullenmeye, küreselleçmeye
teslim olmaya egilimli olurlar. Ve bu egilim de, en çok süper gücün içine gelir, onun etki ve etkinliginin daha da
artmasìna yol açar. Oysa böyle bir durumda insana yaraçan teslimiyet degildir herhalde. Ìçte Kanta, küreselleçmenin
dayatìldìgì bir dünyada her çeyden önce bir özgürlük filozofu olarak kulak vermek bir gerekliliktir. Kant da evrensel
dünya cumhuriyeti, dünya yurttaçlìgì, ebedi barìç terimleri ile, tüm dünya toplumlarìnìn ve devletlerinin bir
çatì altìnda toplanmasì gerektigini düçünmüçtü. Ne var ki, Kantìn düçledigi çeyin bugünün küreselleçmesiyle ilgisi
yoktur. Kant, dünya cumhuriyetini, eçit ve özgür bireylerden oluçmuç bir cumhuriyet olarak tasarlìyordu. Bu
cumhuriyet içinde tekil devletler ve toplumlar kendi tekillik, özerklik ve bagìmsìzlìklarìnì koruyacaklar, fakat bir araya
gelip belli ahlaksal ve siyasal ilke ve kurallar altìnda birer dünya yurttaçì olarak birlikte yaçayacaklardì.

Kantìn düçledigi dünya cumhuriyeti, tek bir merkezden tüm dünyayì yöneten bir süper gücün emrindeki bir
dünya imparatorlugu degil, toplumlarìn ve devletlerin dünyayì eçit haklarla ve federatif bir yapì içinde yönettikleri bir
birlik, bir çeçit Birleçmiç Milletlerdi. Tekrar belirtmeliyim ki, Kantìn düçledigi böyle bir dünya cumhuriyetine
küreselleçme ile ulaçìlamaz. Amerikan Ìmparatorlugu, insanlìk tarihinin tanìmìç oldugu imparatorluklardan sadece
birisidir ve her imparatorluk gibi, amacì dünyanìn gerçek anlamda küreselleçmesi degil, küreselleçme propagandasì
altìnda tüm dünya nìn kendi denetimi ve sömürüsü altìna girmesidir. Kant, dayatmacì ve sömürücü imparatorluklarìn in
sanlìgìn ilkel tarihine ait olduklarì nì, insana yaraçìr gerçek tarihin ise özgür ve eçit bireylerin tarihi ola bilecegini
söylemiçti. Kant gözüyle bakìldìgìnda, h insanlìgìn ilkel tarihinden çìkamamìç oldugumu zu söyleyebiliriz. Kant bizi
uyarmaya devam ediyor.

Ìlk sorunuzu yanìtlarken, bu sorunuza kìsmen yanìt vermiç oldugumu düçünüyorum. Burada ayrìca çunlarì
ekleyebilirim. Filozoflarìmìz, genellikle, reçete sunan insanlar degillerdir. Hele güncel ahlaksal ve siyasal sorunlar için
onlardan dogrudan çözüm önerileri beklemek pek uygun olmaz. Fakat önceki sorunuzu yanìtlarken de belirttigim gibi,
onlarìn görüçleri, idealleri, ütopyalarì, yaçadìgìmìz nìn sorunlarìyla baglantì içi ne sokulabilir ve bu görüç, ideal ve
ütopyalarìn bu sorunlarìn çözümü için ne ifade edebilecekleri, bize ne türlü düçünme olanaklarì açtìklarì irdelenebilir.

Örnegin Platon ve Aristotelesin iki bin küsur yìl önce geliçtirmiç olduklarì erdem ögretisinde temel erdemler olarak
sìraladìklarì kendine egemen olma (özdenetim), bilgelik, adalet, ölçülülük (tevazu),
çeref, agìrbaçlìlìk, edep gibi erdemler karçìsìnda, günümüzün açìrì bireyciligine özgü erdemlerin, örnegin
giriçimcilik, kar amacìyla üretmek, ne pahasìna olursa olsun baçarìlì olmak, çok çalìçmanìn vd. ne
ifade ettikleri sorgulanabilir ve günümüzde bu eski erdemlerin bir kenara itilmekte oluçunun dogurdugu sonuçlar
tartìçìlabilir.

Ìçte Kant da, geliçtirdigi görüçler ve çözüm önerileri her çagda o çagìn sorunlarì ile bagìntìlì olarak irdelenen ve
tartìçìlan bir filozof olarak, önem ve degeri hiç eksilme yenlerdendir. O, her büyük filozof gibi, yaçanan anìn
problemleriyle ilgili olarak görüçlerine baçvurulmasì gereken bir fìlozoftur. Fakat yine her filozof gibi, o da bize somut
çözüm önerileri degil, problemler üstüne genel bakìç açìlarì, degerlendirme tutamaklarì sunar. Ondan ötesi, o anì
yaçayanlara kalmìçtìr. Her çag, her dönem, kendine özgü problemlere sahiptir ve bunlarìn somut çözümü, yine o anì
yaçayanlarca üretilebilir. Çözüm üretme sìrasìnda filozoflarìn sesine en azìndan kulak vermek, çözüm üretmeyi
kolaylaçtìrìcì bir içleve sahiptir.

