Íçindekiler Editörden Degerler Baglaminda Ínsan Mustafa Günay "Etik" Kavramsal Bir Degerlendirme Kurtul Gülenç Kant'a Göre Katil Zanlisina Arkadaçinizin Yerini Söylemek Neden Etiktir? H. Engin Çener Íkilemlerimizin Sikligi, Üçlem ve Digerlerinin Azligi Üzerine Bir Analiz Mehmet Yapici Kök Hücre Çaliçmalari ve Etik Volkan Erkan Etik ve Ahlaki Gerilim Melda Güngül
::FELSEFE EKIBI DERGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/ 1 -~ 2 19.11.2008 20:09 ::FELSEFE EKIBI DERGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/ 2 -~ 2 19.11.2008 20:09 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
"ETÍK" KAVRAMSAL BÍR DEGERLENDÍRME Kurtul GÜLENÇ * 20. yüzyilin ilk yarisi etik sorunlarin, siyasal ve ekonomik sorunlarin gölgesinde kaldigi bir dönem oldu. Hatta, "etik¨, on yil öncesine kadar, ülkemizde pek bilinen ve kullanilan bir sözcük degildi. Sözcügün, ülkemizde, son on yilda bu kadar yayginlaçmasinin ve duyulmasinin nedenleri; dünyada yaçanan ve ne yazik ki hala yaçanmakta olan savaçlarin derinden hissedilen etkileri, bu etkilere bagli olarak ortaya çikan birtakim siyasal açmazlar ve sorunlar, siyaset adamlarinin verdikleri sözleri çabucak unutmalari, çevre sorunlari, tip alanindaki ciddi geliçmelerin yaratmiç oldugu tartiçmalar, gen teknolojisindeki yeni geliçmeler ve basin yayin kuruluçlarinda yaçanan kimi etik sorunlardir. Etik sorunlarin bu kadar çok gündemde oluçunun ve "etik¨ sözcügünün geçmiçe oranla daha sik kullaniminin felsefeciler açisindan olumlu bir geliçme oldugu açik. Fakat bu olumlulugun beraberinde getirmiç oldugu felsefecilerin ugraç vermeleri gereken önemli bir çaliçma alani daha var: "Etik¨ kavraminin kullanimindan kaynaklanan kimi sorunlarin yaratmiç oldugu karmaça. Yukarida saydigimiz sorunlara iliçkin tartiçmalarda "etik¨ sözcügü kadar "ahlak¨ sözcügünün de geçtigini, bu iki sözcügün neredeyse anlamdaç görülerek birbirinin yerine kullanildigini görüyoruz. Ama "ahlak¨ sözcügünün farkli baglamlarda kullaniliçlarina dikkat edilirse, onu "etik¨ten ayirmak yerinde ve çarttir. Bu noktada, bu iki sözcük arasindaki sinir kavramsal bir analiz yapilarak çizilmeli ve felsefenin bir dali olan "etik¨, "ahlak¨ sözcügünden ayriçtirilmalidir çünkü kavramsal analiz tamamlanmadan tartiçilan bu sorunlarin ne yazik ki felsefi temelleri de eksik kalacaktir. Etik, felsefenin en eski ve en temel disiplinlerinden birisidir. Etik soru ve sorunlar, felsefenin baçangicindan bu yana filozoflari en çok meçgul eden soru ve sorunlar arasinda yer almiçtir ve günümüzde hala bu sorular ontolojik önem açisindan yerlerini korumaktadir. Filozoflarin etige olan ilgisinin derecesinde zaman zaman degiçiklikler olsa da etik sorunlar hep felsefe sorunlari içinde önemli bir yer tutmuçtur. Degiçen tarihsel ve toplumsal koçullarla birlikte, yeni kimi etik sorunlarin ortaya çikmasinin sonucu olarak, kimi yeni etik sorular da ortaya atilmiç, fakat insanin yapisinda temelini bulan ana sorular Antikçag´dan günümüze sorulagelmiç; bu sorulara filozoflarca çeçitli yanitlar verilmiçtir. Her ne kadar, etik ahlak felsefesi olarak felsefe literatüründe yer almiç olsa da, bu iki sözcük arasindaki (etik ve ahlak) kimi kariçikliklari önlemek açisindan bu iki sözcügü birbirinden ayirmak yerinde bir çabadir çünkü ahlak sözcügü günümüzde farkli baglamlarda ve farkli deger yargi sistemlerini nitelemek için de kullanilmaktadir. Harald Delius, etik-ahlak kavramlari arasindaki ayrim hakkinda çunlari söylemektedir: "Moral (ahlak) ve etik sözcükleri arasinda günlük dildeki çok anlamlilik, geçiçlilik ve kaypakliga ragmen, iki sözcügü birbirinden ayirmak konusunda ufak da olsa bir ölçütümüz vardir. Ahlak´in olgusal ve tarihsel olarak yaçanan bir çey olmasina karçilik, etik bu olguya yönelen felsefe disiplininin adidir. Bu nedenle, günlük dilde aliçkanlikla bir ahlaksal problemden söz edildiginde, aslinda bunu etik´e ait bir problem, bir etik problemi olarak anlamak gerekir¨ (Delius 1997, s. 336). Nicolai Hartmann da bu iki sözcük arasindaki ayrimi ortaya koymaya çaliçirken, morallerin çokluguna karçilik etigin tekliginden söz eder. Bununla kastettigi bir felsefe disiplini olarak etigin tekligidir ve bu disiplinin görevi, herhangi türde bir moral (ahlak) geliçtirmek ve bu ahlaka uyulmasini ögütlemek degil; tersine ahlaksal bagintilari tartiçmak ve onlarin niteligi üzerine görüç belirtmektir (Delius 1997, s. 336). Sözcüklere etimolojik açidan yaklaçtigimizda ise, içler daha da kariçmaktadir. Etik eski Yunanca !"#$% sözcügünden, moral ise Latince &$% sözcügünden gelmektedir. Her iki sözcük de gelenek, görenek ve aliçkanlik anlamlarinda kullanilmaktadir. `Moral´in karçiligi olarak bizim kullandigimiz ::"ETIK" KAVRAMSAL BIR DEGERLENDIRME:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y2.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:10 ::"ETIK" KAVRAMSAL BIR DEGERLENDIRME:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y2.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:10 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
AHLAK FELSEFESÍNE GÍRÍÇ Felsefe Ekibi Ahlak dedigimiz de nedir? Ethik, ya da ahlak felsefesi, ahlak denilen fenomen üzerinde bir düçünme, ahlak üzerine felsefe yapma. Ama, filozoflar, üzerinde düçünmeden de, ahlak vardi. En ilkel toplumun bile kendine göre bir ahlaki var. Ahlaki filozoflar bulmuç degil. Ahlak her yanda yaçamimizin içinde. Günlük yaçayiçimizda davraniçlarimizin pek çogu ahlakla ilgili eylemler. Ama hangi davraniçimiz -ya da bilim dili ile hangi eylemimiz- ahlaka uygun, daha dogrusu nasil hareket edersem ahlaka uygun davranmiç olurum? Bunu kestirmek pek kolay degil. Ahlak alaninda, elimizde iyice tartip biçmeyi saglayacak bir ölçek yok. Ahlakin içerigi çeçitli çaglara, çeçitli uluslara, çeçitli çevrelere göre degiçiyor. Bazen tek tek kiçilerin bile ayri ahlak anlayiçlari oluyor. Ayni bir davraniç çeçitli çaglarda çeçitli uluslarda birbirinden ayri degerlemelere bagli olabiliyor. Hatta ayni bir davraniçi baçka baçka kiçiler baçka baçka degerlendiriyor. Tek bir insan, iyi ve kötü üzerinde, kendi çagindan ve kendi çevresinden baçka türlü düçünebiliyor. Öyleyse ahlaki incelemek isteyen bir kimse nasil hareket edecek? Hangi ahlaki esas olarak alacak? Kendi çaginin, kendi ulusunun ahlakindan mi hareket edecek, yoksa sadece kendi ahlak anlayiçindan mi? Karçimiza çikan ahlak görüçlerinin hepsi de dogruyu kendilerinin getirdigi savinda. Mutlak ahlak egiliminde olmayan hiçbir ahlak yok yürürlükte. Ancak çu var ki, yürürlükte olan ahlakin mutlak ahlak oldugu inanci devam ettigi sürece bir geçerligi vardir, buna inandigi ve inandirdigi sürece yürürlükte kalir. Bu da bir gerçek. Yürürlükte olan ahlaklardan herbirinin kendine özgü yüksek bir yaçama amaci var. Ahlaktaki her dogrultu yüksek bir yaçama amacini dile getirir. Ama herbiri kendi amacini en üstün görür, baçkalarinin da ayni savda olduklarini bilmezlikten gelir, onlarla ayni düzeyde olmayi kabul etmez. Baçkalarini kendi itaati altina almak, hatta onlari yok etmek ister, bu bakimdan her ahlak despottur. Ama her yürürlükteki ahlak böyle olmak zorundadir da, yoksa kendi kendini ortadan kaldirmiç olur. «Benim ilkelerim mutlak bir dogrulugu dile getirmiyor, ister uyun onlara, ister uymayin» diyen bir ahlak yer yüzünde görülmüç degil. Hepsinin de ilkesi baçka baçka oldugu halde. Her ulusun, her çagin, her sinifin -haydutlar çetesinin bile- hatta her tek kiçinin kendine öz bir «ahlaki» oldugu, yani «ahlaksal» olan çeylerle baglantisi olan bir görüçler sistemi oldugu bir gerçek. Herhangi bir yerde geçerligi olan, ya da herhangi bir kimse tarafindan taninmiç olan ahlak görüçü anlaminda, ahlak çöyle ya da böyle olabilir. Ahlak üzerindeki görüçler çeçitli olabilir. Ancak hepsinde ortak olan bir çey var: «Ahlaklilik» diye bir çeyin kabulü. Ama bu «ahlaklilik», «ahlaksal olan» da nedir? Içte her ahlak felsefesinin araçtirdigi ilk soru bu. Insanin eylemlerini ahlak bakimindan degerli ya da degersiz kilan nedir? Bu noktada filozoflarin iki ana egilimi ile karçiliyoruz. 1. Eylemler, eyleme temel olan, eylemi ::AHLAK FELSEFESINE GIRIS:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y7.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:15 ::AHLAK FELSEFESINE GIRIS:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y7.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:15 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
BÍR ÖZGÜRLÜK PRATÍGÍ OLARAK KENDÍLÍK KAYGISI ETÍGÍ * MICHEL FOUCAULT (Felsefe Ekibi) Soru: Öncelikle, çu anda düçündügünüz konunun nesnesinin ne oldugunu bilmek isteriz. Son yillardaki geliçmenizi, bilhassa Collége de France'da (1981-1982) öznenin yorumbilgisi üzerine verdiginiz dersleri yakindan takip ettik. Sizin çimdiki felsefi araçtirmalarinizin hala öznellik ile hakikat kutuplarinca belirlenip belirlenmedigini ögrenmek istiyoruz. Foucault: Aslinda, bu düçüncenin çerçevesini farkli terimlerle ifade etmiç olsam bile, benim sorunum her zaman için bu olmuçtur. Ben, ister bilim biçimine sahip olan ya da bilimsel bir modele gönderme yapan hakikat oyunlari, isterse de denetim kurum ya da pratiklerinde bulunabilecek hakikat oyunlari olsun, insan öznenin hakikat oyunlarina nasil girdigini anlamaya çaliçtim. Bilimsel söylemlerde insan öznenin konuçan, çaliçan ve yaçayan bir birey olarak nasil tanimlanacagini göstermeye çaliçtigim Kelimeler ve Seyler baçlikli kitabimin temasi budur. Collége de France'daki derslerimde de genel kapsami içerisinde bu konunun ana hatlarini ortaya koymaya giriçtim. Soru: Daha önceki sorunsaliniz ile öznellik/hakikat sorunsali arasinda, özellikle "kendilik kaygisi" kavramindan baçlayarak siçrama görülmüyor mu? Foucault: Bu noktaya kadar, özne ile hakikat oyunlari arasindaki iliçki sorununu iki biçimde düçünmüçtüm: Ya zorlama pratiklerinden yola çikarak (psikiyatride ve hapishane sisteminde oldugu gibi), ya da örnegin zenginlik, dil ve canli varliklarin analizinde görüldügü gibi, teorik ya da bilimsel oyunlar biçiminde. Ben, Collége de France'da vermiç oldugum derslerde, bu sorunu, kendilik pratigi diye adlandirilabilecek çey üzerinden (bizim toplumlarimizda, üzerinde fazla inceleme yapilmamiç olmakla birlikte, Yunan ve Roma devirlerinden beri çok büyük önem taçidigina inandigim bir fenomen) kavramaya gayret gösteriyorum. Yunan ve Roma uygarliklarinda, bu kendilik pratiklerinin önemi ve özerkligi, onlarin belli bir noktaya kadar dinsel, pedagojik ya da tibbi ve psikiyatrik türde kurumlar tarafindan kuçatildiklari daha sonraki dönemlere oranla çok daha fazlaydi. Soru: Çimdi bir tür kayma gözleniyor: Bu hakikat oyunlari artik zorlama pratikleriyle degil, öznenin kendini oluçturmasi pratikleriyle ilgili. Foucault: Bu dogru. Buna asetik bir pratik adi verilebilir, ancak asetizm sözcügünü çok genel bir anlamda; yani ahlaki çilecilik anlaminda degil, insanin kendini geliçtirmeye, kendi kendisini tepeden tirnaga degiçtirmeye ve belirli bir oluç tarzina ulaçma kaygisiyla kendi kendisi üzerinde çaliçmasi anlaminda kullanmamiz koçuluyla. Burada asetizm sözcügünü Max Weber'den çok daha geniç bir anlamda, ama genellikle ayni dogrultuda kullanmaktayim. Soru: Kendiligin kendilik üzerinde çaliçmasi bir tür özgürleçme, bir özgürleçme süreci çeklinde anlaçilabilir mi? Foucault: Bu konuda bir parça daha ihtiyatli davranacagim. Genel özgürleçme temasi belli ihtiyat paylariyla ve belli sinirlar içinde ele alinmadigi takdirde belli tarihsel, toplumsal ya da ekonomik süreçlerin sonucunda kendini bir baski mekanizmasinda ya da o baski mekanizmasi tarafindan gizlenmiç, yabancilaçtirilmiç ya da mahkum edilmiç bir durumda bulan bir insan dogasi ya da temelinin var oldugu fikrine gönderme yapma tehlikesi taçidigi ölçüde bu temaya karçi her zaman biraz temkinli oldum. Ben bunun titiz bir inceleme yapilmadan hemen kabullenilebilecek bir tema oldugu kanisinda degilim. Bununla beraber, özgürleçmenin ya da çu ya da bu biçimde bir özgürleçmenin var olmadigini söylemek istiyor da degilim. Bir sömürge halki kendisini sömürgecisinden kurtarmaya çaliçiyorsa, bu hakikaten, sözcügün tam anlamiyla bir özgürleçme ::BIR ÖZGÜRLÜK PRATIGI OLARAK KENDILIK KAYGISI ETIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y5.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:17 ::BIR ÖZGÜRLÜK PRATIGI OLARAK KENDILIK KAYGISI ETIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y5.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:17 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
BÍR SÖYLEÇÍ Felsefe Ekibi Dergimizin dosya konusuyla yakindan ilgili gördügümüz bir söyleçiyi arçiv yazilarimiz bölümüne aktariyoruz. Söyleçi oldukça eski tarihte (1975-77) BBC de yayimlanan bir dizi söyleçiden "Ahlâk¨ ile ilgili olani. Söyleçiye katilan Oxford Üniversitesi Ahlâk Felsefesi Profesörü R.M.Hare(1919-2002) çözümleyici felsefe geleneginden geliyor. Söyleçi Ahlâk Felsefesi´nin içerigi ve sorunlari konusunda aydinlatici bölümler içermektedir. Bazi vurgular yaparak, uzun metinin sanal ortamda okunmasini kolaylaçtirmayi amaçladik. MAGEE - Konunun tam özüne inip, sözü oradan baçlamak istiyorum; onun için de, sorulabilecek sorularin en temelinden içe baçlayip sorayim: Ahlak Felsefesi nedir? HARE - Ahlak felsefesinin ne oldugu sorusuna verecegimiz yanit, felsefenin ne oldugu konusunda ne düçündügümüze baglidir. Sokrates´ten beri filozoflar çeçitli nitelikte sorunlari aydinlatmaya çaliçmiçlar, bunu yaparken de sorunlarin bagli oldugu kavramlar konusunda daha net, daha açik görüçler edinmiçlerdir. Bir "felsefe sorunu¨ içte böyle bir açidan ele alinip incelenmeye, böyle bir içlemden geçirilmeye elveriçli bir sorun demektir. Ahlâk felsefesi bu kuralin bir ayrigi degil. Ahlâk felsefesinin aydinlatmaya çaliçtigi sorunlar, ahlâklilik konusunda pratik konulardir. Çöyle bir örnek anlatayim. Diyelim bir ücret artiçinin hakça olup olmadigini saptamak durumundasiniz; "Hakça¨nin ne anlama geldigi konusunda bir fikriniz yoksa, böyle sorunlari çözecek fikriniz de yok demektir. MAGEE - Sanirim bir ayrim; belirtmemiz gerekiyor: Ahlâk felsefecisi ile ahlâkçi arasinda açik bir ayrim var. Sizin -benim de katildigim- çu saviniz karçisinda bunu belirtmek özellikle önemli oluyor. Ahlâk felsefecileri edimsel ahlâk ikilemlerinin çözümüne pratik bir katki getirebilirler, çünkü bunu ahlâkçilarin yaptigi gibi insanlara ne yapacaklarini söyleyerek yapmiyorlar, öyle degil mi? HARE - "Insanlara ne yapacaklarini söylemek¨ gibi askeri disiplini animsatabilecek bir deyim yerine, "onlarin ya da baçkalarinin, belirli bir durum karçisinda ne yapmalari gerektigi konusunda düçünmek" demiç olsaydiniz daha iyi olurdu. Bu anlamda, kimimiz ötekiler´den biraz daha akilli ya da degil, hepimiz ahlâkçilariz. Ahlâk felsefecisinin farki, bu ikilemlere özel bir beceriyle yaklaçmasinda. (Aslinda herhangi bir akli baçinda kiçi, yeterince çaba harcarsa bu beceriyi elde edebilir.) Bu, ahlâk sorularini formüle etmekte kullanilan sözcükleri tümüyle ve açikça anlayabilme yetenegidir. Bu sayede, ne sordugumuzu kesinlikle bilebilir ve böylece bu sorulari yanitlamak için ne gibi kanitlar kullanabilecegimizi ve bunlardan hangilerinin çözüm için en yararli olacagini saptayabiliriz. MAGEE - Bu yoldaki çaliçmalarda hangi ahlak kavramlari en verimli oluyor? HARE- Degiçik filozoflar bu konuda degiçik görüçler ileri sürmüçlerdir. Iris Murdoch bir kitap yazdi, adini da The Soveregniy of Good (Iyiligin Egemenligi) koydu. Kitabin, adi, sanirim, ona göre en önemli kavramin "iyilik" oldugunu gösteriyor. Baçkalarina bakarsaniz, en önemli kavram "ödev" kavrami. Daha baçkalari "nezaket" ve "adalet" gibi, daha özgül kavramlar üzerinde çaliçmamizi istiyorlar. Bana kalirsa, bu kavramlarin hepsinin üzerinde çaliçmak yararli, ama ben, son zamanlarda, "gerekmek" sözcügü üzerinde duruyorum; çünkü bu, ahlâk kavramlarinin en basiti ve merkezi olani. Neden derseniz; önünde sonunda hepimiz ne yapmamiz gerektigini ögrenmek istiyoruz, öyle degil mi? MAGEE - Ahlâk felsefesinin konusunu, tamamiyla ahlâk kavramlarinin çözümlenmesi açisindan belirlediniz. Teoriler ve modeller, eylemlerin, kararin, tercihlerin dayanaklari üzerinde de durmamiz gerekmez mi? Bunlarin çözümlenmesi de, hiç kuçkusuz bir felsefe eylemi, hem de ::BIR SÖYLESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y8.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:17 ::BIR SÖYLESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y8.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:17 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