Mugla Üniversitesi
FelseIe Bölümü Baskani
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:28 | Kayitli IP
Robert Bernasconi
Her ne kadar Kant küreselleçmenin çekillenmesine yardìmcì olan sömürgecilige karçì çìkmìç olsa da, onun
kozmopolitçiligi çagdaç küreselleçmenin entelektüel öncüllerinden biridir.

Kiçinin küreselleçme konusundaki tutumu büyük ölçüde, Kantìn katkìsìnì nasìl gördügünü, olumlu mu yoksa
olumsuz mu buldugunu belirler. Kiçi küreselleçmeyi benim gibi, modern kapitalizmin bir sonucu olarak, uluslararasì
finans kurumlarìnìn kìskacìndaki pek çok yoksul ülkeyi kendi kaderlerini denetleme yeteneginden yoksun bìrakmìç
belirsiz bir fenomen olarak görüyorsa, o yoksul ülkeler için küreselleçme büyük ölçüde antidemokratik bir güç olacaktìr.
Çagìmìzda bazì Kantçìlar, Kantìn özerklik hakkìndaki görüçlerinin bu tür bir sonuçtan üzüntü duymasìna yol
açacagìna inanmamìzì istiyorlar sanki, ama unutulmamalì ki o, Herdere karçì, Avrupanìn dünyanìn geri kalan
kìsmìna hukuku getirecegi fikrini geliçtirmiçtir ve bu Kanta göre, hukuku dogrulama anlamìn da, bir yön, hatta anlam
vermeyi de içerecektir.

Kantìn incelenmesi gelecegin belirlenmesinde küçük de olsa olumlu bir rol oynayacaksa, bence bu bir çeçit
sahtekarlìga varacak kadar seçici bir biçimde Kant okumaktan kaynaklanmayacaktìr.

Örnegin, çagìmìzda birtakìm Kantçìlar, o sìralarda bizzat Kantìn destekledigi ìrkçìlìga bir çözüm olarak sunulan
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
6 -~ 11 19.11.2008 20:11
evrenselciligini öne çìkarmak amacìyla, ìrkçìlìgìnì, bu ikisi sanki bir arada var olamazmìç gibi göz ardì etmeyi seçiyorlar,
oysa kendi yazìlarìnda bir arada var olduklarì çok açìktìr.

Ahlak dünyasìyla ilgili önümüzdeki yol daha az basite indirgeyici bir hal alìyor. Kantì çagìmìzdaki küresel sorunlara
çözüm sunan biri olarak görmektense, bence onu kendine ragmen ve herkes kadar, dünyamìzìn çeklini belirleyen
temel çeliçkileri dile getiren kiçi olarak görmek daha iyidir: ìrkçì bir adanmìçlìkla birlikte, evrenselleçmeye yönelik itki;
çogu zaman yoksula karçì savaç çekline bürünen bir yoksulluga karçì savaç; barìç amaçlì olduklarì için öncekilerden
çok daha çiddetli, düçmanì yok etmeye daha niyetli savaçlar; en yoksullarìn ve en imtiyazsìzlarìn durumunu
iyileçtirecek temel toplumsal degiçimleri gerçekleçtirmeye direnmekte yüksek bir ahlaki ton kullanma ikiyüzlülügü.
Bunlar, Kantìn tümüyle temsil ettigi modernitenin kalìtlarìdìr.

Kantì, çu sìrada sorunlarìnì çözmeye çalìçtìgìmìz dönemi baçlatan kiçi olarak gördügümüz an da, bu sorunlara bir
çözüm bulma umudundan çok, kalìtìnì ele alma çabalarìmìza direnen çimdiki zamanì belirlemeye devam eden o
dönemin dünya görüçünü anlama umuduyla baçvururuz ona.
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:30 | Kayitli IP
UIug Nutku

Günümüzde insanlìgì gittikçe avucu içine alan, büyük mali sermaye ile büyük tekellerin yönlendirdigi
küreselleçme olgusunasorunuzdan anladìgìma göre karçìt düçünceler ortaya koymuç oldugunu umdugunuz
Kant arasìnda baglantì aramanìz ilginç. Ìki yüzyìl önce ölmüç, kapitalizm terimini dahi ögrenemeden ölmüç birisinden, o
bir filozof olsa bile, çimdiki sorunlara çözüm önerileri getirmesi beklenemez; çünkü hiç kimse kendi güncelligini sonraki
çaglara aktaramaz. Filozof çagìnìn sorunlarìndan kalkarak insanlìgìn gelecegine yönelik genellemeler yapmìçsa ve
bunlarìn içi sonraki çagìn/çaglarìn güncel sorunlarì için h anlamlì bir çekilde dol durulabiliyorsa, baglantì kurula bilir.
Kantìn gelecek için tasarladìgì uluslar federasyonu, yani tek dünya devleti, mutlak hakka niyet esasìna dayanìr.
insanlìgìn kendisi bir haysiyettir sözü bütün çìkarcì politikalarì, ekonomik eçit sizlikleri, egitim fakirligini ortadan
kaldìrmayì amaçlar. Bu bir Ütopya insanìn degerini anlamasìnìn önkoçuludur. Ìçlerimiz geregi birbirimizi araç edinsek
bile, ilk ve son amaç olan haysiyet araç edinilemez.

Öyle eyle ki, senin eyleminin kuralì bütün insanlar için genelgeçer bir yasa olsun, sözü donuk bir kalìp degil, her
insanìn içtenligine seslenen bir beklentidir. Bunu bu gün çöyle anlayabiliriz: Öyle eyle ki, senin eylemin kimseyi
sömürmesin ve kimsenin sömürülmesi için alet edinilmesin. Bir nükleer denizaltìnìn yapìmìnda çalìçan bilginler!in
hepsi en az altmìç bin haysiyetini kaybetmiç kimselerdir. Kant bir nükleer savaçì tasavvur edemezdi , ama Ebedi
Barìç yazìsìnda bütün ordular lagvedilmelidir diyor. Ìçte bu, çagìmìza hitap eder.

Bu sorunuzu yukarìdakinden ayìrmadìgìm için degiçtirecegim. Kant bizim toplumumuz için ne söylüyor?
Aydìnlanma hareketinin bir çiarì olan Düçünmeye Cesaret Et sözünü anlìyoruz, kabul ediyoruz ama
uygulayamìyoruz. Üstelik henüz Akìl Çagìnda emeklerken Avrupalìnìn özeleçtirisi olan akìlcìlìgì eleçtiriyoruz.

Düçünmeye cesaret etmek kiçi olmayì gerektirir; deger duygusunun olgunlaçmasìnì, kendi tarih selligini bu duyguyla
devçirmesini gerektirir. Ìçinde yetiçtigimiz dünya görüçünün ve insanìn yerinin irdelenmesine hiç giremedik. Din
kavramlarìndan bagìmsìz bir doga-insan anlayìçìna ulaçmaya toplum olarak giriçemedik. Bu karçìt kültürün
yoksunlugu, dayatìlmìç kavram örgüsü içinde dönüp dolaçmaya sürüklüyor bizi. Kantìn deyiçiyle karanlìkta el
yordamìyla dolaçìyoruz/düçünüyoruz. Korku toplumu olmayì üzerimizden atamadìk. Politikada kabaklaçmamìzìn,
ekonomide dilenci durumuna düçmemizin, bilimde kötürümleçmemizin temel nedeni budur.
Yukari dön

Anlamak
Sürekli ve Kidemli Üye
Katilma Tarihi:
06.12.2001
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3841
Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:31 | Kayitli IP
Paul Guyer

Bence Kantìn 21. yüzyìl açìsìndan asìl önemi çu iki unsurda yatmaktadìr: birincisi, insanìn sahip oldugu tüm özel
arzu ve hedeflerin altìnda gizli bir özgürlük isteginin bulundugu, dolayìsìyla da her kesin, baçkalarìnìn özgürlügüne
zarar vermeden kendi özgürlügünü nasìl kazanabilecegini anlamak için aklìnì kullanmasì gerektigi öncülüne dayalì
olan ahlak felsefesi;

Ìkincisi ise, yeryüzünün sìnìrlìlìgì dolayìsìyla hiç kimsenin mülkiyet hakkìnìn, dünyadaki diger tüm insanlar açìsìndan
prensipte kabul edilebilir olmadìgì sürece saglanamayacagì, dolayìsìyla küresel güvenlik ve adalet yoksa, ne güvenlik
ne de adalet olabilecegidir gerçi insanlarìn kendilerini baçkalarìn dan ayìrt etmek kadar baçkalarìyla özdeçleçtirmeyi
de sevdikleri göz önüne alìnìrsa, bu tek bir küresel süpergüçle degil, yalnìzca uluslararasì bir cumhuriyetçi devletler
birligi aracìlìgìyla saglanabilir.

Siyasi, toplumsal, ekonomik ve ekolojik koçullarì durmadan degiçen dünyanìn çevresinde bu soyut ilke ve hedeflerden
somut sorunlara ulaçmamìz için otomatik ve baçarìsìzlìktan arìndìrìlmìç mekanizmalarì bize ne Kant sunabilir, ne de
baçka bir filozof.