CEYHUN ATUF KANSU'DA ATATÜRK DÜÇÜNCESÍNÍN ÖZÜNÜ KAVRAMAK*
Dr. H. Haluk ERDEM**
Içik KANSU agabeyime. ``Senin en degerli hazinen nedir, ey geleceklerin çocugu? Senin en degerli hazinen bagimsizligindir: Türk bagimsizligi. Bu bagimsizliga geliçmenin, sonsuzlugun temellerini atan: Çagdaç devletindir, cumhuriyettir, çagdaçlaçma devrimindir: Türk devrimidir.´´ Ceyhun Atuf KANSU
Uluslarin kendi geleceklerini belirleyen önemli tarihsel anlar vardir. ATATÜRK´ ün dogumunun 125. yili olan 2006, ayni zamanda, ATATÜRK aydinlanmasinin önemli kazanimlarindan biri olan Gazi Üniversitesi´nin 80. yilina da denk düçmüçtür. Her iki tarih de kutlu olsun. Uzun olmayacak bu konuçmamin temel savi çudur: Yanliç ve eksik degerlendirmelerin yapildigi, bilinçlerin bulaniklaçtirildigi, kavramlarin içinin boçaltildigi günümüzde, ATATÜRK düçüncesinin özünü Ceyhun Atuf KANSU´nun yapitlarinda yakalamak olanaklidir. KANSU´nun özellikle ``bagimsizlik´´, ``özgürlük´´, ``çagdaçlaçma´´ ve ``tarih bilinci´´ kavramlarini ele aliçindaki derinlik ve Söylev´in nasil okunmasi gerektigi konusundaki yazdiklari kavranabildiginde, bugün yüz yüze geldigimiz problemlerin açilabilmesinin olanagi görülecektir. Önce Söylev´in nasil okunmasi gerektiginden baçlayalim. Söylev, Atatürk düçüncenin özünün bagimsizlik kavrami oldugunu anlatir. Temel ilkenin bagimsizlik oldugunu Mustafa Kemal ATATÜRK, Söylev´inde çöyle dile getirir: ``Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve çerefli bir ulus olarak yaçamasidir. Bu, ancak tam bagimsiz olmakla saglanabilir. Ne kadar zengin ve gönençli olursa olsun, bagimsizliktan yoksun bir ulus, uygar insanlik karçisinda uçak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz. Yabanci bir devletin koruyuculugunu istemek insanlik niteliklerinden yoksunlugu, güçsüzlügü ve beceriksizligi açiga vurmaktan baçka bir çey degildir. (.) Oysa Türk´ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaçamaktansa yok olsun, daha iyidir´´ (Atatürk, Söylev, ss.43) 19 Mayis 1919 tarihi Mustafa Kemal ATATÜRK´ün Ulusal Kurtuluç Savaçinin Türk Ulusunun bagimsizlik öyküsünün baçlangiç tarihidir ve Söylev de bu tarihle baçlar. ``Kurtuluç Savaçi´´ Mustafa Kemal ATATÜRK´le dogmuç bir kavramdir. Her türlü insanca uyanmanin önünde engel oluçturan emperyalizm, ifadesini bagimlilikta bulan ekonomik-siyasal çikarlara hizmet eden koçullari yaratirken, Mustafa Kemal´in bagimsizlik savaçi ulusal onurun ifadesi olmaktadir. Kurtuluç Savaçi halkin kurtulmasini, geri ve bagimli bir yapidan, çagdaç, bagimsiz bir toplumsal yapiya geçme savaçini anlatir. Emperyalizm geri ve bagimli bir yapinin oluçumunu saglayan koçullar sonucunda oluçmaktadir. Emperyalizmin karçinda bagimsizlik için savaçmak gerçek kuruluç savaçinin ifadesi olmaktadir (Kansu, 1996: 23). Ulusal Kurtuluç Savaçi, bagimsizlik için verilmiç bir savaçtir. KANSU´nun bu açiklamalari günümüz için neden önemlidir? Pek çok kimse Kurtuluç Savaçi´nin ve bagimsizlik devriminin kendi tarihsel koçullarinda kaldigini ve bu tarihin günümüz koçullariyla bir ilgisinin kalmadigini, dolayisiyla Kurtuluç Savaçi tarihinin bittigini, ATATÜRK düçüncesinin tamamlandigini söylemektedir; oysa KANSU´nun eserlerinden ögreniyoruz ki, bagimsizlik her gün kazanilmasi gereken bir ilke olarak karçimiza çikmaktadir. Bagimsizlik bir devrim ilkesidir. Bu ilke bir süreçtir, her an yaçanilir, her an yeniden kazanilir. ``Devrim bitti, degiçimler sona erdi demek, bütün bagimsizlik koçullarinin gerçekleçtigini söylemek´´ yanliç bir degerlendirme olur. ``Bagimsizligi donduran, bagimsizligi her gün yeniden kazanmayan, bagimsizligi yitirir´´ der Ceyhun Atuf KANSU (Kansu, 1997a: 117). Bagimsizligi kurtarmak, kazanmak yetmez, onu korumak, ::CEYHUN ATUF KANSU`DA ATATÜRK DÜSÜNCESININ ÖZÜN... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y9.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:18 ::CEYHUN ATUF KANSU`DA ATATÜRK DÜSÜNCESININ ÖZÜN... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y9.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:18 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
DEGERLER BAGLAMINDA ÍNSAN Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜNAY*
I. Insan ve deger iliçkisi ve buna bagli problemler, çok geniç kapsamli ve çeçitli açilardan ele alinabilecek problemlerdir. Insan ve degerler arasindaki iliçkiyi nasil ele alabiliriz? Degerler baglaminda insandan söz ettigimizde, neyi kastederiz? Degerlerin etik, estetik, dinsel vb. olmak üzere çeçitleri oldugunu biliyoruz. Ama içerigi ve niteligi farkli olsa da, bütün degerler; insan ürünü olmalari, insan tarafindan gerçekleçtirilmeleri bakimindan ortak bir özellige sahiptirler. Bir yere gitmeye, bir çey yapmaya; belli bir eylemde bulunmaya ya da bir çeyden vazgeçmeye karar vermemizde, degerlerin/degerlerimizin yön vericiligi söz konusudur. Çüphesiz ki her insan için, zaman degerli bir çeydir.(Bunu, "vakit nakittir¨ anlaminda söylemiyorum.) Televizyonda magazin programini izlemek yerine çiir okumayi ya da felsefe kitaplarima dalmayi tercih ediyorsam, bunlara daha fazla deger veriyorum demektir. Ya da bogulmak üzere olan bir insani kurtarmak için kendimi sulara birakiyorsam, insana ve yaçama deger veriyorum demektir. Içte bunun gibi pek çok örnekte de görülebilecegi gibi, bizim bütün yaçamimiz degerler üstüne kuruludur, degerlere dayanir. Insan degerleri olan bir varliktir. Eylemlerimizin dayanagi/temeli olan degerlerin sarsilmasi, ayni zamanda bizim yaçamimizin ve varligimizin da sarsilmasi ve bir bunalim/kriz geçirmesi anlamina gelir. Insanlik ve uygarlik tarihinde karçilaçtigimiz bunalim dönemleri, insanin degerler konusunda içine düçtügü bir arayiçi, çaresizligi ve bunalimi da ifade eder. Her dönemi çekillendiren/ona ruhunu veren bazi degerler söz konusudur. Insanlik tarihindeki bunalim dönemleri ya da bir toplumun içine düçtügü bunalimlar da, yaçamin temelini oluçturan degerler konusundaki ikilemlerin ve çatiçmalarin da derinleçmesinin göstergesidir. Ayni çey yalnizca insanlik ve toplumlar için degil, bireyler/kiçiler için de geçerlidir. Kendi çagimizi olsun geçmiç dönemleri olsun, kavramak ve açiklamak/yorumlamak istedigimizde, bazi degerlerden hareket ederiz. Insan içinde bulundugu gerçekligi degerlendiren tek varliktir. Bu degerlendirme insanin varolma koçullarindan biridir. Insan gerçekligi degerlendirerek eylemde bulunur ve içinde bulundugu tarihsel/kültürel dünyayi oluçturur. Bir kez meydana gelmiç olan ve nesnelleçen bu dünya da insani oluçturur. Insan tarihsel süreç içinde kendini gerçekleçtiren bir varliktir, ama ayni çekil de tarih de insani meydana getirir. Burada söz konusu olan tarih ve kültür, degerler dünyasidir. Insan da ancak bir tarih ve kültür varligi olmak bakimindan degerlere sahiptir ya da baçka bir ifadeyle, insan, degerlere dayanarak/degerleri gözeterek kendini gerçekleçtirir. Böylece tarihsel/kültürel dünya kurulmuç/biçimlenmiç olur. Çünkü dogada, dogal gerçeklikte degerlerin varligindan söz edemeyiz. Degerler yalnizca insan için ve insan dünyasinda söz konusudur. Degerlere dayanmadan insandan ve insanin kurdugu dünyadan söz etme ve bu dünyayi degerlendirme olanagi yoktur. Tarih ve kültürü yalnizca olaylar- olgular-nesneler alani olarak görüp, bu alandaki sebep-sonuç iliçkilerini ve nedenselligi/yasaliligi araçtirmak, kültürü dogadan farkli bir gerçeklik olarak görmeme anlamina gelir. Dogalci ve pozitivist insan ve kültür filozoflarinin bu yanliça sikça düçmüç olduklarini saptayabiliriz. Insan ve kültür dünyasinda meydana gelen olaylarin ve gerçekleçtirilen eylemlerin temelinde, yine insandan kaynaklanan anlam ve degerler bulunur. Bir insan eylemini ya da eserini anlamak istedigimizde, burada söz konusu olan bu eylemin ya da eserin taçidigi/içerdigi anlam ve deger boyutudur. Degerler insanin tarih ve kültür varligi olarak kendini gerçekleçtirmesi bakimindan oldugu kadar, kendisinin !" oldugunu bilmesi/soruçturmasi bakimindan da önem taçir. Kisacasi degerler hem eylem hem de bilme bakimindan insan varoluçunun temelidir. "Iliçki kurdugumuz insanlar ::DEGERLER BAGLAMINDA INSAN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y1.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:10 ::DEGERLER BAGLAMINDA INSAN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y1.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:10 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Editörden Selma YILDIZ Felsefe Ekibi Dergisi 5. sayisiyla tekrar merhaba, Alain Badiou ¨Bazi alimane kelimeler, uzun süre sözlüklere ve akademik metinlere hapsedildikten sonra, -kaderine çoktan razi oldugu halde birdenbire, nedenini anlamadan herkesin gözdesi haline geliveren bir kizkurusu gibi - aniden parlak gün içigina maruz kalma, halkin, avamin diline düçme, basinda, televizyonda, hatta hükümet demeçlerinde zikredilme talihini ya da talihsizligini yaçarlar¨ diyerek etik kelimesinin de bu çekilde sahnenin ortasina yerleçmiç vaziyette oldugunu söylüyor. 5. sayimizin dosya konusunu "Etik ve Ikilemlerimiz¨ olarak seçme nedenimiz de; içte, sahnenin ortasina yerleçmiç bu kelimenin çeçitli nedenlerle sik sik adinin geçmesi... bazen insan haklari etigi, bazen tibbi etik, bazen biyo-etik gibi bahsini çokça duydugumuz, üzerinde yorumlar yaptigimiz etik denilen bu durumu ele almak, yorumlarin muglakligina, davraniçlarin ikilemligine, etik-ahlak iliçkisine dikkat çekmek, günlük hayatin içinde olup bitenlerle nasil iliçki kurdugumuz üzerine yeniden düçünmek... Bu amaçla yine her zaman oldugu gibi Felsefe Ekibi arçivine konulacak çeçitli kaynaklardan derledigimiz "Felsefe Ekibi¨ imzali yazilara yer verdik. Degerli akademisyenlerimizden... Bu sayimizda da bizi yalniz birakmayan, "Degerler Baglaminda Insan¨ baçlikli yazisini paylaçan Mustafa Günay´a, Etik´in yapmasi gerekenin ne oldugunu degerlendirdigi "Etik¨ Kavramsal Bir Degerlendirme¨ baçlikli yazisiyla Kurtul Gülenç´e, Hangi durumda eylemimizin ahlaki oldugu üzerinde düçündüren, "Kant´a Göre Katil Zanlisina Arkadaçinizin Yerini Söylemek Neden Etiktir?¨ diye çarpici bir soruyla yazisina baçlayan Hasan Engin Çener´e, Dikkatimizi farkli bir yöne çeken, ikilemlerden üçlemlere hatta digerlerine geçmek gerektigi üzerinde düçünmeye çagiran "Ikilemlerimizin Sikligi, Üçlem ve Digerlerinin Azligi Üzerine Bir Analiz¨ baçlikli yazisiyla Mehmet Yapici´ya, katkilarindan dolayi teçekkür ediyoruz. Ayrintilarini yazisinda okuyacaginiz gibi embriyo üzerinde araçtirma yapilmasina karçi olmayanlari- olanlari, tedavi/ amaçli klonlama, üreme amaçli klonlama ve diger pek çok konuya içaret ettigi çarpici yazisiyla "Kök Hücre Çaliçmalari ve Etik¨ baçlikli yazisiyla Volkan Erkan'a, Kendisini kendi olarak kurmuç insanin gerilim yaçamayacagi saptamasini yaptigi "Etik ve Ahlaki Gerilim¨ baçlikli yazisiyla Melda Gülgün´e, Çiddetin çare ve önlem bekleyen bir sorun olarak algilanmasi gerektigi üzerinde yeniden düçünmeye çagiran "Çiddetin Felsefesi¨ baçlikli yazisiyla Nilsun Uralli´ya, "Özne Yüklem Uyumu¨ baçlikli yazisiyla S.Yetkin Içik´a, "Ahlakin Ahlaksizligi Üzerine¨ baçlikli yazisiyla Ferda´ya, Tibbi etigin en çok hekimlere gerektigini bir kez daha hatirlatan yazisiyla Ahmet Rodopman´a,
::EDITÖRDEN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y0.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:09 ::EDITÖRDEN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y0.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:09 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ETÍK ve AHLAKÍ GERÍLÍM Melda Güngül * Insanoglu eski zamanlardan beri, öncelikle bireysel sonrasinda (süreç o çekilde yönlendirdigi için) çogul çabalariyla, hep "digerleri¨ni kafasinda belirledigi "olmasi, yapilmasi, uyulmasi, saygi duyulmasi, referans gösterilmesi gereken kurallar¨ dâhilinde belli kaliplara sokma egiliminde olmuçtur. Bu tavir özellikle mülkiyet kavraminin ortaya çikiçi ile daha sistemli ve somut hale töreler, dinler, devlet politikalari, hukuk kurallari vs. çeklinde dönüçtürülmüçtür. Böylece binlerce senenin sonunda bu kurallar, degiçik zamanlarda ve degiçik topluluklarda içeriklerinde farkliliklar olmasina ragmen insanoglunun bir gerçegi haline gelmiçtir. Peki; insani bu çekilde "digerleri¨ni de, ideal olarak belirledigi düçünüç, hissediç ve akabinde davraniç kaliplarina sokma veya en azindan bunu bilinçaltinda arzulama gerçeginin sebebi nedir? Her birimizde ortak olan, bazisinda diçavurumu açikça gözlenen bazisinda içe bastirilan bu potansiyelin temelinde yatan özellik dille ifade edilebilir mi? Kendimizi ve digerlerini bu ideal kaliba sokma çabamizda referans noktamiz "ahlaki olan¨dir. Nedir ahlaki olan? "Yürümek¨ fiili. sadece yürümek eylemi tek baçina; baçina veya sonuna hiçbir nitelik getirilmeden, hiçbir context içinde varolmadan ele alindiginda ahlak konusu olabilir mi? Her hangi bir zaman diliminde, herhangi bir cografyada "yürümek dogrudur, iyi ahlak göstergesidir¨ veya "yürümek yanliçtir, kötü ahlak göstergesidir¨ denmiç midir? Muhakkak ki hayir, çünkü bu nefes almak gibi olagan bir eylemdir. Bir noktadan digerine ulaçmak için yapilan bir harekettir. Fakat "Çiçeklerin üstüne basarak Yürümek¨, "Namaz kilan bir kiçinin önünden geçerek Yürümek¨, "Kütüphanede sessizlik içinde çaliçmakta olan insanlarin arasindan gürültü çikararak Yürümek¨... içte bunlar ahlakin alanina giren eylemlerdir. Burada eylem; içinde bulundugu context ve niteligi dâhilinde degerlendirmeye alinmaktadir. Bu haliyle eylemleri ahlaki alanda degerlendirmeye sevk eden kistaslari inceleyen bilim de etik yani ahlak teorisidir. Ahlak alanina giren tüm davraniçlari, prensipte iyi veya kötü çeklinde ayirmaya çaliçiriz. Her ne kadar toplumun çogunlugunca olumlu olarak karçilanan davraniçlara iyi digerlerine de kötü dense de iyi-kötü yer zaman ve bakiç açisina göre degiçebilmektedir. Bu baglamda bütün toplumsal örgütlerin sahip oldugu tasarimsal insan görüçü, toplum üyelerinin ahlaki yaçayiçina belli bir çerçeve getirir. En üst noktada Devlet´in kanunlari; düzen ile karmaça, insan varoluçu ile hiçbir zaman ahlaki degerlendirme konusu olamayacak olan hayvan arasinda; yaçanabilir ve yaçanamaz dünya arasinda bekçilik etmektedir. Bunun en açik ifadesi Hegel´in sittlichkeit´inda görünür. Devlet´in "etik bütün¨ün kendisi oldugunu, etik ideanin etkinlik haline geçmesinin ve özgürlügün somutlaçtirilmasinin Devlet araciligi ile gerçekleçtirilecegini, dolayisi ile Devlet´e iliçkin ödevin mutlak, özsel bir ödev oldugunu söyler Hegel. Oysa mülkiyet kavraminin çikiçi ile devletleri kuran, topluluklari kontrol altina almayi hedef bilen güçlü yöneticiler; bu topluluklari denetim altina almak için her türlü dini, töresel vs. ahlak kurallari bütününü almiç, genel geçer ve mutlak kanun ilan edip (örnegin tek eçlilik) siyasi düzenlerine maça haline getirmiçlerdir. Esasinda insan dogasinin emirlerinden, olmazsa olmazlarindan birisi olmayan bu kurallar bütünü, (ki bunlari da hafife almamak gerekir, bunlarin da ömrü mülkiyet kavraminin ortaya çikiç dönemi ile baçlar günümüze kadar güçlenerek uzanir), insani kendi tabiati ile diçtan dikte edilen yapay bir anlayiçin arasinda sikiçtirir ve onu çaresiz birakir. Bu baglamda, Devletlerin ve her türlü otoritenin empoze ettigi ahlak kurallari bütünü, "Ideal¨ olarak seçtigini (çünkü bu ideal, kurdugu düzeni saglama alan bir kurallar bütünüdür) hakiki kilmak iddiasindadir; sadece yargilayan, ama hayata hiçbir çey getirmeyen bir disiplin kurumudur.