Ancak Kant, ahlakìn ve ahlak politikasìnìn en temel ilkelerinin, herhangi bir ilahi vahiye baçvurmaksìzìn insan aklìndan
nasìl türetilebilecegini gösterir ve sorunlarì, etkilenen herkesin kabul edebilecegi çekilde kolektif olarak çözmekte
aklìmìzì kullanmamìz için bize güven verebilir, yeter ki ilahi vahiy ya da tüm insanlarìn eriçemeyecegi hakikate özel
eriçim iddiasìnda bulunmayì bir kenara atmayì hepimiz ögrenebilelim.
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
7 -~ 11 19.11.2008 20:11
Yukari dön

normal
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
16.05.2006
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3
Gönderen: 16.05.2006 Saat 12:06 | Kayitli IP
en sevmedigim filozoflardan biri olmasina ragmen, burada yazilan bazi çeyleri okuduktan sonra Kant'in savunmasina yönelik birkaç çey
söylemem gerektigini düçündüm. öncelikle Kantin karçisina KASPAROV'u koyan arkadaç; kasparov'a felsefi ve estetik güçler atfeden
arkadaç. bunu herhalde fazla ciddiye alan olmamiçtir zaten de; bilgi edinmek için girdigim bu forumda böylesine hürriyet gazetesi köçe yazisi
tarzinda propagandalari görmek çok can sikici. Estatik öncelikle Müzik, resim falan gibi sanat eserlerinde aranir. bu konuda hiçbir bilgi
edinmeden, satranci bu sanat dallarinin yanina koymak; "hakan çükür en estetik futbolcudur" demek kadar ucuz birçeydir. hele satranci
felsefenin karçisina koymak...
gelelim, Kant'in karçisina AYN RAND'i koyanlara. bu arkadaçlar da ucuz propagandanin kurbani olmuçlar. dogru filozoflar-yanliç filozoflar...
yani lütfen bilginiz temelinde birçeyler yazacaksaniz yazin ama; bu nedir? elalemin uyduruk propagandasini buraya aktarmak? AYN RAND'in
Atlas Vazgeçti kitabini üçenmeden okudum; ve sadece anti-komünist propaganda, zayif karakterler ve ucuz edebiyat buldum. isteyenlerle
devamini baçka bir baçlikta tartiçiriz. fakat ayn rand gibi bir goygoycunun Kant'la kesinlikle karçilaçtirilamayacagin&# 305; düçünüyorum.
Kant'tan nefret etmeme ragmen.
Gelelim, Kant'in goygoyculuguna;
1) "doga insana fiziksel olarak yeterli donanim vermemiçtir..." gibi birçey diyor Kant bir makalesinde (kusura bakmayin acele yaziyorum,
ilgilenen ve isteyen olursa sözü geçen metinleri bulabilirim). Özetle; insan öyle yaratilmiç ki, fiziksel özellikleriyle, içgüdüleriyle dogaya ayak
uyduramayacak, onun üstesinden gelemeyecek; ancak aklini kullandigi zaman hayatta kalip, belli bir yetkinlige ulaçabilecek.
Yani insan adeta akliyla geliçmesi için yaratilmiç...
çimdi antropoloji ve evrim kuramindan haberdar herkes görebilir ki; insanin primatlardan fiziksel olarak ayrildigi büyük bir nokta vardir; çift
palangali baçparmak. bu sayede bütün maymunlardan çok daha içlevli bir ele sahiptir insan. dolayisiyla da alet yapma ve kullanma
bakimindan çok daha avantajlidir. hatta bu konuda, beynin mi baçparmagin mi önce geldigi tartiçmalidir. (yani alet yapmaya fiziksel olarak
yetenekli oldugundan mi beyni geliçmeye baçlamiç, yoksa beyni geliçtiginden mi baçparmak bu çekilde evrimleçmiç?) öte yandan insanin
3-5 hayvan birkaç da makineyi yönetiyor olmasi herhangi bir canlidan daha öte bir yetkinlige eriçtigini göstermez, ileride eriçeceginin de
kaniti degildir.
2) "aydinlanma nedir sorusuna yanit"ta Kant aydinlanmayi yere göge sigdiramaz. zamanin prensi ve yeri geldiginde kendinin de koruyucusu
olmuç bir yöneticiye övgülerle dolu bir yanittir bu. ve sadece gelecegin ne de büyük umutlarla dolu olduguna dair bir propaganda yazisidir.
kesinlikle felsefe metni olarak okunmamalidir diye düçünüyorum.
3) prolegomena: "saf doga bilimi mümkündür" öncülünden yola çikarak, daha sonra yargilarini kanitlanmamiç öncülüne dönerek ispatlayan
bir metin. örnek: "güvenle diyebiliriz ki; saf matematik ve saf doga bilimi, gerçektir ve verilmiçtir; çünkü her ikisi de, kismen sirf akil
araciligiyla zorunluklu bir çekilde kesin olduklari, kismen de deneyden gelen genel anlaçma araciligiyla ama buna ragmen deneyden
bagimsiz olduklari her yerde bilinen önermeler içerirler." bu 'heryer' neresi allasen? herneyse; Kant'in saf akil ve bilgi tasariminin geçersizligi
zaten yukaridaki Reichenbach(kesin yanliç yazdim) özetinde benim anlatabilecegimden çok daha açik görünüyor.
zamanim kisitli oldugundan etik kismina hiç girmeyecegim. fakat burada da, dogrulugu belirsiz, ama herkesçe bilindigi iddia edilen bir
öncülden yola çikilip konunun didik didik edildigini söylemekle yetineyim.
içte kant'la ilgili sorunum bu. geliçigüzel bir öncül atiyor ortaya, bunun kaniti olarak da, "herkes bunun böyle oldugunu bilir" gibi birçey
söylüyor. ondan sonra inceliyor da inceliyor...
kant'la ilgili ikinci sorunum; david hume'un takilip kaldigi noktayi, kendisinin muntazam bir biçimde çözdügünü iddia etmesi. david
hume, kesin sandigimiz bilgilerimizin temelini çürütmüçtür. daha sonra filozoftan önce bilimadami olan viyana çevresi de bilim felsefelerini,
kant'in sözde çözümü üzerine degil, hume'un savi üzerine kuracaktir. çünkü bu dogrudur. bilgilerimiz asla kesin olamazlar. bu demek
degildir ki, bütün bilgilerimizi atalim ya da sürekli hepsinden kuçku duyalim. bu demektir ki; bilgilerimizin kesinligi hakkinda yobazlik
yapmayalim ve aklimizi esnek tutalim.
Hume'a göre, nedensellik fikrimiz, bir aliçkanlik sonucudur. kant'a göre, bu aklimizin dogaya dikte ettigi bir kategoridir. nedensellik, ve
diger kategoriler, kant için mantiksal olarak önce gelir. ayni zaman ve mekan gibi. fakat algimizdaki zaman ve mekan çerçevesinin
de deneyden sonra oluçtugu görülür. yoksa "doguçtan" dememiz gerekirdi ki, kantin dedigi bu deildir. mantiksal bir önceliktir. aklimiz
geliçimini bu çekilde oluçturur, ve olgun bir insan akli, dogayi zaman ve mekan çerçevesinde algilar. (diger kategoriler çerçevesinde de tabii
ki) bu kategorilerin de yillar süren deneyden gelen bir aliçkanlik olmadigini nasil ispatlanabilir? ispatlanamaz. kaldi ki bu kategorilerin
nereden geldigi, nasil oluçtugu, herkeste ayni mi oldugu konusunda da birçey söylenmez. sadece bunlar siralanir. bunlar VARDIR. fakat
basitçe soruldugunda, bütün bunlarin Hume'un aliçkanlik dediginden baçka bir çeyden gelmedigi görülür. bilim felsefesi de bunu dogrular.
çok kabaca yazdigimin farkindayim; bu forumdaki ilk yazim. ve okuyup ilgilenen olup olmayacagindan bile emin olmadigimdan daha fazla
açmak istemedim. karçit fikirleri olan, ve ya daha ayrintisini bilmek isteyen varsa elimden geldigince kapali kalmiç kisimlari açarim.
Kant savunmasina son bir parça: anasayfadaki Kant'in kurulmuç saat yaçantisi ile ilgili; kant o kadar da düzenli bir yaçam sürmüyor. bütün
yaçamini ayni çehirde geçirdigi, evlenmedigi dogru. fakat komçularin saatlerini kant'a göre ayarladigi biraz fazla televole yaklaçimi olmuç.
Yukari dön

normal
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
16.05.2006
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 3
Gönderen: 16.05.2006 Saat 12:30 | Kayitli IP
en son kismini okumamiçim. çu Paul Guyer'e de bir cevap vermeliyim. belli ki küreselcilik yanlisi bir insan. Kant'in ahlak yasasi, her türlü
kültürel ayrimi reddeder. küreselleçmeci yaklaçimlar, dünyanin heryerinde yerelleçmeyi överken, ona agirlik vermeyi seçerken; amerika ve
avrupa çevresinde bir bütünleçme peçindedirler. "heryerin yerel özellikleri güzeldir, avrupa birligi ise yekün olmalidir" bunun
tamamen neoküreselsömürgeleçtirme(lafa bak) politikasinin, ideolojik meçrulaçtirmasi oldugu çok açik. küresel güvenlikten önce de, yerel
güvenlik ve adalet vardir. basit bir örnek; türkiyede aileler çocuklarinin herçeyine kariçma hakkina sahiptirler. bireysellige karçi büyük bir
darbedir bu. fakat öte yandan; bizim memlekette avrupa ve amerikadaki oranin yarisi kadar evsiz yoktur; çimdi burada neye dayanarak
hangisinin iyi oldugunu, bireysel özgürlüge dayali insan haklarini savunacaksiniz? kantin bu fikrinin böyle üzerine gitmek, ancak insani
çeçitliligi öldürür.
kant zaten insanin içindeki hayvani lanetlemiç, ve onu bogmaya and içmiçtir adeta. fakat insan, ruhani oldugu kadar da fizikidir de. fiziksel
kisminin isteklerinin tersine gidip; diger yönde yaptigi her eyleme "özgürlük" demek, buna "iyilik, insanlik" atfetmek, insanin dengesini
bozmaktir. insan ruh oldugu kadar hayvandir da. yeri geldiginde de hayvaninin tahriklerine uymak, belki de yapacagi en dogru, en insanca
ve hatta "iyi" denebilecek çeydir.
Kantçi ahlak ögretisinin dogru bir uzantisi Kuçuradi etiginde bulunabilir. her eylem kendi içinde degerlendirilmeli, ve iyiligi kötülügü böyle
düçünülmelidir. Yine de her insan eylemi tek oldugundan, birtek kez gerçekleçtiginden; bunlarda evrensel maksimi bulmanin olanaksiz
olacagi kesindir. bu yüzden bu 'kategorik imperatif', "dogru eyleme" için uygun bir kriter olsa da, mümkün ve pretik olmaktan çok uzaktir.
ve kitap sayfalarinda kalmaya mahkumdur. hatta bunu o kadar sevdim ki; kantin kendisi için bile söyleyebilirim. Kant; kitap sayfalarindan
çikamayacak kansiz bir filozoftur.
Yukari dön