::ETIK ve AHLAKI GERILIM:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y11.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:13 ::ETIK ve AHLAKI GERILIM:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y11.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:13 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ETÍK (Kötülük Kavrayiçi Üzerine Bir Deneme) * Alain Badiou Alain Badiou bu kitabinin teorik zemininin bir çekilde evrim geçirmiç oldugunu söylese de, hala temel noktalarda saglam oldugunu ve çagdaç felsefede nelerin tartiçma konusu oldugunu yeniden tanimlayacagini umdugunu ekliyor. Kitabin bir bölümünden alintiladigimiz açagidaki yaziyi dergimizin "felsefe yazilari arçivi¨ne koyarak okuyucularimizla da paylaçmayi istedik. Felsefe Ekibi Bir Nihilizm Figürü Olarak Etik Onu ister Kötü´nün mutabakata dayali temsili olarak, ister ötekine yönelik kaygi olarak düçünelim, etik her çeyden önce, günümüz dünyasinin bir Iyi´yi adlandirma ve bu Iyi´ye ulaçmaya çaliçma konusundaki tipik yeteneksizliginin adidir. Hatta daha da ileri gidip etigin hükümranliginin, zorunluluk karçisindaki teslimiyet ile yikici degilse bile bütünüyle olumsuz bir iradenin kendine özgü bileçiminin hükmü altindaki bir evrenin semptomu oldugunu söylememiz gerekir. Nihilizm olarak adlandirilmasi gereken de içte bu bileçimdir. Nietzsche insanligin hiçbir çey istememektense hiçligi istemeyi tercih ettigini gayet net bir biçimde göstermiçtir. Kör zorunlulugun bir tür dublörü olan bu hiçlik istemine nihilizm diyecegim. I - Zorunlulugun Hizmetkari Olarak Etik Bildigimiz gibi zorunluluga verilen modern ad, "iktisat¨tir. Parlamenter rejimlerimizin, üzerinde zorunlu görünen her çeyi peçinen onaylamaya mahkum edilmiç bir öznellik ve bir kamuoyu örgütledikleri temel iktisadi nesnelliktir -adli adinca söyleyelim: Sermaye´nin mantigidir. Içsizlik, üretim anarçisi, eçitsizlikler, el emeginin bütünüyle degersizleçmesi, yabancilara eziyet edilmesi: Bütün bunlar, hava kadar degiçken olan (iktisat "bilim¨inin öngörüleri meteorolojininkilerden daha da belirsizdir), ama görünüçte bitmek bilmez kati diç kisitlar tarafindan biçimlenen bir durum etrafindaki açagilik mutabakatin birer parçasini oluçturur. Bugün uygulandigi çekliyle parlamenter siyaset, ilkelerden ilhamla hedefler koymayi ve bunlari gerçekleçtirmeyi saglayacak araçlar icat etmeyi hiçbir çekilde içermez. Ekonomi denen seyirlik gösteriyi, hissiz (ama açikça istikrarsiz) bir kamusal mutabakatin nesnesi haline getirmekten ibarettir. Ekonomi, kendi içinde ne iyi ne kötüdür; (ticari deger ve genel eçdegerlik biçimi olarak para diçinda) hiçbir degerin olmadigi yerdir. Sadece çu ya da bu ölçüde iyi "gider¨. Rutin siyaset, bu nötr diçsalligin öznel ugragi ya da fiyat biçici ugragidir. Çünkü siyasetin, geliçimini örgütlermiç gibi yaptigi imkanlar, aslinda, ekonomik göndergenin diçsal nötrlügü tarafindan peçinen sinirlandirilmakta ve hükümsüzleçtirilmektedir -öyle ki genelde öznellik, kaçinilmaz olarak kavgaci bir iktidarsizliga sürüklenmekte, bunun yarattigi boçluk da seçimler ve parti liderlerinin yaygaralari ile doldurulmaktadir. Çagdaç öznelligin ("kamuoyu¨ olarak) kuruldugu ilk andan itibaren etik, eçlikçi rolünü hakkiyla yerine getirmiçtir. Çünkü etik en baçtan itibaren herhangi bir proje, herhangi bir özgürleçtirici siyaset, sahiden kolektif herhangi bir dava olmadigini onaylar. Kötülük yaftasi yapiçtirip insan haklarindan dem vurarak, imkanlarin pozitif bir biçimde belirlenmesine giden yolu, insanligin üstinsanligi olarak Iyi´ye giden yolu, zamanin efendisi olarak Ölümsüz´e giden yolu tikar. Böylece zorunluluk oyununu tüm deger yargilarinin nesnel temeli kabul etmiç olur. Her yerde "etige dönüç¨ün yolunu açan müjde olarak selamlanan ünlü "ideolojilerin sonu¨, aslinda zorunlulugun dalgali seyrini kabullenme ve ilkelerin aktif, militan degerinin alabildigine içinin boçalmasi anlamina gelir. Gaddarliklari görmenin tahrik ettigi genel hissiyattan kaynaklanan ve "eski ideolojik bölünmeler¨in yerine geçen, mutabakata dayali bir "etik¨ fikrinin kendisi, öznel teslimiyete ve statükonun kabullenilmesine güçlü bir katkida bulunur. Çünkü her özgürleçtirici proje, o zamana kadar bilinmeyen imkanlarin her ortaya çikiçi sonuçta bilinci böler. Sahiden de bir hakikatin hesaba gelmez yeniligi ve yerleçik bilgilerde açtigi delik nasil olur da kararli bir muhalefetle karçilaçmadan ::ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y10.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:17 ::ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y10.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:17 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ETÍK/AHLAK FELSEFESÍ (KÜÇÜK SÖZLÜK) Sözlük temel olarak, Felsefe Sözlügü´nün (A.Bâki Güçlü-Erkan Uzun-Serkan Uzun-Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayinlari-2002) Etik-Ahlâk içerikli maddelerinin taranmasiyla derlenmiçtir. Diger kaynaklar ilgili madde altlarinda belirtilmiçtir. Felsefe Ekibi
Açik Ahlâk/Kapali Ahlâk Idealist yaçam felsefesinin Fransa´daki öncüsü Henri Bergson´un Ahlâk ile Dinin Iki Kaynagi (Les deux Sources de la Morale et de la Religion, 1932) adli yapitinda dile getirdigi açik toplum/kapali toplum ikiliginden türettigi karçit ahlâk anlayiçlari. Kati toplumsal yaptirimlara, yükümlülük ile ödeve dayanan, geçmiçin degerlerine siki sikiya satilan tutucu bir ahlâk (kapali ahlâk) karçi; bireyi ve evrenselligi öne çikaran, eskiyi açip insanligi ileriye götürme amaci taçiyan, Özgürlügün hüküm sürdügü bir ahlâk (açik ahlâk) anlayiçi. ::ETIK/AHLAK FELSEFESI (KÜÇÜK SÖZLÜK):: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y3.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:16 ::ETIK/AHLAK FELSEFESI (KÜÇÜK SÖZLÜK):: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y3.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:16 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ÍKÍLEMLERÍMÍZÍN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DÍGERLERÍNÍN AZLIGI ÜZERÍNE BÍR ANALÍZ Mehmet YAPICI myapici@aku.edu.tr Ikilem; karar verme, kararsizlik, seçme, tercihte bulunma, kaçinma durumlari karçisinda insanin yargi bildirme amaciyla içinde bulundugu zihinsel etkinligi ifade etmektedir. Insanlik tarihi ikilemlerin tarihi olarak da okunabilir. Tek tanrili dinler öncesi, tanrisallik da ikili idi; eril-diçil tanrilar. Insanin tarihsel geliçiminde, ikilemlerin varligi yadsinamaz bir gerçek olarak, fizik dünyadan fizik ötesi dünya algilarina kadar bütün insansal yaçantilari etkilemektedir. Aydinlik-karanlik, açlik-tokluk, yaçamak-ölmek, inanmak-inanmamak. Tarihsel baglami içinde insanin ikilemlere bagli zihinsel algilama düzeyi, baçlangiçtan bugüne, bir neden-sonuç olarak ortaya çikmaktadir. Bu "neden-sonuç¨ betimlemesi bile bir ikilemi ifade etmektedir. Toplumlarin geliçmiçlik düzeyi ile ikilemlere düçkünlügü arasinda dogrusal bir iliçki oldugu göze çarpmaktadir. Az geliçmiç toplumlarda, sinif çeliçkileri daha kesin ve betimleyicidir. Zengin- fakir, soylu-avam, laik-anti laik, sagci-solcu, dindar-dinsiz gibi. Toplumsal geliçmiçlik zihinsel geliçmiçligin bir yansimasi olarak düçünülmelidir. Bir toplumun tükettigi sanatsal yaratilar ve estetik tutumu, onun zihinsel algilamalarindaki çeçitliligi yansitmaktadir. Kitap okuma düzeyi istatistikleri geliçmiç toplumlarla geliçmeye devam eden toplumlari, açikça, ikilemlere olan düçkünlügü açisindan ifade etmektedir. Iyi kitap kötü kitap ayrimi geliçmekte olan toplumlarin betimlemesi olarak göze çarpmaktadir. Kitaplari devlet yanlisi devlet karçiti olarak betimleme yine geliçen ya da gerileyen toplumlarda göze çarpmaktadir. Gerileyen toplum kavrami, ikilemlere bogulan toplumu ifade etmek için bilinçli olarak seçilmiçtir. Geliçmiçligi sadece ekonomik deger ve verilerle açiklayan sosyal kuramlar, ne yazik ki toplumsal betimlemeleri kaotik bir baglama sürüklemektedir. Geliçmiçligin zihinsel tutum ve davraniçlar açisindan ele alinmasi, bunun için de olgu ve olaylarin ele aliniç biçimlerinin analiz edilmesi gerekir. Olgu ve olay analizi tekli, ikili, çoklu mu yapilmaktadir? Bir sorun karçisinda toplumsal tepkiler kaça ayrilmaktadir? Bu tür analizler ikilemlere olan düçkünlük düzeyini vererek zihinsel geliçmiçligimiz konusunda yargilar geliçtirilmesini kolaylaçtirabilir. Toplumsal bilinç atmosferimizi belirleyen, ikilemlerle olan iliçkimizin düzeyi olabilir mi? Toplumsal bilinç atmosferi kavramindan, toplumsal olgu ve olaylarin yaçandigi andaki baglami ifade etmek istiyorum. Bu baglam, o andaki geliçmiçlik düzeyi (ekonomik, sosyal, politik, kültürel degiçkenler), bireysel karakteristikler (egitim, zihinsel algilama, duygusal ve sosyal statü durumlari) ve olgu ve olayin topluma yansima (yansitilma) düzeyinin belirli bir andaki durumunu içermektedir. Toplumsal bilincin geliçmiçligini anlayabilmek için öncelikle bireyin geliçmiçliginin analizinden baçlamak gerekir. Birey nasil bir zihinsel ortama dogup geliçmektedir? Bu ortam onu ne tür açilimlara sürüklemektedir? Bu anlaçilmadan toplumsal bilinç ve tepkilerinin analizi manipülasyondan öteye gitmeyebilir. Insan neredeyse ikilemlerin içine dogmuç gibidir. Olgu ve olaylarin ardinda yatan nedenler, çogunlukla ikili mantikla açiklanmaya çaliçilir. Ya o ya bu. Üçlem, dörtlem ve digerleri düçünül(e)mez. Belirli bir durum için, ikilem belirleyici olmadiginda; fena degil, eh içte, ortalama, vasat, gibi son derece soyut, açikliktan uzak, betimleyici olmayan ifadeler kullanildigi görülür. Insan düçünüçü ikili yapiya uygun olarak biçimlendigi için, üçlemler, dörtlem ve digerleri ile karçilaçildiginda, insanlarin bocaladigi, karar vermekte güçlük çektikleri görülebilir. Acaba, bu durum insanin doguçtan getirdigi bir nitelik midir yoksa ögrenilen bir tutum mudur? ::IKILEMLERIMIZIN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DIGERLERININ AZLIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y4.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:11 ::IKILEMLERIMIZIN SIKLIGI, ÜÇLEM VE DIGERLERININ AZLIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y4.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:11 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ÍSÍMLER Etik/Ahlak felsefesi üzerine, günümüzde de tartiçilan bir çok düçünceyi ve kavrami üreten isimlerin bir bölümünü, bu sayfada bir araya getirmeyi amaçladik. Temel kaynak olarak, Bedia Akarsu´nun, Ahlâk Ögretileri adli yapiti kullandik. Dergimizde yer alan "sözlük¨ ile birlikte kullanilmasi halinde, bu derlemenin, konuya giriç seviyesinde yardimci olacagini umuyoruz. Felsefe Ekibi HERAKLEÍTOS Herakleitos´a bir «düçünce aristokrati» derler. Yigini hor görür. Ona göre yigin anlayiçsizdir, her çeyin diç yönüne takilip kalir. Bu yüzden degiçmeyi de, degiçmenin arkasindaki düzeni, yasayi da göremez. Çokluk, yigin sigirlar gibi yaçarlar, «domuzlar arik sudan çok çirkeften hoçlanirlar», bunun gibi çogunluk da çamur içinde yaçar ve kurtlar gibi topraktan beslenir. Dogarlar, çocuklar meydana getirirler ve ölürler, daha yüksek bir yaçama eregine baglanmadan. Anlayiçli kimse ise, yiginin çabaladigi çeye, degersiz ve gelip geçici bir çey olarak daha az deger verecektir; kendi aklina eseni degil, sadece genel yasayi ölçü olarak alacaktir; ve bütünün düzenine baglanmakla, Herakleitos´un en yüksek yaçam eregi olarak gösterdigi hedone´ye (burada memnunluk anlamina) eriçecektir. Mutlu olmak insanin kendi elindedir; dünya hep olmasi gerektigi gibidir; insanin mutlulugu kendini dünya düzeni içinde bulmasi ile olanaklidir, bu da insanin ruhunun daimonca olmasi ile ilgilidir, daimonca olmasina baglidir. Yani insanin mutlulugu kendi iç durumuna baglidir. Daimon burada diç anlamda degil, iç anlamda alinyazisidir. Ahlak üzerinde bu gibi düçünceleri fragmentler halinde günümüze kadar gelmiç olan Herakleitos´un, ahlak kavramlarini bilimsel bir biçimde belirledigini gösteren hiçbir ize rastlamiyoruz. Bedia Akarsu-Ahlak Ögretileri- Remzi Kitabevi-1982-Istanbul DEMOKRÍTOS Duyulur görünüçleri gerçek özden belirli bir çekilde ayiran Demokritos, insan yaçamindaki ödev ve mutlulugu da diç dünyanin verilerinde degil, iç dünyanin gerçek özelliklerinde arayacaktir. Demokritos´un bütün ahlak üzerindeki görüçlerinde ve ilkelerinde bu karakteri görüyoruz. Demokritos´un ahlak ögretisi de, Herakleitos´ta oldugu gibi, «ahlak üzerine düçünceler» biçimindedir. Bu düçünceler ahlakla ilgili eylemlerin dogasi üzerindeki araçtirmalara dayanmiyor ve ahlaka uygun davraniç ve ödevlerin sistematik bir ortaya konuluçu olmuyor. Demokritos´a göre ilk yapilacak çey duygulanimlari (affektleri) yenmektir. Ruh hiçbir korku ile, boç inançla ya da baçka tutku ile bulanmamalidir. Insan, yaçamini dingin ve ölçülü olarak sürdürmelidir. Akil, gerçek düçünüp taçinma, duygulanimlardan bagimsiz, özgür olmayi saglar. Akil, çeçitli hazlar arasinda, insan için en güzel ve en yararli olanlari ayirmasini bilmelidir. Insanlarin yapip ettiklerinin, kendisine göre ölçülecegi kriterium sadece haz ve acidir. Haz ve aci, yararli ve yararsizin ölçüsüdür. Yaçamimizin eregi olarak da Demokritos, ruhun sürekli bir dinginligini, mutlulugu göz önünde tutuyor. Demokritos bu mutlulugu çeçitli adlarla göstermiçtir: eudaimonia, euthymia (ruhun iyi durumda olmasi), ataraksia (sarsilmazlik, ruh dinginligi). Insan için yapilacak en iyi çey elinden geldigi kadar yaçamina sevinç katmak, elinden geldigi kadar az aci duymaktir. Ama bundan duyusal hazlarin en yüksek oldugu anlami çikmaz. «Mutluluk ve ruh iyiligi sürüde bulunmaz», daimonlarin yeri ruhtur, beden ve duyular insani mutlu yapmaz, insani mutlu yapan akildir. ::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y6.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:15 ::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y6.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:15 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Kant'a Göre Katil Zanlisina Arkadaçinizin Yerini Söylemek Neden Etiktir? Hasan Engin ÇENER* Kant´in ahlak anlayiçi baglaminda önemli bir ikilemin ortaya konmasi, konunun ne kadar tartiçmali oldugunun ve derinlemesine bir akil yürütme gerektirdiginin de bir kaniti olarak görülebilir. Burada tartiçacagimiz ikilem ya da örnek olay, daha önce Göttingen Üniversitesi teoloji profesörü Johann Daniel Michaelis (1717-1791) tarafindan dile getirildigi anlaçilan(1), ancak Kant(2) ile popülerlik kazanan "yardimseverlik amaciyla yalan söyleme hakki¨ üzerinedir. Kant'a göre; bazi felsefeciler dogru söylemeyi bir erdem olarak görmelerine karçin, istisnai durumlarda "yalan söyleme hakkinin¨ oldugunu savundular. Onlara göre, bu istisnalara katil zanlisina, evinize siginan arkadaçinizi ele vermek de dahildir. Çünkü, dogru sadece ve sadece, "dogruya hakki olan¨ kiçilere söylenebilir. Eger bir kiçi baçkalarina zarar vermeyi hedefliyorsa, dogruya hakki yoktur. Kant´in ahlak anlayiçi baglaminda konuyu tartiçmadan önce, kisaca Kant´in "dogruya hakki olmak¨ düçüncesi üzerine eleçtirisini ortaya koymakta yarar vardir. Kant´a göre, böyle bir tavir, dogru söyleme hakkini kiçinin kendi iradesine bagimli kilar ki, bu durum "dogruluk hakkini¨ en baçtan öznelleçtirir. Oysa Kant´in ahlak anlayiçinin temelinde nesnellik arayiçi vardir. Böyle bir giriç, Kant´in ahlak anlayiçindaki biçimselligi ortaya koymamizi kolaylaçtirir. Biçimsellikten anlaçilmasi gereken her türlü deneyimden önce geliçtir. Bir baçka ifadeyle, deneyimlerimize göre degiçen bir ahlaktan ziyade, her koçulda ayni davranmayi gerektiren kodlar içerir ahlak. Kant´in, arkadaçinizin evinde oldugunu, onu arayan katil zanlisina söyleyip söylememe sorununa çözümsel yaklaçimi da biçimsellik üzerine kuruludur. Asil amaç bütün ifadelerinde aklin yönlendirdigi yasalara hiçbir istisna kabul etmeksizin bagli olmaktir. Kant´a göre, dogru söylemek aklin bir yasasi ise, bir ödev ise, bazi durumlarda yalan söylemek insanliga ve ödeve karçi yapilmiç bir "yanliçtir¨. Bu durumda, Kant´a göre, katil zanlisina, dogruyu, yalnizca dogruyu söylemek etiktir. Peki ya arkadaçiniza tavriniz? Dogruyu söylemekle ona da etik davranmiç oluyor musunuz? Siradan bir akil yürütme, dogru sözün arkadaçiniza zarar vereceginden söylenmemesi gerektigini söyler. Böyle bir akil yürütme, dogru söylemek eylemi ile arkadaçinizin zarar görmesi arasinda koçulsuz bir dogru oranti kurar. Oysa Kant açisindan bu iki yönlü ahlaki hata içerir. Ilk hata, "zarar¨, "aci¨ gibi "yararci¨ kavramlar üzerine ahlakin inça edilmesidir. Buradaki temel sorun, olumsal (durumsal, !"#$%#&'#$) bir insan degerini digerlerinin üzerine çikarmaktir ki burada yapilan zarar görmemenin (mutlulugun) ön plana çikarilmasidir. O zaman, yapmamiz gereken bütün iç, bu degere nasil ulaçilacagi yolunda araçsal bir tavir takinmaktir ki o zaman felsefi etik, yari bilimsel tekniklerin en etkili deger maksimizasyonunu hedeflemesinden baçka bir çey olmayacaktir. Bu durumda, son (örnegin mutluluk), araci meçrulaçtiracaktir. Kant´a göre, böyle bir anlayiç, insanoglunun asaleti ile uyumlu olmayacaktir. Insanoglu Kant´a göre "diger dogal yaratiklarda kendi özgürlügü dolayisiyla, yani fiziki nedenlerden ziyade akildan kaynakli eylem kapasitesi ile ayrilir. Ahlakiligi, görgül (empirik) degerler ile, sadece bazi olumsal olgularla temellendirmeye çaliçmak, insanligin bu temel özelligini karaltmaktir. Zira insan temelde özgür ve ussal bir yaratiktir. Bu nedenle, sadece aklin belirledigi bazi sonlar, insanligin asaletine saygi gösterecek ahlaki bir kural için temel degeri saglayabilir.¨(3) Nitekim, herhangi bir hayvan da bir çeçit yararci düçünce ile hareket edebilir (örnegin acidan kaçabilir). Oysa bir zarardan söz ediyorsak, ortada bir zarar var ise, bu "hakikatin temel kaynaginin bozulmasi¨ndan baçka bir çey degildir. Buna neden olan da, dogru söylemek degil, yalan söylemektir. Dogruyu söylemek ile arkadaçinizin aci çekmesi arasinda kurulan dogru orantinin ikinci hatasi Kant´a göre, rastlantisal bir durumun sanki mutlak bir gerçekleçme olarak sunulmasidir. Dogruyu söylemek ile oluçacagi öne sürülen zarar sadece bir varsayimdir ve olmasi da zorunlu degildir. Örnegin, katil zanlisina yalan söylediginizi varsayalim. Bu durumda arkadaçinizin kurtuluçu mutlak bir gerçekleçme midir? Kant´a göre böyle bir çey söz konusu degildir. Katil zanlisi sizin yalan
::Kant`a Göre Katil Zanlisina Arkadasinizin Yerini Söylemek Neden Eti... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y15.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:10 ::Kant`a Göre Katil Zanlisina Arkadasinizin Yerini Söylemek Neden Eti... http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y15.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:10 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
KÖK HÜCRE ÇALIÇMALARI ve ETÍK Volkan ERKAN ¨...Bu durumda içi yavaçlatmamiz gerektigine sonuna kadar inaniyorum; ama bilinmeyeni araçtirma tutkumdan vazgeçme konusunda, binlerce yildir bilim adamlarini yönlendiren ve benim de etkisini beynimin tüm hücrelerinde duydugum genlerime güvenmiyorum.¨* GIRIÇ: Bilim çevrelerinde sonu gelmez tartiçmalara yol açan kök hücre araçtirmalari ile ilgili haberleri sikça okumaktayiz.(1) Halen ülkemizde yasal bir düzenleme olmamasi, uluslararasi arenadaki belirsizlik karçisinda yadirganmamalidir. Ancak son yillarda hizla geliçen regenerasyon (ya da hayat bilimi) olarak adlandirilan bu alanin hukuksal altyapisinin olmamasinin, istenmeyen sonuçlara açik kapi biraktiginin bilincinde olmanin da vaktidir. James Thomson´un baçinda oldugu ekibin, 1998 yilinda kök hücreleri ilk kez embriyodan ayriçtirip, laboratuvar ortaminda yaçattiklarini açiklayali beri, bilimsel çevrelerde kök hücrenin yaratacagi mucizeden ve tipta devrim sayilacak geliçmelere gebe olundugundan bahsedilmektedir. Bunun anlami insanda bulunan bütün hücrelere dönüçebilen kök hücre sayesinde, vücudumuzda artik içlev göremeyecek hale gelmiç ya da bir kaza sonucu eksilmiç bir organimizin yerine yenisini koyabilecegimizdir.(2) Kök hücrenin kalici sakatliklar ve tedavisi imkânsiz hastaliklarda vaat ettigi tedavi, bilim dünyasini heyecanlandirdigi gibi hastalarda ve hasta yakinlarinda da büyük umutlar dogurmaktadir. Kök hücrenin omurilik yaralanmalari, Parkinson, Alzheimer gibi hem yakini hem de hasta için maddi ve manevi zorluklar taçiyan hastalik ve sakatliklara çare olma iddiasi(3), son hizla yayilmakta, ve araçtirmalarin bir an evvel insanlar üzerinde deneme safhasina geçilmesi istemini kuvvetlendirmektedir. Bu çaliçmamin amaci, kök hücre araçtirmalarindan kaynaklanan tartiçmalarin konu baçliklarini verip ahlaki ve etik sorunlari ortaya koyarak; gerek uluslararasi alanda gerek ulusal mevzuatimizdaki yasal durumu incelemektir. Bunun için çaliçmamin ilk kisminda konuyla ilgili tanimlari vermek ve niye embriyonik kök hücre araçtirmalari üzerinde duruldugunu açiklamak istiyorum. Ikinci kisimda ahlaki ve etik tartiçmalara göz gezdirdikten sonra, üçüncü kisimda uluslararasi arenadaki kök hücre araçtirmalarina dair hukuksal metinleri ve geliçmeleri irdeleyip, dördüncü kisimda Türkiye´deki mevcut düzenlemelere deginmek niyetindeyim. 1. TANIMLAR: Kök hücreler kendini yenileyebilen yahut özel olarak farklilaçmiç bir veya birçok tipte hücreyi meydana çikaracak hücreye dönüçebilecek hücrelerdir.(4)Bir diger tanimda, benzer çekilde, ¨bölünerek kendini yenileyen ve kan, karaciger, kas gibi özelleçmiç görevler üstlenen organlari oluçturabilecek biçimde farklilaçabilen hücrelerdir¨ denmektedir (5). Kök hücre, elde edildikleri yerler temel alinarak eriçkin kök hücresi ve embriyonik kök hücre olarak iki baçlik altinda toplanmaktadir. Eriçkin kök hücre: Eriçkin dokularda bulunabilen ve birçok hücreye dönüçebilen kök hücresidir.(6) Ayrica eriçkin bireylerden elde edilen, embriyonik kök hücreler gibi birçok hücre tipine dönüçebilen hücreler oldugu da söylenmektedir. (7)Eriçkin kök hücresi kemik iligi, kas, sinir, karaciger gibi dokularda bulunmaktadir . Embriyonik kök hücre: Embriyonik kök hücre blastosit denen erken dönemdeki embriyodan elde ::KÖK HÜCRE ÇALISMALARI ve ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y21.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:12 ::KÖK HÜCRE ÇALISMALARI ve ETIK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y21.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:12 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
M. Gül ÖZGEÇ nereye bir sizidir böler geçer zaman ne farkindadir ne yaninda gün degirmisi islak geceler nereye akar öyle bir kuyuya düçtü ki yürek ben sanki yani baçindaki imi ikiledi bedenleri iki eli bilgileri nereye akar bagrindandir yolundalik çigligi günübirlik dokunmuç yaçamlar nereye akar durur yollari nereye akar
::nereye:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y12.html 1 -~ 1 19.11.2008 20:19 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ÖZNE YÜKLEM UYUMU S. Yetkin IÇIK Gerçekte, ahlakin temelinde var olan özgür istenç, bir içgüdü olarak insan dogasinda var olan -ne olursa olsun- yaçama gayesiyle, yaçamini degerler ugruna feda etme arasinda daima tercih yapma yetisini de verir insana. Insan olma belki de tam bu noktada baçliyor: Özgür istencin insani ikilemler içinde biraktigi yerde. Var olmak ya da yok olmak arasinda özgür insan iradesinin yapacagi tercih, kuçkusuz, insani hayat boyu karçilaçacagi sonsuz sayida ikileme de sürükleyecektir. Ne ki, insanin zor olani, ikilemlerle boguçarak yaçamayi seçmesi neredeyse insan olmanin bir geregi olarak kendini dayatir. Dostoyevski, insanin en kötü koçullarda bile ölmektense yaçamayi seçecegini söyletir bir kahramanina. Insan dogaya karçi mücadele ederek insanlaçirken, kendi dogasina karçi da bir savaç vermiçtir. Bir iradeye sahip oldugunun farkinda olan insanin, her olayi kendi kontrolü altina alma tutkusu, nihayetinde en büyük korkusu olan ölümü de kendi iradesinin kontrolüne almaya götürdü. Aslinda kontrol altina almak istedigi ölüm degil, ancak ölümün varligiyla anlamli olabilecek yaçamiydi, yine. Sonsuzdan gelip sonsuza giden zaman içinde kendi iradesi diçinda doguyor kendi iradesi diçinda yaçami son buluyordu. Yaçama tam olarak sahip olabilmek için, dogumunu degil ama ölümünü kendi kontrolü altina alabilirdi. Günlük yaçamin akiçi içinde aklin bir köçesinde daima sakli tutulan bu farkindalik, insana bir iradeye sahip oldugunu duyumsatan en güçlü kaynaktir; her türlü ikilemin dolayisiyla da her türlü tercihin kaynagi da burasidir. Yaçamali miyim? Evet. Nasil yaçamaliyim? Sorulariyla baçlayarak, eylem içerisinde kendimizden yola çikar, yine kendimize dönerken degiçir, olmak istedigimiz insana dogru yol aliriz. Gerçekte ulaçmak istedigimiz yer yine kendimizden baçkasi degildir. Peki, kendimize giden yol neden bu kadar çetrefilli, bu kadar engellerle, ikilemlerle doludur? Neden, yanliç yapmak dogruyu yapmaktan daha zordur? Rasyonalist felsefenin ahlakin temeline koydugu özgür istenç ikilemlerin baçlangiç kavrami olsaydi belki insanin içi daha kolay olacakti. Ancak, Freud, insanin gerçekte çok da rasyonel olmadigini ortaya çikarip, ardindan Levi-Strauss, Lacan, Althusser gibi düçünürlerin insani `yapi´ kavramiyla birlikte anlama gayretleri, insanin gerçekte özne degil, özne yanilsamasi içinde olan varliklar oldugunu ortaya çikardi. Gerçekte insan ve insan bilincinin yeniden üretimi bir toplumsal- anlamsal-simgesel yapi içinde gerçekleçiyordu ve insan düçüncesi de bu yapiya bagli olarak çekillenecekti. Nietzsche, özgür istenç sahibi ahlaki öznenin, bir kurgu oldugunu savunur. Bu kurgu kismen dilin özne/yüklem yapisi tarafindan yaratilir. Her eylemin temelinde bir özne varsayariz. Descartes´in, "düçünüyorum, öyleyse varim¨ cümlesi de böyle bir varsayima dayanir, ona göre. Oysa "bir düçünce oldugu zaman düçünen bir çey olmasi gerektigi yalnizca her fiile bir yapani ilave eden gramatik aliçkanligimizin bir formülleçtirimidir¨.[1] Gerçek ikilemleri ancak gerçek özneler yaçayabilir. Oysa inançlarimizin, düçüncelerimizin ve eylemlerimizin temelinde yer alan özne bir kurgudur, yoktur. Yalnizca eylem ve eylemin etkisi vardir. Tartiçilan ikilem, aslinda özne olma sancilari çeken, ancak tüm varligiyla, aileye, topluma, kültüre, ekonomik yapiya, devlete. vs. bagimli insanin kendisi olmaya gitme yolundaki karanlik labirentlerde yaçadigi umutsuz mücadeleleridir. Bu noktada, onun en büyük yanilgisi da `ben´in kendisi oldugu yanilsamasidir. Benlerimiz, aslinda bize ait degil, düçündüklerimiz (ikilemlerimiz de tabii) bize ait olan çeyler degil, bize diçaridan dayatilan ve bizim sahiplenerek içselleçtirdigimiz çeylerdir. Gerçek anlamda özne olma, yikici olmayi da barindirir. Ben, öncelikle kendinden baçlamalidir yikmaya. Çünkü bildigi, tanidigi, benimsedigi her çey gibi, benligi de kuçkuludur: Kimdir ben? Ancak, siradan düçünme gündelik yaçamdan dogru yanitlari süzemez çogu zaman; kuramsal akil için ise fazladan zamana ve düçünmeyi ciddiye almaya ihtiyaç vardir. Hem, yaçam, çirilçiplak sermez kendini insana, giydirilmiçtir. Tipki, ben´i az tanidigimiz gibi, nesneler dünyasini da tanimiyoruz: Nesneler de baçkalari tarafindan tanimlanmiç, adlandirilmiç, anlamlandirilmiç ve bize ::ÖZNE YÜKLEM UYUMU:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y14.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:14 ::ÖZNE YÜKLEM UYUMU:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y14.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:14 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ÇÍDDETÍN FELSEFESÍ Nilsun URALLI Acaba insanoglunun bu gün geldigi; bilimsel, teknolojik, felsefi, ahlaksal, siyasal, ekonomik vb. sistemler çerçevesindeki noktayi, gerçekten olmamasi gereken olarak mi degerlendirmeliyiz? Yani genel bakiç açisiyla; çiddeti, çatiçmayi, savaçi, her alana bu denli yaydik mi? Felsefe, eski Yunan´da dogdugu günden bu güne, çiddet konusuna hep egilmiçtir. Felsefenin çiddeti ele aliçi, varliklarin dogasi hakkinda açiklamalar getirme çabasi ile baçlamiçtir, denilebilir. Insanoglu bu gün geldigi noktayi, bilindigi üzere ve genellikle, çu bakiç açisiyla degerlendirmektedir: Bilimsel geliçmeleri etik bulmuyoruz; teknolojinin kölesi oldugumuzu düçünüyoruz; felsefeyi ütopik ve ayaklari yere basmayan bir alan olarak, yaçamimizin diçina atmaya çaliçiyoruz; bireysel, toplumsal ve dahi evrensel bazda, ahlaksal bir çöküntü içerisinde oldugumuza inaniyoruz; siyasal ya da ekonomik açidan, insana iliçkin iyi degerlerin devre diçi birakildigi sistemlerin içerisindeyiz. Yani her çey, bir digerine göre mutlaka kötü! Ama zaten olmasi gereken de budur diyor Efesli Herakleitos. Varligin, çatiçma içeren ve bu çatiçma tarafindan canlandirilan çeliçik yapisini da, çu sözlerle vurguluyor: "Çatiçma, her çeyin babasi ve her çeyin hâkimidir.¨ Bu noktadan hareketle, evrenin özünde olan, ama bizlerin büsbütün görmezden geldigimiz nokta çikiyor ortaya: "Karçitlarin birbirleri ile olan sürekli çarpiçmalari, doga içinde sonsuz bir devinim ve geliçme saglar.¨ Ama herkes kendisinin en uyumlu insan oldugu iddiasinda israrci, sanki "iyi ve erdemli insan¨ olmak buymuç gibi ve herkes, kendisinin tüm bu olan biten savaçlara, kötülüklere karçi oldugunu savunmakta, aslinda ironik bir komiklikle! Herakleitos´tan bir süre sonra da, Platon çiddeti yeniden ele almiçtir. Ona göre de çiddet: "Insanin kendi kendisine meydan okumasidir.¨ Sokrates de, Gorgias diyalogunda belirtildigi üzere çöyle der: "Gerçege diyalektik yoldan; yani, kuralli ve özgür tartiçma sanati yolundan ulaçmaya çaliçmak gerekir.¨ Bu durumda, bizzat kiçinin kendisi meydan okuyandir; degilse tüm bunlarin yaçandigi zamanda ve toplumda yer alanlar, farkli bir gerçeklik boyutunun insanlari midir? Yani, ben degilim, sen degilsin, e o da degil. Kim o zaman tüm bunlari yapan? Sokrates, bu yaklaçimlari dolayisiyla, Sofistlerin tepkisini çekmiçtir. Çünkü Sofistler, en makul düçünceyi ve siyasal açidan en yararli kaniyi öne çikarmaya yönelmiçlerdi! Onlarin, bu zararsiz görüntülerinin ardinda yatan gerçek, çiddete yatkinligin ta kendisiydi belki de. Halbuki, yine Sofistlerden inandirmayi baçaramayanlar ya da daha kisa yoldan inandirici olmak isteyenler, kendi algilayiçlari çerçevesindeki çiddete baçvurmuçlardir. Böylece de, ilk çatiçmalar baç göstermiç oluyordu felsefe tarihinde. Kötü olan hep baçkalari degil mi? Klasik Sofist zihniyetinde oldugu gibi yani. Her çey, o baçkalarinin baçinin altindan kalkmakta zaten! Biz de, bir digeri için baçkasi oldugumuzu, büsbütün göz ardi ederek, inat ediyoruz israrimizda. Yani, elimizdeki imkânlari hiç mi olumlu geliçmeler adina kullanamadik ya da hep mi kötü çeyler yapiyoruz? Varligin bünyesinde, çeliçki veya olumsuzluk ilkelerinin bulundugunu kabul eden bütün bu düçünceler, çiddet gerçegini de kabul ederler aslinda ve çiddetin, varligin ve insanin temel yapisi oldugunu da teyit ederler böylece. Hegel felsefesi de, konunun belirleyici bir özelligini oluçturur. Varlik ve Olumsuzluk: Hareket, geliçmenin özünde çatiçma yer almali düçüncesi geregi, kavgasiz ve acisiz gerçekleçmez. ::SIDDETIN FELSEFESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y17.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:14 ::SIDDETIN FELSEFESI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y17.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:14 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
TIP ETÍK VE FELSEFE Farmakolog Dr. Ahmet RODOPMAN Tarih bovunca sùrekli birbirivle ili¸ki içinde bulunan Etik ve Estetik degerlerin ùretim tar:ina gòre biçimlendigi dùnvami:da, insanin kendine vabancila¸masi, tùketim nesnesi olarak gòrùlmesi ve kendisinin de, kendini bir tùketim nesnesi olarak kabullenmesi, idealle¸tirilen mùkemmel dùnva tasariminin sonucudur. Çagri Dogan Tibbin ve felsefenin ortak konusu olan insan ve yaçam ile ilgili bugüne degin çok çey yazilmiç ve okunmuçtur. Ilkçaglardan baçlayan Tip ve Felsefe birlikteligi ilk filozoflarin hekim, hâkim, din adami olmalariyla devam etmiç, zamanla bilimlerin anasi olan felsefenin geliçip kendi içinde kendi disiplinlerini de oluçturmasi ve bilimin de kendi koçullarinda geliçmesiyle yollarinin ayrilir gibi oldugu sanisi oluçmuçtur. Oysa ortak alanlari insan olan Tip ve Felsefe insanlik durdugu sürece hep birlikte, hep insan için var olacaklardir. Tabii ki bu uzun yol boyunca iniçler, çikiçlar, kesilmeler ve karanlik dehlizlerde kaybolmalar olmuçtur, olacaktir da, ancak bilimin içigi, tibbin olmazsa olmazligi ve felsefenin de vazgeçilmezligi tüm olumsuzluklara karçin bu birlikteligin sür git devam etmesini saglayacaktir. Bunun belirleyicisi, yol göstericisi ve baglayicisi ise çüphesiz etik degerler olacaktir. Meslek etigi ilkeleriyle ilk olarak Mezopotamya´da bulunan kil tabletlere yazilmiç Hammurabi Kanunlarinda karçilaçiyoruz. Tip etigi ile ise yaklaçik 2400 yil önce tibbin babasi olarak nitelendirilen Hipokrat´in söylemleriyle taniçiyoruz. Kismen degiçtirilmiç olmasina karçin günümüzde hala hekimlerin meslege ilk adim atiçlarinda ettikleri yeminlerde Hipokrat´in belirledigi ve zamanla günün koçullarina göre biçimlenen çekliyle uymaya ant içtikleri bu yönerge Tip Etiginin dayandigi önemli bir temel olmaya devam etmektedir. HEKÍMLÍK ORTAMINA KATILDIGIM ÇU ANDA, YAÇAMIMI ÍNSANLIK HÍZMETÍNE ADAYACAGIMI AÇIKÇA YÜKÜMLENÍYORUM. HOCALARIM ÍÇÍN BESLEDÍGÍM SAYGI VE MÍNNETÍ HER ZAMAN KORUYACAGIM. HEKÍMLÍK MESLEGÍNÍN GEREKLERÍNÍ ONURLA VE YÜREKTEN UYGULAYACAGIM. HASTANIN SAGLIGINI BAÇ KAYGIM SAYACAGIM. BANA EMANET EDÍLEN SIRLARI KORUYACAGIM. HEKÍMLÍK MESLEGÍNÍN ÇEREFÍNÍ VE SOYLU GELENEKLERÍNÍ SÜRDÜRECEGÍM. MESLEKTAÇLARIM KARDEÇLERÍM OLACAKTIR. DÍN, MÍLLÍYET, IRK, PARTÍ YA DA SINIF SORUNLARININ GÖREVÍMLE HASTAM ARASINA GÍRMESÍNE ÍZÍN VERMEYECEGÍM. ÍNSANA VE YAÇAMINA ANA KARNINA DÜÇTÜGÜ ANDAN BAÇLAYARAK KESÍNLÍKLE SAYGI DUYACAGIM. TEHDÍT ALTINDA BÍLE OLSAM MESLEK BÍLGÍLERÍMÍ ÍNSANLIK YASALARINA KARÇI ::TIP ETIK VE FELSEFE:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y18.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:14 ::TIP ETIK VE FELSEFE:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y18.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:14 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