prometheus_210
Tecrübeli Üye
Gönderen: 31.05.2006 Saat 16:32 | Kayitli IP
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
8 -~ 11 19.11.2008 20:11
Katilma Tarihi:
14.04.2006
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 155
Benim Kant felsefesinden anladiklarim.
Kant,iyi istenç(''iyi irade'') diçinda hiç bir çeyin kisitlama olmaksizin iyi olarak sayilamayacagini çünkü ''iyi istenç'in''
uygulamaya konuldugunda bundan elde edilecek sonuçlardan bagimsiz olarak kendi içinde iyi oldugunu açiklayarak baçlar.
Soru,Içimizdeki iyinin farkindamiyiz?
IYI NEDIR?
MUTLAK IYI
IYI IRADE
Iç güdüler ; Akil Yolu
Egilimler Ödev ''Saf Akil''
Fenomenler:Nesnel ,Maddesel,Görünen Dünya (Pratik Akil)
Numenler : Saf Akil Dünyasi Görünmeyen hissedilen
Saf Akil : Dogru bilgi ile beslenir. Dogru bilgiye ise sezgilerle variriz.
Pratik Akil : Deneyimlerle ,Ögretilerle ve Tecrübelerle ediniriz.
ÖDEV NEDIR ? Insanin ödevi Genel kaniya (doga yasasi) uygun davranmak.
MUTLAK IYI ,insanin içinde vardir.
Saf Akilla Genel Kaniya uygun davranabiliriz.

ÖDEV : 1-Varsayimsal Emirler ,Içgüdülerle hareket,Gerçek özgürlük yoktur.Olaylara ve insanlara beklentili yaklaçmak.
2-Katagorik Emirler ,Gerçek Özgürlük ,çikar beklemeden yasaya uygun oldugu için hareket etmek.
Son olarak Insanin Ödevi Içinde ki Insansi beni ortaya çikarmaktir.Gerçek özgürlügü bulmak için.





__________________
Insani olan tüm degerleri bilip uygulayanlar.
Var ise?Öyle bir grup,
Ben o gruba dahilim.
Prometheus_21
Yukari dön

guattari
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
02.09.2006
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 1
Gönderen: 11.09.2006 Saat 12:22 | Kayitli IP
kant ile ilgili araçtirmalar yapip burada bizimle paylaçmaniz gerçekten çok güzel.. varolan bilgileri bulup paylaçmaktan öteye geçiip yorum
yapan arkadaçlarada ayrica teçekkür ederim
Yukari dön

Hudaybin
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
26.11.2005
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 11
Gönderen: 12.12.2007 Saat 13:26 | Kayitli IP
Son Osmanli Çeyh-ül Islamlarindan Mustafa Sabri Efendi'nin Kant'i ciddi bir çekilde ele alip üzerine eleçtiriler yazdigini biliyor muydunuz?
Muhtemelen bilenler vardir, ama kendimize yabancilaçtirildigimi ;z ve bunun da kendimizi bulmamiz adina yapildigi çanssiz bir dönemin
çocuklari olarak eminim ki çogumuzun haberi yoktur. Açagidaki yazi Mustafa Sabri Efendi ve onun Kant hakkindaki eleçtirileri hakkinda
bilgiler sunuyor. Istifadelerinize arz olunur.
__________________
susuzluk hiçbir çey; simülasyon herçey...
Yukari dön

undosus
Yeni Üye
Gönderen: 12.12.2007 Saat 23:03 | Kayitli IP
Hudaybin bilgi icin sagol, cok ilginc arastirmam lazim!!!
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
9 -~ 11 19.11.2008 20:11
Katilma Tarihi:
28.11.2007
Yer: Austria
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 31
Forumda Kant hakkinda yazilan bi kac seyi okudum, tabi hepsini okumak suan icin imkansiz, iki sene ciddi sekilde Kantla ugrastigim icin
sanirim onun hakkinda burda yorum yazmadan edemiycem, ki iki sene onla ugrasmasamda Kantin ne yanindan ne üstenden nede altindan
geciliyor...
Kant herseyden önce bi dogafilosofudur, ve hayati boyunca yazmak istedigi kitap doganin metaphysigidir, malesef bunu basaramadan vefat
etti. eger yasasaydi karsina cikan problemi büyük bi ihtimalle cözemiycekti. Aklin elestirisini yazarken dünyayi ikiye ayirdi Phänomenler ve
"Ding an sich" , (yani algiladiklarimiz ve algiyamadigimiz - ki bu algilayamadigimiz hakkinda hic bir bir bilgi yok Kantta), Algilayis Dünyasi ve
Akil Dünyasi. O zamana kadar gelen klasik mefafizigi - Metaphysica spezialis'i bir Ahlakfelsefesine/Ahlakteorisine cevirdi ve Metaphysica
Generalis'i bir Ontoloji/ Transzendental Felsefesine cevirdi. Ne demisler her filosof kendi döneminin ogludur, Kanta da o perspektiften
yaklasmak lazim. Newton fiziginin etkisi altinda amaci fizik hakkinda temel prensipler yazmakti ve saf aklin elestirisi -Kritik der reinen
Vernunft: KrV bu amac üzerine yazilmistir. KrV bir felsefe systemidir, ve amac fizigin ilk metafiziksel baslangic sebeplerine ulasmak. Sorun
büyük bi sorun ama burda kisaltiyorum, Kant dünyayi iki ayirdiktan sonra yani Erscheinung (Phänomen) ve Ding an sich, fizigin ilk
metafiziksel sebeplerine ulasmasi bir celiski yaratiyor, diger sorun ise, pratik ve teorik aklin ortak prensibi nedir sorusu bu soruyuda
cevaplayamadan ayrildi. Ki ondan sonraki dönemin idealistleri sorunu algiladiklari icin cevap vermeye calistilar ve bu konuda Hegelin
cevaplari ve yaklasimi daha mantiga yakin, sorunu anladiklari halde Kantin kabule edemiycegi bi idealizm yasadilar, ve bir cok kitapta yazsa
dahi Kant bir idealist digildir, o ilk basta bi dogafilosofu sonra bir transzendental filosoftur.
en büyük yapiti kategorik ve hypotetik yargi bicimlerinden ziyade transzendental felsefedir: transzendental almanca: "die Bedingung der
Möglichkeit der Erfahrung", kisacasi: tecrübenin olusma kosulu.
ikinci büyük konusu: sentetik apriori yargilar üzerine.
ücüncüsü ki diger ikisi bu soruya hizmet ediyor: Metafizik bi bilim olarak nasil mümkündür? ki burdaki metafizik anlayisi klasik metafizik
anlayisi digildir, yani dogmalar ve spekulatif fikirler üzerine olan polemik karakterli bi tarihin metafiziginden öte bi mefafizik algilayisi.
Kitapta mathematik ve dogabilimi nasil mümkündür sorulariyla ve arastirmasiyla metafizige bilimsel bi mekan acmistir..Bütün Kant
elestirileri icerisinde en cok bu yani elestirilmistir, mathematiginin ve dogabiliminin kendisini yönlendirmesi ve onu baz almasi.
saf aklin elestirisi aklin ne üzerinde yargi verebilip veremiyecegi, neye dayanarak yargi vermesi, tecrübe disi olan yargilar vs.., ve tarihte
bu zamana kadar en cok konusulan tezi zaman ve mekan teorisi-> bunlarin sadece bizim icimizde bi algilayis sekli olusturmasi. Kant KrV ile
gercege, bilgiye daha mantikli bi yaklasim sekli kazandirdi.
kategorik ve hypothetik yargilar Kantin gölgesinin gölgesidir, asil dünyayi degistiren yönleri yukarida saydigim konulardir.
Kant hakkinda yazilcak cok sey var, ve insan KrV'u okurken beyin kramfi gecirmemesi icin dikkat etmesi lazim, hakkinda yazilcak cok sey
olmasi bir cok insanin kant üzerinden kariyer yapmis olmasina bile sebep olmustur. felsefeyle ugrasan herkesin okumasi gereken bi kitaptir,
bu seferlik bu kadar..
Yukari dön