TUZKA'NIN HAYALÍNDE BÍR "AN" DELÍGÍ Faruk KORKMAZ Sabah, yeryüzü gerinerek uykusundan uyanirken, yapraklardaki çig tanelerini silkeler. Ve o çig taneleri altinda yürüyen birileri hep vardir. Hüseyin de gerinerek kalkardi yatagindan. Uzun parmaklariyla yüzünü sivazlar ve çogunlukla parmaklarini seyrederdi. Karisi uyanmadan, yatak, yatak odasi, hiçbir çey uyanmadan önce parmaklari ve o vardi. Bir piyanist olmadigi için hiç üzülmedi ya da para sayan bir veznedar. O Hüseyin´di içte, rast gele bir adam. Sabahin melekleri kapilari günah karasindan temizlerken o içine gitmek için evinden çikmiç olurdu. Içim dedigi yer, yeryüzüne açilan bir yariktan ibaretti. Aslina bakarsaniz o yariktan birkaç kilometre açagida, Hüseyin, ekmegine kazma salliyordu. Kömür karasi, günah karasi gibidir, yapiçti mi çikarmasi çok zor olur. Olsun derdi Hüseyin, karnimiz doyuyor, bir de sigara yaktin mi daha ne? Hüseyin´in büyük hayalleri yoktu, sevdigi Muç tütününden baçka tutkuyla istedigi bir çey de yoktu. O sapsari tütünleri tane tane sigara kâgidina döçer, islak dilini, sigaraligin üzerinde kadin teninde gezdirir gibi gezdirerek tütüne kâgittan bir deri yapardi. Uzun parmaklarinin arasina aldigi sigarayi parmak uçlariyla yoklar pürüzsüzlügünden emin olurdu; bir kadinin bacaklari gibi ölçülü ve pürüzsüz. Sonra yutarcasina sigarasini somurur, saniyeler yelkovanin gölgesine varmadan sigarasi duman olur yükselirdi. Yük asansöründe toplandiklarinda, neden yillardir sabah postasinda çaliçtigini düçündü. Hep karanliktayim. Karanlikta hep. Hayatim karanlikta geçiyor, çocuklarim karanlikta büyüyor, karimin tenine güneç düçtügü anlari hatirlayamiyorum bile, hani güneçte tende toplanan ter ve yagdan ibaret o duru parilti var ya, hah içte o pariltiyi unuttum ben. Ya baçka kadinlar, çocuklar, hayatlar hepsinden her çeyden uzak, yani seçeneklerden uzak. Bu uzakliga bir fersah daha eklemek ya da eklememek, içte bütün mesele bu... Kendi kendine, yarin gece postasina geçmek için dilekçe vereyim dedi ve içinden kendi sirtini sivazlama istegi geçti. Aninda aldigi kararlar hoçuna gidiyordu. Ona göre hayat kesin çizgilerle çizilmiçti, üzerindeki degiçikleri de kesin çizgilerle yapmaliydi insan. Sade hayat böyle olmaliydi. O da kendisi gibi basit, ona göre sade bir hayat istiyordu. Çevresindekiler de onu basitliginden ötürü sever ve takdir ederdi, belki de basitligin bayraktari olarak sadece onlar için yaçardi. Neden yaçadigini bilmiyordu, sadece yaçiyordu içte. Yalin kat yaçamak, öyle her çeyin üstünden ama içine girmeden yaçamak, belki de sorunu bu idi. Sorun diye bir çey bilmiyordu, ama belki de sorun olmasini istiyordu. Hep ayni kadini öpmek degil, baçka kadinlari tatmak, belki madende kazinip duracagina, gögün altindaki zengin bir kiçi gibi cildini esmerleçtirmesi lazimdi. Yok, ona uymuyordu, onun bunu uyduracak cesareti yoktu. Hayata karçi cesareti yoktu, bir tek elindekileri çevirip çevirip hatmeden vaazcilar gibi, kendi kendine hayatini vaaz edip duruyordu. Asansör derin karanliga dogru sonsuzcasina ivmelendi. Içindeki boçluk kendini tekrar etti. Acaba bu hisse hiç aliçamayacak miydi? Ya postasindaki bu adamlar. Bu adamlardan pek hazzetmedigini düçündü. Basitlikten uzaktilar. Bin bir türlü kurmadan, komplodan, hayalden ibarettiler. Kisa boylu pos biyikli olani, daha o gün madenden kurtulup baçka bir çehre yerleçmek için alengirli bir plan yapiyordu. Ya çu her yerini ben basmiç, hep çatik kaçli olan, o da karisindan kurtulmak için yapmadigini birakmiyordu, utanmadan anlatip duruyordu. Beride duran nedense hep mavi gömlek giyen kazma arkadaçinin ::TUZKA`NIN HAYALINDE BIR 'AN¨ DELIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y13.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:19 ::TUZKA`NIN HAYALINDE BIR 'AN¨ DELIGI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y13.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:19 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
"AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERÍNE" Ferda Peki ya ne yapmaliyim, neye göre nasil yaçamaliyim? Ahlak/moral denilenden, "ethige/ahlak felsefesine¨ geçiç, bu sorunun, "kuramsal-kaygilarla¨ sorgulanmaya baçlamasiyla mümkün olmuçtur. Dilimizdeki "ahlak-terimi¨ Arapça "huy¨, "doga¨ "yaradiliçtan olan hasletler bütünü¨ anlamlarina içaret eden "hulk¨ teriminden transfer edilmiçtir, bati dillerinde ise, bu alanda üç temel terim bulunmaktadir; "uzlaçilar¨, "pratikler¨, "davraniç kodlari¨ içeriklerini içaret eden "mores¨, ethige kaynaklik eden ve "karakter/temel yapi, onu-o kilan unsur anlamina gelen "ethos¨ ve tüm bunlar üzerine oturan "ahlak felsefesi¨. Kisacasi, dogu toplumlarinda sadece ahlak/hulk vardir, onlarda ahlakin "ehtik/ahlak felsefesi¨ boyutu yoktur, "ethigi¨ batidan transfer etmiçlerdir, bu açidan bakildiginda dogu-toplumlari "törel-olana¨ teslimiyet halinde yaçamiçlardir. Ahlak felsefesi denileni doguran bu "temel soru/sorun¨ üzerine her düçünmeye baçladigimda, zihinsel anlamda bir "bulantiyi¨ yaçiyorum. Zihin içerikleri denilenler, bu "soru/n¨ üzerinde düçünmeye karçi direnç gösteriyor Çu anda bile bir ke-ke menin konuçmasi çeklinde yaza-biliyorum. Ehtik denilenin "problematigi¨ üzerine düçünmek, bu ugurda "sözce kullanmak¨ olasi mi? Hadi diyelim ki bu "olasi bir durum¨, peki bu hangi kaygilardan hareketle ne adina, ne-için yapilacak? Bu soru-n tam da "kirilma-noktasina¨ içaret etmektedir. Bu sorunun sorgulanmaya baçlanilmasiyla birlikte insan ve yaçam denilen için, cehennemin "al-benili¨ yollarina yaldizli taçlar da döçenmiç oldu. Yapisi geregi, "teorik-olan¨ ve bu nedenle de yöneldigi her objeyi teorik zeminlerin belirledigi baglamlarda ele alan, almak zorunda olan "aklin¨ "salt-pratigi¨, deneyimi anlaya-bilmesi nasil olasi hale getirilebilecek? Salt/dogrudan "otantik olmasi gereken¨ deneyim alanini, teorik-alana çekmek, onu ayni zamanda "dolayimlayarak¨ kirletmek ve "ideolojik-kilmak ötekileçtirmek¨ olmayacak midir veya bunlardan nasil kaçinilacaktir? Insan ve var oluçu denilenin temelinde kaçinilmaz olarak aksiyolojik/degersel tutum vardir. Insan denilen varlik, "to on to´suyla¨ veya "epistemesiyle¨ veya da "logiçiyle¨ degil¨ "deger/leriyle¨ ve "o kadar¨ vardir. Betimleme-denilen insan için "olanaksizliktir¨, betimleme sadece "göre-ce¨ bir durumdur, her betimleme denilen kaçinilmaz olarak ayni zamanda bir "deger-uzantisidir¨. Taç, kadin, sari vs. denildiginde bile, "denilmiç-olmasi¨ itibariyla bir "deger-lendirici¨ tutum/duruç söz-konusudur. Betimlemenin "mümkün-olmasi¨ için, "asillari-bilmemiz¨ gerekiyordu, bu dogrultuda "aslina-uygun¨ olan "söz-sel¨ bildirimler betimleme, digerleri de "yargi-ürünü¨ olacakti, oysa biz-insan denilenler, "asillari-da¨ uyduruyoruz, bu anlamiyla, "asillar dediklerimize¨ uygun düçen bildirimlere betimleme, uygun düçmeyenlere de, "obje-fazlasi¨ deger-lendirmeler demekteyiz. ¨Surada gördügünüz bir kadindir¨ çeklindeki bir "tümcesel-bildirim¨ betimleme, ¨Surada gördügünüz kadin, çok güzel ancak çok kötü bir kadindir¨ çeklindeki bildirimlere de "degersel¨ demekteyiz. Oysa, birinci bildirim "dikkatlice ve metin kenarindan "okuna-bildiginde¨, onun da bir "deger-lendirme¨ biçimi oldugu rahatlikla görülebilecektir. Kisacasi, insan ve var-oluçu denilenin temelinde "ethos¨ vardir. Bilim-denilen dahi, nesnel-degil, "degerseldir¨. Degersel denilen duruç/tutum ehtik ve estetik içerik/ biçimler olarak ikiye ayrilmaktadir. Ethik degerleri, "toplumsal-zeminde¨ algilamaya, düçünmeye baçladiginiz anda, "siyasal-zemine¨ kaymiç olursunuz, dolayisiyla siyaset-denilen, ethigin bir alt-birimidir ve ehtik- denilen sorunsali çözüme kavuçturmadan, hiç-bir siyasal sorunun çözüme kavuçturulmasi olasi degildir. Estetik degerler denilen (güzel/çirkin) alanda göre-ce sorun yoktur. Çünkü bu alana "teorik-akil¨ söz/diçini geçirememektedir. Estetik denilen alanda insan denilen, var-oluçunun "derinliklerini¨ ifadelendirmek istemektedir. Ehtik-denilen alanin "sorun-olarak¨ görülmeye baçlanmasi ayni zamanda "sorunun-kaynagini¨ :'AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERINE¨:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y19.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:14 :'AHLAKIN AHLAKSIZLIGI ÜZERINE¨:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y19.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:14 Sayi:5 Yil:2006 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ETHOS, DEGERLER ve YAÇAM Gökçen YAÇAYAN Etik nedir? Foucault'un araçtirmalarina göre "Yunanlilar özgürlüklerini ve bireyin özgürlügünü bir etik sorun olarak sorunsallaçtiriyorlardi. Ama buradaki etik nitelik, Yunanlilarin tasarlayabilecegi bir anlam taçiyordu: !"#$%, olma ve davranma biçimi demekti. !"#$%, öznenin olma kipi ve baçkalarinin çiplak gözle görebilecegi bir yapma biçimiydi. Bir insanin &"#$%'u, giyiminden, tavirlarindan, yolda yürüyüçünden, olaylara tepki gösteriçindeki istikrardan vb. çikarilabilirdi. Yunanlilara göre, özgürlügün somut ifadesi budur; özgürlüklerini böyle sorunsallaçtiriyorlardi. Iyi bir &"#$%'a sahip olan, örnek olarak kabul edilip gösterilebilecek insan, özgürlügü belirli bir tarzda hayata geçiren biridir. Özgürlügün &"#$% olarak düçünülmesi için bir &"#$%'a dönüçmesine ihtiyaç oldugunu sanmiyorum; özgürlük dogrudan dogruya &"#$% olarak sorunsallaçtirilmaktadir. Ancak bu özgürlük pratiginin iyi, güzel, çerefli, degerli, hatirlanacak bir &"#$% biçimi almasi için kiçinin kendi kendisi üzerinde tüm bir çaliçma yapmasi gerekir." (Foucault, 228) A. Inam'in yazisinda etik çöyle geçiyor: "Ethos, günlük yaçamdaki ahlaksal durumlarin, eylemlerin, degerlerin, topluluk temelinde, yerel, geleneksel, töresel özelliklerini içerdigi gibi, evrensel boyutta aksiyolojik kodlamalari, kurallari, degerleri; bunlarla ilgili tartiçmalari da kapsar. Bir felsefe disiplini olarak ethik, ethosu konu alir, ondaki degerleri, yargilari, görüçleri irdeler, tartiçir, ona öneriler sunar... Ethos'da, sorumluluklar, ödevler, yükümlülükler, haklar, gelenekler, töreler yaçanir. Hukuk, ethosu yasalar çerçevesinde düzenlemeye çaliçir. Ethosta can bulan, insan yaçaminin anlamidir... Her bilgi, bir ethos içindedir.¨ (Inam) Her bilgi "ethos" içindeyse ve bu baglamda etigi bir töz olarak kabul ediyorsak, bunu nasil temellendirecegiz? Pirsig çöyle diyor: "Dünyanin yalnizca ahlaki degerlerden oluçtugu düçüncesi ilk baçta imkânsiz gelir. Çünkü yalnizca nesnelerin gerçek olacagi varsayilir. "Niteligin" yalnizca, nesneler hakkinda ne düçündügümüzü anlatan muglâk bir uç sözcük oldugu varsayilir. Niteligin nesneleri yaratabilecegi düçüncesi tümüyle yanliçmiç gibi gelir. Ama biz özneleri ve nesneleri, gözlerimizdeki merceklerin onlari beynimize baç açagi göndermesine karçin düzgün görmemizi saglayan nedenin aynisindan ötürü birer gerçek olarak görürüz. Belirli bazi yorumlama modellerine öylesine aliçmiçizdir ki baçka modellerin varligini unuturuz... Içinde yaçadigimiz kültür, bize deneyimlerimizi yorumlayacagimiz entelektüel gözlükler verir ve öznelerle nesnelerin öncelikliligi kavrami bu gözlüklerin yapisinda vardir. Eger birisi baktigi çeyleri biraz farkli bir gözlükle görür ya da maazallah gözlüklerini çikarirsa, gözlüklerini takmaya devam edenlerin dogal egilimi, o kiçinin söylediklerini, gerçekten delilik olmasa da garip diye nitelendirmektir." (Pirsig, 102-103) Burada aklima çu soru geliyor: Bize bu "gözlükler" doguçtan takilmiçsa ve aile egitiminden baçlayarak okul hayatinda, iç hayatinda, sosyal yaçamda, kanunlarda ve törelerde belki de inanç alaninda pekiçtirilmiçse, biz bize sunulan degerlerin diçina nasil çikacagiz? Etik, "gözlüklerin" alaninda oldugu için öznel bir alandir ve yaçamimizi belirleyen degerler, daha çok bu yüzyilin "nesnellik" anlayiçina ragmen "özneldir" diyebilir miyiz? Pirsig'e devam edelim: "Ama o kiçi deli degildir. Nesneleri degerlerin yarattigi fikri, siz onu aliçtikça daha az garip gelmeye baçlar. Öte yandan, modern fizik gittikçe daha garip görünür ve bu garipligin artacagini :Ethos, Degerler ve Yasam:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y16.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:15 :Ethos, Degerler ve Yasam:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi5/s5¸y16.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:15 Etkin Konular Kullanici Listesi Arama Yardim Kayit Giriç FELSEFE FORUMU : Filozoflar Konu: ImmanueI KANT YazanIar Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >> IMMANUEL KANT Yeni Üye Katilma Tarihi: 08.10.2004 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 46 Gönderen: 15.10.2004 Saat 18:22 | Kayitli IP öncelikle iyi günler..sayin ahmet cevizcinin felsefe sözlügü elime geçtiginden beri ondan baçimi kaldiramadim desem yeridir..çok geniç hacimli bir sözlük..felsefe ögrencisi olmamama ragmen felsefede beni çeken birçey var..bu yüzden aylik veya haftalik yayinlari elimden geldigince takip etmeye çaliçiyorum..gerçekten anlaçilmasi güç kavramlar var..en çok ilgimi çeken de IMMANUEL KANT ve Descartes..Immanuel Kant'in evrensel ahlak teorisi ve Descartes'in neyi bilebilecegimiz ve bilginin elde ediliçinde çüphe duymanin gerekliligi ve sinirlari hakkindaki görüçleri..umarim faydali tartiçmalar için gerekli adimlar atilir.. görüçmek üzere... Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 30.11.2004 Saat 11:51 | Kayitli IP Küreselleçen Sorunlar Karçisinda Kant Etigi Ionna Kuçuradi ile Kant Söyleçisi. 21. Yüzyilda Kant
Yukari dön
arguman Tecrübeli Üye Katilma Tarihi: 22.10.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 293 Gönderen: 01.12.2004 Saat 17:01 | Kayitli IP Avni :amanda genel bir vasa olmasini istevebilecegin bir maxime gòre hareket et.
Kantin ahlak IelseIesinin en önemli ilkesi yukaridaki cümle olsa da, sadece buradan hareketle bir sonuca varmak yaniltici olabilir. Öncelikle, örnegin, Bir Nazinin genel bir yasa olmasini istedigi bir sey (Yahudilerin yok edilmesi, ya da Yasam Alani, üstün irk vs.) sirI bunu kendileri genelledikleri için bir ahlak yasasi olarak ortaya konamaz.
Demek ki evrensellik kendi basina yeterli degildir. Ikinci olarak Kantin hipotetik ve kategorik imperatiI kavramlarini ortaya koymak gereklidir. Eger bir eylem, baska bir araç dolayimiyla iyi olarak degerlendiriliyorsa, o zaman hipotetiktir. Yani su seyi, baska bir seyi istedigim için yapmaliyim dediginiz her eylem, hipotetik imperatiI siniIina girer. Bu ahlaki degildir. Ahlaki olan kategorik impertaiItir, yani hiçbir dolayim olmaksizin kendinde iyiyi temsil edecek davranista bulunmaktir. Yani baska hiçbir seyi istemeseydim bile, su ya da bu biçimde hareket etmeliyim diyebiliyorsaniz ancak eyleminiz ahlakidir. Dolayisiyla, Yahudileri yok etme istegi basli basina bir amaç degil, Nazilerin araçlarindan bir tanesi oldugu için de ahlaki degildir.
Dahasi, bir eylemin ahlakiligi onun özgür irade ile yapilmis olmasini gerektirir. Önceden özgürlükten anlasilan, dissal engellerin kaldirilmasi idi. Buna özgürlügün negatiI kavranisi denir. Kantin özgürlük anlayisi ise bu durumu tersine çeviriyor. Eger kendi kurallari varsa özneler özerktir. Dolayisiyla, kurallarin olmayisi degil tam tersine kurallarin varligi özgürlük için gereklidir. Yalniz burada önemli olan nokta, kurallari öznelerin kendisinin yapmasi ve/ya onaylamasidir.
Bir baska önemli nokta, kurallarin akil ile baglantisi ve onlarin yöneldigi degerle ilgilidir. Insana bir araç olarak degil, bir amaç olarak bakilmalidir. Dolayisiyla, insani bir araç olarak gören, insanin hakettigi degeri gözardi eden hiçbir davranis evrensel olarak degerlendirilemez.
(Bu yorumlari yaparken Kantin Groundwork of the metaphysic of morals (B2766 E5 P312; Türkçesi: Ahlak Metafiziginin Temellendirilmesi (çev. Kuçuradi) (B2766 T9 K83), Murphynin Kant: The Philosophy of Rigth (B2799 E8 M85 1970), Smithin, Hegel's critique of liberalism : rights in context, (JC233 H46 S63) kitaplarindan yararlandigimi bilimsel etik geregi iIade etmeliyim.)
not (S.Yildiz'a) tesekkur ederim :-) Benim icin de guzel. Zaten ben buradan hic ayrilamam merak etme;-) Yukari dön
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 1 -~ 11 19.11.2008 20:11 S.Yildiz Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 26.10.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 2917 Gönderen: 01.12.2004 Saat 17:21 | Kayitli IP Sevgili arguman, Hem açiklamalarin hem de "bilimsel etik"e olan hassasiyetin için kendi adima teçekkür ederim. Ayrica seni burada görmek harika Yukari dön
pantera Tecrübeli Üye Katilma Tarihi: 17.12.2004 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 63 Gönderen: 27.01.2005 Saat 06:26 | Kayitli IP kant ahlakinda evrensel ahlakin olabilecegi düçünülüyor siz bu konuda ne düçünüyorsunuz?evrensel ahlak yasasi olabilir mi?kant;benim için dogru olan bir çey baçkasi içinde dogru olmalidir diyor...evet yorumlarinizi bekliyorum. __________________ yaçiyor olmak bile çaçirtici Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 28.02.2005 Saat 16:58 | Kayitli IP Kant ve Yeni Kantçilik DOGAN ÖZLEM Konferansimi üç bölüm halinde sunmayi planladim. Buna göre, ilk bölümde Kantin (1724-1804) felsefesi üstüne kisa hatirlatmalara yer verecegim. Ikinci ve ana bölümde ise Yeni Kantçi okullari kisaca ve etki birakmiç yönleriyle tanitmayi amaçliyorum. Son bölümde Yeni Kantçilik üstüne birkaç degerlendirme notuna yer verecegim. Buna göre, sunumum sistematik ve eleçtirel olmaktan çok, tanitma amaçli, tarihsel ve betimsel bir sunum olacak. Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 05.03.2005 Saat 18:09 | Kayitli IP !"#$ &' (')*'+',' -./.#0' Betül Çotuksöken. Varlik Dergisi Kasim 2004
VaroIan-düçünme-diI dolayìmìnda kendini kuran felsefe,Kantta dogrudan düçünme, biraz dikkatli bakìldìgìnda da dil eksenli oldugu anlaçìlan biIme bagIamìnda kendisi olur.
Böyle bir kurma biçimi ya da felsefi duruç, aynì zamanda felsefenin kendinden önceki temel tutumu olan varIìgìn biIgisi olma iddiasìnì tümüyle reddetmeye yöneliktir. Artìk bu denli köklü ve büyük bir atìlìmdan sonra, 20. yüzyìlda da ikinci büyük adìm atìlacak, bundan böyle büyük ölçüde salt dile getirmenin koçullarìna yönelen felsefi söylem, dilbilimle kurdugu yakìnlìkla serüvenini sürdürecek; yeni duruç biçimlerini sergileyecektir.
Yüzyìllarìn birikimi olan felsefi kalìtì, kendi aklìna, usuna yönelerek sìkì bir eleçtiriye ugratan, kavramlarìn tarihsel, ancak kavramlarì oluçturma yolunun tarih üstü oldugunu gösteren Kant, felsefi duruçuyla etkisini hâlâ güçlü bir biçimde hissettirmektedir.
Kantìn eleçtirel nitelikli felsefe projesinin ana özelligi nedir; bu denli etkili oluç, gücünü nereden almaktadìr?
Bu noktada yalìn ve kìsa bir yanìt verebiliriz: Kantìn felsefe projesi, içerikten çok bir kap, bir biçim gibidir. Eger felsefe yapmak kendini öteye, ileriye fìrlatmaksa, bir projesi olmaksa, Kant böyle bir tutumla son derece baçarìlì olmuçtur. Yinelemekten kaçìnmayalìm baçarìnìn en anlamlì göstergesi, onun felsefi duruçu üzerinde konuçuyor olmamìzdìr.
Kendine özgü felsefece düçünme yolunu açmak üzere her çeyden önce kendisine yönelen, yìktìgì ama yìkmakla kalmayìp yeniden kurdugu felsefi söylemde duruçunun hesabìnì defalarca vermeye çabalayan, karçìsìndakini ikna etmenin yollarìnì arayan Kant, bu tutumuyla, eçsiz bir örnektir diyebiliriz. Tüm felsefì söylemiyle belki de usta-çìrak diyalektiginde usta rolünü kendine biçen ama aklìnì kullanma sanatìnda belki de ilkin bir süre çìrak olmanìn tüm zahmetine katlanarak sonunda ustalìgìnì ilan eden Kant, çagìnìn lenfant terribleidir
FeIsefi düçünüç tam da hangi noktada baçIar? sorusu, hepimizin bildigi gibi, felsefi düçünüçe, ürünleri, baçka bir deyiçle felsefe tarihi aracìlìgìyla yönelen felsefe okuru nun ya da felsefe yazarìnìn sormasì gereken sorulardan biridir.
Tam da bu noktada bir hesaplaçmanìn gerekli oldugundan söz edilebilir. Kendine beIIi bir uzakIìktan bakma; düçünme, dile getirme yetisini mercek altìna alma ve bunu insanìn ortak paydalarìndan biri olarak algìlamak üzere gerçekleçtirme, felsefenin dogum noktasìna içaret eder.
FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 2 -~ 11 19.11.2008 20:11 Bu andan itibaren, artìk çìrak olmaktan da uzaklaçìlmìç demektir.
Filozof çagdaçlarìyla birlikte oluçturdugu felsefe toplulugunun bir üyesi olarak projesini anlatmak, bìkmadan usanmadan neyi, niçin yaptìgìnìn hesabìnì vermek zorundadìr. Çünkü filozof, filozoflar toplulugunun bireyi oldugunun farkìndadìr ve kendini anlatmanìn sorumlulugundan vaz geçmemelidir. Kant, bunu eçsiz bir sorumluluk örnegiyle baçarmìçtìr. Kendini felsefe tarihinde konumlandìrmìç, duruçunun ana çizgilerini, toplulugun öteki üyelerini ikna edinceye kadar, bìkmadan usanmadan, titiz bir tutum içinde açìklamìçtìr.
Geçmiçle bagìnì kopararak, kendini felsefece yaratmak üzere ya da nasìl düçündügünün hesabìnì vermek üzere felsefe tarihine bütüncül bir yaklaçìmla yönelen Kant, aklìn kendi kaynaklarìna baçvurmasìnìn ne anlama geldigini de somut bir biçimde göstermiçtir. Bu tutumuyla magister dixit(Hoca dedi) anlayìçìna en büyük saldìrìyì gerçekleçtiren de Kant olmuçtur diyebiliriz.
Eskiçag ve neredeyse tümüyle ortaçag, yetkili kiçinin aklìna bel baglarken, güvenirken; kimi sìnìr durumlarìnda ancak olsa olsa bireylere eçit dagìtìldìgìna inanìlan sagduyuya baçvururken, Kant aklìn kendisine yönelmesinin ve bununla baglantìlì olarak da bilmenin koçullarì üzerinde durmuçtur. Yaptìgìnì da hâlâ geçerli olan felsefe diliyle çöyle anlatmìçtìr:
Ø Kendi duyularìmìz aracìlìgìyla tasarìmladìgìmìz çeylere gerçekliklerini bìrakìyorum, ancak bunlara iliçkin duyusal görümüzü, hiçbir durumda hatta uzam ve zamanìn saf görülerinde bile çeylerin sìrf görünüçünden fazla bir çey tasarìmlayamayacak, hele onlarìn kendi baçìna yapìsìnì hiç tasarìmlayamayacak çekilde sìnìrlandìrìyorum; bu da benim tarafìmdan dogaya toptan yüklenen bir kuruntu degildir. Ve bana idealizm yakìçtìrmalarìna karçì çìkìçìm o kadar baglayìcì ve aydìnlatìcìdìr ki, eger yaygìn da olsa ters olan kanìlarìndan her sapma için ille de eski bir adì duymak isteyen ve hiçbir zaman felsefi adlandìrmalarìn ruhuna iliçkin yargìda bulunmayìp sìrf harfine takìlìp kalan ve kendi yanìlgìlarìnì iyice belirlenmiç kavramlarìn yerine koymaya ve bunlarì böylelikle altüst edip bozmaya hazìr yargìçlar olmasaydì, gereksiz bile görünecekti. Ø Benim kendi kuramìma transandantalidealizm adìnì vermem ise, hiç kimseye onu Descartesìn deneysel idealizmiyle (...) veya Berkeleyin mistik ve hayal kuran idealizmiyle (...) karìçtìrmak hakkìnì vermez.
O Çünkü benim idealizm dedigim, çeyIerin varIìgìyIa iIgiIi degiIdi (oysa çeylerin varlìgìndan çüphe etmek, alìçìlagelen anlamda idealizmi oluçturur); bundan çüphe etmek ise benim hiçbir zaman aklìma bile gelmedi. O Ben sadece, çeylerin duyusal tasarìmìndan ve bu arada ve her çeyden önce uzam ve zamandan çüphe ettim. O Bunlarla, dolayìsìyla bütün görünüçlerle ilgili olarak yalnìzca gösterdim ki: bunlar çeyler degildirler (sadece tasarìmlama biçimleridirler), ne de kendi baçìna çeylere ait belirlenimler. O Oysa benim dilimde, hiçbir zaman bilgimizi çeyler ile degil, yaInìzca biIme yetimiz iIe iIgi içine sokma anIamìna geIen transandantaI sözcügü bu yanlìç anlamayì önlemek içindi. Bu sözcük daha fazla yanlìç anlamalara yol açmadan, iyisi mi, bu adlandìrmayì geri alayìm ve ona eIeçtireI ideaIizm diyeyim. Ama eger, gerçek çeyleri (görünüçleri degil) sìrf tasarìmlara çevirmek, gerçekten karçì çìkìlacak bir idealizmse, bunun tersini yaparak tasarìmlarì çeyler haline getiren idealizme ne ad vermeli?
Ona, hayaI kuran ideaIizm adìnì alabilecek digerinden ayìrt etmek için, rüya gören ideaIizm denebilir, sanìrìm; bunlarìn her ikisi de benim transandantal, daha dogrusu eIeçtireI ideaIizmimden uzak tutulmalìydì. Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çìkabilecek Her Metafizige Prolegomena
Düçünmenin, dile getirmenin (bilmenin) ortak kalìplarìnì anlamaya yönelen Kant, mutlak varlìk, mutlak özne dolayìmìnda felsefe yapmayì sürdürenlerin bu tutumuna set çekmiçtir. O nedenle çagìnda her çeyi kìrìp döktügü ileri sürülmüçtür. Kendine belli bir uzaklìktan bakabilme, yapìtìna mesafe kazanma, kendi kaynaklarìna, aklìna, usuna yönelme, bilme ve eylemde bulunmanìn koçullarì üzerinde düçünme, nasìl bir filozof tipine içaret ediyor?
Burada, aydìnIanmacì bir özne yle karçì karçìya oldugumuzu ileri sürebiliriz. Gerçekten de Kant örneginde, sürekli aydìnlanmadan yana olan bir filozofla karçì karçìyayìz.
Bu baglamda aklìn kamusal kullanìmì deyimi her çeyi özetleyiveriyor: Bir filozof olarak Kant, felsefe toplulugunun bir üyesi oldugunun farkìndadìr. Bu farkìnda oluç, onu ister istemez felsefe tarihine ve felsefe tarihinin tüm sorumlulugunu üstlenmeye yöneltmiçtir; ayrìca kendisini baçkalarìna açmak, kendisine yapìlan eleçtirilere kulak vermek zorunda oldugunu yaçamì boyunca hep hissetmiçtir. Her çeyin de ötesinde Kant, sahip oldugu donanìmla, yaçadìgì çagìn sorunlarìna, dünya sorunlarìna yönelmek zorunda oldugunun bilincindedir. Son yazìlarì bu savìn en somut kanìtìnì oluçturur.
Birçok örnekte oldugu gibi Kant örneginde de filozof kendisini felsefe toplulugunun bir üyesi olarak duyumsayan ve ancak bu yolla varoldugunun farkìna varan, içerikli (:olgusal) sorunlara, evrensel çerçevelerden bakabilme ustalìgìnì gösteren ve bu yolla dünya sorunlarìna kayìtsìz kalamayan! kalmayan bir öznedir.
Kant kendi örneginde, aklìn kamusal kullanìmìnì her çeyin üstünde tutarak, kamusallìgìn Habermasta billurlaçan yolunu etkin biri olarak, özne olarak açmìçtìr. Kendi sìnìrlarìnì tam bir özerklik içinde bizzat kendisi çizmiçtir.
Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:21 | Kayitli IP Agnes Heller
Platon ile Aristoteles modern öncesi dünya için neyse, Kant ve Hegel de modern dünya için odur. Modern felsefenin tamamì onlarìn etrafìnda döner; kimi zaman yanìtlarìnìn, çogu zaman da sorularìnìn. Bir filozofu büyük yapan çagìnìn ürünü olmasìna karçìn bagìmsìz düçünceye önem veren insanlar oldugu sürece gelecek çaglarìn tümüne yönelik yanìtlanmamìç, hat ta bazen yanìtlanamaz sorularì dile getirmesidir. Neyse ki 21. yüzyìlìn baçlangìcìnda anlam konusunda kafa yoran, yaçamì oldugu gibi kabullenmeyen insanlar hala bulunmaktadìr. Dolayìsìyla da Kant önemini korumakta, her zaman baçvurdugumuz bir ilham kaynagì olmayì sürdürmektedir.
Kant, felsefeye eleçtirel düçünceyi getirmiçtir. Bilebilecegimiz, yapmamìz gereken ve umabilecegimiz çeyler arasìnda yaptìgì ayrìm, yalnìzca felsefede degil, siyasi yaçamda da temel niteligini korumaktadìr. FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 3 -~ 11 19.11.2008 20:11 Bizim ideoloji ve köktencilik (fundamentalizm) diye adlandìgìmìz çeyler, bu üç mesele arasìndaki tüm ayrìmlarì silecek türde dünya görüçleridir. Her tür den köktenciler, ne umabileceklerini bildiklerinden emindirler ve bu sahte bilginin rehberliginde hareket ederler. Bilmedigimiz konular hakkìnda düçünürüz elbet, ama düçünmek Kanta göre üç norma uymalìdìr. Birincisi, kiçi bagìmsìz olarak; yani kendi aklìyla düçünmek zorundadìr; ikincisi, kiçi kendini baçkasìnìn yerine koyarak, onun aklìyla düçünmeye çalìçmalìdìr; üçüncüsü ise, kiçi tutar lì düçünmeye çalìçmalìdìr. Bu üç norm her alanda geçerlidir; felsefe, gündelik yaçam, siyaset, estetik yargì, bilim ve ahlakta. Bu normlar bugün de geçerlidir, yarìn da geçerli olacaktìr.
Kant, maksimlerimizin ölçütü olarak kullanmamìz gereken, kategorik buyruk diye adlandìrdìgì bir ilke, bir formül sunmuçtur etiginde. Formülün kendisine ya da onu dogrulayan sisteme inanmak, modern ahlak felsefesinin bir merkeze mükemmel, saf ahlaka ya da iyililige içaret etmesi gerektigini ve bu merkezin dünyevi ya da dini, herhangi bir somut gelenekle özdeçleçemeyecegini kabul etmek çart degildir. Bir merkez yoksa, kesinlikle ahlak da yoktur, dolayìsìyla iyiyi kötüden ayìrt edemeyiz ve bir gelenek merkezle özdeçleçmiçse, o zaman çogulluk olmayacagì gibi, ne modern yaçam, ne de cumhuriyetçi anayasa olur. Kant, hem görecelige hem de köktencilige karçì bir say yürütmüçtür. Bundan daha güncel bir çey olabilir mi?
Kant, siyaset felsefesinde cumhuriyet olarak betimledigi bir siyasi kurumu savunan güçlü bir tez oluçturmuçtur. Günümüzde demokrasinin bir türü bu modele çok yaklaçmìçtìr. Cumhuriyet dogal devleti bir devlet içinde son erdirir, ama devletler arasìnda degil. Kant ayrìca, sürdürülebilir barìçìn devletler, uluslar arasìnda saglandìgì bir dünyaya yönelik modeller de sunmuçtur. Bu bir dünya cumhuriyeti degil, dostça ittifak, kozmopolit bir uluslar toplulugu olacaktìr. Bununla birlikte, sürdürülebilir barìça ancak, tüm devletlerin cumhuriyetçi olmasìyla eriçilebilecegini kabul etmiçtir. Öncelikle, her yerde dogal devletin yerine yurttaç devletinin geçmesi gereklidir. Birleçmiç Milletlere Kantçì bir kurum gözüyle bakìldìgìnda, bunu aklìmìzdan çìkarmamalìyìz. Sadece bütün üyeler cumhuriyetçi, yani demokratik devletler olursa o gözle bakìlabilir. Umarìz bir gün öyle olur, ama çimdilik olmadìgìnì biliyoruz ve öyleymiç gibi davranma malìyìz. Yine de cumhuriyetçi bir ruhla hareket etmeliyiz. Kant hayatìmìzì zorlaçtìrìyor, ama o çok dürüst bir insandì ve kolay bir yaçam vaat etmemiçti bize. Ama en büyük hazinemizi göstermiçti: Güzellik. Güzelligin tadìnì her yerde çìkarabiliriz, çünkü bizler faniyiz. Melekler var olsalardì, güzellikten zevk alamazlardì, çünkü ruhtan ibaret varlìklarìn bedeni yoktur der Kant. Hayvanlar da ruhtan yoksun olduklarì için güzelligin tadìnì çìkaramazlar. Sadece hem ruhu hem de bedeni olan biz ölümlü kadìn ve erkekler, güzelligin zevkini yaçama ayrìcalìgìna sahibiz. Sonlulugumuzu zarafetle kabullenmek; içte bu Kantçì ders, hem özel hem de siyasidir. Bunun bugünkü ve buradaki halimize ne denli hitap ettigini belirt meye gerek bile yok. Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:23 | Kayitli IP Bedia Akarsu Resim: kim kimdir. Dünya küreselleçiyor; bu, gerçekten bir olgu. Ama nasìl bir küreselleçme! Bu Yeni Dünya Düzeni de denilen olgu hiç de uygar bir düzen degil, bir yeni sömürgecilik, denilebilir ki sömürgeciligi de açan bir çey. Bir devletin tek baçìna dünyaya egemen olmak istemesi, hem de buna hakkì olup olmadìgìnì sorgulamadan. Ìçte bu noktada Kantìn önemi ve degeri gittikçe büyüyor.
Küreselleçme çagìnda gittikçe karanlìklaçan dünyamìzda çagdaç felsefenin öncüsü olan Ìmmanuel Kantìn düçünceleriyle çagìmìza ìçìk tuttugu yeniden keçfediliyor felsefe dünyamìzda. Ìnsanìn özü olarak özgürlük sorunu Kantìn felsefesinin hemen bütün dallarìnìn temelini oluçturur. Eleçtiri felsefesinin biçimleniçinde önemli bir rol oynayan özgürlük, Kantìn ahlak felsefesinde daha bir belirginleçir ve ahlakìn varlìk nedeni olarak öne sürülür, çünkü özgürlük olmasa ahlak da olamazdì, bir ahlak yasasì öne sürülemezdi. Kategorik emparatif olarak koydugu ahlak yasasìna hiçbir içerik koymamìçtìr Kant; yasa ancak biçimsel (formel)olabilir. Ancak yasanìn biçimsel olmasì hiç içerigi olmamasì anlamìna gelmez, yalnìzca anlam çok geneldir, bir eylemin ahlaka uygun olup olmadìgìna karar vermek için olaylarì çeçitli degiçimleri içinde veren her türlü durumlara bu yasa uygulanabilmelidir. Baçka deyiçle yasanìn biçimsel oluçu, yasanìn bütün ahlak buyruklarìna uygulanabilmesini saglar. FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 4 -~ 11 19.11.2008 20:11 Kant Ancak aynì zamanda genel bir yasa olmasìnì isteyebilecegin ilkeye göre eyle olarak belirledigi bu temel formülden üç formül daha türetir. Benim burada ele almak istedigim ve en önemlisi olarak gördügüm, insanIìgì kendi kiçiIiginde oIsun, bir baçkasìnìn kiçiIiginde oIsun hep bir erek gibi görerek hiçbir zaman bir araç oIarak kuIIanmayacaksìn, ilkesidir.
Bu formülle insanlìk ilkesi, insanlìk onuru vurgulanmìç oluyordu. Dünya Yurttaçlìgìna Yönelik Evrensel Bir Tarih Ìçin Düçünceler yazìsìnìn 7. önermesinde çunlarì dile getirir Kant: Ìnsan için en büyük sorun evrensel adalet yaptìrìmìnì uygulayacak adaleti saglayacak bir Yurttaçlar Toplumuna ulaçmaktìr. Bir Yurttaçlar yasasì sisteminin, kìsaca Dünya Birliginin kurulmasìdìr
Kantìn önerdigi. Ancak yetkin bir yurttaçlar yasasì kurmak, devletler arasìndaki yasal iliçkiler sorununa baglìdìr ve bu ikincisi olmadan birincisi de çözülemez. Savaçlar ve bunlarìn yìkìntìlarì, sonunda, devletleri bir uluslar derneginde birleçmeye zorlar; devletler arasìndaki düçmanlìgì kaldìrìp iliçkileri düzene sokacak bir denge yasasì bulmaya zorlar. Böylece insanlar evrensel siyasal güvenlik saglayan dünya yurttaçlìgì sistemini kurarak bu denge yasasìnì güçlendirmek zorunda kalìrlar (7. Önerme). Bu son adìm, devletleri birleçtirecek olan adìm atìlìncaya degin, insanlìk daha pek çok sìkìntì çekecektir, Kanta göre; Bogazìna kadar kötülük içine batmìç insanlìk, diyecek kadar da realist olan Kant bu yoldaki güçlügü görür; devletler bütün güçlerini yayìlma tasarìlarì için kullanìp yurttaçlarìn kafalarìnì oluçturma ve egitme çabalarìna boyuna engel oldukça bu yönde bir ilerleme beklenemez ona göre; o birtakìm devrimlerden geçerek insanlìgìn tüm yeteneklerinin geliçecegi genel bir dünya yurttaçlìgì durumunun kurulacagì umudundadìr.
Kantìn bu umudunu pekiçtiren de içinde yaçadìgì dönemde gerçekleçen Büyük Fransìz Devrimidir. Kant tarihtekì ilerlemeye çìkìç noktasì ararken insan türünün ahlaksal egilimi ile karçìlaçmìçtì. Ìçte Kant Fransìz Devriminde insanìn bu ahlaksal yatkìnlìgìnì gösteren bir ipucu bulur. Gerçi devrimin kendisinde bulmaz bu yatkìnlìgì, ama halkìn bunu coçku ile karçìlayìçìnì ve bu devrime katìlmasìnì dogal hukuk ilkelerinin gerçekleçmesi denemesi olarak kabul eder. Özellikle halkìn bu coçkusunu düçünce biçiminde bir reform olarak görmüç ve bu coçkuda ahlaksal iyiye yatkìnlìgì bulmuç ve bunun gittikçe yayìlìp açìldìgìna dikkati çekmiçtir. Ìnsan türündeki ahlaksal yatkìnlìgì hiçbir neden daha fazla gösteremez, ona göre. Her devrimle özü özgürlük olan aydìnlanma çekirdeginin daha da geliçerek bir üstteki geliçim basa magìnì nasìl hazìrladìgìnì tarih bize gösteriyor. Kant bu geliçmeyi, bu ilerlemeyi doganìn bir eregi olarak görür. Ìnsan türünün aydìnlanmasìna engel olacak her çey insan dogasìna aykìrìdìr ona göre; çünkü bu, doganìn bir belirlenimi olan ilerlemeye aykìrìdìr. Tarihin amacì insanì karanlìktan kurtarìp özgürlüge ulaçtìrmaktadìr. Aydìnlanma ve özgürlük birbirine koçut olarak geliçir. Ìnsanìn onuruna uygun davranmayì saglayacak olan da aydìnlanmadìr. Aydìnlanmaya engel olmak insanìn en temel haklarìnì hiçe saymaktìr.