karakedi
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
08.02.2008
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 1
Gönderen: 17.02.2008 Saat 14:07 | Kayitli IP
selamlar,
buraya sagdan soldan buldugunuz makaleleri kopyala yapiçtir yapmiçsiniz.
pek güzel olmuç. faydali bilgiler edindim kant hakkinda.
bir de merak ettigim bir husus var ki, mesela bir kantolog arkadaçimiz herhangi bir güncel memleket ve/veya dünya meselesini ele alip
bunu kant felsefesinden geçirse, biz de bu zati muhteremi neden okumamiz gerektigini daha iyi anlariz diye düçünüyorum.
saygilar.
Yukari dön

bilgeleriseven
Yeni Üye
Katilma Tarihi:
23.05.2007
Yer: Turkey
Baglanti Durumu:
Offline
Gönderilenler: 30
Gönderen: 24.02.2008 Saat 00:42 | Kayitli IP
Öncelikle bir kantolog degilim :) Sadece ahlak felsefesi dersinden hatirladiklarimi yazmak istedim.
Bir eylemin ahlaki olabilmesi için, tamamen ödev duygusuyla yapilmasi gerekir. Salt ödevden dolayi olmasini saglayacak olan da bir moral
ilkedir. Sadece apriori ilkeler salt ve genel geçer görünüyor Kant' göre, digerleri koçullara ve durumlara baglidir.
Öyle bir ilke olacak ki, biz bireyler eylemlerimizi evrensel bir prensipmiç gibi ona uygun bir biçimde seçiyor olacagiz. Kategorik
imperatif(koçulsuz buyruk) ahlaki ilkenin çok derin bir koçulda oluçmasini sagliyor.
Kategorik imperatif 3 açamadan oluçuyor.
1) Maksimimizin evrensel olmasi
2) Amaç açisindan formüle etme
3) Toplumsal sistem açisindan degerlendirme. (yani yasa yapma)
Öncelikle kategorik imperatifin koçulsuzlugunu, genel-geçer oluçunu tek bir biçimde ifade edebiliriz. Eger birden fazla çey olursa sanki baçka
çeyler de anlatiliyormuç, baçka koçullara da bagliymiç gibi olur. Bütün ussal varliklari baglayan tek bir ussal yasa vardir. Çünkü tanimi
sadece tek bir insanla sinirli degil. Yasa, ussal varligin istemesi kavramina dayandiriliyor. Bu isteme öyle bir özelliktir ki, bütün ussal
varliklarin nasil bir yol izleyecegini gösterir.
Ikinci olarak bütün ussal varliklar, belli amaçlari, belli araçlar kullanarak gerçekleçtirmeye çaliçiyor. Bütün bunlarin karçilanmasi kategorik
imperatife dayaniyor. Peki bu kategorik imperatif neden koçulsuz? Kendi içinde gereksinimi olan bir çey, baçka amaçlara hizmet etmiyor.
Ussal varliklar kendi amaçlarini gerçekleçtirirken kendileri de birer amaçtirlar. Insanin kendisi bir amaçken, ayni zamanda diger ussal
varliklarin da kendi içinde birar amaç oldugunu unutmamasi gerek. Yani Kant, "öyle davran ki, davraniçlarinla diger insanlari birer araç
olarak degil amaç olarak gör" diyor. Örnegin söz verip de yerine getirmeyenler diger insanlari araç olarak görmüç oluyor. (Burda baçka
insanlara karçi olan sorumluluk söz konusu)
insanin kendi egoist dünyasini, ben sevgisini açmasi Kant'in en büyük rüyasidir. Insan haklarinin ortaya çikiçi da böyle bir ahlak anlayiçiyla
tanimlanabilir. Demekki bu yasayi yazan ve uygulayan hatta kendi yazdigi yasayi kendi üstünde de uygulayan amaçlarin kralligi ortaya
çikiyor. Yani hukuk temelli bie komite ortaya çikiyor. Herkesin birbirini amaç olarak gördügü bir toplum oluçuyor.
Içte bence bu yüzden Kant'i okumaliyiz. Herkes birbirini amaç olarak görebilseydi bugün dünya bu halde olmazdi. Kimse kimseye kötü
davranmazdi. Kimse kimseyi kendi çikari için kullanmazdi. Insanlar birbirlerini öldürmezdi. Savaçlar olmazdi...
Düzenleyen bilgeleriseven 29.02.2008 Saat 20:40
__________________
Kendini bil!
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
10 -~ 11 19.11.2008 20:11
Yukari dön

Eger Bu Konuya Cevap Yazmak Istiyorsaniz Ilk Önce giriç
Eger Kayitli Bir Kullanici Degilseniz Ilk Önce Kayit Olmalisiniz
<< Önceki Sayfa 2

Yazici Sürümü
Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN...
11 -~ 11 19.11.2008 20:11

You might also like