Bu düçünceleri ile Kantìn günümüze de ìçìk tuttugu kanìsìndayìm.
Etik, Aydìnlanma ve dünya barìçì için yanìtìn birinci soruda verilmiç oldugunu sanìyorum. Estetik sorununa gelince: Kantìn sorunlarìnìn arasìnda yer alan dogruluk ve iyi kavramlarì yanìnda bir üçüncü kavram da güzel kavramì.
Estetik alanda ahlak alanìnda oldugu gibi tümel, genelgeçer kavramlar yoktur Kanta göre, güzel tek tek nesnelere baglìdìr. Sanat çìnìn yaratìrken kendisine temel olacak birtakìm hazìr kurallar da yoktur. Sanat yapìtì bir dehanìn yaratmasìdìr Kanta göre, dehalarì ise birtakìm kurallara baglamaya olanak yoktur. Deha, kuralìnì kendisi yaratìr. Bir sanatçì yaratmasì ögrenilir bir çey olamaz, bunun didaktigi yoktur, diyor Kant. Bu düçüncesi ile Kant sanatì ve sanatçìyì birtakìm kurallara baglayan 18. yüzyìlìn katì entelektüalizmini açarak kendi zamanìnì oldugu gibi günümüzü de etkilemiçtir. Bu düçünceleri ile Kant estetik alanda da çagdaçlìgìn öncüsüdür. Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:26 | Kayitli IP ManIred Baum
Kant felsefesi hala geçmiçin en önemli felsefesidir ve kendisinden sonra gelen büyük düçünürler tarafìndan asla açìlmamìçtìr.
Kant insan soyunun sorunlarìna karçìlìk tek olasì siyasi çözüme içaret etmiçtir: toplumlarìmìzì hukuk kurallarìna boyun egdirmek ve uluslararasì barìçì saglamaya istekli olan ve saglayabilecek bir dünya düzeni kurmak. Kant Dernegi Müdürü (Almanya)
Dogan Özlem Bir kez küreselleçmenin olgusallaçtìgìnì düçünmüyorum. Küreselleçmenin olgusallaçmasì için büyük çaba sarfeden bir emperyalist güç var gerçi. Ne var ki, bu gücün bu büyük çabasìnìn küreselleçmenin olgusallaçmasì teriminizi FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 5 -~ 11 19.11.2008 20:11 küreselleçmenin tüm dünyada fiilen hayata geçirilmiç olma durumu olarak anlamamìz gerekiyorsa, böyle birçeyi henüz gerçekleçtirmedigini ve ileride de gerçekleçtiremeyecegini düçünüyorum. Bu konuda tarihe dayanìyorum. Ìskenderin Hellen Ìmparatorlugundan Roma, Bizans, Osmanlì vb. imparatorluklarìna kadar büyük imparatorluklar, emperyalist güçler, bugün adì küreselleçme olarak geçen bir çeyi, ardìnda dünya egemenligi istek ve fikrinin yattìgì bir çeyi gerçekleçtirmek için büyük çaba harcamìçlar, fakat hiçbiri bunu fiilen gerçekleçtirememiçtir. Ben günümüzün imparatorlugu olarak Amerikan Ìmparatorlugunun da bunu gerçekleçtiremeyecegini düçünüyorum.
Tarih bilgisi ve bilinci eksik olan kiçiler ve toplumlar, bir süper gücün yaçamlarìnìn küçük ayrìntìlarìna kadar nüfuz etmeye baçlayan etkisi ve etkinligi karçìsìnda, küreselleçmeyi hatta bir çeçit kader gibi kabullenmeye, küreselleçmeye teslim olmaya egilimli olurlar. Ve bu egilim de, en çok süper gücün içine gelir, onun etki ve etkinliginin daha da artmasìna yol açar. Oysa böyle bir durumda insana yaraçan teslimiyet degildir herhalde. Ìçte Kanta, küreselleçmenin dayatìldìgì bir dünyada her çeyden önce bir özgürlük filozofu olarak kulak vermek bir gerekliliktir. Kant da evrensel dünya cumhuriyeti, dünya yurttaçlìgì, ebedi barìç terimleri ile, tüm dünya toplumlarìnìn ve devletlerinin bir çatì altìnda toplanmasì gerektigini düçünmüçtü. Ne var ki, Kantìn düçledigi çeyin bugünün küreselleçmesiyle ilgisi yoktur. Kant, dünya cumhuriyetini, eçit ve özgür bireylerden oluçmuç bir cumhuriyet olarak tasarlìyordu. Bu cumhuriyet içinde tekil devletler ve toplumlar kendi tekillik, özerklik ve bagìmsìzlìklarìnì koruyacaklar, fakat bir araya gelip belli ahlaksal ve siyasal ilke ve kurallar altìnda birer dünya yurttaçì olarak birlikte yaçayacaklardì.
Kantìn düçledigi dünya cumhuriyeti, tek bir merkezden tüm dünyayì yöneten bir süper gücün emrindeki bir dünya imparatorlugu degil, toplumlarìn ve devletlerin dünyayì eçit haklarla ve federatif bir yapì içinde yönettikleri bir birlik, bir çeçit Birleçmiç Milletlerdi. Tekrar belirtmeliyim ki, Kantìn düçledigi böyle bir dünya cumhuriyetine küreselleçme ile ulaçìlamaz. Amerikan Ìmparatorlugu, insanlìk tarihinin tanìmìç oldugu imparatorluklardan sadece birisidir ve her imparatorluk gibi, amacì dünyanìn gerçek anlamda küreselleçmesi degil, küreselleçme propagandasì altìnda tüm dünya nìn kendi denetimi ve sömürüsü altìna girmesidir. Kant, dayatmacì ve sömürücü imparatorluklarìn in sanlìgìn ilkel tarihine ait olduklarì nì, insana yaraçìr gerçek tarihin ise özgür ve eçit bireylerin tarihi ola bilecegini söylemiçti. Kant gözüyle bakìldìgìnda, h insanlìgìn ilkel tarihinden çìkamamìç oldugumu zu söyleyebiliriz. Kant bizi uyarmaya devam ediyor.
Ìlk sorunuzu yanìtlarken, bu sorunuza kìsmen yanìt vermiç oldugumu düçünüyorum. Burada ayrìca çunlarì ekleyebilirim. Filozoflarìmìz, genellikle, reçete sunan insanlar degillerdir. Hele güncel ahlaksal ve siyasal sorunlar için onlardan dogrudan çözüm önerileri beklemek pek uygun olmaz. Fakat önceki sorunuzu yanìtlarken de belirttigim gibi, onlarìn görüçleri, idealleri, ütopyalarì, yaçadìgìmìz nìn sorunlarìyla baglantì içi ne sokulabilir ve bu görüç, ideal ve ütopyalarìn bu sorunlarìn çözümü için ne ifade edebilecekleri, bize ne türlü düçünme olanaklarì açtìklarì irdelenebilir.
Örnegin Platon ve Aristotelesin iki bin küsur yìl önce geliçtirmiç olduklarì erdem ögretisinde temel erdemler olarak sìraladìklarì kendine egemen olma (özdenetim), bilgelik, adalet, ölçülülük (tevazu), çeref, agìrbaçlìlìk, edep gibi erdemler karçìsìnda, günümüzün açìrì bireyciligine özgü erdemlerin, örnegin giriçimcilik, kar amacìyla üretmek, ne pahasìna olursa olsun baçarìlì olmak, çok çalìçmanìn vd. ne ifade ettikleri sorgulanabilir ve günümüzde bu eski erdemlerin bir kenara itilmekte oluçunun dogurdugu sonuçlar tartìçìlabilir.
Ìçte Kant da, geliçtirdigi görüçler ve çözüm önerileri her çagda o çagìn sorunlarì ile bagìntìlì olarak irdelenen ve tartìçìlan bir filozof olarak, önem ve degeri hiç eksilme yenlerdendir. O, her büyük filozof gibi, yaçanan anìn problemleriyle ilgili olarak görüçlerine baçvurulmasì gereken bir fìlozoftur. Fakat yine her filozof gibi, o da bize somut çözüm önerileri degil, problemler üstüne genel bakìç açìlarì, degerlendirme tutamaklarì sunar. Ondan ötesi, o anì yaçayanlara kalmìçtìr. Her çag, her dönem, kendine özgü problemlere sahiptir ve bunlarìn somut çözümü, yine o anì yaçayanlarca üretilebilir. Çözüm üretme sìrasìnda filozoflarìn sesine en azìndan kulak vermek, çözüm üretmeyi kolaylaçtìrìcì bir içleve sahiptir.
Mugla Üniversitesi FelseIe Bölümü Baskani Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:28 | Kayitli IP Robert Bernasconi Her ne kadar Kant küreselleçmenin çekillenmesine yardìmcì olan sömürgecilige karçì çìkmìç olsa da, onun kozmopolitçiligi çagdaç küreselleçmenin entelektüel öncüllerinden biridir.
Kiçinin küreselleçme konusundaki tutumu büyük ölçüde, Kantìn katkìsìnì nasìl gördügünü, olumlu mu yoksa olumsuz mu buldugunu belirler. Kiçi küreselleçmeyi benim gibi, modern kapitalizmin bir sonucu olarak, uluslararasì finans kurumlarìnìn kìskacìndaki pek çok yoksul ülkeyi kendi kaderlerini denetleme yeteneginden yoksun bìrakmìç belirsiz bir fenomen olarak görüyorsa, o yoksul ülkeler için küreselleçme büyük ölçüde antidemokratik bir güç olacaktìr. Çagìmìzda bazì Kantçìlar, Kantìn özerklik hakkìndaki görüçlerinin bu tür bir sonuçtan üzüntü duymasìna yol açacagìna inanmamìzì istiyorlar sanki, ama unutulmamalì ki o, Herdere karçì, Avrupanìn dünyanìn geri kalan kìsmìna hukuku getirecegi fikrini geliçtirmiçtir ve bu Kanta göre, hukuku dogrulama anlamìn da, bir yön, hatta anlam vermeyi de içerecektir.
Kantìn incelenmesi gelecegin belirlenmesinde küçük de olsa olumlu bir rol oynayacaksa, bence bu bir çeçit sahtekarlìga varacak kadar seçici bir biçimde Kant okumaktan kaynaklanmayacaktìr.
Örnegin, çagìmìzda birtakìm Kantçìlar, o sìralarda bizzat Kantìn destekledigi ìrkçìlìga bir çözüm olarak sunulan FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 6 -~ 11 19.11.2008 20:11 evrenselciligini öne çìkarmak amacìyla, ìrkçìlìgìnì, bu ikisi sanki bir arada var olamazmìç gibi göz ardì etmeyi seçiyorlar, oysa kendi yazìlarìnda bir arada var olduklarì çok açìktìr.
Ahlak dünyasìyla ilgili önümüzdeki yol daha az basite indirgeyici bir hal alìyor. Kantì çagìmìzdaki küresel sorunlara çözüm sunan biri olarak görmektense, bence onu kendine ragmen ve herkes kadar, dünyamìzìn çeklini belirleyen temel çeliçkileri dile getiren kiçi olarak görmek daha iyidir: ìrkçì bir adanmìçlìkla birlikte, evrenselleçmeye yönelik itki; çogu zaman yoksula karçì savaç çekline bürünen bir yoksulluga karçì savaç; barìç amaçlì olduklarì için öncekilerden çok daha çiddetli, düçmanì yok etmeye daha niyetli savaçlar; en yoksullarìn ve en imtiyazsìzlarìn durumunu iyileçtirecek temel toplumsal degiçimleri gerçekleçtirmeye direnmekte yüksek bir ahlaki ton kullanma ikiyüzlülügü. Bunlar, Kantìn tümüyle temsil ettigi modernitenin kalìtlarìdìr.
Kantì, çu sìrada sorunlarìnì çözmeye çalìçtìgìmìz dönemi baçlatan kiçi olarak gördügümüz an da, bu sorunlara bir çözüm bulma umudundan çok, kalìtìnì ele alma çabalarìmìza direnen çimdiki zamanì belirlemeye devam eden o dönemin dünya görüçünü anlama umuduyla baçvururuz ona. Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:30 | Kayitli IP UIug Nutku
Günümüzde insanlìgì gittikçe avucu içine alan, büyük mali sermaye ile büyük tekellerin yönlendirdigi küreselleçme olgusunasorunuzdan anladìgìma göre karçìt düçünceler ortaya koymuç oldugunu umdugunuz Kant arasìnda baglantì aramanìz ilginç. Ìki yüzyìl önce ölmüç, kapitalizm terimini dahi ögrenemeden ölmüç birisinden, o bir filozof olsa bile, çimdiki sorunlara çözüm önerileri getirmesi beklenemez; çünkü hiç kimse kendi güncelligini sonraki çaglara aktaramaz. Filozof çagìnìn sorunlarìndan kalkarak insanlìgìn gelecegine yönelik genellemeler yapmìçsa ve bunlarìn içi sonraki çagìn/çaglarìn güncel sorunlarì için h anlamlì bir çekilde dol durulabiliyorsa, baglantì kurula bilir. Kantìn gelecek için tasarladìgì uluslar federasyonu, yani tek dünya devleti, mutlak hakka niyet esasìna dayanìr. insanlìgìn kendisi bir haysiyettir sözü bütün çìkarcì politikalarì, ekonomik eçit sizlikleri, egitim fakirligini ortadan kaldìrmayì amaçlar. Bu bir Ütopya insanìn degerini anlamasìnìn önkoçuludur. Ìçlerimiz geregi birbirimizi araç edinsek bile, ilk ve son amaç olan haysiyet araç edinilemez.
Öyle eyle ki, senin eyleminin kuralì bütün insanlar için genelgeçer bir yasa olsun, sözü donuk bir kalìp degil, her insanìn içtenligine seslenen bir beklentidir. Bunu bu gün çöyle anlayabiliriz: Öyle eyle ki, senin eylemin kimseyi sömürmesin ve kimsenin sömürülmesi için alet edinilmesin. Bir nükleer denizaltìnìn yapìmìnda çalìçan bilginler!in hepsi en az altmìç bin haysiyetini kaybetmiç kimselerdir. Kant bir nükleer savaçì tasavvur edemezdi , ama Ebedi Barìç yazìsìnda bütün ordular lagvedilmelidir diyor. Ìçte bu, çagìmìza hitap eder.
Bu sorunuzu yukarìdakinden ayìrmadìgìm için degiçtirecegim. Kant bizim toplumumuz için ne söylüyor? Aydìnlanma hareketinin bir çiarì olan Düçünmeye Cesaret Et sözünü anlìyoruz, kabul ediyoruz ama uygulayamìyoruz. Üstelik henüz Akìl Çagìnda emeklerken Avrupalìnìn özeleçtirisi olan akìlcìlìgì eleçtiriyoruz.
Düçünmeye cesaret etmek kiçi olmayì gerektirir; deger duygusunun olgunlaçmasìnì, kendi tarih selligini bu duyguyla devçirmesini gerektirir. Ìçinde yetiçtigimiz dünya görüçünün ve insanìn yerinin irdelenmesine hiç giremedik. Din kavramlarìndan bagìmsìz bir doga-insan anlayìçìna ulaçmaya toplum olarak giriçemedik. Bu karçìt kültürün yoksunlugu, dayatìlmìç kavram örgüsü içinde dönüp dolaçmaya sürüklüyor bizi. Kantìn deyiçiyle karanlìkta el yordamìyla dolaçìyoruz/düçünüyoruz. Korku toplumu olmayì üzerimizden atamadìk. Politikada kabaklaçmamìzìn, ekonomide dilenci durumuna düçmemizin, bilimde kötürümleçmemizin temel nedeni budur. Yukari dön
Anlamak Sürekli ve Kidemli Üye Katilma Tarihi: 06.12.2001 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3841 Gönderen: 13.04.2006 Saat 08:31 | Kayitli IP Paul Guyer
Bence Kantìn 21. yüzyìl açìsìndan asìl önemi çu iki unsurda yatmaktadìr: birincisi, insanìn sahip oldugu tüm özel arzu ve hedeflerin altìnda gizli bir özgürlük isteginin bulundugu, dolayìsìyla da her kesin, baçkalarìnìn özgürlügüne zarar vermeden kendi özgürlügünü nasìl kazanabilecegini anlamak için aklìnì kullanmasì gerektigi öncülüne dayalì olan ahlak felsefesi;
Ìkincisi ise, yeryüzünün sìnìrlìlìgì dolayìsìyla hiç kimsenin mülkiyet hakkìnìn, dünyadaki diger tüm insanlar açìsìndan prensipte kabul edilebilir olmadìgì sürece saglanamayacagì, dolayìsìyla küresel güvenlik ve adalet yoksa, ne güvenlik ne de adalet olabilecegidir gerçi insanlarìn kendilerini baçkalarìn dan ayìrt etmek kadar baçkalarìyla özdeçleçtirmeyi de sevdikleri göz önüne alìnìrsa, bu tek bir küresel süpergüçle degil, yalnìzca uluslararasì bir cumhuriyetçi devletler birligi aracìlìgìyla saglanabilir.
Siyasi, toplumsal, ekonomik ve ekolojik koçullarì durmadan degiçen dünyanìn çevresinde bu soyut ilke ve hedeflerden somut sorunlara ulaçmamìz için otomatik ve baçarìsìzlìktan arìndìrìlmìç mekanizmalarì bize ne Kant sunabilir, ne de baçka bir filozof.
Ancak Kant, ahlakìn ve ahlak politikasìnìn en temel ilkelerinin, herhangi bir ilahi vahiye baçvurmaksìzìn insan aklìndan nasìl türetilebilecegini gösterir ve sorunlarì, etkilenen herkesin kabul edebilecegi çekilde kolektif olarak çözmekte aklìmìzì kullanmamìz için bize güven verebilir, yeter ki ilahi vahiy ya da tüm insanlarìn eriçemeyecegi hakikate özel eriçim iddiasìnda bulunmayì bir kenara atmayì hepimiz ögrenebilelim. FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 7 -~ 11 19.11.2008 20:11 Yukari dön
normal Yeni Üye Katilma Tarihi: 16.05.2006 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3 Gönderen: 16.05.2006 Saat 12:06 | Kayitli IP en sevmedigim filozoflardan biri olmasina ragmen, burada yazilan bazi çeyleri okuduktan sonra Kant'in savunmasina yönelik birkaç çey söylemem gerektigini düçündüm. öncelikle Kantin karçisina KASPAROV'u koyan arkadaç; kasparov'a felsefi ve estetik güçler atfeden arkadaç. bunu herhalde fazla ciddiye alan olmamiçtir zaten de; bilgi edinmek için girdigim bu forumda böylesine hürriyet gazetesi köçe yazisi tarzinda propagandalari görmek çok can sikici. Estatik öncelikle Müzik, resim falan gibi sanat eserlerinde aranir. bu konuda hiçbir bilgi edinmeden, satranci bu sanat dallarinin yanina koymak; "hakan çükür en estetik futbolcudur" demek kadar ucuz birçeydir. hele satranci felsefenin karçisina koymak... gelelim, Kant'in karçisina AYN RAND'i koyanlara. bu arkadaçlar da ucuz propagandanin kurbani olmuçlar. dogru filozoflar-yanliç filozoflar... yani lütfen bilginiz temelinde birçeyler yazacaksaniz yazin ama; bu nedir? elalemin uyduruk propagandasini buraya aktarmak? AYN RAND'in Atlas Vazgeçti kitabini üçenmeden okudum; ve sadece anti-komünist propaganda, zayif karakterler ve ucuz edebiyat buldum. isteyenlerle devamini baçka bir baçlikta tartiçiriz. fakat ayn rand gibi bir goygoycunun Kant'la kesinlikle karçilaçtirilamayacagin&# 305; düçünüyorum. Kant'tan nefret etmeme ragmen. Gelelim, Kant'in goygoyculuguna; 1) "doga insana fiziksel olarak yeterli donanim vermemiçtir..." gibi birçey diyor Kant bir makalesinde (kusura bakmayin acele yaziyorum, ilgilenen ve isteyen olursa sözü geçen metinleri bulabilirim). Özetle; insan öyle yaratilmiç ki, fiziksel özellikleriyle, içgüdüleriyle dogaya ayak uyduramayacak, onun üstesinden gelemeyecek; ancak aklini kullandigi zaman hayatta kalip, belli bir yetkinlige ulaçabilecek. Yani insan adeta akliyla geliçmesi için yaratilmiç... çimdi antropoloji ve evrim kuramindan haberdar herkes görebilir ki; insanin primatlardan fiziksel olarak ayrildigi büyük bir nokta vardir; çift palangali baçparmak. bu sayede bütün maymunlardan çok daha içlevli bir ele sahiptir insan. dolayisiyla da alet yapma ve kullanma bakimindan çok daha avantajlidir. hatta bu konuda, beynin mi baçparmagin mi önce geldigi tartiçmalidir. (yani alet yapmaya fiziksel olarak yetenekli oldugundan mi beyni geliçmeye baçlamiç, yoksa beyni geliçtiginden mi baçparmak bu çekilde evrimleçmiç?) öte yandan insanin 3-5 hayvan birkaç da makineyi yönetiyor olmasi herhangi bir canlidan daha öte bir yetkinlige eriçtigini göstermez, ileride eriçeceginin de kaniti degildir. 2) "aydinlanma nedir sorusuna yanit"ta Kant aydinlanmayi yere göge sigdiramaz. zamanin prensi ve yeri geldiginde kendinin de koruyucusu olmuç bir yöneticiye övgülerle dolu bir yanittir bu. ve sadece gelecegin ne de büyük umutlarla dolu olduguna dair bir propaganda yazisidir. kesinlikle felsefe metni olarak okunmamalidir diye düçünüyorum. 3) prolegomena: "saf doga bilimi mümkündür" öncülünden yola çikarak, daha sonra yargilarini kanitlanmamiç öncülüne dönerek ispatlayan bir metin. örnek: "güvenle diyebiliriz ki; saf matematik ve saf doga bilimi, gerçektir ve verilmiçtir; çünkü her ikisi de, kismen sirf akil araciligiyla zorunluklu bir çekilde kesin olduklari, kismen de deneyden gelen genel anlaçma araciligiyla ama buna ragmen deneyden bagimsiz olduklari her yerde bilinen önermeler içerirler." bu 'heryer' neresi allasen? herneyse; Kant'in saf akil ve bilgi tasariminin geçersizligi zaten yukaridaki Reichenbach(kesin yanliç yazdim) özetinde benim anlatabilecegimden çok daha açik görünüyor. zamanim kisitli oldugundan etik kismina hiç girmeyecegim. fakat burada da, dogrulugu belirsiz, ama herkesçe bilindigi iddia edilen bir öncülden yola çikilip konunun didik didik edildigini söylemekle yetineyim. içte kant'la ilgili sorunum bu. geliçigüzel bir öncül atiyor ortaya, bunun kaniti olarak da, "herkes bunun böyle oldugunu bilir" gibi birçey söylüyor. ondan sonra inceliyor da inceliyor... kant'la ilgili ikinci sorunum; david hume'un takilip kaldigi noktayi, kendisinin muntazam bir biçimde çözdügünü iddia etmesi. david hume, kesin sandigimiz bilgilerimizin temelini çürütmüçtür. daha sonra filozoftan önce bilimadami olan viyana çevresi de bilim felsefelerini, kant'in sözde çözümü üzerine degil, hume'un savi üzerine kuracaktir. çünkü bu dogrudur. bilgilerimiz asla kesin olamazlar. bu demek degildir ki, bütün bilgilerimizi atalim ya da sürekli hepsinden kuçku duyalim. bu demektir ki; bilgilerimizin kesinligi hakkinda yobazlik yapmayalim ve aklimizi esnek tutalim. Hume'a göre, nedensellik fikrimiz, bir aliçkanlik sonucudur. kant'a göre, bu aklimizin dogaya dikte ettigi bir kategoridir. nedensellik, ve diger kategoriler, kant için mantiksal olarak önce gelir. ayni zaman ve mekan gibi. fakat algimizdaki zaman ve mekan çerçevesinin de deneyden sonra oluçtugu görülür. yoksa "doguçtan" dememiz gerekirdi ki, kantin dedigi bu deildir. mantiksal bir önceliktir. aklimiz geliçimini bu çekilde oluçturur, ve olgun bir insan akli, dogayi zaman ve mekan çerçevesinde algilar. (diger kategoriler çerçevesinde de tabii ki) bu kategorilerin de yillar süren deneyden gelen bir aliçkanlik olmadigini nasil ispatlanabilir? ispatlanamaz. kaldi ki bu kategorilerin nereden geldigi, nasil oluçtugu, herkeste ayni mi oldugu konusunda da birçey söylenmez. sadece bunlar siralanir. bunlar VARDIR. fakat basitçe soruldugunda, bütün bunlarin Hume'un aliçkanlik dediginden baçka bir çeyden gelmedigi görülür. bilim felsefesi de bunu dogrular. çok kabaca yazdigimin farkindayim; bu forumdaki ilk yazim. ve okuyup ilgilenen olup olmayacagindan bile emin olmadigimdan daha fazla açmak istemedim. karçit fikirleri olan, ve ya daha ayrintisini bilmek isteyen varsa elimden geldigince kapali kalmiç kisimlari açarim. Kant savunmasina son bir parça: anasayfadaki Kant'in kurulmuç saat yaçantisi ile ilgili; kant o kadar da düzenli bir yaçam sürmüyor. bütün yaçamini ayni çehirde geçirdigi, evlenmedigi dogru. fakat komçularin saatlerini kant'a göre ayarladigi biraz fazla televole yaklaçimi olmuç. Yukari dön
normal Yeni Üye Katilma Tarihi: 16.05.2006 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 3 Gönderen: 16.05.2006 Saat 12:30 | Kayitli IP en son kismini okumamiçim. çu Paul Guyer'e de bir cevap vermeliyim. belli ki küreselcilik yanlisi bir insan. Kant'in ahlak yasasi, her türlü kültürel ayrimi reddeder. küreselleçmeci yaklaçimlar, dünyanin heryerinde yerelleçmeyi överken, ona agirlik vermeyi seçerken; amerika ve avrupa çevresinde bir bütünleçme peçindedirler. "heryerin yerel özellikleri güzeldir, avrupa birligi ise yekün olmalidir" bunun tamamen neoküreselsömürgeleçtirme(lafa bak) politikasinin, ideolojik meçrulaçtirmasi oldugu çok açik. küresel güvenlikten önce de, yerel güvenlik ve adalet vardir. basit bir örnek; türkiyede aileler çocuklarinin herçeyine kariçma hakkina sahiptirler. bireysellige karçi büyük bir darbedir bu. fakat öte yandan; bizim memlekette avrupa ve amerikadaki oranin yarisi kadar evsiz yoktur; çimdi burada neye dayanarak hangisinin iyi oldugunu, bireysel özgürlüge dayali insan haklarini savunacaksiniz? kantin bu fikrinin böyle üzerine gitmek, ancak insani çeçitliligi öldürür. kant zaten insanin içindeki hayvani lanetlemiç, ve onu bogmaya and içmiçtir adeta. fakat insan, ruhani oldugu kadar da fizikidir de. fiziksel kisminin isteklerinin tersine gidip; diger yönde yaptigi her eyleme "özgürlük" demek, buna "iyilik, insanlik" atfetmek, insanin dengesini bozmaktir. insan ruh oldugu kadar hayvandir da. yeri geldiginde de hayvaninin tahriklerine uymak, belki de yapacagi en dogru, en insanca ve hatta "iyi" denebilecek çeydir. Kantçi ahlak ögretisinin dogru bir uzantisi Kuçuradi etiginde bulunabilir. her eylem kendi içinde degerlendirilmeli, ve iyiligi kötülügü böyle düçünülmelidir. Yine de her insan eylemi tek oldugundan, birtek kez gerçekleçtiginden; bunlarda evrensel maksimi bulmanin olanaksiz olacagi kesindir. bu yüzden bu 'kategorik imperatif', "dogru eyleme" için uygun bir kriter olsa da, mümkün ve pretik olmaktan çok uzaktir. ve kitap sayfalarinda kalmaya mahkumdur. hatta bunu o kadar sevdim ki; kantin kendisi için bile söyleyebilirim. Kant; kitap sayfalarindan çikamayacak kansiz bir filozoftur. Yukari dön
prometheus_210 Tecrübeli Üye Gönderen: 31.05.2006 Saat 16:32 | Kayitli IP FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 8 -~ 11 19.11.2008 20:11 Katilma Tarihi: 14.04.2006 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 155 Benim Kant felsefesinden anladiklarim. Kant,iyi istenç(''iyi irade'') diçinda hiç bir çeyin kisitlama olmaksizin iyi olarak sayilamayacagini çünkü ''iyi istenç'in'' uygulamaya konuldugunda bundan elde edilecek sonuçlardan bagimsiz olarak kendi içinde iyi oldugunu açiklayarak baçlar. Soru,Içimizdeki iyinin farkindamiyiz? IYI NEDIR? MUTLAK IYI IYI IRADE Iç güdüler ; Akil Yolu Egilimler Ödev ''Saf Akil'' Fenomenler:Nesnel ,Maddesel,Görünen Dünya (Pratik Akil) Numenler : Saf Akil Dünyasi Görünmeyen hissedilen Saf Akil : Dogru bilgi ile beslenir. Dogru bilgiye ise sezgilerle variriz. Pratik Akil : Deneyimlerle ,Ögretilerle ve Tecrübelerle ediniriz. ÖDEV NEDIR ? Insanin ödevi Genel kaniya (doga yasasi) uygun davranmak. MUTLAK IYI ,insanin içinde vardir. Saf Akilla Genel Kaniya uygun davranabiliriz.
ÖDEV : 1-Varsayimsal Emirler ,Içgüdülerle hareket,Gerçek özgürlük yoktur.Olaylara ve insanlara beklentili yaklaçmak. 2-Katagorik Emirler ,Gerçek Özgürlük ,çikar beklemeden yasaya uygun oldugu için hareket etmek. Son olarak Insanin Ödevi Içinde ki Insansi beni ortaya çikarmaktir.Gerçek özgürlügü bulmak için.
__________________ Insani olan tüm degerleri bilip uygulayanlar. Var ise?Öyle bir grup, Ben o gruba dahilim. Prometheus_21 Yukari dön
guattari Yeni Üye Katilma Tarihi: 02.09.2006 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 1 Gönderen: 11.09.2006 Saat 12:22 | Kayitli IP kant ile ilgili araçtirmalar yapip burada bizimle paylaçmaniz gerçekten çok güzel.. varolan bilgileri bulup paylaçmaktan öteye geçiip yorum yapan arkadaçlarada ayrica teçekkür ederim Yukari dön
Hudaybin Yeni Üye Katilma Tarihi: 26.11.2005 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 11 Gönderen: 12.12.2007 Saat 13:26 | Kayitli IP Son Osmanli Çeyh-ül Islamlarindan Mustafa Sabri Efendi'nin Kant'i ciddi bir çekilde ele alip üzerine eleçtiriler yazdigini biliyor muydunuz? Muhtemelen bilenler vardir, ama kendimize yabancilaçtirildigimi ;z ve bunun da kendimizi bulmamiz adina yapildigi çanssiz bir dönemin çocuklari olarak eminim ki çogumuzun haberi yoktur. Açagidaki yazi Mustafa Sabri Efendi ve onun Kant hakkindaki eleçtirileri hakkinda bilgiler sunuyor. Istifadelerinize arz olunur. __________________ susuzluk hiçbir çey; simülasyon herçey... Yukari dön
undosus Yeni Üye Gönderen: 12.12.2007 Saat 23:03 | Kayitli IP Hudaybin bilgi icin sagol, cok ilginc arastirmam lazim!!! FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 9 -~ 11 19.11.2008 20:11 Katilma Tarihi: 28.11.2007 Yer: Austria Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 31 Forumda Kant hakkinda yazilan bi kac seyi okudum, tabi hepsini okumak suan icin imkansiz, iki sene ciddi sekilde Kantla ugrastigim icin sanirim onun hakkinda burda yorum yazmadan edemiycem, ki iki sene onla ugrasmasamda Kantin ne yanindan ne üstenden nede altindan geciliyor... Kant herseyden önce bi dogafilosofudur, ve hayati boyunca yazmak istedigi kitap doganin metaphysigidir, malesef bunu basaramadan vefat etti. eger yasasaydi karsina cikan problemi büyük bi ihtimalle cözemiycekti. Aklin elestirisini yazarken dünyayi ikiye ayirdi Phänomenler ve "Ding an sich" , (yani algiladiklarimiz ve algiyamadigimiz - ki bu algilayamadigimiz hakkinda hic bir bir bilgi yok Kantta), Algilayis Dünyasi ve Akil Dünyasi. O zamana kadar gelen klasik mefafizigi - Metaphysica spezialis'i bir Ahlakfelsefesine/Ahlakteorisine cevirdi ve Metaphysica Generalis'i bir Ontoloji/ Transzendental Felsefesine cevirdi. Ne demisler her filosof kendi döneminin ogludur, Kanta da o perspektiften yaklasmak lazim. Newton fiziginin etkisi altinda amaci fizik hakkinda temel prensipler yazmakti ve saf aklin elestirisi -Kritik der reinen Vernunft: KrV bu amac üzerine yazilmistir. KrV bir felsefe systemidir, ve amac fizigin ilk metafiziksel baslangic sebeplerine ulasmak. Sorun büyük bi sorun ama burda kisaltiyorum, Kant dünyayi iki ayirdiktan sonra yani Erscheinung (Phänomen) ve Ding an sich, fizigin ilk metafiziksel sebeplerine ulasmasi bir celiski yaratiyor, diger sorun ise, pratik ve teorik aklin ortak prensibi nedir sorusu bu soruyuda cevaplayamadan ayrildi. Ki ondan sonraki dönemin idealistleri sorunu algiladiklari icin cevap vermeye calistilar ve bu konuda Hegelin cevaplari ve yaklasimi daha mantiga yakin, sorunu anladiklari halde Kantin kabule edemiycegi bi idealizm yasadilar, ve bir cok kitapta yazsa dahi Kant bir idealist digildir, o ilk basta bi dogafilosofu sonra bir transzendental filosoftur. en büyük yapiti kategorik ve hypotetik yargi bicimlerinden ziyade transzendental felsefedir: transzendental almanca: "die Bedingung der Möglichkeit der Erfahrung", kisacasi: tecrübenin olusma kosulu. ikinci büyük konusu: sentetik apriori yargilar üzerine. ücüncüsü ki diger ikisi bu soruya hizmet ediyor: Metafizik bi bilim olarak nasil mümkündür? ki burdaki metafizik anlayisi klasik metafizik anlayisi digildir, yani dogmalar ve spekulatif fikirler üzerine olan polemik karakterli bi tarihin metafiziginden öte bi mefafizik algilayisi. Kitapta mathematik ve dogabilimi nasil mümkündür sorulariyla ve arastirmasiyla metafizige bilimsel bi mekan acmistir..Bütün Kant elestirileri icerisinde en cok bu yani elestirilmistir, mathematiginin ve dogabiliminin kendisini yönlendirmesi ve onu baz almasi. saf aklin elestirisi aklin ne üzerinde yargi verebilip veremiyecegi, neye dayanarak yargi vermesi, tecrübe disi olan yargilar vs.., ve tarihte bu zamana kadar en cok konusulan tezi zaman ve mekan teorisi-> bunlarin sadece bizim icimizde bi algilayis sekli olusturmasi. Kant KrV ile gercege, bilgiye daha mantikli bi yaklasim sekli kazandirdi. kategorik ve hypothetik yargilar Kantin gölgesinin gölgesidir, asil dünyayi degistiren yönleri yukarida saydigim konulardir. Kant hakkinda yazilcak cok sey var, ve insan KrV'u okurken beyin kramfi gecirmemesi icin dikkat etmesi lazim, hakkinda yazilcak cok sey olmasi bir cok insanin kant üzerinden kariyer yapmis olmasina bile sebep olmustur. felsefeyle ugrasan herkesin okumasi gereken bi kitaptir, bu seferlik bu kadar.. Yukari dön
karakedi Yeni Üye Katilma Tarihi: 08.02.2008 Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 1 Gönderen: 17.02.2008 Saat 14:07 | Kayitli IP selamlar, buraya sagdan soldan buldugunuz makaleleri kopyala yapiçtir yapmiçsiniz. pek güzel olmuç. faydali bilgiler edindim kant hakkinda. bir de merak ettigim bir husus var ki, mesela bir kantolog arkadaçimiz herhangi bir güncel memleket ve/veya dünya meselesini ele alip bunu kant felsefesinden geçirse, biz de bu zati muhteremi neden okumamiz gerektigini daha iyi anlariz diye düçünüyorum. saygilar. Yukari dön
bilgeleriseven Yeni Üye Katilma Tarihi: 23.05.2007 Yer: Turkey Baglanti Durumu: Offline Gönderilenler: 30 Gönderen: 24.02.2008 Saat 00:42 | Kayitli IP Öncelikle bir kantolog degilim :) Sadece ahlak felsefesi dersinden hatirladiklarimi yazmak istedim. Bir eylemin ahlaki olabilmesi için, tamamen ödev duygusuyla yapilmasi gerekir. Salt ödevden dolayi olmasini saglayacak olan da bir moral ilkedir. Sadece apriori ilkeler salt ve genel geçer görünüyor Kant' göre, digerleri koçullara ve durumlara baglidir. Öyle bir ilke olacak ki, biz bireyler eylemlerimizi evrensel bir prensipmiç gibi ona uygun bir biçimde seçiyor olacagiz. Kategorik imperatif(koçulsuz buyruk) ahlaki ilkenin çok derin bir koçulda oluçmasini sagliyor. Kategorik imperatif 3 açamadan oluçuyor. 1) Maksimimizin evrensel olmasi 2) Amaç açisindan formüle etme 3) Toplumsal sistem açisindan degerlendirme. (yani yasa yapma) Öncelikle kategorik imperatifin koçulsuzlugunu, genel-geçer oluçunu tek bir biçimde ifade edebiliriz. Eger birden fazla çey olursa sanki baçka çeyler de anlatiliyormuç, baçka koçullara da bagliymiç gibi olur. Bütün ussal varliklari baglayan tek bir ussal yasa vardir. Çünkü tanimi sadece tek bir insanla sinirli degil. Yasa, ussal varligin istemesi kavramina dayandiriliyor. Bu isteme öyle bir özelliktir ki, bütün ussal varliklarin nasil bir yol izleyecegini gösterir. Ikinci olarak bütün ussal varliklar, belli amaçlari, belli araçlar kullanarak gerçekleçtirmeye çaliçiyor. Bütün bunlarin karçilanmasi kategorik imperatife dayaniyor. Peki bu kategorik imperatif neden koçulsuz? Kendi içinde gereksinimi olan bir çey, baçka amaçlara hizmet etmiyor. Ussal varliklar kendi amaçlarini gerçekleçtirirken kendileri de birer amaçtirlar. Insanin kendisi bir amaçken, ayni zamanda diger ussal varliklarin da kendi içinde birar amaç oldugunu unutmamasi gerek. Yani Kant, "öyle davran ki, davraniçlarinla diger insanlari birer araç olarak degil amaç olarak gör" diyor. Örnegin söz verip de yerine getirmeyenler diger insanlari araç olarak görmüç oluyor. (Burda baçka insanlara karçi olan sorumluluk söz konusu) insanin kendi egoist dünyasini, ben sevgisini açmasi Kant'in en büyük rüyasidir. Insan haklarinin ortaya çikiçi da böyle bir ahlak anlayiçiyla tanimlanabilir. Demekki bu yasayi yazan ve uygulayan hatta kendi yazdigi yasayi kendi üstünde de uygulayan amaçlarin kralligi ortaya çikiyor. Yani hukuk temelli bie komite ortaya çikiyor. Herkesin birbirini amaç olarak gördügü bir toplum oluçuyor. Içte bence bu yüzden Kant'i okumaliyiz. Herkes birbirini amaç olarak görebilseydi bugün dünya bu halde olmazdi. Kimse kimseye kötü davranmazdi. Kimse kimseyi kendi çikari için kullanmazdi. Insanlar birbirlerini öldürmezdi. Savaçlar olmazdi... Düzenleyen bilgeleriseven 29.02.2008 Saat 20:40 __________________ Kendini bil! FELSEFE FORUMU: Immanuel KANT http://www.IelseIeekibi.com/Iorum/Iorum¸posts.asp?TID÷35146&PN... 10 -~ 11 19.11.2008 20:11 Yukari dön
Eger Bu Konuya Cevap Yazmak Istiyorsaniz Ilk Önce giriç Eger Kayitli Bir Kullanici Degilseniz Ilk Önce Kayit Olmalisiniz << Önceki Sayfa 2